JUNI / HAZİRAN 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa yı: 198 İslam Toplumu Millî

advertisement
Perspektif
JUNI / HAZİRAN 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sayı: 198
İslam Toplumu Millî Görüş Aylık Yayın Organı
Elif-Be
E
• Kur’an-ı Kerim • Tecvid • Ezber Dersleri
• Akaid • Kelam • Siyer • Hadis • İlmihal • Türkçe
• Dinî Müsiki • Hat Sanatları • Resim ve Elişi
• Yerel lisanlarda Din Dersleri • İnsan Hakları ve Diyalog
• Ahlak ve Âdab-ı Muaşeret
Bu kurslarımızda, çocuklarımızın toplumsal alışkanlıkları ve ilişkilerinde ortak davranabilme duygusu
ve İslamî kimliğinin geliştirilmesi, yeni dostluk ve
arkadaşlıkların kurulması, paylaşma, merhamet ve
yardımlaşma alışkanlıklarının kazandırılması hedeflenmiştir.
Bölge: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Eğitim Başkanı: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Adı Soyadı:. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Telefon Bölge: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Telefon Özel:. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Telefon GSM: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Şube: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Eğitim Başkanı: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Adı Soyadı:. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Telefon Bölge: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Telefon Özel:. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Telefon GSM: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
İslam Toplumu Millî Görüş • Eğitim Başkanlığı • Boschstr.61-65 · 50171 Kerpen • Tel: 02237/ 656 270 veya 275 · Fax: 02237/ 656 555 • www.igmg.de · E-mail: egitim@igmg.de
editör
Selamların en güzeli ile
TEŞEKKÜRLER!
4. Olağan Kongre’mizi 14 Mayıs 2011 Duisburg’da
gerçekleştirdik. Bu vesile ile, 4. Olağan Kongre’mizde
şahıslarımıza gösterdikleri teveccühlerinden dolayı delegelerimize, Kongre’mizin kardeşâne ve bayram havasında
geçmesine vesile olan Onursal Genel Başkanımız Yavuz Çelik Karahan’a, teşrifleri ile bizleri onurlandıran
eski Genel Başkan ve ilk kurucularımıza, değerli misafirlerimize, Kongre’mizin başarılı bir şekilde geçmesinde
emeği olan Başkanlık Divanı Üyelerimize, Gençlik ve
Kadınlar Teşkilatımıza, Bölge ve Cemiyet Başkanlarımıza, misafir olarak bulunan diğer üye ve zevata teşekkür
ederiz.
Bu sayımızda, 4. Olağan Kongre’mizle ilgili gelişmeleri aktarıyoruz. Bu Kongre’miz de, cemaatimiz
arasındaki beraberlik ve kardeşliği bir kez daha pekiştirdi. Çalışma ve hizmetlerimizi, Kongre’mizden aldığımız yeni bir güç ve heyecanla, sizlerin yardım ve katkıları ile sürdüreceğiz.
Bu arada Türkiye’de bir genel seçim yapılıyor. Maalesef bu seçimde de yurt dışında yaşayan Türkiye vatandaşları
olarak, yaşadığımız yerlerden oy kullanma imkânına kavuşamadık. Siyasetçilerin verdikleri sözleri tutmaları gerektiğini ve haklarımızı kullanabilmek için gerekli olanı
her zaman gündeme getireceğimizi hatırlatmak isterim.
Öte yandan Avrupa ülkelerindeki İslam karşıtı hava
Fransa da neredeyse resmî bir politika haline geliyor. Filiz Kışlak, ülkedeki son “Laiklik ve İslam” tartışmaları ile
ilgili gelişmeleri değerlendirirken, Almanya’daki sosyal
demokratların Thillo Sarrazin ikilemini de bir yazı ile ele
alıyoruz.
Gelecek sayımızda buluşmak üzere, Allah’a emanet
olun.
• Oğuz ÜÇÜNCÜ
Perspektif
IGMG AYLIK YAYIN ORGANI
JUNI / HAZİRAN 2011 Yıl/Jg.: 17, Sayı/Nr.: 198
Boschstr. 61-65, D- 50171 Kerpen
Tel.: 02237/ 656-0
Fax: 02237/ 656 555
www.igmg.de
E-Mail: dergi@igmg.de
YAYINCI • HERAUSGEBER
Islamische Gemeinschaft Millî Görüş • IGMG
e.V. Amtsgericht Bonn, VR 6621
Vertreten durch den Vorstand:
Osman Döring, Vorsitzender; Oguz Ücüncü,
Generalsekretär; Ali Bozkurt, stellv. Vorsitzender
Genel Yayın Yönetmeni / Chefredakteur:
Oğuz Üçüncü (V.i.S.d.P)
Dizgi-Layout: İlhan BİLGÜ
Baskı · Druck: Yavuzsöhne-Duisburg
Yayınlanan makale ve fikir yazılarının
sorumlulukları yazarlarına aittir.
Die in der Zeitschrift veröffentlichten Meinungen
binden die Autoren, nicht die IGMG
İLAN SERVİSİ · ANZEIGENSERVICE:
Tel.: 02237/ 656-201 • Fax: 02237/ 656 555
E-Mail: tanitma@igmg.de
ABONE SERVİSİ · ABONNEMENT:
Islamische Gemeinschaft Millî Görüş
Lastschriftabteilung:
Boschstr. 61-65, D- 50171 Kerpen
Tel.: 02237/ 656-0 • Fax: 02237/ 656 555
E-Mail: mitglied@igmg.de
Yıllık abone ücreti: 59,-EURO
Jahresabonnement: 59,-EURO
IGMG Genel Merkez Üyelerine Ücretsizdir.
Für Vereinsmitglieder der IGMG kostenlos
Der Bezugspreis ist im Mitgliedsbeitrag enthalten.
HESAP NO · BANKVERBINDUNG:
BANK AUSTRIA:
IBAN: AT 23 12 000 515 74 66 56 01
SWIFT: BKAUATWW
içindek i le r
gündem
Seçemeyen Seçmen!.............................................................................................
Sosyal Demokrasi’nin Sarrazin Dramı
.........................................
5
6
teşkilat
Yeni Genel Başkanımızı Seçtik ................................................................
Yavuz Çelik Karahan: Tarihçe-i Hayat ............................................
Kemal Ergün Göreve Başladı ......................................................................
Gençlik Umre Programı Üzerine... .......................................................
8
14
15
16
6
SOSYAL DEMOKRASİNİN
SARRAZİN DRAMI
8
YENİ GENEL
BAŞKANIMIZI
SEÇTİK
16
GENÇLİK UMRE
PROGRAMI ÜZERİNE
islam ve hayat
Ehl-i Kitap ..........................................................................................................................
Hucurât Sûresi ve Bazı Ahlâk Kuralları .........................................
18
22
toplum
Müslümanlar İçin Yeni Bir İhtiyaç.......................................................
24
dünya
Fransa'da İslam ve Laiklik Tartışması Dinmiyor ...............
Benin........................................................................................................................................
kültür
Seyyahlar ve Kâşifler ...........................................................................................
26
28
30
gesellschaft
Notfallbegleitung für Muslime oder mit Muslimen?........
32
verband
IGMG hat neuen Vorstand gewählt ....................................................
aktuell
„Stimmlose“ Wähler .............................................................................................
34
38
gündem
Seçemeyen Seçmen!
İlhan Bilgü • ibilgu@igmg.de
Türkiye, yurt dışında yaşayan vatandaşlarını çeşitli şekilde cezalandırmada her halde dünyanın önde gelen ülkelerinden birisi. Türkiye, bu vatandaşlarına hizmet götürmede ise maalesef öncü bile olamıyor.
Her yeni hükümet başkanı ya da üyesi, yurt dışına çıktığında, yurt dışındaki vatandaşlarının sorunlarını bildiğini gururla anlatır ve Ankara’ya döner dönmez ya bir kanun çıkarılmasına öncülük edeceğini ya da genelge yayınlanması için çalışacağını söyler. Söyleyiş o söyleyiş. Tüm
bu vaadler ikinci ziyarette tekrar hatırlanır, kanun ya da
genelge hazırlıklarının bitmekte olduğu müjdesi verilir.
Meselâ Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Şubat ayı sonunda
Almanya’da verdiği, yurt dışında oy kullanılabilecek
vaadinin ne zaman gerçekleşeceğini merak eden kaç kişi var? Meraksız kalmanın sebebi, nasıl olsa seçimlerde
oy vermenin gerçekleşeceğine olan inanç değil. Aksine,
bu konuda, yine bir şey olmayacağını defalarca tecrübe
etmiş olmalarıdır.
Hakkını yememek lazım. Şimdiki hükümet bu konuda
biraz daha ciddî adımlar attı. Ama hiç kimse Yüksek Seçim Kurulu’nun, yurt dışı seçmen sandıkları ile ilgili kararını bahane etmesin. Bunun yanında, Alman hükümetinin de Almanya’daki Türklerin, Türkiye seçimlerinde
oy kullanmasına izin vermediği mazeretini de göstermesin.
Çünkü bu konuda Alman hükümetine, Türkiye hükümetinin
hiç bir resmî başvurusu yok. Bu yüzden, eğer YSK yurt
dışında seçim sandıkları kurulmasına onay verseydi bile, diplomatik girişimler belki ancak, o zaman başlayacaktı.
Belki diyoruz, çünkü hükümetin bu konuda kesin bir kararı yok. Çok istiyor görünüyorlar, amma gerekli girişimleri
zamanında yapmıyorlar. Bu da teknik olarak 12 Haziran
seçimlerinde ikamet mahallinde oy kullanma hak ve imkânımızı elimizden alıyor.
Yurt dışındaki seçmen, seçme hakkını hukukî engellemelerle kullanamazken, acaba, Türkiye’de oy kullanacak seçmen gerçekten de bir seçim yapabilecek mi?
Gerçi Türkiye’de seçimler hep bir kutuplaşmayı, kamplaşmayı, yansıtsa da bu seçimlerdeki kutuplaşma ve kam-
plaşma daha da tehlikeli bir boyuta geldi. Terör olaylarının artması, kimi bağımsız adayların, ırkçılığa karşı bir
söylem olarak, yeni ve başka bir ırkçı söyleme ve hedefe yönelmesi, tehlikenin hiç de gözardı edilemeyecek boyutlara ulaştığını gösteriyor.
Partilerin ciddî bir seçim programı yok. Seçim programları üzerinden bir propaganda yarışı olmayınca da seçmeni harekete geçirebilmenin en iyi yolu olarak kamplaşma
ve kutuplaşma görülüyor. Bunun için, seçmeni, iktidara
gelindiğinde ne yapacakları ile yanına çekemeyenler, bu
programların içeriksizliğini böylece kapatmış oluyorlar.
Seçmen, eğer seçecekse kendisine yakın bulduğu
partiyi değil, kutuplaştırma sonucu oluşan kamplaşmaya göre oy verecek hâle getirildi.
Ülkenin belli başlı sorunları var.
Kürt sorunu, işsizlik, tarımdaki iflas, eğitim, üniversite hayatı gibi meselelerin gündeme getirilişine bakın,
hiç birinde çözüm adına bir şey yok. Hepsi de yeni bir
gerilim üretiyor. AK Parti’nin, CHP’nin, MHP’nin ve bağımsız adayları destekleyen BDP’nin Kürt sorununa çözümleyici ne önerisi aklınıza geliyorsa eğer... “Kürt kardeşlerim! Sizi çok seviyoruz!” narasının yanında, “Kürt
halkı, direniş hakkını ele alacak, kan da akacak, çok kötü şeyler olacak” narasının bir çözüm önermesi mümkün
mü? Ya da, “Kürt de vardır, Türk de” cümlesi ile, “Kürt
yok, herkes Türk’tür” cümlesi neyi çözebilir ki. ÖSYM
skandalı iktidara gelen partilerin ortak skandalı değil mi?
Bir de kaset furyası var. Kasetleri piyasaya çıkan
adaylar hemen görevlerinden istifa ediyorlar. Bir parti bir
yara alıyor, ama öbür partiler, kendileri başka bir fazilet
ortaya koyamayınca, diğerinin faziletsizliğine sarılıyor.
Kasetlerin oluşum süreci bir yana, toplumsal öncüler olarak, ahlakî olarak da güvenilir kimseler olması gereken
siyasetçilerin, içine düştükleri bu yüz kızartıcı işleri,
özel ahvâl, özel yaşam gibi tanımlamalarla geçiştirme hakkı yok. Hâlbuki, siyasetçinin, bazı konularda özel yaşamı olamayacağı, gibi topluma da önderlik etmesi gerekiyor. Çünkü buradaki özel yaşamda, eşleriyle, aileleriyle
ve yakın dostlarıyla geçirilen eğlenceli ve diğer mahrem
anlar söz konusu değil.
Vel hasılı kelâm, yurt dışındaki seçmen seçemiyor: Çâresiz, yurt içindeki seçmenin seçtiğine boyun eğmek durumunda. Ürkütücü olanı ise, yurt içindeki seçmenin de
seçim yapma imkânı olmaması. J U N I • H A Z İ R A N 2 0 1 1 • s ay f a 5
gündem
Sosyal Demokrasi’nin
Sarrazin Dramı
İlhan Bilgü • ibilgu@igmg.de
Son yıllarda giderek halk nezdinde itibarını ve popüleritesini yitiren Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD),
partinin önde gelen isimlerinden Almanya Merkez Bankası Yönetim Kurulu Eski Üyesi Thilo Sarrazin’den çektiği kadar herhâlukârda kimseden çekmemiştir. Çünkü
Thilo Sarrazin, parti içinde bir kimlik tartışması başlattığı gibi, parti içi iktidar kavgasını da ateşlemiş oldu. Sarrazin tartışması ile gelinen süreçte, Genel Başkan Sigmar Gabriel ile Genel Sekreter Andrea Nahles taraftarları arasındaki kutuplaşma giderek daha belirginleşmeye başladı.
Müslüman göçmenlerle ilgili tezleri yüzeysel bir tepki toplayan Sarrazin, bu tepkinin toplumsal bir desteğe
dönüşmesi üzerine “Deutschland schafft sich ab: Almanya Kendini Yokediyor” isimli meşhur kitabı ile ileri sürdüğü
tezleri daha da net bir şekilde formüle etti. Sarrazin Müslüman göçmenlere ilaveten “Yahudi Geni”ni tezlerine ekleyince partiden ihraç edilmek istendi. Merkez Bankası’ndaki
görevinden çekilen Sarrazin, sözkonusu kitabı ile en çok
satan yazarların başında gelmeye başladı. Sarrazin’e verilen toplumsal destek öylesine yüksekti ki, bir parti kursa hiç de azımsanamayacak bir seçmen kitlesinin desteğini alabileceği konuşulmaya başlandı.
Kitabın yayınlanmasından bu yana geçen sürede
partiden ihraç edilmek istenen Sarrazin, oluşturulan hakem heyeti önünde verdiği “sosyal demokrasinin temel
ilkelerine bağlı kalacağına” dair söz verince partide kalabilmişti. Fakat, Sarrazin’in partide kalması asırlık sosyal demokrat hareket için, bir kimlik bunalımına da dönüşmedi değil. Genel Sekreter Andrea Nahles partililere yazdığı bir mektupta, Sarrazin’i neden partiden
sayfa 6 • Perspektif
at(a)madıklarını izah etmek zorunda kaldı.1 Nahles
mektubunda, her ne kadar Sarrazin’in görüşleri, sosyal
demokrat ilkelerle bağdaşmayan sosyal darwinist bir argüman örneği oluştursa da, hakem heyeti önünde, Sarrazin’in sosyal demokrat ilkelere bağlı kalacağına söz verdiğini, bu görüşlerden dolayı incinen insanlardan da özür
dilediğini belirttikten sonra, “SPD’nin ilkelerine bağlı
kalmak şartıyla, parti içinde tartışmalı görüşlerin ve şahısların, bazen çok acı da olsa kalabileceğini” söylüyordu.
Bu mektup aslında, SPD’nin içine düştüğü kimlik bunalımını, kamuoyuna yansıtmama çabası ve muhtemel
eleştirilere karşı bir savunma refleksi olarak da değerlendirilebilir. Çünkü Sarrazin, ne yazdığı kitap öncesi görüşlerinden ne de kitabında formüle ettiği tezlerin hiç birinden vaz geçmediği gibi, bu görüşlerinin doğru olduğunu da hâlâ savunuyor. Waltrop’da katıldığı bir toplantıda,
bu görüşlerini değiştirmediğini, hem de göğsünü gere gere ve üstelik tam da Genel Başkan Sigmar Gabriel’in “Sosyal Darwinizm’e karşı, SPD’de kararlı bir direniş var. Thilo Sarrazin, kitabında formüle ettiği tezleri geri aldı”2 dediği ve parti Başkanlık Divanı’nın da göçmenlere yüzde
15’lik bir kota uygulamasını öngören kararını3 eleştirip
yerden yere vurarak söylüyor. Başkanlık Divanı, “Köken
bir kader değildir. Hele bu zamanda hiç değildir”, sloganı
sosyal demokrasinin temel sologanıdır... Belirli toplumsal grupların değersiz görülmesini, şiddetle reddediyoruz... İnsanların
sözde bir irsiyete göre değerlendirilmesine karşı çıkıyoruz....
Göçmen ailelere mensup kimselerin de herkes gibi aynı eşit
fırsatlara sahip olmasını istiyoruz..., derken Sarrazin,
“Sanki, insanın aklı başına, göçmen olunca geliyor veya gidiyormuş gibi...” demekle kalmıyor, “Sizin göreve getireceğiniz
insanlar, eğer göçmen kökenli olursa, işte o zaman problemleri
ve zorlukları daha da az objektif alarak değerlendirmeye
eğilimli olacaklardır,” hükmünü koyuyor. Kısacası, adetâ sosyal demokratlara meydan okuyor. Hayır! Sarrazin
için bu bile yetmiyor: “Kim, zekanın ırsî olmadığına inanıyorsa aptalın tekidir, ya da o kimsenin aklından zoru vardır,” haykırışında bulunuyor. 4
Sarrazin, heyet önündeki açıklamasında sosyal darwinist bir görüşü reddetmiyor, sadece bu görüşün “siyasal olarak uygulanmasını” reddediyordu.
Bu tartışmaların yaşandığı sosyal demokrat hareket
içinde Thilo Sarrazin hâlâ yer bulabiliyorsa, sorulacak olan
soru her hâlde şöyle olacaktır: Thilo Sarrazin, tüm olup
bitenlere rağmen sosyal demokrat ilkelere bağlı olduğunu
iddia ediyorsa - ki parti hakem heyeti buna inanmış durumdadır – SPD, Thilo Sarrazinlemiş durumda mıdır?
Tabiî ki, böyle bir soru, oldukça popûlist ve SPD’ye
karşı önyargılı bir yaklaşım içerir. Çünkü, partinin Sarrazin’in görüşlerini reddettiği en azından son Başkanlık
Divanı açıklamasıyla kararlı bir şekilde ortaya konuluyor.
Ancak, SPD’nin ilkelerine bağlı kalmak şartıyla, parti içinde tartışmalı görüşlerin ve şahısların, bazen çok acı da olsa kalabileceğini kabullenen sosyal demokratların, Sarrazin’in son açıklamaları ve görüşlerindeki ısrarlarına yeni ve fakat daha enteresan açıklamalar getirmesi üzerine ne yapacakları da merakları celbediyor. Burada, Sarrazin’in görüşlerini ve şahsını sadece “tartışmalı” olarak
mı görecekler, yoksa bunun ırkçılık ve ayırımcılık olduğunda ısrar ederek red mi edecekler? sorusu da gereksiz.
Buna rağmen SPD bu soruların cevabını kamuoyu önünde verme sorumluluğundan kurtulumayacaktır.
