ZOR YILLAR! 2.Dünya Savaşı'nda Türkiye’de İngiliz - Alman Propaganda ve İstihbarat Savaşı SÜLEYMAN ŞEYDİ 2. Dünya Savaşı’nda Türkiye’de İngiliz-Âlman Propaganda ve İstihbarat Savaşı Süleyman Şeydi ISBN 975 - 9091 - 74 - 7 © ASİL YAYIN DAĞITIM LTD. ŞTİ. Bu kitabın basım, yayın, satış haklan Asil Yayın Dağıtım Ltd. Şti.’ne aittir. Anılan kuruluşun izni alınmadan kitabın tümü ya da bölümleri mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kayıt ya da başka yöntemlerle çoğaltılamaz, basıfamaz, dağıtılamaz. 1. Baskı 2006 Kapak Tasarımı Ayşe ÖZMEN ayseozmen06@hoftTiail.com Düzenleme A. Suna SUBAŞI Baskı ve Cilt Baran Ofset. (0.312) 367 66 92 <^j Asi! Yayın Dağıtım Ltd. Şti. Fevzi Çakmak t.Sokak No: 22/A Kızılay/Ankara 5 i Tel: 0(312) 230 28 80 - 81 Fax: 0(312) 230 28 82 www.asilyayin.com.tr asil@a3ilyayIn.com.tr Eşim Nuray ve Kızım Cansu Sena'ya On$0% 11 "" WnWHH‘1t Psikolojik savaş olarak da adlandırılan propaganda, insanları yeterli de­ ğerlendirme yapmadan arzu edilen sonuca ulaşmaya ikna etme sanatıdır. Pro­ paganda en az savaş tarihi kadar eski olmakla birlikte, Birinci Dünya Sava­ şandaki İngiliz propagandasının başarısı, İkinci Dünya Savaşı’na katılan ül­ kelere örnek teşkil etmiş ve ülkelerin bu alana yoğunlaşmaları sonucunu do­ ğurmuştur. Hatta bu tarihten sonra artık propaganda, savaş stratejilerinin vaz­ geçilmez bir parçası hâline gelmiştir. Propagandama arkasındaki hâkim düşünce, geniş kitlelerin desteğini sağ­ lamak ve düşman için büyük utanç verici durumlar yaratmaktır. Bunun için de propagandacının olaylarla ve kamuoyu ile İlgili istihbarat bilgilerine sahip olma zorunluluğu vardır. Aksi hâlde propagandanın baş an şansı yok denecek kadar azdır. Propagandanın savaş stratejilerinin vazgeçilmez bir parçası hâli­ ne gelmesinden sonra, propaganda ile istihbarat birimlerinin aynı çatı altında ya da birbirleriyle sıkı bir işbirliği içerisinde çalışma zorunluluğu ortaya çık­ mıştır. Bundan dolayı, bu çalışmada İngiliz ve Almanların Türkiye'deki is­ tihbarat ve propaganda çalışmalan birlikte ele alınmıştır. İkinci Dünya Savaşı yıllarında Türkiye, tam bir propaganda ve istihbarat arenası hâline geldi ve İrili ufaklı bir çok yabancı İstihbarat biriminin ve onlar ile işbirliği hâlindeki propaganda örgütlerinin kıyasıya mücadelesine sahne oldu. Beyoğlu’ndaki Pera Palas ve Park Hotel, başta Alman ve İngiliz ajan­ ları olmak üzere yabancı ajanların boy gösterdiği mekânlardı. Müşterilerinin çoğunun herhangi bir yabancı istihbarat biriminin elemanı olmasının yanında, çalışanlarının da hemen hepsi yerli veya yabancı (en azından bir, hatta bazen de birden çok) istihbaratın haber kaynağıydı. Beyoğlu başta olmak üzere İs­ tanbul ve Ankara’daki caddeler, barlar, gece kulüpleri ve restoranlar Hollywood filmlerini kıskandıracak senaryoları hayata geçiren stüdyolar gi­ biydi. Türkiye’de yaşanan bu istihbarat savaşma Türk İstihbaratı da kayıtsız kalmadı. Nitekim Millî Emniyet Hizmetleri Riyaseti İMAH/MEH-Bugünkü MİT), yabancı istihbarat birimlerinin faaliyetlerine direkt müdahale yerine, onları Türkiye’nin millî çıkarları doğrultusunda yönlendirdi. Yabancı ajanlar, kurallara riayet edip çok ileri gitmediği müddetçe Türk polisi de bunların faa­ liyetlerine pek ses çıkarmıyordu. Ancak, Türkiye’yi direkt ilgilendiren konu­ larda ajanlık yapanlar, hemen sınır dışı ediliyor; fakat Müttefikler ve Mih­ ver’in birbirlerini izlemesine ses çıkarmıyordu. Türkiye özellikle kendisini savaş dışı tutmaya yarayacak bilgilerin, yönlendirdiği-aj anlar vasıtasıyla ilgili ülkeye ulaşmasını sağlayarak savaşın seyrine etki etmeye bile çalışıyordu. İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’nin izlediği dış politika hakkında ya­ pılmış önemli çalışmalar bulunmaktadır. Bu çalışmalar genelde Türkiye’nin izlediği tarafsızlık politikasını ve savaşan güçlerin Türkiye’yi kendi tarafla­ rında savaşa sokma yönündeki baskılan ve Türkiye’nin bu baskılara karşı ta­ kındığı tutumu, Türk dış politikasının şekillenmesinde Sovyet faktörü gibi si­ yasî ve kısmen de ekonomik konulan içermektedir. Ancak bu kaynaklar, İkinci Dünya Savaşı esnasında Türkiye’yi kendi tarafına çekebilmek için sa­ vaşan güçlerce Türkiye’de yürütülen propaganda ve istihbarat faaliyetleri üzerinde durmamaktadırlar. Özellikle Almanların Türkiye ile komşu olmala­ rından sonra İngilizlerin, Türk kamuoyunun desteğini arkatanna almak, ka­ muoyunun ve Türk yöneticilerinin Alman yanlısı tutum izlemelerine engel olmak ya da Almanların yanında savaşa girmelerini engellemek için diploma­ tik ilişki ve baskıların ötesinde bir çabaya ihtiyaçları vardı. Çünkü savaş baş­ lamadan önce ve savaşın başladığı ilk andan itibaren Nazi ajanları Türkiye’yi kendilerine mesken tutmuş ve Nazi propagandası noktasında bir hayli mesafe almışlardı. Türkiye’de yürütülen Nazi propagandasını etkisiz kılmak için İn­ giltere’nin tek çıkar yolu, ülkede kendileri lehine kanaat uyandırmak ve Al­ manya’nın gerçek niyetleri üzerine inşa edilen bir ‘karşı propaganda’ savaşı başlatmaktı. Bu düşünce ile yola çıkan İngiliz istihbarat ve propaganda birim­ lerinin de Türkiye’ye konuşlanmasından sonra savaş yıllan boyunca Türkiye, Nazi-İngiliz propaganda ve İstihbarat savaşlanna sahne oldu. İşte bu çalışma, İkinci Dünya Savaşı yıllannda savaşan taraflann, özellik­ le de İngiltere ve Nazi Almanya’sının Türkiye’yi kendi taraflanna çekebil­ mek için yürüttükleri propaganda ve istihbarat faaliyetleri üzerinde durmak­ tadır. Yapılan çalışma, istihbarat birimlerinin faaliyetleri ile ilgili olunca bu konudaki kaynaklann çoğuna ulaşılamama durumu söz konusu olabilmekte­ dir. Bu, konu ile İlgili arşiv belgelerinin tamamının araştırmacılara sunulmaması ile alakalı olduğu kadar, olayın tabiatı gereği yapılan işlerin kayıt altına alınmaması ya da devlet arşivlerine girmeden kayıtların imha edilmesi ile de ilgilidir. Bunun sonucu olarak, bazı olaylar tam olarak sonuca bağianamamakta, ya da olaylarda adı geçen kişiler hakkında somut bilgilere ulaşılama­ maktadır. Yine de bu çalışmada, İngiliz ve Alman istihbarat ve propaganda örgütlerinin Türkiye’deki açık ve gizli yapılanmaları ve faaliyetleri hakkında ciddi sonuçlara ulaşıldı. Bu anlamda İngilizlerin İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere Anadolu’nun değişik yerlerindeki gizli teşkilatlan ve bu teşkilatlann casusluk, sabotaj vs. türünden faaliyetleri ayrıntısıyla ele alın­ maktadır. Aynca Almanların ve İngilizlerin Türk hükümetini ve kamuoyunu kendi yanlannda tutabilmek için yürüttükleri propaganda faaliyetlerini ele almakta; özellikle Nazi propagandası karşısında zor durumda kalan İngilizle­ rin karşı propaganda faaliyetlerini, Aîmanlann Türkiye’yi işgali karşısında sürgünde Türk hükümeti kurmak, İngiliz yanhsı gazetecileri koruma altına almak gibi İngiliz planlarını ele almakta ve bu propaganda savaşlarına karşı Türk hükümetinin tutumu değerlendirilmektedir. Bu yönleri ile bu çalışma Barry Rubin’nın, Istanbul Intrigues (İstanbul: Boğaziçi University Press, 2002) adlı eserinden farklıdır. İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın Türkiye’deki propaganda faaliyet­ leri üzerine Johannes Glasneck’in Türkiye'de Faşist Alman Propagandası (Ankara: Onur Yayınlan, 1976) adlı kayda değer bir çalışması bulunmakta­ dır. Bunun yanında yine aynı dönemde Türkiye’deki Turancı hareketler ve bu hareketin Nazıler ile olan yakınlığım ele alan Uğur Mumcu’nun 40'ların Ca­ dı Kazam (İstanbul: um: ag Vakfı Yayınlan, 1990) adlı eseri bulunmaktadır. Her iki çalışma da daha ziyade Alman propaganda faaliyetleri üzerine yoğun­ laşmış, buna karşı İngiltere’nin tepkileri ve karşı faaliyetleri konusunda bir değerlendirme yapılmamıştır. Elinizdeki bu eser, Records of Special Operations Executive (HS) dosya­ lan başta olmak üzere İngiliz Millî Arşivi (eski adıyla Public Record OfficePROynde son yıllarda araştırmacılann hizmetine sunulan İngiliz istihbarat birimlerinin belgelerinden hareketle, daha önce ele alınmamış pek çok olaya açıklık getirmektedir. Bu çalışma, Cumhuriyet tarihimizin çok önemli olduğu hâlde üzerinde fazla durulmayan bir kesitini aydınlatmaktadır. Aynca, sadece Türk tarihine değil, genel anlamda İkinci Dünya Savaşı yıllan İngiliz ve Av­ rupa tarihine de ışık tutmaktadır. Tarafsız bir ülkede İngilizlerin propaganda ve istihbarat aktivitelerinde karşılaştığı sıkmtılann yanında, yine İngilizlerin Türkiye’ye yönelik faaliyetler ile ilgili kendi araîannda düştüğü açmazlann da üzerinde durmaktadır. Araştırmam süresince çalışmamı sabırla okuyup yapıcı eleştirilerde bulu­ nan başta Prof. Dr. Bayram Kodaman olmak üzere değerli meslektaşlanm Turgut Ermumcu, Hayri Çapraz, Ramazan Gülendam, Abdullah Şevki Duymaz, Murat Kılıç, Ali Bulgurcu, Bilge Hürmüzîü, Levent Aytemİz, Ha­ kan Karagöz ve Kansu Ekici’ye şükran borçluyum. Aynca bu çalışma ile ilgi­ li her konuda benden desteğini esirgemeyen sayın Servet Avşar’a da özel te­ şekkür borcum var. İngiliz Millî Arşivi’ildeki (PRO) araştırraalanm sırasında arşiv çalışanları her zamanki gibi yardımlarını esirgemediler. Özellikle PRO çalışanlarından Neil Cobbett’in yardımlarını burada zikretmek zorundayım. Bunların yanında bana maddî destek sağlayan Türkiye Bilimler Akademi­ si’ne {TUBA) teşekkürü bir borç bilirim. Onların desteği olmadan bu çalış­ manın tamamlanma şansı zayıftı. Süleyman Şeydi Şubat 2006 iç fm m itm ÖNSÖZ................................................. III İÇİNDEKİLER.................................................................................................... IX KISALTMALAR................................................................................................ XII Giriş......................... 1 BÖLÜM 1 NAZİ ALMANYA’SININ TÜRKİYE PROPAGANDASI Savaşan Güçler ve Türkiye................................................................................... 11 Bıçak Sırtındaki ülke: Türkiye............................................................................. 13 Nazı Propagandasının Hedefindeki Türkiye......................................................... 18 a) Türk Öğrencilerin Almanya’da Eğitime Yönlendirilmesi........................... 20 b) Nazilerin Türk Eğitim Sistemine Nüfuz Çabalan.......................................20 c) Türk öğrencileri Kazanma Çabalan........................................................... 23 d) Basm-yaym Üzerinde Nüfuz Kurma Girişimi.............................................25 Türkiye’de Alman Propagandasının Yapılanması ;..................................... 28 Alman Haber Ajanslaraıın Türkiye’deki Faaliyetleri........................................... 33 Ortadoğu’ya Yönelik Alman Faaliyetleri............................................................. 36 Alman Propagandasının Ortadoğu organizasyonu Türkiye’ye taşmıyor.............. 39 Alman Propagandası Üzerinde Hâkimiyet Kavgası............................................. 44 Alman Propagandası ve Türk Basım .........................................................50 Tan Gazetesi’nın Alman Propagandasına Karşı Savaş İlâm................................. 52 Alman Yanlısı Türk Basım.:........................................................... Gazete Dışındaki Alman Propaganda Faaliyetleri................................................ 64 Alman Propagandası Karşısında İngiliz Tutumu.................................................. 66 56 BÖLÜM II İNGİLİZ GİZLİ ÖRGÜTÜ (SOE)’NiN TÜRKİYE’DEKİ YAPILANMASI ve FAALİYETLERİ SOE’nin Kumluşu ve Amacı.................................................. SOE’nin Ortadoğu Bölge Merkezinin Yapılanması ................................ 80 İstihdam Sorunu....................................................................................................84 Tarafsız Bir Ülkede SOE Faaliyetleri....................................................................86 76 SÖE’nin İstanbul’a Yerleşmesi................................................—..........................88 İstanbul'a Ajan Akını............................................................................................93 SOE Teşkilatlanmasından MAH’m Haberi Var mıydı?......................................102 Bârbarossa sonrası Türk Dış politikası, Hugessen ve SOE................................. 105 SÖE’nin Türkiye Faaliyetleri............................................................................ 110 Rüşvet Girişimi.......................................................................T........................... 113 SOE’nin Gemi Faaliyetleri..................................... 116 SÖE’nin Türk Ajanları............................. 121 SÖE’nin İletişim Sörunlan.................................................................................. 134 İşgal sonrası için Türkiye’de kumlan Gizli Telsiz İstasyonları .....................138 Almanlar Türkiye’deki İngiliz İstihbaratına Sızıyor....................... 142 a- MOR (Freund)........................................... 142 b- Maria Dumont............................ 144 . BÖLÜM 3 SOE’NİN TÜRKİYE’DEKİ PROPAGANDA FAALİYETLERİ Fısıltı Kampanyası...............................................................................................152 SOE’nin Yaydığı Fısıltılar...................................................................................153 Propaganda’ya Taze Kan......................................................................... 158 Anti-Nazi Karikatürlerin Yarattığı Kriz.............................................................. 160 Pera Palas Olayı..................................................................... 162 İngiliz Dışişleri ile SOE Karşı Karşıya............................................................... 165 Nazi Propagandası Fırsatı Kaçırmıyor................................................................ 168 SOE Propaganda Lideri Türkiye’den Sürülüyor.,....................... 169 Yasaktan Sonra SOE’nin Propaganda Plânı ....................... 172 Türk Gazeteciler Güvenli Yerlere Taşınacak...................................................... 179 BÖLÜM 4 İNGİLİZ ENFORMASYON BAKANLIĞI’NIN TÜRKİYE’DEKİ PROPAGANDA FAALİYETLERİ (1940-42) Film Propagandası............. 182 Gazeteler..............................................................................................................190 İügİİizierin Türkiye’de Yayın Sıkıntısı: Karşı Propaganda Arayışları................193 Cephe..................................... 195 Radyo Yayınlan.................................................................................................. 201 Türkiye’de Radyoların Durumu.......................................................................... 203 BBC’nin Türkiye’ye Yönelik Yayınlan..............................................................204 Türk-Alman İşbirliği rai?.................................................................. ,................ 208 Müttefik Yayınlan ve Türkiye’nin Tutumu.........................................................211 İngilizlerin Propaganda Sıkıntısı................... ..................................................... 213 İngiliz Gazetelerinden Alman Propagandasına Kıyak.........................................216 İstanbul’daki İngiliz Propaganda Organizasyonun Yeniden Yapılanması ....218 Alman İşgali Hâlinde İstanbul’da İngiliz Propaganda Organizasyonunun Yapılanması................. 224 İşgal Anmda Türk Hükümetine Yönelik Propaganda..........................................230 BÖLÜM 5 ALMANLARIN CEPHELERDE GERİLEMEYE BAŞLADIKTAN SONRAKİ DÖNEMDE TÜRKİYE’DE İNGİLİZ PROPAGANDASI Türkiye’nin Alman İşgaline Maruz kalması Hâlinde Propaganda Temalan........................................................................................... 234 İngiliz Ordusunun Türkiye’ye Girmesi Durumunda İngiliz Propagandası............................................................................................241 Alman Propagandasında Ton Değişikliği............................................................242 İngilizlerin Karşı Propagandası...........................................................................243 Türk Tarafsızlığı Karşısında İngiliz Politikası.....................................................247 Kınlına Noktası................................................................................................... 252 Almanlar Türkiye’de Zemin Kaybediyor.............. 254 Türkiye’den Almanlann Sürülmesi Meselesi: Naziler Korundu mu?................ 255 SONUÇ............................................................................................................... 260 BİBLİYOGRAFYA !..................................................................................267 DİZİN................................................................................................................. 271 Kısaltmalar AA BBC DNB DSP EH EP MAH/MEH MI6 MI8 NPD PRO PWE SD SIGINT SİME SOE SSCB TO TP UKCC w rr Anadolu Ajansı British Broadcasting Company Deutsche Nachrichten Büro Directorate Special Operations Electra House Europa Press Millî Emniyet Hizmetleri Riyaseti Secret Intelligence Service British Signals Intelligence Nachrichten Press Dienst Public Record Office Political Warfare Executive Sicherheltsdients British Signals Intelligence Security Intelligence Middle East Special Operation Executive Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Press Transocean Transkontinent Press United Kingdom Commercial Cooperation Wriless and Transmitter Türkiye, İkinci Dünya Savaşı yıllarında askerî açıdan zamanın modem güçlerine karşı koyabilecek durumda değildi. Önemli bir as­ kerî güç olmamakla birlikte Türkiye, savaşın cereyan ettiği yılların jeo-politik ve jeo-stratejik bağlamı içerisinde önemli bir yer işgal edi­ yordu. Bu önem, Almanların Mart 1941 tarihinde Türkiye’nin Bulgar sınırına kadar gelmeleri ve Mayıs ayında da Ege Adalarına yerleşme­ leri ile daha da arttı. Bu andan itibaren Türkiye’nin savaştaki duruşu çok önemliydi. Türkiye, Hitler ordusuna Ortadoğu’ya ulaşmak için topraklarından geçiş izni vermesi durumunda, Almanlara, Londra’dan sonra savaşın sevk ve idare edildiği ikinci merkez olan Kahire’deki İngiliz askerî ve siyasî karargâhım elde etme fırsatı verecekti. Bu du­ rum, Avrupa’ya hâkim olan Hİtler’in savaşı kazandığı anlamına geli­ yordu. Buradan hareketle Türkiye, İngiltere için Ortadoğu bölgesine yönelik Alman saldırılan karşısında “tampon devlet” işlevini görü­ yordu. Zaten Londra, 1943 yılına kadar Türkiye’nin savaşa girmesi için güçlü bir irade sergilemedi. Bilakis, Almanlar ile işbirliğinden ka­ çınması koşuluyla savaş dışı kalmasını destekledi. Türkiye’yi işgal edip, Ortadoğu’ya ulaşmak yerine Sovyet ordulanm devre dışı bırakmayı tercih eden Hitler, 22 Haziran 1941 tarihinde Barbarossa harekatı ile Sovyetleri işgale başladı. Bu, Türkiye’ye ol­ duğu kadar Mihver’e karşı henüz tek başına mücadele eden İngilte­ re’ye de derin bir nefes aldırdı. Gerçi tehdit, ne İngiltere için ne de Türkiye için son bulmuştu. Ancak On İki Ada’da İtalyanların; Ege Adaları, Yunanistan ve Bulgaristan’da da Nazi birliklerinin varlığı Türkiye için ciddî bir tehditti. Bu durum, İngiltere için de aynı oranda bir tehdit oluşturuyordu. Çünkü Sovyetlere karşı doğu cephesinde ba­ şarı elde eden Almanlar, Kafkasya ve İran’da da nüfuzlarım artırdılar. Dolayısıyla tehlike çemberinin merkez noktası hâline gelen Türkiye her an Alman işgaline uğrayabilirdi. Bu bağlamda İngiltere’nin Tür­ 2 Zor Yıllar kiye’den beklentisi, Alman işgali gerçekleşirse buna direnmesi, en azmdan İngiliz birlikleri bölgeye sevk edilenceye kadar Alman ordula­ rım oyalamasıydı. Almanlar ise, Türkiye’nin İngilizler ile işbirliği yapmasını ve top­ raklarım Müttefik kuvvetlerinin kullanımına sunmasını istemiyor; Türkiye’ye şantaja kadar varan baskılarda bulunuyordu. Çünkü Tür­ kiye’nin İngiltere safında savaşa girmesiyle Nazilerm Güneydoğu Av­ rupa’daki stratejik hedefleri Müttefik saldırılarına açık hâle geliyordu. Aynca Barbarossa harekâtından sonra eneıj isini başka alana kaydıran Hitler, Türkiye üzerinden Nazi kıtalanna yönelebilecek bir saldırıdan emin olmak istiyordu. Dolayısıyla Almanya da Sovyet işgali tamam­ lanana kadar Türkiye’nin savaş dışı kalmasını istiyordu. Bu anlamda her iki blok da savaştaki stratejilerinde Türkiye’nin kendileri için olan öneminin farkındaydı. Almanya’nın, Sovyeüeri yenmek ve İngiltere’nin Ortadoğu’daki nüfuzunu sona erdirmek için Türkiye’yi kendi çizgisinde tutmaya; İngiltere’nin de, Almanya’nın bu girişimi karşısında bölgedeki çıkarlarını ve pozisyonunu korumak için Türkiye’nin Alman nüfuzuna girmesini önlemeye İhtiyacı vardı. 1939 yılı başı itibarıyla savaşın kaçınılmaz olduğunun anlaşılması üzerine, Türkiye’nin kendi tarafında yer almasının ne denli önemli ol­ duğunun farkında olan savaşan güçler, Ankara’ya deneyimli diplo­ matlarını büyükelçi olarak atadılar. Her şeyden önce savaşın genel resmî, Türkiye’den, belki dünyanın herhangi başka bir noktasından daha net görülüyordu. İngiltere ve Almanya başta olmak üzere sava­ şan tarafların Ankara’daki büyükelçilikleri şüphesiz ülkelerinin dün­ yaya açılan en önemli penceresi konumundaydı. Almanya’nın en ma­ hir eski politikacılarından olan Alman eski başbakanı Franz von Papen’in Ankara’ya büyükelçi olarak atanması bu anlamda önemli bir göstergedir. Zira böylesine zor bir görevin üstesinden ancak von Papen çapında bir siyasetçi gelebilirdi. İngiltere ise, Ankara’ya Sir Hughe Knatchbull-Hugessen’i büyü­ kelçi olarak gönderdi. O dönemde Ankara’ya büyükelçi olarak atan­ mak, bir diplomat için kariyeri açısından onur verici bir görevdi. Fa­ GİtİS 3 kat bu görev, Nazi Birliklerinin, Ege Denizi ve Balkanlarda, İngiliz birliklerinin Ortadoğu’da, Rus ve Alman birliklerinin Kafkasya böl­ gesinde olduğu bir ortamda, Türk dış politikasına kendi ülkelerinin çıkartan doğrultusunda yön vermeye çalışmak gibi zor bir misyonu gerektiriyordu. Özellikle, 1943 yılı başından itibaren Türkiye’nin aktif desteğine ihtiyaç duyan başta İngiltere olmak üzere Müttefikler, An­ kara’ya baskı yapmaya başlayınca Hugessen, tarafsız kalma konusun­ da ısrarcı olan Türk Dışişleri ile sıkıntılı günler yaşamaya başladı. Türkiye ise, Birinci Dünya Savaşı’nda olduğu gibi bir maceraya atılmak niyetinde değildi. Her şeyden önce bu, Ankara’nın savaşı de­ ğildi. Ankara’nın bu savaştan bir beklentisi de yoktu. Üstelik savaş öncesi Ankara’nın büyük umut bağladığı ve gerçekleşmesi için ciddî çaba sarfettiği Hıtlere karşı, Sovyetler Birliği (SSCB)’nin de dahil ol­ duğu Fransa ve İngiltere ile dörtlü ittifak, Moskova’nın Almanya’ya yaklaşmasından dolayı oluşturulamadı. Sovyetlersiz kurulan üçlü itti­ fakın da, Fransa’nın savaşın başında yenilmesi ile akim kalmasından başka, Moskova’nın Türkiye’ye yönelik tehditvari tavırları, Türki­ ye’nin tarafsız kalma isteğini perçinleştirdi. Aslında orta büyüklükte bir devlet, savaşan tarafların aksi yönde isteğine rağmen, tarafsız kal­ ma lüksüne sahip değildir. Askerî gücü tarafsız kalmasını sağlayabil­ mekten çok uzak olan Türk hükümeti de, savaşan tarafların kendisine olan ihtiyacını kullanarak savaştan mümkün olduğunca uzak kalmaya çalıştı. Türk tarafsızlığının da bir sının vardı. Nitekim savaşın tamamına yakm sürede tarafsız kalabilen Türkiye, topraklannda istihbarat ve propaganda savaşının yaşandığı bir arena olmaktan kaçamadı. İstan­ bul, savaş boyunca İngiltere, Almanya, SSCB, Fransa, İtalya ve ABD gibi dönemin ileri gelen ülkelerinin istihbarat eleraanlanmn yanında, Macaristan, Polonya, Çekoslavakya, Romanya gibi Alman işgali al­ tındaki ülkelerin de gizli servisini hesaba katarsak, irili ufaklı yirmiye yakm istihbarat biriminin konuşlandığı bir şehir hâline geldi. Bu istihbarat birimlerinin her biri Türkiye’de gizli üsler kurdu ve Türkiye’yi yanlarına çekmek için mücadele verdi. İstanbul, aynı za­ 4 Zor Yıllar manda Nazi işgaline maruz kalan Yugoslavya, Macaristan, Bulgaris­ tan, Romanya ve Yunanistan gibi Balkan ülkelerinden kaçıp gelen mülteciler için sığınılacak bir cennet hâline geleli. Bunlar, İngilte­ re’nin Balkanlar ve Türkiye için kurduğu istihbarat organizasyonları­ nın eleman ihtiyacım karşıladılar. İngilizler, İstanbul’dan Nazi işgali altındaki Doğu Avrupa ülkelerine casus gönderip paramiliter operas­ yonlar tertiplediler. İstanbul, Ermeni ve Rum vatandaşların yamnda Yahudi cemaatinin ve ihtilalden sonra Türkiye’ye sığınan Beyaz Ruslar başta olmak üzere birçok ırkın bir arada yaşadığı yer olma özelliği gösteriyordu. İstanbul’un bu yapısı da istihbarat birimlerinin eleman bulma sıkıntılarım asgariye indiriyordu.1 Türkiye’yi kendilerine karargâh edinen özellikle Alman ve İngiliz istihbarat kuruluşları, birbirlerinin hareketleri hakkında sürekli bilgi topluyorlardı. Ayrıca İngilizler, İzmir ve çevresinden Nazi işgalindeki Adalara ve Balkanlardaki Alman işgali altındaki topraklara sabotaj ve bilgi toplama amaçlı ajanlar gönderirken, Alman ajanlar da Ortado­ ğu’da İngilizlere karşı Arap isyanı organize etmek için Türkiye üze­ rinden Irak ve Suriye’ye sızıyorlardı.2 Aslında Naziler iktidara geldikten hemen sonra Türkiye’de geniş bir yapılanmaya gitmişlerdi. Savaş başlayınca elçilik bünyesinde Al­ man haber ajansı Deutsche Nachrichten Büro (DNB) etrafında, İstan­ bul ve Ankara başta olmak üzere, Türkiye ve Ortadoğu’ya yönelik propaganda ve istihbarat teşkilatlan oluşturdular. Gazete ve radyo ya­ yınlan ile Türk kamuoyunu etkilemek için gayret gösterdiler. Aîmanlann Türkiye’deki yoğun propaganda faaliyetleri karşısında endişeye kapılan İngiltere de Türkiye’de geniş bir propaganda ve is­ tihbarat yapılanmasına girişti. İngiliz Basra Ataşeliği bünyesinde ya­ pılanan İngiliz propaganda kuruluşlan, Türk kamuoyuna Nazi tehlike­ sini anlatmanın yanında Alman propagandasını etkisiz kılmak için gayret sarfettiler. Bunun için gazete ve radyo yayınlarının yanında fı­ 1 2 Barry Rubin, İstanbul Intrigues (İstanbul: Boğaziçi University Press, 2002), s. 5-6,28. İngiliz Millî Arşivi (eski adı Public Record Office- bundan sonra, PRO diye yazılacak­ tır) PRO/KV3, SİME Report, 18 October 1941. 5 sıltı kampanyası, broşür dağıtımı türünden faaliyetler ile Türk kamuo­ yunu Müttefiklerin yanında tutmaya çalıştılar. 1940 yılının sonlarından 1944 yılı başma kadar Türkiye’nin Al­ manlar tarafından işgal edilme riski vardı. İngiliz propagandasının üzerinde durduğu önemli konulardan biri de, Türkiye’nin işgali hâlinde izleyecekleri propaganda metoduydu. Bunun için değişik senaryolar üretildi. Bunlar arasında işgalin gerçekleşmesi hâlinde Türk hüküme­ tini Ankara’dan uzaklaştırmak ve halkı Alman işgaline karşı direnme­ ye teşvik etmek de vardı. Ayrıca 1943 yılı sonlarına doğru kendileri­ nin yanında savaşa girmesini istemeleri karşısında Türkiye’nin ayak diretmesi üzerine, savaştan sonra karşılaşacakları durumu hatırlatan propagandalar geliştirdiler. İngiliz istihbarat birimleri, Alman işgaline uğramasıyla çekilmek zorunda kaldıkları Balkanlara yönelik Alman karşıtı faaliyetlerini yü­ rütmek için İstanbul’u kendilerine merkez seçtiler. Ancak Türkiye on­ lar için sığınabilecekleri son kale olduğundan bu kaleyi Alınanlara kaptırmamak için de uğraş verdiler. Türkiye’de yukarıda da değinildi­ ği gibi, Alman propagandasını etkisiz kılmak ve Alman karşıtı kamu­ oyu oluşturmak için radyo ve gazete yayınlarının yanında fısıltı kam­ panyası başlattılar; Türkiye içinde, milletvekillerinin de dahil olduğu geniş çaplı bir propaganda organizasyonu tertiplediler. Balkanlarda yaşanan acı tecrübenin de etkisiyle Türk hükümetinin Alman işgaline boyun eğmesini önlemek için kamuoyuna Nazi rejiminin tehlikesini anlatmaya çalıştılar. Alman işgali altındaki ülkelerde bu tür faaliyetler nispeten kolay yürütülürken, îngilizlerin Türkiye’deki propaganda fa­ aliyetlerinde ciddî sıkıntılar yaşandı. Dışişleri, Türkiye’nin küstürülüp Almanya’nın safına itilmemesi İçin azami gayret gösteriyordu. Ne de olsa Birinci Dünya Savaşı’nda, Millî Mücadele’de ve hemen sonra­ sında Türkleıin İngilizler ile olan kötü tecrübeleri hâlâ hafızalarda canlıydı. Şimdi îngilizlerin yapacağı en ufak bir yanlışlık, hükümet nezdinde olmasa da kamuoyunda İngiliz karşıtı duygulan harekete geçirebilirdi. Bundan dolayı İngiliz Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’deki propaganda ve istihbarat birimlerinden, Ermeni ve Rumlar başta ol­ mak üzere, etnik kimliği ön plânda olan gruplarla herhangi bir şekilde 10 Zor Yıllar Savaş Öncesi Türkiye'nin bütün gayretleri, Sovyetlerin de içinde yer alacağı İngiltere ve Fransa ile ittifak oluşturmaktı. Von Papen ise, Türkiye’nin tarafsız kalmasına ve Ankara’nın bu ittifak içerisinde yer almamasına gayret ediyordu. Savaş başladığında ise ne Türkiye Sovyetleri İttifak’m içine dahil edebilmiş ne de von Papen Türkiye’nin İngiltere ve Fransa ile olan ittifakını engelleyebilmişti. Ancak Alman­ ya, 23 Ağustos 1939 tarihinde, Sovyetler ile Saldırmazlık Paktı imza­ lamayı başarmıştı. Türkiye’nin İngiltere ve Fransa ile 19 Ekim 1939’da Üçlü İttifak Antlaşması imzalamasıyla Türk-AIman ilişkileri gerilmiş, hatta 29 Ekim kutlamalarına mesaj göndermeyen Hitler, Türkiye’yi Alman karşıtı ittifak içerisinde yer almakla suçlamıştı. An­ cak Almanya için Türkiye henüz tamamen kaybedilmiş değildi. Zaten von Papen Türkiye’yi savaş dışı tutmak için ustaca manevralar yapı­ yordu. Aslında, Naziler iktidara geldiklerinden itibaren Türkiye üze­ rinde yatırım yapmışlardı. Savaş başladığında Türkiye’de ciddî bir propaganda ve istihbarat teşkilatı vardı. Bu noktada zayıf olan İngilte­ re’ydi. Alman propaganda ve istihbarat faaliyetlerine karşı İngilte­ re’nin karşı koyma girişimi, Türkiye’yi bu anlamda bir savaş alanı hâ­ line çevirdi. NAZİ ALMANYA'SININ TÜRKİYE PROPAGANDASI Savaşan Güçler ve Türkiye Türkiye’nin 19 Ekim 1939 tarihinde İngiltere ve Fransa ile üçlü it­ tifak imzalaması Türk-Alman ilişkilerim gerginleştirdi. 23 bin insanın kaybedildiği Erzincan depremi hakkında “kendileriyle işbirliği yap­ madıkları için, Allah tarafından verilen bir bela”1 diyebilecek kadar İnsanî duygudan uzak ifadeler kullanabilen Alman radyoları, aslında Türkiye’ye karşı Nazilerin duyduğu kini ifade ediyordu. Her ne kadar Türkiye’yi yanma çekememişse de henüz İngiltere’ye de kaptırmamış olan Almanya, bu tutumunu uzun süre devam ettirmedi. Zira bu tavır, Türkiye’yi İngiltere ile aktif işbirliğine itebilir, hatta onun yanında sa­ vaşa katılmasına sebep olabilirdi. Oysa Almanya, Türkiye’nin savaş dışı kalmasını istiyordu. Almanlar Türkiye’yi kendi yanlarına çekebilmek için çok rahat bir şekilde toprak vaadinde de bulunabiliyordu. Mesela von Papen, işbir­ liği karşılığında On İki ada, Halep, Musul, Azerbaycan ve Batum’u teklif etti. Ancak Türkiye’nin Musul ve Halep civarında eskiden, beri iddiası olsa da, bu aşamada komşularından toprak talebi yoktu. SSCB’nin dağılmasıyla Türk nüfusunu kontrol etme fikri de, resmî çevrelerde pek fazla yankı bulmadı. Turancı akım içinde yer alanlar bu fikre sıcak bakarken Türk dış politikasını yönlendiren kadro, bu­ nun hayata geçirilme şansı olmadığının bilincindeydi. Bu kadro, Nazi­ lerin bu tür söylemlerinin, savaşın içerisinde Almanya’nın uyguladığı stratejik bir manevradan İbaret olduğunu algılama kapasitesine sahip îsmet înönü, Şükrü Saraçoğlu, Fethi Okyar, Ali Fuat Cebesoy, Fevzi Çakmak, Rauf Orbay gibi bizzat Osmanlı yönetiminde görev yapmış kişilerden oluşuyordu. Buradan getirdikleri tecrübe ile olgunlaşan, ka­ rar alma mekanizmasında etkili kişilerin savaşa yönelik bu duruşunu, Birinci Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllanndaki politikalarından 1 Özkan, age., s. 169 12 Zor Yıllar dolayı, İngiltere’ye düşmanlık ya da İngiltere’ye meydan okuyan Hıtler’e hayranlık duygulan belirlemedi. Hatalı oldukları zamanlar vardı, ama hislerinin esiri olacak düzeysizlikte değillerdi. Büyük dev­ let politikalanm iyi bildikleri gibi, onlar ile nasıl "başa çıkılacağını da tecrübe etmişlerdi. Her şeyden önce bu savaş, Türkiye’nin savaşı de­ ğildi. Kendi yarattığı belâyı temizleme işi, yine Batı’ya ait olmalıydı. Türkiye’nin bundan bir beklentisi yoktu, ama korkulan çoktu.2 Türkiye’nin savaştan bir beklentisi yoktu ama savaş dışı kalma lüksüne de sahip değildi. Taraf olması için baskılar artıyordu. Alman­ ya’mn en güçlü kartı, Rus korkusu ile oynamaktı. Zaten Ruslann, ge­ rek Saraçoğlu’nun 1939 yık sonbaharındaki Moskova ziyaretinde ge­ rekse Molotov’la Hitler ve Hitler’in Dışişleri Bakanı Joachim von Ribbentrop arasında Kasım 1940 tarihinde gerçekleşen Berlin görüş­ melerinde belirttikleri Türkiye üzerindeki iddialar, Nazilere bu yönde fırsat veriyordu.3 Yani Almanlann bu çerçevede uyguladığı propa­ gandanın başarısı Ruslann tavnndan kaynaklanmaktaydı. Bu arada Almanlar Bulgaristan’ı, Mart 1941 tarihinden sonra Türkiye’ye karşı sinir harbi için piyon olarak kullanmaya başladı. Bulgaristan, iç isyan korkusu ile Rus cephesine asker göndermeyi reddediyordu. Ancak bu orduyu zaman zaman Türkiye’ye karşı harekete geçirebileceği izleni­ mi uyandırmaktan da geri durmuyorlardı. Kasım 1941 tarihinde Gene­ ral Daskalov, ‘Bulgar ordusu yakında rol oynamaya çağnhr’ diyerek açıkça Türkiye’yi hedef gösterdi. Şubat 1942’de Bulgar radyosunda yapılan Alman propagandasında, Trakya’nın Türkiye’ye ait kısınılan Avrupa’nın bir parçası olarak gösteriliyordu. Bu Bulgar şovenizmi, Türkiye’nin moralini azaltacağına kuvvetlendirdi ve tepkisi, “bırakın denesinler” şeklinde oldu. Bu gelişmelerden ve açıklamalardan sonra Türk otoriteleri, Mihver ajanlannm faaliyetlerini daha yakından izledi. Türk güvenlik güçleri, Mihver güçlerinin Türkiye’deki gizli yapılanmalan ve casusluk faali2 3 Bu konuda bir değerlendirme için bkz: Selim Deringil, ‘II. Diinya Savaşı ve Türkiye: Hasta Adamın Dinç Evlatları’, Toplutnsal Tarih, no. 121, Ocak 2004, ss. 76-81. Lev Bezymensky & Segrei Gorlov, ‘On the Eve: V.M. Molotov’s Discussion in Berlin, November 1940’, International Affairs (Moscow), July 1991, ss. 106-122. N a z i Alm anya'sının Türkiye Propagandası 13 yetlerine karşı 1941 yılı bahanndan itibaren takındığı esnek tavnnı değiştirmeye başladı. Beşinci kol faaliyeti yürüten birçok Alman ajan sorgulanıp tutuklandı. Yine Mihver lehine ve Suriye’deki Vichy hü­ kümeti (Fransa’nın işgalinden sonra kurulup Naziler ile işbirliği için­ de olan Fransız hükümeti) adına hareket eden ve yönetime bilgi sağ­ layan Suriye ve Iraklı birçok Arap da tutuklandı. Aynca İtalyanlar adma çalışan casusluk şebekesi de çökertildi. Kafkasya’ya sabotaj için eleman kaçırırken yakalanan diplomatik pasaporta sahip bir İtalya’nın tutuklanmasının ardından, İtalyanlar adına çalışan bir istihbarat ele­ manı uzun süreliğine hapsedildi ve Gürcü bir papaz idam edildi. Bu değişiklik İngilizlerce, Türkiye’nin Alman saldırısı karşısında savun­ ma yapmaya hazırlandığının işareti olarak algılanarak memnuniyetle karşılandı. Aslında bu, Türkiye’nin savaşm seyrine yönelik takındığı pragmatik bir tavırdı.4 Bıçak Sırtındaki ütke: Türkiye Türkiye’nin bu savaştan herhangi bir beklentisi olmadığını daha önce belirtmiştik. Savaşa girmemek için elinden gelen gayreti göste­ ren Türkiye, Almanların smınna dayandığı Mart 1941 itibarıyla zor durumda kaldı. Bu tarihe kadar İngilizlere gözle görülür yakm tavırlar sergileyen Türkiye, Alman işgaline meydan vermemek için oldukça ihtiyatlı bir tavır takındı. Zaman zaman bu İhtiyatlı tavır, Alman yan­ lısı tavır takınmış görüntüsü verdiyse de bu savaş dışı kalma gayretle­ rinin bir parçasıydı. Neticede Almanların Türkiye’de, en azından İngilizler açısından bakıldığında tedirgin olunacak kadar gözle görülür bazı başanlan vardı. Türk ordusu içinde çok az da olsa Alman yanlısı üst düzey subayların olması İngilizleri endişlendiriyordu. Harp Aka­ demisi Komutanı Orgeneral Ali Fuad Erden ve General Hüseyin Hüs­ nü Erkilet’in başını çektiği küçük bir azınlık, tam bir Alman yanlısıy­ dı. Bunlar, Alman ordularının Türkiye üzerinden geçişine izin veril­ mesini ve Bulgar modelinde millî statülerini korumak İstiyorlardı. Bu görüş, Türk ordusunun geneline hâkim olmamasına, ya da Genelkur­ 4 HS 3/238, Southern Department, no. 34, 23 February 1942. Z ot Yıllar 14 may’m resmî görüşü olmamasına rağmen, İngilizleri endişelendirmeye yetiyordu. İnönü, saldın her nereden gelirse gelsin direniîeceğine dair ciddî beyanatlar veriyordu. Genel Kurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak liderliğindeki ordunun Nazüere bir sempatisi olmadığını ve İngiltere ile müttefik konumunun devamını istediğini bilmek, İngiliz­ leri tamamen sakinleştirmeye yetmiyordu. Neticedee bu generallerin Doğu cephesini ziyaret etmesine İnönü izin vermişti. Türk resmî kurum ve kuruluşlarının çoğunluğu Müttefiklerden ya­ na tavır sergiliyordu. Türkiye’nin Alman kampına doğra yaklaştığı işaretlerine rağmen, İnönü’nün yakın çevresi İngiliz yanlısıydı. İçişleri Bakanı Fikri Tüzer’in de kişisel desteği ile British Council, Halkevle­ rine İngiliz Öğretmenler görevlendirdi. Türk İstihbaratı da, zaten îngilizler ile olabildiğince işbirliği halindeydi. Ancak Almanların Avrupa, özellikle de Balkanlardaki başansı Türkiye’yi Almanlarla olan ilişki­ lerini yeniden gözden geçirmeye zorladı. Girit’in düşmesi, îrak’ta Alman yanlısı Raşid Ali isyanının başansı ve Nisan-Mayıs 1941 tari­ hindeki Almanlann Kıbns ve Suriye’ye yönelik tehdidi, Türkleri Al­ ınanlardan yeni bir garanti almaya zorladı. Bunun sonucu olarak, top­ rak bütünlüğünü karşılıklı olarak garanti eden, saldından uzak sorun­ ları dostça çözmeyi amaçlayan 18 Haziran 1941 Dostluk Anlaşması imzalandı. Bu belki daha ziyade Sovyetlere saldın hâlindeki Almanla­ nn Türkiye’yi tarafsız tutma girişiminin bir neticesiydi. Ancak, en azmdan şimdilik Türkiye Alman saldmsını savuşturmuştu. Sovyetleri daha ciddî tehdit olarak algılayan Türkiye, Moskova’nın İngiltere’nin müttefiki olmasından memnun kalmadı. 18 Haziran 1941 tarihinde Türk-Alman anlaşması imzalandığında, Türkiye’nin tavn bir anlamda belli olmuştu. Türkiye, Almanya ile şartlar gereği anlaşma imzalamıştı. Ancak Almanya, dünyada en çok Türkiye’nin sahip olduğu krom meselesinde, istediği başarıyı elde edemedi. Krom ticareti, ekonomik olduğu kadar siyasî bir sorundu. Antlaşmayla Almanya’ya herhangi bir taviz verilmedi. Krom, 1941 ve 1942 yıllan için İngiltere ve Fransa’ya aynldığmdan Almanya’ya satı5 Franz von Papen, Memoirs (London: Andre Deutsch, 1952), s. 488. N azi Almanya'sının Türkiye Propagandası 15 şı mümkün değildi. 1943 Ocak ayı için ise, Almanlar 150 bin ton is­ temişti; ancak Türkiye, Almanya’nın 1942 sonuna kadar 18 milyon değerinde savaş materyalini Türkiye’ye getirmesi karşılığında 194344 yıllan için yıllık 90 bin ton krom satmayı kabul etti. Krom fazlalı­ ğı, 1943 Ocak ayma kadar İngiltere’ye aynlmaya devam etti. Aynca Türkiye, anlaşma görüşmelerini yürüten Dr. Clodius’a, Ortadoğu’da komşu olarak İngiltere’yi Almanlara tercih edeceklerini açıkça söy­ lemişti.6 Ancak bütün bunlar, Türkiye’nin tamamen İngiltere yörüngesinde kalması anlamına gelmiyordu. Özellikle Almanlann Kuzey Afri­ ka’daki başansı ve Sovyetleri işgali (Barbarossa Harekatı), müttefik­ ler açısından kritik bir dönemdi. Bundan sonra Ankara’nın, İngilte­ re’nin savaşı kazanacağına olan inancı bir hayli sarsıldı. Barbarossa harekatında Sovyetler’in başarılı direnişinin Türkiye’yi sevindirdiği söylenemezdi, ama Kuzey Afrika’da Rommel orduları karşısında var­ lık gösteremeyen İngiliz ordusunun içine düştüğü durum, İngilizlerin olduğu kadar Türklerin de moralini bozmuştu. Singapur’un da İngiliz­ lerin elinden çıkması, Türkiye’de Nazilere karşı İngiltere’nin başan şansının çok zayıf olduğu fikrini uyandırdı. Bu konuda Türk kamuo­ yunun bakışını yansıtan tarafsız raporlar, İngiltere’nin Orta ve Uzak Doğu’daki başarısızlığı yüzünden prestijinin hızla düştüğünü gösteri­ yordu. Daha da kötüsü Türkler, İngiltere’nin büyük güç olmaktan uzakîaşacağı düşüncesi ile Almanya ve SSCB arasında tercihe doğru İtiliyordu. Bunda İngiliz diplomatik kaynaklarından yapılan pervasızca açıklamalar da etkili oluyordu. İngilizlerin Moskova Büyükelçisi Sir Stafford Cripps’in bir konuşmasında, savaştan sonra Orta ve Güney­ doğu Avrupa’nın Sovyet nüfuz bölgeleri olacağı şeklinde yorumlana­ bilecek ifadeler kullanması bu anlamda manidardı. Cripps, belki Sov­ yet kamuoyunun Nazi işgaline karşı direnmesini teşvik için bunları söylemişti. Ancak bu açıklama Türkiye’de farklı algılandı. Zira Bü­ yükelçinin açıklamalarını fırsat bilen Almanlar, İngiliz - Sovyet işbir- 6 Selim Deringil, Turkish Foreign Polity during the Second World War: an ‘active' neutrality (Cambridge: Cambridge University Press, 1989), ss. 128-129. 16 Zor Y Ular liginin hedefinin sadece Avrupa değil, Türkiye de olduğu propagan­ dasını yapıyordu. Zaten Alman propagandası Türkiye’yi yumuşak kamından vurmaya çalışıyor ve Türkiye’ye yönelik Rus tehdidini An­ kara’nın unutmasına fırsat vermiyordu. Özellikle Türkiye’nin, Sovyet çekincesinin temelinde var olan boğazlar korkusunu da kullanmayı ihmal etmiyordu. Von Papen, Müttefik liderler ve Moskova arasında yapılan her görüşmeden sonra, gerek İnönü’ye gerekse diğer Türk otoritelerine Türkiye’nin masaya yatırıldığından ve Boğazların Sovyetlere peşkeş çekildiğinden dem vuruyordu. Hatta zaman zaman Japon­ ya’nın Ankara büyükelçisini, Türk hükümetine, Alman olmayan kay­ naklardan benzer haberler duyduğunu açıklaması için yönlendirdiği de oluyordu. Bu şekilde Mihver bloğu Türkiye’yi müttefiklerin bu yönde plânı olduğu şeklinde inandırmaya çalışıyordu.7 Uzak Doğu’daki haberlerin ciddiyetine rağmen, Türkiye’de genel­ de Ingiliz karşıtı gazetelerin takındığı tavır ise ilginçti. Normalde Al­ ınanlara yakınlığı ile bilinen Cumhuriyet AvustralyalIların cesaretin­ den övgü ile bahsediyordu. Yine İngilizlere dost olmayan İkdam, sa­ vaşın denizlerde değil Avmpa’da sonuçlanacağına vurgu yapıyordu. Fakat kendi yanlarında gördükleri Vatan gazetesinin, İngiîizleri giri­ şimci olmaktan ziyade bürokratik olmakla suçlaması, îngilizlerin ca­ nını sıkıyordu. Bu düşünce, Almanların desteklediği General Erkilet’in Cumhuriyef teki yazılan ile paraleldi. Tasvir-i Efkar zaten genelde düşmanca bir tavır içerisindeydi. Singapur ile Odessa’yı, Ki­ ev ve Leningrad’ı düz bir şeklide kıyaslıyor ve Hindistan’daki İngiliz emperyalizmini eleştiriyordu.8 Dolayısıyla İngilİzler, Türk kamuoyu­ nu ihmal edemezlerdi. Mayıs 1942’de Alman baskısı neticesinde, Türkler tarafından Al­ manya’ya bir ziyaret gerçekleştirildi. Bu delegasyonda Vakit’m sahibi Asım Us, Akşam m sahibi Necmeddin Sadak, Cumhuriyef in editörü Yunus Nadi ve Adana Türk Sözü’nün editörü Nevzat Güven vardı. 7 8 FO 371/37443, R 1227/27/44, BaggaUay to FO, No. 217, 20 February 1942; HS 3/227, Turkey: A Political Appreciation, 27 February 1942. HS 3/227, Turkey: A Political Appreciation, 27 February 1942. N azi Ahna.nva'smm TOrkive Propagandası 17 Anadolu Ajansı başkanı da davet edildi; ancak o, bu daveti kabul et­ medi. Fakat bundan daha önemlisi, Türkiye ile Almanya arasındaki ekonomik işbirliğinin artmasıydı. Bir Türk delegesi, Türkiye’ye silah tedariki için; bir diğeri de, Devlet Demiryollan’na ray ve vagon için Berlin’e gitti. Bunun sonucu Türk hükümeti İstanbul’dan Bulgar sını­ rına kadar olan sahada telefon tesisi döşeme işini Almanlara verdi. Turancı lider Enver Paşa’nm kardeşi Nuri Paşa (Killigil) Berlin’e gi­ dince, General Asım Gündüz’ün onu ‘serbest süvari’ olarak tanıtma­ sına rağmen İngilizler, hükümetin göz yumması ya da onaylaması ol­ madan paşanın oraya gitmesinin zor olduğunu düşünüyorlardı. Bütün bunlardan Londra’nın çıkardığı sonuç, Türkiye’nin Rus korkusundan dolayı yavaş yavaş Almanya yanma kaydığıydı. Eğer İngiltere, savaş­ tan sonra Sovyetlerin hızmm frenleneceğine dair Türkiye’ye bir şey göstermezse Almanya’ya yaklaşım daha da devam edecekti. Bu arada Ankara Radyosu Arap Servisi’nin İngiliz aleyhtarı yayın­ lan, İngilizler! ciddî olarak rahatsız ediyordu, özellikle Ankara’dan Arapça yayın yapan radyonun Rus-Alman savaşında Alman yanlısı değerlendirmelere ağırlık vermesi üzerine, İngiliz Basın Ataşesi Leigh Ashton, Matbuat Umum Müdürü (Basın Yayın Genel Müdürü) Selim Sarper’i ziyaret ederek şikâyetlerini dile getirdi. Özellikle bu yayın, Arap dünyasına da ulaştığından bu ülkelerdeki İngiliz temsilcilikleri de bu konuda hassastılar.9 Zira bunlar, komşu Arap halkı üzerinde ciddî etki yapıyordu. 1942 yılı sonuna doğru Sovyetler doğu cephesinde, İngiliz ve Amerikan birlikleri de Kuzey Afrika’da Alman ordularına karşı üstün­ lük sağlamaya başladı. Müttefikler cephelerde yavaş yavaş üstünlüğü ele geçirmeye başlayınca, Türkiye’de Alman propagandasının teması da değişmeye başladı. Artık Alman zaferinden ziyade, savaştan sonra Avrupa’nın bolşevikleştirileceği ve Türkiye’nin Sovyetlerin inisiyati­ fine terkedileceği propagandası ağırlıklı olarak işlenmeye başladı. 1943 yılı itibarıyla Müttefiklerin, savaşa girmesi yönünde Türkiye’ye yaptığı baskılar karşısında, Sovyet tehdidi ile Türkiye’yi korkutmak 9 FO 371/30137, R 7210/4125/44, FO to Baghdad, 17 July 1941. Zor Yıllar 18 bir anlamda işe yarıyordu.10 Bu isteklerin Sovyetlerden geldiği ve Sovyetlerin yardım amacıyla Türkiye’ye girmesi için bir sebep teşkil edeceği, bir kere Türk topraklarına giren Kızıl Ordunun bir daha geri çekilmeyeceği şeklindeki propaganda etkili oluyordu. Tabiî Türki­ ye’nin de savaşa girmekteki isteksizliği, bu propagandanın etkisini kolaylaştırıyordu. N azi Propagandasının Hedefindeki Türkiye Birinci Dünya Savaşı’nm Alman toplumu üzerinde yarattığı olum­ suz etkiyi iyi değerlendiren Hitler, geliştirdiği faşist propaganda ile partisini 1933 yılında iktidara taşıdı. Bu şekilde propagandanın gücü­ nü test eden Hitler, ilk önce iktidara gelmesinde etkili olan Dr. Paul Joseph Goebbels başkanlığındaki Nazi Partisi’nin propaganda organi­ zasyonunu, Propaganda ve Halkı Aydınlatma Bakanlığı’na dönüştür­ dü. Goebbels’i de bakan olarak atadı. Dolayısıyla Propaganda Bakanhğı’mn çalışanlarının büyük çoğunluğunu, parti mensubu kişiler oluş­ turdu. Hitler, dünya tarihinde politikalarının merkezine propagandayı oturtan nadir liderlerden biridir. 1919 Versailles Antlaşmasının Al­ manya üzerinde yarattığı kompleksi fırsat bilen Hitler, Alman halkı­ nın çoğunluğunu büyük devlet olma hayallerinin bitmediğine inandır­ dı. Halkın kompleksini üzerinden atmayı başardıktan sonra, onlara yeni hedefler gösterdi: Ingiltere’nin dünya hâkimiyetine son verip, Alman nüfuzunu hâkim kılmak. Dolayısıyla Balkanlar ve Doğu, mut­ laka Almanya’nın ekonomik yaşam alanı (Wirschaftsraum) olarak hazırlanmalıydı. Bu anlamda Mitlerin hedeflerinden biri, H. Wilhelm’in Doğu ile politik, ekonomik ve askerî karakterdeki ilişkilerini hayata geçirmekti. II. Wilhelm’in Bağdat demiryolu projesi, onun da hayali idi. Bu anlamda Nazi rejimi politikalarının çoğu, İkinci Reich dönemi ile örtüşmekteydi. 10 Bu tarihten sonra Almanlar sadece Türkiye’de değil, Avrupa ve Balkanlara yönelik propaganda da Bolşevik tehdide eskisinden kıyaslanamayacak derecede sıklıkla vurgu yapmaya başladı. Bkz., Andrew Smith Serrano, German Propaganda in Military Decline, 1943-1945 (Edinburg: The Pentland Pres Limited, 1999), ss. 59-93. N azi Almanya'sının Türkiye Propagandası 19 Nazi rejiminin temel hedeflerinden biri İngiliz İmparatorluğu’nu zayıflatmak olduğundan Almanların Ortadoğu’ya doğru yayılmayı hedeflemesi kaçınılmazdı. 