RAMAZAN ve ORUÇ Editörler Berat Açıl - Fahrettin Altun Serhat Aslaner - Mustafa Demiray Halis Kaya Ramazan ve Oruç Proje Ümraniye Belediye Başkanlığı adına Hasan CAN Ümraniye Belediye Başkanı Editörler Berat Açıl - Fahrettin Altun - Serhat Aslaner Mustafa Demiray - Halis Kaya Proje Yönetimi Mesut Özdemir Başkan Yardımcısı Tuba Kızıltan Kültür Müdürü Tashih İlhan Süzgün İç tasarım Ender Boztürk Kapak görseli: Hamid Aytaç “Ramazan ayı, ki içinde Kur’ân nüzul etmiştir.” el-Bakara 2/185. (1378/1959. Hilmi Şenalp Koleksiyonu) Kapak tasarımı Emin Albayrak Atatürk Mah. Fatih Sultan Mehmet Cad. No: 63 Ümraniye/İstanbul Tel: 0216 443 56 00 / 184 Faks: 0216 335 32 76 www.umraniye.bel.tr copyright©2015 Ümraniye Belediyesi Kitabın tüm yayın hakları Ümraniye Belediyesi’ne aittir. Yazılı izin alınmadan kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz ve yayımlanamaz. Haziran 2015, İstanbul Baskı: Belikan Basım 0212 613 79 55 Hz. Peygamber Devrinde Oruç ve Ramazan Orucuyla İlgili Gelişmeler Kasım Şulul* Giriş Tebliğimizde, Hz. Peygamber (a.s.) devrinde oruç ve ramazan orucuna dair gelişmeleri temel kaynaklara dayanarak kronolojik çerçevede, ana hatlarıyla ele alacağız. Söz konusu ana mecranın başlıkları: Kur’an’ın vahyedilmeye başlanması, aşure orucu, ramazan orucu, teravih namazı, Resûlullah’ın (a.s.) Kur’an-ı Kerîm’i Cebrâil’e arzı (mukabele), itikâf, Kadir Gecesi, fitre, Ramazan Bayramı (îdü’l-fıtr) ve namazgâhtır. Önce oruç, savm, ramazan kelimelerinin lügat manalarına, ardından oruçla ilgili ayetlere ve bu ayetlere dair kısa izahlara yer vereceğiz. Oruç kelimesi, Arapçada aynı manaya gelen “savm” ve “sıyâm” kelimelerinin Farsça karşılığı olan “rûze” kelimesinin Türkçeleşmiş şeklidir. Mastar olan “savm” ve “sıyâm” kelimeleri “bir şeyden uzak durmak, bir şeye karşı kendini tutmak, eylemsizlik/sükûnet, yemekten, içmekten, söylemekten, yürümekten ve cinsî münasebetten bireyin kendini alıkoyması” gibi manalara gelir. Eski lügat kitaplarında bu manalar, “imsak” ve “sükûn” kelimeleri ile ifade edilmiştir.1 * Prof. Dr., Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi ve Sanatları Bölüm Başkanı. 1 İbn Manzur, Lisanu’l-Arab, “ ”صومmaddesi. 19 HZ. PEYGAMBER DEVRİNDE ORUÇ VE RAMAZAN ORUCUYLA İLGİLİ GELİŞMELER Türkçeye de geçmiş olan ve kamerî yılın şabandan sonra, şevvalden önce gelen dokuzuncu ayın adı olan ramazan ( )رمضانkelimesi ise lügatte “çok sıcak” manasına gelen “ ”الرمضاءkelimesinden türetilmiştir. Kur’an-ı Kerîm’de “ ”صومkökünden türeyen kelimeler 1, ramazan kelimesi ise bir defa zikredilir. Bu ayetlerin tamamında farz veya kefaret olarak oruç ibadeti kastedilmiştir. Sadece Meryem Suresi’nde “susma orucu”ndan bahsedilmiştir: 1- “Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz” (ين آمَنُوا َ ِيَا َأ ُيّهَا َال ّذ ). ِ ِ ُ ِ َ ُالصيام ن َ ين م ِ ْن قَبْلـِكُ ْم ل َعَلَـّكُ ْم ٺ ََت ّقُو َ ِب عَل َى َال ّذ َ كُت َ كما َ كُت َ ّ ُب عَلَيْكم - “Sayılı günlerde olmak üzere (oruç size farz kılındı). Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde kaza eder. (İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da) oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir. Bununla beraber kim gönüllü olarak hayır yaparsa, bu kendisi için daha iyidir. Eğer bilirseniz (güçlüğüne rağmen) oruç tutmanız ٍ ََأياما معدُود sizin için daha hayırlıdır” (سفَر ٍ فَع ِ َ ّدة ٌ م ِ ْن َ ات ف َم َ ْن كَا ً ِن مِنْكُ ْم مَر ْ َ ً َّ َ يضا َأ ْو عَل َى ِ ين ي ِ طيقُونَه ُ ف ِ ْدية ٌ طَعَامُ مِس ٍ كي خيْر ٌ لـَكُم َ َأ َي ّامٍ ُأ َ صومُوا َ َ خيْرًا فَهُو َ ع َ ّ ن ف َم َ ْن تَط ََو ُ َ خيْر ٌ ل َه ُ و ََأ ْن ت ُ َ ِخر َ وَعَل َى َال ّذ َ ْ ْ ن َ ) ِإ ْن كُنْتُم ْ ت َ ْعل َمُو. - “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah’ı tazim ٍ َ اس و بي ّ ِن ِ َ ِ ن َال ّذِي ُأنْز etmeniz, şükretmeniz içindir” (ات ُ ل فِيه ِ الْقُرْآ َ ضا َ َ ش َ ْهر ُ رَم َ َ ِ ّ ن هُدًى ل َلن 20 2 Çoğulu “”رمضانات, “ ”أَ ْرم ِضاءve “ ”رماضşeklindedir. Nahivciler, cümle içinde َ “ ”شهر رمضانdemenin, yalnızca “ ”رمضانdemekten daha fasih olduğunu söylemişlerdir. Derim ki: İbn Ebî Hatim, zayıf bir senetle Ebû Hureyre’nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: “‘ ’رمضانdemeyin, ‘ ’شهر رمضانdeyin, zira o, Allah’ın isimlerindendir.” Bu ayın asıl isminin natık (ناتق, çoğulu: )نواتقolduğu, sonraları sıcak bir mevsime denk geldiği bir zamanda, bu isim değiştirilerek ona ramazan ayı denildiği rivayet edilmiştir. (Bkz. Suyûtî, eş-Şemârîh fî İlmi’tTârîh, Leiden 1894, s. 14). 3 el-Bakara Suresi 2/183. 4 el-Bakara Suresi 2/184. KASIM ŞULUL ِ ن ال ْهُدَى وَالْفُرقَا ص ْمه ُ وَم َ ْن كَان مر يضا َأو عل َى سفر ٍ فعِدة مِن َأيام ُأخر َ ِم ُ َ ن ف َم َ ْن شَهِدَ مِنْكُمُ ال َشّ ْهر َ فَل ْي ْ َ َ ٍ َّ ْ ٌ َّ َ َ َ َ ْ ً ِ َ َ ُ الل ّه َ عَل َى ما هَدَا َ ُ الل ّه ُ بِكُم ال ْيُسر وَلا يُر ِيدُ بِكُم ال ْعُسر وَلِت ُ ْكمل ِ ُوا الْع ِ َ ّدة َ وَلِت ن َ ك ْم وَل َعَلَـّكُ ْم ت َ ْشكُرُو َ ُ)يُر ِيد. َ كب ّ ِرُوا َ َ ْ ُ َ ْ ُ Ramazan kelimesi bu ayet dışında Kur’an-ı Kerîm’de zikredilmez. , - “Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz. Allah sizin kendinize kötülük ettiğinizi bildi ve tövbenizi kabul edip sizi bağışladı. Artık (ramazan gecelerinde) onlara yaklaşın ve Allah’ın sizin için takdir ettiklerini isteyin. Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra akşama kadar orucu tamamlayın. Mescitlerde ibadete çekilmiş olduğunuz zamanlarda kadınlarla birleşmeyin. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. Sakın bu sınırlara yaklaşmayın. İşte böylece Allah âyetlerini insanlara açıklar. ِ ُأ ِ ل لـَكُم لَيل َة الصيام Umulur ki korunurlar” (اس َّ ح ُ َ الر ّف ّ َ ُث ِإل َى نِسَائِكُ ْم ه ٌ َ اس لـَكُ ْم و ََأنْتُم ْ لِب ٌ َ ن لِب َ ِ َ ّ َ ْ ْ ِ تختانون َأنفسكُم فتاب عليكُم وعفا عنكُم فالآن باش َ ل َهن علِم الله َأنكُم كُنتم ب ّ َ ُروه َ َ ن وَابْتَغُوا مَا كَت ُ َ َ َ ْ ْ َ َ َ َ ْ َْ َ َ َ َ ْ َ ُ ْ َ ُ َ ْ ْ ُ ْ ْ َّ ُ َّ َ َ َُّ ِ ُ ن لـَكُم الْخَيطُ ال َْأبي ِ ن الْخَي ِ ّ ن الْف َ ْجر ِ ث ُم َأتِم ّوا َ ط الل ّه ُ لـَكُم وَكُل ُوا واش َ ّ ح َت ّى يَتَبَي َ ِ الأ ْسوَدِ م َ َالصيَام َ ر بُوا ُ َّ ْ َ ضم ْ ُ َْ َ ْ َ ْ َ ْك حدُودُ الل ّه ِ فَلا ت َ ْقر بوهَا ِ ِإل َى الليل ولا تباش ِ ِ ِ ن فِي ال ْمسا ِ الل ّه ُ آياتِه ِ ن و ََأنْتُم عَا َ ِ كذَل َ كفُو ّ َ ُروه َ َُ ُ َ جد تل َ َ ك يُبَي ّ ُِن َ َ ُ َُ َ ِ َّْ ْ ن ِ ّ )ل ِ َلن. َ اس ل َع َ َل ّه ُ ْم يَت ّقُو , - “Haccı ve umreyi Allah için tam yapın. Eğer (bunlardan) alıkonursanız kolayınıza gelen kurbanı gönderin. Kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Sizden her kim hasta olursa yahut başından bir rahatsızlığı varsa, oruç veya sadaka veya kurban olmak üzere fidye gerekir. (Hac yolculuğu için) emin olduğunuz vakit kim hac günlerine kadar umre ile faydalanmak isterse, kolayına gelen bir kurban kesmek gerekir. Kurban kesmeyen kimse hac günlerinde üç, memleketine döndüğü zaman yedi olmak üzere oruç tutar ki, hepsi tam on gündür. Bu söylenenler, ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir. ِ Allah’tan korkun. Biliniz ki Allah’ın vereceği ceza ağırdır” (َ ج وَال ْع ُ ْمرة ّ َ َ و ََأت ُم ّوا الْح َ ِ َ ي وَلا ِ لِله ِ فإن ُأح ن مِنْكُم صرتم ف َما استيس َ مح َل ِ ّه ُ ف َم َ ْن كَا َ ي ِ ن ال ْه َ ْد ُ ح َت ّى يَبْلُغَ ال ْه َ ْد َ ِر م َ وسكُ ْم َ ُ تحْلقُوا رُء َ َ ْ َ ْ َ ْ ُ ْ ْ ْ َِ ّ َ ْ ٍ صيامٍ َأو صدَقَة ٍ َأو ن ُس ِ ِ ِ ِ ِ ِ ج ً ِمَر ِ ّ َ ك ف َِإذَا َأمِنْتُم ْ ف َم َ ْن تَمَت ّعَ ب ِال ْع ُ ْمرَة ِ ِإل َى الْح َ ْ َ ِ يضا َأ ْو بِه َأذًى م ْن رَأْ سه فَف ْديَة ٌ م ْن ُ ْ ِ َ يج ِ ْد ف ك صيَامُ ثَلاثَة ِ َأي ّامٍ فِي الْحج وسبعة ٍ إذا رجعتم تِل ْك عش ف َما استيس َ ِ رة ٌكَامِل َة ٌ ذَل َ ي ف َم َ ْن ل َْم ِ ن ال ْه َ ْد َ ِر م َ َ َ َ ْ ُ ْ َ َ َ ِ َ ْ َ َ ِّ َ َ َ َْ ْ َ َ ِ حا ُ َ )لِم ْن ل َم ي. ِ ري ال ْم َ ْس اب ِ َ شدِيدُ الْعِق َ َ الل ّه ِ ض ْ َ الل ّه َ و َ جدِ الْحَرَامِ و َ َات ّقُوا َ اعل َمُوا َأ َ ّن َ ُ ك ْن َأ ْهل ُه ْ َ 5 el-Bakara Suresi 2/185. 