Şahin Aral - Erciyes Üniversitesi Eczacılık Fakültesi

advertisement
T.C
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ
ECZACILIK FAKÜLTESİ
KORDON KANININ
LÖSEMİ TEDAVİSİNDE KULLANIMI
Hazırlayan
Şahin ARAL
Danışman
Yrd. Doç. Dr. Nalan İMAMOĞLU
Eczacılık Fakültesi
Bitirme Ödevi
Haziran 2010
KAYSERİ
T.C
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ
ECZACILIK FAKÜLTESİ
KORDON KANININ
LÖSEMİ TEDAVİSİNDE KULLANIMI
Hazırlayan
Şahin ARAL
Danışman
Yrd. Doç. Dr. Nalan İMAMOĞLU
Eczacılık Fakültesi
Bitirme Ödevi
Haziran 2010
KAYSERİ
II
Yrd. Doç. Dr. Nalan İMAMOĞLU danışmanlığında Şahin ARAL tarafından hazırlanan
“Kordon kanının lösemi tedavisinde kullanımı” konulu bu çalışma, jürimiz
tarafından Erciyes Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde Bitirme Ödevi olarak kabul
edilmiştir.
…./…./2010
JÜRİ
İmza
Yrd. Doç. Dr. Nalan İMAMOĞLU (Danışman)
Prof. Dr. Müberra KOŞAR
Yrd. Doç. Dr. M. Betül AYCAN
ONAY:
Bu bitirme ödevinin kabulü Fakülte Yönetim Kurulunun ……..…………….. tarih ve
………………… sayılı kararı ile onaylanmıştır.
…./…./……
Fakülte Dekanı
Prof. Dr. Müberra KOŞAR
III
TEŞEKKÜR
“Kordon Kanı ve Lösemi Tedavisinde Kullanımı” konulu bitirme ödevi çalışmasının
seçiminde, yürütülmesinde, sonuçlandırılmasında ve sonuçlarının değerlendirilmesinde
maddi ve manevi destek ve yardımlarını esirgemeyen değerli hocam Sayın Yrd. Doç.
Dr. Nalan İMAMOĞLU’NA,
Tez çalışmam boyunca bana verdiği manevi destek, göstermiş olduğu sabır ve
anlayıştan dolayı nişanlım Servet UYKUR’a,
Bu çalışmam sırasında maddi ve manevi her türlü desteği benden esirgemeyen, her
durumda benim yanımda olan başta annem olmak üzere tüm aileme teşekkür ederim.
IV
KORDON KANININ
LÖSEMİ TEDAVİSİNDE KULLANIMI
ÖZET
Kök hücrelerin en temel özellikleri sürekli kendilerini yenilemeleriyle beraber birçok
hücre ve doku tiplerine farklılaşabilme kapasiteleridir. Kordon kanı insan hematopoetik
kök hücre transplantasyonu için kemik iliğine alternatif bir kaynaktır. Daha çok
çocuklarda, aynı zamanda yetişkinlerde otolog ya da allojenik nakil için HLA tipi uygun
kemik iliği bulunamadığında tercih edilir. Kordon kanının bu şekilde kullanımı, otolog
ya da allojenik nakiller için kordon kanı bankalarının kurulmasıyla sonuçlanmıştır.
Bu çalışmada; kök hücre ve farklılaşması hakkında bilgi edinme, kordon kanı kök
hücresi ve lösemi tedavisinde kullanımı, kök hücre transplantasyonu için etik sorunlar
ve yasal boyutu incelenmiştir. Her ne kadar günümüzdeki gelişmeler, kordon kanı kök
hücresinin kullanımını yaygın hale getirmese de, ilerleyen zamanlarda kök hücre
transplantasyonun önemi daha da artacaktır.
ANAHTAR KELİMELER: Kök hücre, kordon kanı, kök hücre farklılaşması, lösemi.
V
USAGE OF CORD BLOOD OF LEUKEMIA TREATMENT
ABSTRACT
The most basic characteristics of stem cell are the capacity to transform into many
different types of cells and tissues and continuously renovating itself. Cord blood is an
alternative source which can be used in place of bone marrow (medulla osslum) in
human hematopoietic stem cell transplantation. It is mostly preferred for children and at
the same time for adults when suitable HLA type bone marrow couldn’t be found for
autologous or allogenic transplantations. The usage of cord blood for this manner ended
up with the foundation of cord blood banks for autologous or allogenic transplantations.
In this study; getting information about stem cell and its transformation, cord blood
stem cell and its use in leucemia treatment, ethical problems for stem cell
transplantation and its legal extent are examined. Although contemporary progress
couldn’t make the use of cord blood widespread, the importance of stem cell
transplantation will increase in coming days.
KEY WORDS: Stem cells, cord blood, stem cell transformation, leucemia.
VI
İÇİNDEKİLER
İÇ KAPAK………………………………………………………………………………………I
KABUL VE ONAY SAYFASI .................................................................................................. II
TEŞEKKÜR .............................................................................................................................. III
ÖZET ......................................................................................................................................... IV
ABSTRACT ................................................................................................................................. V
İÇİNDEKİLER ......................................................................................................................... VI
KISALTMALAR ................................................................................................................... VIII
TABLO, ŞEKİL VE RESİM LİSTESİ ..................................................................................... X
1. GİRİŞ VE AMAÇ .................................................................................................................. 1
2. GENEL BİLGİLER ............................................................................................................... 3
2.1.
KÖK HÜCRE TARİHÇESİ VE TANIMI ................................................................ 3
2.2.
KÖK HÜCRELERİN BULUNDUĞU YERLER VE KÖK HÜCRE TİPLERİ ... 5
2.2.1.
Farklılaşabilme Yeteneklerine Göre Kök Hücreler ......................................... 5
2.2.2.
Bulunduğu Yerlere Ve Elde Edildiği Kaynaklara Göre Kök Hücreler ......... 7
2.3.
KORDON KANI ....................................................................................................... 10
2.3.1.
Kordon Kanının Elde Edilişi ............................................................................ 12
2.3.2.
Kordon Kanının Saklanması ............................................................................ 15
2.3.3.
Kordon Kanı Kök Hücresi ............................................................................... 16
2.3.5.
Birden Fazla Kordon Kanının Birlikte Kullanımı ......................................... 17
2.4.
KORDON KANI KÖK HÜCRESİNİN FARKLILAŞMASI ................................ 17
2.4.1.
Hematopoietik Kök Hücrelerin Genetik Profilleri......................................... 17
2.4.2.
Kök Hücre Proliferasyon ve Farklılaşmasında Rol Oynayan Genler .......... 18
2.4.3.
Kök Hücrelerinde Bölünme Şekilleri .............................................................. 19
2.5.
KORDON KANININ HASTALIK TEDAVİSİNDE KULLANIMI .................... 21
2.5.1.
Kordon Kanının Doku Rejenerasyonunda Kullanılması .............................. 21
2.5.2.
Tedavisinde Kordon Kanı Kullanılan Hastalıklar ......................................... 23
VII
2.6.
KAN KANSERİ (LÖSEMİ) ..................................................................................... 26
2.6.1.
Akut Lösemiler .................................................................................................. 26
2.6.2.
Kronik Lösemiler .............................................................................................. 27
2.6.3.
Lösemilerde Tedavi ........................................................................................... 28
2.7.
KÖK HÜCRE ÇALIŞMALARINDA ETİK SORUNLAR VE YASAL BOYUT 29
2.7.1.
Kök Hücre Araştırmalarına İlişkin Etik Sorunlar ........................................ 29
2.7.2.
Kök Hücre Araştırmalarında Yasal Boyut ..................................................... 32
3. TARTIŞMA VE SONUÇ .................................................................................................... 36
4. KAYNAKLAR ..................................................................................................................... 44
ÖZGEÇMİŞ
VIII
KISALTMALAR
AL
: Akut Lösemi
ALL
: Akut Lenfoid Lösemi
AML
: Akut Myeloid Lösemi
CFU
: Koloni Oluşturan Birim
EGE
: Avrupa Etik Grubu
GVHH
: Graft Versus Host Hastalığı
HKHT
: Hematopoetik Kök Hücre Transplantasyonu
HKH
: Hematopoetik Kök Hücre
HLA
: İnsan Lökosit Antijenleri
HPH
: Hematopoietik Progenitör Hücre
INF
: İnterferon
IVF
: İn-Vitro Fertilizasyon
JMML
: Juvenil Miyelomonositik Lösemi
KH
: Kök Hücre
KİT
: Kemik İliği Transplantasyonu
KKGH
: Konağa Karşı Graft Hastalığı
KKKHT : Kordon Kanı Kök Hücre Transplantasyonu
KKT
: Kordon Kanı Transplantasyou
KL
: Kronik Lösemi
KLL
: Kronik Lenfoid Lösemi
KML
: Kronik Myeloid Lösemi
LTC-IC
: Uzun Dönem Kemik İliği Kültürünü Başlatan Hücreler
PH
: Progenitör Hücre
PCR
: Polimeraz Zincirleme Tepkimesi
SCF
: Stem Cell Factory (Kök Hücre Faktörü)
IX
TGF
: Dönüştürme Büyüme Faktörü
T-KİT
: T-hücre deplesyonu sonrası kemik iliği transplantasyonu
X
TABLO, ŞEKİL VE RESİM LİSTESİ
Sayfa No
Tablo 2.1. Toplanan kordon kanı volümü ve hücre sayısına etki eden obstetrik faktörler .........14
Tablo 2.2. Akraba dışı kök hücre kaynağı olarak kemik iliği ile kordon kanının
karşılaştırılması. .......................................................................................................16
Şekil 2.1. Çeşitli kök hücre tipleri ................................................................................................ 7
Şekil 2.2. Kök Hücre Kaynakları ................................................................................................. 8
Şekil 2.3. Kordon Kanının Hazırlanması ....................................................................................13
Resim 2.1. Kordon Kanı Alınması ............................................................................................ 12
Resim 2.2. Kordon Kanının Saklanması .....................................................................................15
1. GİRİŞ VE AMAÇ
Yakın zamana kadar doğumdan sonra kullanılmayıp atılan kordon kanı, son zamanlarda
hematopoetik kök hücre (HKH) kaynağı olarak transplantasyon amaçlı kullanılabilir
hale gelmiştir. Ayrıca, içerdiği diğer kök hücreler ile değişik amaçlı tedavilerde de
kullanılmaya başlamıştır.
Hematopoetik Kök Hücre Transplantasyonu (HKHT), günümüzde özellikle lösemi ve
lenfoma gibi malign hastalıklar ile immün yetmezlikler ve talasemi gibi malign olmayan
çeşitli hastalıkların tedavisinde sıklıkla ve başarı ile uygulanan bir tedavi yöntemidir (1,
2). HKHT için HKH’ler çoğunlukla “Kemik İliği” veya “Periferik Kan”dan elde
edilirken “Kordon Kanı” üçüncü bir kök hücre kaynağını oluşturmaktadır. Allojenik
transplantasyonlar için en uygun donör, doku tipi tam uygun olan kardeş veya aile içi
bireydir. Buna karşın tam uygun bir aile içi donör bulunma olasılığı sadece % 2530’dur. Bu nedenle allojenik HKHT gereken durumların çoğunda, aile dışı gönüllü
donör adaylarının arasından doku tipi uygun olan bir vericinin bulunması
gerekmektedir. Bu amaçla “kemik iliği donör kayıt sistemi” geliştirilmiştir. Ancak bu
kayıt sistemi ile ilgili HKHT işlemleri, zaman alıcı, masraflı ve kök hücre toplanması da
donör için ağrı vericidir. Bu nedenlerle, allojenik transplantasyonlarda kök hücre
kaynağı olarak kemik iliği veya periferik kanın kullanılmasına alternatif olarak kordon
kanının kullanılması gündeme gelmiştir. Kordon kanının doğumdan sonra atılması
yerine HKHT amacı ile kullanılabileceği belirtilmiş ve bu alandaki çalışmalar
yoğunlaşmıştır.
2
Çalışmamızda kök hücrelerin özellikleri, hangi şekillerde diğer organ ve dokulara
farklılaştığı ve bu farklılaşmada rol alan etmenler araştırılmıştır. Ayrıca, kök hücre
kaynaklarına bir alternatif olarak kordon kanının lösemi tedavisinde kullanımı ve bu
alanda son yıllarda yapılan çalışmalar incelenmiştir.
2. GENEL BİLGİLER
2.1.
KÖK HÜCRE TARİHÇESİ VE TANIMI
Tarih
boyunca
insanoğlu
kök
hücre
ve
transplantasyon
düşüncesi
üzerine
yoğunlaşmıştır. Mitolojide, ateşi Olympos dağındaki, tanrılardan çalarak insanlığa
hediye eden ve bunun üzerine Zeus tarafından cezalandırılan Prometheus’un hikâyesi de
buna bir örnektir. Zeus tarafından Kafkas (Kaf) dağında bir kayaya bağlanan ve
karaciğeri her gün bir kartal tarafından yenilmesi şeklinde bir cezaya çarptırılan
Prometheus’un karaciğeri her gün kendisini yenilemiştir. Bu hikâyede anlatılan
karaciğer hücrelerinin rejenerasyon yeteneği kök hücre kavramını ortaya atan ilk
hikâyedir. (3, 4). Bunları takibende;
— 1959-IVF yöntemi ile ilk hayvan (tavşan) üretildi.
— 1968-Edwards ve Bavister ilk insan ovumunu in vitro olarak fertilize ettiler.
—1978-İlk IVF bebek İngiltere’de doğdu.
— 1981-Evans ve Kaufman fare embriyonik kök hücrelerini elde ettiler.
— 1996-Rhesus maymunlarının embriyonik kök hücreleri elde edildi.
— 1998-Thomson ve arkadaşları ilk insan embriyonik kök hücresini elde ettiler.
—2000-İnsan
embriyonik
kök
hücresinin
pluripotent
olduğu
anlaşıldı
(5).
4
__ 2001: Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Bush, kök hücre çalışmalarına kısıtlı bir
bütçe ayrılmasına ve sadece o güne kadar tüp bebek yöntemlerinden artan embriyolarla
çalışma yapılmasına izin verdi (6).
— 2004: Güney Koreli bilim adamları 30 insan embriyosunu klonlamış ve blastosist
aşamasına kadar getirmiş, ancak bu embriyolardan sadece bir tanesinden kök hücre elde
edebilmişlerdir (6).
Ülkemizde ise, kök hücre tedavisi üzerine ilk çalışmalar 1950-1960’lı yıllarda, Aygün
ve arkadaşları tarafından yapılmıştır. Aygün ve arkadaşları, hayvanlarda fetal ve kordon
kanı greftleri ile çeşitli hastalıkların tedavisi konusunda araştırmalar yapmıştır. Yine
aynı grup tarafından 1967 yılında embriyonel karsinoma hücrelerinin kültür ortamında
çoğaltılması bu alandaki ilk önemli gelişmedir. Bu hücrelerin farklılaşması; embriyoid
cisimcikler olarak adlandırılan embriyo benzeri oluşumların meydana gelmesi ile
sonuçlanmıştır (4).
Bir canlının yaşamı ile ilgili bütün bilgiler hücrelerindeki DNA moleküllerinde
şifrelenmiştir. Ancak bu şifreli bilgilerin kullanılabilir hale gelmesi halen tam olarak
açıklanamamıştır. Zigotun şekillenmesinden başlayarak trilyonlarca hücreye ulaşan ve
aynı zamanda farklılaşarak yeni özellikler kazanan hücrelerin bölünmelerindeki
programlanma dikkat çekmektedir (3, 4).
Vücudumuzda yaşlanan ve ölen hücrelerin yerlerine yenileri oluşturulmaktadır. Bununla
birlikte, yabancı antijenlerle savaşmak için vücut özel savunma hücreleri üretmektedir.
Gözümüzdeki hücreler görme, pankreastaki hücreler salgı, akciğerdeki hücreler
solunum için farklılaşmaktadır. Canlı vücudundaki bütün hücrelerin ilk ana hücresine
“kök hücre” adı verilir. Bu hücrelerde farklı hücrelere dönüşebilirler (3).
