BAZI BİTKİ EKSTRAKTLARININ KANSER HÜCRELERİNDE ANTİOKSİDAN, ANTİKANSEROJENİK VE APOPTOTİK ETKİSİNİN BELİRLENMESİ Özge TARANÇI YÜKSEK LİSANS TEZİ BİYOLOJİ GAZİ ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ Ocak 2014 ANKARA Özge TARANÇI tarafından hazırlanan “BAZI BİTKİ EKSTRAKTLARININ KANSER HÜCRELERİNDE ANTİOKSİDAN, ANTİKANSEROJENİK VE APOPTOTİK ETKİSİNİN BELİRLENMESİ” adlı bu tezin Yüksek Lisans tezi olarak uygun olduğunu onaylarım. Prof. Dr. Belma ASLIM Tez Danışmanı, Biyoloji Anabilim Dalı, Gazi Üniversitesi …………………….. Yrd. Doç. Dr. S. Selcen Babaoğlu AYDAŞ Tez Danışmanı, Yaşlı Bakımı, Gazi Üniversitesi …………………….. Bu çalışma, jürimiz tarafından oy birliği ile Biyoloji Anabilim Dalında Yüksek Lisans tezi olarak kabul edilmiştir. Prof. Dr. Belma ASLIM Biyoloji Anabilim Dalı, Gazi Üniversitesi …………………….. Yrd. Doç. Dr. S. Selcen Babaoğlu AYDAŞ Tez Danışmanı, Yaşlı Bakımı, Gazi Üniversitesi …………………….. Prof. Dr. Rahime ŞİMŞEK Farmasötik Kimya Anabilim Dalı, Hacettepe Üniversitesi …………………….. Prof. Dr. Şule Coşkun CEVHER Biyoloji Anabilim Dalı, Gazi Üniversitesi …………………….. Doç. Dr. Barbaros BALABANLI Biyoloji Anabilim Dalı, Gazi Üniversitesİ …………………….. Tez Savunma Tarihi: 03.01.2014 Bu tez ile G.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü Yönetim Kurulu Yüksek Lisans derecesini onaylamıştır. Prof. Dr. Şeref SAĞIROĞLU Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürü …………………….. TEZ BİLDİRİMİ Tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada bana ait olmayan her türlü kaynağa eksiksiz atıf yapıldığını bildiririm. ÖZGE TARANÇI iv BAZI BİTKİ EKSTRAKTLARININ KANSER HÜCRELERİNDE ANTİOKSİDAN, ANTİKANSEROJENİK VE APOPTOTİK ETKİSİNİN BELİRLENMESİ (Yüksek Lisans Tezi) Özge TARANÇI GAZİ ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ Ocak 2014 ÖZET Kanser tüm dünyada hızla büyümekte olan bir sağlık problemidir. Epidemiyolojik kanıtlar bitkilerin, kanser sıklığının azaltılmasında ve kanser kaynaklı ölümlerin önlenmesinde kullanılan ilaçların elde edilmesinde birincil kaynaklar olduğunu doğrulamaktadır. Çalışmada endemik Tanacetum albipannosum Hub.-Mor. & Grierson ve Achillea sp. nova ve yaygın Centaurea depressa Bieb. türlerinden elde edilen su ve metanol ekstraktları kullanılmıştır. Ekstraktların 100, 250 ve 500 µg/mL konsantrasyonlarının kolorektal adenokarsinoma hücre hatları HT-29 ve Caco-2, servikal kanser hücre hattı HeLa üzerine antiproliferatif ve sağlıklı gingivial fibroblast hücre hattı HGF-1 üzerine sitotoksik etkisi araştırılmıştır. Konsantrasyon artışıyla birlikte bitkilerin antiproliferatif etkisinin arttığı bulunmuştur. Bitki ekstraktlarının hiçbir konsantrasyonu HGF-1 hücrelerine sitotoksik etki göstermemiştir. En iyi antiproliferatif etki HeLa hücrelerinde, C. depressa metanol (500 µg/mL) ve HT29 hücrelerinde C. depressa su ekstraktında (500 µg/mL) bulunmuştur (p<0,05). Metanol ve su ekstraktları ile muamele olan (250 ve 500 µg/mL) HT-29, Caco-2 ve HeLa hücrelerinin total antioksidan kapasitesi ve süperoksit dismutaz (SOD) aktivitesi araştırılmıştır. Üç kanser hücresindeki total antioksidan kapasite v karşılaştırıldığında doz artışıyla birlikte sadece HT-29 hücresinde yüksek antioksidan etki görülmüştür (p<0,05). HT-29 hücresine en yüksek antioksidan etkiyi A. sp. nova metanol ekstraktı (500 µg/mL) göstermiştir. C. depressa ve T. albipannosum, HeLa ve Caco-2 hücrelerine antioksidan etki göstermemiştir. Kontrol grubuyla karşılaştırıldığında tüm bitkiler HeLa ve HT-29 hücrelerine SOD aktivitesi göstermiş, Caco-2 hücrelerine SOD aktivitesi göstermemişlerdir. HeLa hücrelerine A. sp. nova su ekstraktı (500 µg/mL), HT-29 hücrelerine T. albipannosum su ekstraktıyla (500 µg/mL) yüksek SOD aktivitesi gösterdiği belirlenmiştir (p<0,05). Metanol ve su ekstraktlarının (500 µg/mL) comet yöntemiyle lenfositler incelenmiştir. Bitki üzerindeki genotoksik ekstraktlarının ve genotoksik antigenotoksik etkilerinin etkisi olmadığı belirlenmiştir. En iyi antigenotoksik etki C. depressa su ekstraktından elde edilmiştir (p<0,05). Bitkiler arasında en yüksek apoptotik etkiyi HT-29 hücrelerine A. sp. nova su ekstraktı (500 µg/mL) göstermiştir (p<0,05). Bitkiler luteolin, biochanin A, rutin, kuersetin, kamferol, genistein, kateşin ve apigenin flavonoidleri bakımından taranmıştır. Flavonoidler arasında rutin, kuersetin, kamferol ve apigenin elde edilen değerler literatürlerle karşılaştırıldığında yüksek bulunmuştur. Sonuç olarak çalışmada yaygın C. depressa ve endemik A. sp. nova ve T. albipannosum türlerinin kullanılmış olması ve bu türlerle antikanser çalışmalarının olmamasının, yeni bir antikanser ajanı bulma açısından bu araştırmayı önemli kılacağı düşünülmektedir. Bu bitki ekstraktlarının antikanser etkilerinin yanı sıra antikanser mekanizmalarının da ortaya konulması, daha etkin ve hedefe yönelik koruyucu ve tedavi edici ilaç formülasyonlarının geliştirilmesini sağlayacaktır. Bu şekilde etki mekanizması tam olarak ortaya konmuş bir ajanın, ilaç olarak kullanım oranı ve etkinliğini daha fazla artırmak mümkün olabilecektir. Bilim Kodu : 203.1.023 Anahtar Kelimeler : Bitki, antiproliferatif, total antioksidan aktivite, süperoksit dismutaz aktivite, antigenotoksisite, apoptoz Sayfa Adedi : 138 Tez Yöneticisi : Prof. Dr. Belma ASLIM vi DETERMINATION OF ANTIOXIDANT, ANTICANCEROGENIC AND APOPTOTIC EFFECT OF SOME PLANT EXTRACTS ON CANCER CELL LINES (M. Sc. Thesis) Özge TARANCI GAZİ UNIVERSITY GRADUATE SCHOOL OF NATURAL AND APPLIED SCIENCE January 2014 ABSTRACT Cancer is a serious health problem growing rapidly all over the world. Epidemiological evidences confirm that plants are accepted as primary sources because of their great effect on decreasing the incidence of cancer, prevention of cancer deaths and their usage for drug improvement. In this study, water and methanol extracts of endemic Tanacetum albipannosum Hub.-Mor. & Grierson and Achillea sp. nova and common Centaurea depressa Bieb. were evaluated. We investigated the antiproliferative effect of 100, 250 and 500 µg/ml extract concentrations on colorectal adenocarcinoma cell lines HT-29, Caco-2 and cervical cancer cell line HeLa and their cytotoxic effects on healthy gingivial fibroblast cell line HGF-1. With increased concentration of plant extracts, antiproliferative effects have been found to increase. None of the plant extracts has cytotoxic effects on HGF-1 cells. The best antiproliferative effect was found on HeLa cells with the C. depressa methanol (500 µg/mL) and on HT-29 cells with the C. depressa water extract (500 µg/mL) (p<0.05). Total antioxidant capacity and superoxide dismutase (SOD) activity of the methanol and water extracts (250 and 500 µg/mL) on HT-29, Caco-2 and HeLa cells were also vii investigated. According to the data obtained from three cancer cells; plants showed high total antioxidant effect in parallel with the increasing doses just on HT-29 cells (p<0,05) A. sp. nova' s methanol extract (500 µg/mL) showed the highest antioxidant effect on HT-29 cells. C. depressa and T. albipannosum extracts didn’t show any antioxidant effect on HeLa and Caco-2 cells. All plant extracts showed SOD activity on HeLa, and HT-29 cells as compared to the control but no effect on Caco-2 cells. High SOD activities were; A. sp. nova’s water extract (500 µg/mL) on HeLa cells, and T. albipannosum' s water extract (500 µg/mL) on HT-29 cells (p<0.05). Antigenotoxic and genotoxic effects of methanol and water extracts (500 µg/mL) on lymphocytes were examined with comet assay. Extracts showed no genotoxic effect on lymphocytes. The best antigenotoxic effect was obtained with C. depressa water extract (p<0.05). Apoptotic effect of plant extracts on cancer cells was investigated. Water extract (500 µg/mL) of A. sp. nova showed the highest apoptotic effect on HT - 29 cells (p<0,05). Plants were scanned in terms of their flavonoids; apigenin, luteolin, biochanin A, rutine, quercetin, kaempferol, genistein and catechin. High values were obtained as compared with the literature; rutine, quercetin, kaempferol and apigenin. In conclusion we used the common C. depressa and endemic A. sp. nova and T. albipannosum species for the first time in terms of their anticancerogenic effects. This makes the research unique because of the benefits of finding a new anticancer agent. In addition the proof of these plant extracts with their anticancer effects and the mechanism underlying will provide the improvement of more effective, target focused, preventive and therapeutic medicine formulations. In this way it would be possible to increase the usage rate and efficiency of an agent whose mechanism of action is fully elucidated as a medicament. Science code : 203.1.023 Key words : Plant, antiproliferative, total antioxidant activity, superoxide dismutase aktivity, antigenotoxicity, apoptosis Page number : 138 Adviser : Prof. Dr. Belma ASLIM viii TEŞEKKÜR Yüksek lisans öğrenimim süresince ve tez çalışmamın her aşamasında engin bilgi ve deneyimleriyle bana yol gösteren, her türlü araştırma olanağını ve desteğini sağlayan değerli danışman hocalarım Sayın Prof. Dr. Belma ASLIM’a ve Sayın Yrd. Doç. Dr. S. Selcen Babaoğlu AYDAŞ’a, tez çalışmalarımda kullanılan bitki materyallerinin toplanmasını sağlayan Prof. Dr. Zeki AYTAÇ, tezimin düzeltmesinde bilgileriyle beni yönlendiren Sayın Prof. Dr. Rahime ŞİMŞEK’e, Sayın Prof. Dr. Şule Coşkun CEVHER ve Sayın Doç. Dr. Barbaros BALABANLI’ya, laboratuvar çalışmalarımı yaptığım Moleküler Biyoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi ile Biyoteknoloji Laboratuvarı ve çalışanlarına ve ayrıca bugünlere gelmemde maddi ve manevi olarak her türlü desteği ile emeklerini asla ödeyemeyeceğim canım aileme ve tez çalışmalarım boyunca her konuda her zaman yanımda olan sevgili eşim Emrah TARANÇI’ya ve arkadaşlarıma teşekkürlerimi sunarım. Bu çalışma Gazi Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri (BAP) Birimi tarafından 46/2012-02 kodlu proje ile desteklenmiştir. Maddi katkılarından dolayı Gazi Üniversitesi Rektörlüğüne teşekkür ederim. ix İÇİNDEKİLER Sayfa ÖZET........................................................................................................................... iv ABSTRACT ................................................................................................................ vi TEŞEKKÜR .............................................................................................................. viii İÇİNDEKİLER ........................................................................................................... ix ÇİZELGELERİN LİSTESİ ........................................................................................ xii ŞEKİLLERİN LİSTESİ ............................................................................................ xiii RESİMLERİN LİSTESİ ........................................................................................... xvi SİMGELER VE KISALTMALAR .......................................................................... xvii 1. GİRİŞ ....................................................................................................................... 1 2. KAYNAK ARAŞTIRMASI .................................................................................... 7 2.1. Kanser ve Genetik Yapısı ................................................................................. 7 2.1.1. Kanser oluşumunda rol alan genler ...................................................... 10 2.1.2. Serbest radikaller ve kanser oluşumuna etkileri ................................... 11 2.1.3. Genotoksik etki ..................................................................................... 16 2.1.4. Kolon kanseri ........................................................................................ 18 2.1.5. Serviks kanseri ...................................................................................... 21 2.2. Kanser Tedavisinde Kullanılan Yöntemler .................................................... 24 2.3. Kanser Tedavisinde Alternatif Olabilecek Bitkisel Kaynaklar ve Bileşenleri .................................................................................................. 26 2.3.1. Flavonoidler ......................................................................................... 28 2.4. Antioksidan Bileşikler ve Antioksidan Savunma Sistemi ............................. 33 2.5. Kanserde Hücresel ve Moleküler Düzeyde Apoptoz Mekanizması ............... 37 x Sayfa 2.5.1. Apoptozun moleküler mekanizması .................................................... 39 2.6. Türkiye’nin Bitki Örtüsü ................................................................................ 46 2.7. Asteracea Familyasının Genel Özellikleri ...................................................... 47 2.7.1. Asteracea familyasının morfolojik özellikleri ..................................... 48 2.8. Tanacetum Cinsinin Özellikleri ..................................................................... 48 2.8.1. Tanacetum albipannosum Hub.-Mor. & Grierson bitkisinin özellikleri ............................................................................. 48 2.8.2. Tanacetum L. cinsinin halk arasında kullanımı ................................... 50 2.9. Achillea Cinsinin Özellikleri .......................................................................... 51 2.9.1. Achillea sp. nova bitkisinin özellikleri ................................................ 51 2.9.2. Achillea cinsinin halk arasında kullanımı ............................................ 52 2.10. Centaurea Cinsinin Özellikleri .................................................................... 53 2.10.1. Centaurea depressa bitkisinin özellikleri ........................................ 53 2.10.2. Centaurea cinsinin halk arasında kullanımı .................................... 54 3. MATERYAL VE METOT .................................................................................... 55 3.1. Materyal .......................................................................................................... 55 3.1.1. Bitki materyali ...................................................................................... 55 3.1.2. Çalışmada kullanılan hücre hatları ....................................................... 55 3.2. Metot................................................................................................................ 56 3.2.1. Bitki ekstraktlarının elde edilmesi ........................................................ 56 3.2.2. Bitki ekstraktlarının farklı konsantrasyonlarda denenmesi .................. 57 3.2.3. Hücrelerin geliştirilmesi için kullanılan besi ortamları ve gelişme şartları .................................................................................................... 57 xi Sayfa 3.2.4. Bitki ekstraktlarının antiproliferatif etkilerinin belirlenmesi ................ 59 3.2.5. Bitki ekstraktlarının antioksidan etkisinin belirlenmesi ....................... 61 3.2.6. Bitkilerin genotoksik ve antigenotoksik etkisinin belirlenmesi............ 62 3.2.7. Apoptozun belirlenmesi ........................................................................ 65 3.2.8. Apoptotik indeksin belirlenmesi ........................................................... 66 3.2.9. Yüksek basınçlı sıvı kromatografisi (HPLC) ....................................... 66 3.2.10. İstatiksel analizler ............................................................................... 69 4. DENEYSEL BULGULAR .................................................................................... 70 4.1. Bitki Türlerine Ait Ekstraktların Verimleri .................................................... 70 4.2. Bitkilerin Antiproliferatif Etkisinin Araştırılması .......................................... 70 4.3. Bitkilerin Antioksidan Etkilerinin Belirlenmesi ............................................. 74 4.3.1. Total antioksidan aktivitesinin belirlenmesi ......................................... 74 4.3.2. Süperoksit dismutaz analizi .................................................................. 78 4.4. Bitkilerin Genotoksik ve Antigenotoksik Etkisi............................................. 81 4.5. Bitkilerin Apoptotik Etkisinin Belirlenmesi ve Morfolojik Olarak Değerlendirilmesi ........................................................................................... 86 4.6. Apoptotik İndeksin Belirlenmesi .................................................................... 89 4.7. Bitki Türlerinde Flavonoidlerin Araştırılması ................................................ 94 5. TARTIŞMA VE SONUÇ ...................................................................................... 95 KAYNAKLAR ........................................................................................................ 109 EKLER……………………………………………………………………………..125 EK-1 Gazi Üniversitesi (girişimsel olmayan) klinik araştırmalar etik kurulu değerlendirme formu..................................................................................... 126 EK-2 SPSS Analizi................................................................................................. 128 ÖZGEÇMİŞ ............................................................................................................. 131 xii ÇİZELGELERİN LİSTESİ Çizelge Sayfa Çizelge 2.1. Reaktif oksijen türevleri ......................................................................... 12 Çizelge 2.2. Reaktif oksijen türevlerinin kaynakları .................................................. 13 Çizelge 2.3. Bazı bitkilerde ve gıdalarda bulunan flavonoidler ................................. 29 Çizelge 2.4. Farklı kanser hücre hatları üzerine antikanser özellik gösteren flavonoidler ............................................................................................ 30 Çizelge 2.5. Türkiye’de bölgelere özgü endemik bitki türü sayıları .......................... 47 Çizelge 3.1. Tez kapsamında kullanılan bitki türleri, lokaliteleri, toplama yılı ......... 55 Çizelge 3.2. Çalışılan flavonoidler, mobil fazları, dalga boyları ve akış hızları ........ 68 Çizelge 4.1. Bitki ekstraktların verimleri (% w/w), (Centaurea depressa, Achillea sp. nova, Tanacetum albipannosum) ........................................................... 70 Çizelge 4.2. Bitki türlerinin insan lenfositleri üzerine genotoksik etkisi ................... 82 Çizelge 4.3. Bitki türlerinin H2O2 ile muamele edilmiş insan lenfositleri üzerine antigenotoksik etkisi............................................................................... 83 Çizelge 4.4. C. depressa metanol ekstraktında (CME), C. depressa su ekstraktında (CSE), T. albipannosum metanol ekstraktında (TME), T. albipannosum su ekstraktında (TSE), A. sp. nova metanol ekstraktında (AME), A. sp. nova su ekstraktında (ASE) araştırılan flavonoidler ............................. 94 xiii ŞEKİLLERİN LİSTESİ Şekil Sayfa Şekil 2.1. Servikste kanser gelişimi ve tümör dokusu oluşumu ................................... 7 Şekil 2.2. Kolonda tümör dokusunun oluşumu ............................................................ 8 Şekil 2.3. Genetik değişikliklerin birikmesi sonucu kanser oluşumu .......................... 9 Şekil 2.4. Serbest radikallerin hücresel hasarı ........................................................... 14 Şekil 2.5. Karsinojenlerin metabolizmada oluşturduğu hasar ve kanser oluşumu….18 Şekil 2.6. Kolonun bölümleri ..................................................................................... 19 Şekil 2.7. HT-29 ve Caco-2 hücrelerinin mikroskobik görüntüsü ............................. 20 Şekil 2.8. Kadın ürogenital sistem ............................................................................. 21 Şekil 2.9. HeLa kanser hücre hattınının mikroskobik görüntüsü ............................... 23 Şekil 2.10. Bitkilerde bulunan primer ve sekonder metabolitler ............................... 27 Şekil 2.11. Flavonoidler aracılığı ile kanserin baskılanması ..................................... 32 Şekil 2.12. Antioksidan grupları ve antioksidan savunma mekanizmaları ................ 34 Şekil 2.13. Apoptoza maruz kalan bir hücrede hücre ölümünün aşamaları ............... 38 Şekil 2.14. Hücrede gerçekleşen apoptozun ardından oluşan apoptotik cisimlerin ışık mikroskobik görünümü ............................................................................ 39 Şekil 2.15. Hücre ölüm reseptörlerinden bazılarının apoptozdaki rolü ..................... 41 Şekil 2.16. Apoptozda mitokondri yolunda yer alan Bcl-2 familya üyeleri .............. 44 Şekil 2.17. Bcl-2 onkoproteininin apoptoz üzerine etkisi .......................................... 45 Şekil 2.18. Mitokondri aracılığı ile kaspaz aktivasyonu ............................................ 46 Şekil 2.19. Tanacetum albipannosum ........................................................................ 49 Şekil 2.20. Centaurea depressa…………………………………………………......54 xiv Şekil Sayfa Şekil 4.1. Centaurea depressa bitkisinin metanol ve su ekstraktının HT-29, HeLa ve Caco-2 hücre hatları üzerine antiproliferatif etkisi................................ 71 Şekil 4.2. Tanacetum albipannosum bitkisinin metanol ve su ekstraktının HT-29, HeLa ve Caco-2 hücre hatları üzerine antiproliferatif etkisi ...................... 72 Şekil 4.3. Achillea sp. nova bitkisinin metanol ve su ekstraktının HT-29, HeLa ve Caco-2 hücre hatları üzerine antiproliferatif etkisi .................................... 73 Şekil 4.4. C. depressa bitkisinin metanol ve su ekstraktının HT-29, HeLa ve Caco-2 kanser hücre hatları üzerine total antioksidan etkisi .................................. 75 Şekil 4.5. T. albipannosum bitkisinin metanol ve su ekstraktının HT-29, HeLa ve Caco-2 kanser hücre hatları üzerine total antioksidan etkisi...................... 76 Şekil 4.6. A. sp. nova bitkisinin metanol ve su ekstraktının HT-29, HeLa ve Caco-2 kanser hücre hatları üzerine total antioksidan etkisi ................................. 77 Şekil 4.7. C. depressa bitkisinin metanol ve su ekstraktının HT-29, HeLa ve Caco-2 kanser hücre hatları üzerine SOD aktivitesi ............................................. 78 Şekil 4.8. T. albipannosum bitkisinin HT-29, HeLa ve Caco-2 kanser hücre hatları üzerine SOD aktivitesi .............................................................................. 79 Şekil 4.9. A. sp. nova bitkisinin metanol ve su ekstraktının HT-29, HeLa ve Caco-2 kanser hücre hatları üzerine SOD aktivitesi .............................................. 80 Şekil 4.10. H2O2’in indüklediği DNA hasarına bağlı oluşan genotoksisitenin bitki ekstraktları tarafından inhibisyonu ........................................................... 86 Şekil 4.11. C. depressa metanol ve su ekstraktının kanser hücre hatları (HeLa, HT-29 ve Caco-2) üzerine apoptotik etkisi.......................................................... 87 Şekil 4.12. A. sp. nova metanol ve su ekstraktının kanser hücre hatları (HeLa, HT-29 ve Caco-2) üzerine apoptotik etkisi.......................................................... 88 Şekil 4.13. T. albipannosum metanol ve su ekstraktının kanser hücre hatları (HeLa, HT-29 ve Caco-2) üzerine apoptotik etkisi .............................................. 89 Şekil 4.14. C. depressa metanol ve su ekstraktlarının HeLa, HT-29 ve Caco-2 üzerine apoptotik indeksi ......................................................................... 89 xv Şekil Sayfa Şekil 4.15. A. sp. nova metanol ve su ekstraktlarının HeLa, HT-29 ve Caco-2 üzerine apoptotik indeksi ..................................................................................... 91 Şekil 4.16. T. albipannosum metanol ve su ekstraktlarının HeLa, HT-29 ve Caco-2 üzerine apoptotik indeksi ........................................................................ 92 Şekil 4.17. Hoechst 33342 boyası ile apoptotik ve nekrotik HeLa hücrelerinin floresan mikroskobu ile görüntüsü .......................................................... 93 xvi RESİMLERİN LİSTESİ Resim Sayfa Resim 2.1. Achillea sp. nova ...................................................................................... 52 Resim 3.1. Çalışmada kullanılan soklet cihazı .......................................................... 56 Resim 3.2. Çalışmada kullanılan evaporatör cihazı ................................................... 57 Resim 3.3. Çalışmada kullanılan mikroplak okuyucu ............................................... 61 Resim 3.4. Eritrositlerin üzerinde oluşan beyaz, bulutumsu lenfosit halkası ............ 62 Resim 3.5. Comet elektroforez tankı.......................................................................... 63 Resim 3.6. Boyanan preparatların incelendiği floresan mikroskobu ......................... 65 Resim 3.7. Çalışmada kullanılan HPLC cihazı .......................................................... 67 Resim 4.1. Bitki türlerinin su ve metanol ekstraktlarının (500 µg/mL) H2O2 ile muamele edilmiş insan lenfosit hücrelerine karşı gösterdiği genetik hasarı önleyici etkisinin kuyruk yoğunluğuna göre belirlenmesi ....................... 84 xvii SİMGELER VE KISALTMALAR Bu çalışmada kullanılmış bazı simgeler ve kısaltmalar, açıklamaları ile birlikte aşağıda sunulmuştur. Simgeler Açıklama % Yüzde CO2 Karbondioksit cm Santimetre dk Dakika g Gram g/mL Gram/mililitre H2O2 Hidrojen peroksit HNO3 Nitrik asit kb Kilobaz km Kilometre L• Lipit serbest radikali LO- Alkoksil radikali LOOH Lipid hidro peroksit LOO• Lipit peroksit radikali M Molar m Metre mA Miliamper µg/ml Mikrogram/mililitre mg/kg Miligram/kilogram mg/mL Miligram/mililitre mL Mililitre mL/dk Mililitre/dakika mm Milimetre mM Milimolar ng/ml Nanogram/mililitre xviii Simgeler Açıklama NO Nitrik oksit NO2 Nitrojen dioksit N2O3 Dinitrojen trioksit OH- Hidroksil radikali ONOO Peroksinitrit O2 Oksijen O2 - Süperoksit radikali o Santigrat derece C pH Asitlik bazlık birimi rpm Devir sayısı V Volt μg/mL Mikrogram/mililitre μl Mikrolitre μm Mikrometre μM Mikromolar α Alfa Kısaltmalar Açıklama ABTS 2, 2’- Azino-di-[3-etilbenztiyozolin sülfanat] AIF Apoptoz uyarıcı faktör ANOVA Tek yönlü varyans analizi APAF-1 Apoptotik proteaz aktive etme faktörü CAT Katalaz COX Siklooksijenaz DMEM Dulbecco’s modified eagle medium D-PBS Dulbecco’s phosphate buffered saline EDTA Etilendiamintetraasetik asit ECG Epikateşin gallat xix Kısaltmalar Açıklama EGC Epigallokateşin EGCG Epigallokateşin gallat GPx Glutatyon peroksidaz GR Glutatyon redüktaz GST Glutatyon-S-transferaz HPLC Yüksek basınçlı sıvı kromatografisi HPV Human papilloma virüsü LMA Düşük erime ısılı agar LOX Lipooksijenaz PUFA Hücre membranı poliansatüre (çoklu doymamış) yağ asitleri MDA Malondialdehit MOBAM Moleküler biyoloji araştırma uygulama merkezi NaCl Sodyum klorür NMA Normal erime ısılı agar PARP Poli ADP-riboz polimeraz PBS Phosphate buffered saline ROT Reaktif oksijen türleri RNT Reaktif nitrojen türleri SDS Sodyum dodesil sülfat SOD Süperoksit Dismutaz sp Tür spp Türler subsp Alttür TNF Tümör nekröz faktör Tsg Tümör supresör gen uv Ultraviyole WHO Dünya sağlık örgütü ve 1 1. GİRİŞ Kanser, tüm dünyada hızla çoğalan bir sağlık problemi olup, kalp hastalıklarından sonra ikinci önemli ölüm sebebidir. Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) raporuna göre, 2008 yılında, dünyadaki ölümlerin % 13’ü kanserden kaynaklanmaktadır. Ülkemizde ise kanser görülme sıklığının her 100 bin kişide 229 olduğu açıklanmıştır [Arıca ve ark., 2011]. Kanser gelişimine neden olan etmenler arasında sigara dumanı ve katranında bulunan kimyasal ve karsinojenik ajanlar, radyasyon ve güneş ışığından gelen zararlı ultraviyole ışınlar, ağır metaller bulunmaktadır. Bu zararlı etmenlere ek olarak; vitaminler, mineraller ve antioksidan molekülleri içeren gıdaların yetersiz tüketilmesi ile hücrelerin zararlı moleküllere ve serbest radikallere karşı koruyucu, detoksifiye edici sistemlerinin ve savunma mekanizmalarının zayıflaması da hücre hasarının artmasına yol açmakta ve böylece kanser gelişimini tetiklemektedir [Dönmez ve ark., 2010; Doll ve Peto, 1981]. Kanser tedavisinde kullanılan yöntemler arasında kemoterapi, radyoterapi, cerrahi tedavi ve hormon terapisi bulunmaktadır. Bu tedavi yöntemleri tedaviye bağlı olarak hastalarda ağır yan etkiler gösterdiği için ve tedavi sonucunun başarı olasılığının düşük olması nedeni ile başka yöntemlere arayışların arttığı görülmektedir [Tekin ve ark., 2012]. Kanserin tedavisine yönelik yapılan klinik, epidemiyolojik ve deneysel çalışmalarda alternatif ilaçların ve tedavi yöntemlerinin ortaya konulmasının önemi vurgulanmaktadır. Kanser tedavisinde kullanılan ilaçların birçoğunun etken maddesi doğal kaynaklardan elde edilmektedir. Bu doğal kaynaklar, insanlık tarihinin çok eski dönemlerinden bu yana hem hastalıkların tedavisinde hem de hastalıklara karşı korunmada önemli bir role sahiptir. Dolayısıyla tüm dünyada doğal yaşam, sağlıklı ve daha uzun yaşama isteğine paralel olarak tıbbi bitkisel ürünlerin, gıda desteklerinin ve bitkisel ilaçların kullanımı gittikçe önem kazanmıştır. Son yıllarda yapılan epidemiyolojik çalışmalar bitkilerdeki fenolik bileşiklerden olan flavonoidlerin yüksek miktarda alımının insanlarda düşük kanser prevalansı ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Karsinojen inaktivasyonu, antiproliferasyon, hücre 2 döngüsünün askıya alınması, apoptoz ve farklılaşmanın indüksiyonu, anjiogenezin baskılanması, antioksidasyon ve çoklu ilaç direncinin azaltılması ya da tüm bu mekanizmaların kombinasyonu flavonoidlerin kansere karşı etki mekanizmalarını oluşturmaktadır [Vauzour ve ark., 2010]. Antioksidanlar DNA’da hasara neden olan serbest radikalleri diğer moleküllerden elektron alarak etkisiz hale getirirler. Serbest radikallerin meydana getirdiği oksidatif stres ve DNA hasarı gibi zararlı etkiler yaşlanma, kanser gelişimi ve birçok hastalıktaki patolojik durum ile ilişkilendirilmektedir [Husain ve Kumar, 2012; Halliwell, 2012]. Bitkilerde bulunan flavonoidler oksidatif stres tarafından indüklenen genotoksisiteye karşı da koruyucu etki gösterdiğinden bitki sekonder metabolitleri klinik çalışmalarda kullanılabilecek ideal etken maddelerdir. Son yıllarda sekonder metabolitlerden olan flavonoidlerin bu üstün özellikleri nedeni ile kanser tedavisinde kullanılabilme olanaklarının araştırılması üzerine yapılan çalışmaların hız kazandığı görülmektedir. Kanser tedavisinde kullanılan alternatif ilaçlar kanser hücrelerinin yanı sıra sağlıklı hücrelere de zarar verebilmektedir. Başta bitkiler olmak üzere doğal kaynaklardan elde edilen, yan etkisi olmayan alternatif ilaçların araştırılması, bu yüzden giderek önem kazanmaktadır. Dünyanın gelişmiş ülkeleri, özellikle tedavide bitkisel kaynaklara yönelmiş durumdadırlar. Asya ile Avrupa arasında bir köprü oluşturan Türkiye, bu coğrafi konumu nedeni ile çok fazla bitki türüne ev sahipliği yapmaktadır. Ülkemiz bitki çeşitliliği bakımından dünyanın önde gelen ülkeleri arasında yer almaktadır. Ülkemizde bulunan yaklaşık 3000 endemik bitki türüne her yıl yeni türler kazandırılmaktadır. Ancak bitki türlerimizin tıbbi özelliklerini ortaya çıkartmak için yapılan çalışmaların sayısı yetersizdir. Güçlü ve tutarlı epidemiyolojik kanıtlar zengin antioksidan özelliği olan meyve ve sebzelerin tüketilmesi sayesinde antioksidanların kanser sıklığının ve kanser ölümlerinin önlenmesinde etkili ajanlar olabileceğini göstermiştir. Bu ajanlar, düşük toksisitelerinin olması ve güvenilir olmaları nedeniyle beslenmede umut verici bileşikler olmuştur [Fresco ve ark., 2006]. Çeşitli literatürlerde bitki ekstraktlarının göstermiş olduğu antioksidan ve antigenotoksik etkilerin indirekt olarak kanserden koruyucu özelliğinin ortaya konulması önem taşımaktadır. Bu yüzden son yıllarda 3 araştırıcılar artan bir ilgiyle kanser hücrelerinde apoptozu tetikleyici maddelerle ilgili çalışmalara yönelmiş durumdadır. Bu nedenle bu çalışmada öncelikle Türkiye’de yetişen ve Asteraceae familyasına ait endemik Tanacetum albipannosum ve Achillea sp. nova ve yaygın Centaurea depressa türlerinden elde edilen su ve metanol ekstraktlarının kolorektal adenokarsinoma hücreleri olan HT-29 ve Caco-2 kanser hücre hattında, servikal kanser hücresi olan HeLa kanser hücre hattında antiproliferatif etkilerinin ve sağlıklı gingivial fibroblast hücrelerinde (HGF-1) sitotoksik etkisinin belirlenmesi hedeflenmiştir. İyonize radyasyon, UV ışınları gibi fiziksel ve ksenobiyotikler, alkilleyiciler gibi kimyasal ajanlar canlıda DNA moleküllerinde hasar oluşturmakta ve oluşan bu hasar tamir edilemediğinde kansere ve yaşlanmaya yol açmaktadır [Debeleç Bütüner ve Kantarcı, 2006; Dinçer ve Kankaya, 2010]. Bu bağlamda herhangi bir kimyasal ajanın sebep olduğu genotoksik hasarın doğal bir ajan kullanılarak önlenmesi kanserin gelişiminin önlenmesi bakımından önem oluşturmuştur. Bu sebeple çalışmamızda kimyasal bir mutajen olan hidrojen peroksit (H2O2) tarafından oluşturulan oksidatif DNA hasarına karşı bitki ekstraktlarının antigenotoksik etkisinin comet yöntemi ile belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu şekilde oksidatif strese neden olan etkenlere bağlı olarak oluşan hasarı, azaltıcı veya yok edici amaçlı kemoterapötik özellikte doğal kaynakların ilaç sanayine yeni ürün olarak kazandırılması olasıdır. Bitkilere ait birçok bileşiğin özellikle antioksidan etki bakımından önemli ve farklı biyolojik aktiviteye sahip olduğu bilinmektedir. Reaktif oksijen türevlerinin oluşturduğu hasarlara karşı organizmada, gıdalarda ve çevrede antioksidanlar kullanılmaktadır. Reaktif oksijen türevleri ve serbest radikaller DNA, protein, karbonhidrat ve lipidler gibi biyolojik önemi olan moleküllere zarar verebilmektedir. Bu açıdan serbest radikaller geniş araştırma konusu olmuş, serbest radikallerle ilgili yapılan mevcut araştırmalar ise antioksidan yönünden zengin gıdaların kardiyovasküler hastalıklar, kanser, parkinson ve alzheimer dahil olmak üzere 4 nörodejeneratif hastalıkların önlenmesinde önemli rol oynadıklarını açıkça göstermektedir [Gerber ve ark., 2002]. Flavonoidlerin etki mekanizmalarının anlaşılması ve klinik olarak kullanılabilme yollarının araştırılmasının önemli olduğu görülmektedir. Bu nedenle çalışmamızda bitki türlerimize ait su ve metanol ekstraktlarının kanser hücreleri üzerine antioksidan etkilerinin de belirlenmesi amaçlanmıştır. Hücreler üzerindeki antioksidan kapasite total antioksidan kapasitesi ve antioksidan bir enzim olan süperoksit dismutaz enzim aktivitesi ile değerlendirilmiştir. Apoptoz, normal hücre büyümesi ve homeostazisi için gerekli bir süreçtir. Son yıllarda yapılan çalışmalarla bu dengenin bozulması sonucu apoptozun kontrolünde oluşan anormalliklerin kanser başta olmak üzere birçok önemli hastalığın patogenezinde rol aldığı gösterilmiştir [Gökçe ve ark., 2011; Mcphie ve ark., 2003]. Doğal fenoliklerin apoptozun indüklenmesini sağlayarak tümör hücresinin eliminasyonunda ve kanserde görev aldığı bildirilmiştir. Bu nedenle apoptozu indükleyici ajanların ideal kanser ilaçları olması umut edilmektedir. Çalışmamızda aynı zamanda bitki türlerimize ait su ve metanol ekstraktlarının kanser hücreleri üzerine apoptotik etkilerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Apoptoza uğramış hücreler morfolojik olarak da mikroskopta değerlendirilmiştir. Tüm bu bilgiler ışığında, Gazi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Biyoteknoloji Laboratuvarı’nda bulunan Centaurea depressa, Tanacetum albipannosum ve Achillea sp. nova bitkilerinin metanol ve su ekstraktlarının; 1) Her bir ekstraktın 100, 250 ve 500 µg/ml konsantrasyonlarının kontrol sağlıklı hücre olan insan gingivial fibroblast (HGF-1) hücrelerinde sitotoksik aktivitesinin olup olmadığının belirlenmesi ve tercihen sağlıklı hücrelerde sitotoksik etki göstermeyen ekstraktların seçilmesi, 2) 100, 250 ve 500 µg/ml konsantrasyonları kullanılarak kolorektal adenokarsinoma hücreleri olan HT-29 ve Caco-2 kanser hücre hattında ve servikal kanser hücresi olan HeLa kanser hücre hattında antiproliferatif etkilerinin sitotoksik aktivite ile tespit edilmesi, 5 3) Antikanser ajanı olarak kullanım potansiyelini belirlemek amacıyla bu bitki ekstraktlarının genotoksik etkisinin araştırılması güvenilirlikleri açısından önemlidir. Bundan dolayı tüm ekstraktların insan lenfositleri üzerine genotoksik hasar oluşturup oluşturmadığının comet yöntemi ile araştırılması, 4) H2O2 kimyasal ajanı ile insan lenfosit hücrelerinde yaratılan oksidatif DNA hasarı üzerine, kanseri önleme mekanizmalarından biri olan antigenotoksisite aktivitesinin olup olmadığının yine comet yöntemi ile belirlenmesi ve antigenotoksik etkinin antikanser etkideki rolünün ortaya konulması 5) 250 ve 500 µg/ml konsantrasyonlar kullanılarak HT-29, Caco-2 ve HeLa kanser hücre hatlarında bitki ekstraktlarının total antioksidan kapasitelerinin tespit edilmesi, 6) 250 ve 500 µg/ml konsantrasyonlar kullanılarak HT-29, Caco-2 ve HeLa kanser hücre hatlarında bitki ekstraktlarının süperoksit dismutaz enzim aktivitesinin araştırılması ve antioksidan etki ile antikanser etkinin ilişkisinin ortaya konulması, 7) Kanser hücre hatları üzerine antiproliferatif etkisi yüksek konsantrasyona (500 µg/ml) sahip bitki ekstraktlarının, kanser hücrelerinde apoptozun indüklenmesi sonrasında hücre sitoplazması dışındaki histon ile kompleks oluşturmuş DNA fragmentlerinin miktarsal tayini ile apoptotik etkisinin belirlenmesi, 8) Bitki ekstraktlarının kanser hücreleri üzerine apoptotik etkisinin hücre zarındaki bozulmalar göz önünde bulundurularak morfolojik olarak değerlendirilmesi, 9) En iyi antiproliferatif, antigenotoksik, antioksidan ve apoptotik etkiye sahip olduğu belirlenen bitkilerin metanol ve su ekstraklarının antikanser etkisi olduğu düşünülen flavonoidler bakımından araştırılması, 10) Ekstraktların flavonoid içeriği ile antiproliferatif, antigenotoksik, antioksidan ve apoptotik etkileri arasında ilişki olup olmadığı ve bu antikanser mekanizmalarında denediğimiz bitki ekstraktlarının etksini nasıl göstermiş olabileceğinin ortaya koyulması amaçlanmıştır. Bugüne kadar birçok bitki türü ile yapılan antikanser çalışmalarının çoğunlukla kanser hücrelerine sitotoksik etki düzeyinde olduğu dikkati çekmiştir. Bu çalışmada yaygın C. depressa ve endemik A. sp. nova ve T. albipannosum bitki türlerinin kullanılacak olması ve bu bitki türlerinden özellikle antikanser çalışmaların olmaması, yeni bir antikanser ajanı bulma açısından bu araştırmayı önemli kılacağı 6 düşünülmektedir. Ayrıca bu bitki ekstraktlarının antikanser etkilerinin yanısıra antikanser mekanizmasının ortaya konulması, daha etkin ve hedefe yönelik koruyucu ve tedavi edici ilaç formülasyonlarının geliştirilmesini sağlayacaktır. Bu şekilde etki mekanizması tam olarak ortaya konmuş bir ajanın, ilaç olarak kullanım oranı ve etkinliğini daha fazla artırmak mümkün olabilecektir. Diğer bir taraftan çalışmamız ile elde edilen sonuçlar bu alanda bundan sonra yapılacak yeni çalışmalara, projelere kaynak teşkil edecek ve konuyu daha ileri düzeye taşımada önemli rol oynayacaktır. Diğer taraftan çalışmamızda seçtiğimiz bitkiler literatürde ilk defa antiproliferatif, antigenotoksik, apoptotik ve antioksidan etkileri bakımından bir arada değerlendirilecektir. Bu sebep ile de Türkiye’de ve Dünya’da ilk çalışma olacaktır. 7 2. KAYNAK ARAŞTIRMASI 2.1. Kanser ve Genetik Yapısı Kanser, hücrelerin aşırı ve zamansız çoğalmaları yani kontrolsüz hücre büyümesi, immün sistem kontrolünden çıkmaları ve hücrelerin orijininden vücudun yakın ya da uzak dokularına yayılmaları (metastaz) ile karakterize edilen bir hastalık grubudur [Mcphie ve ark., 2003]. Vücutta oluşan tümörler eğer bulundukları orijinden uzak bölgelere yayılıp orada kolonize olmuyor ise bu tümör benign (iyi huylu) olarak isimlendirilir ve malign (kötü huylu) (Şekil 2.1 ve Şekil 2.2) olarak adlandırdığımız tümör çeşidinden farkı da bu özelliğidir [Kumar ve ark., 2008]. Şekil 2.1. Servikste kanser gelişimi ve tümör dokusu oluşumu [http://www.womeningovernment.org] 8 Şekil 2.2. Kolonda tümör dokusunun oluşumu [http://www.healthcentral.com] Çeşitli kimyasal, fiziksel ya da toksik ajanların neden olduğu DNA sekans değişimleri veya mutasyonların kanserden sorumlu olduğu yapılan araştırmalar ile gösterilmiştir [Herceg ve Hainaut, 2007]. Tümör hücrelerinde tanımlanan hemen hemen her mutasyon somatik mutasyondur. Fakat hücre bölünmesinden sonra yavru hücrelere aktarılır. Mutasyonlar bu kişinin (erken gelişme safhalarında vücut ve eşey hatları ayrıldıktan sonra) somatik bir hücre hattında sonradan ortaya çıkar. Zaman içinde çok sayıda somatik bir mutasyon vücut hücrelerinde birikir, çok sayıda genin fonksiyonunu değiştirir veya durdurur, sonunda kanserli bir hücre (Şekil 2.3) üretilir [Ekmekçi ve ark., 2008]. 9 Şekil 2.3. Genetik değişikliklerin birikmesi sonucu kanser oluşumu [http://medschool.creighton.edu] Hanahan ve Weinberg [2000] kanserin 6 önemli niteliğini açıklamışlardır: a) Büyüme sinyal otonomisi: Normal hücreler bölünebilmek için büyüme faktörlerinin dışında bir sinyale ihtiyaç duyarlar, kanser hücreleri ise büyüme faktör sinyaline bağımlı değildir. Çünkü büyüme faktör yolağında oluşan mutasyon kontrolsüz büyümeye sebep olur. b) Büyüme inhibitör sinyallerinden kaçınma: Normal hücreler homeostaziyi devam ettirmek için inhibitör sinyallerine yanıt verirler; kanser hücreleri, oluşan mutasyonlar inhibitör yolaklarını engellediği için büyüme inhibitör sinyallerine yanıt vermez. c) Apoptotik hücre ölümlerinden kaçınma: Normal hücreler apoptoz mekanizması tarafından uzaklaştırılır, kanser hücreleri ise apoptotik sinyalden kaçınırlar. d) Sınırsız replikasyon potansiyeli: Normal hücreler yaşlandıktan sonra, hücrenin sınırlı sayıda iki katına çıkmasını belirleyen sayma düzeneğine sahiptirler. Bu hücresel sayaç her DNA replikasyonu sırasında meydana gelen kromozom uçlarının kısalmasını belirler (telomerler). Kanser hücrelerinde telomeraz uzunluğu korunur. Telomer regülasyonunun değişmesi sınırsız replikasyon potansiyeline neden olur. 10 e) Anjiyogenez (yeni kan damarlarının oluşumu): Normal hücreler besin ve oksijen desteği için kan damarlarına bağlıdır, fakat olgun bir insanda dolaşım sabittir. Kanser hücreleri ise anjiyogenezi uyarır, yeni kan damarlarının gelişmesi tümör yaşamı ve büyümesi için gereklidir. Anjiyogenik değişimin aktive edilebilmesi anjiyogenik uyarıcılar ve inhibitörler arasındaki dengenin değiştirilmesi ile sağlanabilir. f) İnvazyon ve metastaz: Normal hücreler vücut içerisinde yerlerini korurlar ve genellikle göç etmezler. Ancak vücudun diğer kısımlarına hareket eden kanser hücreleri, kanser ölümlerinin en büyük nedenidir. Mutasyonlar, invazyona neden olan enzimlerin aktivitesini, hücre-hücre ve hücre-ekstrasellüler adhezyonu sağlayan molekülleri değiştirir. 2.1.1. Kanser oluşumunda rol alan genler Kanser oluşumu ile ilgili iki sınıf gen vardır: onkogenler ve tümör supresör genleri. Onkogenler Normal hücrelerde hücre bölünmesini kontrollü bir şekilde gerçekleştiren protoonkogenlerde mutasyon meydana gelirse kontrolsüz hücre çoğalmasına neden olan onkogenler oluşur. Onkogenler mutasyona uğramış genlerdir. Onkogenlerin protein ürünleri yüksek miktarda üretilir ve böylece tümör formunun başlatılması için dominant tavır sergiler [Fışkın, 2002]. Onkogenler transkripsiyon faktörleri, büyüme faktörü ve büyüme faktörü reseptörlerinin üretimini arttırarak, apoptozu baskılayarak kansere neden olmaktadır [Croce, 2008]. Tümör supresör genler Anti onkogen olarak da adlandırılan tümör süpresör genler, normal olarak hücre bölünmesini baskılayan bir grup gendir. Tümör süpresör genlerin her iki allelindeki normal işlevin kaybı, kontrolsüz hücre bölünmesine ve tümör büyümesine neden olur. Bir etki oluşması için işlev kaybı her iki alleli de etkilemelidir [Pazarbaşı ve Kasap, 2003; Akbulut ve Akbulut, 2005]. Pro veya antiapoptotik proteinler, hücre 11 siklusu kontrol proteinleri, DNA tamir proteinleri tümör supresör genlere örnek olarak verilebilir. Kanser genleri arasında en çok üzerinde çalışılan ve en iyi bilinen tümör baskılayıcı gen p53 genidir [Kopnin, 2000]. Hasar görmüş hücrelerde p53, büyümenin önlenmesinde önemli rol oynar. Hücrede DNA hasarı, p53 ekpresyonunu arttırır ve hücre döngüsünün G1’de durdurulmasına yol açarak S fazına geçmesini engeller. Böylece hücre siklusu durdurularak oluşmuş olan hasarlı DNA’ya sahip hücrenin çoğalması engellenir. Tümör süpresör gen kategorisinde yer alan DNA tamir genleri; baz kesip çıkarma, hasarın direkt geriye döndürülmesi, yanlış eşleştirme onarımı, nükleotid kesip çıkarma, homolog rekombinasyon gibi aktivitelere sahip olup hücre döngüsü süresince oluşan mutasyonların onarılmasını sağlamaktadırlar [Lahtz ve Pfeifer, 2011]. 2.1.2. Serbest radikaller ve kanser oluşumuna etkileri Serbest radikaller, son yörüngelerinde eşleşmemiş elektron bulunduran ve bu açığı kapatabilmek için başka bileşiklerin elektronlarını almaya çalışan reaktif oksijen ve reaktif nitrojen türevleri (ROT/RNT) gibi atom veya bileşiklerdir [Astley, 2003; Benzei, 2003]. Memeliler, hücrelerindeki ATP üretiminin büyük bir kısmını mitokondriyal elektron transport sisteminde, oksijenin dört elektronunun su oluşturmak üzere alınması ile elde ederler. Bu süreçte oksijenin % 1-3’ ü tam olarak suya dönüşemez ve ara ürün olarak serbest oksijen radikalleri ve bunların da çeşitli reaksiyonları ile reaktif oksijen türevleri meydana gelir [Cheeseman ve Slater, 1993]. Başta mitokondriyal elektron transportu olmak üzere ksenobiyotik metabolizması, fagositik aktivasyon, çeşitli sentez ve degradasyon reaksiyonlarında ROT (Çizelge 2.1) oluşmakta ve antioksidan dengenin bozulması sonucunda gelişen oksidatif stres, çeşitli mekanizmalar ile biyomoleküllere hasar vermektedir. 12 Çizelge 2.1. Reaktif oksijen türevleri [Çavdar ve ark., 1997] Reaktif oksijen türevleri Radikal olanlar Radikal olmayanlar Süperoksit radikali (O2ˉ) Hidrojen peroksit (H2O2) Hidroksil radikali (OHˉ) Lipid hidroperoksit (LOOH) Alkoksil radikali (LOˉ) Hipoklorik asit (HClO) Peroksil radikali (LOOˉ) Singlet oksijen (1O2) Serbest radikaller çoğunlukla singlet oksijen (1O2), süperoksit anyonu (O2‾), hidrojen peroksit (H2O2), ve hidroksil radikalini (OH•) içerirler [Sharma ve ark., 2012]. Bu radikaller yaşlanma, kanser, kardiyovasküler hastalıklar, immün sistem hastalıkları, katarakt, diyabet, böbrek ve karaciğer hastalıkları gibi pek çok hastalıktan sorumlu tutulurlar [Dai ve Mumper, 2010]. Süperoksit anyonu moleküler oksijene bir elektron vermesi ile meydana gelir. Süperoksit radikali oksidatif zincir reaksiyonlarında aracıdır. Süperoksit radikalinin dismutasyonu sonucu H2O2 üretilir. H2O2 ve süperoksit radikali etkileşime girmekte (Haber-Weiss reaksiyonu) ve oksidatif hasara neden olan hidroksil radikali oluşmaktadır [Al-Gubory ve ark., 2010]. Normal oksijenden çok daha hızlı bir biyolojik molekül olan singlet oksijen yapısında iki adet çiftlenmemiş elektron taşır. Hücre membranındaki çoklu doymamış yağ asitleri ile singlet oksijen doğrudan reaksiyona girerek lipit peroksitlerin oluşumuna yol açarlar. Çizelge 2.2’ de reaktif oksijen türevlerinin in vivo ortamdaki kaynakları görülmektedir [Çavdar ve ark., 1997]. 13 Çizelge 2.2. Reaktif oksijen türevlerinin kaynakları [Çavdar ve ark., 1997] Normal biyolojik işlemler - Oksijenli solunum - Katabolik ve anabolik işlemler 1. İskemi – kanama – travma – radyoaktivite 2. Ksenobiotik maddelerin etkisi a. İlaçlar b. Alışkanlık yapanlar 3. Oksidan enzimlerin aktivitesi a. Ksantinoksidaz b. İndolamin dioksigenaz c. Triptofan dioksigenaz d. Galaktoz oksidaz Oksidatif stres yapıcı e. Siklooksigenaz f. Lipooksigenaz durumlar g. Monoamino oksidaz 4. Stres ile artan katekolaminlerin oksidasyonu 5. Fagositik inflamasyon hücrelerinden yapılan salgı (endotelyal hücreler, nötrofil, makrofaj, monosit, eosinofil) Bazı kanser türleri, oksijen merkezli serbest radikallerden ve diğer reaktif oksijen türevlerinden kaynaklanmaktadır (Şekil 2.4) [Meral ve ark., 2012]. Çünkü bu tür serbest radikallerin normalden fazla sentezlenmesi biyomoleküllerde (örn; lipitler, proteinler ve DNA) oksidatif hasara neden olmaktadır. İnsan vücudunun her hücresinde DNA’nın günde 103 kez oksidatif hasara maruz kaldığı öne sürülmüştür [Halliwell ve Gutteridge, 1999]. Genetik materyalde oluşan hasarlar tamir edilemediğinde, DNA sekans değişikliklerine bağlı, kromozom bozuklukları ile sonuçlanabilen tek veya birden fazla nükleotid değişikliklerine yol açmakta ve bunların sonucu olarak rekombinasyon, mutasyon, doku hasarı, yaşlanma ve kanser oluşabilmektedir. Epidemiyolojik kanıtlar zengin antioksidan özelliği olan meyve ve sebzelerin tüketilmesi ile antioksidanların kanser sıklığının ve kanser ölümlerinin önlenmesinde etkili ajanlar olabileceğini göstermiştir. [Fresco ve ark., 2006]. 14 Şekil 2.4. Serbest radikallerin hücresel hasarı [http://www.spice-of-life.com] Serbest radikallerin lipitlere etkileri Hücre membranı poliansatüre (çoklu doymamış) yağ asitleri (PUFA) ve kolesterol bakımından zengindir. Serbest radikaller ile hücre membranlarındaki kolesterol ve yağ asitlerinin doymamış bağları reaksiyona girerek peroksidasyon ürünleri oluştururlar. Lipit peroksidasyonu oldukça zararlıdır ve kendi kendini devam ettiren zincir reaksiyonu şeklinde ilerler. Hücre membranlarında lipit peroksit radikalleri (LOO•) ve lipit serbest radikallerinin (L•) oluşması, reaktif oksijen türevlerinin (ROT) neden olduğu hücre hasarının önemli bir özelliği olmaktadır. Lipit peroksidasyonu, direkt olarak membran yapısına ve ürettiği reaktif aldehitler ile indirekt olarak diğer hücre bileşenlerine zarar verir. Bu da doku hasarına ve birçok hastalığa neden olur. Malondialdehit (MDA), üç veya daha fazla çift bağ içeren yağ 15 asitlerinin peroksidasyonunda meydana gelir. MDA, kanda ve idrarda ortaya çıkar. Oksidatif stresi belirlemede, lipit oksidasyonunu MDA ölçümleri yansıtır [Porter, 2013; Dalle Donne ve ark.,, 2003]. Serbest radikallerin proteinlere etkileri Proteinlerin aminoasit içeriğine göre serbest radikallerin proteinlere etkisi değişmektedir. Proteinler üzerindeki sülfidril ya da amino grupları ile serbest radikallerin etkileşmesi sonucu proteinlerde yapısal değişiklikler oluşur. Bu yapısal değişiklikler üçe ayrılır: aminoasitlerin modifikasyonu, proteinlerin fragmantasyonu, proteinlerin agregasyonu ya da çapraz bağlanmalarıdır. Proteinlerde serbest radikallerin oluşturduğu hasarın büyüklüğü, aminoasit kompozisyonlarına, protein konformasyonuna, aminoasitlerin lokalizasyonuna ve hasar gören proteinin tamir yeteneğine bağlıdır. Proteinin hücresel lokalizasyonuna ve serbest radikalin toksisite gücüne göre protein hasar boyutları değişebilir. Yapısında doymamış bağ içeren fenilalanin, tirozin, triptofan, histidin ve kükürt içeren metiyonin, sistein ve sistin gibi aminoasitlere sahip proteinler serbest radikallerden kolaylıkla etkilenirler. Bu etki sonucunda sülfür radikalleri ve karbon merkezli organik radikaller oluşur. Serbest radikaller, membran proteinleri ile reaksiyona girebilirler. Enzim, nörotransmitter ve reseptör proteinlerinin fonksiyonlarının bozulmasına neden olabilirler. Serbest radikallerin etkileri sonucu yapılarında fazla sayıda disülfit bağı bulunan immünoglobülin G (lgG) ve albümin gibi proteinlerin tersiyer yapıları bozulur ve normal fonksiyonlarını yerine getiremezler. Hem proteinleri de hemoglobin gibi serbest radikallerden önemli oranda hasar görürler. Bilhassa oksihemoglobinin süperoksit radikali (O2•-) ya da hidrojen peroksit (H2O2) ile reaksiyonu methemoglobin oluşumuna neden olur [Ahmed ve ark., 2013; Üzümlüoğlu Coşkun, 2008]. 16 Serbest radikallerin karbonhidratlara etkileri Serbest oksijen radikalleri monosakkaritlerin otooksidasyonu sonucu meydana gelir. Bu radikaller diyabet ve sigara içimi ile ilişkili kronik hastalıklar gibi patolojik süreçlerde önemli rol oynarlar. Bir mukopolisakkarit olan hyalüronik asit sinoviyal sıvı ve gözün vitröz sıvısında bulunmaktadır. Hyalüronik asitte serbest oksijen radikallerinin meydana getirdiği hasar sonucu inflamatuvar eklem hastalıklarının ve kataraktın oluşumu görülmektedir [Mccord, 1993; Üzümlüoğlu Coşkun, 2008]. Serbest radikallerin DNA’ya etkileri Serbest radikallerin DNA’da meydana getirdiği oksidatif hasar mutasyona, kansere ve yaşlanmaya yol açmaktadır. Reaktif oksijen türevi olan hidroksil radikali, bazlar ve deoksiribozlar ile kolayca reaksiyona girer. Hidrojen peroksit ise hücre membranlarından kolayca geçebildiği için hücre çekirdeğindeki DNA’ya ulaşır ve hücre fonksiyonlarının bozulmasına hatta ölümüne yol açar. DNA’ da hasar oluşumuna neden olan iç reaksiyonlar oksidasyon, metilasyon, depürinasyon ve deaminasyon reaksiyonlarıdır. Nitrojen dioksit (NO2), nitrik oksit (NO), peroksinitrit (ONOO), dinitrojen trioksit (N2O3) ve nitrik asit (HNO3) gibi reaktif ürünleri, nitrozasyon ve deaminasyon reaksiyonları yoluyla mutajenik aktivite gösterirler [Üzümlüoğlu Coşkun, 2008]. 2.1.3. Genotoksik etki Genotoksisite, fiziksel ve kimyasal ajanlar etkisiyle genetik materyalde meydana gelen hasarlar olup bu hasarlar tek zincir kırıkları, çift zincir kırıklıkları, DNA eklentileri gibi hasarlardır [Kramer, 1998; Vincent Hubert ve ark., 2011]. Genotoksik ajanların neden olduğu DNA hasarı eğer onarılmaz ise kromozomal değişiklikler, gen mutasyonları, kanser oluşumu ve hücre ölümü ile sonuçlanırlar [Christmann ve Kaina, 2013]. DNA’da mutasyonlara yol açan mutajenler ya da ajanlar, DNA üzerindeki etkilerini ya doğrudan, ya da genomik bilgilere göre sentezlenen proteinlere bağlanarak dolaylı olarak gösterirler [Kirsch Volders ve ark., 2003; 17 Mateuca ve ark., 2006]. Ökaryot organizmalarda, somatik hücrelerdeki genetik hasar kötü huylu tümöre neden olabilmektedir. Bu nedenle bir bileşiğin genotoksisitesinin araştırılması karsinojen mekanizmasının anlaşılmasında önemli olmaktadır. Genotoksisitenin araştırılması aynı zamanda yeni bir bileşiğin karsinojen ya da mutajen olup olmadığının değerlendirilmesinde önem arz etmektedir [Phillips ve Arlt, 2009]. Karsinojen, biyolojik sistemlerde kanser oluşturan virüsler, kimyasal ve fiziksel maddeler gibi etkenlerdir (Şekil 2.5). Kimyasal karsinojenler ise toksik etkilerini insan ve hayvanlarda kanser oluşturarak gösterirler. Bu olay "kimyasal karsinojenezis" olarak adlandırılır [Vural, 2005]. Karsinojenite ve genotoksisite arasındaki ilişki, yapılan pek çok çalışmada incelenmiş ve insanlar için karsinojen olan pek çok bileşiğin genotoksik etkiye sahip olduğu bulunmuştur [Atlı Şekeroğlu ve Şekeroğlu, 2011]. Genotoksik karsinojenler DNA ile etkileşebilen maddelerdir. Bu maddeler DNA veya gen ekspresyonunu değiştirerek kalıtsal bir değişime yol açarlar [Vural, 2005]. Hücresel metabolizmanın yan ürünü olarak üretilen serbest radikallerin neden olduğu DNA hasarları genotoksik etki bakımından önemli yer tutmaktadır [Dinçer ve Akçay, 2000]. Serbest radikaller normal metabolik olaylar sırasında veya çevresel faktörlerin etkisiyle oluşur. Organizmada serbest radikal oluşum hızı ile bunların antioksidan sistemler aracılığı ile etkisizleştirme hızı dengede olduğu sürece organizma bu bileşiklerden etkilenmez. Serbest oksijen radikallerinin aşırı üretimi lipid peroksidasyon, mutajenez ve karsinojenezle sonuçlanan biyomoleküllerde oksidatif hasara neden olur [Özden ve ark., 2004]. Pek çok kanserin çeşidi, serbest radikallerin DNA üzerinde meydana getirdiği hasar sonucu mutasyon ve hücre döngüsünün bozulmasına bağlı olarak oluşmaktadır. Serbest radikaller doku hasarı, diyabet, kalp-damar hastalıkları, alzheimer hastalığı, parkinson, omurilik hasarları ve epilepsi gibi nörolojik hastalıkların oluşumunda rol almaktadır [Mateuca ve ark., 2006]. 18 Şekil 2.5. Karsinojenlerin metabolizmada oluşturduğu hasar ve kanser oluşumu [http://www.nature.com] 2.1.4. Kolon kanseri Sindirim sistemimizin kalın bağırsak kısmının en uzun bölümü kolondur. Kolon yaklaşık 1,5 m uzunluktadır [Yeatman, 2001]. Kolon sırasıyla çekum, asendan kolon (çıkan kolon), desendan kolon (inen kolon) ve sigmoid kolon olarak bölümlere ayrılır (Şekil 2.6). Çekum, kalın bağırsağın ilk bölümü olup kolonun en geniş yeridir. Asendan kolon, çekumdan başlayıp yukarı karaciğer sağ lob komşuluğuna kadar yükselir. Desendan kolon (inen kolon) pelvis girişine kadar ki 25 cm’lik kolon kısmıdır. Sigmoid kolon ise desendan kolonun devamıdır. Boyu çok değişken olmakla birlikte 40 cm’dir [Keith ve ark., 2007]. 19 Şekil 2.6. Kolonun bölümleri [http://healthycolontips.com] Kolon kanseri, görülme sıklığı bakımından tüm kanserler arasında 4. sırada yer almakta, erkek ve kadınlarda görülen kanserlerin yaklaşık % 10-15 ini oluşturmaktadır [Hassen ve ark., 2012]. Bağırsakta kanser oluşumu, kolon ya da rektum duvarının içinde ve astarlanma yoluyla gelişmeye başlar. Hücresel sıvı ve atıkları taşıyan kanallar olan lenf damarları ya da kan damarlarında gelişebilen kanserler duvarları istila ederler. Kanser hücreleri, enfeksiyonlarla mücadeleye yardım eden lenf nodları yakınına süzülürler. Kanser hücreleri metastaz olarak adlandırılan bu süreçlerle, kan veya lenfatik damarlar yoluyla vücudun diğer bölümlerine taşınırlar [Kinzler ve Vogelstein, 1996]. 