1935 yılında Dr. Kurt Köhler, Dr. Oluf Krükmann ve Dr. Wilhelm Eliers tarafından hazırlanan ‘Nüfuz mıntı­ kaları politikası-Kültür politikası’ adlı rapor, Nazi Almanyası’nm Türkiye’ye yönelik görüşlerini sergilemesi açısından önem taşımakta­ dır. Dr. Kurt Köhler tarafından ‘Umumi Düşünceler’ başlığı altında yazılan kısımda, nüfuz mıntıkaları politikası çerçevesinde, Alman­ ya’nın dünyayı birkaç bölgeye ayırması gerektiği belirtilmektedir. İn­ giltere, İtalya ve Japonya’nın dünyayı çeşitli açılardan paylaşmaları karşısında, büyük bir devlet olma amacında olan Almanya’mn varlı­ ğını devam ettirebilmesi için duruma seyirci kalamayacağım ifade eden Köhler, bunun için Almanya’nın, zamanın icaplarına uyarak ya­ şam alanı elde etmek için adım atmaya karar verdiğini belirtmektedir. Almanya için böyle bir hayat sahasının, Alman yayılması için elveriş­ li bir sahayı oluşturan Avrupa’nın doğu ve güney doğusu ile Ön Asya ve Mısır olabileceğini vurgular. ‘Balkan memleketleri organik olarak Almanya’ya bağlıdır ve bunlar Küçük Asya’ya doğru bir köprü vazi­ fesi görürler. Anadolu ise jeopolitik bakımdan bütün Ön Asya ve Mı­ sır için bir g e ç i tti r Dolayısıyla Alman nüfuzunun, Almanya için kıymet biçilmez derecede büyük öneme sahip olan Ön Asya’ya so­ kulması yolunda en mühim istinat noktasının ve hareket yerinin Tür­ kiye olacağı şüphe götürmez bir gerçektir.11 Nazi politikaları içinde bu denli önemli bir role sahip olan Türki­ ye’nin, Alman propagandasının baş hedeflerinden biri olacağı açıktır. Nitekim Türkiye üzerinde Alman nüfuzunu tesis edebilmek için Nazilerin, iktidara geldiğinden beri ciddî politikalar oluşturduklarım ve Türkiye’de kendilerini destekleyecek bir kitle oluşturmak ve mevcudu artırmak için birtakım faaliyetler yürüttüklerini görüyoruz. Bunlan şu şekilde sıralamak mümkündür: 11 Herbert Melzig, Yakın Şarkta Alman Propagandası Hakkında Bir Muhtıra (Ankara: Alaeddin Kıral Basımevi, 1940), ss. 101-102. Zor Yıllar 20 a) Türk öğrencilerin ÂlmanyaMa Eğitime Yönlendirilmesi Nazi Almanya’sı, yeni kurulan cumhuriyetin birtakım sıkıntılar içinde olmasının yaratabileceği fırsattan istifade ile, eğitim ve basın başta olmak üzere Türk siyasî, sosyal ve ekonomik alanına nüfuz ede­ bilmenin yollarım araştırdı. Yukarıda bahsi geçen raporun Türkiye başlıklı kısmında Köhler, gerçekleştirilen inkılâplara ve kendi kültür ve tarihine şiddetli bir ilgi duymasına rağmen, Türkiye’nin henüz ilim ve kültür alanında gerekli boşluğu dolduramadığını ve henüz bunu gerçekleştirecek kabiliyetten de uzak olduğunu söylemektedir. Bu ek­ sikliği fark eden Atatürk’ün dil ve tarihe önem verdiğine, bu alanda aydın bir kitle yaratmak için yurtdışma öğrenci gönderdiğine vurgu yapan Köhler, “bu öğrencilerin Alman Üniversitelerini tercih etmeleri bizim için bulunmaz bir fırsattır” der. Yurtdışına gönderilen öğrenci­ ler arasında propaganda yapılırken bu öğrencilerin tetkik ve analiz kabiliyetinin yüksek olduğunu unutmadan objektif yaklaşımlar sergi­ lemek gerektiğini hatırlatır. Öğrencilere yaklaşmak için, Almanya’da onlar için her şeyin kolaylaştırılması ve kendi millî tarihleri hakkında onlara bilgi verecek akademik birimlere daha fazla ihtimam gösterme­ lerinin sağlanması gerektiğinin altını çizer. Bu konunun önemine istinaden Köhler raporunda, Almanya’ya daha fazla Türk Öğrenci çekebilmek için bazı Öneriler sunar: Berlin’de bulunan Bergama Müzesi’nin Ön Asya Şubesi işbirliği ile yapılacak propaganda sayesinde Almanya, eğitim için cazip hâle getirilmeli ve Almanya’da Türk tarihi ile ilgili araştırmalar hızlandırılarak Türk öğ­ renciler İçin Almanya’da eğitim görmek câzip hâle getirilmelidir. El­ bette bundaki nihaî amaç, bu girişimler vasıtasıyla Türkiye üzerinde Alman nüfuzunu kurmaktı.12 b) Nazilerin Türk Eğitim Sistemine Nüfuz Çabalan Nazilerin eğitim alanındaki faaliyetleri, sadece Almanya’ya öğren­ ci çekmek ile sınırlı değildi. Türk eğitim sistemine de nüfuz etmeye çalışıyorlardı. Türkiye, Cumhuriyet ile birlikte çağdaş eğitim sistemi12 A.g.e., ss. 20-23. N azi Almanya'sının Türkiye Propagandası 21 nin temellerini atarken, yönünü doğal olarak Batı’ya çevirmişti. Cum­ huriyetle birlikte başlayan Türk eğitim reformunun gerçekleşmesinde Almanya’nın da Önemli katkısı oldu. Türk eğitim sistemindeki reform hareketinden de istifade ile, Türkiye’nin bilim adamına duyduğu ihti­ yacı iyi değerlendiren Nazi Almanya’sı, Türkiye’ye öğretim elemanı ve bilim adamı göndererek Türk eğitim kuramlarına nüfuz etmeye ça­ lıştı. Mesela 1933’te Ankara’da Yüksek Ziraat Enstitüsü kuruldu. Öğ­ retim elemanları Alman olan bu okulun müdürü de Dr. Friedrich Falke oldu.13 Türkiye’ye gelen Alman bilim adamları; ikili anlaşmalar çerçeve­ sinde gelenler, Nazi ideolojisi ile tem düşüp daha rahat ortamda ça­ lışmak için Türkiye’yi tercih edenler ve Nazi ırkçılığından kaçarak Türkiye’ye sığman Yahudi bilim adamları olmak üzere üç kategoride ele alınabilir. Birinci gruba dahil bilim adamları Türkiye’ye gönde­ rilmeden önce, Nazi taraftan kitlenin nasıl yaratılabileceğine dair se­ miner verilmek üzere eğitim kampına (Schülungslager) alındılar. Eği­ tim sonunda, Türkiye’ye gönderilmeden önce, bu öğretim elemanlanna Münih’teki Alman Akademisi Kültür ve Siyasî Departmanı tara­ fından ciddî oranda para verildi. Üçüncü grup ise, yani 1933 yılında Türkiye’ye sığman birçok Yahudi asıllı bilim adamı, propagandadan ziyade bilimle uğraşarak Türk yüksek öğretimine katkıda bulundu.14 Alman hükümeti, Türkiye’deki Alman okullarında faaliyet göste­ ren Alman görevlilerini de istihbarat ve propaganda gibi illegal alan­ larda kullandı. İstanbul’daki Alman okulunda görevli 20 kadar Alman öğretmenden 18’i Nazi Partisi üyesiydi. Almanya’daki Türk öğrenci­ lerini de elde ederek, onlar vasıtasıyla Alman propagandası yaptılar.15 13 Kemal Turan, Türk-Alman Eğitim İlişkilerinin Tarihi Gelişimi (İstanbul: Ayışığı, 2000), ss. 285— 87. 14 FO 371/23041 C 20852/94/18 Hugessen to Halifax, no. 727 (237/57/G/39) 16 ' December 1939, Alman Propaganda Bakanlığı’mn Yakın Doğu Departmanı eski da­ nışmanı Dr. Melzig’in Almanların Yakındoğu’ya yönelik propaganda faaliyetleri hak­ kında hazırlayıp hazırladığı memorandum. Bu memorandum Melzig tarafından Türk hükümetine de sunuldu. 15 Turan, a.g.e., s. 285-87. Bu konuda detaylı bir değerlendirme için aynca bkz: Faruk Hakan Bingün, Nazi Almanyası 'ndan kaçarak Türkiye 'ye Sığmatı Alman Bilim Adamı 22 Zor Yıllar Nazi propagandası yapan Alman hocalar, Ankara Yüksek Ziraat Enstitüsü, İstanbul Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi ile tek­ nik okullarda yoğunlaştılar. Bunların çabalan sonuç verdi ve 19. yüz­ yıl reformlarından kalma Fransız öğretim programlamadan Alman öğ­ retim programîanna dönüş oldu. Türkiye’de bu kadar çok sayıda Al­ man üniversite hocasının çalışması, Türk Öğrencilerinin çoğunun ya­ bancı dil olarak Almancayı seçmesi sonucunu doğurdu. Doğal olarak Türkiye’de Almanca öğretmeni ihtiyacı arttı.16 Bu da Nazi Almanyasma Türkiye’ye propaganda elemanlan göndermek için iyi bir fırsat verdi. Hem Nazi yanlısı bilim adamlan, hem de Alman öğ­ retmenlerin tamamına yakını Nazi propagandası için çalışan birer ajandı. Nitekim kısa süre içerisinde pek çoğu polis takibine alındı. Me­ sela 6 Ocak 1941 tarihinde Ankara Park OteVâ& Alman profesör Vorhölzer tutuklandı. Onun arkasından Leyla Turgut adlı bir kadın ve hemen sonrasında da başka bir Alman profesör Balling ve onun met­ resi İtalyan asıllı Manzini tutuklandı. Bu son ikisi bir saat içinde ser­ best kalmasına rağmen Vorhölzer ve Leyla Turgut’un tutukluluk hali devam etti. Profesör Vorhölzer’in odasında, Alman Basm Ataşesi Schmidt-Dumont’tan bir mektup bulundu. Mektupta Dumont, Alman Propaganda Bakanlığı’nm okul kitapları ve propaganda yayınlan İçin gerekeni yapacağını yazıyordu. O, resim görevi Konsolos yardımcısı olarak gözüken ancak aslen Nazi propaganda liderlerinden olan Alffed de Chapeaurouge ile de temas hâîindeydi. Yakalanan Alman ajan Schütte’nin itirafına göre Leyla Turgut, Almanlar için çok şeyler yapsa da, Chapeaurouge onun başkalan için de çalıştığına inanıyordu. Leyla Turgut muhtemelen Türk istihbaratı için çalışıyordu.17 Vorhölzer’in odasında bulunan ve yine Alman konsolosluğuna yazıl­ mış raporda, Türkiye’de halkın çoğunluğunun Alman yanlısı olduğu, sadece hükümetin ve azınlık bir aydın kesimin İngiliz yanlısı olduğu iddia ediliyordu. Vorhölzer, Türk hükümeti tarafından görevlendiril­ 16 17 in Sanatçıları Basılmamış Yüksek Lisans tezi, (Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1990). Johatmes Glasneck, Türkiye 'de Faşist Alman Propagandası (Ankara: Onur yayınlan, 1976), ss. 38-39. HS 3/224, D/H38 to D/Hl 15 Januaıy 194Î. N azi Almanya'sının Türkiye Propagandası 23 mişti. Ancak, belki Türk Emniyet güçleri değil ama Türk Millî Eğitim Bakanlığı, onun Alman propaganda materyalleri dağıttığından haber­ sizdi. En azından o ana kadar öyle olduğunu iddia ediyordu. Vorhölzer yakalanınca, İçişleri Bakanlığı yetkilileri de bizzat karakola giderek ele geçen belgeleri inceledi. Ayrıca Alman konsolos Seiler de, Vorhölzer ile görüşmek istedi; ancak bu istek, geri çevrildi. Bu olay, Türk polis yetkililerini, Almanların Türkiye’de ciddî ye­ raltı faaliyetleri yaptığına inandırdı. Bundan sonra bütün Almanlar daha sıkı takibe alındı. Üniversitede görev yapan beş Alman hoca da­ ha,, polis karakoluna getirilip sorgulandıktan sonra serbest bırakıldı. Almanîara karşı Türk otoritelerinin takındığı bu sert tutum, îngilizleri sevindirdi. Almanlar Türkiye’de gittikçe zor durumda kalıyorlardı. Çünkü Türk otoriteleri, kara listeye aldıkları yabana topluluklara, ül­ kede fazla rahat vermeyebiliyordu. Hükümetin politikasına göre, özel şirketler eleman alımmda dikkatli olmak zorundaydılar. Hükümetin bu politikasından dolayı Türkiye’deki yerli firmalar, artık Alman ele­ man çalıştırmak istemeyeceğinden bu durum îngilizleri bir hayli umutlandırdı.18 c) Türk Öğrencileri Kazanma Çabalan Ekonomik şartların yarattığı zorluğun halk üzerindeki etkilerini değerlendiren Alman propagandası, Türkiye’de bir hayli etkili oldu. Özellikle Mihver propagandası, Almanya’da lisans ve yüksek lisans öğrenimi gören öğrenciler arasında etkiliydi. Zaten Almanya’da eği­ tim gören Türk öğrencilerin çoğunun Alman yanlısı olduğunu söyle­ mek yanlış olmayacaktır. Bunun en önemli sebebinin Alman propa­ ganda ajanlarının bu Öğrenciler ile ilgilenmesi ve onlara iyi davran­ ması olduğu söylenebilir. Almanlar tarafından desteklenen, üniversite öğrencileri içinden bir grup, Îngiîiz vefasızlığı ve Alman cesareti üzerine dedikodular yayı­ yor; kendilerine verilen dergi ve kitapları bedava olarak dağıtıyorlar­ dı. Bunu yaparken acele davranmıyorlar, gerekli şartlan oluşturduktan 18 HS 3/224, D/H 38 to D /H l, 15 January 1941. Zor Yi Kar 24 sonra da propagandalarını yapıyorlardı. Bunun dışında Türkiye’deki üniversite öğretim üyelerinin bir kısmı, ders arasına Almanya lehine sözler sıkıştırıyorlardı. Söylediklerinin propaganda olmadığı, bütün dünyanın bildiği gerçekler olduğu şeklindeki bu söylemlerin, öğrenci üzerindeki etkisi ciddî boyuttaydı. Profesör Amdt, nitrojen üzerine verdiği derste ‘İngiliz ablukası Alman nitrojen endüstrisinin gelişme­ sine neden oldu; ayrıca diğer endüstriyel alanlarda da gelişmelere se­ bep olan bu abluka, şu an Almanya’nın başarısına yol açıyor’ diyordu. Türkiye’de yaşayan Ermenilerin de bu faaliyet içerisinde yer aldıkları görülür. Dr. Mimidian, Ermeni gençliğine Hitler sevgisini aşılamak için ciddî çaba sarf ediyor ve sonuç alıyordu.19 Aynca Alman elçiliği, birçok okulun kütüphanesini zenginleştirmek için maddî yardımda bulundu. Ancak bu kitaplar daha çok resimlerle süslenmiş propaganda kitaplanydı. Bunun dışında okullara, filmler de hediye edildi. Öğrencilerin kendilerine de kitaplar hediye ediliyordu. Alman elçiliği veya konsolosluğu, Leibzig Bibliyografi Enstitüsü’nden kitap isteyen öğrencilere komik fiyatlar karşılığında kitaplar gönder­ mekteydi. Bunun yanında Alman Kütüphanesi, İngiliz Kütüphanesi’nin aksine gayet iyi donanımlıydı. Sözde Alman bilimsel filmini ilk göste­ rime sunan, İstanbul Lisesi oldu. Diğer okullara oranla eğitim ücreti ucuz olan Alman okulu da, Alman propaganda yuvasıydı. Alman öğret­ menler, öğrencileri gücendirmemek için azami çaba sarf ediyorlardı. Alman okulunda öğrenciler, öğretmenlerinin yönlendirmesiyle gittikleri Alman evlerinde çok iyi karşılanırlardı. Yılda en az iki defa, öğrenime devam eden ve Alman okullarından mezun olan öğrencilerin davet edildiğı balolar düzenlenir, hatta bazı öğrencilere öğrenimlerinin devamı için para bile verilirdi. Öğretmenler sık sık cüz’ı miktarlara geziler dü­ zenlerdi. Öğretmenler ile öğrenciler arasındaki dostane ilişkiler, daha çok yazm Tarabya’da Alman elçiliği mülkünde verilen yaz partilerinde kurulurdu. Aynı zamanda Alman yanlıları tarafından büyük partiler ve­ rilir ve bu partilere doktorlar, üniversite profesörleri de davet edilirdi. 19 HS 3/225, Gedye’s minide, 21 September 1942. N azi Almanya'sının Türkiye Propagandası 25 Buralarda yansıtılan görüşler, Türkiye’nin asıl ve ebedî düşmanının İn­ giltere ve SSCB olduğu yönündeydi. İstanbul’daki Katolik papazlarının da, Alınanlara karşı büyük sempatileri söz konusuydu. İngilizleri, ‘güvenilmez ve hain bir millet’ olarak öğrencilerine anlatıyorlardı. Bunlara bedava gazete ve dergi gönderiliyordu. Fransız Katolik Okulu Saint Benoit, Vichy hükümeti lehine ciddî propagandalar yapıyordu. Buradaki bazı hocalar, Alınan­ lardan nefret ediyor gözüküyorlardı. Ancak “İngilizler onlardan da kötü ve Fransızlara barbarca davrandılar” diyerek farklı bir propagan­ da taktiği sergiliyorlardı. Avusturya Okulunun eski papazı, Nazi yö­ netimine karşıydı. Ancak bunlar Almanya’dan gelen gençlerle değişti­ rildiler. Onlar da Naziler lehine her şeyi yapıyorlardı. Sözgelimi bir Yahudi öğrenciyle ırk konusunda girdikleri tartışmadan sonra, bu öğ­ renciye kendi ırkının âri olmadığım öğrenmesi için düzinelerce kitap verdiler. d) Basın-yaym Üzerinde Nüfuz Kurma Girişimi Türk toplumu üzerinde kısa süre içinde Naziler lehine kamuoyu oluşturmanın yolu, Türk basını üzerinde kurulacak nüfuzdu. Bu ama­ ca ulaşmak için rüşvet dahil her yol denendi. Basmı kazanmak için uygulanan yöntemlerden biri, bilgilendirme gezisi adı altında Türk gazetecileri Almanya’ya davet etmekti. 1935 yılında bir grup Türk gazetecinin Almanya’ya davet edilmesi ve Hitler tarafından kabul edilmesi bu amaca yönelikti. Bu olay aynı zamanda Türkiye’ye yönelik geniş çaplı Alman propaganda faaliyetinin başlangıcıydı. Propaganda Bakanlığı’nm Türkiye masası sorumlusu Knothe tarafından ayarlanan bu seyahate on dört gazeteci katıldı. Almanya’nın Ankara Basın Ata­ şesi Dr. Schmidt-Dumont da Türk gazetecilere eşlik etti. Bu esnada Knothe, bazı İstanbul gazetecileri ile uzun sürecek bir temas kurmayı başardı. Türk gazetecilerin Almanya’yı ziyaretinden önce Dr. Gobbels, Cumhuriyet başyazarı Yunus Nadi’nin yazılarından memnu­ niyetsizliğini dile getirdi. Alman Propaganda Bakanlığı, Cumhuriyet başyazarım kendi propagandaları için kazanmaya önem veriyordu. Bu ziyaret dönüşü, yazılarında Almanya karşıtı görüşlere yer veren Zor Yıllar 26 Nadi’yi kazanmak için, Propaganda Bakanlığı’mn Basın Departmanı ve Savunma Departmanlarının girişimi oldu. Sonucun çok da başarı­ sız olduğu söylenemez. Zira Nadi savaş, yıllarında Alman yanlısı tu­ tumuyla ünlenecektir. Bunun dışında İstanbul, Beyoğlu ve Journal d ’Orient gibi daha az önemli İstanbul gazetelerine de, rüşvet vermek için birtakım girişim­ lerde bulunuldu. İstanbul gazetesinde çalışan Emrullah adında anne tarafından İtalyan olan bir genç, Almanya lehine yazı yazmak için ik­ na edildi. Bu gazeteci ayrıca İtalyan yanlısı yazılarından dolayı Mussolini tarafından da kabul edildi. Nazi iktidarının ilk yıllarında Türkiye ile ilgili askerî ve ekonomik istihbarat, Savaş Bakanlığından Yüzbaşı Wesphal’ın işbirliği ile Dr. Rudi Köhler tarafından yürütül­ dü. Bu faaliyetler sonucu 1936 yılında, Propaganda Bakanlığı için ciddî malzemeler toplandı. Bu bilgiler Propaganda Bakanlığı tarafın­ dan kullanılmak üzere, tercüme için Dışişleri Bakanlığı’na gönderildi. Von Havemann 1937 yılında, Yaşam Alanı ve Kültür politikaları çerçevesinde Nazi Partisinin Dışişleri Departmanı tarafından, Türki­ ye’de parti organizasyonunu kurmak amacıyla görevlendirildi. Havemann, Türkiye’deki Nazi Parti organizasyonunun propaganda faaliyetlerini, bakanlığının istediği şekilde organize etti. Basm Ataşesi Dr. Schmidt-Dumont’a, Türkiye’nin iç durumu hakkında bilgi topla­ mak için özel para aktarıldı. İzmir ve cıvan, Almanlann ilgilendikleri yerlerin başında geliyordu. Buraya yerleşen Alman istihbarat elemanlan, bölgedeki hareketliliği gözlemliyor ve rapor ediyorlardı. Bölgede bulunan ve bölgeye gelen Almanlann hepsinin, İstihbarat amaçlı bu­ rada bulunduklanna dair inanış yaygındı. Bunlardan Eugen Unz, İz­ mir’de Almanlar için casusluk yapıyordu.20 Bunun yanında Almanlar, diğer kanallar üzerinden de Türkiye ü~ zerinde nüfuz kurmaya çalıştı. Franz von Papen’den başlayarak Tür­ kiye’de bulunan Alman işadamlan, onlann iş merkezleri ve Alman aj anlan, Türk toplumunun sivil ve askerî daireleri dahil bütün katman10 yo yi u m ı \m ın ı \ı i44,%\ıg«s«&toyo, no. ,u yî octobet v m N azi Ahnanya'smm Türkiye Propagandası 27 lanyla diyaloga geçmeye çalıştı. Alman askerî Ataşesi General Rhode ve Deniz Ataşesi Amiral Marvitz, L Dünya Savaşında mücadele etmiş emekli Türk generaller ile dostluğu geliştirmeye çalıştılar. Mesela General Kazım Dirik ile biı anlamda temas halindeydiler. Bunun ya­ nında propaganda ajanları Almanya’da eğitim görmüş ve okullarda, teknik işlerde, demiryollarında, madencilik ve endüstriyel alanda, hü­ kümet içinde etkili olmuş kişilerle temaslarım geliştirdiler. Üniversite hocası, doktor vs. gibi toplumun aydın kesimi olarak gördükleriyle ya da bazı kesimlerde etkili olan Öğrenciler ile de ilgilenmeyi ihmal et­ mediler. Kendilerine yakın ve gelecek vaat eden öğrencilere, Alman­ ya’da eğitim görmeleri için burs verdiler. Aynca Almanlar, Fritsche gibi ileri gelen bir bilim adamını ve Gieseking gibi bilinen müzisyen­ leri, propaganda amaçlı konferanslar ve konserler vermek üzere Tür­ kiye’ye gönderdiler. Elbette Türkiye ile olan ekonomik ilişkilerini de propaganda amaçlı kullanmayı denediler. Ticarî olarak da Almanlann popülaritesi İngilizlerden çok fazlaydı. Büyük Britanya Ticaret İşbirliği (UKCC) Türkiye’den düşük fiyattan mal almak için ısrar ederken, Almanlar Türklerin istediği fiyattan mal alabiliyorlardı. Türkiye’nin Almanya’ya ihracat hacmi yüksek oranday­ dı. Nazİîeştİrilen Ülkelerin ticarî temsilcilikleri de Almanlar açısından prestij meselesiydi. Bir başka noktada, UKCC anlaşmaları direkt hü­ kümetle yapılırken, Almanlar direkt tüccarlarla temasa geçiyordu. Bunun yanında Almanlann yaydığı dedikodular, hemen hemen tüm ülkeye yayılır ve eğitimli insanlann dahi inanacağı derecede etki­ li olurdu. Bu söylentiler, insanlan paniğe itmeye yeterli oluyordu. Almanlar adına bu dedikoduları yayanîann başında, beşinci kol faali­ yetinde usta olan Emıeniler geliyordu. Mihver ülkelerinin sosyal mer­ kezleri de propaganda amaçlı kullanılıyordu. İtalyan merkezi Casa d ’halici âa filmler gösteriliyor, seminerler ve konserler veriliyordu. Teutonia Club, daha ziyade casusluk merkeziydi. İstanbul’da bulunan Ses ve Şark isimli iki büyük sinema, Almanlar tarafından yönlendiriliyordu. Burada sadece Alman filmleri gösteriliyor ve Almanlann sinemalara gitmesi için baskı yapılıyordu. Özellikle Ses Zor Y Ulat 28 sineması, Türkiye’deki en iyi sinemalardan biri olmasından dolayı, se­ yircilerin burayı tercih etmesi, Alman propagandası için de uygun or­ tam yaratıyordu. Alman tekeli aynı zamanda büfelerde de hâkimdi. Bü­ felerin çoğu, kendilerine yüksek pay verdiğinden dolayı, sadece Alman gazetelerini satmakta ısrar ediyorlardı. Ayrıca satıcılar, gazete alanlara, dünyadaki gelişmeler üzerine yorumlar da yapıyordu. Elbette İstan­ bul’un en hareketli caddesi olan İstiklal Caddesı’nde bu tür olayların Önemsiz olduğu söylenemezdi. Bu faaliyetler, özellikle genç nüfus üze­ rinde etkili oldu. Ancak yine de Türk kamuoyunda Hİtler’e ve arkadaş­ larına karşı sempati yoktu. Türk ordusu Alman modelinde olmasına rağmen genç askerler daha ziyade Müttefiklerden tarafaydı. Türkiye'de Alman Propagandasının Yapılanması Alman propaganda ve istihbarat teşkilatı, genellikle bulunduğu ül­ kedeki büyükelçilik ve onun bünyesindeki Basm Ataşeliği etrafında örgütlenirdi. Dolayısıyla Türkiye’deki Alman propagandası, Alman Basm Ataşesi Schmidt-Dumont’un elindeydi. Deutsche Nachrichten Büro (DNB)’nxm Türkiye temsilcisi Breli de, Alman propaganda me­ kanizmasının iki numaralı ismiydi. Bunun yanında Hitlerin Doğu Ba­ kanı Alfred Rosenberg de, Balkanlarda ve Ortadoğu ülkelerinde oldu­ ğu gibi, Türkiye’de de Nazi propagandası için bir yapılanma içerisin­ deydi. Bu anlamda yurtdışında yaşayan bütün Almanlar, Nazi Partisi­ nin Yabancı Ülkeler Organİzasyonu’nun (Auslandsorga-nisation) is­ teyerek veya istemeyerek birer üyesi ve aynı zamanda çalışanı olmaya zorlandı. Zaten Alman Gestapo (Hitlerin Gizli Polisi) teşkilatı, yurtdışmda yaşayan her bir Alman hakkında dosya tutar ve onlan Alman propaganda servisinin hizmetine alırdı. Auslandsorganisation’a gir­ meyi reddeden Almanların pasaportlarına ve Almanya’daki mal ve mülklerine el konulur, hatta daha da olmazsa Almanya’daki akrabala­ rına baskı yapılırdı.21 Almanya dışındaki Almanlar ile meşgul olmayı vazife edinen bu teşkilatın çalışma şekli de bir hayli esrarengizdi. 21 “Türkiye’de Alman Propagandasının Gizli Faaliyeti”, Tem, 9 Aralık 1939; ayrıca bkz: Cemil Koçak, Türkiye’de Milli Şef Dönemi (1938-1945) cilt 1, (İstanbul: İletişim Ya­ yınları, 1996), s. 475. N azi AlmanyalInın Türkiye Propagandası 29 Teşkilatın başkanmm resmî iinvanı, eyalet valisi manasına gelen Gauleiter’di. Hedefteki ülkeleri birer Alman eyaleti gibi isimlendire­ rek işe başlayan Auslandsorganisation, Landesgruppenleiter adı veri­ len üç ülkeler grubuna aynldı: 1. Grup: İngiltere, İrlanda, İspanya, Fransa, Portekiz, Lüksemburg, Belçika, Hollanda, Cezayir, Tunus, Fas. 2. Grup: Çekoslovakya, Romanya, Yugoslavya, Bulgaristan, Mal­ ta, Arnavutluk, Yunanistan, Türkiye, Suriye, Filistin, Mısır, Irak, İran, Afganistan. 3. Grup: İsviçre, İtalya, Avusturya, Macaristan.22 Türkiye’deki Alman propaganda teşkilatı, doğrudan doğruya Tür­ kiye’deki Almanlar arasında teşkilatlandı ve Türkiye’deki Almanları, Türkler arasında propaganda yapacak şekilde organize etti. Diğer ül­ kelerde olduğu gibi, Alman propaganda mekanizması, bulundukları yerlere göre mahalli gruplara {Ortsgruppe) ayrıldı. Ankara’da, İstan­ bul’da ve İzmir’de birer mahalli grup vardı ve bütün bu gruplar, Landesgruppenleiter grubu şefine bağlıydılar. Bu gruplarda yer alan­ ların bir kısmı, hükümet hesabına çalışan ve Türkiye bütçesinden ma­ aş alan Alınanlardı. Mesela Ankara’daki şef muavini, Türk okullarının birinde Almanca öğretmeniydi. Türkiye’de görev yapan Nazi propa­ ganda teşkilatı mensuplarının ana görevlerinden biri; İstanbul, Ankara ve İzmir’de yabancı dilde kitap, gazete ve dergi satan yerlerde dolaşa­ rak Türk ve yabancı bütün okuyucuların ne gibi eserler okuduklarım ve temayüllerini tespit etmek ve buralarda Nazizme sempatisi olan kimseler elde etmekti. Nazi propagandası, Ankara’da mahallî gruplara ayrılarak Blok bekçisi (.Blochuvart) adı verilen liderler tayin etti. Yenişehir, Cebeci ve Karaoğlan’da birer blok bekçisi vardı. Karaoğlan bekçisi, yine An­ kara okullarının birinde öğretmendi. Bu bekçilerin görevleri arasında, bölgeleri dâhilinde bulunan Almanları göz hapsine almak; onların Almanya haricindeki Almanca yayınlan takip edip etmediklerini 22 “Alman Propaganda Servisi Türkiye’de Nasıl Çalışır?”, Tan, 10 Aralık 1939. 30 Z or Y ıllar kontrol etmek; Nazizme sempati gösteren Türkleri etrafına toplayarak, onlara bütün Alman yayınlarım vermek ve aynca Alman yanlısı Türklerin kitap, dergi ve gazete çıkarmalanna yardım etmek; Yahudi düş­ manı yayınlan para ile himaye etmek; yerli Nazileri merkezle temasa geçirmek ve bunlar neticesinde edindikleri bilgileri rapor hâlinde merkeze sunmak vardı. İstanbul’daki teşkilat ise daha genişti. İstanbul’da Teutonia Club, Alman Kilisesi, Türkische Post Gazetesi, Alman bar ve birahaneleri Alman propaganda ve istihbarat merkezi gibi işlev görüyordu. Teutonia Club, Alman mahalli teşkilatının merkeziydi. Alman ve Na­ zi dostu olan Türklerle birlikte bu klüpte düzenlenen balolara ve eğ­ lencelerle etkili Türk çevrelerine sızmaya çalışılırdı. Alman Kilisesi­ nin vazifesi, Alman hizmetçi ve çocuk mürebbiyeler vasıtasıyla, bil­ hassa üst düzey mevki sahibi kimselerin evlerine girerek devlet sırla­ rım öğrenmekti. İstanbul’daki Alman birahaneleri de birer istihbarat merkezi gibiydi. Burada çalışan Almanlar, Alman istihbaratının birer elemanıydılar. Masalar arasında dolaşırken işittiklerini merkeze bildi­ rirlerdi. Almanlar kişisel teması birahaneler, kahvehaneler vasıtasıyla sağlıyorlardı. Alman Deutsche Nachrichten Büro (DNB) Ajansı ise, Türk basın-yaym kuruluşlarına haberlerin yanında siyasî, İktisadî, hat­ ta edebî makaleler sunarak onları Nazi politikalarının lehine yönlen­ dirmeye çalışırdı.23 Aslında İstanbul’daki DNB, bir haber ajansı ol­ maktan ziyade, Alman istihbarat ve propaganda teşkilatının Türki­ ye’deki merkezi konumundaydı. 23 “Alman Propaganda ve istihbarat Teşkilatı Nasıl Çalışıyor?”, Tan, 11 Aralık 1939. İNGİLİZ İSTİHBARATINA GÖRE TÜRKİYE'DEKİ ALMAN PROPAGANDA ORGANİZASYONUNUN (1942) ŞEMASI N azi Almanya'sının Türkiye Propagandası 31 32 Zor Yıllar S «ı-fv s 2 &< Ü a N azi Almanya'sının Türkiye Propagandası 33 Alman Haber Ajanslarının Türkiye'deki Faaliyetleri Savaşın başlarında, Müttefik ve Mihver ülkeleri, Türkiye’de ya­ yımlanan gazetelere nüfuz edebilmek için haber sağlama yanşı içine girdiler. Bu şekilde taraflar, Türk kamuoyuna yönelik bilgi akışım kontrolleri altında tutmaya çalışıyorlardı. Savaş başlarında haberleri, Türk basm-yaym kuruluşlarının ana kaynağı olan Anadolu Ajansı’na (AA) daha ziyade Müttefikler sağlıyordu. Müttefiklerin haber ajansla­ rı, Türk basınının ve özellikle de Anadolu Ajansının haber ihtiyacının yaklaşık %70’ini karşılarken, Alman Deutsche Nachrichten Büro’mm (DNB) oranı ise % 25 civarındaydı. Savaşın başında, Müttefikleri kendilerinden daha iyi noktada gördüklerinden Almanlar, derhal bir şeyler yapma ihtiyacı duydular. Bunun sonucu, altı tane Alman haber ajansı, Türk basımna haber temin etme gayreti içerisine girdi. Bu haber ajanslarının başında, Tür­ kiye’deki Alman propaganda ve istihbarat faaliyetlerini etkin olarak yönlendiren DNB geliyordu. Yani DNB sadece sıradan bir haber ajan­ sı değil, aynı zamanda Alman istihbarat ve propaganda elemanlarının kümelendikleri bir kuruluştu. Merkezi Ankara’da olan DNB’nin İs­ tanbul’da da bir bürosu vardı. DNB ’nin Türkiye temsilcisi Walter Breli, Basm Ataşesi Dr. Schmidt-Dumont’tan sonra Alman propagan­ dasının Türkiye’deki iki numaralı ismiydi. Dr. Iwo Jorda sorumlulu­ ğundaki DNB’nin İstanbul bürosu ise Ayaz Paşa, Gümüşsüyü Cadde­ sinde faaliyet gösteriyordu. DNB, Türkiye’nin dışında Irak, Suriye, Filistin, Mısır ve İran’daki siyasî ve ekonomik gelişmeler ile ilgili ra­ porların yanında bu ülkelerdeki radyo yayınlarını ve gazeteleri de ta­ kip edip rapor hâlinde Berlin’e aktarıyordu. Arap gazetelerinin yayın­ lan ve Arap radyolanmn dinlenmesi, Cemil Hancı ve Ahmed Nedim isimli iki Arap ile Fayzat adlı bir îranîı tarafından gerçekleştiriliyordu. Transkorıtinent Press (TP), Transocean (TO) ve Nachrichten Press Dienst (NPD) diğer önemli Alman haber ajanslarıydı. Bu ajans­ lar günde dört defa sadece Ankara ve İstanbul’a değil, telsiz ya da te­ lefon ile Anadolu’daki değişik gazetelere de bülten gönderiyorlardı. Bunlar Anadolu Ajansı’nâm (AA) daha iyi imkânlara sahip oldukla- 34 Zor Yi [Ur raıdan, bedava ve daha düzenli olarak haber sağladıklarından, zaman içinde bazı Müttefik yanlısı gazeteler de dâhil çoğu Türk gazetesi bunlardan haber alıyordu.24 Buna rağmen Alman Batı Orduları Baş­ komutanlığı Karşı Casusluk Dairesinin, 18 Mart 1940 tarihli bir rapo­ ru, Alman basm propagandasının Müttefikler karşısında başarısız ol­ duğunu belirtiyor ve bu başarısızlıktan, Türkiye’deki Alman propa­ gandasının şefi konumunda olan Dr. Schmidt-Dumont ve Walter Brell’i sorumlu tutuyordu. Aslında Alman propagandasının bütün gayretlerine rağmen istedikleri düzeyde olmamasının en önemli ne­ denlerinin başında, Türk basınının savaşın başında, Almanlara fazla ilgi göstermeyişi geliyordu. Ancak bu durum, Nazi ordularının Ege Adalan’na ve Bulgar sınırına geldiği zaman değişecektir. Alman Dışişleri Bakanhğı’na bağlı olan TP’nin, Balkanlardaki millî ve mahallî gazetelerin yaym işlerini takip etmek gibi bir özel gö­ revi vardı. TP'nin Berlin’deki sorumluları Dr. Schmitd ve Dr. Petwaidiç’ti. Ajansın Viyana’daki bürosundan İse Van Raay sorum­ luydu. İstanbul’daki TP Bürosu’nun müdürü, uzun yıllar Chicago Tribune gazetesinin Viyana temsilciğini yapmış olan Dr. Heinrich Diez’di. DNB ve TP ajansları başka ülkelerde birbirinden bağımsız hareket ederken, Mayıs 1942 tarihinde İstanbul’da ortak hareket etme karan aldı. Bundan sonra TP, DNB'nin Ayaz Paşa’daki bürosuna ta­ şındı, Bu yıllarda bazı İstanbul gazeteleriyle de ortak bir bağ kuran İs­ tanbul’daki TP ajansı, Berlin’den gelen haberleri bu gazetelere ulaştınyordu. Transocean (TO) da Alman Dışişleri Bakanhğı’na bağlı olup, DNB ile de bir şekilde irtibatı söz konusuydu. TO, DNB'ye de haber­ ler göndermekteydi. TÖ’nun Ankara’daki müdürü, bu ajansın daha önce Kahire sorumlusu olan Paul Schmitz idi. Yukarıda adı geçen üç Alman ajansı yan resmî nitelikteyken NPD, tamamen resmî olup Türk yayın organlanna düzenli bir şekilde kendi şifresiyle haber gönderiyordu. Aynca NPD, her akşam İstanbul gaze­ 2A Glasneck, a.g.e., s. 19-20. N azi Almanya'sının Türkiye Propagandası 35 telerine özel bir Türkçe bülten göndermekteydi. NPD' nin müdürü, aynı zamanda Almanya’nın Ankara Büyükelçiliğinin Basın Ataşeli­ ğinde görevli olan Dr. Komiscke’ydi. Nazilerin yayın orgam konumunda olan Frankfurter Zeitung gaze­ tesinin bir kuruluşu olan Europa Press (EP)'in Genel Müdürlüğü ise Budapeşte’deydi. Macaristan’daki gazete ve radyoların haberleri için bir ana kaynak niteliği taşımakta olan bu gazetenin Sofya ve İstan­ bul’da da şubeleri vardı. Ayaz Paşa Çifte Vav Sokak’ta bulunan İs­ tanbul’daki büronun temsilcisi, Dr. Adalbert Wurlitschek’ti. Frankfurter Zeitung gazetesinin Türk haberleri ve yayınlarından so­ rumlu baş asistanı, soyadı Şamhyan olan ve daha önce Cumhuriyette çalışan Ermeni asıllı bir Türk vatandaşıydı. Tasvir-i Efkâr gazetesiyle de ilişkisi olan Şamhyan, zaman zaman EP şifresi ile bu gazeteye ha­ berler gönderiyordu. Bütün bu ajansların dışında birçok Alman yazar ve birçok Alman yaym organı İstanbul ve Ankara’da faaliyet göstermekteydi. Bunlar­ dan tanınan ve önemlilerinden bir tanesi, savaşın çıkışma kadar Frankfurter Zeitung'un Londra temsilcisi olup savaştan sonra yine aynı gazetenin Ankara temsilcisi olan Wolf von Dewall’di. Savaş başlar başlamaz Alman Büyükelçiliği ve ona bağlı DNB et­ rafında İstanbul’a konuşlanan Alman ajanlan, İstanbul ve civannda seyreden ve limanlara demirleyen gemilere sabotaj yapma ihtimalleri üzerinde çahşhlar. Özellikle Türkiye savaşa girecek olursa Türki­ ye’nin önemli ulaşım ağlanna yönelik sabotajlar, çalışılan bu plânlann temelinde yer alıyordu. Ne var ki İngilizler, bu plânlan DNB için­ de yer alan ajanlan vasıtasıyla öğreniyorlardı. Bu bilgileri alan İngiliz Askerî Ataşesi Albay Arnold, durumu MAH'a iletti. M AH, Alman faaliyetlerine karşı İngilizler ile işbirliğine hazır olduklarım söyledi. Aslında Türk istihbaratı İngilizlere yakındı ve onlar ile işbirliğini arzuluyordu. Ancak Alman ve İngiliz faaliyetlerini hem takip ediyor, hem de onlan yönlendirmekten geri kalmıyordu. Özellikle Alman propaganda ve istihbarat faaliyetlerinin İngilizler tarafından bilinme­ sine önem veriyordu. Almanlann Türkiye’deki faaliyetlerinden ha­ 36 Z or Ytüar berdar olan Türk istihbaratı, Mehmet Ferruh adındaki ajanıyla DNB ve diğer Alman propaganda ve istihbarat mekanizması içine çoktan sızmıştı.25 DNB ile organik bağı olan TP’de çalışan Mehmet Ferruh, İngilizlere Alman İstihbarat ve propaganda organizasyonunun yapısını tefer­ ruatıyla rapor ediyordu. Onun vasıtasıyla İngilizler, İstanbul’daki DNB'ye sızmayı başardılar. Alman propaganda mekanizması içerisin­ de çalışan Mehmet Ferruh, Türk istihbaratının maharetiyle Alman Ba­ sın Ofisi’ndeki gizli belgeleri fotoğraflayarak İngiîizlere verdi. İngi­ lizler, bu bilgiler karşılığında kendisine ödeme yapıyordu.26 Ferruh’un DNB'nin gizli bilgilerine ulaşması, Alman propagandasının işleyiş mekanizması hakkında önemli bilgiler sunması, İngilizler için bulunmaz fırsattı. Dolayısıyla İngilizler, onun faaliyetlerini kısıtlaya­ cak hiçbir şeye izin vermemeye özen gösterdiler. Türk istihbaratı, Alman propaganda organizasyonunu İngiîizlere ifşa etmekle Almanlann Türkiye’de daha fazla güçlenmesini engellemeye çalıştı. Ortadoğu'ya y öneli k Alman Faaliyetleri Alman istihbarat ve propaganda elemanları, sadece Türkiye’de de­ ğil, eş zamanlı olarak Ortadoğu ülkelerine de yerleşerek, İngiliz em­ peryalizmine tepkili olan Arap milliyetçiler ile temasa geçtiler. Aslın­ da. Almanya’nın genel anlamda Ortadoğu’ya yönelik ciddî propagan­ da kampanyası, savaştan bir yıl önce başlamıştı. Ancak 1935 yılında Etiyopya’yı işgal eden İtalya, Arap dünyasına propaganda amaçlı ya­ yma başlayan İlk Mihver ülkesi oldu. Bu işgale tepki gösteren Ingilte­ re’ye karşı İtalya, özellikle Mısır ve Filistin gibi İngiliz varlığına karşı tepkili olan Arap bölgelerine yönelik İngiliz düşmanlığım körükleyen yayınlar yaptı. Bari’de kurulan İstasyondan yapılan İtalyan yayınla­ rında Arap şiiri ve müziğine de ağırlık veriliyordu. İngiltere’nin em­ peryalist bir ülke olduğu ve Filistin’de Arap halka karşı katliamlar gerçekleştirdiğine dair söylemler, İtalyan propagandasının ana tema35 26 27 FO 371/23871, R 8810/7717/44, Colonel Arnold to FO, no. 585, 6 October 1939. HS 3/225, D/Q2 to A D .4,7 October 1942. HS 3/238, D/Q to D/ Q2 and DH13, no. 9344,25 November 1942. N azi Almanya'sının Türkiye Propagandası 37 sim oluşturuyordu. Akdeniz’in gerçek sahibi olan Mussolini’nin, İs­ lam dünyasının gerçek koruyucusu olduğu teması da sıklıkla vurgula­ nıyordu. Ancak İngiliz Başbakanı Neville Chamberlain ile Mussolini arasında 1938 yılında Centilmenlik Anlaşması imzalanınca İtalya, İn­ giltere aleyhine yayınlan kesip Fransa’nın Kuzey Afrika’daki prestiji­ ni zayıflatmayı amaçlayan yayınlara başladı. Ancak Arap dünyasına yönelik İngiliz karşıtı propaganda faaliyetini bu sefer Almanya üst­ lendi. 1938 yılının başlarından itibaren, savaş boyunca Berlin’e yakın bir yerde bulunan Zeesen’deki Berlin radyosu, Arap dünyası üzerinde nü­ fuz kurdu. Alman üniversitelerinde çalışan Arap öğretim elemanları ve Filistin, Irak ve îngilizlerin hâkim olduğu diğer Arap ülkelerinden sürülenlerin büyük katkılarıyla Berlin radyosunun Araplara yönelik programlan geniş bir dinleyici kitlesine ulaştı. Filistin Müftüsü Hacı Emin el-Hüseyni, Raşid Ali Geylani, Iraklı gazeteci olan Yunus elBahri ve diğer Araplar, Almanlar ile işbirliği yaparak Berlin radyosu­ nun faaliyetlerine güç kattılar. Berlin Radyosu’nun özellikle İngiliz emperyalizminin hedefleri ve Yahudilerin İngiliz ve Müttefikler üze­ rindeki etkisine dair propagandası, Arap dünyası üzerinde etkili oldu. Bu yayınlar Arap milliyetçiliğini kışkırttı ve bir anlamda da güçlen­ dirdi. Arap dünyasının bağımsızlığının, Yahudiler ile işbirliği hâlinde olan İngiliz emperyalizminden korunması yönündeki propaganda yankı buldu. Alman propagandasının temel amaçlarından biri, İngilizlere karşı tepki yaratmak ve eğer mümkünse Arap dünyasında silahlı isyan çıkarmaktı. Bunun için Alman yayınlan anti-semitizmi de işle­ di. Araplara, Yahudilerin İngiltere’nin yardımıyla Filistin’de bir dev­ let kuracaklannı ve Arapîan buradan çıkaracaklannı anlatan Alman radyo yayınlan, îngilizlerin bütün Ortadoğu’yu kolonileşîireceğini, bunu yaparken de Yahudileri kullanacağını programlarda işliyordu. Yahudilerin, Müslümanlann baş düşmanı olduğu ve Yahudileri öl­ dürmenin Allah katında sevap olduğu da belirtiliyordu.28 28 Seth Arsenian, ‘Wartime Propaganda in the Middle East’, The Middle East Journal, Vol. II, October 1948, ss. 415-421. Zor Yıllar 38 Anti-semitizm propagandasının Arap ülkelerinde başarılı olması üzerine Almanlar, 1941 yılının sonlanna doğm benzer propagandayı İstanbul’da da başlattılar. İstanbul’daki Türk iş adamlarına yönelik “Yahudilerin kanınızı emmesine, ticaretinizi elinizden almasına daha ne kadar müsaade edeceksiniz” şeklinde anti-semitik propagandalar yapılmaktayken, halka yönelik faaliyetler de söz konusuydu. Mesela müşteri olarak taksiye binen Alman ajanları, kamuoyu oluşturmada yadsmamayacak role sahip olabilecek taksi şoförlerine Yahudilerin Türkleri sömürdüklerini anlatıyorlardı. Bir gün yine taksiye binen bir Alman ajanı, şoförden Eyüb’e doğm gitmesini ister. Yol boyunca gördüğü fabrikaların kime ait olduğu sorusuna Türklerin cevabı karşı­ lığında, kendilerinin kandırıldığım bu fabrikaların hepsinin Yahudilere ait olduğunu, Yahudilerin Türkleri sömürdüğünü, ancak bunun ya29 kmda sona ereceğini söyler. Ingiliz raporları antisemitizm prograpagandasma İstanbul’da da hız verilmesinin sebebini, Sovyet işgalinin başanlı olması durumunda Almanların, aynı anda Kafkaslardan ve Bulgar smınndan Türkiye’yi işgal etmek ve İslam ülkelerinde bütün Yahudilerin Öldürülmesini de içeren bir isyan başlatmak için alt yapı oluşturma gayretleri olarak yo­ rumlamaktadır. Bunun için Yahudiler de rahatsız edilerek panik hava­ sı yaratılmaya çalışıldı. Mesela Yahudilere telefon edilerek yavaş ya­ vaş yol hazırlıklanna başlamalan, aksi hâlde geride kalanlann katledi­ lecekleri söylendi. Ortadoğu’daki Ingiliz varlığına yönelik Alman ve İtalyan radyo propagandalan karşısında lngilizler.de boş durmadılar. İtalyanlann Bari’deki istasyondan yaptıkları yayın etkisini göstermeye başlayınca British Broadcasting Company (BBC)’yi Ortadoğu’ya yönelik Arapça yaym yapmaya zorladı. Ancak BBCnin propagandasının içeriği ilk başlarda tatminkâr olmaktan çok uzakü. Daha ziyade propaganda içe­ rikli haber bültenleri, Müslüman bilim adamlarının konuşmaları, Araplann İngilizlere olan sempatileri vs. gibi konular ele alınıyordu. Ancak zaman geçtikçe BBC, programlarım geliştirdi. Bölgede birçok 29 HS 3/218, D/H 44 to SOE, 19 December 1941. N azi Alman valsın in Türkiye Propagandası 39 yerel istasyonlar açtı, yerli halk ve otoriteler ile direkt temasa geçti ve bununla Alman propagandasına karşılık vemıeye çalıştı; böylece BBC, bölgede daha hâkim bir hâle geldi. Bunun yanında Amerika, Fransa ve SSCB da bölgeye yönelik ya­ yınlar yaptı. Amerikalılar, Mihver ya da özelde Alman propagandala­ rına cevap vermekten ziyade Müttefikler arasındaki birliktelikten ve daha iyi bir dünya için yapılması gerekenlerden bahsediyordu. Rusîar ise, daha çok askerî gelişmeler ile ilgili haberler veriyordu. . Alman propagandasının ve istihbaratının Irak, İran ve Suriye’de ciddî başarılarından sonra, İngilizlerin bölgede inisiyatifi tekrar ele geçirmesi üzerine 1941 bahan itibarıyla Alman ajanlan, bu ülkeden aynîarak Türkiye’ye yerleşmeye başladılar. Alman propagandasının Ortadoğu organizasyonu Türkiye'ye taşınıyor Fransa’nın yenilerek savaştan çekilmesine kadar Suriye’deki Fransız güvenlik servisleri Mihver ajanlanmn bu ülkeye sızmasına karşı ihtiyatlıydılar. Ancak Suriye’deki Fransız komutanlar, De Gaulle’ün direniş çağnsmı kulak ardı edip Vichy hükümetinin kontro­ lü altına girmeyi tercih edince, Suriye üzerinden Ortadoğu’ya sızan Alman ve İtalyan ajanlan bölgede serbest hareket eder hâle geldi.30 Hatta 6 Nisan 1941 tarihinde, Alman destekli Raşid Ali Geylani’nin bir grup subayın desteği ile hükümeti ele geçirmesi ve Basra’daki İngi­ liz askerlerinin ülkeden çıkmasını istemesi, İngilizleri zor durumda bı­ raktı. Suriye’den sonra Irak’ta da Alman nüfuzunun artması üzerine Irak’a müdahale eden İngiliz kuvvetleri, 30 Mayıs’ta Raşid Ali’yi ikti­ dardan uzaklaştırarak duruma hâkim oldular. Aynı anda Suriye’de de denetimi sağlayarak Hür Fransa’nın denetimine alan İngilizler, Ağustos ayında da Sovyetîer Birliği ile İran’ı işgal edip bölgede Alman nufuzünu etkisizleştirdiler.31 Müttefiklerin Suriye, Irak ve İran’ı işgali, 30 31 H. O. Dovey, ‘The Intelligence War in Turkey’, Intelligence and National Security, Vol. 9, No. 1 (January 1994), s. 59. Tayyar An, Geçmişten Günümüze Ortadoğu (Istanbul: Alfa,2004), ss. 170-177. Zor Yıllar 40 Almanlann Ortadoğu’daki istihbarat ve propoganda faaliyetlerine ciddî bir darbe vurdu. İşgal sonrası başta Raşid Ali olmak üzere birçok Al­ man yanlısı Arap ve İranlı ile birlikte Alman ajanlar da Türkiye’ye sı­ ğındılar. Müttefiklerin bölgeyi işgal ederek duruma el koyması, Alman­ lann Ortadoğu’daki istihbarat ve propaganda faaliyetlerine ciddî an­ lamda darbe vurunca bu darbeyi tamir için Almanlar, Türkiye’yi kendi­ lerine zorunlu olarak merkez seçtiler. Bu gelişmeler Almanlan Türki­ ye’de yeniden yapılanmaya itti. Özellikle Müttefiklerin bahsi geçen işgalinden sonra, bu ülkelerde Almanlar ile işbirliği yapan Irak, İran, Filistin ve Suriyeli İngiliz kar­ şıtı yaklaşık iki yüz kişi, mülteci statüsünde İstanbul’a gelip yerleşti. Zaten Türkiye’deki Alman propaganda ve istihbaratının yoğunlaştığı yer, İstanbul’du. Bu yeni gelenler ile birlikte İstanbul’daki Alman propaganda organizasyonu daha da güçlendi. İşgal sonrası İstanbul’daki yeni yapılanma çerçevesinde, Alman­ ya’nın Beyrut eski Konsolosu Julius Seiler, Almanlann Ortadoğu propagandası genel sorumlusu olarak Türkiye’ye atandı. DNB’den Franz Reichert de bir grup Suriyeli gazeteci ile birlikte İstanbul’da Arap Bürosu kurdu. îşgal öncesi Abwehf in Suriye lideri olan Rudolf Roser, önce İstanbul’a sonra da Ankara’ya alınarak, bir müddet Suri­ ye’ye yönelik Alman faaliyetlerini organize etti. Ocak 1942 yılında ise, Oriental Bureau (Doğu Bürosu)’nun başına getirilen Roser, Araplar arasında propagandadan sorumlu kişi oldu. Daha önce Suriye’de bulunduğu sırada kendisinin yardımcılığını yapan Alfred de Chapeaurouge ve Paula Koch, onun yardımcıları olarak atandı. Ancak kısa süre sonra Chapeaurouge, İstanbul’a almdı ve Suriye ile Irak’tan sürülen Mihver yanlısı Arapları organizeden sorumlu kişi olarak gö­ revlendirildi.32 Paula Koch da İskenderun’a alındı. Ankara daha çok askerî istihbaratın toplandığı merkez konumuna gelirken, İstanbul ise Arap mültecilerin gelmesiyle ile Alman yanlısı Arap propaganda faa­ liyetlerinin merkezi hâline geldi. Gerilla faaliyetleri ve paraşüt birliği­ 32 Dovey, a.g.nı, 61 N azi Almanva'smm Türkiye Propagandası 41 ne katılmak için seçilen Araplar ise, bu eğitim için Türkiye’den daha uygun bir yer olan Alman işgali altındaki Atina’ya gönderildi. Türkiye’ye gelen mülteciler arasından da, Arap dünyasına yönelik propaganda faaliyeti içinde aktif olarak çalışacak bir grup seçildi. Chapeaurouge, bu grubun başına İstanbul’da DNB çalışanı olarak gö­ züken Fraulein Kruss’u getirdi. Bayan Kruss’m ofisi İstanbul Park Otel’deydi ve burada çalışmak için kendilerine iki oda kiralamışlardı. Beş Arap ve iki İranlı, Kruss’m yardımcılığını yapmaktaydı. Kruss’m başında bulunduğu bu ekibin görevi Alman basım için Arap ülkele­ rinden bilgi toplamak ve Berlin’den Farsça ve Arapça yayın yapan radyolara materyal hazırlamaktı. Chapeaurouge’in İstanbul’daki büro­ sunda tedbir için çok az propaganda uzmanı vardı. Geri kalan mülteci­ ler, birçok yerel Gauleiter (Nazi lideri) başkanlığında İstanbul’daki hücrelerde organize oldular. Bunun dışındaki elemanlar Ortadoğu’ya görev için gönderiliyordu. Araplar arasından yeterli eleman bulamayınca Almanlar, bu işe uygun Türk vatandaşlarına yüksek meblağlar ödeyerek eleman ihtiyacını karşılayabiliyorlardı. Almanların para harcama konusunda bir sıkıntı­ ları yoktu. Mesela Suriye ve Irakla irtibatı olan kişilere bir şekilde ulaşılıyor, para karşılığında mesajlar gönderiliyor ya da karşıdan bilgi almıyordu. Chapeaurouge ile birlikte çalışan Önemli Alman propagandacılar­ dan (daha doğrusu Mihver lehine hava oluşturanlardan) biri, Lübnan Emiri Adil Arslan’dı. Adil’in kardeşi Şekib Arslan, Arap yayınların­ dan sorumlu olan Kudüs eski Müftüsü (Grand Müfti) Hacı Emin elHüseyin’in, Arap ülkelerindeki propaganda baş danışmam idi. Emir Arslan önceden Türkiye karşıtlığıyla biliniyordu. Özellikle Hatay’ın anavatana katılmasına şiddetle karşı çıkmıştı. İngiliz baskısı netice­ sinde Türkiye’de artık kalamayan Müftü’yü Bari ve Berlin’e götüren Hıristiyan bir Lübnanlı olan Marcos, İstanbul’daki bir diğer zeki Al­ man ajandı. Marcos, harika bir şekilde Arapça, İbranice, Kürtçe ve İngilizce konuşuyordu. 42 Zor Yıllar Türkiye’de Almanlar ticarî nüfuz da kurmaya çalıştılar. Bu anlam­ da Chapeaurouge’in emrinde Alman firmalarının Türkiye’deki ticarî mümessili olarak tanıttığı birçok Kürt ve Arap, işadamı kılığında Al­ man propagandası yapıyordu. Diyarbakır ve Erzurum’daki ajanlar, bu maske altında Irak ile temas halindeydiler. Ancak bunların Mihver’e olan faydası tartışmalıydı. Zira bunlar, ya Irak’taki isyana karıştıkla­ rından ya da Suriye’de von Hentig ve Roser ile işbirliği yaptıkların­ dan ülkelerine dönmekten korkan kişilerdi. Alman firmaları İz­ mir’deki Türk ticarî acentelerine komisyon adı altında ciddî paralar teklif ediyorlardı. Ancak stratejik öneme sahip İzmir’de, kendilerin­ den Almanlar lehine ajanlık yapmaları isteneceğinden kuşku duyan iş adamlarından bazdan bu parayı almadı. 1941 yık sonlanna doğru Almanlar, propaganda ve istihbarat ama­ cıyla istihdam edilen Önemli sayıda çalışanının olduğu Adana ve İs­ kenderun’da da konsolosluklar açtılar. Adana Konsolosu, önceden Trabzon Konsolosu olan Hernıan Hoffinan-Volkersamb’dı. Bölgenin önemine binaen böyle tecrübeli, akıllı ve etkileyici bir kişiliğe sahip olan bir konsolosun atanması, Almanlar için elbette önemliydi. Nite­ kim Konsolos Hoffman-Volkersamb, zamanının çoğunu Adana’dan ziyade Suriye ile irtibatı daha kolay sağlayabileceği Hatay’da geçirdi. İstanbul’dan sonra Hatay, Ortadoğu’ya yönelik Alman casusluk ve propoganda organizasyonlarının ikinci merkezi konumuna getirildi. Dr. Hoffman’nm yanında Grand Müftü için iki Arap çalışıyordu. Bun­ lardan biri, İngilizlerin tehlikeli ajan olarak vasıflandırdıkları Suriyeli Nebih el Azmeh, diğeri İse daha önce Müftünün yardımcılığım yapan Filistinli Arap İzzet Danvazah’tı.33 Almanya’nın İskenderun Konsolosu ise, Hans Ulrich von Schweinitz’di. Onun yardımcısı, daha Önce Suriye’de Rudolf Roser’in yardımcısı olan Paula Koch’dı. Ancak Paula Koch daha sonra Ada­ na’ya taşmdı. Ayrıca Almanlar Mersin’e de özel önem verdiler. Hatta İngilizler Mersin’i, Alman Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın istihba­ rat merkezi olarak görüyordu. Deutsche Levant-Line’m mümessili adı 33 HS 3/218,183/98/inf., 14/12/41. German Intrigues in Turkey, and Near East Plans. N azi Almanya'sının Türkiye Propagandası 43 altında ticarî görevli gözüken Emest Friedrich Labod, Mersin’de iyi bilinen bir Alman ajanıydı. Esas görevi, Suriye’deki sabotaj işlerini organize etmekti. Mersin ve İskenderun’da Almanlann yanında İtal­ yan Konsolosluğu da benzer gayretler içerisindeydi. Suriye’nin mütte­ fikler tarafından işgalinden bir müddet önce, İtalyan rahip ve rahibeler dinî kisve altında İskenderun’a gittiler. Ancak polis tarafından burayı terk etmeleri istendi. İskenderun’daki Fransız Vichy Hükümeti Kon­ solosluğu da Mihver ile işbirliği yapıyordu. Alman, İtalyan ve Fran­ sızların bu üçlü organizasyonu, Halep’ten kaçan müttefik karşıtı kişi­ leri ajan olarak kullanıyordu. Bu kişiler, Halep’teki akrabalarıyla sı­ nırda herhangi bir kontrol olmadığından çok rahat temasa geçebiliyor­ lardı. Hatay’dan güneye doğru illegal olarak geçmek de çok zor olmuyordu. Rudolf Roser’in de dahil olduğu Alman istihbarat ele­ manları, Antep-Urfa yörelerine keşif gezileri düzenliyordu.34 Almanlar adına çalışan Vichy Fransası’mn İstanbul’da kurduğu Donanma İstihbaratı, Deniz Yüzbaşı de Vaısseau Perraud’m; Anka­ ra’daki askerî organizasyon ise, Yüzbaşı Rondot’un sorumluluğundaydı. Ancak Vichy Fransası’nm Suriye’deki önemli istihbarat ele­ manı olan Yüzbaşı Olîion’un Suriye’de tutuklanmasından ve oradaki istihbarat organizasyonun dağılmasından sonra Rondot izini kaybet­ tirdi. İstanbul’da faaliyet gösteren Mihver bloğundan olan Macarların da İstanbul’da faaliyetleri vardı. İtalyan organizasyonların faaliyeti bir hayli fazla olmasına rağmen etkisizdi. Macar Ticarî Ataşesi Ferene Csıki’nin Almanlar hesabına çalışan önemli bir ajan olduğu düşünü­ lüyordu. Mısırlı biri ile evli olup Macar Askerî Ataşesi’nin metresi olan Ursula Bayumi, özellikle telsiz iletişimi ile ilgili olarak Almanlar hesabına çalışan bir ajandı. 1942 yılı başlarında Türkiye’den kovulan Gyula de Kovacs adındaki Macar da, Almanlar için çalışıyordu. İsya­ na kadar Irak’ta yaşamış ve bu ülkede bulunan yerel ajanlardan topla­ dığı bilgileri Türkiye’deki Almanlara iletmişti. Sonuç olarak, Türkiye’deki Alman İstihbarat organizasyonu, geniş ve detaylı bir yapılanmaya sahipti. Türk ya da Arap orijinli bir Mihver 34 a.g.bs Zor Yi liar 44 ajanı için Türkiye-Suriye sınırında seyahat etmek zor bir olay değildi. Uzun Suriye sınırım birçok ayn Örgüt ya da devlet kontrol ediyordu. Hür Fransa’nın istihbarat birimi olan Speciaux ile Suriye Jandarması ve İngiliz birlikleri, sınırdaki güvenliği artırmak için koordineli olarak çalışıyordu. Türkiye-İran sınırında ise durum farklıydı. Bu vahşi coğ­ rafyada Türkiye’nin ana uğraşı, Alman ajanların İran’a girişini engel­ lemek değil, Sovyet ajanlarını Türkiye’den uzak tutmaktı. Batı’da İngilizler ile olan işbirliğini, özellikle İran’ın Sovyetler ile ortaklaşa iş­ galinden sonra, burada görmek zordu.35 1942 yılında Almanya’nın Türkiye’deki propaganda görevlilerinde değişikliğe gidildi. Chapeaurouge ve Schmidt-Dumont, 1942 Hazira­ nında görevlerinden alındılar; Dumont’un yerine Walter Breli atandı. Bu arada eski gestapo olan Dr. Wilhelm Hamburger, Türkiye’den İn­ gilizlerin mal almasını önlemek ve Almanya ile alış-verişi sağlamak amacıyla kumlan Lockade-Kommand’ın sorumlusu olarak atandı. Chapeaurouge’m İstanbul’dan alınarak Alman Dışişlerine protokol şe­ fi olarak atanması, bir promosyon olmaktan ziyade von Papen ile gir­ diği mücadeleden yenik düşmesinin sonucuydu. Alman Poropagandası Üzerinde Hâkimiyet Kavgası Propaganda ve istihbarat birbirinden ayrılmaz iki önemli unsurdur, İstihbarat bilgileri ile donatılmadığı zaman, etkili propaganda oluştu­ rulması zorlaşır. Bu anlamda hedef alman kitle ya da ülke hakkında, istihbarat birimleri tarafından propagandacının bilgilendirilmesi kaçı­ nılmazdır. Gerekli bilgilere ulaşamadığı zaman propagandacının başa­ rı şansı azalır. Özellikle propagandada hedef yabancı bir ülke ise, pro­ pagandacının yolu çoğu zaman Dışişleri politikaları ile kesişir. Özel­ likle savaş ortamında her iki birim, farklı bakış açılarını uygulamaya koyduğunda, Hitler Almanya’sında olduğu gibi, sıkıntılar kaçınılmaz olur, Hitler, Goebbels’i bakan olarak atadıktan sonra ona geniş yetkiler verdi. Goebbels de ilk iş olarak, Dışişleri Bakanlığı’nm Basm-Yaym 35 HS 3/237, German relations with Neutrals, no: M.I.2(a), 23 March 1942. N azi Almanya'sının Türkiye Propagandası 45 Bölümü’nü Propaganda Bakanlığı’na bağladı. Zira etkin bir politika için basm-yayın üzerinde tam bir hâkimiyet esastı. Bütün kültürel, en­ telektüel ve siyasî faaliyetlerin Bakanlığına devredilmesiyle Goebbels radyo, basın, sinema ve tiyatro Üzerinde tam bir hâkimiyet sağladı. Bakanlık tamamen casusluk amaçlı organize edilmişti. Bütün yabancı­ ların ülkeye girişleri ve çıkışları dikkatlice takip edilirdi.36 Alman Propaganda Bakanlığı’mn, sayılan zaman içerisinde on dörde kadar ulaşan birimlerinden olan Savunma ve Basın departmanlan, direkt olarak yurtdışı propagandası ile ilgiliydi. Savunma De­ partmanı, yabancı ülkelere yönelik propagandadan sorumluydu. İstih­ barat olayı ile de ilişkisi dolayısıyla bu birim, Savaş Bakanlığı’na bağ­ lı Karşı Casusluk Departmanı ile irtibatı sağlamak amacıyla burada bir irtibat görevlisi bulundurmaktaydı. Basın Departmanı, Almanya içinde ve dışındaki ülkelerdeki basın faaliyetlerini yönlendirmekle ve yerli ve yabancı basını takiple görevlendirildi. Basm Departmanı, Sa­ vunma Departmanı İle yakm işbirliği içinde olup, yurtdışına yönelik Nazi propagandasıyla meşgul olurdu. Yabancı ülkelerdeki Alman dip­ lomatik temsilciliklerinde bulunan Basm Ataşesi, Dışişleri Bakanlı­ ğına değil Propaganda Bakanlığı’na bağlıydı. Basm Ataşesi, bulun­ duğu ülkede Alman propaganda organizasyonunun lideri konumun­ daydı. Rüşvetle yabancı gazetecileri satın almak ve onlar üzerine etki etmek temel görevlerinden biriydi. Ancak, savaşın başlamasıyla, yabancı ülkelere yönelik Alman pro­ pagandası üzerinde, başta Dışişleri Bakanlığı ile Goebbels arasında olmak üzere hâkimiyet mücadelesi kendini gösterdi. Bu mücadele içe­ risinde Alman istihbarat birimleri de yer aldı. Neticede propaganda hedef aldığı ülkenin dış politikası ile de ilgilenecekti. Gerçekten de savaş, Dışişleri Bakanlığının Goebbels’in bakanlığı ile daha yakın iş­ birliği içinde çalışma zorunluluğunu doğurdu. Bu anlamda Alman Dı­ şişleri Bakanı Ribbentrop’un Almanya dışma yönelik propaganda ko­ 36 Goebbels’in propaganda ilkeleri için bkz: Arsev Bektaş, SiyasalPropaganda (İstanbul: Bağlam, 2002), s. 152-153; Sezer Akarcalı, 2. Dünya Savaşuıda İletişim ve Propaganda (Ankara:, İmaj Yayıncılık, 2003), ss. 59 - 136. 46 Zor Yıl Ut nusunda kendisinin daha fazla söz sahibi olması isteğini, Goebbels sı­ cak bakmasa da, Hitler olumlu karşıladı ve sorumluluğunun çoğunu Ribbentrop’a verdi.37 Tabiî Dışişleri, Propaganda Bakanlığı’mn kuru­ luşlarından da yararlanabilecekti. Bunun üzerine Alman Dışişleri Ba­ kanlığı’mn Haberler ve Basın Dairesi yeniden yapılandırıldı. Yine Dı­ şişleri Bakanlığı bünyesinde kurulan Enformasyon Dairesi, propagan­ da işi ile görevlendirildi. Ancak Goebbels’in bu alandaki yetkilerin­ den tamamen vazgeçtiği söylenemez. Zira, ona göre propaganda, tek merkezden plânlanmalı ve uygulanmalıdır. O merkez de kendi bakan­ lığıdır. Aynca o, propagandacının olaylar ve kamuoyu hakkında bilgi sahibi olması gerektiğine inandığından, istihbarat raporlarına da rahat ulaşmak istiyordu. Bunun için işgal edilmiş ülkeler, müttefikler veya tarafsız ülkeler hakkında istihbarat birimlerinden raporlar istemiş, ay­ nca kendi casuslan vasıtasıyla da bilgiler toplamaya çalışmıştır. Yabancı ülkelere yönelik Alman propaganda sorumluluğunun, tam anlamıyla ne Ribbentrop’un ne de Goebbels’in elinde olduğu söyle­ nebilir. Yine de en etkili bu isimler olmakla beraber, propagandayı kontrol etmekle ilgilenen başkalan da vardı. İngiltere’den Afganis­ tan’a kadar her yerde faşist çevreler ile ilişki kurmaya gayret eden Hitlerin Doğu Bakanı Alfred Rosenberg, Nazi Partisİ’nin Dış Politika Dairesi başkanı Werner Daitz ile birlikte Balkanlar ve Ortadoğu’da Nazi propagandası ile meşguldü. Bunların en önemli amaçlan dış ül­ kelerde, örneğin İstanbul’da, bulunan Alman kurum ve kuruluşlannı, propaganda ve casusluk merkezi olarak kullanabilmek için Nazi ideo­ lojisine paralel bir duruma getirmeye çalışmaktı.38 Zaten yurtdışma yönelik Alman propaganda organizasyonu, istihbarat birimleri ile içiçe işlev görüyordu. 37 38 Goebels ile Hitler’in propoganda yaklaşımları için bkz: David Welch, Propaganda and the German Cinema 1933-1945 (London: LB. Tauris, ss 32-39. Aynca bkz, Willi A. Boelcke, The Secret Conferences of Dr. Goebbels: October 1939 — March 1943 (London: Weidenfeld and Nicolson, 1967), s. x-xi. Glasneck, ag.e., s. 12. N azi A(manya‘'sfflm Türkiye Propagandası 47 Nazi rejimi istihbarat biriminin temel kuruluşu Sicherheitsdients (SD) idi.39 1936’da SD'nin başma Nazi yönetiminin Himmler’den sonra en etkili ikinci kişisi olan Reinhard Heydrich atandı. Heydrich’in 1942 yılında suikast neticesinde ölümü üzerine bu kuru­ mun başma Dr. Emest Kaltenbrunner tayin edildi. SD’nin yanında, başında Amiral Wilhelm Canaris’in bulunduğu Wehrmächten (Alman Silahlı Kuvvetleri) istihbarat birimi olan Abwehr de Önemli bir istih­ barat kuruluşuydu. Buna ilave olarak Dışişleri Bakanlığı’nm da kendi gizli servisi vardı. Alman istihbarat birimi bununla da sınırlı değildi. Mesela Hitler’den sonra Almanya’da en etkili kişi olan Alman İçişleri Bakanı Heinrich Himmler’in de, özel istihbarat birimi vardı. Bunların Türkiye’deki faaliyetleri, ilk önceleri Jost sonra da Schellenberg tara­ fından yürütüldü. Ancak bu organizasyon sonradan Kaltenbrunner’in organizasyonuna katıldı. Bundan başka Goebbels’in de kendi gizli servisi vardı ve kendi işleri olduğunu düşündüğü bir konuya yaklaşıl­ masına karşı çok kıskançlık gösterirdi. Aynca Alfred Rosenberg’in de bir istihbarat servisi vardı.40 Ancak bütün bu servisler, İngiliz Gizli Servisi’nde var olan merkezî otoriteden yoksundu. SD’nin Ankara’daki temsilcisi, Alman Büyükelçiliğinde ticarî ata­ şe görevi adı altmda faaliyet gösteren Ludwig Moyzisch’di. SD’nin Türkiye’deki temel fonksiyonu, Türkiye ve Ortadoğu’nun siyasî du­ rumu hakkında rapor tutmak ve Türkiye’deki Alman unsurlan izle­ mekti. Moyzisch’in yardımcılan, Waldemar Fast ile sekreterleri Frau Liebkirchener ve Fraulein Schürchen’di. Suriyeli Calaleddin Auf, ay­ nı zamanda İngilizler için de çalışan İlhan Bayramoğlu, Klaus von Muhle ve DNB temsilcisi olarak görev yapan Walter Breli, SD’nin Türkiye’deki başlıca ajanlan arasındaydı. Bunun yanında resmî görevi Basın Ataşeliği’nde Konsolosluk olan Julius Seiler ve onun yanında çalışan Patek, Moyzisch’in en yakın işbirlikçileri ve en güvendiği ki­ şilerdi. Aynca Moyzısch, Başkatip Albert Jenke, Gerhardt von Walther ve Helmet Allardt ile de işbirliği hâlindeydi.41 39 40 41 http://www.gIobaIsecurity.org/inteIl/world/germany/rsha.htm. Ludwig Moyzisch, Operation Qgero, (London: Wingate, 1947), ss. 9-1G. PRO, KV6/8, 30 Mayis 1945 tarihli SIME’nin Kapp’i sorgulamsmdan özet. 48 Zor Yıllar Alman propaganda ve istihbaratındaki bu çok başlılık ve rekabetin bazı olumsuz yanlan olabiliyordu. Goebbels ile Türkiye’ye yönelik izlenen Alman polikasında görüş ayrılığı vardı. Goebbels, bir an evvel Türkiye’yi savaşa çekmeye çalışıyor ve Türkiye ile zorunluluğa dayalı olsa bile dostça ilişkilere karşı çıkıyordu. Kendi politikasına uygun olarak Türkiye’deki adamlarını harekete geçiren Goebbels, İstan­ bul’daki Alman kitapçılanna satılmak üzere Askerler için Türkiye rehberi admda bir kitapçık gönderdi. Bu; Hollanda, Norveç, Fransa, Yugoslavya ve diğer ülkeler işgal edilmeden önce Alman Genelkur­ mayının o ülkelere yönelik bastırdığı kitapçıkları andmyordu. Kitap­ çık, Türkiye’yi işgal eden Alman askerlerinden başkasına yaramaya­ caktı.42 Goebbels’in tam olarak oldu bitti neticesinde Türkiye’nin iş­ galine ortam hazırladığı konusu net değilse de bu olaym, Alman işga­ linden endişe duyan Türkiye’nin, tarafsız kalmasını ikna etmeye çalı­ şan von Papen’e ciddî sıkıntılar yaşattığı kesindi. Bu durum, propa­ ganda konusunda tek sorumlu makam olmamasının yarattığı ciddî so­ runlardan biriydi. Birtakım önemli başarılara rağmen, özellikle Abwehr' in başkanı Amiral Canaris ile SD başkanı Heydrich arasındaki rekabet de, Alman istihbaratını ciddî olarak zayıflatıyordu. Aslında SD ile Abwehr ara­ sındaki temel tartışma, Nazi ideolojisine yakın olup olmama ile ilgi­ liydi. Canaris, milliyetçi muhafazakar biriydi ve Hitler rejimine sem­ patisi yoktu. Heydrich ise, Nazi rejiminin fanatiğiydi.43 Üst mevkilerdeki bu rekabetin alt birimlere yansıması, rekabet ve birbirlerine karşı güvensizlik şeklinde oluyordu. Bu iki organizasyon arasındaki reka­ beti, Türkiye’deki faaliyetlerinde de görmek mümkündü. Dayanışma yoksunluğundan Öte düşmanca tutum içerisinde olan SD, Abwehr ile herhangi bir diyalogu olan kişiyi potansiyel hain olarak görüyor ve iki üç günlük bir sorgulamadan sonra serbest bırakıyordu.44 Bunlara ilave olarak von Papen ile Ribbentrop arasında ciddî bir çekememezük var42 Moyzich, a.g.e., s. 13-14. 43 Amiral Canaris, rejime muhalif olmaktan ve Hitler’e suikast teşebbüsü faaliyeti içinde yer almaktan dolayı 20 Temmuz 1944’de idam edildi. Bkz. Rubin, a.g.e., s. 58. 44 Rubin, a.g.e., s. 249. N azi Almanya'sın m Türkiye Propagandası 49 di. Bu sorun, von Papen’in bazı gizli servisler (özellikle de S D) ile ilişki kurmasını engelledi. Aynca von Papen, yukarıda bahsedilen bir­ çok servis tarafından izleniyordu.45 Başkatip Albeıt Jenke’nin eşinin, Ribbentrop’un kardeşi olması da tamamen tesadüf değildi. Türkiye’deki Alman diplomatik manevraları, Naziler arasında bir­ takım entrikaları ve tartışmaları da beraberinde getirdi. Von Papen, Türkiye’de yaklaşık 30 yıl kalan ve Türkiye ile ilgili her konuda uz­ man olan Gobbels’in bir numaralı ajam Schmidt-Dumont’un düşman­ lığını kazandı. Ancak bu düşmahkta üste çıkan, kurt bir politikacı olan von Papen oldu. Schmıdt-Dumont, von Papen’in isteğiyle Ağustos 1942 tarihinde Berlin’e çağnldı. Önce Alman basm ataşeliği kapatıldı, sonra da propaganda işlerini DNB’nin temsilcisi Breli devraldı. Schımdt-Dumont Berlin’de von Papen aleyhine ciddî uğraş verdi, an­ cak sonuç alamadı. Von Papen’in İkinci düşmanı ise, Ribbentrop’un kız kardeşi ve Ankara’daki Alman elçiliğinde Ticarî Konsolos’un eşi olan Frau von Jenke idi. Von Papen ondan da kurtulmayı başardı. Jenke de Berlin’e alındı. Böylece o da, von Papen muhalifi ittifakın içindeki yerini aldı. Üçüncüsü ve belki de görünürdeki en önemli von Papen muhalifi, Nazı partisinin Türkiye’deki şefi olan Friede idi. O da von Papen ile anlaşmazlıktan dolayı Berlin’e çağrılmıştı. Friede, An­ kara’dayken Alman topluluğuna yönelik konuşmasında von Papen’in gerçek bir Nazi gibi hareket etmediğini açıkça söylemişti, Von Papen’nin aleyhinde oluşturulan ittifakın entrikaları had safhaya ula­ şınca Hitler, genç Gestapo şeflerinden Graefe’i durumu araştırmak üzere Kasım 1942’de Türkiye’ye gönderdi. Graefe, von Papen’in ol­ madığı bir zamanda Türkiye’ye geldi ve von Papen Türkiye’ye dön­ meden de Almanya’ya geri döndü. Von Papen’in H Dünya Savaşı’na yönelik siyasî ve kişisel sempa­ tisine, Almanya’dan yana olduğuna ve vatansever bîr kişi olduğuna dair şüphe yoktu. Ancak onun, Berlin’deki Nazi yönetimiyle birtakım fikir ayrılıkları vardı. Önemli ve tarafsız bir ülkede büyükelçi olması, ona bazı avantajlar da sağlıyordu. Onun Ankara’da, elçilik dışında ta­ 45 PRO/KV6/8, Moyzich’in sorgusunun tutanakları. Zor Yıllar 50 rafsız, Mihver veya Müttefik yanlısı çevrelerle savaşın seyri, barışa yönelik girişimleri ve savaştan sonra Almanya’nın lideri olmak gibi girişimleri vardı. Almanya’da von Papen’e zarar verebilecek noktada bir insan yoktu. Hatta aralarındaki düşmanlığa rağmen von Papen, git­ tikçe Hitler’in favori diplomatı hâline bile geldi. Zira Hitler, savaşın ortalarına doğru Ribbentrop’tan daha ziyade von Papen’e güvenmeye başladı. Von Papen’i, Ribbentrop’un çözüme ulaştıramadığı Transilvanya sorununu halletmek için Budapeşte’ye göndermesi de bunun bir göstergesiydi. Von Papen’in en büyük avantajı, nerede durması ve nasıl hareket etmesi gerektiğini iyi bilmesiydi. Hitler’in etrafında olanların, Alman­ lann savaşı kaybetmesi durumunda sözlerinin geçmeyeceğini iyi bilen von Papen, zekice bir kumar oynuyordu. Her şeyden önce von Papen, bu savaşın Hitlerce kazanılamayacağını tahmin edebiliyordu. Savaşı kaybedince Almanlann Nazileri linç edeceğini bildiğinden von Papen, onlardan uzakta durmayı tercih ediyordu. Almanlar linç etmese bile müttefiklerin gazabından kurtulamayacaklardı. Tarafsız bir ülke olan Türkiye’de bulunmakla da belli bir saygı görmekteydi. Aynca savaş sonrası, ‘sadece bir diplomat ve beyefendiydim, kasap değil’ deme lüksüne de sahip olacaktı.46 Nitekim böyle de oldu. Savaşın sonunda bütün ileri gelen Nazi liderleri asılırken von Papen idam edilmekten kurtulabildi. Alman Propagandası ve Türk Basını İkinci Dünya Savaşı yıllarında, Türk hükümetinin kendi basını üzerinde hâkim olduğu konusu bilinen bir durumdur. Gazete çıkarma­ nın hükümetin kontrolünde olmasının yanında, Matbuat Kanunu’nun 50. maddesi gereğince ülkenin genel siyasetine aykın yayın yapmak gazetenin kapatılmasını gerektiriyordu. Bunun yanında 20 Kasım 46 HS 3/227, Reports on Balkans and Turkey by SOE, no. 436,25 Novemmber 1942; ay­ nca Papen amlannda Hitler muhalifleri ile temas hâlinde olduğunu, onlann barış giri­ şimleri için öncülük etme fikrine katıldığın! ve bunun için müttefikler ile temas peşinde olduğunu söyler. Ancak uygun bir zemin bulamadığından yakınır. Bkz: Papen, a.g.e., ss. 499-500. N azi Almanya'sının Türlrive Propagandası 51 1940 yılında İstanbul’un da içinde yer aldığı altı ilde sıkıyönetimin ilân edilmesi, basın üzerindeki kontrolü bir kat daha artırıyordu. Basın üzerinde devlet denetimi bununla da sınırlı değildi. Büyük gazete sa­ hiplerinin aynı zamanda CHP milletvekili olması, CHP tüzüğünde de gazete sahibi vekillerin parti prensiplerine aykırı düşmemesi ve görüş birliğini sağlamak yönünde prensip kararının yer alması, basın üze­ rindeki denetimin bir başka yoluydu. Basın üzerinde diğer bir etkili denetim unsuru da, Matbuat Umum Müdürlüğü’ydü. Bunun sonucun­ da basın, iç ve dış politika üzerinde yeterince serbest kalem oynatamıyordu. Dolayısıyla devrin gazetelerinin genel politikalarının belirlenmesi üzerinde, hükümetin ciddî oranda belirleyici olması söz konusuydu. Mesela CHP’nin resmî organı olan Ulus'un Yazı İşleri Müdürü olan Ahmet Şükrü Esmer Müttefikler lehine yazı yazarken, diğer yazı işleri müdürü Falih Rıfkı Atay ise, Mihver bloğunun bek­ lentileri yönünde yazılar kaleme alırdı. Fransızca nüshası La Republîque ile birlikte Cumhuriyet ve Tasvir-i Efkâr Alman yanlısı; Akşam, Vakit ve İkdam gazeteleri orta yol politikası izlerken Yeni Sa­ bah, Haber, Tan, Son Telgraf ve Vatan gazeteleri ise, kesin bir mütte­ fik yanlısı politika izliyorlardı. Özellikle Yeni Sabah ve Haber gazete­ lerinin Yazı İşleri Müdürü Hüseyin Cahit Yalçın, bu konuda ateşli ya­ zılar yazmasından dolayı sık sık Almanların hedefi hâline geldi.47 Ancak Türk basınında manzara hep bu şeklide kalmamış savaşın seyri içinde birtakım değişiklikler gözlenmiştir. Bir anlamda Türk ba­ sınının savaşa yönelik genel tavrını, savaşın seyri belirlemiştir. Mayıs 1939’dan Mart 1941 tarihine kadar basın daha ziyade müttefiklere ya­ kındır. Ancak Almanlar’m Türkiye sınırına dayandığı Mart 1941 tari­ hinden sonra Almanlara yakın bir tavır sergilenirken, 1942’den sonra ise her iki tarafa ılımlı mesajlar gönderilmiştir. Savaşın renginin belli olduğu Mayıs 1944’ten sonra da müttefik yanlısı yayınlar yapılmış­ tır.48 Ancak Türkiye’nin Ağustos 1944 tarihinde Almanya ile iîişkile47 45 Bkz. Cemil Koçak, ‘İkinci Dünya Savaşı ve Türk Basını’, Tarih ve Toplum, No. 35, Kasım 1986, ss. 29-31; Glasneck, cug.e., $ s. 25-26. Keskin, a.g.e., ss. î 00-101. Selim Deringil, Turkish Foreign Policy during the Second World War: an ‘active neutrality’ (Cambridge; Cambridge University Press, 1989), ss.7-9. Zor Yıllar 52 rini kesmesinden sonra Cumhuriyet ve Tasvir-i Efkâr müttefikler le­ hine yazı neşretmeye başladı. Gazetelerin bu şekilde taraf olması normal şartlarda doğal gözükebilir. Ancak bu yıllarda gazetelerin ya­ yın politikalarının savaşan taraflara dengeli yaklaşım siyaseti çerçeve­ sinde hükümet tarafından belirlendiğine ve her gazeteye bir rol biçil­ diğine dair yaklaşımlar da mevcuttur. Bunun doğruluk derecesi ol­ makla beraber, gazetelerin tamamen kontrol altında tutulduğunu söy­ lemek zordur. Bu tür taraf olmalarda savaşan güçlerin de bir şekilde etkisi oldu. Mesela başlangıçta Alman karşıtı olan Cumhuriyet gazete­ sinin editörü Yunus Nadi, von Papen ile görüşmesinden sonra Al­ manya lehine yazılar yazmıştır. Tan Gazetesinin Alman Propagandasına Karşı Savaş İlânı 1939 yılı başlarında Türkiye, İngiltere ve Fransa ile 19 Ekim 1939’da gerçekleşecek olan bir ittifak yönünde eğilim gösterince Nazi Alman basını, Türk dış politikasına yönelik sert eleştirilerde bulundu. Türklerin yayılma sahası olarak güneyi seçtiğine vurgu yapan Alman basını, bu politika çerçevesinde Hatay’ın anavatana katılmasından do­ layı Suriyelileri ‘Türk yayılmacılığına karşı dikkatli’ olmaları gerekti­ ği yönünde uyarırken, Irak ve Musul’un da Türk dış politikasının te­ mel hedeflerinden olduğunu belirtiyordu. Bu şekildeki eleştirinin amacımn, hem İngiliz ve Fransızlara uyan hem de Türklere bu amaçlanna ulaşmak için Almanlar ile diyalogu hatırlatmak olduğu söylenebi­ lir.49 Daily Herald gazetesi İstanbul muhabiri Maranz, von Papen’in, Romanya ve Türk hükümetlerine Sovyet smırlanna ‘Sıegfried Lines’50 inşa etmeyi teklif ettiğine dair söylenti haberini yayımladı. Daily Herald gazetesinde yer alan bu haber, 17 Kasım 1939 tarihinde Tan gazetesi tarafından da yayımlandı. Bu haberin İngiltere’deki ba­ sma yansıyışı, Almanya’da dikkat çekmezken, Tan gazetesinin habe­ rine Almanlar ciddî saldırılar başlattı. DNB, ‘bu yalan haberin’ İngiliz-Yahudi işbirliğinin ürünü olduğunu iddia etti ve Tan gazetesini 49 50 Glasneck, a.g.e., s. 17. “Saldın amaçlı oluşturulan yığmak” anlamında kullanılıyor. N azi Almanya'sının Türkiye Propagandası 53 Alman karşıtı bir yayın organı olmakla suçladı. Bunun üzerine Tan, baş sayfasının üçte ikisini kaplayacak şekilde bu haberin kaynağım açıkladı.51 Ayrıca Goebbels’in, İstanbul’u ziyareti sırasında gece ku­ lüplerinde çekilen resmini yayımlamasından dolayı gazeteden Alman reklâmlarının çekildiğini, arkasından Alman propaganda organizasyo­ nunun ekonomik zorluk içindeki gazetelere, Almanlar lehine yazı yazmak amacıyla rüşvet, kabilinden para teklifini de sütunlarına taşı­ dı.52 Gerçekten de Alman Propaganda Bakanı’mn İstanbul ziyareti sı­ rasında eğlence yerine yaptığı ziyaretin gazetede yer alması üzerine Almanlar, Tan gazetesine Alman reklâmlarının yanı sıra başka rek­ lâmların da verilmemesi için Türk yetkililer nezdinde de girişimde bu­ lunmuştu. Özellikle bu girişimden sonuç alınırsa banka borcu olan Tan zor durumda kalacaktı. Ancak Almanlann Türk yetkililer nezdindeki bu girişimi başarısız oldu.53 Almanlann tutumuna en sert tepki Zekeriya Sertel’den geldi. Sertel, Sütlerin ‘Kavgam ’ adlı eserinde “propagandanın temeli yalandır. Yalan ne kadar büyük olursa o kadar etkili olur” sözünü hatırlatarak Alman propaganda Bakanlığı’mn bütün işlerinde Hitler’in bu sözünü kendile­ rine şiar edindiklerini iddia etti. Aynca Sertel, Alman firması Bayer’in Türkiye’deki gazetelere reklam verme işine baktığını ve bütün Alman firmalarının hangi gazetelere ne miktar ilân vereceklerini tayin ve tespit ettiğini belirttikten sonra, Almanya aleyhindeki yazılan sürdürürlerse Tan gazetesine ilân vermemekle tehdit eden kişinin de Bayer firmasının müdürü Vidman olduğunu iddia etti. Gerçekten de bundan sonra, hiçbir Alman firması Tan gazetesine ilân vermemiştir.54 Almanya’nın bu hareketi elbette sadece Tan gazetesinden tepki almadı. Yeni Sabah gazetesinden Hüseyin Cahit Yalçın, Alman saldınlanna karşılık verdi. Son Telgraf Gazetesi de Türk basınını savun­ makla kalmayıp Tan gazetesinde yer alan iddiaların araştırılmasını is­ 51 Bkz. ‘Papen-Stoik Mülakatı’, Tan, 20 Kasım 1939. 52 Zekeriya Sertel, ‘Türk Matbuatı Para ile Satın Alınamaz’, Tan, 21 Kasım 1939. 53 FO 371/25017, R 318/318/44, Hugessen to Viscount Halifax, no. 762(237/66/39), 30 December 1939. 54 Zekeriya Sertel, ‘D.N.B Meseleleri’, Tan, 25 Kasim 1939. 54 Zor Yıllar tedi. Ancak Alman elçiliğinin fazla sayıda aldığı Cumhuriyet gazete­ sinin tutumu farklıydı. 22 Kasım tarihli yazıda Cumhuriyet DNB’mn tutumunu savundu ve bu ülkede çalışan yabancı gazetecilerin sorum­ suzluğundan şikâyetçi oldu.55 Ancak Tan’a yönelik Alman saldırılan durmadı. DNB, 14 Kasım tarihinde Sovyet Pravda gazetesinde Assipov isminde bir muhabirin, Tan'a saldıran bir makalesinin tercüme edilerek basılması için Anado­ lu Ajansı’m ikna etmeye çalıştı. Başaramayınca, Alman elçiliğinin yayın organı olan Türkische Post’ta yayımlattı. Aynca Assipov’un bu makalesi tercüme edilerek, Alman Elçiliği Basm Servisi kaşesiyle ül­ ke geneline dağıtıldı. Alman elçiliğinin bu tavn, Türk basınında ve kamuoyunda büyük kızgınlıkla karşılandı. 7 Aralık 1939 tarihinde Yeni Sabah' ta Hüseyin Cahit Yalçın *Büyük Küstahlık’ başlıklı yazısında, von Papen’e ve el­ çiliğe bu tutumlanndan dolayı sert bir şekilde çıkışarak bunun diplo­ matik nezaketi aştığını ve diplomatik dokunulmazlığın sınırlanm zor­ ladığını dile getirdi. Türk basınına yönelik Alman propagandası durmazsa, Rus gazetelerinde Almanya aleyhine çıkan yazılan Alman­ ca’ya tercüme edilerek yaymlayacaklan tehdidinde de bulundu. Tan ise DNB'yi, Türkiye’yi Sovyetler ile çatışmaya sürüklemekle suçla­ dı.56 Benzer şekildeki bir suçlama 9 Aralık tarihinde Son Telgrafta yazan İzzet Benice’den de geldi. Ona göre, bu türden Alman propa­ gandasının amacı, Türk-Sovyet ilişkilerim kötüleştirmek ve Avrupa cephesinde yükünü hafifletmek için, Sovyetleri Süveyş Kanalı, Delhi ve Kalküta’ya saldırtarak İngilizleri Doğu’da zor durumda bırakmak­ tır. Buradan hareketle Alman amaçlarından en önemlisi, savaşı Balkanlara ve Anadolu’ya yaymaktır. Tan gazetesi bir adım daha ileri giderek, Alman propaganda orga­ nizasyonunu ifşa eden yazılar yazdı. Özellikle Tan gazetesinin 9, 10 ve 11 Aralık 1939 tarihli yayınlan, Alman propaganda mekanizmasının Türkiye’deki yapılanması hakkında detaylı bilgi veriyordu. Sonuçta bu 55 Yunus Nadi, ‘D.N.B.’nin Tebliği Münasebetiyle’, Cumhuriyet, 22 Kasım 1939. 56 FO 371/23872, R 11308/7717/44, Hugessen to FO, no. 811, 8 December 1939. 57 FO 371/23872, R 11310/7717/44, no. 824,9 December 1939. N azi Almanya'sının Türkiye Propagandası 55 olay, Alman propagandasının Türkiye’de kısa süre de olsa zayıflaması­ na sebep oldu. Alman elçiliği, bu olayın kahramanı Maranz’m Türki­ ye’den sürülmesi için Türk Dışişlerine baskı yaptıysa da sonuç alamadı. Bu arada Tan gazetesinin duygusallığa varan boyutta müttefik yanlısı olduğunu vurgulamak gerekir. Benzer şekilde, Sovyet politikasını eleş­ tirdiği için Sovyet basınıyla da sorun yaşamıştı.58 Bütün bunlar olurken Almanlar, bir yandan da Türk kamuoyunu Türkiye’de Alman propaganda organizasyonun olmadığına inandır­ maya çalışıyorlardı. Bunun için Türkische Posf\ı kullanarak bu yönde yazılar yazdırsalar da pek inandırıcı olamadılar. Bilakis ciddî tepki al­ dılar. Özellikle de Sovyetlere karşı Türk halkını kışkırtmayı hedef alan propagandalar ters tepti. Gazetelerin tepkisinin yanında, propa­ gandaya maruz kalan halk da ciddî tepki verdi. Posta ile Alman bro­ şürlerini alan kişiler, bunları Berlin’e iade ettiler. Hatta bazı iadeler Alman Propaganda Bakanlığı adresine yapıldı. Akşam gazetesinde 11 Aralıkta çıkan bir yazıda da bu şartlar altında Almanya’ya artık öğ­ renci gönderilmemesi gerektiği yazıyordu. Almanlar, Türk-Sovyet ilişkilerinin bozulması için de çaba sarf ediyordu. 8 Aralık tarihinde Alman elçiliğinde görevli bir uşak, sivil elbiselerle Molotov’un 31 Ekim 1939 tarihli konuşmasının Türkçe tercümesini dağıttı. Bu konuşmanın büyük kısmı Türkiye’nin Batı demokrasisi ile olan ilişkilerinin eleştirisine ayrılmıştı. DNB’nin, Sovyetlerin Türk sınırına asker yığdığı haberi de Türk basınında ciddî tepkilere sebep oldu. Elbette bütün gelişmeleri yalandan takip eden Türk polisi, olanlar karşısında kayıtsız kalmadı. Polis, Pravda’mn Tan d. karşı yazdığı saldırı türünden yazının tercümesinin nerede basıldığını araştırmaya başladı. Eğer Türkiye’de basılmışsa bu suç teşkil ediyordu. Bunu ay­ dınlatmak amacıyla polis 15 Aralık 1939’da Türkische Post’a bir bas­ kın düzenledi ve söz konusu tercüme yazı ele geçirildi. Alman yetkili­ ler aksini iddia ettiyse de bunun Alman elçiliğinin basm bürosunda 58 FO 371/23871, R 10922/7717/44, Hugessen to Ankara, no. 687,24 November 1939. Zor Yi [Ut 56 tercüme edildiği ve Türkische Post gazetesinin sahibi ve Universum matbaası sorumlu müdürü Muzaffer Toydemir’in matbaasında basıl­ dığı ortaya çıkınca hukukî süreç başlatıldı.59 13 Ocak 1940 tarihinde İstanbul mahkemesi, Toydemir’i, 45 TL. para cezasına çarptırdı. Bu karardan sonra Dışişleri Bakanlığı’na yakınlığıyla tanınan Yeni Sabah gazetesi, bu cezanın aynı zamanda Alman propaganda faaliyetlerine karşı bir uyan mahiyetinde olduğunu ve Almanlann bundan ders ala­ cağım umduklannı yazdı.60 Alman Yanlısı Türk Basım Türk otoriteleri, savaşın ilk yıllannda Alman propagandasına sık sık müdahale etti. Şubat 1940’ta İstanbul’da, Türkler tarafından ya­ zılmış gibi gösterilen broşürleri dağıtan bir grup öğrenci yakalandı. Yakalananlar bunu kendi inisiyatifleri ile yaptıklannı iddia etse de, bir tanesi Alman propaganda servisi tarafından organize edildiğini, bası­ lıp dağıtılması için kendilerine ödeme yapıldığını kabul etti.61 30 Mart 1940 tarihinde Türk kanunlarına aykırı olarak yayın yapmasından do­ layı, Alman elçiliğinin Türkiye’deki yaym organı olan Türkische Post, Bakanlar Kurulu kararıyla bir süre kapatıldı.62 Nisan 1940 ba­ şında polis, kafe, otel, restoran vb. yerlere baskın düzenleyerek sahip­ lerini, Almanya’dan ve İtalya’dan Türkçe yaym yapan radyoları bura­ larda açmamaları için uyardı. Bunun için de bu tür işyeri sahiplerin­ den imza aldılar. Alman propagandacılar, Emniyet tarafından yakın takip altındaydı ve gerektiğinde kısa sürede tutuklanabilecek durumdaydılar.63 Alman- 59 FO 371/23872, R 12151/7717/44, Hugessen to Ankara, no. 737, 18 December 1939; Aynca bkz: Koçak a.g.e., s. 483. 60 FO 371/25017, R 1223/318/44, Hugesen to Halifax, no. 45 (78/4/40), 20 January 1940. 61 Bu arada Nihat Silahtaroğlu ve Faik Akkan adında 15 ve 18 yaşlarında iki genç, Türk hükümetini küçük düşüren broşür dağıttıklarından dolayı yakalanarak hapsedildiler. FO 371/25017, Hugessen to John Reith, no. 13, 13 February 1940.FO 371/25017, R 7167/318/44, Hugessen to Duff Cooper, no. 3 9,15 July 1940. 62 FO 37125017/ James Morgan to Sir John Reith, no. 2 5 ,6 April 1940. 63 FO 371/25017, R 5369/318/44, Ankara Chancery to Southern Department, 17 April 1940. N azi Almanya'sının Türkiye Ptopag-andası 57 lardan para alarak yabancılara gizli bilgiler verdikleri ve onlar adına Türkiye çıkarları aleyhine faaliyet gösterdikleri gerekçesiyle, 14 Hazi­ ran 1940 tarihinde İstanbul’da Alman propagandası yaptığı ortaya çı­ kan, Açık Göz adında yerel bir gazete çıkaran İhsan Yazman ve Rıza Çavdarlı adında iki kişi tutuklandı. İhsan Yazman, bu işe başlamadan önce doğu vilayetlerinde toptancılık yapıyordu. Yazman, Şubat 1940 tarihinde İngiliz Büyükelçiliği’nden gazetesini çıkarabilmek amacıyla maddî yardım talebinde bulundu. İngilizler durumu Matbuat Umum Müdürü Selim Sarper’e aktardılar. Açık Göz gazetesinin illegal faali­ yetlerde bulunduğu gerekçesiyle Sarper’in buna karşı çıkması üzerine İngiliz elçiliği, istenen maddî yardımı yapmamıştı.64 Alman propagandasını önleyebilmek için, Türk Dışişleri Bakanlığı yabancı elçiliklerden, yayımlanmak üzere basma herhangi bir mater­ yal göndermemelerini istedi. Bu uygulamanın hedefi, Alman propa­ gandasına son vermek olmakla beraber Türkiye’nin, tarafsız kaldığı sürece bu uygulamayı sadece Almanlarla sınırlı tutması, Alman elçili­ ğinin şiddetli protestolarını çekeceğinden aynı uygulamaya İngilizler de tâbi tutuldu. Selim Sarper, İngiliz elçilik müsteşarı James Morgan’a, bazı İngiliz faaliyetlerinin dolaylı olarak Türk basınına yansıtabileceğini, hatta Anadolu Ajansı sayesinde de duyurulabileceğini söyleyerek, bir anlamda İçinde bulundukları durumun zorluğu­ nu yansıtıyordu65 Bütün bunlar, Türk yetkililerinin Alman propagan­ dasına- Türkiye’de nefes aldırmayacaklarının bir delili olarak algılan­ dı. Bu arada Anadolu Ajansı’nm, Alman gazetelerden haber aktarma­ sında da ciddî azalma göze çarptı. Daha önce yüzde yirmi beşlere va­ ran Alman basınından haber alma oranı yüzde beşe kadar düştü.66 Modem haberleşme araçlarından etkin olarak yararlanmak isteyen Almanlar, özellikle basını etkin olarak kullanmaya İstekliydiler. Müt­ tefik devletler, Türkiye’de Do you speak Englİsh, Parade, Images, 64 65 60 FO 371/25017, R 6735/318/44, Hugessen to Halifax, no. 353, 24 June 1940. FO 371/25017, R 5522/318/44, Morgan to Southern Department, no. 258 (40/149/40), 29 April 1940. FO 371/25017, R 1223/318/44, James Morgan to John Reifh, no. 25,6 April 1940. 58 Zor Yıllat Realite, La Turquie gibi kendilerine özgü yayın organları çıkartıyor­ lardı, Almanlann da doğrudan denetim altında bulundurdukları ya da bastıklan yayınlar vardı. Bunlar, Fransızca yayınlanan Beyoğlu ve İs­ tanbul dergileri, Türkçe yayınlanan Yeni Dünya, Goebbels’in Bakan­ lığı tarafından Fransızca, Almanca, İngilizce ve Türkçe yayınlanan Signal ile Almanca yayınlanan günlük Türkische Posf tu. Signal daha ziyade Alman ordusunun kahramanlığı ve silah gücü ile Alman eko­ nomi ve sanayisinin üstünlüğü ve Türk-Alman dostluğu gibi konulan işliyordu. Türkische Post, savaş sonrası Türkiye’ye atanan ilk Alman Büyükelçisi Rudolf Nadolny’nin girişimi ile kuruldu. Aralannda Deutshe Bank’m da bulunduğu Alman şirketleri, gazeteye para deste­ ği sağlıyordu. Bunun yanında, Völkischer Beobachter ve Deutsche AÜgemeine Zeitung gibi Almanya’da Türkçe ve Almanca olarak basılan gazetele­ ri, İstanbul’daki Alman kitabevlerinden edinmek mümkündü. İstan­ bul’daki Alman kitapçısının yöneticisi Erich Kalış, aslında propagan­ da işleri ile meşguldü ve özellikle de posta ile yapılan Alman propa­ ganda dağıtımının merkezi durumundaydı.67 Tabiî bu kitapçılarda Alman ajanlarına ait posta kutusu da vardı, Aynca Alman elçiliğinde ya da İstanbul’daki Alman Teutonia Club’da Alman savaş filmleri de gösterilirdi.68 Türkische Posfuvt özellikle Almanca bilen Türkîer arasında ciddî bir dağıtımı söz konusuydu. Alman propogandasmm bayraktarlığını yapan gazete, yabancı ajanslardan gelen haberlerin yayınlanmasını yasaklayan yasadan kurtulmak amacıyla, Anadolu Ajansı’ndan mütte­ fikler aleyhine kullanılabilecek bazı başlıkları sütununa taşıyordu. Bu şekilde hem müttefikler hem de müttefik yanlılarına karşı karalama kampanyası yapıyordu. 13 Şubat 1942’de, Akbaba dergisinden, ChurchilVe Açık Mektup şeklindeki haber başlığını sütununa taşıdı. 67 63 HS 3/224, D/H 98 to S 0 2 London, 16 June 1941; aynca bkz. Cemil Koçak, a.g.e, ss. 471-472; Mustafa Ceyhan, İkinci Dünya Savaşı Yıllarında Yabancı Propaganda ve Türk Basını (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Ensti­ tüsü, 1985), ss. 46-51. Seth Arsenian, a . g .m ss. 425-426. N azi Almanva^mm Türkiye Propagandası 59 Bu haberle Türkische Post değil, ‘kendi amacı için ülkeyi savaşa sü­ rüklemeye çalışıyor’ iddiasıyla Hüseyin Cahit Yalçın’ı başbakana şi­ kâyet eden Akbaba suçlanacaktı. Benzer şekilde 21 Şubat’ta “Balıkçı teknesine karşı yeni bir İngiliz Kahramanlığı ”, 3 Şubatta “Zenciler kendilerini küçük gören Amerika için ölüyorlar” şeklinde başlıklar at­ tı. 9 Şubat’taki yazı daha saldırgan ifadeler içeriyordu. Bunun yanında olayı çarpıtan haberler de yayınlıyordu. Anadolu Ajansı’nın “İngiliz Alış veriş merkezinin dışında gösteri” başlıklı haberinin altına, “İngi­ liz Gizli Servisinin metotlarına karşı gösteri” diye yazıyordu. Yine Anadolu Ajansı’nm ltSilahlı bir Alman ajanı teslim olmayıp ateş aç­ ması üzerine yaralanıp Öldü” haberini, “İran asıllı Alman'ı ingilizler öldürdü” şeklinde verdi. Propagandanın amaçlarından biri, Türkİngiliz ilişkilerini zora sokmaktı. 24 Ocak’ta “Singapur’dan İstan­ bul’a ” başlıklı yazı ise, tamamen propaganda kokuyordu. Bu yazıda, İngiltere ile Sovyetîerin dostluğunun Türkiye için her zaman tehlike anlamına geleceği teması işleniyordu. 31 Ocak’ta ise, İngiltere’nin Moskova lehine Avrupa gücü olmaktan çekildiğini yazıyordu. Aynca İngiltere’nin İrlanda’da 400 yıldan beri terör estirdiğinden bahsedi­ yordu. 9 Ocakta ise, İngiliz Dışişleri Bakanı Anthony Eden’in Türki­ ye’ye yeni bir güvence verdiğini, bunun altında Türkiye’nin tarihin­ deki tecrübelerden yola çıkarak Moskova’ya olan güvensizliğin yattı­ ğı iddia ediliyordu. “Eden’in amacı, Sovyetler için zaman kazanmak­ tan başka bir şey değil” deniyordu. Türkische Post’un propaganda hedeflerinden biri de, ABDIngiliz-Sovyet ittifakıydı. Bu pakt, İhanetler paktı diye adlandırılıyor; Franklin D. Roosevelt ve Sovyet Lideri Joseph Stalin’den, Churchill ve Eden’in tanrıları olarak bahsediliyordu. Bu ihanet paktının Stalin’e, Avrupa’yı kan ve gözyaşına boğma fırsatı vereceğini yazıyordu. Eden’i Bolşevizm sempatizanlığı ile suçluyor ve Ingiltere’nin Avrupa kıtasını boîşevikleştirmek istediğini iddia ediyordu.6 69 HS 3/225, D/H 98 to SOE, 32I/98/prop, 7 March 1942, Türkishe Post Gazetesi’nin îkinci Dünya Savaşı Yıllarındaki Propaganda faaliyetleri için bkz. Fatih Keskin, 2. Dün­ ya savaşı Sırasında Türkiye’de Alman Propagandası: Türkishe Post (Basılmamış Yük­ sek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1997). 60 Zor W U t Türkische Post, 14 Eylül 1942 tarihinde von Papen’in, İstan­ bul’daki Alman topluluklarının gerçekleştirdiği spor etkinliklerinde yaptığı propaganda içerikli konuşmasını yayınladı. Von Papen’e göre bu savaş, topraklar elde etme adına değil, dünyayı sömüren İngiliz emperyalizmine karşı ekonomik ve sosyal adaleti, uluslararası işbirli­ ğini öngören Yeni Dünya Düzeni' nin yerleştirilmesi adına yapılmak­ taydı. “Almanya, İngiltere’nin Avrupalı olmayan bencil görünüşünü reddetmekte ve Amerikan materyalizmi ile onların Bolşevik işbirlikçi­ leri karşılığında Avrupa değerlerini savunmaktadır. Almanya Türki­ ye’nin de Avrupa’ya ait olduğunu ve Avrupalı olarak sorumluluğu ol­ duğunu ilân eder. ” Almanya’nın, desteği karşılığında Türkiye’ye îran, Irak, Filistin ve Suriye sının ile ilgili sözü olduğunu hatırlatan von Papen, Türkiye’ye smırlannda mevcut durumdan daha iyi şartlar­ da düzenlemeler vaat etti. Türk halkından da, Bolşevizm’i Avru­ pa’dan atmak için giriştikleri bu mücadeleleri için destek istedi. Bu konuşmanın yayınlanması Alman propagandasının geniş kitle­ lere ulaştınlması açısından önemliydi. Bu, her şeyden önce birçok yö­ nü ile iyi hazırlanılmış bir konuşmaydı. Konuşmaya bakılırsa, sadece Türkiye’ye değil, Avrupa halkına da mesaj vardır. Von Papen’in bu konuşması, diğer Nazi otoritelerinin yaptıklarının aksine, Alman­ ya’nın kazanacağı üzerine değil, kazanması gerektiği üzerine kurul­ muştur. Zira Bolşevik tehdidini algılayan birçok Avrupa devleti oldu­ ğundan, bu yönde verilen mesaj yerinde olduğu gibi Moskova ve Wall Street’in temsil ettiği materyalizme ve emperyalizme karşı kültürü ko­ ruma fikri de sıcak bir mesajdı. Almanlar, Haziran 1941 tarihinde Sovyetlere saldırınca Turancılar etrafında bir propaganda geliştirmeye başladı. Haftalık mizah ve fikir dergileri Akbaba, Karikatür, Bozkurt, Beyoğlu, Yurt ve Çınaraltı der­ gileri zaten Alman yanlısı yayınlarıyla biliniyordu. Dergilerde yayım­ lanan yazılar ve karikatürlerde Alman propagandasının izleri rahatlık­ la görülmektedir.70 Yunus Nadi tarafından La Republica adlı Fransız­ ca eki ile çıkarılan Cumhuriyet gazetesi, Almanlann sözcüsü olarak ün salmıştı. Gazetenin askerî editörlüğünü yapan emekli General 70 Bkz. 1, 2, 3 ve 4 nolu karikatürler N azi Almanya'sının Türkiye Propagandası 61 Erkilet, günlük savaşın seyrini Alman bakış açısıyla değerlendiriyor­ du. Almanlar aynı zamanda bazı Türk basınına da nüfuz etmeyi ba­ şardılar. İstanbul’daki Alman elçiliği, Republique>den beş bin nüsha alıyor ve muhtemelen bunu kendisi bedava dağıtıyordu. h g l İSzisr Franssı cfen»nm»smı jcspd etöter. 1. Akbaba, no. 3SS, 11 Temmuz 1940 ZorY ıltar 62 3. Akbaba, no. 362,26 Aralık 1940 4 . AVSrataa, wo. \ \ Tfettvmvix N azi Almanya'sının Türkiye Propagandası 63 1941 ve 1942 yıllarında General Erkilet, General Erden ve Nuri Paşa ile von Papen ve Hitîer dâhil Nazi ileri gelenleri arasında görüş­ meler gerçekleşti. General Erkilet, Doğu cephesine gidip savaşın ge­ leceği ile ilgili görüşmelerde bulunurken Nuri Paşa, Orta Asya’da ba­ ğımsız devlet kurma plânlarım gündeme getirdi. Sovyetleri işgal ile meşgul olan Almanya da, bu plânlar ile ilgileniyor gözüktü. Zira bu faaliyetler, Moskova’yı zor durumda bırakabilirdi. Üstelik bu kişiler, Türkiye’de Alman propagandasına yazılan ile destek olan insanlardı. Türk hükümeti bu olaylara sessiz kaldı. Bunun önemli sebeplerinden biri, RuslarYn Kültleri beşinci kol faaliyetlerinde kullanmasıydı. Tür­ kiye de buna karşılık Turancı faaliyetlere göz yumuyordu.71 İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi Hugh Knatchbull-Hugessen’in baskılan doğrultusunda, Türkiye’nin defalarca yasaklamasına rağmen Alman propagandası bir şekilde basında devam ediyordu. Yine Alman yanlısı yaym yapan Beyoğlu gazetesi’nin bu yöndeki yayınlan, İstan­ bul’da kitapçılarda satıştaydı. Aynı zamanda çocuklar tarafından so­ kaklarda ve feribotlarda da satılıyordu. Gazetede yer alan haberler İn­ giliz Kraliyet Hava Kuvvetlerinin defalarca İtalyan hastanelerini bombaladığı, İngiliz generallerin korkak olduğu, îngilizlerin sürekli olarak denizlerde ticaret filosuna saldırdığı, İngiliz askerî operasyonlanmn çok gülünç olduğu şeklinde Alman propagandası kokuyordu.72 Almanlar lehine yazılar çıkan gazetelerden biri de Tasvir-i Ef­ kârdı. 5 Mart 1942’de yer alan bir yazıda Müttefiklerin Paris’i bom­ balaması eleştiriliyor ve ‘neden Tokyo veya Berlin değil de Paris’ di­ ye yazıyordu. Müttefiklerin Renault tesislerine yapılan hava baskının­ dan ise bahsetmiyordu. Bu olay üzerine İngiliz elçiliğinden Helm, Se­ lim Satper’e bu gazeteyi şikâyet etti. Tabiî Türkische Post ve İstanbul gazetelerinden de şikâyetlerini dile getirdi. Aynca Türk hükümetinin isteği üzerine, kendilerinin Türkçe ve İngilizce haber bültenlerini dur­ 71 Jacob M. Landau, Pan-Turkism: from Irredentism to Cooperation (London: Hurst & Company, 1995), s. 113. 72 HS 3/225, D/H 98 to SOE, 320/98/prop., 5 March 1942, aynca bkz. Uğur Mumcu, 4 0 ’lann Cadı Kazanı (Ankara: Umag, 1998); Emrullah Tekin, Alman Gizli Operasyon­ ları ve Tiirkler (İstanbul: IQ Kiiltür-Sanat Yayıncılık, 2002), ss.131-150. durduklarını ve Türk hükümetini zor durumda bırakacak materyal da­ ğıtımını da kestiklerini ancak bu durum karşısında yerel Mihver basın 73 organlarının saldırılarına karşılık veremediklerinden şikâyetçi oldu. Gazete Dışındaki Alman Propaganda Faaliyetleri Gazeteler dışındaki Alman propagandası, posta ile broşürü dağıt­ mak, Almanya dışındaki dinleyicilere radyo yayını yapmak, kişisel kontak kurmak ve fısıltı kampanyası düzenlemek şeklinde gelişti. İti­ na ile hazırlanan broşürler, daha ziyade İstanbul’daki firmalara ve iş adamlarına gönderildi. Özellikle iş adamlanna gönderilen broşürlerde, Almanya ile yapılan ticaretin önemine ve kazancına vurgu yapılıyor­ du. İtalyan ve Alman radyo istasyonları Türkçe yayınlarına, 21 Kasım 1939 tarihinden itibaren başlamışlardı. Almanlar; Türkiye’ye yönelik Berlin’den dört, Bükreş, Sofya ve Tiran’dan birer olmak üzere günde on beşer dakikalık toplam yedi defa yaym yapıyordu. Haber bültenle­ ri, güzel müzik ve eğlence programlarıyla eğlenceli hâle getiriliyordu. Londra radyosu ise, Alman ve İtalyan yayınlarından bir gün önce Türkçe yayına başlamıştı. İlk başlarda Berlin’den yapılan radyo yayı­ nı, Londra’dan yapılan Türkçe yayınlardan daha da popülerdi. Bir de Berlin’den Atina’ya yönelik yapılan yaym vardı. Bu yaym, Türki­ ye’de yaşayan Rumlar arasında da yoğun ilgi görüyordu. Bu yayınlar­ da, İngiltere’nin Türkiye’yi yan yolda bırakacağı ve karanlığa iteceği, Türkiye’yi kendi amacı için kullandığı temalan hâkimdi.74 Almanlann Türkiye’de yaptıklan propaganda faaliyetlerinden biri de, Alman firmalarının Türkiye’deki müşterilerine veya potansiyel müşterilerine mektup göndermekti. Almanya’nın iç ve dış dünya ile olan durumu dikkate alındığında savaştan galip çıkacağı, Alman eko­ nomisinin olduğu kadar Alman halkının moralinin de iyi olduğu, Türk-Alman ekonomik ilişkilerinin ne denli önemli olduğu ve savaşa rağmen bu ilişkinin normal şekilde devam edebileceği bu mektuplarda işlenen propagandanın ana temalarım oluşturuyordu. Aynca Polonya 73 74 HS 3/225, Helm’s minute, 3 March 1942. FO 271/25017, R 3183/318/44, Denison Ross to Randall (Ministry o f Information), 24 February 1940. N azi Almanya7sının Türkiye Propagandası 65 ile savaşmalarının sebebini, İngiltere’nin sebep olduğu çatışmayı sona erdirmek şeklinde izah ediyorlardı. Bu türden propaganda faaliyetleri­ ne karşı polisin birtakım tedbirlere başvurduğu görülmektedir. Mersin polisi, Almaya ile ticaret yapan firmalara baskm yaparak bu türden propaganda içerikli mektuplara el koydu.75 1940 yılı yazında Almanlar, Türkiye’yi Halep ve Musul’u ele ge­ çirmeye cesaretlendirici yönde propaganda yapmaya başladılar. Özel­ likle Alman elçiliği yetkilileri, bu türden sözleri Ankara Palas OteZfnde dillendirmeye başladılar.76 Bunun üzerine İnönü, Fransız Bü­ yükelçisi’nı konuta çaya davet ederek Türkiye’nin ne şimdi ne de ge­ lecekte herhangi bir toprak talebi peşinde koşmadığını ve hem Al­ manya’nın hem de İtalya’nın Suriye’deki faaliyetlerinin Türkiye’yi memnun etmediğini dile getirdi. Bu ülkeler tarafından çevrilmenin Türkiye açısından olumlu karşılanmadığı söyleyerek, Alman propa­ gandasının etkisini azaltmaya çalıştı.77 Okur-yazar oranının düşük olması ve radyo yayım ulaşan bölgele­ rin kısıtlı olması yaranda, radyo sahibi insanların azlığı da dikkate alı­ nırsa o yılların Türkiyesi için basm ve radyo yolu ile propaganda, dar bir çevreye hitap ediyordu. Belki de propagandanın hedefi, tüm ülke değil ülkenin kaderine yön veren elit kesimdi. Bu, doğru bir tespit ol­ makla beraber Almanlar, nüfusun geri kalanını da ihmal etmediler. Özellikle karikatür ve dedikodu yayma kampanyaları ile cahil kesime de ulaşmaya çalıştılar. Almanlar, savaş başlayınca tepki çekmesinden dolayı ara verdikle­ ri Türkiye’ye yönelik kültürel propaganda faaliyetlerine, 1942 yılı başlarında von Papen liderliğinde verdikleri resepsiyon İle tekrar baş­ ladılar. Bu kültürel faaliyetlerden bin de konserler ile Alman müziğini ön plâna çıkarmaktı. Ancak Ankara’ya gönderdikleri Ema Sack, ikin­ ci smıf bir şarkıcıydı. Senfoni ise, tam bir komediydi. Beethoven’in sekizinci senfonisini çalarken Batı müziği ile arası pek de iyi olmayan 75 FO 371/23871, R 10206/7717, Hugessen to FO, no. 658,10 November 1939. 76 FO 371/25017, R 6603/318/44, Hugessen to FO, no. 5 9 2 ,19 June 1940. 77 FO 371/25017, R 6603/318/44, Hugessen to FO, no. 597 DIPP, 20 June 1940. Zor Yi Hat 66 Saraçoğlu’nun, “eğer bu sekizinci senfoni ise ben ne olayım” türün­ den serzenişte bulunduğu rivayet edilir. Ancak 28-31 Mart 1942 tari­ hinde Berlin Filarmoni Orkestrası Ankara’yı ziyaret ederek Halkevi, Ankara Palas, Konservatuar ve Çankaya noKöşkü’nde dört konser vererek bu olumsuz imajı gidermeye çalıştı. Almanlann propaganda amaçh giriştikleri işlerden biri de, Anıtkabir için yapılacak yanşmaya ileri gelen Alman mimarlarla başvurmak oldu. Kazandıklan takdirde Türk kamuoyunda büyük bir sempati elde edeceklerdi. Anıtkabir pro­ jesine başvuran Alman mimarlardan bir tanesi, bir İtalyan ve Türk mimar ile birlikte son üçe kaldı. Ancak Türkiye’nin gönlü bu işi bir Türk’e vermek ve böylesi önemli bir konuyu propaganda malzemesi yaptırmamaktı. Nitekim de öyle oldu. Alman Propagandası Karşısında İngiliz Tutumu Alman propaganda faaliyetlerinin yoğunlaştığı sırada, Türkiye’de ciddî bir İngiliz propaganda faaliyeti mevcut değildi. Fakat İngilizler de Türkiye’deki okullara önem veriyorlardı. Zira bu okullar, Almanla­ nn yaptığı gibi propaganda amaçlı kullanılabilecek en meşru İngiliz kuraluşlanydı. Ancak İngiliz elçiliği bu okullarla doğru dürüst ilgi­ lenmedi. Okul Öğretmenleri, İngilizler lehine, elçilikten daha çok iş yapıyorlardı demek yanlış olmaz. İngiliz Kütüphanesi, Almanlann ha­ rika kütüphanesi karşısında çok sönük olup daha çok alay konusu idi. İngiliz sosyal merkezinin olmayışı da propaganda noktasında İn­ gilizlerin başka bir eksikliğiydi. Bu eksikliklerin farkında olan SOE'nm propaganda birimi, Almanlann yaptığı gibi UKCCnm, Türk tüccarlanyla mutlaka birebir temasa geçmesi gerektiğini söylüyordu. SOE, bunu propaganda açısından önemli görüyordu. Ticarette bu sıra­ larda kâr elde etme amacı güdülmemellydi. SOE, aynca, Türkiye’deki azınlıklara ulaşamadıklanndan yakmıyordu. Oysa Almanlar, özellikle Ermenilere ulaşmış; onlan propaganda amaçlı kullanıyordu. SOE' nin Türkiye propaganda sorumlusu Gedye de, Rumlan ihmal ettiklerini, mutlaka Türkiye’deki Rumlara ulaşmalan gerektiğini iddia ediyordu. 