T. C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Eski Çağ Dilleri ve Kültürleri Anabilim Dalı Latin Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi AULUS CORNELIUS CELSUS VE DE MEDICINA ESERİNDE İDEAL HEKİMİN NİTELİKLERİ MEHMET BASALAK 2501090141 Tez Danışmanı: Prof. Dr. Bedia Demiriş İstanbul 2012 AULUS CORNELIUS CELSUS VE DE MEDICINA ESERİNDE İDEAL HEKİMİN NİTELİKLERİ MEHMET BASALAK ÖZ Tezimizin amacı, Aulus Cornelius Celsus’un De Medicina’sında ideal hekimin niteliklerini incelemektir. Bu bağlamda, Antik Çağ tıp tarihi genel olarak ele alındıktan sonra Celsus ve eseri De Medicina tanıtılacak; De Medicina’nın içeriği ve üslubu üzerinde durulacak; Celsus’un ve eserinin tıp tarihindeki yeri ve önemi belirtilecek; tıp ekolleri ve Celsus’un bu ekoller ile ilgili görüşleri açıklanacak ve Hippokrates Yemini ile tıp etiği ilkelerinden söz edilip Celsus’un De Medicina’sında ideal hekimle ilgili ifadeler Hippokrates ve tıp etiği ilkeleri doğrultusunda incelenerek De Medicina’da ideal hekimin nitelikleri ortaya koyulmaya çalışılacaktır. iii AULUS CORNELIUS CELSUS AND QUALITIES OF THE IDEAL PHYSICIAN IN HIS WORK DE MEDICINA MEHMET BASALAK ABSTRACT The aim of our thesis is to examine qualities of the ideal physician in Aulus Cornelius Celsus’s De Medicina. In this context, after the ancient history of medicine generally is handled, Celsus and De Medicina will be introduced; the content and style of De Medicina will be dwelled on; the situation and importance of Celsus in history of medicine will be indicated; medical schools and the views of Celsus about these schools will be explained and the Hippocrates Oath with the principles of medical ethics by being mentioned, in Celsus’s De Medicina, statements regarding the ideal physician by being examined in accordance with Hippocrates Oath and the principles of medical ethics, the qualities of the ideal physician will be tried to put forward in De Medicina. iv ÖNSÖZ Hazırlanan bu tezde amaç, Antik Çağ tıp tarihi ışığında Celsus ve tıp tarihinde önemli bir yeri olan eseri De Medicina’yı tanıtmak, Celsus’un ve De Medicina’nın yerini ve önemini açıklamak, De Medicina’da geçen ideal hekimin nitelikleri ile ilgili ifadeleri, Hippokrates Yemini, Dünya Tıp Birliği’nden ve uluslararası çeşitli bildiri ve sözleşmelerden yola çıkılarak oluşturulan “Tababet ve Şubabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun”, “Türk Tabipleri Birliği Kanunu”, “Tıbbi Deontoloji Tüzüğü”, “Hasta Hakları Yönetmeliği" gibi günümüz kanun ve yönetmeliklerine dayanarak Türk Tabipleri Birliği’nin ortaya koyduğu tıp etiği ilkeleri ve hekimlik meslek etiği ilkeleri doğrultusunda ele alıp gerek Antik Çağ gerekse günümüz ideal hekiminin niteliklerini incelemektir. Celsus, engin bilgisi, üslubu ve mükemmel Latincesi ile tıp tarihinde övülmeye değer bir yazardır. De Medicina ise içerdiği konu zenginliği, ayrıntılı açıklamaları ve Orta Çağlarda tıp öğrecilerine ders kitabı olarak okutulması sebebiyle tıp tarihinde önemli bir yere sahiptir. Böylesine önemli bir yazar ve önemli bir eserde çağlardan beri her yönüyle mükemmel bir hekim arayışına katkıda bulunan ifadelerin bulunması da gerek Antik Çağ gerekse günümüz açısından oldukça önemlidir. Celsus’un yaşadığı dönem ve hekim olup olmadığı konusundaki tartışmalar bu konularla ilgili kesin ve net bir görüş belirtilmesini engellese de farklı kaynaklarda verilen bilgiler ışığında bir değerlendirme sunmaya çalışılmıştır. İdeal hekimin niteliklerini incelerken Celsus’un metnindeki ifadelerin içinde yer alan ağırlıklı konuya göre etik ve mesleki uygulama olmak üzere iki bölüme ayırarak incelenmiştir. Bazı ifadeler her iki bölüme de uygun olmakla birlikte ağırlıklı olan tarafı temel alarak ilgili olduğu bölüm adı altında incelenmiştir. Tez genel olarak Antik Çağ tıp tarihi, Celsus ve tıp tarihindeki önemi, De Medicina, tıp ekolleri ve Celsus’un benimsediği düşünceler, Hippokrates Yemini, tıp etiği ilkeleri ve ideal hekimle ilgili De Medicina’da belirtilen ifadeleri içermektedir. Tezde varlığı muhakkak olan, gözden kaçmış ufak tefek hatalar konusunda okuyucunun hoşgörüsüne sığınılacağı ümit edilmektedir. Öncelikle tez çalışmam sırasında vefat eden, büyük fedakârlıklarla beni büyütüp, bugünlere getiren annemi saygı, rahmet ve minnetle anar; hayatım boyunca maddi ve manevi desteklerini esirgemeden, büyük fedakârlıklarla beni bugünlere v getiren babama, yine her zaman bana destek olan kardeşime çok teşekkür ederim. Ayrıca gerek üniversite öğrenciliğim boyunca gerekse tez çalışmam sırasında benden maddi ve manevi desteklerini esirgemeyen, tezimin danışmanlığını üstlenen, güleryüzlü, hoşgörülü, fedakâr, insancıl, alçakgönüllü ve saygıdeğer hocam, Prof. Dr. Bedia Demiriş’e; yine öğrencilik hayatım boyunca ve tez çalışmamda her türlü desteklerini esirgemeyen saygıdeğer hocalarım Prof. Dr. Çiğdem Dürüşken, Prof. Dr. Güler Çelgin ve eşi Prof. Dr. Vedat Çelgin, Yrd. Doç. Dr. Çiğdem Menzilcioğlu ve bölümümüzdeki ismini sayamadığım diğer hocalarıma; Eski Çağ Tarihi bölümü hocalarından saygıdeğer hocam Doç. Dr. Hamdi Şahin’e; her zaman bana destek olan ve yardımlarını esirgemeyen, saygıdeğer Arş. Gör. Dr. Ekin Öyken, Arş. Gör. Pelin Atayman Erçelik (M.A.), Arş. Gör. Bengü Cennet (M.A.), Arş. Gör. Erman Gören’e (M.A.) ve yardımlarından dolayı Eyüp Çoraklı’ya (M.A.) çok teşekkür ederim. vi İÇİNDEKİLER ÖZ ............................................................................................................................... iii ABSTRACT ............................................................................................................... iv ÖNSÖZ ........................................................................................................................ v İÇİNDEKİLER ........................................................................................................ vii KISALTMALAR .................................................................................................... viii GİRİŞ .......................................................................................................................... 1 I. ANTİK ÇAĞDA TIP VE CELSUS....................................................................... 4 A. Antik Çağ Tıbbına Genel Bakış ............................................................................... 4 B. Celsus ve Dönemine Genel Bakış ........................................................................... 16 II. DE MEDICINA ................................................................................................... 20 A. Genel Özellikleri ...................................................................................................... 20 B. Kaynakları ............................................................................................................... 24 C. Günümüze Aktarılışı ve Yayınlanışı ...................................................................... 25 D. Üslubu....................................................................................................................... 27 E. Eserde Ele Alınan Konular ..................................................................................... 29 F. Celsus ve Eserinin Tıp Tarihindeki Yeri ve Önemi .............................................. 38 III. İDEAL HEKİM ................................................................................................. 60 A. Genel Kavramlar ..................................................................................................... 60 B. Hippokrates ve Tıp Etiğinin Temel İlkeleri .......................................................... 64 C. Antik Çağın Tıp Ekolleri ve Celsus ....................................................................... 69 D. Antik Çağda Hekimlik ............................................................................................ 78 E. Celsus’un İdeal Hekimi ........................................................................................... 82 SONUÇ .................................................................................................................... 104 KAYNAKÇA .......................................................................................................... 109 vii KISALTMALAR C. Ü. Cumhuriyet Üniversitesi Gr. Grekçe Hippoc. Hippokrates İ. Ü. İstanbul Üniversitesi Lat. Latince Med. De Medicina Rust. De Re Rustica viii GİRİŞ Tezimizin amacı, Antik Çağ tarihinde önemli bir yer kaplayan konulardan biri olan tıp ve tıp tarihi ile ilgili genel bilgilerden yola çıkarak, tıp konusunda önemli bir yeri olan Celsus ve eseri De Medicina’yı tanıtmak, yazarımızın ve eserinin tıp tarihi açısından önemini ifade etmek ve De Medicina’da geçen ideal hekimin özellikleri ile ilgili paragraflardan alıntılarla gerek etik açıdan gerekse mesleki beceri açısından iyi bir hekimde olması gereken özellikleri ortaya koymaktır. Tıp, şüphesiz Eski Yunan ve Roma dönemlerinden önce ortaya çıkmıştır; ancak biz konumuz gereği daha önceki dönemlerden bahsetmeyeceğiz. Tıp tarihinde dönüm noktasının oluşmasını sağlayan kişi şüphesiz ki Hippokrates’tir. Hippokrates, tıbbı felsefeden ayırmış, tıbbi etik konusunda temel oluşturan konulara değinmiş ve hekimlik mesleğinin etik kurallarını, günümüzde de tıp fakültesini bitiren her öğrencinin ettiği yeminin temelini oluşturan ve halk arasında Hipokrat Yemini (Hippokrates Yemini) olarak bilinen, hekimde olması gereken özellikleri ve hekimlerin uymaları gereken kuralları içeren metni oluşturmuştur. Helenistik dönem de tıp tarihinde bir dönüm noktasıdır. Bu dönemde tıp konusunda önemli çalışmalar ve keşifler yapılmıştır. Tıp tarihi, incelenmesi gereken oldukça geniş bir konu çeşitliliğine sahiptir. Tıp bilgileri ve tedavi yöntemleri zamanla çeşitlilik göstermiş, bu bilgi ve uygulamalar artarak engin bir tıp edebiyatının ortaya çıkmasına yol açmıştır. Celsus da ortaya çıkan bu edebiyata katkı sağlayarak tıp tarihinde önemli bir yer edinmiştir. Celsus, geniş bilgi sahibi olması sebebiyle farklı konularda eser vermiş, edabiyat tarihinin verimli yazarlarından olma şansını yakalamıştır. Artes adı altında yazdığı ansiklopedi niteliğindeki eserin, ziraat, askerlik sanatı, hukuk, güzel konuşma sanatı, felsefe ve tıp konularını kapsadığı bilinmektedir. Bu eserden, günümüze sadece tezimizde incelediğimiz tıp ile ilgili olan bölüm kalmıştır. De Medicina adı altında edisyonu yapılan bu bölüm, içerdiği bilgiler bakımından tıp tarihinin bir özeti niteliğinde kabul edilmiş olup tıp tarihinde övülmeye değer bir eser olarak görülmüştür ve görülmeye devam etmektedir. Eser, Orta Çağ boyunca ders kitabı olarak okutulmuştur. De Medicina’nın ders kitabı olarak okutulması yukarıda belirttiğimiz ifadelerin ne oranda doğru olduğunun bir göstergesi olarak kabul 1 edilebilir. Bu eseri yazarken Celsus’un kullandığı üslup da açık, anlaşılır ve düzgündür. Mükemmel Latincesi ile yazdığı ifadeler sıradan bir insanın bile anlayabileceği niteliktedir. De Medicina, genel olarak diyet, ilaçlar, cerrahi ve ortopedi konularını kapsamaktadır. Eserin önsözü tıp tarihinin adeta bir özeti niteliğindedir. Özellikle cerrahi operasyonlarla ilgili detaylı açıklamaları dikkat çekicidir. Tezimizde, kısaca Eski Yunan, Helenistik ve Roma dönemleriyle sınırlı olmak üzere Antik Çağ tıp tarihiyle ilgili bilgiler verdikten sonra Celsus’un yaşamı konusuna değindik. Celsus’un yaşadığı dönem ve hekim olup olmadığıyla ilgili tartışmalar ve farklı görüşler vardır. Bu farklı görüşlerden yola çıkarak Celsus’un yaşadığı dönem ve hekim olup olmadığı konusunda kesin ve net bir biçimde olmasa da, görüş belirttik. Daha sonra eserin keşfedilişi ve yayınlanışı konularına değindik ve De Medicina’yı gerek içerik gerekse üslup açısından ele aldık. Celsus’un, zaman içinde ortaya çıkan tıp ekolleriyle ilgili açıklamalarına ve kendisinin hangi ekolün takipçisi olduğuna yer verdik. Son olarak da bütün eserde farklı pragraflarda bulunan iyi bir hekimde olması gereken özelliklerle ilgili ifadeler üzerinde durarak Celsus’un ideal hekim modelini ve bunun günümüz tıbbına olan yansımalarını tıp etiği ilkeleri ve hekimlik meslek etiği ilkeleri çerçevesinde değerlendirdik. Tezimizde, Celsus’un De Medicina eserinin Latince metni için kaynak olarak W. G. Spencer’ın İngilizce’ye çevirisiyle iki dilli (Latince-İngilizce) olarak hazırlanmış Loeb Classical Library (LCL) edisyonunu kullandık. Diğer antik yazarların Latince metni için de, aksi belirtilmedikçe, Loeb Classical Library edisyonunu tercih ettik. Tez metnimizde geçen gerek yazar adları gerekse eser adlarının kısaltmasında temel olarak The Oxford Classical Dictionary (Oxford, 1996)’de kullanılan kısaltmaları kullandık. Tez metni içerisinde ifade ettiğimiz Latinceden Türkçeye çevrilen cümleler aksi belirtilmedikçe, De Medicina’nın LCL edisyonunun çevirmeni olan W. G. Spencer’ın çevirisinden yararlanılarak tarafımızdan yapılmıştır. Alıntı yaptığımız diğer yazarların çevirileri ise incelenmiş ve gerekli görüldüğü takdirde LCL edisyonu temel alınarak gerekli düzeltmeler yapılmıştır. “Celsus’un İdeal Hekimi” başlıklı alt-bölümümüzde yer alan çeviriler tamamen tarafımızdan yapılmış olup, gerekli görüldüğünde Spencer’ın çevirisinden 2 yardım alınmıştır. Yararlanılan diğer antik kaynaklar konu ile ilgili ikinci elden kaynaklarla birlikte kaynakçada belirtilmiştir. 3 I. ANTİK ÇAĞDA TIP VE CELSUS A. Antik Çağ Tıbbına Genel Bakış Tıp, hastalıkları iyileştirmek, hafifletmek veya önlemek amacıyla başvurulan teknik ve bilimsel çalışmaların tümü olarak tanımlanır1. Tıbbın amacı insanları iyileştirmek veya iyileşmelerine yardımcı olmaktır. Tıbbın bir bilim mi yoksa sanat mı olduğu konusunda, Atabek ve Görkey, insanla başlayan tıbbın iki başlı bir kartala benzediğini, başlardan birinin ilim, diğerinin ise onu uygulayanların kişiliğine, sezişine ve yetkisine bağlı olan sanat olduğunu ve tıbbın ihtiyaçtan doğan, insan sevgisi, acıma ve merhamet duygularıyla güçlenen bir sanat olduğunu belirtirler2. Demirhan’a göre ise tıp, sadece bir bilim değil; fakat aynı zamanda bir sanattır, bilim analitik; sanat ise sentetik bir alandır. Tıp ilmi ne kadar bilimsel yapılmaya çalışılırsa çalışılsın yine de sanat yönü ağır basmaktadır; çünkü tıp, sadece bilimsel yanları olan değil, aynı zamanda sosyal, kültürel cepheleri olan bir bilimdir3. Tıp tarihi, tıpla ilgili konuları geçmişi ve gelişimi içinde inceleyen bir bilim dalıdır. İlk insanlardan bu tarafa tıp, sağlık veya iyileştirme uygulamalarını ele alır. Demirhan, tıp tarihinin, klinik gözlem, tedavi ve hastalıkların evrimsel gelişmeleri hakkında yeni görüşleri verecek olan bilgileri sağlaması bakımından değerli bir bilim dalı olduğunu ifade eder4. Tıp tarihi ilk insanlara kadar giden bir konu olmasına rağmen, konumuz gereği tezimizde ağırlıklı olarak Eski Yunan ve Roma tıp tarihlerine yer vereceğiz. Celsus, De Medicina’nın önsözünde kısa bir tıp tarihi özeti verir. Celsus, tıp sanatıyla ilgili şunları söyler: “Tıp sanatı her yerde bilinebilir, en bilgisiz milletler bile hastalıkları ve yaraları tedavi etmek için gerekli otlar ile hazır olan ilaçları bilir. Buna rağmen, tıp sanatı, Grekler arasında diğer milletlerden daha çok ilerletilmiştir, onların ilk kökenleri 1 2 3 4 Türkçe Sözlük, Haz. Şükrü Haluk Akalın, v.d., 10. bs., Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları, 2005, s. 1976. Emine M. Atabek, Şefik Görkey, Başlangıcından Rönesansa Kadar Tıp Tarihi, İstanbul, İ. Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Yayınları, 1998, s. 1, 14. Ayşegül Demirhan, Kısa Tıp Tarihi, Bursa, Bursa Üniversitesi Yayınları, 1982, s. 2. A. e., s. 2. 4 arasında değil, fakat bizden birkaç kuşak önce ilerletilmiştir.”5 Eski Yunan kültüründe mitoloji önemli bir yer tutar. Sağlık konusunda da okçu tanrı, güzel sanatlar ve hekimlerin tanrısı Apollon ve oğlu Asklepios ön plana çıkmaktadır. Asklepios, mitolojide hekim tanrı, hekimlerin tanrısı veya tıp tanrısı olarak geçer. Önceleri ünlü bir hekimken, ünü her tarafa yayılmış ve tanrılaştırılmıştır. Celsus, henüz ilkel ve basit olan tıp sanatını genel basitlikten biraz daha fazla geliştiren Asklepios’un en eski otorite olarak anıldığını ve onun tanrılar arasında sayıldığını belirtir6. Eski Yunan tıbbıyla ilgili ilk bilgiler Homeros’un Ilias’ında yer alır ve savaş cerrahisiyle ilgilidir. Ayrıca, Homeros, Asklepios’un oğulları olan Podaleirios ve Makhaon’dan şu şekilde bahseder: “…Podaleirios’la Makhaon’un buyruğundalar, Asklepios’un iki oğlu, iyi hekim ikisi de.”7 Bunlar yara tedavisinde ve askeri cerrahide ustaydılar. Ayrıca Homeros’un yaşadığı dönemlerde (M.Ö. 9. veya 8. yüzyıl) hastalıkların, tanrıların öfkesinden dolayı tanrıların bir cezası olarak meydana geldiği düşünülüyordu. Kimi tanrılar salgın hastalık verir, kimileri de bu hastalıkları iyileştirirdi. Hastalıkları iyileştirmeleri için tanrılara dualar edilir, kurbanlar kesilir, adaklar adanır ve bir takım hediyeler sunulurdu. Bu konularla ilgili olarak Celsus, Asklepios’tan sonra Troia Savaşı’nda bir lider olarak Agamemnon’u takip eden Podaleirios (Podalirios) ve Makhaon adındaki iki oğlunun yoldaşlarına önemli yardımlarda bulunduklarını; buna rağmen, Homeros’un, onların sadece salgın ya da farklı hastalık türlerinde bir yardım değil; fakat sadece bıçakla veya ilaçlarla yaraları tedavi ettiklerini ifade ettiğini ve bu yüzden onların tıp sanatının sadece bu kısımlarıyla uğraştıklarını ve onların en eski otoriteler olarak görüldüğünü belirtir. Ayrıca aynı otoriteden (Homeros’tan), hastalıkların ölümsüz tanrıların öfkesine bağlandığının ve onlardan yardım dilendiğinin öğrenilebildiğini 5 6 7 Celsus, De Medicina, Çev. W. G. Spencer, iii C., London, Cambridge, Massachusetts, Harvard University Press, Loeb Classical Library, 1948, C. i, Prooemium, 1-2: Haec nusquam quidem non est siquidem etiam inperitissimae gentes herbas aliaque promta in auxilium vulnerum morborumque noverunt. Verum tamen apud Graecos aliquanto magis quam in ceteris nationibus exculta est, ac ne apud hos quidem a prima origine, sed paucis ante nos saeculis. Celsus, Med., Prooemium, 2-3: Ut pote cum vetustissimus auctor Aesculapius celebretur, qui quoniam adhuc rudem et vulgarem hanc scientiam paulo subtilius excoluit, in deorum numerum receptus est. Homeros, İlyada (Ilias), II. 731-732, Çev. Azra Erhat, A. Kadir, 19. bs., İstanbul, Can Yayınları, 2005, s. 110. 5 ve kötü sağlığa karşı hiçbir yardımın mümkün olmadığını, buna karşın sağlığın, tembellik ya da lüksten kaçınmakla değil genellikle iyi alışkanlık sebebiyle iyi olduğunu; çünkü insanların vücutlarını etkileyen bu iki nedenden ilkinin Yunanistan’da, daha sonrakinin kendi ülkeleri içinde mevcut olduğunu ve bu yüzden ne bir zamanlar kendilerinin arasında ne de diğer milletler arasında zorunluluk olmayan bu karışık tıp sanatının, yaşlılığın sınırında olan birkaç kişinin yaşamını neredeyse hiç uzatmadığını belirtir8. Celsus’un bu ifadeleri o dönemlerdeki tıp anlayışını ve tıbbi uygulamaları göstermesi bakımından oldukça önemlidir. Asklepios’tan sonra kendilerine Asklepios’un takipçileri anlamında Asklepiades adını veren bir hekim grubu ortaya çıkmıştır. Bu hekimler tedavilerini Asklepios tapınaklarında, başka bir deyişle Asklepion’larda uygulamışlardır. Bu tapınaklar, hasta odaları, bekleme yerleri, hamamları, spor sahaları, tiyatrolar ve gezinti alanlarını içeren birtakım yapı gruplarını içine alır. Bunların en ünlüleri arasında Epidauros, Kos, Rhodos, Kyrene ve Bergama Asklepion’ları yer alır. Buralara başvuran hastalar önce bir dizi dinsel törenlerden geçiriliyor, daha sonra hamama girerek terletme, müshil gibi çeşitli ilaçlarla hastanın bağırsaklarını, midesini temizleme, perhiz, rüya ve telkin gibi çeşitli tedavi uygulamalarından geçiriliyorlardı. Asklepion’larda tedavi hizmeti verenler rahip hekim veya din adamı hekim denilen tapınak rahipleriydi. Hastalara, akşam olunca uyutucu şerbet içirilir, hasta uyuduğunda Asklepios, rüyasına gelir ve kişinin hastalığıyla ilgili tedaviyi kendisine uygular veya tedavide uygulanacak ilaçları hastaya söylerdi. Asklepios hastaya görünmezse, hastadan, gördüğü rüyayı hatırlaması ve yorumlaması için rahip hekime söylemesi beklenirdi. Ölümcül hastalar bu tapınaklara kabul edilmezlerdi. Asklepion’larda uygulanan tedaviden başka iki farklı hekimlik türü bulunmaktaydı, bunlardan biri özel hekimlerdi ve bu hekimler kendi evlerinde hastaları muayene 8 Celsus, Med., Prooemium, 3-5: Huius deinde duo filii Podalirius et Machaon bello Troiano ducem Agamemnonem secuti non mediocrem opem commilitonibus suis attulerunt; quos tamen Homerus non in pestilentia neque in variis generibus morborum aliquid adtulisse auxilii, sed vulneribus tantummodo ferro et medicamentis mederi solitos esse proposuit. Ex quo apparet has partes medicinae solas ab iis esse tentatas, easque esse vetustissimas. Eodem vero auctore disci potest morbos tum ad iram deorum inmortalium relatos esse, et ab iisdem opem posci solitam verique simile est inter nulla auxilia adversae valetudinis, plerumque tamen eam bonam contigisse ob bonos mores, quos neque desidia neque luxuria vitiarant; siquidem haec duo corpora prius in Graecia, deinde apud nos adflixerunt ideoque multiplex ista medicina, neque olim neque apud alias gentes necessaria, vix aliquos ex nobis ad senectutis principia perducit. 6 ederlerdi; diğeri ise halk hekimleriydi ve bunlar da iatreion veya taberna denilen yerlerde hastaları muayene ederlerdi9. M. Ö. 6. yüzyıla gelindiğinde tıbbın felsefeyle ilişki içinde olmaya başladığını görürüz. Tıbbın ve felsefenin ortak konuları insan ve yaşamdır. Bu yüzyılda hastalıkların nedenleri üzerinde düşünme eylemi ortaya çıkmış ve filozof hekimler dönemi başlamıştır. Celsus, bu konuyla ilgili olarak, daha önce bahsettiği konulardan sonra beden için kötü, her şeyden çok ruh için gerekli olan çok daha büyük bir gayretle meşgul olunmaya başlayan edebiyat çalışmalarına kadar tıp sanatının hiçbir ünlü kişi tarafından uygulanmadığını, önceleri iyileşme sanatının felsefenin bir parçası olarak devam ettirildiğini, öyle ki hastalıkların tedavisinin ve nesnelerin doğasıyla ilgili derin düşünmenin aynı otoriteler vasıtasıyla başladığını, gece bekleme ve durmaksızın düşünmeyle vücutları zayıflayanların iyileşmeye özellikle ihtiyacı olduğunu belirtir. Bunun sonucu olarak, bilgelik hocalarının (filozofların) çoğunun tıp alanında da uzman olduklarını bildiklerini, en ünlülerinin Pythagoras, Empedokles ve Demokritos olduğunu ifade eder10. Önde gelen filozof hekimlerden biri, Celsus’un da ifade ettiği gibi Pythagoras’tır. Samoslu Pythagoras (M.Ö. 580498), aritmetik, müzik ve akustik gibi konularda düşünceler ortaya atmış, sayı ve sayı dizileriyle ilgili çalışmalar yapmış, müzik ve matematiğin evrene hükmeden uyumun örnekleri olduğunu ifade etmiştir. Pythagoras ve takipçilerine göre sağlık sayıların orantısına bağlıydı. Demirhan’a göre, Pythagoras, Eski Yunan tıbbında çok önemli konulardan biri olan kritik günlere de değinmiştir, kritik günler teorisine göre hastalıklar, ayın 4., 11. ve 17. günlerinde artar veya sürekli hale gelir11. Güntöre, Pythagoras ve takipçilerinin, evrendeki uyumun, onların dünya görüşleri ve hekimlikteki tedavi yöntemlerinin özünü olşuturduğunu, diyet, egzersiz, müzik ve 9 10 11 Ümit Serdaroğlu, Eskiçağ’da Tıp, 2. bs., İstanbul, Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü Yayınları, 2002, s. 13. Celsus, Med., Prooemium, 5-7: Ergo etiam post eos, de quibus rettuli, nulli clari viri medicinam exercuerunt, donec maiore studio litterarum disciplina agitari coepit; quae ut animo praecipue omnium necessaria, sic corpori inimica est. Primoque medendi scientia sapientiae pars habebatur, ut et morborum curatio et rerum naturae contemplatio sub iisdem auctoribus nata sit: scilicet iis hanc maxime requirentibus, qui corporum suorum robora inquieta cogitatione nocturnaque vigilia minuerant. Ideoque multos ex sapientiae professoribus peritos eius fuisse accipimus, clarissimos vero ex iis Pythagoran et Enpedoclen et Democritum. Demirhan, a. g. e., s. 36. 7 meditasyona yönelik bir tedavi yöntemi uyguladıklarını belirtir12. Önemli filozof hekimlerden bir diğeri de Agrigentumlu Empedokles’tir (M.Ö. 504 - 443). Antik Çağ tıbbında önemli bir yer kaplayan dört sıvı teorisinin temeli olan dört element teorisi ile ön plana çıkmaktadır. Demirhan, Empedokles’in, tıbbi olaylarda hava, ateş, su ve toprak gibi evreni oluşturan dört elementin temel olduğunu ve bunların sıcak, kuru, nemli ve soğuk olmak üzere dört temel özelliğinin olduğunu belirttiğini, organizmada da kan, balgam, sarı safra ve kara safra gibi dört temel sıvının bulunduğunu ve bu sıvıların kalp, beyin, karaciğer ve dalaktan geldiğini ifade eder13. Bu teori Hippokrates’e de temel oluşturmuş ve daha sonra Aristoteles ve Galenos tarafından geliştirilmiştir. Lyons ve Petrucelli, Empedokles’in, bu elementlerin yaşam sırasında birleşik olduğunu ve ölümden sonra ayrıldığını düşündüğünü belirtirler ve kanın vücuda akmasının havanın uyguladığı basınçla olduğunu, solunumun sadece ağızdan ve burundan değil ciltteki gözenekler vasıtasıyla da olduğunu, bu görüşten metodik ekolün oluştuğunu ifade ederler14. Filozof hekimlerden önemli düşünceleri olan bir diğer isim Krotonlu Alkmaion’dur (M.Ö. 502 - 450). Alkmaion, hayvanları incelemiş, görme sinirini, östaki borusunu tarif etmiş, atardamarları ve toplardamarları birbirinden ayırt etmiş, duyguların algılandığı yerin beyin olduğunu saptamış, hastalığın vücudu oluşturan öğelerin uyumsuzluğu sonucu, sağlığın ise bu öğelerin uyumu sonucu olduğunu ve atardamarların içinde havanın dolaştığını saptamıştır15. Bahsetmemiz gereken son önemli filozof hekimimiz ise Demokritos’tur (M.Ö. 460 – 365). Atomcu teorileriyle ünlü filozofun, tıp konusunda da düşünceleri vardır. Güntöre, Demokritos’un, hastalığın seyrini önceden bilme, perhiz, zamansız ve zamanında müdahale gibi hekimlikle ilgili düşüncelerinin olduğunu belirtir16. Daha pek çok filozof hekim olmakla birlikte, burada öne çıkanlardan bahsetmekle yetineceğiz. Ayrıca, farklı tıp okullarının da varlığı bilinmektedir. Bu okullar Sicilya’da, Sirene’de, Eski Yunan dünyasının doğu sınırındaki Rhodos, Kroton, Kos ve Knidos okullarıdır. Bu okullarda filozoflar, tıp 12 13 14 15 16 Sibel Öztürk Güntöre, Tıp ve Felsefe, İstanbul, Nobel Tıp Kitabevleri, 2005, s. 11. Demirhan, a. g. e., s. 36. Albert S. Lyons, R. Joseph Petrucelli, Çağlar Boyu Tıp, Çev. Nilgün Güdücü, y. y., Roche Yayınları, 1999, s. 192. Atabek, Görkey, a. g. e., s. 120. Güntöre, a. g. e., s. 13. 8 hocaları, hekimler ve öğrenciler bulunmaktaydı. Antik Çağ tıbbında ve Eski Yunan tıbbında bir dönüm noktası oluşturan, bu sebeple de tıbbın babası olarak kabul edilen Hippokrates’e (M.Ö. 460 – 380) ve onun yaşadığı döneme baktığımızda, tıbbın kaydadeğer ilerleme çalışmalarının temelinin bu dönemde oluşturulduğunu görürüz. Hippokrates, akılcı tıbbın öncüsü olarak bilinir ve tıbbı felsefeden, dini hurafelerden ayıran tıp adamı olarak tıp tarihinde saygın bir yer edinmiştir. Celsus bu konu ile ilgili olarak, bazılarının inandığı gibi Demokritos’un öğrencisi olan Koslu Hippokrates’in herkesten önce anılmaya değer, bu bilimi bilgelik çalışmasından (felsefeden) ayıran, sanatta ve belagatta ünlü bir adam olduğunu belirtir17. Hippokrates’in gerek Antik Çağ gerekse daha sonraki çağlarda tıp etiği konusunda temel oluşturan Yemin’i (Orkos), Anik Çağ hekimleri ve günümüz hekimleri için uymaları gereken etik ve mesleki kuralların temel taşıdır. Hippokrates gözleme önem vermiş ve hastanın dikkatle gözlenmesi gerektiğini, hastalıktan çok, hastayla ilgilenilmesi gerektiğini hekimlere tavsiye etmiştir. Hippokrates’e atfedilen tıp ile ilgili yazılar Helenistik dönemde Corpus Hippocraticum adı altında birleştirilmiştir. Lyons ve Petrucelli’ye göre, öğrenciler de yetiştirmiş olan Hippokrates’in döneminde hekimler, hastalığın mekanizmasını dört temel salgı ile açıklayan hipotezci bir sistem geliştirdiler, hastalığı bu salgıların dengesizliğine; sağlığı ise bunların dengeli ve uyumlu olmasına bağladılar. Ayrıca Hippokrates ve onun dönemindeki tıbbi görüşler, anatomi konusunda detaylar ve organlara ait bilgiler az idi, en fazla bilgi kalp üzerineydi. Fizyoloji ile ilgili olarak da yaşam için gerekli vücut ısısının, pneumadan (soluktan, havadan) geldiği ve akciğerler tarafından alındığı görüşü hakimdi. Dört elemente karşılık gelen dört salgı veya sıvı, vücut fonksiyonlarının temelini oluştururdu ve hastalıkların sebepleri iklim, kişisel temizlik, diyet, çevre gibi dış etkenlerden kaynaklandığı gibi, dört sıvının dengesizliğinden de kaynaklanabilirdi18. Hippokrates ve döneminde, tedavide dikkat edilecek noktalardan biri doğanın iyileştirici gücüne (vis medicatrix naturae) yardımcı olmaktı. İlaç kullanımı az başvurulan bir yöntemdi; çoğunlukla banyo, 17 18 Celsus, Med., Prooemium, 8: Huius autem, ut quidam crediderunt, discipulus Hippocrates Cous, primus ex omnibus memoria dignus, a studio sapientiae disciplinam hanc separavit, vir et arte et faciundia insignis. Lyons , Petrucelli, a. g. e., s. 210. 9 ovalama, perhiz, kupa çekme, masaj, kan alma, dağlama gibi yöntemler kullanılıyordu. Ayrıca Serdaroğlu, Hippokrates’in müshil, kusturucular, ferahlatıcı içkiler, şırınga, sıcak su ile yıkama, arpa suyu, sulandırılmış bal olarak bilinen hydromel, sirke ile karıştırılmış bal olarak bilinen oksymel gibi ilaçlar ve tedavi yöntemleriyle hastalıkları iyileştirmeye çalıştığını ifade eder19. Teşhiste önemli olan yöntemler ise hastanın durumunun gözlenmesi, hastanın dış görünüşünün izlenmesi, nabız kontrolü, hekimin kulağını hastanın göğsüne yaklaştırarak solunumunu kontrol etmesi ve hasta idrarının incelenmesi gibi yöntemlerdi. Hastalığın seyri ile ilgili bir fikir edinebilmek için hekimlerin her türlü belirtiyi, iklim ve yaşanılan yer gibi çeşitli şartları değerlendirmesi gerekmekteydi. Cerrahi ile ilgili olarak ise kırık çıkık tedavileri, yara tedavileri, kafatası yaralanmaları tedavisi yapılıyor, koterizasyon (dağlama) ve bandajlama gibi yöntemler kullanılıyordu. “İlacın tedavi edemediğini bıçak, bıçağın tedavi edemediğini ateş tedavi eder, ateşin tedavi edemediğinin ise tedavisi yoktur.”görüşü yaygındı20. Ayrıca tümörler, fistüller, ülserler ve hemoroid, idrar yolu taşı gibi cerrahi uygulamalar yapılabilmekteydi. Hippokrates, ameliyat odasının bol ışıklı ve havadar bir yer olması gerektiği, ışığın doğallığı ve yönü, ameliyatta kullanılacak aletlerin nasıl ve hangi ellerle kullanılacağı ile ilgili detaylı bilgiler de vermiştir. Hippokratesçi metod, dini ve doğaüstü inanışlardan uzaktır. Lyons ve Petrucelli, bu metodları, her şeyi gözlemleme, hastalıktan çok hasta üzerinde çalışma, dürüstçe değerlendirme ve doğaya yardım etme olarak belirtmişlerdir21. Hippokrates, tıbbi yöntemler ve tıp ahlakı ile ilgili konularda kendinden sonraki çağın tıbbına ve hekimlerine örnek olmuştur. Tıp ile ilgili olarak bazı ekoller veya okullar da ortaya çıkmıştır. Bunlar: Dogmatik (Rasyonalist), Empirik, Metodik, Pneumatik ve Eklektik ekollerdir. Her birinin ayrı öğretisi vardır. Bu ekolleri ilerleyen bölümlerde ayrıntılı olarak ele alacağımız için burada isimlerini vermekle yetindik. Helenistik dönem (M.Ö. 3. yüzyıl) tıbbına baktığımızda ise tıp ile ilgili bilimsel çalışmaların doruk noktasına ulaştığını görürüz. Bu dönemin en önemli 19 20 21 Serdaroğlu, a. g. e., s. 19. Lyons, Petrucelli, a. g. e., s. 213. A. e., s. 215, 216. 10 hekimleri Herophilos (M.Ö. 315 – 280) ve Erasistratos’tur (M.Ö. 304 – 250). Khalkedonlu (Kadıköylü) Herophilos, anatominin kurucusudur denebilir22. Disseksiyon23 çalışmaları yapmış ve anatomik keşiflerde bulunmuştur. Herophilos, özellikle göz, karaciğer, beyin, genital organlar, damarlar ve sinir sistemi üzerinde son derece önemli araştırmalar yapmış, beynin zekânın ve sinir sisteminin merkezi olduğunu saptamıştır24. Keoslu veya Khioslu (Sakızadalı) Erasistratos da fizyolojinin kurucusu olarak bilinir. Jackson’a göre Erasistratos, beyin konusunda daha ileri bir araştırma yapmış, beyin ile beyinciği birbirinden ayırmış, kalbi kanın dağıtıcısı olarak tanımlamış, her organa ve bağırsakların bir kısmına giden ven, arter ve sinirlerden oluşan üçlü ağ sistemini tanımlamıştır25. Her iki hekim de disseksiyon ve viviseksiyon26 çalışmaları yapmış, anatomi ve fizyoloji alanında tıpta öncü rol oynamışlardır. Celsus, Hippokrates’ten sonra Karystoslu Diokles’in27(M.Ö. 4. yüzyıl), bundan sonra Praksagoras28(M.Ö. 320 – 280) ve Khrysippos’un29(M.Ö. yaklaşık 370), bunlardan sonra da Herophilos ve Erasistratos’un, bu sanatı uyguladıklarını ve farklı tedavi metodları konusunda da ilerleme kaydettiklerini ifade eder30. Daha sonra Celsus, aynı dönemlerde tıp sanatının üç bölüme ayrıldığını, birincisinin diyet yoluyla, ikincisinin ilaçlar yoluyla ve üçüncüsünün de el ile tedavi olduğunu; Greklerin ilkine diaitetike, ikincisine pharmakeutike, üçüncüsüne ise kheirourgia dediklerini, diyetle tedavi eden bölümle ilgili olarak en ünlü otoritelerin, bu konuya daha derin eğilmeye çalışarak ve diyet olmaksızın tıp sanatının büyümesinin engelleneceğini ve tıp sanatının zayıflatılacağını düşünerek nesnelerin doğasıyla ilgili bilgiyi elde etmek istediklerini belirtir. Daha sonra bütün bu otoritelerin içinde, ilkinin bu çeşit bir mantıksal yöntemin hiçbir şekilde tıbba 22 23 24 25 26 27 28 29 30 Atabek, Görkey, a. g. e., s. 130. Ölü bir bedeni incelemek amacıyla kesip parçalara ayırma, bir organizmayı veya organı kesip açma. Ralph Jackson, Roma İmparatorluğu’nda Doktorlar ve Hastalıklar, Çev. Şenol Mumcu, İstanbul, Homer Kitabevi, 1999, s. 21. A. e., s. 21, 22. Araştırma amacıyla diri hayvanlara (hatta bazen canlı insanlara) uygulanan cerrahî girişim. Diokles fizyoloji, farmakoloji ve beslenme konularında çalışmalar yapmıştır. Praksagoras lenfler ve damarlar arasındaki ayrımı yapan ilk hekimdir. Hekim Khrysippos, Erasistratos’un hocası, sebzeler ile ilgili yazılar yazmıştır. Celsus, Med., Prooemium, 8: Post quem Diocles Carystius, deinde Praxagoras et Chrysippus, tum Herophilus et Erasistratus sic artem hanc exercuerunt, ut etiam in diversas curandi vias processerint. 11 uygun olmadığını belirterek tıp sanatını sadece uygulama ve deneyime dayandıran ilk kişinin Serapion31(M.Ö. yaklaşık 200 – 150) olduğunu, onu Apollonios32(M.Ö. yaklaşık 30) ve Glaukias’ın33(M.Ö. yaklaşık 70) takip ettiğini, bir süre sonra Tarentumlu Heraklides’in34(M.Ö. yaklaşık 70) ve itiraf ettikleri konuya göre kendilerini empirikler olarak adlandıran ve en ufak bir notu bile olmayan diğer kişilerin takip ettiğini, bu yüzden diyetle tedavi eden tıp sanatının bu bölümünün iki parçaya ayrıldığını; birinin sanatın tahmine dayandığını iddia ettiğini ve diğerinin sadece uygulamaya dayandığını iddia ettiğini belirtir. Son olarak da yukarıda bahsedilenlerden sonra, Asklepiades35(M.Ö. 120 Prusa, M.Ö. yaklaşık 90 - 75 yıllarında Roma’da yaşamıştır) tedavi metodunu büyük ölçüde değiştirinceye kadar geleneğin ona miras bıraktığı dışında bir konu ile ilgili hiç kimsenin sıkıntı çekmediğini, onun varislerinden Themison’un (M.Ö. yaklaşık 50) yaşamının sonlarına doğru Asklepiades’ten bazı konularda ayrıldığını ve özellikle bu kişiler vasıtasıyla iyileştirme sanatının kendi çağındakiler için geliştiğini ifade eder36. Roma’da tıp konusuna geldiğimizde Etrüskler’den kısaca bahsetmek gerekir. Roma’da tıp, Etrüskler’den kalma dini ve din dışı bakış açılarına sahipti. Dine dayalı tıp uygulamaları uzun süren bir etkiye sahipti, hayvanların iç organlarına veya kuşların uçuşlarına bakarak yapılan kehanetlere inanıyorlardı ve salgınların meydana geldiği dönemlerde tanrılara birtakım ayinler düzenleyerek yalvarıyorlardı. Etrüskler, 31 32 33 34 35 36 Serapion deneysel tıp ekolünün (empirik ekol) temsilcilerinden biriydi. Apollonios deneysel tıp ekolünün en büyük cerrahıdır. Glaucias deneysel tıp ekolünün temsilcisiydi. Tarentumlu Heraklides deneysel tıp ekolünün temsilcilerinden biridir; ilaçlar konusunda yazıları vardır. Asklepiades Roma’da çalışan ilk seçkin hekimdir. Celsus, Med., Prooemium, 9-11: Iisdemque temporibus in tres partes medicina diducta est, ut una esset quae victu altera quae medicamentis, tertia quae manu mederetur. Primam secundam tertiam Graeci nominarunt. Eius autem, quae victu morbos curat, longe clarissimi auctores etiam altius quaedam agitare conati, rerum quoque naturae sibi cognitionem vindicarunt, tamquam sine ea trunca et debilis medicina esset. Post quos Serapion, primus omnium nihil hanc rationalem disciplinam pertinere ad medicinam professus, in usu tantum et experimentis eam posuit. Quem Apollonius et Glaucias et aliquanto post Heraclides Tarentinus et aliqui non mediocres viri secuti ex ipsa professione se empiricos appellaverunt. Sic in duas partes ea quoque, quae victu curat, medicina divisa est, aliis rationalem artem, aliis usum tantum sibi vindicantibus, nullo vero quicquam post eos, qui supra comprehensi sunt, agitante, nisi quod acceperat, donec Asclepiades menendi rationem ex magna parte mutavit. Ex cuius successoribus Themison nuper ipse quoque quaedam in senectute deflexit. Et per hos quidem maxime viros salutaris ista nobis professio increvit. 