Kök hücreleri, kendini yenileme özelliğine sahip, özelleşmiş hücrelere farklılaşabilen,
vücut içinde veya laboratuar ortamında uygun şartlar sağlandığında birçok farklı hücre
tipine dönüşebilen farklılaşmamış hücrelerdir (7). Kök hücreleri diğer hücrelerden
ayıran iki özellik bulunmaktadır. Bunlar;
1) Bölünüp, çoğalabilme (proliferasyon) ve kendini yenileyebilme (rejenerasyon):
Tekli hücrelerden elden edilen embriyonik kök hücrelerinin 300-400 döngü boyunca
çoğalabildikleri gösterilmiştir. Sonuçta meydana gelen hücrelerin özelleşmediği ve bu
nedenle de bu hücrelerin uzun dönemde kendilerini yenileyebilme yeteneğine sahip
5
oldukları bildirilmiştir. Hücrelerin bölünme kapasitelerini kromozomların uç kısmında
bulunan ve “telomer” denilen DNA zincirleri belirler. Telomerler ne kadar uzunsa
hücreler o kadar çok bölünebilirler. Telomerlerin uzun kalmasını sağlayan “telomeraz
enzimi ” dir. Bir hücrede telomeraz enzimi ne kadar aktif ise telomer uzunluğu da o
kadar korunabilir. Kök hücreler çok yoğun telomeraz enzim aktivitesinden dolayı çok
sayıda bölünebilirler (5).
2) Farklılaşabilme: İnsan ve memeli hayvanlardaki kök hücreleri birden fazla hücre
tipine farklılaşabilirler (8).
2.2.
KÖK HÜCRELERİN BULUNDUĞU YERLER VE KÖK HÜCRE
TİPLERİ
Kök hücreler farklılaşabilme yeteneklerine, bulunduğu yerler ve elde edildikleri
kaynaklara göre sınıflandırılırlar.
2.2.1. Farklılaşabilme Yeteneklerine Göre Kök Hücreler
1. Totipotent
Bu hücreler, tam bir bireyi oluşturabilecek kapasiteye sahip olup, sınırsız farklılaşma
yeteneğine sahiptirler. Bu hücreler embriyo, embriyo sonrası tüm doku ve organlar ile
embriyo dışı membranların ve organların kaynağını oluşturan kök hücre türleri olarak
tanımlanmaktadırlar (8, 9). Bu terim embriyonun beşinci gününe kadarki tüm
blastomerler için geçerlidir (erken embriyonik dönem). Döllenmiş yumurta tek bir hücre
olmakla birlikte, vücut sistemlerini meydana getirecek bütün hücreler bu tek hücreden
çoğalırlar. Bu döllenmiş yumurta hücresine totipotent hücre denir. Totipotent kelime
anlamı olarak, “her şey olabilme potansiyeline sahip” anlamına gelmektedir.
Döllenmeden birkaç saat sonra bu totipotent hücre iki eşit parçaya bölünür. Bu iki
totipotent hücreden birisi alınıp uterusa implante edilirse, canlı gelişimi devam eder.
Genetik olarak aynı olan tek yumurta ikizleri de bu şekilde oluşmaktadır. Bu olayda, iki
totipotent hücre bilinmeyen sebeplerle birbirinden ayrılıp, her ikisi de tek başına
gelişebilmektedir (3, 5, 8).
6
2. Pluripotent
Embriyonik gelişimde üç germ tabakasından köken alan ve yaklaşık iki yüz çeşit
hücreye dönüşebilen hücrelerdir. Pluripotent hücreler, organizmada birçok dokunun
oluşmasına kaynaklık etmesine rağmen, yeni bir birey oluşturamazlar (9, 10).
Döllenmenin beşinci gününden itibaren ve birkaç hücre bölünmesinden sonra totipotent
hücreler farklılaşmaya başlayarak blastosist denilen içi boş bir küreye dönüşürler.
Blastosistte iki tip hücre vardır; biri dış tabaka (ektoderm), diğeri ise iç tabaka
(endoderm)dir. Blastosistin dış tabakasından (throphoblast), yavrunun beslenmesi ve
solunumunu sağlayacak plasenta ve koruyucu chorion kesesi gelişir. Blastosistin iç
hücre tabakasından (nodus embriyonalis) göz, kalp, beyin, kaslar, kemikler vs gibi doku
ve organlar gelişir. Ancak bunun için endoderm ve ektodermin birlikte çalışması
gereklidir. Tek başına endodermden hiçbir canlı gelişemez. Blastosistin iç tabakasındaki
hücre kümesi pluripotent’dir. Buradaki hücreler çeşitli doku ve hücre tiplerine
dönüşebilirler. Pluripotent hücreler totipotent olmadığından plasenta oluşamaz ve
dolayısı ile de canlı gelişimi olmaz. Blastosistin iç hücre tabakasından köken alan
pluripotent kök hücrelerine embriyonik kök hücreleri (embriyonic stem cell) de
denilmektedir ( 3, 5, 8).
3. Multipotent
Pluripotent hücrelerden daha sınırlı sayıda hücre tipine dönüşebilen ve tek bir yönde
farklılaşmak üzere programlanmış hücrelerdir (9, 10). Pluripotent kök hücreleri (Erişkin
kök hücreler), biraz daha özelleşmiş olan multipotent kök hücrelerine dönüşürler.
Kademe kademe farklılaşmalar geçiren pluripotent hücreler, daha özel hücreler haline
gelirler. Örneğin; kan hücrelerini oluşturacak kök hücreleri; oksijen taşıyarak
solunumda gerekli olan alyuvarlar, hastalık etkenleri ile savaşan akyuvarlar ve
pıhtılaşmayı sağlayan trombositler gibi birbirinden farklı özelliklere sahip üç ana grupta
farklılaşırlar. Deri kök hücreleri çeşitli tipteki deri hücrelerini, kas kök hücreleri de
farklı tipteki kas dokularını meydana getirirler. İşte, bu özelliklere sahip kök hücrelerine
multipotent kök hücreler denir. Sonuçta bir tek döllenmiş yumurtadan milyarlarca farklı
hücre oluşur. Pluripotent kök hücreleri erken gelişim döneminde bulunur. Buna karşın
multipotent kök hücreleri çocuklarda ve yetişkinlerde bulunabilmektedir. Örneğin
insanın kemik iliğinde bulunan kan kök hücreleri hayati öneme sahiptir. Ömür boyu bu
7
kök hücreleri çeşitli tipteki kan hücrelerine dönüşerek hayatın devamlılığını sağlarlar (3,
5, 8). Çeşitli kök hücre tipleri Şekil 2.1.’de gösterilmiştir.
Şekil 2.1. Çeşitli kök hücre tipleri
2.2.2. Bulunduğu Yerlere Ve Elde Edildiği Kaynaklara Göre Kök Hücreler
Kök hücreler, bulunduğu ve elde edildiği kaynaklara göre;
A. Embriyonik kök hücreleri
B. Embriyonik olmayan kök hücreleri
1- Erişkin kök hücreleri
a) Hematopoetik kök hücreleri
8
I. Kemik iliği kök hücreleri
II. Periferik kan kök hücreleri
III. Kordon kanı kök hücreleri
b) Stromal kök hücreleri
c) Organlardaki kök hücreler
2- Fetüs kök hücreleri
3- Kadavra kök hücreleri olarak sınıflandırılırlar (8).
Kök hücrelerin kaynaklarına göre sınıflandırılmaları Şekil 2.2.’de gösterilmiştir (8).
Şekil 2.2. Kök Hücre Kaynakları
A. Embriyonik Kök Hücreleri
Erken dönemdeki memeli embriyosundaki kök hücrelerden elde edilmektedirler. Bu
hücreler in vitro ortamda sınırsız ve farklılaşmadan çoğalma kapasitesine sahiptir ve
pluripotenttirler. Embriyonik kök hücrelerin vücuttaki tüm dokulara kaynaklık
edebileceği, sadece farelerde tam olarak gösterilebilmiştir (8, 11). Birçok çalışmada
insan embriyonik kök hücrelerinin in vitro ortamda farklılaştıkları gösterilmiştir. İnsan
9
embriyonik kök hücrelerinin, embriyonik doku gelişimindeki üç farklı tabakaya ait
hücrelere kaynaklık ettiği bildirilmiş ve embriyonik cisimler adı verilen hücre
topluluklarını meydana getirdikleri gözlenmiştir (8, 11). Embriyonik kök hücre serileri,
sürekli çoğalabildikleri ve pluripotent özellikte olduklarından vücuttaki herhangi bir
hücre tipi için yenilenebilir bir kaynak oluşturmaktadırlar. Embriyonik kök hücreleri,
diğer vücut hücrelerine kıyasla çok yüksek bir çekirdek-sitoplâzma hacmine sahiptir ve
belirgin bir pronükleus yapısı içerir. Bu hücreler, destek hücreleri üzerindeki kültürlerde
üç boyutlu koloni oluştururlar. Embriyonik kök hücrelerin bir diğer önemli özelliği de,
kanser hücrelerine benzer bölünebilme özelliğine sahip olmalarıdır. Ancak bu
hücrelerden farklı olarak normal bir karyotip yapısına sahiptirler. Embriyonik kök
hücreleri, ileri moleküler tanımlama teknikleri kullanılarak gösterilebilirler (11).
B. Embriyonik Olmayan Kök Hücreler
1. Erişkin Kök Hücreler
Dokuya özgün kök hücre, postnatal kök hücre olarak da bilinir. Erişkin kök hücrelerinin
embriyonik kök hücrelerinde olduğu gibi her çeşit dokuya kaynaklık edebileceği
konusunda tam bir görüş birliği bulunmamaktadır. Erişkin kök hücreleri, bir doku veya
organdaki farklılaşmış hücreler arasında bulunan farklılaşmamış hücrelerdir. Bu
hücreler kendilerini yenileyebilir ve içinde bulunduğu doku veya organın özelleşmiş
hücre tiplerine farklılaşabilirler. Somatik kök hücre de denilen erişkin kök hücrelerinin
esas görevleri, bulundukları dokuyu tamir etmek ve dokunun devamlılığını sağlamaktır
(12). HKH’lerinin kemik iliğinde sürekli olarak kendilerini yenileyebilme ve kanda
bulunan diğer hücre türlerine farklılaşabilme yetenekleri, bunları temel erişkin kök
hücresi sınıfına sokmaktadır. Daha sonraları kemik iliği stromal hücreleri denilen ikinci
bir grup keşfedildi. Kemik iliği ve kanda bulunan kök hücrelerinin, kan hücreleri
dışında kas, sinir, kemik, karaciğer ve damar hücrelerine de dönüşebildiği gösterilmiştir.
Bu kemik iliği stromal hücrelerine mezenkimal kök hücre de denir. HKH’leri, erişkin
insanlardan izole edilebilen az sayıdaki kök hücrelerden biridir. Esas itibariyle, kemik
iliğinde yerleşik olan HKH’leri normalde fetüsün karaciğerinde, dalağında, göbek
kordonunda, plasentada ve erişkin periferik kanında bulunurlar.
10
Bugün için HKH’lerle ilişkili araştırmalar:
i) Kemik iliği,
ii) Periferik kan ve
iii) Kordon kanı kök hücreleri üzerinde yoğunlaşmışlardır.(12, 13).
Bu hücrelerin, in vitro ortamda kemik, kıkırdak, adiposit, miyosit ve kardiyomiyositlere
farklılaştıkları gösterilmiştir (12, 14). Kemik iliği stromal hücrelerinin, miyojenik
farklılaşma ve erişkin organize kontraktil protein oluşturduğu ve alıcı kardiyomiyositler
ile gap junctionlar aracılığı ile ilişki kurduğu gösterilmiştir (12, 15). Kemik iliği stromal
hücrelerinin miyositler dışında endotel ve düz kas hücrelerine de farklılaştığı
bildirilmiştir (12, 16).
2. Fötal Kök Hücreler
Bu hücreler ilk olarak 1998 yılında Gearhart ve arkadaşlarının çalışmaları sonucunda, 59 haftalık fetusun gonadal kıvrım ve mezenter bölgesindeki primordiyal germ
hücrelerinin kültürlerinden elde edilmiştir. Fetustan elde edilen kök hücrelerin,
araştırma veya tedavide kullanımın etik açıdan ciddi sorunlar doğurabileceği
bildirilmektedir. Ancak, kendiliğinden düşük yapmış kişilerde bu hücrelerin
bağışlanarak araştırma ve tedavi amacıyla kullanılabileceği belirtilmektedir. Fetuslardan
elde edilen kök hücreler oldukça sınırlıdır (nöral kök hücreleri, HKH’ler ve pankreas
öncül hücreleri) (11). Günümüzde çeşitli kalıtsal hastalıklar fetal kaynaklı kök hücre
nakilleri ile tedavi edilmektedir (17).
3.
Kadavra Kök Hücreleri
Araştırıcılar bu tip hücrelerden elde edilen yeni hücrelerin çoğalma hızlarının ölen
kişilerin yaşıyla ters orantılı olduğunu bildirmektedir (11).
2.3. KORDON KANI
Göbek kordonu anne karnındaki bebeğin besin ve oksijen ihtiyacını karşılayan ve
bebeği plasenta aracılığıyla anneye bağlayan dokudur. Kordon kanı doğumdan sonra bu
dokunun ve plasentanın içinde kalan kandır (18).
11
Kordon kanı, HKH’lerin nakledilmesi için bir kaynak olarak kabul edilmektedir (18).
Hem intrauterin dönemde hem de doğumda HKH fetal dolaşımda bulunur, fakat
doğumdan birkaç saat sonra eritrosit, lökosit ve trombosit gibi tüm kan hücrelerinin
öncüllerini sağlayan kemik iliğine göç ederler (19). Fetal dolaşıma ek olarak HKH
plasenta ve göbek kordonu içinde bulunan kanda da bulunurlar. Yaklaşık 100 ml
civarında olan bu kan doğum sonrasında plasenta ile atılır. Kordon kanı, doğum
sırasında anneye ya da bebeğe herhangi bir risk getirmeyecek şekilde kolayca
toplanabilir. Göbek kordon kanında bulunan HKH, vericinin kendisi için tam HLA
uyumuna sahip iken, kardeşler ve diğer akrabaların kullanımı için de HLA uyumu
olasılığı çok yüksektir. Kemik iliği ve periferik kandan elde edilen HKH nakli, her
zaman HLA’sı tam uygun verici bulunamaması ve yüksek toksisite gibi nedenlerle
sınırlı başarıya sahiptir. Endotel hasarına bağlı hepatik ven oklüzyonu, idiopatik
pnömoni,
trombotik
mikroanjiyopati,
hemolitik
üremik
sendrom
gibi
erken
komplikasyonlar, bunun yanında akut ve kronik konağa karşı graft hastalığı (KKGH),
aplastik dönemde enfeksiyon riski ve farklı organ sistemlerini etkileyen erken ve geç
komplikasyonlar toksisiteyi oluştururlar (20). Kordon kanı HKH’sinin biyolojik ve
immünolojik özellikleri kemik iliği ve periferik kan HKH’sinden farklıdır. Bu farklar
nedeniyle KKGH riskinin, kemik iliği ve periferik kandan elde edilen HKH’sine göre
daha az olduğu ileri sürülmektedir (19, 20). Kordon kanındaki lenfositler zayıf fenotipe
sahiptirler. Yüksek düzeyde boş HLA sınıf 2 molekülleri içerirler (21). Kordon kanı
mononüklear hücrelerinde NK ve T lenfositlerin fonksiyonlarında önemli rolü olan IL–
12 ekspresyonun periferik kan hücrelerine göre daha az olduğu gösterilmiştir (22).
Kordon kanı HKH’sinin bir başka özelliği de, kemik iliği hücrelerine göre nekroz ve
apoptosis aracılığıyla oluşturduğu sitotoksisitenin fazla olmasıdır. Bu özelliklerin kök
hücre transplantasyonları üzerine önemli etkileri olacağı ileri sürülmüştür. Çünkü
kordon kanı, artmış lösemiye karşı greft etkisine sahip olabilir ve malign kan
hastalıkları tedavisinde bu özellik önemlidir (23). CD34 antijeni, HKH’nin bir
belirleyicisidir. CD34+ hücre sayısı kemik iliğinde %1–3 oranındayken, kordon kanında
%0,2-1’dir (18). HKH’nin içindeki bir grupta CD38 antijeni olmayan daha ilkel bir
hücre grubu vardır (CD34+/CD38-). Bu hücrelerin oranı ise kordon kanında, kemik
iliğinden daha fazladır (sırasıyla %4, %1) (20). Diğer olgunlaşmamış HKH sayısı
kordon kanında, kemik iliği ve periferik kandan daha fazladır. Kordon kanı HKH’sinin
kemik iliğindekilerden bir başka önemli farkı, kordon kanı hücrelerinin kemik iliğine
12
göre in vitro ve in vivo proliferasyon ve ekspansiyon yeteneklerinin fazla olmasıdır (20).
Kordon kanının kemik iliği ve periferik kana göre miktarının göreceli olarak az olması,
vücut ağırlığı fazla olan yetişkinlerde greftin başarısız olmasına neden olmaktadır.
Bununla birlikte, ex vivo koşullarda kültürde çoğaltılarak transplantasyonlarının bir
avantaj sağlayabileceği belirtilmektedir (19, 20, 24, 25).