Görülüyor ki, sosyal demokratlar, Thilo Sarrazin
olayı ile içinden çıkamadıkları bir drama sürüklenmiş durumdalar. Thilo Sarrazin de, hakem heyeti önünde verdiği sözlerle sosyal demokratları kandırmış durumdadır,
denilebilir ise de, Sarrazin bu görüşlerinden aslında vazgeçmediğini, çok güzel bir formülasyonla daha o zaman
ortaya koymuştu. Sarrazin, heyet önündeki açıklamasında
sosyal darwinist bir görüşü reddetmiyor, sadece bu görüşün “siyasal olarak uygulanmasını” reddediyordu. Aslında Sarrazin, bu açıklamalarında kendi düşünce dünyasının ipuçlarını da vermişti. Hiç bir zaman, öne sürdüğü
tezleriyle, sosyal demokrat temel ilkeleri ihlal etme niyeti olmadığını, eğer partililer, bu tezlerden etkilendiklerini düşünüyorsa, bundan dolayı özür dilediğini dile getirirken de, çok kaçamak bir dil kullanmış, aslında kendisi ile çelişmeyen açıklamalar yapmıştı. Yani, özet olarak “görüşlerimden vazgeçmedim” diyen Sarrazin, hakem
heyeti önünde de görüşlerinden vazgeçmemişti.
SPD ise, Sarrazin’in hakem heyeti önündeki açıklamalarını, Sarrazin’in kendi tezlerinden vazgeçmesi, fakat
tartışmalı görüşlere sahip olması olarak değerlendirmeyi tercih edince böyle bir dramın içine düşmüş oldu. Bu
dram, sosyal demokratların göçmen ya da gen ırsiyeti ile
ilgili konuların dışındaki başka alanlardaki inandırıcılığının da bir yansıması olsa gerek. 1
http://www.spd.de/aktuelles/News/11656/20110426_brief.html
2
http://www.spd.de/aktuelles/News/11672/20110428_gabriel.html
3
http://www.spd.de/aktuelles/Pressemitteilungen/11972
/20110509_beschluss_parteivorstand_gleichberechtigung_anerkennung.html
4
http://www.tagesspiegel.de/politik/quaelgeist-und-quote
/4148866.html
J U N I • H A Z İ R A N 2 0 1 1 • s ay f a 7
teşkilat
Yeni Genel Başkanımızı Seçtik
IGMG’nin Yeni Genel Başkanı Kemal Ergün Oldu
İslam Toplumu Millî Görüş 4. Olağan Kongresi
Duisburg’da yapıldı. Kongre’de yapılan seçimlerde Köln
Bölge Başkanlığı yapmakta olan Kemal Ergün Genel Başkan seçildi. Oğuz Üçüncü yeniden Genel Sekreterliğe
getirilirken, Yönetim Kurulu Üyesi ve Başkan Yardımcısı olarak da Hakkı Çiftçi seçildi. Önceki Başkan Yavuz
Çelik Karahan kongre öncesi Genel Başkanlık için yeniden aday olmayacağını açıklamıştı.
IGMG 4. Olağan Kongresi, delegelerin salondaki yerlerini almasının ardından, 23. Avrupa Kur’an-ı Kerim Yarışması birincisi ve Schwaben Bölgesi’nden Ali Mahmood’un
okuduğu Kur’an-ı Kerim ile başladı. Daha sonra ise Teş-
sayfa 8 • Perspektif
kilatlanma Başkanı Sami Ganioğlu delegelerin yoklamasını
yaptı. Yoklamalar sonucunda kongreyi yönetecek olan
Divan Heyeti ve üyelerin seçimi yapıldı. Seçimler sonucunda
Hamburg Bölge Başkanı Ramazan Uçar Divan Başkanı,
Engin Karahan Divan Katibi, Fransa Alpes Bölge Başkanı Emir Demirtaş ile Kuzey Ruhr Bölge Başkanı Murat İleri ve Bekir Altaş da Divan Üyeliklerine seçildiler.
Divan heyeti, kongre toplanma yeter sayısının oluştuğunu, delege çoğunluğunun mevcut olduğunu tesbit
ettikten sonra gündeme geçildi. Divan Heyeti Başkanı
Ramazan Uçar delegelere teşekkür ettikten sonra kongre sürecini anlattı ve arkasından, Genel Başkanlık için
aday olmayacağını bildiren Yavuz Çelik Karahan’ın hayat hikayesinin anlatıldığı kısa bir video klibi gösterildi. 4. Olağan Kongre, böylece Yavuz Çelik Karahan’a teşekkür etmiş oldu. Divan Heyeti ayrıca selamlama ve teşekkür konuşması yapmak üzere Genel Başkan Yavuz Çelik Karahan’ı kürsüye davet etti. Delegelerin uzun süre
Delegeler oylarını kullanırken
ayakta alkışladığı Yavuz Çelik Karahan daha sonra kürsüye geldi ve delegelere teşekkür etti.
Teşkilatın ilk kurucularını ve hizmet edenlerini hayırla anan Karahan daha sonra, teşkilatın temel çalışma
ilkelerini şöyle anlattı: “Aldanan ve aldatan olmadık, olmayacağız. Müslüman'ın, yaşadığı toplumdaki insanların
o Müsluman'ın elinden ve dilindem emin insan olması gerektiğine inandığımız için, emin, kendine güvenilir bir
Müslüman toplumu oluşması için gayret ettik, ediyoruz.”
Yavuz Çelik Karahan konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Şu esas ve prensipleri her zaman koruduk, koruyacağız.
1. IGMG İslamî bir cemaattir.
2. Ümmetçi bir hareketiz. Hangi ırk, millet kavim ve dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın, Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Abduhu ve Rasûluhu diyen her kesi dinde kardeşimiz kabul ettik, kimseyi tekfir etmedik.
3. Veda hutbesindeki ölçülerle hareket ettik. Peygamberimiz, ‘Ashabım size iki emanet bırakıyorum. Kim bu
iki emanete sahip çıkarsa, Allah o toplumu aziz kılar, kim
onlardan uzaklaşırsa da zelil kılar’ diyor. Liderimiz, önderimiz olan Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) bize emanet ettiği Kitab ve Sünneti’ni hareket temeline oturtan bir
teşkilat olarak çalıştık.
4. Cihadı insanlara doğru anlatmaya çalıştık. Bazılarının ifade ettiği gibi, savaş ve terörün cihad olmadığını, ak-
sine herkesin saadet ve huzuru için çalışma olduğunu anlattık.
5. Filtresiz bir İslam anlayışına sahibiz. Kimileri 'Şu ayetler Kur’an’da olmasaydı' dedi, İslam'ı filtrelemek istedi. Kimileri de İslam’la alay etti, küçük gördü ve kendilerine göre bir İslam istediler. Biz, bu anlamda filtresiz bir İslam anlayışına sahibiz.
6. IGMG bir parti veya siyasî bir teşkilat değildir. Ama
toplumsal ve siyasî şuura da sahiptir. Mezheb imamlarımızdan Ebu Hanife, ‘Müslüman yaşadığı dünyadaki olayları ve gelişmeleri bilir, olaylar karşısında tavrını koyar’ diyor. Biz de olayları iyi tahlil yapacağız, yanlışa ve zulme
karşı tavır alan bir topluluk olma anlayışı ile hareket edeceğiz.
Değerli kardeşlerim, göreve geldiğimden beri, söylemde, eylemde birliğı, kurumsal bütünlüğümüzü ve yapıcı uslûbumuzu koruduk, bu uslûbu ile de İslam’ı ve çalışmalarımızı kamuoyuna sunduk.
Bu arada teşkilatımız, bir çok ilklere öncülük etmiştir.
Bizim bulunduğumuz 9 yıllık süre içinde de ilklere imza attık. 245 noktada yaptığımız Ana Sınıfı çalışmaları, bölgelerimizde kurulan 80 eğitim merkezimiz bunlara birer
örnektir. Teşkilatlanma olarak ise, Kadınlar Gençlik Teşkilatımız, program olarak da Mâide-i Kur’an, Alemlere Rahmet ve Kutlu Doğum programları, Gençlik Umre Programları,
Üniversiteliler Başkanlığı bünyesinde akademisyen yetiştirilmesi,
J U N I • H A Z İ R A N 2 0 1 1 • s ay f a 9
teşkilat
IGMG 4. Olağan Kongresi duygulu bir kardeşlik havası içinde gerçekleşti.
gençlerimiz için özel Yıldız ve Hilâl Gençlik eğitim Programları ile Kadınlar Teşkilatımızın hatibelik ve Aile Eğitim programları bu ilklerimize birer örneklik teşkil ediyor.
Değerli kardeşlerim, 'mazlum ve mağdurun dini sorulmaz'
anlayışıyla, sosyal dayanışmalara önem verdik ve bu amaça okullar, sağlık ocakları, yetimhaneler ve su kuyuları, Kurban Kampanyası gibi projelere imza attık.”
Yavuz Çelik Karahan Kur’an'dan çeşitli ayetlerle ve
Peygamber Efendimizin çeşitli hadislerini aktararak
tavsiyelerde de bulundu.
“Hûd Sûresi 112. ve 113.ayetlerde ‘Sen, beraberindeki tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Aşırı gitmeyin, doğrusu Allah yaptıklarınızı görür. Haksızlık yapanlara
sayfa 10 • Perspektif
yönelmeyin, yoksa ateş size de dokunur. Sizin Allah'tan başka dostunuz yoktur; sonra, yardım da göremezsiniz,’ buyuruluyor. Biz de bu ayetteki ilkelere sadık kaldık, dosdoğru olduk, haksızlık yapanlara yönelmedik, itiraz ettik.
Değerli kardeşlerim. Aramızdaki kardeşlik bağlarını koparacak her türlü davranıştan uzak durmalıyız. Biz bunun
gayretini gösterdik. Nasıl ki Hadis-i Şerif’te, aramızdaki
kardeşlik bağının gerçek mü’min olduğumuzla ilgili bir bağ
olduğu ifade ediliyor, onun için biz de birbirimizi sevip sevgi bağlarını kuvvetlendirmek durumundayız.
‘Sevdiğini aşırı sevme. Buğzettiğine de aşırı buğzetme.
Zira bir gün sevdiğin ile düşman olabilir, buğzettiğinle dost
olabilirsin’ hadisi de yolumuzu belirleyen bir başka hadistir.
Değerli kardeşlerim, benim kendi görev dönemimde, bana destek olan Genel Başkan Yardımcılarına, MYK üyeleri ve personeline, Bölge Başkanlarına, Gençlik ve Kadınlar
Teşkilatımıza ve Cemiyet başkanlarımıza teşekkür ediyorum. Sizlerin, bugün burada seçeceğiniz yeni yönetime destek veriniz. Ben kendi adıma bu yardımı ve desteği her zaman yapacağım.”
Genel Başkan Yavuz Çelik Karahan, delegelerden helâllik dileyerek konuşmasını bitirdi. Genel Sekreter
Oğuz Üçüncü, delegeler adına Karahan’a teşekkür plaketi verdikten sonra Faaliyet Raporu'nu okudu.
Oğuz Üçüncü, önce teşkilat için açılan malî davaları eleştirdi. “Şu bir acı gerçek ki, aradan nerede ise üç yıl
Genel Sekreter Oğuz Üçüncü, 20 yılı aşkın bir süredir birlikte çalıştığı Karahan’a teşkilat adına teşekkür plaketi verdi.
geçmiş olmasına rağmen ya sözkonusu soruşturmalar henüz netleştirilememiştir veya şahsımla alakalı organize suç
örgütü soruşturmasında olduğu gibi olay 19 ay sonra savcılık tarafından sessiz sedasız kapatılmıştır” diyen Üçüncü, aradık aradık ama hiçbirşey bulamadık mantığı ile yürütülen soruşturmaların Almanya’daki hukuk devleti kavramının bazı mihraklar tarafından ne denli zorlandığının en açık belirtisi olduğunu söyledi. Davaların, bir şeylerin yanlış yapılmış olmasından kaynaklanmadığını, aksine teşkilata karşı bir baskı unsuru olarak kullanıldığını söyleyen Üçüncü, “Bütün bu olup bitenler, haksızlıkların adını koyduğumuz, Müslümanların nesneleştirilmesine ve İslam düşmanlığına karşı durduğumuz ve haksızlıklar karşısında dilsiz şeytan olmayı kabullenmediğimiz
için yaşandı” dedi. Avrupada İslam ve Müslümanlarla ilgili olağanüstü gelişmelerden hareketle genel bir atmosfer
bozukluğu ve toplumsal algı değişikliği meydana geldiğine işaret eden Oğuz Üçüncü, entegrasyon üst başlığıyla
Müslümanları ehlileştirme adına yürütülen asimilasyon
ve güvenlik politikalarının, devletin gayri müslim dinî
cemaatlerde cüret edemeyeceği İslam dininin içeriklerinin belirlenme hevesi gibi gelişmelere karşı teşkilatın
tutumunun etkili olduğuna vurgu yaptı.
Bu olup bitenler karşısında Müslümanların,
IGMG’ye olan güvenin arttığını, açılan yeni cami sayısı ile üye sayısında, Gençlik Teşkilatı, Kadınlar Teşki-
latı, Kadınlar Gençlik Teşkilatı üye ve hizmetlerindeki
artış ve Eğitim, İrşad, Umre gibi IGMG hizmetlerinden
yararlananların sayısındaki artışların bunun delili olduğunu söyledi.
Çeşitli faaliyeltlerden örnekler sunan Oğuz Üçüncü,
ümmete karşı bir görev olarak yürütülen yardımların, okul,
yetimhane, su kuyusu gibi müesseselerin kurulması gibi sosyal yardım faaliyetleriyle devam ettiğini, Avrupa’daki
meselelerin çözümünü Avrupa’daki Müslümanlar olarak çözeceklerini, yanlarına da mazlum ve mağdurların
dualarını alarak bunu gerçekleştireceklerini söyledi.
Oğuz Üçüncü konuşmasını şöyle bitirdi: “Türkiye
kökenli insanların oluşturmuş olduğu en büyük sivil top-
J U N I • H A Z İ R A N 2 0 1 1 • s ay f a 1 1
teşkilat
lum kurumu olarak İslam
di. “Böylece, tarihi kökleToplumu Milli Görüş terimizle buluşma sorummel esaslarıyla, duruşuyluluğumuz vardır. Ama
la, çalışma prensipleriyle
bunu yaparken, geleceğe
ve eşşiz hizmet yelpazesiyle
dünden değil, bugünden
hepimizin gurur kaynabakmalıyız. Geçmişi değıdır. Genel Merkez, Bölğerlendirme biçimimiz,
ge, Şube, İdareci, Üye ve
ufkumuzun sınırlarını beCemaat dayanışmasıyla
lirler. Geçmişle kuracağıbu kurum Avrupa’da yamız sağlıklı bir ilişki, geşayan Müslümanların inleceğin bizim ellerimizde
şallah önünü açacak,
en güzel bir biçimde şeMüslümanların eşit hakkillenmesi anlamına gelara kavuşması için gaylir” diyen Kemal Ergün,
retlerini artıracak ve gegeçen bu 50 yıllık süreçlecek nesillerin Müslüte, göçün ilk yıllarının, göç
man kalmalarını temin
eden Müslümanların teedecek çalışmaların öncüsü
mel dinî ihtiyaçlarını
olmaya Allah’ın izni ile
karşılamaları için çalışdevam edecek. Bütün
malarıyla şekillendiğini,
bunların yolunun Allah
şimdilerde ise, bu ihtirızasına uygun bir faaliyet
yaçların karşılanmasının
anlayışından, toplumsal
yanı sıra yeni görevlerin
sorumluluğumuzun ve
eklendiğini ifade etti.
ümmet bilincimizin ge“Yaşadığımız günler, işliştirilmesinden ve yerçi göçüyle Avrupa’ya gelen
züyünde hak ve adaletin
insanımızın artık misafir detesisi için gayret edilmeğil, kalıcı oluşunun hemen
sinden geçtiğinin bilinherkes tarafından kabul
cinde olarak ve ayrıca kuedildiği günlere denk dürumsallaşmamızı, ihtisaşüyor” diyen Ergün kosımızı ve yetkin insan sanuşmasını şöyle sürdürdü:
yımızı yeni dönemde ge“Bunun için Avrupa’da
liştirmek mecburiyetinMüslümanlar ve İslam ile
Yavuz
Çelik
Karahan,
yeni
Başkan
Kemal
Ergün’ü
tebrik
etti.
de olduğumuzu hatırlailgili tartışmaların boyuttarak, bir kez daha hepinizi
ları alabildiğine çeşitlenisaygı ve hürmetle selamlıyorum ve yine hepinizi Allah'a
yor. Bize düşen görev ise bu tartışmalara İslamî kimliğimizle
emanet ediyorum.”
cevap bulmaktır. Toplumdaki bilgi kirliliğini ortadan kalMuhasebe Başkanı İbrahim Yüksel’in muhasebe radırmak için büyük bir çalışma gayretine girerek bunu süporunu sunmasından sonra ise Divan Heyeti seçimlere
rekli kılmalıyız. İçinde yaşadığımız toplumlarda insanlar
geçti. Bölge Başkanları, Merkez Yürütme Kurulu Üyeİslam ile doğrudan tanışmıyor, İslam'ı terörizm ve şiddet
leri ve çok sayıda delegenin aday gösterdiği Köln Bölile birlikte gören bir pencereden bakıyorlar. Bunun için buge Başkanı Kemal Ergün Genel Başkan, Oğuz Üçüncü
gün, içinde yaşadığımız toplumların kültür dünyalarına,
ise Genel Sekreter, Hakkı Çiftçi de Başkan Yardımcısı
Müslüman şahsiyetler olarak kültür ve sanat eserleri hediye
olarak seçildiler. Seçilmesi üzerine Kemal Ergün bir seetme ve İslam’ı içinde yaşadığımız toplumların dillerinde
lamlama ve teşekkür konuşması yaptı.
misafir değil, ev sahibi yapma sorumluluğumuz var.
Kemal Ergün, delegelere ve Yavuz Çelik Karahan’a
Herşeyi tekdüzeleştiren, farklılıkları silip götüren bir küyaptığı görevden dolayı teşekkür ettikten sonra göçün
resel selin önünde, farklılıkların birer sorun değil, aslında
50. yılında Avrupa’daki Müslümanların kendilerini
zenginliklerimiz olduğunu savunma ve bu toplumları İslam
geçici bir göçmen olarak görmemeleri gerektiğini,
medeniyeti ile tanıştırma sorumluluğu var. Bu sorumluluMüslümanların Avrupa’da Endülüs, Sicilya ve Osğu ise en güzeli şekilde yerine getirmek durumundayız. Tarmanlı döneminde tarihi kökler oluşturduğunü söyletışırken tanışmak ve yeniden anlamak, söylediklerimizi ve
sayfa 12 • Perspektif
Teşkilatın ilk kurucularından Ahmed Rüştü Banaz, Eski Genel Başkanlardan Ali Yüksel, Yavuz Çelik Karahan ve yeni yönetim.
yaptıklarımızı hikmetlice yapma sorumluluğumuz var.”
Fakat bu tartışmaların ve gündemin yoruculuğunun
ümidimizi kırmaması, popülist politikaların hep kendini tekrar eden polemiklerin de bıktırmaması gerektiğine işaret eden Kemal Ergün, teşkilat olarak hizmetlere
ağırlık vermeye devam edeceklerini bildirdi.
Ergün şöyle dedi:
“Aile danışmanlıkları, Eğitim Merkezleri, Üniversiteliler için yurtlar, etkin bir Din İstişare Kurulu, İmam yetiştirme merkezleri, İdareciler akademisi ve medya tanıtımı gibi alanlardaki hizmetlerimizi daha yoğun bir şekilde
yürüteceğiz. Ufkumuz açık. Avrupa’da Müslümanların İslamî kimlikleri yaşamaları, gelecek nesillerine İslam’ı aktarmaları, onların Müslümanca şahsiyetler olarak toplumda
yerlerini almaları için bu teşkilata büyük görevler düşüyor.
Bu arada, hak ve adalet anlayışında şeffaf bir toplum
hedefliyoruz. Şartlara göre değişen bir hak ve adalet anlayışına karşı çıkıyoruz. Merhum Alija İzzetbegoviç’in dediği gibi, ‘Bizler, savaş da olsa, düşman ahlaksızca tecavüz de etse, her zaman, adalet ve hak ölçülerine bağlı kalmak zorundayız.’ Öte yandan bir temel ilke olarak da affedici ve merhametli olma özelliğimiz var. Muhatabımızı affedebilmeyi, ona kötülüğü ile değil şefkatimiz ile muamele etmeyi, yaptıkları hataları müsamaha ile karşılamayı
temel ilke ediniyoruz. Ve biz, bu dünya içın değil; Allah
rızası için, ahiretimiz için çalışıyoruz.”