6 el-Bakara Suresi 2/187. 7 el-Bakara Suresi 2/192. 21 HZ. PEYGAMBER DEVRİNDE ORUÇ VE RAMAZAN ORUCUYLA İLGİLİ GELİŞMELER - “Yanlışlıkla olması dışında bir müminin bir mümini öldürmeye hakkı olamaz. Yanlışlıkla bir mümini öldüren kimsenin, mümin bir köle azat etmesi ve ölenin ailesine teslim edilecek bir diyet vermesi gereklidir. Meğerki ölünün ailesi o diyeti bağışlamış ola. (Bu takdirde diyet vermez). Eğer öldürülen mümin olduğu halde, size düşman olan bir toplumdan ise mümin bir köle azat etmek lâzımdır. Eğer kendileriyle aranızda antlaşma bulunan bir toplumdan ise ailesine teslim edilecek bir diyet ve bir mümin köleyi azat etmek gerekir. Bunları bulamayan kimsenin, Allah tarafından tövbesinin kabulü için iki ay peş peşe oruç tutması lâzımdır. Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir” (ً خطَأ ٍ ِ ن لِمُؤْم َ َ خطَأ ً وَم َ ْن قَت َ ُ ن َأ ْن ي َ ْقت َ وَمَا كَا َ ل مُؤْمِنًا َ ل مُؤْمِنًا ِإلا ِ ٍ ِ ٍ َ ص َ ّدقُوا ف َِإ ْن كَا ٌ ِ ن م ِ ْن قَوْمٍ عَدُوّ ٍ لـَكُ ْم وَهُو َ مُؤْم ّ َ َ س َل ّمَة ٌ ِإل َى َأ ْهلِه ِ ِإلا َأ ْن ي ُ ن فَت َ ْحر ِير َ ُ فَت َ ْحر ِير ُ رَقَبَة مُؤْمنَة وَديَة ٌ م ِ ٌ َ ن م ِ ْن قَومٍ بيْنَكُم و َ بيْنَهم مِيث َ َ س َل ّمة ٌ ِإل َى َأ ْهلِه ِ و تحْر ِير ُ رَقَبَة ٍ مُؤْمِنَة ٍ ف َم َ ْن ل َْم َ رَقَبَة ٍ مُؤْمِنَة ٍ و َ ِإ ْن كَا ُْ َ ْ َ ْ َ َ ُ اق فَديَة ٌ م ِ الل ّه ُ عَلِيما ح ِ َ يج ِ ْد ف ِ ْ ن مُتَتَاب ِعَي ِ ْ صيَامُ ش َ ْهر ي كيمًا َ الل ّه ِ وَكَا َ ). َ ِ ن تَوْ بَة ً م َ ن َ ن َ ً َ - “Allah, kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz, fakat bilerek yaptığınız yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Bunun da keffâreti, ailenize yedirdiğiniz yemeğin orta hallisinden on fakire yedirmek yahut onları giydirmek yahut da bir köle azat etmektir. Bunları bulamayan üç gün oruç tutmalıdır. Yemin ettiğiniz takdirde yeminlerinizin keffâreti işte budur. Yeminlerinizi koruyun (onlara riayet edin). Allah size âyetlerini açıklıyor; umulur ki şükredersiniz!” (لا ُ ِ ُ ُ خذ ِ يؤَا ِ ِ ك َفّارتُه ُ ِإطْ عَامُ عَشَرة ِ مَسا ُِ َ ِ َ كم بِمَا عَ َقّ ْدتُم ين َ الأيْمَا َ ك َ ُ كم َ َ َن ف ُ ْ ُالل ّه ُ ب ِال َل ّ ْغو ِ في أيْمَانك ْم وَلـَك ْن يُؤَاخذ ُ َ َ ِ ِ س ِ ن َأ ْهلِيكُم َأ ْو ِ َ يج ِ ْد ف َ ك ْسوَتُه ُ ْم َأ ْو َ ك َ ِ صيَامُ ثَلاثَة ِ َأ َي ّامٍ ذَل ُ ك َفّارَة َ ط مَا ت ُ ْطعِمُو َ تحْر ِير ُ رَقَبَة ٍ ف َم َ ْن ل َْم َ م ْن َأ ْو ْ َ )أيْمانِكُم ِإذَا حل َ ْفتُم واحفَظُوا َأيْمانَكُم. َ ن َ ِ كذَل َ الل ّه ُ لـَكُ ْم آيَاتِه ِ ل َعَلَـّكُ ْم ت َ ْشكُرُو َ ك يُبَي ّ ُِن ْ َ ْ َ ْ َ ْ َ 8 “Kim bir mümini kasten öldürürse cezası, içinde ebediyen kalacağı cehen- 22 nemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lânetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır” (en-Nisa Suresi 4/92, 93). İslam ceza hukukuna göre bir Müslüman’ı haksız yere ve bilerek öldüren kimsenin cezası kısas, yani idamdır. Bunu affetme salahiyeti yalnızca maktulün ailesine aittir; bunlar isterlerse kısas yerine diyet talep ederler ve isterlerse her ikisini de bağışlarlar. Bu takdirde devletin ta’zir yoluyla -daha hafif şekilde- cezalandırma salahiyeti vardır. 9 el-Maide Suresi 5/89. Allah üzerine bilerek yemin eden bir kimse yeminini yerine getirmelidir. Eğer yeminle yapacağı iş haram ve kötü bir iş ise bu takdirde kötü işi yapmayacak, yemini bozacak ve keffareti yerine getirecektir. Keffaret, yeminden caymanın bedeli ve bağışlanma vasıtası olup ayette zikredilen ilk üç şeyden birini yapmakla yerine gelir. Bunlara gücü yetmeyen de üç gün oruç tutar. KASIM ŞULUL 1- “Ey iman edenler! İhramlı iken avı öldürmeyin. İçinizden kim onu kasten öldürürse öldürdüğü hayvanın dengi (ona) cezadır. (Buna) Kâbe’ye varacak bir kurban olmak üzere içinizden adalet sahibi iki kişi hükmeder (öldürülen avın dengini takdir eder). Yahut (avlanmanın cezası), fakirleri doyurmaktan ibaret bir keffârettir, yahut onun dengi oruç tutmaktır. Ta ki (yasak av yapan) işinin cezasını tatmış olsun. Allah geçmişi affetmiştir. Kim bu suçu tekrar işlerse Allah da ondan karşılığını alır. Allah daima galiptir, öç alandır” (حرمٌ وَم َ ْن قَتَل َه ُ مِنْكُم ين آمَنُوا لا ت َ ْقتُل ُوا الصيد و َأنتم َ ِيَا َأ ُيّهَا َال ّذ ْ ُ ُ ُْ ْ َ َ ْ َّ ِ ِ ُ َ م ُ ِ ٍ َ َ مُتَع َ ّمِدًا َ ك ْعبة ِ َأ ْو ُ ْ فجَزَاء ٌ مِث َ َ ل مَا قَت َ ِل م َ ن ُك َفّارَة ٌ طَعَام ِ َ الن ّع َ ْيحْكمُ بِه ذَوَا ع َ ْدل منْك ْم هَ ْديًا بَالـغَ الـ ِ ِ مَسا ِ ك ُ ين َأ ْو ع َ ْد َ ق و َ بَا َ ِ ل ذَل َ صيَامًا لِيَذُو َ سل َ ك ُ الل ّه َ ل َأمْرِه ِ عَفَا َ َ الل ّه ُ مِنْه ُ و َ م َ الل ّه ُ عَ َم ّا ُ َف وَم َ ْن عَادَ فَيَنْتَق َ 1 ٍ)عَزِ يز ٌ ذُو انْتِقَام. 11- “Ye, iç! Gözün aydın! Eğer insanlardan birini görürsen de ki: Ben, çok merhametli olan Allah’a oruç adadım; artık bugün hiçbir insanla ُ َف كلِي واش konuşmayacağım” (ت ِ َ ن ال ْبَش ُ حدًا فَقُولِي ِإنِّي نَذَ ْر َ ِ ر بِي وَقَرِّي عَيْنًا ف َِإ َمّا تَر َي ِ َ ّن م َ ر َأ َ ْ َ َ صوْمًا فَل َْن ُأ كلِّم ال ْيَوْمَ ِإنْسِي ّا ِ َ )لِلر ّ ْحم.11 َ ن َ ً َ 1, 1- “Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, taata devam eden erkekler ve taata devam eden kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazı erkekler ve mütevazı kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah’ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için bir mağfiret ِ َ ين وَال ْمؤْمِن ِ ين وَال ْمسلِم ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır” (ات َ ِ ات وَال ْمُؤْمِن َ ِ ِإ َ ّن ال ْم ُ ْسلِم ُ َ ُْ ِ ين وَالْخَا ِ ات وَالْخَا ِ َ شع ِ الصاب ِر ِ َ الصادِق ِ َ ين وَالْقَانِت ين َ الصاب ِر َ ِ ص ّدِق َ ِ شع َ ِ الصادِق َ ِ وَالْقَانِت ّ َ َ ات و ّ َ َ ين و ّ َ َ ات و َ َ ات وَال ْمُت َ ّ َ َ ِين و ِ الل ّه َ كَثِيرا والذا ِ َات وال َ ّذا ِ ِ ات وَالْحاف ِ َ ص ّدِق ِ كر ِ َ الصائِم ات َ ِ كر َ ِ الصائِم َ ظ ّ َ َ ين و ّ َ َ ات و َ ين َ َ وَال ْمُت َ ُ ين فُر َ ِ وجه ُ ْم وَالْحَافِظ َ َ َّ َ ً ِ َالل ّه ُ ل َهُم م َ ْغفِرة ً و ََأ ْجرا ع َ 1 ظيمًا َ )أع َ َ ّد. ْ َ ً 10 el-Maide Suresi 5/95. Burada “öç alan”dan maksat, kimsenin ettiğini yanına bırakmayan, mazlumların intikamını alan demektir. 11 Meryem Suresi 19/26. 12 el-Ahzab Suresi 33/35. 