2.3.1. Kordon Kanının Elde Edilişi
Kordon kanının doğru bir şekilde toplanması kaliteli materyal elde edebilmek için ilk
basamaktır (Resim 2.1.). Kordon kanının toplanması, kordon kanı bankaları arasında ve
aynı bankalara bağlı değişik birimler arasında farklılık gösterir. Temel olarak kullanılan
iki yöntem vardır (26).
Resim 2.1.Kordon Kanı Alınması
a.
İntrauterin Yöntem
Doğum odasında, henüz plasenta ayrılmadan bu konuda deneyimli ebe-hemşire ya da
kadın doğum hekimi tarafından yapılır. Göbek kordonu, kesildikten ve bebek
ayrıldıktan sonra önce betadin sonra %70 alkol ile temizlenir. Maternal taraftan
umbilikal vene girilerek, kan bankası tarafından sağlanan, içinde 25-35 ml CPD (sitrat
fosfat solüsyonu) bulunan, steril, 350 ml’lik kan torbasında toplanır. Kan bankalanacağı
yere gitmeden önce + 4°C’de 24-48 saat bekletilebilir (26).
13
b.
Ekstrauterin Yöntem
Plasenta doğurtulur. Hemen kanın toplanacağı steril alana alınır. Burada kan bankası
personeli plasentayı umblikal kordonun aşağı sarkmasını sağlayacak deliği olan özel bir
kaba alır ve kordon aynı şekilde betadin ve %70 alkolle temizlendikten sonra tüm
işlemler intrauterin yöntemde olduğu şekilde yapılır (26).
Kordon kanının intrauterin veya ekstrauterin yöntemle elde edildikten sonra, bankalama
aşamasına kadar olan süreç Şekil 2.3.’de verilmiştir.
Şekil 2.3. Kordon Kanının Hazırlanması
İntrauterin toplama yöntemini daha üstün bulan araştırmacılar olduğu gibi (26), iki
yöntem arasında fark olmadığını ileri süren araştırmacılar (27) da vardır. İntrauterin
yöntemi savunanlar elde edilen volüm, total hücre sayısı ve koloni oluşturan
birim(CFU) sayısını ekstrauterin yöntemden daha fazla bulmuşlardır. Ayrıca,
plasentanın ayrılmasından sonra plasenta arkasında oluşan pıhtının ve geçen sürenin,
kan volümünde ve elde edilen hücre sayısında azalmaya neden olduğunu ileri
sürmüşlerdir (26). Bunun yanında ekstrauterin yöntemi savunanlar ise, total hücre sayısı
ve kan volümünün intrauterin yönteme göre daha iyi olduğunu, ayrıca bakteriyel
kontaminasyon riskinin
de intrauterin
yöntemde daha fazla olduğunu
ileri
sürmektedirler (27). Aynı plasentadan plasenta çıkmadan ve çıktıktan sonra yapılan bir
14
çalışmada ise, intrauterin olarak alınan kanda total çekirdekli hücre sayısı ve CFU
miktarı daha yüksek bulunmuş ve bu sonuçlar da intrauterin yöntemin daha iyi olduğu
yönünde yorumlanmıştır (28). Doğumun sezeryan ya da normal doğum şeklinde
olmasının, toplanan kan volümünü herhangi bir şekilde etkilemediği bildirilmektedir
(26, 28). Sonuç olarak, hangi yöntemin daha iyi olduğu konusunda kesin bir görüş
birliği olmamakla beraber, kanı toplayan elemanın tecrübeli ve bu konuda eğitim almış
olmasının oldukça önemli olduğu belirtilmektedir (26, 27).
Kordon Kanı Toplama İşleminde Dikkat Edilmesi Gereken Diğer Faktörler
Kan toplama işlemi sırasında ailenin isteği ve yazılı onay formu gereklidir. Bununla
birlikte, gebelik haftası 35’in altında ise, annede ateş, yenidoğanda kalıtsal hastalık
şüphesi varsa, anne ve babanın yaşam şekli ya da serolojisi viral hastalık riskleri
açısından pozitif ise ve doğan fetusta malformasyon tespit edilirse toplama işleminin
iptal edilmesi gerektiği bildirilmektedir (20).
Toplanan kanın miktarının obstetrik faktörlerden de etkilendiği gösterilmiştir (Tablo
2.1) (25). Bunların içinde en önemlisi kordonun klemplenme zamanıdır. Kordonun en
geç 20 saniye içinde klemplenmesi durumunda, elde edilen kan volümü ve total hücre
sayısının arttığı gösterilmiştir (20, 25, 26, 37). Bununla birlikte, yalnızca kordon kanı
toplanması amacıyla kordonun hemen klempe edilmesi etik açıdan önerilmemekte,
zamanlama kadın doğum uzmanına bırakılmaktadır. Her ne kadar göbek kordonunun
erken klemplenmesinin fetusta anemiye yol açabileceği ileri sürülse de (29); şu ana
kadar kordon kanı toplanan 2000’den fazla fetusta bildirilen herhangi bir
komplikasyonun olmadığı ve işlemin yenidoğan açısından güvenli olarak kabul edildiği
bildirilmektedir (26).
Tablo 2.1. Toplanan kordon kanı volümü ve hücre sayısına etki eden obstetrik faktörler
Obstetrik Faktör
Etkisi
Gebeliğin Haftası
Total hücre ve CD34+ hücreler artar
Bebeğin büyüklüğü
Total hücre ve CD34+ hücreler, CFU artar
Kordon bağlanma zamanı
Volüm, total hücre sayısı azalır
Travay süresinin uzaması
Parite
Total hücre, granülosit, hematopoetik
progenitör, CD34+ hücre sayısı azalır
Total hücre sayısı
15
2.3.2. Kordon Kanının Saklanması
Kordon kanı toplandıktan ve viral testler yapıldıktan hemen sonra dondurularak
bankalanırken, sonraki dönemlerde özellikle kanın bankada daha az yer kaplamasını
sağlamak amacı ile volüm azaltıcı işlemler yapılmaya başlanmıştır (Resim 2.2.) (30-33).
Resim 2.2. Kordon Kanının Saklanması
Kan bankasına işlenmek üzere gelen kan ilk aşamada volümü ve total hücre sayısı
açısından değerlendirilmektedir. Kan volümü, 40-60 ml’nin altında olan kanlar kabul
edilmemekte ve atılmaktadır (20, 26, 27, 32). Bu atılma oranı kan bankalarına göre
%34-52,6 arasında değişir (20, 27). Bu yüksek oran kan toplama basamağının önemini
bir kez daha ortaya koymaktadır. Bazı merkezler volümü düşük kanları atmayıp, klinik
araştırmalar için saklamaktadırlar (27). Kanın kabul edilmesinde, volümün yanında
çekirdekli hücre sayısının da önemli olduğu belirtilmektedir. Minimum 5 × 108 total
çekirdekli hücre olması gerekmektedir.
Volümü azaltmak için kordon kanı Percoll ya da Ficoll solüsyonu ile yoğunluk farkına
göre ayrıştırma, %3 jelatin sedimantasyon ya da hidroksietil (HES) sedimentasyon
yöntemlerinden biriyle işlenir (20, 25, 26, 30). Son yıllarda hepsi kan torbası açılarak
yapılan, bu nedenle bakteriyel kontaminasyon riski fazla olan bu yöntemlere alternatif
olarak, 3 torba kapalı sistem volüm azaltma yöntemi geliştirilmiştir (Optipress) (32).
Kordon kan volümü bu şekilde kırmızı hücre ve fibrin kısımları atılarak 25 ml’ye kadar
düşürülebilir.
Volümü azaltılan kordon kanı dondurulmadan önce, total hücre ve CD34+ hücre sayımı,
canlılık, HLA tiplemesi, serolojik testler ve bakteri kültürü (aerob ve anaerob) için
örnek alınır. Kordon kanı ile gelen anne kanında serolojik tarama yapılır (Hbs Ag, anti
16
HIV 1,2, Anti HCV, anti HTLV I ve II, Anti CMV Ig M ve Ig G, antitoksoplazma Ig M
ve Ig G, TPHA). Bu serolojik testlerin doğumdan sonra altıncı ayda enfeksiyon antikor
pozitifleşme penceresi
dikkate alındığında tekrarlanması önerilir (20). HLA
tiplendirmesi HLA sınıf A, B ve DR için serolojik yöntemlerle ve son yıllarda PCR
kullanılarak yapılmaktadır (34). Tüm bu işlemlerin ardından, DMSO solüsyonu ile
işlemden geçirilerek kontrollü hızla dondurulan kan –135°C’de sıvı azot içinde saklanır.
2.3.3. Kordon Kanı Kök Hücresi
Kordon kanı kök hücrelerinin erişkin kemik iliği kök hücrelerine göre daha immatür
olmasının HKHT açısından bazı teorik avantajları vardır. Kordon kanı, kök hücrelerin
daha immatür olan alt grubu (in vivo long-term repopulating stem cells) açısından
erişkin kemik iliğine göre daha zengindir. Bu özellikteki kordon kanı kök hücreleri; in
vitro olarak daha büyük hematopoetik koloniler oluştururlar, büyüme faktörü
gereksinimleri daha farklıdır, in vitro kültürlerde daha fazla ekspanse olabilirler ve daha
uzun telomeraza sahiptirler. Kordon kanı kök hücrelerinin in vitro olarak bu özelliklere
sahip olması, teorik olarak kemik iliğine göre daha az sayıdaki kök hücre miktarı ile
hematopoetik engraftmanın gerçekleşebilirliğini desteklemektedir (35). Kök hücre
kaynağı olarak kordon kanı ve kemik iliğinin karşılaştırılması Tablo 2.2.’de verilmiştir
(36).
Tablo 2.2. Akraba dışı kök hücre kaynağı olarak kemik iliği ile kordon kanının karşılaştırılması.
Kök hücre ve lenfosit içeriği
HLA-DRBt tiplendirme oranı
Uygun verici bulma süresi
Sanal-reel oranı
Nadir haplotip içermesi
Engrafmanı etkileyen
Harvest ve uygulama
Donör lenfosit infüzyonu
Viral bulaşma riski
Kalıtsal hastalık riski
Vericiye risk
GVHH riski
Engrafman
Posttransplant CMV riski
Posttransplant HHV–6 enfeksiyon riski
Nüks riski
KEMİK İLİĞİ
Daha fazla
%16–56
3 ay
%30
%2–10
HLA uyumu
Zor
+
+
+
Daha fazla
Daha hızlı
Daha az
Daha az
Daha az
KORDON KANI
Daha az
%80
1 aydan az
%1’den az
%20
Hücre sayısı
Kolay
+
Daha az
Daha yavaş
Daha fazla
Daha fazla
Daha fazla
17
2.3.4. Kordon Kanının “Ex Vivo” Ekspansiyonu
Kordon kanında sınırlı miktarda kök hücrenin bulunması bu önemli kök hücre
kaynağının erişkinler için kullanımını sınırlamaktadır (37, 38). Ayrıca çocuk hastalarda
kullanıldığında bile nötrofil ve trombosit engraftmanı kemik iliği transplantasyonuna
göre daha geç olmaktadır (39-42). Kordon kanı kök hücrelerinin ex vivo ekspansiyonu
ile bu güçlüklerin üstesinden gelinmesi ve erişkin hastalar için de daha rahat
kullanılabilirliği hedeflenmektedir. Teorik olarak hastaya kordon kanı ile verilecek kök
hücre ve progenitör hücrelerin sayısının in vitro ortamda arttırılması ile hematopoetik
engraftman hızlandırılabilir, enfeksiyon riski azaltılabilir ve erişkin hastalar için daha
güvenle kullanılabilir. Bu nedenlerle başlatılmış preklinik çalışmalarda kordon
kanındaki kök hücrelerin ex vivo olarak ekspansiyonunun sağlanabildiği gösterilmiş ve
bunun klinik açıdan önemi sorgulanmaya başlanmıştır (43).
2.3.5. Birden Fazla Kordon Kanının Birlikte Kullanımı
Kordon kanı transplantasyonunda HKH sayısını arttırmanın bir yolu birden fazla kordon
kanını bir arada kullanmaktır. Böylece, önceleri sadece çocuklar için kullanılabilen
kordon kanı transplantasyonunun erişkinlerde de kullanılması gündeme gelmiştir.
2.4.
KORDON KANI KÖK HÜCRESİNİN FARKLILAŞMASI
Kordon kanı kök hücresi in vitro ve in vivo koşullarda, genetik profillerine göre çeşitli
yöntemler kullanılarak çeşitli doku ve organlara farklılaşması sağlanmaktadır.
2.4.1. Hematopoietik Kök Hücrelerin Genetik Profilleri
HKH’yi tanımak için kullanılan en iyi belirleyici CD34’dür. Ancak bu özelliği taşıyan
hücreler arasında, istirahatteki kök hücreler ile bir miktar farklılaşma gösteren kök
hücreler birlikte yer almaktadır. HKH içerisinde CD34+/CD38- niteliği taşıyanlar erken
aşamaya ait farklılaşma göstermemiş hücrelerdir. Erken kök hücreleri saflaştırmak için
ilave olarak Thy–1(CD90), HLA-DR, CD133, c-kit(CD117) veya Rhodamin-123 gibi
diğer zayıf fenotipik özellikler de kullanılmaktadır. Ancak bu fenotipik özelliklerin
farklılaşma potansiyeli ve proliferasyon durumu ile ilişkisi henüz tam aydınlatılmış
18
değildir. Kök hücre araştırmalarında bir standart oluşturması açısından CD34+/CD38/lin- olan CD34+ hücrelerin %1–10 unu oluşturan, olgunlaşmamış erken HKH havuzu,
CD34+/CD38+/lin++
olan hematopoietik progenitör hücrelerden(HPH) ayrı olarak
incelenmesi tercih edilmektedir. Farklı hematopoietik dokularda bulunan HKH’lerin
transplantasyon başarısı hem deneysel hem de klinik olarak iyi araştırılmış bir konudur.
Farklı dokularda bulunan kök hücrelerin, proliferatif kapasitelerinin ve ikincil olarak
telomer uzunluklarının farklı olduğunun gösterilmesi, bu hücrelerin genetik farklılıkları
olacağını düşündürmektedir (44).
2.4.2. Kök Hücre Proliferasyon ve Farklılaşmasında Rol Oynayan Genler
Kök hücrelerin farklılaşmasında genetik profillerinin önemli olduğu ortaya atılmıştır.
Georgantas ve arkadaşları, insan kordon kanı, kemik iliği ve mobilize edilmiş periferik
kök hücrelerinde HKH ve HPH gruplarında gen ekspresyon profilini incelediler.
Böylece ilk kez farklı dokulardaki erken dönem ve farklılaşmaya başlamış HKH’lerde
artmış veya baskılanmış genler gösterilmiş oldu. Bu araştırmada erken HKH’lerde
incelenen 45102 genden 4746 sının tüm dokulardaki kök hücreler için ortak olduğu,
mobilize periferik kanının fazla olarak 254, kemik iliğinin 394, kordon kanının ise 3686
gen içerdiği gözlenmiştir. Ortak olan genlerin sınıflandırılması sonucunda büyük
kısmının henüz tanımlanmamış genlerden oluştuğu görülmektedir. Aynı araştırmada
erken dönem HKH’lerde geç dönem HPH’lere oranla artmış olan gen ekspresyonlarına
bakıldığında artış gösteren genlerde her doku için ortak olan ancak 81 gen bulunmuştur.
Dokuya özgü farklı genlerde ise kemik iliği en çok gen ekspresyon artışı göstermektedir
(n:926), onu kordon kanı (n:575) ve ardından mobilize periferik kan (n:314)
izlemektedir. Burada erken aşamadaki HKH’lerde daha yüksek ekspresyon gösteren
genlerin sinyal ileti, transkripsiyon, DNA yapı genleri olduğu gözlenmiştir. Yine önemli
bir oranda tiplendirilmeyen genler de bulunmaktadır. Erken ve geç aşamadaki HKH’ler
kıyaslandığında erken kök hücrelerde azalmış olarak eksprese edilen gen sayısı
bakımından en çok azalmış gene kemik iliğinde (n:769), daha sonra kordon kanında
(n:489) ve en az mobilize periferik kanda (n:230) rastlanılmaktadır. Burada farklılaşma
ile artan gen ekspresyonlarının sinyal ileti yolu, hücre döngüsü, protein biyosentezi,
transkripsiyon, DNA yapısı ve tamir genleri sınıfında olduğu görülmektedir. Yine
burada da çok büyük oranda sınıflandırılmamış gene rastlanılmaktadır. Bu araştırmada,
19
daha önce HKH’leri CD38 ve lin ekspresyonuna göre ayırmadan yapılan çalışmalarda
saptanan hematopoezde rol oynayan, KIT, FLT3, GATA–2, GATA–3, p27, HoxA5 ve
HoxA2 ile kök hücreye ait belirleyiciler olarak kabul edilen CD34 ve MDR2 genlerinin
erken HKH’lerde saptandığı ancak CD38 ve myeloperoksidaz geninin eksprese
edilmediği görülmüştür. Bu bulgu hücre ayrıştırmasında kullanılan akım sitometrik
yöntemin etkinliğini de kanıtlamaktadır. Benzer şekilde hem insan hem de farelerde
microarray ile gen ekspresyon profilini inceleyen araştırmaların meta analizi
yapıldığında erken HKH’lerde artmış ekspresyon gözlenen genler HLF, HERMES,
CD110(MPL), ROBO4, HOXB6, GATA3, SOCS–2,
SPTBN1,
MDS1,
KLF4,
TRAIL, GBP2, DKFZP434J214, CEBPB’dir. Bunların işlevsel önemi zamanla ortaya
çıkacaktır (44).
