Portföy yönetimi

advertisement
2. PORTFÖY YÖNETİM YAKLAŞIMLARI
2.1. Geleneksel Portföy Yaklaşımı
Finans literatüründe iki temel portföy yönetimi yaklaşımı bulunmaktadır. Birincisi, 1938’de
John Burr Williams’ın modellediği, daha çok basit çeşitlendirmeye dayanan geleneksel portföy
yönetimi, diğeri ise istatistiksel ve matematiksel temele dayanan, 1950’lerde Markowitz tarafından
ortaya atılan modern portföy yönetimidir.
Geleneksel portföy yaklaşımı, Markowitz’ten önceki portföy yönetimi şeklinde ifade
edilebilir. Markowitz’in 1952’de yayınladığı “Portfolio Selection” başlıklı makalesinden sonra,
geleneksel yaklaşım yerini modern portföy teorisine bırakmıştır.
Geleneksel portföy yönetiminde esas olan portföyün beklenen getirisidir, risk kavramı
sezgisel olarak bilinmesine rağmen, ölçülmesi konusunda herhangi bir çalışma yapılmamış ve
sadece getiriler üzerine kurulu tek boyutlu bir yaklaşım sergilenmiştir.
Geleneksel yönetimin amacı; yatırımcının sağlayacağı faydayı maksimize etmektir. Başka bir
deyişle yatırımcı ortaya çıkan risk düzeyini dikkate alarak, belirlemiş olduğu faydayı en çoklamaya
çalışmaktadır. Geleneksel portföy yönetiminde, portföy getirisi portföyü oluşturan menkul
kıymetlerin temettü ve belli bir dönemdeki değer artışıdır. Bu nedenle yatırımcıların gelecekteki
menkul kıymet getirilerini tahmin etmeleri gerekmektedir. Aynı zamanda çeşitli portföy getirilerinde
ortaya çıkabilecek riskler de hesaplanmalıdır. (Koç, 2011: 37)
Portföyü oluşturan menkul kıymetlerin getirileri aynı yönde hareket etmeyeceğinden,
portföyün riskinin tek bir menkul kıymetin riskinden küçük olacağı söylenebilir. İşte tam bu noktada
geleneksel portföy yönetimi, menkul kıymetlerden oluşturulacak bir portföyün getirisinin azaltılması
için, portföy içine çok sayıda menkul kıymet konulması gerektiğini savunmaktadır. Bu duruma
"bütün yumurtaları aynı sepete koymamak" denir. (Koç, 2011: 37)
2.2. Modern Portföy Teorisi
1952’de Harry Markowitz’in Portfolio Selection adlı makalesinin The Journal of Finance
dergisinde yayınlaması ile birlikte, modern portföy teorisinin temelleri atılmıştır.
Markowitz’in modern yaklaşımın temelini oluşturan en önemli buluşu, sezgisel olarak bilinen ama
ölçümlere dahil edilmeyen risk kavramını istatistiksel olarak tanımlamış olması ve çeşitlendirme
kavramını kovaryans veya yatırım araçlarının getirileri arasındaki korelasyonlar ile açıklamış
olmasıdır. Her ne kadar geleneksel yaklaşımda da risk kavramı sezgisel olarak bilinse de, nicel bir
tanımlama yoluna gidilmemiştir. Markowitz, riski; bir varlığın beklenen getirisinin, gerçekleşen
getirisinden sapması olarak tanımlar. Markovitz, portföyde yer alan menkul kıymetlerin belirli risk
seviyelerinde mümkün olan maksimum getiri oranının nasıl sağlanabileceğini araştırmıştır. (Koç,
2011: 37)
Modern portföy kuramının dayandığı temel fikir şudur; tüm yatırımcılar aynı risk düzeyinde
maksimum getiri, aynı getiri düzeyinde minimum riske maruz kalmak isterler.
Modern
portföy
yönetiminde,
sadece
portföy
çeşitlendirilmesine
gidilerek
riskin
azaltılamayacağı, çünkü portföyde yer alan menkul kıymetlerin veya menkul kıymet gruplarının aynı
ya da ters yönde birlikte hareket ettikleri ileri sürülmektedir. (Koç, 2011: 37). “Bir portföyün toplam
riskinin, o portföy içindeki varlıkların risklerinin ortalamasına eşit olmamasının nedeni, portföy
içinde yer alan varlıkların getiri oranlarının aynı olaya karşı tepkilerinin farklı olması sonucu ortaya
çıkan kovaryanstır.” Kovaryans, varlıkların birlikte hareketlerinin yönünü ortaya koyar.