23 HZ. PEYGAMBER DEVRİNDE ORUÇ VE RAMAZAN ORUCUYLA İLGİLİ GELİŞMELER 1- “(Buna imkân) bulamayan kimse, hanımıyla temas etmeden önce ardı ardına iki ay oruç tutar. Buna da gücü yetmeyen, altmış fakiri doyurur. Bu (hafifletme), Allah’a ve Resûlüne inanmanızdan dolayıdır. Bunlar Allah’ın hükümleridir. Kâfirler için acı bir azap vardır” (يج ِ ْد َ ف َم َ ْن ل َْم ِ ك لِتُؤْمِنُوا ب َِالل ّه ِ ِ ِ ِ ين مِس ِ َف ِ ْ ن مُتَتَاب ِعَي ِ ْ صيَامُ ش َ ْهر ي َ ِ كينًا ذَل ِ ْ ن م ِ ْن قَب ّ َ َ ل َأ ْن يَتَم ْ َ ّ اسا ف َم َ ْن ل َْم ي َ ْستَط ْع ف َِإطْ عَامُ ست َ 1 َ ْ الل ّه ِ وَلِل َاب َألِيم َ سولِه ِ وَتِل َ ِ كافِر ٌ ين عَذ َ ُحدُود ُ َ )وَر. ُ ْك ٌ el-Bakara Suresi’nin 1, 1, 1 ve 1. ayetlerinde, orucun İslam’da farz bir ibadet olduğu ve oruçla ilgili çeşitli hükümler bildirilmiştir: el-Bakara Suresi’nin 1. ayeti, Yüce Allah’ın geçmiş ümmetlere de orucu farz kıldığını tasrih etmektedir. Ancak Yüce Allah, tevhid dininin farizaları olan oruç, namaz, hac ve zekât gibi ibadetlerin son hâllerini İslâmiyet ile beşeriyete bildirmiş ve diğer şeriatları İslam ile nesh edip geçersiz kılmıştır. Mesela haccın kökeninin Hz. İbrahim’e (a.s.) dayanması ve uzun tarihî geçmişi sırasında içine -ancak İslam’la temizlenebilençeşitli şirk unsurlarının karışması, bazı şarkiyatçıların ileri sürdüğü gibi bu ibadetin başka dinî geleneklerin bir devamı olduğunu göstermez. İbn Haldun’un işaret ettiği gibi, oruç, namaz, hac ve zekât gibi ibadetler ve bunlarla ilgili naklî ilimlerin hepsi, İslam dinine ve İslam ümmetine özgüdür. Diğer din ve ümmetlerde benzerleri varsa da bu benzerlik, söz konusu dinî ahkâmın ve onlarla ilgili naklî ilimlerin, Yüce Allah tarafından, peygamberlere indirilmiş şeriatlara dayanmasından kaynaklanan uzak bir benzerliktir.1 Yoksa özele inildiğinde İslam din ve ümmetindeki ibadetler ve bunlarla ilgili dinî ilimler, diğer ümmetlerinkinden çok farklıdır. el-Bakara Suresi’nin 1, en-Nisa Suresi’nin , , el-Maide Suresi’nin , , el-Ahzab Suresi’nin ve el-Mücadele Suresi’nin . ayetlerinde, had/ceza gerektiren bazı fiillerin kefaret vesilesi olarak 13 el-Mücadele Suresi 58/4. Bu ayetten önceki ayetlerin mealleri şöyledir: “Koca- 24 sı hakkında seninle tartışan ve Allah’a şikâyette bulunan kadının sözünü Allah işitmiştir. Allah, sizin konuşmanızı işitir. Çünkü Allah işitendir, bilendir. İçinizden zıhâr yapanların kadınları, onların anaları değildir. Onların anaları ancak kendilerini doğuran kadınlardır. Şüphesiz onlar çirkin bir laf ve yalan söylüyorlar. Kuşkusuz Allah, affedicidir, bağışlayıcıdır. Kadınlardan zıhâr ile ayrılmak isteyip de sonra söylediklerinden dönenlerin karılarıyla temas etmeden önce bir köleyi hürriyete kavuşturmaları gerekir. Size öğütlenen budur. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır” (el-Mücadele Suresi 58/4). 14 İslam öncesi dinlerde oruç için (Bkz. A. İ. Yitik, “Oruç”, DİA, XXXIII, ss. 414416). KASIM ŞULUL oruç zikredilmiştir. Bu durum orucun nefis terbiyesini sağlayan önemli bir vasıta olduğuna da işaret eder. Meryem Suresi’nin . ayetinde ise sükût/susma orucundan bahsedilir. Rivayete göre Hz. Meryem’in kavmi, yememek, içmemek suretiyle oruç tuttukları gibi, konuşmamak suretiyle de tutarlarmış. Yahut oruçlu iken yeme içmeden kaçındıkları gibi konuşmaktan da kaçınırlarmış. Hz. Meryem de bunu uygun olarak sükût/susma orucu adamış olmaktadır. Savm ve ramazan kelimelerinin manaları ve Kur’an-ı Kerîm’deki durumundan sonra konumuzla ilgili başka bir fasla geçebiliriz. Başta Hz. Peygamber’in (a.s.) bi’seti yani peygamber olarak gönderilmesi ve Kur’an vahyinin ilk olarak nüzulü olmak üzere İslam dini ile ilgili birçok önemli gelişme ramazan ayında olmuştur. Bunların bir kısmını tablo hâlinde şöyle sıralamak mümkündür:1 1- Hz. Muhammed’in (a.s.) peygamberliğinin başlaması (bi’set) ve Kur’an’ın nüzulü Hicretten 13 yıl önce: 17 Ramazan Cuma veya 27 Ramazan Pazartesi 2- Hz. Hatîce’nin (r.anha) vefatı Bi’setin 10. yılı 10 Ramazan. 3- Resûlullah’ın (a.s.) Hz. Sevde (r.anha) ile evlenmesi Hz. Hatîce’nin (r.anha) vefatından sonra bi’setin 10. yılında Ramazan veya Şevval ayında. 4- Muâhât (Mekkeli muhacirler ile Medineli ensar arasında kardeşlik tesis edilmesi).1 Ramazan H. 1. 5- Hz. Hamza’nın (r.a.) Sîfülbahr (‘Îs) Seriyyesi Ramazan H. 1. 6- Ramazan orucunun farz kılınması Hicrî 2. yılın Şaban ayında. 7- Bedir Gazvesi Savaş: 17 Ramazan H. 2 Cuma. 8- Fitre Ramazan’ın bitimine iki gece kala H. 2. 9- İlk Ramazan Bayramı (Îdü’l-fıtr) 1 Şevval H. 2. 10- Umeyr b. Adî’nin (r.a.) ‘Asmâ’ bint Mervân Seriyyesi Ramazan H. 2. 15 Resûlullah (a.s.) Medine’ye hicret ettiğinde -Enes b. Malik’in evinde- hem muhâcirler arasında hem muhâcir ve ensâr arasında “hak, iyilik, yardımlaşma (muvâsât) ve birbirine mirasçı olma” prensiplerine dayalı bir kardeşlik tesis etti. (Bkz. Kasım Şulul, İlk Kaynaklara Göre Hz. Peygamber Devri Kronolojisi, İnsan Yayınları, 3. Baskı, İstanbul 2011, ss. 431-435). 25 HZ. PEYGAMBER DEVRİNDE ORUÇ VE RAMAZAN ORUCUYLA İLGİLİ GELİŞMELER 26 11- Resûlullah’ın (a.s.) Zeyneb bint Huzeyme (r.anha) ile evlenmesi Ramazan H. 3. 12- Hz. Hasan’ın (r.a.) doğumu 15 Ramazan H. 3. 13- Müreysî’ (Benî Mustalık) Gazvesi 1- Çıkış: 2 Şaban H. 5 Pazartesi. 2- Dönüş: 1 Ramazan H. 5. 14- Medine’de kuraklık yaşanması Ramazan H. 6. 15- Zeyd b. Hârise’nin (r.a.) Ümmü Kirfe Seriyyesi. Ramazan H. 6. 16- Abdullah b. Revâha’nın (r.a.) keşif amaçlı Hayber Seriyyesi Ramazan H. 6. 17- Zeyd b. Hârise’nin (r.a.) Hismâ Seriyyesi Hayber’in fethi, Vâdilkurâ ve Fedek ile ilgili işlerin bitiminden sonra, Rebiyülevvel-Ramazan ayları arasında. 18- Gâlib b. Abdillah el-Leysî’nin (r.a.) Meyfaa Seriyyesi Ramazan H. 7. 19- İzâm Seriyyesi Ramazan H. 8. 20- Mekke’nin fethi 1- Çıkış: 10 Ramazan H. 8, Çarşamba günü, ikindi vakti. 2- Fetih: 19 Ramazan H. 8, Cuma. 21- Hâlid b. Velîd’in (r.a.) Uzzâ putunu tahribi Ramazan H. 8. 22- Menât putunun tahribi Ramazan H. 8. 23- Tebûk Seferi’nden dönen İslâm ordusunun Medine’ye girişi Hicretin 9. yılın Ramazan ayında veya Şevval’in sonunda. 24- Tâif heyetinin Hz. Peygamber (a.s.) tarafından kabulü Ramazan H. 9. 25- Himyer meliklerinin İslam’ı kabulü Hz. Peygamber (a.s.) Tebûk Seferi’nden Medine’ye döndüğü günlerde: Ramazan H. 9. 26- Hz. Ali’nin Yemen (Mezhic) Seriyyesi Ramazan H. 10. 27- Benî Becîle heyetinin Hz. Peygamber (a.s.) tarafından kabulü Ramazan H. 10. 28- Üç kişilik Gassânî heyetinin Hz. Peygamber (a.s.) tarafından kabulü Ramazan H. 10. 29- Benî Gâmid heyetinin Hz. Peygamber (a.s.) tarafından kabulü Ramazan H. 10. 