2.4.3. Kök Hücrelerinde Bölünme Şekilleri
Kök hücreler, farklılaşmış hücreleri oluşturmak için iki çeşit bölünme yaparlar.
1) Asimetrik bölünme (invariyant ya da değişmez bölünme);
2) Simetrik bölünme (düzenleyici bölünme)
Asimetrik bölünmede, kök hücre ikiye bölünerek bir kök hücre ve bir de ilerde
farklılaşacak olan progenitor hücre (PH) oluşturur. Bu bölünmeye bu nedenle simetrik
olmayan bölünme denir. Çünkü simetrik bölünmenin Kök hücre → Kök hücre + Kök
hücre şeklinde olması gerekir. Asimetrik bölünme, Kök hücre → Kök hücre +
Progenitör hücre şeklinde gerçekleşir. Progenitör hücreler ileride bölünerek farklılaşmış
hücrelere dönüşebilirler. Tek hücreli canlılarda ve omurgasızlarda, örneğin Drosophila
yumurtalıklarında, asimetrik bölünme örnekleri görülmüştür (5).
Simetrik bölünmede ise, Kök hücre → Kök hücre + Kök hücre ya da Kök hücre →
Progenitör hücre + Progenitör hücre olacak şekilde bölünür. Kök hücre + Kök hücre mi,
Progenitör hücre + Progenitör hücre mi olacağı tesadüfîdir; fakat uygun ortalama
alınırsa, bölünmeler sonucunda eşit sayıda kök hücre ve progenitör hücre oluştuğu
görülür. Buna rağmen bu ikinci tip bölünmelerin sonucunda dokuda kök hücre ve
progenitör hücre sayıları eşit değildir; buna “popülasyon asimetrisi” denir. Ortalama
olarak eşit sayıda kök hücre ve progenitör hücre oluşmuşken dokuda kök hücre ve
progenitör hücre sayılarının farklı oluşunun nedeni, doku gereksinimlerine göre kök
20
hücre ve progenitör hücre bölünme hızlarının değişebilmesidir. Genellikle dokularda
progenitör hücrelerin sayısı kök hücrelerden çok daha fazladır. Memelilerin kendini
yenileyebilen dokularının çoğu ikinci tip bölünme yapar ve popülasyon asimetrisi
gösterir. Çok farklı olsalar da, bu iki bölünmede de geri kontrol (feedback) ve
hücrelerarası etkileşim mekanizmaları söz konusudur. Hücre populasyonlarının simetrik
olmayışı çeşitli fizyolojik gereksinimlere yanıtı kolaylaştırır; bir yaralanmadan sonra
kan ya da epidermis hücreleri gerektiğinde, daha çabuk oluşturulabilir (5).
Bölünmelerdeki Kontrol Mekanizmaları
1-İç kontrol mekanizmaları
Asimetrik hücre bölünmesinden meydana gelen iki hücreden her biri, ötekinden farklı
bir gelişme gücü taşır. Bu güç iki şekilde sağlanır; hücre kaderini belirleyici öğelerin iki
hücreye eşit olmayan dağılımı, ya da çevreden gelen farklılaştırıcı etkilerdir. Yapısal
proteinler ve özellikle hücre iskeleti (sito-skeleton), hücre kaderini belirleyici öğelerin
bölüşülmesinde önemli rol oynarlar. Drosophila duyu organı öncül hücresinin asimetrik
bölünmesi, birçok gen grubunca kontrol edilir; bunlardan biri İnsc gen grubudur. Kök
hücrenin asimetrik bölünmesini “spektrozom” denen bir hücre cisimciği sağlar.
Spektrozom hücre zarına bağlı hücre iskeleti proteinlerinden “spektrin”leri ve
düzenleyici protein “siklin A” yı içerir. Spektrozom, mitoz mekiğine bağlanarak kök
hücre bölünmesini yönlendirir. Spektrozom ayrıca kök hücrenin kaderini belirlemede
önemi olan moleküllerin yerini belirler ve onların progenitör hücrelere dönüşmesini
sağlar (5).
2-Dış kontrol mekanizmaları
Kök hücrelerin çoğalmasını ve farklılaşmasını düzenleyen salgılar çok çeşitlidir.
Bunlardan ikisi TGF-β’lar ve Wnt’ler. Wnt’ler, β-kateninleri içeren karmaşık bir yolla
DNA kopyalanmasını etkinleştirir. Embriyondaki sinir kök hücre farklılaşması TGF-β
grubundan en az iki madde ile olur. Örneğin kan yapımı ve melanin sentezi için kök
hücre faktörü (SCF) ile onun bağlandığı tirozin kinaz gereklidir (5).
21
2.5.
KORDON KANININ HASTALIK TEDAVİSİNDE KULLANIMI
Kordon kanı kök hücreleriyle tedavi başlıca üç şekilde olur:
* Birincisinde, kordon kanı üzerinde hiçbir işlem yapılmadan hastaya doğrudan nakil
edilebilir (kordon kanı transplantasyonu). Kordon kanı kök hücreleri, enjekte edilen
doku içerisinde etraftan gelen kimyasal ve fiziksel sinyaller sonucu özelleşmiş hücrelere
dönüşerek hasta dokuyu yenilemeye başlarlar.
* İkincisinde, kordon kanı kök hücreleri gen terapisi için araç olarak kullanılır. Kök
hücrelerinin DNA dizilerine yeni genler yerleştirildikten sonra hastaya nakledilir.
* Üçüncü metod da ise, kök hücrelerin özelleşmiş dokuya veya organa dönüşme safhası
labaratuvar ortamında gerçekleştirilir ve bu hazır doku veya organ hastaya nakledilir.
2.5.1. Kordon Kanının Doku Rejenerasyonunda Kullanılması
Kemik iliği veya kordon kanından elde elde edilen HKH’lerinin sistemik veya lokal
olarak
uygulanması
sonucunda;
solid
organ
dokularına,
spesifik
hücrelerin
rejenerasyonuna ve dolayısı ile de doku tamirine katkıda bulunduğu bildirilmektedir
(45). HKH’lerinin hangi biyolojik mekanizmalar ile nonhematopoietik hücrelerin
yeniden oluşumuna katkıda bulunduğu halen tartışmalı olmakla birlikte bu konuda
birkaç hipotez öne sürülmüştür (46, 47). Bu konudaki en geçerli olan hipotezler şu
şekilde özetlenebilir: 1) Dolaşımda solid organ-spesifik dokulara farklılaşmaya
proglamlanmış farklı kök hücrelerin bulunması, 2) Gerçek pluripotent kök hücre
özelliğindeki hücrelerin tüm yaşam boyu varlığını sürdürmesi, 3) Hematopoietik
dokudan köken alan hücrelerin nonhematopoietik bir ortamda nükleer yeniden
programlanma sonucu farklı dokulara farklılaşabilmesi (transdiferansiyasyon), 4)
HKH’lerin organ-spesifik doku hücreleri ile füzyonu.
Kordon kanının doku rejenerasyonunda kullanımı ve kordon kanından elde edilen
HKH’lerin solid organ-spesifik dokulara farklılaşması ile ilgili veriler aşağıda özet
halinde verilmiştir (47).
1. Karaciğer Doku Hasarı
Karaciğerin intrensek kök hücre havuzunu hepatik oval hücrelerin oluşturduğu kabul
edilmektedir. İlginç olarak da bu oval hücreler yüzeylerinde HKH’lere benzer şekilde
22
CD34, CD90 ve c-kit gibi antijenler eksprese etmektedirler (48). Bu bulgu kordon
kanındaki veya diğer kaynaklardaki HKH’lerin doğrudan veya endojen karaciğer kök
hücre havuzunu aktive ederek dolaylı olarak hepatositleri yeniden oluşturma
potansiyeline sahip olduklarını desteklemektedir. Gerçekleştirilmiş olan hayvan
deneylerinde kimyasal olarak karaciğer hasarı oluşturulmuş NOD/SCID farelere verilen
insan kordon kanı hücreleri ile hasarlı karaciğer dokusunda hepatosit jenerasyonunun
sağlandığı ve ölüm oranının azaltıldığı bildirilmiştir (35).
2. Tip I Diabet
Otoimmün tip I diabeti olan NOD fareleri ile yapılan hayvan deneylerinde bu farelere
prediabetik dönemde insan kordon kanı hücreleri verilmiştir. Sonuç olarak kordon kanı
verilen farelerde verilmeyen farelere göre kan şekerinin belirgin olarak daha düşük
seyrettiği ve yaşam sürelerinin daha uzun olduğu gösterilmiştir (49).
3. Santral Sinir Sistemi Hastalıkları
Parkinson ve Huntington hastalıkları gibi nöro-dejeneratif hastalıklarda fötal dokuları
kullanarak hücresel tedaviler denenmiştir. Ancak fötal dokuların kullanılmasındaki etik
sorunların yanı sıra, teknik güçlükler ve özellikle elde edilen klinik açıdan yetersiz
sonuçlar nedeni ile araştırmalar son zamanlarda erişkin kök hücre tedavilerine
yönelmiştir. Parkinson hastalığı olan deneysel fare modelleri ile gerçekleştirilen
araştırmalarda, bu farelere immünosüpresyon uygulanmadan intravenöz yolla insan
HKH’leri verilmiştir (50). Hücresel tedevi uygulanan ve uygulanmayan farelerin
karşılaştırılmasında kordon kanı hücreleri alan farelerde Parkinson hastalığı
bulgularının ortaya çıkışı ve bu hastalığa bağlı ölümlerin süresi geçikmiştir. Yine aynı
araştırma grubu, Alzheimer amyloid prekürsör proteininini (APP) fazla eksprese eden
ve santral sinir sistemi hastalığı geliştirerek erken dönemde ölen transjenik farelere
insan kordon kanı hücrelerini sistemik olarak vermişlerdir (35). Kordon kanı hücreleri
verilen fareler verilmeyenlere göre daha uzun yaşamışlardır. Serebral inmede kordon
kanı hücrelerinin etkisini araştırmak üzere düzenlenmiş olan deneysel fare modelinde
kordon kanı hücreleri verilen farelerde 4 hafta sonrasında davranışsal performansın
daha iyi olduğu ve inme volümünün de daha az olduğu gösterilmiştir (51).
23
2.5.2. Tedavisinde Kordon Kanı Kullanılan Hastalıklar
Akut ve kronik lösemiler, myelodisplastik sendromlar, kök hücre bozuklukları,
myeloproliferatif, lenfoproliferatif ile fagosit bozukluklar, lipozomal depo hastalıkları,
konjenital (kalıtsal) bağışıklık sistemi hastalıkları gibi bozukluklar için de kök hücre
tedavileri kullanılmaktadır. Bu bakımdan kök hücre teknolojisi, bir hücrenin ölmesi ya
da görevini yapamaması sonucu gelişen hastalıkları (Diyabet, Parkinson, Alzheimer
vb), yanmış vücut dokularının onarımını, organ nakillerini, bağışıklık sistemiyle ilişkili
hastalıkların, kimi kanser türlerinin ve kalp kaslarının yenilenmesi gibi daha birçok
hastalığın tedavisi için umut verici olmaktadır (35, 49, 50,). Günümüzde aşağıda
listelenen
pek
çok
hastalığın
tedavisinde
kordon
kanı
kök
hücrelerinden
yararlanılabilmektedir (5).
Kanser Hastalıkları
•
Acute Lymphoblastic Leukemia (ALL)
•
Acute Myelogenous Leukemia (AML)
•
Burkitt's lymphoma
•
Chronic Myelogenous Leukemia (CML)
•
Juvenile chronic myelogenous leukemia (JCML)
•
Juvenile myelomonocytic leukemia (JMML)
•
Chronic lymphocytic leukemia (CLL)
•
Liposarcoma
•
Myelodysplastic syndrome (MDS)
•
Chronic myelomonocytic leukemia (CMML)
•
Refractory anemia with excess blasts in transformation (RAEB-t)
•
Neuroblastoma
•
Non-Hodgkin's lymphoma
•
Refractory Hodgkin's disease
•
Retinoblastoma
24
Bağışıklık Yetersizlikleri
•
Chronic granulomatous disease
•
Common variable immune deficiency (CVID)
•
Omenn's syndrome
•
Severe combined immune deficiency (SCID and SCID-ADA)
•
Reticular dysgenesis
•
Thymic dysplasia
•
Wiskott-Aldrich syndrome
•
X-linked lymphoproliferative disease
Doğuştan Gelen Metabolik Düzensizlikler
•
Adrenoleukodystrophy
•
Bare lymphocyte syndrome (MHC-II complex)
•
Batten disease (inherited neuronal ceroid lipofuscinosis)
•
Familial erythrophagocytic/hemophagocytic lymphohistiocytosis
•
Gunther disease
•
Hunter syndrome
•
Hurler syndrome
•
Krabbe disease (globoid cell leukodystrophy)
•
Langerhans cell histiocytosis
•
Lesch-Nyhan disease
•
Leukocyte adhesion deficiency
•
Maroteaux-Lamy syndrome
•
Osteopetrosis
•
Tay-Sachs disease
•
Diabetis
25
Kalıtsal Kan Hastalıkları
•
Amegakaryocytic thrombocytopenia (AMT)
•
Evans syndrome
•
Kostmann's syndrome
•
Sickle cell anemia
•
ß-thalassemia (Cooley's anemia)
Kemik İliği Hastalıkları
•
Severe aplastic anemia
•
Blackfan-Diamond anemia
•
Dyskeratosis congenita
•
Fanconi anemia
•
Myelofibrosis
Araştırılan Tedaviler
•
Organ Yenileme: Zarar gören organların kök hücre yardımıyla eski haline
dönüştürülmesi amaçlanmaktadır. Örneğin, insanlar üzerinde yapılan bir araştırmada,
kalp krizi geçiren hastalara kök hücre tedavisi uygulandığında, verilen bu hücrelerin
kalbin hasarlı kısmına yerleşerek kalp kası haline geldiği ve kalp fonksiyonlarını
düzelttiği gösterilmiştir. Benzer şekilde, sinir kesisi veya harabiyetine bağlı felç
sonrasında, kök hücrelerin alana enjeksiyonu ile kesi hattında yeni sinir hücrelerinin
geliştiği gösterilmiştir. Aynı işlemin böbrek, karaciğer, pankreas, kemik kırıkları için de
uygulanabileceği belirtilmektedir (5).
•
Organ Yapımı: Laboratuar ortamında kök hücrelerden üretilecek böbrek,
karaciğer, akciğer-kalp ve kornea gibi organlar ile bu organların nakli yapılacağı
kişilerde doku uyumu tam olan bir organ oluşturulması düşünülmektedir.
26
2.6.
KAN KANSERİ (LÖSEMİ)
Lösemiler, köken aldıkları hücre grubuna, semptomlarına, ortaya çıkış ve ilerleme
hızlarına ve klinik seyirlerine göre gruplara ayrılırlar. Lösemiler ortaya çıkış hızlarına
göre akut ve kronik olmak üzere 2 ana gruba ayrılırlar.
1. Akut Lösemiler
A. Akut Lenfoid Lösemi(ALL)
B. Akut Myeloid Lösemi(AML)
2. Kronik Lösemiler
A. Kronik Lenfoid Lösemi(KLL)
B. Kronik Myeloid Lösemi(KML)
C. Juvenil Miyelomonositik Lösemi(JMML)
2.6.1. Akut Lösemiler
Akut lösemiler (AL), hematopoetik dokuların malign, ilerleyici ve tedavi edilmedikleri
takdirde genellikle 6 ay içinde ölümle sonuçlanan bir hastalık grubudur. Hastalık
sitopatolojik olarak, kemik iliği ve periferik kanda iri, olgunlaşmamış ve anormal
hücrelerin bol miktarda bulunması ile karakterizedir (52).
Geliştikleri hücre grubuna göre lenfoid veya myeloid olarak 2 alt gruba ayrılırlar.
