βeta-talasemi major hastalarında psikiyatrik komorbidite sıklığı ve

advertisement
TC.
SAGLIK BAKANLIGI
BAKIRKÖY ORD. PROF. MAZHAR OSMAN
RUH SAĞLIĞI VE SİNİR HASTALIKLARI
EGİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
13. PSİKİYATRİ Kliniği
Başhekim: Doç. Dr. Erhan Kurt
Klinik Şef V.: Dr. Ahmet Türkcan
ΒETA-TALASEMİ MAJOR HASTALARINDA PSİKİYATRİK
KOMORBİDİTE SIKLIĞI VE PSİKİYATRİK BOZUKLUKLARIN
YAŞAM KALİTESİ İLE İLİŞKİSİ
Uzmanlık Tezi
Dr. Burcu Kaya Çelebi
İstanbul - 2009
1
TEŞEKKÜR
Psikiyatri eğitimim süresince kendilerinden çok şey öğrendiğim hastalarıma,
rotasyonlar sırasında bilgi ve deneyimlerinden faydalandığım tüm klinik şeflerine ve
uzmanlara, tezimin hazırlık aşamasında sabrını ve tecrübelerini benden esirgemeyen
Uz. Dr. Ahmet Türkcan’a, birlikte çalışma fırsatı bulmuş olmaktan çok mutlu olduğum
ve tezimi hazırlarken desteklerini hissettiğim arkadaşlarım Müge, Emine, Fulya,
Fatma, Serap, Rıdvan, Birim, Sergun, Filiz ve Müberra’ya,
Örneklem grubumu oluşturmama yardımcı olan, Okmeydanı Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Çocuk Kliniği şef vekili Dr. Figen Pekün’e, Göztepe Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Çocuk Kliniği’nden hematolog Dr. Çetin Timur’a, Çapa Kızılay Kan Merkezi
tüm çalışanlarına ve en önemlisi bu çalışmaya gönüllü katılan ve yaşadıklarını
benimle paylaşan tüm hastalara teşekkür ederim.
Fikrimi duyduğu ilk andan itibaren, karşılaştığım her engelde beni hep
destekleyen
Talasemi Dayanışma Derneği (TADAD) kurucusu ve genel başkanı
Op.Dr. Duru Malyalı’ya,
Tezimin istatistiklerini yapmama yardım eden arkadaşım Özlem’e,
Her yaşta kendisinden çok şey öğrenebildiğim, canım anneme,
Hayatımın her anında olduğu gibi tezimin hazırlık sürecinde de varlığını hep
hissettiğim eşim Nihat Cem’e en içten teşekkürlerimi sunarım.
Dr. Burcu Kaya Çelebi
2
İÇİNDEKİLER:
GİRİŞ ve AMAÇ…………………………………………………………………………......8
GENEL BİLGİLER………………………………………………………………………......9
-Tarihçe……………………………………………………………….......9
-Tanım…………………………………………………………….............9
-Epidemiyoloji……………………………………………………………9
-Genetik Mekanizmalar ve Fizyopataloji …………………………..10
Hemoglobinin yapısı ……………………………………………10
Fizyopatogenez ……………………………………………….... 11
-β-Talasemi Tipleri …………………………………………………...12
-β-Talasemi Major …………………………………………………….12
İskelet sistemi bulguları…………………………………….....13
Karaciğer ve safra sistemi bulguları ………………………..13
Endokrin sistem bulguları …………………………………….13
Kardiyovasküler ve pulmoner sistem bulguları …………..14
Laboratuvar bulguları ………………………………………....14
Tedavi……………………………………………………………..14
-Yaşam Kalitesi Kavramı ……………………………………….…...16
- Psikiyatrik Açıdan β-Talasemi Major …………………………..23
YÖNTEM VE GEREÇLER……………………………………………………………....29
-Yöntem………………………………………………………………...29
-Gereçler ……………………………………………………………….30
-İstatistiksel Değerlendirme Yöntemleri ………………………...33
BULGULAR ……………………………………………………………………………….34
TARTIŞMA………………………………………………………………………………….48
3
SONUÇ……………………………………………………………………………………...57
ÖZET ………………………………………………………………………………………..58
SUMMARY …………………………………………………………………………………58
KAYNAKLAR ……………………………………………………………………………...59
EKLER ……………………………………………………………………………………...66
4
TABLOLAR:
Tablo-1. Olguların sosyodemografik özelliklerinin dağılımı ………………………....36
Tablo-2. Psikiyatrik öyküdeki özelliklerin dağılımı…………………………………….37
Tablo–3. Beta-talasemi major ve tedavisine ilişkin özelliklerin dağılımı……….…...38
Tablo–4. DSM-IV’e göre I. Eksen psikiyatrik bozukluk tanılarının dağılımı………...39
Tablo–5. Psikiyatrik bozukluğu olan olgular ile olmayan olguların sosyodemografik
özellikleri arasındaki ilişki………………………………………………………………...40
Tablo–6. Psikiyatrik komorbidite ile transfüzyon sıklığı ve demir şelasyon tedavisinin
tipi arasındaki ilişki…………………………………………………………………………41
Tablo–7. Çalışmaya alınan hastaların, uygulanan SF-36 ölçeğinin 8 alt ölçeğinden
aldıkları puanlar ile cinsiyet ve yaş arasındaki ilişki……………………………………42
Tablo–8. Çalışmaya alınan hastaların, uygulanan SF-36 ölçeğinin 8 alt ölçeğinden
aldıkları puanlar…………………………………………………………………………….43
Tablo–9. Çalışmaya alınan hastaların, uygulanan SF-36 ölçeğinin 8 alt ölçeğinden
aldıkları
puanlar
ile
psikiyatrik
bozukluk
komorbiditesi
arasındaki
ilişki………………………………………………………………………………………..…44
Tablo–10. Çalışmaya alınan hastaların, uygulanan HAD ölçeğinden aldıkları puanlar
ile cinsiyet ve yaş arasındaki ilişki………………………………………………………..45
Tablo–11. Çalışmaya alınan hastaların, uygulanan HAD ölçeğinden aldıkları puanlar
ile demir şelasyon tedavisine uyum arasındaki ilişki …………………………………….46
5
Tablo-12. Çalışmaya alınan hastaların , uygulanan SF-36 ölçeğinin 8 alt ölçeğinden
aldıkları puanlar ile HAD arasındaki ilişki………………………………………………….47
Tablo-13. Beta talasemi majorlu hastalarda psikiyatrik bozukluk görülme sıklığı ile ilgili
çalışmalar……………………………………………………………………………………..50
6
GİRİŞ VE AMAÇ
Otozomal resesif geçiş gösteren talasemi, hemoglobin tetramerinde yer alan globin
zincirlerinin bir ya da daha fazlasının sentezindeki azalma veya tamamen yokluğu
sonucu oluşan hemolitik anemi ile karakterize hematolojik bir hastalıktır. Tutulan
globin sentez azalması derecesine bağlı olarak klinik şiddet değişkenlik gösterir.
Değişik klinik ve biyokimyasal özellik gösteren çeşitli talasemi tiplerinde, hemoglobinin
değişik polipeptid zincirlerinde ( alfa, beta, gamma veya delta) yapım kusuru bulunur
ve hastalık etkilenen zincire göre isimlendirilir. 1925 yılında Thomas B. Cooley
tarafından tanımlanmıştır1. Günümüzde Akdeniz ülkelerinden başlayarak Orta ve Uzak
Doğuya dek uzanım gösteren bir bölgede sık görülen bu hastalık, bulunduğu ülkelerde
önemli halk sağlığı sorunu yaratmaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü yayınlarına göre dünyada anormal hemoglobin taşıyıcı sıklığı
%5,1 dir ve yaklaşık 266 milyon taşıyıcı vardır2. Dünya nüfusunun %4,5’i talasemi
taşıyıcısıdır3.Talasemi çeşitli ülkelerde ve bir ülkenin farklı bölgelerinde dağılım
bakımından heterojenite göstermektedir. Beta Talasemi, Akdeniz ülkelerinde görülen
en sık genetik hastalık olarak kabul edilmektedir4. Akdeniz bölgesinden batıya doğru
gidildikçe talasemi insidansı düşmeye başlar. Türkiye’de β-talasemi taşıyıcı sıklığı
%2,1 olarak bildirilmiştir5,6. Bölgelere göre ise β-talasemi taşıyıcı sıklığının %0,6 – 12
arasında
değiştiği,
yoğunluğun
özellikle
güney
ve
batı
illerinde
olduğu
gösterilmiştir2,5,6.
Beta Talasemi major, hayat boyu sık kan transfüzyonu gerektiren ciddi anemi,
büyüme geriliği, organomegali, ikter, iskelet anormallikleri ve karakteristik yüz
görünümüne
sebep
olabilen
kronik
bir
hastalıktır.
Hastalığın
kendisi
ve
komplikasyonları sürekli ve rahatsız edici bir tedavi rejimini gerektirir (Transfüzyon
tedavisi, parenteral demir şelasyon tedavisi, düzenli medikal takip, sık hastaneye
başvuru ve operasyon). Hastalığın medikal tedavisine öncelik verilirken medikal
tedaviye bağlı beklenen yaşam süresinin uzaması, psikiyatrik problemleri ön plana
çıkarmıştır.
7
Talasemi major tanısı almış hastalarda rastlanan psikiyatrik sorunlara ilişkin az
sayıda çalışma bulunmaktadır7. Bu az sayıdaki çalışmalar da genellikle çocukluk yaş
grubu ve psikososyal uyum ile ilgilidir. Araştırmacılar talasemili hastalarda %20-80
arasında değişen oranlarda psikiyatrik bozukluk saptandığını bildirmişlerdir 7,8,9,10,11,12 .
Son zamana kadar sadece birkaç çalışmada Beta talasemi majorlu hastaların
yaşam kalitesi değerlendirilmiştir10,13,14,15.Yaşam kalitesi kavramı, bireyin kendi
yaşamının değerlendirilişine özel algı, duygu ve biliş süreçlerinin bir bütünü olarak
tanımlanırken, bireysel iyilik durumunun bir anlatımıdır ve yaşamın çeşitli yönlerine
ilişkin öznel doyum ifadelerini kapsar16,17. Kronik hastalıklar kişinin yaşam kalitesini
azaltır ve yaşam kalitesi azalan hastalarda da fiziksel, emosyonel ve sosyal iyilik hali
de olumsuz yönde etkilenir 17.
Beta talasemi majorlu hastalarda görülebilecek psikiyatrik belirtileri tanımak ve
bunlarla mücadele etmek, yaşam kalitesini arttırmak ve tedaviye uyum açısından
önemlidir. Bu varsayımlardan yola çıkarak yaptığımız çalışmadaki amacımız; beta
talasemi majorlu hastaların sosyodemografik özelliklerini ve I. eksen tanılarını
araştırmak, bu hastaları yaşam kaliteleri, kaygı ve depresyon düzeyleri açısından
değerlendirmek, kaygı ve depresyon düzeyleri ve psikiyatrik bozukluklar ile yaşam
kalitesi arasındaki ilişkiyi araştırmaktır.
8
Genel bilgiler
Tarihçe:
Hastalık ilk olarak 1925 yılında Detroit’li bir çocuk doktoru olan Thomas B.Cooley
tarafından derin anemi, splenomegali ve iskelet sistemi deformiteleri saptanan Yunan
ve İtalyan kökenli göçmen çocuklarda tanımlanmıştır. Ve Cooley anemisi olarak
adlandırılmıştır1. 1936 yılında George Whipple ve Lesley Bradford, ilk defa patolojik
değişiklikleri tarif etmişler ve bu hastaların çoğunun Akdeniz bölgesinden geldiklerini
belirtmişlerdir. Bu nedenle bu hastalığa Yunancada deniz anlamına gelen “Talassa“
sözcüğünden türetilen Tahalassemia adı verilmiştir. Daha sonra bu hastalığın yalnız
Akdeniz
ülkeleri
toplumlarında
görülmediği
diğer
toplumlarda
da
bulunduğu
18
saptanmıştır .
Tanım:
Talasemi, belirgin etnik gruplarda daha çok rastlanan hemoglobin molekülünün
yapımından sorumlu genlerdeki mutasyonlarla karakterize, otozomal resesif geçiş
gösteren kalıtsal bir kan hastalığıdır. Talasemiler, sentezinde bozukluk olan globin
zinciri veya zincirlerine göre α, β, δ, δβ ve γδβ talasemi olarak sınıflandırılır2,19,20. En
yaygın tipleri alfa ve beta talasemidir21. Türkiye’de en sık görülen tipi beta talasemi‘dir.
β-talasemi, Cooley anemisi, Akdeniz anemisi, von Jaksch anemisi, target hücre
anemisi, eritroblastik anemi ve ailesel mikrositoz olarak da isimlendirilir.
Epidemiyoloji:
Kalıtsal
hemoglobin
hastalıkları,
insanlarda
en
yaygın
görülen
tek
gen
bozukluklarıdır22,23. Bunlar arasında oldukça geniş genetik bir yelpazeyi kaplayan
talasemiler, Akdeniz’den başlayıp Ortadoğu üzerinden Güneydoğu Asya ülkelerini
içine alan kuşakta yüksek sıklıkla gözlenmektedir. Dünya Sağlık Örgütü yayınlarına
göre dünyada talasemi ve anormal hemoglobin taşıyıcı sıklığı %5,1’dir ve yaklaşık 266
milyon taşıyıcı vardır2. Dünya nüfusunun % 4,5 i talasemi taşıyıcısıdır3. Talasemi
çeşitli ülkelerde ve bir ülkenin farklı bölgelerinde dağılım bakımından farklılık
9
göstermektedir. Beta talasemi geni taşıyıcılığı Avrupa’nın güneyindeki populasyonda
%12 iken Avrupanın kuzeyinde %0.07-0.2 olarak bulunmuştur13. Akdeniz ülkelerinde
insidansın yüksek (%0,5–14) olması kapalı toplum olmalarından kaynaklanmaktadır24.
Talasemilerin Türkiye’de en sık görülen tipi β –Talasemidir. Türkiye’de ilk olarak
1941 yılında β-talasemi majorlü 2 hasta bildirilmiştir, ancak hastalığın toplumsal bir
sağlık
sorunu
olarak
değerlendirilmesi
1950’li
yıllarda
olmuştur2,5.
Yapılan
epidemiyolojik araştırmalarda bölgelere göre insidansın (yoğunluk güney illerinde
olmak üzere) %0,6 – 12 arasında değiştiği gösterilmiştir2,5,6. Çalışmalarda Türkiye’de
yaklaşık 1.300.000 talasemi taşıyıcısı olduğu ve yaklaşık 4500 hasta birey bulunduğu
bildirilmektedir21. Türkiye’de akraba evliliklerinin sıklığı ve doğum hızının yüksekliği,
beklenenin de üzerinde β-talasemili çocuk doğmasına neden olmaktadır. Türkiye’ de
talasemi prevalansı %2,1 olup yörelere göre değişiklik göstermektedir 5,25.
Akraba evliliklerinin talasemi sıklığı üzerindeki etkilerini incelemek amacıyla yapılan
bir çalışmada β-talasemi hastalarının anne-babalarında akrabalık bulunma oranının
%35–65 olduğu saptanmıştır
26
. Amerika Birleşik Devletleri’nde farklı ırklar arasındaki
evliliklerin sık olmasına bağlı olarak homozigot hastalık insidansı düşüktür 27.
Genetik Mekanizmalar ve Fizyopatoloji
Hemoglobinin yapısı:
Eritrositlerin yapısında yer alan ve oksijen bağlama kapasitesi yüksek olan
hemoglobin, oksijeni akciğerden dokulara, karbondioksiti dokulardan akciğerlere taşır.
Hemoglobinin bu özelliği organ ve dokuların işlevlerini yapabilmeleri için hayati öneme
sahiptir9,28. Tetramer yapıda olan hemoglobin molekülü “globin” adı verilen iki çift
özdeş olmayan polipeptid zinciri ile oksijen molekülü için bağlanma kapasitesini
sağlayan “hem” halkasından oluşmaktadır. Hemoglobin molekülünde bulunan hem
halkası bütün hemoglobinlerde aynıdır. Buna karşılık globin zincirleri, aminoasitlerin
cins, sıra ve sayısı açısından farklılık gösterir29.
Normal erişkinlerde iki α ve iki β-globin polipeptid zincirlerinden oluşan
hemoglobinA (HbA ) total hemoglobinin %95’ini oluşturur. Eritrositlerde bulunan diğer
10
iki
hemoglobin,
hemoglobinF
(HbF)
ve
hemoglobinA2
(HbA2)’dir.
Bu
hemoglobinlerdeki α-globini aynıdır, ancak β-globin yerine HbF’de γ, HbA2’de ise δglobin bulunur. HbF fetal dönemdeki temel hemoglobindir. Normal erişkinlerdeki HbF
oranı %2’den, HbA2 oranı ise %3’den daha azdır18,30.
Fizyopatogenez:
β- Talasemide temel moleküler bozukluk, Hemoglobin A’nın (HbA; α2β2) β-globin
zincirinin hiç yapılmamasına ya da az yapılmasına neden olur. β - talasemilerin
moleküler düzeyde üç tipi tarif edilmiştir. Bunlar :
1. β-globin mRNA’sının hiç sentezlenemediği durumlar
2. Fonksiyon görmeyen mRNA’nın sentezlendiği durumlar
3. Fonksiyonel β- globin mRNA’sının translasyon mekanizmasındaki bozukluktan
dolayı kullanılamadığı durumlardır30,31.
Beta talasemide, β-globin mRNA yapımının azalmasından dolayı β-globin zincir
sentezinde değişik derecelerde olmak üzere azalma olur 30,31. Buna bağlı olarak klinik
şiddet de geniş değişkenlik gösterir 32.
Globin desteğinin azalması hemoglobin tetramerlerinin yapımını azaltır ve
eritrositlerin oksijen taşıma kapasitesini azaltan hipokromik ve mikrositer yapıya neden
olur. Alfa zincir yapımı normal hızda devam ettiği için alfa zincir lehine bir zincir
dengesizliği oluşur. Homozigot β-talasemililerde serbest α zincirleri intrasellüler
inklüzyonlar
oluşturarak
kemik
iliğindeki
eritroid
serinin
olgunlaşmakta
olan
prekursörleri içinde birikirler. Bu hücrelerin bir kısmı kemik iliğinde olgunlaşmadan
parçalanır ( ineffektif eritropoez). Dolaşıma geçen alfa zincir inklüzyonları ihtiva eden
olgunlaşmış kırmızı seri hücreleri yaşam sürelerini tamamlamadan, özellikle dalağın
mikrosirkülasyonundan geçerken hemolize uğrar. Anormal kırmızı seri hücreleri dalak
tarafından dolaşımdan kaldırıldığı için dalak hipertrofiye uğrar. Böylece gelişen
splenomegali anemiye katkısı olan hipersplenizme neden olur. Kanın oksijen taşıma
kapasitesindeki azalma sonucu böbreklerden artan eritropoetin salınımı kemik iliğinde
kompensatuar olarak eritroid hiperplaziye neden olur. Kemik iliği aktivitesinin artışına
bağlı olarak kafatası ve ekstremite kemiklerinde deformiteler oluşur18.