Kemal Ergün’ün Genel Başkanlığa seçilmesi üzerine, İslam Toplumu Milli Görüş Teşkilatlarının Avrupa’daki
ilk kurucularından Ahmet Rüşdü Banaz ve Eski Genel
Başkanlardan Ali Yüksel ile Yavuz Çelik Karahan ve Oğuz
Üçüncü kürsüye gelerek delegeler adına tebriklerini sundular ve yeni yönetime desteklerini açıkladılar.
IGMG 4. Olağan Kogresi, divan heyetinin, başta Peygamber Efendimiz olmak üzere, O’nun âl ve ashabının,
onlardan sonra gelen tüm Müslümanların ve bu teşkilatı kurup hizmet edenlerden ahirete göç edenlerin
ruhları için üç İhlâs bir Fatiha okunması ile bitmiş oldu. Daha sonra da, Kemal Ergün delegelerin tebriklerini kabul etti.
J U N I • H A Z İ R A N 2 0 1 1 • s ay f a 1 3
teşkilat
Yavuz Çelik Karahan, 9 yıllık Genel Başkanlık görevinden sonra Onursal Genel Başkan olarak hizmetlerine devam edecek.
Yavuz Çelik Karahan: Tarihçe-i Hayat
Yavuz Çelik Karahan, 1956 Yılında Kırşehir’in Mucur
ilçesine bağlı Aydoğmuş köyünde dünyaya geldi. Orta halli bir çiftçi ailesinin 6 çocuğunun ilkiydi..
Annesi henüz kendisine hamileyken “Bu çocuk erkek olursa imam yapalım, Allah yoluna vakfedelim” diyen bir babanın
evladıydı. Doğan çocuk beklendiği gibi erkek olunca, önce
ilkokul döneminde, Kur’an tahsili için köyün imamına, 11
yaşında iken de hafızlık için Kayseri Taşçıoğlu Kur'an Kursuna gönderildi. Hafızlığa başladı ancak bitiremeden Nevşehir İmam-Hatip Lisesi’ne kaydoldu. Dönemin siyasi çalkantıları içerisinde, çeşitli şehirlerde sürgünlerle geçen öğrencilik hayatının ardından nihayet mezun olmayı başardı.
1968-69 öğretim yılında bir Konya ziyareti sırasında, henüz
13 yaşındayken, henüz başlamış olan Milli Görüş hareketi
ile tanıştı. İmam-Hatip Lisesi 'den sonra üniversiteye devam etti. Üniversite yıllarında İmam-Hatip Mezunları Cemiyeti, Din Görevlileri Derneği, Milli Türk Talebe Birliği
ve Akıncılar Derneği’nde çeşitli kademelerde görev yaptı.
1980 yılında 12 Eylül darbesi olduğunda, Kayseri Akıncılar Derneği İl başkanlığı ve İç Anadolu bölge sorumluluğu
görevlerinde bulunuyordu.
Bu görevlerinden dolayı darbeciler tarafından, Devlet
Güvenlik Mahkemeleri’nde idamla yargılandı. Dönem, hukukun gücünün değil, gücün hukukunun hakim olduğu bir
dönemdi. 4 yıllık üniversitenin 2,5 yılı cezaevlerinde geçti. Böylelikle cezaevi serüveni başlamış oluyordu. Toplamda
sayfa 14 • Perspektif
ömrünün 9,5 yılı çeşitli siyasi davalardan dolayı hapishanelerde geçecekti. Ömürboyu kamu görevlerinden men
cezası aldı. 1985 yılında Avrupa'ya zorunlu olarak hicret
etti. Fransa'da cemiyet imamlığı ve Bölge Başkanlığı yaptı. O tarihlerde Fransa tek bölge idi.
Avrupa Müslüman Gençler Teşkilatı’nın kurucu genel
başkanı oldu. Bu kuruluş daha sonra Avrupa Milli Görüş
Teşkilatı’nın Gençlik Kolları olarak faaliyetlerine devam
etti. Yavuz Çelik Karahan, yaklaşık 10 yıl Gençlik Kolları
Genel Başkanlığı’nı yürüttü. Avrupa Milli Görüş Teşkilatı’nın 1993-94 çalışma yılında teşkilatlanmadan sorumlu
genel başkan yardımcılığı görevine getirildi.
1995' de yeni kurulan İslam Toplumu Milli Görüş’ün
kurucu genel başkan yardımcısı olarak görev aldı. Ardından 8 yıl IGMG Teşkilatlanma başkanlığını yürüttü.
2002 yılının 23 Eylül’ünde genel başkanlığı vekaleten
üstelenen Yavuz Çelik Karahan, 03 Haziran 2003 tarihinde
Genel Başkan oldu.
Yaklaşık 9 yıl, yani iki dönem IGMG Genel Başkanlığı yapan Yavuz Çelik Karahan, 13 yaşındayken başladığı
Milli Görüş davasına, 15 yıl Türkiye’de, 27 yıldır da Avrupa’da olmak üzere 42 yıldır hizmet ediyor.
IGMG'nin Olağan Kongresi’nde yeniden Genel Başkan adayı olmayan Yavuz Çelik Karahan, davanın bir ferdi, abisi ve Onursal Genel Başkanı olarak bundan sonra
da hizmete devam edecek. Yavuz Çelik Karahan, görevini yeni Genel Başkanımız Kemal Ergün’e teslim etti.
Kemal Ergün Göreve Başladı
14 Mayıs 2011 tarihindeki 4. Olağan Kongre’de IGMG
Genel Başkanı seçilen Kemal Ergün görevine başladı.
Kongre sonrasında, önceki başkan Yavuz Çelik Karahan ile birlikte, IGMG Genel Merkez personeli, Merkez
Yürütme Kurulu ve Başkanlık Divanı üyeleri ile bir toplantı yapan yeni Genel Başkanımız Kemal Ergün çeşitli görüşmelerde de bulundu.
Onursal Başkan olarak hizmetlerine devam eden Yavuz Çelik Karahan toplantılarda, Genel Merkez’in çalışma yöntemleri ile ilgili bilgiler verdi. Bir sivil toplum kuruluşu ve dinî cemaat olarak İslam Toplumu Millî Görüş’ün
Avrupa Müslümanları için önemine değinen Karahan, yeni yönetime her konuda yardımcı olacağını bildirdi. Yeni
Genel Başkan Kemal Ergün de, hizmetlerin aynen devam
edeceğini ve teşkilatın kurumsallaşma çalışmalarına hız verileceğini söyledi.
14 Mayıs 2011 tarihinde İslam Toplumu Millî Görüş
(IGMG) Genel Başkanlığına seçilen Kemal Ergün 1967
yılında Ordu’nun Fatsa ilçesinde doğdu.
1992 yılında Mısır El-Ezher Üniversitesi Hadis Anabilim dalından mezun olan Ergün, 1993 yılında Frankfurt
Merkez cemiyetinde imamlığa başladı.
1994 yılından sonra Rhein-Neckar-Saar bölgesinde imamlık ve yöneticilik yapan Ergün, 2002 yılından bu yana IGMG
Köln Bölge Başkanlığını yürütüyordu.
2003 yılında Hacc Emirliği görevini de üstlenen Ergün,
Kongre sonrasında, IGMG Genel Merkez Personeli, Merkez Yürütme
Kurulu ve Başkanlık Divanı üyeleri ile bir toplantı yapan yeni Genel
Başkanımız Kemal Ergün göreve başladı.
son olarak Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim bölümünde Almanya’nın göç ve entegrasyon politikası alanında lisans tezini tamamladı. J U N I • H A Z İ R A N 2 0 1 1 • s ay f a 1 5
teşkilat
Gençlik Umre Programı Üzerine...
Ali Mete • amete@igmg.de
IGMG Hac Umre Seyahat Şirketi’nin düzenlediği umre programına bu sene yaklaşık 3000 genç katıldı. IGMG
Gençlik Teşkilatı gençlerle beraber Umre programı hazırlanmasında başrol oynadı. Igmg.de ve Perspektif Dergisi redaksiyonundan Ali Mete, Medine’de IGMG Gençlik Başkanı Mesut Gülbahar ve Gençlik Eğitim Başkanı
Ünal Ünalan ile gençlik teşkilatının çalışmaları ve Gençlik Umre Programı hakkında konuştu.
Biz de Umre ile tüm bunları biraraya getirmeyi arzuladık.
Genç arkadaşlarımız aileleri ve arkadaşları ile Umre’ye
gitme imkânı elde ettiler. İslam’ın doğduğu yerlere açılmak, ibadetlerini yerine getirmek beraberce yaşanabiliyor. Seyahatin Türkiye üzerinden yapılması ve orada kalma imkânı sunulması da akrabaların ziyaret edilmesini
sağlıyor.
IGMG Gençlik Teşkilatı Umre Programı’nda
hangi faaliyetlere yer verdi?
Gülbahar: Gençlik Teşkiları yöneticileri, Kadınlar Gençlik Teşkilatı yöneticileri, Umre faaliyetine doğrudan katıldılar. Bölge Gençlik Başkanlarımız da programda yerlerini aldılar. Bunlar ya kafilelere ya da merkezi organizasyonda görevde bulundular.
Hedefimiz Umre vesilesiyle gençlerimize ulaşabilmek,
Umre bunun için iyi bir fırsat sunuyor. Bu sayede gençlerle daha iyi tanışabiliyor, dertlerini paylaşıyor ve onlara perspektif sunma imkânına sahip oluyoruz. Bir atasözümüzün dediği gibi, birini tanımak istiyorsan, onunla ya iş yapacaksın ya da seyahat edeceksin.
Bu nedenle gençlerin karşılıklı tanışabilecekleri platformlar oluşturmaya çalıştık.
Mekke ve Medine’de hergün mescidlerin önünde buluştuk ve kısa sohbetler yaptık.
Akşamları beraberce tavaf yaptık. Her öğleden sonra farklı bölge teşkilatlarımızın mihmandarlığında Darul
Erkam sohbet halkaları oluşturduk, yüzlerce gencimiz buralara katıldılar.
Umre programını gençlik çalışmalarına dahil etme düşüncesi nasıl doğdu, önce oradan başlayalım?
Ünalan: Aslında bu yeni bir durum değil. Gençlerimiz Hac ve Umre dönemlerinde gönüllü eleman veya görevli olarak bu hizmetlerin yapılmasına katkı sağlıyorlardı.
Böylece kabiliyetlerine göre hacılarımıza yardımcı olma
imkânına sahiptiler.
Gençlik Umre Programı’na özel önem vermemizin başka sebepleri var. Şöyleki; yeni nesillerin din anlayışlarında
değişim gözlemliyoruz, genç bayan ve erkekler Hacca gitmek için yaşlanmayı beklemiyorlar. Erkenden gitmeyi tercih ediyorlar. Bu nedenle gençlik çalışmalarımıza Umre
Programını da dahil ederek hizmetlerimizin kapsamını genişlettik.
Gülbahar: Şunu da eklemek yerinde olur sanırım. Genç Müslümanların tatil anlayışında da değişiklikler oldu. Dedelerimiz yaz tatillerini sadece memleketlerinde, akrabalarının ve dostlarının yanında
geçiriyorlardı. Bir evleri vardı, bu
evin de inşaatı izinden izine devam
ederdi. Bizim babalarımız annelerimiz ise önemli bir gelenek olan akraba ziyaretlerini devam ettirmenin
yanı sıra, başka yerlerde kısa süren
tatil anlayışı ile de hareket ettiler.
IGMG Gençlik Teşkilatı Egitim Başkanı Ünal Ünalan gençlere hitap ediyor.
sayfa 16 • Perspektif
Ünalan: Bu toplantıların
yanı sıra şahsen benim için bireysel iletişim çok önemliydi.
Daha öncelerde bölge ziyaretlerim esnasında gördüğüm
birçok genç arkadaşla burada
karşılaştım. Umre olmasaydı
onları muhtemelen bu kadar
yakın zamanda yeniden göremeyecektim.
Size göre Umre esnasında gençler Avrupa’daki hayatlarında kendilere ufuk
açacak neler öğrendiler?
Ünalan: Herşeyden önce
manevi bir tecrübe yaşadılar.
Umre ve Hac, pratik eğitimdir aynı zamanda. Kabe etrafından yapılan tavaf Allah’ın
birliğini temsil ediyor. Herşey
ve herkes Allah’tan, sonuçta
hepimiz O’na döneceğiz. İhram ise ölümden sonra dirilişin ardından mahşer gününde insanların toplanmasını
sembolize ediyor.
İhramlı iken kelimenin
tam anlamıyla bir sineğe bile
dokunulmaz. Bu hassasiyet
Umre ve Hac’dan sonra da korunmalıdır. Sohbetlerimizde
hep bunlara dikkat çektik. İhramlı iken içinde bulunduğumuz hâlin istisnai değil,
her zaman yaşamamız gerek
bir hâl olduğuna anlattık.
Umre bir kısım günahlardan mağfiret dileme kapısıdır aynı zamanda. Hac ya da
Umre yapan kişi henüz yaratılmadan önce Allah’a verdiği sözü yeniler. Umre yeni bir başlangıç olur.
Gülbahar: Gençlerimizin zamanlarını en iyi şekilde
geçirmelerini arzuluyoruz. Umre unutulmaz bir hatıra bırakmalı ardında. Aynı zamanda gençlerimizin Umre ile,
dinlerinin getirdiği ve Allah’a olan şahsi sorumluluklarının
bilincini derinden yaşamalarını istiyoruz.
Cemaat burada temel bir kavram. Çünkü tüm bu anlattıklarımız cemaat içinde hayat bulabilir. Gençlerin çoğunluğu ümmetin çok farklı insanlardan oluştuğunu ilk
defa burada tecrübe ediyorlar. İslam’ın Kuran ve Sünnet
ışığıda farklı şekillerde yaşanabileceğini görüyorlar.
Zaten Kuran’da da seyahat etmek ve dünyayı tanımak tavsiye ediliyor.
Ünalan: Çok
doğru. Buna ek olarak
Umre ve Hac’ın çok
önemli bir faydayı beraberinde getirdiğini
söylemeliyiz. Tüm
dünyadan gelen Müslümanları birarada
görmek için Mekke
ya da Medine’ye gelmek yeterli oluyor.
Eksik olan nokta dünyanın farklı yerlerinden
gelen gençlerin iletişim
kurabilecekleri platform ve imkânların olmaması. Öyle zannediyorum ki, biraraya gelip konuşabilsek, benzer şeylerle meşgul olduğumuzun farkına
varacağız. Aynı şekilde,
düşünce ve perspektifler açısından da çeşitliliğin boyutlarının da
farkında varacağız.
Çokkültürlülük
yani?
Ünalan: Elbette.
Müslümanlar burada
çok rahat hareket ediyorlar. Kalabalıkta birisi birinin ayağına bastığında ya da sadece
dokunduğunda, dönüp özür diliyor. Halbuki bu kadar kalabalık ortamlarda bunlar normal sayılmalı. Dini anlayışlardaki ve
kültürel farklılıklar çok önem arzetmiyor. Burada tüm Müslümanlar “Allah’ın evinde” bulunuyorlar, bu nedenle Kabe’yi
tavaf ediyorlar. Kamboçya, Hindistan, Kolombiya, Komor Adaları ya da Almanya, nereden gelirlerse gelsinler, hangi mezhebe mensuplar farketmiyor, hepsi Kabe’yi tavaf ediyor.
Peki hiç mi sorun yaşanmıyor?
Gülbahar: Elbette yaşanıyor. Seyahat ve farklı bir yerde olma bazı zorlukları beraberinde getiriyor doğal olarak. “Arap tarzı”na ayak uydurmak, alışmak kolay değil.
Kendi alışkanlıklarımız, anlayışlarımızla birçok şey uyuşmuyor. Ayrıca Hac da ya da Umre de olsun ulaşım, hareket alanı gibi konularda zorluklar yaşanıyor. Fakat sabırlı olmak herşeyi kolaylaştırıyor.
Bu kıymetli sohbet için teşekkür ederiz. J U N I • H A Z İ R A N 2 0 1 1 • s ay f a 1 7
islam ve hayat
Ehl-i Kitap
Prof. Dr. Saffet Köse • saffetkose@hotmail.com
beple burada, fıkıh literatüründe kitâbî kelimesiyle ifade edilen ehl-i kitap çerçevesinde daha çok Yahudiler ve
Hıristiyanlar üzerinde durulacaktır.
Kur’ân-ı Kerîm’de Ehl-i Kitap
Kur’ân-ı Kerîm ehl-i kitaptan Müslümanlarla ortak
kimi noktalara sahip bulunan ancak bilgi hatası olanlaKelime anlamı itibariyle semavi / ilâhî bir kitaba inarı muhatap alarak yanlışlarını düzeltmeye ve doğru
nanlar anlamına gelen ehl-i kitâp, Kur’ân-ı Kerîm’de daolanda buluşmaya davet eder. Mesela Hz. İbrahim’i saha çok Yahudiler (yehûd) ve Hıristiyanlar (nasârâ) için
hiplenen5 ehl-i kitaba, onun Yahudi, Hıristiyan ya da müşkullanılır. Ancak Hz. Peygamber’in Bahreyn, Hz.
rik değil, Allâh’ın varlık ve birlik (tevhid) inancına bağÖmer’in de İran Mecûsîlerinden, Hz. Osman’ın Berlı, samimi bir Müslüman olduğunu hatırlatır6. Tevrat ve
berîlerden cizye aldığı, dolayısıyla kendilerine ehl-i kiİncilin kendisinden sonra indirilmiş olmasını da onlatap muamelesi yaptığı nakledilmektedir.1 Hz. Ömer’în
rın iddialarını nakzeden bir delil olarak ortaya koyar.7 Kur’ânMecûsîler’e nasıl muamele edeceğini bilmediğini söyı Kerîm bununla Hz. İbrahim’in gerçek inancını Hz. Mulemesi üzerine Abdurrahman b. Avf’ın “Mecûsîler’e ehlhammed’in temsil ettiğini, eğer Hz. İbrahim’i sahiplenme
i kitap muamelesi yapınız” 2 şeklindeki hadisi kendisine
ve onun yoluna tabi olma konusunda samimi iseler Hz.
hatırlattığı nakledilmektedir. Hz. Peygamber Mecûsilere
Muhammed’in mesajını kabul etmeleri gerektiğine vurkestiklerinin yenilmemesi, kadınlarıyla evlenilmemesi şarguda bulunur. Çünkü O, Hz. İbrahim’in duasının tecellisidir8;
tıyla kendilerine cizye konularak ehl-i kitap muamelesi
O’nun mesajının takipçisidir9 ve O’nun dinine çağrıda
yapılmasını istemiştir3. Bu ve benzeri bilgiler sebebiyle
bulunmaktadır10. Hatta Tevrat ve İncil’de,11 yani kendi
ulema arasında ehl-i kitabın kimlerden oluştuğu husukutsal kitaplarında12 Hz. Muhammed (sav) son peygamber
sunda bazı farklı görüşler oluşmuştur. Hanbelî ve Şafiî
olarak müjdelenmiştir13. Onlar da bunu yakından bilmezhepleri sadece Yahudi ve Hıristiyanları ehl-i kitap
mektedirler. Üstelik Hz. Peygamberi oğullarını tanıdıkları
sayar iken, Hanefîler ise semâvî bir dine inanan ve ilâhî
gibi tanımaktalar14; bu gerçeği insanlara açıklayacaklabir kitabı bulunan ya da suhuf verilen her bir ümmeti ehlrına, onu gizlemeyeceklerine dair de
i kitap kapsamında görürler4.
söz vermişlerdir15. Zaten bütün peyBu son görüş çerçevesinde ehlgamberler aynı hakikatleri insanlara tebi kitabın kimler olduğu geniş bir
liğ ettiklerinden birbirlerini tasdik etaraştırmayı gerektirir. Bu seKur’ân-ı Kerîm ehl-i kitaptan
Müslümanlarla ortak nokta1
8
larda bulunan ancak bilgi
Mâlik, el-Muvatta’, “Zekât”, 41
Bakara Suresi, [2:129]
2
9
Mâlik, el-Muvatta’, “Zekât”, 42
En’am Suresi, [6:161]
hatası
olanları
muhatap
ala3
10
İbn Ebî Şeybe, el-Musannef [nşr. MuHacc Suresi, [22:78]
11
rak yanlışlarını düzeltir ve
hammed Avvâme], Cidde 2006, IX,
Saf Suresi, [61:6]
12
bkz. Tesniye, 18: 15-19, Matta 21, 33-46, Yu118
gerçekte
buluşmaya
davet
4
bkz. DİA, “Ehl-i Kitap” md.
hanna, 1: 19-21, 14: 25-30, 15: 25-26, 16: 7-15
5
13
eder.
