Geçmiş Miyiz Gelecek mi ? Interstellar, Türkçe'si “Yıldızlararası” bana göreyse bir tutam geçmişin geleceğe yansıması. Çatlak bir yüzyıl dehasının, anlatılması bir o kadar kolay ve bir o kadar da zor kavranılası fikrinin eseri. Yıl 1905. Kimisi devrimle uğraşırken, kimisi zevkleri için yaşarken bir adam 4.boyuta adımını attı. 4.boyut herkesin varlığını kabul ettiği fakat belirli bir keseye konulamayan “zaman”dır. Zaman bir köprü, bir araç ve de her şeyi ilerleten bir buton. İnsanları durmadan fotoğraf çekmeye odaklanan bir fotoğraf makinesi olarak düşünelim. Bir de videoların nasıl işlediğini anımsayalım. Videolar milyonlarca fotoğraf karesinin hızlı bir şekilde ekrana yansımasıdır. Yani videoyu video yapan aslında o hızdır. Bizi biz yapan da zamandır. Bizim her anımız,her nefes alışımız, ufacık bir hücremizin ufacık bir hareketi bir fotoğraf gibi var. Bunlar zaman olmadan sadece fotoğraflar, video değil. Zaman hız,yer çekimi,kütle gibi etkenlerle değişebilen bir kavram. Bu özelliği nedeniyle yapılan deneylerin amacı; onu kontrol edebilmek yani bir zaman makinası ortaya koyabilmektir. Oysa ki zaten basit ölçüde zaman makinalarımız var fakat tek fonksiyonlu sadece geleceğe gidebilen. Filmde de olduğu gibi Mr.Cooper için geçen 1 ay Dünya hayatında 70-80 yıla bedel. Geri döndüğünde aslında geleceğe gitmiş olmuyor mu ? Ama bence sadece geleceğe gidilebilme hep böyle olmayacak. Bana göre filmlerde anlatılan ve gördüğümüz uzaylılar aslında biziz.. Mısır piramitlerinin mükemmel özelliklerini öğreten bizleriz, Yunan matematiğini ve eskilerin mükemmel mimarilerini sağlayan da aslında biziz, bizim çocuklarımız. Ama neden daha belirgin değil mi ? Çünkü insan 3 boyutu kavrayabilecek 4.boyutu hissedebilecek şekilde yaratılmıştır. Sonsuz zamanda yapılan bu sıçramalar eminim çoğu zaman yok oluşlara veya delirmelere yol açmıştır. Aslında aramızdaki bir delinin gelecekten gelmiş olma ihtimali sizce yok mu ? Bu zaman makinasının bu kadar basit olmamasının sebebi ise zaman sıçramaları ve zamanın kendi içindeki uyumluluğu. Uyum bozulursa elektrik fişimiz çekilmiş gibi hepimiz sadece bir karede kalırız ve o uyum kendine yeni bir uyum bulana kadar o şekilde kalırız. Bunun farkına varmamız sadece hissederek gerçekleşebilir. Nasıl mı? Dejavu. Dejavu insanın gelecekten bir parça anıyı yaşadığını hissetmesi gerçeğidir. Dejavu olduğunu düşündüğünüz bir anda, tüm konsantrenizi toplayarak kendinize ne gördüğünüzü sorun. İç ürpertici olacak ama o zaman sıçramalarını hissedeceksiniz. Çünkü dejavu aslında o zaman uyumsuzluklarında durmamız gerekirken, kontrolden çıkarak devam eden zihnimizin, zaman devam etmeden biraz öncesini, zıplama öncesini görmesine yol açar. Bunu şöyle açıklayabiliriz. Bankaya gittiğinizi düşünün,aklınız boş, ne yapacağınız biliyorsunuz fakat tam o sırada silah sesi duydunuz ve banka soygunu gerçekleşti. Size sonradan neyi hatırladığınız sorulduğunda en net silah sesini duymadan önceyi anlatabilirsiniz. Zıplama öncesini görmek gibi. Filmde ise bu olay, 4. hatta 5. boyutu bizim kavrayabileceğimiz bir boyuta düşürmek ve geçmişe mesaj gönderebilmek anlamında yapılmış. Film izler gibi, her an bir video klibine alınmış odalardan oluşuyor ve hepsine zamanın değiştiremediği yer çekimi sayesinde mesaj gönderme olanağı sağlanıyor. Bu bakımdan Ekvator hep ilgimi çekmiştir. Ufacık bir çizgi nasıl suyun dönüş yönüne etkileyebilir diye. Belki de o yer çekiminde suyun dönüşüyle değil de başka bir yolla bize gönderilen mesajları çevirmemiz mümkün olur. Sonuç olarak toparlamak gerekirse, zaman bizi biz yapan temel parçalarımızdan birisi.Kara delikler, solucan delikleri, zamanın göreliliği bizi bir üst milenyuma taşıyacak gizli kavramlar. Bugün konuştuklarımız sadece fikirler üzerine olmasına rağmen, bence gelecekte daha elle tutular veriler elde edeceğiz fakat değindiğim gibi bence o noktaya geldik ama gelecek olarak biz miyiz yoksa başkalarının geçmişi miyiz bundan emin olamıcaz. Caner Sezginer