20 Kolon kanser hücre hatları Kolon kanser hücre hatlarından olan Caco-2 ve HT-29 hücreleri (Şekil 2.7) bağırsak hücrelerinin farklılaşması ile karakterize edilir. Caco-2 hücreleri insan kolon adenokarsinoma hücrelerinden izole edilmiş, özellikle insan bağırsak hücrelerinin işlevleri ve organizasyonu, laktik asit bakterilerinin yapışması çalışmalarında kullanılmıştır. İnsan kolon adenokarsinomasından izole edilen bir diğer hücre ise HT-29 hücrelerdir. HT-29 hücreleri apikal ve bazal membran birbirinden dar bileşim ile ayrılan iki nüfuz alanının biçimlenmesini içerir. Bu nüfuz alanlarında protein ve lipit kompozisyonlarındaki farklılıktan kaynaklanan ultra yapısal farklılık göze çarpmaktadır. Apikal yüzey (fırça kenar) peptidaz ve disakkaritleri, basolateral nüfuz alanı ise intestinal hidroelektrik salgılanmasının kontrolünü gerektiren birkaç peptit resöptörü içermektedir. Dar bileşim alanları ise, bu bölgeye özel proteinler içerir [Sillanpaa, 2001; Gopal ve ark., 2001]. Şekil 2.7. HT-29 ve Caco-2 hücrelerinin mikroskobik görüntüsü. Sol taraftaki resim HT-29 ve sağ taraftaki resim Caco-2 kanser hücrelerini göstermektedir [http://www.lgcstandards-atcc.org] 21 2.1.5. Serviks kanseri Serviks kanseri dünya üzerinde, her iki dakikada bir kadının ölümüne neden olan ve değişik ülkelerde yapılan çalışmalara göre kadınlarda meme kanserinden sonra en sık görülen ikinci kanserdir. Dünyada yıllık ortalama 83 100’ü gelişmiş ülkeler, 409 900’ü gelişmekte olan ülkelerde olmak üzere 493 bin kadının servikal kansere yakalandığı ve 273 505 kadının bu hastalıktan hayatını kaybettiği bildirilmektedir. Ülkemizde ise yapılan çalışmalar sonucu serviks kanserinin görülme sıklığı 100 000 de 3,96 olduğu bulunmuştur [Arvas, 2007]. Vücudumuzun üreme sisteminin önemli bir organı olan vajina; rektum, mesane ve üretra arasında bulunmaktadır. Vajina uterusu vücudun dışına bağlayan yaklaşık 7-10 cm uzunluğunda bir tüptür (Şekil 2.8). Vajinal duvar üç tabakadan oluşmaktadır. Bunlar epitelyal tabaka, orta kas tabakası ve dış fibröz tabakadır ve yeterli elastiklik için üst üste katlanmıştır [Brannon-Peppas, 1993; Valenta, 2005]. Vajinal epitelyum, müsinin doğrudan salgılandığı bir yer olmamasına rağmen ince bir sıvı film tabakası ile kaplanmış olup genelde mukozal bir yüzey olarak nitelendirilmektedir [Vermani ve Garg, 2000]. Şekil 2.8. Kadın ürogenital sistem [http://www.tupbebek-istanbul.com] 22 Normal vajina florası koliformlar, difteroidler, aerobik gram-pozitif koklar ve diğer potansiyel patojen bakterileri de içeren geniş bir mikroorganizma çeşitliliğine sahiptir [Vallor ve ark., 2001]. Vajinal mikroflorada en baskın mikroorganizmalar Laktobasillerdir. Florayı oluşturan diğer mikroorganizmalar; Bakteroides, Peptokoklar, S. epidermitis, Korinobakteriler, Peptostreptokoklar, B ve D grubu streptokoklar, E. coli ve Eubakteriumlar’ dır. Candida albicans ise vajen florasında düşük miktarlarda bulunur. Ayrıca florada Gardnerella vaginalis ve Trichomonas vaginalis de bulunmaktadır. Vajen florasında Neisseria gonorrhoeae, HSV (Herpes Simplex Virus) ve HPV (Human Papilloma Virus) bulunmaz [Balcı ve Çapar, 2005]. Yapılan epidemiyolojik ve deneysel çalışmalarda serviks kanser gelişiminde insan papilloma virüsü (HPV) ana etken olarak gösterilmektedir. HPV 72 kapsomerden oluşan zarfsız çift katlı bir DNA virüsüdür. Virüs partikülü ısıya dayanıklı olup DNA içeriği 5.2 milyon daltondur ve 8000 baz çiftinden oluşmaktadır [Arvas, 2007]. 200 tip HPV sınıflandırılmıştır. Genital HPV’ler malign tümör indükleme potansiyeline göre yüksek riskli tip, olası yüksek riskli tip ve düşük riskli tip olarak sınıflara ayrılmışlardır [Duenas Gonzalez ve ark., 2005]. Düşük onkojenik risk grubundaki HPV tipleri servikal lezyon ve genital siğillerden sorumludur. Yüksek riskli HPV tipleri ise, servikal kanserlerin ve onun öncüsü olarak kabul edilen prekanseröz, sukuamöz intraepitelyal lezyonların % 99,7’ sinde saptanmaktadır [Somer, 2009; Trottier ve Franco, 2006]. HPV’ler insanda primer olarak epitel hücreleri ve mukozayı enfekte etmekte; deri ve mukozalarda bazal tabakalardan başlayarak sıklıkla servikal transformasyon zonunda (vajina ve serviks epitel hücrelerinin birbiri ile birleştiği yer) çeşitli lezyonlar oluşturmaktadır. Düşük riskli HPV tipleri (özellikle HPV-6 ve HPV-11) genital siğiller ve lezyonlara neden olurken, yüksek riskli HPV tipleri servikal, vajinal, anal karsinomayı da içine alan çeşitli kanserlerin gelişiminde doğrudan ya da dolaylı olarak rol oynayabilmektedir [Kanbur ve Çapık, 2011]. Serviks kanserine neden olan faktörler arasında düşük sosyoekonomik düzey, sigara içimi, ırk, erken yaşta cinsel ilişki, çok sayıda cinsel eş, doğum sayısının fazlalığı yer tutmaktadır [Güner ve Taşkıran, 2007; Akhan, 2007; Eren, 2007]. 23 Serviks kanser hücre hattı 1951 yılında Amerika Birleşik Devletleri Baltimore’da servikal kanser nedeni ile takip edilen Afrika kökenli Amerikalı bir kanser hastasının kanser dokularının laboratuvarda kültürü yapılmıştır. Henrietta Lack adındaki bu kanser hastası kanserin metastaz yapması sonucu hayatını kaybetmiştir, ancak laboratuvarda kültürü yapılan kanser hücrelerinin adı hastanın ad ve soyadının harfleri olan ‘‘HeLa’’ adı serviks kanser hücre hattı olarak isimlendirilmiştir. Bu kanser hücrelerinin ölümsüz olması ve çok kolay üretilebilmeleri antikanserojenik çalışmalar başta olmak üzere birçok çalışmada kullanımına hız kazandırmıştır. İnsan serviks kanser hücre hattı olan HeLa hücresi (Şekil 2.9) köken olarak epitel bir hücredir. Bu kanser hücreleri yüzeye tutunarak gelişmektedirler [Rahbari ve ark., 2009; Batts, 2010]. Şekil 2.9. HeLa kanser hücre hattınının mikroskobik görüntüsü [http://www.lgcstandards-atcc.org] 24 2.2. Kanser Tedavisinde Kullanılan Yöntemler Kanser, son zamanlarda görülme sıklığı ve ölüm oranı hızla artan bir hastalıktır. Ölüme neden olan hastalıklar sıralamasında yüzyılın başlarında 7., 8. sıralarda yer alırken bugün birçok ülkede kardiyovasküler hastalıklardan sonra ikinci sırayı almaktadır [Haydaroğlu, 2007]. En sık görülen kanser türleri erkeklerde akciğer, kolorektal ve prostat kanseri iken; kadınlarda ise meme, kolorektal ve serviks kanseridir [WHO, 2008]. Kanserde yaygın olarak kullanılan tedavi yöntemleri cerrahi, kemoterapi (ilaç) ve radyoterapidir. Bu yöntemler başarılı olmakla birlikte organ kaybı, kanserin tekrarlama riski ve tüm kanser tiplerine uygulanamaması gibi bazı dezavantajlara da sahiptir. Radyoterapi yönteminde kanserli hücreler, spesifik frekans bandında ve spesifik şiddette radyasyon ile yakılırlar. Bu süreç zarfında kanserli hücrelerin yanında sağlıklı hücrelerin de zarar görmesi, tüm kanser hücrelerine radyasyon dağılımının eşit yoğunlukta olmaması ve radyasyona maruz kalan dokuda fonksiyon kaybı oluşması bu yöntemin dezavantajlarını oluşturmaktadır. Kemoterapide ise kanserli hücrelerin toksik etkisi bulunan ilaçlar ile öldürülmesi, kanserli hücrelerin bölünmesini sağlayan mekanizmaların ortadan kaldırılması hedeflenmektedir [Nehru ve Singh, 2008]. Klasik kemoterapi ilaçları vücutta hedefe yönelik hareket etmemekte ve kullanılan ilaçlar kanserli hücreler üzerinde etki göstermesinin yanı sıra sağlıklı hücrelere de etki etmektedir. Ayrıca kanserli hücrelere, tedavi için gereken dozlar da tam olarak ulaşmamaktadır [Chen ve ark., 2009]. Kemoterapi tedavisi, kanserli hastanın bağışıklık sistemini güçsüzleştirmekte ve hasta, diğer hastalıklara daha duyarlı duruma gelmektedir. Bu önemli yan etkiler, kemoterapi ilaçlarının dokuya özgü etki göstermemesinden de kaynaklanmaktadır [Oylar ve Tekin, 2011]. Bu yöntemlerin mevcut ilaç ve kombinasyonları ile birçok kanser türünde tedaviyi ya hiç sağlamaması ya da yetersiz kalması, sonuçta bu kanser türlerinde ölüm oranının oldukça yüksek olması, kullanımda olan ilaçların önemli yan etkileri ve diğer 25 dezavantajlarının giderilememiş olması nedeni ile araştırmacılar yeni yöntemler araştırmaktadırlar [Gilman ve Goodman, 1991; Akgün ve ark., 2000]. Son zamanlarda kanserde tamamlayıcı ve özellikle alternatif tedaviler üzerine araştırmalar yapılmaktadır. Tamamlayıcı tedavi bilimsel tıbba destek amacı ile yapılan tedavilerdir. Bu tedavi yaşam kalitesini geliştirmek, semptomları ve kullanılan ilaçların yan etkilerini azaltmak, fiziksel ve psikolojik destek sağlamak amacıyla uygulanmaktadır. Alternatif tedavi ise, bilimsel tıbbi uygulamalar yerine yapılan ve etkisi bilimsel olarak tam anlamıyla kanıtlanmamış tedavilerdir [Ernst ve Cassileth, 1998]. Tamamlayıcı ve alternatif tedaviler, alternatif ve medikal sistemler (geleneksel Çin tıbbi ve ayurveda gibi kültürel kökenli sistemler), beden-zihin müdahaleleri (müzik terapi, psikolojik görüşmeler, dua), biyolojik temelli tedaviler (bitkiler, diyet destek ürünleri, tıbbi bitki çayları), beden temelli tedaviler (masaj), enerji tedavileri (reiki, elektromagnetik terapiler) olarak gruplandırılmaktadır [Özçelik ve Fadıloğlu, 2009]. Gelişmiş ülkelerde kanser hastalarında tamamlayıcı ve alternatif tedavilerin kullanımı; Amerika’da % 42,1, Avustralya’da % 48,2, Fransa’da % 49,3, Kanada’da % 70,4 iken, gelişmekte olan ülkelerde ise Kolombiya’da % 40, Çin’de % 70, Şili’de % 71 ve Afrika ülkelerinde % 80 oranındadır [Bodeker ve Kronenberg, 2002]. Ülkemizde kanser hastalarında tamamlayıcı ve alternatif tedavilerin kullanımı ile ilgili yapılmış çalışmalar mevcuttur. Bu tedavilerin kullanım sıklığını Gözüm ve arkadaşları % 41,1, Taş ve arkadaşları % 47,3, Samur ve arkadaşları % 50, Ceylan ve arkadaşları % Oğuz ve Pınar % 80,2, oranlarda bulmuşlardır [Algier ve ark., 2005; Kav ve ark., 2008]. Günümüzde kanser tedavisinde kullanılan ilaçların birçoğunun etken maddesi doğal kaynaklardan elde edilmektedir. Bu doğal kaynakların büyük kısmını ise çok çeşitli kimyasal maddeler sentezleyebilen bitkiler oluşturmaktadır. Bitki kimyasalları antikanser etkilerini karsinojen inaktivasyonu, antiproliferasyon, hücre döngüsünün askıya alınması, apoptoz ve farklılaşmanın indüksiyonu, anjiyogenezin baskılanması, 26 antioksidasyon ve çoklu ilaç direncinin azaltılması gibi mekanizmalar ile göstermektedir [Vauzour ve ark., 2010]. 2.3. Kanser Tedavisinde Alternatif Olabilecek Bitkisel Kaynaklar ve Bileşenleri Fitokimyasallar (bitki kimyasalları) yenilebilir meyve ve sebzelerde bulunan bileşiklerdir [Tripoli ve ark., 2007]. Yunancada “Fito” bitki, “kimyasal” ise bitkilerde doğal olarak oluşan kimyasal bileşikleri ifade etmektedir. Kanser, diyabet, koroner kalp hastalığı, inflamasyon, viral ve parazitik hastalıklara karşı fitokimyasalların faydalı etkileri ile ilgili yapılan bilimsel çalışmalar hız kazanmaktadır [Coşkun, 2005]. Fitokimyasallar primer ve sekonder metabolitler olarak iki gruba ayrılır. Primer metabolitler, bitkilerde fotosentez sonucu oluşurlar. Amino asitler, klorofil yağlar, proteinler ve karbonhidratlar gibi bileşikler primer metabolitler olarak isimlendirilmektedir. Doğada yaygın bulunan primer metabolitler, yüksek bitkilerin tohum ve vejetatif dokularında fazla miktardadır. Bitkinin büyümesi, gelişimi, metabolizması veya savunması ile ilgili görevlerinden dolayı bitkinin fizyolojik gelişimi için önemlidir. Sekonder metabolitler ise, primer metabolitlerden biyosentez yol ile üretilmişlerdir. Şekil 2.10’ da görüldüğü gibi bitki için gerekli olan ve fotosentezde görev alan primer metabolitlerden üretilen sekonder metabolitler çeşitli bileşikleri içermektedirler. Bu metabolitler herbivor, bakteri ve fungal patojen tehlikelerine karşı bitkiyi korur, tozlaşmaya yararlı olan organizmaları bilhassa böcekleri kendilerine çekerler ve simbiyotik ilişkilerde görev alırlar. Işık, ultraviyole, su, mineral madde ve sıcaklık değişimleri gibi abiotik stres unsurlarına karşı bitkiyi korurlar [Oskay ve Oskay, 2009]. 27 Şekil 2.10. Bitkilerde bulunan primer ve sekonder metabolitler [Oskay ve Oskay, 2009] Fazla sayıda bileşik içeren sekonder metabolitler içinde bulunan fenolik bileşikler, sahip oldukları görevler sebebi ile büyük önem taşımaktadırlar. Fenolik bileşiklerin insan sağlığı üzerindeki olumlu etkileri araştırılmıştır. Bu bileşikler özellikle antimikrobiyal ve antikanser etkileri ile ön plana çıkmıştır. Buna ek olarak fenolik bileşiklerin, nükleik asitlere, somatik hücrelere ve bağışıklık sistemine saldırarak çeşitli hasarlara sebep olan serbest radikal gibi bileşikleri kendilerine bağlayıp güçlü antioksidan etki gösterdikleri kaydedilmiştir [Çetin, 2010]. 28 Tüm bitkiler çok çeşitli sekonder metabolitler üretmektedirler. Bu metabolitlerin en önemli gruplarından birisi fenolik bileşiklerdir [Michalak, 2006]. Bu bileşikler bitkilerde fizyolojik ve morfolojik olarak önem arz etmektedirler [Ignat ve ark., 2011]. Fenolikler, en az bir hidroksil grubu (OHˉ) ve bunun fonksiyonel gruplarını içeren aromatik halkalı bileşiklerdir [Dai ve Mumper, 2010]. Fenolik bileşikler, fenolik asitler ve flavonoidler olmak üzere iki gruba ayrılırlar [Nizamlıoğlu ve Nas., 2010]. Fenolik asitler hidroksisinnamik ve hidroksibenzoik asitler olarak iki gruba ayrılırlar. C6-C1 fenilmetan yapısında olan hidroksibenzoik asitler, bitkisel gıdalarda eser miktarda bulunurlar. Bunlar vanilik asit, gallik asit, m-hidroksibenzoik asit, salisilik asit gibi asitlerdir. C6-C3 fenilpropan yapısında olan hidroksisinnamik asitlerin yaygın bulunanları; o-kumarik asit, p-kumarik asit, kafeik asit ve ferulik asitlerdir [Nizamlıoğlu ve Nas., 2010]. 2.3.1. Flavonoidler Flavonoidlerin biyolojik aktiviteleri ile ilgili yapılmış ilk çalışma 1936 yılında SzentGyorgyi ve Rusznyak tarafından yayınlanmıştır. Flavonoidler, en büyük polifenol grubudur [Çapanoğlu Güven ve ark., 2010]. Flavonoidler flavan çekirdeği ve C6-C8C6 karbon iskeleti ile karakterize edilen sekonder metabolitlerdir. Flavonoidlerin temel yapısı iki benzen halkasının (A ve B) bir heterosiklik piren halkasına (C) bağlanması ile oluşmaktadır [Sandhar ve ark., 2011]. Merkez C halkasının oksidasyon durumuna göre flavonoidler altı gruba ayrılırlar: flavonlar, flavonoller, flavanonlar, flavononlar, izoflavonlar ve antosiyanidinler [Dai ve Mumper, 2010]. Flavonoidler yapısında 4000’den fazla polifenolik bileşiği barındıran ve bitkisel kaynaklı besinlerde doğal olarak bulunan bir gruptur [Huang ve ark., 2009]. Tüm hücre içinde, bitki dokularında ya da çeşitli bitkisel organların yüzeyinde bulunan flavonoidler bitkilerde çoğunlukla glikozit formları halinde olup aglikon formlarına (şeker kısmını içermeyen form) ise daha az rastlanılmaktadır [Çapanoğlu Güven ve ark., 2010]. Flavonoidler çok sayıda meyve, sebze, aromatik ve tıbbi bitkilerde, çay ve kırmızı şarapta bulunmaktadır [Gibellini ve ark., 2011]. Yapılan çalışmalarda 29 baharatlar ve test edilmiş tıbbi bitkilerde zengin flavonoid içerikleri bulunmuştur. Bazı bitkilerde ve gıdalarda bulunan flavonoidler Çizelge 2.3’de verilmiştir. İnsan beslenmesinin bir parçası olan flavonoidlerin insan sağlığı üzerine yararlı etkileri vardır. Başta antikanser özellikleri olmak üzere antiviral, antioksidan antiinflamatuvar gibi çeşitli özelliklere ve serbest radikal süpürücü gibi çeşitli aktiviteye sahiptirler. Çizelge 2.3. Bazı bitkilerde ve gıdalarda bulunan flavonoidler [Sandhar ve ark., 2011; Ren ve ark., 2003] Bazı flavonoidler Bitki türleri Gıda kaynağı Luteolin, apigenin, kirisin Aloe vera, Kekik, maydonoz Mentha longifolia Kuersetin, kamferol, Azadirachta indica, Soğan, brokoli, elma, kiraz mirisetin, rutin Betula pendula, Tilia cordata Kateşin, (-)-epikateşin Brysonima crassa Elma, çay Daidzein, genistein Butea Bakliyatlar monospermea Hesperitin, naringenin Citrus medica Turunçgiller Flavonoidlerin Etki Mekanizmaları Flavonoidler serbest radikal süpürücü, karsinojen metabolizmasının düzenleyici, hücre proliferasyonu ve farklılaşmasında tümör süpresör ve onkogenlerinin gen ekspresyonu ve apoptozun indükleyici, antioksidan aktivitesi, hücre çoğalmasını inhibe etmesi, antialerjen, antibakteriyel, antiviral, sitotoksik, antitümör ve antiinflamatuvar gibi sahip olduğu özellikler ile araştırmacıların ilgisini çekmektedir [Huang ve ark., 2009; Sandhar ve ark., 2011]. 30 Sağlığa yararlı etkilerinden dolayı kansere karşı tedavi edici ajan ya da kanser gelişimini engelleyici olarak kullanımları mümkün olabilmektedir. Çizelge 2.4’ de flavonoidlerin kansere karşı inhibitör özellikleri ile ilgili toplanan veriler özetlenmiştir [Ren ve ark., 2003]. Çizelge 2.4. Farklı kanser hücre hatları üzerine antikanser özellik gösteren flavonoidler [Ren ve ark., 2003] Kanser tipi Kanser hücre hattı İnsan oral kanser HSC-2, HSG, SCC- Epigallokateşin gallat (EGCG), Flavonoid Epigallokateşin (EGC), 25 Genistein, Epikateşin galat(ECG), Kuersetin İnsan meme kanseri MCF-7 Flavanonlar, Daidzein, Genistein, Kuersetin, Luteolin İnsan tiroid kanseri ARO, NPA, WRO Genistein, Biochanin A, Apigenin, Kamferol, Kirisin, Luteolin İnsan akciğer kanseri SK-LU1, H661, Flavon, Kuersetin A549 SW900, H441 İnsan prostat kanseri LNCaP, PC3, Genistein, Kuersetin, Epikateşin DU145 Kateşin, Kamferol, Luteolin, Apigenin İnsan kolon kanseri İnsan lösemi Flavonoidlerin Caco-2, HT-29, Flavon, Antosiyanin, Kuersetin, HCT-15, IEC-6 Genistein HL-60, K562, Jurkat Apigenin, Kuersetin, Mirisetin karsinojen metabolizmasına etki eden enzimleri uyarması karsinojenleri uzaklaştırıcı bir mekanizmadır. Bu mekanizma kanseri tetikleyebilecek kimyasal maddeler, ilaçlar, insektisitler, petrol ürünleri vb. prokanserojen maddeleri enzimler aracılığıyla oksidasyon, redüksiyon gibi işlemler ile metabolize eden 31 sistemlerdir. Faz I ve Faz II enzim grupları metabolize edici enzimlerdir. Faz I enzimleri ile gerçekleşen metabolizmada sitokrom P450 enzimleri (CYP) büyük ölçüde rol oynamaktadırlar. Flavonoidlerin mevcut P450 izoenzimleri olan CYP1A2 enzimlerinin aktivitelerini inhibe ederek karsinojenlerin aktivasyonu ile hücresel hasarın indüklenmesine karşı koruyucu etkileri olduğu söylenebilir. Bir diğer mekanizma ise karsinojenlerin detoksifiye edilmesini sağlayan Glutatyon-Stransferaz, kinon redüktaz ve UDP-glukuronil transferaz gibi faz-II metabolize edici enzimlerin indüksiyonudur. Bu da, karsinojenlere karşı flavonoidlerin kanser gelişimini engelleyici etkilerini açıklamaya yardımcı olmaktadır [Chahar ve ark., 2011]. Şekil 2.11’ de flavonoidlerin kansere karşı etkisi anlatılmaktadır. Kanser, normal hücrelerin mutant hücrelere dönüşümü ile başlar. Bu hücreler tümör artışına bağlı olarak iyi huylu tümör hücrelerine dönüşürler. Flavonoidler bu sürecin farklı basamaklarında rol oynamaktadırlar. Kamferol, biochanin A gibi bazı flavonoidler faz I enzimleri (ağırlıklı olarak CYP) aracılığı ile prokarsinojenlerin metabolik aktivasyonunu inhibe edebilme özelliğindedirler. Bundan dolayıdır ki bu alanlar tümör oluşumunu bloke ederler. Alternatif olarak naringenin, kuersetin gibi diyetle alınan flavonoidler faz II enzimlerin uyarılması ile karsinojenlerin detoksifikasyonuna yardım eder. Genistein ve epigallokateşin gallat (EGCG) gibi flavonoidler hücre siklusu, anjiyogenezis, invazyon ve apoptozu etkileyerek kanserin sonuncu basamağını baskılar [Moon ve ark., 2006] . 32 Şekil 2.11. Flavonoidler aracılığı ile kanserin baskılanması [Moon ve ark., 2006] Flavonoidlere ilişkin epidemiyolojik veriler incelendiğinde yüksek miktarda flavonoid alımı ile düşük kanser riskinin korelasyon gösterdiği göze çarpmaktadır. Şangay’da 2000-2002 yılları arasında yapılmış olan bir çalışmada 250 meme kanserli hastadan ve eşlenmiş kontrollerinden alınan idrar örneklerinde toplam flavonoid miktarları karşılaştırılmış ve kanserli hastaların idrar örneklerinde daha az miktarda flavonoid saptanmıştır [Ren ve ark., 2003]. Bu çalışma flavonoidlerin meme kanserinden korunmadaki potansiyel rolünü ortaya koymaktadır. Çoğu flavonoidin insan kanser hücre hatları üzerinde proliferasyonu engelleyici özellikler gösterirken normal insan hücrelerine çok az toksik etki gösterdiği ya da hiç toksik etki göstermediği bildirilmiştir. 33 Antiproliferasyon etki ile ilgili moleküler mekanizma, tümör oluşumuna yol açan prooksidan sürecin baskılanması ile ilişkili olabilmektedir. Büyümeyi teşvik edici reaktif oksijen türevleri (ROT) gibi oksidanlar tümör oluşumunun ve gelişim evrelerinin başlıca katalizleyicileridir. Prooksidan enzimler çeşitli karsinojenler tarafından aktive edilir. Örnek olarak forbol esterleri, siklooksijenazları (COX) ve lipooksijenazları (LOX) da içeren araşidonat metabolize enzimler gösterilebilir. Flavonoidler özellikle ksantin oksidazı, COX ya da LOX2’u inhibe etmede etkindir. Böylece tümör hücre proliferasyonunu da inhibe etmektedirler [Ren ve ark., 2003]. Flavonoidlerin antiproliferatif etkilerinde bir başka mekanizma poliamin biyosentezinin inhibisyonudur. Ornitin dekarboksilaz, poliamin biyosentezinde sınırlayıcı enzimdir ve çeşitli dokularda DNA sentezi ve hücre proliferasyonu ile korelasyon göstermektedir. Çeşitli deneyler, flavonoidlerin tümör promoterleri tarafından indüklenen ornitin dekarboksilazı inhibe edebileceğini göstermiştir. Bunun sonucunda da, poliamin seviyelerinde düşüş ve DNA/protein sentezinde inhibisyon gözlenir [Chahar ve ark., 2011]. Hirano ve arkadaşları (1994) insan akut myeloid lösemi hücre hattı üzerine (HL-60) 28 flavonoidin antikanser etkisini incelemişlerdir. Dört klinik antikanser ajanı ile birlikte bu bileşiklerin antiproliferatif etki ve sitotoksisitesi arasındaki farklılıkları araştırmışlardır. 28 flavonoidden 8’ i 10-940 ng/ml’ den başlayan IC50 değeri ile HL60 hücreleri üzerine önemli derecede süpresör etki göstermiştir [Hirano ve ark., 1994]. Knutz ve arkadaşları (1999) Caco-2 ve HT-29 kolon kanser hücre hatlarında 30 dan fazla flavonoidin hücre proliferasyonu ve sitotoksik etkisine bakmışlardır. Bileşiklerin hemen hemen hepsi sitotoksik etki olmadan antiproliferatif etki göstermiştir. 2.4. Antioksidan Bileşikler ve Antioksidan Savunma Sistemi Antioksidanlar; oksidatif stresi azaltarak ve serbest radikalleri süpürerek oksitlenebilen maddelerin oksidasyonunu önleyebilen ve geciktirilmesini sağlayan 34 bileşikler olarak tanımlanırlar [Dai ve Mumper, 2010]. Vücutta reaktif oksijen türevlerinin oluşumunu ve bunların meydana getirdiği hasarı önlemek üzere enzimatik ve enzimatik olmayan birçok antioksidan savunma mekanizması bulunmaktadır [Öğüt ve Atay, 2012]. Antioksidan savunma mekanizmasını birinci olarak peroksidaz ve metal bağlayan proteinlerin süpresyonu ile serbest radikallerin oluşumunu önleyebilen antioksidanlar oluşturur. İkincisini vitamin E ve C gibi radikal-temizleyici antioksidanların oksidasyonu, zincirinin başlamasını engellemesi ve zincirleme reaksiyonların yayılımının önlenmesi oluşturmaktadır. Üçüncüsünü onarma ve eski haline getirmeye çalışan lipaz, proteaz, DNA onarıcı enzimler ve transferaz gibi onarıcı ve yeniden yapılandırıcı enzimler oluşturur. Şekil 2.12’de antioksidan çeşitleri ve serbest radikallerin oluşturduğu oksidatif strese karşı antioksidan savunma mekanizması gösterilmektedir [Willcox ve ark., 2004]. RADİKAL SÜPÜRÜCÜ ANTİOKSİDANLAR KORUYUCU ANTİOKSİDANLAR ONARICI ANTİOKSİDANLAR - SOD - Vitamin C - Vitamin E - Lipaz - GPX - Ürat - Karotenoidler - Proteaz - Albümin - Flavonoidler - DNA onarıcı enzimler Radikal Zincir Kırık oluşumunun başlangıcının yayılımı/zincir Dokuların yeniden durdurulması durdurulması sonlanması yapılanması Başlatıcı Hasar Serbest Radikal Oluşumu zincir Lipid Radikali Hasar onarımı, Zincir Oksidasyonu Hastalık Oluşumu. Şekil 2.12. Antioksidan grupları ve antioksidan savunma mekanizmaları [Willcox ve ark., 2004] 35 Genel olarak antioksidan etki mekanizması aşağıdaki gibidir [Gutteridge ve Halliwell, 1994]: 1. Serbest radikal oluşumunun önlenmesi; Başlatıcı reaktif türevleri uzaklaştırıcı etki, Oksijeni uzaklaştırıcı ve konsantrasyonunu azaltıcı etki, Katalitik metal iyonlarını uzaklaştırıcı etki, 2. Oluşan serbest radikallerin etkisiz hale getirilmesi; Temizleyici (scavenging) etki: Reaktif oksijen türevlerini etkileyerek onları tutma veya çok daha az reaktif başka bir moleküle çevirme, Bastırıcı (quencher) etki: Reaktif oksijen türevleri ile etkileşip, onlara bir proton ekleyerek aktivite kaybına neden olma, Zincir kırıcı (chain breaking) etki: Reaktif oksijen türevlerini ve zincirleme reaksiyonları başlatacak diğer maddeleri kendilerine bağlayıp, zincirlerini kırarak fonksiyonlarını önleyici etki. Antioksidanlar, enzimatik ve enzimatik olmayan antioksidanlar olarak iki gruba ayrılmaktadırlar. Enzimatik antioksidanlar Süperoksit Dismutaz (SOD), katalaz (CAT), selenyum bağımlı glutatyon peroksidaz (GPx), glutatyon-S-transferaz (GST), glutatyon redüktaz (GR) dır [Gümüştaş ve Atukeren, 2008]. Katalaz (CAT) enzimi her biri bir prostetik grup olan ve yapısında Fe+3 bulunduran dört hem grubundan oluşmuş bir hemoenzimdir. Peroksizomlarda lokalize olan bu enzimler süperoksit dismutazın (SOD) oluşturduğu H2O2’i katalaz peroksidazlar ile beraber suya ve oksijene parçalar. Düşük konsantrasyonlarda H2O2’i glutatyon peroksidaz parçalarken yüksek konsantrasyonlarda katalaz aktivite kazanır. Katalaz aktivitesi böbrek, eritrosit ve karaciğerde yoğundur [Husain ve Kumar, 2012; Memişoğulları, 2005]. Glutatyon peroksidaz (GSH-Px) enzimi redükte glutatyonu yükseltgerken H2O2’i suya çevirir. Böylelikle membran lipidlerini ve hemoglobini oksidan strese karşı korur. Ayrıca E vitamini yetersiz olursa membranı peroksidasyona karşı korur [Memişoğulları, 2005]. Yapısında bakır, çinko ve magnezyum iyonu bulunduğundan metaloenzim olarak da adlandırılan SOD, süperoksidin hidrojen perokside 36 dismutasyonunu katalize eden bir enzimdir [Çavdar ve ark., 1997]. Üç tür SOD vardır. Birincisi mitokondride lokalize Mn-SOD, ikincisi sitozolde lokalize Cu-Zn SOD ve üçüncüsü de Cu içeren ve plazmadaki süperoksit radikallerini metabolize eden vasküler endotele bağlı Cu-SOD’dur. SOD’un katalizlediği süperoksitin hidrojen peroksite dismutasyonu, süper oksit radikalinin anyon ve katyon formlarının eşit oranda bulunduğu pH 4,8’de kendiliğinden oluşur [Memişoğulları, 2005]. Enzimatik olmayan antioksidanlardan vitamin C (askorbik asit), indirgeyici özelliğinden dolayı güçlü bir antioksidandır. Lipit peroksidasyonunu başlatan radikallerin etkilerini yok ederek, lipitleri oksidasyona karşı korumaktadır. Antioksidan etkisi yanında organizmada fenton reaksiyonunda ferri demiri ferro demire indirgeyerek hidrojen peroksit ile etkileşmeye uygun olan süperoksit radikalinin üretimine neden olur. Bu nedenden dolayı serbest radikal reaksiyonlarının önemli bir katalisti veya bir prooksidan olarak değerlendirilir [Montezano ve Touyz, 2011; Üzümlüoğlu Coşkun, 2008]. Vitamin E (α-tokoferol) çok güçlü bir enzimatik antioksidandır. En önemli işlevi membran fosfolipitlerinde bulunan çoklu doymamış yağ asitlerini serbest radikal etkisinden koruyan ilk savunma hattını oluşturmaktır. Vitamin E süperoksit ve hidroksil radikallerini, singlet oksijeni, lipit peroksit radikallerini ve diğer radikalleri indirger. Vitamin E zincir kırıcı antioksidan olarak bilinir. Lipit peroksidasyonu zincir reaksiyonu vitamin E vasıtası ile sonlandırılabilir. Yaşlılarda vitamin E ve C verilmesinin ortalama kan lipit peroksit konsantrasyonlarında bir azalma sağladığı saptanmıştır. Glutatyon peroksidaz ile vitamin E, serbest radikallere karşı birbirlerini tamamlayıcı etki gösterirler. Glutatyon peroksidaz oluşmuş peroksitleri ortadan kaldırırken, vitamin E peroksitlerin sentezini engellemektedir [Niki, 2013; Üzümlüoğlu Coşkun, 2008]. Flavonoidler serbest radikalleri yok edici, güçlü antioksidan ve iltihaplanmayı önleyici etkiye sahiptirler [Sandhar ve ark., 2011]. Bu bileşikler peroksi radikalleri ile reaksiyona girmeleri sonucunda elektron transferi yoluyla hidroksil ve süperoksit radikallerini yakalayarak lipid peroksidasyonunu engellerler [Ferreira ve ark., 2010]. Hidrojen verici bir serbest radikal yakalayıcısı olarak görev yapan flavonoidler bu fonksiyonlarını B halkasındaki kateşol yapısının, radikal forma daha yüksek bir 37 stabilite kazandırması ile, C halkasındaki çift bağların elektronlarının yer değiştirmesi ile, 3ı ve 5ı hidroksil gruplarının yüksek radikal yakalama gücü ile gerçekleştirmektedir [Hirano ve ark., 2001]. Gıdalarda doğal antioksidanların kullanımı ile ilgili birçok çalışma yapılmaktadır. İçerisinde yüksek miktarda kateşin, antosiyanidin flavonoidleri bulunduran üzümsü meyvelerde antioksidan etkinin oldukça fazla olduğu bulunmuştur [Wang, 1997; Wang ve Stretch, 2001]. Sharififar ve arkadaşları (2009), Teucrium polium’ un metanol ekstraktının antioksidan aktiviteleri olduğunu rapor etmiş ve apigenin ve rutinin beta-karotenin oksidasyonu ve lipid peroksidasyonun güçlü inhibitörleri olduğunu bulmuştur. Braca ve arkadaşları (2002) Licania licaniaeflora’ nın yapraklarından bazı flavonoidleri izole etmişler ve kuersetin türevlerinin güçlü antioksidan aktiviteye ve flavonon 8hidroksi-naringen ve kamferol 3-O-α-rhamnositin düşük antioksidan aktiviteye sahip olduğunu bildirmişlerdir. Salucci ve arkadaşları (2002) diyetle alınan epikateşin, apigallokateşin, gallik asit, kuersetin-3-glukozit flavonoidlerinin güçlü antioksidan aktiviteye sahip olduğunu rapor etmişlerdir [Sandhar ve ark., 2011]. 2.5. Kanserde Hücresel ve Moleküler Düzeyde Apoptoz Mekanizması Organizmada hücre ölümünün iki tipi vardır: bunlar nekroz ve apoptozdur [Thompson, 1995; Ameisen, 1996]. Nekroz, hücre şişmesi ve hızlı dejenerasyon olarak tanımlanır. Nekroz mekanizması şu şekilde gerçekleşmektedir: Dışarıdan fiziksel ve kimyasal uyarılar (ısı, yanma, toksik maddeler) olduğunda bu uyarılar sonucu hücrenin iyon dengesi bozulur ve DNA tamirinden sorumlu nuklear enzim olan PARP (Poli ADP-riboz polimeraz) enzimi NAD kaybına neden olur. Bu durumda gerçekleşen ATP eksikliği, iyon pompası yetersizliğine yol açar. Böylece hücre sıvı alır ve organeller şişer. Bunun sonucunda ise plazma membran bütünlüğü bozulur ve osmotik basınç nedeni ile hücre patlar. Hücre ölümünü takiben hücre içeriğinin hücreler arası boşluğa salınması yangı (inflamasyon, iltihaplanma) olayına sebep olur. Bu olayın karakteristik özelliği makrofaj ve nötrofillerin nekrotik dokuya göç etmesidir. Göç eden bu hücreler nekrotik dokuyu fagosite eder. Bu nedenle enflamasyon nekrozun önemli bir işareti olarak görülmektedir [Golstein ve Kroemer, 38 2007; Nicotera ve ark., 2004]. Apoptoz terimi ise ilk olarak Kerr ve arkadaşları (1972) tarafından fizyolojik hücre ölümü olarak tanımlanmıştır [Kandaş, 2004]. Apoptoz mekanizması, normal gelişim sırasında ve olgun organizmadaki çeşitli hücre tiplerinin tahribi esnasında spesifik hücrelerin kaybından sorumludur. Apoptotik hücre sayısı kişinin ya da organizmanın sağlıklı ya da hasta oluşunu belirlediği için apoptozun mekanizmaları hücrede denge unsuru olmaktadır [Kwon ve ark., 2006]. Çok hücreli organizmalarda, hücredeki genetik hasarın bloke edilmesi ya da hücrenin tamamen yok edilmesi apoptoz ile gerçekleşir. Hasarın yayılması ve tümör oluşumu gibi olasılıklar engellenmiş olur. Apoptoz ani gerçekleşen hızlı bir olaydır. Apoptotik bir uyarı sonrasında önce hücre zarında değişimler meydana gelir ve bunun sonucunda hücre zarı degredasyona uğrayarak zamanla küçülür ve apoptotik cisimcikler oluşur (Şekil 2.13) [Altunkaynak ve Özbek, 2008]. Şekil 2.13. Apoptoza maruz kalan bir hücrede hücre ölümünün aşamaları [Altunkaynak ve Özbek, 2008; http://ajprenal.physiology.org] 39 Apoptotik cismin oluşumuna kadar bütün apoptotik olaylar zinciri birkaç dakika sürer. Bununla birlikte apoptotik hücrelerin (Şekil 2.14) fagositozu için daha uzun bir zaman gerekir [Altunkaynak ve Özbek, 2008]. Şekil 2.14. Hücrede gerçekleşen apoptozun ardından oluşan apoptotik cisimlerin ışık mikroskobik görünümü. Oklar; hücre içerisinde görülen lipid damlacıklarını, ok başı; heterokromatik ve koyu eozinofil sitoplazmalı bir hücreyi, yıldız; apoptotik cisimleri işaret etmektedir [Özbek ve Özbek., 2003] 2.5.1. Apoptozun moleküler mekanizması Kanser, onkogenlerin tümör süpresör genlerinin mutasyonundan kaynaklanan genetik bir rahatsızlıktır. Apoptoz, DNA’da meydana gelen hasar onarılamadığı durumda gerçekleşen hücre ölüm tipidir [Ouyang ve ark, 2012]. Apoptoz olayının gerçekleşmesi esnasında gözlenen genetik olaylar, hem toksik ilaçların hücre ölümünü bu yolla gerçekleştirmesinden, hem de bu işlemde tümör supresör genler ile 40 onkoproteinlerin birlikte iş görmesi açısından önemlidir. Apoptozun mekanizmasında belli aşamalar görülür; ölüme karar verme, hücre ölümünü gerçekleştirme, parçalanma ve fagositoz [Altunkaynak ve Özbek, 2008]. Apoptoz, iki ana yolak ile gerçekleşir, dış apoptotik yolak (ekstrensek) – ölüm reseptörleri yolağı ve iç apoptotik yolak (intrensek) mitokondriyal ölüm yolağı ile gerçekleşebilir [Ouyang ve ark., 2012]. Apoptozu transmembran reseptör aracılı etkileşimler ile başlatan yol, ölüm reseptör yoludur. Bu sinyal yolunda, TNF reseptör gen süper ailesinin üyeleri olan ölüm reseptörlerini içeren transmembran reseptörleri (Şekil 2.15) rol almaktadır. TNF reseptör ailelerinin üyeleri birbirine benzer sisteince zengin hücre dışı domain (alan) içerir ve öldürücü domain olarak adlandırılan yaklaşık 80 aminoasitlik bir sitoplazmik alana sahiptirler. Ligand ve onların karşılığı olan öldürücü reseptörler FasL/FasR, TNF-α/TNFR1, Apo3L/DR3, Apo2L/DR4 ve Apo2L/DR5’dir. Apoptozun ekstrensek fazını tanımlayan olayların oluş sırası en iyi şekilde FasL/FasR ve TNF-α/TNFR1 modelleri ile karakterize edilir. TNF, sitolitik aktivitesini Fas (CD95) antijeni aracılığı ile yürütür [Eröz ve ark., 2012]. 41 Şekil 2.15. Hücre ölüm reseptörlerinden bazılarının apoptozdaki rolü [Altunkaynak ve Özbek, 2008] Hücre içi reseptörlere doğrudan etki eden reseptörlerden ayrı olarak uyarının farklı bir düzenini içeren yola intrensek (mitokondriyal yol) adı verilir. Apoptozu başlatan intrensek sinyal yolu; mitokondriyal başlatıcı olaylar olan, hücre içerisindeki hedefler ile direkt etkileşimde olan ve hücre içi sinyaller üreten, reseptör olmayan uyaranların aracı olduğu bir dizi olayları içermektedir. İntrensek yolu başlatan uyarıcı, pozitif ya da negatif biçimde rol oynayabilir. Negatif sinyaller, ölüm programının baskılanmasının başarısız olmasına neden olabilecek belirli büyüme faktörleri, hormonlar ve sitokinlerin olmadığı durumları içerir ve apoptozu tetikler. Serbest radikaller, radyasyon, hipertemi, toksinler, hipoksi ve viral enfeksiyonlar gibi diğer uyaranlar pozitif sinyaller olarak rol oynamaktadır. Bu uyaranların tamamı mitokondriyal permeabilite geçiş porunun açılmasına, mitokondriyal transmembran 42 potansiyeli ve sitozolun iç membran boşluğundan normal olarak izole edilmiş proapoptotik proteinlerin iki ana grubunun salınımına yol açan değişikliklere neden olabilir [Saelens ve ark., 2004]. İlk grup sitokrom c, Smac/DIABLO, ve serin proteaz HtrA2/Omi’den oluşur. Sitokrom c bir apoptozom oluşturan prokaspaz-9’a ilave olarak apoptotik proteaz aktive etme faktörünü (Apaf-1) aktive eder ve bağlar. Bu şekilde prokaspaz-9’un kümeleşmesi kaspaz-9 aktivasyonuna yol açar. Proapoptotik proteinlerin ikinci grubu, apoptoz süresince mitokondrilerden salınan AIF, endonükleaz G ve CAD’dır, ancak bu hücrenin ölümünden sonra oluşan bir olaydır. Apoptoz uyarıcı faktör (AIF) çekirdeğe transloke edilir ve DNA’nın 50-300kb’lik parkalara bölünmesine ve periferal çekirdek kromatininin kondensasyonuna yol açar [Eröz ve ark, 2012]. Çeşitli kanser hücreleri üzerine bitkiler ile apoptotuzun indüklenmesi üzerine çalışma yapılmıştır. 2011 yılında yapılan bir çalışmada Mentha piperita bitkisinin HeLa (Serviks kanser hücre hattı ), MCF-7 (Meme kanser hücre hattı), Jurkat (T-lenfoblast hücre hattı), T24 (Üriner karsinoma), HT-29 (Kolon adenokarsinoma), MIAPaCa-2 (Pankreatik adenokarsinoma) ve normal IMR-90 (Akciğer fibroblastı), HEK-293 (Böbrek epiteli) hücreler üzerine mitokondriyal yol ile apoptotik aktivitesini test etmişlerdir [Jain ve ark., 2011]. Yapılan bir çalışmada SH-SY5Y (insan nöronal hücreleri) hücreleri ile kuersetinin H2O2 indüklü apoptoza karşı koruyucu etkisine bakılmıştır. Bu çalışmada SH-SY5Y hücreleri 100 µM kuersetin ve 100 µM H2O2 ile 24 saat inkübe edilmiştir. Buna göre; H2O2 uygulanmış SH-SY5Y hücrelerinin DNA’sında degradasyon görülürken H2O2 uygulanmış SH-SY5Y hücrelerine 100 µM kuersetin ile muamele sonucu degradasyon seviyesi gözle görülür biçimde azalmıştır [Suematsu ve ark., 2011]. Apoptotik yolların kesiştiği kavşak noktanın mitokondri olduğu görülmüştür. Bu yüzden mitokondrinin aktivasyonu salınması) (sitokrom c’nin mitokondriden sitoplazmaya apoptotik süreçte geri dönüşümsüz noktayı gösterir. Mitokondri, membranlar arası alandan sitoplazmaya sitokrom c ve apoptoz uyarıcı faktör (AIF) gibi apoptotik faktörlerin salınımı ile apoptozun pek çok formunda önemli rol oynar. 43 Sitokrom c, elektron transport zincirine ve oksidatif fosforilasyona katılır. Sağlıklı hücrelerde sitokrom c, mitokondride membranlar arası boşlukta yer alır. Sitotoksik ilaçlar, gelişme faktörü eksikliği, reaktif oksijen türevleri ve DNA hasarı gibi değişik hücresel stresler sitokrom c’nin sitoplazmaya salınmasını harekete geçirir. Sitokrom c’nin salınması, Bcl-2 aile üyeleri ile düzenlenir. Bcl-2 onkoprotein grubu Bcl-2 ailesi antiapoptotik ve proapoptotik üyelerden oluşan ve apoptozu düzenlemede en önemli role sahip olan onkoprotein grubudur (Şekil 2.16). Bcl-2 ile ilgili proteinler yapısal ve işlevsel durumlarına göre 3 grup altında sınıflandırılırlar: 1) Bcl-2 alt grubu Bcl-2, Bcl-XL ve Bcl-w’ den oluşur, dört bölgeleri (BH1, BH2, BH3, BH4) kuvvetli benzerlik gösterir. Hepsinin antiapoptotik aktivitesi vardır. Proteinin C ucundan zara tutunma bölgesi vardır ve mitokondri dış zarına yerleşirler. 2) Bax alt grubu Bax ve Bak’ dan oluşur. BH1, BH2 ve BH3 bölgelerinde Bcl-2’ ye benzerlik gösterirler ve hepsi pro-apoptotiktir. Bax difteri toksininin yapısal olarak tam benzeridir. Bu toksin, endozomal/lizozomal zarlarda mRNA çevirimi (translokasyon) baskılayıcı adenozin 5’- difosfat ribozile edici polipeptid A alt ünitesinin sitoplazmaya geçmesini sağlayacak büyüklükte kanallar oluşturarak hücreyi öldürür. 3) Bik alt grubu proapoptotik Bik, Bid ve Bim’ den oluşur. Bunların yalnız BH3 bölgeleri Bcl-2’ ye benzerlik gösterdiği için BH3 proteinler olarak da adlandırılırlar. Belirgin özellikleri heterodimerler oluşturmaları ve böylece eşlerinin aktivitelerinin düzenlenmesini sağlamalarıdır [Atagün ve ark., 2011; Çolakoğulları, 2007]. 44 Şekil 2.16. Apoptozda mitokondri yolunda yer alan Bcl-2 familya üyeleri [Atagün ve ark., 2011] Bir hücrenin apoptoza eğilimli oluşu heterodimer ya da homodimer formundaki Bcl2 ailesi genlerinin etkisine bağlıdır [Altunkaynak ve Özbek, 2008]. Bax hücrede aşırı yapıldığında apoptotik ölüm artar iken Bcl-2 aşırı yapıldığında Bax ile heterodimerize olur ve apoptotik ölüm baskılanır. Bax ya da Bak gibi üyeler heterodimerizasyon yoluyla kaspaz serbestleşmesini uyarır ve mitokondri zarının geçiş porlarının açıklığını değiştirerek sitokrom c’ yi serbestleştirir. Dolayısıyla kaspaz aktivasyonuna yol açar [Tsujimoto, 1998; Taneja ve ark., 2001]. Bcl-2 ve Bcl-XL apoptozu engelleme fonksiyonunu; ya kaspazların öncü formlarını durdurarak ya da kaspaz akışını direkt olarak aktive eden sitoplazmadaki AIF ve sitokrom-C gibi apoptogenik faktörlerin mitokondriden serbestleşmesini engelleyerek gerçekleştirir (Şekil 2.17) [Altunkaynak ve Özbek, 2008]. 45 Şekil 2.17. Bcl-2 onkoproteininin apoptoz üzerine etkisi. PARP: poli ADP riboz polimeraz’ ı sembolize etmektedir [Altunkaynak ve Özbek, 2008] Kaspazlar Gerek ölüm reseptörleri yolu gerekse mitokondriyal apoptozda rol alır. Kaspazların günümüze dek 14 izoformu keşfedilmiştir: Apoptozu başlatan kaspazlar (C-2, C-8, C-9, C-10), apoptozu yürüten kaspazlar (C-3, C-6, C-7) ve sitokin inaktivasyonu (C1, C-4, C-5, C-11, C-12) [Gültekin ve ark., 2008]. Sitoplazmada normalde inaktif proenzimler olarak bulunurlar. Fakat proteolitik parçalanmadan sonra aktif hale geçerler ve böylece kaspaz aktivasyon zinciri (Şekil 2.18) başlar. Başlangıçta, kaspazlar mitokondride membran hasarı oluşturur ve bu olayların sonucunda; zar değişimleri, hücre iskeleti ve çekirdek değişimine yol açan hasarlar ortaya çıkar [Leach, 1998; Saikumar, 1999]. Bazı kaspazlar mitokondride inhibe edilir. Bcl-2 ve Bax mitokondri dış zar geçirgenliğini ayarlar. Apoptotik uyarıda mitokondriyal bir protein olan sitokrom-C, APAF-I aktive eder ve ardından ATP’nin katılmasıyla apoptozom adı verilen bir kompleks oluşur. Bu kompleks inaktif olan prokaspaz 9’un 46 aktif kaspaz 9’a dönüşmesine ve diğer efektör kaspazların aktivasyonuna yol açar [Atagün ve ark., 2011]. Şekil 2.18. Mitokondri aracılığı ile kaspaz aktivasyonu. A. Apoptotik uyarıdan sonra sitokrom c sitoplazmaya salınır. B. Sitokrom c ve ile Apaf-1 heptamerik oluşumu sağlayan konformasyon kazanır [Atagün ve ark., 2011] 2.6. Türkiye’nin Bitki Örtüsü Türkiye, çevresindeki çoğu ülkeye göre sahip olduğu bitki çeşitliliği bakımından farklılık göstermektedir. Günümüz bitkilerine göre Türkiye, 3090’ı endemik toplam 12 000 bitki taksonunun yaşam alanıdır. Türkiye’nin bu özelliği, coğrafi faktörlerden ileri gelmektedir. Toprak tiplerinin farklılıkları, iklim özelliklerinde kısa mesafelerde meydana gelen değişiklikler gibi coğrafi faktörler, bitki formasyonlarının farklılaşmasına ve türce çeşitlenmesine neden olmaktadır. Türkiye’nin, kuzey ve güney kıyılarının gerisindeki dağlık alanlar ile batısından doğusuna doğru gidildikçe 47 belirginleşen yükselti farkları, dağlık sahalarında bitki topluluklarının kademelenmesine ve topluluklarının değişimine neden olmuştur [Avcı, 2005]. Türkiye’de endemik bitki türleri yönünden zengin bölgeler İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Akdeniz bölgeleri olup 1890 bitki sadece coğrafik bölgelerimize özgüdür; geri kalan 1200 endemik takson ise birden çok coğrafik bölgede yayılış göstermektedir [Atik ve ark., 2010] (Çizelge 2.5). Çizelge 2.5. Türkiye’de bölgelere özgü endemik bitki türü sayıları [Atik ve ark., 2010] Bölge Endemik bitki türü sayısı Güney Doğu Anadolu 35 Marmara 70 Ege 160 Karadeniz 220 İç Anadolu 275 Doğu Anadolu 380 Akdeniz 750 TOPLAM 1890 2.7. Asteracea Familyasının Genel Özellikleri Dünyada geniş habitat tiplerine sahip Asteraceae familyası üyeleri Antartika dışında hemen hemen her bölgede bulunurlar [Kürşat ve Civelek, 2011]. Özellikle Akdeniz Bölgesi, Meksika ve Güney Afrika gibi subtropik ve tropik yan kurak bölgelerde, Güney Amerika, Afrika ve Avustralya'nın ormanlık bölgelerinde, çalı formasyonlarında ve kırlarda temsil edilmektedir. Asteraceae familyası yaklaşık 1100 cins ve 25 000 tür ile dünyada, 152 cins, 1230 tür, 133 alt tür, 75 varyete olmak üzere toplam 1438 taxa ile de Türkiye'de temsil edilmektedir [Saday, 2005]. 48 2.7.1. Asteracea familyasının morfolojik özellikleri Tek ve çok yıllık otsular veya nadir olarak çalı şeklinde olup; bazıları süt boruları içeren böcekler ile tozlaşan bitkilerdir. Familyanın yaprakları bazen karşılıklı ama genelde alternat ve stipulsuzdur. Yaprak laminası değişik şekillerde olup parçalı ya da bütündür. Çiçek durumu baş veya kapitulumdur. Kapitulum nadiren tek çiçekli olup çok sayıda sapsız çiçekten oluşur. Kapitulum bir ya da çok sıralı braktelerden oluşan koruyucu bir involukrum ile çevrilidir. Tüm çiçekler hermafrodit veya tek eşeyli, aktinomorf ya da zigomorftur. Kaliks ya papus ya halka veya pul biçimindedir. Ovaryum alt durumlu olup iki karpelden meydana gelmiş tek ovüllüdür. Asteracea familyasının meyve tipi akendir, tepesinde bazen bir papus, bazen kaliks artığı bulunur. Asteracea familyası oldukça geniş bir familyadır. Körpe ve sulu bitkiler, yabani zararlı otlar ve zehirli bitkiler gibi bitkilerinin yanında gıda bitkileri, hammadde kaynakları, ilaç bitkilerini içermelerinden dolayı ilaç sanayisinde kullanılır, süs bitkisi olarak yetiştirilir ve bal gibi gıdalar elde edilir. Bundan dolayı ekonomiye büyük oranda katkı sağlamaktadırlar [Süslü ve ark., 2010]. 2.8. Tanacetum Cinsinin Özellikleri Asteraceae familyasına ait Tanacetum cinsi dünyada 70 tür ile temsil edilmekte olup bunların 18’i endemiktir. Dünyada kuzey yarım kürede yayılış göstermektedir. Türkiye’de Doğu Anadolu Bölgesi başta olmak üzere, İç ve Güney Anadolu bölgelerinde oldukça yaygındır. Tanacetum cinsinin 45 türü ülkemizde yetişmektedir [Kılıç, 2007; Aydemir, 2005]. 2.8.1. Tanacetum albipannosum Hub.-Mor. & Grierson bitkisinin özellikleri Türkçe adı ‘Keçeli Pireotu’ olarak ismlendirilen Tanacetum albipannosum (Şekil 2.19) otsu, bazen tabanda odunsu bir bitkidir. Gövde hemen hemen dik, yapraklı, 2540 cm boyunda; yukarı kısmında 2-5 dallı, nadiren basit, grimsi tüylüdür. Taban 49 yapraklar pinnat bölümlü, 7-15 cm boyunda grimsi veya beyaz keçimsi tüylüdür. Üst yapraklar pinnat bölümlü 1-2 cm’dir. Kapitulum tekli çiçek tablasını saran grimsi yapraklar tüylü, 4-7 x 7,5-12,5 mm’dir. Fillariler yumurtamsı, sivri uçlu, kahverengi kenarlıdır. Kenardaki çiçekler 20-35 adet olup, beyaz ya da açık sarıdır. Uç tarafında 3 dişlidirler. Ortadaki çiçekler 2-2,5 mm, meyveleri aken şeklinde 2-2,5 mm boyunda ve 10 kadar çıkıntı taşır. Çiçeklenmesi 6. ve 7. aylarda, kaya koğuklarında ve dik kayalıklarda 1550-1750 m yükseklikte yetişirler. Ülkemizde Erzincan, Sivas ve Giresun yüksek daülarında bulunurlar. Endemik ve Iran-Turan elementidir [Grierson, 1975]. Şekil 2.19. Tanacetum albipannosum [http://turkherb.ibu.edu.tr] 50 2.8.2. Tanacetum L. cinsinin halk arasında kullanımı Tanacetum cinsinin birçok türü dünyanın her yerinde farmakolojik araştırmalarda ve etnobotanikte geniş kullanım alanına sahiptirler. Bu cinsin taksonları, yüksek oranda uçucu yağ içermektedirler [Özmen, 2009]. Solucan otu olarak bilinen T. vulgare L. bitkisi farklı birçok farmakolojik özelliklere sahiptir. Sırbistan’da yayılış gösteren bu tür, başlıca tansiyon ilacı olarak kullanılmakta olup ayrıca antidiyabetik, gaz giderici ve idrar söktürücü gibi birçok kullanım amacı vardır. Bu türden elde edilen ekstraktların antioksidan, antimikrobiyal, antiinflamatuvar ve antitümör aktivite gösterdiği rapor edilmiştir [Stevovic ve ark., 2009]. T. parthenium Schultz Bıp. kulak, baş, diş ve mide ağrıları, kulak çınlaması, baş dönmesi, ateş, eklem iltihabı, astım, adet düzensizliği ve sedef gibi birçok rahatsızlığa karşı tedavi edici olarak kullanılmaktadır. Amerika’nın güneyi ve merkezinde değişik hastalıkların tedavisi için bu bitki türünden faydalanılmaktadır. Andes dağlarında yaşayan Hintliler mide bulantısı, karın ve böbrek ağrısına karşı kullanmakta; Kosta Rikalılar ise bitkiyi kaynatarak sindirime yardımcı amaçlı kullanmaktadırlar. Ayrıca yapılan klinik çalışmalarda migren ağrısını engelleyici etki, antiinflamatuvar, antiülser ve insektisit özellik ve antikanser aktivite gösterdiği belirtilmiştir [Pareek ve ark., 2011]. Wu ve arkadaşları (2006) apigenin, luteolin ve parthenolid içeren Tanacetum parthenium türünün insan meme kanser hücreleri (MCF-7 ve Hs 605.T) ve insan serviks kanser hücresinin (SiHa) canlılığını araştırmışlardır. Parthenolid’in üç hücre hattı üzerine de antiproliferatif etkisi yüksek olmuştur [Wu ve ark., 2006]. T. coccineum Grierson halk arasında oltu otu olarak bilinmektedir. Bu bitki kene, pire ve bit gibi vücut parazitlerine karşı haşere öldürücü olarak, kaşıntılı deri hastalıklarına ve sivilcelere karşı tedavi amaçlı kullanılmaktadır [Kılıç, 2007]. Endemik bir tür olan T. albipannosum ile ilgili benzer çalışmalar ülkemizde ve dünyada bulunmayıp, çalışmamız bitkinin kanser hücreleri üzerine sitotoksik ve apoptotik etkisi, antioksidan aktivitesi, genetik hasarı önleyici etkisi bakımından yapılmış ilk çalışma olarak önem taşımaktadır. 51 2.9. Achillea Cinsinin Özellikleri Achillea cinsinin geneli (Şekil 2.20) Avrupa’da, Asya’nın ılıman bölgelerinde, bazıları da Kuzey Amerika’da yayılış gösterirler. Günümüzde yaklaşık 140 türü olan cinsin Türkiye’deki tür sayısı 42 dir. Deniz seviyesinden 3000 m’ye kadar her türlü habitatta yetişebilmektedir [Saeidnia ve ark., 2011; Arabacı, 2006]. 2.9.1. Achillea sp. nova bitkisinin özellikleri Achillea sp. nova çok ılık, otsu, yastık formundadır. Tabandan çok dallanan 30-40 cm boyunda ve tabanında verimsiz yaprakları bulunan basık, keçemsi tüylü bitkilerdir. Yaprakların hepsi aynı olup ipliksi; gövdedeki yapraklar 7-16 x 1-2 mm pinnat, kiremit dizilişli, yumurtamsı veya kılışsı, keçemsi tüylüdür. Kapitulumlar daima bir adet olup 5-7 cm boyundaki saplar üzerinde yer alırlar. Fillarileri 3-4 seri, dışarıdakiler 10-12 mm, yumurtamsı oblong, ortadakiler oblong oblivikülerdir. En içte yer alanlar ipliksi, kılıçlı ve tamamı zarsı bir kenar ile sonlanır. En dış fillarilerin orta damarları sık tüylüdür. Ray çiçekler 6-8 adet, beyaz 10-12 mm boyunda ve üç parçalıdır. Anterler sarı, hafifçe tüpten çıkarlar. Disk çiçekler 50-70 adet, 3,5 – 4 mm boyunda, involokrumu hafifçe geçerler. Stilus kahverengimsi, 1-2 mm boyunda ve uçta iki parçalıdır. Aken oblong, 2-3 mm boyundadır. Çiçeklenme 5. ve 6. aylarda olup steplerde, kayalık yamaçlarda 1500-1600 m’lerde yetişirler. Henüz bilim dünyası için tanımlanmayan bu tür Fethiye – Babadağ’da yetişmektedir. Achillea sp. nova endemik bir tür olup, Akdeniz elementidir. 52 Şekil 2.20. Achillea sp. nova [http://turkherb.ibu.edu.tr] 2.9.2. Achillea cinsinin halk arasında kullanımı Achillea türleri halk hekimliğinde farmakolojik amaçlı eskilerden beri kullanılan tıbbi bitkilerdir. Bu bitkiler terpenler, flavonoidler, alkoloidler, yağlar, taninler gibi farklı farmakolojik bileşikleri içermektedirler. Bu türler yara iyileştirici, antiseptik, terlemeyi önleyici, kanamayı durdurucu, idrar söktürücü gibi özelliklere sahip olup mide ağrısı, ishale karşı da tedavi edici olarak kullanılmaktadır. Ayrıca farklı Achillea türlerinin antimikrobiyal, antioksidan, antitümör, antiinflamatuvar, antidiyabetik ve sitotoksik etkileri kaydedilmiştir [Motavalizadehkakhky ve ark., 2013]. Biyolojik sistemlerde doğal antioksidanların koruyucu aktivitesi dikkat çekici 53 olmuştur. Bazı tıbbi bitkilerin serbest radikal süpürücü ve antioksidan aktivitelerinin olduğu kanıtlanmıştır. A. falcata L. eritrositlerde katalaz, süperoksit dismutaz ve glutatyon peroksidaz enzim sistemleri üzerine etkisi oldukça yüksek olmuştur. A. millefolium sindirim sistemi bozukluklarının tedavisinde halk hekimliğinde yaygın olarak kullanılmaktadır [Seidnia ve ark., 2011]. A. fragrantissima türü ile ilgili yapılan bir çalışmada bu türden elde edilen su ekstraktının insan karaciğer kanser hücre hattı (HepG2) üzerine sitotoksik etki gösterdiği bulunmuştur [Harlev ve ark., 2012]. Endemik tür olan A. sp. nova ile yapılmış herhangi bir çalışma yoktur. Farklı kanser hücre hatları üzerine sitotoksik ve apoptotik etkisinin, antioksidan aktivitesinin aynı zamanda genetik hasarı önleyici özelliğinin araştırıldığı bu çalışma, dünyada ve ülkemizde ilk olacaktır. 2.10. Centaurea Cinsinin Özellikleri Centaurea cinsi Güney Batı Asya ve Akdeniz’de yayılış göstermektedir. Dünyada yaklaşık 600 ülkemizde ise 190 kadar tür ile temsil edilmektedir [Özcan, 2013]. 2.10.1. Centaurea depressa Bieb. bitkisinin özellikleri Türkiye’de ‘Acımık’ olarak da isimlendirilen Centaurea depressa (Şekil 2.21) tek yıllık, 10-60 cm boyunda, genelde tabandan dallanan bir bitkidir. Yapraklar düz, kılıçsı ve keçemsi tüylüdür. İnvolukre 14-18 x 8-12 mm, ovaid veya fincan şeklindedir. Appendiçleri kahverengi ya da siyahımsı çizgili ve kurşuni renkli dişlidir. Çiçekler mavi, kenardaki çiçekler radiant, merkez çiçekler tüp şeklindedir. Akenleri 4, 5 ya da 5,5 mm boyunda ve ortadan yarıya kadar uzanan bir çizgi bulunmaktadır. Aken üzerinde yer alan tüyler (Pappus) 5-8 mm’dir. Tarla ve yol kenarlarında 0 m’den 2300 m’ye kadar olan yüksekliklerde yetişirler. Ülkemizde çok geniş yayılışı olan bu tür Asya’da Himalayalara kadar Avrupa’da Balkanlar ve Kırım’da yetişmektedir [Wagenitz, 1975]. 54 Şekil 2.21. Centaurea depressa [http://turkherb.ibu.edu.tr] 2.10.2. Centaurea cinsinin halk arasında kullanımı Centaurea cinsinin türleri antidiyabetik, antibakteriyel, antiinflamatuvar, idrar söktürücü, sindirimi düzenleyici, ishali önleyici etkilerinden dolayı halk ilacı olarak bilinirler. Bu türler zengin sekonder metabolit içerikleri, özellikle flavonoid ve seskiterpen laktonlarından ötürü birçok fitokimyasal araştırmalarda konu olmuştur [Bicha ve ark., 2013]. Erol-Dayi ve arkadaşları [2011] üç Centaurea türü (C. calcitrapa subsp. calcitrapa, C. ptosimopappa, C. spicata) ile yaptığı çalışmada bitki türlerine ait su ve metanol ekstraktlarının HeLa kanser hücre hattı üzerine sitotoksik etkisininin olup olmadığını araştırmışlardır. Yapılan bu çalışma sonucu C. calcitrapa subsp. calcitrapa türünün metanol ekstraktının yüksek oranda HeLa hücresine sitotoksik etki gösterdiği bulunmuştur. Yapılan bir çalışmada C. melitensis türünün yüksek antioksidan aktivite gösterdiği belirtilmiştir [Ayad ve ark., 2012]. 55 3. MATERYAL VE METOT 3.1. Materyal 3.1.1. Bitki materyali Bu tez kapsamında bitki materyali olarak Asteraceae familyasına ait üç bitki türü kullanılmıştır. Türkiye’de yetişen bu bitkiler Achillea sp. nova ve Tanacetum albipannosum endemik türler olup Centaurea depressa yaygın türdür. Bitki türlerinin teşhisi Gazi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Zeki Aytaç tarafından yapılmıştır. Materyaller 2011 yılı yaz döneminde toplanmıştır. Tez kapsamında kullanılan bitki türleri, lokaliteleri ve toplanma yılları Çizelge 3.1’de verilmiştir. Çizelge 3.1. Tez kapsamında kullanılan bitki türleri, lokaliteleri, toplama yılı Toplama yılı Bitki ismi Lokalite Achillea sp. nova Muğla; Fethiye, Babadağ, 1700 m 2011 Tanacetum albipannosum Erzurum; Aşkale, Erzincan yolu, 2011 5. km, Step Centaurea depressa Ankara; Gölbaşı, Hacı Hasan 2011 köyü 3.1.2. Çalışmada kullanılan hücre hatları Çalışmada kullanılan kolon kolorektal adenokarsinoma kanser hücre hattı (Caco-2) ŞAP Enstitüsü’nden (Türkiye), kolon kolorektal adenokarsinoma kanser hücre hattı (HT-29) ve servikal karsinoma hücre hattı (HeLa) Hamamatsu Üniversitesi Patoloji bölümünden (Japonya), kontrol amaçlı kullanılan insan gingivial fibroblast hücre hattı HGF-1 ise Gazi Üniversitesi Moleküler Biyoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi’nden (MOBAM) temin edilmiştir. 56 3.2. Metot 3.2.1. Bitki ekstraktlarının elde edilmesi Çalışmada kullanılacak bitki örnekleri kurutularak toz haline getirilmiştir. Öğütülmüş bitki örneklerinden 30 g alınmış metanol veya su çözücüleri (300 mL) ile soklet cihazı (LabHeat) kullanılarak yaklaşık 4-6 saat kaynatılmıştır (Resim 3.1). Elde edilen sıvı kısım filtreden geçirilmiş ve çözücüler kontrollü sıcaklık (60-80˚C), düşük basınç ile dönen evaporatörde (Heidolph Laborota 4000) uzaklaştırılmıştır (Resim 3.2). Elde edilen bitki ekstraktları kullanıncaya kadar 4˚C’ de muhafaza edilmiştir [Magesh ve ark., 2009]. Resim 3.1. Çalışmada kullanılan soklet cihazı 57 Resim 3.2. Çalışmada kullanılan evaporatör cihazı 3.2.2. Bitki ekstraktlarının farklı konsantrasyonlarda denenmesi Çalışmada Centaurea depressa, Achillea sp. nova ve Tanacetum albipannosum bitkilerinin metanol ve su ekstraktının 100, 250 ve 500 µg/mL konsantrasyonları HeLa, HT-29 ve Caco-2 kanser hücre hatlarına muamele edilmiştir. Bitki ekstraktlarının kanser hücre hatları üzerine antiproliferatif, apoptotik, antioksidan ve antigenotoksik etkileri araştırılmıştır. Ekstraktların konsantrasyonları hücre gelişimi için kullanılan besiortamı (DMEM) ile 1:1 oranında taze olarak hazırlanmıştır. 3.2.3. Hücrelerin geliştirilmesi için kullanılan besi ortamları ve gelişme şartları Hücreler ticari olarak alınıp laboratuvara getirildikten sonra -196ºC’de sıvı nitrojen tankında saklanmıştır. Çalışmada kullanılan hücre hatları gelişimini sağlamak amacıyla 37˚C’deki sıcak su banyosunda bekletilmiştir. Hücreler, içerisinde hücre besiortamı bulunan tüplere aktarılmıştır. Canlı hücre sayımı için 50 µl hücre süspansiyonu eşit miktarda Tripan mavi boyası (Sigma) ilave edilerek iyice 58 karışması sağlanmıştır. Bu karışımın 50 μl’si alınıp thoma lamı üzerinde sayılmıştır. İnverted mikroskopta (Leica, Germany) 16 kare sayılmıştır. Toplam sayı sulandırma katsayısı ile çarpılarak 1 mL besiortamında ne kadar hücre olduğu bulunmuştur [Oskay, 2008; Çetin, 2011]. İnsan gingival fibroblast (HGF-1) Hücreler, hücre besiortamı Dulbecco’s Modified Eagle Medium (DMEM, İnvitrogen) içerisine % 1 penisilin/streptomisin (Sigma), % 10 fetal sığır serumu (FBS, Gibco), ve % 1 L-Glutamin (Sigma) katılarak hazırlanmış ve T25 ve T75 flasklarda, 37˚C’de % 5 CO2 içeren inkübatörde geliştirilmiştir (MCO-18AIC, Sanyo). Besiortamı gün aşırı değiştirilerek hücre gelişimi takip edilmiştir. Flasklarda % 80-90 yayılma gösteren (logaritmik büyüme gösteren) hücreler Tripsin/EDTA (Gibco) ile kaldırılarak sayımı yapılmış ve 96 kuyulu mikroplaklara (Costar) 1x104 hücre/kuyu olacak şekilde aktarılmıştır [Weisburg ve ark., 2004; Kierklo ve ark., 2012]. İnsan kolorektal adenokarsinoma kanser hücre hattı (Caco-2) Hücreler, DMEM içerisine % 20 fetal sığır serumu, % 1 L-Glutamin ve % 1 penisilin/streptomisin katılarak hazırlanmış besiortamı ile flasklarda, 37˚C’de % 5 CO2 içeren inkübatörde geliştirilmiştir. Besiortamı gün aşırı değiştirilerek hücre gelişimi takip edilmiştir. Flasklarda % 80-90 yayılma gösteren hücreler Tripsin/EDTA ile kaldırılarak 96 ve 6 kuyulu mikroplaklara aktarılmıştır. 96 kuyulu mikroplaklarda 1x104 hücre/kuyu yoğunluğundaki hücreler antiproliferatif ve apoptotik etkiye bakılmak üzere; kit prosedürlerine göre 6 kuyulu mikroplaklarda da 0,5x106 hücre/kuyu yoğunluğundaki hücreler total antioksidan ve süperoksit dismutaz etkiye bakılmak üzere çalışmaya alınmıştır [Hadjiakhoondi ve ark., 2013; Souza ve ark., 2013]. 59 İnsan kolorektal adenokarsinoma kanser hücre hattı (HT-29) Hücreler, DMEM içerisine % 10 fetal sığır serumu, % 1 L-Glutamin, % 1 penisilin/streptomisin ve % 40 MCDB-201 katılarak hazırlanmış besiortamı içinde flasklarda, 37˚C’de % 5 CO2 içeren inkübatörde geliştirilmiştir. Hücre besiortamı gün aşırı değiştirilerek hücre gelişimi takip edilmiştir. Flasklarda % 80-90 yayılma gösteren hücreler Tripsin/EDTA ile kaldırılarak 96 ve 6 kuyulu mikroplaklara aktarılmıştır. 96 kuyulu mikroplaklarda 1x104 hücre/kuyu olacak şekilde hücreler antiproliferatif ve apoptotik etkiye bakılmak üzere; kit prosedürlerine göre 6 kuyulu mikroplaklarda 0,5x106 hücre/kuyu olacak şekilde hücreler total antioksidan ve süperoksit dismutaz etkiye bakılmak üzere çalışmaya alınmıştır [Hadjiakhoondi ve ark., 2013]. İnsan servikal karsinoma hücre hattı (HeLa) Hücreler, DMEM içerisine % 10 fetal sığır serumu, % 1 L-Glutamin ve % 1 penisilin/streptomisin katılarak hazırlanmış besiortamı ile flasklarda, 37˚C’de % 5 CO2 içeren inkübatörde geliştirilmiştir. Hücre besiortamı gün aşırı değiştirilerek hücre gelişimi takip edilmiştir. Flasklarda % 80-90 yoğunluğa ulaşmış hücreler Tripsin/EDTA ile kaldırılarak 96 ve 6 kuyulu mikroplaklara aktarılmıştır. 96 kuyulu mikroplaklarda 1x104 hücre/kuyu yoğunluğuna ulaşan hücreler antikanser ve apoptotik etkiye bakılmak üzere; kit prosedürlerine göre 6 kuyulu mikroplaklarda da 0,5x106 hücre/kuyu yoğunluğuna ulaşan hücreler total antioksidan ve süperoksit dismutaz etkiye bakılmak üzere çalışmaya alınmıştır [Nair ve Varalakshmi, 2011]. 3.2.4. Bitki ekstraktlarının antiproliferatif etkilerinin belirlenmesi Bitkilerin antiproliferatif etkisinin belirlenmesinde Tripan mavisi ile boyama yöntemi kullanılmıştır. Bu yöntemin temel prensibi, canlı hücreler boyayı almaz iken ölü hücrelerin almasıdır. Tripan mavisi ölü hücrelerin membranından içeri geçerek onları boyar. Hücre süspansiyonu tripan mavisi ile karıştırıldığında ölü hücreler büyük, şiş ve koyu mavi şekle gelirler. Centaurea depressa, Achillea sp. nova ve 60 Tanacetum albipannosum bitkilerinin metanol ve su ekstraktlarının HT-29, Caco-2 ve HeLa hücre hatları üzerindeki antiproliferatif etkisi araştırılmıştır. Bunun için tüm bitki ekstraktları 100, 250 ve 500 µg/mL konsantrasyonlarda hazırlanmış ve kanser hücrelerine muamele edilmiştir. Hücreler 37˚C’de, % 5 CO2’li etüvde 48 saat inkübasyona bırakılmıştır. İnkübasyon sonrasında kuyulara 50 µl % 0,4 tripan mavisi (Sigma) çözeltisi eklenmiş ve 15 dk. 37˚C’de, % 5 CO2’li ortamda inkübe edilerek ölü hücreler boyanmıştır. Fazla boya soğuk PBS ile yıkanarak uzaklaştırılmıştır. Hücreler 200 µl % 1 sodyum dodesil sülfat (SDS) (Sigma) ile lizis edilerek 590 nm dalga boyunda mikroplak okuyucuda (Epoch, Biotek) analiz edilmiştir (Resim 3.3). Herhangi bir bitki ekstraktı muamele edilmemiş kanser hücreleri ise kontrol grubu olarak kullanılmış ve besiortamından kaynaklanan sitotoksik etki de göz önüne alınarak, kontrole bağlı yüzde (%) ölüm oranı hesaplanmıştır. Deney 5 paralelli 3 tekrarlı olarak yapılmıştır [Peres ve ark., 2009]. Bitki türlerinin kanser hücreleri üzerine antikanser etkisine bakıldıktan sonra sağlıklı hücreler üzerine sitotoksik etkilerinin olup olmadığı da araştırılmıştır. Bunun için sağlıklı hücrelere aynı konsantrasyonlarda bitki ekstraktları muamele edilmiş ve sitotoksik etki tripan mavi yöntemi ile belirlenmiştir. Sonuçların hesaplanmasında; % Ölüm = (Kontrol Ortalama – Örnek Ortalama)/Kontrol Ortalama x 100 formülü kullanılmıştır. Resim 3.3. Çalışmada kullanılan mikroplak okuyucu 61 3.2.5. Bitki ekstraktlarının antioksidan etkisinin belirlenmesi Total antioksidan analizi Bitki ekstraktlarının kanser hücrelerine total antoksidan aktivitesini belirlemek amacı ile Total Antioksidan (Cayman) kiti kullanılmıştır. Yapılan analizde su ve yağda çözünebilir antioksidanlar ayrılmamış, bu yüzden bileşenlerin total antioksidan aktiviteleri belirlenmiştir. Analiz; antioksidanların hücrelerde ABTS (2, 2’- Azinodi-[3-ethylbenzthiazoline sulphonate])‘nin metmyoglobin ile ABTS®+‘ye oksidasyonunu inhibe etme yeteneğine dayanır [Jackie ve ark., 2011]. Bitkilerin her iki ekstraktlarının 250 ve 500 µg/mL konsantrasyonları ile çalışılmıştır. Bu konsantrasyonlar antiproliferatif etkiyi belirlemek için yaptığımız çalışmada kanser hücreleri üzerinde yüksek antikanserojenik etki gösteren konsantrasyonlardır. HeLa, Caco-2 ve HT-29 kanser hücre hatlarına bitki ekstraktları muamele edilmiş ve hücreler 37˚C’de, % 5 CO2’li etüvde 48 saat inkübasyona bırakılmıştır. Üretilen ABTS miktarı 405 nm dalga boyunda mikroplak okuyucuda ölçülmüştür. Süperoksit dismutaz (SOD) analizi Bitki ekstraktlarının kanser hücreleri üzerine süperoksit dismutaz aktivitesinin olup olmadığını belirlemek amacı ile süperoksit dismutaz analizinde Cayman kiti kullanılmıştır. Prensipte ksantin oksidaz ve hipoksantin tarafından üretilen süperoksit radikallerinin (O2-) belirlenmesi için tetrazoliyum tuzu kullanılır. Bir birim SOD; süperoksit radikallerinin % 50 dismutasyonunu belirlemek için gerekli enzimin miktarı olarak tanımlanır. Tetrazoliyum tuzunun formazan boyasına O2 tarafından gerçekleştirilen oksidasyon oranı, SOD’un endojen aktivitesi ile ters orantılıdır. Bitkilerin her iki ekstraktlarının 250 ve 500 µg/mL konsantrasyonları ile çalışılmıştır. Bu konsantrasyonlar antiproliferatif etkiyi belirlemek için yaptığımız çalışmada kanser hücreleri üzerinde yüksek antikanser etki gösteren konsantrasyonlardır. HeLa, Caco-2 ve HT-29 kanser hücre hatlarına bitki ekstraktları muamele edilmiş ve hücreler 37˚C’de, % 5 CO2’li etüvde 48 saat inkübasyona bırakılmıştır. 62 Kuyucuklardaki formazan boya yoğunluğu mikroplak okuyucu kullanarak 450 nm de dalga boyunda mikroplak okuyucuda ölçülmüştür [Jackie ve ark., 2011]. 3.2.6. Bitkilerin genotoksik ve antigenotoksik etkisinin belirlenmesi Lenfosit izolasyonu Bu test tekniğinde her bir bitki örneği için sağlıklı bireylerden alınan periferal kan lenfositleri kullanılmıştır. Sigara, alkol ve rutin ilaç kullanmayan, herhangi bir hastalığı olmayan sağlıklı bireyler seçilmiştir. Enjektör ile bireylerden alınan taze kan üzerine heparin ilave edilerek pıhtılaşması önlenmiştir. Üzerine eşit miktarda Dulbecco’s Phosphate Buffered Saline (D-PBS) (Amresco) eklenmiştir. Kan, içinde 2 mL lenfosit ayırıcı solüsyon (Biocoll) (Biochrom) bulunan her bir tüpe eşit miktarda dağıtılmış ve tüpler 4˚C’de 2,400 rpm’de 20 dk. santrifüj (Sigma 3-30K) edilmiştir. Santrifüj sonrası tüplerin içinde oluşan eritrositlerin üzerindeki beyaz bulutumsu halkanın 2 mL’si ayrı bir tüpe alınmış ve tüpler 4˚C’de 2,400 rpm’de 20 dk. D-PBS ile santrifüj edilerek yıkanmıştır (Resim 3.4). Bu işlem sonrasında çalışma için hücre pelletleri 0,5 mL D-PBS içinde süspanse edilmiştir [Mosaffa ve ark., 2006; Bhat ve ark., 2011]. Resim 3.4. Eritrositlerin üzerinde oluşan beyaz, bulutumsu lenfosit halkası 63 Bitki türlerinin genotoksik etkisinin belirlenmesi Bu çalışmada temel amaç, bitki türlerinin lenfosit DNA’larında DNA hasarı oluşturup oluşturmadığının belirlenmesidir. Comet tekniği, Singh ve arkadaşlarının (1988) yaptığı çalışmalar dikkate alınarak ve bazı modifikasyonlar ile kullanılmıştır. Bu amaçla taze kandan izole edilen lenfositler bitki ekstraktlarının çeşitli konsantrasyonları (100, 250 ve 500 µg/mL) ile ependorf tüp içinde süspanse edilmiş ve 37˚C etüvde 1 saat inkübasyona bırakılmıştır. Ependorf tüpler inkübasyon sonrası 2,400 rpm’de 5 dk. santrifüj edilmiş ve santrifüj sonrası üst kısım atılmıştır. Düşük erime ısılı agarozun (LMA) (Amresco) 100 µl’si, 50 µl lenfosit ile karıştırılmış, önceden normal erime ısılı agaroz (NMA) ile kaplanan lamların üzerine damlatılmış ve 24X60 mm’lik lamel ile kapatılarak preparatlar 15-20 dk. buzda bekletilmiştir. Lamlar, içerisinde lizis solüsyonu bulunan şale içerisine konulup ve +4˚C’de 1 saat bekletilmiştir. Liziz işlemi sonrasında lamlar, içinde elektroforez tamponu (pH>13) bulunan tanka (SciePlus) yerleştirilmiş ve 20 dk. bekletilmiştir (Resim 3.5). Daha sonra 25 V ve 300 mA’da 20 dk. elektroforez (Tanon EPS 300) yapılmıştır. Lamlar, 15 dk. nötralizasyon tamponu (pH 7,5) ile muamele edilmiş ve sonrasında lamlar sırası ile % 50, % 75 ve % 99’luk alkol serilerinde 3-5’er dk. bekletilmiştir. Lamlar üzerine 50 µl, 20 µg/mL etidyum bromür (Sigma) yayılmış ve üzeri 24x60 mm’lik lamel ile kapatılmıştır. Yapılan bu işlemler, çevreden kaynaklı olabilecek DNA hasarını önlemek amacı ile karanlık ortamda yapılmıştır. Resim 3.5. Comet elektroforez tankı 64 Bitki türlerinin antigenotoksik etkisinin belirlenmesi Buradaki amaç bitki türlerinin H2O2 indüklenmesi ile oluşacak bir DNA hasarını ne derecede engelleyebildiğini analiz etmektir. Noroozi ve arkadaşlarının (2008) yapmış olduğu çalışma referans alınarak yapılan denemelerde lenfosit hücrelerinde yüksek genetik hasar oluşturan H2O2 (pozitif kontrol) derişimi 50 µM olarak bulunmuştur. Negatif kontrol olarak lenfosit hücrelerine hiçbirşey muamele edilmemiştir. Çözücü kontrol olarak da bitki ekstraktlarının çözüldüğü ortam olan DMEM kullanılmıştır. Lenfosit hücreleri, belirlenmiş konsantrasyondaki (genotoksik etki göstermeyen konsantrasyonlarda, 500 µg/mL) bitki ekstraktları ile 1 saat inkübasyona bırakılmıştır. İnkübasyon sonrası 15 dk. H2O2 (50 µM)’ e maruz bırakılmış ve sonraki işlemlere genotoksisite prosedüründeki gibi devam edilmiştir. Görüntü analizi Boyanan preparatlar 546 nm eksitasyon ve 590 nm bariyer filtreli Leica DFC425C floresan mikroskop (Leica, Germany) (Resim 3.6) altında 40X büyütmede incelenmiştir. Kullanılan her bir bitki örneği preparatı için 200 hücre sayılmış ve bilgisayarlı görüntüleme sistemi ile (Comet Analysis Software, version 4.0, π Perceptive Instruments Ltd., UK) incelenmiştir. Sonuçlar kuyruk yoğunluğu, kuyruk momenti ve kuyruk uzunluğu cinsinden değerlendirilmiştir. % Kuyruk DNA hasarı = [DNA kuyruk yoğunluğu/(DNA baş yoğunluğu + DNA kuyruk yoğunluğu)] formülü kullanılarak hesaplanmıştır [Soltani ve ark., 2009]. 65 Resim 3.6. Boyanan preparatların incelendiği floresan mikroskobu Bitkilerin H2O2’in DNA’da yaratmış olduğu genetik hasarı inhibe edici yüzdesi hesaplanmıştır [Kaur ve arkadaşları, 2009]. İnhibisyon (%) = (T1 - TC/Tl - T0) x 100 Tl = H2O2 ile indüklenen DNA’daki kuyruk yoğunluğu (Pozitif kontrol; D-PBS + lenfosit) TC = H2O2 varlığında lenfosit hücrelerine uygulanan bitki ekstraktlarının DNA’daki kuyruk yoğunluğu T0 = Negatif kontroldeki DNA yoğunluğu (D-PBS + lenfosit) 3.2.7. Apoptozun Belirlenmesi Bitki ekstraktlarının kanser hücreleri üzerine apoptozu uyarıp uyarmadığı Cell Death Detection ElisaPLUS (Roche) kiti kullanarak belirlenmiştir. Bu kit hücrede apoptozun indüklenmesi sonrasında hücre sitoplazması dışındaki histon ile kompleks oluşturmuş DNA fragmentlerinin miktarsal tayinine dayanır. Bitkilerin her iki 66 ekstraktlarının 500 µg/mL konsantrasyonları ile çalışılmıştır. Bu konsantrasyon antiproliferatif etkiyi belirlemek için yaptığımız çalışma başta olmak üzere total antioksidan, SOD çalışmalarında kanser hücreleri üzerinde yüksek antikanserojenik etki gösteren, genotoksisite ve antigenotoksisite çalışmalarda ise en etkili olan konsantrasyondur. Bitkiler HeLa, Caco-2 ve HT-29 kanser hücre hatlarına muamele edilmiş ve hücreler 37˚C’de, % 5 CO2’li etüvde 48 saat inkübasyona bırakılmıştır. İnkübasyon sonrasında hücre lizatı oluşturulmuştur. Optik yoğunluk 405 nm dalga boyunda mikroplak okuyucuda ölçülmüştür [Zysk ve ark., 2000]. 3.2.8. Apoptotik İndeksin Belirlenmesi Hücre kültürlerindeki apoptotik ve nekrotik hücrelerin belirlenmesi Hoechst 33342 boyası ile gerçekleşmiştir. Hoechst boyası canlı hücrelerde DNA’ya bağlanırlar ve ışıma yaparlar. Bitkilerin her iki ekstraktlarının 500 µg/mL konsantrasyonu HeLa, Caco-2 ve HT-29 kanser hücre hatları ile muamele edilmiş ve hücreler 37˚C’de % 5 CO2’li etüvde 48 saat inkübasyona bırakılmıştır. İnkübasyon sonrası hücreler toplanmış ve 15 dk. boyama solüsyonu (2 µg/mL Hoechst 33342 boyası (Sigma), 1 ng/mL propidyum iyodür (Sigma), 100 µg/mL DNAaz free RNAaz) ile 37˚C’de % 5 CO2’li etüvde inkübasyona bırakılmıştır [Türk ve ark., 2011]. Apoptotik ve nekrotik hücreler inverted floresan mikroskobu ile görüntülenmiştir. Apoptotik indeks floresan mikroskobunda sayılan 150 hücre ile yüzde (%) olarak belirlenmiştir (apoptotik hücrelerin sayısı / total hücrelerin sayısı x %100) [Jackisch ve ark., 2000]. 3.2.9. Yüksek Basınçlı Sıvı Kromatografisi (HPLC) Ekstraktlar, Gazi Üniversitesi Moleküler Biyoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi’nde kuersetin (Chem Service), kamferol (Sigma), apigenin (Sigma), biochanin a (Sigma), luteolin (Sigma), kateşin (Sigma) ve rutin hidrat (Dr. Ehrenstorfer) flavonoidleri bakımından HPLC ile analiz edilmiştir. Tüm çalışmalar Agilent 1200 seri HPLC sisteminde yapılmıştır (Resim 3.7). 10 mg/mL konsantrasyonlarındaki bitki türlerinin (C. depressa, T. albipannosum ve A. sp. nova) su ve metanol ekstraktları 0,45 µm membran filtreden geçirilmiştir. Manuel 67 enjeksiyonlu sistemde, Quart Pompa ve UV dedektör kullanılarak bazı flavonoidler tek başlarına bazıları ise beraber aynı anda analiz edilmişlerdir. 250/4,6 ACE C18 100-5 kolon oda sıcaklığında kullanılmıştır. Çalışılan flavonoidler, mobil fazları, dalga boyları ve akış hızları Çizelge 3.2’de verilmiştir [Kumar ve Kuppast, 2012]. Resim 3.7. Çalışmada kullanılan HPLC cihazı 68 Çizelge 3.2. Çalışılan flavonoidler, mobil fazları, dalga boyları ve akış hızları Flavonoid Mobil faz Dalga boyu Akış hızı (%) (nm) (mL/dk.) 280 1 262 1 280 1 280 0,5 254 1 280 1 Su: 42 Kuersetin ve Kamferol HAc: 8 MeOH: 50 Su: 60 Biochanin A Metanol: 30 Asetonitril: 38 Orto-H3PO4: 1 Asetonitril: 15 Kateşin ve Apigenin Su: 40 Metanol: 45 Asetonitril: 60 Rutin Hidrat Su: 40 Asetonitril: 1 Luteolin Su: 1 Asetonitril: 60 Genistein Su: 40 69 3.2.10. İstatiksel Analizler Tüm çalışmalar her çalışma için paralel sayısı değişmekle beraber, üç tekrarlı yapılmıştır. İstatiksel analizlerde SPSS Inc Software (16.0 versiyon; SPSS Inc., Chicago, IL, USA) kullanılmıştır. Bitki türlerinin antiproliferatif-antigenotoksik aktivite, antiproliferatif-apoptoz, antiproliferatif-total antioksidan aktivite ve antiproliferatif-süperoksid dismutaz aktivite oranları arasında korelasyon olup olmadığı Spearman Brown korelasyonuna göre incelenmiştir. Antiproliferatif, antioksidan ve apoptoz çalışmalarında bitki türlerine ait ekstraktlar arası farka tek yönlü varyans analizi (ANOVA) post host Dunnett çoklu karşılaştırma testi (Dunnett T3 testi) ile bakılmıştır. Dunnett T3 testine göre antiproliferatif çalışmasında 3 farklı bitki örneklerine ait su ve metanol ekstraktlarından (100, 250 ve 500 µg/mL), total antioksidan ve süperoksit dismutaz aktivite çalışmasında 3 farklı bitki örneklerine ait su ve metanol ekstraktlarından (250 ve 500 µg/mL), apoptoz çalışmasında 3 farklı bitki örneklerine ait su ve metanol ekstraktlarından (500 µg/mL) elde edilen ölçümler değerlendirilmiştir. Comet deneyinde (tek hücre jel elektroforezi), lenfositlerde oluşan DNA hasarının istatistiksel değerlendirmesi Kruskall Wallis testi kullanılarak yapılmıştır. Sonuçlar negatif kontrol (D-PBS+lenfosit) ve pozitif kontrol (H2O2+lenfosit+D-PBS) ile karşılaştırılmıştır. Tüm çalışmalardan elde edilen veriler çalışılan tekrarların ortalaması ± standart sapma şeklinde verilmiştir. 70 4. DENEYSEL BULGULAR 4.1. Bitki Türlerine Ait Ekstraktların Verimleri Türkiye’de yetişen yaygın Centaurea depressa Bieb.; endemik Achillea sp. nova ve Tanacetum albipannosum Hub.-Mor. & Grierson bitki türlerinin her bir çözücüden (metanol ve su) elde edilen ekstrakt verimleri Çizelge 4.1’de belirtilmiştir. Çizelge 4.1. Bitki ekstraktların verimleri (% w/w), (Centaurea depressa, Achillea sp. nova, Tanacetum albipannosum) Bitkiler C. depressa A. sp. nova T. albipannosum Su 37,57 40,17 36,77 Metanol 20,6 13,73 17,63 Ekstraktlar Bitkilerden elde edilen ekstraktlar yüzde verimlerine göre karşılaştırıldığında, su ile elde edilen ekstraktların veriminin metanol ile elde edilen ekstraktlara göre daha yüksek olduğu bulunmuştur. Elde edilen verim bitki türlerine ait su ekstraktları arasında birbirlerine yakın oranlarda olmuştur. En yüksek verimin A. sp. nova su ekstraktında (% 40,17) ve en düşük verimin ise (% 13,73) A. sp. nova bitkisinin metanol ekstraktında olduğu tespit edilmiştir. 4.2. Bitkilerin Antiproliferatif Etkisinin Araştırılması Çalışmada Centaurea depressa, Achillea sp. nova ve Tanacetum albipannosum bitki ekstraktlarının kanser hücre hatları üzerinde antiproliferatif etkisi tripan mavi metodu ile belirlenmiştir. Çalışmada bitkilerin su ve metanol ekstraktları üç farklı konsantrasyonda (100, 250 ve 500 µg/mL) üç farklı kanser hücre hattına (HT-29, HeLa ve Caco-2) ve sağlıklı hücre hattına (insan gingivial fibroblast, HGF-1) muamele edilmiştir. Kontrol grubu olarak kanser hücre hatlarına bitki muamele edilmemiş ve hücrelere sadece gelişme ortamı olan medium eklenmiştir. 71 Hesaplamalar kontrol grubunda bulunan hücrelerdeki ölüm oranı göz önüne alınarak yapılmıştır. Konsantrasyon artışına bağlı olarak bitkilerin kanser hücre hatlarında antiproliferatif etkisinin arttığı bulunmuştur. Kanser hücre hatları antiproliferatif etki bakımından karşılaştırıldığında bitkilerin HeLa hücre hattında, Caco-2 ve HT-29 hücre hattına göre daha yüksek antiproliferatif etki gösterdiği belirlenmiştir. Bitkilerin kanser hücreleri üzerine antiproliferatif etkisinin yanında bu bitkilerin kullanımında kanser hücrelerinde etkisi beklenen ajanların seçiminde sağlıklı hücrelerde sitotoksik etkisinin olması önemli bir kriterdir. Bu sebeple araştırmada sağlıklı hücre kontrolü olarak insan gingivial fibroblast hücresi (HGF-1) kullanılmıştır. Bu hücreler Centaurea depressa, Achillea sp. nova ve Tanacetum albipannosum ekstraktları ile çeşitli konsantrasyonlarda muamele edilmiştir. Tüm bitki ekstraktlarında denenen hiçbir konsantrasyonun (100, 250 ve 500 µg/mL) HGF1 hücre hattı üzerine sitotoksik etki göstermediği belirlenmiştir. 100 90 Hücre ölümü (%) 80 70 60 HT-29 50 HeLa 40 Caco-2 30 HGF-1 20 10 0 Kontrol 100 250 500 Metanol Ekstraktı / 100 250 500 Su Ekstraktı (µg/ml) Şekil 4.1. Centaurea depressa bitkisinin metanol ve su ekstraktının HT-29, HeLa ve Caco-2 hücre hatları üzerine antiproliferatif etkisi Şekil 4.1’de görüldüğü gibi C. depressa bitkisinin her iki ekstraktında artan konsantrasyonuna bağlı olarak kanser hücreleri üzerine antiproliferasyonda artış 72 olduğu görülmüştür. En iyi etki 500 µg/mL konsantrasyonda belirlenmiştir. Bitkinin su ekstraktı HT-29 hücre hattı üzerine, metanol ekstraktı ise HeLa hücre hattı üzerine en yüksek antiproliferatif etkiyi göstermiştir. Su ekstraktı (500 µg/mL) HT-29 hücre hattı üzerine % 77 (hücre ölüm oranı) ve metanol ekstraktı (500 µg/mL) HeLa hücre hattı üzerine aynı hücre ölüm oranı (% 77) ile antiproliferatif etki gösterdiği tespit edilmiştir (p<0,05). En düşük antiproliferatif etkiyi bitkinin su ekstraktı HeLa hücre hattı üzerine göstermiştir. Bitkinin kanser hücresi üzerinde gösterdiği antiproliferatif etkisinin yanında, sağlıklı hücre kontrolü olarak kullanılan HGF-1 hücre hattı üzerine sitotoksik etki göstermemesi önemli bir sonuç olup özellikle bu ekstraktların antikanser ajanı olarak Hücre ölümü (%) kullanımında önemlidir. 100 90 80 70 60 50 40 30 20 10 0 HT-29 HeLa Caco-2 HGF-1 Kontrol 100 250 500 100 250 500 Metanol Ekstraktı / Su Ekstraktı (µg/ml) Şekil 4.2. Tanacetum albipannosum bitkisinin metanol ve su ekstraktının HT-29, HeLa ve Caco-2 hücre hatları üzerine antiproliferatif etkisi 73 T. albipannosum bitkisinin 500 µg/mL konsantrasyondaki metanol ve su ekstraktlarının birbirine yakın oranlarda antiproliferatif etki gösterdiği tespit edilmiştir. Bitkinin her iki ekstraktı da en yüksek antiproliferatif etkiyi Caco-2 hücre hattı üzerine göstermiştir. Antiproliferatif etkiyi bitkinin su ekstraktı % 60 ve metanol ekstraktı % 58 oranında gösterdiği belirlenmiştir (p<0,05) (Şekil 4.2). 100 90 Hücre ölümü (%) 80 70 60 HT-29 50 HeLa 40 Caco-2 30 HGF-1 20 10 0 Kontrol 100 250 500 100 250 500 Metanol Ekstraktı / Su Ekstraktı (µg/ml) Şekil 4.3. Achillea sp. nova bitkisinin metanol ve su ekstraktının HT-29, HeLa ve Caco-2 hücre hatları üzerine antiproliferatif etkisi Şekil 4.3’de görüldüğü gibi A. sp. nova, en yüksek antiproliferatif etkiyi Caco-2 hücre hattı üzerine göstermiştir. Caco-2 hücre hattı üzerine antiproliferatif etkiyi bitkinin metanol ekstraktının (500 µg/mL) % 67 oranında gösterdiği bulunmuştur (p<0,05). Yüksek antiproliferatif etkinin yanında A. sp. nova’nın metanol ve su ekstraktlarının hiçbir konsantrasyonu sağlıklı hücrelere sitotoksik etki göstermemiştir. Bu sonuçlar doğrultusunda üç kanser hücre hattı antiproliferatif etki bakımından karşılaştırıldığında bitki ekstraktındaki konsantrasyon artışına paralel olarak 74 antiproliferatif etkinin de artış gösterdiği görülmüştür. Kanser hücreleri arasında en yüksek antiproliferatif etki HeLa ve HT-29 hücre hatlarında tespit edilmiştir. Bu etkiyi HeLa hücre hattında C. depressa (% 77 hücre ölümü) metanol ekstraktı (500 µg/mL) ve HT-29 hücre hattında ise yine C. depressa (% 77 hücre ölümü) su ekstraktı (500 µg/mL) göstermiştir. İkinci derecede yüksek antiproliferatif etkinin A. nova’nın metanol ekstraktı (500 µg/mL) Caco-2 kanser hücrelerine gösterdiği belirlenmiştir. Tüm bitki ekstraktlarında genel olarak metanol ekstraktı, su ekstraktına göre kanser hücrelerine daha yüksek antiproliferatif etki göstermiştir. Örnekler arasında anlamlı fark olup olmadığı veri sayısı dikkate alınarak incelenmiş ve istatistiksel analizler, SPSS 16.0 programı tek yönlü varyans analizi (ANOVA) post host Dunnett çoklu karşılaştırma testi (Dunnett T3 testi) kullanılarak yapılmıştır. Elde edilen sonuçlara göre HeLa hücre hattında en yüksek ölçümlerin bulunduğu örnek C. depressa metanol ekstraktı (500 µg/mL) ve HT-29 hücre hattında en yüksek ölçümlerin bulunduğu örnek C. depressa su ekstraktıdır. 4.3. Bitkilerin Antioksidan Etkilerinin Belirlenmesi 4.3.1. Total antioksidan aktivitesinin belirlenmesi Bitkilerin çeşitli ekstraktlarının kanser hücre hatları üzerine total antioksidan aktivitesi total antioksidan kiti ile belirlenmiştir. Kit prensibine göre yapılan analizde su ve yağda çözünebilir antioksidanlar ayrılamadığı için tüm bileşenlerin total antioksidan aktiviteleri değerlendirilmiştir. Analiz; antioksidanların örneklerde ABTS (2, 2’- Azino-di-[3-etilbenzotiyozolin sülfanat])’ nin metmiyoglobin aracılığı ile ABTS®+’ ye oksidasyonunu inhibe etme yeteneğine dayanmaktadır. Örneklerdeki total antioksidan kapasitesi suda çözünebilen tokoferol analoğu olan trolox ile karşılaştırılmakta ve mM trolox eşitliği olarak hesaplama yapılmaktadır. Buna göre uygulamada, kontrol grubu olarak bitki örnekleri muamele edilmemiş HeLa, HT-29 ve Caco-2 hücre hatları, medium içerisinde kullanılmıştır. Çalışmada Centaurea depressa, Achillea sp. nova ve Tanacetum albipannosum ekstraktlarının (su ve metanol) 250 ve 500 µg/mL konsantrasyonlarda HT-29, HeLa ve Caco-2 hücre hatları üzerine total antioksidan kapasitesine bakılmıştır. 75 Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında HeLa hücre hattı üzerine A. sp. nova’ nın su ekstraktı (500 µg/mL), HT-29 hücre hattı üzerine A. sp. nova’ nın metanol ekstraktı (500 µg/mL) ve Caco-2 hücre hattı üzerine yine A. sp. nova’ nın metanol ekstraktı (500 µg/mL) en yüksek total antioksidan aktivite göstermiştir. HeLa ve Caco-2 kanser hücre hatları üzerine A. sp. nova aynı oranlarda fakat düşük total antioksidan aktivite gösterirken, C. depressa ve T. albipannosum bitki ekstraktları ise bu hücre hatları üzerine total antioksidan aktivite göstermemiştir. 0,5 Trolox (mM) 0,4 0,3 HT-29 HeLa 0,2 Caco-2 0,1 0 Kontrol 250 500 250 500 Metanol Ekstraktı / Su Ekstraktı (µg/mL) Şekil 4.4. C. depressa bitkisinin metanol ve su ekstraktının HT-29, HeLa ve Caco-2 kanser hücre hatları üzerine total antioksidan etkisi Şekil 4.4’te görüldüğü gibi kontrol grubu ile karşılaştırıldığında tüm hücrelerde C. depressa’nın sadece 500 µg/mL konsantrasyondaki su ekstraktının HT-29 hücre hattı üzerine antioksidan etki gösterdiği belirlenmiştir. HT-29 hücre hattı için kullanılan kontrol grubunda antioksidan kapasite 0,28 mM trolox’ tur. Buna göre bitkinin su ekstraktının HT-29 hücre hattı üzerinde gösterdiği total antioksidan kapasitesi 0,41 mM trolox olarak hesaplanmıştır (p<0,05). HeLa ve Caco-2 hücre hatları üzerine 76 bitkinin su ve metanol ekstraktlarının hiçbir konsantrasyonu total antioksidan aktivite göstermemiştir. 0,5 Trolox (mM) 0,4 0,3 HT-29 HeLa 0,2 Caco-2 0,1 0 Kontrol 250 500 Metanol Ekstraktı 250 / 500 Su Ekstraktı (µg/mL) Şekil 4.5. T. albipannosum bitkisinin metanol ve su ekstraktının HT-29, HeLa ve Caco-2 kanser hücre hatları üzerine total antioksidan etkisi T. albipannosum bitkisi C. depressa ile benzer sonuçlar göstermiş ve yakın oranlarda total antioksidan aktiviteye sahip olduğu bulunmuştur (Şekil 4.5). T. albipannosum kontrol grubu ile karşılaştırıldığında en yüksek total antioksidan aktiviteyi HT-29 hücre hattı üzerine göstermiştir. Bitkinin su ekstraktının (500 µg/mL) HT-29 hücre hattı üzerine gösterdiği total antioksidan kapasitesi 0,43 mM trolox olarak hesaplanmıştır (p<0,05). HeLa ve Caco-2 hücre hatları üzerine ise T. albipannosum’un su ve metanol ekstraktlarının hiçbir konsantrasyonu total antioksidan aktivitesi tespit edilememiştir. 77 0,5 Trolox (mM) 0,4 0,3 HT-29 HeLa 0,2 Caco-2 0,1 0 Kontrol 250 500 250 500 Metanol Ekstraktı / Su Ekstraktı (µg/mL) Şekil 4.6. A. sp. nova bitkisinin metanol ve su ekstraktının HT-29, HeLa ve Caco-2 kanser hücre hatları üzerine total antioksidan etkisi A. sp. nova bitkisi kontrol grubu ile karşılaştırıldığında en yüksek total antioksidan aktiviteyi HT-29 hücre hattı üzerine göstermiştir. Bitkinin su ekstraktının (500 µg/mL) HT-29 hücre hattı üzerinde gösterdiği total antioksidan kapasitesi 0,48 mM trolox’ tur (p<0,05). HeLa ve Caco-2 hücre hatları üzerine ise A. sp. nova’ nın su ve metanol ekstraktlarının 500 µg/mL konsantrasyonu düşük total antioksidan aktivite göstermiştir (Şekil 4.6). Elde edilen veriler değerlendirildiğinde üç kanser hücre hattında total antioksidan aktivite karşılaştırıldığında doz artışına paralel olarak bitkiler sadece HT-29 hücre hattı üzerine yüksek antioksidan etki göstermiştir (p<0,05). HT-29 hücre hattı üzerine en yüksek antioksidan etkiyi A. sp. nova’ nın metanol ekstraktı (500 µg/mL) göstermiştir. Bu etki 0,48 mM trolox olarak bulunmuştur. C. depressa ve T. albipannosum HeLa ve Caco-2 hücre hatları üzerine antioksidan etki göstermeyip HT-29 hücre hattı üzerinde düşük total antioksidan etki göstermiştir. 78 4.3.2. Süperoksit dismutaz analizi Çalışmada süperoksit dismutaz (SOD) aktivitesi SOD analiz kiti ile belirlenmiştir. Kit prensibine göre ksantin oksidaz ve hipoksantin aracılığı ile üretilen süperoksit radikallerinin (O2-) belirlenmesi için tetrazoliyum tuzu kullanılır. Süperoksit radikalleri tetrazoliyum tuzu ile reaksiyona girerek formazan boyasını oluşturmuştur. SOD ise süperoksit radikallerini ortamdan uzaklaştırarak formazan reaksiyonunu inhibe etmiştir. Uygulamada, kontrol grubu olarak bitki örnekleri muamele edilmemiş HeLa, HT-29 ve Caco-2 hücre hatları, medium içerisinde kullanılmıştır. Çalışmada Centaurea depressa, Achillea sp. nova ve Tanacetum albipannosum ekstraktlarının (su ve metanol) 250 ve 500 µg/mL konsantrasyonlarda HT-29, HeLa ve Caco-2 hücre hatları üzerine süperoksit dismutaz aktivitesine bakılmıştır. Çalışma sonucunda kontrol grubu ile karşılaştırıldığında tüm bitkiler HeLa ve HT-29 hücre hatları üzerine SOD aktivitesi göstermiş olup Caco-2 hücre hattı üzerine SOD aktivitesi göstermemişlerdir. HeLa hücreleri üzerine A. nova’ nın su ekstraktının (500 µg/mL), HT-29 hücreleri üzerine T. albipannosum’ un su ekstraktının (500 µg/mL) yüksek SOD aktivitesi gösterdiği belirlenmiştir. En yüksek SOD aktivitesini HeLa hücreleri üzerine A. nova’ nın su ekstraktının gösterdiği tespit edilmiştir. 