1. Ilaç Kimyasi, Üretimi, Teknolojisi, Standardizasyonu Kongresi, Kimyagerler Dernegi, 29-31 Mart 2013, Antalya Jenerik İlaçta AR-GE ve Genel Jenerik AR-GE Vizyonu Dr. Tambay Taşkın Farmakoloji Uzmanı (TUS) – Toksikolog (PhD) – Eczacı (BS) TPharma Danışmanlık Süreç, portfolio yönetiminin koordinasyonunda jenerik AR-GE projelerinin seçimi ile başlar. Bu projelerin onaylanması, maddi olmayan – düşünsel varlıktan (intangible asset) maddi varlığa (tangible asset) gidişte, projelerin fizibileteleri doğrultusunda gelişeceği tahminine dayalıdır. Portfolyo, inovatör ve jenerik tüm ilaç firmaları için yeni kan demektir. Projelerin onaylanması pazar araştırmaları ve tıbbi eğilimlerin yanısıra iki ayrı çalışmayı gerektirir; finansal fizibilite ve teknik fizibilite. Proje seçimi yalnızca finans ve teknik perspektiften bakılan bir olgu değildir. Geliştirilecek tıbbi ürün, hastalık prevalansı, tedavi alanlarında yer alan mevcut tedaviler, mortalite istatistikleri ve hasta gereksinimleri açısından dikkatlice değerlendirilmeli ve bu alanlardaki boşlukları karşılıyor olmalıdır. Türkiye’ de mortalite nedenleri arasında koroner kalp hastalığı birinci sırada yerini korumaktadır. İkinci sırada inme, ve üçüncü olarak ta yüksek sigara kullanımı ile uyumlu kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) yer almaktadır. Jenerik ilaç geliştirme, yerli üreticilerin finansal ve teknik konuların yanısıra yeni ürünlerin ülkemizdeki patentlerinin de öncelikli olarak gözetilmesini gerektiren bir konu olduğundan, üçüncü sırada yer alan bir tıbbi problem için bile ürün geliştirmek artık kolay bir olgu gibi gözükmemektedir. Bir müstahzarın kuru toz inhalerini uygulamak için kullanılan apereyden, sert kapsülün yapı taşını oluşturan polimer içindeki su oranına kadar farmasötik patentler, yerli firmaların önünde büyük bir engel oluşturmaya giderek artan oranda devam etmektedir. IMS satış rakamları, Ekim 2012 MAT üzerinden, ülkemizde en çok para harcanan ürünün bir monoklonal antikor olduğunu (trastuzumab) göstermektedir. Bu da geliştirilmesi zor jenerik ve biyobenzer projelerin pazar dinamiklerinde ne denli önemli bir rol oynayabileceğini göstermesi açısından anlamlıdır. Jenerik veya biyobenzer bir alternatifin olmayışı, bir ürünü kutu bazında değil ama, harcanan para bazında ne denli önemli bir konuma çıkardığı artan oranda netleşmektedir. Trastuzumab yalnızca 156 bin kutu satmasına rağmen, 71 milyon $ ile Türkiye’ nin kamu maliyesine en çok para ödettiren birinci ürünü konumuna çıkmıştır. Bilindiği gibi meme kanseri ülkemizde mortalite nedenleri arasından 15. sırada yer almakta bu hastalığın bazı formlarının (HER-2 aşırı ekspresyonlu) tedavisi için kullanılan trastuzumab ise 1 numaralı ürün olarak IMS sırasını korumaktadır. Tiotropium kuru toz inhaler içeren bir müstahzar, KOAH’ın önemli bir akciğer problemi olarak 3. sırada yer aldığı ülkemizde, 2. sırada en çok satışı yapılan ürün olarak yer almaktadır. Bu durum hastalık prevalansı ile daha iyi örtüşse de geliştirilmesi zor bir jenerik olduğundan eşdeğer alternatif henüz ortada gözükmemektedir. KimyaKongreleri.org 1. Ilaç Kimyasi, Üretimi, Teknolojisi, Standardizasyonu Kongresi, Kimyagerler Dernegi, 29-31 Mart 2013, Antalya Türkiye ilaç pazarı 2012 yılı itibariyle 8.4 milyar $’ lık bir hacme sahiptir. 2023 projeksiyonu 22 milyar $ olarak tahmin edilmektedir. Bu pazarda “J” segmenti olarak yer alan antibiyotikler 20062012 arası, 2001-2006 yılına kıyasla 2 kat daha düşük ortalama birleşik bir büyüme profili sergilemiştir. Bu da eskiden olduğu gibi ilaç firmalarının artık antibiyotik ağırlıklı portfolyolar üzerinde duramayacağını göstermiştir. Jenerik ilaç geliştirme kararı kritik bir karardır. Yönetimi en üst düzeyde temsil eden bir imzayla sonuçlandırma niyetini ortaya koyar. Bu niyet, fikrisel bir varlıktan fiziki varlığa gidişte şirket kararlılığını ortaya koymaktadır. Hangi farmasötik form, hangi dozaj yitiliği, hangi