Kovaryanstan türetilen korelasyon katsayısı ise, varlıklar arasındaki birlikte değişimin yönünü
ve ölçüsünü verir. Korelasyon katsayısı [-1, 1] aralığında değer alır. Korelasyon katsayısının negatif
değer alması, birinin fiyatı düşerken diğerinin fiyatının arttığı (veya tam tersi), pozitif değer alması
ise iki varlığın fiyatlarının birlikte arttığı veya azaldığı, yani olaylara aynı şekilde tepki verdiklerini
gösterir. Korelasyon katsayısının sıfır değerini alması istatistiksel olarak değişkenler arasında
doğrusal bir ilişki olmadığı anlamına gelmektedir. Fakat finansal varlıkların ilişkileri söz konusu
olduğunda korelasyon katsayısının sıfır olması, varlıkların hareketlerinin birbirinden bağımsız
olduğunu, birinin fiyatındaki değişmenin diğerinin fiyatını etkilemediği anlamına gelmektedir.
Kovaryans ve korelasyon katsayısına ilişkin formüller aşağıdaki gibidir:
=
C
−
−
=
Portföy oluştururken negatif korelasyonlu varlıkların seçilmesine gayret edilmelidir. Birinin
veya bir kaçının getirisi düşerken diğerlerinin artması, portföyün getirisinin topluca düşmesini telafi
edecektir. Böylece gerçekleşen getiri ile beklenen getiri arasındaki farkın artması engellenerek,
sapmanın (riskin) azaltılması sağlanabilecektir.
Portföydeki varlıkların aralarındaki ilişki çok
yüksek ise, bu durumda portföyün sistematik olmayan riskini çeşitlendirme ile azaltmak mümkün
olmayacaktır.
Modern portföy yaklaşımının dayandığı varsayımları beş grup altında toplamak mümkündür.
(Berk, 2003: 217) Bunlar;
•
Menkul Kıymetler Borsalarında işlem gören menkul kıymetlerin arzında herhangi bir
kısıtlama söz konusu değildir. Dolayısıyla yatırımcılar borsada istediği kadar hisse senedi
alabilme imkanına sahiptir.
•
Menkul kıymet yatırımcıları, akıllı hareket etmeyi düşünürler. Yani yatırımcının en büyük
amacı, elde edebileceği faydayı maksimum yapmaktır. Dolayısıyla, kendi refahlarını
arttırmaktır.
•
Menkul kıymet yatırımcıları, yatırım kararı verdiklerinde bunu yatırım yapacakları menkul
kıymetlerin beklenen getirisi ve risklerine göre yaparlar. Beklenen getiri ölçüsü olarak
portföy içindeki menkul kıymetlerin beklenen getirilerinin ortalamasını, risk ölçüsü olarak
da portföy getirilerinin varyansını alırlar. Dolayısıyla yatırımcıların tümü menkul
kıymetlerin beklenen getirileri, standart sapmaları ve korelasyonuna ilişkin aynı beklentiye
sahiptirler.
•
Menkul kıymet yatırımcılarının hemen hemen tümü, aynı risk düzeyinde daha fazla getiri
elde etmeyi tercih ederler.
•
Menkul kıymet yatırımcıları, aynı zaman ufkuna sahiptirler. Menkul kıymet yatırımcıları
için sermaye piyasasına ait bilgilere aynı zamanda ulaşmak mümkündür. Çünkü sermaye
piyasası bilgileri süratle ve doğru olarak menkul kıymet fiyatlarına yansımaktadır. Bilgi
akışına ait bir kısıtlama yoktur.
2.2.1. Portföyün Riski ve Beklenen Getirisi
Portföy teorisinde yatırım kararını etkileyen iki temel unsur, beklenen getiri ve risktir. Bir
portföyün getirisi, onu oluşturan menkul değerlerin getirilerinin ağırlıklı ortalamasıdır. Bu ifade
aşağıdaki gibi gösterilebilir;
=
Rp : Portföyün getirisi
ri : i varlığının getirisi
wi : i varlığının portföyde bulunma oranı (ağırlığı)
Portföyün riski ise; portföyün gerçekleşen getirisinin, beklenen getirisinden ne ölçüde
saptığını gösterir ve aşağıdaki gibi hesaplanır:
=
!
!"
#, %
σp : portföyün riski (standart sapması)
wi : i. hisse senedinin portföydeki ağırlığı
wj : j. hisse senedinin portföydeki ağırlığı
Cov(ij) : i ve j hisse senetlerinin getirileri arasındaki kovaryans.
Sadece iki menkul değerden oluşturulmuş bir portföyün beklenen getirisi ve riski aşağıdaki
gibi hesaplanır:
& =
'
&
=
&
+
'
&
'
Ep
: Portföyün beklenen getirisi
wi
: Hisselerin portföydeki katılım oranları (ağırlıkları)
E(ri) : Hisselerin tekil beklenen getirileri
= )∑
=+
' '
' '
+
' '
' '
+2
'"
1,2
σp : Portföyün standart sapması (riski)
σi : Hisselerin tekil riskleri
Cov(1,2): Hisselerin arasındaki kovaryans
n adet menkul değerden oluşturulmuş bir portföyün beklenen getirisi ve riski ise aşağıdaki
gibi hesaplanmaktadır:
& =
=
&
' '
+
!"