3 SOD (U/mL) 2,5 2 HT-29 1,5 HeLa 1 Caco-2 0,5 0 Kontrol 250 500 Metanol Ekstraktı / 250 500 Su Ekstraktı (µg/mL) Şekil 4.7. C. depressa bitkisinin metanol ve su ekstraktının HT-29, HeLa ve Caco-2 kanser hücre hatları üzerine SOD aktivitesi (U/mL) 79 C. depressa bitkisi kontrol grubu ile karşılaştırıldığında üç kanser hücresi arasında en yüksek SOD aktivitesini HeLa hücreleri üzerine göstermiştir (Şekil 4.7). 250 ve 500 µg/mL konsantrasyonda su ekstraktının her ikisinde de SOD aktivitesinin HeLa hücresinde arttığı tespit edilmiştir. Ancak en yüksek SOD aktivitesinin bitkinin su ekstraktının (500 µg/mL) gösterdiği, bu aktivitenin de 2,36 U/mL olduğu görülmüştür (p<0,05). Bitki HT-29 hücreleri üzerine de SOD aktivitesini arttırmıştır ve bu aktivite HeLa hücreleri üzerindeki SOD aktivitesine göre düşük değerdedir. HT-29 hücrelerinde en iyi SOD aktivitesi 500 µg/mL metanol ekstraktında (1,75 U/mL) belirlenmiştir. Caco-2 hücreleri üzerine C. depressa’ nın hiçbir konsantrasyonu SOD aktivitesi göstermemiştir. 3 SOD (U/mL) 2,5 2 HT-29 1,5 HeLa Caco-2 1 0,5 0 Kontrol 250 500 Metanol Ekstraktı / 250 500 Su Ekstraktı (µg/mL) Şekil 4.8. T. albipannosum bitkisinin metanol ve su ekstraktının HT-29, HeLa ve Caco-2 kanser hücre hatları üzerine SOD aktivitesi (U/mL) Şekil 4.8’de görüldüğü gibi T. albipannosum kontrol grubuna göre en yüksek SOD aktivitesini HT-29 hücre hattı üzerine göstermiştir. 250 ve 500 µg/mL konsantrasyonda su ekstraktının her ikisinde de SOD aktivitesinin HT-29 hücresinde arttığı tespit edilmiştir. Ancak en yüksek SOD aktivitesinin bitkinin su ekstraktının (500 µg/mL) gösterdiği, bu aktivitenin de 1,9 U/mL olduğu görülmüştür (p<0,05). 80 Bitki HeLa hücreleri üzerine de SOD aktivitesini arttırmıştır ve bu aktivite HT-29 hücreleri üzerindeki SOD aktivitesine göre düşük değerdedir. HeLa hücrelerinde en iyi SOD aktivitesi 500 µg/mL su ekstraktında (1,62 U/mL) belirlenmiştir. Caco-2 hücreleri üzerine T. albipannosum’ nın hiçbir konsantrasyonu SOD aktivitesi göstermemiştir. 3 SOD (U/mL) 2,5 2 HT-29 1,5 HeLa Caco-2 1 0,5 0 Kontrol 250 500 Metanol Ekstraktı / 250 500 Su Ekstraktı (µg/mL) Şekil 4.9. A. sp. nova bitkisinin metanol ve su ekstraktının HT-29, HeLa ve Caco-2 kanser hücre hatları üzerine SOD aktivitesi (U/mL) A. sp. nova’ nın, kontrol grubuna göre en yüksek SOD aktivitesi gösterdiği hücre hattı HeLa olmuştur (Şekil 4.9). 500 µg/mL konsantrasyonda su ekstraktının SOD aktivitesinin HeLa hücresinde arttığı tespit edilmiştir. Ancak en yüksek SOD aktivitesinin bitkinin su ekstraktının (500 µg/mL) gösterdiği, bu aktivitenin de 2,56 U/mL olduğu görülmüştür (p<0,05). Bitkinin metanol ekstraktının (500 µg/mL) en yüksek SOD aktivitesi de yine HeLa hücreleri üzerine olmuştur. Bu aktivite 2,34 U/mL’ dir. Bitki HT-29 hücreleri üzerine de SOD aktivitesini arttırmıştır ve bu aktivite HeLa hücreleri üzerindeki SOD aktivitesine göre düşük değerdedir. HT-29 hücrelerinde en iyi SOD aktivitesi 500 µg/mL su ekstraktında (1,71 U/mL) 81 belirlenmiştir. Caco-2 hücreleri üzerine C. depressa’ nın hiçbir konsantrasyonu SOD aktivitesi göstermemiştir. Genel olarak kanser hücre hatları üzerine SOD aktivitesi bitkilerin artan konsantrasyonuna bağlı olarak da artış göstermiştir. Bitki ekstraktları arasında su ekstraktının gösterdiği SOD aktivitesi metanol ekstrakta oranla çok daha yüksek ve etkili olmuştur. Kanser hücreleri arasında en yüksek SOD aktivitesinin görüldüğü hücre hattı ise HeLa olmuştur. Bitkilerin kanser hücreleri üzerindeki antioksidan etkilerini belirlemek amacı ile hem total antioksidan etkiye hem de SOD aktivitesine bakarak elde ettiğimiz sonuçlara göre bitkilerin antioksidan aktiviteleri hücreye göre değişiklik göstermiştir. Total antioksidan aktivitede en yüksek etki HT-29 hücrelerinde, SOD aktivitesinde en yüksek etkinin HeLa hücrelerinde olduğu tespit edilmiştir. Üç bitki arasında karşılaştırma yapıldığında A. sp. nova her iki antioksidan aktivite için de yüksek etki göstermiştir. Elde edilen diğer bir sonuç da hiçbir bitki ekstraktının hem total antioksidan kapasitesi bakımından hem de SOD aktivitesi bakımından Caco-2 hücreleri üzerine etki göstermediğidir. 4.4. Bitkilerin Genotoksik ve Antigenotoksik Etkisi Çalışmamızda C. depressa, T. albipannosum ve A. sp. nova türlerinin metanol ve su ekstraktlarının insan lenfositlerinde olası genotoksik ve H2O2 tarafından oluşturulan oksidatif DNA hasarını engelleyici antigenotoksik etkileri comet yöntemi ile araştırılmıştır. Genotoksik etki için bitki ekstraktlarının 100, 250 ve 500 μg/mL konsantrasyonları ve antigenotoksik etki için bitki ekstraktlarının 500 μg/mL konsantrasyonu ile çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalar sonucu elde edilen veriler Çizelge 4.2 ve Çizelge 4.3’de verilmiştir. 82 Çizelge 4.2. Bitki türlerinin insan lenfositleri üzerindeki genotoksik etkisi Test Maddesi Konsantrasyon Kuyruk Kuyruk Kuyruk (µg/mL) uzunluğu (µm) momenti yoğunluğu (%) Negatif kontrol1 - 28,8 ± 1,6 0,0 ± 0,0 0,0 ± 0,0 Pozitif kontrol2 - 74,1 ± 1,9 18,3 ± 0,1 54,2 ± 2,4 C. depressa 100 28,1 ± 1,1 0,0 ± 0,0 0,1 ± 0,00 250 28,5 ± 1,4 0,0 ± 0,0 0,1 ± 0,00 500 30,1 ± 1,1 0,3 ± 0,1 0,8 ± 0,00 100 30,3 ± 1,2 0,0 ± 0,0 0,0 ± 0,0 250 31,2 ± 1,2 0,1 ± 0,0 0,3 ± 0,0 500 33,5 ± 1,1 0,2 ± 0,1 0,5 ± 0,0 100 32,2 ± 1,1 0,0 ± 0,0 0,0 ± 0,0 250 29,2 ± 1,3 0,0 ± 0,0 0,1 ± 0,0 500 34,5 ± 1,1 0,0 ± 0,0 0,2 ± 0,0 100 29,1 ± 0,8 0,0 ± 0,0 0,0 ± 0,0 250 29,4 ± 2,3 0,1 ± 0,1 0,2 ± 0,0 500 35,1 ± 1,1 0,1 ± 0,0 0,4 ± 0,0 100 33,3 ± 1,1 0,0 ± 0,0 0,0 ± 0,0 250 34,6 ± 0,3 0,0 ± 0,0 0,0 ± 0,0 500 28,1 ± 1,3 0,1 ± 0,0 0,1 ± 0,0 100 32,4 ± 1,6 0,0 ± 0,0 0,1 ± 0,0 250 32,6 ± 1,9 0,0 ± 0,0 0,1 ± 0,0 500 35,6 ± 1,1 0,0 ± 0,0 0,1 ± 0,0 metanol ekstraktı C. depressa su ekstraktı A. sp. nova metanol ekstraktı A. sp. nova su ekstraktı T. albipannosum metanol ekstraktı T. albipannosum su ekstraktı 1 2 Negatif kontrol, D-PBS ve lenfosit içerir. H2O2 ve bitki ile muamele yapılmamıştır. Pozitif kontrol, D-PBS, lenfosit ve 50 μM H2O2 içerir. H2O2 uygulanarak, genetik hasar yaratılmıştır. 83 C. depressa, T. albipannosum ve A. sp. nova su ve metanol ekstraktlarının genotoksik etkisi incelendiğinde, kuyruk yoğunluğu ve kuyruk uzunluğuna göre bu ekstraktların 100, 250 ve 500 μg/mL konsantrasyonlarının hiçbirisinin herhangi bir DNA hasarına neden olmadığı belirlenmiştir. H2O2 muamelesi sonucu oluşan hasarlı lenfositlerde kuyruk yoğunluğunun % 54,2 ± 2,4 olduğu tespit edilmiştir. Ancak bitki ekstraktları muamele edilmiş lenfositlerde kuyruk yoğunluğu en düşük 0,0 ± 0,0 (genotoksik etki yok) ve en yüksek 0,4 ± 0,0 (önemsenmeyecek derecede düşük genotoksik etki) olduğu görülmüştür. Çizelge 4.3. Bitki türlerinin H2O2 ile muamele edilmiş insan lenfositleri üzerindeki antigenotoksik etkisi Test Maddesi 1 2 Konsantrasyon Kuyruk Kuyruk Kuyruk (µg/mL) uzunluğu (µm) momenti yoğunluğu (%) Negatif kontrol1 - 28,8 ± 1,6 0,0 ± 0,0 0,0 ± 0,0 Pozitif kontrol2 - 74,1 ± 1,9 18,3 ± 0,1 54,2 ± 2,4 *CME + H2O2 500 60,1 ± 1,4 10,2 ± 0,5 31,2 ± 0,7 *CSE + H2O2 500 28,3 ± 1,1 4,3 ± 0,7 13,3 ± 0,3 *AME + H2O2 500 36,2 ± 1,5 5,6 ± 0,5 17,4 ± 0,5 *ASE + H2O2 500 32,4 ± 1,7 5,1 ± 0,8 15,2 ± 0,6 *TME + H2O2 500 40,2 ± 1,2 6,3 ± 0,8 19,1 ± 0,2 *TSE + H2O2 500 50,1 ± 1,4 7,9 ± 0,6 24,2 ± 1,1 Negatif kontrol, D-PBS ve lenfosit içerir. H2O2 ve bitki ile muamele yapılmamıştır. Pozitif kontrol, D-PBS, lenfosit ve 50 μM H2O2 içerir. H2O2 uygulanarak, genetik hasar yaratılmıştır. *CME; C. depressa metanol ekstraktı, CSE; C. depressa su ekstraktı, AME; A. sp. nova metanol ekstraktı, ASE; A. sp. nova su ekstraktı, TME; T. albipannosum metanol ekstraktı, TSE; T. albipannosum su ekstraktı 84 Resim 4.1. Bitki türlerinin su ve metanol ekstraktlarının (500 µg/mL) H2O2 ile muamele edilmiş insan lenfosit hücrelerine karşı gösterdiği genetik hasarı önleyici etkisinin kuyruk yoğunluğuna göre belirlenmesi Bitki ekstraktlarının hücrelerde H2O2 ile yaratılan DNA hasarına karşı koruyucu etkisi (antigenotoksisite) comet yöntemi ile belirlenmiştir. Negatif kontrol grubunda, herhangi bir H2O2 uygulaması yapılmamış olup bu kontrol grubunda hasarsız lenfosit hücrelerinin yuvarlak, kenarlarının daha az yoğun ve çekirdek kısmının parlak bir ışık görünümüne sahip olduğu görülmüştür. Bu şekilde görünen hücreler kuyruksuz olarak değerlendirilmiştir. H2O2 ile muamele edilen lenfosit hücrelerinin bulunduğu pozitif kontrol grubunda ise DNA’da oluşan kırıklardan dolayı çekirdek dışına göçünün de başlaması sebebi ile kenarları düzensiz bir görünüm kazanmış lenfositler 85 kuyruklu yıldız görüntüsü almışlardır. Merkezden kenara doğru hasar şiddetine göre uzama meydana gelmektedir. Bu kuyruk uzunluğu oluşan hasar ile doğrudan ilişkili olup kuyruktaki floresan yoğunluğu da hasarın derecesi ile paralellik gösterir. H 2O2 ile birlikte bitki ekstraktlarının uygulandığı deney gruplarında ise sadece düzensiz bir kenar oluşumu mevcut olup, pozitif kontrol grubundaki lenfositler gibi bir kuyruk oluşumu yoktur (Resim 4.1). Çizelge 4.3’ deki kuyruk yoğunluğu verilerine göre, antigenotoksik etki bakımından en iyi sonucu C. depressa su ekstraktı (500 µg/mL) (% 13,3 ± 0,3) göstermiştir. Bitki ekstraktlarının hasarlı lenfositlerin kuyruğundaki DNA yoğunluğunda ve kuyruk uzunluğunda azalmaya neden olduğu görülmüştür. Buna göre bitki ekstraktları H2O2’in indüklediği oksidatif DNA hasarını önemli oranda azaltmışlardır (p<0,05). H2O2’in indüklediği oksidatif DNA hasarı pozitif kontrol grubunda % 54,2 ± 2,4 olarak bulunmuştur. Bu hasarı C. depressa su ekstraktı % 76 ± 2,1 ve A. sp. nova su ekstraktı % 72 ± 2,2 oranında inhibe ettiği görülmüştür. En düşük inhibisyon oranı C. depressa metanol ekstraktı (% 43 ± 2,5 inhibisyon) olduğu tespit edilmiştir (Şekil 4.10). Buna göre bitkilerin DNA da yaratılan hasara karşı hasarı en yüksek oranda inhibe eden bitkilerin C. depressa (su ekstraktı) ve A. sp. nova (metanol ekstraktı) olduğu görülmüştür. Tüm bitkilerde su ve metanol ekstraktları arasında yaratılan DNA hasarını en iyi inhibe etme özelliğini ise su ekstraktı göstermiştir. Ayrıca kanser hücreleri üzerine en iyi antiproliferatif etki bakımından yüksek % ölüm oranı gösteren bitkiler arasında C. depressa su ekstraktı ve A. sp. nova metanol ekstraktı ön plana çıkmıştır. Bu sonuçlar doğrultusunda lenfosit hücrelerinde yaratılan DNA hasarına karşı en yüksek inhibisyon oranı gösteren C. depressa (su ekstraktı) ve A. sp. nova (metanol ekstraktı) bitkilerinin antigenotoksik etkileri ile antiproliferatif etki arasında korelasyon olduğu görülmüştür. 86 100 90 % İnhibisyon 80 70 60 50 40 30 20 10 0 CSE ASE AME TME TSE CME Şekil 4.10. H2O2’in indüklediği DNA hasarına bağlı oluşan genotoksisitenin bitki ekstraktları tarafından inhibisyonu 4.5. Bitkilerin Apoptotik Etkisinin Belirlenmesi ve Morfolojik Olarak Değerlendirilmesi Bitki ekstraktlarının kanser hücrelerini apoptoza götürüp götürmediği Cell Death Detection ELİSAPlus kiti kullanılarak belirlenmiştir. Bu çalışmada bitki ekstraktlarının yüksek antiproliferatif etkiye sahip konsantrasyonu olan 500 µg/mL ile çalışılmıştır. Bitkilerin her iki ekstraktı (500 µg/mL) HeLa, Caco-2 ve HT-29 kanser hücre hatları ile muamele edilmiştir. Örneklerden elde edilen hücre lizatı, tabanı streptavidin kaplı mikroplağa eklenmiş ardından anti-histon ve anti-DNAperoksidaz (anti-DNA-POD) da ilave edilerek inkübasyona bırakılmıştır. İnkübasyon esnasında anti-histon antikoru nükleozomların histon bileşiklerine bağlanmış ve immünokompleks oluşmuştur. Anti-DNA-POD ise nükleozomların DNA’ları ile reaksiyona girmiştir. İmmünokompleksteki POD aracılığı ile de nükleozomların miktarı belirlenmiştir. Optik yoğunluk 405 nm de ölçülmüştür. Apoptotik etki nükleozomların miktarı ile orantılı olup çıkan sonuç zenginleştirme faktörü olarak değerlendirilmiştir. 87 Bu analiz sonucunda en yüksek apoptotik etkinin HT-29 hücre hattı üzerine A. sp. nova türünün su ekstraktı (500 µg/mL) ile olduğu görülmüştür. Bu etki 3,93zenginleştirme faktörü olup bunu takiben aynı hücre hattında T. albipannosum türünün metanol ekstraktının apoptotik etkisi 3,69- zenginleştirme faktörüdür (p<0,05). En düşük apoptotik etkiyi HT-29 hattı üzerine C. depressa metanol ekstraktı göstermiştir. Bu etki 1,10- zenginleştirme faktörüdür. C. depressa türünün su ve metanol ekstraktı arasında karşılaştırma yapıldığında bitkinin su ekstraktının kanser hücreleri üzerinde gösterdiği apoptotik etki metanol ekstraktınkinden yüksek olmuştur (Şekil 4.11). Bitki kanser hücreleri arasında en yüksek etkiyi HeLa hücreleri üzerine göstermiştir. Gösterdiği bu etki 3,11zenginleştirme faktörüdür (p<0,05). En düşük apoptotik etki ise HT-29 hücresi üzerine olmuştur. Bu etki 1,1- zenginleştirme faktörüdür. Zenginleştirme Faktörü 5 4 3 Kontrol CME 2 CSE 1 0 HT-29 Caco-2 HeLa Şekil 4.11. C. depressa metanol ve su ekstraktının kanser hücre hatları (HeLa, HT-29 ve Caco-2) üzerine apoptotik etkisi A. sp. nova türünün metanol ve su ekstraktlarının kanser hücreleri üzerine olan etkilerine bakıldığında en etkili ekstraktın su ekstraktı olduğu görülmüştür (Şekil 88 4.12). Bitki kanser hücreleri arasında en yüksek etkiyi HT-29 hücreleri üzerine göstermiştir. Gösterdiği bu etki 3,93- zenginleştirme faktörüdür (p<0,05). En düşük apoptotik etki ise Caco-2 hücresi üzerine olmuştur. Bu etki 1,08- zenginleştirme faktörüdür. Zenginleştirme Faktörü 5 4 3 Kontrol AME 2 ASE 1 0 HT-29 Caco-2 HeLa Şekil 4.12. A. sp. nova metanol ve su ekstraktının kanser hücre hatları (HeLa, HT-29 ve Caco-2) üzerine apoptotik etkisi T. albipannosum türünün kanser hücreleri üzerine en yüksek apoptotik etkiyi diğer bitki türlerinde olduğu gibi yine su ekstraktı göstermiştir (Şekil 4.13). Su ekstraktı bu etkiyi A. sp. nova türünde olduğu gibi HT-29 hücre hattı üzerine göstermiştir. Gösterdiği bu etki 3,93- zenginleştirme faktörüdür (p<0,05). En düşük apoptotik etki ise Caco-2 hücresi üzerine olmuştur. Bu etki 1,18- zenginleştirme faktörüdür. 89 Zenginleştirme Faktörü 5 4 3 Kontrol TME 2 TSE 1 0 HT-29 Caco-2 HeLa Şekil 4.13. T. albipannosum metanol ve su ekstraktının kanser hücre hatları (HeLa, HT-29 ve Caco-2) üzerine apoptotik etkisi 4.6. Apoptotik İndeksin Belirlenmesi Bitkilerin su ve metanol ekstraktının 500 µg/mL konsantrasyonu kanser hücreleri (HeLa, HT-29 ve Caco-2) ile muamele edilerek apoptotik indeks belirlenmiştir. Kontrol grubu olarak kanser hücrelerine bitki muamele edilmemiştir. Buna göre bitki türleri arasında en yüksek apoptotik indeks oranını C. depressa su ekstraktı ve en düşük apoptotik indeks oranını ise yine aynı bitkinin metanol ekstraktı HT-29 hücre hattı üzerine göstermiştir. En yüksek apoptotik indeks % 70 oranında iken, en düşük apoptotik indeks % 10 oranındadır. Şekil 4.13 de kanser hücreleri üzerine C. depressa’ nın metanol ve su ekstraktlarının apoptotik indeks oranları belirtilmiştir. Bitkinin metanol ekstraktının HT-29, HeLa ve Caco-2 hücreleri üzerine apoptotik indeks oranı sırasıyla % 10, % 37, % 47; su ekstraktının HT-29, HeLa ve Caco-2 hücreleri üzerine apoptotik indeks oranı sırasıyla % 70, % 38 ve % 60’dır. 90 70 Apoptotik İndeks (%) 60 50 40 AME 500 µg/mL 30 ASE 500 µg/mL 20 10 0 HeLa Caco-2 HT-29 Şekil 4.14. A. sp. nova metanol ve su ekstraktlarının HeLa, HT-29 ve Caco-2 üzerine apoptotik indeksi Kanser hücreleri üzerine A. sp. nova’nın metanol ve su ekstraktlarının apoptotik indeks oranları Şekil 4.14’de belirtilmiştir. Bitkinin metanol ekstraktının HT-29, HeLa ve Caco-2 hücreleri üzerine apoptotik indeks oranı sırasıyla % 10, % 37, % 47; su ekstraktının HT-29, HeLa ve Caco-2 hücreleri üzerine apoptotik indeks oranı sırasıyla % 70, % 38 ve % 60’dır. 91 70 Apoptotik İndeks (%) 60 50 40 TME 500 µg/mL 30 TSE 500 µg/mL 20 10 0 HeLa Caco-2 HT-29 Şekil 4.15. T. albipannosum metanol ve su ekstraktlarının HeLa, HT-29 ve Caco-2 üzerine apoptotik indeksi T. albipannosum türünün metanol ve su ekstraktlarının apoptotik indeks oranları Şekil 4.15’te belirtilmiştir. Bitkinin metanol ekstraktının HT-29, HeLa ve Caco-2 hücreleri üzerine apoptotik indeks oranı sırasıyla % 35, % 25, % 65; su ekstraktının HT-29, HeLa ve Caco-2 hücreleri üzerine apoptotik indeks oranı sırasıyla % 65, % 31 ve % 58’dir. 92 80 Apoptotik İndeks (%) 70 60 50 40 CDME 500 µg/mL 30 CDSE 500 µg/mL 20 10 0 HeLa Caco-2 HT-29 Şekil 4.16. C. depressa metanol ve su ekstraktlarının HeLa, HT-29 ve Caco-2 üzerine apoptotik indeksi Apoptotik indeksi en düşük bitki ise C. depressa metanol ekstraktıdır. Bu oran % 10 olup, etki gösterdiği hücre ise HT-29 dur. En düşük apoptotik etkiyi ise sırasıyla % 10, % 37 ve % 70; su ekstraktının HT-29, HeLa ve Caco-2 hücreleri üzerine % apoptotik indeksi sırasıyla % 70, % 38 ve % 60’dır. Bu sonuç özellikle apoptozun belirlenmesi deneyinin sonucu ile benzerlik göstermiş olup çalışmayı desteklemiştir. Bitki türlerinin kanser hücreleri üzerine apoptotik etkisinin belirlenmesini takiben kanser hücreleri üzerine apoptotik etkinin hücre zarındaki bozulmalar göz önünde bulundurularak morfolojik olarak Hoechst 33342 boyası ile değerlendirilmesi yapılmıştır. Bitkiler ile muamele olan kanser hücrelerinde hem nekroz hem de apoptoz ölüm çeşitleri görülmüştür. Apoptoza uğrayan hücrelerde hücre zar yapısında degredasyon ile birlikte hücrenin küçüldüğü gözlemlenmiştir. Şekil 4.17 A’ da bitki ile muamele edilmemiş kanser hücreleri, Şekil 4.17 B’ de bitki muamele edilmiş kanser hücreleri parlak mavi renkte olup bu hücreler apoptoza uğramış hücrelerdir; soluk mavi renkteki hücreler ise canlı hücrelerdir. Şekil 4.17 C’ de bitki muamele edilmiş kanser hücreleri parlak turuncu renkteki hücreler ise nekrotik hücrelerdir. 93 Şekil 4.17. Hoechst 33342 boyası ile apoptotik ve nekrotik HeLa hücrelerinin floresan mikroskobu ile görüntüsü 94 4.7. Bitki Türlerinde Flavonoidlerin Araştırılması Tüm bitki türlerinin su ve metanol ekstraktlarında flavonoidler bakımından araştırma yapılmıştır. Bu sonuçlar Çizelge 4.4’de verilmiştir. (µg/mL) Apigenin (µg/mL) Kateşin (µg/mL) Genistein (µg/mL) Kamferol (µg/mL) Kuersetin (µg/mL) Rutin (µg/mL) Biochanin A Ekstraktları (µg/mL) Bitki Luteolin Çizelge 4.4. C. depressa metanol ekstraktında (CME), C. depressa su ekstraktında (CSE), T. albipannosum metanol ekstraktında (TME), T. albipannosum su ekstarktında (TSE), A. sp. nova metanol ekstraktında (AME), A. sp. nova su ekstraktında (ASE) araştırılan flavonoidler CSE 0,78 Nd* 45 11 2,5 Nd Nd 0,056 CME 1,1 Nd 33 15 2,1 Nd Nd 0,14 TSE 0,75 Nd 30 13 1,6 Nd Nd Nd TME 0,57 Nd 25 14 4,75 Nd Nd Nd AME 0,86 Nd 33 10 2 Nd 26 0,17 ASE 0,63 Nd 40 11 0,9 Nd 11 0,075 * Nd: Negatif değer, flavonoid miktarı bulunmamıştır. Flavonoidler arasında rutin, kuersetin, kamferol ve apigenin flavonoidleri ön plana çıkmıştır. Biochanin a ve genistein hiçbir bitki türünde rastlanmamıştır. C. depressa türünün su ekstraktında rutin flavonoidi yüksek miktarda bulunmuştur. Bitki türleri arasında yüksek antiproliferatif etki oranına sahip C. depressa su ekstraktının içerdiği rutin miktarının söylenebilmektedir. yüksek olmasına bağlı olarak bu etkiyi gösterdiği 95 5. TARTIŞMA VE SONUÇ Kanser, hücre büyümesini ve bölünmesini kontrol eden genlerin hasar görmesi ile ortaya çıkan kompleks bir hastalıktır [Pal ve Nayak, 2010]. Günümüzde kanser tüm dünya ülkelerinde büyük sorun teşkil eden hastalıkların başında gelmektedir. Gelecek 20 yıl için Dünya Sağlık Örgütüne (WHO) bağlı Uluslararası Kanser Araştırmaları Kurumunun (IARC) öngörüsü dünyadaki ölüm nedenlerinin arasında kanserin birinci sırada olacağıdır [Tuncer, 2008]. Serviks (rahim ağzı) kanseri, kanser türleri arasında kadınlarda en sık rastlanan meme kanserinden sonra ikinci sırada yer almaktadır [Parkin ve ark., 2005]. Kolon kanseri ise görülme sıklığı bakımından tüm kanserler arasında 4. sırada yer almaktadır [Hassen ve ark., 2012]. Kanser gelişimine neden olan etmenler arasında sigara dumanı ve katranında bulunan kimyasal ve karsinojenik ajanlar, radyasyon ve güneş ışığından gelen zararlı ultraviyole ışınlar, ağır metaller bulunmaktadır [Doll ve Peto, 1981]. Bu zararlı etmenlere ek olarak; vitaminler, mineraller ve antioksidan bileşikleri içeren gıdaların yetersiz tüketilmesi ile hücrelerin zararlı moleküllere ve serbest radikallere karşı koruyucu, detoksifiye edici sistemlerinin ve savunma mekanizmalarının zayıflaması da hücre hasarının artmasına yol açmakta ve böylece kanser gelişimini tetiklemektedir. Kanser tedavisinde kullanılan kemoterapik ilaçlar tedaviye bağlı olarak ağır yan etkiler göstermektedir. Kanser tedavisinde mevcut kanser ilaçlarının dışında kullanılan radyoterapi, cerrahi tedavi ve hormon terapisi gibi yöntemler tedavi sonucunun başarı olasılığının düşük olması ve yan etkiler göstermeleri nedeni ile tedavide kullanılabilecek başka yöntemlere arayışları arttırmıştır [Tekin ve ark., 2012]. Yapılan klinik, epidemiyolojik ve deneysel çalışmalarda kanserin tedavisine yönelik alternatif ve tamamlayıcı ilaçların ve tedavi yöntemlerinin ortaya konulmasının önemi vurgulanmaktadır. Bitkiler kanserin birçok formunun tedavisi için yüksek derecede etkili geleneksel ilaçların birincil kaynağını oluşturmaktadır. Antikanser terapisi için kullanılan % 60’tan fazla antikanser ajanı bitki, deniz ya da mikroorganizmalardan türevlidir [Jain ve ark, 2011]. Son yıllarda yapılan 96 epidemiyolojik çalışmalar insanlarda yüksek miktarda flavonoid alımının düşük kanser prevalansı ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Flavonoidlerin kansere karşı etki mekanizmaları karsinojen inaktivasyonu, antiproliferasyon, hücre döngüsünün askıya alınması, apoptoz ve farklılaşmanın indüksiyonu, anjiyogenezin baskılanması, antioksidasyon ve çoklu ilaç direncinin azaltılması ya da tüm bu mekanizmaların kombinasyonu oluşturmaktadır [Vauzour ve ark., 2010; Jain ve ark., 2011]. Çalışmamız bu sebeple, kanser tedavisinde alternatif bir yöntem olarak bitkisel kaynakların kolon ve serviks kanser hücrelerinin proliferasyonunu ve lenfositlerde mutajen ajanların genotoksisitesini inhibe etmedeki rolü ve bu etkilerini hangi mekanizma ile sağladığının anlaşılmasına yöneliktir. Bu düşünceden yola çıkarak Türkiye’de yetişen ve Asteraceae familyasına ait endemik Tanacetum albipannosum ve Achillea sp. nova; yaygın Centaurea depressa türlerinden elde edilen su ve metanol ekstraktları ile kolorektal adenokarsinoma hücreleri olan HT-29 ve Caco-2 kanser hücre hatları; servikal kanser hücresi olan HeLa kanser hücre hattı kullanılmıştır. Tüm bitkilerin su ve metanol ile elde edilen ekstraktları verim bakımından karşılaştırıldığında, su ekstraktların veriminin metanol ekstraktınkine göre daha yüksek olduğu bulunmuştur. Buna göre en yüksek verim A. sp. nova su ekstraktında % 40,17 olarak hesaplanmıştır. Çalışmamızda bitki türlerinden elde edilen su ve metanol ekstraktlarının üç kanser hücre hattında da etkili olduğu belirlenmiştir. Literatür araştırmalarında, pek çok bitki ekstraktlarının, kültür edilmiş kanser hücrelerinin gelişimini inhibe ettiği bildirilmiştir. Yapılan mevcut çalışmalar kanser hücrelerinin canlılığının inhibisyonu ya da azaltılması ve tümör büyüklüğünün düşürülmesi üzerine odaklanmıştır. Kwon ve arkadaşları (2006), Pterocarpus santalinus bitki türünden elde edilen metanol ekstraktlarının 5, 25, 50 ve 75 µg/mL konsantrasyonlarda HeLa serviks kanser hücre hattına antiproliferatif etkisini araştırmışlardır. Bu bitki türü en yüksek antiproliferatif etkiyi 75 µg/mL konsantrasyonu ile % 97 oranında en düşük antiproliferatif etkiyi ise 5 µg/mL konsantrasyonu ile % 17 oranında göstermiştir. Moringa oleifera bitkisine ait su, metanol ve hekzan ekstraktlarının HeLa hücreleri üzerine yapılan antikanser çalışmasında antiproliferatif etki araştırılmıştır. Kullanılan bitki konsantrasyonları 1, 10 ve 100 µg/mL olup bitkinin hekzan ve metanol 97 ekstraktları hücreler üzerine antiproliferatif etkisinin olmadığı tespit edilmiştir. Ancak su ekstraktının 100 µg/mL konsantrasyonun % 60 oranında antiproliferatif etki gösterdiği belirlenmiştir. HT-29 hücrelerinin canlılığı üzerine Pisonia aculeata metanol ekstraktının etkisine bakılmıştır. Bu bitki türüne ait 5 farklı konsantrasyon (62,5, 125, 250, 500 ve 1000 µg/mL) çalışılmış ve artan dozlara paralel olarak hücre canlılığının azaldığı tespit edilmiştir. Çalışılan 250, 500 ve 1000 µg/mL konsantrasyonlarda hücre ölümünün sırasıyla % 57, % 69 ve % 89,65 oranında olduğu bildirilmiştir [Ghode ve ark., 2011]. Bu çalışmalardan yola çıkarak çalışmamızda kullandığımız bitki türlerine ait metanol ve su ekstraktlarının kanser hücrelerine antiproliferatif etkisi araştırılmıştır. Bitki ekstraktlarının kanser hücreleri üzerine antiproliferatif etkisi Tripan mavisi yöntemi ile belirlenmiş ve Bkz.Şekil 4.1, Şekil 4.2 ve Şekil 4.3’de ölü hücre yüzdesi olarak verilmiştir. Elde edilen sonuçlara göre en yüksek antiproliferatif etkiyi Caco-2 hücreleri üzerine A. sp. nova metanol ekstraktının (500 µg/mL) % 67 oranında, HT-29 hücreleri üzerine C. depressa su ekstraktının (500 µg/mL) % 77 oranında ve HeLa hücreleri üzerine yine C. depressa su ekstraktının (500 µg/mL) % 77 oranında gösterdiği tespit edilmiştir. Bu konuda yapılan pek çok çalışma incelendiğinde sitotoksik aktivitenin çalışılan bitki ekstrakt yoğunluğuna, etken maddelerin yoğunluğuna, kanser hücrelerinin tipine ve kullanılan yönteme göre değişiklik gösterdiği görülmektedir. Sonuçlar doğrultusunda metanol ve su ekstraktları antiproliferatif etki bakımından karşılaştırıldığında su ekstraktının kanser hücreleri üzerine daha etkili olduğu değerlendirilmiştir. Bu sonuç bitki ekstraktlarından elde edilen verim sonuçları ile paralellik göstermiştir. Çalışmada kullandığımız bitki türleri ile Caco-2, HT-29 ve HeLa kanser hücreleri üzerine antiproliferatif etkinin araştırıldığı bir çalışmanın olmadığı ve elde ettiğimiz sonuçlarımızın başka bitki türlerinin Caco-2, HT-29 ve HeLa kanser hücreleriyle yapılan çalışmalarda kullanılan konsantrasyonlarla karşılaştırıldığında antiproliferatif etkinin yüksek ve önemli oranda olduğu tespit edilmiştir. Bitkilerin kanser hücreleri üzerine antiproliferatif etkisinin yanında bu bitkilerin kullanımında herhangi bir yan etkinin olup olmadığını belirlemek amacı ile sağlıklı hücre hatları (insan gingivial fibroblast, HGF-1) üzerine sitotoksik etkisine bakılmıştır. Bitki ekstraktlarının denenen tüm konsantrasyonlarda (100, 250 ve 500 98 µg/mL) sağlıklı hücreler üzerine herhangi bir sitotoksik etki göstermediği, ancak kanser hücreleri üzerine bitki ekstraktlarının farklı oranlarda antiproliferatif etki gösterdiği tespit edilmiştir. Tüm bitki ekstraktlarında genel olarak metanol ekstraktı, su ekstraktına göre kanser hücreleri üzerine daha yüksek antiproliferatif etki ile ön plana çıkmıştır. Konsantrasyon artışına paralel olarak üç bitki ekstraktının da her üç kanser hücre hattına antiproliferatif etkisinin artış gösterdiği belirlenmiştir. Pek çok antikanser ajanı piyasada mevcut olup kanser tedavisinde kullanımlarında tümör hücrelerini inhibe etmeleri ya da oluşumlarını engellemelerinin yanında sağlıklı hücrelerde sitotoksik etki yaratarak bu hücrelerin yok olmasına da neden olmaktadırlar. Bitkilerin kanser hücre hatları üzerine yüksek antiproliferatif etki göstermesi yanında sağlıklı hücre hattı üzerine herhangi bir sitotoksik etki göstermemiş olması önemli bir sonuç olup böylelikle antikanser ajan olarak kullanımlarını da mümkün kılabilmektedir. Oksidatif stres, birçok kanser ve kardiyovasküler rahatsızlıkları içine alan ölümcül hastalıklar ve Alzheimer’s, Parkinson gibi nörodejeneratif rahatsızlıklara neden olan etmenlerin başında gelmektedir. Oksidatif stres, hücredeki serbest radikal üretimi ve antioksidan sistem arasındaki dengenin bozulması sonucu oluşmaktadır [Kopani, 2006; Akan ve Garip, 2011]. Reaktif oksijen türevleri hücresel solunum ve normal metabolizma esnasında oluşan reaktif moleküller olup bu ürünler birçok biyolojik moleküle zarar verebilmektedir. Bunlar proteinlerin fonksiyonlarını değiştirebildiği gibi DNA’da hasar oluşturmakta ve hücre zarlarında lipid peroksidasyonuna neden olmaktadır [Kulbacka ve ark., 2009]. Bitkilerin içerdikleri flavonoid, fenolik asit gibi fenolik bileşiklerin özellikle serbest radikallerin verdiği bu hasarlara karşı hücreyi korumaya yardımcı olmaları bakımından farklı biyolojik aktiviteye sahip olduğu bilinmektedir. Bu antioksidan etkiler süperoksit dismutaz (SOD), katalaz, glutatyon peroksidaz, glutatyon, vitamin E ve C gibi antioksidan enzimler ile ilişkilendirilmektedir. Süperoksit dismutaz enzimi, oksijen toksisitesine karşı önemli ve en etkin hücre içi antioksidanlardan biridir. Moleküler oksijenin fazladan bir elektron alması sonucu oluşan reaktif oksijen metaboliti yani süperoksit radikalinin (O2) ortadan kaldırılması, SOD enziminin katalize ettiği dismutasyon reaksiyonu ile gerçekleşir. Bu dismutasyon reaksiyon esnasında SOD enzimi hücrelerde oluşan 99 yüksek toksisiteye sahip oksijen türlerinden süperoksit anyonunu (O2‾), hidrojen peroksit (H2O2) ve oksijene dönüştürürek bu radikallerin etkisini azaltmaktadır [Tardieu ve ark., 2000; Özelçi Kavas, 1994]. Dolayısıyla SOD’un hücrede artışı ile serbest radikal oluşumunda azalma olmakta ve oksidatif stres oluşumu engellenmektedir. Bu konuda yapılan çalışmalar mevcuttur. Pandey ve arkadaşları (2011) yaptıkları çalışmada Datura innoxia su ekstraktını çeşitli konsantrasyonlarda (50, 100 ve 200 µg/mL) HeLa hücreleri üzerine muamele etmişler ve SOD aktivitesini belirlemek için hücreleri 24 ve 48 saat inkübe etmişlerdir. Buna göre hücrelerin SOD aktivitesinin arttığı belirlenmiştir. İnkübasyon süreleri karşılaştırıldığında ise 48 saat inkübasyon süresinin daha etkili olduğunu tespit etmişlerdir. Kontrol hücreleri ile karşılaştırıldığında SOD aktivitesindeki artış önem arz etmektedir. 