A. Akut Lenfoid Lösemi (ALL)
Normalde lenfosit adı verilen olgun kan hücresi tipine dönüşmesi gereken lenfoblast
isimli olgunlaşmamış kan hücrelerin artması ile karakterizedir. Bu lenfoblastların
sayıları çok miktarda artar ve genelde lenf düğümlerinde birikerek şişliklere neden
olurlar. ALL, en sık gözlenen çocukluk çağı kanseridir ve 15 yaş altındaki çocuklarda
gözlenen lösemilerin %80 i ALL’dir. Bazen yetişkinlerde de görülebilmekle birlikte, 50
yaşın üzerinde ALL son derece nadirdir (53).
B. Akut Myeloid Lösemi (AML)
Myeloblast adı verilen ve normal kan hücrelerine (kırmızı kan hücrelerine,
trombositlere) dönüşmesi gereken anemi (kansızlık - kırmızı kan hücresi üretiminde
27
azalma) ve sık enfeksiyona yakalanma (beyaz kan hücresi üretiminde azalma) durumu
ortaya çıkabilir. Ergenlik çağında ve 20’li yaşlarda saptanan lösemilerin %50’sini,
yetişkinlerdeki lösemilerin de %20’sini AML oluşturur (54).
AML’de lösemik hücreler myeloblast ve premyeloblast basamağından daha ileri
olgunlaşamadıkları için, farklılaşmamış ya da çok az farklılaşmış immatür hücreler
şeklinde kendilerini gösterirler. Bu anormal hücreler kemik iliğini infiltre ederek diğer
hücrelerin yerini alır, kemik iliğinin normal yapısını tamamen bozabilir. Hastaların
%10’unda lökosit sayısı normal iken, %80-90’ında periferik yaymada blastlar görülür
(52, 54). Blast oranı prognozu belirleyen en önemli faktördür (52).
AL’ler her yaşta görülebilen hastalık olup, çocuklarda 1-14 yaşlar arası ölümcüldür ve
kendini ALL tipinde gösterirken, erişkinlerde ise daha sık olarak AML tipinde
görülmektedir. Yaş ilerledikçe AML sıklığı artarken ALL sıklığı azalır. Kan tabloları
ise, beyaz küre sayısı olguların % 80-90’ında artmış olup 20000/mm3’ den fazladır (52).
2.6.2. Kronik Lösemiler
Kronik lösemi, görünüşte olgun ancak normal olgun kan hücrelerinin yaptıklarını
yapamayan kan hücrelerinin aşırı üretimi ile karakterizedir. Kronik lösemi daha yavaş
ilerler ve sonuçları daha az dramatiktir. Üç alt gruba ayrılır (55).
A. Kronik Lenfoid Lösemi (KLL)
Olgun görünüşe sahip lenfositlerin kemik iliğinde aşırı üretimi ile kendini gösterir. Bu
anormal hücreler tam olarak olgunlaşmış normal lenfositler gibi görülürler, ancak
normal lenfositler gibi vücudumuzu enfeksiyonlara karşı koruyamazlar. KLL’ de,
kanser hücreleri kemik iliğinde, kanda ve lenf nodlarında bulunurlar ve lenf
düğümlerinde şişmeler meydana gelir. KLL tüm lösemilerin %30’unu oluşturur. 30
yaşın altında nadiren görülürler, ancak görülme sıklığı yaşla birlikte artar ve en sık
olarak 60-70 yaş arasında gözlenir (56).
B. Kronik Myeloid Lösemi (KML)
Bu lösemi, olgun görünüşlü ancak fonksiyon kaybı bulunan myeloid hücrelerin (beyaz
kan hücreleri gibi) aşırı üretimi ile kendini gösterir. Bu aşırı üretim hiç normal hücre
kalmayana kadar devam eder. KML hastası olanlarda sıklıkla Philadelphia kromozomu
28
denilen kromozom anomalisi ortaya çıkar. Bu kromozom anomalisinde bu hastalığa
neden olan bir enzimin üretilmesine neden olan bir genin olduğu düşünülmektedir.
KML yetişkinlerde gözlenen lösemilerin %20-30’unu meydana getirir ve 25-60 yaşları
arasında gözlenir. Bazı hastalarda kök hücre nakli ile bu hastalık tedavi edilebilir.
Kemoterapötik veya küratif tedavi şekilleri mevcuttur (55).
C. Juvenil Miyelomonositik Lösemi(JMML)
JMML 2 yaşın altında ve sıklıkla erkek çocuklarda görülen, çocukluk çağı lösemilerinin
%2-3’ünü kapsayan klonal bir hastalıktır. Myelodisplastik Sendromlar (MDS) arasında
sayılır.
Bu
hastalarda
“Philadelphia
kromozomu”
bulunmaz.
Tanıda,
hepatosplenomegali, lenfadenopati, solukluk, ateş ve döküntü klinik kriterler olarak
kabul edilir. Laboratuarda, “Philadelphia kromozomu” olmaması, >1 x 109/ l monosit
sayısı ve kemik iliğinde >%20 blast şarttır. Sitogenetik anomali olarak monozomi
7/del(7q) sıktır (%6-33). Prognozu kötüdür. Agresif bir klinik gidiş gösterir ve medyan
sürvi süresi <12 aydır. Tedavi çok zordur. Relaps oranı ~%50’dir. Tek küratif tedavi
allojenik KHT’dir ve hastaların ~%50’si iyileşir (57, 58).
2.6.3. Lösemilerde Tedavi
Lösemilerin tedavisi, destekleyici tedavi, kemoterapi, kemik iliği nakli ve kök hücre
nakli gibi tedavi yaklaşımlarından oluşur.
1) Destekleyici Tedavi: Eritrosit, trombosit süspansiyonları verilmesi, hastaların
izolasyonu, enfeksiyonlara karşı proflaksi ve tedavi, hiperlökositoz ve tümör lizis
sendromu karşısında uygun tedavi, hasta ve ailesine psiko-sosyal destek verilmesi, ilaç
yan etkilerinin tedavisi gibi yaklaşımları içerir (52).
2) Kemoterapi: Anti-lösemik ilaçlar kullanılır. Tedavi şeması; İndüksiyon (remisyon
sağlama), idame (sağlanan remisyonun devamlılığı), konsolidasyon (remisyonu
sağlamlaştırma) tedavilerinden oluşmaktadır (52).
3) Relaps (Nüks): Nüks etmiş hastalarda (hastalığın yeniden belirmesi) sağ kalım oranı
yeni tanı almış hastalara göre oldukça düşüktür. Nüks tedavisi için genellikle daha önce
verilmiş olan tedavi protokolünden daha yoğun bir protokol seçilir (52).
29
4) Kemik İliği Transplantasyonu (KİT): Önce yoğun kemoterapi ve vücut ışınlaması
ile lösemik hücrelerin tümü yok edilmeye çalışılır. İliğin reddini önleyici,
immunosüpresyonu da sağlayan ön tedaviden sonra otolog veya allojenik şeklinde ilik
nakli yapılır (52).
5) Allojeneik Hematopoietik Kök Hücre Nakli (AHKHN): Lösemilerde hala küratif
yaklaşım olarak güncelliğini korumaktadır. Özellikle erken kronik faz ve iyi risk
grubundaki hastalarda uzun dönem hastalıksız ve toplam sağkalım görülmektedir (59).
Ancak kök hücre transplantasyonuna eşlik eden uzun dönem morbitide ve mortalite
nedeniyle transplantasyonla ilişkili ölümü etkileyen faktörleri iyi tanımlamak gerekir.
Genç hastalarda (< 45 yaş), erken kronik faz ve HLA-uygun kardeş vericisi olanlarda
AHKHN iyi seçenek olarak görülmektedir. Lösemilerin eradikasyonunda graft versus
lösemi etkisinin rolü bilinmesinden sonra (59-61), günümüzde transplantasyona eşlik
eden toksisiteyi azaltmak için azaltılmış yoğunlukta hazırlık rejimleri ile allojeneik
transplantasyona doğru eğilim gözlenmektedir.
2.7. KÖK HÜCRE ÇALIŞMALARINDA ETİK SORUNLAR VE YASAL BOYUT
2.7.1. Kök Hücre Araştırmalarına İlişkin Etik Sorunlar
Kök hücre araştırmalarındaki etik sorunların temelinde, kök hücrenin elde edildiği
kaynağın (erişkinler, kordon kanı, fötal doku ve embriyonik doku) farklı olması yer
almaktadır. Embriyonik kök hücreler, tedavi amaçlı kullanım açısından en iyi kaynak
olarak düşünülse de, bu durumun bilimsel çalışmalar sonucunda değişebileceği
bildirilmektedir. Şu an için in vitro fertilizasyon süreçleri sonucunda oluşan
artık/fazlalık embriyoların veya düşükler yoluyla ortaya çıkan fetüslerin, kök hücre elde
etmek amacıyla kullanılıp kullanılamayacağı sorgulanmaktadır. Bu soruya olumlu yanıt
verilmesi halinde ise sadece kök hücre araştırması amacıyla kullanılmak üzere embriyo
üretiminin yaratabileceği etik sorunlar gündeme gelmektedir. Bununla birlikte,
erişkinlerden kök hücre elde edilmesi ve üzerinde araştırma yapılmasına ilişkin etik
sorunlarında olduğu bildirilmektedir (62). European Group on Ethics (EGE), kök hücre
araştırmalarında kadın haklarının önemine de dikkat çekmekte ve kadınların hassas bir
konumu olduğunu vurgulamaktadır. Çünkü embriyonik ve fötal dokunun en yakın
30
kaynağı olmaları nedeniyle kadınların baskı ve risk altında kalabileceği belirtilmiştir
(62).
A.
Embriyolardan Elde Edilen Kök Hücrelerin Kullanımına İlişkin Etik
Sorunlar
Embriyoların kök hücre elde edilmesi için kullanılmasına ilişkin en temel etik
sorunlarından biri, embriyoya birbirinden farklı ahlaki statülerin atfedilebiliyor
olmasıdır. Embriyodan kök hücre elde edilmesi için uygulanan süreçte embriyonun
“hayatı” sona ermektedir; bu nedenle, embriyonun oluşumundan itibaren erişkin bir
insan gibi saygı görmesi gerektiğini düşünenler için embriyo üzerinde kök hücre
araştırması yapılması kabul edilemez bir uygulama olmaktadır. Diğer taraftan, anne
rahminde olmayan bir embriyonun artık büyüme ve erişkin bir kişi haline gelme
potansiyelinin bulunmadığını ileri süren diğer bakış açısına göre, embriyonik kök hücre
araştırmaları en azından kuramsal boyutta bir etik sorunu barındırmamaktadır. Bu
nedenle, embriyoların kök hücre elde edilmesi amacıyla kullanımına ilişkin
benimsenmiş bir görüşten bahsetmek güçtür (62). Embriyoya atfedilen ahlaki değer ya
da statü, dinlerin sunduğu bakış açılarından önemli ölçüde etkilenmektedir. Özellikle
Batılı kaynaklarda yer alan ve kürtajı -hatta kimi zaman in vitro fertilizasyon
uygulamalarını da- ahlaki açıdan kabul edilemez bulan din temelli görüşler, doğal
olarak embriyonik kök hücre araştırmalarına da olumsuz bakmakta ve erişkin kök
hücrelerine ilişkin araştırmalara ağırlık verilmesi gerektiğini savunmaktadırlar. Ayrıca,
kişilerin kendi değer yargıları doğrultusunda insan embriyosuna farklı düzeyde değer
atfedebilmesi de mümkün olmaktadır. Ancak, bu durum, konuya ilişkin etik
tartışmaların da kolaylıkla çıkmaza saplanmasına yol açabilmektedir. Öyle ki
embriyonun söz konusu statüsüne ilişkin herkesin üzerinde uzlaşmaya varacağı bir fikir
birliği sağlanmasının çok güç olduğuna dikkat çeken bazı yazarlar, bu sorun yerine
embriyoya
ilişkin diğer noktalara odaklanılması
ve embriyonik
kök hücre
araştırmalarının bu doğrultuda savunulması yönünde bir yaklaşımı benimsemiştir. Bu
yaklaşımda belki de en önemli nokta, in vitro fertilizasyon uygulamaları sonucunda
veya düşükler nedeniyle ortaya çıkan fazlalık embriyo ya da fetüs materyalinin ziyan
edilmesi yerine insanlığın yararına olacak bir şekilde kullanılmasının daha iyi olacağı
iddiasıdır. John Harris ve arkadaşları, bu yaklaşımı “israfın önlenmesi ilkesi” başlığı
altında savunmaktadırlar. Kök hücre araştırmalarının Parkinson hastalığı, diabetes
31
mellitus vs. gibi insan sağlığı ve yaşamı için çok ciddi sorun teşkil eden pek çok
hastalığın tedavisinde umut vadeden bir konumda olması da, insanlığın faydasını temel
alarak embriyonik kök hücre araştırmalarını savunan bu bakış açısını desteklemektedir.
Ek olarak, kök hücre çalışmaları sayesinde ileride “kişiye özel üretilmiş” (tailormade)
organ veya dokuların kullanıma girmesi gibi olasılıklar da bulunmaktadır. Bu gibi
olasılıkların daha somut hale gelmesi durumunda, kök hücre çalışmalarının özellikle
canlı vericiden organ nakline ilişkin etik sorunları ortadan kaldırabilecek tedavi
seçenekleri
sunabileceği
de
düşünülmektedir
(62).
Embriyonik
kök
hücre
çalışmalarındaki bir sonraki basamak olarak da nitelenebilecek olan “sadece kök hücre
elde edilmesi amacıyla embriyo üretilmesi” fikri, şu an için çözümü daha güç bir sorun
olarak gözükmektedir. İsrafın önlenmesine ilişkin ilke de, sadece araştırma amaçlı
olarak embriyo üretilmesi fikrinin savunulmasında geçersiz hale gelmektedir. Bu
konuya ilişkin kesin bir değerlendirme yapılmasının ne derece güç olduğu, kısaca
“Oviedo Sözleşmesi” olarak da bilinen Sözleşmenin 18’inci maddesinde belirtilen
ifadede de görülmektedir. Embriyo üzerinde araştırmayı yasaklamadığı, söz konusu
maddesinin ilk paragrafından da anlaşılan bu sözleşme, sadece araştırma amacıyla
embriyo üretilmesi fikrine ise son derece katı bir bakış açısı ile yaklaşmış ve kesin bir
biçimde yasak getirmiştir. Bu nedenle, kimi ülkeler sözleşmeyi imzalamama yoluna
giderek (bazı ülkeler sözleşmenin embriyo üzerinde araştırmayı tümden yasaklamıyor
olması nedeniyle, bazı ülkeler ise tam tersi nedenden, yani araştırma amaçlı embriyo
üretilmesine izin verilmiyor olması nedeniyle) kendi düzenlemelerini oluşturmayı
seçmiştir. Gelecekte
kök hücre çalışmalarında elde edilecek olan
sonuçlar
doğrultusunda konuya ilişkin bakış açısının değişebileceği de belirtilmiştir (62).
B.
Erişkinlerden Elde Edilen Kök Hücrelerin Kullanımına İlişkin Etik Sorunlar
Embriyoların ahlaki statüsüne ilişkin belirsizlik nedeniyle yaşanan sorunlara kıyasla,
erişkinlerden kök hücre elde edilmesi ve bu hücreler ile araştırma yapılmasının etik
açıdan daha az sorun içerdiği düşünülebilir. Ancak, erişkinlerden kök hücre alınması
söz konusu olduğunda da biyomedikal araştırmalara ilişkin temel etik ilkelerin geçerli
olması gerektiği unutulmamalıdır. İnsan gönüllüler ile yapılan tüm araştırmalarda
olduğu gibi bu alanda da aydınlatılmış onam ilk ve en önemli koşuldur. Bu nedenle
potansiyel
gönüllülerin
doğru
ve
yeterli
bir
biçimde
bilgilendirilmeleri
ve
gönüllülüklerinin sağlanması esastır. Ek olarak, bireylerin mahremiyetine saygı
32
çerçevesinde gönüllülerin kişisel bilgilerinin gizliliğinin sağlanması ve kişilerin izinleri
doğrultusunda, uygun bir biçimde kullanılmasının zorunlu olduğu da unutulmamalıdır.
Bir başka deyişle, embriyo kökenli olmayan kök hücre araştırmalarında da araştırma
etiğinin tüm gereklerinin yerine getirilmesi gerektiği bildirilmektedir (62).
C.