Âl-i Imrân Suresi, [3:65, 67, 69]
Âraf Suresi, [7:157]
6
7
Âl-i Imrân Suresi, [3:67]
Âl-i Imrân Suresi, [3:65]
sayfa 18 • Perspektif
14
15
Bakara Suresi, [2:146]; En’am Suresi, [6:20]
Âl-i Imrân Suresi, [3:187]
mişler ve her peygamber bir sonsen hem izzet hem hikmet sahibisin.”
16
rakini müjdelemiştir .
(Mâide Suresi, [5:116-118])
Bütün bunlardan dolayı Kur’ânKur’ân-ı Kerîm ehl-i kitâbın Alı Kerîm ehl-i kitabı Müslümanlarla
lâh’ın kendilerine azap etmeyeceği
kendileri arasında ortak bir sözde, “tevve farklı muamele edeceği şeklindeki
hîd” akidesinde buluşmaya davet
iddialarının da asılsız ve kuruntudan
eder17. Daha özel olarak da Yahudiibaret olduğunu bildirir22.
ler’in Hz. Üzeyir’in18, HıristiyanRasulullah devrinde Ehl-i Kitâb
lar’ın da Hz. İsa’nın Allâh’ın oğlu19
Müslümanlarla ehl-i kitaptan
olduğuna itikatlarının doğru olmaMüslümanlar, İslam geldiği anolan vatandaşlar arasındaki ilişkidan itibaren ehl-i kitapla yakın ilişdığını, İsrailoğullarından sadece bir
olan Allâh’a kulluk edeceklerine daki içinde olmuştur. Kur’ân-ı Kerîm’in
lerin samimiyetini gösteren en
ir kesin söz aldığını hatırlatır20. Hıiçlerinden haksızlığa sapanlar, yaönemli göstergelerden birisi de
ristiyanlara da “Allah, Meryem oğni sertlik yanlısı olanlar dışında
aralarındaki sosyal dayanışmadır.
lu Mesih’in kendisidir”; “Allâh üçün
ehl-i kitap mensuplarıyla iyi ilişkiler
Rivayete göre infak edilecek kişiler
üçüncüsüdür” diyenlerin hatalı oliçinde olmayı emretmesi23, insanın
hususunda Müslüman kardeşlerini
şerefini sırf insanlığından alması24;
duklarını bizzat Hz. Îsâ’nın: “Ey İsbütün insanların Âdem ve Havrâiloğulları! Benim de rabbim sizin
tercih etmelerini isteyen Hz. Peyva’nın çocukları25 dolayısıyla Hz.
de rabbiniz olan Allah’a kulluk edin”
gambere ikaz gelmiş ve malî yarAli’nin dediği gibi insan olarak karsözüyle hatırlatır. Meryem oğlu Medım hususunda ihtiyaç sahipleri
deş olmalarındandır.
sîh’in de sadece bir peygamber, anarasında
din
ayırımı
yapılmaması
Müslümanlarla ehl-i kitaptan
nesinin de dürüst ve inançlı bir kaistenmiştir.
olan vatandaşlar arasındaki ilişkiledın olduğuna ve her ikisinin de birin samimiyetini gösteren en önemrer beşer olarak yiyip içen insanlar
21
li göstergelerden birisi de aralarınolduğuna vurgu yapar .
Yine Kur’ân-ı Kerîm hesap günü
daki sosyal dayanışmadır. Rivayete
sorgulama sırasında Allâh’ın Hz.
göre infak edilecek kişiler hususunÎsâ’ya: “Ey Meryem oğlu Îsâ! İnsanlada Müslüman kardeşlerini tercih
ra sen mi ‘Allah’ın dışında beni ve anetmelerini isteyen Hz. Peygambere
nemi birer tanrı kabul edin’ dedin?” buikaz gelmiş ve mali yardım hususunda
yurduğu zaman onun şu cevabı vereceğini
ihtiyaç sahipleri arasında din ayırıbildirir: “Hâşâ! Seni tenzih ederim. Hakmı yapılmaması istenmiştir26. Bu ayetin tefsirinde meşhur müfessir Elmalılı
kım olmayan şeyi iddia etmek bana yaHamdi Yazır (ö.1942) şunları söyler: “Gerek Müslüman ve
kışmaz. Hem ben söyleseydim şüphesiz sen onu bilirdin. Sen begerek gayr-ı Müslim herhangi bir fakire sadaka vermekten,
nim içimdekini bilirsin ama ben senin zatında olanı bilmem.
verdiğiniz zaman da iyisini vermekten sakınmayınız. Madem
Gizlileri tam olarak bilen yalnız sensin. Ben onlara ancak seki Allâh mü’min veya kâfir herkesin rabbidir ve madem ki sanin bana emrettiklerini söyledim; ‘Benim de rabbim sizin de
dakalarınız Allâh hesabınadır, o halde mü’mine de, kâfire de
rabbiniz olan Allah’a kulluk edin’ dedim. İçlerinde bulunduAllah için tatavvuan sadaka verebilir ve her ikisinin de ecriğum sürece onların yaptıklarına tanık idim. Fakat sen beni içni alırsınız” 27. Bizzat Hz. Peygamber bir Yahudi ailesine
lerinden aldıktan sonra onların halini bilip gören sadece sentasaddukta bulunmuştur ki O’nun vefatından sonra da onsin. Sen her şeye şahitsin. Şayet onlara azap edersen, şüphesiz
lar bundan yararlanmaya devam etmiştir28.
onlar senin kullarındır. Eğer onları affedersen, hiç kuşku yok
16
23
17
24
Bakara Suresi, [2:101]; Mâide Suresi, [5:68]; Saf Suresi, [61:6]
Âl-i Imrân Suresi, [3:64]
18
Tevbe Suresi, [9:30]
19
Tevbe Suresi, [9:30]
20
Bakara Suresi, [2:83]
21
Mâide Suresi, [5:72-75]; ayrıca bk. Nisâ Suresi, [4:171]
22
Nisâ Suresi, [4:123]
Bakara Suresi, [2:105]; Ankebût Suresi, [29:46]
İsra Suresi, [17:70]
25
Nisâ Suresi, [4:1]; Âraf Suresi, [7:189]; Zümer Suresi, [39:6]; Hucurât Suresi, [49:13]
26
Bakara Suresi, [2:272]
27
Hak Dini Kur’ân Dili, II, 939
28
Ebû Ubeyd, Kitâbü’l-Emvâl, s. 605
J U N I • H A Z İ R A N 2 0 1 1 • s ay f a 1 9
islam ve hayat
disinin Allâh nezdinde davacı olacağını
Bu zihniyet doktrine de yansımıştır.
bildirmiştir34. Kur’ân-ı Kerîm İslam
Mesela Müslümanlara karşı düşmanca tavır içinde olmamış gayr-ı müstoplumunda yaşayan gayr-ı müslimlerin bugün insan hakları kapsalimlere iyilik etmeyi Allâh’ın yasaklamadığını bildiren ayetlerden hamında değerlendirilen bütün temel
haklarını tanımış ve Hz. Peygamber
reketle bir Müslümanın sırf gayr-ı müsde korumuştur. Mesela Kur’ân diğer
lim vatandaşların ihtiyaçlarını karşılamak üzere vakıf kurabileceği,
din mensuplarına inançlarından dolayı baskıyı açıkça yasaklamış35, uybunun için malından vasiyette bugulama da bu yönde gelişmiştir. Hz.
lunabileceği konusunda İslam huİslam’ın ilki temel kaynağı
Peygamber’in Medîne’de bulunan ve
kukçuları arasında görüş birliği varKur’ân-ı
Kerîm
ve
Hz.
PeyYahudilerin dini eğitim-öğretim
dır. Hz. Ömer ve bazı alimler zekâtın
yaptıkları Beytü’l-midras adındaki
verileceği yerleri belirleyen ayette29
gamber İslam toplumunda
geçen fukarâ’ ifadesini Müslüokullarına dokunmaması bunun tiyaşayan ehl-i kitap vatanmanların, mesâkîn kelimesini de
pik örneklerinden birisini oluşturur.
daşların temel haklarını gügayr-ı müslim vatandaşların yoksulu
Sadece onlara ara sıra gidip İslam’ı
venceye almışlardır. Mesela
olarak açıklamıştır. Ebû Hanîfe ve
anlatmıştır. Kabul edip etmeme hakHz.
Peygamber
sırf
gayr-ı
talebesi İmam Muhammed gibi
kı kendilerine aittir. O gününün gebazı müctehidler ile Yusuf el-Kaleneğinde yer alan cizye uygulamaMüslim olduğu gerekçesiyle
radâvî30, Seyyid Sâbık31 gibi çağdaş
sı da devlete bağlılığın sembolik ifahaksızlığa uğrayan din menalimler de İslam toplumunda yaşayan
desidir ve askerlikten muaf olmalasupları (zimmî) için hesap
gayr-ı Müslim vatandaşlara fıtır sarından dolayı can güvenliği ve mal
günü ilk kendisinin Allâh
dakası / fitre verilebileceği görüşüemniyeti, din ve vicdan özgürlüğü başnezdinde davacı olacağını
nü savunmuşlardır. Emvâl kitaplata olmak üzere temel haklarını korında yer alan ‘fıtır sadakasının bir elruma karşılığında alınmıştır. Cizye
bildirmiştir.
de toplanarak üçe bölünüp
mükellefi de sadece çalışan erkeklerdir.
1/3’ünün Müslümanların fakirleriKadınlar, yaşlılar, hastalar, işsizler, din
ne 1/3’ünün göçebe Arap kabileleadamları gibi vatandaşlar bu vergirine (el-A‘râb), 1/3’ünün de rahipden muaftır. Ayrıca bütün gayr-ı
lere verilmek üzere organize edildimüslim vatandaşlara da muhtaç duği’ şeklindeki bilgi32 erken dönemruma düşmeleri halinde sosyal gülerden itibaren bu yönde bir uyguvence sağlanmıştır36.
lamanın var olduğunu göstermektedir.
Maide suresinin 5. Ayeti ehl-i kitap-müslüman ilişkisi açısından iki
Yine Ebû Hanîfe ve talebesi İmâm
önemli hüküm koyar. Birincisi doMuhammed’e göre İslâm toplumunda yaşayan gayr-ı Müslim vamuz gibi açık yasaklar hariç ehl-i kitandaşlara kurban etinden, ceza kurbanından, nezir kurtabın yiyeceği ve kestikleri Müslümanlara helaldir. İkinbanlarından verilebileceği gibi kefâretlerden de verilebicisi ise, ehl-i kitaptan kadınların iffetli olanlarıyla Müslülir33. Bütün bunların mali ibadet kapsamında oluşu ayrıca
man erkekler evlenebilirler. Tersi ise caiz değildir. Bunun
anlamlıdır.
sebebi şudur: Irzlarda aslolan humettir kuralı gereğince Kur’ân
İslam’ın ilki temel kaynağı Kur’ân-ı Kerîm ve Hz. Peyve sünnet aile hukukunu ilgilendiren hususlarda helalliği
gamber İslam toplumunda yaşayan ehl-i kitap vatandaşistisna saydığından bunları ayrıntılı şekilde açıklamış ve bu
ların temel haklarını güvenceye almışlardır. Mesela Hz. Peyiki temel kaynakta helal olduğu beyan edilenlerin dışındakiler
gamber sırf gayr-ı müslim olduğu gerekçesiyle haksızlığa
ilke olarak haram kapsamında kalmışlardır. Bu açıdan Müsuğrayan din mensupları (zimmî) için hesap günü ilk kenlüman kadınların ehl-i kitap erkekleriyle evlenemeyeceği
29
33
30
34
Tevbe Suresi, [9:60]
Fıkhü’z-zekât, Beyrut 1389/1969, II, 950, 957
31
Fıkhü’s-sünne, Beyrut 1969, I, 415
32
Abdürrezzâk, el-Musannef, Beyrut 1971-75, IV, 113, nr. 7168-7169; Ebû
Ubeyd, Kitâbü’l-Emvâl, s. 606; İbn Zenceveyh, Kitâbü’l-Emvâl, s. 613
sayfa 20 • Perspektif
Pezdevî, Kenzü’l-vusûl, Karaçi, ts. (Mektebetü Câvid), I, 123
Ebû Yûsuf, Kitâbü’l-Harâc, s. 135
35
Bakara Suresi, [2:256]; Yunus Suresi, [10:99]
36
Ebû Yûsuf, s. 136
konusunda icma oluşmuştur. Müslüman erkeklerin ehl-i kitap kadınlarının iffetli olanlarıyla evlenebileceklerini açıklayan ayet daha hassas
olmasına rağmen Müslüman kadınların ehl-i kitap erkekleriyle evliliğini sükût geçmiş olması da bu düşünceyi teyit eden bir husustur. O sebeple Kur’ân’da Müslüman kadının ehl-i kitaptan bir erkekle evlenemeyeceği hükmü yoktur denilemez.
ma, taziyede bulunma, bayramlarını tebrik etme, herhangi bir başarı durumunda kutlama, düğünlerine iştirak,
başlarına gelen felaketler sebebiyle
geçmiş olsun dileklerini iletme ya da
maddi manevi yardımda bulunma gibi hususlarda Müslüman vakarını koruma şartıyla iyi ilişkileri geliştirmelerine bir engel gözükmemektedir39.
Bugün temel insani ihtiyaçların
Bu gün Avrupa ülkelerinde
karşılanmasında Müslümanların gerek ülke olarak gerekse bireysel anyaşayan Müslümanlar için
lamda gayr-ı müslimlere yardımda
Ehl-i Kitâb ile ilişkimiz
en temel vazifeyi belirleyen
bulunmalarına bir engel yoktur. MeBugün Avrupa ülkelerinde yaşayan
Hz. Peygamberin şu hadisisela Hz. Peygamberin 627 yılında kenMüslümanlar için en temel vazifeyi
dir: “Allâh’ın helalini haram,
disine ve Müslümanlara her türlü ezibelirleyen Hz. Peygamberin şu haharamı
helal
kılmadıkça
yeti yapmış olan Mekke’li müşriklerin
disidir: “Allâh’ın helalini haram, hakıtlık çektiklerini öğrenir öğrenmez
ramı helal kılmadıkça Müslümanlar
Müslümanlar şartlarına bağkendilerine büyük bir mali yardımşartlarına bağlıdırlar” 37. Bu hadise gölıdırlar”.
re, özellikle bu tür ülke vatandaşı olan
da bulunması buna önemli bir örya da herhangi bir sebeple mesela iş,
nektir40. Esasen bu konuda yukarıda yer verilen Bakara suresinin 272.
eğitim gibi sebeplerle buralarda yaayeti ile Mümtehine suresinin 8-9.
şayan Müslümanlar, vermiş oldukayetleri de delildir.
ları sözlere, girişte koşulan ve kabul
Medîne’ye kendisini ziyarete geettikleri şartlara, bir iş yerinde çalılen Necran Hıristiyanlarının ayin yapşıyorlarsa iş ahlakına göre davranmak,
mak için yer talep etmeleri üzerine
ilgili kurallara uymakla yükümlüHz. Peygamber’in Mescidi tahsis
dürler. Esasen bu Kur’ân-ı Kerîm’in
etmesinden41 anlaşıldığı kadarıyla Müsısrarla üzerinde durduğu ve bugün
lümanların kendilerine ihtiyaç olduğu
devletler hukukunun en esaslı prendurumlarda ehl-i kitabın din ve vicsibini oluşturan “ahde vefâ” ilkesinin
dan özgürlükleri ile ilgili sıkıntılarıde bir gereğidir38. Sözgelimi Müslüman
müteşebbisler, işletmelerine tahakna yardımcı olmaları da bir insanlık
kuk eden vergileri dürüst biçimde ödeborcudur yargısında bulunulabilir.
mekle yükümlüdürler. MüslümanSonuç olarak: Kur’an ve Sünnetten
lar, İslam’ın açıkça emrettiği ya da yasak kıldığı hususlara
elde edilen prensipler uyarınca, özellikle Hz. Peygambeburalarda da uymak durumundadırlar. Mesela bu günkü
rin ehl-i kitap ile ilişkisinden yola çıkarak Avrupa ülkeleAvrupa ülkelerinde yaşayan Müslümanlar Cuma namazı
rinde yaşayan Müslümanların en temel görevi İslam’ı takılmakla yükümlüdürler.
bi bir şekilde yaşamaları ve böylece muhataplarına örnek
Nüfusu ehl-i kitaptan olan insanların oluşturduğu ülolmalarıdır. Zaten Kur’ân-ı Kerîm Hz. Peygamberin yükelerde yaşayan Müslümanlar gayr-ı müslimlerle olan
ce ahlak üzere olduğunu belirtirken42 kendisi de güzel ahlakı tamamlamak üzere geldiğini beyan etmiştir43. Müsilişkilerinde insani ilişkilerin gereğine göre hareket etmelümanların, dünyanın neresinde bulundukları farkedilmeksizin,
lidirler. Yeri geldiğinde anladıkları dilden selam verme, verdikleri selamı alma, hastalarını ziyaret, cenazelerine katılbu yüce ahlakı bizzat ortaya koymaları gerekmektedir. 37
40
38
41
Buhârî, “İcâre”, 15; Ebû Dâvûd, “Akdiye”, 12; Tirmizî, “Ahkâm”, 17
Mâide Suresi, [5:1]; İsra Suresi, [17:34]; Müminûn Suresi, [23:78];
Mearic Suresi, [70:32]
39
İbn Kayyim el-Cevziyye, Ahkâmu ehli’z-zimme, Beyrut 1415/1985,
I, 157-162
bak. M. Hamidullah, “Hudeybiye” md. DİA
İbn Hişam, es-Sîretü’n-Nebeviyye, II, 507; İbn Sa‘d, et-Tabakatü’lkübra, I, 357
42
Kalem Suresi, [68:4]
43
Mâlik, el-Muvatta’, “Husnü’l-huluk”, 8; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 381
J U N I • H A Z İ R A N 2 0 1 1 • s ay f a 2 1
islam ve hayat
Hucurât Sûresi ve Bazı Ahlâk Kuralları
Hulusi Ünye • mhulusiunye@hotmail.com
Hucurât Sûresi, Mushaf’ta yer alma sırasına göre 49.
suredir. Medine-i Münevvere’de inen surelerden olduğunda
İslam alimleri arasında ittifak vardır.1 Sûre, adını dördüncü âyette geçen “Hucurât” kelimesinden almıştır. Hucurât ise, odalar demektir. Bu odalardan maksat, Hz. Peygamber
(sav)’in aile efradıyla birlikte ikamet ettiği odalardır ki, sayılarının dokuz olduğu ve Velid b. Abdilmelik zamanında
yıkılarak mescide katıldığı bildirilmektedir.2
Hucurât Sûresi, özetle müslümanların, Allah’a ve Hz.
Peygamber (sav)’e karşı yerine getirilmesi lazım olan
saygı ve hurmeti; mü’minlerin kendi aralarında uymaları
gereken bazı görgü, edeb ve ahlâk kurallarını ve ancak inancında samimi ve en ufacık bir şüphe taşımayan imanın geçerli olduğunu; hiç kimsenin Allah’ı minnet altında bırakmasının
söz konusu olamayacağı gibi hususları içermektedir.
Allah ve Rasulünün Önüne Geçmeyin
Müminlere yönelik olarak yapılan ilk hitapta3 Allah ve
Rasulünün önüne geçilmemesi emri, söz söylerken, bir iş
yaparken veya bir konuda hüküm verirken, acele edilerek
Allah ve Rasulünün o konudaki emir ve uyarıları gözetilmeden ileri çıkmak anlamını ifade etmektedir. Nitekim,
böyle bir uyarının gelmesine sebep olarak, sahabeden bir
kısmının “şöyle veya böyle bir ayet inseydi daha doğru olurdu” diyerek –haşa- Allah’a ve Rasulüne akıl verircesine sözler sarfetmiş olmaları, böyle bir ayetin inmesine sebep olmuştur, denilmiştir.