12 bataklıkların sağlıksız etkileri konusunda bilgi sahibiydiler. Ayrıca Etrüsk büyücülüğü veya zeytinyağı, tuz, yün gibi el yapımı tedavileri kucaklayan halk inançları, Romalı din adamlarını etkilemiş ve ilk tıp uygulamalarını oluşturmuştur37. Eski Yunan tıbbının Roma’yı etkilemeye başlaması, M. Ö. 146 yılında Roma’nın Yunanlılar üzerinde egemenlik kurmasıyla başlamıştır. Helenistik dönemdeki gelişmelerin uzantısı olan çeşitli tıp öğretileri Yunanlı hekimlerce Roma’ya götürülmüştür38. Yıllar sonra batıl inanışlar ve büyücülükten daha mantıklı görüşler ortaya çıkmıştır. Asklepios kültünün Roma’ya gelmesiyle Asklepios tapınağına tedavi için başvurular artış göstermiş, tanrılardan sağlık dilemeyle ve tapınaktaki telkin, banyo ve masaj gibi yollarla tedavi uygulanmaya başlanmıştır. Önceleri Roma’da tıp sanatını uygulayan bir hekim sınıfı yoktu. Bir Romalı, asker, hatip veya çiftçi olabilirdi; ancak tıp sanatını uygulayan bir hekim olamazdı; çünkü tıp sanatını ve hekimliği küçük gören bir düşünce içindeydiler. Yunanlılar’ın düşüncelerine karşı çıkanların başında Romalı devlet adamı, hukukçu ve tarihçi olan Cato (M.Ö. 234-149) gelir. Cato, tıp konusunda da Yunanlılar’ın düşüncelerini reddetmiş ve kendini, ailesini her derde deva olarak kabul ettiği lahana ile tedavi etmeyi denemiş ve halka da bunu önermiştir. Hastaları tedavi etmek pater familias (aile reisi) denilen kişilerin göreviydi. Roma, kuvvetlenip, Yunanistan, Anadolu, Suriye ve Mısır’a egemen olunca Yunan hekimler Romalı ailelerin köleleri olarak Roma’ya gelmiş ve M. Ö. 46 yılında Caesar’ın Yunanlı hekimlere vatandaşlık hakkı tanımasıyla birlikte Anadolu ve Mısır’dan Roma’ya ünlü Yunanlı hekimler gelmeye başlamıştır. Roma’ya geldiği bilinen tanınmış ilk Yunanlı hekim Arkhagatos’tur (M.Ö. yaklaşık 220). Önceleri çok sevilmesine ve çok iyi karşılanmasına rağmen, sonradan işlediği hatalar sebebiyle dışlanmış ve şehri terk etmek zorunda kalmıştır. Arkhagatos’un vatandaşlık hakkı alması ve başarılı cerrahi uygulamaları, ona vulnerarius (yara iyileştirici) ünvanı kazandırmıştır, cerrahiye olan aşırı ilgisi veya cerrahi uygulamalardaki başarısızlıkları nedeniyle daha sonraki dönemlerde reddedilmiş ve carnifex (kasap, cellât) olarak adlandırılmıştır39. Roma’ya gelen ve 37 38 39 Erendiz Özbayoğlu, “Celsus, De Medicina: Hasta-Hekim İlişkisi”, Lucerna, No: 1, 2004, s. 55. Lyons, Petrucelli, a. g. e., s. 231. A. e., s. 232. 13 Yunanlı hekimlerin Roma’da kabul görmesinde öncü bir rol oynayan bir diğer hekim de Asklepiades’tir. Bu hekim bir atomisttir. Tedavinin güvenli, hızlı ve hoş bir şekilde (“tuto, celeriter et iucunde”) yapılmasını önermiştir. Atabek ve Görkey’e göre, Asklepiades, perhiz, egzersiz, su tedavisi, masaj, gezinme, hijyen kurallarına uyma ve şarap kürleriyle tedaviler de uygulamıştır40. Başka bir hekim, Themison’dur. Themison, metodik ekolün kurucusu olarak bilinir. Metodik ekol hastalıkların nedenleriyle ilgilenmez, bu ekole mensup olan hekimler hastalığın vücut dokularındaki deliklerin ya çok gergin ya da çok gevşek olmasından ileri geldiğini düşünürler. Bir diğer önemli hekim, Soranos’tur (Lat. Soranus, M.S. 1. yüzyıl sonu, 2. yüzyıl başı). Bu hekim de metodik ekole mensuptur, tıbbın her alanında bilgili olmasına rağmen, özellikle kadın-doğum ve çocuk hastalıklarıyla ilgili çok önemli gözlem ve açıklamaları vardır. Doğum esnasında dikkat edilecek konularla ilgili olarak ebelere tavsiye ve uyarılarda bulunmuştur. Aretaios’un (Lat. Aretaeus, M.S. yaklaşık 120 - 180), eklektik bir yaklaşımı vardır. Epilepsi, tetanos, felç, astım, zatürre, tüberküloz ve şeker hastalığı gibi çeşitli hastalıklar hakkında bilgi vermiştir. Bir başka hekim Dioskorides’tir (M.S. yaklaşık 20 – 79). Bu hekim, bitkiler ile ilgilenmiş, ilaçlar ile ilgili ünlü bir eser yazmıştır. Bu eserin ismi Materia Medica (Tıbbın Esas Maddeleri) olarak bilinir. Buraya kadar bahsettiğimiz hekimler hep Roma’ya dışarıdan gelen hekimlerdi. Roma’da bulunan hekimlere baktığımızda öncelikle Scribonius Largus’tan söz edebiliriz. Scribonius Largus (M.S. 47) günümüze bir reçete koleksiyonu bırakmıştır. Sidonlu Meges de (M.Ö. 1. yüzyıl) Roma’da başarılı çalışmalar yapmış ünlü bir hekimdir. Cassius Roma’da yaşamış (M.S. 14 – 25 yıllarında) başka bir hekimdir ve Celsus’tan önce tıp kitabı yazmıştır. Efesli Rufus (M.S. 110 - 180) ise anatomik gözlemler yapmış, optik sinirlerin izlediği yolu ve sinirlerin beyinden geldiğini, bazı sinirlerin hareketi bazılarının ise duyuları etkilediğini ifade etmiştir. Romalı olan önemli iki yazar vardır ki bunlardan bahsetmeden geçmek uygun olmaz. Bunlardan ilki Yaşlı Plinius’tur (M.S. 23 veya 24 – 79). Plinius’un Naturalis 40 Atabek, Görkey, a. g. e., s. 140. 14 Historia (Doğa Tarihi) adlı eseri oldukça geniş kapsamlı bir eser olup tıp ile ilgili konuları da içerir. Plinius, eserde her bitkinin kendine has iyi edici bir özelliği olduğunu, her hastalığı da iyi eden bir bitkinin olduğunu belirtmiştir41. İkinci olarak bahsedeceğimiz yazar ise konumuzun temelini oluşturan Celsus’tur. Bundan sonraki başlıkta ayrıntılı bir şekilde inceleyeceğimiz yazarımız hukuk, ziraat, askerlik, güzel konuşma sanatı, tıp gibi konuları kapsayan Artes adında bir ansiklopedi yazmış; fakat bunlardan sadece tıp ile ilgili olan bölümü günümüze kalmıştır. Tıp ile ilgili bölümü De Medicina adıyla yayınlanmış olup genel olarak beslenme ve diyet, ilaçlar, cerrahi ve ortopedi gibi konularda oldukça önemli açıklamaları içermektedir. Ayrıca bahsetmemiz gereken önemli bir başka Romalı yazar da Marcus Terentius Varro’dur (M.Ö. 116 – 27). Varro, gözle görülemeyecek kadar küçük canlıların hastalığa neden olduğunu ifade ederek bakterilerin varlığıyla ilgili önemli bir bilgi vermiştir. Galenos, bahsedilmesi gereken son önemli hekimdir. Bu hekim ilk uygulamalarını gladyatör hekimi olarak yapmıştır. Galenos, kırıklar ve çıkıkları, yaraları tedavi etmede herkesin dikkatini çekmiş, anatomi ve fizyoloji dersleri vermiş, imparator hekimi olarak görev yapmış, hayvanlar üzerinde incelemeler yapmış, kalp ile nabzın birlikte uyumlu bir şekilde attığını ve atardamarların kan taşıdıklarını ilk defa açıklayan hekim olmuş, hastalık tedavisinde ise tek ilaç kullanmak yerine hastalığın her belirtisi için ayrı ilaç kullanma yöntemini uygulamıştır42. Demirhan’a göre ise Galenos, biyopsi üzerine eğilmiş, kas ve kemikler ile ilgili çalışmalar yapmış, omurilik ve yapısı ile ilgili açıklamalarda bulunmuş, idrarın idrar kesesinde değil, böbreklerde oluştuğunu saptamıştır43. Tıpta Galenos’un etkisinin uzun süre devam ettiği bilinir. Roma’da özgür vatandaşlar da tıbbi uygulamalar yapabiliyorlardı; ancak tıp uygulayıcıları çoğunlukla köleler veya sonradan vatandaşlık hakkı kazanan kişilerdi. Soylu ailelerin kendi hekimleri vardı ve devlet adına çalışan hekimler de bulunmaktaydı. Askeri birliklerde önceleri belli bir sağlık sınıfı yokken zamanla 41 42 43 Atabek, Görkey, a. g. e., s. 145. A. e., s. 150. Demirhan, a. g. e., s. 42. 15 hekim olarak görev yapacak askerler belirlenmiştir. Askeri hekimler savaştaki yaralanmalar konusunda uzmandılar. Roma, halk sağlığı ve hijyen bakımından da üstündü. Kanalizasyon ve su bağlantısı sistemleri sayesinde salgın hastalıkların yaygın olarak görülmesi önleniyordu. Toprak borularla gelen suyun kurşun borularla gelen sudan daha sağlıklı olduğunu düşünüyorlardı. Roma hamamları da gerek mimari yapısı gerekse sağlığa yönelik kullanılması bakımından övgüye değerdir. Antik Çağ tıbbını kısaca gözden geçirdikten sonra, şimdi Celsus’u ve yaşadığı dönemi ele alalım. B. Celsus ve Dönemine Genel Bakış Aulus Cornelius Celsus44 ve yaşamı ile ilgili bilgiler yok denecek kadar azdır. Celsus, yaklaşık M.Ö. 25 ile M.S. 50 yılları arasında yaşamıştır. Yaşadığı yer konusunda farklı söylentiler olmakla birlikte Jones’a göre, yapılan son araştırmaya dayanarak muhtemelen Narbonensis’te yaşamış olabileceği düşünülmektedir45. Bu tesbite katkıda bulunabilecek bir bilgiyi ise Özbayoğlu verir. Özbayoğlu, yazarın taşıdığı tria nomina’dan (üçlü isim) Cornelius isminin Narbo (Gallia) kenti veya Kuzey İspanya yazıtlarında yaygın olması sebebiyle kökeninin bu yerler olabileceğinin ileri sürüldüğünü belirtir46. Yazarın ismi el yazmalarının çoğunda A. Cornelius Celsus olarak geçer. Buradaki A. harfinin hangi ismin karşılığı olduğu konusunda da çeşitli düşünceler vardır; fakat Aurelius ismi, Roma aile ismi olarak sık kullanılmasına rağmen, bir praenomen (ön ad) olmaya uygun olmadığı ve aksine Aulus isminin Cornelius ailesinde yaygın olan bir praenomen olması sebebiyle yukarıda belirttiğimiz A. harfinin Aulus olduğu düşüncesi hâkimdir. Celsus’un soylu bir aileden geldiği ve doğal olarak kendisinin de soylu ve iyi eğitimli birisi olduğu söylenmektedir. Jackson’a göre, Celsus ve Plinius, Roma’nın zengin toprak sahiplerindendi ve Roma Uygarlığı’nın aydın, kendine yeten pater familias kişiliğinin engin bilgi ve pratik görüşüne sahip iyi birer örnek kişilik 44 45 46 Tezin genelinde Celsus olarak geçmektedir. Celsus, Med., Giriş, W. H. S. Jones, s. vii. Özbayoğlu, a. g. e., s. 53. 16 oluşturmuşlardı47. Celsus’un yaşadığı dönemle ilgili olarak da farklı söylentiler vardır. Bazıları onun, Augustus’un (M.Ö. 27 – M.S. 14) son dönemleriyle Tiberius (M.S. 14 – 37) döneminde yaşadığını söylerken, bazıları da sadece Tiberius döneminde yaşadığını söylerler. Garrison, Celsus’un Augustus döneminde yaşadığını belirtirken48; bir başka kaynakta ise Celsus’un Tiberius döneminde yaşadığı belirtilir49. Yaklaşık olarak verilen doğum ve ölüm tarihlerine baktığımız zaman Augustus ve Tiberius dönemlerinde yaşadığını görürüz. Yaşadığı döneme ait bilgileri genellikle başka yazarların ifadelerinden elde edebiliriz. M.S. 4 ile 70 yılları arasında yaşamış Columella, De Re Rustica adlı eserinde Celsus ve Iulius Atticus için “zamanımızın kişileri50” ifadesini kullanmış, yine aynı kişilerden “zamanımızın en ünlü yazarları51” diye söz etmiştir. Quintilianus da, “aynı konuda (rhetorica) baba Gallio52 çok şey yazdı, Gallio’dan önce hakikaten daha özenli bir biçimde Celsus ve Laeneas ve zamanımızdan Verginius, Plinius, Tutilius.53” ifadelerini kullanarak Yaşlı Plinius’tan kendi döneminin yazarı, Celsus’tan ise Gallio’dan önce yaşayan yazar olarak bahsetmiştir. Celsus’un yaşadığı döneme ilişkin bir diğer bilgi de kendi eserinin prooemium (önsöz) kısmında bulunur. İmparator Tiberius’un özel hekimi olan Cassius’un, ateşlenmiş bir hastaya karşı olan yaklaşımı hakkında bilgi verirken, şu ifadelerde bulunmuştur: “Kuşağımızın en yetenekli hekimiydi, geçenlerde (ölümünü) gördük.”54 47 48 49 50 51 52 53 54 Jackson, a. g. e., s. 2. Fielding H. Garrison, “An Introductıon to The History of Medicine:With Medical Chronology Bibliographic Data and Test Questions”, Philadephia ve London, W. B. Saunders Company, 1913, (Çevrimiçi) http://ifile.it/ie5j6l/ebooksclub.org__An_Introduction_to_the_History_of_Medicine__with_Medic al_Chronology__Bibliographic_Data_and_Test_Questions.l_58x32n84kxkjx7j.pdf , 18 Mayıs 2010, s. 74. The Oxford Classical Dictionary, ed. Simon Hornblower and Antony Spawforth, Third Edition, Oxford, New York, Oxford University Press, 1996, s. 392. Columella, De Re Rustica, i, Çev. Harrison Boyd Ash, iii C., London, Cambridge, Massachusetts, Harvard University Press, , 1960, C. i, I. 1. 13, s. 34. Columella, Rust., III. 17. 4. Ovidius ve Seneca’nın yakın arkadaşı, ünlü bir rhetor. Quintilianus, Institutio Oratoria, Çev., H. E. Butler, iv C., London, Cambridge, Massachusetts, Harvard University Press, t. y., III. 1. 21, s. 380. Celsus, Med., Prooemium, 69: Ergo etiam ingeniosissimus saeculi nostri medicus, quem nuper vidimus… 17 Cassius’un M.S. 14 ile 25 yılları arasında yaşadığı düşünüldüğünde Celsus’un yaşadığı dönem hakkındaki bilgilerin doğru olduğu görülür. Celsus’un bir hekim olup olmadığı da tartışmalı bir konudur. Celsus’u bir ansiklopedi yazarı olarak görenlerin yanında, hem ansiklopedi yazarı hem hekim olarak görenler de vardır. Duff, Celsus’tan ansiklopedi yazarı olarak bahseder55. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi Plinius, Celsus’tan auctor (yazar) olarak söz eder, onu, medici (hekimler) sınıfına dâhil etmez. Öte yandan Celsus’un eserinin içeriği ve mükemmelliğine bakarak hekim olabileceği düşünceleri de vardır. Spencer, Celsus’un bilgili ve deneyimli bir hekim olabileceğini ifade eder ve kanıt olarak da eserden bölümleri numaralarıyla beraber verir56. Öncelikle Celsus, bir belirti veya tedavi ile ilgili olarak kendi fikirlerini praesens birinci tekil şahış olarak credo (inanıyorum), invenio (farkına varıyorum), puto (sanıyorum) fiillerini kullanarak ifade eder. Bazen kendi düşüncesi olduğunu vurgulamak için ego (ben) zamirini kullanır. Bazen kişisel olarak tanıdığı bir hastaya nezaret ettiği durumlardan söz etmektedir. Celsus’un, gerek kendi çağının gerekse Grek otoritelerin uygulamalarına kendi ifadelerini de eklediği görülür. Bütün bu değerlendirmelere baktığımızda Celsus’un, uzmanlık alanı veya mesleği hekimlik olan biri olmasa bile pater familias geleneği doğrultusunda hekimlik bilgilerine sahip olduğunu; bununla beraber kendini geliştirerek, üstün gözlem yeteneğiyle, hastalık tedavilerini ve cerrahi operasyonları uzmanlık alanı hekimlik olan biri ile aynı derecede yapabilecek kadar bilgili olduğunu söyleyebiliriz. Celsus’un eseriyle ilgili olarak, onun Artes adı altında bir ansiklopedi yazdığını ve bunun ziraat, askeri sanatlar, güzel konuşma sanatı, felsefe, hukuk ve tıp gibi konuları kapsadığını biliyoruz; ancak bunlardan sadece tıp ile ilgili olan bölümü yani De Medicina günümüze kadar gelmiştir. Artes adlı eser İmparator Tiberius döneminde yazılmıştır. De Medicina’nın, Grek yazarların ve Celsus’un yaşadığı döneme yakın zamanlarda yaşamış hekimlerin veya yazarların eserlerinin çevirisi 55 56 J. Wight Duff, A Literary History of Rome in the Silver Age: From Tiberius to Hadrian, ed. A. M. Duff, London, Ernest Benn Limited, 1960, s. 92. Celsus, Med., Çev. W. G. Spencer, s. xi, xii. 18 olduğu görüşü de vardır57. Elbette yazarımız kendinden önceki otoritelerin eserlerinden ve bilgilerinden yararlanmıştır; ancak eserdeki gerek tedavi yöntemlerini gerekse cerrahi operasyonları en ince ayrıntısına kadar anlatması ve yukarıda da belirttiğimiz gibi, anlatımına kendi görüşlerini de eklemesi, eserin salt bir çeviri olmadığının göstergesidir. Cerrahi bölümündeki bazı operasyonların anlatımlarının başka yazarlarda bu kadar ayrıntılı olmadığı söylenir58. Bu da Celsus’un konusunda bilgi sahibi ve deneyimli olduğunu gösterir. Celsus’un mükemmel Latincesi ve açıklamalarındaki açıklık ve netlik övülmeye değerdir. Erim’e göre, Celsus, çok geniş bilgi sahibi, dakik ve ender yazarlık yeteneği olan bir yazardır59. Celsus, Grek tıp terimlerini Latince’ye çevirerek veya bunlara yeni Latince karşılıklar bularak Cicero’nun felsefe için yaptığını tıp için yapmış ve tıbbın Cicerosu olarak anılmıştır60. Terimler konusundaki başarısı ve hekimliğin etik yönü ile cerrahi yönü konusundaki açıklamaları da Celsus’un tıp tarihindeki yerini ve önemini arttırmıştır. 57 58 59 60 Duff, a. g. e., s. 96; Celsus, Med., Giriş, W. H. S. Jones, s. viii. Lyons, Petrucelli, a. g. e., s. 248. Müzehher Erim, Latin Edebiyatı, İstanbul, Remzi Kitabevi, s. 179. John Scarborough, Roman Medicine, England, Cornell University Press, 1969, s.61. 19 II. DE MEDICINA A. Genel Özellikleri Celsus, İmparator Tiberius döneminde (M.S. 14 - 37) bir Romalının yüksek öğrenim geleneğinde önemli rol oynayan tarım (ziraat), tıp, hitabet sanatı, felsefe, askerlik ve hukuk gibi konuları içeren, Artes (Sanatlar) ya da De Artibus (Sanatlar Hakkında) olarak isimlendirilen bir ansiklopedi yazmıştır. Kelly’e göre, bu eser orijinal olarak en az 21 kitabı içerir1. Brand ise bu konuların hepsini bizzat yazarın kendisinin yazdığını ve koleksiyonun bir parçası olarak biçimlendirdiğini belirterek bu koleksiyonun 27 kitaptan daha fazla büyüklüğe sahip olduğunu belirtir ve Artes adlı ansiklopedinin konularına göre kitapların içeriğini şu şekilde verir: De Agricultura (tarım, ziraat hakkında) 1-5. kitaplar, De Medicina (tıp hakkında) 6-13. kitaplar, De Rhetorica (hitabet sanatı hakkında) 14-20. kitaplar, De Philosophia (felsefe hakkında) 21-26. kitaplar, De Re Militari (askerlikle ilgili konular hakkında) 27. kitap ve sonrasında2. Böylece Brand’in sınıflandırma yaparken bu eseri 5 ana konuya ayırdığını görüyoruz. Jones, bu sınıflandırmaya hukuk konusunu da ekleyerek 6 ana konu içeren sınıflandırmayı şöyle yapmıştır: 1- Tarım veya ziraat, 2Tıp, 3- Askerî sanatlar, 4- Hitabet sanatı, 5- Felsefe, 6- Hukuk3. Hukuk konusu pek çok kaynakta da yer aldığına göre Artes adlı ansiklopediyi 6 ana konuya ayırmak yerinde olur. Duff, bu ansiklopedinin bölüm düzeniyle ilgili olarak 5 kitaplık De Agricultura bölümünün eserin başlangıcında yer aldığını, sonra bütün corpus içinde 6’dan 13’e kadar olan kitaplardan oluşan De Medicina bölümünün geldiğini ifade eder4. Tarım veya ziraat ile ilgili bölümün tıp ile ilgili bölümden önce yer aldığına dair en önemli kanıt bizzat Celsus’un De Medicina eserinin prooemium kısmında yer almaktadır. Bu kanıt eserde şu şekilde ifade edilmiştir: 1 2 3 4 Kate Kelly, “Early Civilizations: Prehistoric Times to 500 c.e.”, New York, Facts on File, 2009, (Çevrimiçi)http://library.nu/docs/8IO2GFRQSX/The%20History%20of%20Medicine%3A%20Ear ly%20Civilizations%3A%20Prehistoric%20Times%20to%20500%20C.E. , 25 Kasım 2010, s. 147. Nadine Brand, “The Concept of the Sanus Homo in the De Medicina of Celsus”, Yayınlanmamış yüksek lisans tezi, University of Stellenbosch, 2007, (Çevrimiçi) http://scholar.sun.ac.za/bitstream/handle/10019.1/2407/Brandn.pdf?sequence=1, 19 Mart 2011, s. 11 Celsus, Med., Giriş, W. H. S. Jones, i, s. vii. Duff, a. g. e., s. 93. 20 “Nasıl ki tarım sağlıklı bedenlere besin sağlar, aynı şekilde tıp (sanatı) hastayı sağlığına kavuşturur.”5 Celsus’un bu ifadesinden, tarım sayesinde elde edilen besinler insan sağlığını koruduğu için, ansiklopedinin tıptan önceki kısmının tarım olduğu ve bu cümlenin ansiklopedinin önceki parçasına uygun olarak kurulduğu anlaşılır. Başka bir deyişle bu ifade, ansiklopedinin tarım ile ilgili bölümüyle tıp ile ilgili bölümü arasında bir köprüdür. Spencer da agricultura kelimesine yazdığı dipnotunda bu kelimenin Celsus’un, sadece fragmanları günümüze kalan tarımla ilgili önceki tezine bir referans olduğunu ifade etmiştir6. Esas konumuzu teşkil eden De Medicina veya De Re Medicina, yukarıda bahsettiğimiz ansiklopedinin günümüze kadar gelebilmiş tek parçasıdır. Eserin ismiyle ilgili olarak Wilson, eseri kopya eden yazıcıların eserin ismi konusunda serbest davrandıklarını, De Medicina, De Re Medica ve De Arte Medica gibi çeşitli isimler verdiklerini, eserin ilk baskısında ise De Medicina isminin kullanıldığını belirtir7. Aynı zamanda De Medicina başlı başına bir tıp ansiklopedisidir. Kanıtlanmamış bir hipotez olmakla birlikte belki de De Medicina bir çeviri ya da daha doğrusu bir Grek tıp eserinin uyarlamasıdır ve görünüşte, yorum ve açıklamalardaki anlaşılmazlıklar ve bilgisizce girişimler sebebiyle eser meslekle ilgili ölçütlerden yoksundur8. Anlaşılmazlık, yorum eksikliği ve meslekle ilgili ölçütlerden yoksunluk fikrine katılmamakla birlikte, De Medicina’nın bir uyarlama olmasının yanında orijinal ifadeleri de barındırdığı kanısındayız. Örnek olarak iltihabın tanımı, katarakt ameliyatı, idrar yollarından taş çıkarma ameliyatı ve buna 5 6 7 8 Celsus, Med., Prooemium, 1: Ut alimenta sanis corporibus agricultura, sic sanitatem aegris Medicina promittit. Celsus, Med., i, s. 2; bu sayfada yer alan “a” dipnotunda çevirmen Spencer şöyle bir görüş belirtmiştir: “The reference is to Celsus’ preceding treatise on Agriculture, of which only fragments remain.” J. C. Wilson, “Aulus Cornelius Celsus and Some Remarks Concerning Rare Editions of Old Books and Medical Libraries”, Bulletin of the Medical Library Association, C.3, No:1, Philadelphia, Temmuz 1913, s. 6, (Çevrimiçi) http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC234609/pdf/mlab 00366-0002.pdf, 5 Aralık 2009. Celsus, Med., Giriş, W. H. S. Jones, s. viii, ix. 21 benzer tanımlamalar verilebilir9. Duff, büyük bir bölümünde olmasa bile Celsus’un kendi görüşlerinin de eserde yer aldığını, bu yüzden bazen bireysel görüş ve eleştirilerini vurgulu bir şekilde öne sürdüğünü, baştan sona tipik Romalı sağduyusu sergilediğini belirtir10. Duff’ın bu ifadeleri de görüşümüzü destekler niteliktedir. Celsus, Eski Yunan medeniyetinin uygulama ve kavramlarla ilgili bilgilerini içeren De Medicina adlı yapıtı ile kendi kuşağına ve sonrasına bu bilgilerin aktarılması için çalışmıştır11. Celsus, tıbbın babası olarak kabul edilen Hippokrates’in görüşlerini sunmasının ve kendi tıp ilkeleri için onun görüşlerinden alıntı yapmasının yanı sıra eserinin kuruluşunda Corpus Hippocraticum’u yaygın olarak kullanmıştır12. Erim’e göre eser “genellikle Hippokrates’e ve öbür Yunanlı tıp yazarlarına dayanmakta ise de gününün hekimlik uygulamalarını da içermektedir. İnsan sevgisi, sağduyu ve teori ile deneyim arasındaki dengeye önem veren, sağlığın korunması için sağlam kurallar öneren bir eserdir.”13 Scarborough’a göre, De Medicina’da güçlü bir Latin havası vardır ve eser, Roma sentezinin bir ürünüdür, Cicero’nun felsefe yazılarında yaptığı gibi Roma tıp okuyucularına aynı şekilde hizmet etmiştir, Celsus14. De Medicina, genel olarak, var olan hastalık ve tedavi bilgisinin özeti niteliğindedir ve tıp tarihini en kapsamlı şekilde anlatan, tıbbi ve cerrahi yöntemleri detaylı olarak tanımlayan değerli bir eserdir. De Medicina’nın önceki yazarlardan körü körüne yapılan bir alıntı ve çeviriden ibaret olmadığı düşüncemizi destekleyen bir başka kaynakta Jackson’ın şu ifadelerine rastlamaktayız: “Bu eser, o dönemin tıbbı üzerine, seçme yazılı kaynaklardan (özellikle Yunan kaynaklarından) derlenmiş, Celsus’un kendi gözlemlerini de içeren sekiz kitaplık geniş bir araştırmadır. Sistematik olarak düzenlenmiş ve tıp uzmanı olmayan ve Latince bilen okurların anlayabileceği dilde yazılmış olan eser, diyet ve koruyucu hekimlik, hastalıklar ve tedavileri, 9 10 11 12 13 14 “Celsus ve Eserinin Tıp Tarihindeki Yeri ve Önemi” bölümünde bunlara ayrıntılı olarak yer verilecektir. Duff, a. g. e., s 94. Serdaroğlu, a. g. e., s. 28. Wesley D. Smith, “The Hippocratic Tradition” Elektronik Ed., 2002, 1. bs., 1979, Cornell University Press, (Çevrimiçi) http://ifile.it/t7p423/__The_Hippocratic_Tradition__Cornell_ publications_in_the_history_of_science_.l_58x32n84kxj5xt9.pdf, 18 Mayıs 2010, s.229. Erim, a. g. e., s. 179. Scarborough, a. g. e., s.60. 22 farmakoloji15 ve cerrahi bölümlerini içeriyordu.16” Böylece eserin anlaşılmaz, bilgisiz girişimlerden ibaret olduğu görüşü çürütülmüş oluyor. Celsus’un De Medicina’sı başlangıçtaki önsöz (prooemium) dışında sekiz kitaptan oluşmuştur. Eserin önsözü (prooemium) kısmen, Eski Yunanlılar ile başlayan tıp tarihini anlatır. Burada zamanının tıbbi görüşlerini ve İskenderiye’deki viviseksiyonu ele alır17. Birinci kitap: Beslenme veya diyet, ikinci kitap: Patoloji ve tedavi bilgisi, üçüncü ve dördüncü kitaplar: Özel tedaviler, beşinci ve altıncı kitaplar: İlaç bilimi (farmakoloji), yedinci kitap: Cerrahi, sekizinci kitap: İskelet anatomisi üzerinedir18. Kitapların sınıflandırılması farklı modern kaynaklara göre küçük değişiklikler göstermektedir. Duff, ikinci kitap için hastalık belirtileri ve tedavi bilgisi, üçüncü kitap için ateş, dördüncü kitap için baştan ayağa kadar iç hastalıkları, beşinci ve altıncı kitaplar için ilaçlar ve çok sayıda reçeteyle birlikte hastalıklar için özel ilaçlar, yedinci ve sekizinci kitaplar için cerrahi operasyonlar şeklinde bir sınıflandırma yapmıştır19. Albrecht ise eserin tıp disiplininin bölümlerine uyduğunu belirterek birinci-dördüncü kitaplar: Beslenme, beşinci ve altıncı kitaplar: Eczacılık veya ilaç, yedinci ve sekizinci kitaplar: Cerrahi olmak üzere temel bir sınıflandırma yapmıştır. Daha sonra beslenmenin sırayla bölümlerin arasında yer aldığını, birinci kitapta sağlıklı kişilerin beslenmesini, ikinci-dördüncü kitaplarda ise hasta kişilerin beslenmesinin yer aldığını belirtir. “Genel bilgi (commune) özel bilgiden (proprium) önce gelir. Bundan dolayı, genel beslenme ile ilgili bilgiler (birinci ve ikinci kitaplar) tek tek vücudun bölümlerinin beslenmesiyle (üçüncü ve dördüncü kitaplar) sürdürülür; benzer bir şekilde genel eczacılık (beşinci kitap) vücudun ayrı kısımları için ilaç uygulama bilgisinden (altıncı kitap) önce düzenlenir ve cerrahi (yedinci kitap) ortopediden (sekizinci kitap) önce gelir. İnsan vücudundan bahseden bölümler, a capite ad calcem (“baştan topuğa” ya da “tepeden tırnağa”) olarak 15 16 17 18 19 İlaçların etkisini ve kullanılışını inceleyen bilim dalı. Jackson, a. g. e., s. 1. Smith, a. g. e., s.226, 227. The Oxford Classical Dictionary, s. 392. Duff, a. g. e., s.94. 23 düzenlenmiştir.”20 Brand’e göre “De Medicina’nın önsözü (prooemium) eserin eşsiz bir tamamlayıcısı olarak düzenlenmiştir ve okuyucuya yazarın kişiliğini, düşüncelerini anlama şansı verir. Celsus’un, her bir kitabın içeriğini sistematik olarak düzenlediği De Medicina’nın geri kalan 8 kitabı genel olarak 3 bölüme ayrılır: Sağlığı koruma, hastalıklar ve iyileşme. Sırayla her bölüm, o bölüm için şematik bir taslak ile ortaya konur.”21 Jones’a göre eserde, tıbbın temeli olarak anatominin önemi onaylanmıştır ve anatomi bilgisi vurgulanmıştır; doğru bir Hipokratik temas olarak tedaviden önce gelmesi gerektiği söylenen teşhis ve hastalığın seyrinin önceden bilinmesinin gerekliliğine dikkat çekilmiştir; tıp üzerine yazan Grek yazarlardan daha fazla olmak üzere, ilaç tavsiye edilmiştir, diğer yandan genel hijyen ve fiziksel egzersizlere önem verilmiştir22. “De Re Medicina 1.yüzyıl Roma’sının tıbbi ve cerrahi uygulamalarının değerli bir araştırmasını verir.”23 Bu ifadeden hareketle, eserin, tıpta önemli bir yer kaplayan cerrahi alanıyla ilgili detaylı bilgiler verdiğini söyleyebiliriz. B. Kaynakları Celsus’un De Medicina’yı yazarken daha önceki kaynaklardan yararlandığını, bu kaynakların başında Hippokrates ve Hippokrates’e atfedilen Corpus Hippocraticum’un geldiğini daha önce belirtmiştik. Jones, eserin en belirgin kaynaklarının hâlâ mevcut olan Hipokratik Corpus ve Asklepiades, Herakleides, Erasistratos ve Celsus’tan biraz daha önceki devirde yaşamış cerrah Sidonlu Meges olduğunu, Wellmann’ın, arkadaşı Cassius tarafından yazılan Grek bilimsel eserini Celsus’un çevirdiği yolundaki bilgiyi desteklediğini; Marx’ın24 eserin Grek orijinalinin Asklepiades’in öğrencisi Titus Aufidius Siculus tarafından yazıldığına inandığını ve daha sonra Celsus’un iki eserden birini Latinceye çevirdiği 20 21 22 23 24 Michael von Albrecht, “A History of Roman Literature: From Livius Andronicus to Boethius”, çev. Frances and Kevin Newman, II C., Leiden, New York, Köln, E. J. Brill, C. II, 1997, s. 1239. Brand, a. g. e., Abstract, s. iii. Celsus, Med., Giriş, W. H. S. Jones, s.ix Lois N. Magner, A History of Medicine, 2.bs., Boca Raton, London, New York, Singapore, Taylor&Francis Group, 2005, (Çevrimiçi) http://ifile.it/yfltk9/ebooksclub.org__A_History_of_Medicine.l_4jx32n84kxn6x5.epub, 28 Ağustos 2011, s. 121. Friedrich Marx, 1915 yılında A. Cornelii Celsi quae supersunt ismiyle eserin edisyonunu yapan kişidir. 24 yolundaki tahminin Hippokrates ve yukarıda bahsedilen hekimlerle ilgili atıflarla uyumsuz olmadığını, Celsus’un kendinden önceki hekimlerin sahip olduğu bilgiyi, metninde bir bütün halinde topladığını belirtir25. Celsus, birinci elden bilgileri sadece Romalı değil aynı zamanda Klasik ve Helenistik dönemlerdeki öncülerinden geniş biçimde almıştır26. Duff’a göre, Celsus’un kaynakları tamamen değil, fakat çoğunlukla Grek kaynaklarıdır ve bu kaynaklar arasında Hippokrates ile Asklepiades ön sırada gelirken, bunlardan Hippokrates ikinci kitabın önsözünde tanıtılmıştır; bununla birlikte, döneminde çok popüler olan ve sağlığı koruma, genel ilaç bilgisiyle ilgili kitaplarından Celsus’un da alıntı yapmış olduğu Asklepiades’in daha ayrıntılı olan masaj öğretisi, Celsus’un öğretisinin yerine asla geçmez; ayrıca Duff, sıklıkla bahsettiği bir diğer tıp otoritesi Erasistratos olmakla birlikte, Celsus’un daha eski Helenistik kaynakları kullanmakla sınırlı kaldığını düşünmenin hata olacağını belirterek elinde kaynak olarak bulunan Cassius ve Themison gibi yakın dönemden hem yerli hem de yabancı doktorların eserlerinden de yararlandığını ileri sürmektedir27. Albrecht’e göre ise daha öz olarak Celsus’un yararlandığı kaynaklar arasında Corpus Hippocraticum, Bithynialı Asklepiades, Tarentumlu Herakleides, Erasistratos, Philoksenos, Sidonlu Meges ve Varro bulunmakla birlikte, eserini sistematik bir biçimde yazarken sanki tasarladığı kapsama benzer hiçbir örnek bulmamıştır, fakat Grek monografilerine başvurmak zorunda kalmış olabileceği düşünülmekle birlikte, Celsus oldukça bağımsız çalışmış olmalıdır28. C. Günümüze Aktarılışı ve Yayınlanışı Grek ve Latin bilimsel eserlerinin Rönesans süresince yeniden toplanmaya başlamasıyla De Medicina, baskısı yapılan ilk tıbbi metin olmuştur. Geçmişte tamamı mevcutken günümüze kadar gelememiş eserler çoğunluktadır. Bazı önemli yazarların yazdıkları, ancak başka bir yazarın günümüze kadar gelebilmiş eserlerinde yaptıkları alıntılardan bilinebilmektedir. Antik edebiyat eserleri, kopyalamayla ya da zengin kişilerin kendi kütüphanesine kazandırmak için parayla satın almasıyla 25 26 27 28 Celsus, Med., Giriş, W. H. S. Jones, s. ix. James Longrigg, Greek Rational Medicine: Philosophy and Medicine from Alcmaeon to the Alexandrias, London and New York, Routledge, Taylor&Francis Group, 1993, s. 183. Duff, a. g. e., s. 94. Albrecht, a. g. e., s. 1239, 1240. 25 korunuyordu. Tıbbi ve teknik eserler daha çok üst sınıf kişiler tarafından rağbet görüyordu. Halk tabakası çoğunlukta olduğu için bu tür eserler de doğal olarak sınırlıydı. Ayrıca birçok eser geçmişte yangın, deprem ve savaş gibi çeşitli sebeplerle yok olmuştur. Grek ve Latin eserleri manastırlarda veya kiliselerin kütüphanelerinde korunuyordu. Manastırlarda, kilise kütüphanelerinin tozlu raflarında unutulmuş Grek ve Latin klâsik metinlerini 15. yüzyıl hümanistlerinin yeniden keşfetme girişimlerinin başlamasıyla bu tür tıbbi ve teknik bilgileri içeren edebi eserlere duyulan ilgi artış göstermiştir. Hümanistlerin etkisiyle çok sayıda Latince ve Grekçe eser kopyalanmıştır. Bu eserlerden biri de Celsus’un De Medicina’sıdır. Brand’den öğrendiğimize göre, Antonio Beccadelli, Celsus’un De Medicina’sının ilk okumasını esere duyduğu takdir ve beğeniyle Nisan 1426’da öğretmeni Veronalı Guarino’ya bir mektupta anlatmıştır: “… cum animi iocunditate … mirifica eius oratio … gravis varia figurata sublimis antiqua … ne ipsum quidem latinae eloquentiae principem Ciceronem in hoc genere materiae ornatius luculentius atque elegantius disserere potuisse”29 “… neşeli bir ruhla … onun muhteşem belagati … yüce, renkli, görkemli bir biçimde şekillenmiş, eski… Latin belagatinin önderi üstad Cicero’nun bu tür konularda daha süslü, daha görkemli ve daha belagatli olduğu hiç mi hiç tartışılamaz” Guarino benzer görüşle devam eder: “… opus elegans summa facundia copia dulcedine ornatissimum”30 “… üstün belagatli, zengin ve büyüleyici mükemmel zarif bir eser” 1478’de ilk basılı edisyonu düzenleyen Bartholomaeus Fontius, Celsus ile ilgili şunu ifade eder: 29 30 Brand, a. g. e., s. 2. A. e., s. 2. 26 “… scriptor gravissimus atque eloquentissimus”31 “… çok değerli ve belagatli yazar” De Medicina, ilk olarak 1426 yılında Siena’da Papa Nicholas V tarafından bulunmuştur32. Eser, 1478’de Floransa’da basılmış olup33 15. yüzyılın ilk basılan kitaplarındandır. Bu tarihten sonra De Medicina sıklıkla basılmış ve bir ders kitabı olarak büyük bir otorite kazanmıştır34. Eserden yapılmış edisyonlar çeşitli elyazmalarından yararlanılarak hazırlanmıştır. Başlıca elyazmaları şunlardır: (1) F, Codex Florentinus, Laurentian Kütüphanesi, 73, 1. (9. yüzyıl) (2) V, Codex Romanus, Vatikan Kütüphanesi, 5951. (9. yüzyıl) (3) P, Codex Parisinus, Paris Ulusal Kütüphanesi, 7928. (10. yüzyıl) (4) J, Codex Florentinus, Laurentian Kütüphanesi 73, 7, (15. yüzyıl) Bu elyazması Nicolao Niccoli tarafından şimdi artık mevcut olmayan çok eski bir nüshadan kopya edilmiştir35. Scarborough, bunlardan başka 15. yüzyıl T codexinden yani Codex Toletanus 97- 12’tan bahseder36. Brand, T elyazmasının Mudry ve Serbat gibi De Medicina’nın çevirmenleri tarafından kullanıldığını ve bu elyazmasının şimdi Toledo Katedrali Bölüm Kitaplığı’nda olduğunu belirtir37. D. Üslubu De Medicina’nın üslubunu ele alırken doğal olarak eseri yazan Celsus’un üslubuna da değinmiş olacağız. Jones, De Medicina’nın üslubunun bütün çağlarda Latince uzmanlarının övgüsünü kazandığını; bütün kitabın, uyumluluk ve tamlığıyla, dilinin güçlülüğü, akıcılığı ve muhteşemliğiyle kayda değer olduğunu belirtir38. 31 32 33 34 35 36 37 38 Brand, a. g. e., s. 2. Roger French, Medicine Before Science: The Business of Medicine from the Middle Ages to the Enlightenment, New York, Cambridge University Press, s.140, dipnot 48; Wilson, a. g. e., s. 7. Erim, a. g. e., s. 179. Albrecht, a. g. e., s. 1240. Celsus, Med., Çev. W. G. Spencer, s. xiii. John Scarborough, “Book Rewievs”, Isis, C. 89, No:4, 1998, s. 718. Brand, a, g. e., s. 3. Celsus, Med., Giriş, W. H. S. Jones , s. x. 27 Celsus’un, Latincesinin niteliği ve tıbbi bilgisi sayesinde değer kazandığı bilinir39. Celsus, üslubuna da yansıdığı gibi, muhakeme gücüne sahiptir; açık gerçekleri, düşünceleri ya da kanıtları yalın bir şekilde ifade etmiştir; Celsus’u okuyanlardan bazıları, De Medicina’yı kısa cümlelerinin mükemmelliği sebebiyle, onun tıbbından çok Latincesiyle akıllarda yer etmesi gerektiğini belirtirler; kuvvetli Latincesinde anlaşılır, açık ve düzgün açıklamalardan ortaya çıkanlardan başka hiçbir edebi süs içermeyen bir mükemmelliğe sahiptir40. Ayrıca Celsus, seslerin değil fakat konunun hassas yerlerinde kullanacağı terimlerin düzenlenmesinde güçlük çekmiştir. Güvenilir bir açıklık sağlarken, tıbbın gereklerini yerine getirme ve gösterişsizlik ilkelerine uygun olan usulü uygulama arasında ikilem yaşamıştır. Celsus, sağlığın yararıyla ilgili konularda, kendisinin tavsiye ettiği veya uyguladığı tedavinin açık ve ayrıntılı olması gerektiği konusunda kararlıdır; Grek terimlerinin bu bağlamda daha kabul edilebilir olduğunu dikkate almakla birlikte gerçekte Latince sözcükler kullanmayı tercih etmesi de dikkate değerdir41. Kısacası Celsus, Grekçe terimleri Latince’ye uyarlayarak tıp tarihinde önemli bir yer edinmiştir. Vurgulanması gereken diğer bir nokta da Cicero nasıl Grek felsefe terimlerini Latince ifade etmişse Celsus da tıp terimlerini Latince ifade etmiş, gerek antik yazarlarca gerekse modern bilim adamlarınca Cicero medicorum (doktorların Cicerosu veya tıbbın Cicerosu) olarak anılma şerefine nail olmuştur. Ayrıca mükemmel üslubu ve Latincesi de bu adla anılmasında son derece önemli bir rol oynamıştır. Albrecht’e göre, Celsus, örnek alınacak bir kısalık, canlılık, açıklık, matematiksel tamlık ve mükemmellikle yazmış; o, edebi tekniğini önsözlerde, araya sıkıştırılmış ifadelerde ve eserin yapısını vurgulayan daha sonra gelecek konularla ilgili bilgilerde belli etmiştir. Celsus’un dili kullanımı ve üslubu kusursuzdur; o, asla boş konuşmalara sapmaz. Teknik yazarlar içinde üstünlüğü kabul edilen bir yazardır, ifadelerinin açık oluşunu bozmamakla birlikte monotonluktan kaçınır. Eser, ifade ve cümle yapılarında çeşitliliğe sahip olmakla birlikte, hitabet sanatının gösterişli ifadelerinin bulunmayışı son derece memnuniyet vericidir42. French, Celsus’un açık ve mükemmel bir Latince örneği 39 40 41 42 The Oxford Classical Dictionary, s. 392. Duff, a. g. e., s. 99. A. e., s. 100. Albrecht, a. g. e., s. 568, 1240. 