30- Resûlullah’ın (a.s.) Kur’an’ı arza-i âhiresi ve itikâfı Ramazan H. 10. KASIM ŞULUL Bu tablo, Hz. Peygamber (a.s.) ve ashabının, ramazan ayını Kur’an, oruç, ibadet, itikâf, tefekkür, zikir, sosyal dayanışma ve yoksullara yardım ayı olarak yoğun bir şekilde yaşadıklarına işaret eder. Bununla birlikte onların, ramazan ayında hayattan kopmadıklarına, sulh-sükûn ve savaş gibi hayatın her safhası için gerekli olan her türlü faaliyette bulunduklarına da işaret eder. Hiç şüphesiz Hz. Peygamber (a.s.) devrinde ramazan ayında olan en önemli gelişme; Hz. Peygamber’in (a.s.) bi’seti yani son peygamber olarak bütün insanlığa gönderilmesi ve Kur’an vahyinin indirilmeye başlanmasıdır. Bu sebepledir ki ramazan ayı, Kur’an ayıdır. Ramazan orucunun farz kılınmasıyla tam bir ibadet, vecd ve huzur hâlinde, -taklit edilemez ilahî vahyin esas şekli, Allah Kelamı- Kur’an-ı Kerîm’in inmeye başlanmasının kutlanması, her yıl bir ayın tamamının Kur’an-ı Kerîm’e tahsis edilmesi ve bunun her yıl yapılması murat edilmiştir. Öyleyse bu konuya dair bazı önemli bilgi ve izahlara yer vermeliyiz: Kur’an’ın Vahyedilmeye Başlanması Kur’an-ı Kerîm ve konuyla ilgili rivayetler, açık bir şekilde Kur’an’ın ilk olarak ramazan ayında Kadir Gecesi’nde indirilmeye başlandığını ifade eder. Kastallânî, Kur’an-ı Kerîm’in Kadir Gecesi’nde nazil olduğu şeklindeki ayetin, bazı âlimler tarafından “Kuran-ı Kerîm Kadir Gecesi’nde bütün olarak Beytülizze’ye1 indirildi, buradan ise iniş sebeplerine göre 16 Kur’an-ı Kerîm’in bir bütün hâlinde indirildiği ve dünya semasında bulun- duğu rivayet edilen yerin adı. Beytülizze’nin mahiyeti hakkında kaynaklarda yeterli bilgi bulunmamakta, ancak Kur’an’ın Hz. Peygamber’e (a.s.) peyderpey nüzulünden söz edilirken onun semâ-i dünyâda (yere en yakın gök) bir yer olduğu zikredilmektedir. Levh-i mahfuzda bulunduğu ifade edilen Kur’an-ı Kerîm’in ayetleri ramazan ayında mübarek bir gecede (Kadir Gecesi) buradan indirilmiştir. Bazı rivayetlerden bu indirilişin Beytülizze’ye olduğu anlaşılmakta olup buna göre nüzulün bir başka safhası da ayet ve surelerin Beytülizze’den Cebrâil aracılığı ile veya vasıtasız olarak şartlara ve ihtiyaçlara göre Hz. Peygamber’e peyderpey gönderilmesidir. İbn Abbas şöyle demiştir: “Kuran ‘zikir makamı’ndan (levh-i mahfuz) alındı, dünya semasındaki Beytülizze’ye kondu. Cibril de onu Peygamber’e indirir ve ağır ağır okurdu.” Hâkim bu rivayeti zikrettikten sonra isnadının sahih olduğunu kaydetmiş, Zerkeşî, Zehebî ve Süyûtî gibi bazı âlimler de Beytülizze’den söz eden bu ve benzeri bazı rivayetler için aynı değerlendirmeyi yapmışlardır. (Bkz. A. Aydemir, “Beytülizze”, DİA, VI, s. 90). 27 HZ. PEYGAMBER DEVRİNDE ORUÇ VE RAMAZAN ORUCUYLA İLGİLİ GELİŞMELER (esbâb-ı nüzul) tedrîcen yılda nâzil oldu” biçiminde anlaşıldığını zikreder.1 Aslında Kur’an-ı Kerîm’in ramazan ayında indirildiğini ifade eden: 1- “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır”1 - “Biz onu (Kur’an’ı) Kadir Gecesi’nde indirdik”1 - “Biz onu (Kur’an’ı) mübarek bir gecede indirdik” gibi âyetleri; “zikr-i kül irâde-i cüz” (bütün zikredilmiş fakat parça kastedilmiştir) şeklinde tabir edilen belagat kaidesine uygun olarak Kur’an-ı Kerîm’in parça parça inişinin ramazanda Kadir Gecesi’nde başladığını da anlamak mümkündür.1 Böyle bir anlayış, İbn İshâk’ın vahyin başlangıcıyla ilgili rivayetleriyle de örtüşür. Yüce Allah, Hz. Muhammed’in (a.s.) yaşı sene ay kadar olduğunda, onu (a.s.) bütün insanlara bir rahmet ve müjdeci olarak gönderdi: Vahiy meleği Cebrâil, Hirâ Dağı’nda inzivada bulunan Hz. Muhammed’e (a.s.) 1 Ramazan Cuma sabaha karşı gelerek, peygamberlikle görevlendirilmiş olduğunu bildirdi ve el-‘Alak Sûresi’nin ilk beş ayetini getirdi. Hz. Peygamber’in hanımı ve müminlerin annesi Hz. Âişe (r.anha) şöyle anlatıyor: Vahiy doğru rüyalar ile başladı. Resûlullah’ın (a.s.) gördüğü her rüya sabah aydınlığı gibi çıkardı. Sonra kendisine yalnız kalmak sevdirildi. (Ramazan ayı boyunca) belirli gecelerde Hirâ Dağı’ndaki 28 17 Kastallânî, el-Mevâhib, I, 195-196. 18 el-Bakara 2/185. 19 el-Kadr 97/1. 20 ed-Duhân 44/3. 21 Daha fazla bilgi için (Bkz. Şâmî, II, 252-256). 22 Şâmî, II, 225. 23 İbn İshâk, ss. 101, 109-110; İbn Hişâm, I, 249, 250, 251, 256; Beyhakî, II, 133-134, 146-147. 24 İbn İshâk, s. 100-103; Abdürrezzak b. Hemmâm b. Nâfi‘ es-San‘ânî el-Himyerî, el-Musannef (Ma‘mer b. Raşid’in el-Câmi’iyle beraber), thk. Habîburrahmân el-A‘zamî, Beyrut 1403/1983, V, 321-324; Buhârî, “Bed’i’l-Vahy”, 3; Müslim, “elİmân”, 1/252; İbn Hişâm, I, 259-262; Belâzürî, Ensâb, I, 115 vd.; Taberî, II, 390; Beyhakî, I, 155; İbnü’l-Cevzî, I, 265, 266; İbn Hacer, Fethü’l-Bârî, VIII, 714, 715, 716; T. Izutsu, s. 207; E. Işık, “‘Alak Sûresi”, DİA, II, 333). 25 İbn İshâk’ın rivayeti. (Bkz. Süheylî, II, 253; İbn Hacer, Fethü’l-Bârî, I, 4 (eş-Şâmile)). KASIM ŞULUL mağarada yalnızlığa çekilip Allah’a kulluk ederdi. Sonra Hz. Hatice’nin (r.anha) yanına dönüp, bir o kadar zaman için azık tedarik ederdi. Nihayet melek, Hirâ mağarasında bulunan Resûlullah’a (a.s.) ansızın vahiyle geldi. Melek, ona: “Oku” dedi. O da: “Ben okuma bilmem” cevabını verdi. Hz. Peygamber (a.s.) buyurdu ki: O zaman Melek beni kucaklayıp takatim kesilinceye kadar sıktı. Sonra beni bırakıp yine: “Oku” dedi. Ben de ona: “Okuma bilmem” dedim. Yine beni kucaklayıp ikinci defa takatim kesilinceye kadar sıktı. Sonra beni bırakıp yine: “Oku” dedi. Ben de: “Okuma bilmem” dedim. Nihayet beni üçüncü defa kucaklayıp takatim kesilinceye kadar sıktı. Sonra beni bırakıp: “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı alaktan yarattı. Oku! Rabbin nihayetsiz kerem sahibidir. O Rab ki kalemle öğretti. O, insana bilmediklerini öğretti” dedi. Okunan ayetler kalbine yazılan Allah Resûlü (a.s.), kalbi titreyerek evine doğru yola çıktı. Ebu’l-Haccâc Mücâhid b. Cebr el-Mekkî elMahzûmî (1-1/-1): “Resûlullah’ın (a.s.) Kur’an nâzil oldukça onu önce erkeklere sonra kadınlara okuduğunu”: (كان إذا نزل القرآن على رسول الل ٰ ّه )صلى الل ٰ ّه عليه وسلم قرأه على الرجال ثم على النساءbildirmiştir.1 26 “(…) melek, Resûlullah’a (a.s.) ansızın vahiyle geldi” ifadesi, Hz. Muham- med’in vahiy beklentisi içinde olmadığına işaret eder. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Sen, bu Kitap’ın sana vahyolunacağını ummuyordun. Bu ancak Rabbinden bir rahmet olarak gelmiştir.” el-Kasas 28/86; İbn Kesîr, I,391; Nevevî, Sahîh-i Müslim Şerhi, I, 278 (eş-Şâmile). 27 Bkz. İbn Hacer, Fethü’l-Bârî, I, 4 (eş-Şâmile). 28 Alak, insanın yaratılış safhalarından olan aşılanmış yumurtayı ifade eder. 29 el-Alak 96/1-5. 30 İbn Hişâm, I, 253; Ebû Şâme el-Makdisî (Şihâbuddîn Ebî Muhammed Abdurrahman b. İsmail eş-Şâfiî), Şerhu’l-Hadîsi’l-Muktafâ fî Meb‘asi’n-Nebiyyi’lMustafâ, el-İmârât 1420/1999, s. 128. 31 İbn İshâk, s. 128. 29 HZ. PEYGAMBER DEVRİNDE ORUÇ VE RAMAZAN ORUCUYLA İLGİLİ GELİŞMELER Aşure Orucu Ramazan orucu farz kılınmadan önce Müslümanların aşure orucu tuttuklarına dair sahih rivayetler mevcuttur. Aşure kelimesi, on sayısı ile ilgili olan “aşr” (on) ve “âşir”den (onuncu) veya develerin güdülmesiyle ilgili “ışr” kökünden türetilmiş Arapça bir kelimedir. Muharremin 1. gecesi için bir sıfat olarak kullanılan aşure, mübalağa ve saygı ifade eder. Aşure orucunun kaynağı hususunda iki görüş bulunmaktadır: 1- Aşure, Cahiliye devri Arapları arasında Hz. İbrahim’den (a.s.) beri önemli görülüp oruç tutulan bir gündür. Bu görüş, Hz. Âişe (r.anha) ile Abdullah b. Ömer’in (r.a.) rivayetlerine dayanır. Hz. Âişe’nin (r.anha) rivayeti şöyledir: “Câhiliye devrinde Kureyş, aşure gününde oruç tutardı. Resûlullah (a.s.) da buna riayet ederdi. Medine’ye hicret ettikten sonra bu oruca devam etti ve ashabına da emretti. Ramazan orucu farz kılınınca, aşure günü orucunu bıraktı, isteyen bu orucu tuttu, dileyen tutmadı.” Yahudilere benzememek için muharremin , 1 ve 11. günlerinde oruç tutmak güzel görülmüştür. İnceleme imkânı bulduğumuz hadis şerhlerinde, Cahiliye devrinde Kureyşlilerin aşure gününde nasıl oruç tuttuklarına konusunda bir bilgiye rastlayamadık. Ancak Kurtubî’ye göre muhtemelen Kureyşliler aşure günü orucunda Hz. İbrahim (a.s.) ve Hz. İsmail’in (a.s.) şeriatını esas alıyorlardı. - Aşure, Hz. Musa (a.s.) ve kavminin, Firavun’un zulmünden kurtulduğu ve Yahudilerin oruç tutmakla mükellef olduğu bir gündür. Hz. Peygamber (a.s.) Medine’ye geldiği zaman Yahudilerin aşure günü oruç tuttuklarını gördü ve bunun ne orucu olduğunu sordu. Cevap olarak, “Bugün, iyi bir gündür. Allah, İsrailoğulları’nı Firavun’un zulmünden bugün kurtarmıştır. Musa (a.s.), Allah’a şükür için 32 Fîrûzâbâdî, ss. 565-566; Ahterî, s. 394; Y. Ş. Yavuz, “Âşûrâ”, DİA, IV, ss. 24-26. 