Bu gün ayetin bize yansıyan tarafı, kendi kanaat ve düşüncelerimizi ortaya koymadan önce Allah ve Rasulü o konuda neler söylüyor, neler öneriyor ona bakarak hareket
etmemizdir. Bu ayetten sonradır ki, Sahabe en iyi bildikleri bir konu dahi olsa, Allah Rasulünün o konuda ne diyeceğini öğrenmeden fikir beyan etmezlerdi.
Sesinizi Peygamber’in Sesinin Üstüne Yükseltmeyin!
Zaman zaman Allah’ın Rasulünün de bulunduğu ortamlarda yüksek sesle konuşan, herhangi bir akranına hi-
sayfa 22 • Perspektif
tap ediyormuş gibi ulu orta Peygamber (as)’ın ismini telaffuz ederek, kendilerine muhatap olmasını isteyen edeb
erkan yoksunu bazı sahabenin, Allah rasulünü inciten bu
tavırları nedeniyle Cenab-ı Hak Hucurât Sûresinin 2-5 ayetlerini inzal buyurmuştur
Bu ayetlerde Allah Rasulünün huzurunda iken, onu rahatsız edecek şekilde yüksek sesle konuşmak yasaklanmıştır.
Bu yasaktan maksat, Hz. Peygamber’in huzurunda münasebetsiz bir şekilde bağırıp çağırmayı ve yüksek sesle konuşmayı önlemektir ki bu Efendämäyän kabri ziyaretinde de geçerlidir. Nitekim bir gün Mescidi Nebevi’de, Peygamberimizin kabrinin yanında yüksek sesle konuşan iki
kişiyi duyan Hz. Ömer Efendimiz, onlar tarafına koşarak
gelmiş ve sizler nerede olduğunuzu biliyor musunuz? diye çıkışmış ve nereden geldiklerini sormuş. Taifli olduklarını öğrenince de “Medine’li olsaydınız sizi ne şekilde döveceğimi ben bilirdim” demiştir. Bu sebeptendir ki, alimlerimiz “Hayatında Peygambere hurmeten nasıl yüsek sesle konuşmak haram idiyse, kabrinde de yüksek sesle konuşmak doğru değildir” buyurmuşlardır.
Haber Fasıktan Gelirse
Fasık, Allah'ın emirlerini tanımayan, sapkın, günah işleyen, fesatçı, kötülük eden4 demektir. Toplum içinde bu
özellikleri ile bilinen bir insandan veya bir haber kaynağından
sadır olan bir haber birimize ulaşırsa, hemen o haberi ele
alıp yola koyulmamak gerekir.
İlgili ayetlerde, bize ulaşan haberlerin iyi bir tedkik ve
tahkikten sonra değerlendirmeye tabi tutulması, aksi takdirde pişman olunacak neticelere ulaşılabileceği, daha da
kötüsü, iman, amel ve güzel ahlak konularında onulmaz
yaralar alınabileceği, doğru ve haktan uzaklaşılabileceği ve
nimetlerin en büyüğü olan iman nimetinden mahrum kalınabileceği gibi hakikatler anlatılmaktadır. Bu gün gündelik
hayatımızda bir çok olayları dinliyor ve kimden ne maksatla üretildiğini bilmediğimiz bir yığın bilgi kirliliği içinde boğulup gidiyoruz. Malum ayetler, belki de hayatında
bir defa, o da kendince mazur sayılabilecek bir konuda yalan söylemiş bir Peygamber ashabı hakkında indirilmiştir.
Rivayete göre, Hz. Peygamber, Velid b. Ukbe’yi Beni Müstalik kabilesine zekat memuru olarak göndermiş. Bu kabile ile önceden var olan bir husumetten dolayı korkuya
kapılan Velid, yoldan dönmüş, Hz. Peygamber’e gelerek,
onların irtidat ederek, zekat vermediklerini söylemiş. Bu
Yukardaki ayetlerde görüldüğü gibi Efendimiz (as), barıştırma
haber üzerine Hz. Peygamber, bu kabileye kızmış, savaşişleminin sadece sözünü etmemiş, aynı zamanda tatbikamayı bile tasarlamış, bu arada bir kısım sahabe asalım ketını da göstermiştir.
selim kabilinden sözler sarfetmiş. Ancak Peygamberimiz,
Sulhün ve barışın, kardeşler arasının ıslahı için, bir güç
ihtiyaten Halid b. Velid’i durumu incelemek üzere göndermiş.
ve otoritenin olması da gerekir. Yani taraflar üzerinde madHalid, incelemeleri sonunda Beni Mustalik’in ezan okuden ve manen yaptırım gücüne sahip olmak ta lazımdır.
yup, namaz kıldıklarını ve zekatlarını da teslim ettiklerini
Peygamber Efendimiz (sav) bir otoritesi söz konusu idi.
Hz. Peygamber’e bildirmiş, durum vuzuha kavuşmuş,
Bu sayede ashabı ve tebaası arasında oluşabilecek probayetler de bu olay üzerine inmiştir.5
lemlere derhal müdahele ediyor ve netice de alıyordu. Ama
Bir enformasyon çağında yaşadığımız bir dönemde, yabu gün öyle mi? Özelde ve genelde müslümanlar kendi
lan haberlere dayalı olarak çıkarılan son harpleri ve insan
problemlerini kendi aralarında çözme kudretini göstehakkı ihlallerini görünce ayetlerin ne kadar önemli sosyal
remeyince, başkalarının insafına terkediliyorlar. Bunun
mesajlar içerdiğini anlıyoruz. Hatta yalan haberler özellikle
dünya çapındaki acı yansımalarını son otuz seneden bu
uyduruluyor; insanlar şöyle dursun,
tarafa üzülerek seyrediyoruz. Müsdevletler adeta tuzaklara düşürülülümanların başında “veliyü’l emir”
yor ve bir yığın mal, can, ırz, namus
olarak bulunan otoriteler, bir müdgibi değerler ayaklar altında heba olup
det sonra kendi diktalarını ilan edigidiyor. Yalan haberler sebebiyle
yorlar ve yıllarca hakkı ifade etinsanlar bazan en yakınları ile yaka
mek ve yaşamak isteyen kendi öz karpaça olabiliyor, yıllarca küsülü kaldeşlerine yapmadıkları zulüm ve işmaları yetmezmiş gibi, bazan canlara
kence bırakmıyorlar. Bir müddet sonbile kıyıldığı oluyor. Öyle ise,
ra da müslüman milletler “denize düKur’an’ımıza ve onun tebligcisi ve uyşen yılana sarılır” vecizesinde olduğu
gulayıcısı olan Peygamber Efendimizin
gibi, daha koyu ve katı düşmanlauygulamalarına müracaat edeceğiz
rın kucağına düşüyorlar.
ve aldığımız bir haber hakkında kıAyetlerde, ileri giderek hududu
lı kırk yararak bir kanaat oluşturmaya
aşan grup hem ayıplanıyor hem de
çalşacağız. Aksi takdirde canımız
bu aymazlığında devam ederse,
yanmaya veya birilerinin canlarını yakgadre uğrayan grubun yanında yer
“Şüphesiz müminler birbiri
maya devam ederiz.
alınması isteniyor; ta ki saldırganile kardeştirler; öyle ise darlar, bu saldırganlıklarından vazgegın
olan
kardeşlerinizin
araYa Husumet Müminler Arasında
çinceye kadar. Saldırganlık sona
sını düzeltin!”
Cereyan Ederse?
erdikten sonra ise, hemen kardeşAslolan barış içinde bir hayat yalikler hatırlatılıyor ve her ne kadar
şamaktır. Barışı bozan şeyler arızi
arada husumet te olsa inanan insebeplerdir. Aynı inancı paylaşan insanların kardeşler oldukları çok
sanlar arasında ise, kabili mümkün olmayan bir halettir, düşçarpıcı ifadelerle dile getiriliyor: “Müminler ancak kardeştir.”
manlık, husumet. Ama olabiliyor. Bizim bu sözümüz, bir kaYani eğer bir kardeşlik mefhumundan bahsedilecekse, bu
bulün ifadesi değil, sadece vakıayı tesbittir.
kardeşlik, nesep, sıhriyet, mal, mülk kardeşliği ve ortakTefsirlerimizde Hucurât Sûresi’nin 9-10 ayetlerinin inlığı olamaz, en güçlü, en sağlam kardeşlik, din, inanç bazaline sebep teşkil eden bir çok olay anlatılmıştır.6 Hepsiğı ile oluşacak kardeşliktir. nin de ortak olduğu taraf, ayakkabı, terlik ve ince hurma
çubuklarıyla sahabeden bir kısmının diğer bir kısmı ile kü1
Kurtubi, El-Cami’ li-Ahkami’l Kur’an, C. 19, Shf. 352
çük çaplı kavga yapmış olmalarıdır. Durumdan haberder
2
Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, C. 6, Shf. 4453
olan Efendimiz (as)’ın daha olay büyümeden grupların ara3
Hucurât, 49:1
sına girerek, yatıştırıcı ve teskin edici ifadelerle onları ba4
Sözlük, Ferid Devellioğlu, Fısk Maddesi.
5
rıştırmış olmasıdır.
El-Cami Li-Ahkami’l Kur’an, Kurtubi, C. 16. Shf. 205
6
“Sulh en hayırlısıdır”7 buyuran Rabbimiz haramı helal
El-Cami Li-Ahkami’l Kur’an, Kurtubi, C. 16. Shf. 207-208
7
Nisa, 4:128
kılan bir sulhün haricinde her alanda barıştırmayı överken,
8
Şerhu’n-Nîl ve Şifau’l-Alîl, C.27, Shf. 304z.
Peygamber Efendimiz (sav) de “Hükümlerin efendisi sulh8
tür” buyurarak insanların arasını barış yoluyla bularak anlaştırma ve bir hükme bağlamanın önemini vurgulamıştır.
J U N I • H A Z İ R A N 2 0 1 1 • s ay f a 2 3
toplum
Müslümanlar İçin Yeni Bir İhtiyaç
Acil durumlarda manevî destek uzmanlığı üzerine
olanlar komşumuz değil, doktor yahut itfaiyeciler oluyor. Aile fertleri hemen bitişikteki evde değil, ülkenin diğer ucunda yaşıyorlar, dostlarımız ise şehrin muhtelif semtlerindeler.
Müslüman toplum, muhafaza edilegelinen mekanizmaların değişen şartlarla beraber dağılıp gittiğine şahit oldu. Bu dağılmanın büyük bir süratle cereyan etmiş
olması sağlıklı bir dönüşüm imkânlarını da ortadan kalMüslümanlar için bir “acil durumlarda manevî desdırdı. Şehir ortamı alışılmış ve öylece muhafaza edilmiş
teğin” ne şekilde olacağına geçmeden önce, acil durumlar
pek çok şeyin, insanlar farkında olmaksızın ellerinden
için Müslüman manevî destek uzmanlarına1 ihtiyaç
kayıp gitmesine neden oldu.
olup olmadığı meselesi üzerinde biraz duralım. MüslüBirşeylerin değişmiş olduğu kriz zamanlarında daha
manların kendi düşünce kalıpları içinde bu mefhumun
bariz bir şekilde görülebiliyor. Ancak o zaman “yerleşik”
esamesinin bile okunmuyor olması, onların kurumsalolduğu zannedilen, insanı ayakta tutan mekanizmaların
laşmış olan acil durum manevî destek ekibine ihtiyaçartık varolmadığının farkına varılıyor.
ları olup olmadığı sorusunu gerekli kılıyor.
Şehirlerdeki keşmekeş, hemen el uzatabilecek akraToplumlar sürekli bir değişime maruz kalıyorlar ve
ba ve dostların olmaması ve acil durumlarla alâkalı tecbu değişim çoğu zaman bir hesap neticesinde gerçekleşmiyor.
rübe eksikliği manevi destek hizmetini Müslümanlar için
Hayatın –insanın ihtiyarında olmayan- bu vecheleri inde seçenek olmaktan çıkarıp bir zaruret haline getiriyor.
sanı istese de istemese de değişim vakıası ile yüzyüze geBu durumda “olmalı mı, olmamalı mı?” sorusunun yetiriyor.
rini “nasıl olmalı?” sorusu alıyor.
Toplumun tamamını tesir altına alan –gerek müsbet,
Bu hususla alâkalı olarak bazı mühim meselelerle kargerekse menfi- bu değişimden elbette Müslümanlar da
şı karşıya bulunuyoruz. Evvela, kurumsallaşmış bir acil dunasiplerini alıyorlar. Taşradan büyük şehirlere göç etmeleri
rum manevî destek ekibinin zarureti ile alâkalı gerekli bidaha önceden karşılaşmadıkları türden bazı meseleleri
linç düzeyinin bulunduğunu söyleyemeyiz. Bunun nedede beraberinde getirdi. Göç edilen metropolün İstanbul
ni ise yardımın zarurî olarak görülmemesi değil, eski –aryahut Köln olması aslı itibariyle bu durumu değiştirmiyor.
tık olmayan- yapıya hâlâ büyük bir güven duyulmasıdır (aiİslâm geleneğinde insanı zor zamanlarında ayakta tule, komşu, arkadaşlar). Bu kişiler ise artık ya bulunmatan kuşkusuz birçok unsur bulunmaktadır. İnsanı sağmaktadırlar, ya da acil bir durum sözkonusu olduğunda helamca tutan bu mekanizmalar, onmen ulaşılamamaktadırlar.
ların birbirleri ile yakın ilişkisi ve
Akrabalık ve komşuluk ilişkilebüyük ailenin hâkim olduğu toprinden
kaynaklanan bir yardımlaşKurumsallaşmış bir acil dulumun uyumlu ve birarada yaşaması
manın bulunduğu durumlarda ise
rum manevî destek ekibinin
sayesinde ayakta duruyordu.
yanlış anlaşılmalar olabilmektedir.
zarureti ile alâkalı gerekli biBu yapılar artık çatırdıyor, belBu türden yardımlar acil durumlarda
linç düzeyinin bulunduğunu
ki de çoktan yıkılmış durumda. İnhem alışılmadık bir görüntü arzetsöyleyemeyiz. Bunun nedeni
san yalnızlığın kucağına daha fazmekte, hem de işin tabiatı açısından
ise yardımın zarurî olarak göla itilmiş durumda. Aynı apartuygunsuz kaçmaktadırlar. Bilhassa
rülmemesi değil, eski –artık
manda oturan komşudan, caddeuzmanlık gerektiren bir hususta
olmayanyapıya
hâlâ
büyük
nin hemen karşı tarafındaki aileden
yardım gerektiği zamanlarda... Bubir güven duyulmasıdır (aile,
bihaber bir biçimde yaşıyoruz. Bana benzer bir durumda devriye gekomşu, arkadaşlar).
şımıza bir musibet geldiğinde ise
zen ambulans görevlileri, aile ve akbize manevî destek sağlayacak
rabaların olay mahalline birikmeAbdulgani Engin Karahan • akarahan@igmg.de
sayfa 24 • Perspektif
sinden sıklıkla rahatsızlık duymakta ve bunu vazifeleriBüyük şehirlerde camiler arasında tesis edilmiş olan ağ
nin ifası önünde duran bir engel olarak görmektedirler.
bu hizmetin gerçekleştirilmesi için bir zemin teşkil edebilir.
Ancak başına kötü bir hâl gelmiş olan kişiye yardım etBununla alâkalı olarak Müslümancemaatler şu hususlara
mek Müslümantoplumunda –kişi tanınmasa dahî - bir
dikkat etmelidirler.
ödev olarak görülmektedir. Müslümantoplumlar birbirlerine
1. Bu mesele üzerinde somut olarak ve beraberce çahasta yatağından mezara kadar destek olacak bir iç yülışılmalıdır. Çalışma esnasında bu işin zarureti, uygulakümlülük ahlâkı ile birbirlerine kenetlenmişlerdir.
manın mümkün yolları ve bu iş için sahip olunan dinî
Bununla beraber ifade etmeliyiz ki, önceleri genelsaik üzerinde de çalışılmalıdır. Kiliselerin ve kilise dışı
likle bireysel olan bu yardımlar artık kurumsallaşmış vaacil durum servislerinin bu konudaki tecrübelerinden de
ziyettedir. Camiiler bugün de geçmişte olduğu gibi
istifade edilebilir.
toplumsal yardım ile alâkalı büyük bir boşluğu doldur2. Bir vazife alanı olarak bu meselenin adı net bir şemaktadırlar. Vefat hali için kurulmuş olan cenaze fonu
kilde konulmalıdır. Bu meselenin zaten yapılan, doğal
yahut çocuklar için verilen derslere yardım kursları giolarak kendiliğinden hallolan bir husus olduğu düşünbi daha önceleri akrabalık ve komşuluk ilişkileri üzerinden
cesi kırılmalıdır.İşin zarureti ile alâkalı bilincin oluşması,
halledilen birçok mesele bugün camiiler ve dernekler tabu işe gönüllü olan şahısların aranmasından önce gelrafından üstlenilmiştir. Bazı vazifelerin bu şekilde camiilere
melidir.
devredilmiş olması yukarıda bahis konusu edilen “top3. Acil yardım sahasında muayyen şahıslar istihdam
lumsal dönüşüm” bağlamında deedilmeli ve verilecek eğitimle vağerlendirilebilir.
zifelerine önce hazırlanmalı, daha
Camiilerin bu husustaki en büsonra ise refakat edilmelidir.
Acil yardım durumunda suyük handikapı ise sadece ortaya çı4. Hizmetin toplumsal geri dönulması
zorunlu
olan
sürekli
kan ani aksaklıklarda devreye girnüşümü cihetinden bakıldığında acil
meleridir. Ne şahsî, ne de yapısal
durumlarda manevî destekte buyardım imkânı açısından baolarak bu hizmetin görülmesine
lunacak uzman Müslümanların
kıldığında sadece bir camii
yönelik bir donanım an itibariyle
hizmet alanını Müslümanlarla sıörgütlenmesi ile işin hakkınmevcut değildir. Bugün camiilerde
nırlı tutmamaları icap etmektedan gelinemeyeceği gayet
muvazzaf olarak sadece imamlar budir. Daha ziyade halihazırdaki acil
açık
bir
şekilde
görülmektelunmaktadır. Kaldı ki, sürekli bir
durum manevî destek sistemine bağimam istihdam edemeyen cemalanılıp bağlanılmadığına bakılmadir. Bu, ancak bütün cemaatatlerin yanısıra çoğu imam da acil
lıdır. Bu durum, Müslümanolan ve
lerin elele vermesiyle yerine
durumlarda yardımda bulunmasıolmayan yardımcılar vasıtası ile
getirilebilecek bir sorumlunı sağlayabilecek bir eğitim süreinsanlarda karşılıklı duyarlılığın
luktur.
cinden geçmemiştir.
oluşmasında olumlu bir etki oluşAcil durumlarda manevî desteğin
turacaktır.
sağlanması genellikle imamın şah5. İntihar, uyuşturucu gibi bilsî teşebbüsü ve cemaatten gönülhassa Müslümanların çekingenlik
lülerin yardımı ile gerçekleşmektedir. Acil durum yargösterdikleri acil meselelerde nasıl bir yol izlenmesi gedımlarında gerekli eğitimin eksikliği bilhassa şahısların
rektiği meselesi irdelenmelidir.
meseleleri kendi tarzlarında çözmek istediği zamanlarSonuç olarak Müslümanların da, acil durumlarda manda göze çarpmaktadır.
evî destek sağlayacak Müslümanuzmanlara ihtiyaçları
Esaslı diğer bir mesele ise bu işi üstlenen cemaatin
olduğunu söyleyebiliriz. Zaten Müslümanların şu an saacil durumlardan çok geç haberdar olmasıdır. Yardıma
hip olduğu yapılar bunun tesis edilmesi için gereken zeihtiyacı olanlar ise bu ricalarını çoğu zaman hemen bilmini teşkil etmektedir. Bu hizmeti halihazırda tesis edildirecek durumda olamamaktadırlar. Bu nedenden domiş sistemlerle yürütenlerle ortak ağ kurulması ve teclayı ilk olarak daha ziyade akraba ve arkadaşlar bilgirübe alış-verişinde bulunulması da muhakkak ki son delendirilmektedirler. Asıl kriz merhalesinde ise mağdur
rece faydalı olacaktır. kişi ile ilgilenme imkânı böylece ortadan kalkmış olmaktadır.