!
#, %
2.2.2. Markowitz Ortalama-Varyans Modeli
Markowitz’in ortalama-varyans modeli, modern portföy teorisinin temelini oluşturmaktadır.
Markowitz’in etkin sınırı; pozitif finansal ekonominin ilerlemesinde, özellikle Sermaye Varlıklarını
Fiyatlandırma modelinin geliştirilmesinde katkıda bulunmuş, sistematik ve çeşitlendirilebilir
risklerin tanımlanmasını sağlamıştır.
Markowitz’in ortalama-varyans modeli, amaç fonksiyonu portföyün varyansını minimize eden
bir doğrusal programlama modelidir.
Amaç fonksiyonu;
.#/#0#12
!
#%
σij, i ve j varlıkları arasındaki kovaryanstır. Doğrusal programlama modelinin ilk kısıtı,
portföyü oluşturan varlıkların ağırlıklarının toplamının bire eşit olmasına ilişkindir:
=1
Portföyün beklenen getirisi, finansal varlıkların beklenen getirilerinin ağırlıklı ortalamasıdır.
Portföyü oluştururken beklenen getiri düzeyi belirlidir ve amaç da bu getiriyi en az riskle elde
etmektir. Problemin çözümü bize, portföye hangi finansal varlıktan ne oranda dahil etmemiz
gerektiğini (optimum ağırlıklar) ve portföyün varyansını vermektedir.
Kısıtları da modele dahil edersek, nihai model aşağıdaki gibi olacaktır:
.#/#0#12
&
05
=1
51
3&
!
#%
# = 1,2, … … . /
E(ri) : i. varlığın beklenen getirisi
wi
: i. finansal varlığın portföye katılım oranı (portföydeki ağırlığı)
E(Rp) : portföyün beklenen getirisi
n
: mevcut finansal varlık sayısı
σij: i. ve j. varlıklar arasındaki kovaryans
Modelde, beklenen getiri değiştirilerek çok sayıda etkin portföy oluşturulabilir. Bu etkin
portföylerin beklen getirileri ve varyansları risk-getiri diyagramında işaretlenerek bu noktalar
birleştirilirse etkin sınır elde edilmektedir.
Markowitz’in ortalama-varyans modelinin temel varsayımları aşağıdaki gibi sıralanır:
1. Portföy oluştururken varlık getirileri arasındaki ilişkiler dikkatle ele alınmalıdır. Kovaryans
matrisi pozitif tanımlı ve simetrik olmalıdır. Varlıkların portföye katılma oranları, modelde
kovaryans matrisinin bir girdi olarak kullanılmasını gerektirmektedir. Kovaryans matrisinin
yanlış hesaplanması doğrudan doğruya sonuçları etkileyecektir.
2. Modelin amaç fonksiyonu kuadratik olmasına rağmen, Markowitz yaklaşımının geçerli
olabilmesi için, kısıtlar doğrusal olmak zorundadır. Kısıtların doğrusal olmadığı durumlarda
matematiksel optimizasyon teknikleri ile çözüme ulaşılabilse de, bu şekilde oluşturulan bir
portföyün optimal portföy olacağına dair bir garanti verilemez.
3. Yatırım süresi tek dönemdir. Beklenen getiriler ile kovaryans matrisi sadece ele alınan bu
dönem için geçerlidir.
4. Varlıklar ulaşılabilirdir ve her hangi bir oranda sonsuz küçük parçaya bölünebilirler.
2.2.3. Optimal Portföyün Belirlenmesi
Yatırımcı, olası tüm portföyler içinden optimum portföyü seçmek ister. Yatırım kararı
verirken ise, portföye dâhil edeceği menkul değerlerin getirilerinin ne olacağını tam olarak bilemez
fakat beklenen getirisini tahmin edebilir. Genellikle beklenen getirilerinin yüksek olmasını ve bu
beklenen getirinin gerçekleşen getiriden farkının az olmasını (riskin düşük olmasını) isterler. Fakat
risk ve getiri birlikte hareket etmekte, birini yükseltirken diğerini düşürmek genellikle mümkün
olmamaktadır. Markowitz’e göre bu sorun; belirli bir risk seviyesinde getiriyi maksimize ederek
veya belirli bir getiri seviyesinde riski minimize ederek çözülebilmektedir.