33 Buhârî, “es-Savm”, 31/1, 68; İbn Hibbân, ss. 152, 157; Semhûdî, I, 274, 276; Ali 30 Osman Ateş, İslâm’a göre Câhiliye ve Ehl-i Kitap Örf ve Âdetleri, İstanbul 1996, s. 111. 34 İbn Teymiye, Mecmû‘ü’l-Fetâvâ, Kahire 1326, II, 48; Tâcüddîn Ebî Nasr Abdülvehhâb b. Takiyyüddîn Ali es-Sübkî (727-771/1326-1369), el-Menhel, Kahire 1393, X, 209; İbnü’d-Deyba’ eş-Şeybânî, Teysîrü’l-Vüsûl, IX, 99-103; Vehbe Zuheylî, İslâm Fıkhı Ansiklopedisi, çev. Ahmet Efe vd., İstanbul 1990, III, 129-130. 35 قال القرطبي لعلهم كانوا يستندون في صومه إلى أنه من شر يعة إبراهيم وإسماعيل عليهما الصلاة والسلام فإنهم كانوا ينتسبون إليهما ويستندون في كثير من أحكام الحج وغيره إليهما KASIM ŞULUL bugünde oruç tutmuştur. Biz de tutarız” dediler. Hz. Peygamber (a.s.), “Biz Musa’nın sünnetine sizden daha yakınız” dedi ve o gün oruç tuttu ve ashabına da tutmalarını emretti. Ramazan Orucu Kamerî . ay olan ramazan ayı boyunca oruç tutmak İslam’ın beş şartından biridir. Hicretin . yılının Şaban ayında farz kılınan ramazan orucu, Allah rızası için tanyerinin ağarma vaktinden güneşin batışına kadar yiyip içmemek ve cinsi münasebette bulunmamak suretiyle gerçekleştirilen bir ibadettir. Ramazan orucunun farz olması Kur’an, sünnet ve icmâ’ ile sabittir. Hz. Peygamber (a.s.), orucu mümini cehennem ateşinden koruyan ُ ِكج َن ّة ِ َأحد َ ِ ن الْقِتَا ِ ّ nitelemiştir. bir “kalkan” olarak [ل َ ِ ك ْم م َ ِ ج َن ّة ٌ م َ ن ُ ُ]الصيَام َ ُ ِ الن ّار Ramazan orucu hicretin . yılının Şaban ayında farz kılınmıştır. Peygamber Efendimiz (a.s.), Medine’ye hicretten sonraki -orucun farz kılınmadığı ilk yılı hariç- dokuz yılda dokuz ramazan orucu tutmuştur. Bunların dördü , beşi gündür.1 Oruca tahsis edilen ramazan ayı faziletli bir aydır. Bu ayın fazileti, içinde Kadir Gecesi b ulunmasındandır. Kadir Gecesi’nin üstünlüğü ise kendisinde Kur’an-ı Kerîm indirilmiş olmasındandır. Çünkü Kur’an-ı Kerîm ramazan ayında ve Kadir Gecesi’nde topluca, Levh-i Mahfûz’dan Beytülizze denilen makama indirilmiş ve yine Kadir Gecesi’nde ilk olarak Hirâ Dağı’nda, Peygamber Efendimize (a.s.) vahiy olarak gelmeye başlamıştır. Bu üstünlükleri sebebiyle ramazan ayı, büyük bir ibadet olan oruca tahsis edilmiştir. Ramazan ayında orucunun farz kılınmasının pek çok hikmeti olduğu muhakkaktır. Bunların en önemlilerinden üç tanesi şöyle sıralanabilir: Ramazan ayı: 1- Tam bir teslimiyet içerisinde Yüce Yaratıcı’ya başta oruç tutmak şeklinde olmak üzere türlü kulluklarda bulunmak amacıyla zamanın belirli bir kısmını ayırmak, bu esnada bir süre cami ve cami hükmündeki 36 Buhârî, “es-Savm”, 31/1,68; Tecrîd Tercemesi, VI, 307-309. 37 Halîfe b. Hayyât, s. 37. 38 İbn Sa‘d, I, 242, 248; Belâzürî, Ensâb, I, 319; Taberî, III, 68, 86; İbn Hibbân, s. 157; İbn Seyyidinnâs (1992 n.), I, 373; Semhûdî, I, 276. 39 V. Zuheylî, III, 109-110, 118. 40 Ebû Bekir Ahmed b. Amr b. Dahhâk eş-Şeybânî, el-Âhâd ve’l-Mesânî, thk. Basim Faysal Ahmed el-Cevâbire, Riyad 1411/1991, III, 56. 41 İslâm’da İnanç, İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, İstanbul 1997, III, 514. 31 HZ. PEYGAMBER DEVRİNDE ORUÇ VE RAMAZAN ORUCUYLA İLGİLİ GELİŞMELER bir mekânda itikâfa çekilip meşru bile olsa her türlü arzudan uzak durmak insanın manen olgunlaşması, ruh, irade ve nefis terbiyesi, - Oruç tutmak, itikâf, teravih gibi yoğun bir ibadet hâli içinde Kur’an-ı Kerîm’in inmeye başlamasının sene-i devriyesini bir ay boyunca mukabeleler eşliğinde coşkuyla kutlanması, - Varlıklı insanların yoksulların durumunu idrak etmeleri, sosyal dayanışma ve yardımlaşma için en güzel vesiledir. İbn İshâk ve Ahmed b. Hanbel, Muâz b. Cebel’den, Hz. Peygamber (a.s.) devrinde orucun üç safha geçirdiğini rivâyet etmişlerdir: 1- Resûlullah (a.s.), hicret edip Medine’ye gelince (hicretin olduğu Rebiyülevvel ayından hicretin . yılın Ramazan’ına kadar, 1 ay) her ayın üç günü ve aşure günü oruç tutmaya başladı. Sonra Yüce Allah, ramazan orucunun farz kılan şu ayetleri indirdi: Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip-geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Gerek ki, oruç sayesinde fenalıklardan korunasınız. Sayılı günlerde olmak üzere oruç sizlere farz kılındı. Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa tutamadığı günler kadar diğer günlerde kaza eder. İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir. Bununla beraber kim gönüllü olarak hayır yaparsa bu kendisi için daha iyidir. Eğer bilirseniz güçlüğüne rağmen oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır. Bundan sonra dileyen oruç tuttu dileyen de tutmayıp bir yoksul doyurdu. - Sonra Yüce Allah şu ayeti indirdi: 32 Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kuran’ın indirildiği aydır. Öyleyse sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah’ı tazîm etmeniz, şükretmeniz içindir. 42 el-Bakara 2/183-184. 43 el-Bakara 2/185. KASIM ŞULUL Yüce Allah, bu ayetle sağlıklı mukime orucu farz kıldı. Hastaya ve seferiye oruç tutmama izni verdi. Oruç tutamayan ihtiyar için bir fakiri doyurmak hükmüyse baki kaldı. Bunlar orucun geçirdiği iki safhadır. - Ramazan orucunu farz kılındığı ilk zamanlarda sahur yemeği yoktu. Oruç tutan kimse, orucunu açınca yatsı namazını kılıp uyuyuncaya kadar yiyip içebilir ve cinsî münasebette bulunabilirdi. Bundan sonra ertesi günün iftar vaktine kadar bunlar haram olurdu. Bazı Müslümanların iftardan sonra yorgunlukları sebebiyle hemen uyudukları için, ertesi gün açlık ve susuzluktan baygınlık geçirdiler. Bazıları ise dayanamayıp cinsî münasebette bulundu. Mesela bir gün ensardan Sirme ( )صرمةadında çok yaşlı bir zat hurma bahçesinde çalıştı, eve gelince yorgunluktan iftar yapamadan uyuya kaldı. İftar yapmamasına rağmen oruç tutmaya devam etti ve çok zorluk çekti. Resûlullah (a.s.) “Seni bitkin görüyorum” dedi. Sirme de durumunu anlattı. Hz. Ömer (r.a.) de uyuduktan sonra cinsî münasebette bulundu ve sabahleyin durumunu Resûlullah’a (a.s.) bildirdi. Yüce Allah, bunun üzerine müminlere bir rahmet ve kolaylık olmak üzere şu ayeti indirdi: Oruç gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız size helal kılındı. Onlar, sizin için (fenalığa karşı koruyucu) bir elbise ve siz de onlar için (koruyucu) bir elbise gibisiniz. Allah, nefislerinize emniyet edemeyeceğinizi bildiği için, üzerinize rahmeti ile ihsan edip günahınızı affetti. Artık ramazan gecelerinde onlara yaklaşın ve Allah’ın sizin için takdir ettiklerini isteyin. Gece ile gündüzü ayıran fecrin beyaz ipliği, gecenin siyah ipliğinden sizce seçilinceye kadar yiyin, için. Sonra ertesi geceye kadar orucu tam tutun. Siz ibadet için mescitlere kapanıp itikâf halindeyken, geceleri de hanımlarınıza yaklaşmayın. Bu hükümler, Allah’ın yasak sınırlarıdır. Sakın onlara yaklaşmayın. İşte Allah ayetleri böylece insanlara açıklar ki, sakınıp korunsunlar. Teravih Namazı Ramazan ayına mahsus sünnet namaz olan teravih, bir gece namazıdır. Resûlullah (a.s.), bu gece ibadetine “kıyâm-ı ramazan” ismini vermiştir. Hadis mealen şöyledir: “İnanarak ve sevap umarak Ramazan’da 44 İbn İshâk, s. 278; İbn Kesîr, II, 378. 