28 sergilemesinin batılı bilim adamlarınca takdir edildiğini belirtir43. Eserinin simetrik, akıcı ve uyumlu olmasının ötesinde Celsus’un en değerli hizmeti bilimsel Latinceyi oluşturmasıdır44. Celsus’un edebi üslubu ve saflığı sebebiyle büyük ölçüde De Medicina diğer eserlerden önde gelmektedir45. Langslow’a göre, De Medicina, kompozisyon bakımından iyi bir model oluşturmuştur, gerek Latincesi gerekse tıbbi içeriğiyle son derece hayranlık uyandıran bir eserdir. Köklü edebi niteliğinde hiçbir belirsizlik bulunmayan Celsus’un eseri 15. yüzyılda yeniden keşfedildiğinde üslubu antik dönemlerde çoktan övülmüş ve evrensel bir hayranlık uyandırmıştı46. Celsus’un ve dolayısıyla eseri De Medicina’nın üslubunu tanımlamak için elegantia (zariflik, incelik) kelimesi uygundur; yazar, eserde edebi üslubunu ve hayranlık uyandıran Latincesini birleştirmiştir47. E. Eserde Ele Alınan Konular De Medicina, sekiz kitaptan oluşur. Eser, birinci kitaptan önce bağımsız bir önsözle (prooemium) başlar, daha sonra sırasıyla birinci kitap, ikinci kitaba ait önsöz, ikinci kitap, üçüncü kitap, dördüncü kitap, beşinci kitap, altıncı kitap, yedinci kitaba ait bir önsöz, yedinci kitap ve son olarak sekizinci kitabı içerir. Şimdi bunların içeriğini genel hatlarıyla belirtelim. Prooemium (Önsöz): De Medicina’nın prooemium’unun tıp tarihinin en açık ve en makul özeti olduğu ve dogmatik, metodik, empirik tıp okullarına ayrıntılı bir şekilde değindiği belirtilir48. Söz konusu tıp tarihi, Homeros’un Ilias ve Odysseia destanlarından, Homeros’un döneminden, Helenistik dönemden Celsus’un kendi dönemine kadar olan zamanı kapsayan Grek tıbbının ağırlıklı olduğu tıp tarihidir. Ayrıca önsöz, eserin bir bütününü oluşturur, bir başka deyişle bütün eserde işlenen konulara genel olarak değinir ve yazarın kendi düşüncelerini belirtir49. 43 44 45 46 47 48 49 French, a. g. e., s. 140. Clifford Allbutt, “Celsus De Medicina”, The Classical Review, C. 22, No:5, Ağustos 1908, (Çevrimiçi) http://www.jstor.org/stable/696103, 2 Ağustos 2011, s. 152. Garrison, a. g. e., s. 74. D. R. Langslow, Medical Latin in The Roman Empire, Oxford, Oxford University Press, 2000, s. 42, 44, 45 Brand, a. g. e., s. 33, 34. Celsus, Med., Giriş, W. H. S. Jones, s. ix. Brand, a. g. e., s. 7. 29 Prooemium’da genel olarak şunlar ifade edilir: İlk cümlesi ziraatin beslenmeyi sağladığı gibi tıp sanatının da hasta insana sağlıklı olmayı sağladığını ifade eden bir cümledir. Daha sonra en ilkel toplumların bile otlarla ilgili bilgiye sahip oldukları; bu sanatı diğer milletlerden daha çok Greklerin geliştirdiği; Asklepios’un (Lat. Aesculapius) en eski otorite olduğu ve tanrılar arasında sayıldığı; Asklepios’un oğulları Podaleirios (Lat. Podalirius) ve Makhaon’un (Lat. Machaon) Troia Savaşı’nda yoldaşlarına tıbbi olarak yardım ettikleri; Homeros’un bunlarla ilgili ifadeleri; Homeros’a göre hastalıkların tanrıların öfkesiyle oluştuğu; tıbbın, felsefenin bir parçası olarak devam ettiği; Pythagoras, Empedokles (Lat. Empedocles) ve Demokritos (Lat. Democritus) gibi filozofların tıpta da uzman oldukları; Hippokrates’in (Lat. Hippocrates) tıp otoriteleri arasında her yönüyle ilk ve en önde gelen otorite olduğu belirtilir. Daha sonra otorite olarak Diokles (Lat. Diocles), Praksagoras, Khrysippos’un (Lat. Chrysippus) geldiği, bunlardan sonra da Herophilos (Lat. Herophilus) ve Erasistratos’un (Lat. Erasistratus) geldiği belirtilir. Tıp sanatının diyet, ilaç ve cerrahi olarak üç bölüme ayrıldığı; Serapion, Apollonios (Lat. Apollonius), Glaukias (Lat. Glaucias) ve Heraklides’in (Lat. Heraclides) kendilerini “empirikler” olarak adlandırdığı; Asklepiades (Lat. Asclepiades) ve Themison ile ilgili bilgiler; deney ve pratik olmak üzere iki farklı görüş; dört salgı veya mizaç teorisi; Herophilos, Hippokrates, Erasistratos, Asklepiades’in dört salgı teorisi ve tedavi yöntemleriyle ilgili görüşleri; kan dolaşımı ile ilgili olarak Erasistratos, Plistonikos (Lat. Plistonicus) ve Hippokrates’in görüşleri; değişik tedavi yöntemleri; genel olarak tedavi ve diyet; ilaçla tedavi; disseksiyon ve viviseksiyon ile ilgili düşünceler; hastalık nedenlerini araştırma yöntemlerinin farklılığı; hekimde olması gereken özellikler; Erasistratos ve Themison’un hastalıkla ve hastalığın sebepleriyle ilgili düşünceleri; sıvıların dengesiz karışımıyla hastalık oluştuğu; tıbbi metodlar ve tıp okulları; Empirik ve Metodistler’in görüşleri; ilaçların hastalık üzerine etkileri; Cassius ve hekimliği; emetik50 ve laksatif51 ilaçların etkileri; tıp sanatıyla ilgili Celsus’un görüşleri belirtilir. Liber I (1. Kitap): Tıbbın üç bölüme ayrıldığını bunlardan birincisinin diyet 50 51 Kusma oluşturan etki, madde ya da ilaç. Yumuşak dışkı oluşmasını sağlayan madde ya da ilaç. 30 olduğunu ve De Medicina’nın ilk 4 kitabının diyetle ilgili olduğunu daha önce belirtmiştik. Diyetle ilgili konularda 1. kitap ana hatlarıyla, sağlığı koruma ile ilgili genel açıklamaları ve herhangi bir uzvu ya da organı zayıflayan bir kişi için diyet konusunu içerir52. Brand, 1. kitabın genel olarak sağlığı koruma ve sağlıklı insan konusunu ele aldığını53; Wilson ise 1. kitabın sağlıklı ve hasta insan için diyetten bahsettiğini belirtir54. Birinci kitabın içerdiği konular genel hatlarıyla şunlardır: Sağlıklı bir insanın yaşamını nasıl sürdürmesi gerektiği, nelere dikkat edip nelerden kaçınması gerektiği; çeşitli beslenme önerileri; vücudun nasıl şişmanlatılacağı ve zayıflatılacağı; midesi zayıf olanların yaşamlarını nasıl sürdürmesi gerektiği; vücudun nasıl yağlanıp ovalanması gerektiği; kusmayla ilgili konular; mideyle ilgili durumlar; yiyecek önerileri; vücudu ısıtmak için nelerin yapılması gerektiği; bağırsakların nasıl katılaştırılacağı veya yumuşatılacağı; mevsimlere göre nelerin yenilip içilmesinin uygun olduğu; zayıf vücutlu kişilere öneriler; baş bölgesi zayıf olanlara öneriler; baş ağrısı durumunda ne yapılması gerektiği; soğuk suyun baş bölgesine iyi geldiği; soğukla artan göz iltihabı durumunda yapılması gerekenler; vücudun üst kısmıyla ilgili yeme içme önerileri; bağırsaklarda genişleme olduğunda dikkat edilmesi ve kaçınılması gerekenler; bağırsak sancısı olan kişilerin ne yapması gerektiği; sinirlerin ağrılı durumlarında neler yapılması gerektiği; salgın hastalık durumunda yapılması ve yapılmaması gerekenler. Liber II (2. Kitap): 2. kitap, bu kitapta açıklanacak olan konuların özeti niteliğinde olan kısa bir önsözle başlar. Wilson, 2. kitabın genel olarak hastalık nedenlerini, belirtilerini, hastalığın seyrinin veya sonucunun önceden nasıl tahmin edilebileceğinin açıklanmasını ve tedaviyle ilgili konuları kapsadığını belirtir55. Langslow ise, 2. kitabın yılın hangi mevsimlerinin, hangi rüzgâr çeşidinin, yaşamın hangi dönemlerinin, hangi bedensel yapı türlerinin sağlıklı ya da sağlıksız olduğunu; yeni başlayan bir hastalığın belirtilerini ve teşhisini; daha sonra genel olarak tedavi 52 53 54 55 Langslow, a. g. e., s. 42. Brand, a. g. e., Abstract, s. iii. Wilson, a.g. e., s. 7. A. e., s. 7. 31 metotlarıyla ilgili konuları kapsadığını ifade eder56. İkinci kitabın prooemium’unda şunlar belirtilir: Yaklaşan hastalıkların birçok belirtisinin olduğu; tedavi yöntemlerinin son zamanlarda değiştiği; hastalığın, mevsimlere, havaya, yaşamın dönemlerine ve insanın vücut yapısına göre değişkenlik gösterdiği. İkinci kitap genel olarak şu konuları kapsar: Mevsimleri hastalıkları ortaya çıkarma derecelerine göre ayırma; havaya, rüzgâra, zamana, yaşa ve vücut yapılarına (zayıflık, şişmanlık) göre hastalıkların ortaya çıkış şekilleri; ilkbahar, yaz, sonbahar ve kış mevsiminde ortaya çıkabilecek hastalıklar; rüzgârların esiş yönlerine, kuru veya nemli oluşuna göre meydana çıkabilecek rahatsızlıklar; insanların yaşam evrelerine (çocukluk, gençlik, yetişkinlik, yaşlılık) göre ortaya çıkabilecek hastalıklar; şişman ve zayıf kişilerde ortaya çıkabilecek hastalıklar; ataların hastalıkları; hastalıklarla ilgili ortaya çıkabilecek belirtiler; ateşin iyi ve kötü belirtileri; mide gazı; şiddetli hastalığın tehlikeleri; halsizliğin kötü bir belirti olduğu; ateşin ve kusmanın hastalık belirtisi olarak değerlendirilmesi; uzun süren hastalıkların belirtileri; ölümün belirtileri; ödemler; hastalık belirtileri olarak ağrının, ateşin, idrarın ve böbreklerin durumu; mesanenin düzensizliğinde ve mesanede taş bulunduğu durumda ortaya çıkabilecek belirtiler; karaciğer ve akciğer hastalıklarına ait belirtiler; ülserler ve apseler; eklem bozuklukları, epilepsi, felç, ishal, dizanteri, omuz ağrıları gibi durumlarda yapılması gerekenler; bağırsak hastalıklarında ortaya çıkan belirtiler; çeşitli tedavi yöntemleri (kan alma, şişe çekme, terleme, ovma…); kimlerden kan alınabileceği ve kan alırken dikkat edilecek hususlar; yüksek yerden düşen biriyle ilgili olarak nelerin yararlı, nelerin zararlı olduğu; kan alma noktaları; şişe çekme yöntemi; hastalıklar konusunda eskilerin tavsiyeleri; lavman yapılırken dikkat edilecek hususlar; kusmanın hangi hallerde gerekli olduğu ve kusma için emetik ilaçların kullanılması gerektiği; perhiz ve perhiz çeşitleri; beslenme ve besinlerin çeşitli özelliklerine göre sınıflandırılması. Liber III (3. Kitap): Üçüncü kitap genel hatlarıyla şu konulara değinir: Tek tek hastalıklar; akut ve kronik hastalıklar; ateş ve ateşin türleri; ateş durumunda 56 Langslow, a. g. e., s. 42. 32 perhizin nasıl olması gerektiği; eski otoritelerin, hastanın ateşinin var olması durumundaki uygulamaları; nabzı yükselten durumlar; terlemenin iyi veya kötü olduğu durumlar; Asklepiades’in önerileri; ateşin türlerine göre tedavi yöntemleri; baş ağrısında uygulanacak maddeler ve uygulama biçimleri; iltihap ve göğüste ağrı olduğu durumlarda hangi uygulamaların yapılması gerektiği; iltihabın belirtileri; ateş ve titreme halinde yapılacak uygulamalar; delilik ve farklı türleri; delilikte yapılması gerekenler ve verilecek besinler; hastalığın vücudun aşırı zayıflığından meydana geldiği; ödem ve türleri; ödemde uygulanacak perhiz; verem ve bu durumda yapılacak uygulamalar; epilepsi ve epilepsi durumunda yapılacaklar; sarılık ve yapılması gerekenler; fil hastalığı ve tedavide yapılacak uygulamalar; felç ve felç durumunda yapılması gereken uygulamalar; iltihap ve iltihabi durumlarda uygulanacaklar. Liber IV (4. Kitap): Dördüncü kitap şu konuları içerir: Başın, soluk borusunun, akciğerin, diyaframın, karaciğerin, safra kesesinin, dalağın yapısı ve vücuttaki yerleri; böbreklerin ve bağırsakların yapıları ve vücuttaki yerleri; rahmin yapısı ve diğer organlarla bağlantısı; baş ağrıları, bunların türleri ve bu durumda yapılacak uygulamalar; başta sıvı toplanması ve yapılması gerekenler; dilde felç durumunda uygulanacak yöntemler; baştan gelen akıntının akış yerlerine göre hangi rahatsızlıkları ortaya çıkarabileceği ve bu durumlarda yapılması gerekenler; boyun ile ilgili durumlar; tetanos ve bu hastalıkta yapılması gerekenler; Asklepiades’in önerileri; nezle, soğuk algınlığı ve tedavileri; anjin57 ve bu durumda ortaya çıkan belirtileri, yapılacak uygulamalar; nefes darlığı, astım ve bunların tedavileri; boğazda ülser oluşumu, bunun ortaya çıkardığı durumlar ve yapılması gerekenler; kan kusma ve bunların nedenleri, kusulan kanın niteliği ve yapılacak uygulamalar; kanamalar ve kanama durumunda yapılacaklar; mide ve midede oluşabilecek rahatsızlıklar ile bunların tedavi yöntemleri; akciğer zarı iltihabı, zatürre ve bu hastalıklarda yapılacak uygulamalar; karaciğer hastalıkları ve tedavisi; dalak ve böbrek rahatsızlıkları ile bu durumlarda yapılacak uygulamalar; bağırsak rahatsızlıkları ve tedavisi; karın boşluğu hastalıkları ve uygulanacak yöntemler; karın bölgesinde şişlik ve yapılacak uygulamalar; dizanteri, ortaya çıkardığı rahatsızlıklar ve tedavisi; bağırsak 57 Boğazda, yutakta veya bademciklerde oluşan iltihaplı hastalık. 33 solucanları ve yapılması gereken uygulamalar; kabızlık, ishal gibi durumlarda ortaya çıkan rahatsızlıklar ve uygulanacak tedaviler; rahim ile ilgili hastalıklar ve tedavileri; genital bölgede oluşan çeşitli rahatsızlıklar ve yapılacak uygulamalar; kalça, diz, el ve ayak eklemlerinde oluşabilecek rahatsızlıklar ile uygulanacak tedavi şekilleri; gut hastalığı, bu hastalıkta ortaya çıkan belirtiler ve yapılacak uygulamalar; hastalıkların iyileşme dönemlerinde yapılması gerekenler. Liber V (5. Kitap): Wilson’a göre, 5. kitap, materia medica58 ve eczacılığı, yaraların ve berelerin belirtilerini, iç ve dış ülserleşmeyi, cilt hastalıklarını kapsar59. Langslow, 5. ve 6. kitabın materia medica ile ilgili olduğunu belirttikten sonra 5. kitabın, basit ve karmaşık ilaçların etkilerini tanımladığını, insan vücudunun eğilimli olduğu birkaç çeşit zararı belirttiğini, insan vücudunun herhangi bir kısmında meydana gelen yaraları, ısırıkları, apseleri ve cilt hastalıklarını içerdiğini ifade eder60. Beşinci kitap şunları içerir: Eski otoritelerin hastalık tedavisinde ilaç kullanımıyla ilgili görüşleri; ilaçların basit ve karmaşık olarak farklı türleri; kanamayı durduran, yarayı iyileştiren, iltihabı hafifleten, temizleyici etkisi olan, vücuttaki gözenekleri açan, yumuşatıcı etkisi olan ve benzeri ilaçlar; otlar ve tedavide kullanımları; karışımlar ve karışımların nasıl yapıldığı; ölçü birimleri; haplar, plasterler, pastiller ve bunların yapılışı; yumuşatıcı ilaçlar, bu ilaçların karışımı ve hangi hastalıklarda kullanıldığı; dalakta ağrı durumunda hangi karışımın kullanılacağı; eski otoritelerin çeşitli hastalıklar için yaptığı karışımlar, plasterler; tümörler ve bunun için yapılan karışımlar; plaster çeşitleri, plasterlerin içerikleri ve yararlı olduğu durumlar; pastiller, pastillerin karışımları ve kullanıldığı durumlar; ilaç karışımlarının farklı kullanım şekilleri; panzehirler, panzehir çeşitleri, en ünlü panzehir olan Mithridates panzehiri ve panzehirlerin kullanım alanları; haplar, hap çeşitleri ve kullanıldığı rahatsızlıklar, lapalar, lapa çeşitleri ve hangi durumlarda kullanılacağı; ilaçların özellikleri; vücuda zararlı lezyon türleri; yaralar, yaraların çeşitleri, yaraların tehlikeli veya tehlikesiz olduğu durumlar, yaraların iyileşmesi; akciğer, beyin, diyafram gibi organların yaralanmaları; kan, irin ve iltihap, bunların 58 59 60 Kelime olarak şifalı maddeler veya tıbbi maddeler anlamında olmakla birlikte terim olarak ilaç bilimi diye geçer. Wilson, a. g. e., s. 7. Langslow, a. g. e., s. 42, 43. 34 ortaya çıktığı durumlar ve dikkat edilmesi gerekenler; yaralanmalarda dikkat edilecek durumlar ve yaraların tedavisi; kangren ve bu durumda ortaya çıkacak rahatsızlıklar; yılancık hastalığı ve yapılması gerekenler; kuduz hastalığı ve bu durumda yapılacak uygulamalar; yılan ısırıkları ve tedavisi; çıbanlar ve yapılacak uygulamalar; ülserleşme ve tümör durumunda oluşan rahatsızlıklar, bunların tedavileri; fistül61 ve tedavisi; siğil, nasır ve bunların tedavileri; isilik, bu durumda yapılacak uygulamalar; sedef hastalığı, hastalığın özellikleri ve tedavisi. Liber VI (6. Kitap): Langslow, 6. kitabın, bir önceki kitapta bahsedilen vücudun belirli yerlerinde ortaya çıkan hastalıklarla ilgili örneklerle devam ettiğini, kitabın büyük kısmının başın çeşitli bölgelerindeki hastalıkları kapsadığını; ancak kulak altı bezlerinin şişliğinden, tümseklik oluşmuş göbekten, genital hastalıklardan bahsettiğini ve parmak, tırnak hastalıklarıyla bittiğini ifade eder 62. Wilson ise bu kitabın baş, göz, burun, ağız, diş hastalıklarını, erkek genital bölge hastalıklarını, anüs ve parmak hastalıklarını içerdiğini belirtir63. Altıncı kitap genel olarak şu konuları içerir: Saç dökülmesi ve bu durumda yapılacaklar; saçlarda kepeklenme ve kullanılacak ilaçlar; saç ve sakallarda oluşan hastalıklar ve tedavileri; sivilceler, lekeler ve çiller, bunların tedavisinde yapılacak uygulamalar; göz iltihabı, katarakt, çeşitli göz hastalıkları ve bunların tedavisinde kullanılacak yöntemler, ilaçlar; eski otoritelerin göz hastalıklarında uyguladıkları yöntemler ve merhemler; kulak iltihabı, kulak ağrısı, kulak çınlaması, kulak ülserleri, kulağa yabancı cisim kaçması ve bunların tedavi yöntemleri; eski otoritelerin kulak hastalıkları için yaptıkları karışımlar; burunda ülser, burun polipleri64 ve tedavisi; diş, dişeti hastalıkları ve tedavisi; bademcik iltihabı ve yapılacak uygulamalar; ağız ülserleri ve tedavisi; dilde oluşan ülserler ile diğer hastalıklar ve uygulanacak tedavi yöntemleri; kulak altı bezlerinin şişliği ve tedavisi; göbekte çıkıntı oluşması (muhtemelen göbek fıtığı) ve yapılacak uygulamalar; erkek genital organlarıyla ilgili hastalıklar ve tedavileri; anüs ve etrafında oluşan hastalıklar ile bu hastalıkların tedavi yöntemleri; parmak ve tırnaklarda ortaya çıkan hastalıklar ve tedavileri. 61 62 63 64 Yara kanalı. Langslow, a. g. e., s. 43. Wilson, a. g. e., s. 7. İçi boş ve mukoza katmanlarıyla döşeli bir organın çeperinden çıkan iyi huylu tümör. 35 Liber VII (7. Kitap): Yedinci kitap, kısa bir önsözle başlar. Wilson, 7. kitabın cerrahiyle ilgili olduğunu belirtirken65 Langslow, kitabın, en iyi cerrah tipi ve cerrahinin tarihi ile ilgili konuları içeren kısa bir önsözle başladığını, vücudun herhangi bir bölümünde gerekli olan ve baş bölgesinden başlayarak vücudun özel bölgelerine uygulanacak olan bir dizi operasyonun tanımlarını içerdiğini belirtir66. Yedinci kitabın prooemium’u şunları kapsar: Tıp sanatının üçüncü kısmı olan cerrahinin elle tedavi ettiği, cerrahi ve tarihi ile ilgili açıklamalar, cerrahide eski ve önemli otoriteler, bir cerrahta olması gereken özellikler, cerrahinin fayda sağlayacağı hastalıklar. Yedinci kitap şu konuları içerir: Çıkıklar ve nasıl bir tedavi uygulanması gerektiği; apse ve cerrahi tedavisi; fistüller, ortaya çıkış yerleri ve cerrahi olarak nasıl tedavi edileceği; ok çıkarma ve diğer silah yaralanmalarında cerrahi tedavi; ok çıkarmada kullanılan Diokles kaşığının tanımı ve kullanımı; baş bölgesinde oluşan tümörler, bu tümörlerin çeşitleri ve özellikleri, tümörlerin tedavi yöntemleri; gözün yapısı; gözlerde oluşan çeşitli tümörler, hastalıklar ve bunların cerrahi tedavisi; katarakt, kataraktın özellikleri ve tedavisinin açıklaması; kulak ülserleri, yaraları ve cerrahi tedavi yöntemleri; diş çekimi, diş kökü kırılmalarında tedavi; iltihap sonrası sertleşmiş bademciklere yapılan operasyon; küçük dil sarkması ve tedavisi; dil yapışıklığı, dilaltı kesikleri ve apseleri, bu hastalıkların tedavisi; dudak yarıkları ve tedavisi; tiroit bezi şişkinliğinde (guatr) cerrahi tedavi; fıtık, fıtık çeşitleri ve cerrahi tedavisi; ödem ve tedavisi; bağırsak yaralanmaları, bağırsak sarkması ve cerrahi operasyonla tedavileri; genital bölge tümörleri, yaraları ve cerrahi tedavileri; idrar yolu iltihabı ve sonda kullanımı; idrar kesesinde taş olduğu durumlarda yapılacak cerrahi operasyon ve açıklaması; ölü fetüsü çıkarma operasyonu; varis ve cerrahi tedavisi; doğuştan veya sonradan parmakların ülserleşmeyle bitiştiği durumlarda parmakları cerrahi operasyonla ayırma; tırnaklarda, koltuk altlarında ve kasıklar arasında kangren durumunda yapılacak cerrahi tedaviler; ampütasyon67. Liber VIII (8. Kitap): De Medicina’nın sonuncu kitabı olan 8. kitap, 65 66 67 Wilson, a. g. e., s. 7. Langslow, a. g. e., s. 43. Vücutta bir uzvun ya da bir bölümünün cerrahi yolla kesilmesi. 36 Langslow’ a göre kemikleri kapsayan cerrahi teknikleri ele alır ve insan iskeletinin tanımıyla başlar. Daha sonra kemiklerin maruz kaldığı zararların çeşitlerini detaylı olarak anlatır ve sırasıyla çürümüş kemiklerin kesilip çıkarılması, baştan kol ve bacaklara kadar kırıkları, çıkıkları içerir68. Wilson da 8. kitabın genel olarak kemik hastalıkları, kırıklar ve çıkıkları kapsadığını belirtir69. Sekizinci kitap ana hatlarıyla şunları içerir: Kafatası ve kafatasının parçaları, bu parçaların biçimleri; elmacık kemiği ve yapısı; alt çene üst çene kemikleri; dişlerin yapısı; omurga, omurların sayısı ve omurganın yapısı; kaburga kemikleri, kaburgaların sayısı ve yapısı; kürek kemiği ve yapısı; köprücük kemiği ve yapısı; humerus70 kemiği ve yapısı; radius71 ve ulna72 kemikleri ile bunların yapıları; el kemikleri, el kemiklerinin yapısı ve nasıl birleştikleri; kalça kemiği ve yapısı; uyluk kemiği, kaval kemiği ve baldır kemiği, bunların yapıları; diz kapağının yapısı; ayak kemikleri ve yapıları; kemiklerde oluşan hastalıklar ve tedavi yöntemleri; kemiklerde çürüme durumunda yapılması gerekenler; hastalıklı kemiğin nasıl ve hangi aletler kullanılarak kesileceği; kafatası kemiğinde çökme oluşması durumunda yapılması gerekenler; kafa yaralanmaları ve tedavisi; burun kemiği kırıkları ve kıkırdak yapısının bozulması durumunda yapılacak uygulamalar; kulaklardaki kıkırdak dokularında yırtılmalar olduğu durumda yapılacaklar; çene kemiği kırıkları ve tedavi yöntemleri; köprücük kemiği kırıkları ve uygulanacak tedavi yöntemleri; kaburga kemiği kırıkları ve nasıl tedavi edildiği; omur kırığı durumunda yapılması gereken uygulamalar; humerus kırıkları ve tedavi yöntemleri; radius ve ulna kemiklerinde oluşan kırıklar, bu kırıkların tedavi şekilleri; uyluk kemiği, kaval kemiği, baldır kemiği kırıkları ve tedavisi; parmak kırıkları ve yapılacak uygulamalar; çenede, omurlarda, humerus’ta, radius’ta ve ulna’da oluşan çıkıklar ve tedavi yöntemleri; el ve parmak çıkıkları ve tedavileri; bacaklarda ise uyluk kemiğinde, kaval kemiğinde, baldır kemiğinde oluşan çıkıklar ve tedavi yöntemleri; eski otoritelerin uyguladığı yöntemler; diz çıkıkları ve tedavileri; el ve ayak bileklerinde oluşan çıkıklar ve 68 69 70 71 72 Langslow, a. g. e., s. 43. Wilson, a. g. e., s. 7. Üstte omuz ve altta radius ile ulna arasındaki kol kemiği, pazı kemiği, umerus. Ön kolun iki kemiğinden dışta olan uzun kemik. Ön kolun iki kemiğinden içte olan kemik, dirsek kemiği. 37 tedavileri; ayak tabanları ve topuklarda uygulanacak tedaviler; çıkıklara yaraların eşlik ettiği durumlarda yapılması gereken uygulamalar. F. Celsus ve Eserinin Tıp Tarihindeki Yeri ve Önemi Tıp tarihinin en önemli yazarlarından biri olan Celsus, Hippokrates’ten sonra en eski, en önemli ve Latin dilinde yazılmış, günümüze kadar gelebilmiş en ünlü tıp metni olan De Medicina adlı eseriyle tıp tarihinde kayda değer bir ün elde etmiştir. Prioreschi’ye göre Celsus’un yazdıklarından onun nasıl profesyonel bir üsluba sahip olduğunu ve tıp bilgisinin ne kadar kapsamlı olduğu görebiliriz. Ayrıca Celsus’un tıbba katkıları büyüktür, o tek başına bilimsel bir Latince oluşturmuş ve kendi zamanına kadar bilinen, tıpla ilgili konular üzerine, ilk olarak sistematik bir inceleme yapmıştır73. Celsus’un bir doktor olup olmadığı tartışmalı olmakla birlikte, onun tıbbi uygulamalardaki, özellikle cerrahi ile ilgili teknik detayları çok iyi vermedeki zekâsı kendi deneyimlerinin de olduğuna işaret eder74. Brand’e göre, Celsus, Grek tıp anlayışını tam bir mükemmellikle gözler önüne sermiş; fakat belli bir Romalı yaklaşımını da sergilemiştir. Çeşitli bilgi kaynaklarından tutarlı bir şekilde derlediği tıpla ilgili bilgi koleksiyonunu sunmada başarılı olmuş ve okuyucusuna tıp sanatının (ars medicinae) bütün yönleriyle ilgili kapsamlı bir açıklama vermiştir75. Celsus, ansiklopedisiyle imparatorluk döneminde Grek tıp bilimine Latin elbisesi giydirmiştir76. Ayrıca Celsus, Hippokrates’ten başlayarak tıp tarihinin özetini Latince olarak yazan, tıp tarihinde ilk defa özet yazma işini başlatan yazardır77. Burada özetten kastedilen eserin prooemium (önsöz) bölümüdür; çünkü bu bölümde Celsus tıp tarihinin özetini verir. Celsus’un eseri ilk bilimsel çalışma olarak da bilinir. Dolayısıyla Celsus böyle bir eser yazarak bilimsel çalışmada öncü rol oynamıştır. Demirhan’a göre, günümüzde hastalar, bazıları taş devrinden, eski Yunan’dan, Celsus’tan ve İskoçyalı John Brown’dan kalan pek çok inanışları uygulamaktadırlar, 73 74 75 76 77 Plinio Prioreschi, A History of Medicine: Roman Medicine, C. III, Omaha, Horatius Press, 1998, s. 211, 213. The Oxford Classical Dictionary, s. 392. Brand, a. g. e., s. 4, 5, 110. Albrecht, a. g. e., C: I, s. 566. Asalet Erten, Tıp Terminolojisi ve Tıp Metinleri Çevirisi, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2007, s. 74. 38 bu inanışlarla ilgili bilgiler, bugünkü doktorlar için ek bir yarar sağlamaktadır78. Günümüz doktorları tarafından yararlanılan bir kaynak olması Celsus’un ne kadar önemli bir yazar, De Medicina’nın da ne kadar önemli bir eser olduğunun göstergesidir. Demirhan ayrıca, Celsus’un sadece derleme kitaplar hazırlaması sebebiyle değil, aynı zamanda tıbbi başarıları sebebiyle de Rönesans’ta bile anıldığını ifade eder79. Scarborough, Celsus’un eserinde, Roma’ya uyarlama dâhiliğini gösterdiğini, onun tıbbının mantıklı ve gerçekçi olduğunu, Helenistik el kitaplarındaki karakteristik özellik olan uzun ifadeler kullanarak yazmayı reddettiğini ve muhtemelen baş eseri olan De Medicina’yı düzenlerken buna dikkat ettiğini belirtir80. Celsus’un açık ve ayrıntılı tanımları, birçok askeri doktora yardımcı olmuş olabililir; çünkü daha önceki tıp otoritelerinin eserleriyle birlikte Celsus’un derlemeleri de tıbbi el kitabı olarak askeri birliklerde bulunmaktaydı81. Bu ifadeden de anlaşıldığı gibi Celsus ve eseri, içerdiği bilgiler, düzgün üslubu ve düzenlemesiyle daha o çağlardan itibaren önem kazanmış, bu önem askeri tıp alanında da kendini göstermiştir. Celsus, detaylı tanımlamaları ve yargıları çok iyi algılamış, cerrahlar da onun fıtıklar, yaralar ve ampütasyonlar82 üzerine yazdıklarını takdir etmişlerdir83. Celsus, Hippokrates’ten sonraki zamanlarda tıbbın üç bölüme ayrıldığını, birincisinin besinle, ikincisinin ilaçlarla, üçüncüsünün elle tedavi yöntemlerine dayandığını belirtir84. Celsus’un bu ifadesinde birincisinden kastettiği diyet, ikincisinden kastettiği eczacılık, üçüncüsünden kastettiği ise cerrahidir. Eijk’e göre, Celsus, tıbbın diyet, farmakoloji ve cerrahi bölümlerinden oluştuğunu belirtmiştir85. Celsus’un sağlıklı yaşam için dikkat edilmesi gerekenler ve yaşam şartlarının insan sağlığı üzerindeki etkileriyle ilgili açıklamaları ve önerileri ilgi çekicidir. Bununla ilgili olarak Celsus’ta şu ifadeleri buluruz: 78 79 80 81 82 83 84 85 Demirhan, a. g. e., s. 2. A. e., s. 42. Scarborough, a. g. e., s. 164. Jackson, a. g. e., s. 126. Bkz.: Dipnot 67. Lyons, Petrucelli, a. g. e., s. 248. Celsus, Med., Prooemium, 9: Iisdemque temporibus in tres partes medicina diducta est, ut una esset quae victu, altera quae medicamentis, tertia quae manu mederetur. Philip J. Van Der Eijk, Medicine and Philosophy in Classical Antiquity: Doctors and Philosophers on Nature, Soul, Health and Disease, New York, Cambridge University Press, 2005, s. 104. 39 “Çoğunluğunu kasaba insanlarının oluşturduğu ve neredeyse hepsinin edebiyat arzusuyla dolu olduğu zayıf bünyeli kişilerin daha fazla gözlem altında tutulması gerekir; çünkü onların vücutları, ikamet ettiği yerler ve işlerinin doğası gereği bozulan sağlıkları, iyi bir bakım uygulayarak yeniden yerine getirilebilir; bu yüzden sindirimi iyi olan kişi, rahatlıkla erken kalkabilir, sindirimi az olan kişinin dinlenmesi gerekir, erken kalkma zorunluluğu varsa bile tekrar uyuması gerekir, sindirimi hiç olmayan kişinin ise tamamen dinlenmesi gerekir ve ne bir iş ne bir egzersiz ne de bir özel görevle meşgul olmaması gerekir, midesinde bir sancı olmaksızın kaba bir şekilde geğiren kişinin ara sıra soğuk su içmesi gerekir ve bununla birlikte kendini yorucu işlerden uzak tutması gerekir.”86 Bu paragrafta Celsus, bünyesi zayıf olan kişilerin iyi bir bakımla metabolizmasının yeniden toparlanabileceğini ve sindirim problemi olanların da hangi durumlara dikkat etmesi gerektiğini ifade etmiştir. Sağlığın korunmasıyla ilgili bir başka önerisinde Celsus şöyle söyler: “Kışın en iyi şey, gece boyunca dinlenmektir, gece çalışmak gerekliyse bu, yemekten hemen sonra değil sindirim bittikten sonra yapılmalıdır, gündüz ev işleriyle ya da resmî işlerle meşgul olan kişinin, zamanının bir kısmını kendi vücudunun bakımı için harcaması gerekir, bu bağlamda öncelikli tedavinin, daima yemekten önce gelmesi gereken egzersiz olması gerekir, az iş işlemiş ve iyi sindirime sahip olan kişi için egzersiz daha mükemmel olur, yorgun ve sindirimi az olan kişi için egzersiz, fayda bakımından daha orta seviyede olur.”87 Scarborough, bu ifadelerle ilgili olarak Celsus’un iyi tıbbi alışkanlıkların kullanımı ve faydası ile ilgili olarak bir şeyler söylediğini, onun Romalılar’ın yararlı olanı bilemeyeceği konusundaki endişesini ifade ettiğini ve Celsus’un, en iyi yaşam şeklini belirlemede Romalılar’ın akıllarını kullanmasını bir zorunluluk olarak gördüğünü ifade ettiğini belirtir88. Celsus, birinci kitabın başında, sağlıklı insan, sağlıklı insanın yaşayacağı 86 87 88 Celsus, Med., I. 2. 1-2: At imbecillis, quo in numero magna pars urbanorum omnesque paene cupidi litterarum sunt, observatio maior necessaria est, ut, quod vel corporis vel loci vel studii ratio detrahit, cura restituat. Ex his igitur qui bene concoxit, mane tuto surget; qui parum, quiescere debet, et si mane surgendi necessitas fuit, redormire; qui non concoxit, ex toto conquiescere ac neque labori se neque exercitationi neque negotiis credere. Qui crudum sine praecordiorum dolore ructat, is ex intervallo aquam frigidam bibere, et se nihilo minus continere. Celsus, Med., I. 2. 5: Per hiemem potissimum totis noctibus conquiescere; sin lucubrandum est, non post cibum id facere, sed post concoctionem. Quem interdiu vel domestica vel civilia officia tenuerunt, huic tempus aliquod servandum curationi corporis sui est. Prima autem eius curatio exercitatio est, quae semper antecedere cibum debet, in eo, qui minus laboravit et bene concoxit, amplior; in eo, qui fatigatus est et minus concoxit, remissior. Scarborough, a. g. e., s. 61. 40 yerler ve aktiviteler konusunda şunları söyler: “Güçlü ve kendine hâkim olan sağlıklı bir insanın kendini hiçbir kuralla zorunluluk altına sokmaması ve ne bir doktora ne de bir masajcıya ihtiyaç duymaması gerekir, bu kişinin çeşitli yaşam biçimlerine sahip olması, bazen kırsalda bazen şehirde daha sık olarak da arazide olması gerekir, deniz seyahati yapması, avlanması, ara sıra dinlenmesi gerekir; fakat daha sık olarak kendi kendine egzersiz yapması gerekir, tembellik vücudu ağırlaştırdığına, çalışma ise güçlendirdiğine göre, önceki erken yaşlılık getirir, sonraki uzun bir gençlik getirir.”89 Burada Celsus, sağlıklı insan modelini, sağlıklı yaşam için ikamet edilmesi gereken yerleri, erken yaşlandıran aktiviteleri, genç kalmak için yararlı olan ve yapılması gereken aktiviteleri belirtir. Burada dikkat çekici olan konulardan biri sağlıklı insanın sıklıkla arazide bulunması gerektiği önerisidir. Günümüzde de temiz havası ve doğal ortamı sebebiyle köylerin ve kırsal kesimlerin sağlık açısından faydalı olduğu söylenmektedir. Ayrıca çalışma ve egzersizin, genç ve zinde kalmak için öneminin antik dönemlerden beri vurgulandığını görmekteyiz. “İşleyen demir pas tutmaz” atasözünü Celsus’un bu ifadeleri doğrultusunda değerlendirecek olursak bu atasözünün ne kadar yerinde olduğunu da görmüş oluruz. Celsus’un yiyeceklerle ilgili önerilerine ilişkin Jackson, onun, aşırı yemeye de tamamen aç kalmaya da karşı olduğunu; bununla birlikte, aşırı içmenin, aşırı yemekten her zaman daha az zararlı olduğuna dikkat çektiğini, iştah açıcı yiyeceklerin ve salataların, haşlanmış veya ızgara halindeki etten oluşan yemekten önce yenmesi gerektiğini belirttiğini ifade eder90. Celsus tatlı yiyeceklerle ilgili olarak şu ifadelerde bulunur: “Bütün tatlı yiyecekler, iki sebepten yararsızdır: Onların tatlı olmaları sebebiyle daha fazla alınması ve ortalama bir tatları olsa bile yine de güçlükle sindirilmeleridir ve tatlı, midesi sağlam olan kişiye hiç zarar vermez, zayıf olan kişinin midesini ekşitir, böylece kimin sindirimi zayıfsa hurma, meyve ve benzeri şeyleri daha iyi alsın; çok susuzluk çekenlerin çok fazla içecek içtikten sonra hiçbir şey yememeleri, 89 90 Celsus, Med., I. 1.1: SANUS homo, qui et bene valet et suae spontis est, nullis obligare se legibus debet, ac neque medico neque iatroalipta egere. Hunc oportet varium habere vitae genus: modo ruri esse, modo in urbe, saepiusque in agro; navigare, venari, quiescere interdum, sed frequentius se exercere; siquidem ignavia corpus habetat, labor firmat, illa maturam senectutem, hic longam adulescentiam reddit. Jackson, a. g. e., s. 27. 41 doyduktan sonra hiçbir şey yapmamaları gerekir.”91 Celsus’un besinleri özelliklerine göre başarıyla sınıflandırması kayda değerdir. Celsus, gıdaları, içerdiği besin miktarlarına göre üç sınıfa ayırmıştır; en güçlü, yüksek besleyici özellik taşıyan besinler sınıfına ekmeği, baklagilleri, büyük av hayvanlarını, büyükbaş evcil hayvanları, büyük kuşları, balina da dâhil olmak üzere deniz canlılarının etlerini, balı ve peyniri almış; orta değerli besinler sınıfına daha küçük av hayvanlarını, kuşları, balığı, saksıda yetiştirilip kökleri ve yumruları yenen bazı bitkileri almış; en düşük değerli besinler sınıfına ise sebzeleri, meyveleri, zeytini, salyangozu ve kabuklu deniz canlılarını almıştır. Daha sonra Celsus, eski şarabı, tatlı şarabı, yoğunlaştırılmış şarabı (şıra), bal likörünü ve birayı kuvvetli içkiler sınıfına; normal şarapları orta sınıf içkiler sınıfına; suyu ise en hafif içkiler sınıfına koymuştur92. Celsus, bu sınıflandırmayı De Medicina’nın 2. kitabında yapmıştır93. Genel olarak yiyecek (cibus) ve içecek (potio) olarak sınıflandırma yapmış, daha sonra hayvansal besinler, bitkisel besinler ve içecekler olmak üzere üçlü sınıflandırmaya gitmiştir. Bu üçlü sınıflandırma içinde de bahsedilen besinleri güçlü, orta ve zayıf olarak ayırmıştır. Celsus’un açıkladığı konulardan biri de ölümün belirtileridir. Jackson bu konuyla ilgili olarak Celsus’un kaçınılmaz ölümün yüzdeki belirtilerini çok güzel özetlediğini söylemektedir94: “Fakat daha önceki belirtiler arasında korku veren ancak hâlâ yaşama ümidinin yer aldığı (belirtiler) vardır. Kişinin son safhaya geldiği şu şekilde anlaşılır: Burun uzar, şakaklar çöker, gözler çukurlaşır, kulaklar soğur ve sarkar, alın derisi buruşur, yüz rengi siyah veya çok solgundur, sanki öncesinde ishal, iştahsızlık hiç yaşanmamıştır, bu sebepler bazen artar, fakat bir gün geçtikten sonra, artık daha uzun ömürlü olan ölümün katılığının izleri vardır.”95 91 92 93 94 95 Celsus, Med., I. 2. 9: Condita omnia duabus causis inutilia sunt, quoniam et plus propter dulcedinem adsumitur, et quod modo par est, tamen aegrius concoquitur. Secunda mensa bono stomacho nihil nocet, in inbecillo coacescit. Si quis itaque hoc parum valet, palmulas pomaque et similia melius primo cibo adsumit. Post multas potiones, quae aliquantum sitim excesserunt, nihil edendum est, post satietatem nihil agendum. Zeki Tez, Tıbbın Gizemli Tarihi, İstanbul, Hayykitap, 2010, s. 44. Celsus, Med., II. 18-33. Jackson, a. g. e., s. 184. Celsus, Med., II. 6. 1-3: Sed inter haec quidem proposito metu spes tamen superest: ad ultima vero iam ventum esse testantur nares acutae, conlapsa tempora, oculi concavi, frigidae languidaeque 42 Jackson’a göre, bu belirtiler uzun süredir bilinmekteydi, Celsus’un bu anlatımı da Hippokrates’in Prognosis eserinin ilk bölümlerine dayanmaktaydı, bugün hâlâ ölüme yaklaşırken, yüzde beliren bulgular tıp dilinde, Hippokrates’in Yüzü olarak bilinmektedir96. Yazar, De Medicina’da beden için yararlı egzersizlerin yüksek sesle okumak, silah talimi yapmak, kargı veya mızrak atmak, koşmak ve yürümek olduğunu belirtir97. Yazarın, sağlığı koruma konusunda bu egzersizlerden yürüyüşe daha fazla önem verdiği görülür ve açık havada yürüyüşün daha iyi olduğu önerisinin bugün bile uzmanlar tarafından tavsiye edilmesi dikkate değerdir. Celsus’un, göz anatomisi ve fizyolojisi, göz kapağı cerrahisi, göz iltihabı, katarakt vb. göz hastalıkları ile ilgili yaptığı açıklamalar tıp tarihi açısından son derece önemlidir. Göz anatomisiyle ilgili Celsus, göz küresi ve gözün yapısıyla ilgili şu açıklamaları yapar: “Göz küresinin en dışında iki tabaka vardır, en dıştaki Grekler tarafından ceratoides98 olarak adlandırılır, beyaz ve oldukça kalın olan gözün bu tabakasında göz bebeğinin üzeri incedir, bu tabakaya alttan başka bir tabaka eklenir, ortasında göz bebeği vardır, o küçük bir delikle açılır, bu tabakanın etrafı incedir, onun daha da ileri kısmı daha kalındır ve Grekler tarafından chorioides99 olarak adlandırılır. Bu iki tabaka gözün içindekileri kapsarken arka tarafta tekrar birleşirler ve sonra incelip kaynaşırlar, kemiklerin arasındaki boşluğa giderek beyin zarına yapışırlar, bu iki tabakanın altında göz bebeğinin olduğu noktada boş bir yer vardır, sonra bunun altında da Herophilus’un arachnoides100 dediği çok ince bir tabaka bulunur, ortasında bu tabaka çekilir ve Greklerin hyaloides101 dedikleri bir boşluk vardır, burada ne çok akışkan ne de koyu fakat pıhtı kıvamında bir sıvı bulunur ve göz bebeğinin rengine göre siyah ya da çelik mavisidir; çünkü dış tabaka tamamen beyazdır; fakat bu sıvı iç kısımdan üzerine gelen ince bir zarla birleşiktir, bunların önünde yumurta akı gibi bir sıvı damla bulunur, görme yeteneği buradan gelir. Bu, Grekler tarafından crystalloides102 olarak adlandırılır.”103 96 97 98 99 100 101 102 103 aures et imis partibus leviter aversae, cutis circa frontem dura et intenta: color aut niger aut perpallidus, multoque magis, sit ita haec sunt, ut neque vigilia praecesserit neque ventris resolutio neque inedia. Ex quibus causis interdum haec species oritur, sed uno die finitur: itaque diutius durans motris index est. Jackson, a. g. e., s. 184. Celsus, Med., I. 2. 