11
β-Talasemi Tipleri:
β-talasemi’de klinik bulgularının şiddeti, hastalığa neden olan mutasyonlara bağlı
olarak, çok geniş bir değişkenlik gösterir. β- talasemi tipleri şunlardır:
1. β-Talasemi minor: β-talasemi geninin heterozigot (Hb A/ β tal) taşınması
durumuna β-talasemi minor denilmektedir. Talasemili minörlü bireylerde düşük
düzeyde hipokromik mikrositer anemi görülmektedir6,31.Genellikle klinik olarak
asemptomatiktirler33.Tesadüfen veya ailedeki semptomatik anemi araştırılırken ortaya
çıkar. Bu bireylerde hastalığın seyrinden çok hastalığa ait genin taşınabilirliği önem
kazanmaktadır.
2. β-Talasemi intermedia: Orta şiddetteki formdur. Mevcut olan hemolitik aneminin
kliniği β-Talasemi minore göre daha ağır boyutlarda olmasına rağmen çoğunlukla
düzenli transfüzyon tedavisi gerektirmez.
3.β-Talasemi major: En ciddi tipi olup ciddi anemi ve transfüzyona bağlı demir
birikiminin yol açtığı yaşamı tehdit edici komplikasyonları vardır.
β-Talasemi Major
Hastalığın ağır formu olan β-talasemi major, transfüzyon gerektiren anemi ile
karakterizedir. Yenidoğan döneminde hemoglobinin %70–90 ‘ını HbF oluşturduğu için
β-globin sentezi bozuk olduğu halde klinik semptom gözlenmez. Çünkü HbF β globin
içermez. Genellikle anemi, HbF’den HbA’ya geçiş sürecinin başladığı 3. ile 6. aylar
arasında belirir. Hastalar, ilerleyici solukluk, karın çevresinde artma, irritabilite, ateş,
diyare, kusma şikâyetleri ile başvuruda bulununca tanı alırlar. Hb düzeyleri hastaların
çoğunda ilk altı ay ile bir yıl arasında transfüzyon gerektirecek düzeylere iner.
12
Hastalığın klinik seyri, uygun ve zamanında yapılan transfüzyona ve demir
şelasyon tedavisinin alınıp alınmamasına bağlıdır.
İskelet sistemi bulguları:
İskelet sistemi değişiklikleri eritroid kemik iliğinin hiperplazisinden kaynaklanır.
Kemik iliği boşluğunun genişlemesi ve uzun kemik kortekslerindeki incelmeden dolayı
patolojik kırıklar oluşur. Yüz bölgesindeki kemiklerin etkilenmesi ile burun kökünde
basıklık ve maksiller çıkıntıların belirginleşmesi şeklindeki tipik görünüm oluşabilir18,34.
Maksiler kemikteki deformitelere bağlı olarak diş sorunları ile ısırma ve çiğneme
bozuklukları gelişir.
Kemik lezyonlarının şekli ve şiddeti yaşla birlikte değişkenlik
gösterir. Yaygın osteoporoz görülebilir. Ekstramedüller hematopoeze bağlı iskelet
sistemi değişiklikleri belirgin olabilir. Omuz, diz gibi eklemlerde ödem, sinovit, artralji,
artropati ve kas zayıflığı da hemosiderozis ve hiperürisemiye sekonder oluşabilir34.
Ekstrameduller hematopoietik dokuların lokalizasyonuna bağlı olarak nörolojik bulgular
görülebilmektedir 34 .
Karaciğer ve safra sistemi bulguları:
Eritrosit yıkımındaki artışa ve ekstramedüller hematopoezise bağlı olarak
hepatosplenomegali erken dönemde ortaya çıkar. Diğer kronik hemolitik anemilerde
olduğu gibi hiperbilirubinemiye bağlı olarak safra kesesinde pigment taşları ve safra
yollarında inflamasyon sıklığı artar35.Ayrıca uygun düzeyde demir şelasyon tedavisi
almayan hastalarda sürekli alınan transfüyona bağlı olarak karaciğerde demir birikimi
önemli mortalite sebebidir.
Endokrin sistem bulguları:
Yakın takip edilen ve düzenli transfüzyon-şelasyon tedavisi alan hastalarda bile
normal büyüme gelişmenin sağlanması zordur. Kronik anemi ve şelasyon tedavisinin
yeterli kullanılmaması adolesan döneminde gelişme geriliğine yol açar. Transfüzyona
bağlı endokrin organlarda demir birikimi pubertal gelişmenin gecikmesi veya hiç
13
olmaması, diabetes mellitus, adrenal yetmezlik, tiroid ve paratiroid fonksiyon
bozukluklarına neden olabilir 34,36.
Kardiyovasküler ve pulmoner sistem bulguları:
Kardiyak komplikasyonlar kronik hemolitik anemiye ve myokardiyal demir birikimine
bağlı oluşabilir. Talasemi major hastalarında önemli mortalite ve morbidite nedenidir.
Laboratuvar bulguları:
Periferik kan yaymasında belirgin hipokromi ve mikrositer anemi temel bulgudur. Ek
olarak poikilositoz, anizositoz ve target hücreleri mevcuttur. Ayrıca çok sayıda
çekirdekli eritrositler (normoblast) görülür. Hemoglobin düzeyi 3–4 g/dl kadar düşük
olabilir. Transfüzyon yapılmazsa Hb düzeyi 5 gr/ dl nin altındadır. Hb eritroforezinde
%50- 90 HbF görülmesi tanı koydurucudur. Homozigot β0 talasemi hastalarında HbA
bulunmaz.
Tedavi:
Transfüzyon tedavisi: Eritrosit süspansiyonu transfüzyonu hemoglobin seviyesini
10 gr /dl’ nin üzerinde tutmak içindir. Transfüzyonlar her 2–5 haftada bir gereklidir.
Demir şelasyon tedavisi: Hemosiderozis, uzamış transfüzyon tedavisinin
istenmeyen ve fatal neticesidir. Çünkü her 200 ml eritrosit süspansiyonunda 200 mg
demir vardır ve fizyolojik olarak atılamaz. Demir ancak demir bağlayan ajanlarla
düşürülebilir. Kronik şelasyon programı, eğer hasta bu rejime ayak uydurabilirse
hastalığın kötü prognozunu geri çevirebilir. Oral ajanların demir şelasyon tedavisine
kompliyansı arttırdığı belirtilmektedir34.
14
Splenektomi: Talasemi hastalarında oluşabilen splenomegali ve sekonder
hipersplenizm nedeni ile sıklıkla splenektomi gerekir.
Kemik iliği transplantasyonu: HLA uyumlu sağlıklı akrabalar varsa özellikle de
hemosiderozis semptomları yoksa kemik iliği transplantasyonu düşünülebileceği
belirtilmektedir 37.
15
Yaşam Kalitesi Kavramı
Dünya Sağlık Örgütü (WHO; World Health Organization), sağlığı, yalnızca
hastalığın bulunmayışı olarak değil, fiziksel, ruhsal ve sosyal olarak tam bir iyilik
halinin varlığı şeklinde de tanımlanmasını öngörür. Yaşam kalitesi (quality of life;
QoL), kişinin kendi durumunu, hedefleri, beklentileri, ilgileri, standartları ile bağlantılı
olarak yaşadığı kültür ve değerler sistemi içinde algılayış biçimi olarak tanımlanmıştır.
Yaşam şartları içerisinde elde edilebilecek kişisel doyumun seviyesini etkileyen
hastalıklara ve günlük yaşamın fiziksel, ruhsal, toplumsal etkilerine verilen kişisel
tepkileri gösteren bir kavramdır. Bu kavram kişinin beden sağlığı, ruh sağlığı,
bağımsızlık düzeyi, sosyal ilişkileri, çevresi ile olan ilişkileri ve kişisel inançlarından
etkilenmektedir. Çünkü yaşam kalitesi genel anlamda, bireysel iyi oluşu tanımlamak
için sosyolojik, psikolojik, ekonomik ve kültürel etmenlerle belirlenir 16,17 .
Kişisel iyilik halini belirleyen, kişi için önemli olan yaşam alanıdır. İyilik hali kalite ve
kantite olarak kişiden kişiye değişirken, aynı kişi için bile her an değişebilmektedir38.
Yaşam kalitesi, bireyin yaşamında kendisi için önemli olan alanlarda doyum ve
mutluluğu olarak değerlendirilmektedir39,40. Kişinin hayat görüşü ve değer yargıları
önemlidir. Skantze ve arkadaşları çalışmalarında, yaşam kalitesinin sadece öznel
olarak
değerlendirilebileceğini
değerlendirmelerinin,
dış
öne
sürmüşlerdir41,42.Hastaların
dünyadan
çok,
iç
dünyalarına
subjektif
bağlı
yaşam
olduğunu
gözlemlemişlerdir. Yaşam standırdı yaşam kalitesine ulaşmak için bir araçtır
43
.
Skantze ve Malm’ın geliştirdikleri modele göre yaşam kalitesi, kişisel özellikler, yaşam
standardı, sağlık ve subjektif yaşam değerlendirmeleri arasındaki etkileşimle
belirlenen dinamik bir kavramdır 41,42.
Yaşam kalitesi kavramın oldukça geniş kapsamlı olması ile birlikte araştırmacılar
çoğu zaman bu kavramının araştırılmasının, kişinin kendi yaşam kalitesinin subjektif
algısına odaklanması konusunda hemfikirdirler. Çeşitli sosyolojik çalışmalarda
belirlendiği gibi kişinin objektif yaşam durumu (eğitim düzeyi ve yüksek gelir durumu
gibi) uygun olmasa da, kişinin subjektif iyilik hali yüksek olabilmekte ve böylece bu
görüş desteklenmektedir44,45,46.
16
Lehman’ın yaşam kalitesi modeli, kişisel özellikler ile yaşamın çeşitli alanlarındaki
sübjektif ve objektif yaşam kalitesi göstergelerinin karışımını içermektedir. Objektif
göstergeler, işlevsel normları ve yaşam tarzını yansıtırken, subjektif göstergeler,
kişinin
yaşamı
hakkındaki
duygularını,
beklentilerinden
tecrübelerin ve mevcut şartların algısını kapsamaktadır
45,47,48
etkilenmesini,
önceki
.
Patrick ve Erickson’a göre yaşam kalite ve kantite olarak ayrılabilen iki boyuta
sahiptir49,50. Yaşam kantitesinin, mortalite oranları veya yaşam beklentisi gibi
biyomedikal bilgi ile ilgili olduğu ifade edilmiştir. Yaşam kalitesi ise sadece ölçülebilir
göstergelerin kullanımı ile ifade edilemeyen en önemlisi de genelde subjektif bir
değerlendirmeyi tanımlamaktadır. Aynı zamanda sağlık durumu ve yaşam koşulları
gibi objektif göstergeleri de içermektedir45. Patrick ve Erickson yaşam kalitesini, ölüm
ve yaşam süresi, yetersizlik, fonksiyonel durum (sosyal, psikolojik veya fiziksel), sağlık
algısı
ve
sosyo-kültürel
dezavantajları
içeren
temel
bir
kavram
olarak
tanımlamışlardır49,50.
Yaşam kalitesinin ölçümü ilk 1800’lü yılların başlarına dayanmaktadır. Bentham,
tanımlayıcı psikoloji ile ilgili yazısında iyi olma durumunun ölçümleri ile ilgili
yaklaşımlara yer vermiştir. Ona göre, doğa, insanoğlunu ağrı ve haz gibi iki ana
duygunun egemenliği altına sokmuştur. Daha sonra terminolojide bunların yerini yeti
yitimi ve yaşam kalitesi terimleri almıştır. Yaşam kalitesi kavramını ilk kez Thorndike,
sosyal çevrenin bireyde yaşayan tepkisi olarak tanımlamıştır. Bunu izleyerek 1920 ve
1930’da Thurstone ve Lilert, günümüzde de kullanılmakta olan yaşam kalitesi
ölçeklerini geliştirmişlerdir. Andrew ve Withey yaşam kalitesi kavramını, bireylerin iş
yaşamlarında ve kişiler arası ilişkilerde doyum bulması, Weinstein ve Frankel ise
bireyin
kendi
yaşamında
doyum
bulması
ve
mutluluk
kapasitesi
olarak
tanımlamışlardır51,52.
Yaşam kalitesi kavramını açıklamak ve sınırlamak için sosyal, psikolojik
göstergeler ve yaşam olayları gibi farklı tanımlamalar kullanılmıştır. Shin, Johnson ve
Patterson yaşam kalitesinin tüm yönlerini değerlendirmede gerekli olduğu varsayılan
özellikleri saptayarak farklı bir yaklaşım geliştirmişlerdir53,54. Bu özellikler; genel sağlık,
emosyonel durum, bireyin memnuniyeti, kendine saygı, performans durumu, diğerleri
ile karşılaştırma, önceki bilgi ve tecrübeler ve ekonomik durumu kapsamaktadır.
17
Yaşam kalitesinin özel bir formu olan “Sağlıkla İlişkili Yaşam Kalitesi-SİYK”
kavramı, hastalıklar ve hastalıkların tedavisiyle etkilenebilen durumlarla ilgilidir.
Fiziksel, psikolojik ve sosyal alanlarda bireyin deneyimleri, inançları, beklentileri ve
algılamalarından etkilenen sağlık algılarını içermektedir 55.
Yaşam kalitesi bireyin tüm gereksinimlerini karşılaması, yaşamdan doyum
sağlaması, eğlenmeye zaman ayırması, emosyonel ve fiziksel durumun istenen
düzeyde olması, kişiler arasındaki ilişkilerini sürdürebilmesi olarak da tanımlanır.
Hastalığın günlük işlevlere getirdiği kısıtlamalar, günlük etkinliklerde başkalarının
yardımını gerektirir ve hastanın yaşam kalitesini azaltır. Son yıllarda yaşam kalitesi
kavramıyla sağlık alanında sıkça karşılaşılmaktadır. Özellikle yaşam kalitesi kronik
hastalıklarda önem kazanmaktadır. Teknolojinin ilerlemesi ile birlikte hastalıkların
tedavisinde başarılı adımlar atılmış, buna bağlı olarak yaşam süresi uzamış ve kronik
hastalıklar ile daha uzun süre birlikte yaşama zorunluluğu doğmuştur. Hastalıkların
biyolojik yönden tedavisinde bu gelişmeler sağlanırken, hastaların psikososyal
sorunları ile daha fazla ilgilenme gerekliliği gündeme gelmiştir. Ek olarak, hastalıklar
için etkili ilaçlar piyasaya sürüldükçe, bu ilaçlar arasındaki farkı da belirleyen hastanın
tedavi sırasındaki konforu olmuştur. Böylece hastaların yaşam kalitesi giderek daha
fazla ilgi çeker bir duruma gelmiştir. Yaşam kalitesi, yaşam doyumu, öznel iyi olma,
mutluluk, işlevsel yeterlilik, sosyal iyilik bileşenlerden oluşmaktadır56,57. Kronik
hastalıklarda yaşam kalitesi ile morbidite ve mortalite arasında yakın bir ilişki
saptanmıştır. Bundan dolayı hastaların yaşam kalitesini arttıracak tedavi yöntemleri
üzerinde yoğunlaşılması gerekir 39,58,59.
Son dönemde yaşam kalitesi hakkındaki yayınlar hızlı bir gelişme göstermektedir.
1981’de Campbell yaşam kalitesi ile ilgili 12 alan belirlemiştir. Bunlar; toplumsallık,
eğitim, aile yaşantısı, arkadaşlık, komşuluk, evlilik, milliyet, barınma durumu, sağlık,
kendilik duygusu, yaşam standardı ve iş durumudur 58 .
Flanagan yaşam kalitesini belirleyen alanları 15 yön içeren 5 ana dalda
sınıflandırmaktadır 60.
18
Flanagan’ın insan yaşamındaki önemli alanlar sınıflaması:
Fiziksel ve ekonomik iyilik
1. Maddi iyilik hali ve finansal güvenlik
2. Sağlık ve kişisel güvenlik
Diğer insanlarla ilişkiler
1. Eş ile ilişkiler
2. Çocuk sahibi olma ve büyütmek
3. Ana-baba, torun veya diğer akrabalarla ilişkiler
4. Arkadaşlarla ilişkiler
Sosyal, toplumsal ilişkiler
1. Diğerlerine yardım ve destek
2. Yerel ve idari işlere katılım
Kişisel gelişme ve görevleri yerine getirme
1. Entellektüel gelişim
2. Anlama ve planlama
3. Mesleki rolü sürdürme
4. Yaratıcılık ve kendini ifade etme
Eğlence, dinlenme
1. Başkaları ile sosyal ilişkiler
2. Pasif ve gözlemsel eğlence, dinlenme eylemleri
3. Aktif eğlenceye katılım
Albrecht ve Fitzpatrick, yaşam kalitesi kavramı için 4 tane kullanım alanı
tanımlamışlardır45,61:
1. Hastaların klinik bakımlarının planlanmasında
2. Sağlık hizmeti araştırmalarında ve klinik çalışmalarda sonuç ölçütü olarak
3. Toplumların sağlık ihtiyaçlarını temin etmek için
4. Kaynak tahsis etmek için
Sağlık hizmeti araştırmalarında ve klinik çalışmalarda, geleneksel klinik ve
biyokimyasal
değerlendirmelere
yaşam
kalitesi
ölçütlerinin
eklenmesi
sağlık
çalışanlarının tedavi ve ortamın etkilerini daha iyi ve kapsamlı olarak anlayabilmelerini
sağlayacaktır 56.
19
Sağlıkla İlişkili Yaşam Kalitesi (SİYK) (Health-Related Quality of Life) ;
SİYK bireyin sağlığını etkileyen veya sağlığından etkilenen yaşam alanlarındaki
doyum ve mutluluğudur. SİYK sağlık hizmet durumunun alanına giren etkenlerle
doğrudan ilişkisi nedeniyle yaşam kalitesinden ayrılır59. Genel olarak SİYK
değerlendirilmesi, sağlıkla ilgili değişkenlerin (örneğin hastalık veya tedavi), genelde
(genel SİYK) veya belli bir hastalığı olanlarda (duruma özel SİYK) önemli olan yaşam
olaylarıyla ilişkisini yansıtmaya çalışmaktadır55,62.
Yaşam kalitesinin sağlıkla ilgili değerlendirmeleri biyolojik, genel ve hastalığa özgü
olmak üzere üç ana bölümde ele alınmaktadır.
1. Biyolojik sağlık durumu: Organ sistemleri üzerine odaklanmıştır. Hangi laboratuar
testleri ve değerlendirmelerin yapılacağına tanı sürecinde karar verilmektedir.
2. Genel sağlık durumu: Biyolojik, fizyolojik veya işlevsel bozuklukları ve belirtileri
dikkate alarak bireyin, yaşamı tehdit eden bir durumdan tümüyle iyi olma haline kadar
uzanan bir yelpazeyi içermektedir. Tüm yaş, sosyoekonomik durum ve cinsiyete
uygun sağlık durumunu belirtmektedir. Bu konudaki sorular en az 4 kavramı
değerlendirmektedir.