pazarlar ve üretim alanları gibi kritik soruların cavaplandırıldığı iş planında detaylı bir şekilde irdelenir. Yeni ilaç geliştirmeye kıyasla maliyeti daha düşüktür. Bilindiği gibi yeni bir farmasötik müstahzarın etkinlik ve güvenliliklerinin gösterilmesi oldukça maliyetli bir süreç gerektirir. Jenerik ilaçlarda ise inovatör ürüne kıyasla tedavi edici etki indirekt olarak gösterilir; eşdeğer etkinliğin bir göstergesi olarak ilacın hedef organda etkili bir konsantrasyona ulaşması ve orada gereken sürede kalması gerekmektedir. Aynı etkin maddeyi aynı dozda içeren iki müstahzarın tedavi edici etkilerini kıyaslamanın iki yolu vardır; ABD’de Kefauver ve Harris adlı iki kongre üyesi, 1974 yılından önce yasalarında bir değişiklik yapmamış olsaydı, jenerik firmaların ürün geliştirirken inovatör firmanın yaptığı klinik çalışmaları tekrarlaması gerekecekti. Ancak yapılan bazı düzenlemelerle plazma düzeylerinin inovatör ilaca karşı ölçümlenmesinin terapötik etkiyi yordamak açısından fazlasıyla yeterli olduğunun anlaşılması ile, her iki ilaçtan birinin diğerinin yerine geçmesi kavramının test edilmesi yalnızca farmakokinetik değerlendirme ile mümkün hale gelmiştir. Bu kavram, tüm dünyada, düzenleyici sağlık otoritelerinin jenerik bir ürünün ruhsatında kullanılan biyoeşdeğerlik çalışmalarının esasını teşkil etmiştir. Herhangi bir bireyde jenerik bir ürün, inovatör ürüne kıyasla etki yerinde benzer bir plazma konsantrasyonu sağladığında, onunla eşdeğer bir tedavi edici etki gösterdiğini söylemek mümkündür. Bu şekilde elde edilen sonuçlarla yalnızca farmakokinetik verilerden hareketle klinik etkinlik çalışmaları yapılmadan da biyoeşdeğerlik kanıtına ulaşılmaktadır. Bu testler bir ilacın diğer bir ilaçla biyoeşdeğer olduğunu tescillemek adına Sağlık Bakanlığımız ve dünyadaki diğer tüm otoriteler tarafından kabul edilmektedir. İnovatör firmanın yeni bir molekülü ilaç haline getirmek için yaptığı klinik testler milyonlarca Amerikan Dolarına mal olmaktadır. Terapötik etkileri bu çalışmalarla enine boyuna karekterize edilen bu ilaçların jenerikleri için aynı test ve çalışmaları tekrar etmek gereksiz yere insan deneklerle çalışma yapmak ve ekonomik olarak dünya kaynaklarını anlamsızca israfı anlamını taşır. Fizibilite için rijit olarak tanımlı bir metodu veya modeli yoktur. Ancak belli kriterlerle kıyaslayıp şu soruyu sormakla başlar: bu ürünü geliştirmeye değer mi? Bu sorunun en mekanistik cevabını Net Güncel Değer (Net Present Value) adlı ölçüt verecektir. Pozitif değer beklenen fazla getiri saglandığını, negatif ise yatırım performansının sıfır net güncel değeri ile beklenenden daha kötu olduğu anlamına gelir. KimyaKongreleri.org 1. Ilaç Kimyasi, Üretimi, Teknolojisi, Standardizasyonu Kongresi, Kimyagerler Dernegi, 29-31 Mart 2013, Antalya Türkiye, ilaç ihtiyacının değer olarak %51’ini ithalattan karşılamaktadır. Türkiye’de ilaç ithalatı 2006 yılında 3,04 milyar dolardan yıllık ortalama %9,1 artarak 2011 yılında 4,7 milyar $ düzeyine çıkmıştır. Buna karşılık ithalat hacmi yıllık ortalama %15 artarak 180 milyon kutudan 422 milyon kutuya yaklaşmıştır. Artan ithalattan dolayı, 2006 yılında 2,72 milyar $ olan cari açık 2011 yılında 4,13 milyar $’a ulaşmıştır. Bu da yerli üreticilerin karlılıktan öte ne denli bir sorumluluk yüklendiğini de göstermektedir. NPV’ yi pozitifleştirmenin yolu dünya pazarlarına açılmak hastalık istatistikleriyle uyumlu tedavi alanlarına yönelmek, jenerik ve biyobenzer müstahzarlara odaklanmaktan geçmektedir. Bugün bu alanlara girebilmek, patentler, teknik zorluklar ve aşılabilir engellerin kararlılıkla üstesinden gelebilecek vasıflı ve deneyimli profesyonellerle mümkündür. Biyobenzer ilaçların geliştirilmesi bir zorunluluktur. Bunu yapabilmek dünya pazarlarında söz sahibi olmak demektir. Risk-yarar analizinin sürekli yapılmasını gerekli kılan zor projelerle jenerik üreticiler dünyada farklı bir yer sahibi olacaklardır. KimyaKongreleri.org