75 FO 371/33367, R 4870/481/44, Michael Grant to W. Blake, 12 April 1942. N azi Aimanva'sınm Türkiye Propagandası 67 Ancak Dışişleri bu politikayı tehlikeli buluyordu. Türkiye, İngiltere için önemliydi. Etnik temelli girişilecek herhangi bir faaliyet, Türkİngiliz ilişkilerini zora sokardı ki bu, Türkiye’nin Almanya’ya yak­ laşmasını engellemeye çalışan Dışişlerinin hiç arzu etmediği bir du­ rumdu.79 Artan Alman propaganda faaliyetlerine karşı duyarsız kalamayan İngilizler de, Türkiye’deki Alman faaliyetlerini, kendi bildiklerinden daha ileri boyutta olması endişesi ile yakm takibe aldılar. Bunun için Sir Denison Ross, İstanbul’da oluşturulan İngiliz Enformasyon Büro­ su (British Information Bureau)’na başkan olarak atandı. Bu amaçla göreve atanan Denison Ross, Türk basınını ve Türkiye’deki Alman propaganda faaliyetlerini anlatan bir raporu Londra’ya gönderdi. Ra­ porunda Ross, Türk basınında Alman propaganda etkisini görmedi­ ğinden bahseder. Almanlar tarafından bazı gazete ve gazetecilere rüş­ vet kabilinden ödemeler yapıldığına dair duyumlarla Ross, “eğer bu doğruysa Almanlar paralarının karşılığında çok az şey elde ediyor demektir” diyerek Alman propagandasının Türkiye’de etkili olmadı­ ğını belirtiyordu. Hatta Nazılere yakınlığı ile bilinen Cumhuriyet ve Republîque’nin editörü Yunus Nadi’nin yazılarında, da Alman propa­ gandasının izlerine rastlamadığını, aksine kendisinden çok iltifat gör­ düğünü söyler. Gazetelerin tonunun müttefiklerden, özellikle de İngil­ tere’den yana olduğunu rapor eder. Tabiî bu durum, Alman birlikleri­ nin Ege’ye hâkim olmaları ve Trakya sınırına gelmeleriyle değişmek zorunda kalacaktır.80 19 30 HS 3/225, Gedye’s minute, 21 September 1942 FO 271/25017, R 3183/318/44, Denison Ross to Randall (Ministry of Information), 24 February 1940. BÖLÜM-2 İNGİLİZ GİZLİ ÖRGÜTÜ (SOE)'NÎN TÜRKİYE'DEKİ YAPILANMASI ve FAALİYETLERİ Türkiye’de İngiliz propaganda faaliyetleri, biri Enformasyon Ba­ kanlığına bağlı İngiliz Büyükelçiliği bünyesinde faaliyet gösteren Basm Ataşeliği, diğeri de SOE’nin İstanbul’daki Türkiye merkezi ol­ mak üzere, bazen birbiriyle koordineli olsa da çoğu zaman birbiriyle çatışmak hâlde, iki ayrı birim tarafından yürütüldü. Birinci Dünya Savaşı’nda propagandayı etkin olarak kullanan İn­ gilizler, savaş sonrasında hemen bu aktivitelerinden vazgeçmiş ve sa­ vaş sırasında Lord Northcliffe önderliğinde kurulan Propaganda Bü­ rosu’nu dağıtmıştı.1 Ancak 1930’lu yılların başında Almanya, İtalya ve Sovyetler Birliği basm ajansları ve radyo istasyonları İngiltere kar­ şıtı propaganda faaliyetlerini arttırınca İngiltere, buna karşı koyma ka­ ran aldı. 1934 yılında İngiltere’de ve İngiliz dili ve kültürü hakkında bilgi verme amacıyla çeşitli ülkelerde British Council kuruldu. Kısıtlı imkânlar ile kurulan British CouncİTva, Alman propagandası karşı­ sında çok başanlı olduğu söylenemez.2 İngiliz propogandasının zayıf­ lığında, başbakan Neville Chamberlain’in Hitler ve Mussolini’ye kar­ şı izlediği appeasement (yatıştırma) politikasının etkili olduğunu söy­ lemek mümkündür.3 Ancak Hitler’in Avrupa’da giderek saldırgan bir politika izlemesi, İngilizleri de harekete geçirdi. Savaşın başlamasıyla birlikte Nazi propagandalanna içte ve dışta karşılık vermek ve İngilte­ re adına propaganda faaliyetlerini organize etmek için, Duff Cooper’ın yönetiminde Enformasyon Bakanlığı (Minıstry of Informa­ tion) kuruldu. 1 2 3 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz: Servet Avşar, Birinci Dünya Savaşı’nda İngiliz Propagandası (Ankara: Kim Yayınlan, 2004). Sezer Akarcalı, a.g.e. (Ankara: İmaj, 2003), ss. 217-219. Yatıştırma politikası için bkz, N. J. Crowson, ‘Much ado about nothing? Macmillan and appeasement’, in Richard Aldous (ed.), Harold Macmillan: Aspects o f a Political Life (London: Macmillan, 1999). 70 Zor Yi Har İngiltere’nin siyasî açıdan olduğu kadar propaganda faaliyetleri bakımından da ciddî anlamda Almanya’nın çok gerisinde kaldığını anlamasıyla birlikte, 1938 yılı itibarıyla - biraz da acele ile - Enfor­ masyon Bakanlığı’nm yamsıra birçok kurumun propaganda faaliyetle­ ri için kendi bünyesinde yapılanmaya giriştiğini görüyoruz. Enfor­ masyon Bakanlığı propaganda işleri ile sorumlu birim olarak kurulur­ ken, Dışişleri Bakanlığı da kendi bünyesinde kurduğu Electra House birimi ile propaganda işlerine el atmıştı. Aynı dönemde İngiliz İstih­ barat Birimi (M 16) de kendi içinde Section D adlı bir birim kurarak Alman hedeflerine yönelik sabotaj düzenlemenin yanında Nazilerin hedefindeki bölgelere yönelik istihbarat ve propaganda faaliyetleri de yürütüyordu. Enformasyon Bakanlığı bünyesinde, Section D’nin propaganda yönüne bakan ve paralel faaliyetlerini yürütmek üzere Division for Enemy and Enemy Occupied Countries (Düşman ve Düşman İşgalin­ deki Ülkelere Propaganda Dairesi) adında bir birim oluşturuldu. Bu birim, düşman ülkelerinde ve düşman işgali altındaki bölgelerde bilgi ve haber toplamak, buralara yönelik bilgi akışını sağlamak, propagan­ da yürütmek ve karşı propaganda faaliyetlerini organize etmekle so­ rumluydu. Aynı şekilde Enformasyon Bakanlığı’na bir şekilde bağlı olan BBC de diğer departmanların yardımıyla Almanca ve diğer dil­ lerde yaym yaparak Alman propagandasına karşı koymaya çalışıyor­ du. Ancak, her bakanlık ve kuruluş birbirinden bağımsız olarak kendi bünyesinde benzer işler yapınca ciddî bir yetki karmaşası doğuyordu. Propagandanın kendi işleri olduğundan hareketle Enformasyon Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı’mn Propaganda Bürosu olan Electra House’m kendilerine bağlanması gerektiğini savunuyordu. İşgal altın­ daki ülkelere yönelik politikalar, daha ziyade Savaş Bakanlığı’nm sorumluluğundayken tarafsız ülkelere yönelik politikalar ise, Dışişleri Bakanhğı’nm yetki ve sorumluluğundaydı. Bu yetkiden hareketle Dı­ şişleri Bakanlığı’nm, Enformasyon Bakanlığı’nın tarafsız ülkelere yö­ nelik propaganda plânlarının icrasına sık sık müdahale etmesi tartış­ malara sebep oluyordu.4 4 W. J. M. Mackenzie, The Secret o f SOE (London: ST Ermin’s Press, 2002), ss. 4-7. İng. Gizli örgütü fSOEKnin Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri 71 Sonunda, tarafsız ülkelerdeki propaganda faaliyetlerinin bu iki ba­ kanlığın ortaklaşa kontrolünde yürütülmesine karar verildi. BÖylece tarafsız ülkelerdeki İngiliz propagandasından büyükelçilikler bünye­ sindeki basın ataşeliği sorumlu oldu. Bundan sonra iki bakanlık ara­ sında bazı tartışmalar yaşansa da, asıl tartışma tarafsız ülkelerde pro­ pagandanın yanında diğer beşinci kol faaliyeti yürüten Section D ile İngiliz Dışişleri arasında oldu ve daha uzun sürdü. Daha ziyade Balkanlara yönelik sabotaj ve propaganda faaliyetleri yürüten Section D Temmuz 1940’da lağvedildi. Aslında buna, lağve­ dilmekten ziyade farklı bir ad ile radikal bir değişime gitti demek bel­ ki daha doğm olur. Section D, Temmuz 1940 tarihinde Special Operation Executive -SOE- (Özel Operasyonlar Dairesi)’ne dönüştü­ rüldü. Balkanlar’da artan Alman nüfuzunun yaranda Fransa’nın Temmuz 1940 da yenilerek savaş dışı kalmasıyla zor durumda kalan İngilizlerin daha geniş coğrafyada Almanlar ile mücadele etmek zo­ runda kalması, bu dönüşümün esas sebeplerindendir. Başbakan Winston ChurchilFin desteği ile oluşturulan SOE’nin varlığından -en azmdan ilk yıllarda- hükümet üyelerinin bile pek çoğunun haberi yok­ tu. Bu birimin, özellikle Türkiye gibi tarafsız ülkelerdeki faaliyetleri, İngiliz propagandası ve dış politikası üzerinde söz sahibi olan diğer birimler arasında ciddî sorunlar yarattı. Aslında SOE, başlangıçta üç birimden oluşuyordu. SOI, propa­ ganda işlerinden; S02, operasyonlardan; SOS de, plânlamadan sorum­ luydu. 1941 yılında SOI, Political Warfare Executive -PWE- (Siyasal Savaş Dairesi)’ne dönüştürülürken SOS işlevsizleştiriidi. S02 ise, SOE haline geldi.5 Ağustos 1941 tarihinde Enformasyon Bakanlığı, propaganda husu­ sunda yeniden yapılanmaya giderek bu sorumluluğu diğer bakanlıklar ile paylaşmak durumunda kaldı. Bu tarihten sonra tarafsız ya da işgale uğramamış ülkelerdeki propagandanın sorumluluğu yine bu bakanlık­ ta kalmaya devam etti. Ancak Mihver işgali altında olan ülkelerdeki 5 SOE Operations in Africa and the Middle East: A Guide to the Records in the Public Record Office (London; PRO Internal Prim Department, 1998), s. 2. 72 Zor Yıllar propaganda faaliyetleri artık yeni kurulan PWE’nin sorumluluğunda olacaktı. Bu kuruluş; Dışişleri, Enformasyon ve Savaş Ekonomisi Ba­ kanlıkları İle bu bakanlıkların üst düzey bürokratlarının oluşturduğu karma bir komite görüntüsündeydi. Bu komiteye, BBC yetkilileri ile SOE’nin propaganda sorumluları da katılıyordu. PWE, işgal altındaki topraklara yönelik radyo yayınlan, kartpostal, broşür ve değişik belge­ ler dağıtımı yoluyla propaganda faaliyetlerini yürütmekle görevliydi. Birçok yerde gizli radyo İstasyonları kuran PWE, ilgili bakanlıklann değişik servislerinden savaş esirleri sorgulamalannı, işgal altındaki ülkelerde çıkan gazeteleri ve hava akınlan esnasında çekilen fotoğraflan vb gibi istihbarat bilgilerini ve materyalleri topluyor; toplanan bu bilgiler ışığında Almanya içlerine ve işgal altındaki topraklara yönelik her türlü propaganda işlerini yürütüyordu. Her ne kadar tarafsız ülkelerdeki İngiliz propagandası, Enformas­ yon Bakanlığı’na bağlı Basm Ataşeliği aracılığıyla yürütülüyorsa da ülkedeki büyükelçi faaliyetin içeriğine sık sık müdahale ediyordu. Ne­ ticede propagandanın yürütüldüğü tarafsız ülke ile ilgili İngiliz dış po­ litikasını belirleyen, Dışişleri’ydi ve onlar, propagandanın dış politi­ kayla tezat oluşturmamasını istiyordu. Enformasyon Bakanlığı da Türkiye’ye yönelik propaganda faali­ yetlerini diğer işgale uğramamış ülkelerde olduğu gibi büyükelçilikler bünyesinde faaliyet gösteren Basm Ataşeliği vasıtasıyla yürütüyordu. Bu anlamda Türkiye’deki İngiliz propagandası, Basın Ataşesi Leigh Ashton’un sorumluluğundaydı. Ashton’un, Syme ve Tristam adında resmî yardımcılarının dışında Türkiye’deki asıl işi öğretmenlik olan Baker gibi part-time çalışanları da vardı. Bunun yanında Türkiye’de başta İngilizce olmak üzere değişik branşlarda öğretmen olarak çalışan­ ların da Basm Ataşeliği ile teması söz konusuydu. Bunlar vasıtasıyla gerek okullarda gerekse Cumhuriyet Halk Partisi tarafından Halkevle­ ri’nde düzenlenen seminerlerde İngiliz propagandası yapıyorlardı. Önceki bölümde de belirtildiği üzere, Hitlerin iktidara gelmesiyle birlikte Almanlar, Türkiye yönelik ciddî bir propaganda atağına geç­ mişlerdi. Savaşın başlamasıyla birlikte DNB etrafındaki yapılanımla- İng. Gizli Örgütü (SOEPninTurkive/deki Yap i (anması ve Faaliyetleri_____ 73 nyla birlikte gerek basm yoluyla gerekse fısıltı kampanyası yoluyla, İstanbul başta olmak üzere Türkiye’de ciddî bir faaliyet içine girmiş­ lerdi. İstanbul’da artan Alman propaganda faaliyetlerine karşı duyar­ sız kalamayan Enformasyon Bakanlığı, Türkiye’deki Alman faaliyet­ lerini, kendi bildiklerinden daha ileri boyutta olabileceği endişesi ile yakın takibe aldı. Özellikle Naziler başta olmak üzere Mihver ajanla­ rının cirit attığı İstanbul’da zemin kaybetmemek ve Alman propagan­ dasına karşı propaganda ile mukabelede bulunmak üzere, Ocak 1940 tarihinde Ankara’daki Basm Ataşesine bağlı olarak İstanbul’da Sir Denison Ross başkanlığında Information Büro (Enformasyon Bürosu ya da İstihbarat Bürosu) kuruldu.6 Denison Ross İstanbul’a gelir gelmez ilk iş olarak Türk basım ile iyi ilişkiler kurdu. Bu sayede basında İngiHzierin istediği yönde ha­ berlerin çıkmasını sağlıyor ve Türk gazeteleri vasıtasıyla Türk kamu­ oyuna vermek istedikleri mesajı iletebiliyordu. Ross sayesinde gerek Enformasyon Bakanlığı, gerekse Ankara’daki büyükelçilik, savaşın başında propaganda noktasında ciddî sıkıntılar ile karşılaşmadı. Tabiî Ingilızlerin İstanbul’da yapılanmaiannm bir gerekçesi de Balkanlar­ daki gelişmeleri takip edebilmekti. Türk basım ile ilişkileri yoluna koyduktan sonra Enformasyon Ba­ kanlığı Balkan ülkelerinde çıkan gazete ve radyo yaymianm takip et­ mek için de Balkan Basınını İzleme Bürosu (Balkan Press Reading Bureau)’nu kurdu. Daha ziyade Türkiye’de yaşayan müttefik ülke va­ tandaşı ya da Balkanlardan kaçıp İstanbul’a gelen gönüllü kişilerden oluşan bu büro, Balkan ülkelerinde yayınlanan gazetelerde propagan­ da amaçlı kullanılabilecek haber ve yazılan toplayıp Enformasyon Bakanlığı’na iletiyordu. Bakanlıkta toplanan bu bilgiler, BBC’nin Balkanlar’a yönelik propaganda içerikli yayınlarına temel teşkil edi­ yordu.7 Mesela Enformasyon Bakanlığı’nm talimatı ile büro sorumlu­ su Burr, Alman işgali sonrası İstanbul’a gelen Sofya’daki Amerikan 5 7 FO 271/25017, R 3183/318/44, Denison Ross to Randall (Ministry o f Information), 24 February 1940. FO 898/260, MOI Howard to Burr, no. 406 Empax, 8 October 1942. 74 Zor Yıllar Koleji başkam profesör Black ile görüşme yaparak kendilerine rapor sunmasını istedi. Sofya’da on yedi yıl görev yapan Black, Burr ile olan görüşmesinde BBC yayınlarının Bulgaristan’da binlerce kişi tara­ fından dinlendiğini, ancak yayınların son zamanlarda ciddî eleştiriler aldığını söyledi. Her şeyden önce BBC yayınlarında kişilere karşı, Özellikle de hükümete ve hatta Krala karşı saldırgan ve küçültücü ifa­ deler vardı. Aynca yayınlar, parti politikası ile çok ilgiliydi. Prof. Black bu tutumun, Bulgaristan’da daha ziyade yıkıcı etki yaptığım ve bunlann düzelmesi durumunda BBC yayınlanmn pozitif anlamda etki yapacağım söyledi.8 Bu gibi bilgilerin işgal altındaki Balkanlara yöne­ lik faaliyetlerin bölge insanı üzerindeki etkilerini ölçmekte ve yayın­ lardaki olumsuzluklan belirlemekte etkili olduğu söylenebilir.9 İstanbul’da Enformasyon Bürosu ve Balkan Basınını İzleme Büro­ su' nun yanında Ruben Colley’in çalıştırdığı Basın Ataşeliğine bağlı bir İngiliz kitapçısı da vardı. Bu kitabevi de, İngilizlerin İstanbul’daki önemli propaganda merkezlerinden biriydi. Özellikle ajanlar burada kısa süre de olsa görüşebiliyor ya da bir birlerine mesaj bırakabiliyor­ lardı. Bu kitapevi, herhangi bir diplomatik görevi olmayan yerli ve yabancı müttefik taraftan propaganda ajanlann iletişim sağlama mer­ keziydi.10 Ancak Ross’un 1941 yılı başında ölümü, İstanbul’daki bü­ ronun kapanmasına sebep oldu. Kısa bir süre Alman propagandası karşısında çaresiz kalan İngilizler, 1941 Ağustos ayında İstanbul’da İngiliz propagandasını aktif hâle getirmek için tekrar yapılanmaya gi­ deceklerdir. . Türkiye’de İngiliz propaganda faaliyetleri, Basm Ataşesi Leigh Ashton liderliğinde organize olurken İstanbul’da bulunan bir diğer İngiliz propaganda merkezi de, SOE idi. Enformasyon Bürosu, Basm Ataşesi’nin emrinde çalışırken SOE de daha bağımsız olarak propa­ ganda yapılanması içerisine girdi. Basın Ataşeliği nısbeten resmî ka­ 8 FO 898/260, Hagessen to MOL no. 579 Empax, Borland for Broadcasting Department, 6 October 1942. 9 FO 898/260, Press Reading Bureau, Istanbul, to MOI, Ref: 45/29/42, 29 October 1942. 10 HS 3/233, Overseas Planning Committe: Plan of Propaganda for Turkey, Paper no. 583A, 25 June 1945. İnci. Gizlİ örgütü (SOEl'nin Türkiye'deki Yap;(anması ve Faaliyetleri_____ 75 nallardan hareketle propaganda faaliyetlerini yürütürken SOE, Türklerden oluşan geniş bir propaganda ağı kurdu. Asıl amacı, işgal altındaki Alman ilerleyişine karşı sabotaj dahil bütün beşinci kol faaliyetlerini yürütmek olan SÖfTnin tarafsız ülke konumundaki Türkiye’de de benzer faaliyet içeren geniş bir yapılan­ maya gitmesi, İngiliz Dışişleri Bakanlığı ve SOE arasında ciddî sorun­ lar yaşanmasına sebep oldu. Dışişleri, bıçak sırtındaki Türkiye’ye özel önem veriyor ve Alman baskısına boyun eğmemesi için Ankara’daki Büyükelçisi Khatchbull-Hugessen aracılığıyla Ankara hükümeti üs­ tündeki muhtemel Alman nüfuzunu etkisizleştirmeye çabalıyordu. Zi­ ra Türkiye, hem Almanlardan hem de Sovyetlerden çekiniyordu. Sa­ vaşın seyri içerisinde bu iki ülkeden gelen tehdidin Türkiye’yi bir ma­ ceraya sürüklemesinden çekinen İngiliz Dışişleri, propagandayı kendi kontrolünde tutmak istiyordu. Bunun için özellikle Ankara’nın gö­ zünde güvenini yitirmek istemiyor, Türkiye üzerinde herhangi bir giz­ li gündemi olmadığını ispata çalışıyordu. Bu nokta önemliydi, çünkü İsmet İnönü’den en alt kademeye kadar neredeyse Türk dış politikası­ nı yönlendiren kadronun tamamı, Birinci Dünya Savaşı’nda İngilte­ re’ye karşı mücadele etmiş ve İngiltere’nin Sevr’de sonuçlandırdığı gizli gündemi tarih kitaplarından değil bizzat yaşayarak tecrübe etmiş­ ti. Türklere bu hikâyeyi hatırlatacak herhangi bir hareket onları Naziİerle İşbirliğine itebilir; bu da, İngiltere’nin Ortadoğu’daki hâkimiye­ tini telafisi zor bir noktaya getirirdi. Türkiye’nin böyle bir yol izleyip izlemeyeceği ayn bir konuydu, ancak İngiliz Dışişlerinin endişesi buydu. O zaman Türkiye’ye yönelik her adım dikkâtle atılmalıydı. Dışişleri’nin itirazına rağmen SOE, Türkiye’de gizli bir teşkilat kurma peşindeydi. İlk önce Türkiye içinde propaganda organizasyo­ nunu kurdu; sonrasında da, Alman ordularının Türkiye’yi işgal edip Ortadoğu’ya ulaşmasını engellemek ve Alman İlerleyişini zorlaştır­ mak amacıyla Türkiye’deki bazı stratejik noktalan imha etmek için Anadolu’nun değişik yerlerinde Türklerden oluşan gerilla kuvvetleri oluşturmaya başladı. Bu faaliyetlerin büyük kısmı İngiliz Dışişleri ve Hugessen’in muhalefetinden dolayı gizli yapıldı. Zaman zaman bu fa­ aliyetlerin ortaya çıkması, özellikle Hugessen başta olmak üzere İngi­ Zor Yi Har 76 liz Dışişleri ile SOE arasındaki gerilimi tırmandırdı. İki yılı aşkın bir süre Türkiye’de aktif bir propaganda faaliyeti yürüten SOE, baskılar neticesinde Türkiye ve diğer yerlerdeki propaganda faaliyetlerinden kısmen vazgeçerek bu görevi, Siyasal Savaş Dairesi’ne -PWE- dev­ retti. Tabiî Alman tehdidinin yoğun olduğu 1940-42 yıllarında SOE propaganda anlamında Türkiye’de birçok işler yapü. Diğer yeraltı faa­ liyetlerini ise, savaş sonuna kadar devam ettirdi. Savaşın ilk yıllarında dış ülkelere yönelik İngiliz propagandasın­ dan Enformasyon Bakanlığı sorumluydu. Tabiî buna ek olarak SOE'ye de yüklenmiş bir propaganda misyonu vardı. Aslında özellik­ le savaşın ilk iki yılında SOE, Enformasyon Bakanlığı’ndan daha aktif olarak Türkiye’de propaganda faaliyeti yürütmesine rağmen, bu faali­ yetler, çoğu zaman Enformasyon Bakanlığı’nm ve Dışişleri Bakanhğı’nın bilgisi dışında gerçekleşti. Elbette Dışişleri’nden bazı yetkililer, SOE' nm faaliyetlerinden kısmen haberdardı. Ancak bunlar bile, SOE'nin Türkiye’de Türklerin de dahil olduğu geniş bir propaganda organizasyonu kurduğundan haberdar değildi. SOE, ne tam anlamıyla bir istihbarat birimiydi ne de propaganda. Aslında her ikisinin toplamıydı, hatta daha fazlası. Dolayısıyla Türki­ ye’ye yönelik İngiliz propaganda faaliyetlerini SOE'den bağımsız ele almak güçtür. Bu yüzden bu bölümde ilk önce SOE’nin propaganda dışındaki istihbarat ve diğer gizli faaliyetleri ele alınacaktır. SOE'nin Kuruluşa ve Amacı Aslmda SOE, M16' in sabotaj birimi olan Section D (D Şubesi), Dı­ şişleri Bakanlığı’nın propaganda organizasyonu olan Electra House (EH) ve Savaş Bakanlığı’mn bir şubesi olan Askerî İstihbarat Birimi (MIR) faaliyetlerinin tek bünyede toplandığı bir organizasyon görü­ nümündeydi. İngilizler cephe gerisinde yapılan sabotaj ve propaganda gibi illegal metotların savaşin seyrine olan etkisinin Birinci Dünya Savaşında iyi tecrübe ettiklerinden, Hitler’in Avrupa’da işgal faaliyet­ lerine başladığı 1938 yılında birkaç kurumu birden harekete geçirerek beşinci kol faaliyetleri için yapılanmaya gittiler. Aslmda biraz da geç kalmışlığın verdiği acele ile kurulan Section D’nin kuruluş amacı, İng. Gizli örgütü fSQEl'nin Türkiye'deki yapılanması ve Faaliyetleri 77 Alman ve İtalyan yayılmacılığına karşı Almanya içlerinde önemli hedeflere yönelik sabotaj ve propaganda faaliyetlerinde bulunarak Hitleri Alman kamuoyunda zor durumda bırakmak ve Avrupa kamu­ oyuna da moral desteği sağlamaktı. Dolayısıyla Section D, bu yönde yapacağı faaliyetlerde kullanmak üzere Nazi faaliyet alanında bilgi topluyordu. Section ZTden sonra EH da, işgal altındaki topraklara yö­ nelik benzer faaliyetleri yürütmek amacıyla Dışişleri Bakanhğı bün­ yesinde oluşturulan kuruluşlardan bir tanesiydi.11 Nazilerin Avrupa’da yayılmaya başlamaları üzerine Section D, daha çok sabotaj işleri ile meşgul oldu. Özellikle Alman petrol ihtiya­ cım karşılayan Romanya petrollerini ve Almanların Sovyetler’den temin ettiği petrol taşımacılığım engellemek ya da zora sokmak için Tuna nehri üzerindeki gemilere ve tren raylarına sabotaj düzenlemek Section D’nin ana göreviydi. Bu görevin bir parçası olarak Section D, Tuna üzerinde faaliyet gösteren gemi şirketlerine rüşvet vererek Tuna gemilerinde Almanları çakştırmamalanm istedi. Bu sayede Alman casusuluk faaliyetine de engel olmayı amaçlıyordu. İngiliz Savaş Ekonomisi Bakanlığı (Ministry of Economic Warfare) da Tuna gemile­ rinin kontrolü ile uğraştığından Section D ile ortaklaşa işler yapıyor­ du. Tuna üzerinde gemi nakliyatı ile uğraşan Goeland Şirketiyle de yakm çalışmaları olan Section D ’nin çalışma alanı, doğal olarak Bal­ kanlardı. Temmuz 1940 tarihine kadar her ülkede bağımsız olarak faa­ liyet gösterirken İtalya’nın savaşa girmesiyle iletişimde ciddî zorluk­ lar yaşandı; savaşın Balkanlara yayılmasıyla da Section D, önce Yu­ goslavya’dan sonra da Romanya’dan çekilmek zorunda kaldı. Balkan­ lardan çekilen Section D elemanlarının doğal sığmak yeri İstanbul ol­ du. Zira burası, hem Balkanlardaki faaliyet alanlarına yakındı hem de sn azından şimdilik güvenliydi. Karşılaştığı güçlüklerden başka sava­ şın geniş alana yayılması ile daha kapsamlı bir yapılanma ihtiyacı du­ yan Section D\ Temmuz 1940 yılında dağıtıldı ve onun yerine SOE adıyla yeni bir birim kuruldu.12 1 SOE hakkında daha ayrıntılı bilgi için bkz. M.R.D. Foot, SOE in the Low Countries (London: ST Ermin’s Press, 2001); David Stafford, Secret Agent: The True Story o f the Covert War Against Hitler (New York: The Overlook Press, 2000). 2 FO 371/30096, R 7687/240/44, Dixon Minute, 31 July 1941. 78 Zor Yi Hat SOE’nin asıl amacı işgal altındaki topraklarda Alman işgaline kar­ şı varsa organize bir direnişi desteklemek, yoksa direnişin ortaya çık­ ması için gayret sarf etmek, stratejik ve askerî hedeflere sabotaj dü­ zenlemek, bunun için de direniş, sabotaj ve geriira gruplan oluştur­ mak; onlan sabotaj ekibiyle, silahla, patlayıcı maddelerle, parayla ve radyo ve telsiz vericisi (W/T) setleriyle donatmak ve Mihver aleyhin­ de propaganda faaliyetleri gerçekleştirmekti. Bunun yanında Mih­ ver’in iletişimini engellemek, asılsız söylentiler yaymak ve düşman topraklanna doğru ilerleyen İngiliz birliklerine yol göstermek de SOE’nin faaliyetleri arasındaydı. Bu şekilde S’ÖE’nin faaliyetleri, Mihver’in işgal ettiği topraklardaki hareket kabiliyetinin sınırlanması ve de buralardan kovulması adma düşmana son darbenin vurulması umuluyordu. Gerçekten de bu tür bir organizasyon, geniş şekilde ve tam olarak Avrupa’ya yayıldığında Almanların Avrupa’ya boyun eğ­ dirmesi kolay olmayacaktı. Yukarıda da değinildiği gibi SOE’nin faaliyetlerinin temel hareket noktası, Almanlara karşı nasıl direneceklerini ve kendi direnişlerini nasıl canlı tutacaklarım, iletişim, işbirliği ve kollektif hareketin gele­ ceklerinin güvencesi olduğunu işgal altındaki insanlara öğretmekti. Bu şekildeki gayretleri ile SOE, işgal altındaki halkın bir gün kendi gizli ordusunu kurabileceklerine inanıyordu. Aynı zamanda Mihver’in buraları işgal ederken yerli halktan yardım görmemesi de önemliydi. Bunun ötesinde işgal altında yaşayan insanlar Müttefiklerin bu savaşı mutlaka kazanacağına ve onlara Hitlerin Yeni Dünya Düzeni’nden da­ ha iyi şeyler sunacağına ikna etmek de önemliydi. Bu ise ancak işgal altındaki halka umut vaat edebilecek İçerdeki bazı grup, parti ya da fraksiyonlar ile işbirliği sayesinde gerçekleşebilecek bir işti. Bu se­ bepten SOE, halka bir şeyler vaat edebilmek için herhangi bir gizli ha­ reket, illegal organizasyon veya siyasî bir hareket ile de işbirliği yapmak zorundaydı. 13 Bu anlamda radyo propagandaları ve yerel siyasî hareketlerin olu­ şumu - daha geniş bir kitleye ulaşılması için ~paha biçilmez bir değer 13 a.g.b. İng. Gizli Örgütü f5QE)/nirt Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri 79 taşıyordu. Bu tür yayınlar aynca, hareketin önemini abartarak anlatır ve iyi bir imaj yaratabilirse ülkede gerçekleştirilmek istenen sabotaj faaliyetleri ve organizasyonu için uygun bir ortam yaratabilirdi. Zira gizli organizasyon hakkında bilgi vermeyi reddetmek, onlarla işbirli­ ğine gönüllü olmak ve gizli örgüt üyelerine sığınma sağlamak, orga­ nizasyonun başansı açısından önemli bir noktaydı. İşgal altındaki ye­ rel halkın, kendi radyo istasyonunu çalıştırmasına fiziken imkân yok­ tu. Bu yüzden SOE, Müttefik topraklarda Bağımsızlık İstasyonları ku­ rarak kendi adlarına propaganda yapmayı da denedi. SOE’nin bu tür propagandada dikkat ettiği en önemli husus, pro­ pagandanın içeriğinin yerel halka ve yerel beklentilere cevap verme­ siydi. Mesela Romanya’daki hareketin liderleri, RomanyalIlar için konuşuyormuş gibi yapmalıydı. SOE buna, Operasyonel Propaganda adını verdi. Bu propaganda, RomanyalI lider ne demek istiyorsa onu demeli ve Romanyah insan neyi duymak istiyorsa onu duyurmalıydı. Bu yüzden, operasyonel propagandanın bazen İngiliz resmî propagan­ da çizgisinden farklı olması mümkündü. Bunu İngiliz propagandasıy­ la da uyumlu hâle getirmeye gerek yoktu. Zaten propagandanın tonu, tamamen İngiliz propagandası ile uyum sağlasaydı inandırıcı olmak­ tan uzak olurdu. SOE, savaş sonrası sınır düzenlemeleri isteyen ve toprak talebinde bulunan dost unsurlara yönelik bir söz içerisine gir­ mekten kaçınmayı kendine ilke edindi. Ancak bir lider, kendi partisi için yardım destek talep ederse ona işbirliği oranında destek vaat edi­ lecekti. Gerekirse toprak vaadi de buna dahildi. SOE, tamamen gizli bir kuruluştu ve 1943 yılından önce Lond­ ra’da bile çok az insan varlığından haberdardı. Varlığı ancak savaştan sonra kamuoyuna duyuruldu. SOE, Savaş Ekonomisi Bakanlığı bün­ yesinde çalışan bir kuruluş gibi gösterilmesine rağmen bu durum, da­ ha ziyade SOE ajanlarına bulundukları ülkede resmî sıfat kazandırı­ yordu. SOE, siyasî anlamda bir Bakanlık müsteşarının sorumluluğundaydı. Bir de operasyonel anlamda SOE’nin lideri vardı. Müsteşar ni­ teliğindeki sorumlu kişi, daha ziyade hükümet ile işleri yürütürken, operasyonel başkanlığı yürüten kişi, SOE' nin faaliyetlerini organize ediyordu. Bu anlamda SOE’den sorumlu ilk siyasî lider, Hugh Dalton 80 Zor YılUr idi. Kendisine Dışişleri Bakanlığı’ndan Gladvvyn Jebb yardımcılık yapıyordu. Şubat 1942 tarihinde Enformasyon Bakanlığı ile ciddî so­ runlar yaşayan Dalton’un yerine Lord Selbome atandı. SOİTnin Operasyonel anlamdaki İlk lideri Sir Frank Nelson oldu. Mayıs 1942 yılında Sir Charles Hambro ve son olarak da General Sir Colin Gubbins üstlendi.14 SOE organizasyonu savaşın seyrine göre sürekli değişiklikler gös­ terdi. Birçok yerde Londra’daki ana merkeze bağlı SOE bölgesel mer­ kezleri vardı, ama en önemlisi Kahire’de bulunan Ortadoğu Bölge Merkeziydi. Akdeniz, Balkanlar ve Kuzey Afrika’daki SOE faaliyet­ leri buradan organize ediliyordu. İstanbul’daki SOE merkezi de Kahi­ re’ye bağlıydı. İşin tabiatı gereği SOE istihbarat toplamaktan propa­ gandaya, sabotaj’dan rüşvet olayına kadar birçok işlere bulaştığından birçok bakanlık ve askerî kuruluş ile kavgalıydı. Bir yandan MI6’in işine burnunu sokup diğer yandan daha ziyade Dışişleri ve Enformas­ yon Bakanlığının da görevi olan propaganda, telsiz ve radyo vericileri ile meşgul olduğundan sürekli bir yetki karmaşası söz konusu oluyor­ du. Benzer bir sorun, zaman zaman Dışişleri ile Enformasyon Bakan­ lığı arasında da yaşanabiliyordu. Uzun kavgalardan sonra SOE, Ağus­ tos 1941 tarihinde propaganda sorumluluğunu PWE' ye devretmek zo­ runda kaldı. Ancak bu konuda SOE ile anlaşma Eylül 1942’de sağlan­ dı. Bu anlaşma ile SOE, radyo vericilerini de PWE'ye devretmeyi ka­ bul etti. Bu süreç içerisinde SOE, propaganda faaliyetlerini yürüttü. SOErİm Ortadoğu Bölge Merkezinin Yapılanması SOE'nm faaliyetlerinin en sorunlu bölgesi, Ortadoğu’ydu. Savaşın merkezine yakın olan bu bölge, Londra’dan sonra savaşın sevk ve İda­ re edildiği ikinci merkez konumunda olup burada askerî ve sivil ku­ rumlar arasında zaman zaman yetki karmaşası ortaya çıkıyordu. Bu anlamda, İngiliz Ortadoğu Genel Komutanlığı (Commander-in- Chief, Middle East) ve savaşın bölgeye yayılması üzerine savaş alanına ya- 14 SOE Operations in Africa and the Middle East: A Guide to the Records in the Public Record Office, (London: PRO Internal Print Department, 1998), ss. 1-2. ln<ı. Gizli örgütü (SOEl'nm Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri 81. km olması dolayısıyla Kahire’de kurulan ve geniş yetkilere sahip Devlet Bakanlığı (Minister o f State) da SOE üzerinde söz sahibi ol­ mak istiyordu. Oysa SOE, çoğu zaman serbest hareket etmek istiyor ve hesap mercii olarak Londra’daki SOE’yi görmek istiyordu. Bu ko­ nudaki anlaşmazlıklar yüzünden SOE’nin Ortadoğu Merkezi yöneti­ minde sürekli değişiklikler oluyordu. Kahire’deki SOE Ortadoğu Merkezi’nin sorumluluk alanında Gi­ rit, Kıbns, Türkiye, Suriye, Ürdün, Filistin, Suudi Arabistan, Irak, Iran, Balkanlar ve Macaristan’ın yanında bazen Libya, Sudan ve Tunus gibi ülkeler vardı. Kahire’deki SOE Ortadoğu Merkezinin başında, genel Koordinatör olarak adlandırabileceğimiz bir sorumlu vardı. Bu anlamdaki ilk Genel sorumlu, Arthur GoodwiU’di. Ancak yukanda bahsi geçen anlaşmazlıktan dolayı, bu göreve atananlar, kısa sürede ya istifa ettiler ya da görevden uzaklaştırıldılar. Eylül 1940 tarihinde Goodwill’in ayrılması ile Sir George Pollock bu göreve getirildi. Ma­ yıs 1941 tarihinde George Taylor ile birlikte Bickham Sweet-Escott, hemen sonrasında Terence Maxwell, onun Ağustos 1942 tarihinde gö­ revden ayrılmasıyla da Lord Glenconner bu göreve atandı. SOE Ortadoğu merkezinin genel Kordinatörüne bağlı, daha ziyade organizasyonun alandaki faaliyetlerinden sorumlu olan Özel Operas­ yonlar Birimleri vardı. Bölge sorumlusunun emrinde çalışan SOE’nin operasyonel lideri, Ortadoğu bölgesinin sorumluluğu altındaki ülke­ lerde plânlamak, operasyonlar için gerekli mühimmatı depolanmak, operasyona yönelik eğitim, paramıliter gruplar ve ajanlar ile irtibatı sağlamak ve plânlan uygulamakla görevli birimlerinden sorumluydu. Özel Operasyon Birimine bağlı, Asya ve Balkanlar’daki SOE faaliyet­ lerinden sorumlu iki alt birim daha vardı. Bunun yanında bu iki bi­ rimden alacağı direktifler ile hareket eden bir de propaganda işlerin­ den sorumlu Özel Propaganda Birimi yöneticisi vardı. Bu birimlerin, aralannda iş birliği yaparak düşman işgalindeki topraklarda düşmanın askerî ve paramıliter operasyonlannı ifşa etmek ve savaş alanı hâline gelme ihtimali olan Ortadoğu bölgesindeki herhangi bir ülkede benzer plânlar ve hazırlıklar yapmak ve oradaki dost unsurlarla temasa geç­ mek gibi görevleri vardı. Yine SOE’nin Kahire’deki merkezinin so- 82 Zor Yıllar rumluluğu altında olan ve her bir ülkenin kendi lideri olarak nitelendi­ rilebilecek birer elemanı vardı. Onun da kendi sorumluluğu altında eiemanlan vardı. Bunlar, o ülkenin şartlarına göre bir yapılanmaya gi­ diyorlardı. Ancak yapacakları işler için Kahire’den onay almaları ge­ rekiyordu.15 Tarafsız ülkelere ya da Filistin gibi İngiliz işgalindeki topraklara yönelik operasyon hazırlığı karan verildikten sonra işin önemine göre gerekirse Londra’daki merkezden de onay gerekiyordu. Sistem öyle işliyormuş gibi gözükse de çoğu zaman Kahire, Londra’daki merkeze danışmadan hareket edebildiği gibi, Kahire’deki SOE Merkezi’ne bağlı ülke liderleri de kendi başlanna hareket edebiliyorlardı. Burada­ ki asıl sorun yetki karmaşasından ziyade yapılması gereken olayın ge­ rekliliği konusunda uzlaşı sağlanamamasıydı. Bazen Ortadoğu sorum­ luluğu altındaki bölgeye ait plânlan Londra kendisi yapıyordu. SOE Kahire merkezi ise her ülkenin kendine has farklı sorunlara sahip ol­ masından dolayı merkezi plânlama departmanının Ortadoğu bölgesini ilgilendiren ülkeler ile ilgili projeleri kendi inisiyatifi ile yapmasını ve bunun icra edilmesi hususunun kendilerine dikte edilmesini, haklı ola­ rak, pek mantıklı görmüyordu. Özel Propaganda Birimi’nin (DSP) temel görevi ise, SOE Kahire bünyesinde hazırlanan operasyonları desteklemek ve gizli propaganda ile onların hazırlığını kolaylaştırmaktı. Dolayısıyla DSP bu anlamda operasyon amaçlı propaganda faaliyeti ile yükümlüydü. Müttefik çı­ karlarına hizmet edebilecek ne kadar çok sayıda unsur varsa onları el­ de etmek ve bazı tanımlanmış görevleri yerine getirebilecek elemanla­ rı istihdam etmek, DSP'mn görevleri arasındaydı. DSP’nin faaliyetleri arasında radyo yayınlan yapmak, fısıltı ağı kurmak ve gizli yollardan ya da uçakla broşür dağıtmak da vardı. DSP aynca Kahire’de birçok dilde propaganda malzemeleri basar ve bunlar uçaklarla gerekli yerle­ re atılırdı. 15 Bkz SOE Ortadoğu Böige Merkezî Organizasyon Şeması. Ortadoğu Bölge Merkezinin Organizasyon Şeması İng. Gizlİ örgütü fSOFJ'nm Türkiye'deki Yapı [anması ve Faaliyetleri 83 Zor Yıllar 84 DSP, SOE'nin illegal operasyonlarım desteklemenin yanında savaş alanındaki İngiliz kuvvetlerine Kahire’den radyo yayını yaparak mo­ ral destek sağlıyordu. Propaganda işinin arkasındaki hâkim düşünce, geniş kitlelerin desteğini sağlamak ve düşman için“utanç verici du­ rumlar yaratmaktı. Bütün DSP propagandalarının kesin kuralı, yapılan faaliyetlerin İngiliz kaynaklı olduğuna dair hiçbir iz bırakılmamasıydı. İşgal altındaki ülkelerdeki veya bu ülkelere yönelik SOE radyo yayın­ larının, görünüşte bağlı oldukları ülke kaynaklı'olduğu izlenimi ve­ rilmesi önemliydi. Aynı şekilde DSP tarafından basılan ve illegal ola­ rak dağıtılan broşürlerin de bu şekilde olmasına Önem verilir, kaynağı ya saklanır ya da yanlış kaynaklar gösterilirdi. Böylece İngiliz hükü­ metinin resmî politikalarına zarar vermeyi önlemek amaç edinilirdi. İngiliz hükümetinin hiçbir SOE propagandasından resmî olarak haberi yoktu ve gerekirse bunları inkar edebiliyordu.16 Kahire’deki SOE üzerinde Ortadoğu Askerî Komutanlığı’mn ve Ortadoğu Devlet Bakanlığı’nm da söz hakkı iddiasında olduğundan bahsetmiştik. Bunun yanında SOE’nin karşılaştığı en büyük zorluk­ lardan biri de, operasyon alanındaki ülke büyükelçiliklerinin SOE faa­ liyetlerine çoğu zaman tepkili olmasıydı. Ancak SOE, Askerî Ataşele­ rin ciddî yardımlarını gördü ve bu sayede önemli faaliyetler yürüte­ bildi. İstihdam Borunu SOE, çalışmalarım yürütülebilmek için özel eğitilmiş insanlara ih­ tiyaç duymaktaydı. Ancak bu konuda ciddî bir handikap söz konu­ suydu. Aslında SOE' nin en önemli sorunlardan birisi, kurulan bu gizli organizasyona eleman temin etmekti. İşin tabiatı gereği, alınacak ele­ manın Özel yetenekleri olmalıydı. İletişim kurmak ya da radyo istas­ yonu çalıştırmak için özel operatörlere ve sabotaj için patlayıcılardan anlayan uzmanlara ihtiyaç vardı. Propaganda için ise bölge ülkelerinin dilini bilmesinin yanında, bölgedeki yerel unsurlar ile temasa geçebi­ 16 HS 3/189, SOE; ME and Balkans: Duües and operations of Special Propaganda, Match 1942. Ing. Gizli Örgütü (SOEl'nin Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri 85 lecek ve etkili insanlar ile diyalog kurabilecek kapasitede elemanlara ihtiyaç duyuluyordu. SOE, sahada kullanacağı bu elemanları daha zi­ yade hedefteki ülke insanından seçiyordu. SOE' nin ileri gelen ele­ manları, bulundukları ülkede sınırlı sayıda insanlar ile temasa geçi­ yordu. O kişiyi kendi organizasyonuna bağladıktan sonra bu kişi etra­ fında yerli unsurlardan oluşan operasyona yönelik ekipler oluşturu­ yordu. Dolayısıyla SOE elemanı, sadece bu kişi ile temasa geçiyor; diğer alt elemanlar, çoğu zaman, SOE'nin yapılanması ve sorumluları hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Sabotaj ve propaganda faaliyetlerinde kullanılmak üzere temin edilen elemanlar, bu konuda tecrübeli olsalar dahi kendine has metot­ ları olan SOE tarafından eğitime tabi tutulmaları gerekiyordu. SOE, eğitim verebilecek kalifiye eleman ihtiyacını, savaşta askerî operas­ yonların icrası sırasında yüksek performans gösteren yetenekli subay­ lar arasından karşılıyordu. Öncelikle bu subaylara da birkaç gün SOE'nin çalışma tarzına yönelik eğitim verdikten sonra, sahada çalı­ şacak elemanları eğitmelerine izin veriyordu. Ancak bu subayların da SOE'deki eğitim faaliyetleri sırasında her an birliklerine çağrılma ih­ timali oluyordu. Çoğu zaman eğitimleri yanda bırakarak birliğine ka­ tılan bu subayların yeri doldurulamıyordu. Eğitim ise daha ziyade, ya elçiliğe ait binalarda ya da SOE eleinanlannm kaldığı hücre evlerde veriliyordu. SOE elemanlan, hedefteki ülke içinde ileri gelen birkaç insanı buralarda eğitiyorlar; onlar da kendi bünyelerinde istihdam et­ tikleri elemanlan eğitiyorlardı. SOE’nin Ortadoğu Genel Direktörü Lord Glenconner, SOE’nin eleman eğitimindeki sıkıntısını gidermek için Ortadoğu Bölgesinin yeni­ den yapılandmlmasmm şart olduğuna dair bir rapor hazırladı: Buna gö­ re, her şeyden önce SOE ajanı olacak kişi, muhakkak güvenlik soruş­ turmasından geçirilecekti. Oluşturulacak yardımcı servis birimi; ulaşım, malzeme temini, istihbarat ve sinyal plânı gibi konularda eleman yetiş­ tirilmesine yardımcı olacaktı. Aynca eğitime alınan ajanlann parmak izi, imzası, fotoğraf detaylan edinilecek ve kayıt altına alınacaktı. SOE'ye alman elemana, Eğitim Birimi’nde operasyona yönelik, özel a.raç ve gereçlerin ve tahribat malzemelerinin kullanımı hakkında kurs Zor Yıllar 86 verilecekti. Ajatı, radyo ve telsiz operatörü olarak kullanılacaksa önce Signal Section1a, buradan aldığı kurstan sonra da İstihbarat Birimine gönderilecek, burada da Almanlann casusuluk metodununun prensipleri öğretilecek ve alanda ne gibi zorluklar ile karşılaŞılacabileceği anlatıla­ caktı. İstihbarat Biriminde aynca yakalandığı anda sorgulamada ger­ çek kimliğini gizleme, durumu kurtaracak hikâyeler uydurma, üzerinde SOE’ye ait herhangi bir belge ve işaret bulundurmama eğitimi verile­ cekti. Bunlara ek olarak, özel bir hedefe nasıl saldıracağı, da Öğretile­ cekti. Bu safhadan sonra Sevkıyat Birimi, herhangi bir ülkeye ya da Önemli bir karargah vs. gibi yerlere sızma eğitimi, verdikten sonra ajanın Ülke Birimi tarafından önerilen bölgeye ulaşımı için gerekli düzenleme­ leri yapmaktan sorumlu olacaktı. Bu eğitimi tamamlayan ajan, test edilmek üzere Hayta’da İngiliz Donanması’na ait binaya gizlice sızması için gönderilecekti. Bu, ajanlara çok iyi bir eğitim fırsatı sağlıyordu. Bu kursu başanyla tamamladıktan sonra ajan, paraşüt okuluna gönderile­ cek; bu eğitimi de tamamladıktan sonra ona ne gibi bir iş için seçildiği hakkında bilgi verilecekti. Güvenlik açısından yine de ajana görevinin özel detayları, organizasyon ve hangi ülke birimine ait olduğu hakkında bilgi verilmeyecekti. Özellikle yardımcı servis için SOE’nin istediği gibi bir yapılanma gerçekleştiriîemediyse de benzer eğitimler, ya Kahire tarafından ya da SOE yerel liderler tarafından zaten verilirdi. Bu plân sadece Balkan­ lar’daki işgal altındaki ülkeler için geçerli değildi. Türkiye gibi taraf^ ülkelere yönelik benzer uygulamalar da söz konusuydu.17 Tarafsız Bir O İkede SOE Faaliyetleri SOE faaliyetleri, ülkenin özelliğine göre değişiyordu. Yugoslavya ve Romanya gibi işgal altındaki topraklar ile Filistin ve Irak gibi İngi­ liz işgali altındaki topraklarda SOE daha rahat hareket edebiliyordu. En azından buralardaki mevcut hükümet ile hareketlerini kısıtlama noktasında sıkıntı yaşamıyordu. Alman işgali altındaki ülkelerde ise temel sıkıntı, Alman kuvvetlerine ve onlar ile işbirliği yapan devlet elemanlarına yakalanmamaktı. 17 HS 3/145, Memorandum: Lord Glenconner: SOE Middle East, August 1942. İng. Gizli örgütü ISOEKtıin Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri 87 Türkiye gibi tarafsız ülkelerde SOE ve diğer istihbarat birimlerinin faaliyetleri ise daha sıkıntılı oluyordu. Mevcut hükümetler, Almanla­ rın gazabına uğramamak, için azami gayret gösterdiğinden müttefik is­ tihbarat ve propaganda unsurlarının faaliyetlerini kısıtlayabiliyorlardı. Bunun yanında önemli sıkıntılardan biri de, SOE ile İngiliz Dışişleri arasında da ciddî görüş ayrılıkları olmasıydı. Türkiye örneğinde, SOE ile Dışişleri, Dışişleri ile Ankara’daki büyükelçi ve bunların yanında İngiliz propagandasından resmen sorumlu olan Enformasyon Bakan­ lığı yetkilileri arasında ciddî sorunlar yaşanıyordu. SOE'den daha zi­ yade işgal altındaki topraklarda sabotaj ve gerilla faaliyetleri ile meş­ gul olmaları istenirken SOE; tarafsız ülkelerde de işgal öncesi hazırlık yapmak, bunun için de kapsamlı bir şeklide organizasyonunu kurmak ve kamuoyunu kaybetmek istemeyişinden dolayıda propoganda faali­ yetlerini organize etmek istiyordu. Dışişlerinin uyanlarına rağmen ta­ rafsız ülkelerdeki yerel halkın yanında etnik gruplar ile de temasa ge­ çiyordu. Ancak bunlar, tarafsız ülke hükümetleri ile Londra arasında krize sebep oluyor; bu da SOE ile diğer birimleri karşı karşıya getiri­ yordu. Bu şikâyetlerin artması üzerine Dışişleri ile SOE arasında bir ant­ laşmaya vanldı. Buna göre Dışişleri, SOE’nin tarafsız bir ülkedeki fa­ aliyetlerini veto etme hakkına sahip olacaktı. îşgal altındaki ülkelerde ise herhangi bir kişiyle ya da grupla SOE'nin iletişim kurması serbest­ ti. Ancak bu grup siyasî öneme sahipse, SOE Dışişlerine danışmak zo­ rundaydı.18 Tarafsız ülkelerdeki SOE faaliyetleri üç safhada ele alınabilir: İlk olarak, işgal öncesinde İlgili hükümetin Alman baskısına boyun eğ­ memesi için uğraşmak ve onları işgale karşı koymaları için cesaret­ lendirmek. Bu amaca yönelik bir fısıltı kampanyası başlatmak, maddî ya da siyasî rüşvetle politikacıları elde etmek ve özellikle hükümetin Alman işgaline karşı direniş kararlılığı şüpheliyse, muhalif gruplarla gizli işbirliği yapmak. 18 HS 3/146, SOE to Cadogan, 5 August 1942. Zor Yi Har 88 İkinci olarak, Nazi işgali esnasında ya da Nazilerin ilgili hükümeti etkisi altına aldığı andan itibaren askerî hedeflere yönelik imha plân­ larının başlatılması. Ancak ülkedeki Alman ajanlar da bu süreçte pro­ paganda faaliyetlerinde bulunacağından tarafsız ülkenin Almanları gücendirmekten kaçınması ve sıkı sıkıya tarafsızlığa sarılması ihtimali yüksek olacaktı. Bu süreçte Alman ilerleyişini engellemek için taraf­ sız ülke ordusunun kendi imha plânlan da olabiliyordu. Ne varki SOE, Yugoslavya ve Romanya gibi ülkelerdeki tecrübelerinden hare­ ketle bu plânlara güvenmenin yeterli olmayacağını biliyordu. Belki Alman işgaline karşı tarafsız hükümetin Alman tepkisini çekmemek adına yeterince plân yapamayacağını da düşünen SOE, üçüncü olarak işgal sonrası sabotaj ve gerilla gruplarının oluşturulması ve bunların faaliyetlerinin sürdürülmesini sağlama çabası içerisindeydi. Alman iş­ gali altında kalmasından dolayı çekilmek zorunda kaldığı ülkelerde geride bıraktıkları küçük çaplı organizasyonuyla iletişimin devam et­ mesi ya da onların arkalarında bıraktıkları yerel dost unsurlarla tema­ sın devamı, onlara silah, para, patlayıcı malzeme, yayın için radyo seti ve telsiz ve radyo operatörlerinin sağlanması ve iyi eğitilmiş organiza­ törlerin işgal bölgesine sızdırılması da SOE’nin temel amaçlarradandı.i9 Filistin ve Irak gibi İngiliz işgali altındaki ülkelerde ise işgal ön­ cesindeki çalışma, İngiliz temsilciliğince ve yerel polisler tarafından yapılıyordu. Alman işgaline karşı savunma plânlarını, bunu en iyi uy­ gulayacak pozisyonda olan İngiliz askerî yetkilileri hazırlıyor; SOE ise, ordunun başarısızlığı durumunda işgal sonrası direniş çalışmaları için hazırlık yapıyordu. Özellikle bu ülkelerin işgal sırasında ve son­ rasında dış dünya ile iletişiminin devamını sağlayacak gizli bir yapı­ lanmaya gidiyorlardı. SOBmn İstanbul'a yerleşmesi SOE’nin İstanbul’a yerleşmesi, 1940 yılı baharına doğru başladı. SOE; İstanbul’da 1940 yazı itibarıyla biri, İstanbul’dan Balkanlara 19 a.g.b. İnçe. Gizli örgütü [SOEl'nin Türkiye'deki yapılanması ve Faaliyetleri 89 yönelik propaganda ve beşinci kol faaliyetleri; diğeri de, Türkiye’ye yönelik propaganda faaliyeti yürütmek için iki tür yapılanma içindey­ di. Ancak SOE, Almanlann 1941 yılı başlannda Türk smmna yak­ laşması üzerine Türkiye’nin işgale uğrayacağı endişesi ile Alman iş­ galine karşı direnmek için sabotaj plânlan ve direniş birlikleri oluş­ turmak gibi bir yapılanmaya da gitti. Bu süreçte Türklerden oluşan bazı sabotaj ekibi ve gerilla gruplan tertip etti. Kurulan bu organizas­ yonun Türkiye içinde yapılanmaya gittiğinden ne Türk yetkililerin ne de tam anlamıyla tarafsız ülkelere yönelik politikalardan sorumlu olan Ingiliz Dışişîeri’nin haberi vardı. Bükreş, Budapeşte, Sofya, Belgrat ve Üsküp gibi değişik Balkan başkentlerinde faaliyet yürüten Mlö'm Section D merkezleri arasında irtibatın sağlıklı kurulabilmesi için bir koordinasyon merkezine ihti­ yaç vardı. Bu ihtiyacı karşılayacak en ideal merkez, saldırılardan uzak olan İstanbul’dan başka bir yer olamazdı. Bu amaca yönelik olarak Nisan 1940 tarihinde İstanbul’da da yapılanmaya başlayan Section D'nin bu zamandaki fonksiyonu, Türkiye’den ziyade Balkanlardaki faaliyetleri organize etmek amacına yönelikti. Balkan başkentlerinden gelen Section D ajanları ya da yöneticileri, İstanbul’da buluşuyor ve ortak strateji tayin ediyordu. Kısa zaman içerisinde Akdeniz yolu İngiiiziere kapanacağından Mayıs 1940 itibarıyla Section D ve diğer bi­ rimler arasındaki koordinasyonu sağlayan ve gerekli materyal ve ekipmanı temin eden ana merkezin Londra değil de Kahire olmasına karar verildi. Artık Balkan ülkelerine yönelik faaliyetler için gerekli patlayıcı ve silahlan temin etme ve onlan gerektiğinde kullanmak üzere en yakm bir yerde depolama görevi, Kahire’deki SOE Ortadoğu Karargahı’mn kontrolünde olacaktı. Bu, İstanbul’daki SOE’ye lojistik desteğin Ortadoğu karargahından verileceği anlamına geliyordu. Daha ziyade iş adamı ve îngiüz şirketlerinin bir çalışanı olarak ya da diplomatik görev maskesi ile Balkanlarda faaliyette bulunan Section D elemanlan, 1940 Bahannda hem Almanlann hem de bulundokİan ülkelerin yetkililerinin dikkatini çekmeye başladı. Hatta bu başkentlerdeki İngiliz diplomatik temsilcileri de, Section D elemanla­ rının faaliyetlerinde çok ileri gittikleri ve kendilerine danışmadıkları gerekçesiyle Londra'ya şikâyette bulunuyorlardı. 90 Zor Yi [tar Section D, 1939 yılı itibarıyla Balkanlarda sabotaj ve propaganda faaliyetleri ile ilgilenmeye başlamıştı. Bu kapsamda Section D, Özel­ likle Yugoslavya ve Bulgaristan başta olmak üzere tüm Balkan ülkelerinde sol merkezli muhalefetteki Köylü Parti’si ile dirsek temasına geçerek onlar vasıtasıyla Nazilere yakm duran iktidarlara ya da etkili kişilere yönelik karalama kampanyası başlattı. Section D ’nin en önemli ilgi alanlarından biri Almanların, Romanya’nın Polesti petrol sahasını kullanmasını engellemek ve buradan petrol taşıyan Alman tankerlerine sabotaj gerçekleştirmekti. Aynca Aîmanlara karşı saldın gerçekleştirecek İngiliz donanma askerlerini personel olarak istihdam edebilmek ya da turist olarak gösterebilmek için de Tuna üzerinde seyreden mavnaları kontrol etmeyi plânlıyordu. Satın alarak ya da batırarak Tuna üzerinde seyreden gemi sayısını azaltıp, muhtemel Alman başansı karşısında bu gemilerin Almanlann eline geçmesini önlemek de istiyordu. Bunun için plânladığı gemi aliminin dikkat çekmemesi veya rahatlıkla yapılabilmesi için gemi nakliyat şirketi kurulmasına karar verildi. Konu ile ilgili sorumluluğu olan Savaş Ekonomisi Bakanlığı’nm bu plânı kabul etmesi üzerine Section D'ye bağlı olarak Göeland Deniz Nakliyat Şirketi kuruldu. Section D elamanı Harris Burland, bu şirketin genel yöneticisi olarak, gerçekte ise sabotaj faaliyetinin lideri olarak, atandı. Daha Önce Polesti’de yaşayan Thomas Walton da şirketin yöneticisi ve muhasebecisi olarak göreve alındı. Bu şekilde Section D, İngiltere’nin Balkanlarda gittikçe taban kaybetmesi ve Alman etkisinin artmasına paralel olarak Nisan 1940 tarihinde Türkiye’de de organize olmaya başladı. Artan Alman baskısı karşısında Temmuz 1940’da Section D 'nin aynı zamanda Balkanların genelinden sorumlu Belgrat baş temsilcisi Julius Hanau, yardımcısı Yarbay W. Bailey ile birlikte Yugoslav hü­ kümeti tarafından ülkeden kovulunca İstanbul’a geldi. Eş zamanlı ola­ rak elemanlarının Balkanlardan sürülmesi üzerine Section D, SOE'ye dönüştürüldü. Ertesi aylarda önce Üsküp temsilcisi, sonra da Roman­ ya temsilcisi Gardyne de Chastelain İstanbul’a geldi ve Romanya’ya yönelik faaliyetlerini buradan yürüttü. Savaşın seyri içerisinde Balkan ülkelerinden de SOE organizasyonun diğer elemanları buralardan ay- İneç. Gizli öreçatü fSOEl'nm Türkiye'deki Yapı [anması ve Faaliyetten 91 nlmak ya da buralan terk etmek zorunda kaldılar.20 Doğal olarak hem en yakm güvenli yer olması hem de faaliyet alanına yakm olması açı­ sından İstanbul, SOE için cazibe merkezi oldu. Artık İstanbul’daki ofis, Balkan ülkelerine yönelik yeraltı faaliyetlerinin plânlandığı ve da­ ğıtıldığı bir merkez haline geldi. İstanbul SOE’nin liderliğini ilk ola­ rak, çok kısa süreliğine, Hanau yaptı. Ancak kısa zaman sonra Bailey bu görevi devraldı. Büyükelçinin izni ve Donanma Ataşesi’nin de desteğiyle çalışmalarım rahat yürütebilmek için Bailey’e, denizcilik­ ten sorumlu Donanma Ataşesi asistanı olarak İstanbul’da diplomatik bir görev de verildi.21 SOE’nin baş temsilcisinin resmî görevi, Do­ nanma Ataşe Asistanı olarak biliniyordu ve onun elemanları da Asis­ tan, memur vs. olarak gözüküyordu. Bu, onlara elçilik binasında bu­ lunma gerekçesini sağlamış oluyordu. SOE İstanbul da, Büyükelçiliğe bağlı Shipping Department -Deniz Nakliyatı Departmanı- adı altında faaliyetlerini yürütmekteydi. Aynca Alman işgali altında kalan Tuna’daki gemilerini kurtarmaya çalışan Goeland Deniz Nakliyatı Şirketi ile de işbirliği hâlinde faaliyetlerini yürütüyordu. Türkiye’nin tarafsız olmasının yanında yapılan işin na­ zikliği de dikkate alındığında, elçiliğin mensuplarından birinin bu tür faaliyetlerde bulunduğunun Türkler tarafından duyulması ciddî sıkıntı yaratacağından, sadece Bailey’in elçilik binasında sürekli kalmasına müsaade edildi. Kısa süre sonra Bailey, Londra’ya çağrıldı ve . SOE’nin Türkiye’deki lideri Chastelain oldu. SOE’nin Türkiye’de Denizcilik Nakliyatı adı altında organize ol­ ması Fethiye ve İzmir gibi Ege ve On İki Ada’ya yakm bir noktada SOE elemanlarının diplomatik görevler elde edilmesini sağladı. Bura­ dan Alman işgali altındaki Adalara ajanlar gönderilerek sabotajlar gerçekleştirildi, bilgiler toplandı. Savaş Balkanlara doğru yayıldıkça SOE’den beklentiler de artma­ ya başladı. İtalya’nin Ekim 1940’da Yunanistan’ı işgale başlaması ü­ 20 21 W. J. M Mackanzie, The Secret history o f SOE: the special operations executive 19401945 (London: StErmin's Press, 2002), s. 29. FO 371/30096, R 7687/240/44, Dixon Minute, 31 July 1941. 