A. Fiziksel İşlevsellik: Bireyin temel gereksinimlerini karşılamak için, günlük
işlevlerini yerine getirmedeki yeterliliğidir
63,64
. Fiziksel sınırlılık, fiziksel kabiliyetler,
yatakta geçirilen gün sayısı, ağrı ve fiziksel iyi olma hali sorgulanmaktadır.
B. Ruh Sağlığı: Bu alandaki ölçümler, anksiyete ve depresyon gibi psikolojik
rahatsızlıkların sıklığını ve şiddetini, kişinin psikolojik olarak iyi olma hali ile yaşamdan
tatmin
olma
kavramlarını
nasıl
algıladığını
ve
bilişsel
işlevsellik
düzeyini
araştırmaktadır. Depresyon, anksiyete veya kızgınlık, fiziksel hastalıklar ile birlikte
olabilen ve bireyin işlevsel performansını, belirtileri, sağlık algılarını ve yaşam kalitesini
etkileyen duygusal durumlardır.
C. Sosyal ve Rol İşlevselliği: Kişiler arası işlevsellik ile rol işlevselliği ayrı ayrı
değerledirilmelidir. Sosyal işlevsellik, olgun sosyal ilişkiler geliştirebilme ve devam
ettirebilme olarak tanımlanmaktadır. Rol işlevselliği ise kişinin kendi yaşamındaki
20
normal rolünün gerektirdiklerini (iş durumu, okul durumu, ev durumu) yerine getirip
getiremediğini tanımlamaktadır.
D. Genel Sağlık Algıları: Algılanan sağlık bireyin sağlık durumundan etkilenen öznel
değerlendirmeleridir59,63. Özellikle ruhsal ya da fiziksel açıdan bakmadan, kişinin tüm
sağlığı ile ilgili inanç ve değerlendirmeleridir. Bu alandaki sorular her kişinin kişisel
sağlık değerleri, ihtiyaçları ve tutumlarını yansıtmaktadır. Örneğin bazı insanlar çeşitli
kronik hastalıklar nedeniyle sıkıntı çekerken kendilerini sağlıklı saymakta, bazıları ise
nesnel bir hastalık belirtisi yokken kendilerini hasta olarak algılamaktadırlar.
3. Hastalığa özgü sağlık durumu: Bu alandaki sorular çoğunlukla hastalık ve
işlevsellik üzerine odaklanmıştır 38,58.
Sağlıkla ilgili yaşam kalitesi boyutları:
BOYUT
TANIM
Fiziksel işlev
Günlük yaşam aktiviteleri, ağır aktiviteler
Mental sağlık
Anksiyete, depresyon, iyi olma hali,
Davranışsal ve duygusal kontrol
Sosyal işlev
Sosyal ilişkilerin miktarı ve kalitesi
Rol işlevi
Günlük aktiviteleri ve iş yapabilme kabiliyeti
Bilişsel işlev
Dikkat, hafıza, konsantrasyon
Enerji
Enerji ve halsizlik
Genel sağlık
Sağlığın bütünsel olarak kişi tarafından değerlendirilmesi
Ağrı
Ağrının şiddeti ve sıklığı
Semptomlar
Mide bulantısı, baş ağrısı, baş dönmesi gibi
Cinsel işlev
Performans ve doyum
Uyku
Miktar ve kalitesi
Yaşam kalitesi ölçme girişimleri, kavramın çok yönlü ve kültüre bağlı olduğu
bilgisini güçlendirmiştir. Yıllar süren çalışmalardan gelen verilerle Dünya Sağlık Örgütü
yaşam kalitesini belirlemek için altı geniş yaşam alanın değerlendirilmesi gerektiğini
bildirmiştir. Bu alanlar; 1.fiziksel durum, 2.ruhsal durum, 3.bağımsızlık düzeyi, 4.sosyal
ilişkiler ve çevre, 6.maneviyat, din ve kişisel yaşam alanlarıdır 65.
21
Yaşam kalitesinin değerlendirilmesi hasta merkezlidir, hastanın görüşlerini vurgular.
Hastaları sadece olgular olarak değil, hastalıkla ilgili olmayan yaşam alanları olan
bireyler olarak da ele alır. Hastanın sorunlu yaşam bölümünü tanımlamaya yardım
eder. Klinik ve biyokimyasal değerlendirmelere yaşam kalitesi ölçütlerinin eklenmesi,
sağlık çalışanlarının tedavi ve ortamın etkilerini anlamalarını sağlayacaktır16.
22
Psikiyatrik Açıdan β-Talasemi Major
Sağlık çalışanları ile hastalar arasında etkili iletişimi kurmak zor ama iyi sağlık
hizmeti vermede çok önemli bir süreçtir. Kronik hastalığa sahip çocuklar,
ebeveynlerinden ayrılma, ağrı, deformite, ölüm korkusu, davranışları etkileyen ve
aktivitelerde kısıtlanma gerektiren tedaviler gibi çeşitli sorunlarla yüz yüze gelirler.
Hastalık, normal gelişim sırasında oluşan çocuğun problemlerin üstesinden gelme
yeteneğini bozar. Bunun için kronik fiziksel bozukluğu olan çocukların genel
populasyona göre daha yüksek oranlarda psikososyal adaptasyon problemleri
yaşamaları şaşırtıcı değildir66,67,68 .
Talasemi tanısı, tekrarlayan kan transfüzyonları, sayısız enjeksiyon gereksinimi, ve
hatta bazen cerrahi tedavi ihtiyacı (splenektomi) nedeni ile fiziksel ve psikolojik travma
anlamına gelmektedir. Hastalığın psikiyatri dışı tedavisine öncelik verilirken bu tedavi
ile sağlanan uzamış yaşam süresi ruhsal problemleri ön plana çıkarmıştır.
Talasemide psikososyal gelişim, hastalığın herediter doğasından dolayı etkilenebilir.
Erken başlangıç yaşı, hastaneye yatış gerekliliği, tedavinin katılığı, uzun süreli tedavi
kullanımı, tedaviye düzenliliğini sağlamak zorunda olmak sebebi ile talasemide
psikolojik problemler beklenir. Okuldan uzak kalmanın sıklığı, etkilenen sosyal hayat,
ekonomik problemlerin yükü, talasemili çocukların ve ailelerinin duygusal ve
kişilerarası ilişkilerde sorunlar yaşamalarına sebep olur. Her yaş grubu ve gelişim
basamağına göre hastanın hastalığı ile ilgili verilen bilgiyi anlaması ve yorumlaması
çeşitlilik gösterir. Bu kavrayış her hastanın hastalığa adaptasyonunda belirleyici rol
oynar.
Talasemide tedavi her zaman invazivdir. Çocuklar bir taraftan iğne ile ilgili hoş
olmayan duygular, bir taraftan anemi ve aneminin sonucu olan güçsüzlükle yüz yüze
gelirler. Bu ikilemi çözebilen ve transfüzyonu doğal ve gerekli olarak kabul eden ve bu
durumun özsaygılarını etkilemesine izin vermeyenlerin tedaviye daha istekli katıldıkları
belirtilmektedir68. Pradhan ve arkadaşları yaptıkları çalışmada tedaviye uyumsuzluğun
ölümcül olduğu talasemide psikiyatrik belirtilerin fark edilmesinin ve tedaviye katılım
konusundaki isteğin artırılmasının önemini vurgulamışlardır68.
23
Talasemili çocukların ruhsal ihtiyaçları bağımsızlık ve kimlik için çabalayan
ergenlerden açıkça farklılık gösterir. Ergenler değişen bedenlerine daha duyarlı
olmaları sebebi ile psikiyatrik bozukluk gelişmesi konusunda daha fazla risk
taşırlar11,69. Fiziksel deformite, büyüme geriliği, gecikmiş puberte, zaman tüketen
demir şelasyon tedavisi, transfüzyona bağlı oluşan hemosiderozisin, kalp, karaciğer,
dalak ve endokrin organlar gibi pek çok sistemdeki ikincil sonuçları bireylere ek yük
getirir. Talasemili erişkinler ise meslek, eş bulma, aile kurma, ailelerinin ilerlemiş yaşı
nedeni ile sosyal desteğin azalması ile ilişkili problemlerle yüz yüze gelirler. Talasemili
hastalarda beden görünümünde değişiklik olmasa bile günlük tedavi ve düzenli kan
transfüzyonu
gibi
hastalığın
sabit
hatırlatıcılarının
hastaların
özsaygılarını
etkileyebileceği kabul edilmektedir66. Özsaygının, algılanan sosyal destek ve beden
imgesi ile ilgili olduğu gösterilmiştir70. Beden imgesinin ergenlerdeki ruhsal belirtilerin
önemli bir belirleyicisi olduğu belirtilmektedir12. Garrick ve arkadaşları ergenlerdeki
olumsuz
beden
imgesinin
somatik
semptomatoloji
ile
ilişkili
olduğunu
vurgulamışlardır71.
Araştırmacılar talasemili çocukların, %80’e kadar değişen oranlarda ruhsal
problemler yaşadıklarını bildirmişlerdir9,10,72.İlgili çalışmalarda anksiyete ve bununla
ilişkili belirtiler, duygusal problemler, özellikle depresyon, bedenselleştirme, davranış
problemleri ana bulgulardır8,9,10,72. Sosyo-kültürel faktörler bu bulguların sıklığını
değiştirebilir. Daha küçük yaştaki çocukların ruhsal sıkıntılarını davranım bozukluğu ya
da somatizasyon göstererek ifade ettikleri, daha büyük çocuklarda ise hastalığın
doğası gereği depresif belirtilerde artış olduğu belirtilmektedir10.
Talasemili çocuklar kendilerini yaşıtlarından farklı hissederler ve hayatları ile ilgili
olumsuz düşünceler, suçluluk duyguları gözlenebilir. Talasemili çocuğun geleceği ile
ilgili kaygılar, aile üyeleri arasındaki ilişkinin kötüleşmesine katkıda bulunabilir ve
izolasyonu artırabilir 15.
Aydın ve arkadaşlarının, 12–19 yaşları arasındaki 25 β-talasemi major hastasını
dahil ettikleri kontrollü çalışmada, bir psikiyatrist tarafından yapılan görüşmelerde
DSM-IV tanı ölçütlerine göre değerlendirilen hastaların %80’inde en az bir psikiyatrik
bozukluk olduğunu saptamış ve bu psikiyatrik bozuklukların talasemili hastaların
24
özsaygılarını etkilediğini göstermişlerdir. Aile Değerlendirme Ölçeğinden elde edilen
verilerin incelendiği bu çalışmada, talesemili grup ve kontrol grubunun aldıkları puanlar
arasında tüm alt ölçeklerde anlamlı farklılıklar saptanmış ve farklılığın özellikle genel
fonksiyonlar, roller, duygusal tepki verebilme alt ölçeklerinde olduğu bildirilmiştir12.
Roller ve duygusal tepki verebilme alt ölçeklerinden alınan puanların bu hastaların
ailelerindeki rol dağılımından memnun olmadıklarını ve aile içinde kendilerini yeterince
ifade edemediklerini gösterdiği belirtilmiştir. Offer Benlik İmajı Ölçeği tüm alt
ölçeklerinde ise talasemili hastaların aldıkları puanların kontrol grubuna göre düşük
olduğu saptanmıştır. Benlik kavramı (self-concept) kişinin kendine ilişkin algıları,
duyguları, tutumları olarak düşünülür73. Benlik kavramı kişinin sosyal çevresindeki
önemli diğer kişilerden gelen geribildirimlere göre biçimlenir. Yani, kişinin kendisini
değerlendirmesi
ve
diğer
kişilerin
performansıyla
kendi
performansını
karşılaştırmasıyla oluşur74. Çalışmada iki grup arasındaki farklılık, özellikle emosyonel
düzey, beden imgesi, meslek ve eğitim hedefleri ve ruh sağlığı alt ölçeklerinde daha
belirgin bulunmuştur. Bireylerin kendi bedenlerine karşı olumlu ve olumsuz duygularını
değerlendiren beden imgesi puanlarının düşük bulunması beden algılarının çok olumlu
olmadığını gösterdiği belirtilmiştir ve bu durum karakteristik yüz görünümü, kısalık,
büyüme geriliği gibi fiziksel belirtilerle ilişkilendirilmiştir. Bireyin mesleğe hazırlığını,
gelecekle ilgili planlarını ve genel olarak çalışma ve iş konusundaki tutumlarını ölçen
Meslek ve Eğitim Hedefleri alt ölçeğinde alınan düşük puanların, bu çocukların okul
performanslarında ve gelecek hayatları ile ilgili plan yapma konusunda çok başarılı
olmadıklarını gösterdiği belirtilmiştir. Tedavi için hastaneye sık başvurma gerekliliğinin
sosyal ve mesleki hayatlarındaki başarıyı düşürdüğü ifade edilmiştir.
Shaligram ve arkadaşlarının 8–16 yaş arasındaki 39 transfüzyona bağımlı talasemi
hastasını dahil ettikleri ve ruhsal sorunlarla yaşam kalitesi arasındaki ilişkiyi
değerlendirdikleri çalışmada, hastaların %44’ünde ruhsal sorunlar saptanmıştır10.
Çocukluk çağı psikopataloji değerlendirme ölçeği (CPMS) ile değerlendirilen ve ruhsal
sorun saptanan hastalardaki ana bulguların anksiyete ile ilişkili belirtiler (%67) ve
depresif belirtiler (%62) ve davranış problemleri (%49) olduğu gözlenmiştir. Bu
çalışmada saptanan ruhsal sorunların, Avrupa Yaşam Kalitesi Ölçeği (EQ 5D) ile
değerlendirilen yaşam kalitesindeki bozulma ile ilişkili olduğuna dikkat çekilmiştir.
25
Bu zamana kadar sadece birkaç çalışmada beta talasemi majorlu hastaların yaşam
kalitesi değerlendirilmiştir13,14,15. Talasemili hastalarda yaşam kalitesini etkileyen
faktörler arasında hemoglobin, hematokrit düzeyi gibi biyokimsayal parametreler,
transfüzyon sıklığı, anemi belirtilerinin şiddeti, şelasyon tedavisinin yan etkileri ve eşlik
eden ek hastalıklar sayılabilir. İnvaziv tıbbi girişimler ve bunların komplikasyonları hala
tüm ailenin yaşam kalitesini etkilemektedir15. Yapılan çalışmalarda kan transfüzyonları
sırasında %64 oranında febril reaksiyon, %2,5 oranında ise alerjik reaksiyon geliştiği,
şelasyon tedavisinin en sık görülen yan etkilerinin ise kas-iskelet sistemi ağrısı
(%38,5) ve gastrointestinal yan etkiler (%23) olduğu, talasemik yüzün çocukların
%89,7’sinde ortaya çıktığı, talasemi ve tedavisinin yan etkilerine bağlı konjestif kalp
yetmezliği,
hepatit
gibi
komplikasyonların
hastaların
%35,8’inde
görüldüğü
saptanmıştır10. Yaşanan bu durumların, bozulmuş yaşam kalitesi ve ruhsal sorunların
belirleyicisi olması ile birlikte, Shaligram ve arkadaşları yaptıkları çalışmada, tedavi
edilmeyen
ruhsal
sorunların
da
düşük
yaşam
kalitesi
ile
ilişkili
olduğunu
göstermişlerdir10.
Hastalığın kronik seyrinin kümülatif etkisi ve tedavi yüküne rağmen beta talasemi
major tanısı almış hastalarda, psikiyatrik değerlendirmelere ilişkin çok az sayıda
çalışma bulunmaktadır. Literatürdeki çok az çalışma da genellikle bu hastaların
çocukluk ve preadolesan yaş grubu ile sınırlıdır. Araştırmacılar talasemili hastalarda
%20–80
arasında
değişen
oranlarda
psikiyatrik
bozukluk
saptandığını
bildirmişlerdir6,8,10,72. Tsiantis, talasemili çocukların diğer kronik hastalıklara sahip
çocuklara göre daha fazla psikiyatrik belirti sergilediklerini saptamış ve beta talasemili
çocukların ailelerinin aşırı korumacı tutumlarına dikkat çekmiştir 13,75.
Beratis, 7–12 yaş arasındaki 57 talasemili hasta ile yaptığı çalışmada psikiyatrik
bozukluk sıklığını %56 olarak bulmuş ve en sık görülen psikiyatrik bozukluğun ise
karşıt olma karşıt gelme bozukluğu (%23) olduğunu ve erkek hastalarda daha sık
saptandığını belirtmiştir72. Çalışmada karşıt olma karşıt gelme bozukluğu saptanan
olguların serum ferritin düzeylerinin daha yüksek olduğu gösterilmiş ve bu durumun
demir şelasyon tedavisine uyumsuzlukla ilişlikli olduğu bildirilmiştir.
Karşı koyma
davranışı aşırı bağımlılık ve aciz hissetmeye karşı bir savunma olabilceği gibi aynı
zamanda ego otonomisini ayakta tutmaya yönelik bir girişimdir. Talaseminin ömür
boyu süren bir hastalık olması, karışık ve zahmetli tedavi yaklaşımına boyun eğme
26
zorunluluğunun bağımlılık ihtiyacını ve savunmasızlık hissini arttırarak karşıt olma
karşıt gelme bozukluğu gelişimine sebep olabileceği ifade edilmektedir 72.
Aydınok ve arkadaşları, 6–18 yaş arasındaki 38 talasemi hastası ile yaptıkları
çalışmada, uygulanan Çocuklarda Davranış Değerlendirme Ölçeği (CBCL) ve DSM-IV
tanı ölçütlerine göre yapılan psikiyatrik görüşmeler sonucunda hastaların %24’ünde
psikiyatrik bozukluk olduğunu saptamışlar ve en sık görülen komorbid bozulukların
major depresyon, anksiyete bozukluğu, tik bozukluğu ve enürezis nokturna olduğu
belirtmişlerdir8. Hasta ve ailesindeki ruhsal sorunlar ile tedaviye uyum arasındaki
ilişkinin araştırıldığı, talasemili çocukların annelerinin de SCL 90-R ile değerlendirildiği
ilgili çalışmada, tedaviye uyumlu grupta psikiyatrik bozukluk sıklığını daha fazla
bulmuşlardır. Hastalık hakkında daha bilinçli olan çocukların ve ailelerin tedaviye daha
uyumlu oldukları fakat psikiyatrik açıdan daha fazla desteklenmeleri gerektiği ifade
edilmişlerdir.8
Talasemili ve epileptik çocukların karşılaştırıldıkları bir çalışmada iki kronik hastalık
grubunda da psikopatoloji yüksek yaygınlıkta görülmüştür66. Epileptik çocuklarda
irritabilite yaygınken talasemili çocuklarda üzüntü ve ölüm isteği yaygın bulunmuştur.
Özsaygı iki grupta da az çok düşük bulunmuş, ancak talasemide özsaygının tedaviye
katılım isteğini etkilediği saptanmıştır. Sağlıklı kontrol grubu ile yapılan bir çalışmada
ise fonksiyonel baş etme stratejileri kullanan talasemili ergenlerin normal psikolojik ve
sosyal gelişim gösterdikleri ve özsaygı ve kendini tanımlama ile ilgili testlerde sağlıklı
akranlarına benzer puanlar aldıkları gözlenmiştir 76.
Ghanizadeh ve arkadaşlarının 7-18 yaş arasındaki 110 Talasemili çocuk ve
ergende K-SADS-PL (Okul Çağı Çocukları için Duygulanım Bozuklukları ve Şizofreni
Görüşme Çizelgesi-Şimdi ve Yaşam Boyu Şekli) kullanarak yaptıkları çalışmada en
sık görülen psikiyatrik bozuklukların major depresif bozukluk ve seperasyon
anksiyetesi bozukluğu olduğunu ancak depresif semptomların sık (%49) görülmesine
karşın bu belirtilerin major depresif bozukluk tanı kriterlerini karşılama konusunda
sınırlı kaldığını ifade etmişler, ve hastaların üçte birinden fazlasının somatik
yakınmaları
olduğunu,
%60’ından
fazlasında
belirtmişlerdir11.
27
ise
irritabilite
saptandığını
Çalışmalar arasındaki bu farklılıklara, kültürel faktörler ve buna bağlı olarak
hastaların psikiyatrik yakınmalarla fiziksel problemleri kolay ayıramamaları ve
psikiyatrik belirtilerini fiziksel yakınmalar şeklinde ifade etmelerinin neden olması
mümkün gibi görünmektedir. Bundan başka depresif belirtiler orijinal hastalığın doğal
veya kaçınılmaz parçası olarak kabul edilebilir ve depresyon teşhisi hastalığın
depresyonu taklit eden belirtileri ile komplike olabilir. Örneğin yorgunluk hem talasemi
hem de depresyona bağlı oluşabilecek özelliktedir 11.
Mikelli ve Tsiantis’in, Beck Depresyon Envanteri (BDI) ve Kısa Form (SF–36)
ölçeklerinden elde edilen sonuçları karşılaştırdıkları çalışmada, talasemili ergenlerde,
depresif semptomlarla yaşam kalitesi arasında güçlü bir ilişki bulunmuştur13.
Talasemililerin kontrol grubuna göre BDI de daha yüksek, SF -36 da ise daha düşük
puanlar aldıkları, kızların erkeklere göre daha az depresif semptom sergilediği ve daha
iyi yaşam kalitesine sahip oldukları belirtilmiştir13. Yine bu çalışmada, yaşla birlikte
depresif belirtilerde azalma olduğu gösterilmiş ve bunun yaş ilerledikçe hastalığa
uyum sağlanması ile ilişkili olabileceği bildirilmiştir13
Fiziksel yakınmaları olan ergenlerle yapılan bir çalışmada en yaygın görülen
psikiyatrik semptom hostilite olarak bulunmuştur77. Fiziksel hastalığı olan hastalarla
yapılan bir başka çalışmada neredeyse hastaların üçte birinde irritabl mizaç
saptanmıştır ve irritabilitenin fark edilmemesinin tıbbi durumun kötüleşmesine sebep
olduğu, pahalı ve gereksiz tanı testleri ve tedavilere kadar gittiği belirtilmiştir78,79.
Ruhsal sorunların diğer kronik hastalıklarda olduğu gibi talasemililerde de tedaviye
uyumu olumsuz yönde etkilediğini bildiren çalışmalar bulunmaktadır80. Mazzone ve
arkadaşlarının yaptığı, 28 talasemili çocuğun kognitif davranışçı aile terapisi (CBFT)
ile izlendiği çalışmada somatik yakınmalar, fiziksel belirtiler, seperasyon anksiyetesi
yaşayan çocukların, 1 yıl süreli terapi sonrasında değerlendirildiklerinde demir
şelasyon tedavisine iyi uyum gösterdikleri saptanmıştır15. Kognitif davranışçı aile
terapisi’nin, talasemi majorlu çocuklarda hastalığın emosyonel yükünü azaltarak,
tedaviye uyumu arttırarak, bakım verenlerin yaşam kalitesini yükselterek etki eden
uygun psikososyal yaklaşım olabileceği belirtilmiştir.
28
YÖNTEM VE GEREÇLER
Yöntem:
Çalışmaya Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Hematoloji Ünitesi ve
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Hematoloji Ünitesi’nde ayaktan
tedavi gören ve Çapa Kızılay Kan Merkezi’nden kan temin eden β-talasemi major
tanısı almış, 15 yaş ve üzerindeki 43 hasta dahil edildi. Ardışık olarak görüşülen ve
çalışmaya alınma koşullarını karşılayan hastalara çalışmanın amacı anlatıldı. Hasta
bilgilendirme ve onay formu doldurulduktan sonra hastaların temel demografik ve
klinik bilgileri değerlendirildi. Bu bilgiler hastaların kendilerinden edinildi. Hastane
Anksiyete ve Depresyon (HAD) ve Yaşam kalitesi ölçeği olan Kısa Form–36 (SF–36)
formları verilerek hastalar tarafından dolduruldu. DSM-IV Eksen I bozukluklar için
yapılandırılmış klinik görüşme (SCID-I) ölçeği ile psikiyatrik görüşme yapıldı.
Uygulanan materyaller sonucunda psikiyatrik komorbidite saptanan talasemili
hastalar ile psikiyatrik komorbiditesi olmayan hastalar yaşam kalitesi açısından
karşılaştırıldı. Anksiyete ve depresyon düzeyleri ile yaşam kalitesi arasındaki ilişki
araştırıldı. Kendilerinde psikiyatrik bozukluk saptanan talasemi hastalarına gerekli
psikiyatrik yardım önerilerinde bulunuldu.
Çalışmaya alınma ölçütleri:
1) 15 yaşından büyük olmak
2) Araştırmaya katıldığına dair bilgilendirilmiş olmak ve yazılı onay vermiş olmak
29
Dışlama ölçütleri:
1) Okuma yazma bilmemek
2) Klinik gözlemle fark edilebilecek derecede kavrama yeteneğini etkileyen mental
retardasyon olması
3) Yaşam kalitesini etkileyebilecek kronisite kazanmış başka bir fiziksel hastalığın
olması
Çalışmaya alınma ölçütlerini karşılamayan veya katılmayı reddedenler çalışmaya
alınmamıştır.
Gereçler;
Çalışmaya alınan hastalara sırası ile uygulanan ölçekler :
1. Sosyodemografik bilgi formu
2. DSM-IV Eksen I bozukluklar için yapılandırılmış klinik görüşme (SCID-I)
3. Hastane Anksiyete ve Depresyon Ölçeği (HAD)
4. Kısa Form–36 (The MOS 36- item short form health survey; SF-36)
Sosyodemografik bilgi formu;
Olguların sosyodemografik özellikleri ve klinik özelliklerini değerlendirmek amacı ile
hazırlanmıştır. Form; yaş, cinsiyet, öğrenim durumu, medeni durum, çalışma durumu,
aylık gelir gibi sosyodemografik özellikler, transfüzyon sıklığı, demir şelasyon tipi,
splenektomi varlığı, geçmiş psikiyatrik öykü gibi klinik ve tedavi ile ilgili özellikler ve
halen kullanılmakta olan sigara, alkol ve diğer psikoaktif madde varlığını içermektedir
(Ek-1’de verilmiştir).
DSM-IV Eksen I bozukluklar için yapılandırılmış klinik görüşme(SCID-I);
DSM-IV’ e göre I.Eksen psikiyatrik bozukluk tanılarının araştırılması için First ve
arkadaşları tarafından 1997’de geliştirilmiş, yapılandırılmış bir klinik görüşme
ölçeğidir81. Yapılandırılmış görüşme, tanısal değerlendirmenin standart bir biçimde
30
uygulanmasını sağlayarak, DSM-IV tanı ölçütlerinin taranmasını kolaylaştırarak,
semptomların sistematik olarak araştırılması, tanıların geçerlilik ve güvenilirliğinin
arttırılması için geliştirilmiştir. Türkçe formun uyarlaması ve geçerlilik çalışmaları 1999
yılında Öztürkçügil ve arkadaşları tarafından yapılmıştır82.
SCID-I'in Kapsadığı I. Eksen Bozukluklar;
1. Mizaç Bozuklukları
2. Psikotik Bozukluklar
3. Madde Kullanım Bozuklukları
4. Anksiyete Bozuklukları
5. Somatoform Bozukluklar
6. Yeme Bozuklukları
7. Uyum Bozuklukları
SCID-I, I. eksen tanısının yaşam boyu herhangi bir zamanda olup olmadığını
(prevalans) ve son bir ay içinde bozukluğun semptomlarının varlığını ve yokluğunu
tarar.
Hastane Anksiyete ve Depresyon Ölçeği;
Hastane Anksiyete ve Depresyon Ölçeği, hastada depresyon ve kaygı yönünden
riski belirlemek, depresyon ve kaygı düzeyini ve şiddet değişimini ölçmek amacı ile
Zigmond ve Snaith tarafından geliştirilmiş kendini değerlendirme ölçeğidir86,87.
Anksiyete (HAD-A) ve depresyon (HAD-D) alt ölçekleri vardır. Ölçeğin geçerlilik ve
güvenilirlik çalışmaları Aydemir ve arkadaşları tarafından yapılmıştır88. Güvenilirlik
çalışmasında, Cronbach alfa katsayısı anksiyete alt ölçeği için 0.85, depresyon alt
ölçeği için 0.78 olarak bulunmuştur. Madde-toplam puan korelasyon katsayıları
anksiyete alt ölçeğinde 0.81–0.85 arasında, depresyon alt ölçeğinde ise 0.73–0.77
arasında değişmektedir. Birlikte geçerlilik yönteminde, anksiyete alt ölçeği ile Sürekli
Kaygı Ölçeği arasındaki korelasyon katsayısı 0.75 ve depresyon alt ölçeği ile Beck
Depresyon Ölçeği arasındaki korelasyon katsayısı 0.72 olarak bulunmuştur. Ölçek
toplam 14 soru içermektedir Soruların yarısı anksiyete seviyesini, diğer yarısı
depresyon seviyesini ölçmektedir (Ölçek Ek-2’de verilmiştir).
31
Kısa Form–36 (The MOS 36- item short form health survey;SF-36):
Yaşam kalitesinin belirlenmesinde kullanılan en yaygın ölçektir. Özellikle fiziksel
hastalığı olanlarda yaşam kalitesini ölçmek için Ware ve Sherbourne tarafından 1992
yılında geliştirilmiş kendini değerlendirme ölçeğidir83. Sağlıklı kişilerde ve psikiyatrik
bozukluğu olanlarda da başarı ile kullanılmaktadır. Ölçek 36 maddeden oluşmaktadır
ve bunlar 8 boyutun ölçümünü sağlamaktadır:
1. Fiziksel işlevsellik (10 madde)
2. Fiziksel sorunlara bağlı rol güçlükleri (4 madde)
3. Ağrı (2 madde)
4. Sağlığın genel algılanması (5 madde)
5. Sosyal işlevsellik (2 madde)
6. Enerji /Canlılık ( Vitalite) (4 madde)
7. Emosyonel sorunlara bağlı rol güçlükleri (3 madde)
8. Mental sağlık(5 madde)
SF–36, kişinin yaşam kalitesini son dört haftayı göz önüne alacak şekilde
değerlendirmektedir83. Ayrıca son 12 ayda sağlıktaki değişim algısını içeren bir madde
de bulunmaktadır. Değerlendirme dördüncü ve beşinci maddeler dışında Likert tipi
(üçlü-altılı) yapılmaktadır, dördüncü ve beşinci maddeler evet/hayır biçiminde
yanıtlanmaktadır.
Geçerlilik güvenilirlik çalışması Koçyiğit ve arkadaşları tarafından 1999 yılında
yapılan ölçeğin 8 alt ölçeği vardır. Alt ölçeklerin puanları ayrı ayrı hesaplanır84.Her alt
ölçek 0–100 puan arasında değerlendirilir. SF-36’nın Türkçe için güvenilirlik
çalışmalarında her bir alt ölçek için Cronbach alfa katsayısı hesaplanmıştır ve 0.73240.7612 arasında elde edilmiştir. Ölçek puanlarına dair Türk toplumu standartları da
Demiral ve arkadaşları tarafından 2004 yılında belirlenmiştir85 (Ölçek Ek-3’de
verilmiştir).
32
İstatistiksel Değerlendirme Yöntemleri
Çalışmanın veri analizleri için SPSS v.16.0 (Statistical Package for Social
Science) programı kullanıldı. Nicel değerlendirilmeler için student t ve one way anova
testleri, nitel değerlendirmeler için ki-kare testi, korelasyon değerlendirmesinde
Pearson korelasyon testi uygulandı. P<0.05 istatiksel olarak anlamlı kabul edildi.
33
BULGULAR
Çalışmaya Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Hematoloji Ünitesi ve
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Hematoloji Ünitesi’den takip edilen
ve Çapa Kızılay Kan Merkezi’nden kan temin eden toplam 43 beta-talasemi major
hastası alındı.
Sosyodemografik özellikler
Çalışmaya alınan hastaların 19’u (%34) kadın, 24’ü (%66) erkekti (Tablo–1).
Hastaların yaşları 15 ile 31 arasında değişmekle birlikte, hasta grubunun yaş
ortalaması 21.21±4.68 bulundu.
Hastaların eğitim durumları 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitim uygulamasına göre
sınıflandırıldı. Hastaların 28’i (%65) ilköğrenim mezunu, 13’ü (%30.3) lise veya lise
dengi okul mezunu, 2’si (%4.7) üniversite mezunu olup 24’ü (%55.8) halen öğrenime
devam ediyordu (Tablo–1).
Örneklem medeni durum dağılımı açısından değerlendirildiğinde; 40’ı (% 93) bekar,
2’si (% 5) evli ve 1’i (%2) boşanmışdı. (Tablo–1)
Katılımcılardan 22’sinin (%51) öğrenci olduğu, 12’sinin (%27.9) bir işte çalıştığı,
9’unun herhangi bir işte çalışmadığı saptandı.
Hastaların çalışma yaşamları incelendiğinde 13 (%30) kişinin düzenli iş yaşamının
olduğu, 10 (%23) kişinin düzenli iş yaşamının olmadığı, 20 (%47) kişinin hayatları
boyunca hiç çalışmadığı tespit edildi. Çalışma yaşamları olan toplam 23 kişiden
9’unun talasemi ya da tedavisi nedeni ile işten çıkmak ya da çıkarılmak zorunda
kaldıkları görüldü (Tablo–1).
34
Hastalardan 38’inin (%88) anne ve babası ile yaşadığı, 3’ünün (%7) partneri / eşi
ile yaşadığı, 2’sinin (%5) ise yalnız yaşadığı ve hiç birinin çocuğu olmadığı tespit edildi.
(Tablo–1).
Hastaların ailelerinin toplam aylık geliri incelendiğinde; hastaların 3’ünün (%7)
aylık gelirinin 0–500 TL arasında olduğu, 23’ünün (%53.5) aylık gelirinin 500–1000 TL
arasında olduğu ve 17’sinin (%39.5) aylık gelirinin 1000 TL üzerinde olduğu tespit
edildi. (Tablo–1)
Hastaların
tamamının
sosyal
güvencesi
olduğu
ve
büyük
çoğunluğunun
ebeveynlerinden herhangi birisine ait sosyal güvenceden faydalandığı görüldü.
Büyükşehirde yaşanların sayısı 31 (%72.1), şehirde yaşayanların sayısı 5 (%11.6),
ilçe ya da kasabada yaşayanların sayısı 6 (%14.0), köyde yaşayanların sayısı 1 (%2.3)
olarak bulundu. 6’sının (%14) hastalıklarının tedavisi nedeni ile yer değişikliği yapmak
zorunda kaldıkları görüldü. (Tablo–1)
35
Tablo -3. Olguların Sosyodemografik Özelliklerinin Dağılımı
N
%
Kadın
19
34
Erkek
24
66
Evli
2
5
Boşanmış
1
2
Bekar
40
93
İlköğretim
28
65.1
Lise
13
30.3
Üniversite
2
4.7
Eş-partner
3
7
Anne-baba
38
88
Yalnız
2
5
1000 TL ve üzeri
17
39.5
500-1000 TL arası
23
53.5
0-500 TL arası
3
7.0
Büyükşehir
31
72.1
Şehir
5
11.06
İlçe-kasaba
6
14.0
Köy
1
2.03
Tedavi için yer değişikliği Evet
6
14.0
yapılmış mı?
Hayır
37
86.0
Düzenli bir işi var
13
30.2
Düzenli bir işi yok
10
23.3
Hiç çalışmamış
20
46.5
Evet
9
21
Hayır
14
32.6
Hiç çalışmamış
20
46.5
43
100,0
Cinsiyeti
Medeni durumu
Eğitim durumu
Kiminle yaşıyor
Ekonomik düzey
Yaşadığı yer
Çalışma düzeni
Talasemi nedeni ile işten
çıkarılmış mı?
Toplam
36
Psikiyatrik Öyküdeki Özellikler
Olguların psikiyatrik öykülerindeki özellikler incelendiğinde; 5’inin (%11,6) geçmişte
psikiyatrik bozukluk tanısı aldığı, 7’sinin (%16.3) ailesinde psikiyatrik hastalık öyküsü
olduğu görüldü. Öyküsünde intihar girişimi olanlar 4 (%9.3), kendine zarar verici
davranışı olanlar 7 (%16.3) bulunurken, katılımcılarda alkol ve madde kullanımı öyküsü
saptanmadı (Tablo 2).
Tablo- 4. Psikiyatrik Öyküdeki Özelliklerin Dağılımı
Daha önce psikiyatri tanı
Psikiyatrik
bir
hastalık
İntihar girişimi
boyunca
%
Var
5
11.6
Yok
38
88.4
0
0
Yok
43
100
Var
4
9.3
Yok
39
90.7
7
16.3
Yok
36
83.7
Var
8
18.6
Yok
35
81.4
Var
0
0
Yok
43
100
Var
0
0
Yok
43
100
Var
7
16.3
Yok
36
83.7
43
100,0
nedeniyle Var
halen tedavi
Yaşam
N
kendisine
zarar Var
verme öyküsü
Sigara kullanımı
Madde kullanımı
Alkol kullanımı
Ailede psikiyatrik hastalık öyküsü
Toplam
37
Beta-Talasemi Major ve Tedavisine İlişkin Özellikler
Hastalarda beta-Talasemi major ve tedavisine ilişkin özelliklerin dağılımı
incelendiğinde; hastalardan %18.6’sına 2 haftada bir, %53.5’ine üç haftada bir,
%27.9’una 4 haftada bir transfüzyon tedavisi uygulandığı belirlendi. Son altı aylık
tedaviye uyumları araştırıldığında; hastaların %95.3’ünün transfüzyon tedavisine
düzenli devam ettiği, %67.4’ün de ise demir şelasyon tedavinin düzenli olduğu
saptandı (Tablo 3). Katılımcılarda ailede talasemi öyküsü araştırıldığında; ailede
talasemi öyküsü sıklığı %21 olarak bulundu. Olguların %16.3’ünün kardeşinin de
talasemili olduğu görüldü (Tablo 3).