6: Commode vero exercent clara lectio, arma, pila, cursus, ambulatio… Celsus bu ifadeyle korneayı ve göz akını belirtmek ister. Gözde kan damarlarını içeren tabaka. Ağ tabaka, retina. Cam gibi, camsı cisim, saydam. Lens. Celsus, Med., VII. 7. 13A-C: Is igitur summas habet duas tunicas, ex quibus superior a Graecis ceratoides vocatur. Ea, qua parte alba est, satis crassa; pupillae loco extenuatur. Huic inferior 43 Bu paragraftan da anlaşıldığı üzere, Celsus, gözün katmanlarından korneayı, göz akını, tıpta koroid olarak geçen kan damarlarını içeren tabakayı, retinayı (ağ tabakayı), irisi (göz bebeğini), camsı cismi ve lensi sırayla anlatmıştır. Bu terimlerden çoğunun günümüzde de kullanılıyor olması dikkatimizden kaçmamalıdır. Celsus, bu tanımlamaları yaparken Herophilos’tan yararlanmış olmalıdır; çünkü Helenistik dönemin ünlü hekimlerinden Herophilos’un, bu dönemde gözün anatomisini, fizyolojik yapısını ve sinirlerini incelediği bilinmektedir104. Celsus, katarakt konusunda da çok önemli açıklamalar yapmıştır. Tez’e göre Batı’da kataraktın ilk yazılı betim ve ameliyatından De Medicina’da bahsedilmiştir. Burada Celsus, kataraktı küçük parçacıklar halinde parçalayarak onun emilimini kolaylaştıran bir teknik olarak iğneleme ya da kesme uygulamasını tanımlamıştır105. Katarakt operasyonuyla ilgili olarak Celsus, birtakım ön hazırlık çalışmalarının ardından, operasyonu şöyle tarif eder: “Bunun üzerine delmeye uygun sivri ancak çok ince olmayan bir iğne kullanılmalı, bu iğne, göz bebeği ile şakak tarafındaki göz açısının orta yerindeki bir noktada iki dış tabakadan düz bir şekilde geçirilerek yerleştirilmeli ve damarlar kanamasın diye kataraktın ortasından uzağa batırılmalı, bununla beraber iğne boş yere geçtiği için ürkekçe batırılmamalı, iğne ulaştığında ortalama deneyime sahip biri bile hata yapamaz; çünkü orada baskıya karşı hiç direnç olmaz, asıl noktaya ulaşıldığında iğne, tabakanın içine kaydırılmalı, nazikçe döndürülmeli ve yavaş yavaş göz bebeğinin altına doğru gönderilmelidir, katarakt göz bebeğinin altına geçince onun aşağıya yerleşebilmesi için üstüne daha sıkı bastırılmalı, eğer orada takılıp kalırsa tedavi başarılı olmuştur, eğer biraz geri dönerse aynı iğneyle parçalanmalı ve birer birer daha kolay saklanabilecek ve görmeyi engelleyecek oluşumlar birkaç parçaya ayrılmalı, sonra iğne düz bir şekilde dışarı çekilmeli ve yumurta akına batırılmış yumuşak yün konulmalı, bunun üzerine enfeksiyonu kontrol altına alan bir şey ve bandaj konulmalıdır.”106 104 105 106 adiuncta est, media parte, qua pupilla est, modico foramine concava; circa tenuis, ulterioribus partibus ipsa quoque plenior, quae chorioides a Graecis nominatur. Haeduae tunicae, cum interiora oculi cingant, rursus sub his coeunt, extenuataeque et in unum coactae per foramen, quod inter ossa est, ad membranam cerebri perveniunt eique inhaerescunt. Sub his autem, qua parte pupilla est, locus vacuus est; deinde infra rursus tenuissima tunica, quam Herophilus arachnoidem nominavit. Ea media subsidit… eoque cavo continet quiddam, quod a vitri similitudine hyaloides Graeci vocant. Id neque liquidum neque aridum est, sed quasi concretus umor, ex cuius colore pupillae color vel niger est vel caesius, cum summa tunica tota alba sit: id autem superveniens ab interiore parte membranula… includit. Super his gutta umoris est, ovi albo similis, a qua videndi facultas proficiscitur: crystalloides a Graecis nominatur. Serdaroğlu, a. g. e., s. 24. Tez, a. g. e., s. 43. Celsus, Med., VII. 7. 14 D-F: Tum acus admovenda est, sic acuta, ut foret, non nimium tenuis; eaque demittenda sed recta est per summas duas tunicas medio loco inter oculi nigrum et angulum 44 Celsus, katarakt operasyonu konusunda bunları tavsiye eder ve uygulamayı bu şekilde anlatır. Burada dikkatle uygulanan operasyon, lensin parçalanması veya itilerek göz boşluğu içerisine düşürülmesi şeklindedir, her ne kadar lensin parçalarının özel iğneyle çekilerek çıkarılması tarif edilmişse de bu zor ve riskli girişim çok az cerrah tarafından uygulanmıştır107. Jackson’a göre, bu, çok hassas ve tehlikeli bir ameliyat olmasına karşın, deneyimli bir cerrah için oldukça kolaydır ve çok az özel alet gerektirir, basit olmasından daha önemlisinin, ardından mikrobiyal enfeksiyon gelişme oranının çok düşük olmasıdır, bu da operasyonların başarı şansını arttırmaktadır, bu yöntemle katarakt tedavisi, yakın zamanlara kadar yaygın olarak kullanılmıştır108. Celsus’un önemini arttıran bir diğer konu da iltihabın belirtilerinin tanımıdır. Latincesi inflammatio olan iltihap kelimesi aynı zamanda tıp dilinde inflamasyon ve enfeksiyon olarak da kullanılır. Celsus, eserde iltihabın belirtilerinin dört tane olduğunu, ısı ve ağrıyla beraber kızarıklık ve şişlik görüldüğünü belirtir109. Celsus’un bu ifadesine dayanarak iltihabın dört ana belirtisinin kızarıklık (rubor), ısı (calor), şişlik (tumor) ve ağrı (dolor) olduğunu söyleyebiliriz. Bu belirtilerden kızarıklık, yaralanan bölgedeki küçük kan damarlarının genişlemesi veya çatlaması sonucu oluşur; ısı, bölgedeki kan akışının artışından kaynaklanır ve deri gibi vücudun dış kısımlarında görülür; ısı sonucu oluşan ateş ise iltihabın aracı kimyasal maddelerden ortaya çıkar ve yaradaki sıcaklıkta yükselişe neden olur; ödem olarak da adlandırılan şişlik, öncelikle kan damarlarının dışına çıkan sıvının birikmesi sonucu oluşur; iltihapla birlikte görülen ağrı ise ödemin sebep olduğu doku bozulmasının sonucunda 107 108 109 tempori propiorem, e regione mediae suffusionis sic, ne qua vena laedatur. Neque tamen timide demittenda est, quia inani loco excipitur; ad quem cum ventum est, ne mediocriter quidem peritus falli potest, quia prementi nihil renititur. Ubi eo ventum est, inclinanda acus ad ipsam suffisionem leviterque ibi verti et paulatim eam deducere infra regionem pupillae debet; ubi deinde eam transit, vehementius inprimi, ut inferiori parti insidat. Si haesit, curatio expleta est: si subinde redit, eadem acu concidenda et in plures partes dissipanda est, quae singulae et facilius conduntur et minus late officiunt. Postea educenda recta acus est; inponendumque lana molli exceptum ovi album, et supra, quod inflammationem coerceat; atque ita devinciendum. Erdoğan Yalav, Tanrısal Gücün Elçileri: Antik Çağda Tıp Aletleri, 2. bs., İstanbul, Amerikan Hastanesi Yayınları, 2008, s. 61. Jackson, a. g. e., s. 119. Celsus, Med., III. 10. 3: Notae vero inflammationis sunt quattuor: rubor et tumor cum calore et dolore. 45 oluşur110. Atabek ve Görkey’e göre, De Medicina’da Celsus, ilk defa iltihabın tumor (şişlik), dolor (ağrı), rubor (kırmızılık), calor (ısı) gibi dört ana belirtisini saymıştır111. Celsus’un tarif ettiği konuların içinde belki de en iyi hatırlanan, iltihabın belirtileriyle ilgili tanımıdır, bugün bunlar hâlâ iltihabın dört ana belirtisi olarak adlandırılmaktadır112. Celsus için önem taşıyan başka bir konu da terimlerdir. De Medicina’da Eski Yunanca tıp terimlerini Latinceye uyarlaması ve bunlar için orijinal Latince terimler oluşturması oldukça önemlidir. Erten, Celsus’tan bahsederken onun, Eski Yunanca terimleri ilk defa Latinceye çeviren tıp yazarı olduğunu ifade eder 113. Celsus, bazı terimleri Grekçe olarak bırakırken, bazılarını Latinceye çevirmiştir. Celsus’un Latince ve Grekçe’ye dayalı tıbbi terminolojinin esaslarını oluşturduğu zaman diliminin, anatomik terminolojinin gelişiminde çok önemli olduğu düşünülmektedir. Bu terimlerden biri olan vena saphena114 genellikle dışarıdan bakılınca görülemez, bu yüzden Araplar onu kendi dillerinde al-safen (saklı damar) olarak adlandırmışlardır. Deri yoluyla görülebilen kısmını ayak bileğinden açmışlar ve onu Latincede vena ad cavillas115 olarak adlandırmışlardır, Celsus da ondan vena ad malleolus116 olarak bahsetmiştir117. Anatomik terim olarak incelediğimizde vena ad cavillas’ın bahsedilen ayak bileğindeki damarla bir ilgisi olmadığını, Celsus’un kullandığı vena ad malleolus teriminin tam olarak bahsedilen damarı belirttiğini görürüz. Wulff, pek çok Grek tıp teriminin Latince eşitinin bulunmaması sebebiyle Celsus’un zorlukla karşılaştığını, dilbilimsel bakış açısından kaynaklanan kayda değer bir ilgiyle bu problemi çözdüğünü, ilk olarak birkaç Grek terimini gramer 110 Encyclopaedia Britannica Online, (Çevrimiçi) http://www.britannica.com/EBchecked/topic/287677/inflammation/214901/Signs#, 29 Ocak 2012. 111 Atabek, Görkey, a. g. e., s. 148. 112 Lyons, Petrucelli, a. g. e., s. 248. 113 Erten, a. g. e., s. 74. 114 Bacakta bulunan saklı toplardamar. 115 Diğer ismi os sphenoidale olan, kafa kemikleri arasında yer alan, Türk tıp dünyasında yarasa kemiği veya temel kemik olarak da bilinen kemiğin yakınında bulunan toplardamarı belirtir. 116 Aşıkçık, kaval kemiği ile baldır kemiğinin alt uçlarında yer alıp dışarıdan da gözlenebilen çıkıntılarla bu çıkıntıların, ayak bileğinde, üzerlerindeki yumuşak dokularla birlikte oluşturdukları yumruların yakınında yer alan toplardamar belirtilir. 117 A. Holomanova, A. Ivanova, I. Brucknerova, “History and the roots of angiology”, Bratislavske Lekarske Listy, C. CV, 2004, s. 22, 24, (Çevrimiçi) http://www.bmj.sk/2004/10501-06.pdf, 22 Ocak 2012. 46 olarak sonlarını koruyarak doğrudan aldığını, örneğin Grekçe pyloros118 (şimdiki kullanımı pylorus) ve eileos119 (şimdiki kullanımı ileus) terimlerini eserinde Grekçe harflerle belirttiğini, ikinci olarak Grekçe terimleri Latin harfleriyle yazarak ve terimlerin sonlarını Latince olarak değiştirerek Grekçe terimleri Latinceleştirdiğini belirtir ve örnek olarak stomachus120 ve brachium121 terimlerini verir. Üçüncü olarak ve en önemlisi Grek terimlerini Latinceye çevirerek Grek anatomi terimlerinin canlı tanımlamalarını alıkoyduğunu belirtir, örnek olarak Grekçe kynodontes terimini dentes canini122 ve Grekçe typhlon terimini caecum123 olarak terimleştirdiğini verir124. Böylece Celsus’un üç farklı yaklaşımla Grekçe terimleri Latinceye uyarladığını görüyoruz. Brand, Greklerin phygetron dedikleri terimi Celsus’un panus125 olarak Latince ifade ettiğini belirtir126. Dye, Dam ve Westin’e göre, ilk kullanıma giren, Latince flüt anlamına gelen tibia127 kelimesini, birisi, yuvarlak delikli bir müzik aletine benzetebilir, bu benzerlikten dolayı Celsus, bacakta bulunan kemiğe (tibia’ya) bu ismi vermiştir. Ön kolun iki kemiğinden dıştaki uzun kemik olan radius da Celsus tarafından tanımlanmıştır, spinous process (processus spinosus)128, anterior superior iliac spine (spina iliaca anterior superior)129, spinal column (columna spinalis)130 terimlerinin kullanımını Celsus, başlatmıştır; vertebra131, forceps132, patella133, spina134, ulna135 terimleri de Celsus tarafından 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 Mide kapısı, midenin duodenuma açılan bölümü; Celsus, Med., IV. 1. 7. Bağırsak tıkanması; Celsus, Med., IV. 20. Mide; Celsus, Med., I. 3. 23; IV. 3. Kol; Celsus, Med., II. 10. 18. Köpek dişi; Celsus, Med., VIII. 1. 9. Intestinum caecum teriminin kısaltılmış şekli, kör bağırsak; Celsus, Med., IV. 1. 8. Henrik R. Wulff, “The Language of Medicine”, Journal of The Royal Society of Medicine, C. XCVII, Nisan 2004, s. 187, (Çevrimiçi) http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC1079361/pdf/0970187.pdf, 18 Mayıs 2010. Beze, irinsiz iltihaplı lenf düğümü. Brand, a. g. e., s. 31. Bacak iskeletini oluşturan iki kemikten en içteki ve en büyüğü, kaval kemiği. Diğer adı processus spinalis, omurların dikensi çıkıntısı. Kalça kemiğinin ön üst bölümündeki çıkıntı. Omur kolonu, bel kemiği. Omur. Kerpeten, ayırma kolları olan pens şeklinde yapılmış, doğumda fetüs başını çekmeye yarayan alet. Diz kapağı. Diken, dikene benzeyen kimi kemik çıkıntılarının adlandırılmasında kullanılan anatomi terimi. Ön koldaki iki kemikten biri, dirsek kemiği. 47 tanımlanmıştır136. Singer’e göre, intestinum rectum teriminin kısaltılmışı olan rectum137 terimi de Celsus tarafından oluşturulan Latince terimdir138. Bu paragrafa baktığımız zaman Celsus’un ortaya koyduğu anatomik terimlerin günümüz tıbbında halen kullanıldığını görmemiz hiç de zor değildir. Celsus, saç tıraşının tedavide kullanımı ve özellikle erkeklerin sorunu olan kellikle ilgili önerilerde de bulunmuştur. Celsus, kelliği (alopecia) ilk olarak tanımlamış, kelliğin bütün yaşlarda görülebileceğini söylemiştir139. Yazar, bu konuda hatasızdır, bu rahatsızlığın kadınlarda, erkeklerde ve çocuklarda da görülebileceğini ifade etmiştir140. Celsus, tıraş ile ilgili olarak tedavinin önemli bir unsuru olduğundan sıkça bahsetmiş, saç dökülmesinde saçların kazınmasını savunmuş ve dikiş materyali ile ilgili olarak da dikişlerin yumuşak iplikle olmasını, karşı tarafa kolayca bükülmesini önermiştir141. Celsus, çeşitli tedavi yöntemleriyle ilgili önerilerde de bulunmuştur. Celsus’un önerdiği tedavi yöntemleri arasında egzersiz, diyet, banyo ve masaj yer alır. Jackson’a göre, Celsus, kronik bir hastalıktan yeni kurtulanlar ve özellikle ateş atağı geçirenler için bir tür pasif egzersiz önermiş, daha enerjik bir yöntem olan ve ata binmekle sağlanabilen sallama yöntemini de nekahet dönemindeki ve bağırsak gevşekliği sebebiyle acı çeken hastalar için önermiştir. Ayrıca Celsus’un eksiltme amacıyla önerdiği yöntemler arasında kan akıtma, bağırsakları boşaltma, kusma, egzersiz, ovma ve sallama da vardır142. Kötü huylu tümörle eş anlamlı olan therioma terimiyle ilgili olarak Celsus, Greklerin therioma dedikleri bir ülser olduğunu, bunun kendiliğinden ve bazen de 136 137 138 139 140 141 142 Scott F. Dye, B. E. van Dam, G. Wilbur Westin, “Etymology and Orthopaedic Surgeon: Onomasticon (Vocabulary)”, The Iowa Orthopaedic Journal, C. XI, 1991, s. 84-89, (Çevrimiçi) http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC2328977/pdf/iowaorthj00023-0085.pdf, 18 Mayıs 2010. Düz bağırsak, anüs ile sigmoid kolon arasında kalan bağırsağın düz ve son kısmı. Charles Singer, “The Strange Histories of Some Anatomical Terms”, Medical History, C. III, Ocak 1959, s. 6, (Çevrimiçi) http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC1034442/pdf/medhist 00180-0005.pdf, 18 Mayıs 2010. Celsus, Med., VI. 4. 2: Illud vitium in qualibet aetate est … Felicia M. Willis, “Diseases and Disorders: Alopecia areata”, Modern Drug Discovery, Temmuz 2002, s. 80, (Çevrimiçi) http://pubs.acs.org/subscribe/archive/mdd/v05/i07/pdf/702diseases.pdf, 6 Şubat 2011. İlter Uzel, Anadolu’da Bulunan Antik Tıp Aletleri, Ankara, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 2000, s. 83, 138. Jackson, a. g. e., s.28. 48 başka bir sebepten ülserleşmeye eklenebildiğini, onun ya mor ya da siyah renkli, kötü kokulu olduğunu ve mukus gibi bir sıvının boşaldığını ifade eder 143. Retief ve Cillier, therioma teriminin çoğunlukla kötü huylu tümörle eş anlamlı olarak düşünüldüğünü; fakat Celsus’un orijinal tanımının çok şiddetli ve yayılan bir iltihap ile daha uygun olduğunu belirtirler144. İlaçlar konusunda da Celsus’un pek çok önerisi vardır. Brand’e göre, Celsus, halk tarafından uygulanan ve hekimlerin reçete ettiği ilaçları birbirinden ayırmıştır; De Medicina’da uygulanabilir, pahalı olmayan ve kolay elde edilebilir olan çok sayıda doğal ilaç yer almaktadır145. Celsus eserinde, ilaçlarla ilgili olarak şunları belirtir: “Tavsiye ettiğim ilaçlar, hekimler tarafından bilinir; fakat halk tarafından deneyimle öğrenilir, eğer bir diş sızlarsa kedi nanesi, köküyle sökülüp bir kaba konulmalı, üzerine su dökülmeli ve üzerine bez örtülmüş, oturur vaziyetteki hastanın yanına konulmalı, sonra kabın içine kızgın taşlar atılmalı, hasta, ağzı açık bir şekilde buharı içine çekmelidir, ardından yoğun bir terleme meydana gelir ve ağızdan düzenli bir balgam akışı olur, bu yöntem, bir yıl veya daha fazla süre için sağlığı sağlar.”146 Panzehirler konusuyla ilgili olarak Antik Çağ tarihinde meşhur olan, Pontus kralı VI. Mithridates’in (M. Ö. 120-63) kendini zehirlenmelere karşı korumak için geliştirdiği panzehiri, Celsus’un, De Medicina’da tanımladığını görüyoruz. Celsus, en ünlü panzehirin Mithridates panzehiri olduğunu, kralın bunu günlük içtiğini ve bununla zehirlere karşı vücuduna kuvvet verildiğini; karışımın 1.66 gr. solucan otu, 20 gr. eğir otu, her birinden 8 gr. koyun kıran, ağaç reçinesi, İran kasnısından çıkarılan aromatik reçine, akasya özsuyu, Illyria zambağı, kakule, 12 gr. anason, her 143 144 145 146 Celsus, Med., V. 28. 3A: Est etiam ulcus, quod Graeci vocant. Id et pers e nascitur et interdum ulceri ex alia causa facto supervenit. Color est vel lividus vel niger, odor foedus, multus et muccis similis umor. F. P. Retief, L. Cillier, “Tumours and cancers in Graeco-Roman times”, South African Medical Journal, C. XCI, Nisan 2001, s. 348, (Çevrimiçi) http://ebookbrowse.com/1-17-history-ofmedicine-tumours-and-cancers-in-graeco-roman-times-f-p-retief-and-l-cilliers-pdf-d50944934, 8 Mayıs 2011. Brand, a. g. e., s. 87. Celsus, Med., VI. 9. 7: Haec medicis accepta sunt. Sed agrestium experimento cognitum est, cum dens dolet, herbam mentastrum cum suis radicibus evelli debere, et in pelvem coici, supraque aquam infundi, collocarique iuxta sedentem hominem undique veste contectum; tum in pelvem candentes silices demitti, sic ut aqua tegantur; hominemque eum hiante ore vaporem excipere, ut supra dictum est, undique inclusum. Nam et sudor plurimus sequitur, et per os continens pituita defluit, idque saepe longiorem, semper annuam valetudinem bonam praestat. 49 birinden 16 gr. Fransız Hint sümbülü, yılan otu kökü ve kuru gül yaprağı, her birinden 17 gr. haşhaş ve maydanoz, her birinden 20.66 gr. tarçın, taşkıran çiçeği, delice otu, uzun biber, 21 gr. ayı fındığı, her birinden 24 gr. kunduz yağı, günlük, yer narı suyu, laden reçinesi ve çavşır otu (reçine olarak), 24 gr. tarçın yaprağı, her birinden 24.66 gr. saz çiçeği, terebentin reçinesi, kasnı otu sakızı, Girit havucu tohumu, her birinden 25. gr. Hint sümbülü ve Mekke balsamı, 25. gr. çoban çantası, 28 gr. ışkın kökü, her birinden 29 gr. safran, zencefil, tarçından oluştuğunu, bu maddelerden oluşan karışımın havanda dövüldüğünü ve bal ile karıştırıldığını, zehirlenmeden sonra badem büyüklüğünde bir parçanın şarap içinde hastaya verilmesini, diğer hastalıklarda Mısır fasulyesi büyüklüğünde bir miktarın yeterli olduğunu belirtir147. Celsus, plastik cerrahi alanında da önemli açıklamalarda bulunmuş ve dudak, burun, kulak gibi organların dokularında meydana gelen bozulmaları düzeltmeye yönelik operasyonları tarif etmiştir. Tez, Celsus’un, vücudun başka yerlerinden alınan deri parçalarıyla yüze yapılan plastik cerrahi ameliyatlarını tanımladığını belirtir148. Celsus, plastik cerrahi ile ilgili olarak De Medicina’da şu açıklamalarda bulunur: “Mutilasyon149, burun, dudak ve kulak olmak üzere üç uzuvda oluşur; bozulma küçükse tedavi edilebilir, büyükse ya tedaviye elverişli olmaz ya da önceki kadar olmasa da bir miktar düzeltilebilir; burun delikleri ve kulaklarda sadece bozulma meydana gelir; fakat dudak bölgesinde, bunlar çok büzülmüşse yemek yiyememe ve net konuşamama gibi fonksiyon kaybı da olur, meydana gelen bozulma durumlarında o bölgede yeni bir doku üretilemez; fakat komşu bölgelerden çekilir; bozulma küçükse başka bir parça alınıp fark edilmeden o bölgeye yerleştirilebilir, 147 148 149 Celsus, Med., V. 23. 3: Nobilissimum autem est Mithridatis, quod cottidie sumendo rex ille dicitur adversus venenorum pericula tutum corpus suum reddidisse. In quo haec sunt: costi P. * = = _; acori P. * V; hyperici, cummi, sagapeni, acaciae suci, iridis Illyricae, cardamomi, singulorum P. * II; anesi P. * III; nardi Gallici, gentianae radicis, aridorum rosae foliorum, singulorum P. * IIII; papaveris lacrimae, petroselini, singulorum P. * IIII =_; casiae, silis, lolii, piperis longi, singulorum P. * V =; styracis P. * V = _; castorei, turis, hypocistidis suci, murrae, opopanacis, singulorum P. * VI; malabathri folii P. * VI; floris iunci rotundi, resinae terebenthinae, galbani, dauci Cretici seminis, singulorum P. * VI =; nardi, opobalsami, singulorum P. * VI = _; thlaspis P. * VI = _; radicis Ponticae P. * VII; croci, zingiberis, cinnamomi, singulorum P. * = _. Haec contrita mele excipiuntur, et adversus venenum, quod magnitudinem nucis Graecae impleat, ex vino datur. In ceteris autem adfectibus corporis pro modo eorum vel quod Aegyptiae fabae vel quod ervi magnitudinem impleat, satis est. Tez, a. g. e., s. 43. Vücudun bir uzvunun ya da bir bölümünün kesilmesi ya da kaybolması. 50 bozulma büyük olduğu zaman bu işlem yapılamaz, ayrıca bu yöntem, yaşlılar için elverişsizdir.”150 Bu ifadelerden sonra Celsus, tedavinin ayrıntılı açıklamalarını verir. Celsus’un bu açıklamalarının modern plastik cerrahi operasyonlarına kaynaklık ettiğini söyleyebiliriz. İlk olarak Celsus’un söz ettiği bir başka konu da guatr operasyonudur. Son derece hassas olan bu operasyonu ayrıntılarıyla açıklamıştır. Uzel, bir açıklamasında tesadüfen öğrendiği bilgi olarak bu operasyonun ilk defa Celsus tarafından yapılmış olduğunu ve rutin olarak uygulandığını belirtir151. Renehan’a göre, Celsus, hem yakıcı ilaçlar hem de neşter kullanarak guatrın çıkarılması ile ilgili detaylı açıklamalar vermiştir152. Celsus, guatr operasyonu ile ilgili olarak, eserde şunları belirtir: “Deri ve soluk borusu arasında Greklerin bronchocele dedikleri, boyunda bir tümör153 vardır. O, bazen yumuşak bir et, bazen sıvı bal veya su gibi, bazen de saçlı ve kemik parçacıklıdır, her ne içerirse içersin bu tümör bir kabukla örtülüdür. Tedavi yakıcı ilaçlarla mümkündür; bu yapılınca içinde sıvı varsa dışarı akar, katıysa parmakla dışa döndürülebilir, sonra yara keten bir bez altında iyileşir. Neşterle tedavi daha kısadır. Tümörün ortasında aşağı tabakaya doğru doğrusal bir kesi yapılır, sonra hastalıklı kesecik parmakla sağlıklı dokudan ayrılır ve bütünü kabuğuyla birlikte çıkarılır. Yara ya tuz ya da soda eklenmiş sirke ile yıkanmalıdır ve yara kenarları bir dikişle birleştirilmelidir. Sonraki uygulamalar, dikişli yaralarla aynıdır. Sonra baskıyla boğazda bir problem olmasın diye yara, hafifçe bandajlanmalıdır. Eğer tabakayı dışarı çıkarmak mümkün olmazsa, tabakanın içine yakıcı ilaçlar serpilmeli ve sonra keten ve başka irin oluşturan ilaçlarla sarılmalıdır.”154 150 151 152 153 154 Celsus, Med., VII. 9. 1-2: Curta igitur in his tribus … ac si qua parva sunt, curari possunt; si qua maiora sunt, aut non recipiunt curationem, aut ita per hanc ipsam deformantur, ut minus indecora ante fuerint. Atque in aure quidem et naribus deformitas sola timeri potest: in labris vero, si nimium contracta sunt, usui quoque necessario iactura fit, quia minus facile et cibus adsumitur et sermo explicatur. Neque enim creatur ibi corpus, sed ex vicino adducitur; quod in levi mutatione et nihil †eripere et fallere oculum potest, in magna non potest. Neque senile autem corpus … İlter Uzel, “Galen ve Deneysel Tıp”, Türk Tıp Tarihi Yıllığı I, I. Uluslararası Tıp Tarihi ve Deontoloji Kongresi, Ed. Arslan Terzioğlu, İstanbul, 1994, s. 168. R. Renehan, “A Rare Surgical Procedure in Plutarch”, The Classical Quarterly, New Series, C. L, No: 1, 2000, s. 227, (Çevrimiçi) http://www.jstor.org/stable/1558946, 19 Mart 2011. Celsus bunu tiroit bezlerinin büyümesi olarak tanımlar, yani guatr. Celsus, Med., VII. 13: At in cercive inter cutem et asperam arteriam tumor increscit: bronchocelen Graeci vocant; quo modo caro hebes, modo umor aliquis melli aquaeve similis includitur, interdum etiam minutis ossibus pili inmixti. Ex quibus quicquid est, tunica continetur. ― Potest autem adurentibus medicamentis curari, quibus summa cutis cum subiecta tunica exestur. Quo facto, sive umor est, profluit; sive quid densius, digitis educitur; tum ulcus sub linamentis sanescit. Sed scalpelli curatio brevior est. Medio tumore una linea inciditur usque ad tunicam; deinde 51 Yazar, guatr operasyonunu iki faklı şekilde tarif etmiş ve operasyon sonrası bakımı da detaylı bir şekilde anlatmıştır. Bademciklerin alınmasıyla ilgili operasyon konusunda da Celsus yine bir ilki gerçekleştirmiştir. Tonsillektomi155 de denilen operasyon hakkında yazar, Grekler tarafından antiades olarak adlandırılan, iltihaptan sonra sertleşmiş tonsillerin156 ince bir katman içinde bulundukları için parmakla çekilip çıkarılmalarını; fakat çıkarılamazlarsa bir kancayla yakalanmasını ve neşterle kesilmesini, sonra boşluğun sirkeyle bolca yıkanmasını ve yaraya, kanamayı kontrol altına almak için başka ilaçların sürülmesi gerektiğini belirtir157. Savaş ve silah yaralanmalarıyla ilgili olarak da açıklamalarda bulunmuştur, Celsus. Ok çıkarma konusundaki açıklamalarda tıp tarihinde önde gelen isimlerden biridir. Konuyla ilgili olarak Celsus, eserde, vücuda giren ve içinde gömülü olan okların çıkarılmasının çok problemli olduğunu, biçim ve giriş pozisyonlarından dolayı bazı zorlukların bulunduğunu, her ne çeşit ok girerse girsin ya yaranın uç kısmından ya da okun sivri tarafına doğru olan kısımdan çıkarılabileceğini, ilk durumda zaten okun çıkmak için bir yol açtığını, ikinci durumda neşterle bir yol açılacağını, okun ucuna doğru ete bir kesi yapılacağını, bütün bunlar yapılırken damar ve sinirlerin kesilmemesine dikkat edilmesi gerektiğini ifade eder158. Tıp aletleri konusunda da Celsus önemli açıklamalarda bulunmuştur. Bugün 155 156 157 158 vitiosus sinus ad integro corpore separatur digito, totusque cum velamento suo eximitur. Tum aceto, cui vel salem vel nitrum aliquis adiecit, … eluitur, oraeque una sutura iunguntur; ceteraque eadem quae in aliis suturis superiniciuntur leviterque inde, ne fauces … urgeatque, deligatur. Si quando autem tunica eximi non potuerit, intus inspergenda adurendia; linamentisque id curandum est et ceteris pus moventibus. Bademciklerin çıkarılması, bademcik ameliyatı. Bademcik. Celsus, Med., VII. 12. 2: Tonsillas autem, quae post inflammationes induruerunt, antiades autem a Graecis appellantur, cum sub levi tunica sint, oportet digito circumradere et evelerle: si ne sic quidem resolvuntur, hamulo excipere et scalpello excidere; tum ulcus aceto eluere et inlinere vulnus medicamento, quo sanguis supprimitur. Celsus, Med., VII. 5. 1A-B: Tela quoque, quae inlata corporibus intus haeserunt, magno negotio saepe eiciuntur. Suntque quaedam difficultates ex generibus eorum: quaedam ex is sedibus, in quas illa penetrarunt. Omne autem telum extrahitur aut ab ea parte, qua venit, aut ab ea, in quam tetendit. Illic viam, qua redeat, ipsum sibi fecit, hic a scalpello accipit: nam contra mucronem caro inciditur. Sed si non alte telum insedit, et in suma carne est, aut certe magnas venas et loca nervosa non transit, nihil melius quam qua venit id evellere. Si vero plus est, per quod telo revertendum quam quod perrumpendum est, iamque venas nervosaque id transit, commodius est aperire quod superest, eaque extrahere: … 52 arkeolojik kazılarda ortaya çıkan aletlerin tanımlanmasında, Celsus’un yaptığı alet açıklamalarının çok büyük katkısı vardır. Uzel, kitabında Celsus’un, iğne koter159(candens ferrum), tüp muhafazalı (kanüllü) koter (tenue ferramentum candens), muayene sondası (specillum, specilla)160, kulak sondası veya kulak kaşığı (oricularium specillum, auriscalpium), iğne sapı (acus acuta non nimium tenuis), raspa sonda veya rasping specillum (specillum asperatum)161, yivli direktör (specillum)162, üç köşeli cerrahi iğne (acus), yuvarlak iğne ve firketeler (fibula), çatallı sonda (similitudinem facto Graecae litterae Y, v)163 , keskin çengel (hamus, hamulus acutus), kör çengel (hamus retusus), ustura (novacula), flebotom (phlebotomum, scalpellus)164, katias (ferramentum acutum in modum spathae facto)165, litotomi bıçağı (scalpellus)166, makas (forfex), kan alma kabı (cucurbitula), kulak şırıngası (oricularius clyster), ascites167 ve empiyem168 boşaltma kanülleri (fistula)169, büzülme ve yapışmayı önleyici tüpler (plumbea fistula), kalem kamışı (calamus scriptorius)170, keski (scalper, scalprum planum), guj (scalper excisorius)171, meningophylax veya kemik aleti (membranae custos)172, ok kaşığı (Diokles kaşığı, Diocleum cyathiscus), diş ve alveol173 forsepsi (forfex)174, törpü veya eğe (lima, limula), varis çekme forsepsi (hamus, hamulus), nalbant kerpeteni (vulsella quali fabri utuntur), delgi (terebra, terebella), testere (serulla), yuvarlak testere veya trephine (modiolus), mesane kateteri (fistula)175, litotomi kaşığı veya kepçesi (uncus, ferramentum quo in sectione calculus 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 Cilt ya da doku yüzeylerini yakma ya da kesmeye yarayan ucu kızgın metalle donatılmış aygıt. Sonda: Vücuda araştırma ya da sıvı nakletme amacıyla sokulan alet. Kazıma amacıyla kullanılan alet, Eski Yunan ve Roma’da göz iltihaplarında oluşan tanecikli yapıların kazınması için kullanılırdı. Bir çeşit oluklu sonda. Grek harflerinden üpsilon veya nü gibi bir biçime benzer olduğu tahmin edilir. Damar kesmeye yarayan alet. Zarları ayırmak için kullanılan alet. İdrar kesesinden taş çıkarma işleminde kullanılan alet. Karın boşluğunda sıvı toplanması. Herhangi bir vücut boşluğunda irin toplanması. Bir boşluğa yerleştirilen küçük boru. Yazı kalemi, küçük cerrahi işlemlerde yardımcı alet olarak kullanılırdı. Kemik kesici olarak kullanılan alet. Kafatası delme operasyonlarında beyin zarına zarar vermemek için kullanılan alet. Küçük boşluk şeklinde anatomik yapı. Kıskaç, ayırma kolları olan pens şeklinde yapılmış, doğumda fetüs başını çekmeye yarayan alet. Kanalı bulunan sonda. 53 protrahitur), litorite (ferramentum)176, embriyo çengeli (uncus), dekapitatör (uncus)177, sünger (spongia), dikiş materyali (acia mollis), fibula (fibula)178 gibi tıbbi araç ve gereçleri, bunların kullanılış şekillerini ve kullanım yerlerini tanımladığını belirtir179. Örneğin, kulak kaşığının çok amaçlı olarak kullanıldığını söyleyebiliriz. Bu alet öncelikle kulaktan yabancı cisim çıkarmak için kullanılırken; diğer yandan idrar yolundan taş çıkarmak için de kullanılır180. Celsus’un cerrahi alet tanımının ne kadar fazla olduğunu bu ifadelerden kolaylıkla anlayabiliriz. Celsus, kafatası yaralanmalarıyla ilgili de önemli önerilerde bulunmuştur. Kafatasına yapılan operasyonlar tıp tarihinin en ciddi ve en hassas uygulamalarıdır. Jackson’a göre, bu konuyla ilgili olarak Celsus, kafatasında kırık veya yaralanma oluşması durumunda yapılacak operasyonda trepanasyonun181 kullanıldığını ifade eder; trepanasyon operasyonunun hasar görmüş kafa kemiğinin çıkarılmasında kullanıldığını belirtir. Yazar, trepanasyonu, diğer yöntemler denenip de başarılı olunamadığı durumlarda uygulanacak bir yöntem olarak görür, kemiğin altında yer alan beyin zarının zedelenmesi durumunda ölümle sonuçlanabilen bu operasyonun tehlikelerine dikkat çeker ve bu tür operasyonlarda çok daha dikkatli olunması gerektiğini ifade eder. Geniş bir kemik parçasının çıkarılacağı durumlarda önce o bölgenin yaylı ya da kayışlı matkap kullanılarak bir dizi delik açılmak suretiyle çevrelenmesi gerektiğini ve sonra aradaki kemiklerin de keski yardımıyla kesilmesini önerir182. Celsus deyince aklımıza gelebilecek önemli tanımlamalardan biri de yazarımızın litotomi183 operasyonu ile ilgili yaptığı açıklamalardır. Garrison, Celsus’un, 7. kitabını cerrahiye ayırdığını ve bu kitap içinde onun klasik lateral 176 177 178 179 180 181 182 183 Mesane taşlarını kesmeye veya yarmaya yarayan alet. Fetüs başını kesmeye yarayan alet. Antik tıpta dikiş koymak için kullanılan alet. Uzel, Anadolu’da Bulunan Antik Tıp Aletleri, s. 52, 54, 60-62, 64-68, 73, 75, 76, 83-87, 92, 93, 101, 106-117, 119-124, 127-130, 133, 134, 138, 139. Celsus, Med., VI. 7. 5; Celsus, Med., VII. 26. 1C. Kafatasında delik açma operasyonu veya kafatası kemiğinin kesilerek bir parçasının çıkarılması operasyonu. Jackson, a. g. e., s.114. İçindeki taşı çıkarmak amacıyla bir organa yapılan kesi işlemi, başka bir ifadeyle taş idrar yollarında ise idrar yollarından taş çıkarma operasyonu. 54 litotomi184 tanımını verdiğini belirtir185. Bu operasyonla ilgili olarak Celsus, önce sonda kullanımıyla beraber idrar boşaltım işlemini belirtir. Sonra taşın, bir kulak sondası veya litotomide taşı çekmek için kullanılan bir alet (litotomi kaşığı) ile çıkarılması gerektiğini, idrar kesesinde taş olması durumunda hangi mevsim ve yaşta operasyonun daha uygun olduğunu, operasyondan önceki hazırlıkları belirttikten sonra taşı bulmak için kullanılan yöntemi, taş uygun noktaya getirilince yapılacak kesileri, idrar yolu açılınca taşın göründüğünü, renginin önemli olmadığını, eğer taş küçükse bir yandan parmaklarla itilip, diğer yandan o parmaklarla çıkarılacağını, eğer taş büyükse en üst kısmının üzerine bu amaç için yapılmış bir kepçe yerleştirilmesini, bu kepçenin biçimini, taşı çekerken dikkat edilecek hususları, taşın yeterince yakalandığı kesinleşince uygun hareketlerle çekileceğini, olabilecek bazı ihtimalleri, taşların biçimine göre yapılacak uygulamayı, taşın parmakların altında hissedilmesinin önemli olduğunu, taşların özelliklerine göre uygulanacak yöntemleri, eğer taş idrar kesesinin boynunu yırtmadan çıkarmak için büyükse, taşın kırılması gerektiğini, bu işlemin nasıl ve hangi aletle yapıldığını belirtir186. Bu kadar ayrıntılı taş çıkarma operasyonu tanımlaması, operasyon sanki günümüzde yapılıyormuş izlenimi vermektedir. Bu görüşümüzü destekleyen ifadelerinde Tez, bu operasyonun Celsus’un De Medicina adlı eserinde yer aldığı için, onun adıyla özdeşleştiğini, geleneksel operasyonda hekimin, hastaya iki gün perhiz yaptırdıktan sonra, üçüncü gün, dıştan hareketi kontrol edecek şekilde bastırarak yardımcı olurken, idrar torbası çıkışına doğru taşı getirmek için bir parmağını hastanın anüsüne soktuğunu, daha sonra da taşın, günümüzde olduğu gibi arka taraftan uygulanan bir cerrahi işlemle alındığını ve Celsus’un, idrar kesesi taşının tipik belirtisi olarak idrarda kum (urina harenosa), kanlı idrar ve idrar yapmada güçlük oluştuğunu belirttiğini ifade eder187. Celsus’un, litotomi operasyonu hakkında yazdıkları, De Medicina’nın cerrahi ile ilgili bölümünün en uzun ve en ayrıntılı bölümlerini oluşturur188. 184 185 186 187 188 Diğer adı sectio lateralis, mesaneden taş çıkarmak amacıyla perinenin tek bir yanından yapılan kesi, yanal taş kesisi. Garrison, a. g. e., s. 74. Celsus, Med., VII. 26. 1B-2; VII. 26. 2-2D; VII. 26. 2D-G; VII. 26. 2G-K; VII. 26. 2K-M; VII. 26. 2M-3; VII. 26. 3; VII. 26. 3B. Tez, a. g. e., s. 43, 113. Jackson, a. g. e., s. 123. 