92 Zor Yıllar zerine Ortadoğu Başkomutanlığı Arnavutluk’ta isyan çıkarmak ama­ cıyla İstanbul’daki SOE elemanlarının Türkiye’deki Arnavut sürgün veya kaçkınlarıyla temasa geçmesini istedi. Balkanlardaki savaşın ya­ yılmasının kaçınılmaz olduğunu gören MI6 ise'SOE'ye, Alman işga­ linden sonra Balkanlardaki savaşın seyrine yönelik iletişim kurabil­ mek adına İstanbul’a telsiz ve radyo istasyonu kurma konusunda iş­ birliği önerdi. SOE'nin de İstanbul’da radyo ve telsiz istasyonu kuru­ labilmek için yeni eleman talebi kabul edilince 1941 Mart’ı sonunda İngiliz Büyükelçisinin sağladığı diplomatik pasaportlu pek çok SOE elamanı İstanbul’a akın etti. 1941 yılının bahannda Almanlar Balkanları tamamen işgal edince Macaristan, Yugoslavya, Bulgaristan ve Yunanistan’daki SOE perso­ neli, bu ülkelerden çekilmek zorunda kaldı. Çekilirlerken, sadece Al­ ınanlara karşı yerel direnişte bulunanları değil aynı zamanda yazılı propaganda ve radyo yayınlarını yapan ileri gelen kişileri de beraber­ lerinde İstanbul’a getirdiler. Onlan beraberlerinde getirme amaçlan, onlara olan vefa borcundan ziyade Balkanlarda beraber çalıştıkları sü­ reçte eğittikleri elemanlarla Kudüs’te yeniden bir yapılanmaya git­ mekti. Zaten bunlar, Balkanlara dönük faaliyet gösterecekti. Bu ele­ manlar ile birlikte Kudüs’ü SOE’nin merkezi hâline getirmek, bura­ dan da işgal altındaki Balkan topraklarına yönelik radyo yayını ve propaganda faaliyetleri yürütmek gayet kolay olacaktı. Sonuçta İstan­ bul’da toplanan görevlilerin çoğu, Mart 1941 tarihinde İstanbul’dan ayrıldı ve arkalarında sadece Romanya radyo ve telsiz verici birimini bırakarak Kudüs’e geçtiler. Ancak Kudüs, Balkanlara yönelik faaliyetin ana merkezi olma özelliğinden uzaktı. Aslında SOE’nin işini kolaylıkla yapacağı tek merkez, İstanbul’du. Her şeyden önce İstanbul’dan Yunanistan’a de­ niz ile geçmenin yanında faaliyet göstermeleri gereken Balkan ülkele­ rine sızmak da kolaydı. Aynca İşgal altındaki Balkan topraklarında bulunan ajanlarla iletişim, sağlayan telsiz verici donanımı da İstan­ bul’daydı. Kudüs’ten İstanbul’a varmak o günün şartlarında en az dört günü alıyordu. Oradan da Balkanlardaki görev yerine gitmek işin baş­ ka bir boyutuydu. Kısacası Kudüs’te bulunmak, SOE için zaman isra- İng. Gizli Örgütü fSOEl'nin Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri 93 fmdan başka bir şey değildi. Dolayısıyla Balkanlara gönderilecek ajanlar İstanbul’dan gönderilmeli ve Balkanlardan gelen bütün kontak­ larda İstanbul’da alınmalıydı. Sonuçta Temmuz 1941 başında Ku­ düs’teki SOE, uzun bir araştırmadan sonra radyo hariç diğer faaliyet­ lerin merkezinin İstanbul olmasına karar verdi. Tabiî İstanbul’a gelen her yeni eleman için Türk hükümetinden elçilik vasıtasıyla vize alın­ ması gerekiyordu. Dolayısıyla Ankara’daki Büyükelçinin işbirliği ol­ madan bu elemanların İstanbul’da tutulması, ya da ülke içinde hareke­ ti kolay olmayacaktı. İlk başlarda bu konuda yardımcı olan büyükelçi Hugessen, ilerleyen zamanlarda SOE' nin bu konudaki talebi artınca şiddetle muhalefet edecektir. İstanbul'a Ajan Akını Bailey, Yugoslavya’dan İstanbul’a geldikten sonra Yugoslavya ve diğer Balkan ülkelerinde kalan elemanlar ile temas kurabilmek ve Balkanlar’daki gelişmelerden haberdar olmak ve oradaki direnişi yön­ lendirebilmek için Temmuz 1940 tarihinden beri İstanbul’da kurulan organizasyonu genişletmek istiyordu. Bu amaçla İstanbul’da kurulan SOE ülke birimine bazı önemli elemanlar kazandırdı. Onun görevden ayrılmasından sonra yerine atanan Chastelain de kurulan organizas­ yonu daha da geliştirmenin yollarını aradı. Özellikle Kudüs’e giden elemanların tekrar İstanbul’a dönüyor olması, Chastelain’in de İstan­ bul ekibini güçlendirmesine yaradı. Balkanlarda istihdam edilecek elemanların, daha ziyade bölgeyi bilen ve işgal Öncesi Balkan ülkelerindeki SOE merkezleriyle işbirliği yapmış kimselerden seçilmesi doğaldı. Zâten bunların birçoğu, Alman işgaline uğrayan ülkelerinde kalamayacaklarından, İstanbul’un bilgisi dahilinde Türkiye’ye legal ya da illegal yollardan giriş yapmışlardı. İstanbul SOE'nin başlangıçta kuruluş gerekçesi, Balkanlara yönelik faaliyetleri organize etmekti. Dolayısıyla Balkanlardan kaçıp İstan­ bul’a gelenler, gelmeyip de ülkede kalanlar ile iletişim kurmak, Bal­ kan gazete ve radyolarını takip etmek veya Balkanlara kurye olarak gönderilmek üzere kullanılabilecek elemanlardı. 94 Zor Yıllar SOE’nin İstanbul-a getirdiği elemanlann Türkiye’de kalabilmeleri ve rahatça faaliyetlerini yürütebilmeleri için diplomatik göreve ihti­ yaçları vardı. O da olmazsa Türkiye vizesi alabilecek geçerli bir ge­ rekçe bulmak gerekiyordu. Hugessen, SOE elemanlarının ileri gelen­ lerine diplomatik pasaport sağladı. Bailey, ilk olarak, daha önce Zagrep Konsolosluğu’nda sekreterlik yapmış olan D/H ti’yı (ismi bu­ lunamadı) İstanbul’a getirdi ve kendisini sekreter olarak görevlendir­ di. Tecrübeli ve güvenilir olmasının yanında zaten daha önce konso­ losluk sekreteri olmasından dolayı D/6’nm elçilik bünyesinde işe aİmması zor olmadı. İkinci olarak Balkanlarda önemli işlere imza atmış olan W. F. Stirling için de Hugessen’den Türkiye vizesi için izin çıktı. Stirling’in görevi, Arnavutluk’taki muhalefeti organize etmekti. Bailey, Stirling’e Askerî Ataşe Yardımcısı olarak bir görev ayarladı. Bu görev aynı zamanda ona Arnavutluk dışında da çalışma fırsatı verecekti. Bu sayede Belgrat ve Atina’ya da gidip benzer faaliyetlerde bulunma im­ kânına kavuştu. Stirling’in yaşının verdiği tecrübe, sosyal ilişkileri, İngiliz ve birçok yabancı diplomatik çevredeki saygınlığı ile zor iş ve kişilerin üstesinden gelmesindeki mahareti, onu SOE için Önemli kılan hususlardı. Yugoslavya’dan sürülen Altmayer de bu organizasyona dahil edilmek istendi. Bailey, propaganda faaliyetlerinde birinci sınıf kalite­ de bir insan olarak tanımladığı Altmayer’i, Balkanlarda siyasî muha­ lefeti destekleme plânlan çerçevesinde kendisine baş danışman olarak görevlendirdi. Altmayer, Yugoslavya ve Bulgaristan hakkında eşsiz deneyim ve bilgi sahibiydi. Altmayer’in ilginç bir kişiliği vardı. Daha doğrusu, uhrevi bir havası vardı. Yapacağı iş için ücret istemezdi. An­ cak hiç olmazsa £50 aylık alması için zorla İkna edildi. Bailey’in organizasyonuna dahil ettiği diğer bir isim ise, J. R. Banvell’di. Görevleri arasında, gemi sabotajı için Yunanlılar ile temas kurmak da vardı. Aynca Türk bayrağı altında çalışan üç kayıkla da il­ gileniyordu. İlgilendiği kayıklar, Türkiye’den işgal altındaki toprakla­ ra kadar uzandığı için onun işi Türkiye ve Balkanlar olarak da görüle­ ing, Gizli örgütü (SOEKnin Türkiye'deki Yapılanması v& Faaliyetleri 95 bilir. Aynca dikkat çekmemek için ofise sürekli gelemeyen AH2 gibi elemanların yerine de bazı faaliyetleri o yürütüyordu. J. M. Cameron adındaki eleman ise, Bulgaristan ve Arnavutluk ile olan iletişimden sorumluydu. Bunun yanında adını bulamadığımız AH2 kod adlı, kendisi için de­ ğerli olduğunu söylediği bir elemanı da organizasyonuna dahil etmek isteyen Bailey, ona diplomatik görev bulma peşindeydi. Kısa süre sonra AH2, İstanbul’da İngiliz Enformasyon Bürosu ’na bağlı olarak çalışan The Balkan News Service -Balkan Haber Servisi - sorumlusu olarak atandı. AH2, Balkan gazete ve radyolarını izleyerek günlük gelişmelerin özetini Bailey’e sunuyordu. AH2’nin bir diğer önemli görevi, Türkiye için faaliyet gösteren propaganda organizasyonunda Hamson’un yar­ dımcılığım yapmaktı. Ancak AH2, Aralık 1940 sonunda görevden ayrı­ lınca onun yerine Viyana’da uzun yıllar Daily Telegraphs muhabiri ola­ rak çalışan ve sonradan Daily Express gazetesinin muhabiri olarak İs2!2 tanbul’da çalışan Gedye bu göreve getirildi. Baiîey’in organizasyona dahil ettiği bir diğer kişi de W. R. Young’dı. Young, Adana Konsolosluğu’nda, Konsolos Muavini ola­ rak gözüküyordu. Ancak asıl görevi, SOE'nin arka plânında bir nevi alternatif yapılanmayı hazırlamaktı. Daha doğrusu İstanbul’daki orga­ nizasyonun işgal vs. gibi nedenlerle çalışamaz hâle gelmesi durumun­ da Adana’yı ikinci merkez haline getirecek bir yapılanma ile görev­ lendirilmişti. Türkiye’nin işgali hâlinde Almanlara karşı uygulanacak sabotaj malzemelerinin depolanması gibi işgal sonrası işler ile de gö­ revlendirilmişti. İstanbul ile sürekli temas hâiindeydi. Zamanının yan­ sını Adana’da, yansım da İstanbul’da geçiriyordu.23 İstanbul organizasyonuna alman ya da alınması düşünülen bazı kimselerin de, kapasiteli oldukîan hâlde organizasyon İçinde tutulma­ sından tereddüt ediliyorlardı. Daha doğrusu işin tabiatı gereği birçok riskleri içerdiği için tam güven vermeyen potansiyel elemanlar, SOE liderlerini endişelendiriyordu. Mesela Bailey, 1940 yılı Aralık ayının 22 HS 3/224, DM 2 to D M İ, 28 December J940. 23 HS 3/244, DM2 to DHS, 19 September 1940. 96 Zor Yi Kat sonlarında gittiği Londra’da iken tanıştığı George Lefoğlu’nun Türk­ çe, Rumca ve Bulgarca bilgisinden bir hayli etkilendi. Neticede bun­ lar, Türkiye’de illegal bir örgütte çalıştırılmak için önemli özellikler­ di. Lefoğlu’na, Reuters Ajansı’mn özel muhabiri adı altında Türki­ ye’de bir görev verilebilirdi. Lefoğlu, alternatif olarak Makedonya ve bölge sorunları hakkında yeterli bilgiye ve ilginç fikirlere sahipti. Kendisi Yunanistan, Bulgaristan ve Yugoslavya’ya gönderilerek bu­ rada temasa geçilecek kişiler hakkında rapor hazırlayabilir ve bu ra­ porlar doğrultusunda bölgeye eleman gönderilebilirdi. Ancak biraz geçimsiz birisiydi. Aynca Türk Millî Mücadelesi’nde İngilizler için istihbarat görevlisi olarak da çalışmıştı. Bu açığa çıkarsa durum iyi olmaz diye onu İstanbul’a değil de, Kahire’ye aldılar.24 Bunun yanın­ da verilen emirleri unutmak ve Savaş Bakanlığı’nda çalıştığım ifşa etmek gibi birçok hatalan vardı. Yine de bu tip elemanlar, çoğu za­ man kazanılmaya çalışıldı ve Organizasyona bir şekilde dahil edildi. Bailey’in, İstanbul organizasyonu içinde görmek istediği kişilerin başında Chastelain geliyordu. Bailey onu, Balkanlardaki en önemli elemanı olarak tanımlıyordu. Romanya’da üç aydır gayet iyi işler ba­ şarmıştı. Bailey, burada iyi bir organizasyon kuran Chastelain’in diğer Balkan ülkelerinde de benzer organizasyonlar kurabileceğine inanı­ yordu. Bu denli önemli bir görevin gelen haberlere ve anlatılanlara göre yürümesinin zor olduğunu düşünen Bailey, bizzat olayları yerin­ de incelemesi amacıyla Chastelain’in kısa süre içerisinde Sofya ve Belgrat’ı ziyaret etmesini ve her yerde bir hafta kalarak genel atmos­ feri izlemesini istedi. Bu görev, günün birinde kendi yerine bu işi yü­ rütecek bir insan için önemliydi. Bailey, kendisinin herhangi bir se­ beple bir yere gidişinde veya bu işi yapması engellendiğinde Chastelain’in kendisinin yerine bakacağını rapor etti.25 Hem SOE'nin Balkanlardan sorumlu kişisi olan Masterson ile kişisel diyalogunun iyi olması hem de Sofya gibi Almanlann işgal etmek üzere olduğu bir yerdeki İnsanlarla da iyi ilişkiler içinde olması, Chastelain’in İstanbul 24 25 HS 3/244, D/H2 to D/HO, 25 January 1941. HS 3/244, D/H2 to D /i. 24 December 1940. İng. Gizli Örgütü fSOEl'nin Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri 97 SOE’in potansiyel lideri olarak ön plâna çıkmasına sebep oldu.26 Ger­ çekten de Chastelain, Nisan 1941 tarihi itibanyla İstanbul organizas­ yonunun lideri olarak Bailey’in yerine atandı. Türkiye’deki organizasyonun yeni sorumlusu olan Chastelain aynı zamanda Romanya, Bulgaristan, Arnavutluk, Yugoslavya, Avusturya, Macaristan ve İtalya’daki faaliyetleri sevk ve idareden de sorumluy­ du. Ankara’daki Ingiliz elçiliği ile İstanbul’daki gizli birimlerle olan ilişkiler yanında işgal öncesi ve sonrası operasyon plânlarını takip et­ mek de onun görevleri arasında idi. İstanbul’da olmadığı zaman onun yerine W. Harris Burland vekalet ediyordu, Burland’m temel işi, de­ niz nakliyatçılığı kılığı altında Türk sulannda seyreden Tuna gemile­ rini ve krom sevkıyatını takip etmek, gerektiği zamanlarda bu gemile­ re yönelik sabotaj yapmanın yanı sıra Alman işgali karşısında Türki­ ye’de yapılacak olan sabotaj plânlarını da yapmak ve yürütmekti. Te­ mel görevlerinden biri de, Ankara’daki büyükelçilikte görev yapan ve SOE elemanı olan W. Sitwell, W. Palmer ve Karabük Demir Çelik İş­ letmeleri Müdürü Charles Mannock ile irtibatı sağlamaktı. Aynca Kahire bölge merkezi ile de irtibatı o yürütüyordu. İstanbul organizasyonun Üç numaralı ismi ise, L. R Harrop’tu. Harrop, İstanbul ile Balkan Gizli İstasyonları ve Türk şubeleri arasın­ daki iletişim trafiğinden sorumlu olmasının yanında şifreleme ve şifre memurlarından, telsiz ve telgraf operatörlerinin eğitiminden, işgal sonrası faaliyet gösterecek ekiplerin organizasyonundan, telsiz haber­ leşmeleri ve İtalyan ajanlar ile Freund adındaki Alman ajanının ya­ nında Emine ve Adnan Cağaloğlu gibi önde gelen Türk aj anlan ile ir­ tibatı yürütmekten de sorumluydu.27 SOE’nin Ankara’daki elçilikle ve özellikle de Askerî Ataşe ile te­ masları hayatî önem kazanıyordu. SOE’nin Ankara’da bu işleri yürü­ tecek W. Palmer, W. Sitwell ve J. Hadgson adında üç tane elmanı vardı. Sitwell daha ziyade SOE, ile Askerî Ataşe arasındaki ilişkileri ayarlamadan sorumluydu. Zaten kendisi Askerî Ataşe’nin emri altında 26 27 HS 3/244, D/H2 to D/Hl, 28 December 1940. PRO HS 3/219, SOE’nin kendi memurları ve onlar görevleri hakkmdaki raporu. 98 Zor Y. Kar çalışıyordu. Ankara temsilcisi olan Palmer’in görevi, daha ziyade Anadolu ile irtibatı temine yönelikti. En önemli işlerinden biri, Türklerden oluşan SOE ajan ağı kurmaktı. Bunun yanında Alman işgali karşı­ sında stratejik öneme sahip bazı stratejik noktaların ele geçirilmesi, SOE'nin önem verdiği konulardan biriydi. Bu türden yerlerin başında Karabük Demir Çelik Fabrikası geliyordu. Stratejik malzemelere sa­ hip olmasından dolayı bu fabrika, Alman işgali hâlinde Naziler’in kendi amaçlan doğrultusunda kullanamamaları için havaya uçurulacak önemli hedeflerden bir tanesiydi. Bunun için ilk önce müdürün güvenini kazanmak lâzımdı. Bu sağlandığı takdirde geri kalan perso­ neli aşmak kolay olacaktı. Bu fabrikanın imhası için elbette fabrika çalışanları ile işbirliği hayatî önem taşıyordu. Aslında Karabük Demir Çelik Fabrikasının, İngiliz müdürü Charles Mannock ile birlikte 70’ten fazla İngiliz çalışanı vardı. Mannock’un Türkiye’de siyasî ağır­ lığının olması da, SOE’nin onun işbirliğini teinin etmesini fevkalade önemli kılıyordu. Elçiliğin engelleyici tutumuna rağmen Harris Burland ve SOE Ankara temsilcisi Palmer, Mannock’u işbirliği yap­ maya razı ettiler. Böylelikle Mannock da SOE ailesine katılmış oldu. Kısa zaman zarfında Mannock fabrikada çalışan İngilizler arasında bir imha takımı oluşturdu. Baş yardımcı olarak kendisine Austin admda bir çalışanı eşlik edecekti. Sonra fabrikanın uçurulma plânım hazırla­ dı. Kilit noktadaki dört ya da beş kişi hemen görevlendirilecek; kalan­ lar da, eğer durum gerçekten ciddî hâle gelirse harekete geçeceklerdi. Çoğu makineler patlayıcı madde kullanılmadan uzun süre kullanılamaz hâle getirilecek, sadece elektrik trafosu gibi önemli bölümler patlayıcı ile imha edilecekti.28 Manock ile irtibatı yine Palmer sağlayacaktı. Yarbay Hadgson, görevi tam olarak anlaşılamamasına rağmen, Türk silah fabrikalarına rahatça girebilecek bir pozisyondaydı. Özel­ likle Kırıkkale silah fabrikasına rahat girebildiği anlaşılıyor. Yarbay Hadgson buralarda gördüklerini SOE’ye rapor ediyordu. Onun dışın­ da Tümgeneral Whittam tarafından hazırlanan Türkiye’deki askerî 23 PRO HS 3/217, D/HO dan Chastelain’e 641 noAu ve 25 Haziran 1941 Tarihli mektubu; ing. C izli örgütü fSOEl'nirt Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri 99 fabrikalar ile ilgili raporu da Burland’a ödünç vermişti. Bunun yanın­ da Kırıkkale fabrikasında teknisyen olarak çalışan E. J. Boyce ile te­ masa geçerek onu Burland için çalışmaya ikna etti.29 Ankara cephe­ sinde işler Eylül 1942’de Ankara temsilcisi Palmer’in ölümüyle zora girdi. Hadgson da artık kullanıîamıyordu. Geriye sadece Sitwell kal­ mıştı. Onun Askerî Ataşelikteki işlerinin yoğunluğu SOE’nin Ankara ayağını bir hayli aksattı. Bunun yanında Sitwell ve Hodgson’un SOE tarafından kullanılmasına da yasak geldi. Halbuki Sitwell, Askerî Ataşe yardımcısı Neville Smith ile diyalog kurmakla görevliydi. Ancak Smith de muhtemelen Askerî Ataşe tarafından konulan yasak nede­ niyle artık SOE ile irtibata geçemiyordu. Halbuki Smith, SOE'nin önemli Türk askerî yetkililerle iletişime geçmesini sağlayan tek kay­ naktı. SOE’nin buna bağlı olarak Ankara’daki sorunlarından biri de Ataşelikte kendilerine sağlanan posta kutusunun kaldırılmasıydı.30 Bu durum, özellikle Anadolu ile olan bağların zayıflamasına sebep oldu. Durum böyle olunca SOE, siyasî ve ekonomik ağırlığı olan Türklerle temasa geçmekte zorlandı. Mesela gerçek adı Safvet Lütfi Kozan olup SOE tarafından Pants kod adı verilen bir Türk silah tüccarı, bundan sonra kullanılamaz oldu. Diğer etkili Türk ajanı Bekir Kara ile de irti­ bat zayıfladı. Diğer ajanlar, Türk toplumu içerisinde siyasî ve ekono­ mik olarak alt düzeyde olduğundan onlann çok etkileri yoktu. Zaten çoğunluğu, ya sürgün gelmiş veya azınlık bir gruba dahildi. Ancak bahsi geçen önemli ajanların kaybedilmesi, SOE'yi zor duruma soka­ caktı.31 Bu şartlar altında SOE İstanbul, Londra’daki ana merkezden, An­ kara’ya yüksek düzeydeki Türk siyasî ve ekonomik çevrelerle temasa geçebilecek birinci kalite bir elemanın atanmasını istedi. SOE’nin . Ankara temsilciliğine uygun gördüğü isim, UKCC başkanı George Carlisle’ydı. Carlisîe, bu sırada izindeydi ve yerine L. E. Cottereîl ve­ kalet ediyordu. Carlisle’m atanması durumunda dikkat çekmeyecekti. HS 3/243, D/H44 to SOE, Cairo, 121/44/18,21 May 1942. HS 3/244, D/H44 to A D l; SOE,392/44/18,21 December 1942. HS 3/224, D/H13 to London, 985/13/18, 28 May 1942; HS 3/244, D/H 13 to SOE 1446/13/18, 23 September 1942. 100 Zor Yi Har Zaten kendisi UKCC’nin meşru başkanıydı. Aynca Cottereil de dikkat çekmeden işine devam edebilecekti. Eğer bunlar olmazsa Karabük’e Mannock’un yardımcısı Austin atanacaktı ki o da, Askerî Ataşe’nin görevi ile Ankara’ya gelebileceğinden siyasî ve ticarî faaliyetleri sı­ nırlandırılmış olacaktı. Aynca Ataşeden izinsiz askerî faaliyetlerde de bulunamayacaktı. SOE, bir an Önce Ankara’ya bir temsilci atamak zo­ rundaydı. Aksi hâlde Ankara’da ve Anadolu’nun birçok şehrinde As­ kerî Ataşe’ye bağlı kalacaklanndan bunun da kendi faaliyetlerini ciddî anlamda kısıtlayacağından endişe duyuyorlardı. Sonunda Ankara’ya ya Cottereil veya Carlisle’yı temsilci olarak atayarak bu sorunu çözdü. SOE; Ege, Akdeniz, Karadeniz ve Boğazlara ayn önem veriyordu. Buralardaki faaliyetleri, özellikle Almanya’ya yapılan krom ithalatını takip etmek için Fethiye’de İngiliz Elçiliği Denizcilik Departmam’nm bir şubesi oluşturuldu ve SOE elemanı W. Paton burada görevlendi­ rildi. İzmir’e ise, O, Peterson atandı. Peterson’m görevi, İzmir’den yapılan krom sevkıyatını takip etmenin yanında Türkiye üzerinden Yunanistan ve On İki Ada’ya kurye göndermekti.32 Akdeniz ile Kara­ deniz arasında uzanan deniz yoluna hâkim konumda olmasından do­ layı Türkiye’deki denizcilik faaliyetleri, savaşan tarafların ilgi odağı oldu. Özellikle Almanlar, 1941 baharında Ege Denizi’nde hâkimiyet­ lerini tesis edince bu denizde seyreden gemiler İngiltere için daha da önemli hâle geldi. Bundan sonra SOE, Ege’den Yunanistan ve Kara­ deniz limanlarına seyreden Nazi gemilerine ya da Ege’deki Alman kuvvetlerine malzeme ve erzak taşıyan gemilere veya Almanya’ya Türk kromu ve diğer ihraç malı taşıyan gemilere sabotaj plânlan yaptl. 33 SOE, Boğazlardan Ege’ye doğru seyreden Nazi gemileri için de­ taylı bir plân hazırladı. Buna mihver ülkelerinin bayrağım taşıyan tan­ kerler ve Köstence İle Yunan ve İtalyan limanlan arasında sefer yapan gemiler de dahildi. Bu gemilerin Mihver kuvvetlerinin Karadeniz ve 33 33 PRO HS/ 3/233 Harris Burland reports on Merchant vessels in Agean Sea, 30 November 1943. PRO HS 3/233, a.g.b. İng. Gizli örgütü fSOEİ'nin Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri 101 boğazlarda çektiği tanker sıkıntısını karşılamak amacıyla kullanıldığı yönünde deliller vardı. Yine aynı rotada Türk limanlarından Karade­ niz ve Tuna’da düşman kontrolü altındaki limanlara Mihver devletle­ rinin ticarî taşımacılığı yapılıyordu. Bu gemilerin batırılmasına yöne­ lik olarak çok dikkatli bir plân hazırlandı. Ancak Türk karasularında hiçbir gemi batmlmayacaktı. Sabotajın İngilizler tarafından yapıldığı­ na dair bir iz bırakılmamasma da özen gösterilecekti.34 Yunanistan ile ilgili işleri yürütmekle görevlendirilen bir başka SOE elemanı da, F. Pawson adında bir ajandı. Onun görevi, Peterson ile irtibatı sağlamanın yanında, Bulgaristan ve Trakya üzerinden Yu­ nanistan’daki elemanlarına ve temas hâlinde oldukları kişilere kurye göndermekti. Ayrıca Bulgaristan ve Arnavutluk’la da ilgileniyordu. Bunun dışında sayılan yirmiyi geçen SOE görevlileri Türkiye’de istihdam edilmişti. Bunlardan bazılan; sekreterya, muhasebe ve SOE arabalarının bakım onanm işleri ile ilgilenirken bazılan da teşkilata radyo ve telsiz operatörü olarak alınmış Türk elemanlanm eğitmek ve Tarabya’da bulunan SOE patlayıcı vs. gibi malzemelerinin bulunduğu depodan sorumlu olmak gibi işlere bakıyorlardı. Bazılan da Türkler ile temasa geçmek ve teşkilatayeni Türk elemanı kazandırmak ile gö­ revliydi.35 Sayılan elliyi aşan SOE elemanlannm Türkiye’de kalabil­ meleri, İngiliz Büyükelçiliği’nin ve Donanma Ataşeliği’nin sağladığı diplomatik görevle mümkün oluyordu.36 Acil durumlar karşısında SOE, kendisine yardım edebilecek insanlann tespitine devam ediyordu. İstanbul’da çalışan İngiliz vatandaşı veya onlara yakm insanların kaydını çıkardılar. İstanbul’da gemi işin­ de çalışan Assaf Miza; İstanbul Scony şirketinde çalışan D. T. Thompson, Moise Taıragano ve Gregory Vlasto; Cyril Jones; George Bost; Galata’daki Roman Han’da matbaacı olan Jhon Rizzo Jack, İn­ giliz Konsolosluğu Malta Departmanı’nda çalışan R. Merceica; Türk­ 34 PRO HS 3/229, SOE meeting with Cadogau, 24 June 1943. 35 HS 3/224, D/HI 3 to London, 985/13/18, 28 May 1942; HS 3/244, D/H 13 to SOE, / 1446/13/18,23 September 1942. t HS 3/244; 29 September 1942; HS 3/244, D/HV to DCD, 5 October 1942. Zor Yi [Ur 102 çe ve İngilizce’yi iyi bilen Eric Armitage; British-American Tobacco Co.’de tütün uzmanı olarak çalışan ve Türkçe’yi ve Türkiye’yi çok iyi bilen David Campbell; İngiliz Lisesi mezunu ve İngiliz sempatizanı olan Nichola ve Jhon Steliamdes; C. A. H. Edwards Stock and Mountain isimli firmanın yöneticisi Hindistan asıllı İngiliz vatandaşı Eddie Gout bu isimlerden bazılarıydı.37 Amerikalılardan Scony-Vacuum Oil Co. (günümüzdeki adı Mo­ bil)7nun müdürü olan A. V. Walker, de SOE için bulunmaz bir fırsattı. Walker, Yugoslavya ve Bulgaristan konusunda uzman ve Türkiye’yi de iyi tanıyordu. Özellikle Boğaziçi’ndeki Scony-Vacuum Oil yerle­ şimlerinin imhası için hazırlanan plân konusunda kendisi bir hayli yardımcı oldu; her gün kendisine ulaşan bilgileri SOE ile paylaştı.38 2?Ö £Teşki [atlanmasından fsAAHm Haberi Var mıydı? Savaşan tarafın istihbarat birimleri ciddî bir yapılanmaya giderken bundan Türk yetkililerinin ve özellikle de emniyetin ya da MAH’m haberi olmama ihtimali zayıf gibi gözüküyor. Çiçero örneğinde oldu­ ğu gibi Türkiye’de faaliyet gösteren dünyanın en iyi istihbarat örgüt­ lerini yönlendirmeyi başaran MAH'm, bir şekilde bu yapılanmadan haberi olduğu muhakkak. Zaten İstanbul’da çalışan MI6 ve Donanma İstihbarat elemanlarının faaliyetleri hakkında Türk polisinin bilgisi vardı. Hatta Türk polisi ile işbirliği yapıyorlardı. Ancak SOE eleman­ larının faaliyetleri ya da SOE' nin yapılanması hakkında Türk polisi­ nin bir bilgisi olup olmadığı kesin değildir. Muhtemelen SÖE’nin bazı faaliyetlerinden hatta elemanlarından haberleri vardı ancak yapılanla­ rın SOE adına yapılıp yapılmadığı ya da böyle bir gizli örgütün varlı­ ğından haberdar olunup olunmadığı net değil. MI6' in Türk polisi ile arasının iyi olmasından hareketle, SOE’nin varlığı hakkında Emni­ yettin bilgilendirilerek hareket kabiliyetini artırma konusu da MI6 yetkilileri ile Donanma İstihbarat departmanı arasında sorun oldu. Ancak M AH içinde ya da Emniyet’te Alman yanlısı unsurlar olabilir ya da benzer oluşuma Almanlar da gidebilir endişesiyle M 16'in Lond37 HS 3/244, D/H13 to D/H2002,28 January 1942. 38 HS 3/244, DH13 to SOE, Cairo and London, 11 May 1942. İng. Gizli Örgütü (SOEl'rrin Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri 103 ra’daki karargahından, SOE’nin faaiiyetierinin Türk otoritelerine ifşa­ sına izin verilmedi.39 Her şeyden önce İngiliz resmî istihbarat birimleri, Türk yetkililer ile ilişkilerinin zedelenmemesine azami gayret sarf ediyorlardı. Özel­ likle savaş hâlinde Türk Boğazlan’nm hayatî önemi göz önünde bu­ lundurulduğunda Türk polisi ile irtibat hâlinde olmanın Önem taşıdı­ ğının altını çiziyorlardı. Ancak bu bağlamda, “SOE elemanlarının Türk Emniyeti ile ilişkisi nasıl olmalı” soru gündeme geldi. Türk poli­ si ile irtibatı sağlayacak bir SOE görevlisi atanması, herhangi bir SOE elemanının Türk polisi tarafından yakalanması hâlinde irtibat görevli­ si bu ajanın, M16 ve Donanma İstihbarat departmanı ile alakası olma­ dığını söyleyerek bu iki resmî istihbarat biriminin Türkler ile olan ilişkilerinm bozulmasını önleyebileceği düşünüldü. Belki de daha iyi bir alternatif olarak İstanbul’daki Donanma İstihbarat organizasyo­ nundan sorumlu olan ve Emniyet ile arası iyi olan Deniz Ataşe Yar­ dımcısı Deniz Binbaşı Wolfson’a, SOE’nin faaliyetlerinin kontrol yetkisi verilerek Donanma İstihbaraü’nm Türk polisi ile başının bela­ ya girmesi önlenmiş olur diye düşünüldü. Aslında bu noktada Wolfson, Chastelain’in kontrolündeki SOE’yi kendi denetiminde tutmak istiyordu. Bahanesi de, kendi sorumluluğu altındaki Donanma İstihbarat Departmam’nm kurulması için Hugessen’in Türk otoritelerini İkna etmesinin üç ay aldığıydı. Bu süreç­ te Hugessen, Türk otoritelerine Wolfson ve onun departmanım herhangi bir illegal faaliyete katılmayacağı, aksi hâlde ülkeden çıkarılacakları ve yerine kimsenin getirilmeyeceği güvencesini verdikten sonra kabul etti­ rebilmişti. Bundan sonra Wolfson, İngiliz savaş esirlerini Yunanis­ tan’dan Türkiye’ye kaçıracak bir sistem kurduğunu, bu sistemi bozacak herhangi bir şeyin çok kötü sonuçlar doğuracağını iddia ediyordu. Özel­ likle artan SOE faaliyetlerinin polisin dikkatini çekmesinden dolayı kendi biriminin faaliyetlerine Türklerin daha fazla izin vermeyeceği en­ dişesi Woîfson ile Chastelain’i karşı karşıya getirdi.40 Bailey’in görev­ den ayrılmasından sonra başa gelen Chastelain’in kendisi ile işbirliği 39 HS 238/, A/DI to AD/.A, 18 May 1941. y HS 3/238, Major General PHN Davidson (DM1) to Frank Nelson, 15 November 1941. 104 Zor Yıllar yapmadığı ve kendisini az bilgilendirdiği gerekçesiyle Wolfson, İstan­ bul’daki Donanma İstihbarat Departmanı’nm güvenliğinin bir hayli ris­ ke girdiğini iddia ediyordu. Eğer Wolfson’m kontrolü altında çalışmazlarsa, SOE personelinin Deniz Ataşeliğindeki görevlendirme­ lerinin sona erdirileceği tehdidinde bulunuyordu. Ancak Wolfson’un Chastelain ile arasının iyi olmaması, bu alter­ natifi zorladı. Aynca polise plânlan hakkında bilgi vermek de doğru değildi. Zira pek az polis bunlardan haberdardı. Burada dikkat etmek istediği bir konu da, Almanlann Türkiye’yi işgal etmesi ve Türki­ ye’nin de işbirliğini kabul etmesi durumunda Türk polisinin SOE üye­ lerini tanıması pek İyi olmazdı. Emniyet, muhtemelen SOE elemanlannı tanıyordu. Ancak onlann Türk bağlantılannı ve organizasyon yapılanm detaylı olarak bilmesinin Alman işgali sonrası SOE'nin yapa­ cağı işleri zorlaştmr; belki de imkânsız hâle getirirdi.41 Chastelain, bu korkulann abartıldığım, kendi organizasyonlannm Türkler tarafından bilinmediğini ve bilinmemesi gerektiğini söyledi. Chastelain, Wolfson’ı Bailey’den daha az bilgilendirdiğini kabul etti. Ancak bu, Deniz Ataşesi Ö’Daniel’İn kendisinden, SOE faaliyetleri hakkında mümkün olduğunca az insanın bilgilendirmesini istemesin­ den kaynaklanıyordu. Aynca hiçbir SOE elemanının Donanma görevi adı altında çalışmadığım, ancak Donanma Ataşesi’ne bağlı Denizcilik Departmanı’m ofis olarak kullandıklarım ve Türk yetkilileri ile yaptıklan yazışmalarda posta adresi olarak burayı kullandıklannı söyle­ di.42 Bailey’e, Türkiye’de ikâmet etmesine müsaade edilecek pasapor­ tu Wolfson vermişti, Bailey gittikten sonra Wolfson, başka hiçbir kimseye pasaport vermedi. Sonuçta Chastelain, İstanbul’daki SOF nin Wolfson tarafından kısmî de olsa kontrolüne izin vermedi.43 41 42 43 HS 3/244, AD 3 îo AD, AD3/TK /144,7 November 1941. HS 3/244, D/H13 to A/DH, no. 337/13/18,21 November 1941 HS 3/238, CD to CEO, CD/TK/79,18 November 1941. İneç. Gizli örgütü f5QE)'nin Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri 105 Barbarossa sonrası Türk D ış politikası/ Hugessm ve SOE Almanlar SSCB’ye saldırdıktan sonra Türkiye’nin savaşa karşı tavrı farklı bir boyut kazandı. Bahardan beri teyakkuzda olan Türkiye, Nazi ordusunun rotayı Sovyetlere çevirmesiyle derin bir nefes aldı. Alman ordusu kısa süre içinde Türkiye’ye saldırmayabilirdi, ancak Ankara üzerinde Alman baskısının olacağı muhakkaktı. Aslında bu noktada Türk yetkilileri arasında düşüncelerin karmaşık olduğunu gö­ rüyoruz. Türkiye, sadece Alman saldırısını atlatmamış; aynı zamanda millî egemenliğini ve toprak bütünlüğünü tehdit eden ve her adım atı­ şında acaba tepkisi ne olur diye endişe ettiği Türkiye’nin tarihî düş­ manına saldırmıştı. Almanlar şimdi bu düşman, tarih sahnesinden si­ linebilirdi; en azından Ankara’nın umudu böyleydi. Türkiye’nin Alman-Sovyet savaşma bakışını, “Almanlar yatağa, Ruslar mezara” şeklinde sloganlaştırmak mümkündür. Her şeye rağmen bu savaş Tür­ kiye üzerindeki Alman baskısı ve tehdidini yok etmedi. Bir anlamda Ankara artık eskisinden fazla Berlin’e kulak vermek zorunda ve von Papen’i de belli noktalarda hoş tutmak durumundaydı. Türk hüküme­ ti, tam anlamıyla iki arada bir derede kaldı. Uzun vadede çıkarının İn­ gilizler ile olduğunu düşünen Türkiye, Alman tehdit ve şantajlarına bir anlamda göz yummak zorunda kalıyordu. Almanlar ile savaşa gi­ rişmek pek de akıllıca bir politika değildi. Çünkü Türk ordusu Alınan­ lara direnecek donanıma sahip değildi. İster İstemez Türkiye Alman­ ları yatıştırmak amacıyla onlara biraz daha esnek davrandı. Sonuçta uzun zamandır devam eden Alman istekleri; tehdit, cazip ticarî teklif­ ler ve diğer rüşvet türünden faaliyetleri ile Ankara’da karşılık buldu. Bu politika her ne kadar yer yer İngilizler tarafından eleştirilse de, İngiliz Dışişleri yetkilileri bu esnadaki Türk hükümetinin tavrını ge­ nelde ‘realist ve anlaşılabilir’ buluyordu. İngiliz Dışişleri, Türklerin Almanlara olan yakınlığını mecburiyet olarak görüyor; ancak Türk halkının ve yönetiminin Almanlara karşı ideolojik ve emik boyutta bîr düşmanlık beslemediğine inanıyorlardı. Böyle olmakla beraber Türk­ lerin baştan beri Müttefiklerin savaşı kazanmalarını istedikleri şeklin­ 106 Z orW kr de yorumluyorlardı. Türkiye’den aktif işbirliği istekleri, söz verildiği hâlde kendilerine silah sağlayamamalan ve Yunanlıları Alman saldırı­ lan karşısında koruyamamalan gibi mazeretlerle Türkler tarafından reddediliyordu. Arzu edilen işbirliğinin sağlanması için müttefiklerin cephelerde üstünlüğü ele geçilmesinin yanında İngiltere’nin Türki­ ye’yi silahlandırması gerekiyordu ki İngiltere de bunu yapamıyor; ay­ nca Türkiye ile olan ticaret hacmini de geliştiremiyordu. Ama bunu Almanlar pekala yapabiliyordu. Kısacası İngiltere’nin Türkiye’ye as­ kerî ve ekonomik açıdan destek veremeyeceği aşikârdı. Her ne kadar Türkiye’nin gönlü İngiltere ile olsa da Sovyet toprakîannda Almanla­ nn başanlı olması, sonucu değiştirebilirdi. O zaman yapılacak iş, söy­ lenti kampanyasının ve diğer propagandalann etkisiyle Türklerin müt­ tefik askerî gücüne ve müttefiklerin başansma inanmalannı sağlaya­ cak türden beşinci kol faaliyetlerine ağırlık vermekti Zaten İstanbul’a yerleşir yerleşmez îngilizler, propaganda faaliyeti için bir organizasyon kurmuşlardı. Şimdi Alman işgali tehlikesi, eski­ sinden daha fazlaydı. Almanlar bir şekilde Türkiye’yi işgal ederse ‘bu işgalin meyvesini onlara yedirtmemek gerek’ diye düşünen SOE, Tür­ kiye’de bulunan savaş malzemelerini, telefon-telgraf ve taşıma sis­ temlerini, Karabük Çelik fabrikasını, Zonguldak Kömür alanını, Krom ve bakır madenlerini, elektrik üretim merkezlerini, deniz işlet­ melerini, limanlan ve liman işletmelerini, Almanlara yarayabilecek fabrikalardaki stratejik öneme sahip bütün stoklan İmha etmek niye­ tindeydi. Bunlardan bazdan, belki de İngiliz Askerî Ataşesi’nin des­ teğiyle Türk askerince yapılacaktı. Ancak aksilik durumlan dikkate alınarak bu faaliyetleri gerçekleştirecek ciddî bir yapılanmaya gidil­ mesi ve sabotaj ekibinin kurulması ve onlara sabotaj için gerekli mal­ zemelerin sağlanması gerekiyordu. Ayrıca bu organizasyon, Alman işgalinden sonra da faaliyetlerine devam edebilecek duruma getirilme­ liydi. Bunun İçin îngilizlerin Türkiye’den aynldıktan sonra da bu faa­ liyetlere devam edebilecek gönüllü, güvenilir ve yetenekli Türkleri eğitmesi; ileri gelen Türk ajanlanyla birlikte telsiz ve diğer iletişim sisteminin kurulması; bundan önce gerekli malzeme ve para sorunun çözümlenmesi gerekiyordu. İng. Gizli örgütü fSOEKnin Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri 107 Bu plânı devreye sokmak için Türk ajanların kullanılması da kaçı­ nılmazdı. Onlar gerilla gruplarını, malzeme sağlamak ve pasif direnişi cesaretlendirmek amacıyla kullanılabilirdi. Elbette bu durum, Türklerin Alman işgaline boyun eğmemesi durumunda olabilecek bir şeydi. Tersi durumda ise durumu tekrar değerlendirmek gerekecekti. Bu de­ ğerlendirmeyi yaparken gizlilik esastı. Öncelikle Almanların plânı keşfetmesi zorlaştırılacaktı. Türklerin haberi olması durumunda da ilişkiler bozulacaktı. Türkler ile olan ilişkiler konusunda düşünülmesi gereken bir büyükelçi vardı. Zira Türk hükümeti ile ilişkileri yürüten Büyükelçiydi. Hugessen ise SOE ile farklı bir noktada idi. Daha doğ­ rusu her iki taraf, mevcut durumu farklı tasvir ediyordu. Hugessen, Almanlann Sovyetlere saldınsı sonrasında da Türkiye’nin politikasını mümkün olduğunca ‘savaştan uzak durmak ve kati bir tarafsızlık’ ola­ rak görüyordu. Çünkü Türkler, İngilizlerden çok Alınanlardan korku­ yor ve onları provoke etmekten kaçmıyordu. Almanlarla olan ticaret anlaşmasından sonra ve özellikle Almanlann Sovyetlere saldırmasın­ dan sonra Türk dış politikasında bazı dalgalanmalar olduğunun far­ kında olan Hugessen, bu tavn sadece savaş dışı kalmak için yapılan geçici bir manevra olarak görüyordu. Üstelik Hugessen, Ankara’da Türk hükümeti ile sürekli temas halindeydi. Türk karar ahcılannm hiçbiri Almanya ile Türkiye’nin geleceğini aynı çizgide görmüyordu. Aynca büyükelçi Türkiye’ye yönelik gerçek bir Alman işgali tehlikesi görmüyor ve durumun birkaç aya kadar müttefiklerin lehine değişece­ ğine inanıyordu. Bu bağlamda Hugessen, Türk hükümeti ile dostça ilişkileri yürütmek istiyor; Türk hükümetini hayal kırıklığına uğratacak herhangi bir hareketten kaçmıyor ve SOE ile birlikte anılmaktan da imtina ediyordu.44 Türkiye’de Nisan 1941’den beri görülen hassasiyet ve gerilimin Alman propagandasının ve baskısının ürünü olduğuna inanan büyü­ kelçi, SOE tarafından tasarlanan organizasyonun sadece Türklerin İn­ giltere’ye olan inancını ve dostluğunu yıkacağına inanıyordu. Yapıl­ ması gereken, “Türkiye’ye karşı dürüst olduğumuzu göstermek, zaferi 44 HS 238, A/D TO COB, Lord Glencomer’ş memorandum, 2 August 1941. 108 ZorVılUr kazanacağımıza inandırm aktırAksi bir tavır içinde olmak “ilişkile­ rimize bir dinamit koymaktır”. Elçinin çekincelerinden bir tanesi de, Türkiye’de çalışan çok sayıda teknik eleman ve danışmanın bu faali­ yetler neticesinde ülkeden sürülme riskiydi. Üstelik kendi elemanlan, Türk Genelkurmayı ile yakın temas hâlindeydi. Türkiye, diğer yaban­ cı istihbarat servislere tanımadığı bütün kolaylıklan kendilerine sağlıyordu. İngiliz Gizli Servisi ile MAH arasında da ilişkiler gayet iyiydi. Ancak SOE’nin plânladığı organizasyon gerçekleşir ve Türkiye için plânlar yapar ve bunlar uygulamaya koyulursa bu durum Türk otoritelerince hemen bilinecek ve İngiliz elçiliği sorumlu tutulacaktı. Elçi “Eğer bir defa güveni kaybedersem kurulan diyaloglar boşa gide­ cek. Eğer Türkleri Almanlara itecek herhangi bir şey varsa o da bu olacaktır” diye itirazlanm noktaladı.45 Hugessen, Türkiye dışında çalı­ şan SOE elemanlarına diplomatik pasaport sağlamıştı. Bunlar Türkiye içinde ve elçilik binasında çalışmıyorlardı. Türkiye’de çalışmak üzere kendisinden diplomatik görev istenmesinin söz konusu olamayacağım söyleyen Hugessen, böyle bir organizasyona girilmemesi için ricada bulundu.46 Hugessen’in SOE’ye bu kadar muhalefet etmesinin sebebi, bu tür faaliyetlerin gereksiz olduğunu düşünmesinin yanında SOE’nin başına açtığı işlerle uğraşmaktan yorulmasının ve onlann açtığı belayı çöz­ mek için Türk hükümeti ile muhatap olmaktan artık sıkılmasının da etkisi vardı. SOE, Türkiye’de yapılanmaya giderken Alman işgalinden önce, Bulgar hükümetine karşı isyan bayrağı açan tek muhalefet lideri olan Bulgar Köylü Partisi’nin başkanı George Dimitroff’u da İstan­ bul’a getirip onun tecrübesinden faydalanmak istiyordu. Bu sayade SOE, hem Alman işgali ile birlikte Bulgaristan’da tehdit altında olan Dimitroff un güvenliğini sağlanmış olacak, hem de şartlar olgunlaştı­ ğında onu Bulgaristan’a göndererek Nazi işgaline ve işbirlikçi hükü­ mete karşı halk hareketi başlatacaktı.47 Hugessen’in Dimitroff a, elçi­ 45 46 47 HS 3/238, Hugessen £o Foreign Office, no. 1999,17 August 1941. HS 3/238, Hugessen to Foreign Office, no. 1999,17 August 1941. FO 371/30096, R 7689/240/44, Colonel Taylor to Sargent, 13 August 1941; Hugessea to FO, no. 2038 Balso, 22 August 1941. ing. Gizli örgütü (SOEl'nm Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri 109 lik şemsiyesi altında herhangi bir görev vermeyeceğini bilen SOE, Dimitroffu bir oldu bitti ile İstanbul’a getirerek Hugessen’i bilgilen­ dirmeden ona İngiliz Konsolosluğumda tercüman yardımcısı görevi ile vize aldı. Bulgarların ve Almanlann Dimitroff un kellesi için ödül vereceği aşikardı. Alman saldınsmdan endişe duyan Türk hükümeti­ nin, bu olayı, İngiltere’nin Türk politikasına bir ihaneti olarak algıla­ yabileceğinden endişe eden Hugessen SOE7ye, bir kez daha Türk hü­ kümetinin savaştan kaçınma noktasında gösterdiği hassasiyeti hatırlat­ tı. Özellikle Almanlann provakosyon olarak algılayabileceği türden faaliyetlere toprakîannda izin vermeyen Ankara’nın, bundan sonra el­ çiliğin normal isteklerine bile cevap vermeyeceğinden endişelenerek SOE’yi sert dille uyardı. Hugessen, tam hassas bir. dönemde Türki­ ye’nin Mihver blokuna kaymaması için uğraş verirken SOE* nin bu türden icraatlarını İngiliz dış politikasına yönelik giriştiği sabotaj ey­ lemi olarak algılıyordu. Gerçek kimliğini saklamaya yönelik olarak gizli servis ajanlarına kendisinin verdiği elçilik görevinin anormal sa­ yılara ulaştığını belirtti. Hugessen’in ısrarlı takibi sonunda SOE’nin, Dîmittrofü Türkiye’den göndermekten başka çaresi kalmadı.48 SOE’nin Bakanlık nezdindeki siyasî sorumlusu olan Jebb, Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Orme Sargent’e yazdığı mektupta kendileriyle Dışişleri arasındaki anlaşmaya göre tarafsız ya da tarafsız olduğunu iddia eden ülkelerde SOE’nin, Dimitroff u Bulgaristan’dan İstanbul’a getirirken izin alınmamaması dışında, Dışişleri’nin izni ol­ madan Türkiye içinde faaliyette bulunmayacağı kuralına uyduğunu söyledi. Ancak Alman işgali tehdidi altında bulunan tarafsız ülkelerde SOE denetiminde çalışan kimselerin olmasının zaruretini tekrar anlat­ tı. “Ispanya’da SOE temsilcisi Yüzbaşı Hillgarth Büyükelçi ile iyi an­ laşıyor, İran’da Greenway, büyükelçi Bullard ile uyumlu çalışıyor. Bu durum İsviçre’de de aynı, Lizbon’da da.” Hemen her yerde SOE ile diğer misyonlar arasında ilişkiler karşılıklı güven ve anlayışla yürür­ ken bunun Türkiye’de böyle olmamasının sebebinin Hugessen’in, 43 PRO FO 3 71/30096, R 7688/240/44, Bowker’s miaute 5 Ağustos 1941; PRO FO 371/30095, R 7396/240/44, Hugessen. to FO, no. 1854, 30 Temmuz 1941. 110 'Zor Yıllar SOE’nin ne yapmaya çalıştığım ve SOE’nin İngiliz politikası için ne kadar yararlı olduğunu anlayamamasından kaynaklandığından yakı­ nan Jebb, “Eğer yeterince zamanımız olup da Balkanlar’da radyo ve­ ricisi ve diğer organizasyonları gerçekleştirmiş olsaydık ve gerilla sa­ vaşım başlatabilseydik Alman ilerleyişini geciktirecektik. Dolayısıyla SSCB ve Girit’e saldırılar gecikecek ve başka tür sonuçlar doğabile­ cekti” diyerek Türkiye’de SOE'nin faaliyet göstermesinin önemini an­ latmaya çalıştı. Almanlar, gelecek bir ya da iki ay içerisinde Türki­ ye’ye saldıracak ve direniş ile karşılaşmazlarsa Suriye, Irak ve Süveyş kanalı işgale uğrayacaktı. SOE, buna engellemeye çalışıyordu. Hugessen’in tezi, Türk hükümetinin Almanlar ile işbirliği yapma­ yacağı ve Alman işgali olmayacağı üzerineydi. Ancak SOE, en kötü senaryo üzerine plân yapmak istiyordu. Saldırılar olduktan sonra bir ülkede SOE sisteminin kurulmasının mümkün olamayacağı, hükümet­ lerin SOE ile işbirliği yapmaktan kaçınacakları ya da Yugoslavya’da olduğu gibi Müttefik yanlılarının hükümetten uzaklaştmlabileceği, Balkan tecrübesinin gösterdiği muhtemel sonuçlar arasındaydı.49 Bu­ nun üzerine, Hugessen her ne kadar izin vermediyse de SOE, Türki­ ye’ye yönelik bir yapılanma işine çoktan girmişti. SOBnin Türkiye Faaliyetleri Hugessen, SOF nin Türkiye sınırlan içerisinde, propaganda hariç, faaliyet göstermesini yasaklamış, sadece Türkiye’den Balkanlara yö­ nelik faaliyetlere müsaade etmişti. Bunun yanında bazı Özel sabotajla­ ra da izin verildiyse de 1941 yazma kadar SOE, Türkiye içinde sabotaj anlamında bir hareket gerçekleştirmedi. Ancak durum, uzun süre böy­ le devam edemezdi- Zira Naziler artık Türkiye sımnndaydı. Alman işgaline karşı Türk topraklarında faaliyet gösterecek ve Alman ilerle­ yişini geciktirecek yapılanmada bir organizasyonunun olmaması, SOE'yi endişelendirmeye başladı. 1941 yazma gelindiğinde de artık savaşın seyrinde ciddî değişimler olmuştu. Her şeyden önce Almanlar artık Ege’de ve Türkiye’nin sımnndaydı; Suriye ve Irak’ta da yoğun 49 HS 3/238, Gladwyn Jebb îo Sargent, SC/2656/83,14 August 1941. İng. Gizli örgütü fSOEl'nin Türkiye'deki Yapı {anması ve Faaliyetleri 111 faaliyetleri vardı. Üstelik Türkiye, Almanlar ile yeni bir anlaşma im­ zalamıştı. Bu anlaşma, her ne kadar Türkiye’nin Alman işgaline yeşil ışık yaktığı anlamına gelmiyorsa da İngilizleri endişelendirmeye yetti. Zira Türkiye’nin Almanlar tarafından işgali yanında Türk hükümeti­ nin de Almanlar ile işbirliği yapması hâlinde, Almanlar için İngilizle­ rin Ortadoğu’daki karargahlarına ulaşmak hiç de güç olmayacaktı. . İngiliz Ortadoğu Başkomutanlığı da, Türk hükümeti ile İngiliz hü­ kümeti arasında ilişkilerin değiştiğine inandığından, BOE’nin İstan­ bul’daki Balkan organizasyonunun Türkiye’ye yönelik işgal sonrası plân hazırlığı yapmasını istedi. SOE de bunu istiyordu, ancak bunun için yeni elemanlara ve yapılanmaya ihtiyacı vardı. İstanbul’daki SOE’den sorumlu Ortadoğu karargahı da, Balkanlara yönelik faaliyet gösteren SOE’nin, Türkiye’ye yönelik faaliyet gösterecek kapasitede olmadığını belirtiyor ve Hugessen’e rağmen Ortadoğu Komutanlı­ ğının isteğinin yerine getirilmesi durumunda Büyükelçi’nin onay verdiği Balkan faaliyetlerinin de riske atılacağı endişesini taşıyordu. Bu durumda er ya da geç Balkan Organizasyonu, Türk hükümeti ile karşı karşıya gelecekti.50 Almanîar’m Avnıpa, Kafkaslar, Boğazlar veya Karadeniz sahilin­ den Türkiye’yi işgali durumunda bazı yerlerin tahribatı ya da iletişi­ min kesilmesi Ortadoğu’daki İngiliz birliklerinin gerekli hazırlığı ya­ pana kadar zaman kazanması açısından Önemliydi. Bunun ötesinde Almanların Türkiye’yi işgal etmesi hâlinde, savaş sonrası faaliyetlerin de hazır olması gerekiyordu. Bundan dolayı SOE, tarafsız ülkelere yönelik politikaları yönlendiren Dışişleri’nden bu konuda ve Hugessen’in Türkiye’ye eleman sağlanması konusunda ikna edilmesi hususunda yardım istedi. İstanbul SOE yönetimi ise, Alman işgali hâlinde kendilerinden bir şeyler yapılması istenildiğinde bu isteklerin karşılanamaması duru­ munda suçlanacaklarını bildiklerinden Türkiye’ye yönelik organizas­ yonlarının da olmasını istiyorlardı. Aslında SOE, kendi inisiyatifi ile 5 FO 371/30095, R 7275/240/44, FO to Hugessen, no. 1639,22 July 191. 