Tablo-3. Beta-Talasemi Major ve Tedavisine İlişkin Özelliklerin Dağılımı
Demir şelasyon tipi
Demir
Transfüzyon sıklığı
Ailede talasemi öyküsü
ailede kayıp
Tablet
30
69.8
Pompa
3
7.0
Tablet ve IV
3
7.0
Tablet ve pompa
2
4.7
29
67.4
14
32.6
41
95.3
Düzensiz
2
4.7
2 haftada bir
8
18.6
3 haftada bir
23
53.5
4 haftada bir
12
27.9
Yok
34
79.1
Kardeş
5
11.6
Kuzen
2
4.7
Kardeş ve kuzen
2
4.7
2
4.7
41
95.3
43
100,0
Düzensiz
tedavisine Düzenli
uyum
Talasemi
%
şelasyon Düzenli
tedavisine uyum
Tranfüzyon
N
nedeniyle Var
Yok
Toplam
38
Çalışmanın amacı doğrultusunda DSM-IV’ e göre I.Eksen psikiyatrik bozukluk
tanılarının araştırılması için SCID-I, yaşam kalitesinin belirlenmesi için SF–36,
depresyon ve kaygı düzeyini saptamaya yönelik Hastane Anksiyete ve Depresyon
Ölçeği uygulandı.
DSM-IV’ e göre I. Eksen Psikiyatrik Bozukluk Tanıları
Çalışmaya alınan hastalardan 18’i (%42) psikiyatrik bozukluk ek tanısı alırken,
25 (%58) hastada herhangi bir psikiyatrik bozukluk görülmedi.
Çalışmamızda psikiyatrik bozuklukların dağılımını incelediğimizde en sık görülen
psikiyatrik bozukluk sosyal anksiyete bozukluğu olarak saptandı. Olguların %21’inde
sosyal anksiyete bozukluğu (SAB), 12’sinde yaygın anksiyete bozukluğu (YAB),
%5’inde major depresif bozukluk, %2’sinde Distimik Bozukluk, %2’sinde obsesif
kompulsif bozukluk (OKB) görüldü (Tablo 4).
Tablo- 4. DSM-IV’ e göre I. Eksen Psikiyatrik Bozukluk Tanılarının Dağılımı
N
%
Tanı Yok
25
58
Sosyal anksiyete bozukluğu (SAB)
9
21
Yaygın anksiyete bozukluğu (YAB)
5
12
Major depresif bozukluk
2
5
Distimik bozukluk
1
2
Obsesif kompulsif bozukluk (OKB)
1
2
Total
43
100.0
39
Psikiyatrik komorbidite ile sosyodemografik özellikler arasındaki ilişki
Psikiyatrik bozukluğu olan olgular ile olmayan olguların sosyodemografik
özellikleri arasındaki ilişki araştırıldığında; Psikiyatrik bozukluk varlığı ile ekonomik
düzey (χ2= 2.18, sd=2, p=0.34 ), yaş ortalaması ( t=-1.32, p=0.20), öğrenim durumu
(χ2=5.48, sd=5, p=0.36) ve cinsiyet (χ2=0.001, sd=1, p=0.98) arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir ilişki bulunmadı (Tablo-5).
Tablo-5. Psikiyatrik bozukluğu olan olgular ile olmayan olguların sosyodemografik
özellikleri arasındaki ilişki
Psikiyatrik Bozukluk
Eğitim
Durumu
Ekonomik
Düzey
(ort.±SD)*
(ort.±SD)*
N (%)
N(%)
Kadın
8(%44.4)
11(%44)
Erkek
10(%55.6)
14(%56)
İlköğretim
14(%77.8)
14(%56)
Lise
4(%22.2)
9(%36)
Üniversite
0(%0)
2(%8)
1000 TL ve üzeri
5(%27)
12(%48)
500-1000 TL arası
11(%61.1)
12(%48)
0-500 TL arası
2(%11.1)
1(%4)
Evli
1(%5.6)
1(%4)
17(%94.4)
23(%92)
0(%0)
1(%4)
Medeni Durum Bekar
Boşanmış
t : Student t Testi
Yok
20,11±4,714 22±4,601
Yaş
Cinsiyet
Var
χ2 : Ki-kare Testi
40
P
t=-1.32 p=0.20
χ2 =0.001 p=0.98
χ2 =5.48 p=0.36
χ2 =2.18 p =0.34
χ2 =0.781 p =0.68
*: Ortalama ± Standart Sapma
Psikiyatrik komorbidite ile transfüzyon sıklığı ve demir şelasyon tedavisinin tipi
arasındaki ilişki
Psikiyatrik komorbidite ile transfüzyon sıklığı ve demir şelasyon tedavisinin tipi
arasındaki ilişki araştırıldığında; Transfüzyon sıklığı ve psikiyatrik bozukluk varlığı
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulundu (χ2=6.764, sd=2, p=0.034).
Demir şelasyon tedavisinin tipi ve psikiyatrik bozukluk varlığı arasında ise istatistiksel
olarak anlamlı bir ilişki bulunmadı (χ2=0.233, sd=3, p=0.98). Psikiyatrik bozukluğu
olan olgular ile olmayan olguların demir şelasyon tedavisine (χ2=0.565,sd=1,p=0.45)
ve transfüzyon tedavisine (χ2= 0.057,sd=1,p=0.81) uyumları arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir fark saptanmadı.
Tablo-6. Psikiyatrik komorbidite ile transfüzyon sıklığı ve demir şelasyon tedavisinin
tipi arasındaki ilişki
Psikiyatrik Bozukluk
Var
Yok
N (%)
N(%)
Tablet
13(%72.2)
17(%68)
Demir
Pompa
1(%5.6)
2(%8)
şelasyon tipi
Tablet ve IV
3(%16.7)
5(%20)
Tablet ve pompa
1(%5.6)
1(%4)
2 haftada bir
6(%33.3)
2(%8)
3 haftada bir
10(%55.6)
13(%52)
4 haftada bir
2(%11.1)
10(%40)
Düzenli
17(%94.4)
24(%96)
Transfüzyon
sıklığı
Transfüzyon
Uyum
Düzensiz
1(%5.6)
1(%4)
Demir
Düzenli
11(%61.1)
18(%72)
Şelasyon
Uyum
χ2 :Ki-kare Testi
χ2 =0.233 p=0.98
χ2 =6.764 p=0.034*
χ2 =0.057 p =0.81
Tedavisine
Tedavisine
P
Düzensiz
χ2 =0.565 p =0.45
7(%38.9)
*p<0.05 düzeyinde anlamlı
41
7(%28)
SF–36 ile değerlendirilen yaşam kalitesi ile cinsiyet ve yaş arasındaki ilişki
Çalışmaya alınan hastaların, uygulanan SF–36 8 alt skalasından aldıkları puanlar
ile cinsiyetleri arasındaki ilişki araştırıldığında; Erkeklerin, SF–36 enerji/vitalite alt
ölçeğinden kadınlara oranla daha yüksek puan aldıkları gözlendi. SF–36 diğer alt
ölçeklerinde kadınlar ve erkeklerin aldıkları puanlar arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir fark saptanmadı. SF- 36 alt ölçekleri ile yaş arasında bir ilişki
araştırıldığında; hastaların yaşı ile SF–36 alt ölçekleri arasında bir ilişki görülmedi
(Tablo-7).
Tablo-7. Çalışmaya alınan hastaların, uygulanan SF-36 ölçeğinin 8 alt ölçeğinden
aldıkları puanlar ile cinsiyet ve yaş arasındaki ilişki.
Cinsiyet
SF-36 ölçeği alt skalaları
Kadın
Yaş
Erkek
(ort±SS)*
P
t=-1.87
r=0.19
p>0.05
p>0.05
t=-1.89
r=0.29
p>0.05
p>0.059
t=-1.78
r=0.05
p>0.05
p>0.05
t=-1.02
r=-0.07
p>0.05
p>0.05
t=-1.99
r=0.14
p=0.053
p>0.05
t=0.34
r=-0.19
p>0.05
p>0.05
t=-1.01
r=0.12
p>0.05
p>0.05
t=-1.15
r=0.01
p>0.05
p>0.05
(Ort±SS)*
1. Fiziksel fonksiyon
70.52±19.64 79.79±12.72
2. Fiziksel rol güçlüğü
50.00±33.33 68.75±31.49
3. Ağrı
62.10±22.50 74.58±23.02
4. Genel sağlık
46.57±21.41 53.33±21.40
5. Enerji/Canlılık (Vitalite)
54.47±20.06 66.45±19.13
6. Sosyal fonksiyon
77.63±27.18 75.00±23.31
7. Emosyonel rol güçlüğü
52.57±37.33 63.82±35.29
8. Mental sağlık
60.42±19.77 66.66±15.81
t : Student t Testi
p
r: Pearson Korelasyon Testi
42
*: Ortalama ± Standart Sapma
Çalışmaya alınan hastaların, uygulanan SF-36 ölçeğinin 8 alt ölçeğinden aldıkları
puanlar incelendiğinde; olguların SF-36 ölçeğinin özellikle genel sağlık ve emosyonel
rol güçlüğü alt ölçeklerinden aldıkları puanların diğer alt ölçeklerden aldıkları puanlara
göre daha düşük olduğu görüldü (Tablo-8).
Tablo-8. Çalışmaya alınan hastaların, uygulanan SF-36 ölçeğinin 8 alt ölçeğinden
aldıkları puanlar.
SF-36 ölçeği alt skalaları
N
Minimum
Maksimum Ortalama
SS
1. Fiziksel fonksiyon
43
25
100
75.69
16.60
2. Fiziksel rol güçlüğü
43
0
100
60.46
33.28
3. Ağrı
43
0
90
69.06
23.38
4. Genel sağlık
43
0
95
50.34
21.41
5. Enerji/Canlılık (Vitalite)
43
20
95
61.16
20.23
6. Sosyal fonksiyon
43
0
100
76.16
24.82
7. Emosyonel rol güçlüğü
43
0
99.90
58.85
36.21
8. Mental sağlık
43
8
100
63.90
17.72
Psikiyatrik bozukluk komorbiditesi ile SF–36 ile değerlendirilen yaşam kalitesi
arasındaki ilişki
Hastalara uygulanan SF-36 yaşam kalitesi ölçeğinin alt bölümlerine baktığımızda;
psikiyatrik komorbidite saptanan olgularda, psikiyatrik komorbidite saptanmayanlara
göre tüm alt ölçek puanlamalarında daha düşük skorlar elde edildi. (Tablo 9).
43
Tablo-9. Çalışmaya alınan hastaların, uygulanan SF-36 ölçeğinin 8 alt ölçeğinden
aldıkları puanlar ile psikiyatrik bozukluk komorbiditesi arasındaki ilişki.
Psikiyatrik Bozukluk
SF-36 ölçeği alt skalaları
P
Var
Yok
(ort.±SD)*
(ort.±SD)*
Fiziksel işlevsellik
68.61±20.42
80.80±11.05
t = 2.52 p<0.05
Fiziksel rol güçlüğü
40.27±33.36
75.00±25.00
t = 3.90 p<0.001
Ağrı
57.22±27.18
77.60±15.88
t = 3.09 p<0.01
Genel sağlık
36.38±20.56
60.40±15.87
t = 4.32 p<0.001
Enerji
51.66±18.39
68.00±18.98
t = 2.81 p<0.01
Sosyal işlevsellik
63.88±29.97
85.00±15.72
t = 3.00 p<0.05
Emosyonel rol güçlüğü
37.00±29.97
74.59±32.28
t = 3.87 p<0.001
Mental sağlık
53.11±16.33
71.68±14.51
t = 3.92 p<0.001
t : Student t testi
*:Ortalama ± Standart Sapma
HAD ile ölçülen depresyon ve anksiyete puanları ile cinsiyet ve yaş arasındaki
ilişki
Çalışmanın amacı doğrultusunda anksiyete ve depresyon düzeylerini belirleyen
HAD ölçeği uygulandı. Olguların anksiyete ve depresyon düzeyleri ile cinsiyetleri
arasındaki ilişki araştırıldığında; anksiyete ve depresyon puanları ile cinsiyet arasında
44
anlamlı bir ilişki saptanmadı. Fakat kadınların ve erkeklerin depresyon ve anksiyete
ortalama skorları incelendiğinde, kadınların hem depresyon hem de anksiyete
seviyelerinin OrtDepresyon= 5.3, OrtAnksiyete =6.4) erkeklerinkinden (OrtDepresyon = 3.7,
OrtAnksiyete =5.4) daha yüksek olduğu gözlendi. Olguların anksiyete ve depresyon
düzeyleri ile yaşları ile arasında ilişki araştırıldığında; anksiyete ve depresyon puanları
ile yaş arasında anlamlı bir ilişki saptanmadı (Tablo 10).
Tablo-10. Çalışmaya alınan hastaların, uygulanan HAD ölçeğinden aldıkları puanlar
ile cinsiyet ve yaş arasındaki ilişki.
Cinsiyet
Yaş
Kadın(n=19) Erkek(n=24)
HAD Depresyon (ort±SS)*
5.32±3.43
3.67±3.00
HAD Anksiyete (ort±SS)*
6.37±4.71
5.38±3.07
t : Student t testi
r:Pearson Korelasyon Testi
P
P
t= 1.67
r= 0.11
p>0.05
p>0.05
t= 0.83
r= -0.71
p>0.05
p>0.05
*:Ortalama ± Standart Sapma
Olguların anksiyete ve depresyon düzeyleri ile demir şelasyon tedavisine uyum
arasında ilişki araştırıldığında; Depresyon seviyesi ile demir şelasyon tedavisine
uyum arasında istatistiksel olarak anlamlı ve negatif yönde bir ilişki saptandı.
Anksiyete seviyesi ve demir şelasyon tedavisine uyum arasında ise istatistiksel
olarak anlamlı bir ilişki saptanmamakla birlikte anksiyete seviyesi yüksek olan
hastaların (OrtAnksiyete =7.2), anksiyete seviyesi daha düşük hastalara (OrtAnksiyete= 5.1)
oranla daha az uyum gösterdikleri görüldü (Tablo-11).
45
Tablo-11. Çalışmaya alınan hastaların, uygulanan HAD ölçeğinden aldıkları puanlar
ile demir şelasyon tedavisine uyum arasındaki ilişki
Demir
Şelasyon
tedavisine
uyum
P
Düzenli
Düzensiz
HAD Depresyon (ort±SS)*
3.34±3.21
6.57±2.17
t = -3.39 p<0.01
HAD Anksiyete (ort±SS)*
5.14±3.58
7.21±4.19
t = -0.84 p>0.05
t : Student t testi
*: Ortalama ± Standart Sapma
HAD ile ölçülen depresyon ve anksiyete puanları ile SF–36 ile değerlendirilen
yaşam kalitesi arasındaki ilişki
Çalışmaya alınan hastaların, uygulanan SF–36 sekiz alt ölçeğinden aldıkları
puanlar ile HAD arasındaki ilişki araştırıldığında; Depresyon puanı ve SF–36 fiziksel
işlevsellik puanı arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmadı. Depresyon
puanı diğer SF–36 alt ölçekleri arasında istatistiksel olarak anlamlı ve negatif yönde
bir ilişki bulundu. Anksiyete puanı ve SF–36 tüm alt ölçekleri arasında arasında
istatistiksel olarak anlamlı ve negatif yönde bir ilişki bulundu (Tablo-12).
46
Tablo-12. Çalışmaya alınan hastaların, uygulanan SF-36 ölçeğinin 8 alt ölçeğinden
aldıkları puanlar ile HAD arasındaki ilişki.
HAD
HAD
Depresyon
Anksiyete
Fiziksel fonksiyon
r = -0.22 p>0.05
r = -0.37 p<0.05
Fiziksel rol güçlüğü
r = -0.47 p<0.01
r = -0.36 p<0.05
Ağrı
r = -0.57 p<0.001
r = -0.55 p<0.001
Genel sağlık
r = -0.34 p<0.05
r = -0.60 p<0.001
Enerji
r = -0.65 p<0.001
r = -0.59 p<0.001
Sosyal fonksiyon
r = -0.58 p<0.001
r = -0.69 p<0.001
Emosyonel rol güçlüğü
r = -0.58 p<0.001
r = -0.56 p<0.001
Mental sağlık
r = -0.51 p<0.001
r = -0.80 p<0.001
SF-36 ölçeği alt skalaları
r : Pearson Korelasyon Testi
47
TARTIŞMA
Βetatalasemi major tanısı almış hastalarda ruhsal sorunlara ilişkin az sayıda
çalışma bulunmaktadır. Bu az sayıda çalışmalar da genellikle çocukluk yaş grubu ve
psikososyal uyum ile ilgilidir.
5,6,7,8,9,10
. Sadece birkaç çalışmada beta talasemi
majorlu hastaların yaşam kalitesi değerlendirilmiştir 8,11,12,13.
Bu çalışmada, beta talasemi major hastalarında psikiyatrik komorbidite sıklığı,
yaşam kalitesi ile psikiyatrik bozukluklar,
anksiyete ve depresyon düzeyleri
arasındaki ilişki araştırılmıştır.
Beta talasemi major, gerek kendisi gerekse tedavisinin zorluğu nedeni ile kişinin,
günlük etkinliklerini, aile yaşantısını, mesleki yeterliliğini bozabilen bir hastalıktır.
Çalışmamıza katılan toplam 43 beta talasemi major hastasının çalışma hayatları
incelendiğinde; çalışma yaşamları olan 23 kişiden 9’unun talasemi ya da tedavisi
nedeni ile işten çıkmak ya da çıkarılmak zorunda kaldıkları görülmüştür. Bu bulgu
Aydın ve arkadaşlarının tedavi için hastaneye sık başvurma gerekliliğinin
talasemililerin sosyal ve mesleki hayatlarındaki başarıyı düşürdüğünü ifade ettikleri
çalışma ile uyumludur10.
Kan transfüzyonu ve evde infüzyon yolu ile uygulanan demir şelasyon tedavisinin
zaman alıcı işlemler olmaları, şelasyon tedavisi düzenli uygulanmadığında oluşan
hemosiderozise bağlı gelişebilecek ciddi komplikasyonlar ve tedavinin getirdiği
ekonomik sorunlar gibi unsurlar hastaları zorlamaktadır. Başlıca amaçlarından biri
beta talasemi major hastalarında psikiyatrik bozuklukların yaygınlığını araştırmak
olan bu çalışmada,
psikiyatrik bozukluğun yaygınlığı %42 olarak bulunmuştur.
Talasemiye komorbid psikiyatrik bozuklukların yaygın olduğu ve çoğu zaman teşhis
edilmeden
atlandığına
dair
var
olan
öngörümüzü
destekler
şekilde;
değerlendirdiğimiz olguların %42’ sinde psikiyatrik komorbidite saptamamıza rağmen,
geçmişte hastaların sadece %11’ine herhangi bir psikiyatrik bozukluk tanısı
konulduğu
saptanmıştır.
Çalışmamızda
48
psikiyatrik
bozuklukların
dağılımını
incelediğimizde en sık görülen psikiyatrik bozukluk sosyal anksiyete bozukluğu olarak
saptanmıştır. Olguların
%21’inde SAB, 12’sinde YAB, %5’inde Major Depresif
Bozukluk, %2’sinde Distimik Bozukluk, %2’sinde OKB görülmüştür.
