T.B.M.M. B : 59 26 . 1 . 1993 O:1 ahali, radyasyon geliyor kaçın, memleketinizi terk edin" diyerek halkı göçe zorlasaydı, daha mı iyi olurdu? O zaman ülkenin ekonomik, sosyal, siyasal hali ne olurdu? Bunu iyi değerlen­ dirmek gerekir. - . . . - Şimdi de, tedbir alınmadığı için kanser vakalarında patlama olduğu iddiasına geliyorum. Sayın milletvekilleri, Türkiye'de, kanser, ihbarı mecburî bir hastalık değildir. Şimdiye ka­ dar kanser araştırma ve taraması yapılmamıştır ve Türkiye'de kanser insidansı da bilinmemek­ tedir. Tüm bunlara rağmen, biz, neye dayanarak "kanser arttı" diyoruz bilemiyorum. Hasta­ nelerin veya üniversite hastanelerinin yayınladığı raporlara mı dayanıyoruz? tşte size iki rapor * örneği : Birincisi, Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi Farabi Hastanesinin son sekiz senelik kanser vakalarına ilişkin raporu. Bu rapor iyi incelenirse, 7 260 hasta üzerinde yapılan araştırmada, senelere göre kanser dağılımının, değil artmak, gittikçe azaldığını görürsünüz. Hacettepe Tıp Fakültesinin raporu : Son on senedir müracaat eden akut lenfositer lösemi ve akut miolisiter lösemi vaka sayısının artmadığı, azaldığı vurgulanmaktadır. Bu üniversite, 11.1.1993 tarihinde yayınladığı raporda -ki yedi profesörün imzası vardır- şöyle denmektedir; aynen okuyorum : "Vakalar, geldikleri bölgeler itibariyle değerlendirildiğinde, özellikle Kara­ deniz Bölgesinden gelen hastalarda bir artış yoktur." Değerli milletvekilleri, bu iddialar nereden kaynaklanmaktadır; mantık süzgecinden geçi­ rerek buna .cevap vermek lazım. Kanser teşhisi konulan kişi, önce şoke olur, derdine derman aramak için hastane hastane dolaşır, hatta, büyük şehirlerdeki üniversitelerin bu birimlerine müracaat eder. Hatta, öyle ki, sık sık doktor değiştirerek derdine derman arar. Bu rölatif bir artıştır. Herkes Hacettepe'ye koşmaktadır, çocuğunu kucaklayan Hacettepe'ye koşmaktadır; ama öyle olmasına rağmen Hacettepe'nin raporlannda kanser artışı görülmemektedir. Sayın milletvekilleri, Sayın Sağlık Bakanı, elinde hiçbir rapor ve istatistik olmadan "kan­ ser artışlarında patlama var" diyorsa, bu, en azından ciddiyetsizliktir. Şöyle ki, kendisi emir vermiş ve araştırma komisyonu kuruluncaya kadar bir profesöre rapor hazırlatmıştır. Rapor, işine gelseydi, Yüce Meclise sunacaktı. Ben o raporun son paragrafını size takdim ediyorum : "Burada belirtmek istediğimiz husus, Türkiye'de yaratılan panik havasının mesnetsiz ve komik oluşudur. Halkı bu derece tedirgin etmeden evvel, özellikle devletin tüm radyasyonzede kanserlilere bedava bakacağım beyan etmeden evvel, gerçekten, bu nedenle kansere yakalanan­ ların bulunup bulunmadığının incelenmesi gerekirdi. Hastane koğuşlarındaki kanserli hasta­ ların parmakla sayılmasından vazgeçilerek, ciddî istatistiklere başvurulmalıydı. Profesör Dr. Nejat Aybers" BAŞKAN — Sayın özsoy, Sayın Göktaş kadar konuştunuz, hatta onu bile geçtiniz. HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Devamla) — Bitiriyorum efendim, toparlıyorum. BAŞKAN — Hayır toparlamayın, selamlayın ve tamamlayın efendim. Lütfen, son cümle­ nizi söyleyin. HALtL İBRAHİM ÖZSOY (Devamla) — Bu veriler Sayın Sağlık Bakanının elindedir, isterse açıklayabilir. Kanser Daire Başkanını görevden almakla, Trabzon Sağlık Müdürünü "İs­ tediğim şekilde beyanat vermedi" diye açığa almakla bu işi kapatamaz. "Hodri meydan" diyoruz; elimizde ilimsel, bilimsel ve üniversitelerce yayınlanan rapor­ lar vardır; Türkiye'de radyasyondan dolayı kanser artışı yoktur... — 141 — \ • • •