ATATÜRK BİLE ÜNİVERSİTE REFORMU YAPAMADI ! Prof. Dr. Sait Kapıcıoğlu Ülkemizin batı anlamında ilk üniversitesi Darulfinun’dur. Batılı ülkeler, akademik düzeydeki örgütlemesini bitirmiş, ciddi birer bilim yuvası haline gelmiş iken, Osmanlı’nın 1863 yılından başlayan üniversiteleşme hareketi 1934, 1950, 1960 ve 1980 yıllarında devam etmiş, 140 yıllık mücadele 2003 yılında bile maalesef bitirilememiştir. Atatürk, üniversitelerin önemi hakkında şunları söylüyordu: “ Dünyada her şey için, en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, delalettir. Tefekkür kafasından bilim kafasına dönmek şarttır.” Cumhuriyet döneminde hükümetler Darülfünun’a hiç karışmadı. Hatta daha iyi çalışması için imkanlar sağlandı. Emir (rektör), hocaların seçtiği en yüksek oyu alan aday arasından maarif vekili tarafından atandı. Üniversitenin kendini toparlaması beklendi. Ancak Darülfünun, Atatürk’ün 10 yılda gerçekleştirdiği atılımların, devrimlerin hiçbirine destek vermedi. Tam tersine üniversitede, devrimlere karşı hareketlere prim verilmeye başlandı. 1924 yılında Darülfünun bahçesinde bazı öğrenciler objektife poz verip fotoğraf çektirince bu hareketi günah sayan Darülfünun yönetimi, derhal harekete geçip bu öğrencileri, cezalandırdı. Birkaç gün sonra Atatürk fotoğraf çektirmeyi günah sayan yönetimi şiddetle eleştirdi.. Hatta özerkliğin kaldırılmasını bile dile getirdi. Darülfünun yönetimi eleştirilerden hiç etkilenmedi. Tam tersine rektör, devrim karşıtı gösterileri teşvik etti. Atatürk, artık bir üniversite reformunun şart olduğuna karar verdi .Çünkü Darüfünun devrimlere kayıtsız kalıyor, yetersiz kitaplarla dersler veriliyor, bilimsel araştırma yapılmıyordu. Bunun için yabancı profesörlere raporlar hazırlattı. Raporlardan vardığı sonuç, Darülfünun’un alınacak tedbirlerle düzeltilmesi mümkün değildir. Yeni bir üniversite kurulacaktır. Yeni üniversite yasası 1933 yılında çıkarıldı. Yasaya göre Darülfünun kapatılmıştır, yerine İstanbul Üniversitesi kurulmuştur. Darülfünun’nun birçok hocası üniversiteden uzaklaştırıldı. Öğretim üyesi açığı, Darülfünun’dan bazı öğretim üyeleri ve profesör muavinleri ve yabancı profesörlerle karşılanabilecekti. Avrupa’da II. Dünya savaşı öncesi nazi baskısından kaçan Alman ve İsviçre kökenli profesörler Türkiye’ye davet edildi.. Atatürk cumhuriyetin temeli olan üniversitelere neden bu kadar önem vermişti ? Çünkü Atatürk, henüz genç bir zabit olarak gittiği Berlin, Viyana ve Sofya’da üniversitelerin çoktan çağdaş bilimin üzerinde eğitim ve araştırma yapan, müspet ilmin coştuğu kurumlar olduğunu görmüştü. Ayrıca okuduğu “bilim ve hipotez, bilim ve metod, bilimin değeri” adlı eserler kendisinde müspet ilmin gerçeklerini yerleştirdi. Bunun sonucu olarak üniversite reformunun tek amacı, üniversitelerin müspet ilim ışığında araştırma ve eğitim yapan kurumlar olarak, ülkenin bilim meşalesinin yandığını görmekti. Atatürk bilimin ışığında yürüyen üniversiteyi görebildi mi?. Hayır!. Bunca reformlara rağmen hocaların, batılı bilim adamlarına karşı entrikaları ve kendi aralarındaki kişisel çıkar mücadeleleri, cumhuriyetin en büyük atılımlarından biri olan üniversiteleri daha da kısırlaştırmıştır. Yabancı hocaların çoğu kaçırılmıştı . Menfaatçilik, ideolojik savaş gene üniversiteye hakim olmuştur. Bunu sonucu üniversiteler, 1950, 1960 ve 1980 yıllarında yeniden bir temizlik harekatına uğramıştır. Bilimin küreselleştiği 2003 yılında bile biz hala üniversitelerde bitmeyecek bir kavga içinde yeni üniversite modelleri aramaya çalışıyoruz.Bu davranış bilim çarkı içinde bir böcek hareketi kadar basit olaylardır. Bunun dışında hangi kanunu çıkartırsanız çıkarınız gene de siyasal, çıkar çatışmaları ve bilimsel yetersizliğinin arkası gelmeyecektir. Bugün dünyanın hiçbir ülkesinde üniversiteler bizdeki kadar bilim nosyonundan uzak , ortaçağ karanlığı ile yeni çağın arasında tercihini yapamayan ve bir üniversite modeli arayışı içinde değildir. Çünkü ülkemizde üniversiteler, siyasetin, çıkarcıların, yalancıların ve bilim dışı bir anlayışın elinde bir oyuncak haline gelmiştir. Yetmiş yıl önce bir üniversiteleşme meşalesi yakan dünyanın en büyük siyasi ve kültür devrimcisi Atatürk;ün bilim meşalesi, ne yazık ki mum ışığına dönmüştür. Neredeyse bu ışık da gene sahte Atatürkçülerce söndürülme tehlikesi içindedir.Ziya Paşanın dediği gibi: Üniversite reformu yüreği ve kafası müspet ilime bağlı atılımcı, yaratıcı kişilerce , bilimin ışığında dürüstlük ve vicdan ekseninde yürüyerek yaratılabilir. Aksi halde dünya uzayda uğraşırken, Atatürk’ün bile düzeltemediği 140 yıllık bozuk üniversite senfonisini milenyumda da dinlemek zorunda kalacağız. Gelecek haftaki yazı: YÖK DEĞİŞİKLİĞİ NENİYLE REKTÖRLER NEDEN CIRLIYOR? HAFTANIN ŞİİRİ: İzdırabın sonu yok sanma, bu devir de geçer, Ömür fani gibidir, gün de geçer, dem de geçer, Devr-i saltanatı da geçer, fitne matemi de geçer, Hak olur pir-i mugan, sohbet-i hemdem de geçer. Ne yalan, ne fitne ve entrika, ne hakikat , ne töre, Süremez hükmünü bunlar yaşadıkça bu ülke, Cahilin korku kokan idare-i fetfasını Tanrı düre, Marifet mahkemesinde verilen hükme göre, Cennet iflas eder, cambazlar köprüyü geçer. Neyzen Tevfik HAFTANIN KARGATÜRÜ: