Prof. Dr. Filiz ÖKTEM Geç Devir Roma Nazlı Berivan AK LD 01015208 CAIUS JULIUS CAESAR OCTAVIANUS AUGUSTUS (M.Ö. 23 – M.S. 14) Augustus adı Roma Krallarına verilen ve onlara kutsal bir özellik kazandıran isimdir. Augustus çağını incelemeye başlamadan önce Octavianus’un karakteri üzerinde duralım. Octavianus’un kendine olan güven ve tutkusu, 18 yaşında Roma siyasetinin belalı dünyasına yaptığı hızlı girişten belliydi, fakat megalomanisi ve çılgın yaşantısı otuzlu yaşların başlarında mahvına sebep olan büyük İskender’in tersine, Octavianus kendini sıkı bir disiplin altında tutabildi. Hem yaradılışı gereği hem de Roma dışındaki küçük bir taşra kasabasında yetişmiş olmasının bir yansıması olarak, içgüdüsel bir anlamda tutucuydu. Tarihçi Suetonius, peynir ve zeytinle tutumlu bir hayat yaşadığını ve Palatinium tepesindeki evinin çok sade döşendiğini söyler. Yakın arkadaşlarının ve danışmanlarının arasında olduğu zamanlar hariç, mesafeli hatta alıngan sayılabilirdi. Kısacası Octavianus’la ilgili hesaplı, hatta soğuk bir şeyler vardı. Suetonius, Octavianus’un ölüm döşeğinde ailesine söylediği sanılan sözleri aktarır. “eğer iyi oynadıysam alkışlayın beni ve aynı övgülerle uğurlayın.” (Freeman,2003;444,445) Octavianus Roma tarihinde imparatorluk devrini başlatan ve hemen hemen altmış yıl Roma’nın kaderi üzerinde önder olan oldukça önemli bir imparatordu. Caesar amcasıydı fakat onu manevi evladı olarak nitelendirmişti, Octavianus da Caesar’ın Antonius’un vasiyetine sahip çıkarak onu öldürenlerden öcünü aldı ve İmparatorluğu boyunca Roma’ya altın çağını yaşattı. Doğuda bulunan Antonius’un Cleopatra ile evlenerek Roma topraklarını çocuklarına vermesi ve hatta Caesar’dan olma oğlu Ptolemaios Caesarion’un da annesiyle birlikte saltanat sürmesinin karşılaştırılması, Parth savaşının mağlubiyetle sonuçlanması ve Antonius’un vasiyetinin açılarak Octavianus tarafından senatoda okunması, Antonius’un akıbetini hazırlamış ve gerek senato ve gerekse halk üzerinde olumsuz etkiler yaratmış, vatan haini ilan edilmiş ve kendisine karşı savaş açılmasına sebep olmuştu. Böylece, Actium’da M.Ö. 31 yılında yapılan savaşta Antonius ve Cleopatra savaştan kaçarak yenilgiye uğramışlardı. İşte bu savaşın sonucu Roma tarihinde yeni bir devrin, Principatus devrinin ilk tohumlarının filizlenmesine yol açmıştır. M.Ö. 27’de Agrippa ile yedinci defa consulluğe seçilen ve bu görevi her yıl aralıksız M.Ö. 23’e kadar devam eden Octavianus, meslektaşı ile birlikte bütün yetkilerini senato ve halka bıraktıklarını ve artık özel yaşantılarına dönmek istediklerini bildirdiler. Ancak, Octavianus’un bu hareketi senatoyu çok duygulandırmıştı; kendisine duydukları şükranı ifade etmek üzere üç gün sonra ona Augustus unvanını verdiler. Augustus “tuğla halinde bulduğu kenti mermere dönüştürmekle” övünürdü. Kendi çağında yaptırdığı tapınaklar ve öteki yapılar Roma’nın yeni rejimini ve canlandırılmış gücü müjdeliyordu, içlerinden çoğu da bizzat kurucusunun