Optimal portföye karar verebilmek için yatırımcıların kayıtsızlık eğrileri ile etkin sınır
üzerinde yer alan portföyleri bir araya getirmek gerekmektedir. Yatırımcıların tercihi doğrultusunda
kayıtsızlık eğrisi ile etkin portföylerin kesiştiği yerde optimal portföy oluşmaktadır. (Koç, 2011: 58)
Kayıtsızlık eğrileri yatırımcının getiri ve risk bileşimlerini ifade etmektedir. Kayıtsızlık eğrileri asla
birbirini kesmezler ve aynı kayıtsızlık eğrisi üzerinde yer alan tüm portföyler yatırımcıya eşit fayda
sağlar. Kayıtsızlık eğrileri Şekil.2.1.’deki gibidir:
Şekil 1.1. Kayıtsızlık Eğrileri (Konuralp, 2001: 321)
A ve B noktaları aynı kayıtsızlık eğrisi üzerindedirler. B’nin riski A’dan fazladır, fakat dikkat
edilecek olursa aynı durum beklenen getirileri için de geçerlidir. Kayıtsızlık eğrilerinde en çok fayda
kuzeybatı bölgesinde sağlanır. Sağlanan fayda üst kısımlara gidildikçe artmaktadır.
Şekil 2.1.’de görülen C portföyü diğerlerine göre tercih edilmelidir. Çünkü C’nin riski B ve
D’den düşük, A’dan ise yüksek olmasına rağmen buna değecek kadar fazla bir beklenen getirisi
vardır. Burada görülen en kötü portföy D portföyüdür. Çünkü D portföyü riski en yüksek ve
beklenen getirisi bu riski almaya değmeyecek kadar düşüktür.
Modern portföy kuramında yatırımcıların riski kabullenme düzeylerinin birbirinden farklı
olduğu kabul edilir. Şekil 2.2.’de risk-getiri diyagramı üzerinde yatırımcıların riske karşı tutumları
açıklanmaya çalışılmıştır: (Özçam, 1997;14)
Şekil 2.2. Yatırımcıların Riski Kabullenme Durumları (Özçam, 1997:14)
Şekil 2.2’de görüldüğü üzere, yatırımcının riskten kaçma düzeyi arttıkça kayıtsızlık eğrisi
dikleşmekte, riski kabullenme düzeyi arttıkça, daha yatay bir pozisyon almaktadır. Bu durumda riski
en kolay kabullenen yatırımcı D iken, riskten en fazla kaçınan yatırımcı A’dır. B ile D
kıyaslandığında ise, D’nin B’ye göre riski daha kolay kabullenmekte olduğu görülmektedir. Yüksek
getiri genellikle yüksek risk almayı da beraberinde getirmektedir. Riski yüksek portföyler kısa
dönem yatırım aracı olarak planlanmamalıdır, çünkü böyle portföyler uzun dönemde kısa
dönemdekine göre daha yüksek getiri sağlayabilmektedirler. Bu anlamda optimal portföy sadece
riskten kaçınmakla olmaz, yatırım ufku da önemli bir kavramdır.
Optimum portföy, kayıtsızlık eğrisinin etkin sınıra teğet geçtiği noktada oluşur. Etkin sınır;
olası tüm portföyler içinde, değişen risk seviyesinde maksimum getiriyi sağlayan, değişen getiri
seviyesinde ise minimum riski sunan portföyler kümesidir. Hedeflenen getiri düzeyleri ve o getiri
düzeyinde elde edilen etkin portföylerin varyansları beklenen getiri-varyans grafiği üzerinde
gösterildiğinde, bu etkin portföyleri birleştiren eğri etkin sınır olarak adlandırılır. Etkin sınır Şekil
2.3.’de gösterilmektedir:
Şekil 2.3. Etkin Sınır
Yukarıda görülen fırsat kümesi, yatırımcının yatırım yapabileceği olası tüm portföylerin
kümesidir. Bir portföyün etkin olabilmesi için, belirli bir risk düzeyinde en fazla getiriyi sağlaması,
belirli bir getiri düzeyinde ise en az riske sahip olmasını gerektirmektedir. Burada olası portföyler
içinde en az riskli olanı B’dir. En yüksek riskli olan ise D’dir. Grafik üzerinde sola doğru gidildikçe
D ile aynı getiriyi sağlayan ve daha az riskli portföyler bulmak mümkündür. O halde D portföyü
etkin sınır varsayımlarını sağlamamaktadır ve etkin sınırda yer alamaz. A portföyünün riski nispeten
düşüktür fakat olası portföyler içinde en düşük beklenen getiriyi sağlamaktadır. C’ye gelince, riski
yüksektir fakat bu riske katlanmaya değecek kadar fazla bir beklenen getirisi vardır. Bu durumda B
ile C arasındaki kısım etkin sınırı oluşturmaktadır. Kayıtsızlık eğrilerini etkin sınır grafiğinin üstüne
yerleştirirsek, risk tercihleri farklı olan yatırımcıların optimal portföylerinin belirdiği noktalar
görülebilir.