Değişik çalışmalarda, beta talasemi major hastalarında görülen psikiyatrik
bozukluk sıklığı ve tipi ile ilgili farklı sonuçlar elde edilmiştir7,8,9,10,11,12.
Aydın ve arkadaşları, 12-19 yaş arasındaki 25 beta talasemi major hastası ile
yaptıkları ve Wechsler Çocuklar İçin Zeka Ölçeği (WISC-R) / Wechsler Yetişkinler
için Zeka Ölçeği (WAIS), Belirti Tarama Ölçeği (SCL–90-R), Beck Umutsuzluk Ölçeği,
Offer Kendilik İmgesi Ölçeği, Sürekli Anksiyete Ölçeği ve Aile Değerlendirme Ölçeği
uyguladıkları çalışmada, bir psikiyatrist tarafından DSM-IV tanı ölçütlerine göre
yapılan psikiyatrik görüşmeler sonucunda hastaların %80’ininde en az bir psikiyatrik
bozukluk olduğunu , %32’ sinde iki psikiyatrik tanı olduğunu, %20’ sinde ise tanı
saptanmadığını belirtmişlerdir12. Saptadıkları psikiyatrik bozuklukların sıklık sırasına
göre hafif mental retardasyon (hafif MR) (%24), sınır mental kapasite (%24),YAB
(%20), KO-KGB (%16), major depresif bozukluk (%16), enürezis (%8) ve seperasyon
anksiyetesi bozukluğu (%4) olduğunu ifade etmişlerdir.
Aydınok ve arkadaşları tarafından yapılan, 6–18 yaş arasındaki 38 talasemili
hasta ve annesinin dahil edildiği, hasta ve ailesindeki ruhsal sorunlar ile tedaviye
uyum arasındaki ilişkinin araştırıldığı yakın zamanlı bir çalışmada, uygulanan
Çocuklarda Davranış Değerlendirme Ölçeği (CBCL) ve DSM-IV tanı ölçütlerine göre
yapılan psikiyatrik görüşmeler sonucunda, hastaların %24’ünde psikiyatrik bozukluk
olduğu ve en sık görülen komorbid bozulukların major depresyon, anksiyete
bozukluğu, tik bozukluğu ve enürezis nokturna olduğu gösterilmiştir8. Bizim
çalışmamızdaki %42’lik oran, bu iki çalışmada saptananlara göre orta bir değerdir.
2008 tarihli bir çalışmada Messina ve arkadaşları DSM-IV tanı ölçütlerine göre bir
psikiyatrist tarafından değerlendirilen, Kısa Form–36 (SF–36), Belirti Tarama Ölçeği
(SCL–90-R), Stresle Başaçıkma Yolları Ölçeği (WCQ) ölçekleri uygulanan talasemili
hastalarda psikiyatrik bozukluk görülme oranını %30 olarak saptamışlardır7.En sık
görülen psikiyatrik bozuklukların somatizasyon bozukluğu ve obsesif kompulsif
bozukluk olduğunu belirtmişlerdir.
49
Ghanizadeh ve arkadaşları, 7–18 yaş arasındaki 110 beta talasemi major
hastasını K-SADS-PL (Okul Çağı Çocukları için Duygulanım Bozuklukları ve Şizofreni
Görüşme Çizelgesi-Şimdi ve Yaşam Boyu Şekli) ile değerlendirdikleri çalışmada en
sık görülen psikiyatrik bozuklukların major depresif bozukluk ve seperasyon
anksiyetesi bozukluğu olduğunu bildirmişlerdir. Depresif belirtilerin sık görülmesine
karşın bu belirtilerin major depresif bozukluk (%6) tanı ölçütlerini karşılama
konusunda sınırlı kaldığını ifade etmişlerdir11
Beratis, 5–12 yaş arasındaki 57 talasemi major hastası ile 1992 yılında yaptığı
kontrollü çalışmada, Çocuklarda Davranış Değerlendirme Ölçeği (CBCL) uygulanan
ve DSM-III-R tanı ölçütlerine göre değerlendirilen hastaların %54’ünde psikiyatrik
bozukluk görüldüğünü belirtmiştir72. Olgularda en sık görülen psikiyatrik bozukluğun
%23 oranı ile karşıt olma karşıt gelme bozukluğu (KO-KGB) olduğunu, ikinci sıklıkta
seperasyon anksiyetesi bozukluğu saptandığını bildirmiştir.
Tablo-13. Beta talasemi majorlu hastalarda psikiyatrik bozukluk görülme sıklığı ile
ilgili çalışmalar.
Psikiyatrik
Örneklem
Çalışmacı ve Yılı
Yaş
Tanı Aracı
Aralığı
Bozukluk
Görülme
Oranı
Beratis ve ark.(1992)
5-12
DSM-III-R
%54
Aydın ve ark .(1997)
12-19
DSM-IV
%80
Aydınok ve ark.(2005)
6-18
DSM-IV
%24
Ghanizadeh ve ark.(2006)
7-18
K-SADS-PL
%17.2
En Sık Görülen
Psikiyatrik
Bozukluk
KO-KGB
Hafif MR ve Sınır
Mental Kapasite
Major Depresyon
Major Depresif
Bozukluk
Somatizasyon
Messina ve ark.(2008)
18-73
DSM-IV
%30
Bozukluğu ve
OKB
50
Psikiyatrik komorbidite sıklığı ile ilgili bu çelişkili sonuçlar hakkında çeşitli
açıklamalar ileri sürülebilir. Bu sonuçların değişkenliği, incelenen hasta grubundaki
farklılıklar, psikiyatrik semptomları değerlendirmek için kullanılan yöntem ve
gereçlerdeki farklılıklar ve yapılan çalışmaların çoğunda geçerli yapılandırılmış klinik
görüşme kullanılmaması ile açıklanabilir.
Literatüre bakıldığında, çalışmamızda en sık psikiyatrik komorbid bozukluk olarak
saptanan SAB’ın yaşam boyu görülme yaygınlığı %2.4-%13 arasında değişim
göstermektedir89,90. Türkiye’de SAB yaygınlığı ile ilgili yeterli çalışma yoktur. İzgiç ve
arkadaşlarının üniversite öğrencileri ile yaptıkları çalışmada SAB’ın erkeklerde yaşam
boyu yaygınlığı %9.4, bir yıllık yaygınlığı %7, kadınlarda yaşam boyu yaygınlığı %9.8,
bir yıllık yaygınlığı %9 bulunmuştur91. Bizim çalışmamızdaki verilere göre Beta
talasemi major hastalarında, SAB ’a %21’lik oranı ile genel topluma kıyasla daha sık
rastlandığı söylenebilir.
Bizim çalışmamızda görülen sosyal anksiyete bozukluğuna yatkınlık düşük benlik
saygısı, talasemiye bağlı stigmatizasyon, sık transfüzyon ve düzenli şelasyon tedavisi
gerekliliği nedeni ile ortaya çıkan kontrol duygusunun yitimi ve hastalık nedeni ile okul
ve işten uzak kalma gibi pek çok psikososyal nedene bağlı olabilir.
Çalışmamızdan farklı olarak yapılan diğer çalışmalarda çoğunlukla hasta grupları
çocukluk ve ergenlik öncesi yaş grubundan seçilmiştir. Bizim çalışmamızda
örneklemin büyük çoğunluğu ergen ve genç erişkinlik dönemindeki hastalardan
oluşmaktadır. Dış görünüşte meydana gelen değişiklikler, bir çocuğun emosyonel
gelişimini derinden etkileyebilir. Pubertenin yaklaşması ile beraber görüntü ile ilgili
bozukluklar, artan kaygıya neden olabilir. Ergenlik döneminde beden imgesi, cinsel
kimlik, kişilerarası ilişkiler ve performansa ilişkin olumsuz değerlendirmeler de
kaygıya sebep olabilir92.Ergen giderek içe döner ve yalnızlaşabilir ya da uyumu
giderek bozulur ve agresifleşebilir. Ergenler değişen bedenlerine daha duyarlı
olmaları sebebi ile psikiyatrik bozukluk gelişmesi konusunda daha fazla risk
taşırlar11,69. Çünkü, bu dönemde birey kendisini özerk bir kimlik olarak topluma kabul
ettirme çabası içindedir. Ergen için sosyal ilişkilerde etkililik ve başkaları üzerinde
bırakılan izlenimlerin niteliği çok önemlidir. Birey, yaşamı boyunca farklı yaşam
evrelerinde çeşitli sosyal roller üstlenir. Çocuğun sosyalleşme süreci erken dönemde
51
olumsuz çevre koşullarının yarattığı engellerle karşılaşırsa, yetişkin yaşamı için
gerekli yetenekleri geliştiremez. Bu durum, kişinin sorunlarla başetme konusunda
yetersiz kalmasına, özgüven duygusunu geliştirememesine ve kaygıya neden olabilir.
Ailenin aşırı koruyucu tutumları nedeni ile talasemili çocukların bireyselleşmelerinin
engellenmesi de ergenlik döneminde, çalışmamızda sık olduğu saptanan sosyal
anksiyete bozukluğu gelişmesine zemin hazırlıyor olabilir. Sosyal kaygı, benlik
saygısının düşüklüğü ile ilişkilidir. Özsaygının, algılanan sosyal destek ve beden
imgesi ile ilgili olduğu gösterilmiştir70 Beta talasemi major hastalarında benlik
saygısının etkilendiğini gösteren çalışmalar bulunmaktadır12,66.Aydın ve arkadaşları,
talasemili hastalarda düşük özsaygının fiziksel değişikliklerle ilişkili olabileceğini
belirtmişlerdir. Prakash ve arkadaşları 8-12 yaş arasındaki 30 talasemi ve 30 epilepsi
hastası ile yaptıkları kontrollü çalışmada, çalışmaya alınan hastalarda fiziksel
değişiklik olmadığını belirtmişler ve kronik hastalıkların özsaygıyı etkilediğini ifade
etmişlerdir66.
Literatüre bakıldığında, çalışmamızda ikinci sıklıkta psikiyatrik komorbid
bozukluk olarak saptanan YAB’nun yaşam boyu görülme yaygınlığı %3.1-%7.1
arasında değişim göstermektedir93,94. Bizim çalışmamızdaki verilere göre Beta
talasemi major hastalarında, YAB’ a %12’lik oranı ile genel topluma kıyasla daha sık
rastlandığı söylenebilir. Çalışmamıza katılan hastaları %21’inin talasemili akrabası
olduğu ve %5’inin talasemi nedeni ile bir yakınını kaybettiği gözlenmiştir. Bu veriler
ışığında, hastalığın değişik evrelerine şahit olunmasının ve gelecekle ilgili belirsizlikten
kaynaklanan endişeli beklentilerin, YAB’ın sık görülmesinin nedeni olduğu söylenebilir.
Çalışmamızda major depresif bozukluk sıklığı %5 olarak bulunmuştur ve bu
bulgu Ghanizadeh ve arkadaşlarının çalışmalarında major depresif bozukluk için
bildirdikleri %6’lık oran ile benzerdir9. Bizim çalışmamızdaki verilere göre Ghanizadeh
ve arkadaşlarının çalışmasına benzer şekilde beta talasemi major hastalarında
depresif belirtilerin sık görülmesine karşın bu belirtilerin major depresif bozukluk tanı
ölçütlerini karşılama konusunda sınırlı kaldığı söylenebilir.
Çalışmamızda sosyodemografik verilerle psikiyatrik bozukluk komorbiditesi
arasındaki ilişki araştırıldığında; psikiyatrik bozukluğu olan olgular ile olmayan
olguların cinsiyetleri, ekonomik düzeyleri, yaş ortalamaları, öğrenim durumları
52
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. Psikiyatrik buzukluk sıklığı
ile sosyodemografik özelliklerin karşılaştırıldığı önceki çalışmalarda da benzer
sonuçlar bulunmuştur5,6.
Transfüzyon sıklığı ve psikiyatrik bozukluk varlığı arasındaki ilişki araştırıldığında;
daha sık transfüzyon tedavisi uygulananlarda daha fazla psikiyatrik bozukluk
görüldüğü saptanmıştır. Buna neden olarak hastaneye bağımlılığın artması ile kişinin
günlük hayatın gerekliliklerinden uzak kalarak sosyal rolünün ihtiyaçlarını yerine
getirememesi gösterilebilir. Sosyal çevresinden uzak kalmanın sıklığı, kişinin sosyal
işlevselliğini bozarak ruhsal sorunların gelişimine zemin hazırlıyor olabilir. Bunlara
paralel olarak sosyal desteğin azalması da psikiyatrik bozukluk sıklığının artmasına
neden olabilir. Demir şelasyon tedavisinin tipi ve psikiyatrik bozukluk varlığı arasında
ise istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmamıştır.
Transfüzyon tedavisine ve demir şelasyon tedavisine uyum ile psikiyatrik
komorbidite arasındaki ilişki araştırıldığında psikiyatrik tanı alanlar ve almayanlar
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmamıştır. Bu çalışmadan farklı
olarak Aydınok ve arkadaşları yaptıkları çalışmada tedaviye uyumlu olan beta talasemi
majorlu çocuklarda psikiyatrik bozukluk sıklığını daha fazla bulmuşlardır8. Tedaviye
uyumun serum ferritin düzeylerinin ölçümü ile değerlendirildiği, annelere SCL 90-R
uygulanan ilgili çalışmada, talasemi hakkında daha bilinçli olan çocukların ve ailelerin
tedaviye daha uyumlu oldukları fakat psikiyatrik açıdan daha fazla desteklenmeleri
gerektiği ifade edilmiştir. Bu farklılık çocukluk yaş grubunda tedavinin sorumluluğunun
aile ile paylaşılması ile ilişkili olabilir. Hastanın tedavi sorumluluğunun yanı sıra sosyal
sorumluluklarını da yeterince üstlenmemesi ya da aile tarafından bu sorumlulukların
gereğinden fazla üstlenilmesi ruhsal sorunların gelişmesine zemin hazırlıyor olabilir.
Beratis ise çalışmasında psikiyatrik bozukluk sıklığının tedaviye uyumsuzlukla ilişkili
olduğunu göstermiştir72. Bu üç çalışmadaki farklılıklara neden olarak seçilen hasta
grubunun yaş ortalamalarındaki farklılık ve buna paralel olarak saptanan psikiyatrik
bozukluk tipindeki farklılık gösterilebilir. Örneklem, Aydınok ve arkadaşlarının
çalışmasında 6-18 yaş, Beratis’in çalışmasında 7-12 yaş arasındaki hastalardan
oluşmakta ve en sık görülen psikiyatrik bozukluklar, Aydınok ve arkadaşlarının
çalışmasında major depresyon, anksiyete bozukluğu, tik bozukluğu ve enürezis
nokturna, Beratis’in çalışmasında karşıt olma karşıt gelme bozukluğu olarak
53
belirtilmiştir.
Bizim çalışmamızda ise örneklem 15–31 yaş arasındaki olgulardan
oluşmakta olup en sık saptanan bozukluk SAB’dır.
Tüm kronik hastalıklarda olduğu gibi Talasemi de iki önemli sorunu beraberinde
getirir; tedaviye uyum ve yaşam kalitesi.
Bugüne kadar sadece birkaç çalışmada Beta talasemi majorlu hastaların yaşam
kalitesi değerlendirilmiştir19,14,15. Shaligram ve arkadaşları, 8-16 yaş arasındaki 39
beta talasemi major hastası ile 2006 yılında yaptıkları çalışmada hastaların %74’ünün
Avrupa Yaşam Kalitesi Ölçeği (EQ 5D) ile değerlendirilen yaşam kalitesinde bozulma
olduğunu bildirmişlerdir. Çocukluk Çağı Psikopatoloji Değerlendirme Ölçeği (CPMS)
uygulanan hastalarda saptadıkları psikolojik problemlerin düşük yaşam kalitesi ile
ilişkili olduğunu göstermişlerdir10.
Talasemi ve psikiyatrik bozukluk komorbiditesinde yaşam kalitesine odaklanmış
çalışma bulunmamaktadır. Bizim çalışmamızda Beta talasemi majorda psikiyatrik
bozukluk komorbiditesinin yaşam kalitesine etkileri ayrıntılı olarak ele alınıp
genişletilmiştir.
Hastalara
uygulanan
SF–36
yaşam
kalitesi
ölçeğinin
alt
bölümlerine
baktığımızda; psikiyatrik komorbidite saptanan olgularda, psikiyatrik komorbidite
saptanmayanlara göre tüm alt ölçeklerde daha düşük skorlar elde edilmiştir. Bu
verilere baktığımızda psikiyatrik bozukluk komorbiditesinin beta talasemi majorlu
hastalarda yaşam kalitesini bozan önemli bir etken olduğu, bu bozulmanın da tek bir
alanda sınırlı kalmayıp kişilerin yaşam kalitesini belirleyen pek çok alanı kapsadığı
gözlenmektedir. Bu durum, eşlik eden psikiyatrik bozuklukların tedavisinin, hastaların
kendilerini duygusal olarak daha rahat ifade edebilmede, diğer insanlarla daha
sağlıklı ve tatmin edici ilişkiler kurabilmede, genel sağlıklarını düzeltmede, sosyal ve
mesleki işlevselliklerini kazanabilmede ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
Bununla birlikte talasemi hastalarında psikiyatrik komorbidite ile yaşam kalitesi
arasındaki ilişkinin daha fazla açıklığa kavuşmasında konuya dair daha ileri
çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.
54
Messina ve arkadaşları SF–36 skorlarını inceledikleri araştırmada SF–36 alt
ölçeklerinden alınan puanlar ile yaş ve cinsiyet arasında ilişki bulunmadığını
belirtmişlerdir. Yaştan bağımsız olarak tüm grupta yaşam kalitesinin sosyal işlevsellik
ve emosyonel rol güçlükleri ile ilgili alt ölçeklerinden alınan puanların düşük olduğunu
ve talasemili hastaların sosyal ilişkileri başlatmada ve sürdürme konusunda zorluk
yaşadıkları ifade etmişlerdir7. Bizim çalışmamızda da benzer şekilde SF-36 alt
ölçekleri ile yaş arasında ilişki bulunmamıştır. Cinsiyet ile SF-36 alt ölçekleri
arasındaki ilişki araştırıldığında ise sadece SF-36 enerji alt ölçeğinde erkeklerin
kadınlara göre daha yüksek puan aldıkları görülmüş (p=0.053); diğer alt ölçekler ile
cinsiyet arasında ilişki saptanmamıştır. SF-36 ölçeğinin genel sağlık ve emosyonel rol
güçlüklerini değerlendirdiği alanlarda, yaşam kalitesinde daha fazla bozulma olduğu
gözlenmiştir.