yaşamıyla ilgili olayları anlatıyordu. Örneğin Apollon Tapınağı bizzat bu tanrının da katıldığı kabul edilen Actium zaferi adına yükseltilmişti. Yollar, alanlar, tapınaklar Romulus’tan başlayarak birçok Romalı kahramanın heykelleriyle süslendi. Augustus çağı sanatının en büyük özelliği gerçekçilikten uzaklaşıp ülküselleştirme yoluna gidilmiş olmasıdır. Siyaset ve sanat bu dönemde fazlasıyla içice girdi, dayatmayla ortaya çıkan eserler sanatçının kendi kaygılarından çok siyasi beklentileri sonucunda oluşur oldu. Siyaset alanından uzak dilbilim ve hukuk gibi bilimlerse gelişmelerini sürdürdüler. Gramerci Julius Higinus ve Verius Flaccus bu dönemde yaşadılar. Hukuku yorumlamada ve sistemleştirmede birbiriyle çatışan iki hukuk okulunun, Antistius Labeo ile Ateius Capito’nun okullarını yine bu dönemde görüyoruz. Roma’nın yüksek tabakaları da bu dönemde felsefeye daha çok ilgi duyar oldu. Stoacılık kendiliğinden yükseldi, yandaşlarına kaygısızlık, soğukkanlılık ve dışarıda olup bitenlere karşı kayıtsızlık öğütlemesi Roma soylularının kafa ve ruh yapılarına fazlasıyla hitap ediyordu o dönemde. (Tanilli, 1998;495-501) Bu arada Augustus Çağı’nın en büyük üç şairini de unutmamak gerekir: Vergilius (İ.Ö. 7019), Horatius (İ.Ö. 65 –8) ve Ovidius (İ.Ö. 43 – İ.S. 48). Augustus’la ilgili belirtebileceğimiz son ilginç not da batıl inançlara ve özellikle astrolojiye oldukça ilgili olduğudur. Öyle ki bastırdığı paralarının bir kısmının arka yüzüne burcu olan oğlak motifini işletmesi tarihçileri uzun süre meşgul etmiştir. Hermann Hesse’nin “Yabancı bir Gezegenden Tuhaf Haberler” adlı kitabında annesi tarafından seslendirilmiş bir dilek sonucu, herkes tarafından sevilip yüceltilen küçük bir çocuğun hikayesi anlatılır. Birçok eleştirmene göre baş kahramanın adının Augustus olması bir tesadüf değildir, Augustus da kendi ailesinde yaşadığı aşırı sevgi ve ilgi sonucu histerik bir insandı, övülmekten çok yerilmeyi, sevilmekten çok yalnız bırakılmayı tercih ediyordu. Augustus Tapınağı: Ankara’da bulunan ilk çağ yapılarının en ünlüsü. Tapınak bu ününü özellikle duvarlarında bulunan yazıtlara borçludur. Hacı Bayram Camii’nin hemen bitişiğinde bulunan tapınak, 1926-28 tarihleri arasında Türk ve Alman bilim adamları tarafından ortaya çıkarılmış ve dünyaya tanıtılmıştır. İncelemelerden anlaşıldığına göre tapınak, M. Ö. II.’da Frigya Tanrısı Men adına ithaf edilmiş bir tapınağın yerine, daha doğrusu o tapınağın tadili suretiyle inşa edilmiştir. İç kısımlarında görülen yazıtlar, Ankara Anıtı ya da Augustus Vasiyetnmesi adlarını almış çok önemli belgelerdir. KAYNAKÇA BARROW, Reginald H., Romalılar, İz Yayıncılık, 2002, çev. Ender Gürol. FREEMAN, Charles, Mısır, Yunan, Roma - Antik Akdeniz Uygarlıkları, Dost Yayınevi, 2003, çev. Suat Kemal Angı. MONTESQUIEU, Romalıların Yükselişi ve Düşüşü, Söylem Yayınları, 2001, çev. Ahmet Saki. TANİLLİ ,Server, Yüzyılların Gerçeği ve Mirası, Adam Yayınevi, 1998. MEYDAN LAROUSSE, cilt 2, Augustus maddesi.