55 Fıtıklar ile ilgili olarak Celsus’un yaptığı tanımlamalar da oldukça önemlidir. Güntöre, yazarın fıtıklar hakkında yazdıklarının oldukça dikkat çekici olduğunu belirtir189. Papavramidou ve Christopoulou-Aletras’a göre, Celsus, De Medicina’da bronkosel190, umbilikal fıtık191, intestinal fıtık192, omental fıtık193, hidrosel194, varikosel195, sarkosel196 ve inguinal fıtık197 olmak üzere sekiz çeşit fıtığın (hernia) klinik belirtilerini tanımlamış ve yapılacak operasyonları, operasyon öncesi ve operasyon sonrası uygulanacak tedavileri ayrıntılı olarak açıklamıştır198. Bu fıtık çeşitlerinden yaygın olarak görülen göbek fıtığı199 hakkında Celsus’un belirttiklerine bakalım. Göbek fıtığının nedenleri ve bu nedenlerin belirtileri ile ilgili olarak Celsus, eserinde şunları söylemektedir: “Bağırsak sarktığı zaman şişlik ne sert ne yumuşak olur, bu şişlik herhangi soğuk bir şeyle indirilebilir ve sadece bütün sıcak maddelerle değil aynı zamanda soluğun tutulmasıyla da artar. Şişlik aralıklarla guruldar ve eğer hasta sırt üstü yatarsa bağırsak geri kaydığı için şişlik iner. Şişlik bağırsakları örten zardan kaynaklanırsa, bu şişlik daha yumuşak olur ve taban kısmında geniş, uç kısmına doğru giderek incelmiş bir biçimdedir. Eğer birisi tutmaya çalışırsa, bu şişlik kayar. Hem bağırsaklar hem de bağırsakları örten zar sarktığında belirtiler karışıktır ve yumuşaklık önce belirtilen iki yumuşaklık arasında bir derecededir; fakat et daha serttir ve hasta sırt üstü yatsa da şişlik inmez, bastırmaya gelmez. Şişlik kötü huyluysa belirtileri, kanser için belirttiklerimin aynısıdır, bastırılınca sıvı akar, fakat daha sonra hasta sırt üstü yattığında şişlik tekrar eski haline gelir.”200 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 Güntöre, a. g. e., s. 39. Akciğer borusu fıtığı, Celsus bunu tiroit bezlerinin büyümesi olarak tanımlamıştır. Göbek fıtığı. Bağırsak fıtığı. Karnı ve bağırsakları örten zarın fıtığı. Testis kılıfı fıtığı. Erbezi toplardamarının genişlemesi. Testis fıtığı. Kasık fıtığı. Niki S. Papavramidou, Helen Christopoulou-Aletras, “Treatment of Hernia in the Writings of Celsus”, World Journal of Surgery, C. XXIX, Ekim 2005, s. 1343, (Çevrimiçi) http://www.springerlink.com/content/g621788132m4ml1r/, 20 Mayıs 2011; Celsus, Med., VII. 13-24. Bizim bugün göbek fıtığı diye adlandırdığımız hastalık, o dönemlerde hastalığın kaynaklandığı yere göre isimlendirilmiştir, örneğin bağırsağın sarkmasından kaynaklanan fıtığa bağırsak fıtığı denmiştir. Burada bağırsak fıtığı olarak adlandırılan hastalık da günümüz açısından karın bölgesinde olduğu için göbek fıtığı olarak değerlendirilebilir. Celsus, Med., VII. 14. 2-3: Ubi intestinum prolapsum est, tumor neque durus neque mollis est, omni frigore minuitur: non solum sub omni calore sed etiam retento spiritu crescit. Sonat interdum, atque ubi resupinatus est aliquis, delapso intestino ipse desidit. Ubi vero omentum est, cetera similia sunt; tumor mollior et, ab ima parte latus, extenuatus in vertice est; si quis adprehendit, elabitur. Ubi utrumque est, indicia quoque mixta sunt, et inter utrumque mollites: at 56 Celsus’un bu ifadelerine baktığımızda göbek fıtığının nedenlerini ve belirtilerini ne kadar açık ve net bir şekilde ifade ettiğini görebiliriz. Celsus’un kan damarlarının bağlanmasıyla ilgili açıklamaları da önemlidir. Lyons ve Petrucelli, kanayan damarların bağlanması ve kesilmesiyle ilgili, özellikle öne çıkan belki de ilk açıklamayı (Heliodoros’un, Celsus’tan önce yapmış olabileceğini belirterek) Celsus’un yaptığını ifade ederler201. Başka bir ifadeyle, Celsus ve dolayısıyla eseri, atardamar kanamalarını durdurmak için damarın bağlanması yöntemini açıklayan ilk kaynaktır202. Böylece bu konuyla ilgili ilk açıklamaları Celsus’un yaptığına ilişkin görüş kuvvetlenmiş olmaktadır. Celsus, eserde, kanayan damarların tutulmasını ve damarların kanama bölgesinde iki yerden bağlanmasını, sonra bu iki uç çekilebilsin diye bunların arasından kesilmesini, her şeye karşın açıklıkların kapanacağını belirtir203. Celsus’un elephantiasis204 hastalığı ile ilgili söyledikleri de oldukça ilgi çekicidir. Jackson, klasik tıpta lepra olarak tanımlanan hastalığın, aslında elephantiasis olduğunun bilindiğini, Celsus’un bu hastalıkla ilgili anlatımının lepranın en ağır şekli olduğunu belirtir205. Celsus ise eserde bu hastalıkla ilgili şu açıklamalarda bulunur: “Greklerin elephantiasis olarak adlandırdıkları hastalık İtalya’da fazla bilinmez. Bazı bölgelerde çok sık görülür ve kronik bir hastalık sayılır. Kemikler de dâhil bütün vücudun tutulduğu söylenir. Vücut yüzeyinde lekeler ve şişlikler oluşur. Bunlar önce kırmızıyken sonra siyahlaşır, deri düzensiz bir şekilde kalınlaşıp incelir, yumuşayıp sertleşir, bazı bölgelerinde kabuklar oluşur. Eğer hastalık uzun sürerse el ve ayak parmakları şişlikler içinde kaybolur.”206 201 202 203 204 205 206 caro durior est, semperque etiam resupinato corpore tumet, prementique non cedit, prioribus facile cedentibus. Si vitiosa est, easdem notas habet, quas in carcinomate exposui. Lyons, Petrucelli, a. g. e., s. 248. Tez, a. g. e., s. 43. Celsus, Med., V. 26. 21 C: Quod si illa quoque profluvio vincuntur, venae quae sanguinem fundunt adprehendendae, circaque id quod ictum est duobus locis deligendae intercidendaeque sunt, ut et in se ipsae coeant, et nihilo minus ora praeclusa habeant. Fil hastalığı. Jackson, a. g. e., s. 182. Celsus, Med., III. 25. 1-2: Ignotus autem paene in Italia, frequentissimus in quibusdam regionibus is morbus est, quem Graeci vocant; isque longis adnumeratur: quo totum corpus adficitur, ita ut ossa quoque vitiari dicantur. Summa pars corporis crebras maculas crebrosque tumores habet; rubor harum paulatim in atrum colorem convertitur. Summa cutis inaequaliter crassa, tenuis, dura mollisque, quasi squamis quibusdam exasperatur; corpus emacrescit; os, surae, pedes intumescunt. Ubi vetus morbus est, digiti in manibus pedibusque sub tumore conduntur; … 57 Bu ifadelerden sonra hastalıkta gelişen belirtileri ve hastalığın seyrini ifade eder. Celsus’un tıp tarihindeki yerini ve önemini açıkça ortaya koyan daha pek çok konu olmakla birlikte burada sadece öne çıkanlara yer verdik. Şimdi de modern kaynaklarda Celsus’un önemini ifade eden açıklamalara bakalım. Demirhan, Celsus’un katarakt ve cerrahi dikişlerde iplik kullanmasının önemli olduğunu ifade ederken207; Sarı, yazarın kafatası yaralanmalarında kemik parçasının çıkarılmasını, yaranın temizlenmesinde sirkenin kullanılmasını tarif ettiğini belirtir208. Atabek ve Görkey ise Celsus’un ilk defa iltihabın dört temel unsurunu saydığını, apandisiti ilk tarif eden yazar olduğunu, yine ilk defa kalp hastalarına cardiacus dediğini, delilik için insania terimini kullandığını; egzama, yumuşak şankr (Gr. chancre mou)209, vitiligo210, alopecia areata211…gibi kırk farklı deri hastalığını tanımladığını; bademciklerin alınmasını, guatr, fıtık, mesane taşı operasyonunu, yüze yapılan plastik cerrahiyle ilgili müdahaleleri, katarakt operasyonunu ve birçok operasyonu açık bir şekilde tanımladığını, dişçilikle ilgili bilgisini ispatladığını belirtirler212. Bütün bu ifadelerden anlaşıldığı gibi yazarımız tıp tarihinde gerek ayrıntılı operasyon tarifleri gerekse düzgün üslubuyla önemli bir yer edinmiştir. Eser, daha önce de belirttiğimiz gibi, 15. yüzyılda Avrupa’da basılan ilk kitaplardan olması ve uzun süre tıp öğrencilerinin kullanması bakımından önem arz etmektedir213. Magner’a göre, De Medicina, Avrupa’nın yeni matbaasında çoğaltılan ilk tıp metinlerinden biridir214. Basılan bu kitap taşınabilir niteliktedir. Eser, çeşitli tarih kitaplarında ilk bilimsel çalışma olarak da belirtilmiştir 215 . Ayrıca De Medicina, tıp ile ilgili yazılan kitapların en ünlülerinden biridir. Eser, diğer bilimsel eserlerden daha fazla sayıda edisyon yapılması sebebiyle de ön plana çıkmaktadır. 207 208 209 210 211 212 213 214 215 Demirhan, a. g. e., s. 42. Nil Sarı, v. d., Tıp Tarihi ve Tıp Etiği Ders Kitabı, İstanbul, İ. Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Yayınları, 2007, s. 48. Frengi hastalığının birinci aşamasında görülen yara, eskiden yayılma eğilimi gösteren küçük ülserlere verilen ad. Beyaz leke hastalığı. Saçın veya sakalın belli bölgesinde oluşan kellik. Atabek, Görkey, a. g. e., s. 148. Erim, a. g. e., s. 179. Magner, a. g. e., s. 117. Güntöre, a. g. e., s. 39. 58 Tıp tarihini, prooemium bölümünde kapsamlı olarak ele alan ilk tıbbi eser olarak da kabul edilebilir. De Medicina, aynı zamanda Antik Çağdan günümüze kadar gelebilmiş Latince yazılmış tek tıp eseridir. Celsus’un eseri, zamanının Hippokratesçi görüşü için önemlidir216. Magner’e göre De Medicina, Roma’nın 1. yüzyıldaki tıbbi ve cerrahi uygulamaları hakkında değerli bir araştırma sunmaktadır217. Celsus’un De Medicinası’nın 1426’da Siena’da yeniden keşfi, hümanist tıp için biçimsel bir model sağlamıştır218. Eser, Hippokrates’in tıp hakkındaki yazılarından sonra en eski tıbbi doküman ve antik tıp bilgisinin en kapsamlı eseri olma ayrıcalığına da sahiptir. De Medicina, Antik Çağın, özellikle teşhis ve tedavi yöntemleri hakkında fikir vermesi bakımından önemli bir yapıttır. Ayrıca, cerrahi alanıyla ilgili bilgiler de içermektedir. Örneğin katarakt hakkında yapmış olduğu açıklamalar oldukça önemlidir ve bunların konuya ilişkin ilk detaylı ve önemli açıklamalar olduğu söylenmektedir. Celsus, eserinde diyetten de bahsetmiş ve sağlıklı bir yaşam için nasıl beslenmek gerektiği hakkında ayrıntılı bilgiler vermiştir. Ayrıca Grekçe tıp terimlerinin Latinceye çevirisinin de yer aldığı tıp terminolojisinin genişlemesine katkıda bulunan bir eserdir. De Medicina, gerek antik gerekse modern bilim adamlarınca muhteşem ve seçkin bir eser olarak bilinmektedir. Eser, tıp ile ilgili sistematik bir yapıya sahip olmasıyla Celsus’a ün kazandırmıştır ve onu Rönesans’ta da üne kavuşturmuştur. De Medicina, diyet, ilaç ve özellikle cerrahi operasyonların ayrıntılı tanımlamalarını içermesi bakımından doktorların el kitabı olarak önem arz etmektedir. Yazarının edebi üslubu ve tanımlamaları vermedeki ustalığı eserin öne çıkmasında önemlidir. Sonuç olarak De Medicina, Helenistik tıp teorileri ile Roma pratik yaklaşımlarının bir sentezidir. Buraya kadar bahsettiğimiz konularda “ilk” ve “en” kelimelerinin çoğunluğu eserin öneminin göstergesidir. 216 217 218 Smith, a. g. e., s. 227. Magner, a. g. e., s. 121. The Cambridge Companion to Galen, Ed. R. J. Hankinson, New York, Cambridge University Press, 2008, s. 367. 59 III. İDEAL HEKİM A. Genel Kavramlar Celsus, De Medicina’da, hekimlerle ilgili açıklamalar da yapmıştır. Hekim ve hekimin özelliklerini iki bakımdan ele alabiliriz: 1- Etik, 2- Mesleki uygulamalar. Burada etik kelimesinden anlaşılması gereken deontoloji ile ilgili konular, mesleki uygulamalardan anlaşılması gereken ise hekimlerin mesleklerini icra ederken uyguladıkları yöntemlerdir. Bu konuların ayrıntısına girmeden önce bazı kavramların tanımlanması konunun anlaşılır olması açısından faydalı olacaktır. Tanımlanması gereken ilk kavram hekimdir. Hekim, sözlükte, insanlardaki hastalıkları teşhis ve onları ilaçlarla veya bazı araçlarla tedavi eden kimse, doktor, tabip anlamındadır1. Hekim kavramının Latince karşılığı medicus kelimesidir. Celsus, eserin genelinde doktor veya hekim kavramını karşılamak için bu kelimeyi kullanır. Tanımlanması gereken diğer bir kavram da cerrahtır. Cerrah, ameliyat yapan uzman hekim, operatör ve (eski anlamıyla) önemsiz yaraları iyileştiren kimse olarak tanımlanır2. Cerrah kavramının Latince karşılığı ise chirurgus kelimesidir. Celsus, cerrahi ile ilgili konuların bazılarında3 ve eski cerrahlardan bahsederken4 bu kelimeyi kullanır. Bu çalışmada dipnotlarda belirtilen yerlerin haricinde cerrah ve hekim kavramları için medicus kelimesini kullanır. Williams’a göre, bazı ülkelerde hekimler ile cerrahlar ayrılır ve her ikisini de kapsamak üzere doktor kavramı kullanılır; ancak doktor kavramı diş hekimleri ve veteriner hekimler gibi diğer sağlık çalışanları tarafından ve ayrıca doktora derecesi alanlar tarafından da kullanılır, tıp doktoru kavramı daha uygun bir tanımlama olmasına rağmen, yaygın olarak kullanılmaz. Dünya Hekimler Birliği, hekim kavramını tıp mesleğini uygulamak için gerekli bütün niteliklere sahip kişiler için kullanır5. Bütün bu açıklamalara bakarak hekim kavramının cerrah kavramını da kapsadığını söyleyebiliriz. Ülkemize 1 2 3 4 5 Türkçe Sözlük, 10. bs., Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları, 2005 s. 874. A. e., s. 361. Celsus, Med., Prooemium, 4, 5; VII. 11. Celsus, Med., V . 28. 7 (burada chirurgicus kelimesini kullanır); VI. 7. 2B. John R. Williams, Dünya Hekimler Birliği: Tıp Etiği Elkitabı, Çev. Murat Civaner, y. y., Türk Tabipleri Birliği Yayınları, 2005, (Çevrimiçi) http://www.ttb.org.tr/kutuphane/tip_etigi.pdf, 9 Mart 2011, s. 116. 60 baktığımızda ameliyat yapanlar için cerrah kavramının pek kullanılmadığını, çoğunlukla doktor kavramının kullanıldığını görüyoruz. Örneğin, safra kesesinde taş olan birisi muayene olmak için gittiğinde “bugün cerraha gittim” demez; “bugün doktora gittim” der. Muayene sonucunda ameliyatına karar verilen bir hasta “cerrah yarın gel ameliyat yapalım dedi,” demez; “doktor yarın gel ameliyat yapalım dedi,” şeklinde bir ifade kullanır. Bu sebeple, doktor kavramı hekim ile aynı kullanımda olduğuna göre cerrah kavramı için de doktor veya hekim kavramını kullanmak yanlış olmayacaktır. Sonuçta cerrah da bir hekimdir. Hekim kavramının bir başka farklı kullanımı da hastanelerde yönetimde görevli doktorlar içindir. Bu kavramlar başhekim veya baştabiptir. Bu tür hekimler için baş doktor kavramını kullanmayız. Sonuç olarak hekim, doktor, tabip kavramlarının aynı ve genel bir kullanımının olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim Celsus’un da yukarıdaki dipnotlarda (3. ve 4. dipnotlar) belirtilen yerler haricinde hep medicus (hekim) kelimesini kullanması bu düşüncemizi destekler niteliktedir. Hekim ve hekimlik tarihi ile ilgili açıklamalarımıza geçmeden önce etik ve etiğin alt kolları, deontoloji ile ilgili kavramların tanımlamalarına bakmamız yerinde olacaktır. Etik kelimesi Türkçede töre bilimi, ahlak, ahlaki, ahlakla ilgili anlamlarına gelmektedir6. Etik kısaca, belirli durumlardaki ilişkilerimizde en doğru, en iyi tutumu belirleme ve buna göre davranmadır ve doğru, yanlış ve iyi, kötü olarak nitelenen kavramların tanımlanması, sorgulanması ve tartışılmasını da içerir. Etiğin amacı, en doğru ahlaki değerleri ve eylemleri belirleyebilmektir. Doktorun, hastasına yararlı olabilmesi için hastasının değerlerini de kavrayabilmesi gerekir. Etik aynı zamanda, hekim hasta ilişkisinde dikkatle gözetilmesi gereken bir iletişim sorunudur7. Yıldırım ve Kadıoğlu’na göre, insanın toplumsal ölçekte gerçekleştirdiği ve başkalarını etkileyen sonuçları olan davranışlar, eylemler ve bunları biçimlendiren düşünme süreçleri ile ilgili olan etik, somut olarak üç farklı biçimde ortaya çıkar: Birinci olarak felsefenin bir alanıdır, davranışlar bağlamında neyin iyi olduğunu ve iyi olan şeyleri ele alır, insanın ideal davranışlarını formüle etmeyi amaçlar; ikinci olarak 6 7 Türkçe Sözlük, 10. bs., Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları, 2005, s. 661. Sarı, v. d., a. g. e., s 239, 242. 61 toplum yaşamında etiğin karşılığı, insanların birbirleriyle ilişkilerinde neleri yapmaları ve nelerden kaçınmaları gerektiğiyle ilgili bir kurallar kümesidir, yani kısaca genel ahlakla ilgilidir; üçüncü olarak belli bir alanda faaliyet gösteren kişilerin uymaları gereken kuralların belirlendiği ve o alana özgü uygulamalarda uyulması istenen davranışların irdelendiği meslek etikleri şeklinde farklı kolları ortaya çıkmıştır8. Ahlak, bir toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve kuralları, iyi nitelikler, güzel huylar olarak tanımlanır9. Ahlak, bir toplumda çoğunluğun kabul ettiği değer yargıları anlamında ve etik karşılığında da kullanılır10. Williams’a göre ise ahlak, insanların karar ve eylemlerinin değersel boyutudur. Ahlakın dili, haklar, sorumluluklar, erdemler gibi isimler ve iyi, kötü, doğru, yanlış, adil ve adil olmayan gibi sıfatlar içerir, bu bağlamda etik, öncelikli olarak bilmekle; ahlak ise yapmakla ilgilidir11. Biyoetik, doğada var olan tüm organizmaların hayatına ilişkin etik yaklaşımları inceleyen bir çalışma disiplini olarak tanımlanır12. Biyoetik, kimilerince tıp etiğiyle eş anlamlı olarak değerlendirilse de genel kabul, biyoetiğin daha geniş bir anlam yüküne sahip olduğu yönündedir. Bu geniş anlamlılığın içeriğinde tıbbi eylemlerin yanı sıra canlı, doğa ve çevreyle ilgili eylemler de bulunur13. Tıp etiği veya tıbbi etik, etik kavramının tıbba uyarlanmış biçimidir. İnci, tıp etiğini, etiğin tıbbi alanı kapsayan etkinliği olarak tanımlar. Tıp etiği, özel bir etik olmayıp tıbbi araştırmalar, girişimsel ve teknolojik tıbbi uygulamalar, tıpta ahlaki özellik taşıyan tutum ve davranışlar gibi özel durumların etiğidir; ancak bu, genel etikten ayrı, bağımsız prensip ve ölçütler taşıdığı anlamına gelmez ve etiğin tıbbi uygulamadaki ahlaki sorunları ile uğraşan tıp etiği, biyoetikle yakın ilişki içindedir; 8 9 10 11 12 13 Gülay Yıldırım, Selim Kadıoğlu, “Etik ve Tıp Etiği Kavramları”, C. Ü. Tıp Fakültesi Dergisi, C. XXIX, No:2, 2007, (Çevrimiçi) http://eskidergi.cumhuriyet.edu.tr/makale/1569.pdf, 9 Mart 2011, s. 76. Türkçe Sözlük, 10. bs., Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları, 2005, s. 43. Sarı, v. d., a. g. e., s. 239. Williams, a. g. e., s. 11. Çağatay Üstün, Tıp Etiği Kavramlarına Giriş, İzmir, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Yayınları, 2002, s. 16. Yıldırım, Kadıoğlu, a. g. e., s. 81. 62 fakat eşanlamlı değildir14. Tıp etiğinin amacını, tıp uygulamasındaki değer sorunlarına yaklaşımımız olan iyi ve kötü kavramlarının hangi değerlere göre belirlenebileceği, tıp uygulaması içerisinde gerek toplumsal gerekse evrensel nitelikli değerlerin olup olmayacağı konusu oluşturur15. Sarı’ya göre, tıp etiği, tıp uygulamasında kesinlikle ve dikkatle önem verilmesi gereken bir konudur; çünkü insan ve hayatı söz konusudur16. Kısaca tıp etiği, sağlık alanında hangi davranış ve eylemlerin iyi veya kötü, yararlı veya zararlı, doğru veya yanlış olduğunu ve sağlık çalışanlarının uymaları gereken iyiye, doğruya ve yararlıya yönelik kuralları kapsar. İskit’e göre, tıp alanında etik kavramının tarihçesi çok eskiye dayanır. Tarihsel olarak özellikle klinik işlemlerde uyulması geleneksel sayılan en eski etik kuralların bütünü Hippokrates Yemini’dir. Günümüzde geçerli olan etik ilkelerin en önemlisi olan zarar vermeme ilkesi yüzyıllar önce Hippokrates tarafından dile getirilmiştir. Tıpta etiğin yerleşip kavramların konuşulur olması ve kuralların oluşturulması 20. yüzyılda gerçekleştirilmiştir17. Tıp etiğinin kurucusu, tıbbın babası olarak da bilinen Hippokrates’tir. Deontoloji, kısaca ödev bilimi veya görev bilimi olarak tanımlanabilir. Sarı, deontolojinin görev ahlakı anlamına geldiğini, görev ahlakının bir takım kurallar çerçevesinde belirlendiğini, görevli kişinin, doğru ve yanlışın ölçüleri olarak kabul edilen bu kurallara uymakla yükümlü olduğunu belirtir18. Civaner, Sarıkaya ve Balcıoğlu’na göre, ülkemizde hala geçerliliğini koruyan 1960 tarihli Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi’nde hasta yararını önceleme, mesleki gizliliği koruma gibi meslek ahlakı kurallarının yasal nitelik kazanmış, yaşama, sağlığa saygı ve özen göstermek, ayrım yapmamak, hastanın onayını almak, hastaya gerçeği söylemek, haksız rekabete yol açacak uygulamalardan kaçınmak gibi kurallara yer verilmiştir19. 14 15 16 17 18 19 Osman İnci, Bilimsel Araştırma, Yayın ve Tıp Etiği, İstanbul, Türk Üroloji Derneği, 2008, s. 63. Berna Arda, Serap Şahinoğlu Pelin, “Tıbbi Etik: Tanımı, İçeriği, Yöntemi ve Başlıca Konuları”, Ankara Tıp Mecmuası, C. XLVIII, 1995, (Çevrimiçi) http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/36/859/10903.pdf, 10 Mart 2011, s. 326. Sarı, v. d., a. g. e., s. 239. Alper B. İskit, “Etik Kurulların Oluşumu, Gelişimi ve İşlevleri”, Hacettepe Tıp Dergisi, C. XXXVI, No: 3, 2005, s. 129. Sarı, v. d., a. g. e., s. 239. Murat Civaner, Özlem Sarıkaya, Harun Balcıoğlu, “Uzmanlık Eğitiminde Tıp Etiği”, Anadolu Kardiyoloji Dergisi, C. IX, 2009, (Çevrimiçi) http://www.anakarder.com/sayilar/52/132-138.pdf, 9 Mart 2011, s. 133. 63 B. Hippokrates ve Tıp Etiğinin Temel İlkeleri Tıbbın babası olarak kabul edilen Hippokrates, tıp tarihinde ve tıp sanatında bir dönüm noktası olmuştur. Hippokrates (M. Ö. 460–370) Kos’ta (günümüzde İstanköy) doğmuştur. Yunanistan ve Mısır’a seyahat yapmıştır20. M.Ö. 5. yüzyılda yaşamış olan Hippokrates, gözleme dayanan tıbbın kurucusu olarak kabul edilir. Hippokrates, zamanının tıbbını tümüyle özümseyen ve en iyi biçimde uygulayan bir hekimdir. Teşhiste hastayı gözlemlemenin önemini göstermiş ve klinik hekimliğini ön plana çıkarmıştır21. Atabek ve Görkey’e göre, Hippokrates, hastalıkların kötü ruhların veya tanrıların gönderdikleri bir ceza olmasının aksine, doğal nedenlerden kaynaklandığını iddia etmiştir. Benzer şeylerin benzerleriyle tedavi edildiği (similia similibus curantur) görüşünü savunmuş ve sıvılar teorisine uygun olarak tedavi yönteminde kan alma, lavman yapma, müshil, kusturucu ve idrar söktürücüler kullanmıştır. Cerrahi operasyon olarak ise irin boşaltma, apse temizleme, kırık ve çıkık tedavileri gibi uygulamalar yapmıştır22. Akılcı bir yaklaşımı olan Hippokrates, tıbbın temelini felsefi bir görüş olan sıvılar teorisine, başka bir deyişle dört unsur teorisine dayandırmış ve hastalığın bu unsurlardaki dengesizlik ve bozulmayla meydana geldiğini düşünmüştür. Bu nedenle, Hippokrates tıbbına göre, insan bedeninde bulunan dört unsurdan kan, sıcak ve yaş; sarı safra, sıcak ve kuru; kara safra, soğuk ve kuru; balgam ise soğuk ve yaş özelliklerine sahiptir. Bu dört unsur, her uzuvda farklı oranlarda bulunmaktadır; unsurların bedendeki oranı, mevsimlere ve yenilen besinlere göre değişmektedir. Her kişide bir unsur diğerlerine göre daha fazla olduğu için insanların beden yapıları ve kişilikleri buna bağlı olarak değişir 23. Hippokrates’in tıbbı felsefeden ayırdığı söylenir; ancak filozof hekimlerce ortaya atılmış olan dört unsur veya dört sıvı teorisini temel almasından yola çıkarak, tıbbi düşüncesinin felsefeden tamamen kopuk olduğunu söyleyemeyiz. Hippokrates ekolünün hekimleriyle ilgili olarak Sarı, hastalıkların tanısını bu teoriye göre koyduklarını ifade eder24. Hippokrates, tıp etiğinde de öncü rol oynayarak yukarıda 20 21 22 23 24 Atabek, Görkey, a. g. e., s. 123. Ayten Altıntaş, “Tıp Tarihi Ders Notları”, İ. Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, t. y., s. 6, 7. Atabek, Görkey, a. g. e., s. 123, 124, 125. Sarı, v.d., a. g. e., s. 28, 29. A. e., s. 35, 36. 64 bahsettiğimiz tıbbın babası unvanını almayı hak etmiştir. Hippokrates’e atfedilen yemin, tıp tarihinin ve tıp etiğinin temel taşlarından biridir. Jones’a göre, yemin, kısa olmasına rağmen günlük okuyucular ve tıp adamları için oldukça ilgi çekici niteliktedir ve tıp etiğinde dönüm noktasını oluşturur25. Yemin, hem tasdikler hem de yasaklar içermektedir; yasaklamalar hastaya zarar vermemek içindir26. Magner’a göre ise yemin, hastanın yararına tıbbi bir uygulama yapmaya yönelik bir söylem içerir. Herhangi bir kişiye ölümcül ilaçlar vermeyi veya bu kişiye zarar vermeyi yasaklar. Bu yemin, sadece hekim ve hocası arasında bir sözleşme değil aynı zamanda hekimden hastaya verilen bir sözdür27. Günümüzde doktorlar mezun olurken bu yemini ederler ve bu yemine Hipokrat Yemini adı verilir. Bu nedenle Hippokrates, antik dönemlerden günümüze bir köprüdür. Hippokrates’in yemin metni şöyledir: Hekim Apollon ve Asklepios ve Hygieia ve Panakeia ve bütün tanrılar ve tanrıçalar üzerine, onları şahit göstererek, yemin ederim ki yeteneğime ve ayırt etme gücüme uygun olarak bu yemini ve sözleşmeyi yerine getireceğim. Bu sanatı bana öğretenleri kendi ebeveynime eş tutacağım, hayatımı onun ortaklığında yaşayacağım ve paraya ihtiyacı olduğunda kazancımı onunla paylaşacağım, ailesini kendi kardeşlerim gibi sayacağım ve isterlerse bu sanatı ücretsiz ve sözleşme olmaksızın öğreteceğim; kuralları, sözel bilgilerimi ve diğer bütün bilgileri kendi oğullarıma, hocamın oğullarına ve hekimlik yemini eden öğrencilerime açıklayacağım; fakat başka hiç kimseye değil. Yeteneğime ve ayırt etme gücüme uygun olarak hastalara yardım edecek tedaviyi uygulayacağım; fakat onlara asla kötü muamelede ve adaletsizlikte bulunmayacağım. Ölümcül ilaç istendiğinde ne hiç kimseye bunu vereceğim ne de böyle bir şeyi tavsiye edeceğim. Aynı şekilde kadınlara düşük yaptırıcı ilaç vermeyeceğim. Hem yaşamımı hem sanatımı saflık ve kutsallık içinde sürdüreceğim. Taştan dolayı ıstırap çekenler için bile bıçak kullanmayacağım; fakat bunu, bu işte uygulama yapan sanatkâr adamlara bırakacağım. Hangi eve girersem, hastaya yardım etmek için gireceğim, kasıtlı olan bütün adaletsizliklerden ve zararlardan, hür veya köle erkek ve kadınların vücutlarını kötüye kullanmaktan kaçınacağım. Tedavi esnasında ve tedavi dışında insanların yaşamıyla ilgili ne duyarsam veya ne görürsem, etrafa yayılmaması gerekenler varsa bunları kutsal bir sır olarak gizli tutup herhangi bir zamanda açığa vurmayacağım. Eğer bu yemine uyarsam ve onu bozmazsam yaşamım ve sanatım süresince bütün insanlar arasında daima ün kazanayım; fakat bozarsam ve yalan yere yemin edersem bütün bunların tersi başıma gelsin28. 25 26 27 28 Hippokrates, Çev. W. H. S. Jones, iv C., Cambridge, Massachusetts, Harvard University Press, Loeb Classical Library, London, 1957, C. i, Orkos (The Oath), s. 291. Lyons, Petrucelli, a. g. e., s. 214, 215. Magner, a. g. e., s. 96. Hippoc., Orkos (The Oath), s. 298, 300. 65 Tıp etiği birtakım ilkelere dayanmaktadır. Tıp etiği ilkeleri, tıbbi uygulamalar sırasında uyulması gereken temel ilkelerdir. Tıp etiğinde kullanılan ilkeler ve özellikle bazıları Hippokrates’e kadar uzanır29. Tıp etiği ilkelerinin bilinmesi ve bunlara uyulması, sağlık çalışanları için kaçınılmazdır. Etik ilkeler, belirli durumlarda sağlık çalışanının en doğru eyleminin ne olabileceği konusunda yol gösterici ve etik sorunların çözümünde yönlendirici niteliktedirler30. Tıp etiğinin dört temel ilkesi vardır; bunlar: Zarar vermeme, yararlı olma, özerkliğe saygı ve adalet ilkeleridir. Bu ilkelerin daha iyi anlaşılması için, tanımlarına kısaca değinmek yerinde olacaktır. Zarar Vermeme İlkesi: Tıp etiği ilkelerinden en önemlisidir. Bu ilke, zarar vereyim mi, vermeyeyim mi düşüncesine nadiren izin verir; çünkü bu ilkenin çiğnenmesi tehlikelidir. Bir kişinin olumsuz saydığı herhangi bir duruma maruz bırakılması, o kişiye zarar verme anlamına gelir. Bir doktor da birçok bakımdan hastasının zarar görmesine sebep olabilir. Örneğin, hastada ağrıya sebep olabilir veya fiziksel nitelikte bir zarar verebilir, hastada sakatlığa neden olabilir ve hatta hastanın zamansız ölmesine yol açabilir31. Bu ilkeyle bireyi koruma amaçlanmıştır. Zarar vermeme ilkesi, çağlar boyunca hekimlerin temel davranış kuralını oluşturmuştur. Bu ilkenin temeli Hippokrates’in ifade ettiği “öncelikle zarar verme (Lat. Primum non nocere)” sözünden gelmektedir. Bu bağlamda, zarar vermeme ilkesini koyanın Hippokrates olduğunu söyleyebiliriz. Celsus, bu ilkeyle ilişkili olan ifadeler kullanmıştır32. Celsus’un bu konuyla ilgili ifadeleri daha sonra ayrıntılı olarak ele alınacaktır. Yararlı Olma İlkesi (Yararlılık İlkesi): Bu ilkeyle hastaya yararlı olmak amaçlanmaktadır. Hastaya yapılacak uygulamaların yarar sağlayıcı olması gerekir. Toplum, bir doktorun, hastasının yararı için olumlu davranışlar sergilemesini, elinde fırsat varsa oluşabilecek zararı önlemesini veya hafifletmesini, oluşmuş bir zararı gidermesini, azaltmasını ve hatta sağlıklı yaşam seviyesini yükseltmesini, yani 29 30 31 32 İnci, a. g. e., s. 64. Sarı, v. d., a. g. e., s. 244. A. e., s. 251. Celsus, Med., Prooemium, 39. 66 iyiliğini artırmasını bekler33. Şiddetli baş ağrısı şikâyetiyle gelen bir hastanın bu ağrısını dindirmek, o hastaya yararlı olmaktır. Celsus, bu ilkeyle ilgili olabilecek açıklamalarda bulunmuştur34. Onun konuyla ilgili ifadelerine daha sonra yer verilecektir. Özerkliğe Saygı İlkesi (Özerklik İlkesi): Özerklik, bir kişinin veya topluluğun kendi kararlarını kendinin vermesi veya kendi uyacağı kuralları kendinin belirlemesi olarak tanımlanabilir. Bu ilke kişinin özgür iradesine saygı duymakla ilgilidir. Sarı’ya göre, bu ilke, her insanın tek, biricik olduğunu ve özerkliğinin insanın temel hakkı olduğunu, insanın hür irade yeteneğinin temel bir değer olarak kabul edilmesi ve kendimiz dışındaki kişilerin özerk tercihlerine saygı göstermemiz gerektiğini ifade eder. Ayrıca, doktorlar da hastalarının kararlarına saygı duymalıdır. Her kişi kendi geleceğiyle ilgili bağımsız karar verme hakkına sahiptir, dolayısıyla hasta kişi de kendisine yapılacak tedaviler, tıbbi girişimler konusunda söz sahibi olmalıdır. Hastanın kendisi için en doğru kararı verebilmesi, sağlığı ve tedavisi hakkında doktorundan bilgi alması ve ona danışmasıyla mümkün olabilir35. Örneğin, bel fıtığı ameliyatı önerilen bir hastaya, doktor her türlü riskleri ve avantajları açıkladıktan sonra, ameliyat kararını en son verecek olan kişi hastanın kendisidir. Doktor, hastayı herhangi bir zorlama veya psikolojik baskıyla ameliyat olmaya ikna etmemeli, hastanın kararına saygı duymalıdır. Celsus, eserinde bu ilkeyle ilgili olarak da açıklamalarda bulunmuştur36. Celsus’un açıklamaları daha sonra ele alınacaktır. Adalet İlkesi: İnsanların eşitliği ve eşit haklara sahip olması temeline dayanır. Sarı, insanlar arasındaki farklılıklara rağmen hiçbir kimseye hak etmediği, farklı bir muamele yapılmaması, yasalar karşısında eşit muamele edilmesi, kamu hizmetlerinde herkese eşit imkân ve eşit sağlık hizmeti hakkı tanınması gerektiğini, adil davranmanın, bir kişiye layık olduğunu, hak ettiğini vermek anlamına geldiğini belirtir37. Toplumda bireyler, hiçbir ayrıma tabi tutulmaksızın tedaviden eşit bir 33 34 35 36 37 Sarı, v. d., a. g. e., s. 259. Celsus, Med., Prooemium, 73. Sarı, v. d., a. g. e., s. 269. Celsus, Med., II. 10. 7-8. Sarı, v. d., a. g. e., s. 272, 273. 67 şekilde yararlanma hakkının olduğundan emin olmalıdır38. Doktorlar, hastanın maddi durumu, makamı ve mevkisi ne olursa olsun gerek davranışlarında gerekse tıbbi uygulamalarında adaletli davranmalıdır. Örneğin, doktor veya herhangi bir sağlık çalışanı, başında şapka, ayağında lastik ayakkabıyla gelen gariban veya köylü hastaya küçümseyici, umursamaz bir tavır takınıp ve tedavisi için gerekenleri üstünkörü yapıp da takım elbiseli, kravatlı bir müdüre nazik, hoşgörülü davranışlar gösterirse ve tedavisi için gereken uygulamaları titiz bir şekilde yerine getirirse, adalet ilkesine uymamış olur. Doktor veya herhangi bir sağlık çalışanı, her iki hastaya da aynı davranışı sergilemek ve aynı nitelikte tedaviyi uygulamak zorundadır. Sonuçta maddi durumu, giyimi, makamı ve mevkisi ne olursa olsun ikisi de insandır ve insanca muamele görmeye hakkı vardır. Celsus’un eserinde de bu ilkeyle bağlantılı ifadelere rastlamaktayız39. Bunlara daha sonra değinilecektir. Yukarıda bahsedilen bu ilkeler tıp etiği ilkelerinin temelini oluşturan ilkelerdir. Bu ilkelerden başka, sır saklama, doğruyu söyleme, dürüstlük, sadakat, mahremiyete saygı, yaşama saygı duyma, aydınlatma ve hastanın onayını alma, yasallık gibi ilkeler de bulunmaktadır. Tıp etiğinin altında hekimlik meslek etiği denilen, hekimlerin uymaları gereken etik ilkeler de vardır. Hekimlik meslek etiği kuralları adı altında hekimlerin uyması gereken kuralları ifade eden bir düzenleme yapılmıştır. Bu kurallardan, hekimlerin uyması gereken etik ilkeler başlığı altındaki 6. madde, görevlerini yerine getirirken bir hekimin uyması gereken evrensel tıbbi etik ilkelerinin, yararlılık, zarar vermeme, adalet ve özerklik olduğunu açıklar40. Görüldüğü gibi bu kurallardaki etik ilkeler, tıp etiği ilkelerinin aynısıdır ve ona dayanarak hazırlanmıştır. Tıp etiği ilkeleriyle hekimlik meslek etiği kuralları arasındaki fark, tıp etiği ilkeleri bütün sağlık çalışanlarına yönelikken, hekimlik meslek etiği kurallarının sadece hekimleri ilgilendirmesidir. Üstün’e göre, hekimlik etiği kavramı hekimin faaliyetlerinin, yardıma ihtiyacı olanlara gerektiği şekilde yardım etme biçimindeki genel kuralın somutlaştırılması olarak görülür. Hekimin öncelikli görevi, hastaya zarar vermeden 38 39 40 İnci, a. g. e., s. 65. Celsus, Med., III. 4. 8-10. Hekimlik Meslek Etiği Kuralları, Türk Tabipleri Birliği, Ocak 2002, s. 7. 68 veya hastanın iradesine karşı bir davranışta bulunmadan, onun sağlığını korumak ve hastanın yeniden sağlığına kavuşması için gerekli yollara başvurmaktır. Hasta, hekimin kendisine insancıl davranmasını, kendisiyle ilgilenmesini ve kendisine saygı duyulmasını ister41. C. Antik Çağın Tıp Ekolleri ve Celsus Celsus’un, eserinde ortaya koyduğu düşüncelerini genel olarak iki gruba ayırabiliriz: Tıp ekolleriyle ilgili düşünceleri ve disseksiyon, viviseksiyon ile ilgili görüşleri. Ekol kelimesinin anlamı, bir bilim ve sanat kolunda ayrı nitelik ve özellikleri bulunan yöntem veya akımdır, okuldur42. Hippokrates’in ölümünden sonra bazı tıp ekolleri ortaya çıkmıştır. Ortaya çıkan bu ekoller aynı zamanda, tıp ile ilgili kendine has ve farklı görüşler benimseyen tıbbi gruplardır. Hippokrates ve ardından Aristoteles ile birlikte gelişen tıp, bir müddet sonra birtakım izmler43 ile ifade edilmeye başlanmış ve bu izmler tıp tarihi açısından önemli olmuştur44. Serdaroğlu, Aristoteles’in tıpla ilgilenmediğini; fakat birçok hekimin onun felsefesinden etkilendiğini, bu nedenle Aristoteles’in tıbbın ilerlemesinde büyük payı olduğunu, bu etkinin en göze çarpan örneğinin tıpta dogmatik ekolün, başka bir deyişle dogmatik okulun ortaya çıkışı olduğunu ifade eder45. Yukarıda bahsedilen tıp ekolleri şunlardır: Dogmatik, Empirik, Metodik, Pneumatik ve Eklektik. Önce bu ekollerin benimsediği düşüncelere ve temsilcilerine bakmak yerinde olacaktır. Bu ekolleri kısaca açıkladıktan sonra Celsus’un bu ekollerle ilgili düşünce ve açıklamalarına değineceğiz. Dogmatik ekol, hastalık ve hastalığın nedenini anlamak öğretisine dayanan bir ekoldür. Dogmatik tıp, temel olarak teoriktir ve taraftarları eylemci değil, konuşmacı olmakla eleştirilirken dogmatikler ise anatomi bilgisinin, hastalıkların nedenlerinin anlaşılması ve bu konuda mantıklı öğretiler geliştirilmesi yolunda yardımcı olacağı düşüncesiyle disseksiyonu desteklemişlerdir46. Serdaroğlu’na göre, 41 42 43 44 45 46 Üstün, a. g. e., s. 3. Türkçe Sözlük, 10. bs., Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları, 2005, s. 612. Bu ifadeden kastedilen “Dogmatizm, Empirizm, Metodizm, Pneumatizm” gibi tıp ekolleridir. Güntöre, a. g. e., s. 27. Serdaroğlu, a. g. e., s. 21. Jackson, a. g. e., s. 24. 69 bu ekolün kurucusu Karystoslu Diokles’tir ve Diokles’in önderlik ettiği bir grubun, tıbbın öğretilerinin yeniden düzenlenmesi gerektiği iddiasından yola çıkarak kurdukları bu ekol, Hippokrates tıbbından yeni bir anatomi ve fizyoloji47 anlayışına geçiş köprüsü olmuştur48. Bu ekolün temsilcileri arasında Diokles’ten sonra Koslu Praksagoras, Praksagoras’ın öğrencileri Philotimos ve Atinalı Mnesitheos vardır. Empirik ekol (Ampirik ekol), M.Ö. 3. yüzyılın sonlarına doğru İskenderiye’de ortaya çıkan bir ekoldür. Dogmatik ekole karşıttır. Bu ekol, hastalık veya sağlığın nedenlerinin araştırılmasının doğru olmadığını savunan bir ekoldür. Empirikler, hem disseksiyon hem de viviseksiyon yoluyla anatomi ile ilgili araştırmaya karşıdırlar ve görünen nedenlerin gerekli olan nedenler olduğunu, gizli nedenlerin keşfedilme olanağının olmadığını düşünürler. Empiriklerin benimsediği tıp, deneyimlerin mantıksal tartışmalardan önemli olduğunu savunan, daha çok uygulamaya dayalı bir tıptır. Gözlem, anlamaya yarayan bir yöntemdir ve hastalığa yaklaşımları hastanın belirtilerini saptayıp, benzeri belirtilere daha önce iyi gelmiş ilaçları kullanmaktan ibarettir ve ayrıca hem dogmatikler hem de empirikler, Hippokrates’in Corpus’unda öğretilerini kanıtlayan doğru bilgiler bulmuşlardır49. Demirhan, empiriklerin tedavi yöntemlerinin benzerliklere dayandığını, empirik ekolün tıbba birçok faydasının olduğunu, özellikle semptomatoloji50, farmakoloji ve cerrahi gibi branşları zenginleştirdiğini ifade eder51. Serdaroğlu’na göre, bu ekolü kuran İskenderiyeli Serapion’un ortaya attığı deneysel tıp fikri üç temel ilkeye dayanır. Bunlardan ilki deneyim ve deneme, ikincisi klinik olaylar, üçüncüsü benzerliktir52. Bu ekolün temsilcileri arasında başta Serapion olmak üzere Koslu Philinos, Tarentumlu Glaukias, Antakyalı Apollonios ve Apollonios Biblas, Kyreneli Ptolemaios, Tarentumlu Herakleides, İskenderiyeli Zopyros, Kitionlu Apollonios, Napolili Lykos vardır. Metodik ekol, diğer iki ekolden daha sonra ortaya çıkmıştır. Bu ekol de 47 48 49 50 51 52 Canlıların hücre, doku ve organlarının görevlerini ve bu görevlerin nasıl yerine geldiklerini inceleyen bilim dalı. Serdaroğlu, a. g. e., s. 22. Jackson, a. g. e., s. 24. Hastalık belirtilerini konu edinen bilim. Demirhan, a. g. e., s. 39. Serdaroğlu, a. g. e., s. 26. 