112 Zor Yıllar Alınanlara karşı faaliyet göstermek üzere Türkiye içine eleman sız­ dırmaya başlamıştı. Ancak bunların ve işgal hâlinde Türkiye’ye gele­ cek elemanların İstanbul’daki Balkan organizasyonuna bağlı olmala­ rının, işlerini kolaylaştırmayacağına inanıyorlardı. Bu arada SOE ile Dışişleri’nin Türkiye’ye yönelik yorumunda da ciddî farklılık vardı. SOE, Türkiye ile İngiliz hükümeti arasındaki ilişkilerin temelli değiş­ tiğini düşünüyordu. Hugessen’in Türkiye’deki SOE faaliyetlerinin ya­ saklanmasındaki temel düşüncesi Türkiye’nin müttefik olmasıydı. Ancak Türkiye’nin artık müttefik olarak görülemeyeceğini, hatta ne­ redeyse Almanya’nın Yeni Düzenim kabul edecek durumda olduğunu düşünen SOE, Türkiye’deki faaliyetlerini artık Yugoslavya’daki po­ zisyon ile aynı kategoriye koymak gerektiğini düşünüyordu. Bu dü­ şünceden hareketle SOE, Türkiye içinde tam operasyon uygulama vaktinin geldiği düşüncesindeydi. Bu amaçla Türkiye içine yönelik kurulacak organizasyon, rüşvet ve siyasî çıkar gruplan vasıtasıyla baskı aracı kurmak gibi diplomasi kurallarına aykrn faaliyetlerin ya­ nında, propaganda ve sabotaj faaliyetlerine de hazırlıklı olmalıydı. Türkiye’deki değişikliklerin bu tür faaliyetleri zorunlu kıldığına ina­ nan SOE, Balkanlardaki tecrübelerinden hareketle diplomatik misyonun bilgisi dahilinde olmayan, ancak kendilerinin uyguladığı gayri diploma­ tik metotların, tarafsız ülkelerde işe yaradığım dile getirdi. Türkiye’deki diplomatik savaşın tamamen kaybedilmediğini kabul eden SOE Lond­ ra’daki siyasî otoriteleri, hâlâ yönetimde var olan İngiliz yanlısı unsur­ ların da işbirliği ile Türkiye’de geniş çaplı bir organizasyonun pekala olabileceğine ikna peşindeydi. Onlara göre kendilerinin yapmak istedik­ leri zaten von Papen’in metoduydu ve başarılı da oluyordu. Almanlann Türkiye’de gerek basında ve siyasette gerekse diğer alanlarda rüşvet verdiğine dair gerçekten birtakım bulgular vardı.51 51 Bu rüşvetin en somut delili olarak 5 Aralık 1942 tarihinde Ribbentrop’un, Papen’e “ma­ lî durumlannm yetersizliği dolayısıyla Türkiye’deki dostlarımızı destekleyebilmemiz için size beş milyon aîtm Reichmark gönderilmesini emrettim. Bu parayı rahatça ve bol bol kullanmanızı...” dediği telgraf gösterilir. Gizli Belgeler: Almanya Dışişleri BakanItğı Arşivinden Almanya’nm Türkiye Politikası (İstanbul: May Yayınlan, 1968), ss. 113-114. İng. G izli Örgütü (SO El'nin Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri 113 Rüşvet Girişimi Aslında SOE’den habersiz olarak İngiliz Dışişleri Bakanlığı da, Türkiye’de rüşveti devreye sokmayı tartıştı. İngiliz Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Sir Alexander Cadogan, Hugessen’e gönderdiği telg­ rafta, Almanlann Türkiye’de siyasî havayı kendi lehlerine çevirebil­ mek için geniş çaplı rüşvet olayına girdiklerini, kendilerinin de aynı metodu takip ederek Türk politikasını İngilizler lehine değiştirecek si­ yasî ve askerî yetkilileri rüşvetle elde edebileceklerini söyledi. Tabiî Almanlann kime rüşvet verdiğini tespit etmek, belgelerde isim geç­ mediği için zor. Ancak Cadogan, telgrafında “kendisine ulaşan gizli raporlann çoğunun Almanlann emekli generallerden birini rüşvetle elde ettiğini gösterdiğini” söylüyor. Son olarak Cadogan, telgrafında, Hugessen’den benzer rüşvet olayına girişmek için izlenecek yol ve ödeme şekli hakkında bilgi istedi. Aslında İngiliz Dışişleri, rüşveti başka ülkelerde kullanıyordu. Mesela rüşvet verme işi Irak’ta çok işe yaramıştı. Cadogan bunun kendileri tarafından yapılamaması duru­ munda SOE’ye havale edilebileceğini söyledi,52 Zaten SOE, Türki­ ye’de rüşveti devreye sokmayı uzun zamandır teklif ediyor ve hareke­ te geçmek için sadece Dışişleri’nin onayını bekliyordu.53 Hugessen rüşvet olayına sıcak bakmadı. Ancak Türk sınınna varan Nazi ordusunun baskısı ya da işgali neticesinde Türkiye’nin Alman etkisine girebileceğinden endişe eden Dışişleri, rüşvet ile Türk siyase­ tine direkt yada dolaylı olarak etki edebilecek kişi veya kişilerle tema­ sa geçilmesinde ısrarcıydı. Türkiye’de verilmesi düşünülen geniş çaplı rüşvet kapsamında Hugessen’e, Türk basınında para desteği sağlana­ bilecek herhangi bir gazete, yazar veya kişi olup olmadığını sordu.54 Hugessen ise, Türk basının olabildiğince İngiliz yanlısı olduğunu; boş yere para harcamanın bir anlamı olmadığı gibi, duyulması hâlinde ters etki yaratacağını bildirdi. Yapılan araştırmalar sonucunda Türki­ ye’deki önde gelen Türk yöneticilerinin rüşvete tenezzül etmedikleri, 52 53 54 HS 3/238, Cadogan to Hugessen, no. 849,16 April 1941. HS 3/238, ADZîo CEO, ADZP/TK/218,7 May 1941. FO 371/30095, R 8789240/44, FO to Hugessen, no. 1125,18 May 1941. 114 Zor Yıllat Müttefiklere karşı olanların da etkin kimseler olmadığı ortaya çıktı. Aynca geniş kapsamlı rüşvet işine girişildiği takdirde bundan haberi olacak olan Türk hükümetinin güvenini kaybetme riski de vardı. An­ cak siyasî alanda olmasa da rüşvetin kullanılacağı alanlar vardı. Özel­ likle Türkiye ile ticareti Almanya kadar üst düzeyde olmayan İngilte­ re, bu alanda prestiji Almanlara kaptırmıştı. Elbette İngilizler, kendi­ leri için daha uygun ortam yaratmak için rüşvetten ziyade Türkiye’nin askerî ve sivil ihtiyaçlarının karşılanması gerektiğinin farkındaydı. Bundaki yetersizlikleri zaten İngilizlerin en büyük sorunuydu. Halbuki Almanlar bu konuda ciddî başarılar elde ettiler. 55 Ancak Ingilizlerin, Türkiye’nin ihtiyaçlarına cevap verebilme imkânı yoktu. Bundan dolayı mevcut ticaretin devamının sağlanması için ve Almanlann Türk ticaretinin kontrolünü tamamen ele almasını önlemeye yönelik olarak sınırlı sayıda rüşvet olayına girilmesine Hugessen de sıcak ba­ kıyordu. Özellikle kendilerinden ziyade Almanya ile ticaret yapan tüccarlardan tütün alabilmek için rüşvet verilebileceğini söyleyen Hugessen’e göre, bunun ticarî kılıf altında yapılması yani direkt para teklifinden ziyade ilave ödemeler teklif edilmesi halinde olası tepkinin de önüne geçilmiş olunacaktı, Aynca Dışişleri, her tüccarla değil de gerektiğinde siyasî kararlar üzerinde etkisi olabilecek Türk Dışişleri ya da üst düzey hükümet yetkilileri ve bürokratlanna yakm olanlar ile bu anlamda temasa geçilmesini öngörüyordu. Bu konudaki görüşleri dikkâte alan Cadogan, Hugessen’e beş bin sterlin göndererek kime ve nasıl harcanması gerektiği konusunda karan elçiye bıraktı.56 Basın, İngiltere’ye yakın olmasına rağmen Türk-Alman anlaşma­ sından sonra basında da Almanya ile ilgili yaym bolluğuna rastlanmaktaydı. Belki hâlâ İngilizlerin istediği çizgide yaym yapılsa da ba­ sında Almanya yanlısı haberlerin daha önceden olmadık şekilde art­ ması İngilizleri endişelendirdi. Hatta Ankara Radyosu’nun kendileri aleyhine yaym yaptığından şikâyet eder hâle geldiler. Bu gelişmeler üzerine Dışişleri, tekrar Hugessen’e döndü.57 Bu sefer Hugessen bası­ 55 FO 371/30095, R 4780/240/44, Hugessen to Cadogan, no. 1016,30 April 1941. 56 FO 371/30095, R 4780/240/44, Cadogan to Hugessen, no. 1033,7 May 1941. 57 FO 371/30095, R 6745/240/44, Clutton Minute. 5 July 1941. İng. G izli ö rg ü tü (SOEl'nin Türkiye'deki yapılanm ası ve Faaliyetleri 115 na rüşvet konusunda biraz daha esnek davrandı. Elbette Türk basını îngilizlere sıcak bakan Matbuat Umum Müdürlüğünce kontrol altına almıyordu, ama müdahale durumu ancak basında haber yayınlandık­ tan sonra olabiliyordu. Dolayısıyla müdahale olsa dahi yazı yayın­ lanmış, gerekli etkiyi yaratmış oluyordu. Elbette Türk basını, Alman faaliyetlerini sütunlarına taşımaya ve dostça ifadeler kullanmaya bir anlamda mecbur kalmıştı. Yine de Sarper, Almanlann Türk basınını asla kontrol edemeyeceğine dair Hugessen’e garanti verdi. Ancak Dı­ şişleri, emin olmak için rüşvet konusunu tekrar tekrar Hugessen’e ha­ tırlatmaya devam etti.58 Alman kontrolüne engel olabilmek için Hugessen basından biriyle temasa geçtiğini söyler. Bu temasın ki­ minle ve ne şekilde olduğu belgelerde zikredilmiyor, ama anlaşılan o ki, basından bazılarına İngiliz elçiliğince bazı destekler sağlandı. Dışişleri, rüşvet olayını kendi aralarında halletmişken Almanlann Sovyetlere saldırmasından sonra Türk siyasetinde İngiltere’ye karşı biraz daha fazla mesafeli durulması ve müttefik unsurlara yönelik baskıyı eskiye oranla artırmasından yola çıkan SOE, bazı kişileri satın almak adına rüşvet verme işini tekrar gündeme getirdi. Amaç, Türk politikası üzerinde etkili olan kişilere yaklaşarak en azından Alman ilerleyişini geciktirmek amacıyla belli başlı bazı görevlilerin rüşvetle elde edilmesiydi. SOE, rüşvet vereceği insanîan dikkatli seçeceğini ve bu konuda kimsenin zor duruma düşmeyeceğini garanti ediyordu. Rüşvet verilecek kişiler; Genel Kurmay, Millî Savunma, Ulaştırma ve İçişleri Bakanlığı görevlilerinden olacaktı. İlk etapta bu iş için har­ canmak üzere 50 bin sterlin ayrılmasını öneriyorlardı. Aslında SOE, rüşvet kampanyasına başlamak için bir yıla yakındır Hugessen’den izin bekliyordu. Ancak Hugessen’in rüşvete yaklaşımı belliydi. Kendi kontrolünde ve sınırlı sayıda rüşvet olayına izin verdi. SOE’nin bu işe girişmesine sıcak bakmadı. İstanbul SOE, bu sefer Kahire’deki İngiliz Devlet Bakanlığı’ndan Hugessen’in haberi olmadan bu olaya başla­ maları için izin istedi.60 Kahire Devlet Bakanlığı bu olaya sıcak baktı. 58 39 60 FO 371/30095, R 6745/240/44, Bowker Minute, 8 July 1941. FO 371/30095, R 6745/240/44, Hugessen to FO, no. 1763,17 July 1941. HS 3/238, Minister of State to FO, no. 140, î 1 January 1942. 116 Z or Y i IU t Bu plâna Hugh Dalton, SOE Kahire lideri Terenge Maxwell’in ve Balkan uzmanı Masterson’m tam desteği vardı. Ancak bu geniş çaplı hareket Dışişlerini by-pass ederek olamazdı. Zaten aralarında yapılan anlaşmada SOE, bütün faaliyetlerinde Dışişleri’ni bilgilendireceğini vaat etmişti. Buradan hareketle Dalton, Dışişlerine rüşvet konusunu açtı. Dalton, Hugessen’in SOE faaliyetine sıcak bakmadığından, daha doğ­ rusu bu tür faaliyetlere elçiliği bulaştırmadığından dolayı Dışişleri’nin Hugessen’e danışmadan izin vermesini, aksi hâlde Savunma Komitesi’ne konuyu götüreceğini söyledi.61 Aynca Eden’e yazdığı mektupta, Genel Kurmay Başkanlığı, Millî Savunma, Ulaştırma ve İçişleri Ba­ kanlığında, sınır kapılannda veya ulaştırma sektörü gibi askerî karak­ terdeki işlerde çalışan insanlann rüşvetle satın alınmadığı takdirde Almanlara Türkiye’de bir ihtilal için yardım edeceklerini iddia etti.62 Ancak Eden’e danışılmadan verilen cevapta bunu Eden’in kabul et­ meyeceğinin aşikar olduğu yazıldı. Dışişleri; rüşvetin faydadan çok zarar getireceği, eğer Türk Genel Kurmayı’nda rüşvet alacak birileri varsa bunlann zaten Alınanlardan da alacağı, dolayısıyla güvenilir ki­ şiler olmayacağı görüşündeydi. Üstelik Türk hükümetinin kendi ela­ manlarından bir kısmının rüşvet aldığını öğrenmesi durumunda, ilişki­ lerin zedeleneceği gerekçesiyle SOE’nin istekleri geri çevrildi.63 SOErvm Gemi Faaliyetleri Akdeniz ile Karadeniz arasında uzanan deniz yoluna hâkim ko­ numda olmasından dolayı Türkiye’de denizcilik faaliyetleri de sava­ şan tarafların ilgi odağı oldu. Özellikle Almanlar, 1941 bahannda Ege Denizi’ne hâkim olunca bu denizde seyreden gemiler, İngiltere için daha da önemli hâle geldi, istanbul’daki SOE organizasyonunun, faa­ liyetlerini İstanbul Konsolosluğu bünyesindeki Deniz Nakliyatı De­ partmanı bünyesinde yürüttüğünü söylemiştik. Özellikle gemi işleri ile SOE ’nin Türkiye’deki üst düzey liderlerinden Hams Burland ilgi­ 61 62 ° HS 3/238, Hugh Dalton, 16 January 1942. HS 3/238, Eden to Hugh Dalton, 27 January 1942. HS 3/238, SOE minute, F/3230/83,28 January 1942. İng. Gizli örgücü (5 O E i'nin Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri 117 leniyordu. Bu departman, SOE’nin örtülü dairesi olmasına rağmen bi­ linen yönüyle krom nakliyatı vs. gibi Türk sularındaki İngiliz ticarî gemiciliği ile ilgileniyordu. Marmara ve Ege limanlarında toplanmış olan çok miktardaki krom maddesinin ya da diğer İngiliz satmalımlanmn taşınması amacım güdüyordu. Mihver devletleri, hâ­ kimiyetlerini Balkanlar ve Ege Denizi’ne doğru yayınca SOE, Mütte­ fiklere ait gemilerin Almanlar tarafından ele geçirilmesini önlemek için de ciddî çabalar sarfetti. Bölgedeki en büyük İngiliz denizcilik şir­ keti olan Goeland Şirketi, Almanlar tarafından el konulmasın diye Tuna’dan İstanbul’a getirilen 89 geminin sahibi ve işletmecisiydi, Türk otoriteleri İngiliz Goeland gemilerinin hareketine izin vermediği İçin bu gemiler İstanbul’da uzun müddet tutuklu kaldı. Aynca savaş­ tan çekilen Fransızlann Türk sulanndaki gemilerine de Türk yetkililer tutuklama karan almışlardı. SÖE’nın bu gemileri tehlikeli alandan uzaklaştırma ya da en azından Türk kontrolünde tutma girişimi, Hugessen’in diplomatik desteğinden yoksun olduğundan dolayı boşa çıktı. Yine de SOE, 23 gemiyi Türk sulanndan alıp götürmeyi başardı. Bunların pek çoğu, Akdeniz’de müttefiklerin hizmetinde kullanıldı. Geri kalan gemiler, İstanbul etrafındaki sularda demir atmış vaziyette beklediler.64 Başka önemli bir başanlan da, Almanlann hak iddia ettiği 45 Fransız gemisinin Almanlar tarafından ele geçirme girişiminin engellenmesiydi. Aynca SOE, Oilshipper adlı 1350 tonluk tankerin de Al­ man kontrolüne geçmesini engelledi. Gerekli parayı ortaya konularak Almanlara satış kontratı yapılmadan tanker İstanbul’dan uzaklaştınldı. Ege’deki Alman ablukası, bu tankerindir İngiliz limanına ulaşma­ sını engelledi. Bunun üzerine Oilshipper Türk Deniz İşletmeciliği’nin . denetimine verildi.65 Aynca limanlarda atıl durumda bekletilen Goeland gemileri, İngiliz elçiliğinin teşvikiyle Türk yetkililerince ki­ ralanarak İngiliz mallarım taşıma işleminde kullanıldı. Düzenleme ile, kiralamanın yenilenmesi mümkündü. Kiralar da çok yüksek değildi. 64 PRO HS 3/232, Burland’m SOE Cairo, no. 86/44/18, 27 April 1942. & HS 3/233, Burland’s reports on Commercial Shipping Activities. 118 Zor Yıllar Aynca Denizcilik Departmanı, satın alarak ya da kiralayarak Türk gemilerinin mümkün olduğunca Mihverler tarafından kullanımını azaltmayı amaçladı. Bu plânın devreye girmesinden önce Mihver’in Yunanistan’ı işgal etmesinden dolayı Müttefik gemilerinin giremediği bu limanlardan taşınamayan krom, artık Türk gemiciler tarafından Türk bayrağı ile taşınabildi. Öte yandan Almanlar, Fransız hükümetinden ele geçirilen 45 ge­ miye mahkemece verilen tutuklama kararını kaldırmayı başardılar. Bu gemiler, Almanlar için sadece Tuna nehrinde çaîıştmimak için değil aynı zamanda Türk topraklarında savaş vukuunda eşsiz değerde fay­ dalı olacaktı. SOE bu konuda elçiliği harekete geçirmek için bir hayli uğraştıysa da elçilik bu olayın kendi haline bırakılmasını istiyordu.66 Harris Burland, Hugessen’in bu konuda desteğini almak için bir sene uğraş verdi. En sonunda 12 Nisan 1942 tarihinde Burland, Hugessen’in hareketsiz kalmasını protesto eden bir telgrafı Goeland Şirketi’nin Müdürü Walton aracılığıyla elçilik telgrafından gönder­ meye kalktı. Elçilik, bu telgrafı göndermeyi reddetti; ancak bu giri­ şim, elçiliğin harekete geçmesine sebep oldu. Hugessen tarafından Türk Dışişlerine sert bir nota gönderildi.67 Almanlann bu gemileri elde etme girişimlerinin başanîı olması durumunda Burland ve Chastelain, bu gemilerin batırılması yönünde hazırda bir plânın ve malzemenin bulunması için çalıştı. Bu çerçeve­ de, Ege’den Yunan ve Karadeniz limanlanna seyreden Nazi gemileri­ ne ya da Ege’deki Alman kuvvetlerine malzeme ve erzak taşıyan ge­ milere ya da Almanya’ya Türk kromu ve diğer ihraç malı taşıyan ge­ milere sabotaj plânlan yaptılar.68 SOF nin Türkiye’deki tüm sabotaj plânlan, Harris Burland’m sorumluluğundaydı. Sabotaj plânı içine Mihver ülkelerinin bayrağım taşıyan tankerler ve Köstence ile Yunan ve İtalyan limanlan arasında sefer yapan gemiler de giriyordu. Zira bu gemilerin, Mihver kuvvetlerinin Karadeniz ve Boğazlarda çektiği tan­ 66 67 m PRO HS 3/232 Burland to Minister for Economic Warfare, 12 April 1942. PRO HS 3/232 Burland to Bridheman, 12 April 1942. PRO HS 3/233, Harris Burland reports on Merchant Vessels in Aegean Sea. İneç. Gizli Örgütü fSOEİ'nm Türkiv&'deki Yam (anması ve Faaliyetleri 119 ker sıkıntısını karşılamak amacıyla kullanıldığı yönünde deliller vardı. Yine aynı rotada Türk limanlarından, Karadeniz ve Tuna’da düşman kontrolü altındaki limanlara Mihver devletlerinin ticarî taşımacılığı yapılıyordu. İngiliz Dışişleri Bakanlığı SOE’ye bu gemilere sabotaj için izin verdi. Saldın ve sabotaj için öncelik, petrol tankerlerine ve krom taşıyan gemilere verilecekti. Dışişleri’nin bu izninden Hugessen’in haberi olmadı, ya da çok geç oldu. Aynca Dışişleri, Mihver gemilerinin Türk sulannda, özellikle de boğazlardan seyrini engellemek için rüşvet iznini verdi. Bu plân, birtakım engel ve zorluklar ile karşılaştı. Ancak Ulaştır­ ma Bakanlığı, Deniz Taşımacılığı Komisyonu, Deniz İşletmeciliği Genel Müdürlüğü ve serbest gemi sahipleriyle uzun uzun görüşmeler sonunda temel zorluklar aşıldı. Tabiî aşılması esnasında gemi tahsi­ sinden sorumlu olan Deniz Ulaşım Komisyonu’na bir hayli rüşvet ödendi. Burland önderliğinde Türk sulannda seyreden Alman gemilerine yönelik plânlar yapılırken, SOE merkezden İstanbul’a 13 Eylül 1941 tarihinde Almanlann Türk ürünlerini almayı başardıklan takdirde ajanlann çiğit ve zeytinyağı gibi Türk ihracat mallanna madenî yağ ka­ tarak mallann kalitesini bozma şeklinde bir müdahale yapılması yö­ nünde bir telgraf geldi.69 Ancak çiğit ve zeytinyağı ihracatı Alman it­ halatının sadece 15 bin ton gibi küçük bîr bölümünü oluşturuyordu. Aynca bunlara yabancı madde katma olayı da bir hayli zor olacağın­ dan Burland, Almanya’ya yapılan ihracatı engellemenin, bu gemilere direkt saldırmakla daha kolay olabileceğini önerdi. Bu noktadan hare­ ketle SOE, inisiyatifi İstanbul'daki temsilcilerine bırakınca onlar da saldın için kendi hazırlıklanm yaptılar. Saldın için en iyi metot, gemi doldurulmadan önce kutu ya da mallann içine saatli bomba koyup li­ mandan aynldıktan birkaç saat sonra patlatmaktı. Bu şekilde gemide kimin işbirlikçi olduğunun öğrenilmesi de zor olacaktı. Çünkü bu ge­ 69 Bu ihraç mallann hemen hemen tamamı İstanbul ile Burgaz arasında Türk vapurları ta­ rafından taşmıyordu. Ortalama 60 ton kapasiteli 250 kadar geminin bu işle uğraştığı tahmin ediliyordu. 120 Zor Yı Har milerin işletilmesi tamamen sahiplerine aitti. Bu durumda gemiler batınlsa bile bunlar Sovyet mayınlannm ya da savunma amaçlı yerleşti­ rilen Türk mayınlannm sebep olduğu düşünülecekti. Bu olayın sonu­ cunda, Türk hükümetinin Türk gemilerinin Türk sulanndan ayrılma­ sını yasaklama ihtimali vardı. Her halükârda bu saldırılar bu alanda seyreden gemi taşımacılığını azaltacaktı. Almanya’nın Türkiye’ye saldırması hâlinde İstanbul Boğazı ve Marmara’nın kolayca Alman kontrolüne girmesi ve tahrip edilmeyen ya da başka bölgeye nakledilmeyen gemilerin Almanlann eline geç­ mesi kuvvetli bir ihtimaldi. Türk donanmasının ve ticarî gemilerinin dörtte üçü, çoğu zaman, Marmara Denizi’nde bulunuyordu. Yugos­ lavya, Romanya ve Yunanistan işgal edildiğinde bu ülkelere ait gemi­ lerin batınlması ihmal edildiğinden Almanlar bunlardan yararlanmıştı. Benzer hatanın Türkiye’de de yapılmaması gerekiyordu. Almanlar, saldırılarım dağlık ve kayalık iç kesimler boyunca savaşarak yapmak yerine kıyı boyunca yapmayı düşünecek olursa haberleşmeyi sürdüre­ bilmeleri için gemilere ihtiyaçları olacaktı. Bu yüzden hem müttefik hem de Türk gemilerinin Almanlar tarafından kullanılmasını önlemek için güvenli bir bölgeye nakledilmesi ya da tahrip edilmesi çok önem­ liydi. Türkler bu gemileri batırmak İçin isteksiz olabilirdi. Bu arada sabotaj için Öncelik Shell ve Socony Vacuum Şirketlerinin Boğazın Asya yakasında bulunan petrol depolarına verilecekti.70 Gerekli mal­ zeme, fabrikaya yakın bölgede özel bir evde hazırlandı. Bu fabrikala­ rın yöneticilerinin bilgisinde, özel görevliler, bu iş yerlerine sızdırıldı. Tuna boyunca seyreden gemiler için de gerekli hazırlıklar yapıldı ve sabotaj için malzemeler elçiliğe ait yerlerde saklandı,71 Elbette saldın gerçekleşmediği için petrol istasyonları uçurulmadı, ama gemilere yö­ nelik sabotajlar başanyla gerçekleştirildi. Ankara’nın Almanlann İstanbul Pendik’te yaklaşık 500 ton taşıma kapasiteli küçük boyutlu tahta gemiler yapma projesine onay verdiği­ ni öğrenen SOE, sabotaj plânlanna bu gemileri de dahil etti. Pendik’te 70 71 PRO HS 3/231, ADS to SOE, no. 6/T1/401, 14 May 1941. PRO HS 3/219, Burland to SOE, no. 1295/44/18, 27 November 1943. Ing. Gizli örgütü (5OEKnin Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri 121 12-15 kadar gemi inşa edilecekti ve inşası biten gemilere Alman bay­ rağı çekilecekti.72 Bu gemiler, daha çok Ege ve Marmara limanların­ dan Bulgaristan ve Romanya’ya krom taşınmasında kullanılacaktı. Bunların, sığ sularda seyredebilme özelliklerinden dolayı kıyılara ra­ hat yaklaşacağından yükleme işlemleri de kolay olacaktı. Aynı za­ manda Selanik’e ulaşması da en fazla 36 saat sürecekti. Üstelik bunlar hava ve yeraltı saldırılan için küçük hedef olduğundan, saldınlardan da yara alma ihtimali azalıyordu. Bu gemiler sayesinde Almanya, her ay 30 bin ton krom taşıyabilecekti.73 Marmara ve Ege’deki Türk li­ manlamam büyük gemilerin yaklaşmasına müsait olmadığından küçük gemiler bu konuda avantaj teşkil ediyordu. Zaten Goeland Gemileri, Almanlar için bu bakımdan önemliydi. Aslında benzer bir proje UKCC nin İstanbul temsilciliğince de önerilmişti. Fakat öneri Londra’daki merkezlerince, inşa edildikten sonra bu gemilerin yabancı bayrağı ile denizlere açılması garanti değil diye reddedilmişti. Londra’nın bir diğer endişesi de, Türk bayrağı ta­ şıdığında bile bu gemilerin İngiliz çıkarları için hizmet etmesinin ke­ sin olmaması idi. Ancak Almanlar bu zorluğu, telefon şebekesinde sık sık meydana gelen anzayı hallederek Türk hükümetine yardım eden Siemens Halske Şİrketi’nden Dr. Schucht vasıtasıyla halletmişti. Dr. Schucht aynca Ankara’da telefon hattının Rus sınınna kadar uzatıl­ ması için görüşmeler yapacaktı. Dolayısıyla telefon işleri için birkaç defa Ankara’ya gelmiş ve buradaki yetkililerce yakınlık kurmuştu.74 5 OE'nin Türk Aj anları SOE’nin İstanbul’a geldiğindeki ilk amacı, Balkanlara yönelik propaganda ve diğer beşinci kol faaliyetlerinde bulunmaktı. Ancak çok geçmeden Dişileri’nin ve büyükelçinin muhalefetine rağmen Tür­ kiye içine yönelik faaliyet gösterecek bir örgütlenmeye başladılar. İlk önce propaganda amaçlı örgütlenirken birkaç ay içinde Almanlann 72 Morgan to SOE (London), no. 111/22/18,20 September 1942. HS 3/232D/H44 to S. R. Jordan, Comercial Counsellor in Ankara, no. 278/44/18,5 October 1942. 73 PRO HS 3/232, Harris Burland to R. Jordan, no. 278/44/18,5 October 1941. 74 HS 3/232, D/H22 to SOE Cairo, no. 111/22/18,29 September 1942. 122 Z or ViIU r Türk sınırına yaklaşması üzerine Türkiye içinde Alman ilerleyişine karşı saldırılar gerçekleştirecek gerilla birlikleri oluşturmak için de harekete geçtiler. Türkiye gibi tarafsız ülkelerde SOE gibi gizli faali­ yet gösteren bir örgüte yerli unsurlardan oluşan eleman temin etmek hiç de kolay değildi. Özellikle örgüte ajan olarak alınacak kişinin Türkiye içinde faaliyet göstermesi zorluğu daha da artırıyordu. Bu dü­ şüncenin bir parçası olarak Dışişleri Bakanlığı, 1941 yılının başların­ da SOE’nin bünyesine herhangi bir Türk ajanı almasını ve elçilik gö­ revi maskesi altında İngiliz ajanı temin etmesini yasakladı. Ancak SOE’nin, plânlarım uygulayabilmek için Türk ajanlarına ihtiyacı var­ dı. Yabancıların faaliyetleri kolaylıkla fark edileceğinden Türklerden oluşacak ajan şebekesinin resmî otoritelerin dikkatinden kaçma şansı çok daha yüksek olacaktı. Gerek durumun nezaketinden dolayı, gerekse işin tabiatı gereği SOE, Türk ajanlarım seçerken çok dikkatli davranıyordu. Öncelikle doğal yeteneğinin yanında resmî makamlarla da iyi ilişkileri olması ya da stratejik bölgelerden birinde belli bir nüfuzu olması gerekiyordu.75 Bu anlayıştan hareketle Dışişleri’nin, SOE’nin Türkiye’deki faaliyet­ lerine sınırlama getirmesine rağmen SOE, dört Türk ajanım organi­ zasyonuna dahil etmişti. Bunlar, Türkiye’de oluşturulmak istenen ge­ rilla gruplarının lideri olarak plânlanan ileri gelen ajanlardı. Bunlar, kendi organizasyonlarına birçok Türkü dahil ediyor ve durumu da SOE’ye rapor ediyorlardı. Chastelain’in teşkilatına dahil ettiği ilk etkili Türk ajanı; eski tüc­ car, bankacı ve zengin bir iş adamı olan Hacı lakaplı Bekir Kara idi. Chastelain’in Bekir Kara ile ilk teması, onunla ticarî ilişkileri olan İn­ giliz işadamları vasıtasıyla gerçekleşti. Edirne’den Enez’e kadar uza­ nan Meriç Irmağı’m takip eden Türk-Yunan sınırında toprağı olan Kara, bu bölgede, özellikle de Edirne’de, siyasî ağırlığı olan bir ki­ şiydi. Burada Türk yetkililerin sürekli sınır muhafızı bulundurması kolay olmuyordu. Dolayısıyla iki ülke arasında karşılıklı olarak kaçak insan girişi olabiliyordu. Bu yüzden Alman işgaline karşı mücadele 75 PRO HS/322Î Harrop to SOE (London), no. 573/60/18,21 May 1943. İrıg. Gizli örgütü (SOEl'nm Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri 123 veren Yunan direnişçiler dünya ile teması bu sınırdan Türkiye’ye ge­ çerek sağlıyorlardı. Burayı geçince de Kara’nm toprağına giriyorlardı. Yani bir şekilde Bekir Kara ile temas kurmak zorundaydılar. Bekir Kara, Mondoros’tan sonra Trakya’da kurulan kuvva-yı Mil­ liye teşkilatlarından birinde liderlik de yapmıştı. Bu süre zarfında Be­ kir Kara, Bulgurlar ve Yunanlılara karşı savaştı. Bu mücadelesini Ge­ nel Kurmayı’m emir ve direktifleri altında gerçekleştiren Kara’ya, hizmetlerine karşılık ödül olarak pirinç tarlaları verilmişti. O zaman­ dan itibaren Kara, Türk hükümeti yetkilileri ile sürekli diyalog hâlindeydi. Aynca İçişleri Bakam Recep Peker’in de yakm arkadaşıydı. Üst düzeyde bu denli ilişki şüphesiz SOE’nin faaliyetlerine birtakım kolaylıklar sağlıyordu. Bu, aynı zamanda polisçe tutuklanan SOE ajanlannm serbest bırakılmalaraıda da önemli rol oynuyordu. Bekir Kara Türk İstihbarat Teşkilatı için de birçok işler yapmıştı. İngiliz belgeleri ondan, koyu bir Alman düşmanı, Sovyetler ve Amerikalılara karşı mesafeli, kendilerine karşı ise dostane fikirler besleyen biri ola­ rak bahseder. İngilizlerin desteklediği Yunan ordusuna karşı mücadele etmesine rağmen Atatürk liderliğindeki Türkiye’nin yönünü Batıya çevirmesi, bu anlamda İngilizler ile iyi ilişkiler kurması, Bekir Kara’nm bu düşüncesinde etkili olmuş olsa gerek. Kısacası Bekir Kara, tam DA SOE’nin aradığı nitelikte bir kişiydi. Kara, istendiği zaman Bulgaristan’a adam kaçırabileceği gibi Bulga­ ristan ve Yunanistan içlerine kadar mesaj gönderebilecekti. Bulgaris­ tan’daki SOE kuryelerine, adamlarını gönderebilir ve oradan sağlanan bilgileri veya dokümanları İstanbul’a iletebilirdi. Bekir Kara, Chastelain ekibi ile işbirliği yapmaya çoktan razıydı. Alman işgalinin gerçekleşmesi hâlinde, direniş için İngilizlerin yardımı olmadan dahi kendi başına milis kuvvetleri kurabileceğini söylüyordu. Hatta Kara, SOE yetkililerine müttefiklerin Yunanistan’ı işgal etmesi durumunda 200 adamı ile sınırı geçip Almanlann haberleşme hattına ve Bulgar demir yoluna sabotaj gerçekleştirmeyi bile teklif etti. Kendisi, saldın dunımunda, Ege Denizi’nden Edirne’ye doğm uzanan sınır boyunca faaliyet gösterecekti ve belki de Edirne’den ileri Karadeniz’e doğm faaliyetlerini yayacaktı. Anlaşılan, bu konuda bazı faaliyetler de ger- 124 Zor Yıllar çekleştirdi. Bunun dışmda SOE raporları, Bekir Kara’nm Bu arada Yahudilerden bazılannı soykırımdan kurtardığını belirtiyor. Bekir Kara, SOE için ciddî faaliyetlerde bulundu. Mesela SOE, Yunanistan’a sızıp oradaki direnişçilerin gücünü anlamak, organizas­ yon kurmak ve imkânları değerlendirmek için Kahire’den genç bir Yunan subayının gönderilmesini istedi. Neticede bu iş için Kahire’den genç bir subay gönderildi. Bu subay İstanbul’da biraz kaldıktan sonra, Kara ile tanıştırıldı. Bu konularda usta olan Kara, subayı görür görmez onun bu iş için yanlış adam olduğunu anladı ve SOE’ye bil­ dirdi. Ancak yine de bu elemanı Yunanistan’a göndermeyi başardı. Ancak Kara'nm tahmini doğru çıktı. Tecrübesiz olan bu eleman Yu­ nanistan’ın siyasî durumunu kavrayamadığından ciddî bir yapılanma sağlayamadı. Bu arada Bekir Kara Yunanistan’daki direnişçilere er­ zak ve silah gibi mühimmat sağlamanın yollarım arıyordu. Bu konuda da bazı başanlar elde etti. Karayoluyla geçmek her zaman kolay ol­ madığından silah ve erzakın büyük bölümünü kendine ait küçük ba­ lıkçı kayıklarıyla denizden taşıdı.76 SOE, Bekir Kara'nm, bu faaliyetlerden ziyade işgal sonrası Al­ ınanlara karşı gerilla saldırılan için daha faydalı olacağını düşünüyor­ du. Hugessen, Türkiye’de işgal sonrası için bile olsa silah depolamaya izin vermediği için SOE, değişik alternatifler denedi ve Bekir Kara ile onun gibi diğer Türk ajanlara küçük çapta silahlar temin etti. İşgalden sonra lâzım olacak ağır silahlar ise işgal sırasında ya da hemen önce­ sinde havadan atılacaktı. Bu esnada zamanlama önemli olacaktı, çün­ kü bu silahlar ancak işgalciler gelmeden önce yapılabilirdi. Böyle olunca zaman kaybetmemek lâzımdı. Bunu dikkate alarak bir telsiz operatörü ayarlandı ki iletişim problemi çıkmasın. Bu faaliyetlerinin yanında Bekir Kara bazı sıkıntılara maruz kaldı. Buna göre sınırın ötesinde, biri dağda çete olarak yaşayan, diğeri şehir ve kasabalarda yaşayan iki grup vardı. Almanlar ve Bulgarlar tarafın­ dan sıkı takibe uğrayan bu gruplar, sığınmak amacıyla sının geçtiler 16 HS 3/223, D/HI3 îo D/HT, 13/139/C. 13, 24 March 1945. İng. Gizil örgütü 15O El'nirt Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri 125 ve Bekir Kara nm topraklarına sığındılar. 80 km kadar içeri giren bu gruplan dönmek için ikna edemediği takdirde Bekir Kara, Türk polisi ile sıkıntı yaşayabilirdi. Bekir, bunlara kendi parası ile yemek verdi ve Yunanistan’a dönerlerse destek vereceğini söyledi. Ancak bu çeteler­ den biri, kalmalan için kendilerine tahsis edilen Bekir’e ait ambarlar­ dan birini ataşe verince devreye polis ve jandarma girdi. Araya etkili kişileri sokarak Bekir Kara bu olayı atlattı ve zorla da olsa bu insanlan geri gönderdi. Bekir E sra’nın SOE ile çalışmaya çok istekli oluşu, onun Türk is­ tihbaratıyla alakalı olduğu şüphesini akla getiriyor. Bunu doğrulayan bir bulguya rastlanmamakla beraber kendisini ispat için bir iş verilme­ sindeki ısrarı, maddî bir beklentisinin olmaması farklı bir amacının olduğu imajım uyandırıyor. Diğer Türk ajanların aksine SOE’den hiç­ bir zaman para ve silah talep etmedi. Kendi patlayıcısı ve silahını kendisinin temin edebileceğini söylüyordu. Fakat kendisine yine de silah verildi.77 Emine - Adnan Cağaloğlu de, İstanbul SOE için çalışan ileri gelen Türk ajanlanndandı. Aslında bu çift, Önde gelen ajanlar arasında SOE’ye dahil edilen ilk Türk ajanlardı. Adnan Cağaloğlu eski bir emni­ yet müdürü iken siyasî görüşlerinden dolayı hükümet ile aralarının bo­ zulması neticesinde görevinden uzaklaştırıldı. Gazeteci olarak çalışır­ ken SOE adına İstanbul’dan Romanya ve Bulgaristan’a yönelik faaliyet gösteren soyadı Pecker (kod adı Hammer) olan bir ajan ile tanıştı. Geçmiş görevinden dolayı üst düzey bağlantılarının olması Adnan’ı SOE için önemli kılıyordu. Maddî sıkıntılar içinde de olması, Pecker’in Adnan’ı SOE için çalışmaya ikna etmesini kolaylaştırdı. Adnan ilk önce Pecker için Bulgaristan ve Romanya’ya geçip bazı işler yaptı. Bu esna­ da polisin dikkatini çekmesinden dolayı takibe uğradı ve kısa süre sonra Kırşehir’e sürgüne gönderildi. Zaten de kısa sürede SOE’den para sız­ dırmaya çalışan bir dolandırıcı olduğu anlaşılınca Pecker’in işine son verildi. İşsiz kalan Adnan, zor durumda kaldı ve geçinebilmek için ev eşyalarının bazılarını satışa çıkardı. Sonunda eşi Emine’yi yardım için 77 PRO HS/3 221, D/HI3 to D/H2, 138/13/18, 27 Augost 1941. 126 Zor Yıllar SOE1ye gönderdi. Cağaloğlu çiftinin kendilerini Emniyete ihbar etme­ lerinden çekinen Chastelain, Cağaloğlu çiftine aylık 150 TL ödemeyi kabul etti. Gizli faaliyetlerinin ortaya çıkması, sadece Emniyet ile değil, Hugessen ile de başlarım belaya sokacaktı. 1941 yılı sonunda Türk hü­ kümeti sürgüne uğrayanlar hakkmdaki kanunu hafifletti. Yakalandıktan sonra Kırşehir’e sürülen Emıne-Adnan Cağaloğlu çiftine de İstanbul dışında istedikleri yerde ikâmet etme fırsatı doğdu. Bunun üzerine Ad­ nan, eşini tekrar SOE’ye göndererek kendilerine boş yere para ödemektense kendi organizasyonlarını oluşturmalarına izin verilmesini istedi. Bu isteğin yerinde görülmesi üzerine bu çift harekete geçti.78 Zira SOE bu sırada İzmir yöresinde acilen Alman işgali sırasında faaliyet göstere­ cek bir sabotaj ekibine ihtiyaç duyuyordu. 1941 yılı baharında Almanların Ege Denizi’ni ele geçirmesiyle birlikte İzmir, SOE için, işgal sonrası hazırlıkîann yapılması ve fi­ ğe’de Alman faaliyetlerinin takip edilmesi açısından önemli bir mer­ kez hâline geldi. İşgalden önce SOE elemanı Paterson, ticarî konsolos maskesi altında SOE'nin İzmir’deki faaliyetlerini organize etmeye ça­ lışıyordu. Aynı şekilde SOE elemanı Paton da Fethiye’de görevliydi. İşgalden sonra Chastelain’den gelen emirle bu iki SOE temsilcisi, On İki Ada’ya yönelik birtakım faaliyetleri organize ettiler. Paterson ve Paton, adaların durumlan hakkında bilgi toplamak için ajan göndere­ rek olası müttefik saldırılan için stratejik noktalar tesbit edecekti. Ay­ nca, Almanlann İzmir ve Ege sahillerini işgali hâlinde, stratejik nok­ talan imha ederek Almanlann kullanımını engellemek ve Alman işga­ lini güçleştirmek için gerilla birlikleri oluşturmanın yollanm araya­ caklardı. Bunu yapmak için Dışişleri’nin yasağına rağmen Bodrum civannda telsız-telgraf operatörü dahil yerel halktan ajan sağlamak kaçınılmazdı. Paterson’un bunu organize etmesi zordu, zira kurulacak ekibin çoğunluğu Türklerden oluşmak zorundaydı. Adnan-Emine Cağaloğlu bu iş için biçilmiş kaftandı. Özellikle Adnan'ın bölgede yakın arkadaşlıklan vardı. Özellikle Türk askerî istihbaratında çalışan Halit Araçık ile yakın arkadaşlığının yanında bölgedeki bazı yönetici­ ler ile de arkadaşlığı vardı. Aynca bölgedeki polis ile de arası iyiydi. 78 HS 3/223, D/H6Û to SOE, 146/60/SMY, 20 April 1942. ing. Gizli örgütü fSOEFrtin Türkiye'deki Yapı (anması ve Faaliyetleri 127 Bu plân dahilinde İzmir’e hareket eden Cağaloğlu çiftinin, Türk otoritelerine orada olmalarının nedenini izah edebilmek için bir ge­ rekçeye ihtiyaç vardı., Bunun için önce Emme’nin Cafe ya da Cofeehouse gibi bir yer işletmesi plânlandı. Ancak İzmir’e vardığında bu işin çok pahalıya mal olacağı anlaşılınca vazgeçildi. Bu esnada Emme’nin, kocası Adnan'm yeğeninin sahip olduğu bir şapka fabrika­ sında veznedar ve muhasebeci olarak iş bulması, sorunu halletti. Harrop, Adnan'm isminin fabrikanın maaş Ödenen listesinde olmasına dikkat etti. Adnan’ın maaşı 200 TL idi ve SOE tarafından bu miktar yeğenine geri ödeniyordu. Bu iş polis takibinde olan Adnan’ın dikkat çekmemesi için ayarlanmıştı. Adnan, SOE’nin sabotaj faaliyetlerinden sorumlu kişisi olan Harrop tarafından şifreleşme konusunda eğitildi.79 Bu çifte, telsiz vericisi için uygun olan küçük bir apartman dairesi ayarlandı. Adnan ve Emine çifti apartmanın giriş katında kalıyordu. Üst katta kalan komşulanndan ayrı bir giriş kapısı vardı. Burası, gelen ve giden kişilerin komşuların dikkatini çekmemesi için özellikle tercih edildi. Bundan sonra Adnan, Harrop’un direktifleri doğrultusunda kendi­ ne bir çete oluşturmaya başladı ve kısa sürede önemli başarılar sağla­ dı. İlk Önce Türk gemisinde part-time olarak çalışan radyo operatörü Suat Erol’u buldu. Gemide çalışıyor olması, Suat’ın sürekli sahilde olmasına bir gerekçe teşkil ediyor; dikkat çekmiyordu. Gemi hareket­ lerinin takibi için sürekli bir elemana ihtiyaç duyan Adnan, burada kalması ve işinden ayrılmaması için Suat’a ayda 100 TL Ödedi. Ad­ nan'ın yeğeni Naim Filiz,, her türlü patlayıcı maddenin bulunduğu Ka­ raburun civa madeni fabrikasında, patlayıcı madde deposunun sorum­ lusu olarak çalışıyordu. Adnan, Naim’i de ayda 65 TL maaş ile işe al­ dı ve ona Hamdi Turan ve Hüsnü Aybar adında 40 TL aylık ödediği iki yardımcı ayarladı. Bu tür insanlardan geniş çaplı sabotaj hareketi beklemek çok fazla iyimserlik olurdu. Ancak SOE, onlardan küçük çaplı olsa da değeri fazla olan birçok sabotaj faaliyeti bekliyordu. Bü­ tün bu ajanlara, işgal olup da gerçek sabotaj faaliyetleri başlayıncaya kadar şebeke içinde kalmaları için paralan ödeniyordu.80 Bu ajanlann 79 PRO HS 3/221 Harrop to SOE. no. 152/18,28 Apıil 1942. 80 PRO HS 3/221, Harrop to SOE, no. 146/60/SMY, 20 April 1942. 128 Zor Yıllar eğitiminden Harrop sorumluydu. Elbette güvenlik gerekçesiyle Harrop bütün ajanlarla buluşamazdı. Bu yüzden Harrop, bu konuda tecrübeli olan Naim’in kardeşi Mahmut’u, sabotaj aletlerinin nasıl kullanılacağını göstermek üzere Ankara’ya çağırdı. Mahmut’a Harrop, İngiliz elçiliği bahçesinde patlayıcıların nasıl kullanılacağı konusunda eğitim verdi. Mahmut da İzmir’e dönüşte, Harrop’tan Öğ­ rendiklerini Naim’e aktardı, o da yardımcılarına öğretti.81 SOE, Adnan liderliğinde bir gerilla ekibi oluşturmuşken Ankara’da von Papen’e düzenlenen bombalı suikast girişimi işleri zora soktu. Alman hükümetinin gazabından endişelenen Türk otoriteleri, İngiliz­ lerin Türkiye’deki faaliyetlerine ciddî kısıtlama getirdi. Bu anlamda Türk hükümetinin daha önceden siyasî suçtan hüküm giymiş kimsele­ rin yabancı konsolosluk bulunan merkezlere yakın yerlerde oturması­ nı yasaklaması üzerine İzmir’de kalması imkânsız hâle gelen Adnan, Harrop’a gidebileceği yerlerin listesini verdi. Harrop, savaş hâlinde Alman işgal bölgesinde kalacak olan Bolu’yu tercih etti. Aynca, bura­ sı dağlık bölge olduğu için gerilla faaliyetlerine de uygundu. Bunun üzerine Adnan eşi ve çocuklanyla birlikte Bolu’ya hareket etti. Adnan, yeni yerine yerleştikten sonra Harrop’a, Naim’ı ve iki yar­ dımcısını Karaburun’daki fabrikadan alarak İzmir limanında balıkçı olarak çalışmaiannı sağlamasını önerdi. İzmir’deki denizcilik faaliyet­ leri çok önemli bir hedef olduğundan Harrop bunu kabul etti ve Naîm’i maden fabrikasından alarak İzmir limanındaki eski işi olan ba­ lıkçılığa dönmesini sağladı. Böylelikle işgal sonrası hedeflenen sabo­ taj alanına yakın olacaktı. Ancak iki yardımcısının maden fabrikasın­ da kalmasını İstedi. Bu, gerektiğinde patlayıcı ihtiyacının karşılanması için gerekli olacaktı. SOE’nin Türkiye’de herhangi bir patlayıcıya yaklaşmasına ve taşımasına izin verilmediği düşünülürse bu onlar için çok iyi bir fırsattı. Bu şekilde bu ajanlar, İzmir bölgesinde kendi pat­ layıcı depo malzemelerini oluşturabilirlerdi. Ancak Harrop, bu ajanla­ ra Alman gemilerine karşı kullanılmak üzere Londra’dan daha geliş­ miş patlayıcılar getirilmesi için SOE’den yardım istedi. Bu arada SI 82 PRO HS 3/221, Harrop to SOE (London), no. 236/60/18,20 Jıme 1942. PRO HS 3/221 Harrop to SOE, no. 189/60/18, 3 June 1942. İng. Gizli örgütü iSOEl'rtin Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri 129 Adnan, İzmir’deki organizasyonun sorumluluğunu Naim’in kardeşi Mahmut’a bıraktı. Mahmut, diğerlerine göre daha eğitimli ve daha or~ ganizasyoncuydu. Adnan, Bolu’ya taşındığında etrafı rahatça dolaşabilmesi için kendisini halı satıcısı olarak tanıttı. SOE, kendisine bu işi kurabilmek için iki bin TL ödemişti. Adnan, yeni merkezde yerleştikten sonra hemen bütün ileri gelen devlet görevlileri ile dostluk kurdu. Bunlar­ dan bazılarını zaten tanıyordu. Bu ona, yetkililerin iyi niyeti çerçeve­ sinde, bulunduğu şehri kolayca terk edip eski arkadaşları ile temasa geçmesi fırsatını veriyor ve faaliyetlerini yaymak için onların görüşü­ nü de öğreniyordu. Adnan’m taşındığı, bu yeni yerleşim birimi SOE faaliyetleri için gayet uygundu. Pek fazla polis kontrolü yoktu. Hü­ kümetin icraatlarından memnun olmayan bir kitle vardı ve bu kitle, her fırsatta yüksek sesle rahatsızlıklarını dile getiriyordu. Bütün bun­ lar gizli bir oluşum peşinde olan bir kişinin arayıp da bulamayacağı türden fırsatlardı. Nitekim Adnan, kısa süre içinde kendisi ile işbirliği yapmaya söz veren birçok yerel liderle tanıştı. Bu adamalann silah ve cephanesi de vardı. Ancak Harrop, rejime muhalif insanlarla işbirliği yapmanın şu an için politikalarına aykırı olduğu yönünde Adnan’ı uyardı ve bu insanlara yaklaşmamasını istedi. Ancak onlarla iyi ilişki­ ler kurmanın ve onların güvenini kazanmanın ilerisi için faydalı ola­ cağını belirtti. Çünkü ülkede karışıklık çıktığında Almanlara karşı bu insanlarla harekete geçilecekti. Adnan, siyasî faaliyetten ziyade sabo­ taj ve gerilla faaliyetleri için uygun birçok istekli insan buldu. Aynca yüzden fazla maceracı üyesi olan yerel tüfek üreticisi kulübünün baş­ kanı İle iyi arkadaş oldu ve başkan, Adnan’a acil durumda gerilla faa­ liyetlerine hazır olacaklanm garanti etti. Altı kişi ile de anlaştı, ama sayıyı kısa sürede yüz elliye çıkarma imkânı vardı.83 SOE’den Ad­ nan’a bu konuda yola devam izni çıktı. Ancak Bolu’daki bu plân İstanbul’un bağlı olduğu SOE Kahire Bölge Merkezi’ne bildirilince bundan derhal vazgeçilmesi istendi. Bu engel Adnan için felaket oldu; zira o,' adamlan toplamış ve plân yap­ mıştı. Çok geçmeden bundan vazgeçildiğini söylemesi, ciddî tepkilere S3 PRO HS 3/221 Harrop (o SOE. no. 278/60/18,2 Semptember 1942. 130 Zor Yıllar yol açtı. Kendisi, Türk hükümeti tarafından hükümete muhalif kitlele­ rin keşfi ile görevlendirilen provokatör bir ajan olmakla suçlandı. Ad­ nan, durumun böyle olmadığım söyleyebilecek pozisyonda değildi. Zira savaşın gidişatında ve Türkiye’nin savaşa yönelik tutumunda de­ ğişen bir şey olmamıştı. Bu esnada onun Bolu’dan da taşınması gün­ deme geldi. Ancak bu tam bu sırada Adnan ikinci bir felaket ile karşı karşıya kaldı. Zira Bolu’da deprem oldu ve Adnan'ın geçimini sağla­ dığı mağaza yıkıldı; kendisi de bunun üzerine Ankara’ya göç etti. Eğer Türkiye işgal edilmiş olsaydı Adnan’ın organizasyonu ciddî anlamda işe yarayacaktı. Özellikle Bolu’da, genişleyebilecek bir ya­ pıya gidiliyordu. Üstelik SOE' den eleman istemeden.84 İşgalin artık ihtimal dahilinde görülmediği 1943 yazından itibaren Adnan’ın kur­ duğu teşkilat ile ipler yavaş yavaş koparıldı. Adnan, onlarla tekrar di­ yalog kurmak ve 1941 yılındaki gibi tekrar organize olmak istediyse de maddî imkânlar sınırlı olduğu gerekçesiyle bu insanlar ile iletişi­ min kesilmesine karar verildi. SOE’nin bölgesel birlikler oluşturmak için temasa geçtiği kişiler­ den biri de, Atma Aşireti ağası İlyas’tı. İlyas, Almanlann tüm Türki­ ye’yi işgal etme ihtimalinin yüksek olduğu 1941 yılının başlannda teşkilata alınmıştı.85 Aslmda SOE, İlyas Ağa'ya yaklaştığında onun kendileri ile işbirliği yapmaya can attığını gördü. Kendisi, SOE' ye Türkiye’nin savaşa yönelik politikasında ciddî değişiklikler olursa beş yüz bin insan toplayıp İngilizler ile birlikte hareket edebileceğini söylüyordu. Aynca kendisinin Adana’dan İran sınınna kadar olan alanda faaliyet gösterebileceğini iddia ediyordu. Tabiî bu sayıda ve bu geniş alanda faaliyet iddiasının fanteziden ibaret olduğunun İngilizler de farkına vardı. Türkiye’yi iyi tanıyan İngilizler, İlyas’m ancak kendi aşireti adına konuşabileceğini, bahsettiği harekete giriştiği anda Türk otoritelerinin onları bastırmasından Öte, aşiretler arası çekişmelerin bi­ le buna engel olacağını biliyorlardı. Ancak İlyas, yapacağı yardım karşılığında savaş sonrası bağımsızlık istiyordu. İngilizler bu isteğe 34 35 HS 3/223. PRO HS 3/221, De Chastelain to SOE, 1784/13/18, 8 February 1943. İng. G izli örgütü fSOEKnm Türkiye'deki yapılanması ve Faaliyetleri 131 sıcak bakmadılar. İlyas kendi çapında İngilizleri inandırmak ve Kült­ lere bağımsızlık garantisi almak için çok dil döktü. Fakat İngilizlerin özellikle de Dışişleri Bakanlığı’mn bu savaşta Birinci Dünya Sava­ şı’nm aksine, Türkiye’deki Kültlere ve azınlıklara yönelik herhangi bir politikası yoktu. Her şeyden önce böyle bir gelişme Türkiye’yi Almanlann kampına iteceği, Irak’ta kurulan İngiliz yanlısı Nuri Said hükümetinin de düşmanlığını kazanacağı, daha önemlisi Irak, Suriye ve İran’ı içine alacak bir Kürt hareketinin Arap milliyetçiliğini körük­ leyeceği, bunun ise Filistin coğrafyasına yerleşen Yahudiler açısından iyi olmayacağı için bu tür tekliflere sıcak bakmadılar. Hatta İngiliz Dışişleri, SOE’nin Kürt ve Ermenileri kullanmak gibi niyetlerini duy­ duğu zaman buna şiddetle karşı çıktı.86 Ancak SOE’nin olaya yakla­ şımı biraz farklıydı. İlyas'm yüz kadar adam toplama kabiliyeti olsa bile Türkiye’nin politikasında radikal değişim olması durumunda böl­ gesel milis kuvveti için lâzım olabilir düşüncesiyle onunla irtibatı ko­ parmadılar.87 Aynca SOE’nin İlyas'tm vazgeçememesinin bir nedeni de, onu Almanlara kaptırmak istemeyişidir. Zira, doğruluğu tartışılır ama, İlyas; Almanlann kendisine bölgede isyan çıkarması için ciddî tekliflerde bulunduğundan söz etmişti. Üstelik Alman işgali karşısın­ da İngilizlerin en önemli hedeflerinden biri, Almanlan Suriye ve Irak’a sokmamaktı. Bu anlamda Ceyhan ve Toprakkale arasındaki tü­ nele yakın bir yerde oturan İlyas'm önemli katkılan olabilirdi. Aynca Suriye sınırındaki Kilis’te ve Adana’da önemli adamlan olan İlyas, Suriye’de akrabalan olan İslahiye’deki çok sayıdaki Türk ile de temas hâlindeydi. İslahiye’deki Türkler ineklerini otlatmak amacıyla Suriye tarafına geçmek için yerel polisten kağıt alabiliyorlardı. Tabiî ki bu, Güney Doğu Anadolu ile Suriye arasında iletişimi kolaylaştmyordu. Bu sayede Suriye bölgesinden İngilizlere istihbarat topluyordu. İngi­ lizler, Suriye’yi işgalden sonra da Alman etkisini ölçmek adına istih­ barat bilgisine ihtiyaç duyuyordu. 86 87 HS 3/225, ZP to CD, Alpha 223, 17 March 1942. HS 3/241, SOE (İstanbul) to SOE, no. 0130, 17 October 1941. 132 Zor Yıllar SOE, İlyas’tan, Diyarbakır başta olmak üzere Güneydoğu’daki di­ ğer illere giderek Kürîleri, Müttefikler lehine hareket etmeleri ve Türk hükümetine destek vermeleri için telkinde bulunmasını istedi. Sovyetlerin bölgedeki faaliyetleri ile ilgili kendisinden istenen raporunda İlyas, Rusların Kürtleri kazanmak için Türk-Rus ve İran sınırında cid­ dî gayret sarf ettiğini, Türklerin haberi olmadan yaklaşık bin kadar Kürt gencini SSCB’ye götürdüğünü, onlara Rusça öğrettiklerini ve komünist yaptıklarım iddia etti. Bunların tekrar geri gönderilerek ajan olarak kullanılıp kullanılmadığı konusunda bir bilgisi olmadığını söy­ leyen İlyas, aynca Ruslar’m işsiz Kürtleri iş ve yiyecek vaadiyle Kafi* kaslara kaçırdığını da rapor etti. Bu yöndeki Sovyet propagandası, Sovyet sınınna yakm Kültlerin Moskova’yı dost olarak görmesini sağladı.88 Aslında Sovyetler gerçekten de Doğu ve Güneydoğu Anadolu İle ilgileniyorlar, bu bölgede kendi nüfuzlarım artırmak için, İran’ın ku­ zeyinde yaptıklan gibi, Kürt gruplardan ve Taşnaklardan yararlanarak bölgede bir ayaklanma plânlıyorlardı. Türk emniyet güçleri, 1942 yıh içinde, bölgede bu amaç için faaliyet gösteren yüz yirmiden fazla Sovyet istihbarat ajanını yakaladı. Sovyetlerin Güneydoğu’da Kürdistan, Doğu Anadolu’da ise Ermenistan kurmak ya da Sovyet Ermenistan’ına katmak için faaliyet gösteren ajanlarının İtirafı ve on­ ların bu yöndeki propaganda malzemelerinin yakalanması, Sovyetieoq rin Türkiye üzerindeki faaliyetlerini daha da netleştirdi. İlyas sık sık SOE’ye, günü geldiğinde Kültlerin bağımsızlığı için Londra’ya gitmeyi arzuladığım söylüyordu. Sovyetlerin yukarıdaki faaliyetlerinden kısmen haberdar olan SOE, İlyas’m bağımsızlık ta­ leplerine şiddetle karşı çıktı. Zaten Sovyet endişesinden dolayı işbirli­ ğinden kaçman Türkiye’nin, bu tür faaliyetlerin Londra tarafından desteklendiğini anladığında Almanlara yaklaşma tehlikesi doğabilirdi. SOE ile ilişkileri geliştirmek için oğlunu da organizasyona dahil ettir­ 88 PRO HS 3/22İ, De Chastelain to SOE, ME, no. 1784/13/18, 8 February 1943. 