Acil yardım durumunda sunulması zorunlu olan sürek1
Manevî destek uzmanları, tıbbî acil yardım ekiplerine refakat
li yardım imkânı açısından bakıldığında ise sadece bir camii
eden, olayları yaşayan insanlara psikolojik, manevî yardımda
örgütlenmesi ile işin hakkından gelinemeyeceği gayet açık
bulunan görevliler ya da gönüllülerdir.
bir şekilde görülmektedir. Bu, ancak bütün cemaatlerin elele vermesiyle yerine getirilebilecek bir sorumluluktur.
J U N I • H A Z İ R A N 2 0 1 1 • s ay f a 2 5
dünya
Fransa'da İslam ve Laiklik Tartışması
Dinmiyor
cülük ettiği için gurur duyduğunu söyleyip bu operasyonu "haçlı seferine" benzeten Fransa İçişleri Bakanı Claude
Guéant tartışmada sessiz kalsa da “Ülkede İslam’a inananların
sayısının arttığı, bazı davranışların Fransa toplumu için büyük bir sorun teşkil ediyor” görüşünü savunuyor.
Seçim öncesi bir dönemde sadece bu tür tartışmaların
gereksizliğini dile getirebilmek için kurultaya katıldığını ifaCumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin partisi Halkın Birde eden Fransa Baş Hahamı Gilles Bernheim “Bu tartışliği Hareketi’nin (UMP) Nisan ayı başında açtığı “Laikma beni rahatsız ediyor; Yahudi olarak, yargılanmanın belik ve İslam” tartışmasının fiyasko ile sonuçlandığını söydelinin ne olduğunu biliyorum. 20. yüzyılın ortasında bunu
lemek mümkün ise de, UMP’nin iktidarda kaldığı sürede,
yaşadık,temkinli ve ihtiyatlı olmanın sırası artık MüslüMüslümanlara karşı nasıl bir siyasetin ve kimilerine göre
manlarda” diye tepki gösterdi.
özel hukukun uygulanacağının da ip uçlarını görmek
Bu tartışmanın “resmî gerekçesi” dokümanda açık bir
mümkün. Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin isteği üzeşekilde şöyle ifade ediliyor:
rine ve UMP Genel Sekreteri Jean-François Copé öncü“1905 yılında kabul edilen Laiklik Yasası’nın değişmesi
lüğünde, düzenlenen ve İslamî hayata ilişkin 26 maddegerekiyor, çünkü o zaman bugünkü kadar çok Müslümanyoktu.
lik öneri paketine tepkiler de geliyor.
Bugün İslam, Fransa’da ikinci büyük din, bazı bölgelerde ise
Tartışmayı, Müslüman toplum ve İslamî kuruluşlar boyçoğunluk dini haline gelmiştir. İslam’ın ilerlemesi bu tartışkot ederken, insan hakları ve sivil toplum örgütleri “yabancı
mayı zorunlu kılmıştır.”
düşmanlığını körükleyeceği” gerekçesiyle karşı çıkıyor. KaSunulan önerilerden 3'ü laiklik ilkesi ve dinî özgürlükler
tolik , Ortodoks, Protestan kiliseleri ile, Musevîler, Budistler
konusunda iken, 10'u laiklik ilkesiyle ilgili mevcut yasalaolmak üzere, dinî önder ve temsilcileri de plana karşı orrın tam olarak uygulanmasını, diğer 13'ü ise Fransa'da dintak bir bildiri yayınladı. Ana muhalefet ve çeşitli partiler
sel özgürlüklerin güvence altına alınmasını istiyor.
karşı çıkıyor. Başbakan François Fillon ve UMP üyesi bir
“Laiklik Şartı’” nın içerdiği bazı ayrımcı ve dışlayıcı madçok bakan da tartışmayı gereksiz buluyor. Ortak kanaat,
deler ile Müslümanların yaşamını derinden etkileyecek olan
bu tartışmaların seçim yatırımı olduğu yolunda. Zira yeyasaklar ve kısıtlamalar mevcut:
rel seçimlerde UMP, oylarını önemli oranda ırkçı Ulusal
“Kreşlerde çalışanların ve çocuklarının okul gezilerine kaCephe’ye kaptırmıştı.
tılan annelerin türban takması yaUMP yetkilileri, bu tartışmanın
saklanmalı. Hastanelerde kadınların,
İslam dinini mahkum etmek ve damerkek doktora muayene olmama tercihi
“Laiklik Şartı’” nın içerdiği
galamak amacıyla gündeme getirilyasaklanmalı. Okullarda çocuklara
bazı ayrımcı ve dışlayıcı
mediğini iddia etseler de, söz konuhelâl değil vejetaryen menü hazırlansu dokümanın önsözünde İslam’ın
malı. Müslümanailelerin mayo giyildiği
maddeler ile Müslümanların
özgül/spesifik bir din olarak belirya da ahlâka mugayir olduğu için çoyaşamını derinden etkileyelenmesi, bu iddiaların çelişkili ve tucuklarını göndermediği tarih, spor ve
cek olan yasaklar ve kısıtlatarsız olduğunu gösteriyor. UMP, önecinsel eğitim dersleri dahil, tüm dersmalar mevcut.
rilerin, Fransızların İslam’a dair tüm
lerin takip edilmesi zorunlu olmalı.” Buendişe ve korkularına cevap vermenun yanı sıra en çok “sokaklarda” nalerini sağlayacağını iddia ediyor.
maz kılma konusuna çözüm aranması
Libya’ya yönelik operasyonda
dikkat çekici bir durum olarak karşımıza
Fransa’nın koalisyon güçlerine önçıkıyor.
Filiz Kışlak • filiz.kslk@hotmail.fr
sayfa 26 • Perspektif
Müslümanlar büyük ölçekte
yargılanıyor
Tartışmalarla ilgili görüşlerini
açıklayan siyaset bilimi uzmanı
Franck Fregosi bu yapay tartışmanın,
Müslümanları sanık koltuğuna oturtarak suçlu konumuna düşüren büyük ölçekli bir yargı davası niteliğinde olduğunu söylüyor:“Burada tek taraflı bir yargı karar veriyor. Bu karara da herkes tarafından kayıtsız şartsız bir şekilde biat edilmesi bekleniyor.”
Siyasî tutumları irdeleyen Tarihçi
Youssef Girard ise, “Entre laïcité coloniale et radicalisation cumulative:
Laiklik ve kümülatif radikalleşme
arasında” * adlı makalesinde bu sürecin Müslümanlar için çok tehlikeli
bir dönem olduğunu söyleyerek,
“Sömürgeci” bir laiklik anlayışı ile Müslümanlara özel muamele uygulanmak istenildiğinin altını çiziyor. Girard, UMP’nin sunmuş olduğu bu 26 önerinin, yalnızca İslam’a ve Müslümanlar aleyhine uygulanacak özel bir hukuk sisteminin oluşumu yolunda, yeni bir
adım olarak karşımıza çıktığını açıklıyor. İslam dinini
doğrudan hedef alan siyasilerin, Müslümanların hürriyetlerini
kısıtlamaya yönelik, ayrımcı, dışlayıcı ve kısıtlıyıcı, siyasî
uygulamalara başvurma noktasında gerçek bir kümülatif
radikelleşme sürecine girmiş olduklarını vurguluyor.
Girard, “Radikalleşen” İslamofobik siyasetin hızlanmasını,
UMP’nin bugüne kadar izlediği sosyal ve ekonomik siyasetin başarısızlığının bir tezahürü olarak yorumlarken, öneri paketinin üçüncü bölümüne dikkat çekiyor:
“Öncelikle iş hayatında, Müslümanbayan ve erkekleri dışlamaya yönelik bir dizi teklif/önlem oluşturuluyor. Bugüne
kadar özel şirketlerin dinî simgelere karşı gelme hakları yok
iken, bu uygulamalar ile özel şirketlerin de kendi iç tüzüklerinde dinî simgeleri yasaklama hakları doğacaktır.”
“Laikliğin Muhafazakâr Devrimi” “la révolution conservatrice de la laïcité”
Polemiklerle dolu bu tartışma sürecini irdeleyen Felsefe profesörü Pierre Tévanian ise, 2004 yılından bu yana katı ve sert bir tutumla Müslümanların dinî hayatlarına karşı programlı ve aşamalı olarak yapılan tüm yasama
çalışmalarının ve bunların akabinde müdâhalelerin, laiklik algısını ve kavramını ciddî anlamda değiştirdiğini, ayrıca, ülkede laiklik algısında/kavramında anlam kaymasından
çok, zihinlerde gerçek bir gerici devrimin cereyan ettiğini belirtiyor. Tévanian bu tehlikeli değişimi “La révolution conservatrice de la laïcité: Laikliğin Muhafazakâr Devrimi” olarak tanımlıyor.
UMP Genel Sekreteri Jean-François Copé
Böylelikle tarafsız bir laiklik anlayışından, köktencî bir
laiklik anlayışına geçiş olduğunu; özgürlükçü bir laiklik anlayışından, güvenlikçi bir laiklik anlayışına; demokratik ve
açılımcı bir mantıktan, totaliter bir mantığa; eşitliği koruyan
bir laiklik anlayışından, kimlik odaklı bir laiklik anlayışına
geçiş yapılarak laiklik prensibinin ihlal edildiğini, sözkonusu ilkenin hukukî ve felsefî ruhuna ihanet edildiğini açıklayan Prof. Tévanian, laikliğin öngördüğü “ilericilik” çizgisinden ayrılan bu tutumu, reaksiyoner (gerici) bir ideoloji çerçevesinde yer alan muhafazakâr bir devrim olarak
nitelendiriyor.
Fransa’da Müslümanahalî ve vatandaşların laiklik
prensibi ve Cumhuriyetin değerleri ile hiç bir sorunu olmadığını ve Müslümanların 1905 anayasasının prensiplerine
gayet saygılı olduğunu ifade eden Tévanian, Fransa’nın gerçek probleminin Müslümanlar değil, bu ülkenin gerçek sorununu, ülkenin farklı değerlerini suistimal eden, ilkelerini hile ve düzenbazlık için kullanan ve böylece Cumhuriyet normlarını tehdit eden siyasîlerin oluşturduğunu vurguluyor.
Hasılı, Fransız toplumunun büyük çoğunluğunu ilgilendiren ve derinden etkileyen temel ve önceliklı acil sorunlar dururken; iktidarın bugüne kadar izlediği küçük ve
başarısız siyaseti örtmek adına gündeme getirilen “İslam
ve Laiklik” konusu Müslümanları etkileyecegi gibi, Fransa’daki toplumsal algılama ve tavrı da değiştireceğe benziyor. *
Kümülatif Radikalleşme terimi, özellikle Nazilerin, Yahudileri imha sürecinde, siyaset ve bürokrasinin yanı sıra toplumun her kesimin keskin bir tavırla sürdürdüğü köklü toplumsal
tavır değişikliği için kullanılır.
J U N I • H A Z İ R A N 2 0 1 1 • s ay f a 2 7
dünya
Benin
Yusuf Ziya Altıntaş • yza301@hotmail.com
Resmî adı ile Benin Cumhuriyeti, nüfusunun önemli
bir kısmı Müslüman olan ve Batı Afrika’nın en küçük ülkelerinden biridir. Eskiden Dahomey olarak adlandırılan
ülke, Togo, Nijerya, Burkina Faso ve Nijer ile sınır komşusudur. Aynı zamanda güneyde Gine Körfezi ile Atlantik okyanusuna açılan 121 km’lik bir sahil şeridine sahiptir. Başkenti Porto-Novo olan Benin, on iki eyaletten oluşmaktadır. Önemli şehirlerini Kotonu, Abomey, Uveyda,
Cugu ve Saroku olarak sıralayabileceğimiz Benin, fiziki bakımdan küçük, nüfus bakımından yoğun, ekonomik bakımdan
fakir, siyasi bakımdan ise istikrarsız bir Batı Afrika ülkesi
olarak değerlendirilebilir.
16. yüzyılda Batı Afrika’nın bu bölgesinde, bugünkü Benin topraklarından daha büyük bir alana sahip olan zengin Dahomey krallığı hükmediyordu. Bu krallığın başta Portekizli ve Hollandalılar olmak üzere Avrupalılarla köle ticareti ilişkileri kurmasıyla Batı Afrika’nın bu kıyı bölgesi
“Köle Sahili” olarak bilinmeye başladı. Dahomey, 19.
yüzyılda Fransa’nın Batı Afrika kolonisi haline geldi.
1960'ta Dahomey Cumhuriyeti olarak bağımsızlığını elde eden ülkenin
adı 1975 yılında Benin olarak değiştirildi.
Nüfus, Dil ve Etnik Yapı
Dokuz milyonun üzerinde bir nüfusa sahip olan Benin’de, Fonlar, Acalar, Yorubalar, Baribalar, Sombalar,
Fulbeler, Minalar, Gunlar, Dendiler,
Hausalar gibi çok çeşitli etnik gruplar yaşarken, bunların arasında en kalabalık olanı güney ve orta bölgelerde
yaşayan Fonlardır. Nüfusun üçte
ikisi bir koridor şeklinde olup ülke
topraklarının sadece üçte birini oluşturan güney bölgesinde yaşamaktadır. Diğer bir deyişle sahile yaklaş-
sayfa 28 • Perspektif
tıkça nüfus oranında artış görülür. Kabile hayatının devam
ettiği Benin’de, Fovlani ve Peul aşiretleri gibi göçebe olarak yaşamlarını sürdürenler de vardır. Ülkede resmi dil Fransızca olmakla birlikte, başta Fon, Mina, Yoruba ve Dendi
olmak üzere çok sayıda mahalli dil konuşulmaktadır.
Bunlardan güneydekiler Eva, kuzeydekiler ise Volta dil grubuna girerler. En fazla kullanılan yerel dil nüfusa paralel
olarak "Fon" dilidir. Ülkede çok sayıda yerel dilin olması,
yerel milli bir dilin öne çıkarılmasını ve yaygınlaştırılmasını zorlaştırmakla birlikte din ve etnik bakımdan çeşitlilik arz etmesi de ülkedeki siyasi birliğin sağlanmasını güçleştiren unsurlardır.
Benin’de Din ve Müslümanlar
Benin Cumhuriyeti’nin resmî dini yoktur. Çeşitli mahalli Afrika inançlarının yaşadığı ve fetişizmin yaygın olduğu Benin’de halkın önemli bir kısmı putperesttir. Bununla birlikte Benin’deki dini unsurların genel nüfusa oranları hakkında kesin bir bilgi mevcut değildir. Ancak en son
kaynaklar ülkedeki Müslüman nüfusu yüzde 15 ile yüzde
40 arasında değişen oranlarda göstermektedir. Benin’e çeşitli yollarla giren İslamiyet önce ülkenin kuzeyinden nüfuz etmeye başlamış, ülkenin kuzeyini güneye bağlayan kervan yolları üzerinde teşekkül eden şehirlerdeki Müslüman
tüccarlar İslamiyet’in buralarda yayılmasında önemli rol
oynamışlardır. Ayrıca mahalli önderlerin İslam’a girmeleri ve Müslümanların yerli kadınlarla evlenmeleri de burada İslam’ın yayılmasında etkili olmuştur.
Benin’deki Müslümanlar mezhepleri bakımından Maliki olup çoğu Ticaniyye ve Kadiriyye tarikatlarına
mensupturlar. Benin’de yaşayan
Müslümanların aynı zamanda yerel
dinlerin etkisinde kaldıkları da bilinmektedir. Bu anlamda Beninli
Müslümanlar, ibadet için camiye
gitmekle birlikte geleneksel törenlere
ve ayinlere de katılabilmektedirler.
Sömürge dönemi ve sonraki
baskıcı yönetimlerin izlediği poliUveyda kentinde bir Cami
tikaların uzun yıllardır Beninli Müs-
lümanların önemli bir kısmının İslam hakkında büyük ölçüde bilgisiz kalmalarına yol açmasına karşın, bölgedeki geleneksel İslami eğitim kurumları ve camiler faaliyetlerini
sürdürmüşlerdir. Hatta hükümetin Müslümanlar üzerindeki
baskıyı önemli ölçüde kaldırmış olmasıyla bugün bu eğitim kurumları ve camilerin geçmiştekinden daha etkili durumda oldukları söylenmektedir. Bazı uluslararası yardım
kuruluşlarının maddi destekleriyle ülkedeki eski camilerden
bazıları restore edilirken, bunların yanı sıra yeni camiler,
İslam merkezleri ve eğitim kurumları da inşa edilmektedir.
Bununla birlikte Benin Müslümanlarının sayısı günden
güne artarken, oluşturulan yeni merkezlerde İslam'ı anlatacak yeterince yetişmiş eleman bulunamaması gibi bir
sorun ortaya çıkmaktadır.
Benin’de Masal Geleneği
Benin’de diğer Afrika ülkelerinde olduğu gibi halk masalcıları sözlü edebiyatın en iyi temsilcileridir. Masal anlatıcıları dili iyi kullanan, sağlam hafızalı, mizah anlayışı olan
ve pratik zekâya sahip hazır cevap kişilerdir. Mevsim ne olursa olsun masal geceleri anlatılır ve halk yere serilmiş hasır
ya da tabureler üzerinde, masalı anlatanın çevresinde yarım daire şeklinde toplanır. Masalcı masala girişte “Masalım,
arılarla ve ölümle karşılaşmak için hızlı koştu” der. Anlatısına daha sonra şarkı ve danslar eşlik eder. Masalın sonunda bu anlatıdan bir ahlaki sonuç çıkartır. Bu gelenek
kabile yapısının güçlü olduğu ülkede toplumu birbirine kenetleyen en güçlü bağlardan biridir.
Benin’in Venedik’i
Köle Ticareti – “Dönüşü olmayan yol”
Benin'de Ganvie adında UNESCO tarafından dünya kül16. yüzyıldan itibaren batılı sömürgeci devletlerin geltürel mirası kapsamında koruma altına alınan bir göl köyü
dikleri bu bölgede Dahomey Krallığı bulunuyordu. Bu
bulunur. Nokove Gölü suları üzerine kurulmuş olan Gankrallığın başta Portevie köyü, Afrika’nın Vekizli ve Hollandalılar
nedik’i olarak anılmakolmak üzere Avrupatadır. Bu köyü zamalılarla köle ticareti
nında, Fon ve Dahoilişkileri kurmasıyla
mey krallıklarının asBenin, Batılıların Afkerlerinin öfkesinden
rika’da kurduğu en
korkan köy halkının kobüyük köle sevk merrunma amacıyla 17.
kezlerinden biri haliyüzyılda kurduğu söyne gelmeye başlamışlenir.Zirao dönemde getır. İlerleyen süreçte
leneksel inançlar nedeFransız ve İngiliz söniyle askerler suya girmürgecilere karşı
mekten kaçınırlarmış.
kendini emniyete alKüçücük bir köy iken bumak için onlarla ticagün yirmi bine yaklaşan
ri işbirliğine gitmek dunüfusu ile okulu, posrumunda kalan krallık,
tanesi, hastanesi, marketi
bu alanda bazı tavizile tam teşekküllü bir köy
Kotonu kentinde pazar yeri
ler vermişti.
haline gelmiş. Göl üzeBu kolaylıklar ve
rinde bir köy olduğuntavizler sayesinde daha sonraki dönemlerde özellikle Frandan burada kullanılan tek araç kayıktır ve genellikle kadınsız sömürgeciler çok sayıda siyah insanı köle olarak Avların kullandığı rengârenk yelkenliler, durgun gölün yüzeyinde
rupa ve Amerika’ya götürmüşlerdir.
güzel bir görüntü oluşturur. Burada köylüler, hayatlarını ga1908 yılına kadar Benin’in Atlantik kıyısındaki tek liyet ilginç mimari özelliğe sahip kulübelerde sürdürmektemanı Quidah’dı.
dirler. Kamış veya sazla örtülü üçgenimsi sivri bir çatıya saZamanın en önemli köle merkezlerinden birisi olan
hip dört duvardan ibaret yapılar, ağaç kazıkların üstüne oturbu küçük kasabada “Kölelerin Yolu” olarak adlandırılan
tulmuş yüzen birer ev görünümündedir. Hatta bazı çalışkan
dört kilometrelik yolu Milyonlarca Afrikalı ayaklarındaköylülerin gölün üstünde yapay tarlacıklar, bağ ve bahçeler
ki prangalarla kat edip buradan Avrupa ve Amerika topbile oluşturmuşlardır. raklarına ölesiye çalıştırılmak üzere gönderilmiştir.