2011 yılında yapılan bir çalışmada Terminalia arjuna su ekstraktının çeşitli konsantrasyonlarda (25, 50 ve 100 µg/mL) ve farklı inkübasyon sürelerinde (4, 8, 12, ve 24 saat) insan hepatoma kanser hücre hattı (HepG2) üzerine SOD aktivitesini incelemişlerdir. Çalışma sonucunda konsantrasyon ve inkübasyon sürelerinin artışına paralel olarak SOD aktivitenin arttığı; en yüksek aktiviteyi 24 saat inkübasyon süresi ile 100 µg/mL konsantrasyonun sağladığı belirlenmiştir [Shivananjappa ve Joshi, 2011]. Bizim çalışmamız sonucunda kontrol grubu ile karşılaştırıldığında tüm bitkiler HeLa ve HT-29 hücre hatları üzerine SOD aktivitesi göstermiş olup Caco-2 hücre hattı üzerine SOD aktivitesi göstermemişlerdir. HeLa hücreleri üzerine A. sp. nova’ nın su ekstraktının 500 µg/mL konsantrasyonu (2,56 U/mL), HT-29 hücreleri üzerine T. albipannosum’ un su ekstraktının 500 µg/mL konsatrasyonu (1,9 U/mL) yüksek SOD aktivitesi gösterdiği belirlenmiştir. En yüksek SOD aktivitesini HeLa hücreleri üzerine A. sp. nova’ nın su ekstraktının gösterdiği tespit edilmiştir. Bu şekilde oksidatif hasara ya da oluşan oksidatif hasar sonucu kanser başta olmak üzere, kalp ve nörodejeneratif rahatsızlıklar gibi çeşitli hastalıklara neden olan reaktif oksijen türlerinin metabolizmasının inhibe edilmesi ya da engellenmesi konusunda antioksidan sistemlerini indükleyici bitkisel ajanların var oluşu indirekt olarak antikanser mekanizmasında önemli ve etkin rol oynamaktadır. Spanou ve arkadaşları (2010) Leguminosae familyasına ait Lathyrus laxiflorus ve Phaseolus vulgaris bitkilerinden elde ettikleri su ekstraktlarının HeLa türevli Hep2 kanser hücre hattının gelişimine etkisini ve yine bu bitki ekstraktlarının antioksidan 100 savunma sistemine olan etkisini değerlendirmek amacıyla çalışma yapmışlardır. Ekstraktların hücrelerdeki antioksidan savunma sistemine olan etkisi total antioksidant kapasitesi (TAC) ile değerlendirilmiştir. Lathyrus laxiflorus ve Phaseolus vulgaris bitkilerinin su ekstraktlarının farklı konsantrasyonlarını (100, 400, 800 µg/mL) Hep2 kanser hücre hattına muamele etmişlerdir. Sadece 400 ve 800 µg/mL konsantrasyonlardaki Lathyrus laxiflorus bitkisi kanser hücre gelişimini engellemiştir. Phaseolus vulgaris bitkisinin ekstraktının hiçbir konsantrasyonu hücre gelişimine etki göstermemiştir. Elde edilen sonuçlara göre yalnız L. laxiflorus ekstraktı özellikle 2 ve 12 saat inkübasyon sonrası TAC aktivitesi ile hücrelerde oksidatif stresi indüklediği bildirilmiştir. P. vulgaris ekstraktı 2 saat inkübasyon sonrası yalnız TAC ile oksidatif stresi indüklemiştir. Bizim çalışmamızda total antioksidan aktiviteyi belirlemek amacı ile trolox eşitliğine (TEAC) dayalı yöntem kullanılmıştır. TEAC deneyi uzun ömürlü radikal anyonu olan ABTS’ ye karşı antioksidanların süpürücü yeteneğini temel almaktadır [Gonçalves ve ark., 2010]. Bu çalışmada metmyoglobin ile ABTS ABTS®·+ ‘ye okside edilmiştir. Test örneklerinde üretilen ABTS miktarı bize total antioksidan kapasitesini göstermiştir. Buna göre çalışmamızda 250 ve 500 µg/mL konsantrasyonlarda Centaurea depressa, Achillea sp. nova ve Tanacetum albipannosum ekstraktlarının (su ve metanol) HT-29, HeLa ve Caco-2 hücre hatları üzerine total antioksidan kapasitesine bakılmıştır. Analiz sonucunda kontrol grubu ile karşılaştırıldığında HeLa hücre hattı üzerine A. nova’ nın su ekstraktı 500 µg/mL konsantrasyonu ile (0,35 µM trolox), HT-29 hücre hattı üzerine A. nova’ nın metanol ekstraktı 500 µg/mL konsantrasyonu (0,48 µM trolox) ve Caco-2 hücre hattı üzerine yine A. sp. nova’ nın metanol ekstraktı 500 µg/mL konsantrasyonu (0,35 µM trolox) en yüksek total antioksidan aktivite göstermiştir. HeLa ve Caco-2 kanser hücre hatları üzerine A. sp. nova aynı oranlarda fakat düşük total antioksidan aktivite gösterirken C. depressa ve T. albipannosum bitki ekstraktları ise bu hücre hatları üzerine total antioksidan aktivite göstermemiştir. Kanser hücreleri arasında HT-29 hücrelerine tüm bitkiler antioksidan etki göstermiştir. Bu etkilerin bitki ekstrakt çeşidine göre değişiklik gösterdiği tespit edilmiştir. Bitkiler daha çok metanol ekstraktı ile ön plana çıkmıştır. Bitkilerin total antioksidan kapasiteleri, SOD 101 aktiviteleri ve antiproliferatif etkilerinin arasında korelasyon bulunmamıştır. Fakat antioksidan etki ayrı olarak değerlendirildiğinde kontrol gruplarına göre yüksek etki görülmüştür. İyonize radyasyon, UV ışınları gibi fiziksel etkenler ve ksenobiyotikler, alkilleyiciler gibi kimyasal ajanlar canlıda DNA moleküllerinde hasar oluşturmakta ve oluşan bu hasar tamir edilemediğinde kansere ve yaşlanmaya yol açmaktadır [Debeleç Bütüner ve Kantarcı, 2006; Dinçer ve Kankaya, 2010]. Genotoksik etkileri ile kanser nedeni olan kimyasallara karşı koruyucu etki gösteren, antikanserojen, bitkisel bir ajan olması kanserin gelişiminin önlenmesi bakımından oldukça önemlidir. Yapılan araştırmalarda bitki türlerinden elde edilen ekstraktların kimyasal ajanlar ile oluşturulan DNA hasarını azalttığı bildirilmiştir. Hidrojen peroksit (H2O2), hücrelerde oksidatif strese bağlı genotoksiste çalışmalarında sıklıkla kullanılan kimyasal bir ajandır. Bu amaçla insan lenfositlerine bir reaktif oksijen türevi olan H2O2, bitki ekstraktlarının değişen konsantrasyonları ile birlikte muamele edilmiştir. Bitki ekstraktlarının insan lenfositlerinde in vitro oksidasyona bağlı hücresel hasar ve DNA hasarına karşı koruyucu etkisi tek hücre jel elektroforez comet yöntemiyle belirlenmiştir. Çalışma sonucunda bitki ekstraktlarının antigenotoksik etkileri ortaya çıkartılmıştır. 50 μM H2O2 kimyasal ajanı ile rat lenfositlerinde yaklaşık % 48 oranda DNA hasarı yaratılmıştır. Bu hasara karşı Ferula persica bitkisinden elde edilen persikasülfit A (PSA) maddesi ile lenfositlerdeki DNA hasarının yaklaşık % 20’ ye düşürüldüğü bulunmuştur [Noroozi ve ark., 2008]. Çalışmamızda insan lenfositleri kullanılmış olup, H2O2 ile yaratılan DNA hasarı yaklaşık % 43 olarak elde edilmiştir (Çizelge 4.2 ve Çizelge 4.3). Bu DNA hasarını bitki ekstraktları önemli derecede azaltmıştır. Soltani ve arkadaşları (2009) Ferula szowitsiana bitkisinden elde edilen umbelliferin fitokimyasalının insan periferal lenfositleri üzerine antigenotoksik etkisini araştırmışlardır. H2O2 ile lenfosit DNA’ sında oluşturulan % 70 oranındaki genotoksik hasar, umbelliferin maddesinin (400 µM) lenfosit hücrelerine muamelesi sonucunda % 50 olmuştur. Bizim çalışmamızda H2O2’in indüklediği oksidatif DNA hasarı hiçbir bitki ekstraktı muamele edilmemiş lenfosit hücrelerinde % 54,2 oranında bulunmuştur. Bu hasarı C. depressa su ekstraktı % 76, A. sp. nova su ekstraktı % 72, A. sp. nova metanol % 69, T. albipannosum metanol ekstraktı % 65, 102 T. albipannosum su ekstraktı % 55 ve C. depressa metanol ekstraktı % 43 oranında inhibe etmiştir (Şekil 4.9). Barcelos ve arkadaşlarının (2007) yaptığı çalışmada Anacardium occidentale L. (Kaju) bitkisinden elde edilen metanol ekstraktının Çin Hamster akciğer fibroblastı (V79 hücreleri) üzerine genotoksik ve antigenotoksik aktivitesi değerlendirilmiştir. Genotoksik değerlendirmede A. occidentale L. bitkisinden elde edilen metanol ekstraktın (500, 1000 ve 2000 µg/mL) V79 hücre kültürüne genotoksik etkisinin olmadığı gösterilmiştir. Bizim çalışmamızda kullandığımız konsantrasyonlar konsantrasyonlarda herhangi 100, bir 250 ve genotoksik 500 µg/mL hasara neden olup düşük olmamıştır. Antigenotoksik değerlendirme için Comet deneyi ile DNA hasarını indükleyen mekanizmalar karşılaştırılmış ve bunun için metil metansülfanat (MMS) ajanı ile hücrelerde genotoksik hasar yaratılmıştır. Çalışma sonucunda A. occidentale L. ekstraktının antigenotoksik etkisinin olduğu belirlenmiştir. Bu etkinin değerlendirilmesinde hücreler sınıflandırılmıştır. Buna göre MMS ile indüklenen hücreler sınıf 3 ve 4’de yer alırken, A. occidentale L. muamelesi (500 µg/mL) sonucu hücreler sınıf 2 ve 3’de, 1000 µg/mL ve 2000 µg/mL konsantrasyonda muamele edilen hücreler ise sınıf 1 ve 2’de yer almıştır (Hasarsız DNA (sınıf 0), az DNA hasarı (sınıf 1), orta DNA hasarı (sınıf 2), yüksek DNA hasarı (sınıf 3), oldukça yüksek DNA hasarı (sınıf 4)). Bizim çalışmamızda ise, DNA hasar derecesi bilgisayarlı görüntüleme sistemi ile belirlenmiş ve sonuçlar kuyruk yoğunluğu, kuyruk momenti ve kuyruk göçü cinsinden değerlendirilmiştir. Çeşitli çalışmalarda kullanılan H2O2 gibi kanser yaratıcı mutajen ajan, bitki ekstraktı, ve bitki konsantrasyon farklılıkları göz önüne alındığında, çalışmamızda elde ettiğimiz sonuçların önemli derecede anlamlı olduğu görülmektedir. Buna göre C. depressa, T. albipannosum ve A. sp. nova metanol ve su ekstraktların 100, 250 ve 500 μg/mL konsantrasyonlarının insan lenfositlerinde herhangi bir DNA hasarına neden olmadıkları ve hasar oluşturmayan konsantrasyonlarda oksidatif DNA hasarını da azalttıkları bulunmuştur. Bitkiler arasında yaratılan DNA hasarına karşı en yüksek inhibisyon oranına sahip bitki C. depressa’ nın su ekstraktı (% 76 inhibisyon) olmuştur. Bitki türlerinden elde edilen flavonoid, polifenol gibi birçok biyoaktif bileşiğin antioksidan özellik göstermeleri nedeniyle reaktif oksijen türevlerin 103 oluşturduğu hasara karşı organizmayı korumada ve bu hasara bağlı olarak meydana gelen rahatsızlıkların tedavisinde rolleri büyüktür. C. depressa su ekstraktının DNA üzerinde hem genotoksik hasara neden olmaması hem de kanserojen bir kimyasal olan H2O2 ile yaratılan hasara karşı yüksek oranda inhibisyon etkiye sahip olması bu bitkiyi ön plana çıkarmaktadır. Ayrıca bitki ekstraktlarının antiproliferatif etkisi ile antigenotoksik etkileri arasında önemli oranda korelasyon olduğu ve yüksek antiproliferatif etkiye sahip bitki türünün yine C. depressa su ekstraktı olduğu tespit edilmiştir. Bu çalışma, kanser yaratıcı kimyasal bir karsinojene karşı bitki ekstraktlarının özellikle C. depressa su ekstraktının göstermiş olduğu antigenotoksik etkilerin indirekt olarak kanserden koruyucu özelliklerinin ortaya konulması bakımından önem taşımakta ve çalışma sonucunda elde edilen veriler değerlendirildiğinde bu bitkinin yan etkiye neden olmayan bir ajan olarak kullanılması ve böylece insan sağlığı ve yaşam kalitesinin arttırılması mümkün olmaktadır. Apoptoz, normal hücre büyümesi ve homeostazisi için gerekli bir süreçtir. Son yıllarda yapılan çalışmalarla bu dengenin bozulması sonucu apoptozun kontrolünde oluşan anormalliklerin kanser başta olmak üzere birçok önemli hastalığın patogenezinde rol aldığı gösterilmiştir [Gökçe ve ark., 2011; Mcphie ve ark., 2003]. Doğal fenoliklerin apoptozun indüklenmesini sağlayarak tümör hücresinin eliminasyonunda ve kanserde görev aldığı bildirilmiştir. Bu özellik güçlü bir antikanser ajanı olarak geliştirmek için taranan bileşiklerin belirleyicisi olarak kullanılmaktadır. 2007 yılında yapılan bir çalışmada insan prostat kanser hücre hatlarına (LNCaP, PC-3 ve DU145) Matricaria chamomilla bitkisinin su (2000 μg/mL) ve metanol ekstraktı (200 μg/mL) muamele edilmiş ve 48 saat inkübasyona bırakılmıştır. İnkübasyon sonrasında bitkinin her iki ekstraktının tüm hücrelere apoptotik etkisi olduğu bildirilmiştir. Çalışmada bitkinin su ekstraktı LNCaP hücreleri üzerine yüksek apoptotik etki (3,1- zenginleştirme faktörü) göstermiştir [Srisvasta ve Gupta, 2007]. Kim ve arkadaşlarının 2005 yılında yaptığı çalışmada Rubus coreanum su ekstraktını (100, 200 ve 400 µg/mL) HT-29 hücre hattına muamele etmişler ve apoptozu indükleyip indüklemediğini araştırmışlardır. Bitki ekstraktının artan konsantrasyonlarda kanser hücre hattı üzerine apoptotik etkisinin 104 de artış gösterdiğini tespit etmişlerdir. En yüksek apoptotik etkiyi 400 µg/mL konsantrasyonu göstermiştir [Kim ve ark., 2005]. Bizim çalışmamız sonucunda en yüksek apoptotik etkinin HT-29 hücre hattı üzerine A. sp. nova türünün su ekstraktı (500 µg/mL) ile olduğu görülmüştür. Bu etki 3,93- zenginleştirme faktörü olup bunu takiben aynı hücre hattında T. albipannosum türünün metanol ekstraktının apoptotik etkisi 3,69- zenginleştirme faktörüdür. En düşük apoptotik etkiyi HT-29 hattı üzerine C. depressa metanol ekstraktı göstermiştir. Bu etki 1,10- zenginleştirme faktörüdür. A. sp. nova bitkisinin su ekstraktının düşük konsantrasyonlarda apoptotik etki göstermesi önemli bir sonuçtur. Çalışmamızda elde ettiğimiz sonuçlara göre kontrol grubu ile karşılaştırıldığında bitkilerin apoptotik etkilerinin arttığı görülmüştür. Antiproliferatif etki ile apoptotik etki arasında bir korelasyon bulunmaktadır (p<0,05). Buna göre HT-29 hücreleri üzerine % 67 oranında antiproliferatif etki ile A. sp. nova bitkisinin su ekstraktı aynı zamanda apoptotik etki ile ön plana çıkmaktadır. Bitki türlerinin kanser hücreleri üzerine apoptotik etkisinin belirlenmesini takiben kanser hücreleri üzerine apoptotik etkinin hücre zarındaki bozulmalar göz önünde bulundurularak morfolojik olarak değerlendirilmesi yapılmıştır. Bunun için bitki ekstraktlarının apoptotik indeksleri tespit edilmiştir. Bitkiler ile muamele olan kanser hücrelerinde hem nekroz hem de apoptoz ölüm çeşitleri görülmüştür. Apoptoza uğrayan hücrelerde hücre zar yapısında degredasyon ile birlikte hücrenin küçüldüğü gözlemlenmiştir. Bitki türleri arasında apoptotik indeks oranları değerlendirildiğinde ise en yüksek oran C. depressa su ekstraktı ve en düşük apoptotik indeks oranı ise yine aynı bitkinin metanol ekstraktı HT-29 hücre hattı üzerine göstermiştir. En yüksek apoptotik indeks % 70 oranında iken, en düşük apoptotik indeks % 10 oranındadır. Apoptotik indeks ile apoptotik etki paralellik göstermemiştir. Bitkiler luteolin, biochanin A, rutin, kuersetin, kamferol, genistein, kateşin ve apigenin flavonoidleri bakımından taranmıştır. Flavonoidler arasında rutin, kuersetin, kamferol ve apigenin elde edilen değerler literatürler ile karşılaştırıldığında yüksek bulunmuştur. C. depressa su ekstraktında rutin miktarının değeri (45 µg/mL) yüksek çıkmıştır. Genel sonuç değerlendirmelerine göre ön plana çıkan bitkiler başta C. depressa su ekstraktı olmak üzere bir de A. sp. nova su ekstraktıdır. Rutin flavonoidinin aracılığı ile antikanser mekanizmasını kanser hücreleri üzerine etkili olduğu düşünülmektedir. Sitotoksik aktiviteye bağlı olarak 105 antiproliferatif etkinin ve bu etkinin apoptoz mekanizması ile doğrulanması; hücrede meydana gelen oksidatif hasarın bitki konsantrasyonuna bağlı olarak uyarılması ve SOD aktiviteleri bakımından bu bitki türleri ile bu kapsamda yapılmış bir çalışma mevcut değildir. Bu nedenle bu alanda yapılacak çalışmalara önemli bir kaynak olabilecektir. Ayrıca çalışmada elde edilen bulgular çok önemli olup, devam çalışmaları ile başka çalışmalara temel oluşturabilecektir. Tüm bu sonuçlar doğrultusunda sadece kanserde koruma ya da tedaviye yönelik değil aynı zamanda ürogenital rahatsızlıklara karşı koruyucu; yeni ve etkin ilaçlara etken madde olarak kullanılmaları da mümkündür. Böylece literatüre bu konuda ışık tutulmakta ve farklı bilimsel araştırmalara oluşturulabilmektedir. 106 Tez çıkarımı ve öngörüler 1) Bitki türlerinin in vitro deneylerde tümör hücre gelişimini inhibe ettiği ve hayvan denemelerinde ise kanser gelişimini engellediği bulunmuştur. Bu çalışmada bitki türlerine ait su ve metanol ekstraktlarının antiproliferatif, süperoksit dismutaz aktivite, total antioksidan kapasite, antigenotoksik ve apoptotik özellikleri ve bu özelliklerin arasındaki ilişki ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir. 2) Çalışmamızda Centaurea depressa, Tanacetum albipannosum ve Achillea sp. nova bitkilerinin metanol ve su ekstraktlarının in vitro kültürde HT-29, HeLa ve Caco-2 hücreleri üzerinde sitotoksik etkiye sahip olduğu belirlenmiştir. Bitkilerin artan konsantrasyonlarına paralel olarak kanser hücreleri üzerine antiproliferatif etkilerinin de arttığı bulunmuştur. Çalıştığımız konsantrasyonların literatürlere göre çok yüksek konsantrasyonlar olmaması çalışmayı bu yönüyle de önemli kılmaktadır. Düşük konsantrasyonlarda yüksek antiproliferatif etkinin görülmesi önem arz eden olumlu bir sonuçtur. Böylece alternatif olarak ilaç formülasyonunda düşük dozajlarda kullanılması insan sağlığı açısından da mümkün olabilecektir. 3) Bitki ekstraktlarının kanser hücrelerini öldürmelerinin yanında sağlıklı hücreleri de öldürüp öldürmediğine bakılmıştır ve bunun sonucunda herhangibir ölüm oranın olmadığı tespit edilmiştir. Bu özellik antikanser ajan seçiminde çok önemlidir. Pek çok antikanser ajanın kanser tedavisinde kullanımında yan etkilere sahip olduğu ve tümör hücrelerini öldürmeleri yanında sağlılı hücreler de zarar verdiği bilinmektedir. Ancak çalışmamız elde ettiğimiz sonuçlar ile birlikte herhangibir yan etkiye neden olmayan, yeni ve alternatif ilaçların temelini oluşturma amacı ile bir basamak oluşturabilmektedir. 4) Üstün özelliğe sahip bitki ekstraktları klinikte uygulamaları için preparat haline getirilebilir. 5) A. sp. nova ve C. depressa türlerinin preparat olarak kullanılması halinde yan etkiye neden olmadan kolon ve serviks kanser hücrelerinin proliferasyonunu önleyebileceklerini öngörmekteyiz. 6) Antikanser ajanı olarak kullanımı planlanan bitki ekstraktlarının (su ve metanol) HT-29, HeLa ve Caco-2 kanser hücreleri üzerine süperoksit dismutaz aktivitesi ve total antioksidan kapasitesi değerlendirilmiştir. Süperoksit dismutaz aktivite ile ön 107 plana çıkan bitki A. sp. nova’ nın su ekstraktı; total antioksidan kapasitesi ile ön plana çıkan bitki ise yine A. sp. nova olup bitkinin metanol ekstraktıdır. 7) İyonize radyasyon, UV ışınları gibi fiziksel etkenler ve ksenobiyotikler, alkilleyiciler gibi kimyasal ajanlar ve yanlış beslenme alışkanlıkları canlıda oksidatif DNA hasarına yol açmaktadır. Bu hasar tamir edilemediğinde ise kansere ve yaşlanmaya yol açmaktadır. Antikanser ajanı olarak kullanımı planlanan bitki ekstraktlarının (su ve metanol), insan lenfosit hücreleri üzerinde genetik hasar oluşturmadığı comet yöntemiyle belirlenmiştir. A. sp. nova ve C. depressa su ekstraktları antigenotoksik aktiviteleri ile canlıda oksidatif dengeyi düzenleyebilecek özelliğe sahiptirler. 6) Kimyasal bir ajan olan H2O2 ile oksidatif DNA hasarına uğratılmış insan lenfosit hücrelerinde, bitki türlerine ait su ve metanol ekstraktların antigenotoksik aktivitesi comet yöntemiyle ortaya konulmuştur. 7) Antikanserojenik etkisi belirlenen bitki ekstraktlarının bu etkisini hangi moleküler mekanizmalar ile gösterdiğinin açığa çıkarılması amacı ile bitkilerin kanser hücreleri üzerine apoptotik etkisine bakılmıştır. Çalışmamızda HT-29, HeLa ve Caco-2 kanser hücrelerinde A. sp. nova su ekstraktının yüksek apoptotoik etkiye sahip olduğu belirlenmiştir. 9) Bitki türleri flavonoidler bakımından taranmış ve taranan flavonoidler arasında rutin, kuersetin ve kamferol bileşiklerinin yüksek oranda olduğu tespit edilmiştir. Bitkiler arasında C. depressa su ekstraktı ön plana çıkmıştır. Bu bitki türü en yüksek değerde rutin flavonoidini içermektedir. Bitki türleri arasında metanol ve su ekstraktları ile antiproliferatif, total antioksidan kapasite ve süperoksit dismutaz aktivite, antigenotoksik ve apoptotik etkinin değerlendirildiği antikanserojenik özellikli yapılan bu çalışmaların sonucu genelde C. depressa türüne ait su ekstraktının etkin özellik göstermesi içerdiği rutin flavonoidinden kaynaklı olabileceği düşünülmektedir. 10) Bitki ekstraktları arasında verim bakımından karşılaştırma yapıldığında en yüksek verimin A. sp. nova su ekstraktına ait olduğu belirlenmiştir. Bu sonuca paralel olarak yapılan diğer çalışmalarda da bitkinin su ekstraktının yüksek etkiye sahip olduğu görülmüştür. Bu sonuç su ve metanol çözücüler arasında doğal ve kimyasal olmayan bir kaynak olması bakımında önemli bir sonuç sayılmaktadır. 108 11) Sonuçlara göre C. depressa ve A. sp. nova bitki türleri kanser hücrelerinin proliferasyonunu önleyici etkiye sahip, süperoksit dismutaz aktivite, total antioksidan kapasite, antigenotoksik ve apoptotik etki bakımından öne çıkmıştır. 12) Genel olarak bu çalışmada C. depressa yaygın ve A. sp. nova ve T. albipannosum endemik bitki türlerinin kullanılacak olması ve bu bitki türlerinden özellikle antikanser çalışmaların olmaması, yeni bir antikanser ajanı bulma açısından bu araştırmayı önemli kılacağı düşünülmekte ve bu bitki ekstraktlarının antikanser etkilerinin yanı sıra antikanser mekanizmasının ortaya konulması, daha etkin ve hedefe yönelik koruyucu ve tedavi edici ilaç formülasyonlarının geliştirilmesini sağlanmasına basamak olabilecektir. Bu şekilde etki mekanizması tam olarak ortaya konmuş bir ajanın, ilaç olarak kullanım oranı ve etkinliğini daha fazla artırmak mümkün olabilecektir. Diğer bir taraftan çalışmamız ile elde edilen sonuçlar bu alanda bundan sonra yapılacak yeni çalışmalara, projelere kaynak teşkil edecek ve konuyu daha ileri düzeye taşımada önemli rol oynayacaktır. Diğer taraftan çalışmamızda seçtiğimiz bitkiler literatürde ilk defa antiproliferatif, antigenotoksik, apoptotik ve antioksidan etkileri bakımından bir arada değerlendirilmiştir. Bu sebep ile de Türkiye’de ve Dünya’daki ilk çalışma olmuştur. 109 KAYNAKLAR Ahmed, R. G., Incerpi, S., Ahmed, F., Gaber, A., “The Developmental and Physiological Interactions between Free Radicals and Antioxidant Defense System: Effect of Environmental Pollutants”, Journal of Natural Sciences Research, 3 (13): 2224-3186 (2013). Akan, Z., Garip A., “Protective Role Of Quercetin: Antioxidants May Protect Cancer Cells From Apoptosis and Enhance Cell Durability”, Webmed Central Research articles, 1-11 (2011). Akbulut, H., Akbulut, K. G., “Tıbbi onkoloji”, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Antıp Yayınları, 23 (2005). Akgün, H., Balkan, A., Bilgin, A. A., Çalış, Ü., Dalkara, S., Erdoğan, H., Erol, D. D., Ertan, M., Özkanlı, F., Palaska, E., Saraç, S., Şafak, C., “Antikanser ilaçlar”, Farmasötik Kimya, (1): 1180-1219 (2000). Akhan, S. E., “Ülkemizde Servikal Kanser Epidemiyolojisi ve HPV Serotipleri”, Ankem Dergisi, 21 (Ek 2): 96-98 (2007). Algier, L. A., Hanoglu, Z., Özden, G., Kara, F., ‘‘The use of complementary and alternative (non-conventional) medicine in cancer patients in Turkey’’, European Journal of Oncology Nursing, 9 (2): 138-46 (2005). Al-Gubory, K. H., Garrel, C., Delatouche, L., Heyman, Y., Palmer, P., ‘‘Antioxidant adaptive responses of extraembryonic tissues from cloned and non-cloned bovine conceptuses to oxidative stress during early pregnancy’’, Reproduction, 140: 175– 181 (2010). Altunkaynak, B. Z., Özbek, E., ‘‘Programlanmış hücre ölümü: apoptoz nedir?’’ Tıp Araştırmaları Dergisi, 6 (2): 93 -104 (2008). Ameisen, J. C., “The origin of programmed cell death”, Science, 272 (5266): 12781279 (1996). Arıca, S., Nazlıcan, E., Özer, C., Şilfeler, D., Arıca, V., Özgür, T., Özaydın, Ü., “Hatay ilinde 2008 yılı kanser vakaları sıklığı ve dağılımı’’, Klinik ve Deneysel Araştırmalar Dergisi, 2 (2): 192-195 (2011). Arabacı, T., “Türkiye’de yetişen Achillea L. (Asteraceae) cinsinin revizyonu’’, Doktora Tezi, İnönü Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Malatya, 25-27 (2006). Arvas, M., “Human papillomavirüs enfeksiyonu ve aşısı’’, Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri, 59: 25-31 (2007). 110 Astley, S. B., “Dietary antioxidants-past, present and future?’’, Trends in Food Science & Technology, 14 (3): 93–98 (2003). Atagün, G., Eren, Z., Gürkanlı, İ., “Apoptoziste mitokondrinin rolü’’, Türk Bilimsel Derlemeler Dergisi, 4 (2): 49-53 (2011). Atik, A. D., Öztekin, M., Erkoç, F., “Biyoçeşitlilik ve Türkiye’deki endemik bitkilere örnekler’’, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, 30 (1): 219-240 (2010). Atlı Şekeroğlu, Z., Şekeroğlu, V., “Genetik toksisite testleri”, Tübav Bilim Dergisi, 4 (3): 221-229 (2011). Avcı, M., “Çeşitlilik ve endemizm açısından Türkiye’nin bitki örtüsü”, Coğrafya Dergisi, 13: 27-55 (2005). Ayad, R., Ababsa, Z. E. A., Belfadel, F. Z., Akkal, S., Leon, F., Brouard, I., Medjroubi, K., “Phytochemical and biological activity of Algerian Centaurea melitensis”, International Journal of Medicinal and Aromatic Plants, 2 (1): 151154 (2012) Aydemir, M., “Değişik yörelerden toplanan Tanacetum parthenium L. türünde parthenolide’ in kısmi en küçük kareler spektroskopik kalibrasyon (PLS) yöntemiyle miktar tayini ve ince tabaka kromatografisi yöntemiyle karşılaştırılması”, Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul, 2-4 (2005). Balcı, O., Çapar, M., “Vajinal Enfeksiyonlar”, Türk Jinekoloji Ve Obstetrik Derneği Dergisi, 2 (5): 14-20 (2005). Barcelos, G. R. M., Shimabukuro, F., Maciel M. A. M., Colus I. M. S., “Genotoxicity and antigenotoxicity of cashew (Anacardium occidentale L.) in V79 cells’’, Toxicology in Vitro, 21, 1468 – 1475 (2007). Bhat, M. S., Parimala, P., RamaLakshmi ,S., Muthuchelian, K., “In-Vitro cytotoxic and genotoxicity studies of cry1Ac toxin isolated from bt cotton (RCH2 Bt) on human lymphocytes”, Academic Journal of Plant Sciences, 4 (3): 64-68 (2011). Benzie I. F. F., “Evolution of dietary antioxidants’’, Comparative Biochemistry and Physiology Part A., 136: 113-126 (2003). Bicha, S., Chalard, P., Hammoud, L., León, F., Brouard, I., Garcia, V. P., Lobstein, A., Bentamene, A., Benayache, S., Bermejo, J., Benayache, F., “Maroccanin: A New g-lactone and Other Constituents from Centaurea maroccana Ball. (Asteraceae)’’, Records Of Natural Products, 7 (2): 114-118 (2013). 111 Bodeker, G., Kronenberg, F. A., “Public health agenda fortraditional, complementary, and alternative medicine”, American Journal of Public Health, 92 (10): 1582-91 (2002). Braca, A., Sortino, C., Politi, M., Morelli, I., Mendez, J., “Antioxidant activity of flavonoids from Licania licaniaeflora”, Journal of Ethnopharmacology, 79 (3): 379-381 (2002). Brannon-Peppas, L., “Novel vaginal drug release applications”, Advanced Drug Delivery Reviews, 11 (1): 169-177 (1993). Debeleç Bütüner, B., Kantarcı, G., “Mutasyon, DNA hasarı, onarım mekanizmaları ve kanserle ilişkisi’’, Ankara Eczacılık Fakültesi Dergisi, 35 (2): 149-170 (2006). Chahar, M. K., Sharma, N., Dobhal, M. P., Joshi, Y. C., “Flavonoids: A versatile source of anticancer drugs’’, Pharmacognosy Reviews, 5 (9): 1-12 (2011). Cheeseman, K. H., Slater, T. F., “An introduction to free radical biochemistry’’ British Medical Bulletin, 49 (3): 481-93 (1993). Chen, A. M., Wei, D., Zhang, M., Stueber, D., Taratula, O., Minko, T., He H., “Codelivery of doxorubicin and Bcl-2 siRNA by mesoporous silica nanoparticles enhances the efficacy of chemotherapy in multidrug-resistant cancer cells’’, Drug Delivery, 5 (23): 673–2677 (2009). Christmann, M., Kaina, B., “Transcriptional regulation of human DNA repair genes following genotoxic stress: trigger mechanisms, inducible responses and genotoxic adaptation’’, Nucleic Acids Research, 1-18 (2013). Croce, C. M., “Oncogenes and cancer”, The New England Journal Of Medicine, 358 (5): 502-511 (2008). Coşkun T., “Fonksiyonel besinlerin sağlığımız üzerine etkileri”, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi, 48: 69-84 (2005). Çavdar, C., Sifil, A., Çamsarı, T., “Reaktif oksijen partikülleri ve antioksidan savunma”, Türk Nefroloji Diyaliz ve Transplantasyon Dergisi, 3-4: 92-95 (1997). Çetin, E. S., “Asmada hücre süspansiyon kültürleri ile sekonder metabolit üretimi üzerine araştırmalar”, Doktora Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Isparta, 3-19 (2010). Çapanoğlu Güven, E., Otkun, G. T., Boyacıoğlu, D., “Flavonoidlerin biyoyararlılığını etkileyen faktörler”, Gıda, 35 (5): 387-394 (2010). Çolakoğulları M., “Bcl-2 incelenmesi”, 16 (2007). proteininin apoptoz yolakları üzerine etkisinin 112 Dai, J., Mumper, R. J., “Plant phenolics: extraction, analysis and their antioxidant and anticancer properties”, Molecules, 15 (10): 7313-7352 (2010). Dalle-Donne, I., Rossi, R., Giustarini, D., Milzani, A., Colombo, R., “Protein carbonyl groups as biomarkers of oxidative stress”, Clin. Chim. Acta., 329: 23-38 (2003). Dinçer, Y, Akçay, T., “DNA hasarı’’, Türk Biyokimya Dergisi, 25 (2): 73-79 (2000). Dinçer, Y., Kankaya, S., “DNA hasarının belirlenmesinde Comet Assay’’, Türkiye Klinikleri Tıp Bilimleri Dergisi, 30 (4): 1365-1373 (2010). Dönmez, M., Cankurtaran, M., Diken, F., Günendi, P., ‘‘Gıda beslenmesi ve kanser ilişkisi’, Ulusal Meslek Yüksekokulları Öğrenci Sempozyumu, Düzce (2010). Doll, R., Peto, R., ‘‘The causes of cancer: quantitative estimates of avoidable risks of cancer in the United States today’’, Journal Of The National Cancer Institute, 66 ( 6): 1191-1308 (1981). Duenas Gonzalez, A. D., Lizano, M., Landelaria, M., Letina, L., Arce, C., Cervera, E., “Epigenetics of cervical cancer: an overview and therapeutic perspectives”, Biomed Central, 4 (38): (2005). Ekmekçi, A., Konaç, E., Önen, H. İ., ‘‘Gen polimorfizmi ve kansere yatkınlık’’, Marmara Medical Journal, 21 (3): 282-295 (2008). Eren, H., “Serviksin prekanseröz lezyonlarındaki human papilloma virus prevalansı”, Uzmanlık Tezi, S.B. Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi İnfeksiyo Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği, İstanbul, (2007). Erol-Dayi, Ö., Pekmez, M., Bona, M., Aras-Perk, A., Arda, N., “Total phenolic contents, antioxidant activities and cytotoxicity of three Centaurea species: C. calcitrapa subsp. calcitrapa, C. ptosimopappa and C. spicata”, Free Radicals And Antioxidant, 1 (2): 31-36 (2011). Eröz, R., Karataş, A., Alkoç, O. A., Baltacı, D., Oktay, M., Çolakoğlu, S., “Apoptozis Hakkında Bilinenler”, Düzce Tıp Dergisi, 14 (2): 87-101 (2012). Ernst, E., Cassileth, B., “The prevalence of complementary/alternative medicine in cancer: A systematic review”, Cancer, 83 (4): 777-782 (1998). Ferreira, J. F, Luthria, D. L, Sasaki, T., Heyerick, A., “Flavonoids from Artemisia annua L. as antioxidnts and their potential synergism with artemisinin against malaria and cancer”, Molecules, 15 (5): 3135-70 (2010). Fışkın, K., “Genetik kavramlar’’, Saufalar, 635-651 (2002). 113 Fresco, P., Borges, F., Diniz, C., Marques, M. P., “New insights on the anticancer properties of dietary polyphenols”, Medicinal Research Review, 26 (6): 747-766 (2006). Gerber, M., Boutron-Ruault, M. C., Hercberg, S., Riboli, E., Scalbert, A., Siess, M. H., “Food and cancer: State of the art about the protective effect of fruits and vegetables”, Bulletin Du Cancer, 89 (3): 293-312 (2002). Ghode, S. P., Rajkapoor, B., Subbraju, T., “Antitumor Activity of Methanolic Extract of Pisonia Aculeata Leaf”, International Journal of Phytomedicine, 3 (2): 172-181 (2011). Gibellini, L., Pinti, M., Nasi, M., Montagna, P. J., Biasi, S. D., Roat, E., Bertoncelli, L., Cooper, E. L., Cossarizza, A., “Quercetin and cancer chemoprevention”, Evidence-Based Complementary and Alternative Medicine (2011). Gilman, A., Goodman, L. S., “Chemotherapy of Neoplastic Diseases”, The Pharmacological Basis of Therapeutics, (8): 1240-1306 (1991). Golstein, P., Kroemer, G., “Cell death by necrosis: towards a molecular definition”, Trends in Biochemical Science, 32 (1): 37-43 (2007). Gopal, P. K., Prasad, J., Smart, J., Gill, S. H., “In vitro adherence properties of Lactobacillus rhamnosus DR20 and Bifidobacterium lactis DR10 starins and their antagonistic activity against an enterotoxigenic Escherichia coli”, International Journal of Food Microbiology, 67 (3): 207-216 (2001). Gonçalves, S., Xavier, C., Costa, P., Alberício, F., Romano, A., “Antioxidant, cytotoxic and apoptotic activity of Drosophyllum lusitanicum extracts”, Journal of Medicinal Plants Research, 4 (15): 1601-1608 (2010). Gökçe, Ö., Yılmaz, A., Gürbüz, V., Konaç, E., Ekmekçi, A., “İnsan servikal kanser hela hücrelerinde vinorelbin’in apoptotik etkisi’’, DEÜ Tıp Fakültesi Dergisi, 25 (1): 05-14 (2011). Grierson, A. J. C., “Tanacetum L. İn flora of Turkey and The East Aegian Islands’’ Edinburgh University Press, Edinburgh, V: 5 580 (1975). Gutteridge, J. M. C., Halliwell, B., “Antioxidants in nutrition, health and disease’’, Oxford University Press. New York, 39 (5) (1994). Gültekin, N., Karaoğlu, K., Küçükateş, E., “Hücrede apoptoz ve sağkalım mekanizmalarının keşfedilmesi ve yeni potansiyel tedavi stratejileri’’, Türk Kardiyoloji Derneği Arşivi, 36 (2): 120-130 (2008). 114 Gümüştaş, M. K., Atukeren, P., “Oksidatif ve nitrozatif stresin psikiyatrik bozukluklarla ilişkisi’’, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri, Türkiye’de sık karşılaşılan psikiyatrik hastalıklar, Sempozyum Dizisi, 62: 329-340 (2008). Güner, H., Taşkıran, Ç., “Serviks kanseri epidemiyolojisi ve human papilloma virüsü”, Türk Jinekoloji Ve Obstetrik Derneği, 4 (1): 11-19 (2007). Hadjiakhoondi, F., Ostad, S. N., Khanavi, M., Hadjiakhoondi, A., Farahanikia, B., Salarytabar, A., “Cytotoxicity of Two Species of Glaucium from Iran”, Journal of Medicinal Plants, 12 (45): 85-92 (2013). Halliwell, B., Gutteridge, J. M. C., “Free Radicals in Biology and Medicine”, 3rd ed, Oxford University Press. Inc, London (1999). Halliwell, B., “Free radicals and antioxidants: updating a personal view’’, Nutrition Reviews, 70 (5): 257-265 (2012). Hanahan, D., Weinberg, R. A., “The hallmarks of cancer”, Cell., 100 (1): 57-70 (2000). Harlev, E., Nevo, E., Lansky, E. P., Lansky, S., Bishayee, A., “Anticancer attributes of desert plants: a review”, Anticancer Drugs, 23 (3): 255-271 (2012). Hassen, S., Ali, N., Chowdhury, P., “Molecular signaling mechanisms of apoptosis in hereditary non-polyposis colorectal cancer”, World Journal Gastrointestinal Pathophysiology, 3 (3): 7-79 (2012). Haydaroğlu, A., “Ege Üniversitesi'nde kanser kayıt analizleri: 34134 Olgunun değerlendirmesi”, Türk Onkoloji Dergisi, 22 (1): 22-28 (2007). Herceg, Z., Hainaut, P., “Genetic and epigenetic alterations as biomarkers for cancer detection, diagnosis and prognosis”, Molecular Oncology, 1 (1): 26-41 (2007). Hirano, T., Gotoh, M., Oka, K., “Natural flavonoids and lignans are potent cytostatic agents against human leukemic HL-60 cells”, Life Science, 55 (13): 1061–1069 (1994). Hirano, R., Tokorozawa, S., Sasamoto, W., Matsumoto, A., Itakura, H., Igarashi, O., “Antioxidant ability of various flavonoids against DPPH radicals and LDL oxidation”, Journal Nutritional Science And Vitaminology, 47 (5): 57–362 (2001). Huang, W. Y., Cai, Y. Z., Zhnag, Y., “Natural phenolic compounds from medicinal herbs and dietary plants: potential use for cancer prevention”, Nutrition and Cancer, 62 (1): 1-20 (2009). 115 Husain, N., Kumar, A., “Reactive oxygen species and natural antioxidants: a review’’, Advances in Bioresearch, 3 (4): 164-175 (2012). İnternet: “Servikste kanser gelişimi ve tümör dokusu oluşumu’’ http://www.womeningovernment.org (2013). İnternet: “Kolonda tümör dokusunun oluşumu’’ http://www.healthcentral.com (2013). İnternet: “Genetik değişikliklerin birikmesi sonucu kanser oluşumu’’ http://medschool.creighton.edu (2013). İnternet: “Serbest radikallerin hücresel hasarı’’ http://www.spice-of-life.com (2013). İnternet: “Karsinojenlerin metabolizmada oluşturduğu hasar ve kanser oluşumu’’ http://www.nature.com (2013). İnternet: “Kolonun bölümleri’’ http://healthycolontips.com (2013). İnternet: “HT-29 ve Caco-2 hücrelerinin mikroskobik görüntüsü’’ http://www.lgcstandards-atcc.org (2013). İnternet: “Kadın ürogenital sistem’’ http://www.tupbebek-istanbul.com (2013). İnternet: “HeLa kanser hücre hattınının mikroskobik görüntüsü’’ http://www.lgcstandards-atcc.org (2013). İnternet: “Apoptoza maruz kalan bir hücrede hücre ölümünün aşamaları’’ http://ajprenal.physiology.org (2013). İnternet: “Centaurea depressa’’ http://turkherb.ibu.edu.tr (2013). İnternet: “Tanacetum albipannosum’’ http://turkherb.ibu.edu.tr (2013). İnternet: “Achillea sp. nova’’ http://turkherb.ibu.edu.tr (2013). Ignat, I., Volf, I., Popa, V. I., “A critical review of methods for characterisation of polyphenolic compounds in fruits and vegetables’’, Food Chemistry, 126 (4): 18211835 (2011). 116 Jackie, T., Haleagrahara, N., Chakravarthi, S., “Antioxidant effects of Etlingera elatior flower extract against lead acetate – induced perturbations in free radical scavenging enzymes and lipid peroxidation in rat’’, Bio Med Central Research Notes, 4 (67): (2011). Jackisch, C., Hahm, H. A., Tombal, B., McCloskey, D., Butash, K., Davidson, N. E., Denmeade, S. R., “Delayed micromolar elevation in intracellular calcium precedes induction of apoptosis in thapsigargin-treated breast cancer cells’’, Clinical Cancer Research, 6 (7): 2844–2850 (2000). Jain, D., Pathak, N., Khan, S., Raghuram, G. V., Bhargava, A., Samarth, R., Mishra, P. K., “Evaluation of cytotoxicity and anticarcinogenic potential of Mentha leaf extracts’’, International Journal of Toxicology, 30 (2): 225-36 (2011). Kanbur, A., Çapık, C., “Servikal kanserden korunma, erken tanı-tarama yöntemleri ve Ebe/Hemşirenin rolü”, Sağlık Bilimleri Fakütesi Hemşirelik Dergisi, 61-72 (2011). Kandaş, Ö. N., “Apoptosis, programlanmış hücre ölümü”, Ankara ÜniversitesiDikimevi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Dergisi. 5 (1): (2004). Kaur, P., Walia, A., Kumar, S., Kaur, S., “Antigenotoxic Activity of Polyphenolic Rich Extracts from Aegle marmelos (L.) Correa in Human Blood Lymphocytes and E.coli PQ 37”, Records Of Natural Products, 3 (1): 68-75 (2009). Kav, S., Hanoğlu, Z., Algier, L., ‘‘Türkiyede kanserli hastalarda tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemlerinin kullanımı: literatür taraması’’, Uluslararası Hematoloji-Onkoloji Dergisi, 18 (1): 32-8 (2008). Kerr, J. F., Wyllie, A. H., Currie, A. R., ‘‘Apoptosis: a basic biological phenomenon with wide-ranging implications in tissue kinetics’’, British Journal of Cancer, 26 (4): 239-57 (1972). Kılıç, E., “Tanacetum zahlbruckneri (Nãb.) Grierson bitkisi üzerinde fitokimyasal araştırmalar”, Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul, 4-10 (2007). Kierklo, A., Pawinska, M., Tokajuk, G., Poplawska, B., Bielawska, A., “Cytotoxicity evaluation of three light-cured dentin adhesive materials on human gingival fibroblasts, ex vivo”, Advances in Medical Sciences, 57 (2): 385-390 (2012). Kim, E. J., Lee, Y. J., Shin, H. K., Park, J. H. Y., “Induction of apoptosis by the aqueous extract of Rubus coreanum in HT-29 human colon cancer cells”, Nutrition, 21 (11-12): 1141–1148 (2005). Kinzler, K. W., Vogelstein, B., ‘‘Lessons from hereditary colorectal cancer’’, Cell, 87: 159–170 (1996). 117 Kopani, M., Celec, P., Danisovic, L., Michalka, P., Biro, C., ‘‘Oxidative stress and electron spin resonance’’, Clinica Chimica Acta, 364 (1-2): 61-66 (2006). Kopnin, B. P., “Targets of oncogenes and tumor suppressors: Key for understanding basic mechanisms of carcinogenesis”, Biochemistry, 65 (1): 2-27 (2000). Kramer, P. J., “Genetic Toxicology”, The Journal Of Pharmacy Pharmacology, 50 (4): 395-405 (1998) Kirsch Volders, M., Vanhauwaert, A., Eichenlaub Ritter, U., Decordier, I., “Indirect mechanisms of genotoxicity”, Toxicology Letters, 140-141: 63-74 (2003). Kulbacka, J., Saczko, J., Chwilkowska, A., “Oxidative stress in cells damage processes”, Polski Merkuriusz Lekarski, 27 (157): 44-7 (2009). Kumar, K. V. S., Kuppast, I. J., “Evaluation of Antioxidant property and HPLC Analysis of Quercetin in various extracts of Zizyphus Oenoplia fruits”, International Journal of Pharma World Research, 3 (1): 1-15 (2012). Kuntz, S., Wenzel, U., Daniel, H., “Comparative analysis of the effects of flavonoids on proliferation, cytotoxicity, and apoptosis in human colon cancer cell lines”, European Journal of Nutrition, 38 (3): 133–142 (1999). Kürşat, M., Civelek, Ş., “Türkiye’de doğal olarak yetişen Artemisia L.(Asteraceae) cinsine ait üç türün morfolojik özellikleri bakımından incelenmesi”, Artvin Çoruh Üniversitesi Orman Fakültesi Dergisi, 12 (19): 15-25 (2011). Kwon, H. J., Hong, Y. K, Kim, K. H., Han, C. H, Cho, S. H., Choi, J. S. , Kim B. W., “Methanolic extract of Pterocarpus santalinus induces apoptosis in HeLa cells”, Journal of Ethnopharmacology, 105 (1-2): 229-334 (2006). Lahtz, C., Pfeifer, G. P., “Epigenetic changes of DNA repair genes in cancer”, Journal of Molecular Cell Biology, 3 (1): 51–58 (2011). Leach, A. P., “Apoptosis molecular mechanism for physiological cell death in health and disease”, Clinical Laboratory Science, 11 (6): 346-349 (1998). Magesh, V., Yuvaraj, G. Deecaraman, M., Kalaichelvan, P. T., “Methanolic extract of Indigofera tinctoria induces apoptosis in HCT116 cells”, Journal of Applied Biosciences, 14: 768 – 774 (2009). Mateuca, R., Lombaert, N., Aka, P. V., Decordier, I., Kirsch-Volder, M., “Chromosomalchanges: induction, detection, methods, andapplicability in human biomonitoring”, Biochimie, 88: 1515-1531 (2006). 118 Memişlioğulları, R., “Diyabette serbest radikallerin rolü ve antioksidanların etkisi”, Düzce Tıp Fakültesi Dergisi, 3: 30-39 (2005). Meral, R., Doğan, İ. S., Kanberoğlu, G. S., “Fonksiyonel gıda bileşeni olarak antioksidanlar”, Iğdır Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi, 2 (2): 45-50 (2012). Mccord, J. M., “Human disease, free radicals and the oxidant/antioxidant balance”, Clin Biochem, 26: 351–7 (1993). Mcphie, D. L., Coopersmith, R., Peralta, A. H., Chen, Y., Ivins, K. J., Manly, S. P., Kozlowski, M. R., Neve, K. A., Neve, R. L., “DNA synthesis and neuronal apoptosis caused by familial alzheimer disease mutants of the amyloid precursor protein are mediated by the p21 activated kinase PAK3”, The Journal of Neuroscience, 23 (17): 6914–6927 (2003). Michalak, A., “Phenolic compounds and their antioxidant activity in plants growing under heavy metal stress”, Polish Journal Of Environmental Studies, 15 (4): 523530 (2006). Montezano, A. C., Touyz, R. M., “Reactive Oxygen Species and Endothelial Function – Role of Nitric Oxide Synthase Uncoupling and Nox Family Nicotinamide Adenine Dinucleotide Phosphate Oxidases”, Basic & Clinical Pharmacology & Toxicology, 110: 87–94 (2011). Moon, Y. J., Wang, X., Morris, M. E., “Dietary flavonoids: Effects on xenobiotic and carcinogen metabolism”, Toxicology İn Vitro 20(2): 187–210 (2006). Moore, K. L., Agur, A. M. R., Dalley, A. F., “Dalley Pelvis ve Perineum, kliniğe yönelik anatomi”, Nobel Kitabevi 4.Baskı, İstanbul, 385-8 (2007). Mosaffa, F., Behravan, J., Karimi, G., Iranshahi, M., ‘‘Antigenotoxic effects of Satureja hortensis L. on rat lymphocytes exposed to oxidative stress’’, Archives of Pharmacal Research, 29 (2): 159-164 (2006). Motavalizadehkakhky, A., Shafaghat, A., Zamani, H. A., Akhlaghi, H., Mohammadhosseini, M., Mehrzad, J., Ebrahimi, Z., ‘‘Compositions and the in vitro antimicrobial activities of the essential oils and extracts of two Achillea species from Iran’’, Journal of Medicinal Plants Research, 7 (19): 1280-1292 (2013). Nair, S., Varalakshmi, K. N.,‘‘Anticancer, cytotoxic potential of Moringa oleifera extracts on HeLa cell line’’, Journal of Natural Pharmaceuticals, 2 (3): 138-142 (2011). Nehru, M. R., Singh, P. O., “Nanotechnology and Cancer Treatment” , Asian J. Exp. Sci., 22 (2):45–50 (2008). 119 Nicotera, P., Bernassola, F., Melino, G., “Regulation of the apoptosis-necrosis switch”, Oncogene, 23: 2757-2765 (2004). Niki, E., “Role of vitamin E as a lipid-soluble peroxyl radical scavenger: in vitro and in vivo evidence”, Free Radical Biology & Medicine, 8 (66) 3-12 (2013). Nizamlıoğlu, N., Nas, S., “Meyve ve sebzelerde bulunan fenolik bileşikler”, Gıda Teknoloji Elektron Dergisi, 5 (1): 20-35 (2010). Noroozi, S., Mosaffa, F., Soltani, F., Iranshahi, M., Karimi, G., Malekaneh, M., Haghighi, F., Behravan, J., ‘‘Antigenotoxic effects of the disulfide compound persicasulfide A (PSA) on rat lymphocytes exposed to oxidative stress’’, Planta Medica, 75 (1): 32-6 (2008). Oskay, M., Oskay, D., ‘‘Bitki sekonder metabolitlerinin biyoteknolojik önemi’’, EJournal of New World Sciences Academy Ecological Life Sciences, 4 (2): 31-41 (2009). Ouyang, L., Shi, Z., Zhao, S., Wang, F. T., Zhou, T. T., Liu, B., Bao, J. K., ‘‘Programmed cell death pathways in cancer: a review of apoptosis, autophagy and programmed necrosis’’, Cell Proliferation, 45 (6): 487-98 (2012). Oylar, Ö., Tekin, İ., ‘‘Kanserin teşhis ve tedavisinde nanoteknolojinin önemi’’, Uludağ Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi Dergisi, 16 (1): 147-154 (2011). Öğüt, S., Atay, E., ‘‘Yaşlılık ve oksidatif stres’’, S.D.Ü Tıp Fakültesi Dergisi, 19 (2): 68-74 (2012). Özbek, E., Özbek A., ‘‘Microscopic pathology of the liver in rats fed a Fusarium graminearuminoculated diet’’, The Journal Of International Medical Research, 31 (5): 392-401 (2003). Özcan, M., ‘‘Türkiye’ de Yetişen Psephellus pulcherrimus (syn: Centaurea pulcherrima var. freynii) (Cardueae, Asteraceae)’ un Morfolojik ve Anatomik Özellikleri’’, Artvin Çoruh Üniversitesi Orman Fakültesi Dergisi, 14 (1): 104-112 (2013). Özçelik, H., Fadıloğlu, Ç., ‘‘Kanser hastalarının tamamlayıcı ve alternatif tedavi kullanım nedenleri’’, Türk Onkoloji Dergisi, 24 (1):48-52 (2009). Özden, T. A., Ömer, B., Saner, G., Saner, H., ‘‘Meme Kanserinde MDA, ZN ve GSH Düzeyleri’’, Türk Klinik Biyokimya Dergisi, 2 (2): 59-64 (2004). Özelçi Kavas, G., ‘‘Reaktif oksijen türevleine fizyopatolojik yaklaşım’’, Ankara Tıp Dergisi, 47: 579-592 (1994). 120 Özmen, E., Kızılpınar, İ., Özüdoğru, B., Doğan, C., Erik, S., ‘‘Pollen morphology of some taxa of aromatic genus tanacetum L. (Asteraceae)’’, FABAD Journal Pharmacology Science, 34: 1–11 (2009). Pal, D., Nayak, K. A., “Nanotechnology for targeted delivery in cancer therapeutics”, International Journal of Pharmaceutical Sciences Review and Research, 1 (1): 1-7 (2010 ). Pandey, M., Saraswati, S., Agrawal, S. S., ‘‘Antiproliferative effects of Datura innoxia extract in cervical HeLa cell line’’, Journal of Pharmacy Research 4 (4): 1124-1126 (2011). Parrek, A., Suthar, M., Rathore, G. S., Bansal, V., ‘‘Feverfew (Tanacetum parthenium L.): A systematic review’’, Pharmacognosy Review, 5 (9): 103-110 (2011). Parkin, D. M., Bray F., Ferlay, J., Pisani, P., ‘‘Global cancer statistics, 2002’’, A Cancer Journal for Clinicians, 55 (2): 74-108 (2005). Pazarbaşı, A., Kasap, M., ‘‘Kanser genetiği’’, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı, Adana, 12-38 (2003). Peres, V. F., Moura, D. J., Sperotto, A. R. M., Damasceno, F. C., Caramao, E. B., Zini, C. A., Saffi, J., ‘‘Chemical composition and cytotoxic, mutagenic and genotoxic activities of the essential oil from Piper gaudichaudianum Kunth leaves’’, Food and Chemical Toxicology, 47, 2389–2395 (2009). Phillips, D. H., Arlt, V. M., ‘‘Genotoxicity: damage to DNA and its consequences’’, Molecular, Clinical and Environmental Toxicology, 99 87-110 (2009). Rahbari, R., Sheahan, T., Modes, V., Collier, P., Macfarlane, C., Badge, R. M., ‘‘A novel L1 retrotransposon marker for HeLa cell line identification’’, Biotechniques, 46 (4): 277–284 (2009). Ren, W., Qiao, Z., Wang, H., Zhu, L., Zhang, L., ‘‘Flavonoids: promising anticancer agents’’, Medicinal Research Reviews, 23 (4): 519-534 (2003). Saday, S., ‘‘Jurinea cass. (Compositae) üzerinde morfolojik, palinolojik ve anatomik araştırmalar’’, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsi, İstanbul, 2-7 (2005). Saelens, X., Festjens, N., Walle, V. L, Gurp, M., Loo, G., Vandenabeele, P., ‘‘Toxic proteins released from mitochondria in cell death’’, Oncogene, 23: 2861–74 (2004). Saikumar, P., Dong, Z., Mikhailov, V., Denton, M., Weinberg, J. M., Venkatachalam, M. A., ‘‘Apoptosis definition, mechanism and relevance to disease’’, The American Journal of Medicine, 107 (5): 489-506 (1999). 121 Salucci, M., Stivala, L. A., Maiani, G., Vannini, V., ‘‘Flavonoids uptake and their effect on cell cycle of human colon adenocarcinoma cells’’, British Journal of Cancer, 86 (10): 1645-1651 (2002). Sandhar, H. K., Kumar, B., Prasher, S., Tiwari, P., Salhan, M., Sharma, P., ‘‘A review of phytochemistry and pharmacology of flavonoids’’, Internationale Pharmaceutica Sciencia, 1 (1): 25-41 (2011). Saeidnia, S., Gohari, A. R., Mokhber-Dezfuli, N., Kiuchi, F., ‘‘A review on phytochemistry and medicinal properties of the genus Achillea’’, Daru, 19 (3): 173– 186 (2011). Sharififar, F., Dehghn-Nudeh, G., Mirtajaldini, M., ‘‘Major flavonoids with antioxidant activity from Teucrium polium L.’’, Food Chemistry, 112 (4): 885-888 (2009). Sharma, P., Jha, A. B., Dubey, R. S., Pessarakli, M., ‘‘Reactive Oxygen Species, Oxidative Damage, and Antioxidative Defense Mechanism in Plants under Stressful Conditions’’, Journal of Botany, 1-26 (2012). Shivananjappa, M. M., Joshi, K. M., “Influence of aqueous extract of Arjuna (Terminalia arjuna) on growth and antioxidant defense system of human hepatoma cell line (HepG2)”, Journal of Medicinal Plants Research, Vol. 5(9): 1711-1721 (2011). Singh, N. P., McCoy, M. T., Tice, R. R., Schneider, E. L., “A simple technique for quantitation of low levels of DNA damage in individual cells”, Experimental Cell Research, 175 (1): 184 -191 (1988). Sillanpaa, J., ‘‘Tissue–adherence in lactic acid bacteria identification and characterization of the collagen-binding S-layer protein of Lactobacillus crispatus’’, Academic Disseration in General Micbiology, 1-57 (2001). Soltani, F., Mosaffa, F., Iranshahi, M., Karimi, G., Malekaneh, M., Haghighi, F., Behravan, J., ‘‘Evaluation of antigenotoxicity effects of umbelliprenin on human peripheral lymphocytes exposed to oxidative stres’’, Cell Biol Toxicol, 25:291–296 (2009). Somer, A., ‘‘Human Papillomavirus Aşıları’’, ANKEM Dergisi, 23 (Ek 2): 96-101 (2009). Souza, W. F., Fortunato Miranda, N., Robbs, B. K., Araujo, W. M., Freitas Junior, J. C., Bastos, L. G., Viola, J. P. B., Morgado-Diaz, J. A., “Claudin-3 Overexpression Increases the Malignant Potential of Colorectal Cancer Cells: Roles of ERK1/2 and PI3K-Akt as Modulators of EGFR signaling’’, Plos One, 8 (9): (2013). 122 Spanou, C., Stagos, D., Aligiannis, N., Kouretas, D., “Influence of potent antioxidant leguminosae family plant extracts on growth and antioxidant defense system of Hep2 cancer cell line’’, Journal Of Medicinal Food, 13(1): 149-55 (2010). Srisvastava, J. K., Gupta, S., “Antiproliferative and apoptotic effects of chamomile extract in various human cancer cells’’, Journal Of Agricultural And Food Chemistry, 55 (23): 9470–9478 (2007). Stevovic, S., Mikovilovic, V. S., Calic-Dragosavac, D., “Environmental adaptibility of tansy (Tanacetum vulgare L.)’’, African Journal of Biotechnolog, 8 (22): 62906294 (2009). Suematsu, N., Hosoda, M., Fujimori, Ko., “Protective effects of quercetin against hydrogen peroxide-induced apoptosis in human neuronal SH-SY5Y cells’’, Neuroscience Letters, 504 (3): 223-227 (2011). Süslü, İ., Pehlivan, S., Ekni, M., Şenel, E., “Türkiye’nin Çeşitli Ballarına Kaynak Oluşturan Composıtae (Asteraceae) Familyasında Inula Türlerinin Polen Morfolojilerine İstatistiksel Bir Yaklaşım’’, Tübav Bilim Dergisi, 3 (2): 182-187 (2010). Taneja, N., Tjalkens, R., Philbert, M. A., Rehemtulla, A., “Irradiation of mitochondria initiates apoptosis in a cell free system’’, Oncogene, 20 (2): 167-77 (2001). Tardieu, D, Jaeg, J. P., Deloly, A., “The COX-2 inhibitor nimesulide suppresses superoxide and 8-hydroxy-deoxyguanosine formation and stimulates apoptosis in mucosa during early colonic inflammation in rats’’. Carcinogenesis, 21 (5): 973-976 (2000). Tekin, A., Kaya, E., Yazıcı, S., “Kanserle ilgili alternatif tıp içerikli web sitelerinin içerik analizi’’, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 4 (6):14-34 (2012). Thompson, C. B., “Apoptosis in the pathogenesis and treatment of disease”, Science, 267 (5203): 1456-1462 (1995). Tripoli, E., Guardia, ML., Giammanco, S., Majo, D.D., Giammanco, M., “Citrus flavonoids: Molecular structure, biological activity and nutritional properties”, Food Chemistry, 104 (2): 466-479 (2007). Trottier, H., Franco, E. L., “The epidemiology of genital human papillomavirus infection”, Vaccine, 24 :4-15. (2006). Tsujimoto, Y., “Role of Bcl-2 family of proteins in apoptosis, apoptosomes or mitochondria?”, Genes Cell. 3 (11): 697-707 (1998). 123 Türk, M., Kaya, B., Menemen, Y., Oğuztüzün, S., “Apoptotic and necrotic effects of plant extracts belonging to the genus Alchemilla L. species on HeLa cells in vitro.”, Journal of Medicinal Plants Research 5 (18): 4566-4571 (2011). Üzümlüoğlu Coşkun, M., “Şizofreni Etyopatogenezinde Oksidatif Stresin Rolü”, Uzmanlık Tezi, Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul (2008). Valenta, C., “The use of mucoadhesive polymers in vaginal delivery”, Advanced Drug Delivery Reviews, 3 (57): 1692-1712 (2005). Vallor, A. C., Antonio, M. A. D., Hawes, S. E., Hillier, S. L., “Factors associated with acquisition of, or persistent colonization by, vaginal lactobacilli: Role of hydrogen peroxide production”, The Journal Infectius Diseases, 184 (11): 14311436 (2001). Vauzour, D., Rodriguez-Mateos, A., Corona, G., Oruna-Concha, M. J., Spencer, J. P. E., “Polyphenols and human health: prevention of disease and mechanisms of action’’, Nutrients, 2 (11): 1106-1131 (2010). Vermani, K., Garg, S., “The scope and potential of vaginal drug delivery”, Pharmaceutical Science And Technology Today, 3 (10): 359-364 (2000). Vincent Hubert, F., Arini, A., Gourlay France, C., “Early genotoxic effects in gill cells and haemocytes of Dreissena polymorpha exposed to cadmium, B[a]P and a combination of B[a]P and Cd”, Mutation Research, 723: 26–35 (2011). Vural, N., “Toksikoloji’’, Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Yayınları, No: 73, Ankara, (2005). Yeatman, T. J., “Colon Cancer’’, Encyclopedia Of Life Sciences, (2001). Wagenitz, G., “Centaurea L. in flora of Turkey and The East Aegian Islands’’ Edinburgh University Press, Edinburgh, V: 5 271 (1975). Wang, H., Cao, G., Prior R. L., “Oxygen radical absorbing capacity of anthocyanins’’, Journal Agriculture Food Chemistry, 45 (2): 304–309 (1997). Wang, S.Y., Stretch, A.W., “Antioxidant capacity in cranberry is influenced by cultivar and storage temperature’’, Journal of Agricultural and Food Chemistry, 49: 969-974 (2001). Weisburg, J. H., Weissman, D. B., Sedaghat, T., Babich, H., “In vitro Cytotoxicity of Epigallocatechin Gallate and Tea Extracts to Cancerous and Normal Cells from the Human Oral Cavity’’, Basic & Clinical Pharmacology & Toxicology, 95: 191–200 (2004). 124 Willcox, J. K., Ash, S. L., Catignani, G. L., “Antioxidants and prevention of chronic disease’’. Critical Reviews in Food Science And Nutrition, 44 (4): 275–295 (2004). Wu, C., Chen, F., Rushing, J. W., Wang, H., Kim, H. J., Huang, G., Haley-Zitlin V., He, G., ‘‘Antiproliferative activities of parthenolide and golden feverfew extract against three human cancer cell lines’’, Journal of Medicinal Food, 9(1): 55-61 (2006). Zysk, G., Bejo, L., Schneider – Wald, B. K., Nau, R., Heinz H. P., “Induction of necrosis and apoptosis of neutrophil granulocytes by Streptococcus pneumoniae’’. Clinical and Experimental Immunology, 122 (1): 61-66 (2000). 125 EKLER 126 EK-1. Gazi Üniversitesi (girişimsel olmayan) klinik araştırmalar etik kurulu değerlendirme formu 127 EK-1. (Devam) Gazi Üniversitesi (girişimsel olmayan) klinik araştırmalar etik kurulu değerlendirme formu 128 EK-2. SPSS Analizi 129 EK-2. (Devam) SPSS Analizi 130 EK-2. (Devam) SPSS Analizi 131 EK-2. (Devam) SPSS Analizi 132 EK-2. (Devam) SPSS Analizi 133 EK-2. (Devam) SPSS Analizi 134 EK-2. (Devam) SPSS Analizi 135 EK-2. (Devam) SPSS Analizi 136 EK-2. (Devam) SPSS Analizi 137 EK-2. Kruskall Walls Testi N Std. Ortalama Sapma Pozitif kontrol 2 54,2 2,4 Ornek1 4 13,3 0,3 Ornek2 4 31,3 0,7 Ornek3 4 15,2 Ornek4 4 17,4 Ornek5 4 24,2 1,1 Ornek6 4 19,1 0,3 0,6 0,5 Kruskal walls p testi 5,063 0,08 138 ÖZGEÇMİŞ Kişisel Bilgiler Soyadı, adı : TARANÇI, ÖZGE Uyruğu : T. C. Doğum tarihi ve yeri : 29.08.1986, Ankara Medeni hali : Evli Cep telefonu : 0 (531) 295 80 94 e-mail : ozzgeunlu@gmail.com Eğitim Bilgileri Derece Eğitim birimi Lisans Ondokuz Mayıs Üniversitsi Fen Fakültesi 2010 Mezuniyet tarihi Biyoloji Bölümü (2,58/4) Lise Mehmetçik Lisesi 2006 Yabancı Dil İngilizce Ulusal Sempozyum Bildirileri 1. Özge Ünlü, Selcen Babaoğlu Aydaş ve Belma Aslım, ‘‘Centaurea depressa Bieb. (Asteraceae)’ nın antigenotoksik özelliklerinin ve çeşitli kanser hücre hatları üzerine antiproliferatif, etkilerinin belirlenmesi’’, 21. Ulusal Biyoloji Kongresi, 3-7 Eylül 2012, İzmir, PC-097, Sayfa: 769 (Poster).