99 Suat Akgiil, ‘İkinci Dünya Savaşı’nda Rusya’nın Kuzey İran’daki Faaliyetlerinin Böl­ geye ve Türkiye’ye Ekisi’, Altıncı Askerî Tarih Semineri Bildirileri l: İkinci Dünya Harbiye Türkiye (Ankara: Genelkurmay Basımevi, 1997), ss. 170-171. İnçe. Gizli örgütü fSOEKnin Türkiye/deki Yapılanmasi ve Faaliyetleri 133 di. SOE, işgal hâlinde iletişimi sağlamak için oğlunun işe yarayacağı düşüncesiyle onu telsiz operatörü olarak eğitmeye başladı. Aslmda İlyas ne bağımsız bir Kürt devleti peşindeydi, ne de başka bir şey. O, sadece kişisel menfaati adına SOE ile işbirliği yapıyordu. En basitin­ den oğlunun İngilizce öğrenmek için İngiltere’ye gitmesinin kolaylaş­ tırılmasını istiyordu. Zaten İngilizler onun bu ve benzeri istekler pe­ şinde koştuğunun farkındaydılar, ancak Alman işgali hâlinde işe yarar düşüncesiyle iletişimi sürdürdüler. Nitekim 1943 ortalarında Türki­ ye’ye olabilecek Alman saldırısının Batı Anadolu ile sınırlı kalacağına inanıldığından dolayı SOE, İlyas ile olan bağlantısına son verdi. Bun­ dan sonra İlyas, SOE ve İngiîizlere karşı düşmanca bir tutum içerisine girdi. îngilizlerin temasa geçtikleri kişilerden bir diğeri de Kilisli Şeyh Abdullah’tı. Yan Arap yan Kürt olan Abdullah, subay olarak orduda görev yaparken rejime karşı muhalefetinden dolayı 1941 yılı ortala­ rında görevden uzaklaştırıldı ve Konya’ya sürüldü. Şeyh Abdullah, ne Alman yanlısı ne de müttefik yanlısıydı, SOE, kendisiyle İlyas vasıta­ sıyla temasa geçti. Çoğu Kilis ve İslahiye’den 7-8 bin kadar silahlı adamı olduğu tahmin ediliyordu. Bunların hem silahlı hem de Şeyh Abdullah'a bağlı olmaları SOE için iyi bir fırsattı, bunu değerlendirdi­ ler. Bunlar aynı zamanda Suriye bölgesine çok rahatlıkla girip çıkıyor, orada birtakım olaylara müdahale ediyorlardı. Mesela Kasım 1942 ta­ rihinde Şeyh Abdullah'ın adamlarından Haşan adında bir kişiyi, aşiret lideri Hacı Şeyh Ağanın kardeşi Cemal’i öldürtmek için Suriye’ye gönderildi. Ertesi ay Hacı Şeyh Ağa’yı öldürmek için Haşan ve diğer üç adamı Suriye’ye gönderdi. Ancak haber sızdırıldı ve Şeyh Ağa karşı atağa geçerek Haşan ve üç adamını öldürdü.90 Şeyh Abdullah ile de ilişkiler 1943 yılı ortasından itibaren zayıflatıldı. Ona son ödeme 1944 yılı başında yapıldı. Fakat o, İlyas'm aksine İngiîizlere karşı dostane tutumunu sürdürdü. SOE’nin, Türk olup da yurtdışında kullandığı ajanlan da vardı. Bunlardan biri, Saffet Lütfi Tozan'âh Pants sahte kimliği ile bilinen 90 HS 3/221, D/H13 to DSO(A), 8 February 1943. Zor Yıllar 134 Tozan, İstanbul’da silah tüccarlığıyla ilgilenen zengin bir İçişiydi. Bir Alman ile evli olup bir ara Finlandiya fahri başkonsolosluğu da yaptı. İnönü ile arası iyi değildi ama Romanya ve Macaristan’da üst düzey insanlarla arası gayet iyiydi. Türkiye’den ve Romanya’dan Yunanis­ tan’a gıda satışı yapıyordu. Romanya ile olan bağlantısından fayda­ lanmak isteyen SOE nin Balkanlar genel sorumlusu Masterson, 1942 yılı başlarında İstanbul’da, Pants ile temasa geçerek kendileri için Romanya’da birtakım işler yapmasını istedi. Bu teklifi kabul eden Lütfi Tozan, Romanya’ya telsiz vericisi ve şifre götürdü. Ancak To­ zan yolda iken İngiîizler, Türkiye’den Sofya’ya gönderilen Alman mesajının şifresini okuyunca Almanlann Tozan’m kimliğini Öğren­ dikleri anlaşıldı. Bunun üzerine SOE, Tozan’a ulaşmayı defalarca denediyse de başaramadı. îngilizlerin tutuklandığını zannettiği Tozan, 15 Mart’ta telsiz vericisini Romanya’ya ulaştırdı. Ancak tam bir ay sonra, yakalanıp serbest bırakılan bir SOE ajanın yaptığı gaflar sonu­ cunda tutuklanarak önce ölüm, sonra 12 yıl hapis cezasına çarptırıldı. SOE, Tozan’ı kaderine terketmedi. Temmuz 1943 sonunda Chastelain, Tozan’m şerbet bırakıldığını, ancak gözlem altında oldu­ ğunu öğrenince onu kurtarmak için harekete geçti. Uzun süren bir ha­ zırlıktan sonra Tozan’m kaçırılmasını sağladı ve Tozan, 29 Temmuz 1944 tarihinde İstanbul’a ulaştı.91 SOEnm İletişim Sorunları 1941 sonlarına kadar SOE’nin Kahire ile yazışmaları, MI6’in şifre­ si ile M 16’e ait telsiz vericisi Üzerinden gönderildi. Bundan dolayı M/<5’in, .Sü/Tnin bütün plânlarını okuma lüksüne sahip olması SOE’nin içine sinmedi. Aynca SÖE’nin göndermek istediği mesajlar anında işleme alınmıyor, öncelik Mîö’e ait mesajlara veriliyordu. Bu durum, iki kuruluş arasında ciddî sorunlar doğurmaya başladı. Benze­ ri birkaç olaydan sonra kendisine ait şifresi olmadan bu işin olmaya­ cağını düşünen SOE, 1941 yılı yazında kendisine ait şifre oluşturdu. Ancak MI6, ne olduğunu bilmediği SOE nin mesaj lannın kendi telsiz verici ağı üzerinden gönderilmesini reddetti. Bu yüzden SOE yavaş ve 91 HS 3/231, BSS/D to AD/P, BSSD/KV/1641,1 August 1944. İng. Gizli Örgütü fSOEİ'nin Türkiye'deki Yapı [anması ve Faaliyetleri 135 daha pahalı olan ticarî kanalları kullanmak zorunda kaldı. Üstelik tica­ rî kanallar pek güvenli de değildi. Dolayısıyla İstanbul SOE, iletişim için kendi telsiz kanalım kurmaya karar verdi ve İstanbul limanı do­ laylarında konuşlanan Konsolosluk binasında başkonsolosun izni ile kendi istasyonunu kurdu. Operatör sorununu, MI6 elemanı olan B. G. Wilson’u, uzun münakaşalardan sonra, kendi organizasyonuna dahil ederek halletti. Konsolosluk istasyonu, kısa zamanda SOE’ye çok küçük gelmeye başladı. Üstelik burası, işgal ya da bombalama durumunda ilk hedef­ lerden olacağından Bailey, istasyonu Göztepe’den alman bir eve taşı­ dı. Burası geniş ve bahçeli bir evdi. Yani tam SOE ye uygundu. An­ cak konsolosluk binası, elçiliğe ait olduğundan giren çıkan pek dikkat çekmezken yeni taşman yerde bu sorun vardı. Güvenlik sorunu da işin bir başka yönüydü. Bir başka sorunda ev sahibiydi. Çünkü o, evini daha önceleri bekarlara vermiş olmaktan şikâyetçiydi. Şimdi Donan­ ma Ataşesi olduğunu bildiği Chastelain’e verdiğini düşünüyordu. Oy­ sa evde bir sürü insan kalıyordu. Ev sahibinin ziyareti, buranın kapa­ tılması anlamına gelebilirdi. Ayrıca olup biteni gizlemek için birçok delilin de yok edilmesi, İşin başka bir dezavantajıydı. Denize yakın ve de bu iş için daha uygun bir ev bulunca bu sorunlar giderilmiş oldu. Buranın ev sahibi, elçilikte çalışan bir İngiliz’di. SOE ona gerçek amaçlannı da söyledi. Burası, gözlem için harikaydı. Burada kurulan telsiz vericisi sayesinde Romanya ile de haberleşiliyordu. Diğer stratejik özelliklerinin yanında Ploeşti gibi çok önemli petrol yataklarına sahip Romanya’daki gelişmeler ve Romanya’nın savaşın seyrine yönelik tutumuna İngilizler özel önem vermekteydi. İşgal al­ tında olmasından dolayı Romanya ile SOE ilgilenmekteydi. 1940 yazı itibarıyla tamamen Alman denetimine geçen Romanya’da SOE teşki­ latlanamadı; ancak İngilizler, İstanbul SOE aracılığıyla geride bırak­ tıkları yerel ajanlar ve gizli telsiz vericileriyle ülkedeki gelişmeler hakkında bilgi ediniyorlardı. SO E nin Göztepe’deki telsiz operatörle­ ri, Romanya polis yayınlarını dinliyor ve gelişmeler ile ilgili bilgileri topluyordu. Aynca Romanya’daki ajanları ile telsiz iletişimi kurmaya çalışıyorlardı. 136 Zor Yıllar Aslında bu tür bilgileri toplama işi, İngiliz İstihbarat Servisi’nin şifre ile ilgili istihbarı bilgi toplayan ve radyoları takip eden birimi olan M 18 ya da SIGINT in işiydi. 1944 yılı başında M18 daha geniş ala­ nı dinleyebilmek için kendi operatörlerini ve malzemelerini İstan­ bul’daki SOE’ye gönderdi. Balkanlar’daki diğer istasyonlardan topla­ nan bilgilerin koordinasyonu için de bu işbirliği gerekliydi. Çünkü Türkiye, M/S’in bir tarafsız ülkede çalışmayı denediği ilk ülkeydi. Ta­ rafsız ülkede nasıl teşkilatlanacaklarını tecrübe etmediklerinden SOE’nin desteği kaçınılmaz oldu. Aynı zamanda bu işi yapacak orga­ nizasyonları ve masrafları karşılayacak güçleri de yoktu. Dolayısıyla M18, barınma, kara ve deniz ulaşımı, diplomatik bagaj imkânları, he­ sap ve ödeme, sivil posta ve askerî posta gibi SOE'nin sahip olduğu bütün servislerinden ücretsiz faydalandı. Bütün bunlann ötesinde SOE’nin, Balkan ülkeleri ile ilgili ele geçirilen bilgileri tercüme ede­ cek Balkan dilleri konusunda uzman elemanları vardı. Eğer SOE' M 18' e bu imkânları tanımasaydı Türkiye’de ciddî eleman ve ekipman sıkıntısı çekecekti. Bu işbirliği neticesinde İstanbul’daki SOE ve MI8 organizasyonu, ortak yönetim ve yardımcı servisleri oluşturdu. M/S’in bağımsız orga­ nizasyon olarak personeline Türkiye’ye giriş izni elde etmesi zordu. Halbuki SOE, elçilik departmanı olarak bilindiğinden MI8 personelini kendi personeliymiş gibi Türkiye’ye getirme imkânı vardı. Aynca yaptıklan işin gizliliğinden dolayı M/S personelinin de kimliği ifşa ediimemeliydi. SOE’nin kanatlan altında çakşmalan, Türklerin MI8 personelinin sadece sıradan SOE operatörleri gibi alıcı ve vericiler ile meşgul olduklanna inanmalannı sağladı. Bu arada SOE ve M/S’in telsiz/radyo (Wf i ) istasyonlannın Türklerden tamamen gizli olmadığını da belirtmek gerekir. 1944 yılı ortalannda Türkiye ile Mihver arasında ilişkiler kesildikten hemen sonra, SOE ve M/S’in telsiz istasyonlannın bulunduğu binaya sık sık polis baskmlanm önlemek için burada bazı gizli faaliyetlerin gerçekleştiril­ diği konusunda İngiliz İstihbarat Başkanı tarafından Türk Emniyeti’ne bilgi verildi.92 92 HS 3/172, Force 133 and MI8 in Istanbul, October 1944. İng. Gizli örgütü İSOEl'nin Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri 137 SOE'nin Türkiye’deki ana W/T istasyonlanndan biri de, SÖE’nin Yunanistan sorumlusu David Pawson’m, Yunan Birimini İstanbul’dan İzmir’e taşımasıyla İzmir’de kurulan istasyondu. Bu istasyona SOE çok önem verdi, çünkü buradan Ege adalarındaki gelişmeler takip edi­ liyordu. Bu istasyonun geliştirilmesi ve iletişimin daha sağlıklı ger­ çekleştirilebilmesi için SOE, bu konuda profesyonel olan yüzbaşı Polley’yi İzmir’e gönderdi. Polley bir müddet sonra Yüzbaşı Taylor ile değiştirildi. Taylor’m Ege adalarının 1943’teki işgali sırasında ile­ tişimin sürdürülmesinde çok önemli çalışmaları oldu. Bu istasyon da 1945 Ocak ayında kapatıldı. İstanbul’a yakm olmasına rağmen coğrafî sebepten dolayı İzmir istasyonu çoğunlukla bağımsız hareket etti. An­ cak güvenliğin yanında, çalışma şartlan da başlangıçta iyi değildi. Her şeyden Önce rahat çalışabilmeleri için yeterli malzemeleri yoktu. An­ cak sonradan buranın donanımı da sağlandı. Bunun yanında SOE, bir de Askerî Ataşe ile anlaşarak işgal hâlin­ de kullanılmak üzere Türkiye’de çalışan inşaat şirketlerinin çalıştıklan alanlara patlayıcı maddeler depoladı. İnşaat personeli, zamanı gel­ diğinde çalıştıkları havaalanı, liman, köprü, yol vs. gibi stratejik yerle­ re patlayıcı malzemelerin taşınmasında yardımcı olacaktı. Bu koordi­ nasyonu sağlamak için Askerî Ataşe ile her parti için bir telsiz seti ve operatörü sağlama konusunda anlaşıldı. Ankara, Afyon ve İskende­ run’a telsiz seti yerleştirmek plânı dahilinde ön araştırma yapmak üze­ re elemanlar gönderildi Ancak işgal ihtimal dışı olunca Ataşe malze­ meleri bırakmalarım istedi; SOE kabul etti. İstasyonlardan biri de, Karabük’teydi. SOE, işgal anında Kara­ bük’ün Almanlann eline geçmemesine Önem veriyordu. Bu nedenle burası ile iletişimin sağlıklı olması adına burada bir telsiz seti kuruldu. Birinci Dünya Savaşı’nda donanmada çalışan Eglan adlı bir İngiliz, buraya telsiz setini kullanmak üzere gönderildi.93 93 HS 3/244, D/H 13 to London, 985/13/18, 28 May 1942; H/S 3/244, D/H13 to SOE, 1446/13/18,23 September 1942 Zor Yıllar 138 İşgal sonrası için Türkiye'de kurulan Gizli Telsiz istasyonları Almanların Türkiye’yi işgal etmesi durumunda Türk ajanlarının kurduğu gizli direniş örgütü ile SOE arasında irtibatı sağlamak için çalıştırılmaya hazır toplam on bir adet işgal sonrası telsiz istasyonu vardı. Buradaki tek sıkıntı Türkiye’deki telsiz vericilerinin çok az ge­ lişmiş olmasıydı. Operatörler bu iletişimin can daman olduğu için SOE bunlann eğitimine önem verdi. Operatör eğitimi için ilk Önce Harrop üstlendi. Ancak Harrop, işlerinin yoğunluğu nedeniyle opera­ törlerin eğitimine yeterince zaman ayıramayacağmdan full-time ope­ ratör eğitimcisine ihtiyaç duyuldu. Bunun üzerine Harcop’un yoklu­ ğunda bu işi üstlenmek üzere Kahıre’den Yüzbaşı Polley gönderildi. Polley, harika bir öğreticiydi ve Öğrencileri büyük ilerleme kaydetti. Operatörlerin eğitimi Harrop tarafından İstanbul’da bir evde ger­ çekleştirildi. Güvenlik amacıyla bir öğrencinin diğerini görmemesi önemliydi. Dolayısıyla sımf eğitimi yapılamıyordu. Zamanı, öğrenci­ lerin birbirleri ile karşılaşmayacak şekilde ayarlamak gerekiyordu. Bu eğitim süresi tamamlanınca öğrenciler, Asya tarafmda faal hâldeki SOE’ye ait savaş istasyonuna getirildi ve burada çalışma koşullarına, yönelik uygulama yaptırıldı. Bu esnada güvenlik daha da önemliydi. Zira bu istasyon, Türk polisi tarafından biliniyordu ve buraya girençıkanîann, özellikle de bu öğrenciler açısından, gizliliği önemliydi. Bu safhadaki eğitim daha yavaş olduğundan bir günde iki öğrenciden daha fazlasını almamaya karar verdiler. Bu istasyonda İstanbul ile Kudüs arasında eğitim programı yapıldı ve öğrenciler gerçek ortamda eğitim yapma fırsatı yakaladılar. Ancak iletişim için mesaj gönderdikleri SOE’nin Kudüs organizasyonu işbir­ liği için fazla istekli olmayınca, üstelik riski de fazla olunca bu istas­ yona öğrenci getirme riskini daha fazla göze alamadılar. Ancak bu iş­ ten vazgeçmediler. İstanbul limanı civarındaki eski Konsolosluk bina­ sının bodrumunda eğitim amaçlı bir istasyon kuruldu. Bu eğitim, SOE’ye de, eğitim sürecinin tamamlanmasından önce öğrencilerinin hazır olup olmadığını göstermesi açısından önemliydi. Bu öğrencile­ ' Irtg. Gizli Örgütü fSOEl'nin Türkiye'deki Yapılanması ve Faaliyetleri 139 rin, eğitimlerini tamamlar tamamlamaz SOE ile olan diyaloglarını kesmeleri arzu ediliyordu. Ancak bu tip eğitim, belli bir süre sonra unutulacağı için iki ayda bir telsiz eğitimi alan kişiler tekrar İstanbul’a davet edilerek bilgilerini tazelemeleri isteniyordu. Türk ajanlarından Bekir Kara'mn adamları arasından telsiz opera­ törü olarak eğitim vermeye müsait kimse olmadığı için işgal anında, dışarıdan Bekir’e İngiliz bir elaman gönderilecekti. Aslmda Bekir, kendi organizasyonunda telsiz operatörlüğü eğitimi için bir eleman göndermişti. Hatta Harrop onu, Türklerden telsiz operatörlüğü eğitimi alanların en zeki ve eğitime en uygunu olarak tanımladı. Ancak sade­ ce Türkçe yazabildiği için geri gönderilmek zorunda kalındı. Başka eleman bulunamadığından işgal anında Bekir Kara'ya bir İngiliz ope­ ratör temin edilecekti. Kara, SOE’den; Enez, Edime ve Kırklareli’nde kurulmak üzere üç tane istasyon istedi. İşgalin yaklaştığı anlaşıldığı anda Bekir Kara telsiz vericilerini teslim alacak ve hemen kendisine bir operatör gönderilecekti. Adnan Cağaloğlu, yukarıda değinildiği gibiîzmir’den sürüldükten sonra Bolu’da da gizli örgütünü kurmaya başlamıştı. Dolayısıyla onun iki ayrı branşı olduğundan İzmir ve Bolu ile irtibatı sağlamak için bi­ rer istasyon oluşturuldu. İzmir’deki istasyon zaten hazırdı. Bolu’daki istasyon İse, Adnan m elemanlarından birine ait bir çiftlikte kuruldu. Burada kumlan telsiz istasyonlarım çalıştırmak için Mahmut Filiz eği­ tim aldı. Mahmut, Adnan'm kurduğu organizasyonunun İzmir branşı­ nın lideriydi. Operatör olarak eğitilmek için gönüllü oldu. Diğerleri­ nin altı ayda tamamladığı kursu, Mahmut üç hafta eğitim ve daha son­ ra on gün tazeleme eğitimi süresinde tamamlamıştı. Adnan Cağaloğlu tarafından İzmir branşında çalışmak üzere istihdam ettiği Erol Suat, SOE ile direkt temas hâlinde olmadı. Zaten eski bir gemi operatörü olduğundan telsiz iletişimi konusunda bilgisi vardı. Sadece Mahmut tarafından şifre konusunda bilgilendirildi. Adnan Cağaloğlu'nm Bolu branşında çalıştırılmak üzere istihdam edilen operatör ise, PTT eski telgrafçısı Ahmet Kop’tu. 140 Zor Yıllar SOE'nin Türkiye’deki diğer iki önemli Türk elemanının, Şeyh Ab­ dullah ve İlyas olduğunu yukarıda belirtmiştik. Şeyh Abdullah telsiz operatörlüğü eğitimi almak üzere oğlunu gönderdi. Onun operatörlük için seçilme nedeni, askerlik için erken yaşta olması ve babasının di­ ğer arkadaşlarının çok yaşlı .olmasıydı. Abdullah'ın oğlu eğitim süre­ cini kolaylıkla başardı. Bu, İstanbul ya da Doğu Anadolu’da kullanıl­ mak niyeti ile eğitildi. İlyas da, kendi ekibinin telsiz operatörü olarak oğlunun eğitim almasını istedi. Ancak oğlu, kısa sürede tembel ve ye­ teneksiz bir Öğrenci olduğunu gösterince geri gönderildi. Aslında o da babası gibi bu iş ile ilgilenmiyordu. Asıl amaç, Ingilizlerden maddî menfaat temin etmek ve Londra’da kendine iş bulmaktı.94 İlyas ile Abdullah'ın birbiri İle irtibatlı olarak çalışması plânlan­ mıştı. Daha doğrusu İlyas, pek güvenilir bulunmadığından, Şeyh Ab­ dullah'tan onu kontrol etmesi istenmişti. Bu iki kişi ile irtibatı temin için önce iki istasyon kurulması kararlaştırıldı. Ancak Abdullah' m gö­ rev yeri sıklıkla değiştiği için organizasyonun nereye kurulacağına ka­ rar verilemedi. İstanbul-Kadıköy, Gaziantep, Diyarbakır ve Elazığ olmak üzere dört yer araştırıldı. Sonunda istasyonundan birinin Kadı­ köy’e kurulmasına karar verildi. İşgal anında kendilerine telsiz opera­ törü sağlanacaktı.95 Bunlar dışında SOE, farklı özelliklere sahip telsiz operatörü olabi­ lecek kişiler ile temasa geçti. Bunlardan bir tanesi, A/H28 kod adlı Türkiye doğumlu Yunan vatandaşı olan bir kişiydi. Adım tespit ede­ mediğimiz bu kişi, Yunan ticaret filosunda iki yıl mühendis ve elekt­ rik teknisyeni olarak çalışmıştı. Savaş çıktığında Fransa’da serviste çalışmak üzere ona teklif götürüldü. Fransa ve İtalya’da bazı faaliyet­ lerde bulunuktan sonra 1941 sonlarına doğru İstanbul’a geldi. Burada, SOE ile temasa geçince işgal sonrası telsiz operatörü olarak çalışmak üzere eğitime alındı. İstanbul’da kapısı iki sokağa açılan küçük bir elektrik ve radyo dükkanı vardı. Bu dükkanın, su deposunun ve ancak derin araştırmay­ 94 95 HS 3/223,SOE in İstanbul report on operator. HS 3/223, SOE İstanbul report on Post-Occupational W/T Sitatİons. İng. Gizli örgütü (SOEKnirı Türkiye'deki VaDilanması ve Faaliyetleri 141 la keşfedilebilecek bir de bodrumunun olması, SOE İçin daha da avan­ tajlıydı. Hatta dükkanda müşteri varken bile burada operatörün çalış­ ması mümkündü. A/H28’in becerisini gören Harrop, onun biraz maddî destek ile liman civarında bir dükkan açıp burada telsiz istasyonu kurmasını arzu ediyordu. Maddî destek sağlanamadı ama AİH28 kendi imkânlarıyla şehirde bir dükkan daha açtı. Burası halkın yoğun olarak yaşadığı bir sokaktaydı ve aynı zamanda Alman elçiliğine de yakındı. Üstelik A/H28’m kaym pederinin de bu civarda bir pansiyonu vardı ve müşterileri arasında elçilikte çalışan Alman görevliler vardı. Bun­ dan dolayı A/H28’in hararetli bir Alman yanlısı olduğu imajı etrafta uyandırıldı. Hatta kendisine İstanbul AEG acenteliği verildi. Bu du­ rum İstanbul işgal edilse bile A/H28% Almanlann dokunmayacağı güvencesi verdi. Dolayısıyla bu şekilde telsiz istasyonunun da işgalde açık olması şansı elde edilmiş oldu. Katta bu güveni Almanlara aşıla­ dığının testi, Türkiye’nin Almanya ile ilişkilerini kestikten sonra AEG’nin İstanbul şefinin A/H28’e yaklaşarak Almanlar adına çalışma­ sını istenmesinden anlaşılıyor. Ancak sonradan teklifi getiren Alman, Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldığı için çifte ajan olma şansı kalma­ dı. Eğer Alman işgali gerçekleşseydi A/H28, SOE’nin çok işine yarayacaktı. jSÖE’nin telsiz operatörü olarak istihdam ettiği bir başka kişi ise, A/H 29 kodlu elektrik mühendisi bir Bulgar’dı. Bulgaristan’ın Al­ manya tarafından işgali hâlinde Bulgaristan, Almanya ile ittifak yapa­ cağından İstanbul'daki Bulgarlar rahat hareket edebilirlerdi. Kendisi­ nin küçük bir işyeri vardı ancak varlık vergisi yüzünden kapatmak zo­ runda kaldı. Dolayısıyla Taksim’de kendi dairesinde çalışmaya başla­ dı. Burası kalabalık blokların olduğu bir siteydi ve telsiz istasyonu yerleştirmek için birebirdi. Zira civarda bir hayli konsolosluk vs. var­ dı. Halkın radyosu zaten bunlarla yeterince rahatsız edildiğinden bu­ rada bir istasyon dikkat çekmeyebilirdi. Burası gerçekten baştan aşağı bir arama ile ancak açığa çıkabilirdi. A/H29 buraya kimsenin dikkatini çekmeden girip çıkıyordu. 142 Zor Vıüar Almanlar Türkiye'deki İngiliz İstihbaratına Sızıyor Almanlann, Çiçero lakaplı İlyas Bazna adındaki İngiliz Büyükel­ çisi’nin kavası vasıtasıyla, savaşın seyrini etkileyebilecek gizli belge­ lere ulaştığı, ancak Nazi ileri gelenlerinin bu belgeleri İngilizlerin ka­ sıtlı olarak verdiğini düşünüp değerlendirmemesinden dolayı savaşın seyrini ciddî olarak etkilemediği artık bilinen bir casusluk olayıdır. Tabiî Çiçero Türk istihbaratının yönlendirdiği çok taraflı bir ajandı. Bazna’nm elde ettiği bilgileri, M AH değerlendirdikten sonra Alınanla­ ra ulaştırılıyordu.96 Burada, bu olaya tekrar değinilmeyecek, bunun dışında Almanlann Türkiye’deki İngiliz gizli servislerine sızma gay­ retleri üzerinde durulacaktır. a. MOR (Freund) A/H2, Türkiye’de iken Nazi karşıtı olduğunu iddia eden Freund adında bir Alman ile temasa geçmişti. Freund ile A/H2, Nazi işgali al­ tındaki Çekoslovakya’nın Sudeten bölgesinde gizli W/T istasyonu kurma imkânını konuşmuşlardı. Freund, durumu araştırmak için Al­ manya’ya gitti. Döndüğünde raporu sunmak için İstanbul’a geldi, an­ cak A/H2 Türkiye’den ayrılmıştı. Temasa geçeceği kimseyi bulama­ yan Freund, doğrudan Ingiliz elçiliğine gitti. İngilizce ve Fransızca bilmediğinden Almanca konuşabilen Harrop ile temasa geçmesi üze­ rine durum anlaşıldı. Sudeten’de radyo mühendisi bir arkadaşının yardımıyla bir W/T kurduğunu söyledi. Bunu Almanya’daki gelişme­ leri takip etmek ve propaganda ve sabotaj faaliyetleri için iyi bir fırsat olarak gören SOE, kendisine bir şifre temin etti. Almanya’ya dönen Freund ile bu sayede iletişim kuruldu ve karşılıklı mesajlar gönderildi. Freund, ilk olarak A/H2 tarafından kendisine sağlanan W/T ile gönderilen direktifler çerçevesinde Nazi karşıtı propaganda yayacaktı. Onun göndereceği bilgiler, askerî istihbarat olacaktı, ancak Freund’un gönderdiği bilgiler pek kullanışlı değildi. Tek kullanışlı bilgi, Alman 96 Süleyman, Şeydi, Çiçero Olayı: 1940’Iarda Ankara’da İstihbarat Savaşları, Toplumsal Tarih, Sayı: 121, Ocak 2004. s. 92-99; Erdal lîter, Millî İstihbarat Teşkilatı Tarihçesi (Ankara: MİT Basımevi, 2002), s. 50-51; Özkan, a.g.e., s. 179. İng. Gizli örgütü (SOEl'nin Türkiye'deki yapılanması ve Faaliyetleri 143 savaş gemilerinin İngiliz Kanal’ı harekatıyla ilgiliydi. Ancak Freund verdiği bilginin dikkate alınmamasına çok kızdı. Freund’un askerî is­ tihbarat için faydalı olmayacağını anlayan Harrop, ona Almanya için­ de sabotaj organizasyonu kurması için öneride bulundu. Freund, bu öneriye büyük bir heyecanla yaklaştı ve bu işi yapmaya gönüllü arka­ daşlarının olduğunu söyledi. Çok geçmeden de Breslau bölgesinde tren yoluna zarar verdiği raporunu gönderdi. Freund, Almanya’daki bazı fabrikalarda da benzer faaliyetler gösterdiği iddiasmdaydı. Elbette SOE, Freund’un, kendi organizasyonlarına sızmaya çalışan bir Nazi ajanı olabileceğini her zaman hesaba kattı ve dikkatli yaklaş­ tı. Özellikle kendisine verilen görevi hemen yerine getirmesi ve sabo­ tajı başarması Freund hakkmdaki şüpheleri arttırdı. Bir demir yoluna sabotaj düzenlemesi için Freund’a bir test görevi verildi. Bunun ya­ nında Almanya’daki yaşam hakkında cevabı bilinen somlar soruldu. Bunlardan tam netice alınamadı. Bütün bunlar Freund hakkmdaki şüpheleri artırdı. Üstelik bahsettiği sabotajları gerçekten yapıp yap­ madığı da öğrenilemedi. Sonuçta Nazi ajanı olduğuna dair şüpheler iyice artü. Bu arada Freund kendisine üç aylık çalışması için söz veri­ len parayı almak üzere İstanbul’a geldi; ancak SOE, onun için para ayırmamıştı. Freund’u direk olarak reddetmek ondan şüphelenildiği an­ lamına geleceğinden Türkiye’de değil de Viyana’da onun yapabilece­ ği bir şeyler olduğu söylendi. Bu şekilde Freund, İstanbul’dan da u~ zaklaştınlarak kendisinden kurtulunmuş olacaktı. Aynı zamanda onun Türkiye dışında yakalanması için de bir tuzak hazırlandı. Anlaştıkları üzere ona daha önce vaat edilen para, Viyana’daki Bristol Hotel’e Herr MOR adına bırakılacaktı. Freund bu teklifi kabul etti. Bir hafta içinde Harrop gizli bir kaynaktan, Gestapo’nun Herr MOR adına bu otele para bırakacak kişinin tutuklanması için emir verdiğini öğrendi. Dolayısıyla Freund’un, İstanbul’daki SOE organizasyonuna sızmaya çalışan Gestapo’nun ileri gelen subaylarından biri olduğu anlaşıldı. Ancak anlaşılmasın diye birkaç W/T mesajı daha gönderildi. Freund, paranın alınamadığı şeklinde şikâyetlerde bulundu. Birkaç ay sonra Sofya’dan Freund imzasıyla bir telgraf geldi. Freund yeni teklifleri 144 Zor Yıllar olduğunu, bunu görüşmek üzere İstanbul’a gelmek istediğini söylüyordu. Ancak SOE, bunları mektupla göndermesini istedi. Freund, SOE’nin İstanbul’daki şubesini çözemedi. Sadece Harrop’u tanıdı. Harrop ise zaten Almanlar tarafından bilinen bir isimdi. Tabiî Almanlar onun SOE için değil de Askerî Ataşe için çalıştığını düşünü­ yordu. Freund’a verilen şifre de, Harrop’un SOE’rim yazışmalarında kullanılan şifresi değil, Chastelain tarafından oluşturulmuş kodlardan ibaretti. Zaten Harrop’un ismi Almanlar tarafından biliniyordu, o yüzden kendi ismini de bu şifreye yazmıştı. b. Maria Dumont Abwehr in İstanbul’daki ajanları olan Eric Vermehren ve Wilhelm Hamburger’in Şubat 1944 tarihinde Müttefiklere iltica etmesi netice­ sinde verdikleri bilgiler Almanlann, SOE’nin karargah olarak kullan­ dığı Goeland Deniz Nakliyatı Departmanı’na sızmayı başardıklannı gösterdi.98 Konsolosluk bünyesinde faaliyet gösteren bu departman, daha ziyade Almanlann eline geçen müttefik gemilerin kurtanlmasma yönelik hukukî mücadele veriyordu. Bu konuda da ciddî başanlan vardı. Sorgulamalannda Vermehren ve Hamburger, İstanbul’daki SOE organizasyonu ile yakm işbirliği içinde çalışan bu departmana Abwehr’in sızmayı başardığını söylediler. Aynca adı geçen kişiler, Abwehr’in İstanbul Bürosu başkanı Leverkühn’ün, Goeland Deniz Nakliyatı Departmanı müdürü olan Walton’un, Dışişleri ile Goeland gemilerinin kurtanlmasma yönelik yürüttüğü hukukî mücadeleyi içe­ ren yazışmalarının birer kopyasını düzenli olarak elde ettiğini itiraf et­ tiler. Bu belgeleri sağlayan kişi, her kimse, her yazışmanın bir kopya­ sını Abwehr’e iletiyordu. Hatta Vehmehren, Leverkühn’ün ajanı vası­ tasıyla Walton’un bürosunun anahtanm da elde ettiğini söylüyordu. Bu ciddî bir iddiaydı. Vehmehren’in Türkiye’de bulunan Goeland gemileriyle ilgili mahkemenin aynntılanm da bilmesi, Walton’un ofi­ si hakkında söylediklerinin doğruluğunu ispatlıyordu. Vehmehren, el­ de edilen bu bilgiler sayesinde îngilizlerin Alman avukatın tarafından 97 98 HS 3/233, Harrop’s report on Freund. HS 3/231, to Air Commodore A. Böyle, 5 March 1944. İng. Gizli örgütü fSOEl'nin Türkiye'deki Yapı [anması ve Faaliyetler; 145 nasıl ayarlandığını öğrendiklerini ve bu sayede gemiye haciz koydur­ mayı başardıklarım söyledi. Aynca sorgulamasında Vehmehren, Leverkühn’in ikinci bir ofisin anahtanna da sahip olduğunu söylemiş­ ti. Ancak Vermehren, bu anahtann kimin ofisine ait olduğunu bilmiyordu. Muhtemelen bu ofisin, aslmda SOE elamanı olan ancak konsolosluk binası içerisinde İngiliz gazetecisi maske görevi ile çalı­ şan Mackintosh’un ofisi olacağım düşünüyordu. İngilizler! endişelendiren Önemli konulardan biri, kendilerinin Türkiye’deki gizli yapılanmaları hakkında Almanlann ne kadar bilgi sahibi olduğuydu. SOE Londra merkezi, bunun için sorgulamayı ger­ çekleştiren MI5’ın Ortadoğu’daki görevini üstlenen Security Intelligence Middle East (S/ME)’e özel sorular göndererek Almanla­ nn İstanbul ve İzmir’deki ofis ve faaliyetleri hakkında bilgileri olup olmadığını Öğrenmeye çalıştı." Walton’un ofisi, İ943 yılı sonuna kadar İngiliz Konsolosluğu’nun içindeydi. Sonradan Konsolosluk dışında yaklaşık 55 m. kadar uzak­ taki yeni ofise taşındı. Walton’un ofisi, kendisi ve çahşanlan ile SOE’nin muhasebecisi Edney tarafından da kullanılıyordu. Balkan­ lar’daki organizasyonun tarihini anlatan, gemiler hakkında bilgi veren ve bunlarla ilgili mücadeleyi anlatan dosya, 5 Aralık 1943’ten 20 Ocak 1944 tarihine kadar Edney’in ofisİndeydi. Edney aynı zamanda Goeland Şirketi’nin muhasebe İşlerine bakıyordu. Diğer bir kişi de yine SOE elemanı Alexander Strange’ydi. Dolayısıyla SOE ile Walton ofisi arasında sıkı bir trafik vardı. Posta, para vs. gibi şeyler bu iki ofis arasında kuryeler İle taşınırdı. SOE’nin gemi işlerinden sorumlu olan Burland, konsolosluktan Walton’un ofisine sık sık giderdi. Konsolos­ luk ile Walton’un ofisi arasında bir ya da İki Cafe-shop vardı. Burada ajanlar buluşurlardı. Dolayısıyla Leverkühn’ün sahip olduğu ikinci anahtar, Edney’in anahtarı olabilirdi. Sorgulamasında Vermehren’in, Mackintosh’un ofisi hakkında de­ taylı bilgisi olmadığını, ancak Hamburger’in ve onlarla birlikte İngilizlere iltica eden Avusturya doğumlu Kleczkowsky’nin bu konuda 99 HS 3/231, B.9 toD/H 44, B9/63/348,28 February 1944 146 Zor Yi [Ur bilgi verebileceğini söyledi. (Kleczkowsky, İstanbul’da gazeteci göre­ vi kılığında Alman propagandası için dedikodu yayıyordu.) Hatta Hamburger’in, Almanların İstanbul’daki İngiliz ofisinden sürekli ola­ rak nasıl bilgi aldıkları hakkında bilgi verebileceğini de söyledi.100 Hamburger ise sorgulamasında Walton’un ofisinden en son alman belgenin Ekim 1943 tarihli olduğunu söyledi. O hâlde belge, Walton’un ofisi Konsolosluksan kendi ofisine taşındıktan sonra alın­ mıştı. Demek ki bu ajan, Walton’un sürekli yanında çalışmış ve yeni ofise taşmıldığmda bu kişi de taşınmış olmalıydı. Aynca Hamburger, Mackintosh’un ofisinin Alman elçiliği ile bitişik olmasının bir şansız­ lık olduğunu söyledi. Leverkühn’ün ofisi, Elçilik bahçesindeydi ve Mackintosh’un evinin girişine hâkim bir pozisyondaydı. Ev ve ofis aynı binadaydı; yani Mackintosh’un her adımı Almanlar tarafından iz­ leniyordu. Mackintosh’un evini ziyaret eden insanların ziyaretçi kartı ve Mackintosh’un evindeki partilerde çekilen fotoğraflar da Abwehr'in elindeydi. Hamburger’in, Mackintosh’un ofisine sızılıp sızılmadığı hakkında bilgisi yoktu. Hamburger, Leverkühn’ün gece kulüpleri, restoran ve Cafe sahipleri ve çalışanları vasıtasıyla îngilizleri gözetlediğini de söylüyordu. Mackintosh’un ofisine Almanlann sızıp sızmadığı hakkında Kleczkowsky’de sorgulandı. Kleczkowsky, Mackintosh’un ofisinde bir Rus çalışanı olduğunu ve bu kişinin casusluğun kaynağı olduğunu düşündüğünü söyledi. Leverkühn’ün beş defa değişik insanlar vasıta­ sıyla Mackintosh’un Rus eşi Katousha’ya bilgi koparmak amacıyla yaklaşmaya çalışmış, ancak başanlı olamamıştı. Sorgulamanın ilk anlanndan itibaren bütün göstergeler, Walton’un ofisinde Abwehr ajanı olarak sızan kişinin Walton’un bütün yazışmala­ rını daktilo eden sekreteri Mariana Dumont’u gösteriyordu. Dumont, her ne kadar Walton’un gizli kasasını açma şansına sahip değişe de pe­ kala yazışmalardan birer kopyasını elde etme şansı vardı. Aslında Mariana Dumont’tan şüphelenilmemesi için hiçbir sebep yoktu. Rus asıllıydı ve bir Fransız ile evliydi. Kocası Fransa’da çalışırken kendisi iki çocuğuyla İstanbul’da yaşıyordu. Walton’un ofisinde çalışmadan önce 100 HS 3/237. Ing. Gizli örgütü fSOEl'nin Türkiye/deki Yapılanması ve Faaliyetleri 147 İstanbul ile Köstence ve Hayfa limanlan arasında gemi işletmeciliği yapan Rus Diakanov’un deniz işletmesinde çalıştı. Diakanov, Abwehr adına çalışıyordu. Dumont ise, muhtemelen kocası aracılığıyla Bağım­ sız Fransa için ajanlık yapıyordu. Durumu fark eden Diakanov ve arka­ daşı, Friedrich Hendle Dumont’u takibe aldılar. Bu arada Dumont’un Walton’m ofisine iş başvurusu yapması, Abwehr ajanlanna iyi bir fırsat verdi. Bundan sonra özellikle Hendle tehdit ve şantaj ile Manana Dumont’a Almanlar için çalışmayı kabul ettirdiler. Üstelik kocası Fran­ sa’da Alınanlara esir düşmüştü, şimdi işbirliği yapmazsa kocasının Al­ manya’ya götürülüp kurşuna dizileceği tehdidini savuruyorlardı. Aynca çocuklannı da düşünmesini hatırlatmaktan geri durmadılar. îngilizler bundan habersiz Dumont’u, Walton’un bürosunda sekre­ ter olarak işe aldılar. Üstelik SİME, işe alınmasında güvenlik açısın­ dan bir sakıncası yok diye rapor etmiş; SOE lideri Chestalain de refe­ rans olmuştu. Aslında Dumont, Walton’un yanından Önce îngilizlerin Fransızca olarak yaymladıklan Realite dergisinde gizlice sekreter ola­ rak çalıştırılmıştı. Fakat şurası bir gerçekti; Dumont, Ağustos 1942 tarihinden Mayıs 1944’e kadar Walton’un bürosundan önemli belgeleri Abwehr’e ulaştırmıştı. Kendisinden, Walton’un bürosundan önemli evrakların dışında askerî ve siyasî anlamda neler konuşulduğu da istenmişti. Bu baskılar neticesinde Dumont, Walton’m bir anlık gafletinden yararlanarak anahtan elde etmiş ve Walton olmadığı zamanlar önemli gördü belgelerin kopyasını alarak Abwehr’e vermişti. Abwehr için bu, büyük bir başarı olsa da SOE ve MI6’in İstanbul’daki faaliyetleri hakkında yeterli bilgi alamamıştı. Ancak Almanlann eline geçen Müttefik gemilerin kurtanlmasma yönelik İstanbul’da verilen hukukî mücadelede ciddî avantajlar elde edil- 101 Dumont olayı ile ilgili daha geniş bilgi için bkz: Süleyman Şeydi, ‘Intelligence War in Turkey during the Second World War’, Middle Eastern Studies, Vol. 40, no. 3 May 2004, ss. 75-85. s o e t jin T ü r k iy e ' d ek i PROPAGANDA FAALİYETLERİ Enformasyon Bakanlığı’nm artan Alman propagandası karşısında pek fazla varlık gösterememesi üzerine, İstanbul’da Balkanlara yöne­ lik faaliyet göstermesi için kurulan SOE’nin İstanbul şubesi, Ağustos 1940 tarihinde bir yandan Türkiye’nin Alman işgali ihtimaline karşı Türkiye, Ege ve Karadeniz’deki Alman hâkimiyetine yönelik sabotaj plânlan hazırlarken diğer yandan da Türk kamuoyunun Alınanlara yönelmesini önlemek adına kendi bünyesinde bir propaganda birimi kurdu. Aslında Enformasyon Bakanlığı, Alman propagandasına karşı Ocak 1940 tarihinden beri Basm Ataşeliği etrafında sistemli bir pro­ paganda faaliyeti yürütüyordu. Ancak SOE, bunu yeterli bulmayınca kendi bünyesinde propaganda yapılanmasına gitti. SOF nin Türkiye sorumlusu Bailey, Türkiye’deki Alman propa­ gandasının etkisini azaltarak Müttefik yanlısı kamuoyu oluşturmak ya da en azından Türk kamuoyunu kaybetmemek adına H. Hamson’ı propaganda işiyle görevlendirdi. Hamson, kendisine AH21kod adlı bir baş yardımcı atadı. Belgrat’taki SOE organizasyonundan İstanbul’a gelen Cesar adında bir ajanın da dahil edilmesiyle İstanbul’daki pro­ paganda organizasyonun çekirdeği oluşturuldu. Hamson, organizas­ yonuna daha çok üst düzey görevlerde çalışan Türkleri kazandırmaya çalışırken AH2, alandaki propaganda faaliyetlerini yürüttü. Türkiye’de bulunan İngiliz ve Amerikalı gazeteciler ve radyocular ile de iyi ileti­ şim kuran Hamson, istediği haberleri onlar vasıtasıyla Türk kamuo­ yuna ulaştırabiliyordu.2 AH2 ilk önce işçi, aydın ve zengin sınıflar başta olmak üzere top­ lumun değişik kesiminden insanlarla temasa geçti. Kısa sürede İstan­ bul’da Turan Beler adında genç bir gazeteciyi, hemen sonrasında da Vincenzo Giamalya adında Maltalı bir kömür tüccarım organizasyona 1 AH2 kod adlı SOE elemanının gerçek kimliğine ulaşılamadı. 2 HS 3/224, D.Q.2 to S 0 2 ,2 August 1941. 150 Zor Yıüar dahil etti. Giamalya’nm daha ziyade gemici ve kamyon şoförü gibi sürekli hareket hâlinde olan orta sınıfa mensup insanlar ile iş yapıyor olması, onu fısıltı kampanyası için önemli kılıyordu. Türkiye içinde ve dışında birçok kontağı olan Winkewicz adında bir Polonyalmın da katılımıyla AH.2, organizasyonunun çekirdeğini oluşturdu. Beler, Giamalya ve Winkewicz, propaganda işlerinde AH.2'nin yardımcıları oldular. Türkiye’deki SOE'nin ilk propaganda faaliyeti, fısıltı ve dedikodu, kampanyasını başlatmak oldu. Türk kamuoyunu müttefik yanlısı yapmak ve Mihver bloğuna karşı cephe oluşturmak amacıyla yayılan fısıltılar, haftalık olarak Londra’dan geliyordu. Bazen bu fısıltılar di­ ğer merkezlerde üretilip Londra’ya iletiliyor, oradan aynı anda İtalya, Almanya ve Türkiye’nin de dahil olduğu Güneydoğu Avrupa ülkele­ rine ulaştırılıyordu. Hamson da propaganda için fısıltı hazırlamak, fık­ ra ve haber üretmek, bunların taslağını oluştumıak ve kamuoyuna yaymak için yapılması gerekenleri görüşmek üzere her hafta Cuma günleri baş yardımcısı AH2 ile toplantı yapar ve haftalık direktiflerini iletirdi. AH2, Cumartesi günleri Hamşon ile kararlaştırdıkları çerçe­ vede haberlerle süslenmiş mektuplar yazar ve bir de haber bülteni ha­ zırlardı. Bu hazırlığı yaptıktan sonra kendi yardımcılarıyla Pazartesi günleri toplantı yapar ve onlara direktiflerini verirdi. Mektuplar aynı gün yardımcıları tarafından postaya verilirdi. Bültenler de yine bu üç elemanın temas hâlinde olduğu ajanları aracılığıyla Pazartesi günleri elden dağıtılırdı. Bunun yanında AH2, üç elamanına Pazartesi günkü toplantılarda, haftaya boyunca sözlü olarak yaymaları gereken haber­ leri de iletirdi. Böylece Hamson, diğer SOE merkezlerince ve kendileri tarafından hazırlanan fısıltıları Türkiye’de yaymakla görevli geniş bir söylenti ağı oluşturdu. Bu ağın içinde yer alan kişiler, Türklere ve yabacılara ait kuruluşlarda çalışan yerli ve yabancılardan oluşuyordu. Hamson’un başlattığı fısıltı kampanyası, Alman faaliyetlerine kar­ şı başlatılmış bir hareketti. Almanlar, propaganda faaliyeti için gerekli elemanlan daha ziyade azınlıklar arasından temin ediyorlardı. 1941 yılma ait İngiliz istihbarat raporuna göre, özellikle İstanbul da yaşa­ yan Ermeni ve Beyaz Rus göçmenler arasında Mihver sempatizanları- SOE'rtin Türkiye'deki Propaganda Faalry&tl&ri 151 nm arttığı gözlemlenmektedir. Fısıltı kampanyası başta olmak üzere, propaganda faaliyetleri için Almanlar, eleman ihtiyacım bu etnik un­ surlardan karşılamaktaydılar. Ermeniler, özellikle Birinci Dünya Savaşfnda yaşananların etkisiyle ve Sovyetlerin propagandasıyla, ge­ nelde Türkiye karşın olarak gözüküyordu. Tabiî ki Ermenilerin Tür­ kiye’ye karşı ya da Türkiye’nin çıkarlarına bir aykırı organizasyon iÇinde yer almalarını sadece son asırda yaratılan düşmanlığa bağlamak doğru değildir. Alman altınlarının katkılarını da unutmamak gerekir. Beyaz Ruslann pozisyonu biraz daha farklıydı. Onlar ülkelerinde­ ki ihtilalden sonra Türkiye’ye mülteci olarak geldiler. Dolayısıyla bunlar arasında siyasî mültecilerin sayısı fazlaydı. Durum böyle olun­ ca bunlar ile Almanlar arasında ideolojik olarak yakınlık veya mevcut Sovyet rejimine düşmanlık noktasında ortak anlayış gelişti. Özellikle mevcut Sovyet rejimine olan düşmanlığı aşın noktada olanlar, Alman­ lar ile işbirliğinden kaçınmadılar. Doğal olarak bu durum, bütün Rus mülteciler için geçerli değildi. Hatta Almanya’nın Sovyetlere saldırısı, çoğu Bolşevik karşıtı Ruslar arasındaki ihtilafı bir noktada giderdi. Ancak kalanlar, Almanlar için yeterliydi.3 Fısıltı kampanyasına haber yazabilmek için yabancı gazetelerin, Balkan ve diğer ülke radyolannı sürekli takibi gerekiyordu. Bu arada AH2'nin, kendisiyle çalışan Polonya organizasyonu vardı. Bu organi­ zasyon, AH2'nin organizasyonunun temelini oluşturuyordu. Polonya­ lIlar vasıtasıyla İşgal altındaki topraklardan bilgiler almıyordu. Zira PolonyalIların İstanbul’da Boğaz’a nazır elçilik binasında, Balkanlara yönelik yaym yapan gizli bir radyo istasyonları vardı. Bunu iyi bir fır­ sat olarak gören AH2, buradan değişik dillerde propaganda amacıyla radyo haber programı yapmayı tasarladı. AH2, aynı zamanda Polonya birimi vasıtasıyla Polonya ve Almanya’ya yönelik radyo yayınlan, eğ­ lence ve oyun programlan plânlıyordu. Bu propaganda İçerikli oyun­ larda, Polonya ile Almanya arasındaki önemli demiryollan ve köprü­ lerin havaya uçurulması, Polonyaîı köylülerin kendilerine vaat edilen savaş sonrası tazminatı alabilmeleri için kendi mahsullerine sabotaj 3 HS 3/241, Talbot Rice memorandum on. Pro-Axis Minorities in Turkey, no. 59/4I/Misc./M:L3.b., 26 June 194L Zor Yıllar 152 düzenlemeleri, büyük Alman çiftliklerine Polonyalı işçilerin sabotaj düzenlemesi gibi temalar işlenecekti. Yugoslavya’daki Alman ajanla­ rına yönelik illegal faaliyetlerde plânlanmaktaydı. Bunlar, elbette ta­ san aşamasmdaydı. Bu yayınlar özellikle Alman ve -henüz Naziler ile yollan aynlmadığından- Rus karşıtı propaganda içerikli olacaktı. An­ cak bunu yaparken Türk otoritelerini kızdırmamaya ve düşmanın eline Türkleri kışkırtmak amacıyla kullanacaklan bir silah vermemek için azami gayret göstermeye dikkat edeceklerdi. Çünkü Mihver bloğu, îngilizlerin Türkiye’de bu türden teşkilatlanmasını engellemek için elinden geleni yapıyordu.4 Polonya ekibinin de fısıltı yayma konusunda Hamson’a yardımlan oldu. Mesela iki kadın; kuaföre, markete veya restoran gibi toplumun değişik kesimlerinin uğrak alanı olan yerlere gittiğinde işitilebilecek şekilde kendilerinden istenilen konulan tartışıyorlardı. İyi Almanca konuşan PolonyalIlar ise Almanmış gibi davranarak, savaşın seyri hakkında Almanlann aleyhine Almanca yorum yapıyorlardı.5 Fısıltı Kampanyası SOE için en Önemli sorunlardan bir tanesi, Türkiye’de bulunma sebeplerini Türk yetkililere anlatabilecek ve karşı istihbarat birimleri­ ni şaşırtacak görev bulabilmekti. Hamson bu sorunu, İngiliz-Fransız sermayesinin yönlendirdiği bir banka olan Osmanlı Bankası’mn İs­ tanbul Şubesi’nde iş bulmakla aştı. Yani o artık bir banka çalışanıydı. Bu görev, işini yapabilmesi için ona güzel bir fırsat verdi. Birçok İn­ giliz çalışanı olan Osmanlı Bankası, zaten İngİlizlere ve SOE’nin ille­ gal faaliyetlerine sıcak bakmanın yanında onlara yardımcı da oluyor­ du. Banka, kendi şubelerini Hamson’m Anadolu’ya yönelik fısıltı kampanyasının hizmetine sundu. Bundan istifade ile Hamson, mevcut propaganda organizasyonunu Osmanlı Bankası’mn Anadolu şubeleri ağıyla geniş alana yaymanın yollarını aradı. Özellikle Mersin, Adana, Antalya, İzmir, Bursa, Zonguldak, Trabzon, Samsun ve Akşehir’de temas kurmayı düşündüğü kimseler vardı. Nitekim bu illere yaptığı 4 HS 3f2<¥2, Heçotf. ot DfH SS otı çtese.ox MSoçbiTctoO’cVWL & vJotVmg, ot K R 2 &. bis seslem,. : SOE'rsin Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 153 ziyaretler ile kampanyasına gönüllü olarak katılmayı kabul eden pek çok insan buldu. Tabiî fısıltı kampanyasında sadece Osmanh Bankası çalışanları yer almadı. TBMM çatısı altında da bu kampanyada yer alanlar oldu. Hamson’un propaganda organizasyonunda Türkiye’deki fısıltılar kampanyasında görev alanlardan tespit edebildiklerimiz şunlardır:6 Danailoff, Berç Türker Keresteci (TBMM - Afyonkarahısar milletve­ kili), Dr. Barru, Jean Saliba, L. Laurella (Osmanh Bankası), Cafer Kerimer, Fethi Gümüşoğlu (Osmanh Bankası Bursa Şubesi), Jean Legoux (Osmanh Bankası İzmir Şubesi), Dragutin Pilsic.7 Hamson bu kişilerden özellikle Ermeni asıllı eski Osmanh Bankası çalışanı olan Afyonkarahisar vekili Keresteci’nin bu türden fısıltıları yaymak için çok işe yaradığından bahseder. Çünkü onun vasıtasıyla Ankara’da et­ kili çevrelere ulaşılabiliyordu.8 SGE'nin Yaydığı Fısıltılar Fısıltı kampanyasının amacı, Mihver ülkelerinin ortaya attığı söy­ lentilere karşılık verebilmektir. Aslında savaşın ilk başlarında Mihver ülkelerinin Müttefiklere karşı, ezici başarılan, onîann propaganda işi­ ni kolaylaştmyordu. 1940 yılı boyunca ve sonrasında Almanlar, bir taraftan Balkanlara doğm yayılırken diğer taraftan neredeyse Lond­ ra’dan Edinburgh’a kadar adadaki bütün önemli merkezlere hava saldınlarmda bulunuyorlardı.9 Dünya kamuoyunda Nazi hava saldırıları­ na karşı kendini savunamayan İngilizlerin, Alman propagandasının da etkisiyle, Avrupa kıtasında ve Türkiye başta olmak üzere diğer coğ­ rafyalarda Almanlara karşı nasıl zafer elde edebileceği tartışılır ol­ muştu. Böyle bir ortamda, halka ve Nazi karşıtı yönetimlere moral vermek ve onlann Almanlar ile işbirliğini engellemek için İngilizler tarafından karşı fısıltı kampanyası başlatıldı. 5 HS 3/244, DH2 to DHS, 19 September 1940. 7 HS 3/224, D/H 98 to D/HY. No. Î91/98/GFC, 16 December 1941. s HS 3/224D /H 38 toD /H l. •9- Luftwaffe’nin İngiltere’ye karşı hava saldırılan için bkz: Basil Collier, The Battle o f Britain (London: B. T. Batsford Ltd., 1962); Sheila Lawlor, Churchill and. the Politics .of War (Cambridge: Cambridge University Press, 1994), ss. 61-87. 154 Z orW U r Bu çerçevede SOE de, Türkiye’de kendi kampanyasını devreye soktu. SOE, genel olarak faaliyet gösterdiği ülkelerdeki kamuoyuna, moral amacıyla Almanlar ile îtalyanlar arasında sürtüşme olduğuna dair fısıltılar yayıyordu. SOE’nin Türkiye başta olmak üzere, yaydığı genel fısıltılardan birkaç tanesi şu şekildeydi: - Londra bombardımanına katılan Italyanlara, Almanlar bile­ rek yanlış rota ve uçuş yüksekliği verdiler ve bundan dolayı 24 İtalyan pilottan ancak on beşi dönebildi. - İtalyan askerleri dizanteriye yakalandılar ve bundan dolayı savaşamadılar. - İtalya ’da yakında kıtlık olacağından Almanlardan yardım is­ tediler. Almanlar ise, ancak kendilerine yetecek kadar gıdaları olduğunu belirterek bu isteği reddettiler. ~ Mussolini, Alman komutası altında savaşmayı kabul etmesin­ den dolayı General Rodolfo GrazianVyi cezalandırmak ama­ cıyla Libya'daki İtalyan birliklerine takviyeyi reddetti.10 - Doğu cephesinde Alman askerlere, uyumalarım engellemek için, carfein hapları veriliyordu. Çünkü uyumak, soğuktan donmak anlamına geliyordu.11 ~ Renault fabrikasına yapılan hava akınında 450 adet yeni üre­ tilmiş tank tahrip edildi. - Almanların, Rusya'daki kayıplan hakkında verdiği rakamlar çok az- Zira komutanlar; yanm bedenden aşağısı kalanları, saymayın diye emir verdi Aslmda Türk kamuoyu; İtalyan bankasının ileride başarısız olaca­ ğı, Almanya’nın işgal altındaki topraklarda popülaritesinin olmadığı ve Alman birliklerinin dizanteriye yakalandığı gibi haberlerle pek ilgilenmiyordu. Elbette Mihver’deki olumsuz hava, Türk kamuoyunda da Mihver’e olan güveni azaltıyordu; ama Türk kamuoyu daha çok Almanlann, Bulgaristan ve Sovyetler Birliği başta olmak üzere, Suri­ 10 HS 3/224. D/H to Istanbul for D/HR, 21 December 1940; HS 3/224, D/HI to D/H 38, 30 December 1940. i! HS 3/224, D/HV to D/H 13, 10 December 1941. SOE'nin Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 155 ye, ve Yunanistan gibi kendisine komşu olan ülkeler ile olan ilişkile­ riyle ilgileniyordu. Türkiye’nin konumu, SOE’nin faaliyet gösterdiği diğer bölge ülkelerinden farklıydı. Her şeyden önce Türkiye, tarafsız­ dı ve işgale uğramamıştı. Daha da önemlisi, bu ülkelere nazaran Tür­ kiye’de basm (o günün şartlatma göre), daha özgürdü ve insanlar, ha­ ber alma noktasında belki diğer ülkelerdeki kadar çok sorun yaşamıyorlardı. Yakandaki doğrultuda fısıltılann Türkiye’de de ya­ yılmasının istenmesi üzerine Hamson, Türk basınının Mihver bloğun­ dan gelen savaş tehdidi nedeniyle zaten Müttefik yanlısı olduğunu ve çoğu haberlerde abartıya kaçan oranda Müttefiklerden yana yorum yaptıklanm söyleyerek yapılan propagandanın İngilizler tarafından yapıldığı hissinin verilmemesi için Türkiye’ye uygun fısıltılann üre­ tilmesini Önerdi.12 Mesela, daha İtalyanlann, Almanya’dan gizli ola­ rak tarafsız ülkelerle banş görüşmesi yürüttüğü ve İtalyan lider ve komutanlannm mümkün mertebe Almanlar ile diyalogdan kaçtığına dair propagandalar Türkiye’de daha ciddî yankılar uyandırabilirdi.13 Hamson’m uyarısı üzerine SOE Londra merkezi, genel fısıltılar üretmekten ziyade her ülkeye özgü fısıltılar üretilmesine dikkat etti. Hamson ve ekibi de, Türkiye’ye yönelik, toplumda etki yaratacak fı­ sıltılar ürettiler. Mesela Almanlar gece görüşlü uçaklarla boğazlann fotoğraflammm çekiyorlar; Marmara Denizi’nde Almanlann yerleş­ tirdiği mayına çarpan balıkçılar öldüler vs. gibi temalan işleniyordu ki bu türden fısıltılar Türk kamuoyunda gerçekten de daha fazla ilgi uyandırdı.14 Bunun dışında Hamson’un organizasyonu, Mihver bloğu ile Kara­ deniz limanlan arasında deniz ticareti yapan Türk kayıkçılannın cesa­ retini kırmaya yönelik de birçok fısıltı yaydı. Bu fısıltı haberlerinden bazılan şu şekildeydi: - Almanlar, Trabzon ile Varna arasında ticaret yapan gemileri vurup suçu Sovyetlerin üzerine atıyorlardı. 12 HS 3/224, D/H38 to D/H l, 9 januaıy 1941. 13 HS 3/224, D/H 38 to D/H l, 2 January 1941. 14 HS 3/224, SOS to D/H2, no. SOS/o28. Zor Yıllar 156 - - Yiyecek durumu Bulgaristan’da o kadar kötüydü ki sahilde yaşayan halk; Umanlardaki gemileri yağmalıyorlardı. Hatta Varna’ya yük götüren Türk kayığının tayfaları, yağma sonucu öldürüldü. Burgaz ve Varna limanları Almanlar tarafından yasak bölge ilân edildi. Geçen hafta, yanlış rotaya giren Türk kayığı, açı­ lan ateşle battı ve mürettebatın yarısı öldü.15 Aynca, Mihver ülkelerini karalama kampanyası kapsamında fıkra­ lar da üretilmekteydi. Bu fıkralar daha ziyade tarafsız ülkelerde üreti­ lip Londra’ya verilir; onlar da fıkranın uygunluğuna göre taşra teşkilatlanna gönderirdi. İstanbul SOE merkezi de ürettiği fıkralan Lond­ ra’ya gönderdi. Mesela bu fıkralardan bazıları şu şekildeydi: - - - 15 Gayet şişman iki aslan Afrika’da karşılaşmış. Biri diğerine “Bugün sadece şişman bir İngiliz yedim, bana yeter” der. Di­ ğeri ise, “Benim avım da fena sayılmaz, ben de şişman bir Alman yedim ”. Sonra bu ikisi oldukça zayıf bir aslana rastlar­ lar. Zayıf arslan onlara, “Uç gündür bir Italyan’ı kovalıyorum hâlâ yakalayamadım” der. İtalyanlar, bir ileri üç geri vitesi olan bir tank yapmaya niyet­ lendiler. İngiliz ve Norveç birlikleri, Norveç sahilindeki Lofoten’e dü­ zenledikleri saldırılardan sonra Alman sahil güvenlik kuvvet­ leri, şaşkın hâlde hemen harekete geçerler. Akşamüstü tepede hareket hâlinde bir şey gören Alman asker ‘dur’ diye bağırır. Ancak hareket edenlerin sayısı artınca Almanlar hepsini vu­ rur. Sonradan anlaşılır ki bunlar koyundur. Bunun üzerine Bergen ’de bulunan Alman komutan emir verir; “Bundan son­ ra bütün koyunlar akşam 19:00’da evlerinde olacak, aksi hâl­ de vurulma riskini üstlenmiş olacaktır!” Alman işgali altında sinemalarda Nazi propagandası yapılı­ yordu. Almanlar da Norveçlileri sinemaya gitmek için özendi­ riyordu. Yine böyle bir akşamda sinemada Oslo rıhtımındaki HS 3/224, SOE/5 to D/H.13. SOE'nin Türkiye'deki Propaganda faaliyetleri 157 gemiden yiyecek boşaltan Alman gemisi gösteriliyordu. Bunu gören bir adam, uMakineyi durdur. Filmi geri sardırıyorsun! ” diye bağırmaktan kendini alamadıJ 6 Her ne kadar Hamson Türk basınından her fırsatta memnuniyetini dile getirse de Alman faaliyetleri karşısında Türk basınının yapama­ yacağı bazı işler olduğunun da farkındaydı. Almanlar denetimlerinde­ ki yaym organlarını ya da Akbaba gibi Alman yanlısı dergiler saye­ sinde Türk toplumuna yönelik daha net mesajlar gönderirken, İngiliz­ ler bundan yoksun kalıyordu. Hamson’un SOS olarak adlandırdığı bir Türk gencinin, Müttefik yanlısı bir Türkçe gazete çıkarılması önerisi, bu açığı kısmen de olsa kapatabilecek türdendi. SOS’un daha önce­ sinden gazetecilik tecrübesi vardı. Şimdi de günlük satışı üç bin olan ‘Politika’ adında bir gazete çıkartıyordu. Türk tarafından ve Türkçe yayımlanacak bir gazetenin çıkartılması İngilizler için bulunmaz bir fırsattı. Londra da bu fırsatı tepmedi ve Hamson’un önerisini destek­ ledi. Ancak Londra, bu gazetenin kendileriyle bir alâkasının olduğu­ nun bilinmemesini ısrarla vurguladı. SOS, gazetenin adım 1Demokrat Politika’ olarak değiştirdi ve satı­ şını günlük on bine çıkarmayı hedefledi. Aynca bu gazete, bazı kuru­ luşlara ve askerî birliklere bedava gönderilecekti. Anadolu’ya dağıtı­ mına da önem verildi. Altı sayfadan oluşacak ve son sahifede sadece savaş, resimleri olacaktı. Hamson, SOS' a 5 bin Türk lirası maddî des­ tek verdi. Gazetenin ilk sayısı 1 Şubat 1941 tarihinde çıktı. Hamson bu sayıdan çok memnun kaldı. Kendisinin sağladığı fotoğraflar da bu gazetede yer aldı.17 Türkiye’de yürüttüğü propaganda faaliyetlerini belli bir noktaya getiren Hamson ve AH2, 1941 yılı başında Türkiye’den ayrıldı, As­ lmda bu tarihe kadar Nazi karşıtı propaganda nisbeten daha kolaydı. En azından Almanlar, Türkiye üzerine fizikî baskı yapacak durumda değildi. Ancak, Mart ayı başı itibarıyla durum değişti. Her şeyden ön­ ce, Türk sınırına dayanan Almanların Türk kamuoyu ve yönetimi üze­ 16 HS3/225, D/Q9 to D M 13,21 January 1942. 