70 Corpus’a dayanır. Metodistler, humoral patolojiyi53 ve bütün karışık kuramları reddeder, diyetin temel olduğunu iddia ederler. Bu ekol mensuplarının diğer temel ilkesi, birçok farklı hastalıkta birkaç genel durumun söz konusu olmasıdır. Bu durumları tedavi etmek için geliştirdikleri methodos adlı yöntemler, ekolün adını da oluşturmuştur54. Güntöre, metodik ekolün kurucusunun Themison olduğunu belirtir55. Temsilcileri arasında Laodikealı Themison, Apamealı Demetrios ve Bithynialı Asklepiades vardır. Pneumatik ekol (Pnömatik ekol) ile ilgili olarak Jackson, bu ekolün pneuma56 ve dört sıvı öğretisine dönen bir grup tarafından oluşturulduğunu, onlara göre pneuma’nın yaşamın kaynağı olan temel madde olduğunu ve vücuttaki bozukluğun sıvılarda dengesizliğe yol açtığını, bunun da hastalığa neden olduğunu belirtir57. Kurucusu Athenaios’tur. Eklektik ekol, herhangi belli bir görüşe sahip olmayıp, kendilerine en uygun olan yöntemi benimseyenlerin oluşturduğu tıp ekolüdür. Güntöre, temsilci olarak ilk eklektiklerden Arkhigenes’i belirtir58. Garrison ise eklektikler arasında Celsus, Dioskorides, Rufus, Soranus, Galenos ve Antyllos isimlerini sayar59. Celsus, eserin önsözünde tıp ekolleriyle ilgili bilgiler de verir. Bu ekolleri açıklamaya geçmeden önce, öncelikle fikir farklılıklarının olduğunu, bazılarının deneyimden çok bilginin gerekli olduğuna inandıklarını, bazılarının ise insan vücudu ve nesnelerin doğasıyla ilgili mantıklı bir bilgi elde edilmedikçe deneyimin yeterince etkili olmayacağını öne sürdüklerini ve kendi görüşlerini de kolayca söyleyebilmesi için her iki taraftaki temel fikirleri belirtmesi gerektiğini ifade eder60. İlkin dogmatik ve empirik ekolü tanımlar. Tıp ekollerini rasyonalistler (rationales), empirikler (empirici) ve metodikler (methodici) şeklinde sınıflandırır. Celsus’un rationales 53 54 55 56 57 58 59 60 Vücut sıvılarına dayalı hastalık bilimi. Jackson, a. g. e., s. 24. Güntöre, a. g. e., s. 27. Soluk, hava. Jackson, a. g. e., s. 24. Güntöre, a. g. e., s. 28. Garrison, a. g. e., s. 73. Celsus, Med., Prooemium, 12: Et quia prima in eo dissensio est, quod alii sibi experimentorum tantummodo notitiam necessariam esse contendunt, alii nisi corporum rerumque ratione comperta non satis potentem usum esse proponunt, indicandum est, quae maxime ex utraque parte dicantur, quo facilius nostra quoque opinio interponi possit. 71 kelimesinden kastettiği ifade dogmatiklerdir. Dogmatiklerle ilgili olarak Celsus, eserde şu açıklamalarda bulunur: “Tıbbın akla uygun (rationalis) olduğunu iddia edenler, gizli şeylerin bilgisinin ve hastalığın sebeplerini kapsayan bilginin, sonra görülebilen sebeplerin, bunlardan sonra da doğal olayların bilgisinin ve son olarak iç organların bilgisinin gerekli olduğunu ileri sürdüler ve onlar, gizli sebepleri, vücudumuzu oluşturan, vücudumuz için zorunlu olan temel maddeler ve hastalık yapan ya da sağlığa yarar sağlayan durumlar olarak adlandırdılar. Ayrıca rasyonellerin, hastalıkların kökenini bilmeyen biri için onları nasıl uygun bir şekilde tedavi edeceğini öğrenmesinin imkânsız olduğuna inandılar.”61 Bu ifadelerden anlaşılıyor ki sağlığımızı olumlu ya da olumsuz etkileyen faktörler dogmatiklerin bahsettiği gizli nedenlerdir. Özbayoğlu, bu nedenlerin, su, hava, ateş, toprak olan dört öğe, Herophilos’un kabul ettiği gibi sıvılardaki veya Hippokrates’e göre spiritus’taki (hava, soluk) bir eksiklik olabileceğini belirtir. Ayrıca Erasistratos’un düşündüğü gibi atardamarlar ya da Asklepiades’in dediği gibi görünmez gözeneklerin beden atomlarına uygun olmamasının da hastalık nedeni olabileceğini söyler62. Celsus, dogmatiklerin deneyimi de inkâr etmediklerini; fakat biraz mantık olmadıkça istenilen şeye ulaşmanın imkânsız olduğunu söylediklerini belirtir63. Empirik ekolle ilgili olarak Celsus şunları söylemektedir: “Diğer yandan deneyimden dolayı kendilerini empirici olarak adlandıranlar, aslında gereklilik olarak, görülebilir sebepleri kabul ettiler; fakat doğal olaylar ve gizli sebeplerin gerekliliğinin lüzumsuz olduğunu ileri sürdüler; çünkü doğanın anlaşılamaz olduğunu, doğanın anlaşılamaz oluşunun, bu konuları tartışanlar arasındaki anlaşmazlıklardan belli olduğunu söylediler; bu sorun üzerinde ne bizzat hekimlerin kendi aralarında ne de felsefe hocaları arasında bir anlaşma yoktur.”64 61 62 63 64 Celsus, Med., Prooemium, 13-14: Igitur ii, qui rationalem medicinam profitentur, haec necessaria esse proponunt: abditarum et morbos continentium causarum notitiam, deinde evidentium; post haec etiam naturalium actionum, novissime partium interiorum. Abditas causas vocant, in quibus requiritur, ex quibus principiis nostra corpora sint, quid secundam quid adversam valetudinem faciat. Neque enim credunt posse eum scire, quomodo morbos curare conveniat, qui unde sint ignoret; … Özbayoğlu, a. g. e., s. 58. Celsus, Med., Prooemium, 16-17: Neque vero infitiantur experimenta quoque esse necessaria, sed ne ad haec quidem aditum fieri potuisse nisi ab aliqua ratione contendunt: … Celsus, Med., Prooemium, 27-28: Contra ii, qui se Empiricos ab experientia nominant, evidentes quidem causas ut necessarias amplectuntur: obscurarum vero causarum et naturalium actionum quaestionem ideo supervacuam esse contendunt, quoniam non conprehensibilis natura sit. Non 72 Celsus’un bu ifadelerinden de anlaşılacağı gibi empirik ekol, bir önceki paragrafta ele aldığımız dogmatik ekolün tam zıddıdır. Celsus, burada iki tıp ekolünü karşılaştırmış ve okuyuculara da karşılaştırma fırsatı sunmuştur. Yazar, empirik ekol ve empiriklerle ilgili görüşlerini, onların tıbbi uygulama metotlarının coğrafyaya göre farklılaştığını, Roma’da başka, Mısır’da başka, Gallia’da başka bir metoda gereklilik duyulduğunu, eğer hastalık yapan sebepler her yerde aynı ise aynı ilaçların her yerde kullanılması gerektiğini söylediklerini de ifade ederek sürdürür65. Metodik ekol ile ilgili olarak da Celsus, eserinde şunları belirtir: “Akut hastalıklar için bir çeşit, kronik hastalıklar için başka çeşit, artan, durağan ya da iyileşmeye meyilli olan hastalıklar için başka bir çeşit tedavi yönteminin olması gerekir, bunların gözlemi, tıbbın işidir, onlar bunu bir yöntem olarak belirlediler, bu yöntemi methodos olarak adlandırdılar. Tıbbın hastalıklarda genel olan bu özellikleri araştırması gerektiğini ileri sürdüler. Kendilerinin ne rasyonalistler ne de deneyciler olarak görülmelerini istemediler. Tıbbın saklı sebepler hakkında bir tahmin içermesi gerektiğini istemediklerinden, kendilerini birincilerden (dogmatikler) olarak isimlendirmeye karşı oldular, tıbbın bir kısmının deneycilerin gözlemine dayandığına inandıkları için ise de ikincilerden (empirikler) olarak isimlendirmeye karşı oldular.”66 Yazar, burada metodik ekolün diğer ekollerden farkını ve bu farkın nedenlerini ortaya koymuştur. Brand’e göre, metodiklerle ilgili olarak Celsus, onların tutarsız olduklarına inanır, bundan başka hastaları birey olarak düşünmediklerini, metodiklerden, sadece Roma İmparatorluğu’nda 1. yüzyıl boyunca bunlara artan ilgiden dolayı bahseder67. Celsus, tıp ekolleriyle ilgili bilgiler verir ve bu ekollerle ilgili kendi görüşünü de ifade eder. Eserde, bütün bu konuların hekimler tarafından ciltler tutan, büyük 65 66 67 posse vero conprehendi patere ex eorum, qui de his disputarunt, discordia, cum de ista re neque inter sapientiae professores, neque ipsos medicos conveniat. Celsus, Med., Prooemium, 30: Differre quoque pro natura locorum genera medicinae, et aliud opus esse Romae, aliud in Aegypto, aliud in Gallia. Quod si morbos haec [causae] facerent, quae ubique eadem essent, eadem remedia quoque ubique esse debuisse. Celsus, Med., Prooemium, 56-57: Et aliter acutis morbis menendum, aliter vetustis, aliter increscentibus, aliter subsistentibus, aliter iam ad sanitatem inclinatis. Horum observationem medicinam esse; quam ita finiunt, ut quasi viam quandam quam nominant, eorumque, quae in morbis communia sunt, contemplatricem esse contendant. Ac neque rationalibus se neque experimenta tantum spectantibus adnumerari volunt, cum ab illis eo nomine dissentiant, quod in coniectura rerum latentium nolunt esse in observatione experimentorum credunt. Brand, a. g. e., s. 7. 73 tartışmalarla sık sık ele alındığı ve ele alınmaya devam edeceği için, geriye gerçeğe en yakın gibi görünenleri eklemenin kaldığını, bakış açılarının ne bütünüyle aynı ne de birbirinden çok fazla farklı olduğunu; fakat farklı fikirler arasında, tıpkı tartışma esnasında gerçeğin tarafsız kalmak suretiyle aranmasında olduğu gibi, belirli bir ölçüde orta yol tuttuklarını belirterek kendisinin de orta yol izlediği izlenimini vermiştir68. Jones’a göre, Celsus, dogmatik, empirik ve metodik ekollere ayrıntılarıyla değinmiş olmakla birlikte, dogmatikler ve empirikler arasında bir orta yol (via media) takip etmeye çalışmıştır69. Hastalığın nedenlerini araştıran teorisyenler (rasyonalistler) ile ilaçların etkileriyle ilgili deneysel bilgiyle yetinen empirikler arasındaki çekişmede Celsus, orta yol izleyen bir teorisyen olduğunu kanıtlamıştır70. Celsus’un özelliği, Kapadokyalı Aretaios’un71 yazılarında olduğu gibi, septik (şüpheci) bir tarzı benimsemesi ve tıp ile ilgili görüşünün Romalı tarzda kalmasıdır72. Özbayoğlu, Celsus’un, rasyonel, empirik veya metodik ekolün takipçileri arasında bir uyum sağlama yoluna gitmediğini, eklektik olduğunun söylenemeyeceğini ifade eder73. Bütün bu söylenenlere baktığımızda Celsus’un kendine has bir tutumunun olduğunu görürüz. Her bir ekolle ilgili olumlu ve olumsuz yanlarını belirterek tarafsız bir şekilde bunları aktarması, kendini tamamen belli bir ekolle bağdaştırmaması, onun belli bir ekole bağlı kalmaktan şüphe duyduğunun göstergesidir. Dolayısıyla Celsus’un şüpheci olduğu fikri ağır basmaktadır. Bununla birlikte, bu konuda kesin bir şey söylemek zordur. Celsus, hastalığın ortaya çıkardığı durumlar hakkında görüşünü de belirtir, eserinde. Hercules adına yemin ederek eski hekimlerin bu durumları bildiğini; fakat bunların içeriğiyle ilgili bilgiye sahip olmadıklarını, hatta bu yüzden en eski kurucu olan Hippokrates’in iyileşme için hem genel hem de belirli özelliklerin not alınması 68 69 70 71 72 73 Celsus, Med., Prooemium, 45: Cum haec per mutla volumina perque magnas contentionis [disputationes] a medicis saepe tractata sint atque tractentur, subiciendum est, quae proxima vero videri possint. Ea neque addicta alterutri opinioni sunt, neque ab utraque nimium abhorrentia, sed media quammodo inter diversas sententias; quod in plurimis contentionibus deprehendere licet sine ambitione verum scrutantibus: ut hac ipsa re.. Celsus, Med., Giriş, W. H. S. Jones, s. ix. Albrecht, a. g. e., s. 1240. En ünlü Grek hekimlerinden biri. Scarborough, a. g. e., s. 45, 63. Özbayoğlu, a. g. e., s. 58. 74 gerektiğini söylediğini ifade eder74. M. Ö. 3. yüzyılda, başka bir deyişle Helenistik dönemde, İskenderiye’de, büyük bir kütüphane kurulmuş, bilimsel çalışmaların temeli buralarda atılmıştır. Bu bilimsel çalışma alanları arasında tıp da yer almaktadır. Tıp ile ilgili çalışmalar Ptolemaios’lar döneminde hız kazanmıştır. İlk kez II. Ptolemaios döneminde (M. Ö. 3. yüzyıl başları) insanın vücut yapısının tam bir incelemesi yapılabilmiştir75. Daha önce de sözünü ettiğimiz gibi, Helenistik dönemin en ünlü tıp adamları, Khalkedonlu Herophilos ile Keoslu Erasistratos’tur. Herophilos, insan kadavrası üzerinde disseksiyon yapan ilk bilginlerden biridir76. Herophilos, anatominin kurucusu olarak da bilinir ve anatomi alanında yaptığı tanımlamalar, isimlendirmeler önemlidir. Erasistratos ile ilgili olarak ise Sarı, onun, fizyoloji deneyleriyle ünlü olduğunu, fizyolojinin kurucusu olarak bilindiğini, insan ve hayvanlar üzerinde anatomi araştırmalarının olduğunu belirtir77. Bu dönemde disseksiyon çalışmalarının yanı sıra viviseksiyon çalışmaları da yapılmıştır. Serdaroğlu, Herophilos ve Erasistratos’un anatomik ve fizyolojik çalışma yaparken sadece ölmüş insan vücutları üzerinde çalışmış olmalarının kuşkulu olduğunu, muhtemelen canlı hayvan vücutları üzerinde de çalışmış olabileceklerinin akla geldiğini ifade eder78. Celsus, disseksiyon ve viviseksiyon ile ilgili bilgiler de vermiş ve bu konularla ilgili kendi düşüncelerini belirtmiştir. Celsus, aynı zamanda disseksiyon ve viviseksiyon konularında güçlü bir hoşnutsuzluk gösterirken kendi merhametli yapısını da ortaya koymuştur79. Scarborough’a göre, Celsus, İskenderiye’deki viviseksiyon geleneği hakkında bilgiler verir, uygulamanın yararlarını tartışır ve bunu barbarlık olarak değerlendirir80. Celsus’un disseksiyon ve viviseksiyon ile ilgili olarak eserinde verdiği bilgilere bakacak olursak, şunları söylediğini görürüz: 74 75 76 77 78 79 80 Celsus, Med., Prooemium, 66: Neque Hercules istud antiqui medici nescierunt, sed his contenti non fuerunt. Ergo etiam vetustissimus auctor Hippocrates dixit mederi oportere et communia et propria intuentem. Serdaroğlu, a. g. e., s. 23. Tez, a. g. e., s. 20. Sarı, a. g. e., s. 20. Serdaroğlu, a. g. e., s. 25. Brand, a. g. e., s. 7. Scarborough, a. g. e., s. 60. 75 “Vücudun iç bölümlerinde ağrılar ve çeşitli hastalıklar ortaya çıktığında, bizzat bu iç bölümler hakkında bilgisi olmayanlar, bu bölümler için bir tedavi yöntemi bulamayacaklarını düşündüler; bu yüzden ölülerin vücutlarını kesmek, iç organlar ve bağırsaklarını incelemek gereklidir. Herophilos ve Erasistratos, bu işlemi en iyi bir şekilde yaptılar, bunlar, krallar tarafından hapishanelerden alınan suçluları, canlıyken kestiler ve soluk almaya devam ederken önceleri doğanın kapalı tuttuğu iç organları, bunların yerlerini, rengini, biçimini, büyüklüğünü, sırasını, sertliğini, yumuşaklığını, pürüzlülüğünü, temas noktalarını, sonra her birinin çıkıntılarını ve oyuklarını ya da bir organın başka bir organın içine girip girmediğini veya başka bir organın bir bölümünü içine alıp almadığını gözlemlediler; zira iç bölümde bir ağrı oluştuğunda her bir iç organın ve bağırsağın yeri ile ilgili olarak bilgi sahibi olmayan bir kişi ne hastaya neyin acı verdiğini bilebilir ne de vücudun hastalıklı bölümü, bu bölümün hangisi olduğunu bilmeyen biri tarafından tedavi edilebilir ve birinin iç organlarında yara olduğunda, sağlam olanın rengini bilmeyen biri, hangisinin sağlam hangisinin zarar görmüş olduğunu bilemez. Dış tedavilerin de iç organların rengi, biçimi ve büyüklüğü ile ilgili bilgi sahibi olan kişiler tarafından yapılması daha uygundur. Yukarıda bahsedilen bütün konuların benzer bir mantığı vardır. Pek çok insanın öne sürdüğü gibi, zararlı insanların ve bunların birkaçının infazıyla bütün kuşaklardaki masum insanlar için çare aranması acımasızlıktan sayılmaz.”81 Celsus’un, yukarıda belirttiğimiz paragrafta viviseksiyon işlemini, bunu yapanların kimler olduğunu belirttiğini, bu işleme temkinli yaklaştığını; ancak bunun bir bakıma insanların iyiliği için gerekli olduğunun da belirtildiğini ifade ettiğini görüyoruz. Jones, yazarın, burada dogmatik ekolün, viviseksiyonun iyi yanının şeytani yanına ağır bastığı görüşünü anlattığını ifade ettikten sonra, empirik ekolün buna karşı olan görüşünü de anlattığını belirtir82. Bu konuyla ilgili olarak Celsus şunları söylemektedir: “Yaşayan insanların midesinin ve göğsünün yarılması ve insan sağlığını gözetmeyi üstlenen bir sanatı birisinin ölümünü üstlenmeye yöneltmek ve bunu çok vahşi bir şekilde yapmak gerçekten acımasızcadır. Böylesine şiddet yoluyla araştırılan 81 82 Celsus, Med., Prooemium, 23-26: Praeter haec, cum in interioribus partibus et dolores et morborum varia genera nascantur, neminem putant his adhibere posse remedia, qui ipsas ignoret. Ergo necessarium esse incidere corpora mortuorum, eorumque viscera atque intestina scrutari; longeque optime fecisse Herophilum et Erasistratum, qui nocentes homines a regibus ex carcere acceptos vivos inciderint, considerarintque etiamnum spiritu remanente ea, quae natura ante clausisset, eorumque positum, colorem, figuram, magnitudinem, ordinem, duritiem, mollitiem, levorem, contactum, processus deinde singulorum et recessus, et sive quid inseritur alteri, sive quid partem alterius in se recipit: neque enim, cum dolor intus incidit, scire quid doleat eum, qui, qua parte quodque viscus intestinumve sit, non cognoverit neque curari id, quod aegrum est, posse ab eo, qui quid sit ignoret; et cum per volnus alicuius viscera patefacta sunt, eum, qui sanae cuiusque colorem partis ignoret, nescire quid integrum, quid corruptum sit; ita ne succurrere quidem posse corruptis. Aptiusque extrinsecus inponi remedia conpertis interiorum et sedibus et figuris cognitaque eorum magnitudine; similesque omniai quae posita supra sunt, rationes habere. Neque esse crudele, sicut plerique proponunt, hominum nocentium et horum quoque paucorum suppliciis remedia populis innocentibus saeculorum omnium quaeri. Jones, a. g. e., s. 22. 76 şeylerin bazılarının tamamıyla öğrenilemeyeceği, bazılarının ise suç işlemeden de öğrenilebileceği özellikle doğrudur; zira renk, düzlük, yumuşaklık, sertlik ve bütün bunlara benzer şeyler vücuda kazınmamıştır, vücut dokunulmamış olduğu zamanki gibi değildir; çünkü vücut dokunulmamış olduğunda bile korkudan, acıdan, açlıktan, hazımsızlıktan, yorgunluktan ve binlerce sıradan ruh halinden dolayı çoğunlukla değişir. Daha fazla yumuşak olan iç organların, çok ağır yaralanmalar ve bizzat katliam sırasında, kendileri için yeni bir şey olan ışığa çıktıklarında değişmiş olmaları gerçeğe çok daha yakındır ve yaşayan bir insanın organının, ölmekte olanınkiyle, hatta çoktan ölmüş olanınkiyle aynı olduğunu düşünmekten daha aptalca bir şey olamaz. Az bir ilgisi olmakla birlikte, mide soluk alıp veren bir insanda yarılabilir; fakat bıçak göğse girdiğinde ve Yunanlılar’ın diaphragma dedikleri, üst bölümü alt bölümden ayıran bir tür zarı yanlamasına kestiğinde insan derhal yaşamını yitirir. Böylece sonunda insan öldüğü zaman, katil hekime sadece göğüs ve midenin görüntüsü sunulabilir ve bu da şüphesiz bir canlıya değil bir ölüye aittir ve böylece hekimin, yaşarken iç organlarımızın nasıl olduğunu bilen değil, acımasızca boğaz kesen bir insan olduğu sonucuna varılır. Yine de soluk alıp veren bir insanda gözlenecek bir şey varsa, sunulan durum, çoğu kez tedavi eden kişilere yöneliktir; zira arenadaki gladyatör, savaştaki asker ya da haydutların saldırdığı bir yolcu bazen öyle yaralanır ki iç organları veya başka bölümleri göz önüne serilir. Böylece dikkatli bir hekim, organların yerini, konumunu, sırasını, biçimini ve başka benzerlerini, öldürerek değil sağlık için çaba sarf ederek öğrenir, başkalarının korkunç bir acımasızlık sergileyerek öğrendiğini, o hekim, merhametle öğrenir. Bu sebeple, ölü kişide çok şey değiştiği için, kimileri ölülerin kesilmesinin gereksiz olduğunu belirtirler (ölünün kesilmesi acımasız olmasa bile yine de utanç vericidir) ve diğer yandan, canlı vücutlardan öğrenilebilecek ne varsa tedavi sırasında açığa çıkar.”83 Celsus, burada deneysel yöntemin, insanları canlı canlı keserek değil, savaşta yaralanan askerlerin veya dövüşlerde yaralanan gladyatörlerin tedavi edilmesiyle 83 Celsus, Med., Prooemium, 40-44: Atque ea quidem, de quibus est dictum, supervacua esse tantummodo: id vero, quod restat, etiam crudele, vivorum hominum avlum atque praecordia incidi, et salutis humanae praesidem artem non solum petsem alicui, sed hanc etiam atrocissimam inferre; cum praesertim ex his, quae tanta violentia quaerantur, alia non possint omnino cognosci, alia possint etiam sine scelere. Nam colorem, levorem, mollitiem, duritiem, similiaque omnia non esse talia inciso corpore, qualia integro fuerint, quia, cum corpora inviolata sint, haec tamen metu, dolore, inedia, cruditate, lassitudine, mille aliis mediocribus adfectibus saepe mutentur; multo magis veri simile esse interiora, quibus maior mollities, lux ipsa nova sit, sub gravissimis vulneribus et ipsa trucidatione mutari. Neque quicquam esse stultius, quam quale quidque vivo homine est, tale existimare esse moriente, immo iam mortuo. Nam uterum quidem, qui minus ad rem pertineat, spirante homine posse diduci: simul atque vero ferrum ad praecordia accessit et discissum transversum saeptum est, quod membrana quaedam est quae superiores partes ab inferioribus diducit ( Graeci vocant), hominem animam protinus amittere: itamortui demum praecordia et viscus omne in conspectum latrocinantis medici dari utique necesse est tale, quale mortui sit, non quale vivi fuit. Itaque consequi medicum, ut hominem crudeliter iugulet, non ut sciat, qualia vivi viscera habeamus. Si quid tamen sit, quod adhuc spirante homine conspectu subiciatur, id saepe casum offere curantibus. Interdum enim gladiatorem in harena vel militem in acie vel viatorem a latronibus exceptum sic vulnerari, ut eius interior aliqua pars aperiatur, et in alio alia; ita sedem, positum, ordinem, figuram, similiaque alia cognoscere prudentem medicum, non caedem sed sanitatem molientem, idque per misericordiam discere, quod alii dira crudelitate cognorint. Ob haec ne mortuorum quidem lacerationem necessariam esse (quae etsi non crudelis, tamen foeda sit), cum aliter pleraque in mortuis se habeant; quantum vero in vivis cognosci potest, ipsa curatio ostendat. 77 daha iyi öğrenileceğini belirtirken, anatomi öğreniminin yararcı bir yöntemle olması gerektiği fikrini vurgulamıştır. Celsus, eserin önsözünün son kısmında hem tıp ekolleri hem de disseksiyon ve viviseksiyon ile ilgili düşüncelerini özetler nitelikte ifadeler kullanmıştır. Yazar, tıp sanatının rasyonel olması gerektiğini düşündüğünü; fakat metotlarını görülebilen delillerden almasını, bütün gizli delillerin de sanatkârlar tarafından değil, tıp sanatının uygulamaları tarafından reddedilmesi gerektiğini ifade eder ve diğer yandan canlı insan vücutlarının açılmasının acımasızca ve gereksiz olduğunu, ölenlerin vücutlarının öğrenenler için gerekli olduğunu; çünkü organların yerlerinin ve sıralarının bilinmesi gerektiğini, bunu, ölü bir vücudun, yaşayan ve yaralı bir vücuttan daha iyi gösterdiğini; fakat yaşayanlara yönelik bu tarzda öğrenilebilecek diğer bilgilerin daha yavaş fakat daha kibarca yaralıların tedavilerinden öğrenilebileceğini belirtir84. Bu ifadelerle ilgili olarak, Celsus’un orta yol benimsediği ve disseksiyonu desteklerken viviseksiyonu reddettiği söylenebilir85. D. Antik Çağda Hekimlik Hekimlik tarihi, çok eskilere dayanır. Bugün Türkçede doktor kelimesiyle de karşıladığımız hekim tarihin ilk devirlerinden itibaren var olmuştur; ilk insanın var olduğu yerde ilk hekim de var olmuştur. O hekim, beraber yaşadığı insanlardan, yaralanan, hayvanlar tarafından parçalanan veya nedeni bilinmeyen acılar içinde kıvranan insana yardım amacıyla elini ilk uzatan insandı ve insanlık tarihinin en eski mesleklerinden birini yapan o insan da diğer insanlar gibi kim ve ne olduğunu sorgulamıştır ve insana yardım amacıyla hizmet eden bu hekim, içgüdüsel veya tecrübelerle elde edilen bilgi birikimi, inanç ve yaşayış şartlarına göre hastayı tedavi etmiştir86. Tarih öncesi devirlerdeki hekim, sihirbaz veya büyücü hekimdi. Uzel’ e göre, Fransa’da Pirene Dağları’nda İspanya sınırı yakınlarındaki Üç Kardeşler 84 85 86 Celsus, Med., Prooemium, 74-75: Igitur, ut ad propositum meum redeam, rationalem quidem puto medicinam esse debere, instrui vero ab evidentibus causis, obscuris omnibus non ab cogitatione artificis sed ab ipsa arte reiectis. Incidere autem vivorum corpora et crudele et supervacuum est, mortuorum discentibus necessarium; nam positum et ordinem nosse debent, quae cadaver melius quam vivus et vulneratus homo repraesentat. Sed et ceterea, quae modo in vivis cognosci possunt, in ipsis curationibus vulneratorum paulo tardius sed aliquanto mitius usus ipse monstrabit. Jones, a. g. e., s. 23. Altıntaş, a. g. e., s. 1, 2. 78 Mağarası’ndaki resimde bir geyik başı veya maskesi giymiş ve muhtemelen dans eden resim yaklaşık 17000 yıl önceye aittir ve bu resmin ilk hekimi temsil ettiği düşünülür. Amacı, ıstırap çeken kişinin iyiliğini sağlamak, ıstırabını dindirmek ve hayatını sürdürmesini sağlamaktı, bunları yaparken telkinin etkisini ve hastanın hekime duyabileceği güveni anlamıştı; bu sebeple sihirbaz hekim veya büyücü hekim, hastasını etkilemek için hayvan postuna bürünmüş, maske takmış, muska veya tılsım taşımış, elinde bulundurduğu sopayı hastasına saldıran kötü güçleri kovmak için taşkın hareketlerle sallamıştır87. Sihirbaz hekim, büyücü hekim, Şaman88, Kam89 vb. gibi isimlerle karşımıza çıkabilir, terminoloji ne olursa olsun o dönemdeki hekim, çok önemli ve üstün güçlere sahipti, hastalıkları tanımak ve tedavi öğrenebilmek için üst ruhlarla iletişime girer veya girmesi gerekirdi90. Böylece tarih öncesi devirlerde hekimlerin büyücülük yapan kişiler olduğu anlaşılmaktadır. Günümüzde ise, hâlâ falcılardan, büyücülerden medet umanlar çok az da olsa, tarih öncesi inanışın tamamen terk edilemediği görülür. Antik Çağ hekimlerine ve dolayısıyla hekimliğine geldiğimizde, bu çağda da hekimlerin aşama aşama ilerleme kaydettiğini görüyoruz. Önce rahip hekim veya din adamı hekim denilen hekimler, sonra halk hekimi denilen hekimler ortaya çıkmıştır. Antik Çağın bütün büyük medeniyetlerinde bu iki çeşit hekim vardı. Çıplak ayaklı hekim de denilen halk hekimleri mesleği usta çırak usulüyle öğrenir, pazarlarda ve insanların toplu olarak yaşadığı yerlerde oraya getirilen hastaları tedavi ederlerdi. İnsanlık potasına bilgi birikimini aktaran hekim tipi ise din adamı hekimdi91. Örneğin Mezopotamya’da hekimlerin, okuryazar din adamları oldukları ve tıptan başka astronomi bilgisine de sahip oldukları, büyü yapıp kehanette bulundukları bilinir. Mısır hekimlerinin de genellikle din adamı oldukları ve tapınaklara bağlı rahip hekimlerin tanrıların sırrını, kötü ruhları uzaklaştırmaya yarayan sihirli formülleri bildiklerine inanılır. Hitit uygarlığında da din adamı kâtiplerin hekimlik yaptığı 87 88 89 90 91 İlter Uzel, Anadolu Tıp Tarihi’ne Giriş, İstanbul, Türk Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü Yayınları, 2008, s. 21, 22. Şamanlıkta, gelecekten haber verme, büyü yapma vb. görevleri olan, ruhlarla ilişki kurarak hastalıkları iyileştirdiğine inanılan din adamı, kam. Şaman kelimesinin eşanlamlısı. Altıntaş, a. g. e., s. 3. A. e., s. 4. 79 bilinir. Eski Çin’de hekimlik mesleğinin farklı uygulamalarla yerine getirildiği görülür: Yiyecek ve içeceklerle tedavi edenler, basit hastalıklara bakanlar, yara tedavisi yapanlar, şifalı bitkilerle tedavi uygulayan çıplak ayaklı hekimler, masaj ve akupunktur ile tedavi eden hekimler olmak üzere farklı kollara ayrılan hekimler olmuştur. Hint uygarlığında da Brahman din adamları hekimlik yapmışlardır92. Eski Yunan hekimlerine ve hekimliğine geldiğimizde, öncelikle Apollon’dan bahsetmemiz gerekir. Apollon, mitolojide okçu tanrı, güzel sanatların ve hekimlerin tanrısı olarak geçer. Hekimlerin tanrısı olması sebebiyle hekimler konusunda ilk olarak bahsedilmesi gerekir. Apollon’dan sonra Asklepios gelir. Apollon’un oğlu olan Asklepios, mitolojide hekim tanrı, hekimlerin tanrısı veya tıp tanrısı olarak geçer. Serdaroğlu’na göre, Asklepios, Homeros döneminde henüz tanrılaştırılmamış ünlü bir hekimdi. Daha sonra ünü her tarafa yayıldı, efsanevi bir hekim olarak tanrılaştırıldı ve adına tapınaklar yapıldı93. Asklepion denilen bu tapınaklarda tedavi birkaç yolla yapılmıştır. Hastalar, önce bir takım dini törenlerden geçirildikten sonra hamamda terletme, perhiz, rüya yorumlama ve telkin gibi yollarla tedavi uygulanmıştır. Bu tedavileri yapanlar Asklepiades denilen, tanrı Asklepios’un soyundan geldiğine inanılan rahiplerdir. Bu rahipler, dinsel öğretinin parçası olarak hekimlik bilgisine de sahiplerdir. Homeros, Ilias’ta Asklepios’un oğulları olan Makhaon ve Podaleirios’tan bahseder. Bunlar ordu hekimleridir ve savaşta yaralananları tedavi etmişlerdir. Filozof hekimler, tıpta ilerleme kaydedilmesine öncü olmuşlardır. Atabek ve Görkey, filozof hekimler arasında, sıhhati sayıların orantısına bağlayan Pythagoras’ı, vücudu oluşturan öğelerin uyumuna bağlayan Alkmaion’u, evrenin ateş, hava, su ve topraktan oluştuğuna inanan Empedokles’i ve evrenin atomlardan oluştuğuna inanan Demokritos’u sayarlar94. Tez’e göre, Demokritos atom teorisini duyu ve ağrıya uyarlamıştır95. Filozof hekimlerin düşünceleri, hastalığı veya sağlığı vücudu oluşturan elementlerin dengesiz veya dengeli olmasına bağlayan dört sıvı teorisinin 92 93 94 95 Sarı, v. d., a. g. e., s. 49, 50, 51. Serdaroğlu, a. g. e., s. 11, 12. Atabek, Görkey, a. g. e., s. 120. Tez, a. g. e., s. 34. 80 oluşmasını sağlamıştır. Filozof hekimlerden sonra, tıbbın babası olarak bilinen Hippokrates, tıp tarihinde ve tıp sanatında bir dönüm noktası olmuştur. Hippokrates, tıpta gözleme çok önem vermiştir. Onun zamanında, hastalıkların kötü ruhların veya tanrıların gönderdikleri bir ceza olmasının aksine, doğal nedenlerden kaynaklandığı düşüncesi yaygınlaşmıştır. Benzerler benzerleriyle tedavi edilir (similia similibus curantur) görüşü ve sıvılar teorisi çerçevesinde kan alma, perhiz, lavman yapma, egzersiz, masaj gibi tedavi yöntemleri uygulanmıştır. Cerrahi alanda da kırık çıkık tedavileri, apse boşaltımı, silah yaralanmasının tedavileri uygulanmıştır. Hippokrates ekolünün hekimleri, hastlıkların teşhisini genellikle dört sıvı teorisine göre koymuşlardır. Helenistik dönem hekimleri ise tıbbın ilerlemesinde öncü rol oynamışlardır. Bunlardan en önemlileri Erasistratos ve Herophilos’tur. Bu hekimler, disseksiyon ve viviseksiyon yaparak anatomi ve fizyoloji konusunda önemli çalışmalar yapmışlardır. Organların yerleri ve işlevleri hakkında tıp tarihinde kayda geçecek bilgiler paylaşmışlardır. Örneğin, beyin, beyincik, onikiparmak bağırsağı, atardamar ve toplardamar ayrımı bunlardan bazılarıdır. Roma’da hekimlik mesleğine kısaca değinecek olursak, hasta tedavisinin aile reisine (pater familias) ait olduğunu öncelikle söylemek gerekir. Roma, M. Ö. 146’da Yunanistan’ı fethedince Yunanlı hekimler, Romalı ailelerin köleleri olarak geldiler Roma’ya96. Jackson’a göre, M. Ö. 46 yılında Caesar’ın Roma’da çalışan yabancı hekimlere vatandaşlık hakkı tanımasıyla, hekimlere olan rağbet artmıştır. Bazı hekimler, aile reisinden köleye, bütün aileye hizmet verirlerken, bazı hekimler de felsefeden tıbba kadar çok geniş bir bilgi sahibiydiler. Bütün Yunan hekimler köle veya eski köle değillerdi. Roma’da bağımsız pratisyen hekimler, başka bir deyişle halk hekimleri, belli bir aileye bağlı hekimler ve imparatorun özel hekimleri olmak üzere farklı statülerde çalışan hekimler vardı97. Bunlardan başka askeri hekimler de vardı, Roma’da ve bu hekimler orduda görev yapmışlardır. Savaşta yaralanan askerleri tedavi etmiş, ok yaralanmalarında ok ucu çıkarmış, kısaca cerrahi girişimlerde bulunmuşlardı. Sarı, Roma’da circuitores denen gezgin hekimlerin, 96 97 Atabek, Görkey, a. g. e., s. 139, 140. Jackson, a. g. e., s. 51, 60. 81 şehirleri, kasabaları ve köyleri gezdiklerini, pazar yerlerinde hastaları tedavi ettiklerini belirtir98. Hekimlerin çoğunluğu usta çırak usulüne göre, bazıları ise tıbbi eğitim görerek yetişmişlerdi. Roma’da hekimler genel olarak kan alma, boşaltma, masaj, ilaçlar, banyo yapma, perhiz gibi tedavi yöntemleri uygulamakla birlikte, ok ucu çıkarma, kırık çıkık tedavisi, idrar kesesinden taş çıkarma, katarakt, ampütasyon gibi çeşitli cerrahi uygulamalar da yapmışlardır. Genel olarak bakıldığında, görüldüğü gibi, Roma’da hekimlik önce kölelerle başlamış, daha sonra farklı hekimlik türleri ortaya çıkmıştır. E. Celsus’un İdeal Hekimi Günümüzde bir hekimde olması gereken ve olması istenen özellikler söz konusu olduğunda, hekimin, mükemmel bir mesleki bilgi ve beceri sahibi olmasının yanında insancıl, nazik, sevilen, güvenilen, örnek alınan, sosyal, zarar vermeyen, yarar sağlayan vb. kişilik özelliklerine sahip olması beklenir. Bu olması gereken ve olması istenen özellikler, bazı farklılıklar olmakla birlikte, Antik Çağlar boyunca da çoğunlukla günümüzdeki ile aynıdır. Bütün bu istekler ve beklentiler en iyi hekimin özelliklerini, başka bir deyişle ideal hekim modelini oluşturmaktadır. Celsus da eserinde bu ideal hekimin nitelikleri ile ilgili açıklamalarda bulunmuştur. Bu açıklamalar tıp tarihi ve tıp etiği açısından oldukça önem arz eden ve ele alınması gereken açıklamalardır. Celsus’un ideal hekim ve özellikleriyle ilgili olarak söylediklerini, yukarıda da belirttiğimiz gibi etik ve mesleki uygulama olmak üzere iki ana başlık altında değerlendireceğiz. Etik: Etik konusunda ele alacağımız açıklamalar genellikle tıp etiği ve ilkeleriyle ilgili açıklamalardır. Celsus De Medicina’da, bu konuyla ilgili olarak eserin önsözünde şöyle demektedir: “Eğer konuşma yeteneği olmayan birisi, deneyimle ayırt edilen bu şeyleri (ilaçları) iyi bilecek olursa, bu kişi, (ilaçlar konusunda) deneyimsiz (ama) kendi konuşmasını geliştirmiş kişiden bir ölçüde daha büyük bir hekim olmuş olacaktır.” 99 98 99 Sarı, v. d., a. g. e., s. 53. Celsus, Med., Prooemium, 39: Quae si quis elinguis usu discreta bene norit, hunc aliquanto maiorem medicum futurum, quam si sine usu linguam suam excoluerit. 82 Bu ifadenin öncesinde Celsus, hastalığın konuşmayla değil ilaçla tedavi edileceğini söylemektedir. Bu ifadesinde ise bir anlamda teori ve pratik arasındaki farkı ortaya koymak istemiştir. Bir hastalık hakkında teorik bilgiye sahip olmak hastalığı tedavi etmek için yeterli değildir, aynı zamanda pratiğe de ihtiyaç vardır. Celsus, deneyimi ve uygulamaları iyi olan ama ağzı laf yapmayan bir hekimin; ağzı laf yapan ama deneyimi olmayan bir hekimden daha iyi olduğunu belirtmek istemiştir. Gündelik bir ifadeyle söylemek gerekirse sözden çok icraat gereklidir. Celsus, burada iyi bir hekimin deneyim sahibi olması gerektiğini vurgulamaktadır. Deneyimsiz bir hekim hastasına yarar sağlayamayacağı gibi zarar bile verebilir. Bu da tıp etiği ilkelerinden yararlı olma ve zarar vermeme ilkelerine aykırıdır. Ayrıca Hippokrates’in primum non nocere (öncelikle zarar verme) sözüne de uyulmadığını gösterir. Bütün bu çerçevede değerlendirildiğinde konunun etikle ilgili olduğu görülür. Celsus’un, hekimin bilgili olması gerektiğiyle ilgili ifadeleri ise şöyledir: “O halde böyle bir olay meydana geldiğinde, hekimin, belki her zaman değil, fakat çoğunlukla verecek bir cevap bulması gerekir.” 100 Buradan da anlaşıldığı üzere, bir hekimin konusunda bilgili olması gerekir. Celsus, burada ilaç kullanımının uygun olamayacağı durumlarda hekimin uygulayacağı başka yöntemlerin de bulunması gerektiği, bu gibi durumlarda hekimin, her zaman tatmin edici bir cevap veremeyecek olsa da, yine de uygun tedaviyi yapabilecek bilgiye sahip olması gerektiği ve çoğunlukla da yeterli cevabı vermesi gerektiği üzerinde durmaktadır. İyi bir hekim mantıklı düşünebilmeli, farklı çözüm yolları bulabilmelidir. Uzel, hekim ne kadar deneyimliyse hastanın iyileşme şansının o kadar fazla olduğunu belirtir101. Hekimin bilgili olması hastaya yarar sağlayacağı için bu ifade etik ilkelere uygundur. Celsus’un hekimin, hastalığın genel ve özel karakteristiğini bilmesi ve hastaya yaklaşımı konusundaki ifadeleri şu şekildedir: 100 101 Celsus, Med., Prooemium, 51-52: Cum igitur talis res incidit, medicus aliquid oportet inveniat, quod non utique fortasse sed saepius tamen etiam respondeat . Uzel, Anadolu Tıp Tarihine Giriş, s. 13. 83 “Bunlardan dolayı kişisel özellikleri bilmeyen birinin sadece genel özellikleri dikkatle gözlemesi gerektiğini; ama bilebilen birinin gerçekte genel özellikleri ihmal etmemesi, fakat bireysel özelliklerin de üzerinde durması gerektiğini sanıyorum ve bu yüzden bilgiler eşit olduğunda, bununla birlikte hekimin bir yabancıdan ziyade arkadaş olmasının daha yararlı olduğunu sanıyorum.” 