Kök Hücre Çalışmalarında Hayvanların Kullanımına İlişkin Etik Sorunlar
Kök hücre çalışmaları başladığından bu yana çalışmaların büyük bir bölümü, deney
hayvanları ile gerçekleştirilmektedir. Buna karşın; etik tartışmaların merkezinde daha
çok insanlar yer almış ve insanların yaşayabileceği olası sorunlara odaklanılmıştır. Bu
durum,
hayvanların
bu
araştırmalardaki
konumuna
ilişkin
yeterince
duyarlı
davranılmadığını düşündürmektedir. Bu nedenle, konunun yalnızca insana odaklı
olmayan daha geniş bir perspektifte ele alınması gerekmektedir. Çünkü hayvanlar ile
gerçekleştirilen çalışmalar, bilim dünyasına katkı yapmakla kalmamış; düşük başarı
oranına karşın yüksek genetik bozukluklarla sonuçlanan çalışmaların büyük bir bölümü
deney hayvanları ile gerçekleştirildiğinden, söz konusu uygulamaların - şimdilik insanda tedavi amaçlı olarak dahi kullanımının kısıtlanmasına da hizmet etmiştir (62).
Diğer taraftan, uzun vadede kök hücre çalışmalarının “deney hayvanı kullanım etiğine”
temel oluşturan 3R ilkelerinden (Replacement, Reduction, Refinement – yerine koyma,
azaltma ve arındırma) en azından ikisinin uygulanabilmesini sağlama olasılığı da
bulunmaktadır. Tedavi amaçlı klonlama tekniği ile insan embriyonik kök hücreleri elde
edilmesi yönteminin yaygın olarak kullanımına geçilmesi durumunda, çeşitli
hastalıkların tedavisinde, hastanın doğrudan kendi hücrelerinden yararlanılacak olması;
bu uygulamalar için deney hayvanlarının kullanımını büyük ölçüde engelleyebileceği
(yerine koyma ilkesi) gibi, hayvan kullanımını gerektiren durumlarda, kullanılacak
hayvan sayının daha aza indirgenmesini de (azaltma ilkesi) olanaklı hale getirebilecektir
(62).
2.7.2. Kök Hücre Araştırmalarında Yasal Boyut
Ülkelerin yasal düzenlemelerinde, kök hücre araştırmaları için birbirinden farklı
yaklaşımlar gözlenmektedir. Kimi ülkeler, araştırmalar ile ilgili oldukça sınırlayıcı bir
yaklaşım içerisinde iken kimi ülkeler ise, görece daha az sınırlayıcı yasal düzenlemelere
yer vermiştir. Kimi ülkeler de kök hücre araştırmalarına çok daha serbest bir alan
yaratacak yasal düzenlemelere sahiptir. Kök hücre araştırmalarının felsefi ve etik açıdan
tartışıldığı biyoetik gibi pek çok alanda embriyonik kök hücre araştırmaları ile erişkin
33
kök hücre araştırmaları ayrımı önem taşımaktadır. Aynı ayrımın hukuk açısından da
önem taşıdığını belirtmek gerekir. Kök hücre araştırmaları ile ilgili yasal
düzenlemelerin oluşturulmasında “embriyonun statüsü” nedeniyle embriyonik kök
hücre araştırmaları ile ilgili tartışmaların yoğunluğu dikkat çekicidir. Bu durum, Avrupa
Birliği ülkelerinin yasal düzenlemelerinde de kendini göstermektedir (63).
A. Avrupa Birliğinde Durum
Embriyoların araştırma amaçlı kullanımında, bu uygulamanın yasaklanması ya da belirli
ilkeler çerçevesinde serbest bırakılması, üye ülkelerin kararına bırakılmıştır. Bu
bağlamda, Birlik üyeleri embriyoya tanıdıkları statü çerçevesinde, konu ile ilgili farklı
yaklaşımları içeren yasal düzenlemelere sahiptir (64).
Avrupa Birliği Komisyonu’nda embriyo üzerindeki araştırmaların sınırının nerede
olduğu ve koşullarının neler olması gerektiği konusunda henüz bir görüş birliği yoktur.
Ancak bu alandaki hızlı gelişmeler, yakın zamanda üye ülkelerdeki uygulamalar
arasında bir uyum çalışması yapılmasını gündeme getirmesi beklenmektedir. Avrupa
Birliği’ne üye ülkeler arasında, embriyoyu bir laboratuar ürünü olarak gören bir eğilim
yoktur. Ancak embriyoya, gelişimine paralel olarak daha çok koruma sağlanmaktadır.
Başka bir deyişle, Avrupa Birliği’ne üye ülkeler arasında embriyoya, genellikle
döllenme anından itibaren “yaşama hakkı” tanınmamakla beraber; belli koşulların
sağlanması durumunda “bir insan olarak gelişme potansiyeline sahip” olarak
görülmekte ve bu bağlamda embriyoya bir “değer” yüklenmektedir. Yalnızca araştırma
amacı ile embriyo oluşturulmasını planlayan araştırmaların yasaklanması konusunda bir
bir düşünce bulunmaktadır. Avrupa Birliği’nde embriyo araştırmalarının öjenik, yani
genetik seçicilik yönünde kullanılması yasaklanmıştır. EGE embriyo araştırmalarına
izin verilen ülkelerde her araştırma talebinin ayrıntılı olarak, şeffaf şekilde, tek tek
inceleneceği etkin bir toplumsal kontrol düzeninin olması gerektiğini vurgulamaktadır
(65).
Avrupa Birliği Ülkelerindeki yasal durum aşağıdaki gibi özetlenebilir:
1. Üremeye yardımcı teknoloji uygulamaları sırasında elde edilen fazla embriyolardan
(supernumerary embryo) kök hücre elde edilmesine bazı koşullarda izin veren ülkeler
(Finlandiya, Hollanda, İngiltere, İsveç, Yunanistan) (Belçika, Danimarka, Fransa,
İspanya da bu eğilimi taşıyan yasa taslakları bulunmaktadır)
34
2. Üremeye yardımcı teknoloji uygulamaları sırasında elde edilen fazla embriyolardan
(supernumerary embryo) kök hücre elde edilmesini yasaklayan ülkeler (Almanya,
Avusturya, Danimarka, Fransa, İrlanda)
3. Embriyo üzerinde araştırma yapılmasını yasaklayan ülkeler (Polonya, Slovak
Cumhuriyeti)
4. Embriyo üzerindeki araştırmalara sınırlı olarak izin veren ülkeler (İzlanda, Letonya,
Litvanya, Macaristan)
5. Embriyo araştırmaları ve insan kök hücreleri ile ilgili yasal düzenlemesi bulunmayan
ülkeler (Belçika, Çek Cumhuriyeti, İtalya, Kıbrıs Rum Kesimi, Lüksemburg, Malta,
Portekiz)
6. Kök hücre elde etmek için insan embriyosu oluşturulmasına izin veren ülkeler
(İngiltere) (62).
B. Türkiye’de Yasal Durum
Türk hukukunda kök hücre ile ilgili uygulamaları düzenleyen yasa düzeyinde bir
düzenleme bulunmamaktadır. Kök hücre araştırmaları konusunda, Türkiye’deki yasal
çerçeveyi belirlemek için genel içerikli hükümlerden hareket edilmesi ve Sağlık
Bakanlığı’nın konu ile ilgili olarak 2005 yılında yayımladığı bir Genelge ve 2006
yılında yayımladığı Kılavuzun incelenmesi gerekmektedir. Kök hücre araştırmaları ile
erişkin kök hücre araştırmaları arasındaki ayrım, Türk hukuku açısından da önem
taşımaktadır. Türkiye’de konu ile ilgili olarak Sağlık Bakanlığının yayımladığı
Genelgede ve Kılavuzda da bu ayrıma yer verilmiştir. Bu nedenle, Türkiye’de kök
hücre araştırmalarının yasal boyutunun tartışılmasında bu ayrımdan hareket edilmesi,
konu ile ilgili tespitleri kolaylaştıracaktır (62).
1. Erişkin Kök Hücreleri Araştırmaları
Ülkemizde erişkin kök hücre araştırmalarının yapılmasını düzenleyen herhangi bir yasal
düzenleme bulunmadığı gibi, erişkin kök hücre araştırmalarının yapılmasını engelleyen
herhangi bir düzenleme veya hüküm de mevcut değildir. Erişkin kök hücre
çalışmalarının yapılabilmesi için tıbbi araştırmalar için gereken koşulların yanında
Sağlık Bakanlığı’nın 2006 yılında yayımladığı Embriyonik Olmayan Kök Hücre
Çalışmaları Kılavuzunda yer alan kurallara da uyulması gerekir. Söz konusu Kılavuz,
klinik amaçlı ve embriyonik olmayan kök hücre çalışmalarını (deneysel tedavi
35
girişimlerini) düzenlemektedir. Kılavuzda, bu çalışmaların yapılabileceği yerler ve bu
çalışmaların yapılabilmesi için alınması gereken onaylar konularına yer vermiştir.
Kılavuzda, kök hücre çalışmalarının yapılabileceği yerlerin belirlenmesi ve hazırlanan
çalışmaların değerlendirilmesi için bir merkezi kurulun (Kök Hücre Nakilleri Bilimsel
Danışma Kurulu) kurulması öngörülmektedir. Bununla beraber kök hücre çalışması
yapmaya izin verilmiş merkezlerde kö khücre çalışmalarını değerlendirmek amacı ile
etik kurulların oluşturulması da öngörülmektedir (62).
2. Embriyonik Kök Hücre Çalışmaları
Türk hukukunda embriyonik kök hücre çalışmaları konusunda herhangi bir düzenleme
bulunmamaktadır. Ancak, Sağlık Bakanlığının 2005 tarihli “Embriyonik Kök Hücreler
Genelgesinde” embriyonik kök hücre ile ilgili araştırmaların durdurulması kararı
bildirilmiştir. Bu bağlamda, konu ile ilgili çalışmalar sonuçlanana kadar embriyonik kök
hücre çalışmaları durdurulmuştur. Embriyonik kök hücre çalışmalarının ülkemizdeki
yasal çerçevesinin belirlenmesinde ve oluşturulmasında aşağıda sıralanan önemli
konuların yasal açıdan belirlenmesi gereklidir.
• Ana rahmi içerisindeki döllenmiş insan yumurtasının (embriyo/fetüsün) konumu,
• Ana rahmi dışındaki embriyoların araştırma amaçlı kullanılabilmesi,
• Doğal olmayan yöntemler ile araştırma amaçlı embriyoların oluşturulması (66).
3.
TARTIŞMA VE SONUÇ
Son yıllarda çok önemli gelişmelerin olduğu ve büyük başarıların yaşandığı pediatrik
hematoloji – onkoloji alanında, kök hücre nakli, “şifa sağlayıcı” özelliği de göz önüne
alındığında, en önemli tedavi yöntemlerinden biri olarak ön plana çıkmaktadır. Değişik
uygulama alanları ve yöntemleri kök hücre naklini daha da araştırmaya açık ve gelecek
için ümit verici hale getirmektedir.
IBMTR ve EBMTR gibi kuruluşların veri toplama ve değerlendirmeleri, verici
bankalarının hızla genişlemesi ve integrasyonu önemli katkılar sağlamıştır. Son yıllarda
kemik iliği yerine periferik kök hücre, kordon kanı vb uygulamaları da önemli aşamalar
sağlamıştır.
Ülkemizde de bu amaçla uzun yıllardır hem erişkin hem de çocukta önemli çalışmalar
yapılmakta ve dünya düzeyinde önemli sonuçlar alınmaktadır. Geçmişi 1970’lere
dayanan pediatrik kök hücre naklini halen 13 merkez uygulamaktadır ve bugün artık
dünya standartlarında sağ kalım oranlarına ulaşılmıştır.
Kaufman ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada kordon kanı kök hücrelerinin
hematopoetik öncül hücrelere farklılaşabileceği gösterilmiştir (67).
Brüstle ve arkadaşları kordon kanı kök hücresi kaynaklı nöral öncül hücreleri, fetal
sıçanın ventriküllerine implante etmişlerdir (68). Bu çalışmayla, tamamen in vitro
ortamda üretilen sinir öncül hücrelerinin hücre göçüne ve farklılaşmasına rehberlik eden
37
çevresel sinyallere cevap verebildiği ve merkezi sinir sistemindeki nöronal ve gliyal
hücre serilerini tekrardan yerine koyma potansiyeline sahip olduklarını gösterilmiştir.
Bu açıdan değerlendirildiğinde KKKHT’nun erişkin merkezi sinir sistemindeki birincil
ve ikincil demiyelinizasyon rahatsızlıklarının tedavisinde pratik bir yaklaşım olabileceği
ifade edilmiştir (68).
Çocukluk çağında akut lösemilerin kemoterapi protokollerinde ve sonuçlarında önemli
gelişmeler kaydedilmiştir. Yoğun induksiyon, konsolidasyon ve idame tedaviler ile
survi artmıştır. Ancak lösemilerin bazı alt grupları ile kötü prognostik faktörü olanlarda;
nüks gösterenlerde sonuçlar kötüdür. Bu nedenle, alternatif bir tedavi şekli olan KKT
gündeme gelmiştir. İlk kez, 8 farklı bebekten elde edilen kordon kanının
nakledilmesiyle bir lösemi hastasının tedavi edilme girişimi gerçekleştirilmiştir. Hasta
16 yasında bir erkek olup, GVHH gelişmedi, fakat engrafman sadece geçici bir sure
gerçekleşmiş ve hastanın kendi kemik iliği yeniden faaliyete geçmiştir. Daha sonra,
ALL için uygulanan konvansiyonel tedavi ile hasta başarılı bir şekilde tedavi edilmiştir
(69).
1988-1996 yılları arasında 45 merkezde gerçekleştirilmiş 78 aile içi ve 65 aile dışı
olmak üzere toplam 143 KKKHT’nun sonuçları yayımlanmıştır. Sonuçta, özellikle aile
içi nakiller için kordon kanının, pediatrik ve eriksin hastalar için alternatif bir kök hücre
kaynağı olduğu öngörülmüştür (40).
İtalya ‘da gerçekleştirilen, 11 aile içi (HLA-uyumlu kardeşten) ve 12 aile dışı olmak
üzere toplam 23 KKKHT ile 23 tam uyumlu KİT’in karşılaştırmalı sonuçları
yayımlanmıştır. Uygulama sonucunda, GVHH oranlarında azalmanın yanında, birçok
parametre yönünden KKKHT’nın KİT ile karşılaştırılabilir olduğu sonucuna varılmıştır
(70).
Çocukluk
cağındaki
95
AML
hastasına
gerçekleştirilen
KKKHT
sonuçları
yayımlanmıştır. Oldukça kötü prognozlu AML’li çocuklar için şayet HLA uyumlu
verici ya da kardeş bulmada güçlük söz konusu ise, KKKHT’larının tedavide yeri
olduğu vurgulanmıştır (71).
Ooi ve arkadaşları 18 erişkin AML’li hastaya aile dışı KKT sonuçlarını
yayımlamışlardır. 14 hastanın nakil sonrası 185-1332 gün arasında hastalıksız olarak
yaşamlarını sürdürdüğü ve 2 yılık hastalıksız yaşam oranının %76 olduğu bildirilmiştir.
38
Bu sonuçlar, erişkin AML’li hastaların aile içi ve dışı uygun kemik iliği vericisi
bulunamadığında KKKHT’nin aday olabileceğini göstermektedir (72).