45 el-Bakara 2/187. 33 HZ. PEYGAMBER DEVRİNDE ORUÇ VE RAMAZAN ORUCUYLA İLGİLİ GELİŞMELER (ibadetle) kaim olan kimsenin geçmiş günahları mağfiret olunur” (َم َ ْن قَام ِ ن ِإ يمَانًا وَاحتِسابا غُفِر ل َه ُ مَا تَق َ َ ّدمَ م ِ ْن ذَنْبِه َ ضا َ َ )رَم. ً َ ْ َ Arapça “teravih” sözcüğü, istirahat etmek anlamına gelen ‘tervihe” kelimesinin çoğuludur ve ramazan ayında yatsı namazından sonra kılınan namaza mecazen verilmiş bir isimdir. Bu namaz, her dört rekâtın sonunda oturulup dinlenildiği için teravih adını almıştır. Resûlullah (a.s.) bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Allah, size Ramazan orucunu farz kıldı, ben de size gece namazını (terâvih) sünnet kıldım. Artık kim inanarak ve sırf Allah rızasını dileyerek orucunu tutar ve gecelerini terâvih ile ihya ederse, annesinin kendisini doğurduğu günkü gibi günahlardan temizlenir” (ُ ت لـَكُم قِيامه ُ ف َم ْن صامه ِ الل ّه ُ عَلَيكُم ُ ْ سنَن َ ب َ َ َ َ َ ْ َ َ صيَامَه ُ و َ َ ش َ ْهر ٌ كَت ْ ْ ِ َ )وَقَامَه ُ ِإ يمَانًا و. َ سابًا ُ ج م ِ ْن ذُنُوبِه ِكَيَوْمَ وَل َدَتْه ُ ُأ ُمّه ْ َ َ خر َ احت Resûlullah’ın (a.s.) Kur’an-ı Kerîm’i Cebrâil’e Arzı (Mukabele) Arz, arza ve aynı kökten gelen muâraza sözlükte, “okumak, ezberden okumak, göstermek, kitapları karşılaştırmak” gibi manalara gelir. Istılah olarak arz, her yıl ramazan ayında, o zamana kadar nazil olan Kur’an-ı Kerîm’in ayet ve surelerini Cebrâil’in Hz. Peygamber’e (a.s.), onun da Cebrâil’e okuması anlamına gelir. Hadislerden öğrendiğimize göre, Allah’ın iki elçisi, Kur’an-ı Kerîm’i birbirlerine okumak (mukabele etmek) üzere ramazan ayında her gece bir araya gelmiştir. Arza olayının devam ettiği günlerde Hz. Peygamber’in (a.s.) son derece sevinçli ve diğer zamanlardan daha cömert olduğu ashâb-ı kiram tarafından tespit edilmiştir. Bugün İslam ülkelerinde ramazan ayı süresince devam ettirilen mukabele geleneği, arza sünnetine uymanın bir sonucudur. 34 Mesela Buhârî’nin naklettiği ve aşağıda kaydedilen meşhur iki hadiste, Resûlullah’ın (a.s.) her yıl ramazan ayında Cebrâil’in huzurunda o ana kadar nazil olan Kur’an-ı Kerîm metnini mukabele ve arz tarzında 46 Buhârî, “Salâtu’t-Terâvîh”, 32. 47 Fîrûzâbâdî, s. 282. 48 Terâvîh namazı konusunda geniş bir bahis için (Bkz. Tecrîd Tercemesi, IV, 70- 97). 49 İbn Mâce, “İkâmetü’s-Salâ”, 1328 (َهرِ رَمَضَان ْ َ )باب م َا ج َاء َ فِى ق ِيا ِم ش. 50 A. Turan, “Arza”, DİA, III, ss. 446-447. KASIM ŞULUL okuduğu ve vefatından önceki ramazan ayında ise bunu iki defa yaptığı bildirilir. İbn Abbas şöyle demiştir: Resûlullah insanların en cömerdiydi. En cömert olduğu ay Ramazan ayı idi. Cebrâil (a.s.), ramazan ayında her gece, Peygamber’le buluşur ve onunla Kur’an’ı müdarese ve müzakere ederdi. İşte bundan dolayı Resûlullah (ramazan ayında) hayır dağıtmakta, esen rüzgârdan daha cömertti” [ن َ كَا ِ ِ ِ ُ َ جودُ مَا ي َ َ وَكَا،اس ُ سو ،ل ِ ّ الن ُ ين يَلْقَاه ُ جِبْر ِي ُ كو َ ضا َ َ ن فى رَم َ نح َ ل َ َجوَد ْ َأ-صلى الل ٰ ّه عليه وسلم- الل ّه ُ َر َ ْ نأ ُ ن يَلْقَاه ُ فِى ُ سو ِ جوَدُ ب ِا ْلخـَيْر َ وَكَا َ ن فَيُدَار ُِسه ُ الْقُرْآ َ ضا ِّ ك َ َ ل لَيْلَة ٍ م ِ ْن رَم َ ل ْ َأ-صلى الل ٰ ّه عليه وسلم- ِ الل ّه ُ َ فَل َر،ن 1 ِ سلَة َ ِ ]م. َ ْن الر ّ ِيح ِ ال ْمُر Her yıl bir defa yapılan bu karşılıklı okuma işi Hz. Peygamber’in (a.s.) vefat edeceği yıl iki defa olmuştur. Arza-i âhire (el-arzatü’l-âhire: العرضة )الأخرةdiye anıla gelen bu son karşılaştırma Kureyş lehçesiyle yapıldığı için o günden itibaren Kur’an-ı Kerîm bu lehçe ile okunmuştur. Hz. Peygamber (a.s.), arza-i âhirenin iki defa yapılmasından vefatının yaklaştığını sezmiş ve bunu: “Cebrâil her sene bir defa (o güne kadar nazil olan) Kuran’ı benimle mukabele (müdarese) ederdi, bu yıl iki defa mukabele etti, bundan ecelimin yaklaştığını zannediyorum. Ehl-i beytimden bana ilk kavuşacak kişi de sensin” (ن َ ِإ َ ّن جِبْر ِي َ ِضنِى الْقُرْآ َ ل كَا ُ ن يُعَار ُ ٍ ِ وإن،جلِى ُ ) ُ ّك َأو ل بَيْتِى لَحَاقًا بِى ولا أراه إلا حض،ِضنِى ال ْعَامَ مَرتَيْن َّ ك ِ ل َأ ْه َ َ و َ ِإ َن ّه ُ عَار،ًسنَة م َ َ ّرة َ ل َ ر َأ َ َ َ َّ ِ ُ َ َ َ َ ّ َ َِ َّ sözleriyle kızı Hz. Fâtıma’ya (r.anha) bir sır olarak bildirmiştir. Übey b. Ka‘b, Abdullah b. Mes‘ûd ve Zeyd b. Sâbit gibi ashap arza-i ahireye tanık olmuşlardır. İtikâf İtikâf, sözlükte “bir mekanda kalmak ve kendini bir şeye adamak/hasretmek” anlamlarına gelir. İtikâf, kişinin kendisini sıradan davranışlardan uzak tutmasına da denir. İtikâf, fıkıhta, oruçlu bir kişinin umuma açık bir mescitte veya o hükümdeki bir yerde niyet ederek, kalbini dünyevi meşgalelerden arındırmasına ve kendini Yüce Allah’a 51 Buhârî, “Vahiy”, 1/5. 52 Buhârî, “el-Menâkıb”, 61/25 (126. hadis); Şâmî, II, 226. 53 Buhârî, “Fezâili’l-Kuran”, 7; “el-Menâkıb”, 25; Müslim, “Fezâili’s-Sahabe”, 98, 99. 54 İbn Sa‘d, II, 342. 55 Ayhan Tekineş, “Cibril’in (a.s.) Son Dersi: Arza-i Ahire”, Kuran’ın Mûcizevî Ko- runması, İstanbul 2004, ss. 176-194. 35 HZ. PEYGAMBER DEVRİNDE ORUÇ VE RAMAZAN ORUCUYLA İLGİLİ GELİŞMELER (namaz, Kur’an-ı Kerîm okumak, zikir, tefekkür ve salih amel gibi) ibadete adamasına denir. Bu, “Allah’ım, beni affedene kadar kapından ayrılmayacağım” manasına gelir. İtikâfa giren kimseye mu‘tekif veya âkif denir. İtikâfın meşruiyeti Kuran-ı Kerîm ve Sünnet ile sabittir: “Mescitlerde itikâfta bulunduğunuz zaman kadınlara yaklaşmayın” mealindeki ayet ile Hz. Âişe’nin (r.anha), “Resûlullah (a.s.), ramazanın son on gününde itikâfa girerdi. O bu âdetine vefatına kadar devam etmiştir. Sonra onun ardından hanımları itikâfa girmiştir” mealindeki sözleri buna delildir. Hz. Peygamber (a.s.), Medine’ye hicretten sonra vefatına kadar her yıl ramazan ayında son on gün, vefat ettiği yılda ise gün Mescid-i Nebevî’de itikâfa çekilmiştir. Fıkıhta üç türlü itikâftan bahsedilir: 1- Adandığı için vacip, - Ramazanın son on gününde müekked sünnet, - Başka zamanlarda ise sırf ibadet için müstehap olan itikâftır. Allah’a tam bir teslimiyet içerisinde ibadet ve itaatte bulunmak amacıyla zamanının belirli bir kısmını ayırması ve bu esnada meşru bile olsa her türlü nefsani ve şehevi arzulardan uzak durması kişinin manen olgunlaşması için önemli bir vesiledir. Zorunlu ibadetlerin yanı sıra nafile ibadetler de bu konuda önem taşımakta, dinî duygu ve düşüncenin yoğun bir şekilde yaşandığı, mümkün olduğu ölçüde maddi ilgilerden uzaklaşarak Yüce Yaratıcı’ya teveccüh edilen cami ve mescit gibi bir ortam, insana derin bir manevi ufuk ve imkân sunmaktadır. 36 Bu bakımdan itikâf yalnız İslam ümmetine has bir ibadet olmayıp vahiy geleneğine sahip hemen bütün dinlerde muhtelif şekillerde gerçekleştirilen köklü bir gelenektir. İslâm’da da Hz. İbrahim (a.s.) ve oğlu Hz. İsmail (a.s.) zamanından beri devam edegelen bir sünnet olarak bilinir. Nitekim: “İbrahim ve İsmail’e: Evimi onu ziyaret edenler, ibadet için orada kalanlar (âkifîn), rükû ve secde edenler için tertemiz tutun diye ahit -emirverdik” mealindeki ayet bir yönüyle buna işaret etmektedir.1 56 Cürcânî, et-Ta‘rifât, “i‘tikâf” md. 57 el-Bakara 2/187. 