Şekil 2.4. Etkin Sınır ve Kayıtsızlık Eğrilerinin Birlikte Gösterimi (Konuralp, 2001; 321)
B portföyünü seçen bir yatırımcının riskten kaçarak az bir getiriye razı olduğu görülmektedir.
C portföyünü seçen yatırımcının ise riski kabullenerek daha yüksek bir beklenen getiri elde etmek
istediği anlaşılmaktadır. Yatırımcılar etkin sınır üzerinde oluşturulabilecek sonsuz sayıda optimal
portföyden kendi risk tercihine bağlı olarak, yani kayıtsızlık eğrisinin etkin sınıra teğet geçtiği
noktadaki portföyü tercih etmektedirler. Bu nokta, yatırımcının üstlendiği riske karşılık, sağlayacağı
maksimum faydayı temsil etmektedir.
2.3. Markowitz’ten Sonraki Portföy Yaklaşımları
Markowitz’in riski ölçülebilir hale getiren modern portföy yaklaşımından sonra, risk ve
getiriyi optimum seviyede dengelemeye çalışan ve en iyi portföyü oluşturmayı hedefleyen çeşitli
denge modelleri ortaya atılmıştır. Söz konusu modeller; sermaye varlıklarını fiyatlama modeli,
endeks modeller, arbitraj fiyatlama modeli ve etkin piyasa (rastsal yürüyüş) modelleridir. Söz
konusu modellerin birincil amaçları sermaye varlıklarının denge getiri oranlarını belirlemek olsa da,
ortlama- varyans ölçütüne dayanan yapıları gereği, portföy yönetiminde de sıkça kullanılan
modellerdir.
2.3.1. Sermaye Varlıklarını Fiyatlandırma Modeli (SVFM)
Sermaye varlıklarını fiyatlandırma modeli, Markowitz’in portföy kuramını ortaya atmasından
on iki yıl sonra 1964’te William Sharpe, John Lintner ve Jan Mossin tarafından birbirinden bağımsız
bir biçimde geliştirilmiştir. SVFM, Markowitz’in portföy seçim kriterlerini esas almaktadır. Fayda
fonksiyonları kuadratiktir.
Modelin yatırımcılarla ilgili varsayımları aşağıdaki gibidir: (Ceylan ve Kormaz, 1997: 181182)
1. Yatırımcılar portföylerini oluştururken sadece risk ve getiriye göre hareket ederler. Her
yatırımcının riski kabullenme düzeyi farklı olmasına rağmen, Markowitz çeşitlendirmesine
dayalı olarak, etkin sınır üzerinde portföylerini oluşturmaktadırlar. Elde tutma süresi
sonunda aldıkları riske değecek yüksek bir getiri sağlamak isterler.
2. Yatırım seçeneklerinin getirilerinin normal dağılıma yaklaştığı varsayılmaktadır. Belirli bir
dönem için planlanan yatırımların beklenen getiri ve varyansları hakkında tüm yatırımcılar
benzer beklentiler içindedirler. Çünkü yatırımcılar hiçbir harcama yapmadan bütün bilgilere
ulaşabilmektedirler
ve hiç
kimsenin
fazladan bilgi
bulunmamaktadır.
Modelin piyasa ile ilgili varsayımları aşağıdaki gibidir:
edinme
gibi
bir
ayrıcalığı
1.
Piyasada çok sayıda yatırımcı bulunmaktadır ve hiçbir yatırımcı piyasadaki fiyatları tek
başına etkileyebilecek güçte bir portföye sahip değildir. Menkul kıymetlerin piyasa
fiyatları yatırımcıların bireysel kararlarından etkilenmemektedir.
2.
Yatırımcılar risksiz faiz oranından diledikleri miktarda borç alıp verebilmektedirler.
3.
SVFM, yatırımcıların sağladıkları gelirler üzerinden hiçbir vergi ve komisyon ödemesi
gibi kesintiler olmadığını varsaymaktadır.
4.
Yatırımcılar portföy oluştururlarken Markowitz’in ortalama-varyans ölçütünü esas
almaktadırlar. Aynı beklenen getiriye sahip portföyler arasından en düşük riskli olanı,
aynı riske sahip portföyler arasından, beklenen getirisi en fazla olanı tercih etmektedirler.
5.
Tüm yatırımcılar sadece sistematik riske (Pazar riskine) maruz kalabilirler. Bunun
yanında telafi etmek zorunda kalacakları sistematik olmayan (çeşitlendirilerek yok
edilebilen mikro risk) riski üstlenmemeleri gerekir.
SVFM’nin çıkarımları:
Bütün yatırımcılar pazar portföyünü esas alarak, portföylerine dahil edecekleri varlıkları
pazar portföyündeki katılım oranlarını göz önünde bulundurarak gerçekleştirmektedirler.