UNESCO’nun, geçmişte kölelerin gemilere bindirildiKaynaklar:
ği kumsala inşa ettiği kapı şeklindeki anıtın üstünde ya• “Benin”, TDV İslam Ansiklopedisi, 5. Cilt, s. 454-457
zan “Dönüşü Olmayan Yol” ifadesi, geçmişin o karanlık
• “Köle Kıyısı” Benin, Ahmet Miroğlu, Semerkand Dergisi, 126. Sayı
günlerini oldukça iyi anlatmaktadır.
• “Benin”, islamulkeleri.com
J U N I • H A Z İ R A N 2 0 1 1 • s ay f a 2 9
kültür
Seyyahlar ve Kâşifler
Müslümanların Günlük Yaşamımıza Katkıları
Ebu Zeyd Hasan, Çin’e giden gemilerin, Irak’ın Basra şehrinden ve İran Körfezi’ndeki Siraf’tan yola çıktığını söyler. Bu gemiler Arabistan sahili boyunca Maskat’a, oradan
Umman’a, oradan da Hindistan’a gidiyordu. Yol boyunca gemiler, bugün Canton olan ve önemli bir Müslümankolonisinin büyüdüğü Hanfu kasabasına varana değin ticaret ve alış-verişe devam ediyordu. Burada (Hanfu)
1300’lü yıllarda dünya üzerinde geniş bir alana yayılMüslümantüccarlar kendi işletmelerine sahipti. Bazı Müsmış İslam dünyası İslam prensipleriyle birbirine bağlanlümantüccarlar ise Hanfu’dan yola çıkarak iki aylık yolculuk
mıştı. 11. yy ünlü bilgini Bîrunî “Alanların sınırlarının çiuzaklığında olan imparatorluğun başkenti Homda’ya kazilmesi kitabı” adlı eserinde; “İslam dünyanın Doğulu üldar gidiyordu.
kelerinden Batılı ülkelerinin içine yayılmaya başladı. Ba9. yy’da yaşamış tüccar İbn Vahhab, Basra’dan deniz
tıda İspanya’ya (Endülüs), doğuda Çin sınırlarına, Hinyoluyla Çin’e gitmiştir. Vahhab, Çin başkentinin uzun ve
distan ortalarına, güneyde Habeşistan ve Zenc (Güney Afgeniş bir yolla ikiye ayrıldığını, yolun bir tarafında imparika, Malay Takımadası ve Java vs.) ülkelerine, kuzeyde Türk
rator eşrafı ve devlet görevlilerinin, diğer tarafında ise halk
ve Slav ülkelerine doğru genişlemektedir...” der.
ve tüccarların yaşadığını söyler.
Bu geniş alan içinde, farklı Müslümansultanlıklar varMüslümantüccarlara göre Çin güvenli ve iyi yönetilen
dı, hatta 13. yy’dan itibaren bunların aralarında çatışmabir ülkeydi. Seyahat ve ticaret kanunları, istihbarat ve gülar da yaşandı ancak Müslümanlar İslam dünyasının bu
venliğin iyi bir konumda olmasını sağlamıştı. İbn Battuyollarını -zaman zaman da pasaportlarıyla geçerek - hiç
ta, Çin için şöyle der: “Çin, seyyahlar için en iyi ve en gübir sınırlama olmadan kullandılar.
venli ülkedir. Yanında büyük bir servet bile olan bir adam
Müslümanlar doğal kâşiflerdi, nitekim Kur’an gücü yedokuz ay boyunca hiç bir şeyden
ten herkesin ömrün de en az bir kez
korkmadan seyahat edebilir.”
hacca gitmesinin emrediyordu.
Mukaddesi bir coğrafyacıdır ve İbn
Yolculuklar yaya olarak yapılıBattuta’dan yüzyıllar önce Kudüs’teyordu, sadece şanslı olanlar deve üski evinden yola çıkarak seyahat etmiştir.
tündeki çadırlarda, ya da öküz araHemen hemen tüm İslam dünyasını
balarında, at ya da eşek üzerinde segezen Mukaddesi “İklim bilgisindeyahat ediyordu ancak buna rağmen
ki en iyi sınıflandırma” adlı 985 yılında
7. yy’dan itibaren binlerce insan İstamamladığı bir de kitap yazmıştır.
lam coğrafyasının en uzak köşeleİslam dünyasını ve daha ötesini arrinden Mekke’ye akın etmiştir. Bu
şınlayan daha pek çok seyyah buluninsanlar yolculukları esnasında
maktadır. Yakubi uzun süre dolaşmış
gördükleri arazileri ve ülkeleri de
ve 891 yılında tamamladığı “Ülkeler kitarif ediyordu. Bu anlatımların batabı” adlı bir eser kaleme almıştır. Yazıları, Çin’inde aralarında bulunduğu
kubi kitabında gezdiği şehir ve ülkelerin
o yerlerle alâkalı ilk tasvirlerdir.
adlarını vermiş; buraların halkından ve
Çin’in ilk tanımlamaları, 9. yy
yöneticilerinden, kasaba ve şehirler arabaşlarında İran Körfezi’nde Çinlisındaki mesafeden, vergilerinden ve su
lerle yapılan ticarette kaydedilen bilÜnlü seyyah İbn Batuta’nın tasviri
kaynaklarından bahsetmiştir. 912’de
gilerdir. Siraflı bir Müslüman olan
İlknur Melekoğlu • imelekoglu@yahoo.de
sayfa 30 • Perspektif
ölen İbn Hurdazbih “Yollar ve İltür hikayeler İslam edebiyatıler kitabı”nda İslam dünyasınnı zenginleştiren Denizci Sindaki önemli ticaret yollarının
bad’ın Serüvenleri, Binbir Gece
haritasını vererek, Çin, Kore ve
Masalları gibi hikayelere teJaponya’ya atıfta bulunur ve
mel olmuştur.
Brahmaputra Nehri’nden, An1000 yaşındaki bu hikayedaman Adaları’na, Malaya ve
ler film yapımcıları ve yazarlara
Java’ya varana dek Güney Asya
bile ilham vermiştir. Bir Arap
sahilini tanımlar. 13. yy coğrafkronikcisi olan İbn Fadlan,
yacısı Yakut Hamevî ansiklo921 yılında Halife tarafından
pedik “Ülkeler sözlüğü”nü yazOrta Volga’daki Bulgar Kralmış, burada alfabetik düzene
lığı’na gönderilmişti. İbn Fadgöre gittiği her ülke, bölge, kalan bu yolculuğunu “Risale” olasaba ve şehir hakkında bilgi verak bilinen bir eserde kaleme
rerek; buraların tam yerini, anıtaldı. Risale, Kuzey Avrularını, zenginlik kaynaklarını, tapa’daki, İskandinavya’daki,
rihini, nüfusu ve önemli kişilerini
özellikle İsveç’i ve Rus olarak
tanımlamıştır. Ebul Fida 13.
adlandırılan yerleri ve halklaHacca giden Müslüman kervanını gösteren bir minyatür
yy’da “Ülkeler araştıması”nı yazrı anlatması hasebiyle değerli
mıştır, bu eser Batı’da ünlü olmuş,
bir eserdir.
1650 yılında Lonra’da Harezm ve Semerkant bölgesi hakİbn Battuta
kında kitaptan alıntılar yayınlanmıştır.
13 Haziran 1325’de Fas’ın Tanca şehrinden 3000 mil
Müslümangezginler ve onların eserlerine Batı tamamen
uzaklıktaki Mekke’ye gitmek üzere yalnız eşeği üstünde yoilgisiz kalmadı. 20. yy başlarında Gabriel Ferrand 7. ve18.
la çıkan İbn Battuta henüz 21 yaşındaydı. O gün terk etyy’da uzak doğuya yolculuk yapan Müslümangezginlerin
tiği ailesinden ve memleketinden tam 29 sene ayrı kaldı.
bu önemli incelemelerini derlemiştir. Bu kitaptaki otuz doYürüyerek, binekle ya da deniz yoluyla 75000 milden fazkuz metinden otuz üç tanesi Arapça, beşi Farsça biri de Türkla yol kateden İbn Battuta, İslam dünyasının dört bucağıçe’dir.
nı gezmiş günümüze göre kırk ülke görmüştür ve çoğu ta9. ve 10. yy’lar arasında yaşamış gezginler arasında şu
rafından MüslümanMarco Polo olarak tanınır.
isimler yer alır: İbn Fakih; Çin ile Hindistan’ın gelenekOrta Çağ dünyasını önümüze getiren İbn Battuta salerini, beslenmesini, giyimlerini, törenlerini ve bitkileriyesinde; altının Afrika’daki Sahara Çölü güneyinden Mıni ve hayvanlarını karşılaştırmıştır. İbn Rüste; çevresinsır ve Suriye’ye yolculuk yaptığını, hacıların sürekli Mekde seksen hakim bulunan, içki ve şarap içmek gibi davke’ye gelip gittiğini, Maldiv deniz kabuklarının batı Afriranışlara karşı sert cezalar uygulayan ancak Müslümanka’ya gittiğini, çömlek ve kağıt paranın Çin’den batıya gellara karşı iyi ve cömert davranan Kmer Kralı’na odaklanmıştır.
diğini biliyoruz.
Ebu Zeyd de Kmer ülkesinden ve kalabalık nüfusundan
Peygamberimiz’in (s.a.v.) “İlim Çin’de bile olsa gidip alıbahseder ve burada hiçbir ahlaksızlığın olmadığını not
nız” hadisini hayata geçiren İbn Battuta’nın yolculuğu, ibaeder. Ebu’l Ferec Hindistan’ı ele alarak oranın halkından,
det, ticaret ve macera karışımı bir tura dönüştü. Otuz yıl songeleneklerinden ve dinî gözlemlerinden sözeder. Çin’den
ra memleketine döndüğünde, uzaktaki egzotik ülkeleri ande bahsederek burada 300 şehir olduğunu ve buraya selatan ünlü bir seyyahtı artık o. Gittiği yerleri anlattığında bayahat eden herkesin adını, yolculuk tarihini, soy ve eşzıları ona inanmazlardı. Bu aşamada Fas sultanı Ebu İnan
gal bilgilerini, yaşını, beraberinde ne taşıdığını ve yanındakileri
ondan tecrübelerini bir seyahatnamede toplamasını istedi.
kaydettirmek zorunda olduğunu anlatır. Bu kayıt kişinin
Rıhle adı verilen bu seyahatnamenin yazılmasına yardım etyolculuğu tamamlanana kadar saklanırdı. Böyle bir işlemek için İbn Cüzey adlı bir de saray katibi görevlendirilmişti
min yapılmasının amacı, yolcunun herhangi bir şekilde
ve Rıhle’nin tamamlanması iki sene sürdü.
zarar görmesi nedeniyle hükümdara utanç vermesinden
İbn Battuta ardında bugüne kadar yazılmış en büyük
duyulan kaygıydı.
tarih kitaplarından birini bırakmıştır. Özellikle de bugün
Ferrand, Çin Denizi’nde bolca rastlanan acaip yaratıkları
Batı Afrika olarak bilinen Mali hakkındaki verdiği bilgiler
anlatan 13. yy gezgini Kazvinî gibi kişilerden de sözeder.
günümüze ulaşan yegane kayıttır. 14. yy gezgini Dimeşkî, Malay adası olarak da adlandırılan Kumr Adası adası hakkında ayrıntılı bilgiler verir.
Kaynak: 1001 Inventions-Muslim Heritage in Our World, Prof.Salim T S
Al-Hassani, 2006, Foundation for Science, Technology and Civilisation
Burada yaşayan Rukh adlı dev bir kuşdan bahseder ki, bu
J U N I • H A Z İ R A N 2 0 1 1 • s ay f a 3 1
gesellschaft
Notfallbegleitung für Muslime
oder mit Muslimen?
Abdulgani Engin Karahan • akarahan@igmg.de
Bevor man danach fragen kann, wie denn Notfallbegleitung für Muslime aussehen kann, muss erst die Frage
beantwortet werden, ob Muslime überhaupt einer Notfallbegleitung bedürfen. Angesichts der weitestgehenden
Abwesenheit dieses Begriffes im innermuslimischen Diskurs dürfte dies eine berechtigte Frage sein: Brauchen
Muslime überhaupt so etwas wie eine institutionalisierte
Notfallbegleitung?
Gesellschaften stehen im stetigen Wandel, und nicht
immer geht ein bewusstes selbstverursachtes Umdenken
Veränderungen voran. Oftmals sind es gerade Aspekte
des Lebens, die der Mensch nicht in der eigenen Hand
hat, die ihn aber, ob er nun will oder nicht, vor veränderte Tatsachen stellen.
Vom gesamtgesellschaftlichen Wandel, dem wir stetig
im Guten wie im Schlechten ausgesetzt sind, bleibt auch
der muslimische Teil unserer Gesellschaft nicht verschont.
Die Migration aus ländlichen Gebieten in Städte und
Großstädte hat viele Muslime mit Problemen konfrontiert, die sie in dieser Form bisher nicht gekannt haben. Dabei macht es nicht einmal einen großen Unterschied, ob
sie in die anonyme Mega-Metropole Istanbul oder in die
anonyme Metropole Köln gezogen sind.
Zweifellos gibt es in der muslimischen Tradition sehr
viele Elemente, die den Einzelnen im Notfall auffangen
sollen. Diese Auffangmechanismen haben aber hauptsächlich davon gelebt, dass „man“ sich gekannt und die
großfamiliäre Gemeinschaft intakt und zusammen geblieben ist.
Diese Strukturen sind aber am Aufbrechen, oder sind es
bereits schon. Immer mehr Menschen sind allein, vereinsamen. Den Nachbarn im Wohnblock kennt man schon
nicht mehr, erst recht nicht die Familie auf der anderen
Straßenseite. Es ist nicht mehr der Nachbar, der in der Notsituation zur Stelle ist, sondern der Notarzt oder der Feuerwehrmann. Familienmitglieder wohnen nicht mehr im
Haus nebenan, sondern am anderen Ende der Republik,
der Freundeskreis hat sich in alle Stadtviertel verteilt.
Die muslimische Gemeinschaft steht somit vor dem Pro-
sayfa 32 • Perspektif
blem, dass bewährte Mechanismen unter den veränderten
Voraussetzungen sehr schnell wegfallen. Sie sind so schnell
weggebrochen, dass eine gesunde Umwandlung dieser
kaum möglich erscheint. Das städtische Milieu hat zwangsläufig viel Gewohntes und Bewährtes aus dem Blick geraten
lassen – den meisten ist dieser Wandel aber nicht einmal
bewusst geworden.
Dass sich etwas verändert hat, wird oftmals aber erst
in der Krise deutlich. Erst dann wird nämlich klar, dass
bis dahin als etabliert angesehene Fürsorge und Auffangmechanismen einfach nicht mehr vorhanden sind.
Das anonyme Leben in den Städten, die Abwesenheit
schnell erreichbarer Verwandter und die fehlende Erfahrung mit Notsituationen machen auch die Notfallbegleitung für Muslime zur Notwendigkeit – in solch einer Situation ist die Notfallbegleitung keine Option mehr. Insoweit erübrigt sich die Frage nach dem „Ob“, vielmehr
tritt die Frage nach dem „Wie“ in den Vordergrund.
Dabei stehen wir jedoch vor einigen besonderen Problemen. Zum einen gibt es das Problem des teilweise fehlenden Bewusstseins für die Notwendigkeit der institutionalisierten Notfallbegleitung – nicht weil keine Notwendigkeit für Hilfe gesehen wird, sondern weil es oftmals noch ein zu großes Vertrauen in alte Strukturen gibt
(Familie, Nachbarn, Freunde), die aber so nicht mehr
vorhanden, oder zumindest in der akuten Notfallsituation nicht erreichbar sind.
Aber auch dort, wo es zu dieser verwandtschaftlichen
oder nachbarschaftlichen Hilfe kommt, kann dies wiederum zu Missverständnissen führen. Diese Art der Hilfe ist mittlerweile ungewohnt, und bei manchen Notsituationen wohl auch nicht ganz angebracht. Besonders
dann, wenn es zur Hilfeleistung besonderen technischen
oder fachlichen Know-hows bedarf, um überhaupt helfen zu können. In solchen Zusammenhängen können
sich Einsatzkräfte teilweise an ihrem Einsatz als behindert sehen, wenn Freunde und Familie des Betroffenen
sich einfach nicht aus dem Rettungseinsatz heraushalten
können. Dabei wird diese Hilfe, dieser Einsatz für den
Notleidenden aber von einem traditionell muslimischen
Umfeld als Pflicht angesehen, selbst gegenüber dem, den
man nicht kennt. Es besteht für die muslimische Gemeinschaft quasi eine immanente Verpflichtung der Für-
sorge für den anderen, von der Krankheit bis zur Beerdiden kann. Vielmehr ist dies eine Verantwortung, die von
gung und sogar darüber hinaus (Fard Kifaye).
allen Gemeinden nur gemeinsam gestemmt werden kann.
Es muss jedoch gesagt werden, dass ein Großteil dieMittlerweile gibt es in jeder größeren Stadt ein Netzser vormals individuellen Hilfe schon jetzt institutionaliwerk zwischen Moscheegemeinden, die eine Basis dafür
siert sind. In der muslimischen Gemeinschaft sind es die
darstellen kann, eine solche Aufgabe zu übernehmen.
Moscheegemeinden, die schon in der Vergangenheit und
Hierbei müssen sich muslimische Religionsgemeinbesonders in der Gegenwart, die immer größer werdende
schaften jedoch folgender Aspekte bewusst werden:
Lücke im Fürsorge-Netz ausfüllen. Viele Aspekte der vor1) Es bedarf einer konkreten gemeinsamen Aufarbeimals nachbarschaftlichen und verwandtschaftlichen Hilfe
tung dieses Themenfeldes. Dabei muss insbesondere die
sind mittlerweile auf Moscheegemeinden und im weitesten
Notwendigkeit dieser Arbeit, die mögliche Art der Umsetzung,
Sinn auf die muslimischen Religionsgemeinschaften überaber auch der eigene, in der Regel religiöse Antrieb für
gegangen, ob dies nun die Fürsorge mit Sterbekassen für
diese Aufgabe herausgearbeitet werden. Dabei wird man
den Todesfall ist oder die Fürsorge für die Bildung der Kinsicherlich auch aus den Erfahrungen der kirchlichen Notder mit Nachhilfe- und Förderkursen. Insoweit kann schon
fallseelsorge und nicht-kirchlichen Notfallbegleitung
die Übernahme viele dieser Aufgaben durch die Moscheeschöpfen können.
gemeinden als ein Teil des oben angesprochenen gesell2) Es bedarf einer expliziten Benennung dieses Themas
schaftlichen Wandels gesehen werden.
als ein originär-eigenes Aufgabenfeld. Wir dürfen nicht auf
Ein großes Handicap der Moscheegemeinden in diedie „Selbstverständlichkeit“ dieses Themas vertrauen. Eine
sem Bereich ist jedoch, dass sie oftBewusstseinsfindung hin zu der Notmals nur auf eingetretene Ausfallerwendigkeit dieser Arbeit muss der eischeinungen reagieren können. Sie
gentlichen Suche nach möglichen
sind bisher weder personell noch
Aktiven vorangehen.