102 Genel ve kişisel özellik konusunda, hastalıkların belirtilerinin aynı hastada çeşitlilik göstermesinin veya hastalık belirtilerinin kişiden kişiye farklı olmasının dikkate alınması gerekir. Örneğin bir ilaç bir hastaya iyi gelirken, diğer hastaya iyi gelmez, bu da hastanın kişisel özelliğidir ve bu kişisel özellikler yaşa, mevsimlere, zamana ve mekâna göre değişebilir. Yukarıdaki ifadelerde bizi asıl ilgilendiren konu hekimin arkadaş olması gerektiğidir. Hekimin arkadaşça yaklaşımı hasta açısından oldukça önemlidir ve hasta hekim ilişkilerinde örnek teşkil eder. Scarborough, Celsus’un burada eğitimli bir Romalı için tıbbın sosyal olmasının önemini doğruladığını belirtir103. Hekimin arkadaş olması, hastaya moral desteği de vereceği için, iyileşme sürecine olumlu yönde katkı yapar. Hastaya karşı arkadaşça yaklaşım hastaya yarar sağladığına göre, ayrıca yararlı olma ilkesi tıp etiği ilkeleri arasında bulunduğuna göre, bu davranış etik konusuyla ilgilidir ve hem Celsus’un yaşadığı dönem için hem de günümüz için geçerlidir. Öyleyse yazarın bu ifadesi günümüze ışık tutmaktadır. Celsus, hastayı ve hasta yakınını bilgilendirme, hastanın onayını alma ve ölümün eşiğinde olan bir hastaya yardım etme ile ilgili ideal bir hekimin nitelikleri konusunda ise şunları söylemektedir: “Buna rağmen hastalığın gerçekten bunu (kan almayı) gerektirdiği olabilir, diğer yandan vücudun buna güçlükle dayanabildiği görülür; fakat yine de (bundan) başka hiçbir çare görünmezse ve acil bir şeklide de yardım edilmezse, acı çeken bu kişi (hasta) ölecekse, bu durumda, kan almaksızın hiçbir ümidin olmadığını mümkün olduğu kadarıyla açıklamak ve bu durumda ise ne büyüklükte bir endişenin bulunduğunu itiraf etmek ve eğer talep edilirse, ancak o zaman kan almak, iyi bir 102 103 Celsus, Med., Prooemium, 73: Ob quae conicio eum, qui propria non novit, communia tantum debere intueri; eumque, qui nosse proprietates potest, non illas quidem oportere neglegere, sed his quoque insistere; ideoque, cum par scientia sit, utiliorem tamen medicum esse amicum quam extraneum. Scarborough, a. g. e., s. 125. 84 hekimin görevidir.”104 Celsus, burada iki önemli konuya değinmiştir. Bunlardan biri hastayı veya hasta yakınını hastalıkla ilgili oluşabilecek risklere karşı bilgilendirmek; diğeri ise ölmek üzere olan bir hastaya yardım etmektir. Celsus’a göre iyi bir hekim hastayı bilgilendirmeli ve ölüm döşeğindeki hastaya yardım etmelidir. Günümüz hekimleri için de gerekli olan bu nitelikler, yazar tarafından gayet açık ve net bir şekilde ifade edilmiştir. Bu ifadeleri günümüz açısından değerlendirdiğimizde, öncelikle hekimin görevinin, Türk Tabipleri Birliği’nin belirlemiş olduğu, hekimlerin görevlerini yerine getirirken uyacağı kuralları içeren hekimlik meslek etiği kurallarının 5. maddesine göre hastalıkları önlemeye ve bilimsel gerekleri yerine getirerek hastaları iyileştirmeye çalışarak insanın yaşamını ve sağlığını korumak olduğunu belirtmemiz gerekir105. Celsus, hekimin görevinin hastayı iyileştirmek ve insan yaşamını korumak olduğunu kendi döneminde ifade etmiştir. İkinci değerlendirmemiz hasta haklarına saygı ve aydınlatılmış onam106 konusunda olmalıdır. Celsus’un kullandığı “eğer talep edilirse” ifadesi, hastanın veya hastanın durumu kötüyse hasta yakınının, tedaviyi kabul etmesi durumunda hekimin müdahalede bulunabilmesinin gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu da hekimlik meslek etiği kurallarının 21. maddesine göre, hekimin, hastasının sağlığı ile ilgili kararlar alırken; bilgilenme hakkı, aydınlatılmış onam hakkı, tedaviyi kabul ya da ret hakkı gibi hasta haklarına saygılı olması gerektiğiyle ilgilidir107. Yine Celsus’un, kan alınmazsa hiçbir iyileşme ümidinin olmadığını mümkün olduğu kadarıyla açıklamak ve bu konuda ne kadar risk olduğunu açıkça söylemek gerektiği konusundaki ifadeleri de günümüzde aydınlatılmış onam olarak adlandırılan, hastayı veya hasta yakınını tedavinin yararları ve riskleri hakkında bilgilendirmek konusuyla ilgilidir. Hekimlik meslek etiği kurallarının 26. maddesine 104 105 106 107 Celsus, Med., II. 10. 7-8: Fieri tamen potest, ut morbus quidem id desideret, corpus autem vix pati posse videatur: sed si nullum tamen appareat aliud auxilium, periturusque sit qui laborat, nisi temeraria quoque via fuerit adiutus, in hoc statu boni medici est ostendere, quam nulla spes sit sine sanguinis detractione, faterique, quantus in hac ipsa metus sit, et tum demum, si exigetur, sanguinem mittere. Hekimlik Meslek Etiği Kuralları, s. 7. Kendisine uygulanacak tedaviyi ve bu tedavinin sonuçlarını anlaşılır bir dille hastaya açıklama ve hastanın, bu tedavi için onay veya reddine kendi özgür iradesiyle karar vermesini sağlama işlemidir; kısaca söylemek gerekirse, bilgilendirilmiş rıza veya onay. Hekimlik Meslek Etiği Kuralları, s. 13. 85 göre hekimin, hastanın sağlık durumu, konulan tanı, önerilen tedavi yönteminin türü, başarı şansı ve süreci, tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri, hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında hastasını aydınlatması gerekir108. Aydınlatılmış onam aynı zamanda hasta hakları içerisinde de yer alır. Son olarak Celsus’un, “yardım edilmezse acı çeken hasta ölecekse,…” ifadesinden, hekimin ölmek üzere olan hastaya yardım etmesi gerektiğini ve bunun da hekimlik meslek etiğiyle ilgili olduğunu söyleyebiliriz. Bu konuyla ilgili olarak hekimlik meslek etiği kurallarının 28. maddesine bakılmalıdır. Bu madde ölümcül hastalara yardım anlamına gelen, terminal dönemdeki hastalara yani ölüm döşeğindeki hastalara her türlü insani yardımı yapmaya, insan onuruna yakışır koşulları sağlamaya ve çekilen acıyı olabildiğince azaltmaya çalışması gerektiğini belirtir109. Bütün bu değerlendirmelerin sonucunda, Celsus’un ideal hekiminin o dönemlerdeki etik kurallara uyan bir hekim olduğunu ve onun ideal hekiminin günümüz için de örnek teşkil ettiğini söyleyebiliriz. Celsus’un akut ve kronik hastalıklar karşısında hekimin nasıl bir tutum sergilemesi gerektiği konusundaki ifadeleri de şöyledir: “Buna rağmen, uzun süren hastalıklardan (kronik hastalıklardan) ziyade akut hastalıklarda çok az yarar sağlayan doktorun daha fazla affedilmesi gerekir, zira bu (akut hastalık) kısa sürelidir, bu sırada, eğer yardım faydalı olmazsa, hasta ölür, bu noktada (kronik hastalıkta), hem (hastalık) üzerinde düşünme hem de ilaçların değiştirilmesi için zaman geniştir, bunun için hekim, (hastalığın) başlangıç safhasında (hastalıkla) ilgilenirse, söz dinleyen bir hasta, onun (hekimin) hatası olmadan nadiren ölür.” 110 Celsus, akut hastalıkların kısa sürede gelişmesi sebebiyle hasta ve hekim açısından oldukça riskli olduğunu; aksine kronik hastalıklar uzun sürdüğü için, farklı tedavi yöntemlerinin uygulanabileceğini söylemektedir. Ayrıca, ani gelişen bir 108 109 110 Hekimlik Meslek Etiği Kuralları, s. 14. A. e., s. 16. Celsus, Med., III. 1. 4-5: Magis tamen ignoscendum medico est parum proficienti in acutis morbis quam in longis: hic enim breve spatium est, intra quod, si auxilium non profuit, aeger extinguitur: ibi et deliberationi et mutationi remediorum tempus patet, adeo ut raro, si inter initia medicus accessit, obsequens aeger sine illius vitio pereat. 86 hastalık sonucu hastanın ölmesinin, hekimin suçu olmamakla birlikte kronik hastalıklar sonucunda hastanın ölmesinin hekim hatasından kaynaklandığını belirtmektedir. Platon, Protagoras diyaloğunda, hastaları iyi tedavi edemeyen hekimin kötü hekim olduğunu belirtir111. Hammurabi kanunlarında da hekimlerin doğru tedavi yapmaları gerektiği ve hata yapmalarından dolayı hastanın kötüye gitmesi veya ölmesi durumunda cezalandırılacaklarının yazılı olduğu bilinir112. Hekimin hata yapması, hastaya zarar vereceğinden veya ölümüne sebep olacağından etik değildir. Hekim daima insan hayatının değerini bilmeli ve tedavilerini bu yönde yapmalıdır. Celsus, Asklepiades’in bir ifadesine, ideal hekimin özellikleri konusunda yer vermektedir: “Asklepiades hekimin görevinin güvenli, hızlı, hoş bir şekilde tedavi etmek olduğunu söyler.” 113 Celsus, ideal hekim görüşüne uygun olduğu için, Asklepiades’in görüşüne yer vermiş ve hastayı güvenilir, acil ve incitmeden tedavi etmek gerektiğini vurgulamıştır. Etik bakımdan, hastayı güvenilir bir şekilde tedavi etmek demek ona zarar vermeden tedaviyi uygulamak demektir; hızlı bir şekilde tedavi etmek demek hastalık fazla ilerlemeden veya ölümcül duruma gelmeden müdahale etmek demektir ve hoş bir şekilde tedavi etmek demek ise hastayı incitmeden, ona moral desteği vererek tedavi etmek demektir ki, bütün bunlar tıp etiğinin ve hekimlik meslek etiğinin ilkeleri arasında yer alır. Bir hekimin hastayı gözlemlemesi çok önemlidir. Hastasının gereksinimlerine cevap verebilen hekim başarıya ulaşabilir. Ayrıca hastasıyla ilgilenen bir hekimin ücret konusunda da son derece merhametli olması gerekir. İyi bir hekim ücretsiz de hastasının yardımına koşmalıdır. Celsus’un bu konularla ilgili ifadeleri şöyledir: 111 112 113 Plato, Laches, Protagoras, Meno, Euthydemus, Çev. W. R. M. Lamb, , Cambridge, Massachusetts, Harvard University Press, Loeb Classical Library, 1952, C. i, 345, s. 202; Platon, Protagoras, 345, Çev. Tanju Gökçöl, İstanbul, Remzi Kitabevi, 1986, s. 157. Serdaroğlu, a. g. e., s. 5. Celsus, Med., III. 4. 1: Asclepiades officium esse medici dicit, ut tuto, ut celeriter, ut iucunde curet. 87 “Her zaman ve her yerde gözetilmesi gereken bir şey vardır ki (hastanın) yanında oturan hekim, hastanın gücünü sürekli olarak gözetlesin ve (güç) aşırı olduğu sürece perhizle mücadele etsin, zayıflık korkutmaya başlamışsa yiyecekle yardım etsin, zira ne hastaya fazla madde yüklemek ne de perhizle zayıflık meydana getirmek hekimin görevidir. Erasistratos’un eserlerinde de bunu buluyorum, her ne kadar o, midenin ne zaman, bizzat vücudun ne zaman boşaltılacağı hakkında çok az bilgi verse de bir şeyler söylemek için bunların görülmesi gerektiğini ve vücut ne zaman ihtiyaç duyarsa o zaman yiyecek verilmesi gerektiğini, (hastanın) güçleri fazla olduğu sürece hiçbir şey verilmemesi gerektiğini, güçten düşmemesi için ilgilenilmesi gerektiğini yeterince belirtir. Diğer yandan bunlara uygun olarak, birçok hastanın, bir hekim tarafından tedavi edilemeyeceğini ve onun (hekimin), sanatta ustaysa, hastadan çok fazla uzaklaşmamasının uygun olduğu anlaşılabilir. Fakat kazanca köle olan hekimler, bizzat bu konuda olduğu gibi, o (kazanç), halktan, daha fazla sağlandığı için özenli bir bakım gerektirmeyen ilkeleri isteyerek benimserler. Zira hastayı nadiren görenlerin günleri ve krizleri hesap etmeleri de kolaydır, tek görevi, yiyecek almaması halinde, ne zaman aşırı derecede açlığın ortaya çıkacağını görmek olan hekimin, hastanın yanında oturması gerekir. Bununla beraber çoğu durumda dördüncü günün yemeğe başlama için en uygun olması adet olmuştur.” 114 Celsus, hekimin, hastaya ve hastalığa uygun bir tedavi yöntemi uygulaması gerektiğini ifade etmektedir. Ayrıca iyi bir hekim olmak için hastayı gözlemlemek gerektiğini ve iyi bir hekimin yerinin hastasının başucu olduğunu vurgulamaktadır. Hippokrates’in öğretisine göre iyi bir hekim, hastalığın gidişi üzerinde bilgili olmalı, ilk eşikleri iyi saptayabilmeli, bunlara göre de hastasının yaşama isteğini ve direncini güçlendirecek önlemleri almalıdır115. Yukarıda belirtilen ifadelerle ilgili olarak Güntöre ise Hippokrates’in, hekimin yerinin hastanın yatağının başı olduğunu söylediğini ve tıp sanatının en önemli kısmını gözlemin oluşturduğunu ve hiçbir şeyi atlamamak şartıyla gözlemler yaparak ve bu gözlemleri doğru değerlendirip, işi şansa bırakmadan hastaya yardımcı olmak gerektiği ilkesinden yola çıktığını ve bu 114 115 Celsus, Med., III. 4. 8-10: Unum illud est, quod semper, quod ubique servandum est, ut aegri vires subinde adsidens medicus inspiciat; et quamdiu supererunt, abstinentia pugnet; si inbecillitatem vereri coeperit, cibo subveniat. Id enim eius officium est, ut aegrum neque supervacua materia oneret, neque inbecillitatem fame prodat. Idque apud Erasistratum quoque invenio; qui quamvis parum docuit, quando venter, quando corpus ipsum exinaniretur, dicendo tamen haec esse visenda et tum cibum dandum, cum corpori deberetur, satis ostendit, dum vires superessent, dari non oportere: ne deficerent, consulendum esse. Ex his autem intellegi potest ab uno medico multos non posse curari, eumque, si artifex sit, idoneum esse, qui non multum ab aegro recedit. Sed qui quaestui serviunt, quoniam is maior ex populo est, libenter amplectuntur ea praecepta, quae sedulitatem non exigunt, ut in hac ipsa re. Facile est enim dies vel accessiones numerare is quoque, qui aegrum raro vident: ille adsideat necesse est, qui quod solum opus est visurus est, quando nimis inbecillus futurus sit, nisi cibum acceperit. In pluribus tamen ad initium cibi dies quartus aptissimus esse consuevit. Serdaroğlu, a. g. e., s. 17. 88 önerileri sunduğunu ifade eder116. Hippokrates’in her şeyi gözlemleme ve hastalıktan çok hasta üzerinde çalışma ilkeleri tıp etiği ve hekimlik meslek etiğinin önemli temel ilkeleridir. Gerçekten de hastayı gözlemlemenin hekimin başarısı açısından son derece önemli olduğu düşüncesindeyiz. Celsus, yukarıdaki ifadelerinde Hippokrates’in bu ilkelerini onaylamaktadır. Günümüzde hastayı gözlemleme ilkesinin bazı hekimlerce uygulanmadığı veya eksik uygulandığı görülebiliyor. Hekim, hasta odasının kapısında nöbet değişmekte ve nöbeti boyunca hastanın yanına çok acil bir durum olmadıkça gelmemektedir. Bu davranış hem hastayı moral olarak olumsuz yönde etkilemekte hem de hekimin tedavide başarısız olmasına neden olmaktadır. Hekimin kazancı konusunda Platon, hakiki anlamda hekim denilen kişinin tüccar değil, bedenlerin hâkimi ve yöneticisi olduğunu söyler117. Sarı’ya göre, hekimlik bir ticaret değil, hizmet işidir; amaç ise para kazanmak değil, hastaya en büyük iyiliği sağlayabilmektir118. Lyons ve Petrucelli’ye göre, Antik Çağlarda her hizmet için zorunlu olmasa da bir ücret beklenirdi, ücretler genellikle belliydi ve tamamı peşin olarak işlemden önce alınırdı119. Hippokrates, şu yöntemi tavsiye etmiştir: Eğer hasta aniden hastalanmışsa veya maddi problemleri varsa ücret konusunda tartışmaya girilmemelidir120. Magner’e göre ise Hippokrates ekolü hekimleri, ideal bir şekilde sadece para için tedavi uygulamamışlardır ve etik konusunda bilgi sahibi olan hekimlerden ücreti belirlerken hastanın statüsünü göz önünde bulundurmalarının beklendiğini ifade etmişlerdir121. Günümüzde ücretle ilgili olarak hekimlik meslek etiği ilkelerinin 29. maddesi, hastanın ücret konusunda önceden hekimden bilgi alabildiğini; hekimin, tüm muayene, tetkik, tıbbi ve cerrahi girişimlerde meslek örgütünün belirlediği taban ücretin altında bir ücret alamadığını, hekimin, meslektaşları ile meslektaşlarının eşleri ve bakmakla yükümlü olduklarından muayene ve tedavi için – masraflar dışında – ücret almamasının uygun 116 117 118 119 120 121 Güntöre, a. g. e., s. 16. Plato, The Republic, Çev. Paul Shorey, ii C., London, Cambridge, Massachusetts, Harvard University Press, Loeb Classical Library, 1937, I. 15C, s. 58; Platon, Devlet, Çev. Neval Akbıyık, İstanbul, Antik Dünya Klasikleri, 2007, s. 30. Sarı, v.d., a. g. e., s. 243. Lyons, Petrucelli, a. g. e., s.196. A. e., s. 196. Magner, a. g. e., s. 97. 89 olduğunu belirtir122. Hekimler, hastaları müşteri olarak veya para olarak görmemelidir. Böyle gördükleri andan itibaren iş tıptan ve insanları sağlığına kavuşturmaktan çıkıp ticarete döner. Parayı ön plana alıp hastayı ve hastalığı ikinci planda tutan hekimler, hem insanlıktan uzaklaşmış hem de tıp etiği ve meslek etiği ilkelerine aykırı hareket etmiş olurlar. Parasızlığı yüzünden tedavi olamayan pek çok hastayla karşılaşmaktayız. Bu hastalar ikinci planda tutulup tedavileri ya düzgün yapılmaz ya da yarıda bırakılır ve hastalar ölüme terk edilir. Bu davranışlar hiç etik değildir, adaletli olma ilkesine de aykırıdır. En ideal hekim, hastalarından onların sağlığına kavuşmalarının dışında hiçbir karşılık beklemeksizin en iyi tedaviyi uygulayan hekimdir. Celsus, bu ifadelerde, kazancını artırmaya yönelik olarak çok sayıda hasta muayene eden ve hastalarına karşı layık oldukları ilgi, alaka ve özeni göstermeyen hekimi eleştirmiştir. Bu eleştirileri ve tavsiyeleri adeta günümüz hekimlerine de söylemiş gibidir. Celsus’un, hekimin görevinin gözlem yapmak ve uygun tedavi yöntemini belirlemek olduğunu söylemesi gerek tıp etiği gerekse hekimlik meslek etiği açısından son derece önemlidir. Öyleyse Celsus’un ideal hekiminin, hastayı gözlemlediğini, para kazanma hırsına sahip olmadığını, hastalara karşı adaletli davrandığını, hastalığın durumuna göre en uygun tedavi yöntemini uyguladığını ve en önemlisi hastalara zarar vermeyip aksine yararlı olduğunu söyleyebiliriz. Hekimlerin muayeneye geliş tarzı da Antik Çağlarda önem arz etmiştir. Celsus da bu konuda şu açıklamalarda bulunmuştur: “Buna karşılık, banyo, egzersiz, korku, öfke ve başka herhangi bir ruh hali, onları (damarları, nabzı) hızlandırmak alışkanlığındadır, öyle ki hekim gelir gelmez, onun (hekimin) kendisini nasıl bulacağı konusunda şüpheli olan hastanın kaygısı onları harekete geçirir. Bu sebeple, geldiği gibi hemen eliyle hastanın kolunu tutmamak, fakat öncelikle neşeli bir yüz ifadesiyle beklemek ve kendisinin (hastanın) nasıl olduğunu sormak ve eğer onun bir korkusu varsa güvenilir bir konuşmayla onu yatıştırmak ondan sonra elini hastanın vücuduna götürmek deneyimli bir hekimin işidir. Zira hekimin muayenesi, binlerce durumun kolayca rahatsızlık vereceği kadar bu damarları harekete geçirir.” 123 122 123 Hekimlik Meslek Etiği Kuralları, s. 16. Celsus, Med., III. 6. 6: Contra saepe eas concitare solet balneum et exercitatio et metus et ira et quillibet alius animi adfectus, adeo ut, cum primum medicus venit, sollicitudo aegri dubitantis, quomodo illi se habere videatur, eas moveat. Ob quam causam periti medici est non protinus ut venit adprehendere manu brachium, sed primum desidere hilari vultu percontarique, 90 Celsus, burada hastanın hekim karşısındaki durumu ve hekimin hastaya yaklaşım biçimiyle ilgili çok önemli açıklamalarda bulunmuştur. Bu açıklamalar gerek Antik Çağ gerekse günümüz açısından değerlendirildiğinde insan faktörünün değişmediği, hep aynı olduğu görülebilir. Antik Çağ ideal hekimi için hastaya yaklaşım nasılsa günümüzde de aynıdır. Hasta, hastalığı sebebiyle birtakım psikolojik bunalımlara sahiptir ve iyileşip iyileşemeyeceği konusunda kaygılıdır, bu kaygıyı giderip hastanın güvenini kazanmak da hekimin söz ve tutumuna bağlıdır. Klasik hasta-hekim ilişkisi karşılıklı güvene dayanmaktadır124. Celsus, hastanın moral destekten sonra muayene edilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bununla bağlantılı olarak, hekimlik mesleği etik kurallarının 23. maddesi, muayenesiz tedavi yasağıyla ilgilidir ve hekimin, acil olgular gibi zorunlu durumlar dışında, hastasını bizzat muayene etmeden tedavisine başlayamayacağını ifade eder 125. Zaten muayene yapmadan, ön teşhis koymadan tedavi yapılması mantık olarak da doğru değildir. Hastalığının ne olduğunu ve nasıl seyrettiğini bilmeden neyin tedavisi uygulanabilir veya neye göre tedavi uygulanabilir. Doğan’a göre, genellikle karşılıklı saygı, dürüstlük, güvenilirlik, şefkat, ortak hedeflere ulaşma konusundaki sadakat gibi değerler, hekim ve hasta arasındaki ilişkiyi problemsiz bir hale dönüştürür126. Hasta hekim ilişkisi tedavide başarı için son derece önemlidir. Hekimler, meslek yaşantıları boyunca çoğu kez anlaşılamamaktan veya yanlış anlaşılmaktan yakınırlar. Hastalar da mükemmel mesleki becerilerine rağmen bir hekimden memnun olmayabilirler. Bundan dolayı, hekimlerin iletişim becerilerinde yeterli bilgi ve yeteneğe sahip olmaları mesleki başarılarını da son derece etkiler. İletişim becerileri, etkin dinleme, etkili soru sorma, bilgilendirme, olumlu geri bildirim gibi basamaklardan oluşmaktadır. İletişim konusunda sözel iletişim becerileri kadar beden dili de önem arz eder. Bu yüzden, her hekimin sözsüz iletişimi doğru kullanmayı bilmesi gerekir, örneğin hastasına önerdiği tedavi uygulamalarıyla ilgili detaylı bilgi aktaran bir hekimin, donuk yüz ifadesi, başka şeylerle meşgul olması ve saatine bakması gibi 124 125 126 quemadmodum se habeat, et si quis eius metus est, eum probabili sermone lenire, tum deinde eius corpori manum admovere. Quas venas autem conspectus medici movet, quam facile mille res turbant. Sarı, v. d., a. g. e., s. 243. Hekimlik Meslek Etiği Kuralları, s. 13. Sarı, v. d., a. g. e., s. 291. 91 aktardığı sözsüz mesajlar sebebiyle hastanın, hekimin kendisine hiç yardımcı olmadığı düşüncesine kapılmasına neden olur. Ayrıca hekimin hastayla iletişiminde, hastaya doğru dönmesi, konuşurken göz teması kurması, güler yüzlü olması ve hastayı birey olarak algıladığını ifade etmesi gibi kurallara da dikkat etmesi gerekir127. Hekimin gelir gelmez sanki bir suçluyu sorguya çekiyormuşçasına hastaya “Neyin var?” sorusunu yöneltmesi, hastadaki kaygıyı artırmakta ve hastanın kendini iyi ifade edememesine neden olmaktadır ve bunun sonucunda tam bir tanı konulamamakta, tedavide başarısız olunmaktadır. Öncelikle hekimin insanla muhatap olduğunu bilmesi gerekir. Bu konuyla ilgili olarak Demirhan, bir hekimin, insani özellikleri gelişmiş olan insancıl bir meslek adamı olması gerektiğini ifade eder128. Bütün bu değerlendirmelere baktığımız zaman, Celsus’un ideal hekimin, kaygıyı giderici tavırlar sergileyen, güvenilir ve neşeli olması gerektiği konusundaki görüşlerinin günümüz ideal hekimi için de geçerli olduğunu görmüş oluyoruz. Celsus, hekimlik mesleğinin hata kabul etmediğini şöyle ifade etmektedir: “Çoğu (hasta) da şu veya bu tedavi edenin (hekimin) hatasından dolayı aniden ölür.” 129 Celsus, hekim hatasının hastayı öldürebileceğini ifade etmiş ve günümüzdeki kötü uygulama (malpractice) konusuna değinmiştir. Bu konuyla ilgili olarak, hekimlik meslek etiği kurallarının 13. maddesi, hekimliğin kötü uygulanması başlığı altında, bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik nedeniyle bir hastanın zarar görmesinin hekimliğin kötü uygulanması anlamına geldiğini ifade eder130. Hekim hatası, Hippokrates’in Yemin metninde geçen “kasıtlı olan bütün adaletsizliklerden ve zararlardan…kaçınacağım.”ifadesine ve primum non nocere (Herşeyden önce, zarar vermeme) ilkesine uymamak, onları ihlal etmek anlamına gelmektedir. Bu da genel olarak tıp etiği ve meslek etiği ilkelerine aykırıdır. Hekim her an dikkatli olmalı ve tedavisini büyük bir titizlikle yapmalıdır. Öyleyse Celsus’un ideal hekiminin hata yapmaması gerektiğini söyleyebiliriz. 127 128 129 130 Fulya Dökmeci, “Tıp Eğitiminde İletişim Becerisinin Önemi”, Tıp Eğitimi ve Bilişimi Bülteni, Yıl 3, No: 3, 2002, s. 8. Demirhan, a. g. e., s. 2. Celsus, Med., III. 8. 2: Plurimique sub alterutro curantis errore subito moriuntur. Hekimlik Meslek Etiği Kuralları, s. 9. 92 Her hekimin hastalığı tedavi ederken bir yöntemi olması gerekir. Bununla ilgili olarak Celsus, şunları söylemektedir: “Bu durumda, hastalığı uzaklaştırmak için hekimin bir tedavisinin (tedavi yönteminin) olması gerekir; zira belki tedavi eden (hekim) için daha yararlı olacaktır.” 131 Celsus, hekimin tedavi konusunda mutlaka bir çözüm yolu bulması gerektiğini ifade eder. Bu da hekimin bilgili olmasıyla ilgilidir. Güntöre’ye göre, bir hekim, elindeki bulguları çok yönlü düşünüp, değerlendirirken sadece edindiği bilgiler ve teknolojinin yardımıyla tanı koyduğu zaman bazen tedavide başarılı olamaz, daha ötesini düşünmek, çok yönlü düşünmek ve elindeki verilerin ötesinde de akıl yürütmek zorundadır. Hekimin uzmanlıkla ilgili bilgileri kullanımı, hekimin bizzat kendisini dogmatizme veya uzman körlüğüne düşürmüş olabilir ve bunun sonucunda çok basit bir gözlem ve sorulmamış bir soru hastalığın tanısının atlanmasına neden olabilir. Bu nedenle hekimlik sanatı, tüm bunların üstesinden gelebilmek için dogmatizmden kaçınmalıdır. Bu sanatın, bilgilerin ve eldeki verilerin değerlendirilmesi esnasında hekimin herkesten daha çok dikkatli ve uyanık olması gerekir, bunun için de felsefeyle iç içe olması işine yarar132. Hekimin başarısını artıran onun bilgili, deneyimli ve tedaviyi en iyi şekilde yapan biri olmasıdır. İyi bir hekim, yaralar konusunda bilgili olmalı ve hastanın yararı için her türlü tedbiri almalıdır. Ayrıca ihmalkâr olmamalı, tedbirli olmalı, hastaya ve hasta yakınlarına karşı dürüst davranmalıdır. Celsus, bu konularla ilgili olarak şunları söyler: “Diğer yandan bu konularda (yaralar) hekimin her şeyden önce hangilerinin tedavi edilemez olduğunu, hangilerinin tedavisinin zor olduğunu, hangilerinin daha kolay tedavi edilebilir olduğunu bilmesi gerekir. Zira bizzat kaderin öldürdüğü kişiyi (hastayı) öldürmüş düşüncesi hatıra gelmesin diye kurtaramayacağı kişiye (hastaya) dokunmamak; sonra, kesin bir umutsuzluk olmaksızın yine de büyük bir endişe olduğunda, eğer sanat (hekimlik sanatı) hastalığa yenilmiş olursa, ya bilmemiş ya da yanılmış gibi görünmemek için, tehlikede olan hastanın yakınlarına umudun zor olduğunu belirtmek öncelikle tedbirli bir insanın işidir. Fakat bunlar tedbirli bir kişi 131 132 Celsus, Med., III. 9. 1: In hoc casu medici cura esse debet, ut morbum mutet; fortasse enim curationi oportunior fiet. Güntöre, a. g. e., s. 30. 93 için ne kadar uygunsa, bir o kadar da, çok şey yerine getirmiş gibi görünmek için, küçük bir şeyi çok öven şarlatanın işidir. Kendi kendine yetersiz olan bir durumun tedavi edenin (hekimin) ihmaliyle daha büyük olmaması için hatta daha dikkatli incelemek için mevcut durumun itirafına (itiraf etmeye) zorlanmak akla yatkındır.”133 Celsus, hekimin yaralar konusunda bilgili olması ve tedavi edemeyeceği hastaya hiç dokunmaması gerektiğini, hastanın iyileşmesi çok zorsa hasta yakınlarına durumu açıkça söylemesi ve hastalığın tedavisinde ihmalkârlık etmemesi gerektiğini ifade etmiştir. Hekimin bilgisiz ve ihmalkâr olması hastaya zarar vermesi anlamına gelir, bu da başta Hippokrates’in primum non nocere (öncelikle zarar verme) ilkesine ve bundan hareketle ortaya koyulan modern tıp etiği ilkelerinden zarar vermeme ve yararlı olma ilkelerine aykırıdır. Hekimler, tedavi edemeyeceği hastalığı “tedavi ederim,” deyip hastayı ve hasta yakınlarını maddi ve manevi zarara uğratmamalı; “bu hastalık ancak şurada tedavi edilebilir,”, “şu kişi tarafından tedavi edilebilir,” veya “tedavi edilemez,” deme erdemine sahip olmalıdırlar. Para ve ün kazanmak için hastaları kullanmamalıdırlar. Ayrıca hastalığın erken teşhisi konusunda titizlik göstermeli ve yapılacak her türlü tetkik ve tedavi yöntemlerini en kısa zamanda yerine getirmelidirler. Örneğin, hekimin, yüksek ateş, kusma ve baş dönmesi olan hastadaki bu belirtileri önemsemeyip “baş dönmesi tansiyondandır”, “kusma ilaçların yan etkisindendir,” gibi sözlerle yapılacak tahlilleri geciktirmesi, hastada enfeksiyon varsa ilerlemesine veya beyinde ödem varsa, bunun ilerlemesine ve hastanın ölümüne yol açabilir. Hekimler, unutmamalıdır ki bir gün kendileri de hasta olabilirler ve aynı duruma düşebilirler. Hekim, hastasının durumu kötü olsa bile ümitsizliğe düşmemelidir. Arnold, Fransız hekim Ambroise Pare’nin, “Bir doktor her zaman hastası için ümitli olmalıdır, hiç ümit yoksa bile.” dediğini belirtir134. Celsus, bu ifadelerinde hekimin, ağır hastalık durumunda hasta yakınlarına karşı insancıl, 133 134 Celsus, Med., V. 26. 1C-D: In his autem ante omnia scire medicus debet, quae insanabilia sint, quae difficilem curationem habeant, quae promptiorem. Est enim prudentis hominis primum eum, qui servari non potest, non adtingere, nec subire speciem…eius, ut occisi, quem sors ipsius interemit; deinde ubi gravis metus sine certa tamen desperatione est, indicare necessariis periclitantis in difficili spem esse, ne, si victa ars malo fuerit, vel ignorasse vel fefellisse videatur. Sed ut haec prudenti viro conveniunt, sic rursus histrionis est parvam rem adtollere, quo plus praestitisse videatur. Obligarique aecum est confessione promptae rei, quo curiosius etiam circumspiciat, ne, quod per se exiguum est, maius curantis neglegentia fiat. Nick Arnold, Cankurtaran Tıp, Çev. Ülkü Zeynep Babacan, İstanbul, Timaş Yayınları, 2007, s. 90. 94 kararlı ve açık bir tavır takınması gerektiğini ve bilgili, tedbirli, fedakâr, görev aşkıyla dolu, dürüst ve sorumluluk sahibi olması gerektiğini vurgulamış, Antik Çağın ideal hekiminin tasvirini yaparken sanki günümüz ideal hekiminin tasvirini yapar gibidir. Celsus’un bir hekimin dürüstlüğe ve araştırmacı ruha sahip olması konusundaki başka bir ifadesi ise şu şekildedir: “Bunda hiç kimsenin kandırılmaması uygun düşer ki yukarıda saydıklarımla (yaralarla) ilgili olarak iç organların özel tedavisini araştırsın.”135 Celsus, hekimin dürüst ve bilgili olması gerektiğini tekrar vurgulamıştır. Hekimin dürüst olması hastanın hekime olan güven duygusunun güçlenmesini sağlamakta ve bu güven ortamı içinde, hastanın iyileşme süreci hızlanmaktadır. Bunun sonucunda da hekim başarıya ulaşmaktadır. İyi bir hekim daima kendi alanında kendini yetiştirmeli, hastalıklar konusunda araştırmalar yapmalıdır. Celsus’un ideal hekimin nitelikleriyle ilgili en can alıcı ifadelerinden birisi de cerrahın özelliklerini anlattığı bölümdür. Burada Celsus, şunları belirtir: “Şimdi, bir cerrah genç veya en azından gençlik çağına daha yakın olmalıdır; güçlü, sağlam ve hiçbir zaman titremeyen bir eli olmalıdır, bunlardan sol elini de sağ eli kadar kullanmaya hazır, keskin ve net bir görüş gücüne sahip, cesur ruhlu olmalıdır; nitekim kabul ettiği kişinin iyileşmesini isteyecek kadar merhametli olmalı, ya onun bağırışlarından etkilenip koşulların gerektirdiğinden fazla acele etmemeli ya da gerektiğinden daha az kesmemeli; fakat her şeyi, sanki başkalarının ağlamalarından hiç etkilenmiyormuş gibi yapmalıdır.”136 Görüldüğü gibi, burada Celsus ideal bir cerrahın, daha önce de belirttiğimiz gibi cerrah da bir hekim olduğuna göre, ideal bir hekimin özelliklerini vurgular. Cerrahın genç olması ameliyat sırasında daha dikkatli olmasını; keskin görüşlü olması hastanın organlarını iyi görerek yanlış yeri kesmemesini; güçlü ve titremeyen 135 136 Celsus, Med., V. 26. 24 C: Illo neminem decipi decet, ut propriam viscerum curationem requirat: de quibus supra posui. Celsus, Med., VII. Prooemium, 4: Esse autem chirurgus debet adulescens aut certe adulescentiae propior; manu strenua, stabili, nec umquam intremescente, eaque non minus sinistra quam dextra promptus; acie oculorum acri claraque; animo intrepidus; misericors sic, ut sanari velit eum, quem accepit, non ut clamore eius motus vel magis quam res desiderat properet, vel minus quam necesse est secet; sed perinde faciat omnia, ac si nullus ex vagitibus alterius adfectus oriatur. 95 bir ele sahip olması da yaptığı ameliyatın düzgün ve hatasız olmasını sağlar. Cerrahın sağ ve sol ellerini kullanabilmesi önemlidir; çünkü hastanın pozisyonu veya hastalıklı bölgenin pozisyonu daima sağ veya daima sol eli kullanmaya imkân vermeyebilir ve bu durum ameliyatta hatalara sebep olabilir. Bu da zarar vermeme ilkesine aykırı olduğu için, etik değildir. Ayrıca cerrahın merhametli olması gerekir ki hastasına zarar verebilecek uygulamalardan kaçınsın. Buna karşılık, hastasının veya hasta yakınlarının feryatlarına aldırış etmemesi gerekir; çünkü onlardan etkilendiği takdirde fazla üzülür ve hastaya yarar sağlayamaz. Buradan anlaşıldığına göre, cerrah ne fazla merhametli ne de fazla acımasız olmalı, orta bir yol bularak ikisi arasındaki dengeyi sağlamalıdır. Dikkat edecek olursak, burada da Celsus’un tıp ekollerinde olduğu gibi orta yol bulma düşüncesini görebiliriz. Celsus, iki zıt şey arasında genellikle orta yolu izler. Cerrah, fazla aceleci de olmamalıdır, zira fazla acelecilik ameliyatta sağlıklı doku veya organın da kesilmesine neden olacak ve hastaya zarar verecektir. Brand, Celsus’un örnek hekim tanımında, hekimin hastasıyla ilişkisinde, kişisel yapısına dikkat çektiğini ve hekimin yetenekli olması gerektiğinden bahsetmesine rağmen, onun tıbbi bilgi, beceri ve deneyimini tartışmadığını belirtir137. Jackson’a göre, el becerisi ve kesin kararlılık, bugün hâlâ bir cerrah için önemli niteliklerdir; ancak Roma İmparatorluğu cerrahları ile bugünün cerrahları arasında, neredeyse başka hiçbir benzerlik yoktur. Bugünkü cerrahlarla karşılaştırıldığı zaman Celsus’un cerrahı, çok az ameliyat yapmış ve genellikle bir miktar endişe yaşamıştır. Çok özel durumlar dışında tedavi, egzersiz, diyet ve ilaçlarla yapılmıştır. Ayrıca, Celsus’un da dikkat çektiği gibi, cerrahi, tüm tıp dalları içinde hekimin yaptığı işin gözle görülebildiği tek daldır, hem metaforik hem de gerçek anlamda, cerrahın eli, hastanın durumundaki en küçük değişiklikten sorumlu tutulmuş, hastanın düzelmesi cerrahın yeteneğine bağlanmış ve onu üne kavuşturmuştur; ancak bugün çok küçük kabul edilen ameliyatlarda bile başarı garantisi yoktur138. Yalav ise, günümüz cerrahının, kazandığı her başarıyı, tarihin derinliklerinde yatan ve insanoğlunun araştırıcı, gözlemci niteliklerini taşıyan 137 138 Brand, a. g. e., s. 109. Jackson, a. g. e., s. 109. 96 atalarına borçlu olduğunu ifade eder139. İdeal hekimin özellikleriyle ilgili olarak Celsus’un, cerrahın hem sol hem de sağ ellerini kullanabilmesini önemli bulması mesleki beceriyle ilgilidir; ancak merhametli olmasının ve hastanın iyileştirilmesini istemesinin gerekliliği etik konularla ilgilidir. Bu bağlamda Celsus’un bu açıklamaları etik bakımdan olduğu kadar mesleki beceri açısından da olması gereken özellikleri ortaya koymaktadır. Etik konular ağır bastığı için, bu paragrafı etik başlığı altında ele almayı uygun bulduk. İyi bir hekim hastasının iyileşmesi için çaba harcamalıdır. Celsus’un bu konuyla ilgili ifadesi şöyledir: “…böylece iyileşme elde etmek için çaba harcamak hekimin görevidir.”140 Celsus, ideal hekimin yaraları veya hastalığı iyileştirmek için gayret göstermesi gerektiğini ifade etmiştir. Hekimin görevinin hastaları iyileştirmeye çalışarak insan yaşamını ve sağlığını korumak olduğu hekimlik meslek etiği kuralları arasında belirtilir. Ayrıca Celsus’un bu ifadesi, tıp etiği ilkelerinden yarar sağlama ile de yakından ilgilidir. Yalav, Hintli hekim Charaba’nın doktorlara: “Şahıs için değil, dünya nimetlerinden istifade etmek ve kazanmak için değil, sadece ıstırap çeken insanların iyiliği için vakalarınızı tedavi ediniz. Ancak böylelikle mükemmele erişebilirsiniz.” dediğini belirtir141. Antik Çağda öyle tedavisi mümkün olmayan durumlar ortaya çıkmıştır ki Celsus, bu konuda hekimin yapması gerekeni şöyle ifade etmiştir: “Şimdi, o şeyin (en üstte yer alan omurun çıkması durumunun) tedavisinin olmadığını, fakat bunların belirtilerden anlaşıldığını ve eğer birileri bu şekilde birisini (bir yakınını) kaybetmişse (hasta yakınları), bizzat hekimin başarısız olduğunu sanmasınlar diye, bunun ifade edilmesi gerektiğini düşündüm.”142 Celsus, burada en üst omurun yerinden çıkması sonucu oluşan durumdan 139 140 141 142 Yalav, a. g. e., s. 31. Celsus, Med., VII. 3. 2: …sic medici partium est eniti ad reperiendam sanitatem. Yalav, a. g. e., s. 40. Celsus, Med., VIII. 13. 1: Ponendum autem hoc esse credidi, non quo curatio eius rei ulla sit, sed ut res indiciis cognosceretur et non putarent sibi medicum defuisse, si qui sic aliquem perdidissent. 97 bahseder ve bunun ölümcül olabildiğini; fakat bu durum sebebiyle hekime başarısızlık yüklenmesin diye, omurun yerine yerleştirilmesi gerektiğini ifade eder. Hekim ihmalcilikle suçlanmamak için bu uygulamayı yapmalıdır. Böylece Celsus, hekimin, hasta ölecek de olsa yapması gerekenleri yapması gerektiğini belirtmek istemiştir. Etik ile ilgili bahsedilen bütün konuların, Celsus tarafından son derece açık ve net bir şekilde ortaya konduğunu görüyoruz. Celsus, ideal hekim kavramını, yaşadığı dönemde yaymayı ve yerleştirmeyi hedeflemiş görünmektedir. Bazı farklılıklar olsa da Celsus’un ideal hekimle ilgili olarak ortaya koyduğu vasıfların ve uyulması gereken kuralların günümüz ideal hekiminin vasıfları ve uyması gereken kurallar ile örtüştüğü anlaşılmaktadır. Mesleki Uygulama: Mesleki uygulamalar konusunda da Celsus, hekimlere yol gösterici olan önemli açıklamalarda bulunmuştur. Bu açıklamalar daha çok cerrahi ile ilgilidir. Mesleki uygulamalar konusundaki ifadelerini anlamamız için öncelikle bunların neler olduğuna bakmalıyız. Hastayı muayene ederken veya tedavi uygularken, hekimin pozisyonu, teşhis ve tedavide son derece önemlidir. Celsus da hekimin pozisyonu ile ilgili olarak şu tavsiyelerde bulunmuştur: “Bu sebepten dolayı hekimin ne karanlıkta ne hastanın başında oturmaması gerekir; fakat aydınlık bir yerde (hastanın) karşısında oturmalı ki yatakta yatanın (hastanın) da yüzünden bütün belirtileri anlayabilsin.”143 Celsus, hekimin hasta odasında nereye oturması gerektiği ve odanın nitelikleri ile ilgili bilgiler vermektedir. Bu ifadeler, hastayı gözlemleme açısından gerçekten önemlidir, oda karanlık olduğu zaman hastanın yüzündeki ifade ve değişimler görülmez ve bu durum hekimin teşhiste zorlanmasına neden olur. Hekimin oturuş yeri de önemlidir; çünkü hastanın karşısında oturması hem hastaya bir moral sağlar hem de hekimin hastayı ve hastalık belirtilerini kolayca gözlemleyebilmesini sağlar. 143 Celsus, Med., III. 6. 8: Ob quam causam medicus neque in tenebris neque a capite aegri debet residere, sed inlustri loco adversus, ut omnes notas ex voltu quoque cubantis percipiat. 