7. BÖLÜM TARİFE DIŞI TİCARET POLİTİKASI ARAÇLARI Devletin dış ticaret akımlarına müdahalede kullandığı geleneksel araç tarifelerdir. Fakat zamanla müdahale araçlarında büyük bir yaygınlık ve çeşitlenme ortaya çıkmıştır. Gümrük tarifelerinden başka, serbest ticaret akımlarına müdahale amacıyla kullanılan bu araçların tümü tarife dışı araçlar diye bir grup içinde toplanırlar. Tarife dışı araçların çoğu ithalatın kısıtlanmasına yöneliktir. Fakat bir kısmı da ihracatın özendirilmesi amacıyla konulmuş olabilir. Tarife dışı araçlar kavramı gümrük tarifelerinden ayrı olarak, uluslar arası mal ve hizmet akımlarının serbest gelişme seyrini değiştiren her türlü politika ve uygulamaları ifade etmektedir. I. MİKTAR KISITLAMALARI Geleneksel olarak tarife dışı araçların ağırlıklı bir bölümünü miktar kısıtlamaları oluşturur. Bunlar gümrük tarifelerinden farklı ithalat hacmini dolaysız biçimde sınırlandırmaya yönelik uygulamalardır. Miktar kısıtlamaları arasında ithalat kotaları ve ithalat yasakları önemli bir yer tutmaktadır. 1. İthalat Kotaları Hükümetlerin ithal edilecek mal hacmi üzerine fiziki miktar veya değer olarak koyduğu sınırlandırmalara kota adı verilir. Kotalar belirli süreler için düzenlenirler (bir yıl veya altı ay). İthalat kotaları, genellikle, yurtiçi sanayi veya tarım kesimini korumak ya da ödemeler bilançosu açıklarını önlemek gibi nedenlerle kullanılırlar. a. İthal Kotaların Ekonomik Etkileri Kotaların ilk etkisi ithal mallarının yurtiçinde arzını kısarak fiyatlarını yükseltmektir. Fiyat artışları ise diğer yandan gümrük tarifelerine benzer etkiler doğurur. Bu bakımdan her kotaya denk bir gümrük tarifesi oranı vardır ve kotalar tarife oranlarının eşdeğeri olarak incelenebilirler. Grafik 7.1. İthalat Kotalarının Etkileri - P1 serbest dünya fiyatı Fiyat - EL P1fiyatında ithalat hacmi - MN Kota miktarı S D - a. Üretim etkisi P3 - b. Tüketim etkisi M P2 a d P1 c N b - d. Gelir Dağılımı etkisi S 0 - c. Kıtlık rantı D E F K L Miktar 1. İthalat Kotaları Tarifelerle kotaların piyasa ve refah etkileri esas olarak birbirinin benzeridir. Bununla birlikte kotalarla gümrük tarifeleri arasında gelir etkisi bakımından önemli bir fark vardır. Kotalardaki c alanı tarifelerdeki gibi bütçe gelirlerini göstermez. Kotalar yabancı malın arzını kısıtlayarak o malın ithalatçı ülkedeki fiyatını talep esnekliğine bağlı olarak ithalat fiyatının üzerinde aşırı biçimde yükseltebilirler. İthal mallarının kıtlığından ortaya çıkan bu kota karlarına “kıtlık rantı” adı verilir. Kıtlık rantı veya kota karını kimlerin alacağı kotalarla gümrük tarifeleri arasındaki başlıca farklardan birini oluşturur. Eğer kota yerine onunla eşdeğer olan bir gümrük tarifesi konulmuş olsaydı, kıtlık rantı vergi geliri şeklinde hazineye giderdi. Fakat çoğunlukla ithalatçılar kotaya tabi malları düşük dünya fiyatından alıp içerdeki yüksek fiyattan satarak kıtlık karını elde ederler. İthalatçıların zahmetsiz kazançları ülkenin gelir dağılımındaki eşitsizlikleri artırır. Ayrıca ithalatta emek harcanmadan cazip karlar sağlanabildiği için ithalat lisanslarını elde etme amacıyla rüşvet ve yolsuzluklar artar. 1. İthalat Kotaları Kıtlık rantını her zaman ithalatçılar elde etmeyebilirler. Eğer karşı ülkedeki ihracatçılar malın dış piyasası üzerinde tam bir denetim sağlayacak biçimde örgütlenmişler, buna karşılık ithalatçılar dağınık ve birbirleriyle rekabetçi durumda iseler, ihracatçılar mallarını yüksek fiyattan satarak bu karları kendilerine alıkoyarlar. Tersine eğer ithalatçılar örgütlenmiş ve ihracatçılar dağınıksa, kıtlık rantı ithalatçılara gider. Diğer bir yol da hükümetin “açık artırma” ile lisansları en yüksek fiyat öneren ithalatçılara satmasıdır. Bu durumda kıtlık rantı gümrük vergilerinde olduğu gibi devlet hazinesine gider. Fakat gerek uygulamayla ilgili sorunlar gerek ithalatçıların baskıları, hükümetlerin bu yönteme başvurmalarını güçleştirmektedir. 1. İthalat Kotaları Gümrük tarifeleri ile ithalat kotalarının karşılaştırılması 1. Kotaların ve genel olarak miktar kısıtlamalarının dış ticaret akımları üzerindeki etkileri fiyat mekanizmasının işleyişiyle ortaya çıkmaz. Bu uygulamalarla fiyat mekanizmasının yerine hükümetlerin kararları geçirilmiş olmaktadır. 2. Kotalar tarifelere göre çok daha katı uygulamalardır. Kotaya tabi mala karşı yüksek bir yurtiçi talep bulunsa da bu malın ithalatını izin verilen sınırın ötesinde artırma olanağı yoktur. Oysa gümrük tarifeleri durumunda yüksek fiyatlardan da olsa ilgili yabancı mal talep edildiği sürece bu talebin dışarından yapılacak ithalatla karşılanma olanağı vardır. 1. İthalat Kotaları 3. Taşıma giderleri dikkate alınmadığında, gümrük tarifeleri durumunda malın iç piyasadaki satış fiyatı dış piyasa fiyatı ile gümrük tarifesi toplamından yüksek değildir. Daha yüksek fiyatlardan satış durumunda mal dışarıdan ithal edilir. Oysa kotalarda iç satış fiyatının üst sınırı belli değildir, bu iç talep esnekliğine bağlıdır. Talep esnekliğinin düşük olduğu bir durumda iç piyasada bir talep artışı karşısında fiyatlar aşırı biçimde yükselebilir. Bu da kotaların toplumsal maliyetinin o derece yüksek olması anlamına gelir. Grafik 7.2. Talep Artışı ve Kotaların Etkisi Fiyat D' D A M P3 N kota M P2 N kota P1 A 0 S D' D K L T Miktar 1. İthalat Kotaları 4. Kotalarda saydamlık yoktur. İhracatçı, malın yabancı ülkenin giriş kapılarına ulaşmasına kadar ne gibi engellerle karşılaşacağı konusunda tam bir bilgi sahibi değildir. Daima bir belirsizlik vardır, bu da ticareti caydırıcı yönde etkiler. 5. Kotaların belirlenmesi, uygulanması ve denetimi yoğun bir bürokratik faaliyeti gerektirir, bu durum ise reel bir kaynak israfı demektir. 6. Kotadan talep almak bu mal iç piyasada yoğun biçimde talep edilen türden ise önemli bir ayrıcalık doğurur. İthal edilen mal önemli bir rant geliri sağlar. Bu da gelir dağılımını bozduğu için lisansların elde edilmesi için rüşvetçiliği ve yolsuzlukları artırır. 1. İthalat Kotaları Kotaların tarifelerden üstün olduğu bazı yönlerde vardır: 1. Belirli durumlarda tarifeler ithalatı kısıtlamada etkili değildir. Böyle bir durum ithal mallarının yurtiçi talep esnekliğinin düşük olması koşulları altında görülebilir. Gümrük tarifeleri ne kadar yükseltilse de ülkeye mal girişi sürer. 2. Kotaların uygulandığı durumda ithalatın ne miktar kısıtlanacağı konusunda bir belirsizlik yoktur. Oysa tarifelerin ithalatı kısıcı etkisi tam olarak belli değildir. İthalatı sınırlandırıcı etkileri kesin olduğu için kotalar acil dış açık sorunu ile karşılaşan ülkelerin başvurdukları önlemler arasında yer alır. Bu gibi durumlarda özellikle yoğun sermaye çıkışını önlemek için sermaye akımları üzerine kota konulmasına izin verilebilir. 2. İthalat Yasakları İthalat yasakları, ithalatı kotalarla kısıtlamanın en son şeklidir. Burada yasaklanan malın ülkeye girişi tamamen önlenmektedir. İthalat yasakları bazı nedenlere bağlanabilir: a. Ekonomi için önemsiz veya lüks sayılan malların ithaline izin verilmeyerek kıt döviz kaynaklarından tasarruf sağlanır. b. Yerli sanayi dış rekabetten tam olarak korunur. c. Dış açıkların kapatılmasına katkı sağlar. İthalat yasaklarının konulmasında ekonomi dışı faktörler de etken olabilir. Örneğin halk sağlığına, genel ahlaka ve kamu düzenine zararlı maddelerin ülkeye girişinin önlenmesi v.b. İthal yasaklarının doğuracağı ilk etki ithali yasaklanan malın fiyatını talep esnekliğine bağlı olarak hızla yükseltmesidir. Grafik 7.3. İthal Yasakları Fiyat D S1 Py S2 S E1 E2 Pn Pm E Pd M N S 0 D K L Miktar 2. İthalat Yasakları İthal yasakları durumunda bu araçların tüketimi kısıcı ve gelir dağılımı etkileri çok daha şiddetli olmaktadır. İthalat sıfıra indiğinden hükümet, yasaklama koyduğu bir maldan gümrük geliri de sağlayamaz. Bu sebeple, yanlış endüstrilerin yasaklamalarla korunması durumunda ortaya çıkacak kaynak israfı o ölçüde büyük olur. Türkiye’de kotalar ve ithalat yasakları yerli sanayiyi koruma ve dış ödeme açıklarını önleme amacıyla geçmişte yoğun olarak kullanılmıştır. 24 Ocak kararlarından sonra başlayan dış ticareti liberalleştirme hareketi içinde kotalara 1981 yılında son verildi. İthali yasak olan malların sayısı giderek azaltıldı ve 1990 ithalat rejimi ile kaldırıldı. 3. Döviz Kontrolü Tarife dışı araçlardan bir diğeri de döviz kontrolü veya kambiyo denetimidir. Bu sistem genellikle ithalat kotaları ve çoklu kur sistemleri ile birlikte uygulanır. Kotalar mal akımlarını döviz kontrolü ise döviz çıkışlarını sınırlandırır. Dövizle ilgili işlemler üzerine hükümetin koymuş olduğu kısıtlamalara, diğer bir deyişle, döviz piyasasına yapılan hükümet müdahalelerine döviz kontrolü adı verilir. En katı döviz kontrolü uygulamalarında serbest bir döviz piyasası yoktur, her türlü döviz işlemleri hükümet tekeli altındadır. Hükümet döviz alım ve satım işlemlerini yürütmek üzere genellikle merkez bankasını görevlendirirler. Dış alemlerden bir döviz geliri elde edenler bu dövizleri belirli bir süre içersinde, ilgili bankaya satmak zorundadırlar. Merkez bankasından döviz satın alabilmek içinse, önce yetkili makamlardan bu ödeme türü ve miktarı konusunda bir izin almak gerekir. Döviz kontrolleri genellikle sabit kur siteminde uygulanabilir ve kurlar hükümet tarafından belirlenir. Grafik 7.4. Kambiyo Denetimi Doların TL Fiyatı OP serbest piyasa döviz kuru A T OR resmi döviz kuru OB döviz talebi E OD döviz arzı • P M R N T A 0 D C B Dolar Miktarı 3. Döviz Kontrolü Aşırı değerlenmiş resmi kurdan ancak sınırlı sayıda kimsenin talebi karşılanmış olur. Diğer bir grup kimse ise, daha yüksek bir fiyat ödemeye razı olsalar bile, resmi kanallardan döviz alma olanağı bulamazlar. Ortada resmi döviz kurundan karşılanmamış bir döviz talebi vardır. Bunun doğal sonucu olarak ta bir döviz karaborsası ortaya çıkar. Döviz karaborsası: Hangi alanda olursa olsun serbest bir piyasanın oluşumuna izin verilmeyen durumlarda bu piyasanın yerini daima gayri resmi serbest piyasa adı verilen karaborsa alacaktır. Döviz alanında da resmi kurdan karşılanamayan bir talep bulunduğu sürece kişiler, yasal engelleri aşıp ihtiyaçlarını serbest piyasadan sağlama yoluna giderler. Karaborsa bu şekilde türer. İhracatçılar veya döviz geliri elde edenler kazandıkları dövizleri düşük resmi kurdan bozdurmak yerine, bunları kambiyo denetiminden kaçırarak, yüksek fiyat elde edebildikleri serbest piyasada satarlar. Bu fonlar karaborsa döviz arzını oluşturur. 