58 Buhârî, “el-İ‘tikâf”, 1; Müslim, “el-İ‘tikâf”, 5. 59 İbn Sa‘d, II, 194, 195, 196; İbn Kesîr, IV,443; Zürkânî (1996 n.), XII, 74. 60 el-Bakara 2/125. 61 Ö. N. Bilmen, Büyük İslâm İlmihali, s. 323; M. Şener, “İtikâf”, DİA, XXIII, ss. 457-458. KASIM ŞULUL Kadir Gecesi Lügatte kadir (kadr) kelimesi “hüküm, şeref, güç, yücelik” gibi anlamlara gelir. Dinî kaynaklarda ise “leyletü’l-Kadr” şeklinde Kur’an-ı Kerîm’in indirildiği gecenin adı olarak kullanılır. Aynı adı taşıyan . sure bu gecenin fazileti hakkında nazil olmuştur. Sure mealen şöyledir: “Biz onu (Kuran’ı) Kadir Gecesi’nde indirdik. Kadir Gecesi’nin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir Gecesi, bin aydan hayırlıdır. O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrâil), her iş için iner dururlar. O gece, esenlik doludur. Ta fecrin doğuşuna kadar.” Surede Kur’an’ın Kadir Gecesi’nde indirildiği ve sözü edilen gecenin bin aydan daha hayırlı olduğu belirtilir. Müfessirler hayırlı olanın bu gecede yapılan amel olduğunu, bin ayın ise içinde Kadir Gecesi’nin bulunmadığı bir süreyi ifade ettiğini belirtirler. Allah’ın insanlara peygamberler vasıtasıyla son hitabı ve nihai mesajı olan Kur’an-ı Kerîm’i indirmesi insanlığın hidayetinde bir dönüm noktası teşkil ettiği için bu olayın gerçekleştiği gece özel bir anlam taşır. Kadir Gecesi’nin önemine işaret eden bir hadiste, önceki ümmetlerin uzun ömürlü olmaları sebebiyle fazla sevap kazanma imkânına sahip bulunmalarına karşılık Müslümanlara Kadir Gecesi’nin verildiği belirtilir. Kadir Suresi’nde verilen bilgiler, Kur’an’ın ramazan ayında ve bütün hikmetli işlerin kararlaştırıldığı mübarek bir gecede indirildiğine dair ayetlerle birlikte ele alındığında Kadir Gecesi’nin ramazan ayı içinde bulunduğu sonucu ortaya çıkar. Bu gecenin daha çok ramazanın son on veya yedi günündeki tekli gecelerde aranması gerektiğine dair hadisler gecenin tespitiyle ilgili bazı ipuçları vermektedir. Kadir Gecesi’nin kesin olarak belirlenmemesinin hikmeti üzerinde duran âlimler, bu durumun gecenin feyzinden istifade etmek için daha uygun olduğunu söylemişlerdir. Zira Kadir Gecesi’nin bildirilmesi hâlinde Müslümanlar sadece o geceyi ihya etmekle yetinebilirlerdi. Hâlbuki kısmî belirsizlik sayesinde müminlerin Kadir Gecesi ümidiyle bütün ramazan gecelerini ibadet şuuru içerisinde geçirmeleri söz konusudur. Ayrıca Kadir Gecesi’nin bildirilmemesi yoluyla Müslümanların bilerek ona saygısızlık göstermeleri veya tazimde aşırıya kaçmaları önlenmiş olur. Bir hadiste inanarak ve mükâfatını Allah’tan bekleyerek Kadir Gecesi’ni ihya edenlerin geçmiş günahlarının affedileceği müjdelenmiştir. Ramazanın son on gününe girildiğinde Hz. Peygamber dünyevi işlerden uzaklaşıp itikâfa çekilir, geceleri daha çok ibadet ve tefekkürle geçirdiği gibi 37 HZ. PEYGAMBER DEVRİNDE ORUÇ VE RAMAZAN ORUCUYLA İLGİLİ GELİŞMELER ailesini de uyanık tutardı. Bir hadiste Resûl-i Ekrem’in Kadir Gecesi’nde, ِ ُ ال َل ّهُم ِإ َن ّكَ عَفُو “Allahım! Sen affedicisin, affı seversin, beni de affet!” (َ ب ال ْع َ ْفو ّ ُ تح َّ ٌّ ِف عَن ّى ُ اع ْ َ )فşeklinde dua edilmesini tavsiye ettiği belirtilir. Bu sebeple Müslümanlar, ramazan ayının son on gecesini ve özellikle âlimlerin çoğunluğunun işaret ettiği . geceyi, kulluk bilinci içinde ibadet ederek ve geçmişte yaptıkları hataları bir daha tekrarlamamaya kesin karar vererek geçirmeye özen gösterirler. Fitre Fitre, hicretin . yılının ramazan ayının son bulmasına iki gece kala teşri‘ edildi. Sözlükte “yaratmak, icat etmek; kesmek, yarmak, ikiye ayırmak” manalarına gelen fatr kökünden türeyen fıtr kelimesi oruca son vermeyi, orucu açmayı (iftar) ifade eder. Bundan dolayı Ramazan Bayramı’na îdü’l-fıtr denildiği gibi ramazan ayını yaşamanın, onun mükâfat ve bereketinden faydalanmanın bir şükran belirtisi olarak verilen sadakaya da sadakatü’l-fıtr (sadaka-i fıtr) veya zekâtü’l-fitr denilir. Bu tamlama kısaltılmış olarak fıtra ve Türkçede fitre şeklinde kullanılmaktadır. Ramazan Bayramı sadakası olan fıtır sadakasına zekâtü’l-fıtır da denir. Yaratılış şükranesi olarak sevap kazanmak gayesiyle verilir. Hz. Peygamber (a.s.) Ramazan Bayramı’ndan iki gün önce insanlara hitap eder, fitrenin bayram namazından önce verilmesini isterdi ve “fakirlere yardım edin” derdi. Vâkıdî’ye göre bu, Medine ulemasının uygulamasıdır ve fitre zekâttan önce emredilmiştir. Fakîhlere/İslam hukukçularına göre fitre, Ramazan Bayramı’na kavuşan ve temel ihtiyaçlarının dışında belli bir miktar mala sahip olan Müslümanların kendileri ve velayetleri altındaki kişiler için yerine getirmekle yükümlü oldukları mali bir ibadettir. Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelîlere göre fitre vermek farzdır. Hanefîler ise fitrenin vacip olduğu görüşündedir. 38 62 Tirmizi, “Da‘avat”, 84; İbn Mace, “Dua”, 5. 63 M. S. Özervarlı, “Kadir Gecesi”, DİA, XXIV, ss. 124-125’ten tasarruf ve ihtisarla nakledilmiştir. 64 İbn Sa‘d, I, 242, 248; İbn Hibbân, s. 209; Semhûdî, I, 277. 65 İbn Sa‘d, I, 242, 248. Fıtır sadakası ile ilgili başka hadisler için (Bkz. Buhârî, “ezZekât”, 70, 71, 74, 76, 78; Müslim “ez-Zekât”, 12, 13, 16; Dârimî, “ez-Zekât”, 27; Tirmizî, “ez-Zekât”, 35; Nesâî, “ez-Zekât”, 33, 38; Ebû Dâvûd, “ez-Zekât”, 18, 19, 20; İbn Mâce, “ez-Zekât”, 21, 61). 66 Ö. N. Bilmen, İslâm İlmihâli, s. 361; Y. V. Yavuz, “Fitre”, DİA, XIII, ss. 160-161. KASIM ŞULUL Ramazan Bayramı (Îdü’l-fıtr) İlk Ramazan Bayramı (Îdü’l-fıtr) 1 Şevval H. ’de kutlandı. Siyermegâzî uleması, Resûlullah’ın (a.s.) 1 Şevval H. ’de namazgâha (musalla) çıkarak, ilk kez ezansız ve kametsiz olarak -önünde “aneze” denilen bir çeşit mızrak dikili bulunduğu hâlde- namaz kıldırdığını ve ardından hutbe okuduğunu bildirmiştir. Vâkıdî, Medine ulemasının uygulamasının da böyle olduğunu kaydetmiştir. “Bu günümüzde yapacağımız ilk şey namaz kılmaktır” (Buhârî, “Îdeyn”, , Müslim, “Edahi”, ) mealindeki hadise dayanarak, Ramazan ve Kurban bayramlarının bayram namazının kılınmasıyla başladığını söylemek mümkündür. Bir hadiste de bayram gecelerini ihya etmenin ayn bir fazileti olduğu ifade edilmiştir (İbn Mace, “Sıyâm”, ). Müslümanlar bu günlerde birbirlerini ziyaret eder, bayramlaşır; yer, içer ve meşru bir şekilde eğlenerek günlerini neşe ile geçirmeye çalışırlar. Hz. Peygamber (a.s.): “Arefe günü, kurban günü ve teşrik günleri biz Müslümanların bayramıdır. Bu günler yeme içme günleridir” (Ebu Davud, Savm, ) buyurmuştur. Bu sebeple Ramazan Bayramı’nın ilk günü, Kurban Bayramı’nda da dört gün oruç tutmak Hanefiler’e göre tahrîmen mekruh, Şafiî ve Hanbelîler’e göre haram kabul edilmiştir. Bu konuda Şafiî ve Hanbelîler’in görüşünü paylaşan Mâlikîler ise Kurban Bayramı’nın dördüncü gününde oruç tutmayı haram değil, mekruh saymışlardır. Tebrik şekli olarak da ashabın birbiriyle karşılaştıklarında “Allah bizden de sizden de kabul etsin” (تقبل )الل ّٰه منا ومنكمdedikleri rivayet edilir. Bayramlara önceden hazırlanılması, bu günlerde temiz ve güzel elbiselerin giyilmesi, gusledilmesi, dişlerin fırçalanması, güzel kokular sürülmesi, güler yüzlü olunması, namazdan önce Ramazan Bayramı’nda hurma vb. tatlı bir şey yenilmesi, Kurban Bayramı’nda ise ilk olarak kurban etinden yenilmesi, namaza mümkünse yürüyerek gidilmesi ve dönüşte başka bir yolun kullanılması, çokça sadaka dağıtılması, fitrenin namazdan önce verilmesi, namaza giderken tekbir getirilmesi menduptur. Bayram günlerinde İslami ölçüler içinde eğlenilmesi ve bazı oyunların oynanması caiz kabul edilmiştir. 