Çalışmamızın
amacı
doğrultusunda
hastaların
anksiyete
ve
depresyon
düzeylerini belirlemek amacı ile HAD ölçeği uygulanmıştır. Olguların anksiyete ve
depresyon düzeyleri ile yaşları ile arasında ilişki araştırıldığında; anksiyete ve
depresyon puanları ile yaş arasında anlamlı bir ilişki saptanmamıştır. Çalışmamızdan
farklı olarak Mikelli ve Tsiantis ergenlerde Beck depresyon envanterinden elde edilen
puanları inceledikleri çalışmalarında yaşla birlikte depresif belirtilerde azalma olduğu
göstermişler ve bunun ergenlik döneminde yaş ilerledikçe hastalığa uyum
sağlanması ile ilişkili olabileceğini bildirmişlerdir11.
Olguların anksiyete ve depresyon düzeyleri ile demir şelasyon tedavisine uyum
arasında ilişki araştırıldığında; HAD ölçeğinden elde edilen depresyon puanları ile
demir şelasyon tedavisine uyum arasında istatistiksel olarak anlamlı ve negatif yönde
bir ilişki saptanmıştır. Çalışmamızda en sık saptanan psikiyatrik bozuklukların SAB ve
YAB olduğu göz önüne alınırsa major depresyon tanı ölçütlerini karşılamayan
depresif belirtilerin bile tedaviye uyumu etkilediği ve bu belirtilerin fark edilip tedavi
edilmesinin tedaviye uyumu artıracağı söylenebilir. Anksiyete düzeyi ve demir
şelasyon tedavisine uyum arasında ise istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki
saptanmamıştır. Bu durum, çalışmamızda sık olduğunu tespit ettiğimiz SAB ve YAB
komorbiditesinin tedaviye uyumu etkilemediği bulgusu ile uyumludur.
55
Çalışmaya alınan hastaların, SF-36 ölçeğinin sekiz alt ölçeğinden aldıkları puanlar
ile HAD ölçeği puanları arasındaki ilişki araştırıldığında; depresyon puanları ile SF-36
yaşam kalitesi ölçeğinin fiziksel fonksiyon alt ölçeği dışındaki tüm alt ölçekleri
arasında negatif yönde ilişki saptanmıştır. Çalışmamıza benzer şekilde Mikelli ve
Tsiantis, beta talasemili ergenlerin SF–36 skorları ile Beck Depresyon Envanterinden
aldıkları puanları karşılaştırdıkları çalışmada depresif belirtilerle yaşam kalitesi
arasında lineer bir ilişki saptamışlardır13. Beck depresyon envanteri ile depresyon
skorları daha yüksek saptanan vakaların daha düşük yaşam kalitesine sahip
olduklarını bildirmiştir.
Çalışmaya alınan hastaların, SF-36 ölçeği sekiz alt ölçeğinden aldıkları puanlar ile
anksiyete düzeyleri arasındaki ilişki araştırıldığında; anksiyete düzeyi ve SF-36
yaşam kalitesi ölçeğinin tüm alt ölçekleri arasında negatif yönde ilişki olduğu
saptanmıştır. Literatürde beta talasemi majorlu hastalarda anksiyete düzeyleri ile
yaşam kalitesini karşılaştıran çalışma bulunmamaktadır. Çalışmamızda HAD ölçeği
ile anksiyete ve depresyon düzeyi daha yüksek bulunan olguların yaşam kalitelerinin
daha düşük olduğu olduğu bulunmuştur.
Sonuç olarak çalışmamızdan elde edilen verilere göre β-talasemi majorlu
hastaların ergenlik ve genç erişkinlik döneminde en sık rastlanan psikiyatrik bozukluk
olarak bulduğumuz SAB ve YAB’ın tedaviye uyumdan çok yaşam kalitesi ile ilişkili
olduğu, major depresif bozukluk sıklığını düşük bulmamıza rağmen tanı ölçütlerini
karşılamayan depresif belirtilerin bile yaşam kalitesi ile birlikte tedaviye uyumu da
olumsuz yönde etkilediği ve tüm bu verilere dayanarak β-talasemi majorlu hastaların
psikiyatrik açıdan değerlendirilmeleri ve uygun müdahaleler ile tedaviye uyum ve
yaşam kalitesinin artacağı söylenebilir.
56
Sonuçlar;
1. Çalışmamızın verileri, beta talasemi major hastalarında yüksek düzeyde psikiyatrik
bozukluk komorbiditesine işaret etmektedir.
2. Psikiyatrik bozukluk dağılımını incelediğimizde en sık görülen psikiyatrik bozukluk
SAB olarak saptanmıştır. Olguların
%21’inde SAB, %12’sinde YAB, %5’inde
M.Depresif Bozukluk, %2’sinde Distimik Bozukluk, %2’sinde OKB görülmüştür.
3. Transfüzyon sıklığı ve psikiyatrik bozukluk varlığı arasındaki ilişki araştırıldığında;
daha sık transfüzyon tedavisi uygulananlarda psikiyatrik bozukluk görülme oranının
daha yüksek olduğu saptanmıştır.
4. Psikiyatrik komorbidite varlığının beta talasemi majorlu hastalarda yaşam kalitesini
bozan önemli bir etken olduğu, bu bozulmanın da tek bir alanda sınırlı kalmayıp
fiziksel işlevsellik, fiziksel rol güçlüğü, ağrı, enerji/canlılık (vitalite), genel sağlık,
sosyal işlevsellik, emosyonel rol güçlüğü, mental sağlık gibi kişilerin yaşam kalitesini
belirleyen tüm alanları kapsadığı saptanmıştır.
5. Yüksek depresyon düzeylerinin, yaşam kalitesinde bozulma ve demir şelayon
tedavisine uyumsuzlukla ilişkili olduğu saptanmıştır.
6. Yüksek anksiyete seviyelerinin, yaşam kalitesinde bozulma ile ilişkili olduğu
saptanmıştır. Anksiyete seviyesi ve demir şelasyon tedavisine uyum arasında ise
istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmamıştır.
7. Psikiyatrik bozukluğu olan olgularla olmayan olguların cinsiyetleri, yaş ortalamaları,
medeni durumları, eğitim düzeyleri arasında anlamlı bir farklılık bulunmamıştır.
8. Psikiyatrik bozukluk olması ile transfüzyon ve demir şelasyon tedavilerine uyum
arasında bir ilişki saptanmamıştır.
9. Demir şelasyon tedavisinin tipi ve psikiyatrik bozukluk varlığı arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir ilişki bulunmamıştır
10. Erkeklerin, SF-36 enerji/canlılık (vitalite) alt ölçeğinden kadınlara oranla daha
yüksek puan aldıkları gözlenmiştir. SF-36 diğer alt ölçeklerinde kadınlar ve erkeklerin
aldıkları puanlar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmamıştır.
11. Hastaların yaşı ile SF–36 alt ölçeklerinden aldıkları puanlar arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir ilişki görülmemiştir.
12. Anksiyete ve depresyon düzeyleri ile yaş arasında anlamlı bir ilişki
saptanmamıştır.
13. Anksiyete ve depresyon düzeyleri ile cinsiyet arasında anlamlı bir ilişki
saptanmamıştır.
57
ÖZET
Amaç: Bu çalışma Beta talasemi major hastalarında psikiyatrik komorbidite sıklığı
ve psikiyatrik bozukluklar, anksiyete ve depresyon düzeyleri
ile yaşam kalitesi
arasındaki ilişki araştırmak amacı ile yapıldı.
Yöntem: Araştırmanın örneklemini oluşturan toplam 43 Beta-Talasemi major hastası
ile ilgili verilerin toplanmasında yapılandırılmış klinik görüşme ölçeği olan SCID-I,
Kısa form -36 (SF-36) ve Hastane Anksiyete ve Depresyon Ölçeği (HAD) kullanıldı.
Sonuç: Psikiyatrik komorbidite sıklığı %42 olarak bulundu. En sık görülen psikiyatrik
bozukluklar SAB (%21) ve YAB(%12) olarak saptandı. Psikiyatrik komorbidite
saptanan olgularda yaşam kalitesi daha düşük bulundu. Anksiyete ve depresyon
düzeyleri yükseldikçe yaşam kalitesinin azaldığı saptandı.
SUMMARY:
Objective: The study is aimed to assess quality of life, anxiety and depression levels
and investigate the rate of psychiatric disorder in adolescent and young adults with
beta Thalassemia major.
Methods: Sample includes 43 patients with β-thalassemia major. Patients were
screened by Structured Interview for DSM-IV (SCID-I), Short Form-36 (SF-36) and
Hospital Anxiety and Depression Scale (HAD).
Results: Fourty two percent of the patients suffered from a psychiatric disorder. The
most common psychiatric disorders were social anxiety disorder (%21) and
generalized anxiety disorder (%12). Significantly lower quality of life was found on all
8 SF-36 domains for β-thalassemia major and psychiatric comorbidity patients
compared to no-comorbidity patients.The correlation between HAD and SF-36 scores
was statistically significant.
Conclusion: Psychiatric disorders are significantly related to impaired quality of life.
The correlations between anxiety, depression levels and SF-36 scores indicate that
high depressive and anxiety levels are associated with reduced quality of life.
58
KAYNAKLAR ;
1) Weatheral DJ. The Thalassemia, The Molecular Basis of Blood Disease / Editors,
Stamatoyannopoulos G, Majerus PW, Perlmutter RM, Varmus H. In. 3th Ed. WB
Saunders Company, Philadelphia, 2001.
2) Arcasoy A, Canatan D. Dünyada ve Türkiye’de Talasemi ve Hemoglobinopatiler,
Hemoglobinopati ve Talasemi, Önlem-Tanı-Tedavi / Editors, Arcasoy A, Canatan D,
Köse M, Üstündağ M. Siyah Grafik Matbaacılık Ltd. Şti. Antalya, 2002.
3) Tüzmen Ş, Schecter AN. Genetic diseases of hemoglobin: diagnostic method for
elucidating β -thalassemia mutations. Blood Rev. 2001; 15(1): 19–29.
4) Kutlar A.The β Thalassaemias:an overview, Current Viewson Thalassaemia :With
Special Reference to Its Mediterranean Presence / Editors, Roath S,THJ Huisman, M
Aksoy.Philadelphia:Harwood Academic Publishers,1992.
5) Arcasoy A. Türkiye’de Thalassemia Taşıyıcı Sıklığı ve Anormal Hemoglobinler.
Ankara Talasemi Derneği, 1994.
6) Çavdar AO. Türkiye’de talasemi insidansı. Thalassemia Sempozyumu, TÜBİTAK,
Ankara, 1981.
7) Messina G ,Colombo E, Cassinerio E, Ferri F, Curti R, Altamra C, Cappellini MD.
Psychosocial aspects and psychiatric disorders in young adult with thalassemia major.
Intern Emerg Med. 2008; 3(4):339-343.
8) Aydınok Y, Erermis, Bukusoglu N, Yılmaz D, Solak U. Psychosocial implications of
Thalassemia Major. Pediatrics International 2005; 47:84-89.
9) Sadowski H, Kolvin I, Clemente C, Tsiantis J, Baharaki S, Ba G. Psychopatoloji in
children from families with blood disorders:a cross national study.Eur child Adolesc
Psychiatry 2002;11:151-161.
10) Shaligram D, Girimaji S.C. and Chaturvedi S.K.Psychological Problems and Qulity
of Life in Children with Thalassemia. Indian J Pediatr 2007;74(8):727-730.
11) Ghanizadeh A, MD,Khajavian S, MD and Ashkani H, MD. Prevalance of
Psychiatric Disorders, Depression and Suicidal Behavior in Child and Adolescent With
Thalassemia Major. J Pediatr Hematol Onkol. 2006;28:781-784.
59
12) Aydın B,Yaprak I,Akarsu D,Ökten N,Ülgen M.Psychosocial aspects and
Psychiatric disorders in children with thalassemia major. M.Acta Paediatrica
Japonica.1997;39:354-357.
13) Mikelli A, Tsientis J. Brief Report: Depressive symptoms and quality of life in
adolescents with β-thalassaemia. Journal of Adolescence 2004;27:213-216.
14) Telfer P, Constantinidou G, Andreou P, Christou S, Modell B, Angastiniotis M.
Quality of life in thalassemia. Ann N Y Acad Sci. 2005;1054:273-82.
15) Mazzone L, Battaglia L, Andreozzi F, Romeo M.A, Mazzone Domenico. Emotional
impact in beta-thalassemia major childern following cognitive-behavioural family
therapy and quality of life of caregiving mothers, Clinical Practice and Epidemiology in
Mental Health. 2009;5:5.
16) World Health Organization: Measuring Quality of Life. WHO/MNH/PSF 1994/2.
17) Akdeniz C,Aydemir Ö. 1999:Sağlık Düzeyi Ölçeğinin Türkçeye Uyarlaması ve
Güvenilirliği. Klinik Psikofarmakoloji Bülteni. 1999; 9(2):104-108.
18) Günçağ D,Pekçelen Y,Atamer T. Talasemi/ editors, Günçağ D. Klinik Hematoloji,
Nobel matbaacılık, İstanbul, 2003.
19) Lukens JN. The Thalassemias and Related Disorders, Quantitative Disorders of
Hemoglobin Synthesis / Editors, Lee GR, Bithell CT, FoesterJ, Athens JW, Lukens JN.
Lea and Febiger Com, Pennsyvania, 1993.
20) Weatherall DJ. The Thalassemia, Hematology / Editors, Williams WJ, Beutler E,
Erslev AJ, Lichtman MA.3 th eds, Mc Graw-Hill, Singapore, 1986.
21) Başak AN. Talaseminin Moleküler Genetiği. Temel Moleküler Hematoloji Kursu.
Mersin, 2005; 99-106.
22) Kazazian HH Jr. The thalassemia syndromes: Molecular basis and prenatal
diagnosis in 1990.Semin Hematol. 1990; 27(3): 209-228.
23)Sarnaik SA. Thalassemia and related hemoglobinopathies. Indian J Pediatr 2005;
72: 319-324.
24) Thein SW. β-Thalassemia. Br Clin Haem. 1993;6(1):151-175.
25) Tadmouri GO, Tüzmen Ş, Özçelik H, Özer A, Baig SM, Senga EB, Başak AN.
Molecular and population genetic analyses of β –thalassemia in Turkey. Am J
Hematol. 1998; 57: 215–220.
26) Tadmouri GO, Basak AN. Beta-thalassemia in Turkey: a review of the clinical,
epidemiological,
molecular
and
evolutionary
May;25(2):227-39.
60
aspects.
Hemoglobin.
2001
27) Nathan G N. Prospective on Thalassemia. Pediatrics 1998; 102(1): 281-3.
28) Murray RK, Granner DK, Mayes PA, Rodwell VW. Harper Biyokimya. 25.Baskı,
Nobel Matbaacılık, İstanbul, 2004.
29) Huisman THJ. The structure and function of normal and abnormal hemoglobins.
Br Clin Haematol. 1993; 6(1):1-30.
30) Bunn HF, Forget BG. Hemoglobin / Molecular, Genetic and Clinical Aspects. WB
Saunders Com. Philadelphia, 1986.
31) Weatherall DJ, Clegg JB. The Thalassaemia Syndromes. 3 th ed, Blacwell
Scientific Pub, Oxford, 1981.
32) Braunwald E , Fauci A , Kasper D. Talasemi Sendromları / çevirenler, Sağlıker Y,
Sarıca Y, İnal T. Harrison iç hastalıkları prensipleri. 15. Basım. Nobel matbaacılık,
İstanbul, 2004.
33) İliçin G, Biberoğlu G. Hemoglobin ve Hemoglobinopatiler, Talasemi.İç Hastalıkları.
2.Baskı, Güneş Kitabevi, Ankara,2003.
34) Kutlu M, Çekmiş H, Başak M, Osman N, Açıkgöz Ö, Sevindir İ, Özcan Z.
Talasemiler. Bakırköy Tıp Dergisi 2006; 2:33-40.
35) El-Nawawy A, Kassem AS, Eissa M, Abdel-Fattah M, Safwat M. Gall. Bladder
sludge and stones in multitransfused Egyptian thalassaemic patients. East Mediterr
Health J. 2001;7(4-5):635-641.
36) Erfurth EM, Holmer H, Nilsson PG, Kornhall B. Is growth hormone deficiency
contributing to heart failure in patients with beta-thalassemia major? Eur J Endocrinol.
2004;151(2):161-166.
37) Weatherall DJ. The Thalassemia, Hematology / Editors, Williams WJ, Beutler E,
Erslev AJ, Lichtman MA.3 th eds, Mc Graw-Hill, Singapore, 1986.
38) Top MŞ. Panik Bozukluk ve Obsesif Kompulsif Bozuklukta Yaşam Kalitesi
(Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi yayınlanmamış uzmanlık tezi), 2002.
39) Fries JF, Singh G. The hierarchy of patient outcomes. Quality of Life and
Pharmacoeconomics in Clinical Trials. Second Edition. Lippincott-Raven Publishers,
Philadelphia,1996.
40) Cooley ME. Quality of Life in persons with nonsmall cell lung cancer. A concept
analysis. 21nd ed. Lippincott-Raven Publishers, Philadelphia, 1998.
41) Skantze K, Malm U.A new approach to facililation of working alliances based on
patients quality of life goals.Nordic Journal of Psychiatry.1994;48:37-55.
61
42) Skantze K, Malm U, Dencker SJ,May PRA, Corrigan P.Comparison of quality of
life
with
standard
of
living
in
schizophrenia
outpatients.British
Journal
of
Psychiatry.1992;161:797-801.
43) Bobes J,Gonzales MP. Quality of Life in Schizophrenia, Quality of Life in Mental
Disorders / editors, Katsching H, Freeman H, Sartorius N. West Sussex, Willey
1997;165-178.
44) Campbell A. “Subjective measures of Well-being”, Am Psychologist 1976;31:117124.
45) Süner Ö. Bipolar bozuklukta anksiyete bozukluğu komorbiditesi hastalık seyri
yaşam kalitesi ve yeti yitimiyle komorbidite ilişkisi (Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları
Hastanesi yayınlanmamış uzmanlık tezi),2007.
46) Cox DR. “Quality of Life Assessement: Can We Keep It Simple”, JR Statist Sac.
1992;155:353-393
47) Lehman AF.The well-being chronic mental patients. Archives of General
Psychiatry 1983;40:359-373.
48) Lehman AF, Slaughter JG, Myers CP.Quality of life in alternative residential
settings.Psychiatry Quarterly.1991;62:35-49.
49) Patrick DL, Erickson P. Health Status and Health Policy. New York: Oxford
University Press.1994;3:457-458.
50) Patrick DL et al. Validation of the United States version of the World Health
Organization Quality of Life (WHOQOL) instrument.Journal of Clinical Epidemiology.
2000;53: 19–23.
51) Özkan S. Yaşam Kalitesinin Ölçülmesi, WHOQOL–100 ve WHOQOL-BFEF
Psikiyatri, Psikoloji. Psikoformokoloji dergisi 1999; 7(2): 5-13
52) Weinstein M, Frankel M. Ecological and Psychological Approaches to
Community Psychology American. Journal of Community Psychology, Springer
1974; 2(1):43-52
53) Farquar et al.Definition of quality of life: a taxonomy. Journal of Advanced
Nursing.1995;22(3):52-58.