3. Döviz Kontrolü -Yakın tarihe kadar döviz karaborsası (Tahtakale) Türkiye’de de önemli bir piyasa durumunda idi. Ancak 1980’lerden sonra daha esnek kur sistemlerinin uygulanması ve döviz kontrolünün yumuşatılması ile birlikte, serbest döviz piyasasının karaborsa niteliği ortadan kalkmıştır. - Aşırı biçimdeki kambiyo denetimi uygulamalarında, ulusal para konvertibilitesini tümden yitirir. Çünkü yasal olarak serbest bir döviz piyasasına izin yoktur. - Döviz kontrolü genellikle az gelişmiş ülkeler arasında yaygın bir uygulama alanı bulmuştur. Bunun önemli nedenlerinden birisi, ithalatı kısıtlayarak dış ödeme açıklarını önlemek için kullanılabilen bir araç olarak görülmesidir. Ancak bu uygulamalar dış açığı giderici değil, baskı altına alıcı nitelik taşırlar. Bir başka neden ise, bu önlemlerle ithalat hacminin mutlak olarak kısıtlanabilmesi ve mevcut döviz rezervlerinin çeşitli dış ödeme ihtiyaçları arasında belirli bir öncelik sırasına göre dağıtılabilmesidir. 4. Çoklu Kur Sistemi Kambiyo denetimi uygulayan ülkelerde genellikle çoklu kur uygulamaları da yaygındır. Çoklu kur sistemleri de sabit kur sistemleriyle bir arada görülebilir. Ancak burada tek değil, birden fazla resmi kur vardır. Amaç ülkenin döviz gelirlerini artırma ve döviz giderlerini kısma düşüncesidir. Örneğin, ithali kısıtlanmak istenen mallara yüksek, zorunlu mallara da düşük kur uygulanır. İhracatta ise ihracı özendirilmeye çalışılan, mesela yeni ihraç edilmeye başlanılan sanayi ürünlerine yüksek, geleneksel tarım ürünlerine de düşük kur uygulamasına gidilebilir. Çoklu kur uygulamalarının en basit şekli ikili kur sistemidir. Bu sistemde biri genellikle düşük tutulan bir resmi sabit kur, diğeri de arz ve talep koşullarına göre belirlenen serbest piyasa kuru vardır. 4. Çoklu Kur Sistemi Kur uygulamasında farklılığa gidilmesi, kaynak dağılımındaki etkinlik ve firmalar arasında rekabet eşitliği açısından önemli sakıncalar doğurur. Örneğin kaynak verimliliğinin yüksek olduğu, dolayısıyla ihracata yönelmesi beklenen endüstriler için düşük kurlar belirlenmesi, bu alandaki ihracatçı firmaların yabancı üreticilerle rekabet edememesine ve kaynakların verimsiz alanlara kaymasına neden olabilir. Bunun gibi yüksek kur uygulayarak verimsiz endüstrilerde üretimin ve ihracatın artırılmaya çalışılması da bir kaynak israfı niteliğindedir. Bu sebeple dış ticarete açılmak isteyen ülkelerde ilk yapılması gereken bu farklılıkların giderilerek tek bir denge kuruna geçmek veya kuru arz ve talebe göre belirlenecek biçimde serbest bırakmak olmalıdır. II. YENİ KORUMACILIK Tarifeler, ithal kotaları ve kambiyo denetimi ticarete müdahalede oldukça eski araçlardır. Ancak zaman içinde bu müdahalelerde bir azalma sağlanırken çok sayıda yeni müdahale aracı ortaya çıkmıştır. Özellikle 1973 Dünya Enerji Krizi’nden sonra başgösteren enflasyonla birlikte işsizlik uygulamaları karşısında sanayileşmiş ülkelerde korumacılık akımları yeniden yaygınlık kazanmıştır. Bu yeni korumacılık başta tekstil, ayakkabı, giyim, çelik, vs. olmak üzere daha çok az gelişmiş ülkelerin yeni ihraç etmeye başladıkları emek-yoğun sanayi malları üzerinde ortaya çıktı. 1. Gönüllü İhracat Kısıtlamaları Sanayileşmiş ülkelerde yaygınlaşan “yeni korumacılık” akımları arasında en çok kullanılan araçlardan birisi “gönüllü ihracat kısıtlamaları”dır. Genellikle ithalatçı durumdaki bir sanayi ülkesi ile ihracatçı durumda ve çoğunlukla emeğe dayalı bir az gelişmiş ülke arasında varılan anlaşma sonucunda ihracat üzerine konulan bir kota niteliğindedir. O nedenle bunlara ihracat kotaları da denir. Aynı tip kısıtlamalar ayrıca “Pazar payı düzenleme anlaşmaları” veya “organize serbest ticaret anlaşmaları” biçiminde de adlandırılmaktadır. Tüm bu uygulamalarda amaç, yabancı ülkenin ihracatını sınırlandırarak onunla rekabet edemeyen yerli sanayicileri korumaktır. 1. Gönüllü İhracat Kısıtlamaları Gönüllü ihracat kısıtlamaları nitelikleri bakımından ithalat kotalarına benzerler. Ancak bunların uygulanmasını ithalatçı değil, ihracatçı yerine getirir. Bu tür kısıtlamalar ithalatçı durumdaki sanayileşmiş ülkelerle ihracatçı durumdaki az gelişmiş ülkeler arasında yapılan iki veya çok yanlı görüşmelere dayanırlar. Burada ithalatçı sanayileşmiş ülkenin bir tür siyasi ve ekonomik baskısı vardır. İhracat kotaları özellikle, yeni sanayileşmekte olan ülkelerin imalat sanayi ürünleri ile tarım ürünleri ihracatı üzerine konulur. En yoğun olarak uygulandıkları alan “hassas” sektörler olarak bilinen tekstil ve hazır giyimdir. Ancak gelişmiş ülkeler bu kısıtlamaları ayrıca motorlu araçlar, elektronik eşya ve kaliteli çelik gibi az gelişmiş ülkelerin göreceli karşılaştırmalı üstünlük sahibi bulundukları alanlarda da yaygınlaştırmışlardır. 1. Gönüllü İhracat Kısıtlamaları İhracat kotaları mal arzını kısıtlayarak ithalatçı ülkede malların satış fiyatlarının yükselmesine neden olur. Bu ise ithalatçı ülkedeki tüketicilerin bu mallara daha yüksek fiyat ödemeleri dolayısıyla bir refah kaybına uğramaları ve aynı zamanda tüketicilerden yurtiçi üreticilere doğru bir gelir transferi yapılması demektir. Diğer yandan yüksek fiyattan ihracat yapmakta olan yabancı ülkelerdeki firmalar da rant geliri elde ederler. Bu durum ithalat kotalarında oluşan kıtlık rantına benzer. Ancak ithalat kotalarında kıtlık rantını normal olarak yurtiçindeki ithalatçılar alırken bu rant gelirleri yabancı ihracatçıya gitmektedir. Sanayileşmiş ülkelerde bu tür kısıtlamalara gidilmesinin nedeni yurtiçi endüstrilerde işsizlik yaratmamak veya yeni iş olanakları sağlamaktır. Ancak kaynaklar göreceli olarak verimsiz alanlarda toplanmış olduğu için, bunun söz konusu ülkelere reel ekonomik maliyeti oldukça yüksektir. 1. Gönüllü İhracat Kısıtlamaları Tarifelere dayalı korumacılıktan ihracat kotalarına geçilmesi, dünya ticareti üzerinde ek bazı maliyetler doğurur. Öncelikle dünya ticaretindeki belirsizliği artırır ve saydamlığı bozar. Ayrıca bu kısıtlamalar tüm ihracatçı ülkelere karşı ayırım gözetmeyen biçimde uygulandıkları için ülkeler arası rekabet eşitliğini ve dünya kaynak dağılımının etkinliğini de olumsuz etkilerler. Bu kısıtlamalar ihracatçı ülkedeki firmaların kartelleşme eğilimlerini de artırabilir. Çünkü kotaların firmalar arasında dağılışından sonra endüstriye yeni girenlerin bu pazardan pay almaları oldukça güçleşebilir. Bu da ihracatçı ülke piyasalarında rekabet eşitliğinin bozulması demek olur. 1. Gönüllü İhracat Kısıtlamaları Gönüllü ihracat kısıtlamalarına tabi geleneksel endüstrilerin başında tekstil gelir. ABD ilk kez 1955 yılında Japonya’nın tekstil ihracatını gönüllü ihracat kotaları ile sınırlandırmayı sağlamıştır. Daha sonra 1962 yılında bu ülke GATT’ın gözetimi altında pamuklu dokuma üzerinde, Uzun Vadeli Pamuklu Dokuma Anlaşması’nı (LTA) imzaladı. LTA 1974 yılına kadar yürürlükte kaldı ve o tarihte yerine ülke ve mal grupları yönünden daha kapsamlı olan Çok-Elyaflılar Anlaşması (MFA) yapıldı. MFA anlaşması başlıca tekstil ithalatçısı sanayileşmiş ülkelerle ihracatçı durumunda sanayileşme yolundaki ülkeler arasında yapılmış bir çerçeve anlaşması idi. Bu anlaşma ile sanayileşmiş ülkeler, her az gelişmiş ülkenin kendilerine ihraç edebileceği tekstil miktarını gösteren kotaları belirleme hakkı elde etmişlerdi. Buna göre ABD, AET, Kanada ve öteki sanayileşmiş ülkelerin Türkiye dahil az gelişmiş ülkeler için belirli aralıklarla belirlemiş oldukları “tekstil kotaları” vardı. 1. Gönüllü İhracat Kısıtlamaları 1994 tarihinde sonuçlanan GATT’ın Uruguay Anlaşması’nda MFA’nın on yıllık bir süre içinde aşamalı olarak kaldırılması kararı alındı ve buna bağlı olarak da MFA kapsamındaki tekstil kotaları 2005 yılı başında yürürlükten kaldırıldı. Böylece tekstil ve giyim ürünlerinin ticaretinde belirli bir liberalleşme sağlandı. MFA anlaşmasının sona erdirilmesi, dünya ticaretinde gönüllü ihracat kısıtlamalarının tümüyle son bulması anlamına gelmez. Çünkü ithalatçı ülkelerle ihracatçı ülkeler arasında makine parçaları, televizyon, kaliteli çelik vs. gibi ürünler konusunda yapılmış ve kota uygulamasını öngören pek çok anlaşma halen uygulanmaktadır. 1. Gönüllü İhracat Kısıtlamaları Kotaların Kaldırılması ve Çin Tehdidi: Tekstil kotalarının kaldırılmasından sonra dünya tekstil ve hazır giyim pazarlarında yeni bir tehlike ortaya çıktı. Bu tehlike ise hızla gelişen Çin’in aşırı biçimde ihracatını artırarak adeta dünya piyasalarını ele geçirmesidir. İşçi ücretlerinin çok düşük olması ve devletin ihracata çeşitli teşvikler sağlaması dolayısıyla da ülkenin ihraç ürünleri rekabet edilemeyecek derecede ucuzdur. Çin’in dünyaya ucuz tekstil ihracatı ülkemizdeki üretici ve ihracatçıları da çok olumsuz yönde etkilemiştir. Çünkü, hem Türkiye piyasasında Çin malı tekstil ürünlerinin payı artmış, hem de Türkiye üçüncü ülke piyasalarında Çin’le rekabet edemeyecek bir duruma gelmiştir. 2. Sağlık, Güvenlik ve Çevre Standartları, İdari Düzenlemeler, Kamu İhaleleri Hemen her ülkede halkın sağlık ve güvenliğini ya da doğal çevreyi korumak üzere malların üretim ve dağıtımı konusunda belirlenen standartlar çıkartılan idari yönergeler ve konulan kanunlar vardır. Bunların konuluş amaçları oldukça geçerli gerekçelere dayanmaktadır. Ancak bu tur düzenlemeler bazen gizli bir dış ticaret engeli gibi etki yapabilir, yani yerli üreticileri dış rekabete karsı koruyan görünmez bir mekanizma oluşturabilirler. Bunu gibi, iç piyasada satışa sunulacak malların imalatında kullanılan girdilerin bileşimini gösteren etiketleme zorunlulukları paketleme ve ambalajlama koşulları ve pazarlama biçimiyle ilgili öteki kısıtlamalar da ithal edilecek mallar açışından benzer sorunlar doğurur. 2. Sağlık, Güvenlik ve Çevre Standartları, İdari Düzenlemeler, Kamu İhaleleri Günümüzde çevrenin korunması konusunda büyük bir duyarlılık vardır. Sanayileşmenin doğal çevreye vereceği zararları önlemek için özellikle gelişmiş ülkelerde üretim yöntemleri ve satış koşullarıyla ilgili olarak belirli standartlar benimsenmiştir. Fakat bu standartlara uygun üretim, diğer yandan maliyetleri yükselteceği için ticareti kısıtlayabilir. Bu gibi yüksek standartlara sahip ülkelerdeki üreticiler, benzer malların düşük standartlı ülkelerden ithal edilmesi durumunda ek tarifeler konulmasını savunmaktadırlar. Maliyetlerin artması yanı sıra teknik standartların sağlanıp sağlanmadığının kontrolü için bazı görevli kuruluşlara ihtiyaç vardır. Bu durum ise uluslararası ticarette bürokrasinin artması demektir. III. SÜBVANSİYONLAR Devletin uyguladığı tarife dışı engellerin bir grubu da sübvansiyonlardır. Sübvansiyonlar genellikle ihracata ve yurtiçi endüstrilere dönük olarak uygulanır 1. İhracat Sübvansiyonları Devletin dış ticarete müdahalesinde amaç her zaman ithalatın kısıtlanması olmayıp bazen de ihracatın özendirilmesidir. Bu amaçla alınabilecek önlemler çok çeşitlidir: ihracatçıya vergi iadesi, dolaysız prim ödemesi, ihracata dönük üretim yapan sanayicilere düşük faizli kredi ve ucuz girdi sağlanması, ihraç malını satın alacak yabancı ithalatçılara uygun koşullu kredi verilmesi vs. Bütün bu uygulamalarla ihracatçıya veya ihracata dönük mal üreten sanayicilere ihracatın karşılığı olarak ulusal para cinsinden daha fazla ödeme yapılmış ya da malın birim üretim maliyeti düşürülmüş olur. Her ikisi de ihracatta karlılığı yükseltir. 1. İhracat Sübvansiyonları Sübvansiyonun yurtiçi ekonomik etkileri: Bir ihracat sübvansiyonu gerçekte negatif ihracat vergisi gibidir. Sübvansiyon, üreticilerin ihraç edilen mal birimi başına sağladıkları fiyatı yükseltir. Başka bir deyişle, ihraç edilen her mal birimi için şimdi uluslararası fiyat ile sübvansiyonun toplamı kadar bir gelir elde edilir. Böylece satışların iç piyasadan dış piyasalara kaydırılması özendirilmiş olur. Sonuçta ihracat sübvansiyonları dolayısıyla iç piyasadaki satışlar azalır ve fiyatlar yükselir. Fiyatlar uluslararası fiyat ile sübvansiyon toplamı düzeyine çıkar. Yüksek fiyatlar ise üreticilerin fiyatlara olan tepkisi ile orantılı biçimde ihracatın artmasını sağlar. Arz ve talebin fiyatlara olan tepkisi kısmi denge analizi ile açıkça gösterilebilir. Grafik 7.5. İhracat Sübvansiyonlarının Etkileri Fiyat S P1 B P0 A C E ABCJ tüketici rantındaki azalma F J H Sübvansiyon G ABFH üretici rantındaki artış ECFG vergi ödeyicilerine yüklenen maliyet ECF ve HFG net sosyal maliyet D O M3 M1 M2 M4 Miktar 1. İhracat Sübvansiyonları İhracat sübvansiyonları karşı taraf, yani ithalatçı ülke üzerindeki etkileri bakımından bir tür damping niteliği taşır. Kotalar gibi sanayi ürünleri üzerindeki ihracat sübvansiyonları da GATT tarafından yasaklanmıştır. İthalatçı ülkeler, yabancı ithalatçılara ödenen sübvansiyonların ulusal ekonomilerinde doğuracağı zararlı etkilerden korunmak için, bu tür malların ithalatından ek bir vergi alırlar. GATT’ın “Sübvansiyonlar Kodu” ile düzenlenmiş olan bu vergiye telafi edici vergi adı verilir. Bu bir anti-damping vergisi niteliğindedir ve bu verginin de konulabilmesi için önce ithalatçı ülkede usulüne uygun biçimde bir soruşturmanın yapılmış olması gerekir. 2. İç Piyasaya Dönük Endüstrilere Sübvansiyon Yurtiçi endüstriler iç piyasaya dönük üretim yapan ve ithalatla rekabet eden sanayi dallarıdır. İthalata rakip endüstrileri dış rekabetten korumak için başvurulan yollardan birisi de hükümetlerin bu endüstrilere sübvansiyon ödemesidir. Gümrük tarifeleri, kotalar ve benzeri vergilerden farklı olarak sübvansiyonla korunan bir mal yurtiçinde serbest dünya fiyatlarından satılır. Dolaysız sübvansiyonlar durumunda hükümet yerli üreticiye serbest dünya fiyatı ile bunun üzerindeki yurtiçi maliyet arasında bulunan fark ölçüsünde hazineden bir ödeme yapar. İç piyasada mal düşük dünya fiyatları düzeyinden satıldığı için, sübvansiyonlar tüketici refahını azaltıcı etki yapmazlar. Bu yönüyle, gümrük tarifeleri ve kotalardan üstün tutulurlar. Grafik 7.6. Sübvansiyonun Kısmi Denge Etkileri Fiyat D S S' Sübvansiyon ABCK hükümete olan maliyet JCK üretim etkinlik kaybı P1 6 TL P0 5 TL B C A J K S 0 M N D S' 100 120 160 190 Miktar 2. İç Piyasaya Dönük Endüstrilere Sübvansiyon Bir koruma aracı olarak dolaysız sübvansiyonlar yüksek bir kabul görmezler. Bunun birinci nedeni, sübvansiyonların hükümet bütçesinden yapılan dolaysız ödeme niteliğinde olmasıdır. Bu ise bütçe kaynaklarını zorlayıcı etki yapar. İkinci olarak, sübvansiyonların kaynağı halkın ödediği vergiler olduğuna göre, bu tür ödemelerin maliyeti de onların sırtına yüklenmiş olmaktadır. Üçüncüsü de, bu tip önlemlerin, bazen halkın ödediği vergilerin yüksek maliyetli, verimsiz endüstrilere doğru aktarılmasına neden olması ve o yüzden de siyasal çevrelerde ve kamuoyunda tepkilere yol açmasıdır. Bunun birlikte, özellikle az gelişmiş ülkelerde, sermaye birikimini hızlandırmak ve iktisadi kalkınmayı özendirmek amacıyla dolaylı sübvansiyonlara yaygın olarak başvurulur. Sanayiye sağlanan dolaylı sübvansiyonlar değişik şekiller alabilir. Örneğin, ülkemizde uygulanan yatırımları özendirme önlemleri, dolaysız veya dolaylı sübvansiyon niteliğindedir. Bunlar arasında yatırım indirimi, bol ve ucuz kredi sağlanması, gümrük vergisi bağışıklığı, ucuz fabrika arsası temini, vs. gibi kolaylıklar yer alır. IV. İTHALAT VE İHRACAT VERGİLERİ 1. İthalatta Fark Giderici Vergiler İthalatla rekabet eden yerli endüstrileri korumak için başvurulan yollardan birisi de fark giderici vergi uygulamalarıdır. Doğurdukları sonuçlar bakımından ithal kotalarına benzerler. Bunlar daha çok tarım kesimi için kullanılırlar. Burada, hükümetler korumak istedikleri sektördeki üreticiler için yüksek iç fiyatlar belirlerler. Bunlar minimum ithal fiyatını oluşturur. İç piyasada bu yüksek fiyatları geçerli kılmak içinde fark giderici vergiler uygulanır. Bu vergilerin ithalatı kısıtlayıcı etkisi kesindir. Mesela, yabancı ihracatçılar dış piyasa paylarını artırmak için satış fiyatını indirmiş olsunlar. İhracatçıların bu yola gitmeleri karşısında ithalatçı ülke, fiyatlardaki düşüş ölçüsünde fark giderici vergiyi yükseltirse, düşük fiyatlı ithal mallarının ülkeye girişi kesinlikle önlenmiş olur. Grafik 7.7. Fark Giderici Vergiler Fiyat D S Pi Pd Fark giderici vergi Dünya fiyatı D S 0 M Miktar 1. İthalatta Fark Giderici Vergiler Fark giderici vergilerin en tipik örneği Avrupa Birliği’nin ortak tarım politikası uygulamalarında görülür. Bu politikalar çerçevesinde Birlik, kendi üreticilerini korumak amacıyla yüksek yurtiçi destekleme fiyatları belirler, sonra da dünya fiyatlarını bu yüksek fiyatlara eşitlemek üzere fark giderici vergi uygulamasına başvurur. Bu önlemeler dolayısıyla ucuz fiyatlı yabancı malların Birliğe girişi kesinlikle önlenir. Bu aşırı korumacı sistemin yumuşatılarak tarım ürünleri ticaretinin serbestleştirilmesi için GATT’ın Uruguay görüşmelerinde ABD ile AB arasında zorlu pazarlıklar yapılmıştır. 2. İhracat Vergileri Malların ihracından çeşitli isimler altında alınan vergilerdir. Diğer araçlardan farklı olarak bunlar ihracatı sınırlandırmaya yöneliktir. Sanayileşmiş ülkelerde fazla kullanılmamakla birlikte, gelişmekte olan ülkelerde oldukça yaygındırlar. Örneğin Gana’da kakao, Brezilya ve Kolombiya’da kahve, Pakistan’da jüt, Burma ve Tayland’da pirinç, Sri Lanka’da çay, Malezya’da kalay ihracatından bu tür vergiler alınır. Ülkemizde de fındık ve pamuk ihracatında bir zamanlar uygulanmış olan fon kesintileri bu tür uygulamaların örnekleri arasında yer alır. İhracattan vergi alınması hazineye gelir sağlamak, hammaddelerin yurt içinde işlenmelerini özendirmek, doğal hammaddelerin arzını korumak ve ticaret hadlerini ülke lehine etkilemek gibi nedenlerle ilgili olabilir. Fakat az gelişmiş ülkelerde ihracat vergilerinin yaygın olarak kullanılması daha çok bunların devlet hazinesi için önemli bir gelir kaynağı oluşuyla ilgilidir. 2. İhracat Vergileri Dünya ihracat piyasalarında önemli yeri olan ülkeler ticaret hadlerini geliştirmek için ihracat vergilerini kullanma yoluna gidebilirler. Çünkü ihracat vergisi, dış pazarlarda kıtlık yaratarak ihraç ürününün dünya fiyatını yükseltici etki yapabilir. Ancak bu konuda dikkatli olunması gerekebilir. Çoğu tarım ürünlerinin ikame esnekliği oldukça yüksektir. Örneğin kahve fiyatları yükseltilince tüketiciler çay tüketimini artırabilirler. Dolayısıyla ticaret hadlerini yükseltmek düşüncesiyle ihracat vergisi koyan ülkeler gerçekte ihracat gelirlerinin azalması durumuyla karşılaşılabilirler. İhracat vergilerinin ekonomik etkileri Grafik 7.8.’de açıklanmaktadır. Grafik 7.8. İhracat Vergilerinin Etkileri - ABFG üretici rantındaki azalış Fiyat - ABCH tüketici rantındaki artış T A P0 B C P1 A I E - HJEG hükümet vergi geliri F İhracat vergisi H G A 0 J T Miktar - CFH ve EFG üretici rantındaki azalmanın hiçbir kesime gitmeyen kısmı 2. İhracat Vergileri İhracata vergi uygulanması politikalarının, kazanan ve kaybedenler üzerindeki etkileri birlikte dikkate alınırsa, ekonomi üzerindeki net etkinin negatif olacağı söylenebilir. Yurtiçi arz ve talep yanındaki tepkiler dolayısıyla vergiden sonraki ihracat hacmi (HG), vergiden önceki ihracat hacminden (CF) daha düşük olur. O halde eğer hükümet, vergi geliri tahminlerini ihracattaki daralmayı tam olarak hesaba katmadan yaparsa aşırı bir gelir tahmininde bulunmuş olacaktır. Yurtiçi arz ve talep eğrilerinin esneklikleri ne kadar düşük ise verginin ihracat hacmi üzerindeki etkisi o kadar az ve hükümetin elde etmiş olduğu vergi gelirleri o kadar yüksek olur. Bunun gibi, üretici ve tüketici tepkilerinin düşüklüğü de toplumsal etkinlik kayıplarının o derece düşük olmasına neden olur. 2. İhracat Vergileri İhracat ambargoları: İhracat kısıtlamaları konusunda bir diğer uygulamada ihracat ambargolarıdır. Ambargo bir ülkeye dış ticaret yasağı konulması, yani o ülkeye mal satışının ve o ülkeden mal alımının yasaklanmasıdır. Ambargo siyasi amaçlı bir önlemdir; genellikle bu uygulama ile hasım durumdaki yabancı ülkeye siyasal baskı yapılır. Ambargo, yalnızca belirli malların ihracının veya ithalinin yasaklanması biçiminde olabileceği gibi, tüm ticari ilişkileri de kapsayabilir. V. MONOPOLLER VE KARTELLER İhracat çoğu kez değişik ölçülerde monopol gücüne sahip büyük firmalar tarafından yapılmaktadır. Monopolcü uygulamaların temel özelliği yüksek fiyat uygulamaları ile aşırı kazanç elde edilmesidir. Monopolcü firmanın karını artırabilmek için başvurabileceği bir yol da fiyat farklılaştırması yapmaktır. Bu çerçevede firma daha sonra fiyatları yükseltme düşüncesi ile geçici bir süre dış piyasa fiyatlarını düşürme yoluna gidebilir. 1. İhracat Monopolleri ve Damping İhracat endüstrisindeki bir büyük firmanın malını dış piyasada iç piyasadan daha düşük bir fiyattan satma uygulamasına damping adı verilir. Damping deyimi, başlangıçta üreticilerin yurt içinde satamadıkları malları, iç fiyatları kırmamak için dünya pazarlarına boşaltmaları (dump) anlamında kullanılmıştır. Ancak giderek değişik şekiller ve farklı amaçlar ortaya çıkmıştır. Malların dış piyasada iç piyasaya oranla daha düşük fiyatlardan satılması biçiminde tanımlanan damping üçe ayrılabilir. 1. Arada bir yapılan damping 2. Yıkıcı damping 3. Sürekli damping 1. İhracat Monopolleri ve Damping Arada bir yapılan damping: Ekonomide başgösteren talep daralması, zevk ve tercihlerin değişmesi ve benzeri geçici nedenlerle, firmanın iç satışlarının yavaşlaması stoklarda aşırı birikmeler doğurabilir. Bu gibi durumlarda üreticiler, bu stok fazlalarını yalnızca değişken maliyetleri karşılayacak bir fiyattan dış piyasalarda satmayı deneme yoluna gidebilirler. İç piyasada firmaların yaptıkları mevsim sonu indirimli satışlara benzetilebilir. Yıkıcı damping: Bazen büyük bir firma dış piyasadaki rakiplerini ortadan kaldırmak için, fiyatlarını onların dayanamayacağı kadar düşürür, rakipler endüstriden çıktıktan sonra da monopolcü olarak aşırı şekilde fiyatları yükseltir. Yerli endüstrilerin bu tür zararlı dampingin etkilerine karşı korunmasında kesin bir zorunluluk vardır. Sürekli damping: Bazı durumlarda bir firma malını dış piyasalarda sürekli olarak içerden daha düşük fiyatlardan satma yoluna gidebilir. Sürekli damping bir çeşit uluslararası fiyat farklılaştırması olup, monopolcü firmanın normal kar maksimizasyonunun sonucudur. 1. İhracat Monopolleri ve Damping a. Uluslararası fiyat farklılaştırması ve damping: Damping aslında bir uluslararası fiyat farklılaştırmasıdır. İhracat endüstrilerinde kurulu bulunan monopoller bazen iç ve dış piyasaları birbirinden ayırır ve dış piyasalarda daha düşük fiyat uygularlar. Böyle bir uygulama, gerçekte monopolcü firmanın, kar maksimizasyonu davranışını uluslararası piyasalara yaygınlaştırması olarak kabul edilebilir. Burada, üretim artırılarak ölçek ekonomilerinden yararlanılmaya çalışılır. İhracat endüstrisinde faaliyet gösteren monopolcü bir firmanın ilk karar vereceği nokta iç ve dış piyasalara hangi fiyatların konulacağıdır. Bu durumda iki seçenek söz konusu olabilir. Birincisi, monopolcünün yerli ve yabancı talebi birlikte hesaba katarak iç ve dış piyasalar için bir tek fiyat belirlemesidir. İkinci seçenek ise, monopolcünün iki piyasayı birbirinden ayırmayı karlı bulması ve her birine ayrı fiyatlar koymasıdır. 1. İhracat Monopolleri ve Damping a. Uluslararası fiyat farklılaştırması ve damping: Monopolcü durumda bulunan ihracatçı bir firmanın uluslararası fiyat farklılaştırması yapabilmesi için başlıca iki koşul gerekir. 1. İç ve dış piyasaların kesinlikle ayrılmış olmasıdır. Eğer piyasalar ayrı olmazsa o taktirde mal ucuz olduğu piyasadan satın alınarak pahalı olduğu piyasada tekrar satılabilir (re-export). Bu ise monopolcünün piyasalar arasında yaratmaya çalıştığı fiyat farklılığını ortadan kaldırır. 