98 Operasyon sırasında hekimin pozisyonu ve operasyonu uygulama yöntemi hastanın sağlığı açısından önemlidir. Celsus, bir göz operasyonunu, hekimin pozisyonu ve uygulayacağı yöntemi aşağıdaki paragrafta ayrıntılarıyla şöyle anlatmıştır: “Yeni oluşan bu şeyi gözlerdeki yara izlerini incelten ilaçlarla dağıtmak zor değildir. Eğer önceden oluşmuşsa ve ona kalınlık da eklenmişse, kesip çıkarılması gerekir. Kesinlikle bir günlük perhizden sonra o kişi (hasta) ya sandalyede hekime karşı önünde olacak şekilde ya da böylece kafası onun (cerrahın) göğsünde sırt üstü yatan kişi kendini koyuversin diye çevrilmiş olarak yerleştirilmelidir. Bazıları, eğer sol gözde kusur varsa, karşısına; sağ gözde kusur varsa, sırt üstü uzanmış bir şekilde yerleştirilmesini isterler. Diğer yandan bir göz kapağının yardımcı tarafından, diğer göz kapağının cerrah tarafından çekilmesi gerekir; fakat eğer hasta karşıdaysa, bunlardan (göz kapaklarından) daha altta olanı, eğer sırt üstü yatmışsa, daha üstte olanı çekmelidir. O zaman aynı cerrahın, ucu içeriye kıvrık küçük sivri uçlu keskin kancayı unguis’in (pterygion)144en uç noktasına geçirmesi ve yerleştirmesi ve bundan başka o göz kapağını da diğerine (yardımcısına) teslim etmesi, bizzat kendisinin kancayı tutarak unguis’i (dokusunu) kaldırması ve onu iğneyle ipliği geçirerek çekmesi gerekir; sonra iğneyi koyması, ipliğin iki ucundan tutması ve onlar vasıtasıyla unguis’i kaldırarak, eğer bu kısım göze yapışıksa, küçük bir neşterin sapıyla köşeye varıncaya kadar ayırması gerekir; sonra sırayla bazen gevşetmesi bazen çekmesi gerekir ki böylece onun başlangıcı ve sonu bilinsin. Zira unguis’ten, ya hiçbir tedavinin neredeyse kurtarmadığı ülserleşmenin olduğu bir şey bırakılmasından ya köşeden de bir et parçası kesilmesinden olmak üzere iki kat tehlike vardır, eğer unguis çok güçlü bir şekilde çekilirse, bundan dolayı takip eden şu şeyler yanıltır: Kesilince delik ortaya çıkar, sonra bunun vasıtasıyla daima Greklerin rhyada dedikleri bir sıvı iner. Bu yüzden köşenin gerçek sonunun özellikle bilinmesi gerekir, yeterince saptanınca, unguis yeteri kadar çekildikten sonra neşter kullanılmalıdır, sonra köşeden bir şey yaralamasın diye o zar parçası kesip atılmalıdır.”145 144 145 Unguis: Göz kapağı iç yüzünü ve göz yuvarlağının ön yüzünü kaplayan saydam zarın üzerinde, kalınlaşarak korneaya kadar genişleyen et parçası, Gr. pterygion. Celsus, Med., VII. 7. 4A-D: Hunc recentem non difficile est discutere medicamentis, quibus cicatrices in oculis extenuantur: si inveteravit iamque ei crassitudo quoque accessit, excidi debet. Post abstinentiam vero unius diei vel adversus in sedili contra medicum is homo collocandus est, vel sic aversus, ut in gremium eius caput resupinus effundat. Quidam, si in sinistro oculo vitium est, adversum; si in dextro, resupinum collocari volunt. Alteram autem palpebram a ministro deduci oportet, alteram a medico: sed ab hoc, si ille adversus est, inferiorem; si supinus, superiorem. Tum idem medicus hamulum acutum, paululum mucrone intus recurvato, subicere extremo ungui debet, eumque infigere, atque eam quoque palpebram tradere alteri; ipse hamulo adprehenso levare unguem, eumque acu traicere linum trahente; deinde acum ponere, lini duo capita adprehendere, et pere a erecto ungue, si qua parte oculo inhaeret, manubriolo scalpelli deducere, donec ad angulum veniat; deinde invicem modo remittere, modo adtrahere, ut sic et initium eius et finis anguli reperiatur. Duplex enim periculum est, ne vel ex ungue aliquid relinquatur, quod exulceratum vix ullam recipiat curationem; vel ex angulo quoque caruncula abscidatur; quae, si vehementius unguis ducitur, sequitur ideoque decipit: abscisa patefit foramen, per quod postea semper umor descendit: rhyada Graeci vocant. Verus ergo anguli finis utique noscendus est; qui ubi satis constitit, non nimium adducto ungue scalpellus adhibendus est, deinde excidenda ea membranula, ne quid ex angulo laedatur. 99 Celsus, ideal bir cerrahın, ameliyatı en iyi şekilde yapabilmesi için hastanın pozisyonunu iyi ayarlaması gerektiğini belirtir. Pterygion (Lat. unguis) ameliyatında hastalığın sol veya sağ gözde oluşuna göre iki farklı pozisyon verir. Ameliyatın nasıl yapılması gerektiğini tane tane, açık ve net bir şekilde anlatır. Cerrahinin hata kabul etmediğini de ifade eder. Cerrahın nitelikleriyle ilgili olarak, cerrahın her iki elini de kullanabilmesi gerektiği konusunda Celsus’un ifadelerini daha önce ele almıştık. Aşağıdaki paragrafta da Celsus’un buna örnek teşkil edebilecek ifadelerini görebiliriz. Bu paragrafta ayrıca, cerrahın pozisyonunu da tekrar ele aldığını görürüz. Bu konularla ilgili şunları söylemiştir, Celsus: “Zira tedaviden önce ölçülü bir yiyecek almak, üç günlük su içmek, bir gün önce hepsinden kaçınmak gerekir. Bunlardan sonra (hasta) (cerrahın) karşısına, ışıklı bir yerde, ışığın karşısına oturtulmalı ki böylece cerrah karşı tarafta biraz daha yüksekte otursun; yardımcı, tedavi edilecek hastanın başı sabit kalsın diye arka tarafından tutar; çünkü en ufak bir harekette keskin görüş gücü kalıcı olarak yitirilebilir. Fakat yine de bizzat tedavi edilecek gözün sabit; diğerinin, üstüne yün yerleştirilmiş ve bağlanmış olmalıdır. Kesinlikle sol göz sağ elle, sağ göz sol elle tedavi edilmelidir.”146 Celsus’un katarakt ameliyatının ayrıntılarını daha önce belirtmiştik147. Burada cerrahın ameliyat esnasındaki pozisyonu ve sağ ve sol elini kullanmasıyla ilgili ifadeler yer almaktadır. Göz operasyonları hakkında Celsus’un yazdıklarından, hastanın cesur ve dayanıklı; cerrahın da dikkatli ve becerikli olması gerektiği, cerrahın hızlı ve doğru; tıpkı hassas bir operasyon olan katarakt operasyonunda olduğu gibi dokunuşunun ise hafif ama kesin olması gerektiği anlaşılır. Cerrahın her iki elini de kullanabiliyor olması birçok operasyon için avantajlı iken göz operasyonları için zorunludur. Katarakt operasyonu, çok ince ve tehlikeli olmasına rağmen, deneyimli bir cerrah için oldukça kolaydır. Celsus’un açıkladığı yöntemle 146 147 Celsus, Med., VII. 7. 14 B-D: Ante curationem autem modico uti cibo, bibere aquam triduo debet, pridie ab omnibus abstinere. Post haec in advorso collocandus est, loco lucido, lumine adverso, sic ut contra medicus paulo altius; a posteriore parte caput eius, qui curabitur, minister contineat, ut inmobile id praestet: nam levi motu eripi acies in perpetuum potest. Quin etiam ipse oculus, qui curabitur, inmobilior faciendus est, super alterum lana inposita [deligata]: curari vero sinister oculus dextra manu, dexter sinistra debet. Bkz.: s. 44. 100 katarakt tedavisi yakın zamanlara kadar yaygın olarak kullanılmıştır148. Celsus’un dikiş atarken kullanılacak yöntem ve sağ ve sol el kullanımıyla ilgili bir başka açıklaması şu şekildedir: “O halde iki iğneye iplik geçirilmeli ve bunlar iki elde tutulmalı, dikiş önce zarın içine atılmalıdır, şöyle ki (cerrah) sol eli iğneyi, yaranın sağ kenarından, sağ eli de sol kenarından yaranın bir ucundan başlayarak içten dışa doğru geçirir. Böyle olur ki iğnelerin kör kısımları elbette daima iç organlardan tarafa olur. Bir kez her iki kısımdan karşıdan karşıya geçirilmeli, iğne eller arasında değiştirilmelidir, öyle ki sol eldeki iğne sağa, sağ eldeki sola gelir ve tekrar aynı şekilde kenarlardan geçirilmelidirler ve de böylece üçüncü kez ve dördüncü kez sırasıyla iğneler eller arasında değiştirilerek yara kapatılmalıdır. Bunlardan sonra, aynı iplik ve aynı iğne deriye geçirilmeli, o kısma da aynı mantıkla dikiş atılmalı, daima iç kısımdan iğneler gelerek, daima eller arasında değiştirilerek. Sonra şunun da belirtilmesi gerekir ki bitiştiricilerin serpilmesi, bunlara ya süngeri ya da sirkeyle sıkılmış ıslak yünü eklemek gerektiği açıktır. Bunlar koyulduktan sonra midenin bağlanması gerekir.”149 Celsus, bağırsak yaralanmalarında dışarı çıkan bağırsaklar yerlerine yerleştirildikten sonra karın duvarına nasıl dikiş atılması gerektiği konusunda ayrıntılı açıklamalarda bulunmuştur. Onun bu açıklamasında, ideal cerrahın özelliklerini belirtirken ifade ettiği sağ ve sol el kullanımının güzel bir uygulamasını görüyoruz. Önce iç zarın dikilmesi gerektiğini sonra aynı uygulamayla dış derinin dikilmesi gerektiğini belirtmektedir. Son olarak dikiş sonrası uygulanacak tedavileri belirtmiştir ki bunlar yaralı bölgenin enfeksiyon kapmaması içindir. Celsus’un operasyon sırasında cerrahın cesur olması gerektiğiyle ilgili ifadeleri şöyledir: “Bunları kazıyan bu kişinin (cerrahın) aleti cesurca bastırması gerekir ki hem bir şey başarsın hem de daha çabuk bitsin. Ya beyaz ya sert bir kemiğe gelindiğinde amaca 148 149 Jackson, a. g. e., s. 118, 119. Celsus, Med., VII. 16. 4-5: Igitur in duas acus fila coicienda, eaeque duabus manibus tenendae; et prius interior membranae sutura inicienda est sic, ut sinistra manus in dexteriore ora, in sinisteriore dextra a principio vulneris orsa ab interiore parte in exteriorem acum mittat. Quo fit, ut ab intestinis ea quidem pars semper acuum sit, quae retusa est. Semel utraque parte traiecta, permutandae acus inter manus sunt, ut ea sit in dextra, quae fuit in sinistra; ea veniat in sinistram, quam dextra continuit; iterumque eodem modo per oras immittendae sunt; atque ita tertio et quarto deincepsque permutatis inter manus acubus, plaga includenda. Post haec eadem fila, eaedemque acus ad cutem transferendae, similique ratione ei quoque parti sutura inicienda, quibus aut spongiam aut sucidam lanam ex aceto expressam accedere debere manifestius est, quam ut semper dicendum sit. Inpositis his, leviter deligari venter debet. 101 ulaşılır.”150 Celsus, burada cerrahın alet kullanırken cesaretli olması gerektiğini ifade etmektedir. Cesaret olmazsa ameliyatta başarı da olmaz, ameliyat esnasında kesi yaparken kesinin hangi durumda sonlandırılması gerektiği hakkında bilgi de vermiştir. Celsus burada, Asklepiades’in, hekimin görevinin güvenli, hızlı ve hoş bir şekilde tedavi etmek olduğu görüşünü tekrar vurgulamaktadır. Kırıkları bandajlamak da bir mağrifet ister. Celsus, bandajlama konusunda hekimlere yol gösterici olacak yöntemi şöyle ifade eder: “Eğer umerus151 kırılmışsa, başka organlardaki gibi gerilmemeli, fakat kişi (hasta) yüksek bir sandalyeye oturtulur, diğer yandan hekim (cerrah) karşısında daha alçakta (oturur). Hasta olanın bizzat boynundan önkolu destekleyen bir sargı sarılır, diğeri (diğer sargı) başka bir kısımdan (koltuk altından) geçirilerek orada (yani) başın üzerinde düğümlenir, üçüncüsü umerus’un en altından bağlandıktan sonra aşağıya sarkıtılır, orada onun uçları (üçüncü sargının uçları) da kendi aralarında (bağlanır). Sonra bizzat (hastanın) başının arka tarafında (bulunan) yardımcı kişi, ikinci olarak yerleştirdiğim o sargının altından, eğer sağ umerus’un çekilmesi gerekiyorsa sağ önkoldan, sol umerus’un çekilmesi gerekiyorsa sol önkoldan gerip, tedavi edilenin kalçaları arasından sarkıtılan sopayı tutar. Hekim (cerrah) üçüncü durum olarak belirttiğim o sargının üzerine eğer sol umerus tedavi edilecekse sağ ayağını, sağ umerus tedavi edilecekse sol ayağını koyar ve benzer bir şekilde, sargının birini yardımcısı kaldırır, diğerini hekim (cerrah) bastırır, bundan ortaya çıkan şey şu ki (böylelikle) umerus hafif bir şekilde gerilir.”152 Celsus, burada Antik Çağda hekimlerin çoğunlukla yaptıkları bandajlama yöntemi ve umerus (humerus) kırıklarının tedavi yöntemini ayrıntılı bir şekilde ifade etmiştir. Hekimin pozisyonunun da yine önemli olduğunu ve burada tekrar vurgulandığını görüyoruz. Hekim ve yardımcısının kırık tedavisi iyi bir yöntemle 150 151 152 Celsus, Med., VIII. 1. 2. 3: Qui radit haec, audacter inprimere ferramentum debet, ut et agat aliquid et maturius desinat. Finis est, cum vel ad album os vel ad solidum ventum est. Umerus (modern tıpta ve İngilizcede kullanıldığı şekliyle humerus), pazı kemiği, omuz ile dirsek arasındaki kemik. Celsus, Med., VIII. 10. 2B-C: …siquidem umerus fractus non sic ut membrum aliud intenditur, sed homo conlocatur alto sedili, medicus autem humiliore adversus. Una fascia bracchium amplexa ex cervice ipsius, qui laesus est, id sustineat; altera ab altera parte super caput data ibi accipit nodum; tertia vincto imo umero deorsum demittitur, ibi quoque capitibus eius inter se vinctis. Deinde ab occipitio ipsius minister sub ea fascea, quam secundo loco posui, porrecto, si dexter umerus ducendus est dextro, si sinister sinistro brachio demissum inter femina eius, qui curatur, baculum tenet: medicus super eam fasceam, de qua tertio loco dixi, plantam inicit dextram si sinister, sinistram si dexter umerus curatur; simulque alteram fasciam minister attolit, alteram premit medicus; quo fit ut leniter umerus extendatur. 102 uygulandığı takdirde başarıya ulaşır. Bu yöntem hekimlere örnek olması açısından önemlidir. Celsus’un çıkıklar konusunda da hekimlere tavsiyeleri şöyledir: “Bununla beraber parmaklar da hemen hemen çoğu kez kazaya uğrar ve ellerdeki belirtilerin aynısı olur. Fakat bunların uzatılmasında iş aynı güçte değildir; çünkü hem eklemler daha kısadır hem de sinirler daha az güçlüdür. Ya daha öne ya da daha geriye doğru çıkanlar, yalnızca masanın üzerinde çok gerilebilirler, ondan sonra el ayasının en alt kısmıyla bastırılır; fakat yan tarafa kaydığında parmaklarla (cerrahın parmaklarıyla) yerine getirilir.”153 Celsus, burada parmak çıkıklarında tedavi yöntemini ve cerrahın dikkat etmesi gerekenleri ifade etmiştir. Çıkıkları yerine takmak suretiyle tedavi ederken dikkatsiz bir harekette eklemlere ve sinirlere zarar verilebilir. Böyle bir durumda hastaya zarar vermek tıp etiğine ve meslek etiğine uygun olmaz. Yukarıdaki ifadelerde görüldüğü gibi, meslek ile ilgili uygulamalarda cerrahın, deneyimli, cesur, becerikli, dikkatli, sol ve sağ elini kullanabilen biri olması beklenir. Genel olarak değerlendirdiğimizde, Celsus’un ideal hekim ile ilgili düşüncelerinde hekimin, hastaya zarar vermeyip aksine yarar sağlayan, ölümcül hastalara karşı hoşgörülü ve neşeli bir yaklaşım modeli sergileyen, hastayı ve hasta yakınlarını bilgilendirip onaylarını aldıktan sonra tedavi girişiminde bulunan, hasta muayenesinde güleryüzlü bir tavır sergileyerek hastada tedirginliğe sebep olmayan, deneyimli, doğru ve dürüst, becerikli, ellerini iyi kullanabilen, cerrahi operasyon sırasında nereye oturacağını bilen, genç, görme gücü iyi olan, merhametli ve yardımsever bir niteliğe sahip olması gerektiğini dile getirdiğini görmekteyiz. 153 Celsus, Med., VIII. 19: At in digitis totidem fere casus eademque signa sunt, quae in manibus. Sed in his extendendis non aeque vi opus est, quom et articuli breviores et nervi minus validi sint. Super mensam tantummodo intendi debent, qui vel in priorem vel in posteriorem partem exciderunt; tum ima palma conpelli: at id, quod in latus elapsum est, digitis restitui. 103 SONUÇ Tezimizin Antik Çağ tıp tarihini ele aldığımız ilk bölümünde, ideal hekimin niteliklerinin daha anlaşılır olması için tıbbın tarihsel gelişimine yer verdik. Tıbbın tarihsel gelişimini aktarırken konumuz gereği Eski Yunan ve Roma tıbbıyla ilgili bilgilerle yetindik. Eski Yunanda tıp, önceleri dini bir niteliğe bürünmüş ve hastalığın, tanrıların öfkesi sonucu meydana geldiği düşüncesi oluşmaya başlamıştır. Tabii bu arada daha eski bir dönemde uygulama yapan sihirbazlar da hastaları tedavi etmeye devam etmişlerdir. Burada şunu belirtmemiz gerekir ki hiçbir dönem birdenbire sona ermez ve birdenbire başlamaz, belli bir birikim sonucunda katlanarak ilerler. Tıbbın dini nitelik taşımasıyla, tedaviler birtakım dini ve geleneksel uygulamalarla rahip hekim denilen dini nitelikte iyileştiriciler vasıtasıyla yapılmaya başlamıştır. Buna en iyi örnek Asklepios tapınakları veya başka bir deyişle Asklepion’lardır. Bu isim Eski Yunanda ünlü bir hekim olan ve daha sonra tanrılaştırılan, tıp tanrısı olarak bilinen Asklepios’tan gelmektedir ve bu tapınaklar tanrı Asklepios adına yapılmıştır. Bu tapınaklarda kendilerine Asklepios’un takipçileri anlamına gelen Asklepiades adını veren rahip hekimler hizmet verirlerdi. Buraya gelen hastalar önce arınma işlemi için havuzda yıkanırlar daha sonra dini nitelikli bir törenin ardından hastalar uykuya yatırılırlar ve rüyalarında tanrı Asklepios gelerek hastalığın reçetesini söyler ve hastalar uyandıklarında bunları rahip hekimlere söylerler ve onlar da buna göre tedavi uygulayarak hastalığı iyileştirmeye çalışırlardı. Bunun yanısıra perhiz, banyo, masaj ve egzersiz gibi yöntemler kullanılarak da hastalıklar tedavi edilmeye çalışılırdı. Dini nitelikli tıp uygulamalarından sonra felsefenin etkin bir rol oynamaya başlamasıyla tıbbi düşünceler felsefi düşüncelerle iç içe olmuş ve filozoflar hastalıkların nedenleri üzerinde düşünmeye başlamışlar, bunun sonucunda filozof hekim denilen bir hekim sınıfı ortaya çıkmıştır. Bunların ve felsefi düşünüş tarzının oluşmasıyla birlikte tıp konusunda daha rasyonel yaklaşımlar elde edilmiştir. Tıbbın babası olarak kabul edilen ve gerek tıpta gerekse tıp tarihinde bir dönüm noktası oluşturan Hippokrates’in ortaya çıkışıyla tıp sanatı artık daha da rasyonel hale gelmiştir. Bunun sebebi Hippokrates’in tıbbı felsefeden ayıran ilk hekim olmasıdır. Hippokrates, hastalığın kötü ruhların, cinlerin veya tanrıların 104 öfkeleri sonucu değil; doğal nedenlerden kaynaklandığını ortaya koymuştur. Hippokrates de filozof hekimler döneminden gelen sıvılar teorisinden etkilense de perhiz, banyo, masaj, egzersiz, kırık ve çıkık tedavisi, kan alma, kusturma gibi tedavi yöntemlerini uygulamaktan da geri kalmamıştır. Ayrıca tıp etiğinin temelini oluşturan, hekimlerin uymaları gereken ve iyi bir hekimin özelliklerini içeren Yemin metniyle tıp tarihinde önemli bir yer edinmiştir. Hippokrates, her yönüyle ve özellikle ideal hekimin nitelikleriyle ilgili olarak Celsus’a örnek teşkil etmiştir. Tıp tarihinde önemli bir yeri olan Helenistik dönem ise, matematik, fizik, kimya, biyoloji gibi bilim dallarının yanında tıpta da önemli çalışmaların yapıldığı dönemdir. Bu dönemde özellikle anatomik ve fizyolojik çalışmalar hız kazanmış ve ayrıntılı anatomik ve fizyolojik açıklamalar yapılmıştır. Bu çalışmaların yapılmasında disseksiyon ve viviseksiyon uygulamalarının da rol oynadığı görülür. Roma dönemine ve Celsus’un yaşadığı döneme gelindiğinde artık daha rasyonel ve daha bilimsel tıp uygulamaları yapılır hale gelmiştir. İdrar yollarından taş çıkarma operasyonu, fıtık operasyonu gibi önceleri yapılması çok güç olan operasyonlar yapılmaya başlanmıştır. Buraya kadar olan bilgilerden, tıbbın ne kadar gelişme gösterdiği anlaşılabilir. Tıbbın gelişimi, hekimlerin uygulayacakları tedavi yöntemlerinin de artmasına ve dolayısıyla bu yöntemleri uygulayan hekimlerin de birtakım niteliklerinin (etik ve cerrahi alanında) öne çıkmasına neden olmuştur. Bu öne çıkan nitelikler de ideal hekim modelinin oluşmasına katkıda bulunmuştur. Çalışmamızın konusunu teşkil eden Celsus’un, yaşamıyla ilgili bilgilerde tam bir kesinlik yoktur. Celsus’un doğum ve ölüm tarihleri konusunda bir kesinlik olmamakla birlikte modern kaynaklarca, yaklaşık M. Ö. 25-50 yılları arasında yaşamış olduğu söylenmektedir. Biz de bu görüşe uyarak Celsus’un doğum ve ölüm tarihlerini bu şekilde kabul ettik. Yazarın yaşadığı dönemle ilgili olarak da farklı görüşler vardır. Bazı kaynaklar Augustus döneminde yaşadığını belirtirken bazı kaynaklar da Tiberius döneminde yaşadığını belirtirler. Celsus ile ilgili kabul edilen doğum ve ölüm tarihlerine baktığımız zaman, yazarımızın Augustus ve Tiberius dönemlerinde yaşadığı kanısına vardık. Celsus’un yaşadığı yer ile ilgili de belirsizlikler olmakla birlikte, son yapılan araştırmalara göre genel kanı Narbonensis’te yaşamış olduğudur. Ayrıca Cornelius isminin Narbo kentinde veya 105 Kuzey İspanya yazıtlarında yaygın olarak kullanılması da bu görüşü destekler niteliktedir. Biz de bu bilgilerin ışığında Celsus’un Narbonensis’te yaşadığı kanısına vardık. Celsus ile ilgili bir diğer tartışma konusu da Celsus’un hekim olup olmadığıyla ilgilidir. Bu konuda bazı modern kaynaklar hekim olduğunu belirtirken, bazı kaynaklar da hekim olmayıp, ansiklopedi yazarı olduğunu belirtir. Plinius ise Celsus’u auctor (yazar) sınıfına sokar. Bütün bu bilgileri değerlendirip Celsus’un kendi düşünce ve uygulamalarını belirten açıklamalarına baktığımızda, onun, uzmanlık alanı hekimlik olmamakla birlikte pater familias geleneği içerisinde tıp konusunda kendini geliştirerek hekimlik niteliği kazanmış bir yazar olduğunu söyleyebiliriz. Celsus ile ilgili tüm belirsizlikler arasında tek kesin olan, tıp sanatında öncü rol oynadığıdır. Celsus, soylu bir aileden gelmesi sebebiyle çok çeşitli konularda bilgi sahibiydi. Bu özelliği, yazarın eserine de yansımıştır. Celsus, Artes adında, ziraat, tıp, askeri sanatlar, güzel konuşma sanatı, felsefe ve hukuk konularını kapsayan bir ansiklopedi yazmıştır. Bu ansiklopedinin bölümlerinden günümüze sadece tıp ile ilgili olan kalmıştır. Bu sebeple, tıp ile ilgili olan bölüm başlı başına bir eser olarak kabul edilmiş ve bu eser De Medicina adıyla yayınlanmıştır. Zamanla eserin önemi artmış ve Orta Çağda okullarda ders kitabı olarak okutulmuştur. Celsus ve eserinin bu derece önemli olmasının sebebi, gerek Celsus’un engin bilgisi, üslubunun açık ve anlaşılır olması, mükemmel Latincesi gerekse eserin içeriğinin oldukça geniş ve tıp tarihi açısından son derece önemli ve ayrıntılı açıklamalar içermesidir. De Medicina’da konuların sıralanışı diyet, ilaçlar ve cerrahi ile ilgili konular şeklindeki bir bölümlemeye yakındır. Eser genel olarak, önce diyet, hastalıklar, ilaçlar, cerrahi uygulamalar, anatomi ve ortopedi konularını içermektedir. De Medicina ile ilgili yorumları değerlendirdiğimizde, eserin, tıp konusunda Antik Çağ ve Orta Çağ hekimlerine kılavuzluk ettiği sonucuna varabiliriz. Eserin içerisinde ideal hekimle ilgili açıklamaların yer alması tezimiz açısından son derece önemli olmuştur. Tıp, hem bir bilim hem de bir sanattır. Sanattır; çünkü tıbbı uygulayanlar ve özellikle cerrahi alanda el ile tedavi uygulayanlar vardır. Bunlar da hiç kuşkusuz ki hekimlerdir. Tıp kadar tıbbı uygulayanlar yani hekimler de tıp tarihinde önemli bir yer edinmiştir. Tezimizin “İdeal Hekim” başlıklı bölümünde, öncelikle hekim, 106 doktor, tabip ve cerrah kavramlarını ele aldık ve bu kavramlardan hekim kavramının cerrah kavramını da kapsayan genel bir kullanımı olduğu sonucuna ulaştık. Tıp tarihinde önemli bir yer tutan konulardan biri de ideal hekimin ne gibi özelliklere sahip olması gerektiğidir. Bu konu Antik Çağlardan bu yana tartışılan bir konudur. Ayrıca günümüzde bile önemli bir yer tutar. Celsus’un ideal hekiminin niteliklerini incelerken hem Hippokrates ilkelerini hem de Hippokrates’in ifadeleri temel alınarak oluşturulmuş modern tıbbi etik kuralları ile hekimlik meslek etiği kurallarını dikkate aldık. Bu kuralların, Hippokrates’in görüşleriyle paralel olduğunu gördük. “İdeal bir hekim ne gibi niteliklere sahip olmalıdır?” sorusuna cevap aradığımız “Celsus’un İdeal Hekimi” başlıklı bölümde onun, ideal hekimin nitelikleri ile ilgili açıklamalarını ele alırken konuya iki açıdan yaklaştık: Etik ve mesleki uygulama. Celsus’un De Medicina’sında etik konularla ilgili olarak bir hekimde olması gereken nitelikleri incelediğimizde, ideal bir hekimin, deneyimli olması ve hastasına karşı olan yaklaşımında bir yabancıdan çok arkadaş gibi olması gerektiği, durumu kötü olan bir hastayla ilgili olarak hasta yakınına gerekli açıklamaları yapması ve hastaya yapılacak müdahaleleri yarar ve riskleriyle birlikte söylemesi gerektiği, hastasını iyi gözlemlemesi ve muayeneye geldiği sırada hastaya yaklaşımının güler yüzlü olması gerektiği, hastaya zarar vermemesi ve hastasını tedavi etmek için büyük bir gayretle çalışması gerektiği sonucuna vardık. Bu konuyla ilgili olarak en can alıcı ifadelerden birisi de Celsus’un eserinde, operasyon yapacak hekimin, yani cerrahın özelliklerinin açıklandığı paragrafta yer alan ifadelerdir1. Bu paragrafta yer alan ifadeleri incelediğimizde cerrahın genç, güçlü, eli titremeyen, sağ ve sol elini kullanabilen, görüş gücü yüksek, cesur, merhametli, hastanın feryatlarından etkilenmeyen birisi olması gerektiği görülür. Mesleki uygulamalarla ilgili olarak ise Celsus’a göre, ideal bir hekimin, operasyon esnasında oturacağı yeri ve pozisyonu, operasyonun çeşitliliğine göre ellerini ne şekilde kullanacağını iyi bilmesi ve alet kullanımında cesaretli olması gerektiği sonucuna ulaştık. Ayrıca Celsus’un, yazdığı eseriyle, çeşitli operasyon 1 Celsus, Med., VII. Prooemium, 4; Bkz.: s. 95. 107 tarifleri konusunda da gerek kendi çağındaki gerekse kendinden sonraki çağın hekimlerine yol gösterici olduğu kanısına vardık. Celsus’un hekimle ilgili ifadelerinde, Hippokrates Yemini’ndeki zarar vermeme ve adil davranma ilkelerini merkez alan ifadeler bulunmakla birlikte, bu ifadeleri günümüz tıp etiği, hekimlik meslek etiği ve hasta hakları çerçevesinde de değerlendirmek mümkündür; çünkü günümüzde hekimlerden beklenen davranış ve nitelikler Celsus’un çağında hekimlerden beklenen davranış modelleri ve niteliklerle aşağı yukarı aynıdır. Celsus’un çağında hekimlerin iyileştirmeye çalıştıkları bir insandı, günümüz hekimlerinin de iyileştirmeye çalıştıkları bir insandır; bundan dolayı o çağda hekimden beklenen davranışlar günümüzde de beklenir. Çağımızda tıp ilerlese de değişmeyen tek şey vardır o da insan. Tıp sanatı insana yönelik, insana hizmete yönelik bir sanattır. İnsana hizmet edecek hekim de davranışlarını ve tedavilerini insancıl bir şekilde yerine getirmelidir. Bütün bu bilgiler ve Celsus’un ideal hekimin nasıl olması gerektiği ile ilgili açıklamaları doğrultusunda, son olarak şunu söylememiz gerekir: Bir hekim vir bonus sanandi peritus (sağaltmada usta iyi bir insan) olmalıdır. 108 KAYNAKÇA Albrecht, Michael Von: A History of Roman Literature: From Livius Andronicus to Boethius, Çev. Frances and Kevin Newman, Leiden, New York, Köln, E. J. Brill, 1997. Albutt, Clifford: “Celsus De Medicina”, The Classical Review, C. 22, No:5, Ağustos 1908, s. 151-154, (Çevrimiçi) http://www.jstor.org/stable/696103, 2 Ağustos 2011. Altıntaş, Ayten: “Tıp Tarihi Ders Notları”, İ. Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, t. y. Arda, Berna: “Tıbbi Etik: Tanımı, İçeriği, Yöntemi ve Başlıca Serap Şahinoğlu Pelin Konuları”, Ankara Tıp Mecmuası, C. XLVIII, 1995, s. 323-336, (Çevrimiçi) http://dergiler.ankara.edu.tr/ dergiler/36/859/109 03.pdf, 10 Mart 2011. Arnold, Nick: Cankurtaran Tıp, Çev. Ülkü Zeynep Babacan, İstanbul, Timaş Yayınları, 2007. Atabek, E. M., Ş. Görkey: Başlangıcından Rönesansa Kadar Tıp Tarihi, İstanbul, İ. Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Yayınları, 2005. Brand, Nadine: “The Concept of the Sanus Homo in the De Medicina of Celsus”, Yayınlanmamış yüksek lisans tezi, University of Stellenbosch, 2007, (Çevrimiçi), http://scholar.sun.ac.za/bitstream/handle/10019. 1/2407/Brandn.pdf?sequence=1, 19 Mart 2011. Celsus, Aulus Cornelius: De Medicina, Çev. W. G. Spencer, Giriş, W. H. S. Jones, iii C., C. I, London, Cambridge, Massachusetts, Harvard University Press, Loeb Classical Library, 1948. Celsus, Aulus Cornelius: De Medicina, Çev. W. G. Spencer, Giriş, W. H. S. Jones, iii C., C. II, London, Cambridge, Massachusetts, Harvard University Press, Loeb Classical Library, 1953. Celsus, Aulus Cornelius: De Medicina, Çev. W. G. Spencer, Giriş, W. H. 109 S. Jones, iii C., C. III, London, Cambridge, Massachusetts, Harvard University Press, Loeb Classical Library, 1961. Civaner, M., Ö. Sarıkaya: “Uzmanlık Eğitiminde Tıp Etiği”, Anadolu Harun Balcıoğlu Kardiyoloji Dergisi, C. IX, 2009, s. 132-138, (Çevrimiçi) http://www.anakarder.com/sayilar/52/132-138.pdf, 9 Mart 2011. Columella: De Re Rustica, Çev. Harrison Boyd Ash, iii C., London, Cambridge, Massachusetts, Harvard University Press, 1960. Çelgin, Güler: Eski Yunanca-Türkçe Sözlük, İstanbul, Kabalcı Yayınevi, 2011. Demirhan, Ayşegül: Kısa Tıp Tarihi, Bursa, Bursa Üniversitesi Yayınları, 1982. Dökmeci, Fulya: “Tıp Eğitiminde İletişim Becerisinin Önemi”, Tıp Eğitimi ve Bilişimi Bülteni, Yıl 3, No: 3, 2002, s. 8. Dökmeci, İsmet: Tıp Dilinde Yeni Cep Sözlüğü, İstanbul, Nobel Tıp Kitabevleri, 2002. Duff, J. Wight: A Literary History of Rome in the Silver Age: From Tiberius to Hadrian, ed. A. M. Duff, London, Ernest Benn Limited, 1960. Dye, Scott F., B. E. Van Dam: G. Wilbur Westin “Etymology and Orthopaedic Surgeon: Onomasticon (Vocabulary)”, The Iowa Orthopaedic Journal, C. XI, 1991, s. 84-90, (Çevrimiçi) http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC 2328977/ iowaorthj00023-0085.pdf, 18 Mayıs 2010. Erim, Müzehher: Latin Edebiyatı, İstanbul, Remzi Kitabevi, 1987. Erten, Asalet: Tıp Terminolojisi ve Tıp Metinleri Çevirisi, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2007. Eijk, Philip J. Van Der: Medicine and Philosophy in Classical Antiquity: Doctors and Philosophers on Nature, Soul, Health and 110 Disease, New York, Cambridge University Press, 2005. Encyclopaedia Britannica Online: (Çevrimiçi) http://www.britannica.com/EBchecked/topic/28 7677/inflammation/214901/Signs#, 29 Ocak 2012. French, Roger: Medicine Before Science: The Business of Medicine from the Middle Ages to the Enlightenment, New York, Cambridge University Press, 2003. Garrison, Fielding H.: “An Introduction to The History of Medicine: With Medical Chronology Bibliographic Data and Test Questions”, Philadephia ve London, W. B. Saunders Company, 1913, (Çevrimiçi) http://ifile.it/ie5j6l/ebooksclub.org__An_Introduction_to_t he_History_of_Medicine__ with_Medical_ Chronology__ Bibliographic_Data_ and_ Test_ Questions.l_ 58x32n84kxkjx7j.pdf, , 18 Mayıs 2010. Güntöre Öztürk, Sibel: Tıp ve Felsefe, İstanbul, Nobel Tıp Kitabevleri, 2005. Hankinson, R. J. (Ed.): The Cambridge Companion to: Galen, New York, Cambridge University Press, 2008. Hippokrates: Çev. W. H. S. Jones, iv. C., London, Cambridge, Massachusetts, Harvard University Press, Loeb Classical Library, 1957 Holomanova, A., A. Ivanova: I. Brucknerova “History and the Roots of Angiology”, Bratislavske Lekarske Listy, C. CV, 2004, s. 22-24, (Çevrimiçi) http://www.bmj.sk/2004/10501-06.pdf, 22 Ocak 2012. Homeros: İlyada (Ilias), Çev. Azra Erhat, A. Kadir, 19. bs., İstanbul, Can Yayınları, 2005. İnci, Osman: Bilimsel Araştırma, Yayın ve Tıp Etiği, İstanbul, Türk Üroloji Derneği, 2008. İskit, Alper, B.: “Etik Kurulların Oluşumu, Gelişimi ve İşlevleri”, 111 Hacettepe Tıp Dergisi, C. XXXVI, No: 3, 2005, s. 129134. Jackson, Ralph: Roma İmparatorluğu’nda Doktorlar ve Hastalıklar, Çev. Şenol Mumcu, İstanbul, Homer Kitabevi, 1999. Kelly, Kate: “Early Civilizations: Prehistoric Times to 500 c.e.”, New York, Facts on File, 2009, (Çevrimiçi) http://library.nu/docs/8IO2GFRQSX/The%20History%20 of%20Medicine%3A%20Early%20Civilizations%3A%20 Prehistoric%20Times%20to%20500%20C.E., 25 Kasım 2010. Langslow, D. R.: Medical Latin in The Roman Empire, Oxford, Oxford University Press, 2000. Lewis, Charlton T.: An Elementary Latin Dictionary, Oxford, Oxford University Press, t. y. Longrigg, James: Greek Rational Medicine: Philosophy and Medicine from Alcmaeon to the Alexandrias, London and New York, Routledge, Taylor&Francis Group, 1993. Lyons, Albert S.: Çağlar Boyu Tıp, Çev. Nilgün Güdücü, y. y., R. Joseph Petrucelli Roche Yayınları, t. y. Magner, Lois N.: “A History of Medicine”, 2.bs., Boca Raton, London, New York, Singapore, Taylor&Francis Group, 2005, (Çevrimiçi) http://ifile.it/yfltk9/ebooksclub.org__A_History_of_ Medicine.l_4jx32n84kxn6x5.epub, 28 Ağustos 2011. Özbayoğlu, Erendiz: “Celsus, De Medicina: Hasta-Hekim İlişkisi”, Lucerna, No: 1, 2004, s. 53-67. Papavramidou, Niki S.: “Treatment of Hernia in the Writings of Celsus”, Helen Christopoulou-Aletras World Journal of Surgery, C. XXIX, Ekim 2005, s. 1343-1347, (Çevrimiçi) http://www.springerlink.com/content/g621788132m4ml1r/ 112 , 20 Mayıs 2011. Platon: Devlet, Çev. Neval Akbıyık, İstanbul, Antik Dünya Klasikleri, 2007. Plato: The Republic, Çev. Paul Shorey, ii C., London, Cambridge, Massachusetts, Harvard University Press, Loeb Classical Library 1937. Plato: Laches, Protagoras, Meno, Euthydemus, Çev. W. R. M. Lamb, i C., London, Cambridge, Massachusetts, Harvard University Press, Loeb Classical Library, 1952 Platon: Diyaloglar 2, Protagoras, Çev. Tanju Gökçöl, İstanbul, Remzi Kitabevi, 1986. Prioreschi, Plinio: A History of Medicine: Roman Medicine, C. III, Omaha, Horatius Press, 1998. Quintilianus: Institutio Oratoria, Çev., H. E. Butler, iv C., London, Cambridge, Massachusetts, Harvard University Press, Loeb Classical Library, 1920. Renehan, R.: “A Rare Surgical Procedure in Plutarch”, The Classical Quarterly, New Series, C. L, No: 1, 2000, s. 223-229, (Çevrimiçi) http://www.jstor.org/stable/1558946, 19 Mart 2011. Retief, F. P., L. Cillier: “Tumours and cancers in Graeco-Roman times”, South African Medical Journal, C. XCI, Nisan 2001, s. 344348, (Çevrimiçi) http://ebookbrowse.com/1-17-history-ofmedicine- tumours-and-cancers-in-graeco-roman-times-fp-retief-and-l-cilliers-pdf-d50944934, 8 Mayıs 2011. Sarı, Nil, v. d.: Tıp Tarihi ve Tıp Etiği Ders Kitabı, İstanbul, İ. Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Yayınları, 2007. Scarborough, John: Roman Medicine, England, Cornell University Press, 1969. Scarborough, John: “Book Reviews”, Isis, C. 89, No: 4, The University of 113 Chicago Press, 1998, s. 718-719, (Çevrimiçi) http://www.jstor.org/stable/236755, 2 Ağustos 2011. Serdaroğlu, Ümit: Eskiçağ’da Tıp, 2. bs., İstanbul, Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü Yayınları, 2002. Singer, Charles: “The Strange Histories of Some Anatomical Terms”, Medical History, C. III, Ocak 1959, s. 1-7, (Çevrimiçi) http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC1034442/p df/medhist00180-0005.pdf, 18 Mayıs 2010. Smith, Wesley D.: “The Hippocratic Tradition” Elektronik Ed., Cornell University Press, 2002, (Çevrimiçi) http://ifile.it/t7p423/__The_Hippocratic_Tradition__Corne ll_publications_in_the_history_of_science_.l_58x32n84kx j5xt9.pdf, 18 Mayıs 2010. Tez, Zeki: Tıbbın Gizemli Tarihi, İstanbul, Hayykitap, 2010. The Oxford Classical Dictionary: Ed. Simon Hornblower and Antony Spawforth, Third Edition, Oxford, New York, Oxford University Press, 1996. Türk Dil Kurumu: Türkçe Sözlük, Haz. Şükrü Haluk Akalın, v. d., 10. bs., Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları, 2005. Türk Tabipleri Birliği: Hekimlik Meslek Etiği Kuralları, y. y., 2002. Uzel, İlter: Anadolu’da Bulunan Antik Tıp Aletleri, Ankara, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 2000. Uzel, İlter: Anadolu Tıp Tarihi’ne Giriş, İstanbul, Türk Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü Yayınları, 2008. Uzel, İlter: “Galen ve Deneysel Tıp”, Ed. Arslan Terzioğlu, Türk Tıp Tarihi Yıllığı I, I. Uluslararası Tıp Tarihi ve Deontoloji Kongresi, İstanbul, 1994, s. 165-170. Ülker, Süreyya: Ülker Tıp Terimleri Sözlüğü, 3. bs. İstanbul, Erkam Matbaası, 2004. Üstün, Çağatay: Tıp Etiği Kavramlarına Giriş, İzmir, Ege Üniversitesi 114 Tıp Fakültesi Yayınları, 2002. Williams, John R.: Dünya Hekimler Birliği Tıp Etiği El Kitabı, Çev. Dr. Murat Civaner, Türk Tabipleri Biriliği Yayınları, y. y., 2005, (Çevrimiçi) http://www.ttb.org.tr/kutuphane/tip_etigi.pdf, 9 Mart 2011. Willis, Felicia M.: “Diseases and Disorders: Alopecia areata”, Modern Drug Discovery, Temmuz 2002, s. 80, (Çevrimiçi) http://pubs.acs.org/subscribe/archive/ mdd/v05/i 07/pdf/702diseases.pdf, 6 Şubat 2011. Wilson, J. C.: “Aulus Cornelius Celsus and Some Remarks Concerning Rare Editions of Old Books and Medical Libraries”, Bulletin of the Medical Library Association, C.III, No:1, Temmuz 1913, s. 1- 10, (Çevrimiçi) http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC234609/ pdf/mlab00366-0002.pdf, 5 Aralık 2009. Wulff, Henrik R.: “The Language of Medicine”, Journal of The Royal Society of Medicine, C. XCVII, Nisan 2004, s. 187-188, (Çevrimiçi) http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC1079361/p df/0970187.pdf, 18 Mayıs 2010. Yalav, Erdoğan: Tanrısal Gücün Elçileri: Antik Çağda Tıp Aletleri, 2. bs., İstanbul, Amerikan Hastanesi Yayınları, 2008. Yıldırım, Gülay: “Etik ve Tıp Etiği Kavramları”, C. Ü. Tıp Selim Kadığolu Fakültesi Dergisi, C. XXIX, No:2, 2007, s. 75-84, (Çevrimiçi) http://eskidergi.cumhuriyet.edu.tr/makale/1569.pdf, 9 Mart 2011. 115