54) Yancar C. Madde Bağımlılarında II. Eksen komorbidite ve kişilik özelliklerinin
bağımlılık şiddeti ve yaşam kalitesi üzerine etkisinin değerlendirilmesi (Bakırköy Ruh
ve Sinir Hastalıkları Hastanesi yayınlanmamış uzmanlık tezi), 2005.
55) Ware JE. The Status of Health Assesment 1994. An Rev Pub Health 1995;16:327.
62
56) Baysal ÜS. Depresyonlu hastalarda yaşam kalitesi algısının araştırılması.
Yayınlanmamış Klinik Psikoloji Programı. Yüksek Lisans Tezi, İzmir,1991.
57) Bowling A. Measuring Health. A Review of Quality of Life Measurement Scales.
2nd ed. Open University Pres, Buckingham, 1998.
58) Dilbaz N. Yaşam Kalitesi Ölçümü ve Psikiyatri.Psycomed,1996;2(1):20-25.
59) Wilson IB, Cleraly PD. Linking clinical variables with health related quality of life.A
conceptual model of patient outcomes. JAMA 1995;273(1):59-65.
60) Flanagan JC. A research approach to improving our quality of Life. Am Psychocol
1978;33:138.
61) Fitzpatrick R et al. Quality of life measures in health care. Applications and issues
inassessment. BMJ 1992;305:1074-77.
62) Tesla MA, Nackley JF. Methods for Quality of Life Studies. Annu Rev Public
Health 1994;15:535-559.
63) Muldoon MF, Barger SD, Flory JD, Manuck SB. What are Quality of Life
measurements measuring? BMJ 1998;316(7130):542-545.
64) Leidy NK. Functional status and the forward progress of merry go-rounds. Toward
a coherent analytical framework. Nurse Res. 1994;43(4):196-202.
65) Fidaner H,Elbi H,Fidaner C ve ark. Yaşam Kalitesinin Ölçülmesi,WHOQOL-100 ve
WHOQOL-BREF.3P Dergisi 1999;7:3-66.
66) Prakash V, Pradhan,Henal Shah,Pradeep Rao,Dhananjay Asturkar and Pradnya
Ghaisas. Psychopatoloji and Self-esteem in Chronic Illness. Indian J Pediatr
2003;70(2):135-138.
67) Malhi P,Kumar L. Singh M.Screening for Psychosocial problems in Children and
Adolcents with Asthma.Indian Pediatr 2001;38:524-530.
68) Wallander JL, Varni JW. Effects of Pediatric Chronic pysical disorders on child and
family adjustment. J Child Psychol Psychiatry 1998;39(1):29-46.
69) Lieb R, Pfister H, Mastaler M,et al. Somatoform syndromes and disorders in a
representative population sample of adolescents and young adults: provanence,
comorbidity and impairment. Acta Psychistr Scand.2000;101:194-208.
70) Orra DA, Rezinkoff M, Smith G. Body image, self-esteem and depression in burn
injured adolescents and adults.J Burn Care Rehabil, 1989;10(5):454-61.
71) Garrick T,Ostrov E,Offer D.Physical symtoms and self-image in a group of normal
adolescents.Psychosomatics 1988;29:73-80.
63
72) Beratis S. Psychsocial status in pre-adolescent children with beta-thalassemia. J
Psychosom Res. 1993;37(3):271-279.
73) Marshall H. The Development of Self-Concept. Young Children 1989;44(5): 44-51
74) Hay L,Bryne M,Butler C.Evaluation of a Conflict-Resolutüon and Problem-Solving
Programme to Enchance Adolesence Self-Concept. Britsh Journal of Guidance and
Counseling 2000;28(1): 161-174.
75) Tsiantis I.Family reactions and relationships in thalassaemia.Annals of the New
York Academy of Science.1990;612:451-461.
76) Zani B, Di Palma & Vullo C. Psychosocial aspects of chronic illness thalassaemia
major.Jornal of Adolescence 1995;18:387-402.
77) Kislal FM, Kutluk T, Cetin FC, et al. Psychiatric symptoms of adolescents with
physical complains admitted to an adolescence unit. Clin Pediatr. Philadelphia,
2005;44:121-130.
78) Fava GA. Irritable mood physical and illness. Stress Med.1987;3:293-299.
79) Mangelli L, Fava GA, Grassi L, et al. Irritable mood in Italian patients with medical
disease. J Nerv Ment Dis. 2006;194:226-228.
80) Stuber ML. Psychiatric Sequelae in seriously ill children and their families.
Psychiatr Clin North Am. 1996;19(3):481-493.
81) First MB, Spitzer RL, Bibbon M, Williams JBW. DSM-IV Axis I Disorders (SCIDI),1997.
82) Öztürkçügil A,Aydemir Ö,Yıldız M ve ark. DSM-IV Eksen I Bozuklukları için
yapılandırılmış klinik görüşmenin (SCID-I) Türkçeye uyarlanması ve güvenilirlik
çalışması. İlaç ve Tedavi Dergisi.1999;12:233-236.
83) Ware JE, Sherbourne CD.The MOS 36- item short- form health survey(SF-36).I.
conceptual framework and item selection.Med Care.1992;30:473-483.
84) Koçyiğit H,Aydemir Ö,ÖlmezN,Memiş A.Kısa form 36’nın(KF-36) Türkçe
versiyonunun güvenilirliği ve geçerliliği. İlaç ve Tedavi Dergisi.1999;12:102-106.
85) Demiral Y,Ergör G,Ünal B ve ark. SF-36 yaşam kalitesi ölçeğinin genel toplum
örneğinde güvenilirliği. I.Sağlıkta yaşam kalitesi sempozyumu özet kitabı. Emek
matbaası, İzmir, 2004.
86) Zigmond AS, Snaith PR, The hospital anxiety and depression scale.Acta
Psychiatr Scand.1983;67:361-370.
64
87) Carroll PT, Kathol RG, Noyes R Jr, Wald TG,Clamon GH.Screening for
depression and anxiety in cancer patiens using the hospital anxiety and depression
scale.Gen Hosp Psychiatry.1993;15(2):69-74.
88) Aydemir Ö, Güvenir T, Küey L, Kültür S. Hastane Anksiyete ve Depresyon Ölçeği
Türkçe Formu’nun Geçerlilik ve Güvenilirliği. Türk Psikiyatri Dergisi 1997; 8:280-287
89) Magee WJ, Eaton WW, Witchen HU, Mc Gonagle KA, Kessler RC.Agoraphobia,
simple phobia and social phobia in the National Comorbidity Survey.Arch Gen
Psychiatry.1996;53:159-168.
90) Schneier FR, Johnson J,Hornig CD,Liebowitz MR,Weissman MM.Social
Phobia.Comorbidity
and
morbidity
in
an
epidemiologic
sample.
Arch
Gen
Psychiatry.1992;49:282-288.
91) İzgiç F,Akyüz G,Doğan O,Kuğu N.Üniversite öğrencilerinde sosyal fobi yaygınlığı.
Anadolu Psikiyatri Dergisi.2000;1(4):207-214.
92) Tonge B.J. Anxiety in adolescence. Handbook ofAnxiety. (Ed: M.Roth and oth)
vol.2.Amsterdam: Elsevier Science Publisher,1988
93) Flint AJ. Epidemiology and comorbidity of anxiety disordersin the elderly.Am J
Psychiatry.1994;151:640-649.
94) Wittchen HU, Zhao S,Kessler RC,Eaton WW.DSM-III R generalized anxiety
disorder in the national comorbidity survey. Arch Gen Psychiatry.1994;51:355-364
.
65
EK-1
KİMLİK VE SOSYODEMOGRAFİK BİLGİ FORMU
Hastane protokol no:
Tarih:
Hastanın adı soyadı:
Doğum Tarihi ve yeri:
Cinsiyeti: 1.Kadın 2.Erkek
Öğrenim düzeyi:
0-okuma yazması yok
1-ilköğrenim mezunu
2-lise mezunu
3-üniversite mezunu
Yasal medeni durumu:
1. evli
2. bekar
3. ayrılmış
Çocuğu var mı: 1. evet 2.hayır
varsa sayısı:
Son 5 yılda en uzun süre kiminle yaşadığı:
1. evli ya da partneriyle
2. anne ve ya babasıyla
3. çocuklarıyla
4. yalnız
5. diğer
Meslek:
1. Çalışmıyor
2. Memur
3. İşçi
4. Esnaf/ tüccar
5. Köylü/ çiftçi
6.Öğrenci
Çalışma düzeni:
1. düzensiz-kısa aralıklarla
2. düzenli
3. hiç çalışmamış
Talasemi nedeniyle hiç işten çıkmak zorunda kalmış mı?
1. Evet
2. Hayır
Ekonomik düzey:
1. 1000 TL ve üzeri
2. 500 -1000 TL arası)
3. 500 TL ve altı
Halen yaşadığı yer:
1. büyükşehir
2. şehir
3. ilçe-kasaba
4. köy
66
Daha önce psikiyatrik rahatsızlık tanısı konulmuş mu?
1.evet 2. hayır
Psikiyatrik hastalık nedeni ile halen tedavi kullanımı var mı?
1.evet 2.hayır
Önceden hiç intihar girişimi var mı?
1.evet 2.hayır
Varsa ne şekilde?.............
Önceden hiç intihar düşüncesi/planı oluş mu?
1.evet 2.hayır
Yaşamı boyunca kendine zarar verme öyküsü var mı?
1.evet 2.hayır
Sigara kullanımı öyküsü?
1.evet 2.hayır
Alkol kullanımı öyküsü?
1.evet 2.hayır
Madde kullanımı öyküsü?
1.evet 2.hayır
Ailede psikiyatrik hastalık öyküsü var mı?
1.evet 2.hayır
Varsa tanısı:
Ailede talasemi öyküsü var mı?
1.kardeş 2.kuzen
Talasemi nedeni ile ailede kayıp öyküsü var mı?
1.evet 2.hayır
Annenin eğitim durumu?
1.ilkokul mezunu
2.ortaokul mezunu
3.lise mezunu
4.üniversite mezunu
Babanın eğitim durumu?
1.ilkokul mezunu
2.ortaokul mezunu
3.lise mezunu
4.üniversite mezunu
Sosyal güvencesi? 1.Var 2.Yok
Transfüzyon sıklığı?
1.2 haftada bir
3.3 haftada bir
3.4 haftada bir
Transfüzyon tedavisine uyumu?1.Düzenli 2.Düzensiz
Uygulanan demir şelasyon tedavi tipi?
1.Tablet 2.Pompa 3.Tablet ve pompa 4.Tablet ve IV
Demir şelasyon tedavisine uyumu?1.Düzenli 2.Düzensiz
67
EK-2
HAD ÖLÇEĞİ
Hasta adı soyadı
Tarih
Bu anket sizi daha iyi anlamamıza yardımcı olacak.Her maddeyi okuyun ve son
birkaç gününüzü göz önünde bulundurarak nasıl hissettiğinizi en iyi ifade eden
yanıtın yanındaki kutuyu işaretleyin.Yanıtınız için çok düşünmeyin, aklınıza ilk gelen
yanıt en doğrusu olacaktır.
1)Kendimi gergin, ‘patlayacak gibi’ hissediyorum.
□ Çoğu zaman
□Birçok zaman
□ Zaman zaman, bazen
□ Hiçbir zaman
2)Eskiden zevk aldığım şeylerden hala zevk alıyorum.
□ Aynı eskisi kadar
□Pek eskisi kadar değil
□ Yalnızca biraz eskisi kadar
□ Neredeyse hiç eskisi kadar değil
3)Sanki kötü bir şey olacakmış gibi bir korkuya kapılıyorum.
□ Kesinlikle öyle ve oldukça da şiddetli
□ Evet, ama çok şiddetli değil
□ Biraz, ama beni endişelendiriyor
□ Hayır, hiç öyle değil
4)Gülebiliyorum ve olayların komik tarafını görebiliyorum.
□Her zaman olduğu kadar
□Şimdi pek o kadar değil
□ Şimdi kesinlikle o kadar değil
□ Artık hiç değil
5)Aklımdan endişe verici düşünceler geçiyor.
□ Çoğu zaman
□Birçok zaman
□ Zaman zaman, ama çok sık değil
□ Yalnızca bazen
6)Kendimi neşeli hissediyorum.
□ Hiçbir zaman
□Sık değil
□ Bazen
□ Çoğu zaman
7)Rahat rahat oturabiliyorum ve kendimi gevşek hissediyorum.
68
□ Kesinlikle
□Genellikle
□ Sık değil
□ Hiçbir zaman
8)Kendimi sanki durgunlaşmış gibi hissediyorum
□ Hemen hemen her zaman
□Çok sık
□ Bazen
□ Hiçbir zaman
9)Sanki içim pır pır ediyormuş gibi bir tedirginliğe kapılıyorum.
□ Hiçbir zaman
□ Bazen
□ Oldukça sık
□ Çok sık
10)Dış görünüşüme ilgimi kaybettim.
□ Kesinlikle
□Gerektiği kadar özen göstermiyorum
□ Pek o kadar özen göstermeyebiliyorum
□ Her zamanki kadar özen gösteriyorum
11)Kendimi sanki hep bir şey yapmak zorundaymışım gibi huzursuz hissediyorum
□Gerçekten de çok fazla
□Oldukça fazla
□ Çok fazla değil
□ Hiç değil
12)Olacakları zevkle bekliyorum.
□Her zaman olduğu kadar
□Her zamankinden biraz daha az
□ Her zamankinden kesinlikle daha az
□ Hemen hemen hiç
13)Aniden panik duygusuna kapılıyorum
□ Gerçekten de çok sık
□ Oldukça sık
□ Çok sık değil
□ Hiçbir zaman
14)İyi bir kitap, televizyon ya da radyo programından zevk alabiliyorum.
□ Sıklıkla
□ Bazen
□ Pek sık değil
□ Çok seyrek
69
EK-3.
Hastanın Adı Soyası:
Tel:
Tarih:
SF 36
1. Genel olarak sağlığınız için aşağıdakilerden hangisini söyleyebilirsiniz?
a-Mükemmel
b-Çok iyi c-İyi d-Orta e-Kötü
2. Bir yıl öncesiyle karşılaştırdığınızda, şimdi genel olarak sağlığınızı nasıl
değerlendirirsiniz?
a-Bir yıl öncesine göre çok daha iyi
b-Bir yıl öncesine göre biraz
daha iyi
c-Bir yıl öncesiyle hemen hemen aynı
d-Bir yıl öncesine göre biraz daha kötü
e-Bir yıl öncesinden çok daha kötü
3. Aşağıdaki maddeler gün boyunca yaptığınız etkinliklerle ilgilidir. Sağlığınız
şimdi bu etkinlikleri kısıtlıyor mu? Kısıtlıyorsa ne kadar?
Evet,
Evet, biraz Hayır, hiç
oldukça
kısıtlıyor
kısıtlamıyor
kısıtlıyor
Koşmak, ağır kaldırmak, ağır sporlara katılmak gibi
ağır etkinlikler
Bir masayı çekmek, elektrik süpürgesini itmek ve
ağır olmayan sporları yapmak gibi orta dereceli
etkinlikler
Günlük alışverişte alınanları kaldırma veya taşıma
Merdivenle çok sayıda kat çıkma
Merdivenle bir kat çıkma
Eğilme veya diz çökme
Bir iki kilometre yürüme
Birkaç sokak öteye yürüme
Bir sokak öteye yürüme
Kendi kendine banyo yapma veya giyinme
4. Son 4 hafta boyunca bedensel sağlığınızın sonucu olarak, işiniz veya diğer
günlük etkinliklerinizde, aşağıdaki sorunlardan biriyle karşılaştınız mı?
Evet
İş veya diğer etkinlikler için harcadığınız zamanı azalttınız mı?
Hedeflediğinizden daha azını mı başardınız?
İş veya diğer etkinliklerinizde kısıtlanma oldu mu?
İş veya diğer etkinlikleri yaparken güçlük çektiniz mi? (örneğin
daha fazla çaba gerektirmesi)
70
Hayır
5. Son 4 hafta boyunca, duygusal sorunlarınızın (örneğin çökkünlük veya
kaygı) sonucu olarak işiniz veya diğer günlük etkinliklerinizle ilgili aşağıdaki
sorunlarla karşılaştınız mı?
Evet
Hayır
İş veya diğer etkinlikler için harcadığınız zamanı azalttınız mı?
Hedeflediğinizden daha azını mı başardınız?
İşinizi veya diğer etkinliklerinizi her zamanki kadar dikkatli
yapamıyor muydunuz?
6. Son 4 hafta boyunca, bedensel sağlığınız veya duygusal sorunlarınız,
aileniz, arkadaş veya komşularınızla olan olağan sosyal etkinliklerinizi ne
kadar etkiledi?
a-Hiç etkilemedi b-Biraz etkiledi
c-Orta derecede etkiledi d-Oldukça etkiledi
e-Aşırı etkiledi
7. Son 4 hafta boyunca ne kadar ağrınız oldu?
a-Hiç
b-Çok hafif c-Hafif
d-Orta
e-Şiddetli
f-Çok şiddetli
8. Son 4 hafta boyunca ağrınız, normal işinizi (hem ev işlerinizi, hem ev dışı
işlerinizi düşününüz) ne kadar etkiledi?
a-Hiç etkilemedi b-Biraz etkiledi
c-Orta derecede etkiledi d-Oldukça etkiledi
e-Aşırı etkiledi
9. Aşağıdaki sorular sizin son 4 hafta boyunca neler hissettiğinizle ilgilidir. Her
soru için sizin duygularınızı en iyi karşılayan yanıtı, son 4 haftadaki sıklığını
göz önüne alarak, seçiniz.
Her
Çoğu
zaman zaman
Oldukça
Bazen
Nadiren
Kendinizi yaşam dolu hissettiniz mi?
Çok sinirli bir insan oldunuz mu?
Sizi hiçbir şeyin neşelendiremeyeceği
kadar kendinizi üzgün hissettiniz mi?
Kendinizi sakin ve uyumlu hissettiniz mi?
Kendinizi enerjik hissettiniz mi?
Kendinizi kederli ve hüzünlü hissettiniz mi?
Kendinizi tükenmiş hissettiniz mi?
Kendinizi mutlu hissettiniz mi?
Kendinizi yorgun hissettiniz mi?
10. Son 4 hafta boyunca bedensel sağlığınız veya duygusal sorunlarınız sosyal
etkinliklerinizi (arkadaş veya akrabalarınızı ziyaret etmek gibi) ne sıklıkta
etkiledi?
a-Her zaman
b-Çoğu zaman
c-Bazen
d-Nadiren
e-Hiçbir
zaman
71
Hiçbir
zaman
11. Aşağıdaki her bir ifade sizin için ne kadar doğru veya yanlıştır? Her bir ifade
için en uygun olanını işaretleyiniz.
Kesinlikle Çoğunlukla
doğru
doğru
Diğer insanlardan biraz daha
kolay hastalanıyor gibiyim.
Tanıdığım diğer insanlar kadar
sağlıklıyım.
Sağlığımın kötüye gideceğini
düşünüyorum.
Sağlığım mükemmel
72
Bilmiyorum
Çoğunlukla
yanlış
Kesinlikle
yanlış
73
Download