“Avrupa Kordon Kanı Transplantasyon Kayıt Sistemi (Eurocord)” kayıtlarına göre 2000
yılı itibariyle aile içi bireylerden kordon kanı kullanılarak toplam 138 çocuğa KKKHT
uygulanmıştır (37). Bunların 114’ü doku tipi tam uygun olup 24’ünde 1-3 antijen
uygunsuzluğu vardır. Bu hastalarda kullanılan hazırlama rejimleri yaşa ve primer
hastalığa bağlı olarak değişim göstermekle birlikte GVHH profilaksisi olarak genellikle
sadece siklosporin (CsA) kullanılmıştır. Median yaşı 5 yıl (0-14 yaş aralığı) olan bu
hasta grubunun median izlem süresi 41 aydır. İki yıllık yaşam oranı malinitelerde %46,
aplastik anemilerde %76, hemoglobinopatilerde %100 (%35’inde thalasemik geri
dönüş), ve metabolik hastalıklarda %79 olarak bulunmuştur. Transplantasyon sonrası
nötrofil engraftmanı %83± 4 olguda median 26 günde (8-60 gün) gelişmiştir. Akut
GVHH %20 ve kronik GVHH %6 hastada gelişmiştir. Bu hasta grubu içindeki ileri evre
lösemi hastalardaki en önemli mortalite nedenini relaps oluşturmaktadır (39, 40). Çocuk
hastalara doku tipi tam uygun kardeşlerden uygulanan KKT ile KİT sonuçları GVHH
riski, hematopoetik engraftman zamanı ve yaşam şansları açısından karşılaştırmak için
“Eurocord kordon kanı transplantasyon kayıt sistemi” ile “uluslararası kemik iliği
transplantasyon kayıt sistemi”nin verileri kullanılarak karşılaştırmalı bir çalışma
yapılmıştır (39). Bu çalışmada 1990-1997 yılları arasında çocuk hastalara tam uygun
kardeşlerden yapılan 113 KKT ile 2052 KİT sonuçları karşılaştırılmıştır. Bu
çalışmadaki KKT uygulanan hastaların KİT uygulanan hastalara göre daha küçük yaşta
(median 5 ve 8 yıl, p<0.001), daha düşük ağırlıkta (median 17 ve 26 kg, p<0.001), daha
yüksek oranda donör ile ABO kan grubu uygunsuzluğu olduğu (%25 ve %15, p<0.001)
ve GVHH için daha az sıklıkta MTX kullandıkları (%28 ve %65, p<0.001) izlenmiş. Bu
hastalara verilen median çekirdekli hücre miktarı KKT’de KİT’e göre çok daha
düşüktür (0.47 x 108/kg ve 3,5 x 108/kg, p<0.001). Yapılan multivaryasyon analizine
göre KKT uygulanan hastalarda akut GVHH oranının (rölatif risk,0.41;P = 0.001) ve
kronik GVHH oranının (rölatif risk, 0.35; P = 0.02) KİT’e göre daha düşük olduğu
gösterilmiş. KKT uygulananlarda ilk 1 ay içindeki nötrofil engraftmanın (rölatif risk,
0.40; p<0.001) ve trombosit engrafmanının (rölatif risk, 0.20; p<0.001) KİT’e göre daha
geçikmiş olduğu fakat genel (overall) yaşam oranının her iki grupta benzer olduğu (P =
0.43) görülmüştür. Özet olarak, bu en kapsamlı çalışmada tam uygun kardeşlerden
uygulanan KKT’larında GVHH riskinin KİT’e göre daha düşük olduğu, nötrofil ve
39
trombosit engraftmanının daha geç olduğu ve yaşam oranlarının çok benzer olduğu
gösterilip kordon kanının kemik iliğine alternatif bir kök hücre kaynağı olarak kabul
edilebileceği sonucuna varılmıştır.
Türkiye’de günümüze kadar 12 merkezden toplam 284 lösemi olgusuna transplantasyon
yapılmıştır. İbni Sina Hastanesi Kan ve Kemik İliği Transplantasyon Ünitesinde 148
lösemi allojenik hematopoetik kök hücre nakli olgusunda transplantasyon sonrası 5
yıllık hastalıksız sağ kalım %53±6 ve toplam sağ kalım ise %59±6’dır. Aynı merkezden
yayımlanan bir çalışmada ise allojenik hematopoetik kök hücre nakli ile hem interferon
hem de imitanibe göre daha fazla sayıda hastada moleküler yanıtların kısa sürede elde
edildiğidir (56).
“Eurocord” kayıtlarına göre 2000 yılı itibariyle aile dışı bireylerden kordon kanı
kullanılarak toplam 291 çocuğa KKT uygulanmıştır. Bu hastaların çoğunluğunu akut
lösemi hastaları (ALL=107 ve AML=50), doğuştan metabolizma hastalıkları (n=61) ve
kemik iliği yetmezlikleri (n=28) oluşturmaktadır. Donör ile doku tipi sadece 50 hastada
tam uygun, %83 hastada ise 1-4 antijen uygunsuzdur. Median yaşı 5 yıl (0.2-15 yıl
arasında) olan bu hastalara verilen median çekirdekli hücre sayısı 4.5 x 107/kg (0.636.0) olup hastaların median izlem süresi 21 aydır (1-64 ay). Bu hastaların KKT sonrası
hastalıksız yaşam oranı malign hastalıklarda %36, kemik iliği yetmezliklerinde %21 ve
doğuştan metabolizma hastalıklarında %51’dir. Nötrofil engraftmanı transplant sonrası
60’ncı günde olguların %82’sinde median 29 günde (10-60 gün) gelişmiş ve akut
GVHH insidansı %39 bulunmuştur (37).
Akut lösemili çocuk hastalara aile dışı donörlerden (unrelated) uygulanan KKT ve KİT
sonuçlarını karşılaştırmak amacı ile çok merkezli, retrospektik bir çalışma yapılmıştır.
Bu çalışmada akut lösemili toplam 541 çocuğa uygulanan 99 KKT, 180 T-hücre
deplesyonu sonrası kemik iliği transplantasyonu (T-KİT) ve 262 KİT sonuçları hasta,
hastalık ve transplantasyona ait değişkenler göz önüne alınarak karşılaştırılmıştır. Bu 3
grup arasında doku uygunluğu belirgin farklılık göstermektedir; doku tipi uygunsuzluğu
kordon kanı transplantasyonlaının %92’si, T-KİT’lerin %43’ü ve KİT’lerin ise sadece
%18’inde vardır. Risk faktörleri göz önüne alınmadan bu 3 grup karşılaştırıldığında 2yıllık hastalıksız yaşam KKT, T-KİT ve KİT gruplarında sırası ile %31, %37 ve %43
oranında bulunmuştur. Ancak prognostik değişkenlere göre hesaplandığında 3 grup
arasında hastalıksız yaşam açısından belirgin bir fark izlenmemiştir. Tüm değişkenler
40
göz önüne alındığında KKT’de KİT’e göre hematopoietik engraftmanın daha geç
olduğu (HR=0.37; p<0.001), transplanta bağlı mortalitenin daha yüksek olduğu
(HR=2.13; p<0.01) ve akut GVHH’nın daha az olduğu (HR=0.50; p<0.001)
görülmüştür. T-hücre deplesyonu uygulanmış KİT alıcılarında ise deplesyon
uygulanmamış KİT alıcılarına göre akut GVHH’nın daha az (HR=0.25; p<0.0001) ve
relaps riskinin ilk 100 gün içinde daha fazla (HR=1.96; p<0.02) olduğu izlenmiştir.
Kronik GVHH T-KİT ve KKT sonrası daha az (p<0.0001 ve p<0.002) olarak gelişmiş
ve mortalite genelde T-KİT grubunda daha yüksek oranda izlenmiştir (p<0.07). Özet
olarak, prognostik değişkenler göz önüne alındığında bu 3 grubun uzun dönemde
birbirlerine hiçbir üstünlüğü yoktur. KKT sonrası engraftmandaki geçikme ve
transplanta bağlı mortalite oranında artma, KİT sonrası daha yüksek oranda gelişen
GVHH ile dengelenmektedir. Sonuç olarak bu kapsamlı çalışma, kordon kanının tam
uygun kemik iliği bulunamayan akut lösemili çocuklar için çok uygun bir kök hücre
kaynağını oluşturacağını göstermektedir. Bu çalışmanın desteklediği, KKT sonrası
GVHH riskinin daha az olmasına karşın lösemi hastaları için artmış bir relaps riskinin
olmadığı bulgusu ileride daha fazla transplant sayısı ile yapılacak karşılaştırmalı
çalışmalar ile de desteklenirse kordon kanının immün sistemin immatür olmasına karşın
içerdiği normal fonksiyona sahip NK hücreleri veya diğer hücreler ile antilösemik etkiyi
gösterbildiği kanıtlanmış olacaktır (41).
Juvenil Myelomonositik Lösemi konusunda, yakın zamanda yapılan bir çalışmada,
HLA uygun akraba vericiden veya akraba dışı tam uyumlu veya 1 antijen uyumsuz
vericiden yapılan allojenik hematopoetik kök hücre naklinde lösemisiz yaşam %50
civarındadır. >4 yaş ve kız hasta daha kötüdür. Son yıllarda, MUD da kardeş nakilleri
kadar başarılıdır. Monozomi 7(+) olanlar daha kötü prognozludur ve genelde %50 hasta
da relaps gelişir (57).
Yakın zamanda yapılan bir başka çalışmada da aile dışı bireylerden yapılan tam uygun
KİT’ler ile 0-3 antijen uygunsuz KKT’ler uygun-çift (matched-pair) analizi yapılarak
karşılaştırılmış ve çocuk hastalar için uygun bir seçenek olduğu sonucuna varılmıştır
(42).
“Eurocord” kayıtlarına göre 2000 yılı itibariyle aile dışı bireylerden kordon kanı
kullanılarak toplam 108 erişkin hastaya KKT uygulanmıştır. Median yaşı 26 yıl (15-53
yıl) ve median ağırlığı 60 kg (35-110 kg) olan bu hasta grubuna median 1.7 x 107/kg
41
(0.2-6.0) çekirdekli hücre verilmiş ve median 20 ay (0.6-60 ay) takip edilmiştir. Bu
hastaların 32’si ALL, 23’ü AML, 37’si KML, 12’si MDS ve 4 ‘ü non-Hodgkin lenfoma
tanısı ile izlenmekte ve KKT’u öncesi 20’sine otolog KİT uygulanmış fakat başarısız
olmuştur. Sadece 6 hastaya doku tipi tam uygun kordon kanı verilmiştir, diğerleri 1-3
antijen uygunsuzdur. Bir yıllık yaşam oranı, tüm hastalar için %27 olup kronik faz
KML ve 1-2’nci tam remisyondaki akut lösemi hastaları için %39 ve ileri evredekiler
için %17’dir. Nötrofil engraftmanı transplant sonrası ilk 60 günde olguların %81’inde
median 32 günde (13-60 gün) gerçekleşmiştir. Verilen çekirdekli hücre sayısının 1.7 x
107/kg’dan daha fazla olması nötrofil engraftmanını çok olumlu olarak etkilemiştir (p =
0.01). Akut GVHH insidansı %38 olarak bulunmuştur ve en sık ölüm nedenlerini
enfeksiyon ve GVHH oluşturmuştur. Relaps oranı düşük olmakla birlikte izlem süresi
çok kısadır. Sonuç olarak, kordon kanının doku tipi tam uygun kemik iliği donörü
olmayan erişkin hastalar için de uygun bir seçenek oluşturduğu kabul edilmektedir.
Ancak transplanta bağlı mortaliteyi etkileyen en önemli faktörün (p = 0.004) verilen
çekirdekli hücre miktarının (< 2.0 x 107/kg) olması, kordon kanının erişkinler için
kullanımı kısıtladığı düşünülmektedir. Bu engeli aşabilmek için kordon kanının ex vivo
ekspansiyonu veya birden fazla farklı kordon kanının bir arada verilmesi gündeme
gelmiş ve klinik çalışmalar başlamıştır (37).
Günümüzde kordon kanı hücrelerinin ex vivo ekspansiyonun klinik önemini araştırmak
için yapılmış olan toplam 3 çalışmanın ön bulguları yayınlanmıştır (35). Bu çalışmaların
en kapsamlısı olan Kurtzberg ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada toplam 28 hastaya
myeloablatif tedaviden sonra kordon kanının yarısı herhangi bir işlem uygulanmadan
verilirken diğer yarısı PIXY, Flt-3L ve EPO gibi büyüme faktörleri ile toplam 12 gün ex
vivo ekspansiyon uygulandıktan sonra verilmiştir. Sonuç olarak ex vivo ekspansiyon
uygulanmış kordon kanının iyi tolere edildiği fakat myeloid, eritroid ve trombosit
engraftmanı açısından tarihsel kontrollere göre belirgin bir farkın olmadığı
bulunmuştur. Sadece bir çalışmada ex vivo ekspansiyonun trombosit engraftmanını
biraz hızlandırdığını destekler bulgular elde edilmiştir (35). Sonuç olarak günümüzde
kordon kanının ex vivo ekspansiyonunun klinik olarak olumlu etkilerinin olduğunu
destekler yeterli hiçbir veri olmamasına karşın zaman içinde bazı olumlu gelişmelerin
sağlanması umut edilmekte ve çalışmalar sürmektedir (73). Bu nedenlerle kordon
kanının toplanması, volüm azaltılması, dondurulup saklanması ve çözülerek
42
verilmesinde kullanılan tekniklerin, kordon kanında en fazla hücre elde etmeyi
sağlayacak şekilde geliştirilmesinin pratik anlamda çok önemi vardır.
Kordon kanının Ex-Vivo ekspansiyonuna alternatif olarak birden fazla kordon kanının
birlikte kullanımı düşünülmüştür. Bu yaklaşım ilk olarak 1972 yılında denenmiş ve akut
lenfoblastik lösemili bir hastaya 8 farklı kordon kanı bir arada verilmiştir. Bu uygulama
sonrasında sadece bir kordon kanı ile engraftman sağlanabilmiş fakat kalıcı olmayıp
kısa sürede rejeksiyon gelişmiştir. Daha sonra hematolojik malinitesi veya solid tümörü
olan 7 hastaya 2 ila 12 kordon kanı bir arada verilmiştir. Bu çalışmalar ile eş zamanlı
olarak çoklu kordon kanı transplantasyonunda hayvan deneyleri de gerçekleştirilmiş ve
sonuç olarak birden fazla kordon kanı ünitesinin bir arada kullanılması ile yapılan
transplantasyonlardan sonra farelerde daha yüksek oranda başarı sağlandığı ve
koyunlarda ise uzun dönemde sadece bir kordon kanının diğerlerine baskın olarak
engraftman sağladığı gösterilmiştir. (74).
Yakın zaman içinde, hematolojik hastalarda birden fazla kordon kanını bir arada
kullanarak yapılan transplantasyonlarla ilgili olarak en kapsamlı faz I/II klinik
araştırmanın sonuçları Barker ve arkadaşları tarafından yayınlanmıştır (75). Bu
çalışmada yaşları 13 ila 53 arasında olan toplam 23 yüksek risk hastaya myeloablatif
hazırlama rejimi sonrasında doku tipi kısmen uygun olan 2 farklı ünite kordon kanı bir
arada verilmiştir. Bu hastaların %25’inde kısa dönemde her iki kordon kanı hücreleri ile
engraftman sağlanmış olmasına karşın tüm hastalarda +100. günde sadece bir kordon
kanı hücrelerinin engraftmanının devam ettiği gösterilmiştir. Bu hastlarda GVHH oranı
daha yüksek olmamakla birlikte engraftman oranının daha yüksek olduğu ve transplanta
bağlı mortalitenin de daha düşük olduğu gösterilmiştir. Uzun süreli engraftman sağlayan
kordon kanı ünitesindeki CD 34+ hücre sayısının verilen ve kalıcı engraftman
sağlayamayan diğer kordon kanı ünitesine göre daha fazla olmasına dayanarak diğer
ünitenin engraftmanının kısa süreli olmasının nedeninin GVH reaksiyonu olduğu
düşünülmektedir. Şu an için özellikle erişkin hastalarda 2 farklı ünite kordon kanının bir
arada kullanılması ile transplantasyonun başarısının daha da arttırılabileceğini
söyleyebilmek için daha fazla klinik deneyime gereksinim vardır.
Wagner ve ark tarafından yapılan bir araştırmada kordon kanından elde edilen HKH’ler
yavaş ve hızlı bölünen fraksiyonlara ayrıldıktan sonra bu hücrelerin gen ekspresyon
profilleri incelenmiş ve CD34+/CD38+ hücrelerle de karşılaştırılmış. Yavaş bölünen
43
hücrelerde artmış olan genlere bakıldığında CD133, ERG, Siklin G2,
MDR1,
osteopontin, CLQR1, IFI16, JAK3, FZD6, HOXA9 öne çıkmaktadır. Yavaş bölünen
hücrelerde azalan gen ekspresyonları ise CD36, cadherin1 tip, hemoglobin gibi
genlerdir. Hücrelerin CD34+/CD3- olanlarında CD34+/CD38+ lere göre ekspresyonu
artmış olan genler ise endomucin, ras ilişkin protein, osteopontin, sperm ilişkin antijen
9, ankirin g gibi genlerdir. Buna karşılık azalmış olan genler ise CD38, IL-7R, CD24,
Ki67, CD36,
HGF,
PCNA,
Siklin B2, myeloperoksidaz, hyaluronan
(rhamm)
reseptör sayılabilir. Görüldüğü üzere bu sayılan genlerin azalması veya kazanılması
yavaş bölünen ve ilkel hücrelerden hızlı bölünen ve farklılaşabilen hücrelere
transformasyonu sağlamaktadır.