67 İbn Sa‘d, I, 242, 248; Belâzürî, Ensâb, I, 319; Taberî, III, 86; İbn Hibbân, s. 209; İbn Seyyidinnâs, I, 248-249; Makrizî (Katar n.), I, 103. 68 İbn Hibbân, s. 209; Taberî, II, 86; S. Erdem–İ. Bayraktar, “Bayram”, DİA, V, ss. 257-261. 69 İbn Sa‘d, I, 242, 248. 70 İ. Bayraktar, “Bayram”, DİA, V, ss. 259-260. 39 HZ. PEYGAMBER DEVRİNDE ORUÇ VE RAMAZAN ORUCUYLA İLGİLİ GELİŞMELER Namazgâh Ramazan ve Kurban Bayram namazlarıyla ilgili olarak ortaya çıkan önemli bir gelişme de Hz. Peygamber (a.s.) yağmur gibi bir engel bulunmadığı zamanlar, bayram namazını Mescid-i Nebevî’de değil de ona bin arşın (zirâ1) yani yaklaşık olarak metre uzakta bulunan açık bir alanda kıldırmasıdır. Bu uygulama, daha sonraları İslam dünyasında İslam şehirlerinde görülecek olan açık hava namazgâhlarının (Arapçası: musalla, cebbâne/sahra, Farsçası: iydgâh/bayram yeri) ilki olmuştur. Sonuç Yerine Hz. Peygamber (a.s.), orucu, mümini nefsin tasallutundan ve cehennem ateşinden koruyan bir “kalkan” olarak orucu nitelemiştir. İslam’da durumu uygun olan müminlerin tutması farz olan ramazan orucu ve ramazan ayı İslam dini tarihinde çok önemli bir yere sahiptir. Dinî, içtimai/sosyal ve şehir hayatı ve yapısı ilgili birçok ibadet, müessese ve uygulama bu sayede ortaya çıkmıştır. Kaynakça 40 Abdürrezzak b. Hemmâm b. Nâfi‘ es-San‘ânî el-Himyerî, el-Musannef (Ma‘mer b. Raşid’in el-Câmi’iyle beraber), thk. Habîburrahmân el-A‘zamî, Beyrut 1403/1983, V. Ahterî, Muslihuddin Mustafa, Ahterî-i Kebîr, İstanbul 1242. el-Askalânî, Ebu’l-Fazl Şihâbüddîn Ahmed b. Ali b. Hacer, Fethü’l-Bârî bi Şerhi Sahîhi’l-Buhârî, thk. Abdülaziz b. Abdillah b. Bâz, Suudi Arabistan ts., VIII. Ateş, Ali Osman, İslâm’a göre Câhiliye ve Ehl-i Kitap Örf ve Âdetleri, İstanbul 1996. Aydemir, A., “Beytülizze”, DİA, VI, 90. Bayraktar, İ., “Bayram”, DİA, V, 259-260. el-Belâzürî, Ebu’l-Abbâs Ahmed b. Yahya b. Câbir, Fütûhu’l-Büldân, thk. Abdullah Uneys et-Tabbâ’, Beyrut 1987, I. el-Beyhakî, Ebû Bekir Ahmed b. Hüseyin b. Ali, Delâilü’n-Nübüvve ve Ma’rifetu Ahvâli Sâhibi’ş-Şerî’a, thk. Abdülmu’tî el-Kal’acî, Beyrut 1985, II. Bilmen, Ömer Nasuhi, Büyük İslâm İlmihali, İstanbul 1985, s. 323. Birışık, A., “Katâde b. Dâime”, DİA, XXV, 22-23. Bozkurt, N. - Tiryaki N., “Namazgâh”, DİA, XXXII, 357-360. 71 Ebu’l-Hasan el-Maverdi, el-Ahkâmu’s-Sultâniyye, çev. Ali Şafak, İstanbul 1976, ss. 170-171; M. Erkal, “Arşın”, DİA, III, ss. 411-413. 72 Tecrîd Tercemesi, III, 174; N. Bozkurt–Y. Tiryaki, “Namazgâh”, DİA, XXXII, ss. 357-360. KASIM ŞULUL el-Büstî, Ebû Hâtim Muhammed b. Hibbân b. Ahmed et-Temîmî (277-354/965890), es-Sîretü’n-Nebeviyye ve Ahbari’l-Hulefa, Beyrut 1987. Cürcânî, et-Ta‘rifât, “İ‘tikâf” md. Ebû Şâme el-Makdisî (Şihâbuddîn Ebî Muhammed Abdurrahman b. İsmail eşŞâfiî), Şerhu’l-Hadîsi’l-Muktafâ fî Meb‘asi’n-Nebiyyi’l-Mustafâ, el-İmârât 1420/1999. Ebu’l-Kâsım Abdurrahmân b. Abdillah el-Has’amî es-Süheylî, er-Ravdü’l-Unuf fî Şerhi’s-Sîreti’n-Nebeviyye li İbn Hişâm, thk. Ömer Abdüsselâm es-Selâmî, Beyrut 1421/2000, II. Elmalılı Hamdi Efendi, Hak Dini Kur’ân Dili, haz. İsmâil Karaçam v.dğr., İstanbul ts., I. Emiroğlu, H. Tahsin, Esbâb-ı Nüzûl, Konya ts. Erdem, S. – Bayraktar, İ., “Bayram”, DİA, V, 257-261. Erkal, M., “Arşın”, DİA, III. el-Fîrûzâbâdî, Mecdüddin Muhammed b. Ya‘kûb, el-Kâmûsü’l-Muhît, Beyrut 1994. Işık, E., “‘Alak Sûresi”, DİA, II. İbn Abdilber en-Nemerî, el-İstî‘âb fî Ma‘rifeti’l-Ashâb (İbn Hacer el-Askalânî’nin, el-İsâbe fî Temyizi’s-Sahabe’sinin Beyrut 1328 baskısının kenarında), II. İbn Hacer, Fethü’l-Bârî, I (eş-Şâmile). İbn Haldûn, Ebû Zeyd Veliyyüddîn Abdurrahman b. Muhammed b. Muhammed b. Muhammed b. Hasan el-Hadramî el-Mağribî et-Tûnisî, Kitâbü’l-İber ve Divânü’l-Mübtede’ ve’l-Haber fî Eyyâmi’l-Arab ve’l-‘Acem ve’l-Berber ve men-‘Âserehüm min zevi’s-Sultâni’l-Ekber, Beyrut 1413/1992 (ilk iki cildi Mukaddime’dir), I. İbn Hişâm, Ebû Muhammed Cemâlüddîn Abdülmelik İbn Hişâm b. Eyyûb elHimyerî el-Meâfirî el-Basrî el-Mısrî, es-Sîretü’n-Nebeviyye, thk. Mustafa es-Sakkâ - İbrahim el-Ebyarî - Abdülhâfız Şelbî, Mısır 1936, I. İbn İshâk, Muhammed İbn İshâk b. Yesâr, es-Sîre: Kitabü’l-Mübtede’ ve’l-Meb‘as ve’l-Megâzî, thk. M. Hamidullah, Konya 1981. İbn Kesîr, Ebu’l-Fida İsmâîl b. Ömer, es-Sîretü’n-Nebevviye, thk. Mustafa Abdülvâhit, Beyrut 1976, I. İbn Manzur, Lisanu’l-Arab. İbn Sa‘d, et-Tabakâtü’l-Kebîr, Beyrut ts., I. İbn Seyyidinnâs, Ebu’l-Feth Muhammed b. Muhammed b. Muhammed elYa‘murî, Uyûnü’l-Eser, thk. Muhammed el-Îd el-Hatrâvî-Muhyiddin Meto, Beyrut 1992, I. İbn Teymiye, Mecmû‘ü’l-Fetâvâ, Kahire 1326, II. İbnü’l-Cevzî Ebu’l-Ferec Cemâleddîn Abdurrahmân b. Ali b. Muhammed el-Bağdâdî et-Teymî el-Kureşî, el-Vefâ bi Ahvâli’l-Mustafâ, thk. Muhammed Zührî en-Neccâri, Riyad ts., I. İbnü’d-Deyba’ eş-Şeybânî, Teysîrü’l-Vüsûl, IX. 41 HZ. PEYGAMBER DEVRİNDE ORUÇ VE RAMAZAN ORUCUYLA İLGİLİ GELİŞMELER İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe fî Ma‘rifeti’s-Sahâbe, Beyrut 1417/1996, III, IV. İslâm’da İnanç, İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, Dönmez, İbrahim Kafi (ilmi müşavir ve redaktör), İstanbul 1997, III. el-Kastallânî, Ahmed b. Muhammed, el-Mevâhibü’l-Ledünniyye bi’l-Minehi’lMuhammediyye, thk. Salih Ahmed eş-Şamî, Beyrut 1991, I. el-Maverdî, Ebu’l-Hasan, el-Ahkâmu’s-Sultâniyye, çev. Ali Şafak, İstanbul 1976. Nevevî, Sahîh-i Müslim Şerhi, I (eş-Şâmile). Özervarlı, M. S., “Kadir Gecesi”, DİA, XXIV. es-Semhûdî, Nureddin Ali b. Ahmed el-Mısrî, Vefâ’ü’l-Vefâ bi Ahbâri Dâri’l-Mustafâ, thk. Muhammed Muhyiddin Abdülmecid, Beyrut ts., I. Suyûtî, eş-Şemârîh fî İlmi’t-Târîh, Leiden 1894. es-Sübkî, Tâcüddîn Ebî Nasr Abdülvehhâb b. Takiyyüddîn Ali, el-Menhel, Kahire 1393, X. eş-Şâmî, Şemseddin Ebû Abdullah Muhammed b. Yusuf es-Salihî, Subulü’l-Hudâ Ve’r-Reşâd Fî Sîreti Hayri’l-İbâd, thk. Adil Ahmed Abdülmevcûd - Ali Muhammed Meûz, Beyrut 1414/1993, II. Şener, M., “İtikâf”, DİA, XXIII, 457-458. eş-Şeybânî, Ebû Bekir Ahmed b. Amr b. Dahhâk, el-Âhâd ve’l-Mesânî, thk. Basim Faysal Ahmed el-Cevâbire, Riyad 1411/1991, III. Şulul, Kasım, İlk Kaynaklara Göre Hz. Peygamber Devri Kronolojisi, İnsan Yayınları, 3. Baskı, İstanbul 2011. et-Taberî, Ebû Ca‘fer Muhammed b. Cerîr b. Yezîd, Tarihü’l-Ümem ve’l-Mülûk, Beyrut 1987, II. Tekineş, Ayhan, “Cibril’in (a.s.) Son Dersi: Arza-i Ahire”, Kur’ân’ın Mûcizevî Korunması, İstanbul 2004. Turan, A., “Arza”, DİA, III, 446-447. Yavuz, Y. Ş., “Âşûrâ”, DİA, IV, 24-26. Yavuz, Y. V., “Fitre”, DİA, XIII, 160-161. Yitik, A. İ., “Oruç”, DİA, XXXIII, 414-416. Zuheylî, Vehbe, İslâm Fıkhı Ansiklopedisi, çev. Ahmet Efe v.dğr., İstanbul 1990, III. Züheyr b. Harb, Kitâbü’l-İlm, çev. Salih Tuğ, İstanbul 1984. 42