Sahip oldukları portföy, pazar portföyünün eşit oranlı küçültülmüş halidir. Bir anlamda
market potföyünü ellerinde bulundurmaktadırlar.
Hisse senetlerinin risk primleri, betalarına bağlı olarak portföyün risk primi ile orantılı
olmaktadır. Düşük betalı varlıklar düşük risk primi sağlarken, yüksek betalı varlıklar yüksek
risk primi sağlamaktadırlar.
SVFM’de bir menkul kıymetin beklenen getirisi risksiz faiz oranı, pazarın risk primi ve
menkul kıymetin betası kullanılarak hesaplanmaktadır. SVFM’nin formülü aşağıdaki gibidir:
&
= 8 9&
:
−
;<
+
;
E(ri): Menkul kıymetin beklenen getirisi
βi: Menkul kıymetin betası
E(rM): Pazar portföyünün beklenen getirisi
E(rM)-rf: Pazarın risk primi
rf: Risksiz faiz oranı
Örneğin risksiz faiz oranı %5, pazarın beklenen getirisi %15 ve menkul kıymetin betası 0,8
olarak kabul edilirse, bu menkul kıymetin beklenen getirisi; E(ri)=0.05+0.8(0.15-0.05)=% 13
olacaktır.
Markowitz’in modern portföy yaklaşımında sadece riskli varlıklar portföye alınmakta iken,
SVFM’de risksiz varlıklara da yer verilmektedir. Risksiz varlıklar yatırımcının fayda eğrisini
yukarıya çekerek faydasını arttırmaktadır. Risksiz varlığa yatırım yapmanın etkileri aşağıdaki Şekil
2.5. üzerinden anlatılacaktır: (Karan, 2004: 201)
Şekil 2.5. Risksiz Varlığa Yatırım Yapmanın Yatırımcının Kayıtsızlık Eğrilerinin Konumu
Üzerindeki Etkileri
Yukarıda kalın görünümlü eğri, Markowitz etkin sınırını temsil etmektedir. Bilindiği gibi bu
etkin sınır, sadece riskli varlıklarla (hisse senetleriyle) oluşturulan optimal portföylerin kümesidir.
Yatırımcı kayıtsızlık eğrisinin etkin sınıra teğet olduğu noktada (burada sadece bir yatırımcının
temsili kayıtsızlık eğrisi U1 görülmektedir) optimal portföyünü oluşturmaktadır. Risksiz yatırım söz
konusu olduğunda artık etkin sınır rfMZ doğrusu olacaktır. Bu durum yatırımcının fayda eğrisini
yukarıya çekerek faydasını arttırmaktadır. Yatırımcı sadece tahvil, bono alarak risksiz faiz oranı rf
kadar getiri elde edebilecektir. Tüm parasını hisse senedine yatırırsa, rm kadar getiriye sahip olması
beklenir. Biraz tahvil, biraz da hisse senedi alırsa; rf ile rm arasında bir getiriye sahip olacaktır. Eğer
tüm parasının yanında borç alarak hisse senedine yatırım yaparsa, bu durumda getirisinin rm’den de
yukarıda, söz gelimi rz’de olması beklenir. (Karan, 2004: 201)
Şekilde M ile gösterilen tüm riskli varlıkları kapsayan optimal portföy, pazar portföyüdür.
Pazar portföyü risksiz orandan Markowitz’in etkin kümesine çizilen doğrunun etkin kümeye (etkin
sınıra) teğet geçtiği noktada oluşmaktadır.
SPD, bir finansal yatırım aracı veya portföy için, beklenen getiri ve sistematik risk arasındaki
doğrusal ilişkiyi göstermektedir: (Ceylan ve Korkmaz, 1998:185)
=
;
+ 8
=
−
;
(rm – rf), risksiz getiri oranını aşan miktardır yani risk primidir. Aşağıda Şekil 2.6’da sermaye
piyasası doğrusu görülmektedir:
Şekil 2.6. Sermaye Piyasası Doğrusu
Sistematik risk, menkul kıymet getirisinin piyasanın ortalama getirisine olan duyarlılığını
ifade etmektedir. Bu duyarlılık arttıkça, menkul kıymetten beklenen getiri de artacaktır. Sermaye
piyasası doğrusunun eğimi yani (rm-rf), duyarlılık karşısında elde edilmesi beklenen risk primini
göstermektedir. Dengede risk primleri, betalara dayanmaktadır.
Yatırımcılar riski kabullenme düzeylerine bağlı olarak SPD üzerinde risksiz faiz oranından
pazar portföyü M’e kadar optimal seçimler yapabilirler. Hatta borç alarak pazar portföyünden daha
fazla (rm’den daha yukarıda) getiri elde edebilirler. SVFM’de denge durumu, bütün menkul
kıymetlerin SPD doğrusu üzerinde yer aldığı durumdur. Hiçbir yatırımcı bu doğrunun altında yer
alan varlıklara yatırım yapmak istemeyecektir.
Etkin olmayan finansal varlıklar ve portföyler SPD üzerinde yer almazlar sadece etkin
portföyler SPD üzerindedir. SPD üzerinde yer alan etkin portföyler için uygun risk ölçüsü standart
sapmadır. Etkin bir portföye yatırını yapılması halinde portföyün beklenen getiri oranı portföyün
standart sapması ile doğru orantılıdır. Eğim, riskteki bir birimlik artış karşısında etkin portföylerin
beklenen getiri oranındaki artışı göstermektedir. Riskin Pazar fiyatı her zaman pozitiftir (eğim),
çünkü yatırımcılar risk almayı sevmezler ve aldıkları risk karşılığında ekstra bir getiri talep ederler.
(Koç, 2011: 59)
SPD üzerinde bulunan etkin bir portföyün beklenen getirisi risksiz faiz oranına, portföyün
standart sapmasına ve riskin pazar fiyatına bağlıdır. (Koç, 2011: 59)
2.3.2. Tek ve Çok Endeksli Modeller
Markowitz’in ortalama-varyans modelinde, optimal portföyün oluşturulabilmesi için, portföye
dahil edilecek her bir hisse senedinin beklenen getirileri, her birinin ayrı ayrı varyansı ve
aralarındaki ikili ilişkiler (kovaryans veya korelasyon katsayıları) hesaplanmalıdır.
Onlarca hisse senedi arasından seçim yaparak optimal portföyü oluşturmak, yatırımcı
açısından belirsizliği arttırmaktadır.
İlk defa Sharpe tarafından ortaya atılan endeks modeli, yatırımcının kendi optimum
portföyünü oluşturabilmesi için farklı bir yol önermektedir. Markowitz modelinde tek tek hisse
senetlerinin risklerini ölçmek yerine, pazarın toplam riskini ölçmeyi önermiştir. Pazar riski portföy
içindeki hisse senedi sayısından bağımsız olduğu için, daha az sayıda veri tahmini ile optimum
portföye ulaşmak mümkün olmaktadır. (Koç, 2011: 73)
Bu modelde hisse senetleri arasındaki ilişkilerin hesaplanması yerine, her bir hisse senedinin
pazarın ortalama getirisiyle veya bir endeks ile aralarındaki beta katsayıları hesaplanmaktadır.
Tek endeks modeli aşağıdaki gibidir:
= > + ? @+A
ri: i. hisse senedinin beklenen getirisi
ai: regresyon sabiti (i. varlığın piyasa endeksindeki değişimlerden bağımsız getirisi)
bi: i. hisse senedinin piyasa getirisi ile olan ilişkisini gösteren katsayı (beta kastediliyor)
I: piyasa endeks getirisi
ui: hata terimi (sıfır ortalamalı ve endeksteki değişimlerden bağımsızdır)
Tek endeks modeli basit doğrusal regresyon modeli şeklinde kurulmaktadır ve basit doğrusal
regresyon modelinin tüm varsayımları aynen geçerlidir (hata terimi ile endeks arasında korelasyon
sıfırdır, hata terimleri birbiriyle ilişkisizdir, v.b.)
Tek endeks modelinde portföyün endeksteki değişmelere karşı duyarlılığı (βp); hisse
senetlerinin piyasa getirisi ile olan ilişkisini gösteren bj katsayılarının ağırlıklı toplamıdır:
8 =
! 8!
!
n: portföydeki menkul kıymetlerin toplam sayısı
wj: j. menkul değerin portföye katılım oranı (portföydeki ağırlığı)
Portföyün standart sapması (toplam riski);
=
?'
'
B
+
'
σ2I: endeksin varyansıdır.
'
!
Portföy riski görüldüğü üzere, iki farklı risk bileşeninden oluşmaktadır. İlk kısım endekse
bağlı ortaya çıkan risktir. İkinci kısım ise menkul değerlerin kendisinden kaynaklanan (endeksten
kaynaklanmayan) risktir.
Markowitz’in ortalama-varyans modelinde n’in ikili kombinasyonu kadar sayıda korelasyon
hesaplanmakta idi. Tek endeks modelinde ise yukarıdaki standart sapma formülünden de
görülebileceği gibi n sayıda varyans ve her bir menkul değerin endeksle olan ilişkileri
(korelasyonları) hesaplanmaktadır. Bu durum portföy oluştururken çok sayıda menkul değerin
bulunması halinde zaman ve maliyet açısından büyük tasarruf sağlamaktadır.