Bölünme özellikleri ile immunfenotipik özellikler
birlikte değerlendirildiğinde yavaş bölünen ve CD34+/CD38- hücrelerde artan genler
osteopontin,
MDR1,
SH3 bağlayıcı protein,mn1 gibi 15 gendir. Buna karşılık
farklılaşma gösteren ve CD34+/CD38+ hücrelerde artan genler ise CD36, HDC, Kell
kan grup proteini ve GATA1 gibi 12 adet gendir. Yavaş bölünen hücreler ayrıca
rhodamine tutulumu ve morfolojik özellikler açısından da farklılık göstermekte ve
farklılaşma potansiyeli yüksek hücrelerden ayrılmaktadır. Benzer bir araştırma 2004 yılı
Ekim ayında Baylor grubu tarafından farelerde 5-FU modelinde araştırılmış ve
aşağıdaki şekilde resmedilen bir modelde HKH’lerin istirahatta ve proliferasyon öncesi
hazırlık ve daha sonra proliferasyonda ortaya çıkan değişimler özetlenmiştir.
Bu
olağanüstü araştırmanın sonuçlarının insana uyarlanabilmesi için benzer deneylerin
insan HKH’lerinde de gerçekleştirilmesi gereklidir. Zira fare ve insan HKH’lerinde bazı
gen ekspresyon farklılıkları bilinmektedir (76).
Sonuç olarak; kordon kanı insan hematopoetik kök hücre transplantasyonu için kemik
iliğine alternatif bir kaynaktır. Kordon kanı kök hücresi in vitro ve in vivo koşullarda,
genetik profillerine göre çeşitli doku ve organlara farklılaşabilme yeteneğine sahiptir.
Günümüzde; kanser gibi pek çok hastalığın tedavisinde kordon kanı kök hücrelerinden
yararlanılabilmektedir. Özellikle akut lösemili çocuklarda uygun kemik iliği
bulunamadığı durumlarda, kordon kanının oldukça uygun bir kök hücre kaynağı
oluşturacağı ifade edilmektedir. Her ne kadar günümüzdeki gelişmeler, kordon kanı kök
hücresinin kullanımını yaygın hale getirmese de, ilerleyen zamanlarda kök hücre
transplantasyonun önemi daha da artacaktır.
4.
1.
KAYNAKLAR
Urbano-Ispizua A, Schmitz N, de Witte T, et al. Allogeneic and autologous
transplantation for haematological diseases, solid tumours and immune disorders:
definitions and current practice in Europe. Bone Marrow Transplant 2002; 29: 639–646.
2.
Çetin M, Ertem M. Çocukluk çağı hastalıklarında kemik iliği transplantasyonu
endikasyonları. Katkı 2002; 23: 540–550.
3.
Kök Hücreleri. Erişim: http://www.Ttb.org.tr./TD/TD125. Erişim Tarihi: 27.10.2006
4.
Şahin F, Saydam G, Omay SB (2005). Kök Hücre Plastisitesi ve Klinik Pratikte Kök
Hücre Tedavisi. The Turkish Journal of Hematology and Oncology. 15: 48–57.
5.
Sağsöz ve Ark. Kök Hücreler Dicle Üniv Vet Fak Derg 2008: 1 (2): 29 – 33.
6.
Kök Hücreleri. Erişim: hhtp://www.thehealthnews.org/tr. Erişim Tarihi: 27.10.2006
7.
Embriyonik
Kök
Hücreler
ve
Potansiyel
Uygulama
Alanları.
Erişim:
http://www.tupbebekgenetik.com/kokhucre. Erişim Tarihi: 27.10.2006.
8.
Stem Cell Basics. Erişim: http://www.eurekalert.org. Erişim Tarihi: 27.12.2008.
9.
Kansu E (2005). Kök Hücre Biyolojisi ve Plastisitesinde Güncel Kavramlar. Hacettepe
TıpDergisi. 36:191–197.
10.
Kansu E. Stem hücre plastisitesi. XIII. TPOG Ulusal Pediatrik Kanser Kongresi. 18–22
Mayıs 2004.
11.
Stem Cell. Erişim: http://www.stemcellresearchnews.com. Erişim Tarihi: 27.12.2008.
45
12.
Aktaş Y, Aydoğdu S, Diker E (2003).Kardiyovasküler Tedavide Yeni Ufuklar: Hücresel
Kardiyomiyoplasti ve Kök Hücre Transplantasyonu. Anadolu Kardiyol Derg. 3: 340–7.
13.
Prockop DJ (1997). Marrow Stromal Cells As Stem Cells For Nonhematopoietic Tissues.
Science. 276:71–4.
14.
Pittenger MF, Mackay AM, Beck SC (1999).Multilineage Potential Of Adult Human
Mesenchymal Stem Cells Science. 284:143–7.
15.
Wang JS, Shum-Tim D, Galipeau J, Chedrawy E,Eliopoulos N, Chiu RC (2000). Marrow
Stromal Cells For Cellular Cardiomyoplasty: Feasibility And Potential Clinical
Advantages. J Thorac Cardiovasc Surg. 120:999–1006.
16.
Florian P. Limbourg and Helmut Drexler. Bone Marrow Stem Cells for Myocardial
Infarction: Effector or Mediator? Circ. Res. 2005;96;6-8.
17.
Kök Hücre Teknolojisi. Erişim: hhtp://www.kokhucre.com. Erişim Tarihi: 27.10.2006
18.
Vanderson R, Federico G, Irina I, Eliane G. Hematopoietic stem-cell transplantation
using umbilical-cord blood cells. Revista de Investigacion Clinica 2005;57:314-23
19.
Rogers I, Casper RF. Stem cells: you can’t tell a cell by its cover. Human Reprod Update
2003;9:25–33
20.
Sirchia G, Rebulla P. Placental/umbilical cord blood transplantation. Haematologica
1999;84:738 47
21.
Garban F, Ericson M, Roucard C. Detection of empyt HLA class II molecules on cord
blood cells. Blood 1996;87: 3970–6
22.
Gardiner CM, O’Meara A, Reen DJ. Differential cytotoxicity of cord blood and bone
marrow derived natural killer cells. Blood 1998;91:207–13
23.
Min Lee S, Suen Y, Chang L. Decreased interleukin 12 from activated cord versus adult
peripheral blood mononuclear cells and upregulation of interferon g,natural killer, and
lymphokine activated killer activity by IL–12 in cord blood mononuclear cells. Blood
1996;88:945–54
24.
Satkiran S. Grewal, Juliet N. Barker, Stella M. Davies, and John E. Wagner. Unrelated
donor hematopoietic cell transplantation: marrow or umbilical cord blood? Blood
2003;101:4233–44
25.
Hows JM. Status of umbilical cord blood transplantation in the year 2001. J Clin Pathol
2001;54:428–34
46
26.
Solves P, Moraga R, Saucedo E, Perales A, Soler MA, Larrea L et al. Cord blood stem
cells. Comparison between two strategies for umbilical blood collection. Bone Marrow
Transplant 2003;31:269–73
27.
Bülbül Baytur Y, Sen C.Kordon Kanı Bankacılığı: Neden, Kime, Nasıl? Perinatoloji
Derg. 2004;12:1-10
28.
Wong A, Yuen PM, Li K, Yu AL, Tsoi WC. Cord blood collection before and after
placental delivery: levels of nucleated cells, haematopoietic progenitor cells, leukocyte
subpopulation and macroscobic clots. Bone Marrow Transplant 2001;27:133–8
29.
American Academy of Pediatrics. Work Group on Cord Blood Banking. Cord Blood
Banking
for
Potential
Future
Transplantation:
Subject
Review
(RE9860).
http//:www.aap.org/policy
30.
Rubinstein D, Dabrila L, Rosenfield RE. Processing and cryopreservation of placental/
umbilical cord blood for unrelated bone marrow reconstitution. Proc Natl Acad Sci USA
1995;92:10119–22
31.
Donaldson C, Buchanan R, Webster J, Laundy V, Horsley H, Barron C et al.
Development of a district cord blood bank: a model for cord blood banking in the
National Health Service. Bone Marrow Transplant 2000;25:899–905
32.
Armitage S, Fehily D, Dickinson A, Chapman C, Navarrete C, Contreras M. Cord blood
banking: volume reduction of cord blood units using a semi-automated closed system.
Bone Marrow Transplant 1999;23:505–9
33.
Lazzari L, Lucchi S, Montemurro T, Porretti L, Lopa R, Rebulla P et al. Evaluation of the
effect of cryopreservation on ex vivo expansion of hematopoietic progenitors from cord
blood. Bone Marrow Transplant 2001;28:693- 8
34.
Laurenti L, Perrone MP, Bafti MS, Ferrai F, Screnci M, Pasqua I et al. HLA typing
strategies in a cord blood bank. Haematologica 2002;87:851–4
35.
Ertem M. Kök Hücre ve Kordon Kanı. 2006;1-8
36.
Kök Hücre Biyolojisi ve Klinik Uygulamalar, Meral Beksaç, Ankara, 2006 s.32
37.
Gluckman E. Current status of umbilical cord-blood hematopoietic stem cell
transplantation. Experiment Hematol 2000; 28: 1197-1205.
38.
Sanz GF, Saavedra S, Planelles D, et al. Standarized, unrelated donor cord blood
transplantation in adults with hematological malignancies. Blood 2001; 98: 2332-38.
47
39.
Rocha V, Wagner JE, Sebocinski KA, et al. Graft-versus-host disease in children who
have received a cord-blood or bone marrow transplant from an HLA-identical sibling. N
Eng J Med 2000; 342: 1846-54.
40.
Gluckman E, Rocha V, Boyer Chammard A, et al. Outcome of cord-blood transplantation
from related and unrelated donors. N Eng J Med 1997; 337: 373-9.
41.
Rocha V, Cornish J, Sievers EL, et al. Comparison of outcomes of unrelated bone
marrow and umbilical cord blood transplants in children with acute leukemia. Blood
2001; 97: 2962-71.
42.
Barker JN, Davies SM, DeFor T, et al. Survival after transplantation of unrelated donor
umbilical cord blood is comparable to that of human leukocyte antigen-matched unrelated
donor bone marrow: result of a matched-pair analysis. Blood 2001; 97: 2957-61.
43.
Denning-Kendall PA, Nicol A, Horsley H, et al. Is in vitro expansion of human cord
blood cells clinically relevant? Bone Marrow Transplant 1998; 21: 225-32.
44.
RW. Georgantas, V.Tanadve, M.Malehorn, S.Heimfeld ve ark. Microarray and serial
analysis of gene expression analyses identify known and novel transcripts overexpressed
in hematopoietic stem cells. Cancer Research 2004,64:4434–4441.
45.
Attar E. Kök Hücreler ve Kordon Kanı Toplanmasında Güncel Durum. TJD Uzmanlık
Sonrası Eğitim Derg. 2004;6:58-64
46.
Grove JE, Bruscia E, Krause DS. Plasticity of bone marrow-derived stem cells. Stem
Cells 2004; 22: 487-500.
47.
Daley GQ, Goodell MA, Snyder EY. Realistic prospects for stem cell therapeutics.
Hematol (ASH Educ Program) 2003: 398-418.
48.
Petersen BE, Bowen WC, Patrene KD, et al. Bone marrow as a potential source of hepatic
oval cells. Science 1999; 284: 1168-1170.
49.
Ende N, Chen R, Reddi AS. Effect of human umbilical cord blood cells on glycemia and
insulitis in type I diabetic mice. Biochem Biophys Res Comm 2004; 325: 665-669.
50.
Ende N, Chen R. Parkinson’s disease mice and human umbilical cord blood. J Med 2002;
33: 173-80.
51.
Vendrame M, Cassady J, Newcomb J, et al. Infusion of human umbilical cord blood cells
in a rat model of stroke dose-dependently rescues behavioral deficits and reduces infarct
volume. Stroke 2004; 35: 2390-2295.
48
52.
Altunbasak A. Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Bünyesinde
Kemoterapi Tedavisi Gören Lösemi Hastalarında G-Bantlama Metodu İle Sitogenetik
Analizler. 2006;35:1-60
53.
By Marshall A, Lichtman and Robert I. Peripheral Cytoplasmic Characteristics of
Leukocytes in Monocytic Leukemia: Relationship To Clinical Manifestations. Blood
1972;40:52-61
54.
Ali R. Akut Lösemiler Who Sınıflaması Ve Nadir Akut Lösemi Tipleri. 2006;1-5
55.
İlhan O. Kronik Miyelositer Lösemi. 2004;1-13
56.
Robert J, Guıet C, Pasquıer L. Lymphoid Tumors of Xenopus laevis with Different
Capacities for Growth in Larvae and Adults. Developmental Immunology, 1994, 3:297307
57.
Anak S. Çocukluk Çağı Lösemilerinde HKHT Endikasyonları. 2010;52-9
58.
Locatelli F, Nöllke P, Zecca M, et al: Hematopoietic stem cell transplantation (HSCT) in
children with juvenile myelomonocytic leukemia (JMML): Results of the EWOGMDS/EBMT trial. Blood 2005;105:410-419.
59.
E Jabbour, JE Cortes, FJ Giles, S O'Brien. Current and Emerging Treatment Options in
Chronic Myeloid Leukemia. Cancer 2007, 109:2171-81
60.
Hansen JA, Gooley TA, Martin PJ ve ark. Bone marrow transplants from unrelated donor
for patients with chronic myeloid leukemia. N Engl J Med 338:962, 1998
61.
Barret J. Allogeneic stem cell transplantation for chronic myeloid leukemia. Seminar
Hematol 2003, 40: 59-71
62.
Gorkey S. Ve ark. Kök Hücre Araştırmalarının Etik ve Hukuk Boyutuna İlişkin Rapor.
2008;3-27
63.
J.E.S. Hansen, Embryonic Stem Cell Production through Therapeutic Cloning has Fewer
Ethical Problems than Stem Cell Harvest from Surplus IVF Embryos. J. Med. Ethics
2002:28:86-88.
64.
J.R. Meyer: Human Embryonic Stem Cells and Respect for Life. J. Med. Ethics
2000:26:166-170.
65.
K. Devolder: Creating and Sacrificing Embryos for Stem Cells. J. Med. Ethics
2005:31:366-370.
66.
Boyd KM. Medical ethics: principles, persons, and perspectives: from controversy to
conversation. J Med Ethics 2005;31:481–486.
49
67.
Özel H.B, Ozan E, Dabak Ö. Embriyonik Kök Hücreler. Türkiye Klinikleri J Med Sci
2008;28:333-41
68.
Brüstle O, Spiro AC, Karram K, Choudhary K, Okabe S, McKay RD. In vitro-generated
neural precursors participate in mammalian brain development. Proc. Natl. Acad. Sci.
USA 1997:94:14809-14.
69.
Ende M., & Ende, N. Hematopoietic transplantation by means of fetal (cord) blood. A
new method, Virginia Medical Monthly 99(3):276-80,1972.
70.
Shono Y, Toubai T. et al. Abnormal expansion of naı ¨ve B lymphocytesafter unrelated
cord blood transplantation – acase report. Clin. Lab. Haem. 2006;28:351-4
71.
Michel G, Rocha V, Chevret S, Arcese W, Chan KW, et al. Unrelated cord blood
transplantation for childhood acute myeloid leukemia: a Eurocord Group analysis. Blood,
Dec 15;102(13):4290- , 2003.
72.
Ooi J, Iseki T, Takahashi S, Tomonari A, Takasugi K,et al. Unrelated cord blood
transplantation for adult patients with de novo acute myeloid leukemia. Blood, Jan
15;103(2):489-91, 2004.
73.
Devine SM, Lazarus HM, Emerson SG. Clinical application of hematopoietik progenitor
cell expansion: current status and future prospects. Bone Marrow Transplant 2003; 31:
241-52.
74.
Ertem M. Kordon Kanı Transplantı, Nereye Gidiyoruz? 2008;127-133
75.
Barker JN, Weisdorf DJ, DeFor TE, et al. Transplantation of 2 partially HLA-matched
umbilical cord blood units to enhance engraftment in adults with hematological
malignancy. Blood 2005; 105: 1343-1347.
76.
W.Wagner, A.Ansorge, U.Wrkner, U.Wirkstein ve ark. Molecular evidence for stem
cell function of the slow dividing fraction among human hematopoietic progenitor cells
by genome-wide analysis. Blood 2004,104:675–682.Tunalı A. Kan hastalıkları. Editör:
Prof. Dr. Öbek A. İç hastalıkları, 4. baskı, Bursa, 1990.
ÖZGEÇMİŞ
Şahin ARAL, 18 Nisan 1987 Kayseri doğumludur. İlköğrenimine Hacılar Muhittin
Tatar İ.Ö.O.’da başlamış ve yine Hacılar’daki Yunus Çepken İ.Ö.O.’da ilkörenimini
tamamlamıştır. Ortaöğrenimini Kayseri Lisesi’nde tamamladıktan sonra, 2005 yılında
Erciyes Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’ni kazanmış ve halen bu okulda öğrenimine
devam etmektedir.
Şahin ARAL
Yeni M. Kayseri C. Çıkmaz S. No:2
Hacılar\KAYSERİ
Tel: 0 506 518 52 14
e-mail : sahinaral@hotmail.com
Download