Ein großes Handicap der
strukturell darauf ausgerichtet, die3) Es müssen ständige VerantMoscheegemeinden in diese Arbeit im Ganzen durchzuführen.
wortliche für den Bereich der Notsem Bereich ist jedoch, dass
In der Regel ist es nur der Imam, der
fallbegleitung bereitgestellt werden,
sie oftmals nur auf eingetrein einer Gemeinde hauptamtlich bedie mit Schulungen auf ihre Aufgaschäftigt wird. Es gibt auch Gebe vorbereitet und später auch weitene Ausfallerscheinungen
meinden, die sich nicht dauerhaft eiter begleitet werden.
reagieren können. Sie sind
nen fest angestellten Imam leisten
4) Angesichts einer gesamtgebisher weder personell, noch
können. Und viele Imam sind nicht
sellschaftlichen Rückläufigkeit des
strukturell darauf ausgerichdafür ausgebildet, in Not- und Krisozialen Einsatzes darf sich das Eintet,
diese
Arbeit
im
Ganzen
sensituationen für die Betroffenen
satzfeld dieser muslimischen Notda zu sein.
fallbegleiter nicht auf Muslime bedurchzuführen.
Zu oft hängt es mehr vom privaschränken. Vielmehr ist die Frage
ten Engagement des Imams oder ehnach der möglichen Einbindung in
renamtlicher Helfer in der Gemeinbestehende Notfallbegleitungs-Sysde ab, ob eine Notfallbegleitung zumindest für die eigenen
teme zu prüfen. Dies hätte insoweit den positiven Effekt
Gemeindemitglieder geleistet werden kann. Dabei fehlt es
der gegenseitigen Sensibilisierung für die jeweiligen Bejedoch zwangsläufig an einer professionellen Ausbildung
dürfnisse der Betroffenen durch die muslimischen und
hinsichtlich der Tätigkeit als Notfallbegleiter. Insbesondenichtmuslimischen Notfallbegleiter.
re was den eigenen Umgang und die eigene Bewältigung
5) Auch stellt sich die Frage, wie der Umgang in bemit Notfallsituationen angeht.
sonderen Notfallsituationen aussehen muss, bei denen
Ein grundsätzliches Problem ist, dass selbst GemeinMenschen mit muslimischen Hintergrund besonders groden, die diese Arbeit aktiv betreiben, einfach zu spät von
ße Probleme (Scham) bei der Bewältigung haben: Selbstder Notsituation erfahren. Die Betroffenen selbst sind in
mord, Drogentot usw.
der Regel nicht in der Lage sofort um Hilfe zu bitten. Es
Schlussendlich kann gesagt werden, dass es auch unter
sind dann oftmals erst Freunde und Verwandte, die die
Muslimen einen Bedarf an Begleitungsangeboten im NotGemeinde informieren. In der eigentlichen Krisenphase
fall gibt. Die bestehenden muslimischen Strukturen bieten
kann man so aber für die Betroffenen nicht da sein.
zwar eine Plattform, auf der dieses Angebot aufgebaut werZudem ist, angesichts der notwendigen dauernden Verden kann. Eine Vernetzung, Erfahrungsaustauch und Zufügbarkeit, die Notfallbegleitung nichts, was in einer Komsammenarbeit mit etablierten Notfallseelsorge und -begleimune von einer einzigen Moscheegemeinde bewältigt wertungssystemen erscheint jedoch als sinnvoll. J U N I • H A Z İ R A N 2 0 1 1 • s ay f a 3 3
verband
IGMG hat neuen Vorstand gewählt
Kemal Ergün wurde zum neuen IGMG-Vorsitzenden gewählt
Die vierte Vollversammlung der IGMG fand in Duisburg statt. Auf der Delegiertenversammlung wurde der
Vorsitzende des IGMG-Regionalverbands Köln, Kemal Ergün, zum neuen IGMG-Vorsitzenden gewählt. Oğuz
Üçüncü wurde in seinem Amt als IGMG-Generalsekretär
bestätigt, während Hakkı Çiftçi zum stellvertretenden
Vorsitzenden gewählt wurde. Der bisherige Vorsitzende
der Islamischen Gemeinschaft Milli Görüş, Yavuz Çelik
Karahan, hatte zuvor mitgeteilt, dass er nicht erneut kandidieren werde.
Die Delegiertenversammlung begann mit einer Koranrezitation, vorgetragen von dem Gewinner des dies-
sayfa 34 • Perspektif
jährigen Koranrezitationswettbewerbs Ali Mahmood aus
dem Regionalverband Schwaben. Anschließend wurde
Ramazan Uçar, Vorsitzender des IGMG-Landesverbands
Hamburg zum Versammlungsleiter, Engin Karahan zum
Schriftführer und zu weiteren Mitgliedern der Versammlungsleitung Emir Demirtaş, Vorsitzender des Regionalverbands Alpes, Murat İleri, Vorsitzender des Regionalverbands Nordruhr sowie Bekir Altaş gewählt.
Nachdem der Versammlungsleiter die Beschlussfähigkeit der Delegiertenversammlung feststellte, ging man
zur Tagesordnung über. Ramazan Uçar bedankte sich bei
den Delegierten und informierte die Delegierten über die
anstehenden Abstimmungen. Anschließend wurde ein
kurzes Video über die wichtigsten Stationen im Leben
des bisherigen IGMG-Vorsitzenden Yavuz Çelik Karahan präsentiert.
In seiner Abschiedsrede gedachte Karahan den Gründern der IGMG und würdigte die Dienste der ersten Mit-
Die Delegierten stimmen ab
glieder. Anschließend ging er auf die Prinzipien ein, nach
denen die IGMG ihre Arbeit fortführe: „1) Die IGMG ist
eine islamische Religionsgemeinschaft. 2) Die Umma liegt
uns am Herzen. 3) Wir handeln nach den Maßstäben der
Abschiedspredigt des Propheten… Unsere Gemeinschaft
nahm sich dies stets zu Herzen und machte den Koran und
die Sunna zum Ausgangs- und Mittelpunkt ihrer Arbeit.
4) Ferner versuchen wir den Menschen, das richtige Verständnis von Dschihad zu vermitteln. Entgegen der allgemeinen Annahme, Dschihad sei Terror und Gewalt, handelt
es sich dabei um das Streben nach Glück, Frieden und Harmonie. 5) Wir haben ein ungetrübtes Islamverständnis. 6) Die
IGMG ist weder eine Partei noch eine politischen Bewegung.
Jedoch verfügt sie über ein gesellschaftspolitisches Bewusstsein.“
Karahan ging ferner auf die Entwicklungen innerhalb
seiner Amtszeit ein: Unsere Gemeinschaft war in vielen Bereichen ein Vorreiter. Während meiner neunjährigen Amtszeit entstanden viele neue Projekte. Dazu gehören die Einführung der Vorschulgruppen und die Gründung von 80 Bildungszentren in unseren Regionalverbänden. Im Bereich der
Gemeindeentwicklung können die folgende Erneuerung als
Beispiel angeführt werden: die Frauen-Jugendorganisation, die
„Maide-Koranveranstaltungen“, Gedenkveranstaltungen, die
IGMG Ehrenvorsitzender Yavuz Çelik Karahan
IGMG Generalsekretär Oğuz Üçüncü
J U N I • H A Z İ R A N 2 0 1 1 • s ay f a 3 5
verband
Jugend-Umra, die Studenmenarbeit zwischen der
tenabteilung sowie die FörIGMG-Zentrale, den Rederung von Studierenden,
gionalverbänden, GemeinBildungsprojekte wie „Yılden und Gemeindemitgliedız“ und „Hilal“ sowie Fadern wird die IGMG den
milienbildungsprojekte. Bei
Muslimen in Europa den
unseren Hilfsprojekten achWeg ebnen und ihre Bemüten wir nicht auf die Religihungen um die Gleichbeon der Bedürftigen. Unsere
handlung des Islams fortHilfsprojekte umfassen den
setzen. Ferner werden wir,
Bau von Schulen, Gesundso Allah will, für die reliheitszentren, Waisenhäugiöse Bildung der nachsern, Wasserbrunnen sowie
kommenden Generationen
die Opfertierkampagne.“
sorgen und ihnen helfen, ihÜçüncü hielt anschliere muslimische Identität zu
ßend eine Rede, in der er
bewahren. Bei der Umsetzunächst die Verfahren
zung dieser Ziele ist es wichgegen die IGMG kritisiertig, das Wohlgefallen Allahs
te. „Die Ermittlungen gegen
anzustreben sowie unsere
die IGMG sind auch nach
Verantwortung gegenüber
drei Jahren nicht abgeder Gesellschaft und der
schlossen. Die ErmittlunUmma zu erfüllen. Ferner
gen gegen meine Person
möchte ich an die notwendige
wurde sang und klanglos
Institutionalisierung und
nach 19 Monaten eingeAufstockung der Mitarbeistellt“, sagte Üçüncü. Die
terzahl erinnern.“
Verfahren gingen nicht
Nachdem İbrahim
auf ein Fehlverhalten der
Yüksel den Finanzbericht
IGMG zurück, sondern
vorlegte,
begannen
seien ein Druckmittel geschließlich die Abstimgen die Gemeinschaft, bemungen für die Wahl des
tonte der Generalsekretär.
Vorstands der IGMG. Ke„All dies wiederfuhr uns
mal Ergün, der von vielen
aufgrund unserer Haltung
Regionalverbands- und
Yavuz
Çelik
Karahan
übergibt
den
Vorsitz
Kemal
Ergün
gegen Ungerechtigkeit, IsGemeindevorsitzenden
lamfeindlichkeit und unserer
als Kandidat vorgeschlaEntscheidung, Missstände offen anzusprechen“, so Üçüncü.
gen wurde, wurde zum neuen IGMG-Vorsitzenden geDie gegenwärtige negative Stimmung habe Üçüncü zuwählt. Oğuz Üçüncü wurde zum IGMG-Generalsekretär
folge zu einem negativen Islamverständnis geführt. Die Einwiedergewählt, während Hakkı Çiftçi zum stellvertretenwände der IGMG gegen die Versuche, Muslime zu assimiden Vorsitzenden gewählt wurde.
lieren hätten ihre Wirkung gezeigt. Angesichts dieser EntIn seiner Antrittsrede dankte Kemal Ergün seinem Vorwicklungen habe das Vertrauen der Muslime in die IGMG
gänger Yavuz Çelik Karahan für seine langjährigen Dienste
zugenommen. Weiterhin erinnerte Oğuz Üçüncü daran, dass
und kam in seiner Rede auf die Stellung der Muslime in
es zwar erstrangiges Ziel sei, die Probleme der Muslime in
Europa zu sprechen. Muslime müssten sich nicht als Migranten
Europa anzugehen. Jedoch dürfe dabei die Not der Bedürffühlen. Er erinnerte an die muslimische Präsenz in Europa
tigen in der Welt nicht in Vergessenheit geraten.
in Andalusien, Sizilien und zur Zeit des Osmanischen ReiOğuz Üçüncü beendete seine Rede mit den folgenches. „Wir haben die Verantwortung, zu unseren historischen
den Worten: „Die Islamische Gemeinschaft Milli Görüş, die
Wurzeln zurückzukehren. Doch dabei müssen wir aus der Gegrößte zivile islamische Organisation, die von türkischstämgenwart in die Zukunft blicken, nicht aus der Vergangenheit.
migen Muslimen gegründet wurde, ist mit ihren GrundprinUnsere Geschichtsdeutung legt die Grenzen unseres Horizonts
zipien, ihrer Haltung, ihren Arbeitsprinzipien sowie ihrem
fest. Eine gesunde Beziehung zu unserer Vergangenheit wird in
weitgefächerten Angebot unser aller Stolz. Mit der Zusameiner positiven Zukunft resultieren“, sagte Kemal Ergün. In
sayfa 36 • Perspektif
Gemeinsamer Auftritt mit ehemaligen Vorsitzenden
den vergangenen 50 Jahren habe die Gewährleistung der
religiösen Grundbedürfnisse bei den Arbeiten der IGMG
im Vordergrund gestanden. Heute kämen zu diesen Aufgaben viele neue hinzu. „Türkischstämmige Migranten sind längst
keine Gäste mehr. Heute wird dies von nahezu allen akzeptiert.
Daher gibt es viele Dimensionen der Islamdebatte und der Diskussionen über die Muslime in Europa. Unsere Pflicht ist es, Lösungen für diese Debatten zu finden, die mit unserer islamischen
Identität im Einklang stehen, für Vielfältigkeit einzustehen und
uns gegen die zunehmende Vereinheitlichung zu stellen, Vielfältigkeit als Gewinn zu betrachten und Europa mit der islamischen Kultur vertraut zu machen.“
Muslime dürften sich nicht von den aktuellen Diskussionen und den sich wiederholenden Polemiken entmutigen lassen, sagte Kemal Ergün ferner und kündigte an,
das Hauptgewicht auf Dienstleistungen zu legen: „Unsere Tätigkeiten in den Bereichen Familienberatung, Bildungszentren, Studentenwohnheime, Rat für religiöse Fragen, Zentren für Imam-Ausbildung, Akademie für Leiter und
Öffentlichkeitsarbeit werden zunehmen. Damit die Muslime
in Europa in der Zukunft ihre islamische Identität bewahren
und den nachfolgenden Generationen vermitteln können,
kommt der IGMG eine große Verantwortung zu.“
Die vierte IGMG-Volversammlung endete mit einem
gemeinsamen Bittgebet. Der neue IGMG-Vorsitzende Kemal Ergün nahm anschließend Glückwünsche entgegen. Kemal Ergün: Der neue IGMG-Vorsitzende Kemal Ergün kam 1967 in der türkischen Stadt Ordu zur Welt. Nach
einem Studium an der Universität Istanbul studierte Ergün
an der Al-Azhar Universität in Ägypten Hadithwissenschaft
und machte seinen Abschluss im Jahre 1992. Im Jahr darauf
begann er seine Tätigkeit als Imam in Frankfurt. Nach 1994
war er als Imam und Vorstandsmitglied im Regionalverband
Rhein-Neckar-Saar tätig. Seit 2002 war er als Regionalverbandvorsitzender in Köln tätig. 2003 übernahm er den Posten des Hadsch-Leiters. Zuletzt legte Kemal Ergün seine
Masterarbeit über Deutschlands Migrations- und Integrationspolitik an der Anadolu Universität ab.
J U N I • H A Z İ R A N 2 0 1 1 • s ay f a 3 7
aktuell
„Stimmlose“ Wähler
İlhan Bilgü • ibilgu@igmg.de
Die Türkei führt wahrscheinlich die Liste der Länder an, die ihren im Ausland lebenden Staatsbürgern auf
unterschiedliche das Leben schwer machen. Was die
Dienstleistungen angeht, so ist die Türkei bedauerlicherweise kein Vorreiter. Bei Besuchen im Ausland versprach bisher jede neue Regierung, einen neuen Gesetzvorschlag zugunsten der Auslandtürken zu machen
und gab selbstzufrieden an, ihre Probleme zu kennen.
Meistens bleibt es bei den bloßen Versprechungen. Diese werden beim zweiten Versuch wiederholt und die frohe Kunde mitgeteilt, dass die Gesetzesvorbereitungen
beinahe abgeschlossen seien. Wer fragt beispielsweise
noch danach, wann Recep Tayyip Erdoğan sein Versprechen, den Auslandtürken, die Wahlbeteiligung zu
ermöglichen, einlösen wird? Die Neugier darüber bleibt
nicht aus Gewissheit aus, sondern vielmehr aus der Erfahrung, dass ohnehin nichts geschehen wird.
Nichtsdestotrotz hat die jetzige türkische Regierung hat
in dieser Hinsicht wichtige Schritte eingeleitet – das muss
man ihnen fairerweise zugestehen. Aber die Entscheidung
des türkischen obersten Wahlausschusses, der sich dagegen aussprach, darf nicht als Ausrede benutzt werden –
genauso wenig wie die ablehnende Haltung der deutschen
Regierung diesbezüglich. Denn es liegt kein offizieller Antrag der türkischen Regierung vor. Auch wenn das türkische Wahlamt seinen Zuspruch gegeben hätte, hätte die
Türkei erst danach diplomatische Schritte eingeleitet. Die
Türkei zeigt sich im Grunde sehr interessiert daran, dieses Vorhaben in die Tat umzusetzen. Die notwendigen
Schritte werden jedoch nicht rechtzeitig eingeleitet. Rechtlich gesehen werden Auslandstürken bei den Parlamentswahlen am 12. Juni ihres Stimmrechts beraubt.
Während die Wähler im Ausland aufgrund gesetzlicher Einschränkungen von ihrem Wahlrecht kein Gebrauch machen können, ist es zugleich fragwürdig, ob
die Wähler in der Türkei tatsächlich eine Wahl treffen werden können. In der Türkei kommt es zwar bei jeder Parlamentswahl zu einer Polarisierung der türkischen Gesellschaft in zwei Lager, aber bei diesen Wahlen hat sie
sayfa 38 • Perspektif
gefährliche Ausmaße angenommen. Zudem haben die Parteien keine überzeugenden Parteiprogramme. Aus diesem Grund geht es im Wahlkampf weniger um Parteiprogramme, sondern um die Mobilisierung der Wähler
vor dem Hintergrund der Polarisierung der Gesellschaft.
Jene, die ihre Wähler mit ihrem Parteiprogramm nicht
überzeugen können, versuchen auf diese Weise, die Inhaltslosigkeit dieser zu überdecken.
Der Wähler wird in die Lage gebracht, dass er nicht
der Partei seiner Wahl seine Stimme gibt, sondern dem
Lager, dem er sich verbunden fühlt.
Das Land hat ernste Probleme. Probleme wie das
Kurdenproblem, Arbeitslosigkeit, Landwirtschaft, Bildung und Hochschulpolitik werden zwar im Wahlkampf
aufgegriffen, doch fehlt es jeglicher Lösungsansätze. Alle Parteien tragen zu den Spannungen im Land bei. Die
von der AKP, CHP, MHP und BDP vorgeschlagenen
Lösungsansätze sind nicht einmal nennenswert. Darüber
hinaus darf nicht vergessen werden, dass die Schuld für
den jüngsten Skandal der ÖSYM (Zentrale Stelle für die
Vergabe von Studienplätzen) bei allen Parteien gleichermaßen liegt.
Auch der Videotape-Skandal sorgte für Aufsehen.
Die Kandidaten, deren zweifelhafte Videotapes veröffentlicht wurden, traten allesamt zurück. Während diese Partei Verluste erleidet, nutzen die anderen Parteien
den Skandal zu ihren Gunsten aus. Unabhängig davon,
wie die Videoaufnahmen entstanden sind, können die
Politiker, die eigentlich moralische Vorbilder sein sollten, die unmoralischen Taten nicht wiedergutmachen,
indem sie auf ihr Recht auf Privatleben pochen. Ein Politiker muss nicht nur auf sein Privatleben achten, sondern hat auch die Aufgabe, ein gutes Vorbild zu sein.
Denn wenn hier von Privatleben die Rede ist, ist nicht das
Familienleben oder die Zeit, die er mit seinen Freunden
verbringt gemeint.
Kurzum, die Wähler im Ausland werden ihres demokratischen Wahlrechts beraubt und müssen sich dem
Willen der Wähler in der Türkei fügen. Erschreckend
ist jedoch, dass auch die dortigen Wähler nicht von ihrem Stimmrecht Gebrauch machen können, ohne von der
Polarisierung der Gesellschaft beeinflusst zu werden. Übersetzung: Fatma Yılmazer
IGMG EĞİTİM MÜFREDATI
Avrupa’da yaşayan okul öncesi
çocuklarımızın, dinini, dilini ve
kültürünü tanımaları ve
kimliklerinin oluşması için
hazırlanan kitabın içeriğini Ayetler,
Hadisler, Dualar, Öğretici Oyunlar,
Boyamalar, Türk Dili Etkinlikleri,
Deneyli Etkinikler ve El Becerileri
oluşturmaktadır.
IGMG EĞİTİM MÜFREDATI
Ana Sınıfı: 03-06 Yaş Grubu
Hazırlık Sınıfı: 07-08 Yaş Grubu
Temel Eğitim İlk Seviye: 09-12 Yaş Grubu
Temel Eğitım Orta Seviye: 13-15 Yaş Grubu
İhtisas Sınıfı: 16-18 Yaş Grubu ders konularını
içermektedir. Cami ve Eğitim merkezlerimizde
sınıf sisteminde uygulmaya konualcaktır
Kitap Kulübü
Merheimer Str. 229, D- 50733 Köln
Telefon: + 49 (0) 221 / 73 90 441
Fax: + 49 (0) 221 / 72 30 61
Email: info@kitap-kulubu.de
IGMG TEMEL EĞİTİM MÜFREDATI
Download