2.3.3. Arbitraj Fiyatlama Modelleri
Arbitraj fiyatlama modeli, Stephen Ross tarafından 1976’da geliştirilmiştir. AFM, SVFM’ye
alternatif bir modeldir ve SVFM’ye göre daha gerçekçi varsayımlara sahiptir. SFVM hisse senedi
getirisini pazar portföyünün getirisi ile ilişkilendirerek ölçmektedir. AFM’de ise pazar portföyünün
varlığı zorunlu değildir. AFM varlık getirilerini çok sayıda faktör ile doğrusal bir biçimde
ilişkilendirmektedir. AFM, varlık getirilerinin normalliği konusunda da varsayım yapmamaktadır.
SVFM’nin kısıtlı çerçevesini daha genel biçimde kapsayan AFM’ye bakıldığında, SVFM,
AFM’nin özel bir hali gibi kabul edilebilir.
Modele adını veren arbitraj kelimesi en basit tanımı ile, bir malı ucuz olduğu piyasadan satın
alarak, pahalı olduğu piyasada satarak, ilave bir riske katlanmaksızın kolayca para kazanmaktır.
Yani; kıymetli maden, senet ve yabancı para satın alarak ve bunları aynı anda diğer piyasalarda
satarak kazanç sağlama işlemini ifade etmektedir. (Koç, 2011: 79) AFM piyasadaki menkul
kıymetlerin tek bir fiyatı olabileceğini iddia etmektedir. Yani aynı malın ayrı ayrı fiyatlardan
satılması söz konusu olamaz. Şayet böyle bir durum var ise, o halde arbitraj yapılması suretiyle para
kazanma imkânı doğacaktır. Piyasada tek fiyat şu şekilde oluşmaktadır; bir malın iki farklı fiyattan
satılması durumunda, pahalı olan yerde satışlar başlar, ucuz olan piyasada ise alımlar başlar. Pahalı
piyasada o mala olan talep azalırken ucuz olan piyasada talep artar. Bu değiş tokuş her iki piyasada
da tek bir fiyat (piyasa denge fiyatı) oluşana dek devam eder.
AFM modeli tüm finansal varlıkları etkilediği düşünülen n sayıda faktörün yer aldığı doğrusal
bir modeldir. (SVFM’de ise tek risk faktörü sistematik risk β’dır). AFM’nin matematiksel gösterimi
aşağıdaki gibidir:
&
=
;
+ 8 C + 8 ' C' + ⋯ 8 C
n: faktör sayısı
E(ri): i. menkul kıymetin beklenen getirisi rf: risksiz faiz oranı
Fi: i. faktör (ideal durumda faktörlerin birbiriyle ilişkili olmadıkları varsayılmaktadır)
βik: i. menkul kıymetin k. faktöre karşı duyarlılığı
Hisse senetlerinin beklenen getirileri bu şekilde hesaplandıktan sonra gerçekleşen getirileri ile
kıyaslanır. Şayet hisse senedi fiyatları hesaplanan getirilerle aynı miktarda gerçekleşmemişse,
arbitraj yapılabilecek demektir. Tek fiyat oluşana kadar aşırı değerlenmiş hisse senetleri satılarak,
düşük fiyatlı olanlar alınacak ve böylece pahalı olanlar ucuzlarken, ucuz olanların fiyatı artacak ve
böylece piyasa denge fiyatı oluşurken arbitraj işlemi de son bulacaktır.
2.3.4. Etkin Piyasa Modeli
Etkin bir piyasa modelinde, hisse senedi fiyatlarının anlık bir şekilde ve rastsal olarak
oluştuğu kabul edilmektedir. Piyasaya yeni gelen bir bilgi anında fiyatlara yansımakta ve bu fiyat
hisse senedine ait tüm bilgileri içermektedir. “Rassal süreç kuramına göre hisse senedi fiyat
değişmelerinin geçmişe ait hiçbir bağlantısı yoktur (fiyatların hafızası yoktur) ve bu fiyat dizileri
geleceği anlamlı bir biçimde tahmin etmede kullanılamaz. Bir menkul kıymetin gelecekteki fiyat
düzeyi bir kümülatif tesadüfi sayılar serisinin davranışında olduğu gibi tahmin edilebilecek tarzda
değildir.”
Etkin piyasa modeli, fiyatların geçmiş bilgilerin etkisinde olmadığını savunmaktadır. Etkin
piyasa hipotezine göre ise piyasayı yenmek mümkün değildir.
Çünkü piyasaya gelen yeni bilgiler anında fiyatlara yansımakta ve denge fiyatları rastsal bir
şekilde oluşmaktadır. Etkin piyasa modeline göre, pasif yatırım anlayışı benimsenerek rastgele
seçilen varlıklarla iyi çeşitlendirilmiş bir portföy ideal bir portföy olarak
kabul edilmektedir
Download