2. Malın değişik piyasalardaki talep esnekliğinin de farklı olması gerekir. Böylece talep esnekliğinin yüksek olduğu piyasalarda mal ucuza, düşük olduğu piyasalarda ise pahalıya satılabilecektir. Grafik 7.9. Uluslararası Fiyat Farklılaştırması Fiyat Pi K Dd Pd M N MC L MRd Dış piyasada miktar MC MRi Di Md 0 Mi İç piyasada miktar b. Dampinge Karşı Hükümet Politikaları Hükümetler dampinge karşı büyük duyarlılık göstermekte ve yüksek antidamping vergileri veya telafi edici vergilerle bu uygulamaları önlemeye çalışmaktadırlar. Anti-damping vergileri GATT sözleşmesinde de ele alınmıştır. Sözleşmede bir malın ithalatçı ülke piyasalarında “normal fiyatı”nın altında satılması damping olarak tanımlanır. Normal fiyat ise malın, ihracatçı firmanın kendi iç piyasasında satışa sunulduğu fiyattır. Bu şekilde, ithalatçı ülkeye dampingli olarak giren, o ülkedeki bir endüstriye maddi zarar tehdidi oluşturan veya endüstrinin kurulmasını geciktiren ithalata karşı ülkeler anti-damping vergisi uygulama hakkına sahiptirler. Aynı maddede telafi edici vergilere de değiniliyor. Buna göre, ihracatçı ülkede üretim veya ihracat aşamalarında dolaylı ya da doğrudan sağlanan sübvansiyonlarla, mallar ithalatçı ülke piyasalarına daha düşük fiyatlardan sürülebilir. Bu durumda, aynen dampingde olduğu gibi ithalatçı ülkenin bir telafi edici vergi koyma hakkı doğar. b. Dampinge Karşı Hükümet Politikaları Anti-damping konusu ilk olarak GATT’ın Kennedy Görüşmeleri sırasında (1964-67) ele alınmış ve “Antidamping Kodu” hazırlanmıştır. Tokyo Görüşmeleri sırasında (1973-79) ise bu kod, gözden geçirilerek yenilenmiştir. Bu düzenlemelere göre anti-damping uygulamaları, GATT’ın ana sözleşmede belirtilen durumlarda ve ancak anlaşmada yöntemi gösterilen soruşturmalar sonucunda başlatılabilir. Günümüzde antidampingle ilgili düzenlemeler DTÖ’ün görevleri kapsamındadır. 2. Karteller Serbest ticareti kısıtlamaya yönelik uygulamaların bir diğeri de kartellerdir. Karteller, benzer mal veya hizmetleri üreten firmaların fiyatları belirlemek, üretimi kısmak, piyasaları bölüşmek veya yeni teknolojilerin uygulamaya konmasını sınırlandırmak gibi amaçlarla yapmış oldukları anlaşmalardır. Böyle bir anlaşmanın farklı ülkelere ait firmalar arasında yapılması durumunda uluslararası karteller söz konusu olur. Karteller geçici anlaşmalardır; kartele giren firmalar bağımsızlıklarını kaybetmezler. Bu özellikler onları şirket birleştirmelerinden (tröstler) ayırır. 2. Karteller Karteller çeşitli şekillerde kurulurlar. Bunlardan birisi firmalar arası dolaysız anlaşmalardır. Bir kartele girmeyi kabul eden firma, onun ortak fiyat ve üretim politikasını benimsemek zorundadır. Anlaşmaya uymayanlar için özel ceza uygulamaları öngörülür. Kartelleşmenin bir yolu da rakip firmaların patentlerini birbirine devretmeleridir. Patent bir yeniliği ilk kez bulana, yasalarla belirli süreler için sağlanmış olan tekel hakkıdır. Diğer bir yolda karşılıklı patent değiş-tokuşudur. Belirli bölgelerdeki piyasalarda faaliyet gösteren büyük firmalar kendi ürünlerinin patent haklarını rakip firmalara vererek dünya piyasalarını aralarında bölüştürebilirler. Piyasaların paylaşılması ile sonuçlanan kartel uygulamaları arasında çok uluslu şirketlerin yabancı ülkelerde şube açmalarını ve lisan anlaşmalarını da belirtmek gerekir. 2. Karteller Karteller, fiyatı yükseltip karı artırabilmek için üretimi yapay olarak kısma yoluna gidebilirler. Bunun için de kartele giren her firma için bir ihracat kotası belirlenir. Kartelin başarısı için her firmanın kendisi için ayrılan bu kota sınırlarının dışına çıkmaması gerekir. Bununla birlikte yüksek kartel fiyatından fazla mal satarak karlarını artırabilecekleri için her firma, gizlice de olsa kota sınırlarının ötesinde ihracat yapma çabasına girişebilir. Dolayısıyla kartelin başarısı büyük ölçüde bu gibi kota ihlallerinin önlenmesine bağlıdır. Anlaşmada öngörülen yasal önlemler sürdürülmezse kartelin varlığı daima tehlikededir. Temel bir malın üretici sayısı ne kadar az ve bu mala yakın ikame mallarının sayısı ne kadar sınırlı ise, uluslararası kartellerin başarı şansı o kadar yüksektir. Çünkü iyi ikame mallarının bulunması durumunda kartel, üretim ve ihracatı kısma girişiminde bulununca alıcılar ikame mallarına yönelirler. 2. Karteller Karteller birçok ülkenin ulusal yasalarında yasaklanmıştır. Ancak, uluslar arası kartellere karşı koymak güçtür, çünkü bunlar tek başına hiçbir ülkenin yetki alanına girmezler. Yakın zamandaki en önemli kartellerden birisi Petrol İhraç eden Ülkeler Örgütü’dür (OPEC). OPEC 1973’de ve daha sonraki yıllarda petrol arzını sınırlandırarak dünya petrol fiyatlarının hızla yükselmesine neden olmuştur. Ancak zamanla petrol şokunun etkileri atlatılmış ve örgüt de etkinliğini önemli ölçüde yitirmiştir. Hükümetlerce resmen tanınan başka bir kartel de Uluslararası Hava Taşıma Birliği’dir. Bu kartel, hava yolu taşımacılığının güvenlikle ilişkisi dolayısıyla hükümetler tarafından kabul görmektedir. IATA üyeleri hem fiyat, hem de hizmet koşulları üzerinde anlaşmışlardır.