17 HS 3/224, D/H 38 to D/H2, 30 January 1941. 158 Zor Yıllar rinde etkili olma şansı daha yüksekti. En azından Türkiye üzerinde, kendileri ile işbirliği yapmaktan başka şansı kalmadığına dair baskı kurabilirdi. Bunların Önüne geçmek ve Almanlarla işbirliği yapmanın hata olduğunu ve hâlâ Müttefiklerin savaşı kazanabilecek konumda olduğunu halka anlatmak gerekiyordu. Bu bakımdan Hamson’un pro­ paganda misyonu devam ettirilmeliydi. Propaganda'ya Taze Kan Hamson’un Türkiye’den ayrılmasıyla kısa bir süre boş kalan pro­ paganda liderliğine Mart 1941 tarihinde Daily Express gazetesinin Türkiye muhabiri Gedye getirildi. Bu tarih itibarıyla Almanlann Tür­ kiye üzerinde baskısının artması üzerine Gedye, propaganda faaliyet­ lerine hız verdi. Gedye’nin Türkiye’deki propaganda.faaliyetleri, daha ziyade Nazileri gülünç duruma düşüren karikatürler ile Nazilerin Tür­ kiye üzerindeki emellerini anlatan broşürler dağıtarak Türkîerin dik­ katini çekmeye çalışmak şeklinde özetlenebilir. Gedye bu broşürleri kitlelere ulaştırmak için kendine has bazı metotlar geliştirdi. Halkm sıklıkla gittiği yerlere ya da halkın sürekli kullandığı ulaşım araçlanna broşürler bıraktırdı. Mesela sinema koltuklan, gar, tramvay, kahveha­ ne ve otobüs gibi yerlere bol miktarda Almanlan ve Hitleri küçük dü­ şüren karikatürler saçıldı. Bu karikatürler Mihver ülkelerinin Türki­ ye’deki elçilik ve konsolosluklanna da bırakıldı. Ancak propaganda yaparken, Almanya ile yapılan ticarî antlaşma ve Alman-Türk ticarî işbirliği hariç, Türkiye’nin dış ve iç politikası aleyhine bir şey yapmazlardı. Bu ilişkileri dışında Türk hükümetini eleştirmekten sa­ kınıyorlardı. Gedye, Türkiye içindeki propaganda faaliyetlerini Hamson’a ben­ zer şekilde yürütmekle birlikte Hamson’un organizasyonunu daha da geliştirdi. Hamson daha çok fısıltı kampanyası ile yetinirken Gedye, Nazi aleyhtarı karikatürler içeren broşürler dağıtma faaliyetlerine ağırhk verdi. Gedye, Nazi aleyhtarı broşür kampanyasını, emirleri di­ rekt kendisinden alan dört ajanı vasıtasıyla yürütüyordu. Bu dört kişi­ nin de temas hâlinde oldukları ve kendi propaganda gruplarına dahil ettikleri ajanlan vardı. Ancak güvenlik sebebi ile bu ajanlar Gedye ile SOE'nin Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 159 buluşturulmuyor ve kendilerine Gedye hakkında herhangi bir bilgi verilmiyordu. Bu alt ajanlar da, bağlı oldukları propaganda sorumlula­ rını çoğu zaman gerçek adlarıyla değil takma adlarıyla biliyorlardı. Bu sayede, yakalanmaları durumunda emrinde çalıştıkları kişinin gerçek adını polise verme şansları kalmıyordu. Gedye, kendi elemanlarını Hitler’e karşı mücadele veren kitleden seçiyordu. Bunların Türk olma zorunluluğu yoktu, neticede karikatür çizimi ve broşür dağıtımı ile uğraşıyorlardı. Ajanlardan bu işi gönüllü yapanlar olsa da geri kalanlar için belli oranda para ödeniyordu. Pro­ paganda işini yürüten ana ajanlar yakalanmamak ve dikkat çekmemek için çizdikleri karikatürleri ellerinde fazla tutmuyor, hemen yardımcı ajanlara dağıtım için veriyorlardı.18 Gedye, yoğun olarak Türkiye içinde çalışmakla beraber bazen Türkiye’den işgal altındaki topraklara yönelik faaliyetlerde de bulu­ nuyordu. Bu anlamda Gedye, Almanya’daki ve işgal altındaki halka ulaşmak için değişik yöntemler denedi. Bunlardan bir tanesi, Türki­ ye’den Almanya ve Hollanda’ya ihraç edilen tütün ve pamuk balyala­ rının içine propaganda İçerikli broşürler yerleştirmekti. Gedye’nin plânına göre her bir balyaya 160 büyük broşür ve 200 küçük yapışkan broşür yerleştirilebilirdi. Elbette bunu yaparken işbirlikçiler bulması gerekiyordu. Limanlarda çalışanların çoğunun Yunan asıllı olması bu plâna yardımcı oldu. Ancak olay sadece bununla da bitmiyordu. Li­ man sorumlularından bazılarına, plâna göz yummalan için rüşvet vermek de gerekiyordu.19 Avusturya ve Almanya’ya gönderilen pro­ paganda malzemeleri arasına pasif direnişi anlatan filmler de konuldu. Bu filmlerin gönderilmesi işini, İzmir’deki SOE elemanı R. G. Banvell ayarlıyordu. Avusturya’ya incir ihraç eden firmalarda paket­ leme servisinde çalışanlarla kurulan irtibat neticesinde filmler gizlice bu paketlerin içine yerleştirildi. Bu şekilde Almanya ve Avusturya’ya yüzer tane propaganda içerikli film gönderildi.20 18 HS 3/225, Gedye’s Report, 3 March 1942. 19 HS 3/224, D/H 98 to Edmund, Istanbul, 198/98prop., 20 December 1941. 20 HS 3/225, D/H98 to Edmund, 275/98/prop, 28 January 1942. 160 Zor YıllaT Gedye’nin, bu metodunun genelde amacına ulaştığı belirtilse de, bunu tam olarak anlamak mümkün değil. Ancak bilinen şey, Gedye’nin bu işte bazen çok ileri gittiğidir. İşgal altındaki Yunan hal­ kının ve Ege adalarındaki Rumların ciddî anlamda'gıda yardımına ih­ tiyacı vardı. Yunan halkının bu ihtiyacını karşılamak için Türkiye üzerinden gıda yardımı yapılıyordu. Ayrıca, Almanlara esir düşüp yine Yunanistan’da tutulan İngiliz esirlere de yardım ulaştırılıyordu. Bu yardım daha ziyade Kızıl Haç tarafından yapılsa da izin alma ve nak­ liye işleriyle yine Türk Dışişleri ilgileniyordu. Bunun için Türkiye, Alınanlardan bin bir güçlükle izin almak durumundaydı.21 Tarafsız ülke olan Türkiye’nin Alman işgali altındaki topraklara yardım yapması ya da kendi limanlarını bu yardıma açması büyük bir özveriydi. Ancak SOE elemanlarının insancıl amaçlı yardım progra­ mını bile illegal faaliyetlerine alet etmeleri diplomatik sorun yarattı. Tarafsız olması gereken Kızıl Haç tarafından Yunanistan’a gönderil­ mek üzere Mısır’dan Türkiye’ye nakledilen yardım malzemelerinin içine, Yunanistan’da bulunan İngiliz savaş esirlerine yönelik Nazi aleyhtan propaganda, içeren materyallerin konulduğunun Türk yetkili­ ler tarafından keşfedilmesi ciddî bîr sıkıntı yarattı. Elbette burada Türk otoritelerinin muhatap aldığı kişi Hugessen’di. SOE'mn organi­ ze ettiği bu olaya bir kılıf bulmak konumuna düşen Hugessen, sitemli bir şekilde SOE Kahire Bölge merkezine, “açlıkla boğuşan Yunan halkına bu tür propagandanın ne gibi faydası” olacağını sorduktan sonra durumu daha da güçleştirmemek için bu tür faaliyetlerden sakı­ nılmasın! istedi. Londra da Hugessen’e destek verdi. Yardımı sekteye uğratmanın yanında bu olay, Almanlara bu yardımın propaganda amacıyla yapıldığım söyleme şansını veriyordu.22 An ti-Nazi Karikatürlerin Yarattığı Kriz Karikatür içeren yazısız broşürler, Gedye’nin sıklıkla başvurduğu yöntemlerden biriydi. Bunlar bazen elle dağıtılırken bazen de posta ile 21 22 Feridun Cemal Erkin, Dışişlerinde 34 Yıl: Anılar - Yorumlar, 1. Cilt (Ankara: TTK, 1980), ss. 129-131. HS 3/. Hugessen to Minister of State, Cairo, no. 22,18 Februaıy 1942. SOE'nm Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 161 değişik adreslere postalanıyordu. Nazi aleyhindeki yazı ve karikatür­ leri içeren mektupların sansüre takılmasını önlemek için yılbaşı ve bayramların yoğun mektup trafiğinden faydalandırdı. Yine postane sansürüne takılmamak için 1942’ye girilen yılbaşı arifesinde en az bin mektup önemli adreslere gönderildi. Yine Nazi ileri gelenlerini küçük düşürmek için Gedye’nin ajanlan, yılbaşı gecesi İstanbul’daki gece kulüplerinde ışıkların azaldığı ya da söndüğü bir anda Hitler, Goebbels ve Hitler’in en yakın adamlarından Hava Kuvvetleri Komu­ tanı Hermann Goering üçlüsünün zafer anlamına gelen (V)23 şeklinde resmedilen karikatürleri, dans pistlerine saçıldı. V, Hitlerin sağ kolunu havaya kaldınrarak yaptığı meşhur selama karşılık Churchill’in sıklık­ la kullandığı ve Müttefiklerin zaferini ifade eden bir selamlama biçi­ miydi. Yine 31 Aralık 1941 tarihinde İstanbul’un ana caddelerinden bi­ rinde bulunan Erick Kalis’in işlettiği ve Nazi propagandası amacıyla açılan Alman Kitapçısı’mn beyaz duvarlarına, Gedye’ye bağlı bir ajan tarafından değişik renklerle Y sembolü çizildi. Ertesi gün bütün uğ­ raşlara rağmen çıkartılamayan bu işareti, Gedye büyük başarı olarak değerlendirdi. Silinmeye çalışılmasına rağmen Alman kitapçıya çizi­ len (V) işareti, yine de okunabiliyordu, Bu, elbette Almanları çok si­ nirlendirdi ve sorumluların yakalanması için Emniyete baskı yaptılar. Gedye İçin bu tür işlerde çalışan ve daha çok karikatürleri üreten Yahudi asıllı Bulgar Bucik adlı ajan, polis tarafından yakalandı. Bucik’e bağlı bir ajan da İtalyan elçiliğinin duvarına aynı şekli boyar­ ken yakalandı.24 Polis, kendi karikatürleri dışında başkası tarafından çizilip dağıtılan karikatürleri de Bucik’e isnat etti. Sorgulamasında polis Bucik’e, kendileriyle işbirliği yapmayı reddederse onu dövmek­ le ve ailesini Nazi işgalindeki Bulgaristan’a sürmekle tehdit etti. Polis, Bucik’e iki karikatür verecekti, o da bunları daha önce olduğu gibi adamlarına ulaştıracak ve polis de onlara suç üstü yapacaktı. Ancak 23 Emsi Kris and Hans Spder, German Radio Propaganda (London: Oxford University Pres, 1944) s. 34. V sembolüne farklı bir yaklaşım için bkz. Turgut Giirsaa, Hitler Almanyası'nm Gizli Tarihi (İstanbul: Selis Kitapları, 2002), ss. 44-45. 24 HS 3/225, D/98 to D/HY, î January 1942. 162 Zor Yıllar Bucık bunu kabul etmedi.25 Bucik, Türkiye’de fazla tutulmadı; önce Filistin’e oradan da Mısır’a gönderildi. Aslında Bucik, Türk halkına ve zevkine hitap eden karikatür üretmede mahirdi. Sürülmesi İngiliz propagandası için büyük bir kayıp oldu. Pera Palas Olayı Broşür dağıtımlarının sıklaşması Almanları rahatsız etti. Muhte­ melen onlannda baskısıyla polis olaya daha ciddî yaklaşü ve Gedye’nin elemanlarından bazılarını tutukladı. Gedye’nin propaganda faaliyetini asıl zora sokan olay 17 Şubat 1942 tarihinde oldu. Gedye’nin ajanları Beyoğlu’ndaki Pera Palas Otelı mn balkonların­ dan caddeye Hitleri ve Mhver ülkelerin liderlerini ve ileri gelen ko­ mutanlarım küçük düşürücü ifade yer alan broşür ve karikatürleri attı­ lar. Almanlar tarafından bu olayın çok tepki çekmesi üzerine Gedye’nin ajanlarından bazılan polis tarafından yakalanarak sorgu­ landı. Gedye’nin elemanlannın olayı müteakiben hemen tutuklanması, Türk polisinin olan biten her şeyden haberi olduğunu gösterir. Ancak Alman propagandasına karşı denge unsuru olmasıdan dolayı polis, Gedye ve aj anlamım bazı faaliyetlerine göz yumuyordu. Ancak son faaliyetleriyle çizmeyi aşmışlar, Almanlann ciddî tepkisine sebep ol­ ması polisin harekete geçmesine sebep oldu. Pera Palas olayı Gedye için gerçekten talihsizlikti. Daha doğrusu bu olay için zamanlaması yanlıştı. Zira bu olayın hemen akebinde von Papen’e suikast düzenlenmiş, bu da Türk hükümetini ciddî olarak en­ dişelendirmişti. Gedye ve bazı ajanlan broşür olayından başka 24 Şu­ bat’ta von Papen’e düzenlenen suikastla bağlantılı olarak tekrar sorgu­ landı. Gedye, kendisinin ve ajanlarının bu işle ilgisi olmadığım iddia ettiyse de sorgulanmaktan kurtulamadı. Türk polisi de Gedye’nin ve onun ajanlarının bu suikast ile ilgisi olmadığını, bunun arkasında Türkler ile Almanları karşı karşıya ge- 25 HS 3/225, D/H98 to D/HY, no. 256/98/prop, 15 Januaıy 1942. SOE'nin Tütkive'deki Propaganda Faaliyetleri 163 tirmek isteyen Sovyetlerin olduğunu biliyordu. Ancak bunu Alman­ lara anlatmak zor olacağından Türkiye İstanbul’da göze batan İngiliz ajanlan sorgulayarak ve faaliyetlerini kısıtlayarak gelebilecek Alman baskısını minimize etmeye çalıştı. İngilizler de ilk başta suikastın kim tarafından gerçekleştiği bilgine sahip değildi. Dolayısıyla bu suikastın kendi üzerlerine kalmasından çekiniyorlardı. Özellikle Hugessen Türkiye ile ilişkileri bozacağını düşündüğünden ve bu faaliyetlerin pek işe yaradığına inanmadığından Gedye’ye ve onun faaliyetlerine karşı, diğer îngiliz yetkililerine ve Dışişlerine göre daha sert tutum içerisindeydi. Hugessen olayın arka­ sından Gedye’yi ve onun bağlı olduğu de Chastelain’i Ankara’ya ça­ ğırarak elçilikte ifadelerini aldırdı. Ancak Gedye Pera Palas olayında sorumluluğu kabul etmedi.27 Gedye’nin, illegal işler yapan birçok SOE elemanının aksine dip­ lomatik görevi yoktu. Sadece gazeteci olarak biliniyordu. Dolayısıyla kendisi herhangi bir aramada veya polis sorgulamasında dokunul­ mazlıktan yararlanamıyordu. Üstelik kendisi Selim Sarper tarafından sadece gazeteci olarak bilindiğini, zaten kendisinin 25 yıllık gazeteci­ lik kariyerinin olmasının da elçilikle bağının olmayacağını gösterdiği­ ni iddia etti. SOE' ye girmeden önce herhangi bir hükümet departmanı ile bağlı olmadığım, dolayısıyla kendisinin Türkiye’den sürülme iste­ ğine karşı çıktı. Diplomatik görevi olmadığından dolayı faaliyetlerinin elçiliği bağlamadığım iddia etti. Basm kartı olduğunu ve Türkiye’de bu işe devam edeceğini belirtti. Kendisini Türk polisinin ve Sarper’in sadece Nazi Muhalifi olarak tanıdığını, bunu kendisinin de kabul ettiğini, ülkeden gitmek İçin hiçbir sebebin olmadığı üzerinde ısrarla durdu. Gedye, karikatürlü broşür dağıtımının propaganda işinin sadece küçük bir parçası olduğunu, Türklerin üzerinde bu kadar durmadığı hâlde İngilizlerin bu işi abartmaları, işgal altındaki topraklarda yaptık­ ları illegal propaganda faaliyetleri ile Alman generalleri arasındaki 26 Rubin, a.g.e., s$. 3-18. ■7 HS 3/225, Hugessen to FO, no. 4 24,2 March 1942. 164 Zor Yıllar kavgalar, anti-Nazi gruplan oluşturmak gibi faydalı işleri sekteye uğ­ ratacağından yakındı.28 Hugessen, Gedye’nin anti-Hitler propagandasını kendi başına or­ ganize etmesini ve onun şefi olan de Chastelaın’in bu faaliyetlerinden yeterince haberdar olmamasını eleştiriyordu. Aynca Gedye’nin de, paralarım ödediği hâlde kendi ile doğrudan bağlantılı ajanlannın ve onlann ajanîannm faaliyetlerinden yeterince haberdar olmadığını dü­ şünüyordu. Bir dereceye kadar bu doğruydu. Bu ajanların çoğunun iş­ gal altında oluşturulan Mihver yanlısı yönetimlere muhalif ve hepsi kendi başına hareket eden insanlardan olmasından dolayı, Nazi muha­ lifi faaliyetleri bulunduklan ülkenin konumunu gözardı ederek abartı­ yorlardı. En azından Hugessen öyle düşünüyordu. Kalabalık yerlere bırakılan karikatürler ve Pera Palas’m balkonundan atılan broşürler de bu anlayışın sonucuydu. Hugessen bundan sonra fısıltı kampanyasının dışında hiçbir pro­ paganda faaliyetlerine izin vermeyeceğini bildirdi.29 Chastelain ise büyükelçinin tutumundan hiç memnun değildi. Gedye’yı Türkiye’den sürmekle, diplomatik görev adı altında propaganda faaliyeti yürüten Mihver ajanlarım cesaretlendirecekti.30 Lord Glenconner de, Gedye ve Chastelain’e sahip çıktı. Olanlardan Gedye’nin sorumlu tutulması­ nı ve Gedye’nin Daily Express muhabirliğinden vazgeçmesi isteğini anlayamadığım söyledi. Bundan sonra Gedye’nin konumu tartışmaya açıldı. Gedye’nin muhabir olarak işe devam etmesini ancak merkezi Ankara’ya taşınmasını, konumu gereği sık sık İstanbul’a gidebilece­ ğini ve faaliyetlerine devam edebileceğini söyleyenlere karşı, SOE, Gedye’ye çok ihtiyaçları olduğunu ve onun Daily Express muhabiri konumu altında Alman propagandasının etkin olduğu İstanbul’da 31 kalması için ne gerekiyorsa onun yapılmasını İstedi. 23 29 30 31 HS 3/2251 Gedye’s report, 3 March 1942. HS 3/225, Hugessen to FO, no. 460,5 March 1942. HS 3/225, 7 March 1942. HS 3/225, Lord Glenconner to R. Brook, G/TK/951,12 March î 942. 5 O E'nin Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 165 Gedye, Londra’ya yazdığı raporda aslında Hugessen’in durumu anladığını, fakat elçilik müsteşarı Morgan ve konsolos Thomson’un onu yanlış yönlendirdiğini iddia etti. Kendisini Ankara’da sorgulayan bu iki elçilik yetkilisine karşı düşmanca tutuma kapılan Gedye, kendi­ sinin ajanlarına sahip olamamadığı iddialarım saçmalık olarak nitele­ di. Zira güvenlik gerekçesiyle birkaç kişinin dışındakileri kendisinin tanımasının doğru olmadığım, zaten içerde olan iki ajanı kendini ta­ mmış olsaydı, polis olayın sorumlularını öğreneceğini, bu da kendisi­ nin ve SOE’nin ifşa olması anlamına geleceğini yazarak kendisinin görevde tutulmasını istedi.32 Ingiliz Dışişleri ile SOE Karşı Karşıya Pera Palas olayının von Papen olayı ile eş zamanlı olması, Türk hükümetini Almanlar karşısında zor durumda bırakırken, Ingiliz Dı­ şişlerini de Türk hükümeti karşısında güç durumda bıraktı. Bu olayı bahane eden Almanlar Türkiye’ye saldırabilirdi. Bu durum Türkiye’yi olduğu kadar Ingiltere’yi de zora sokardı. Bu olaydan sonra İngiliz Dışişleri, Türk otoritelerinin çok sert tutum sergileyeceğinden ve Türk-îngiliz ilişkilerinin bozulabüeceğinden korktu. Ornıe Sargent, Türkiye’de yürütülen propaganda faaliyetlerini Chastelain finanse ederken Gedye bu işi yürütüyor, ancak SOE’nm, Gedye’nin ne iş yap­ tığından haberi olmuyor bu kabul edilemez’ şeklinde, SOE’den so­ rumlu Jebb’e şikâyette bulundu. Bu faaliyetlerin boşa zaman ve para harcamaktan öteye gitmediğini savunan Hugessen’in görüşünü payla­ şan Sargent, SOE’nin görevi Alman işgaline karşı veya Türk politika­ sında veya halkında Alman lehine ani bir değişiklik olması ihtimaline karşı hazırlık faaliyetleri yürütmek olduğunu hatırlattı. Broşür dağıtı­ mı ve diğer faaliyetler de nereden çıktı türünden eleştiriler yönelten Sargent, bu durumda kendilerinin Hugessen’e SOE faaliyetlerinin Türkiye’de sona erdirip-erdirmemek konusunda yetki vereceklerini belirtti. Onun aynı zamanda Türk hükümetinin istediği kişilerin Tür­ kiye’den sürülmesini isteme hakkının da olacağım belirtti.33 52 HS 3/225, Gedye’s letter to SOE, 340/98/Prop, 11 March İ942. 33 HS 3/225, Sargent to Jebb, 13 March 1942. 166 Zor Yıllar Jebb, Sargent’in Gedye ve Chastelain’in İstanbul’daki ofislerinde kontrolün yetersiz olduğu görüşüne katılmadı. Kendilerinin yaptıkları işin çok dikkat gerektirdiğini ve yapılan işin İngiliz bağlantısı olmadı­ ğı imajının doğması için azami gayret gerektiklerini, bunun yolunun da ajanların hepsi ile bire bir temas etmemek olduğunu söyledi. Bro­ şür dağıtımında kullanılan her ajanın üst seviye ile yakın teması zarar­ lı olduğunu belirten Jebb ‘'broşür dağıtımı kullanışlı bir silahtır: An­ cak tehlikesi de vardır. Bu işin tabiatı öyledir. Almanlarda benzer yöntemi kullanıyor ve benzer riskleri taşıyorlar ama kendi kendilerine sorun üretmiyor. Eğer Türk hükümeti bizim bazı elemanların çekilme­ sini istiyorsa bu Alman baskısı neticesindedir. Hugessen’in bu baskı­ ya boyun eğmek yerine direnmesi gerekir. SOE’nin merkezi, İstanbul’daki örgütünden konu hakkında detaylı bilgi istedi. Eylül X941’de Hugessen ile propaganda konusunda an­ laşmaya varıldığım belirten İstanbul, Hugessen’in o tarihte illegal ve politik çerçevede olan propaganda faaliyetlerinin devamım kabul etti­ ğini, o zaman ses çıkarmayan Hugessen neden şimdi bu kadar itiraz ettiğine anlam veremediklerini söyledi. Kendilerinin Hugessen İle yaptıkları anlaşmalardan birisi de bu tür faaliyetler yapılırken Türk hükümeti tarafından dikkat çeken bir durum olunca ve büyükelçiye bu yönde istek gelince sorumlu kişinin Türkiye’den ayrılmasını isteyebi­ leceğiydi. Ancak böyle bir durumda SOE elemanlarının hepsinin Türkiye’den sürülmesi ve faaliyetlerine son verilmesi gibi bir durum söz konusu değildi.35 SOE’nin bütün eleştiri okları Hugessen’e yöneldi. Türk otoriteleri henüz kimsenin sürülmesini istemediği bir zamanda, Hugessen’in yapması gerekenin İngiliz ajanlarını koruma altına almak olmalıydı diye serzenişte bulundular. Eğer faaliyetleri gereksizse, Alman propa­ gandasının önüne geçmek için fısıltı kampanyasına devam edilmesini neden istiyordu. Bunun broşür dağıtmadan bir farkı yoktu, fısıltı kam34 35 HS 3/225, Jebb to Sargent, F/3434/83, March 1942. HS 3/225, SOE to Istanbul, no. 9522, 14 March 1942; HS 3/225, A/D3 to CD, AD3/TK/970,14 March 1942. SO E 'nin Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 167 panyasmda da posta hizmetlerinden yararlanılacaktı. Sitayişlerden bi­ risi de kendilerinin zor şartlarda önemli işler yapmaya çalışırken Pera Palas olayı ile ilgili Hugessen’in ‘bu son olay ağızlarda acı bir tat bı­ raktı’ demesiydi. Büyükelçinin zor şartlar altında görevlerini en iyi şekilde yapmaya çalışan SOE görevlilerine ‘kirli işlerle uğraşan insan­ lar’ gibi muamele ettiğinden şikâyet ettiler. ‘Asıl ağızlarda acı tat bı­ rakan şeyin, bir başka İngiliz kuruluşu olan örgütün üyelerini zor du­ rumda yardım etmesi gerekirken onları zor duruma sokan adamın mi­ de bulandıran sözleridir. İnatçılığı Türkiye’deki İngiîizlerin pozisyo­ nunu zor duruma sok*fraktadır’ diye sert ifadeler kullandılar.36 SOE, Sargent’in de bu olayı kasten abarttığını, hatta Hugessen’den daha fazla ileri boyuta çektiğinden yakındı. Gedye’nin bir buçuk yıldır Türkiye’deki çoğu AvusturyalI anti-mihver gruplan ile temas haline olduğu ve propaganda faaliyetlerini organize ettiğini ve çok faydalı iş­ ler yapan Gedye’nin görevinde hata yapmadığını iddia etti.37 Elbette bu sözler SOE’nin kendi arasındaki yazışmalannda ve tartışmalannda kullanılıyordu. Bu sözlerin diplomasi diline uymayaca­ ğının onlar da farkındaydı, ancak kızgmlıklanmn anlaşılması için bu dile yakın ifadeler kullanmaları gerektiğini düşünüyorlardı. Neticede Saregent’e yukarıdaki isteklerini ve şikâyetlerini bildirdikten sonra Almanlann bölgede artan faaliyetleri karşısında SOE’nin Türkiye’de hayati tedbir anlamında yapacağı önemli şeyler olduğunu yinelediler. Faaliyetlerin sona ermesinin getireceği sakmcaîan çok ciddî sonuçlar doğuracaktı. Almanlann Türkiye’yi işgali veya başka şekilde etkili olması durumunda buna hazırlıklı olmak gerekiyordu. Zaten Alman işgali karşısında, SOE faaliyetlerinin dışında başka bir müdahale de zor gözüküyordu. Hugessen’in Gedye konusundaki tutumunun da, Almanlara daha fazla SOE elemanlannm kovulması İçin fırsat vere­ cekti. Aslında yapılması gereken bu tür faaliyetlerin daha da hızlandınlması ve yeni eleman takviyesiydi. 36 37 HS 3/225, A/D3 to CD, AD3/TK/970,14 March 1942. HS 3/225, A/D to CD, AD/TK 1252,14 March 1042. 168 Zor YılUr Aynca SOE, Gedye’nin sürülmesinin Almanlann başansı anlamı­ na geleceğini iddia etti. Üstelik Almanlar von Papen’e suikast girişi­ minden Gedye’yı sorumlu tutmuşlardı. Gedye’nin sürülmesi İngilizle­ rin bu suçu kabul etmeleri anlamına gelecekti. Aynca kendileri Türki­ ye’de Alman işgali ihtimaline karşı hazırlık yapıyorlardı. Belki pro­ paganda, rüşvet ve sabotaj hazırlıklan savaşı engelleyemezdi, ama Türklerin Alman isteklerine boyun eğmesini engelleyebilir ve onlan Almanlara karşı savaşmaian için ikna edebilirdi. Bunu sağlamanın esas yolu Türkiye’ye tank, top vs. gibi silahlar temin etmekti. İngilte­ re’nin şu an bunu sağlamaya gücü olmadığına göre, Hugessen Türk hükümeti ile iyi ilişkilerin devamını sağlayarak müttefik tarafında yer almalarım sağlamaya çalışıyordu. Kendilerinin de propaganda ile Türkleri müttefik saflarında tutmaya çalıştıklarım söyleyen SOE, Hugessen’in kendilerini bu tip olaylardan kurtarmaya çalışacakken kolay yolu seçti diyerek elçiyi suçlamaya devam ettiler. N azi Propagandası Fırsatı Kaçırmıyor Gerçekten de Nazi propagandası Pera Palas olayının üzerine gide­ rek, Gedye’yi von Papen suikastı ile birlikte andılar. Bu şekilde İngi­ liz propagandasına ciddî darbe vurmayı hedefleyen Nazi propaganda­ sı, bir anlamda elçinin de yardımıyla başarı sağladı. Von Papen’e sui­ kast olayından sonra Almanların gazabından çekinen Ankara’da, Hugessen’den dolaylı olarak Gedye’nin sürülmesini istedi. Aslında Türk Dışişleri, Gedye ve onun organizasyonunun suikast ile İlişkisi olmadığını biliyordu. Ama bir şekilde Alman isteklerini karşılayarak Alman baskısını savuşturmayı hedeflediler. Hugesen’in de bu konuda ısrarcı olmaması Türk hükümeti açısından sorunun çözümünü kolay­ laştırdı. Zira, Gedye’nin geçici süre ile de olsa Kahire’ye gönderilme­ si karan verilmişti. Kısa süre sonra Hugessen’in daha önce devam edebilir dediği fısıl­ tı kampanyasını da yasaklayarak Türkiye’de propaganda faaliyetlerini askıya alması Almanlar için ciddî başanydı. Bu durum Kahire SOE’den bazıîannm, Türkiye’nin Almanya’nın yaptığı İngiltere aley­ hindeki propagandaya tolerans gösterdiğini iddia etmesine sebep oldu. SOE'nro Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 169 Bu arada İngiltere’nin Ortadoğu Komutanlığı da, Türkiye’nin Avrupa cephesine bir kapı özelliği göstermesi ve Mihverin casusluk, sabotaj ve propaganda organizasyonunu yoğunlaştırmasını gerekçe göstererek Mısır’daki İngiliz Devlet Bakanlığı’na bağlı olması gerektiğini söy38 ler. Bu Türkiye’yi Almanlarla işbirliği yapan ülke konumuna sokma anlamına geliyordu. SOE ile aynı paralelde duran Ortadoğu Komutan­ lığının bu tavımdaki asıl amaç, Türkiye’ye yönelik İngiliz politikası­ nın sorumluluğunu Dışişlerinden alarak, SOE faaliyetleri konusunda daha esnek olan Savaş Bakaniığı’na devredilmesiydi. Ancak İngiliz Dışişleri aynı kanaatte değildi. SOE Propaganda Lideri Türkiye'den Sürülüyor Londra’daki SOE merkez, Hugessen’in, sırf Türk hükümetine şirin gözükmek ve ileride Türk hükümetine karşı elini kuvvetlendirmek amacıyla Gedye’in Türkiye’den gönderilmesi teklifini şiddetle protes­ to etti. Bunun büyük elçiyi kuvvetlendirmekten ziyade paniğe iteceği­ ni ve Türk Dışişlerinin, onun zayıf yönünü görüp kullanacağım iddia ettiler. Gedye sadece Türkiye içindeki propaganda faaliyetlerini orga­ nize etmiyor, aynı zamanda Mihver bloğundan ve Mihver işgalindeki ülkelerden insanlarla temas kurup istihbarat bilgileri topluyordu.39 Buradan hareketle Gîadvvyn Jebb, Gedye’nin İstanbul’da kalması için Sargent’i ikna etmeye çalıştı. Bu bilgiler İngiliz Dışişlerinin kararını değiştirmesine katkısı olacakmıydı bilinmez, ancak bu sırada Türk Dışişlerinin takındığı tavır Gedye’nİn Türkiye’de kalmasını zorlaştır­ dı. Her ne kadar Ankara, îngilizlerin bu ve diğer olaylarda da Türkiye aleyhinde faaliyetlerde bulunmadıklarım kabul etse de, Pera Palas olayının patlak vermesinden sonra bu faaliyetlere ve bunlara sebep oIanlara sıcak bakamayacaklarım söylemesi bir anlamda İngiliz kurumlarının kendi aralarındaki tartışmaların seyrini değiştirdi.40 Türk Dışiş­ leri Bakanlığı Müsteşan Numan Menemencioğlu Hugessen’e, Pera Palas olayı ile ilgili olarak Gedye’nin yanı sıra İngiliz Kitapçı Colley, 38 HS 3/225, A/D.3 to CEO, no. AD3/TKJ1145,10 April 1942. 39 HS 3/225, A/D3 to CEO & A/D W), AD3/TKI0I2,21 March 1942. 40 HS 3/225, Hugessen to FO, no. 558,17 March 1942. 170 Zor Yıüar Fransız İşadamı Moussat ve Sovyet görevlisi Pavloff’un isimlerini de verdi. Sıkıyönetim kanunlarının hâkim olduğu İstanbul’da askerî yet­ kililerin bu tür faaliyetlerden rahatsız olduğuna söyleyerek bunların Türkiye’den sürülmesini istedi. Hugessen, Gedye’nin gönderilmesi için işlemler başlatıldı deyince Menemencioğlu, diğer üç isimle ilgili istekten vazgeçti.41 Menemencioğlu, Gedye’nin anti-Nazi faaliyetleri­ ni takdir ettiğini ancak Türk hükümetinin de görmezlikten gelmesinin bir limiti olduğunu söyledi.42 Bu gelişme gerçekten de SOE’nin Ingiliz Dışişleri’nin baskısı kar­ şısındaki argümanları zayıfladı. En azından artık Türk Dışişleri de SOE elemanlarının faaliyetlerinden rahatsız oluyordu. Mevcut soruna geçici çözüm olarak Londra’daki SOE ile Dışişleri, Gedye’nin derhal geçici olarak Kahire’ye sürülmesinde anlaştı. Ancak Kahire SOE ka­ rargahı bu hareketin Türkiye’de bulunan diğer elemanlarının da mora­ lini bozacağı iddiasıyla bu karara karşı çıkmaya devam etti. İstanbul SOE’de faaliyetlerine ara vermeyince Sargent, Jebb’e yazdığı ikinci mektuunda ağır ifadeler kullandı. Kendilerinin bütün uyanlarına rağ­ men SOE’nin Londra’daki siyasî sorumlusu Jebb’in gerekli emri ver­ mediğinden SOE ajanlanmn Türkiye’deki faaliyetlerini durdurmadı­ ğını ve kendilerini zor durumda bıraktıklarını, sonunda Türkiye’nin kendilerine olayın delilini göstererek bu tip faaliyetlerin durdurulma­ sını istediğini söyledi. Artık Türkiye’deki faaliyetlerin ikinci bir emre kadar durdurulmasını kesin bir dille Türkiye’deki teşkilatına söylen­ mesini istedi.43 Gedye, SOE’nin Türkiye’de yürüttüğü propaganda faaliyetleri için çok Önemliydi. Onun kaybı geri kalan görevliler üzerinde moral bo­ zukluğuna yol açtı. Özellikle Hugessen’in Gedye’yi harcadığı düşü­ nüldü. SOE yetkilileri defalarca Hugessen’den durumu yeniden göz­ den geçirmesi için girişimde bulundular. Ancak Hugessen, SOE’nin 41 Hugessen to Cadogan, no. 588, 20 March 1942; HS 3/225, Hugessen to FO, no. 622,23 March 1942. 42 HS 3/225, Hugessen to FO, no. 685,1 April 1942. 45 HS 3/225Sargent to Jebb, 25 March 1942. 5 O E'rtin Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 171 Balkanlardaki faaliyetlerini çok önemli bulurken, Türkiye’de SOE’nin yapabileceği hiçbir şey olmadığı iddiasmdaydı.44 SOE Türkiye’de illegal propaganda faaliyetleri yaparken belli mik­ tarda da işgal sonrası için hazırlık yapıyorlardı. SOE lideri Lord Selbome Dışişleri Bakanı Eden’e yazdığı mektupta, Enformasyon Bakanlığı ve Dışişleri, Türkiye gibi tarafsız ülkede istemiyorsa propa­ ganda faaliyetleri yapmayacaklarını söylerken, savaş sonrası hazırlık için faaliyetlerin devam edilmesinin ne denli Önemli olduğunun altını çiziyordu. ‘Eğer savaş olur ve Almanlar bir şekilde Türkleri savaş­ maktan vazgeçürirlerse Polonya ve Yunanistan’da düştükleri duru­ mun aynısıyla karşılaşacakları’ uyarısında bulundu. Benzer bir sıkıntı da Siam’da yaşanmıştı. Orada da elçiliği SOE faaliyetlerine izin ver­ memişti ve İngiltere orayı kaybetmişti. Bunu da göz önünde tutarak, eğer kısa sürede Türkiye’nin Alman işgaline uğraması söz konusu olursa Chastelain’in ofisine diplomatik veya ticaret görevlisi maskesin­ de yedi tane daha eleman sağlanması, on iki yeni Türk ajanın eklen­ mesi, on altı tane daha malzeme depolanacak yer sağlanması ve on iki tane daha telsız-radyo verici setlerinin kurulması için yardım edilme­ sini istedi. Selbom, Eden’e amaçlarının Türkiye’deki organizasyonla­ rını mümkün olduğu kadar güçlendirmek olduğunu, bunu yaparken de Türkiye’nin birtakım itirazları olacağım ancak buna karşı dilenilmesi gerektiğini söyledi.45 Selbome, son olarak Eden’e ‘Türkiye gibi taraf­ sız ülkelere Alman saldırısı olmadan önce hazırlık yapılmaksızın nasıl bir savaş sonrası plân yapılabilir, Dışişlerinin bu konuda biraz esnek olmadan bunu nasıl gerçekleştireceklerini’ sordu.46 Lord Selbome’m mektubu ikna etmemiş olmak ki, 12 Nisan’da Eden bizzat kendisi Chastelain’e telgraf çekerek Türkiye’de fısıltı kampanyasının durdurulmasını istedi. De Chatellain ve ekibi bu kara­ rın arkasında olduğunu düşündükleri Hugessen’e sitem dolu telgraf 44 45 46 HS 3/242. PC 15 to A/DH, 8 April 1942. HS 3/225, Selbome to Eden, F/3493/83.3,31 March 1942. HS 3/225, Selbome to Eden, F/3529/83.3,10 April 1942 172 Zor Yular çektiler.47 Oysa propaganda faaliyetleri içinde fısıltı kampanyası kay­ nağı belli olmayan tek yöntemdi. Bu kararla artık SOE Türkiye’de propaganda adına bir şey yapamayacak anlamına geliyordu. SOE kendi işleri hakkında Dışişlerinin pervasızca karar vermesinden yakı­ nıyor ve işlerini zora soktuklarından yakmıyordu.48 29 Mayıs 1942 tarihinde İstanbul’un yürüttüğü fısıltı kampanya­ sıyla ilgili yeni gelişme oldu. İstanbul bundan sonra sadece fisıltı kampanyası için malzeme üretecekti. İstanbul’da üretilen bir fısıltı Türkiye’de kullanılmayacak, fakat diğer SOE merkezlere gönderilebi­ lecekti. Chastelain’e duruma ve yere göre birtakım değişiklik yapıla­ bilecek tarzda fısıltılar üretmeleri için özel tavsiyelerde bulunuldu. Mesela ‘Breaslau’da (şimdi Polonya’ya bağlı olan WrocIav) dans eden striptiz aniden düşüp öldü’ şeklindeki bir olayı Breaslau’nun Gestapo’nun bir merkezi olmasından dolayı dans ederken kimin öldü­ ğü tercihi kişilere bırakılabilirdi. Bresîau, Danzing’ten (Gdansk) Tuna nehrinin Karadenize döküldüğü yere kadar uzanan alanda tifüs mer­ kezi olarak seçilmişti. Dolayısıyla ölenin ismi kullanılacağı ülkedeki hedef alman kişinin ismine göre değiştirilebilirdi. Bunun dışında propaganda kampanyası için üretilecek fısıltılar; İngiliz ye Amerikalıların yeni metot, askerî, hava ve deniz gücüyle hazır oldukları; İngiliz Hava Kuvvetlerinin saldırılarının Almanya’da yarattığı moral bozukluğu; çocuk ölümleri, ve değişik salgm hastalık­ lar ile ilgili olacaktı. Bunun neticesinde üretilen, “gece kalkarsanız suyu bir müddet akıtm ki herhangi bir katkıdan emin olun; Fran­ sa’daki işbirlikçileri para ile satm alman kişilerdir” gibi Türkiye’de pek fazla ilgi çekmeyecek konulardı.49 Yasaktan Sonra SOEnm Propaganda Plânı Yukarıda da belirtildiği gibi Hugessen, baştan beri fısıltı kampan­ yası dışındaki propaganda faaliyetlerine karşı çıktı. Zaten sık sık 47 HS 3/225 SOE İstanbul to Hugessen, 12 April 1942. 49 HS 3/225, AD4 to AD/P, AD4/TU/1592, 20 April 1942. 49 HS 3/225, D/Q to D/H13, 31 May 1942. SOE'nm Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 173 Türklere yönelik hiçbir propaganda faaliyetlerine taraftar olmadığını söylüyordu. ‘Türkler bizim müttefikimizdir. Onlar bizden bir şeyi gizlemiyor, bizim de onlardan gizli hareketimiz olmamalı. Türkiye’de Mihver ülkelerinin propagandasına izin verilmesi kendilerinin de kar­ şı faaliyetler yürütmesini gerektirmez’ görüşünde olan Hugessen, Türklerin Almanlann baskısına boyun eğeceklerine veya saldınya uğ­ rayacağına dair kesin delil oluncaya kadar bu yasaklann kalkmasına razı olmayacağını belirtti. Pera Palas olayından sonra İngiliz Dışişlerinin baskısı neticesinde, SOE’nin Türkiye’ye yönelik her türlü faaliyetlerine ciddî sınırlama getirilmesine ve propaganda faaliyetlerinin her türlüsünün yasaklan­ masına rağmen, Chastelain’in ekibi her ihtimale karşılık hazırlık faa­ liyetlerine ara vermedi. İstanbul’dan Kahire’ye sürülen Gedye burada, kendisinden daha önce Türkiye’den sürülen Bucik, Sydney ve Pierot adındaki aj anlan başta olmak üzere kurduğu ekibiyle birlikte Türkiye ile ilgili propaganda plânlan hazırlayıp, Chastelain’e gönderiyordu. Dolayısıyla Gedye, İstanbul’daki görevine Kahire’den yürütmeye de­ vam etti. Gedye, Hugessen’in yasağının kalkması hâünde İstanbul’a gönde­ rilmek üzere ellerinde yeterli propaganda malzeme stoku oluşturma gayretindeydi. Halkının çoğunun okur-yazar olmadığı Türkiye’de kari­ katürler ciddî etki ediyor ve mesajı yerine ulaşmıyordu. Hatta bu tipten karikatürler elden ele dolaşıyordu. Mihverler bu yönde pek fazla bir şey yapmamıştı. Yapüklan da pek fazla cazip değildi, yani halk üzerinde etki yapabilecek çizgiler değildi. Ancak Almanlann 1941 bahanndan sonra Türk hükümeti üzerinde kurduklan baskının etkisiyle, Türkiye’de nisbeten daha rahat propaganda yürütebiliyordu. Hugessen’in yasağın­ dan dolayı bunlara cevap verememenin sıkıntısını yaşayan Gedye, zayıf ihtimal olsa da Hugessen’in yasağı kaldırması hâlinde hemen dağıtıl­ mak üzere Kahire’de ekibiyle birlikte hazırladığı iki bin karikatürü İs­ tanbul’a gönderilmesini istedi. Bu karikatürlerde Almanlann Boğazlan kontrol etmek istediği ve Alman zaferi hâlinde Türkiye’nin ve Ortado­ ğu’nun Alman kontrolüne gireceği uyansı yapılıyordu. Bundaki amaç, 174 Zor Yıllar Sovyetlerin Boğazlar üzerinde olan emelleri yönündeki Alman propa­ gandasını gidermekti. Bunun yanında Gedye değişik ihtimaller üzerinden senaryolar oluşturarak, olası her duruma hazırlıklı olmayı da ihmal etmedi. Gedye’nin önerileri doğrultusunda İstanbul organizasyonunun üzerin­ de çalıştığı birkaç senaryo vardı. Birinci senaryo; Elçinin inisiyatifi ile ya da Türkiye’nin Almanla­ ra karşı açık cephe almaya karar vermesiyle propaganda üzerine ko­ nan yasağın kalkması. Bu durumda, Alman propaganda faaliyetine karşı yasak Öncesi yürütülen çoğu aktivitelerin yeniden, ama bu sefer açıktan yapılacaktı. Bu senaryonun gerçekleşmesi durumunda; radyo­ dan açıktan günlük propaganda faaliyetleri yürütme, broşür ve gazete dağıtımı ve fısıltı kampanyasına yeniden başlanacak ve geniş çaplı bir rüşvet kampanyası başlatılacaktı. İkinci senaryo: Almanlann Türkiye’yi işgal etmesi. Bu durumda radyo yayınlan, havadan broşür atmak ve diğer fâaliyetler hemen yü­ rürlüğe girilecekti. İşgal hâlinde radyo yayınlan Türkiye’den yürütülemeyeceğinden Türkçe, Almanca ve Fransızca olarak Filistin’den yaym yapılacaktı. Yayınlar bununla da sınırlı kalmıyordu. Her şeyden önce Almanlann saldırması hâlinde Türkiye’ye yönelik yaym için kullanılmak üzere Türkiye’den, özellikle Kürtlerden seçilen elemanlar sağlanıp bunlan radyo eğirimi için Londra’ya gönderdiler. Bundaki amaç da, her hâlde Türkiye’de Alman işgali karşısında direniş oluşturulamaz ve Almanlar. kısa sürede Ortadoğu’yu ulaşmak için Güneydoğu’ya doğru ilerlerse verilecek bazı siyasî vaatler ile bölge halkından oluşturulacak gerilla grupîanyla dağlık bölgede bir direniş oluşturmaktı.50 Alman işgali iki ihtimaîliydi. Her iki ihtimale karşı da hazırlıklar yapıldı; 50 HS 3/225, A/D3 to CEO, 18 March 1942. 5 O E'n in Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 175 1- Savaş hâlinde ve Türkiye Almanya’ya karşı savaşıyorsa ya­ pılacak propaganda şu şekilde olacaktı: a. Halkı sakinleştirmek ve moralini yüksek tutmak b. Direniş kuvvetlerine yardımcı olmak c. Sabotaj operasyonlarına yardımcı olmak d. Halkı en iyi şekilde gelişmelerden haberdar etmek e. Fısıltı yaymak f. Almanlann yeryüzünü bozmak iddiasını yaymak g. Alman işgal birliklerinin moralini bozmak 2- Türkiye Alman işgaline karşı direnmezse a. İnsanlarda panik havası estirmek b. Rus korkusunu kullanmak c. Sabotaj organizasyonuna yardım etmek d. Fısıltı yaymak e. Almanlara karşı muhtemel ilgisizliği Almanlara karşı nefrete dönüştürmek f. Alman işgal birliklerinin moralini bozmak 51 Türkiye Almanya yanında savaşa girme arzusunda değildi. Hatta hiçbir tarafın yanında savaşa girmek İstemiyordu. Ancak Sovyet cephe­ sinde Almanlar açısından işler yolunda giderse sıranın bir şekilde Tür­ kiye’ye geleceği aşikardı. Bu noktada Türkiye’nin tavrım kestirmek güçtü. Türk yetkilileri işgal nereden gelirse gelsin direnileceğini söylüyorlardı, ancak savaş başladığında şartlar değişebiliyordu. Nitekim SOE diğer ülkelerde benzer durumla karşılaşmış, sonunda yönetimler Almanlar ile işbirliği yapmışlardı. Buradan hareketle Türkiye’nin Al­ man baskısına boyun eğmesi veya Mihver ülkeleri yanında savaşa gir­ mesi durumuna karşı hazırlıklı olunmasını isteyen Gedye, Chastelain’e sunduğu raporda Türkiye, Alman işgaline karşı direnmezse Türk ka­ 5! HS 3/225, Plans for Propaganda in Turkey, 16 April 1942. 176 Zor Yıllar muoyuna verilecek en iyi mesajın Atatürk önderliğinde verilen Millî Mücadele’yi ve Atatürk’ün bağımsızlıkla ilgili düşüncelerini hatırlatan broşür ve karikatürler olduğunu söyleyerek, derhal bu yönde hazırlıkla­ ra başlanılmasını istedi. Atatürk’ün başarılarından bahsedildikten sonra O’nun, İngiltere ve SSCB ile olan dostluğu gündeme getirilecek ve ül­ kesini savunmak için mücadele etmeyen yöneticilerin, Atatürk’ün mira­ sına ihanet ettiği teması işlenecekti. Tabiî işgal altında hangi yöneticile­ rin Almanlarla işbirliği yapacağı önceden tahmin edilemeyeceğinden ısim yerleri boş bırakılacaktı. Radyodan yapılacak propaganda da bu yönde olacaktı. Karikatürde, Atatürk’ün ruhu çizilecek ve Türkiye’yi Almanya yanında savaşa sokan ve onlara direnmeyen hain kişilere yu­ karıdan sitem ve kızgınlık dolu bakışları resmedilecektİ. Bunun arka plânında da Churchill, Stalİn ve Roosevelt Türkiye smınnda eli silahlı bir vaziyette bekliyor olacaktı. Gedye’nin hazırladığı propaganda taslağında Türklere, Almanlann Yeni Dünya Düzeni ile îtalyanlann Yeni Roma İmparatorluğu iddîalannı hatırlatılıyordu. Ona göre Türkler Alınanlardan nefret etmiyor, aksine onlann acımasızlığına ve başansma hayran olduğunu vurguluyordu. Ancak, Mussolin’nin Yeni Roma İmparatorluğu proje­ sinden dolayı Türk kamuoyunun Italyanlardan çekindiği ve nefret et­ tiğini, ancak asker olarak İtalyanlan hor gördüğünü belirten Gedye, yapılacak olan işin - Almanya’nın Yeni Dünya Düzeni’nin de kullanı­ larak - bu ülkelerin kölesi haline gelmemek için Türk halkım mücade­ le ikna etmeye çaba göstermenin en isabetli propaganda olacağını dü­ şünüyordu. Yazılı ve radyo propagandası Almanları enerjisi tükenmiş askerler olarak betimlemeli, İngilizleri de büyük yedek güçlere sahip ve Amerikalıların malzeme desteğini almış olarak betimlemek yerinde olacaktı. Türkiye’nin müttefiklere karşı savaşması durumunda de Türkiye’yi yöneten liderlerin zayıflığından dolayı, yabancı üniformaların kutsal Anadolu topraklarım çiğnedikleri söylemi de dillendirilerek, 1941 ya­ zından itibaren oluşturulmaya çalışılan gerilla birliklerine halktan ka­ tılımların artması sağlanacaktı. Gerilla savaşının uzun süreli başarısı SOE'nin Türkiye'deki Propaganda Faaliyetler} 177 zor olsa da, Anadolu da Alınanlara karşı tepki oluşturması açısından önemli sonuçlar doğuracaktı. İngilizler kendilerinin dost olarak Anadolu’nun bir parçasını işgal etmek durumunda kalma ihtimaline karşı, Almanlann da kutsal top­ raklarda yabancı askerler propagandasını kullanacağından, buna yöne­ lik köylüyü yanlanna çekebilmek için karşı propaganda teması çalış­ maları da yapa. Bu amaçla Gedye’nin ajanlanndan Sydney, köylüye hitap eden basit broşürler hazırlayacak; Bucik ise, karikatür ile olayı resmedecekti. BÖylece okur yazar olan ve olmayan herkese ulaşılabi­ lecekti. Bunlar Kahire’de gerektiği zaman İstanbul’a gönderilmek üzere hazır tutuldu. Fısıltı kampanyasının da ihmal edilmemesi gerektiğini söyleyen Gedye, aj anlan tarafından yayılan aşağıdaki fısıltının çok işe yaradı­ ğım ve aynı fısıltının bu dönemde de kullanılabileceğini söyledi: ‘Mitler’in ilerleyişine bak, zafer kesinlikle onun’ diyen bir Alman ajanına bir Türk milliyetçisi, ‘askerî başarı için üç şeye ihtiyaç var­ dır. insan gücü, para gücü ve cesaret; Rusya dünyanın en büyük insan gücüne sahip. Amerika’da para var. İngiltere’de zaten savaşarak ce­ sareti baştan gösterdi ve bu cesarete sahip ’ diye cevap verir. Aynca raporunda Gedye, Alman işgali karşısında Türkler direnmezse, Türkiye’deki propaganda faaliyetlerinin Rum, Ermeni azmlıklanndan başka Kürtleri kullanmayı plânladı. Bu unsurlann ara­ sından, kendileriyle işbirliği yapacak en uygun ajanlar olarak İstanbul ve İzmir’de yaşayan Türk vatandaşı Rumlar’ı gördü. Türk unsurlara bu noktada pek güvenmeyen Gedye, bu senaryonun gerçekleşmesi du­ rumunda kendisinin en iyi ajanı olarak tanımladığı Rum asıllı Pierot’un çok işe yarayacağını yazdı. Chastelain bu plânı büyük oran­ da kabul etti, ancak Almanlara yakın olmalarından dolayı Ermenilerin kullanımı konusunda tereddütü vardı. Ermenilerin hemen hepsi Alman yanlısı olarak biliniyordu. Ancak, Almanlann Sovyetlere saldırmasından sonra bunlardan bazılan Sovyet yanlısı oldular. Buradan hareketle Türkiye Almanlar ile işbirliği yaparsa 178 Zor Yi üar Ermeni kartının oynanmasını düşünen Gedye, bunu kendilerinin değil de, Sovyetlerin desteğiyle Sovyet Ermenilerinin yapmasını tavsiye etti.52 Alman işgali karşısında uygulanacak propaganda plânının en ince ayrıntısını hesaplayan Gedye, Bucik ve Pierot’un yardımlarıyla, işgal sonrası Türkiye’de konuşlanacak Alman, Bulgar, Avusturya ve Macar birliklerine yönelik değişik dillerde de propaganda malzemeleri için de hazırlık yaptı. Alman saldırısının an meselesi olduğu ve Türkiye müttefiklerle iş­ birliğine hazır olması durumunda da SOE’nin tasarladığı İngiliz pro­ pagandası Atatürk’ün bıraktığı siyasî miras ve Türk-îngiliz işbirliği­ nin Önemi üzerine yoğunlaşacaktı. Hitler’in Yeni Dünya Düzeni adı altında insanları uyutmayı amaçladığı anlatılacaktı. Alman işgaline di­ renmekten başka yol olmadığını göstermek için ise işgal sırasında si­ vil halkın kanı akıtılmayacağı söylendiği hâlde Fransa’nın teslim ol­ masından sonra halkın katledilişi teması işlenecekti. Yugoslav ve Yu­ nan halkının işgale karşı direnişi hatırlatıldıktan sonra, Türk tarihin­ deki kahramanlıklara atıflarda bulunarak, tarafsızlığından vazgeçip topraklarını özgür dünya için savaşan müttefik ordularına açması ge­ rektiği propagandası yapılacaktı. Bu türden propagandaların halkı galayane getirmesinin etkisiyle, işgal karşısında Almanlar ile işbirliği yapma noktasında olabilecek Türk otoritelerinin uzlaşma yoluna git­ meyip savaşmaya teşvik edeceği umuluyordu. Türk insanın büyüklüğüne yönelik sınırsız iltifatlarla beraber Tür­ kiye’yi, İngiltere, ABD, Sovyetler Birliği ile birlikte dört büyük güç arasında bahsederken, İtalya, Almanya ve Japonya’dan iflas etmiş tiranhklar olarak bahsedilecekti. Almanlann Birinci Dünya Savaşındaki müttefiki olan Türkler ile İngiîizlere karşı savaşmış Alman askerlerini ön plâna çıkaran ‘ordudaki arkadaşlar’ propagandasına da karşılık vermesi gerekiyordu. Bu altından kolay kalkılacak bir dumm olma­ makla beraber Gedye, İngiliz kaynaklannda Çanakkale Savaşı’nda destan yazan Türk askerinin kahramanca olduğu kadar centilmence 52 HS 3/225, D/H98 to D/H107, Gedye’s reports on Directives for propoganda in Turkey. May 1942. SOE'nin Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 179 savaşım anlatan Johnny Turk, adlı yazılardan da faydalanılmasını tav­ siye etti. Bununla aynı zamanda Nazilerin ‘ordudaki arkadaşlar’ pro­ pagandasına bir nevi karşılık verilmiş olunacaktı. Aynca Almanlann ‘arkadaşlık yaklaşımının savaşa yönelik bir aldatmaca olduğu fikri iş­ lenecekti. Türk Gazeteciler Güvenli Yerlere Taşınacak Türkiye’nin işgale uğraması hâlinde Gedye’nin plânlan arasında yukanda bahsi geçen çizgide Alman karşıtı bir gazete çıkarma da var­ dı. Bu gazetenin yazarlan Nazi karşıtı tanınmış Türk kalemlerden olu­ şacaktı. Bu şekilde Türk kamuoyunun daha kolay kontrol edilebilece­ ğine inanan Gedye, düşündüğü yazar kadrosunun başında en güvendi­ ği İsim olan Yeni Sabah gazetesinden Hüseyin Cahit Yalçın geliyordu. Yalçın’dan başka Tan editörü Zekeriya Sertel’den de faydalanılabile­ ceğini düşünüyordu. Gedye, Sertel’in Sovyetler ile dostluk tezini Sovyet endişesi karşısında hareketsiz kalmayı tercih edebilecek ya da Naziler ile işbirliğine gidebilecek yönetici ya da kitleler üzerinde etki yapabilmeğini düşünüyordu. ‘Müttefikler için eşsiz değer’ olarak nite­ lendirdiği Yalçın ve Sertel’e, Türkiye’yi işgale başlar başlamaz Al­ manlar tarafından suikast düzenlenebileceğinden endişe duyan Gedye, Londra’ya sunduğu raporda ‘bizim şimdiden bu eşsiz iki politik ve si­ yasî ajanımızı koruma altma almalıyız’ ifadesini kullandı. Gedye, saldın karşısında Alman karşıtı cephede yer alacak gazete­ ciler arasına Vatan gazetesi editörü Ahmet Emin Yalman’ı da kattı. Ancak, Yalman’m Ingiltere’nin Müslümanlara karşı politikası ile Iran ve Irak poîitikalannı eleştirmesinden dolayı ona olan güven diğerleri gibi değildi. Yine de Gedye Türkiye’nin savaşa girmesi hâlinde Yal­ man’m da kendi yanlannda olacaklanndan emindi. Akşam gazetesi editörü Necmettin Sadak, yanresmî yaym organı olan Ulus’un editörü Falih Rıfkı Atay ile Parlamentonun Dışişleri Komite Başkanı ve aynı zamanda Ulus yazan olan Şükrü Esmer de îngilizlere olan sempatile­ rinden dolayı tasarlanan gazetede görev alacaklarına inanıyordu. İşgal sonrasında mevcut Türk hükümetinin tavn Almanlar ile işbir­ liği yapmaktan yana olursa, bu gazetecilerin İstanbul’dan uzaklaştınlacağı muhakkaktı. Buna kaışı önlemler alınmasını ve onlann daha gü­ 180 Zor Yıllar venli bir yere naklini teklif eden Gedye, bunlar arasında Yalçın ve Sertel’in ailesi ile birlikte korunma altına alınmasını istiyordu. Bu ko­ nuda kullanılacak Önemli diğer bir kişi de İstanbul’da Associated Press’in Amerikan muhabiri Frank O’Brain ile evlf olan Sertel’in kızı Selim’di. İNGİLİZ ENFORMASYON BAKANLIĞININ TÜRKİYE'DEKİ PROPAGANDA FAALİYETLERİ (1940-42) Türkiye’nin tarafsız ülke olması ve tarafsız kalmak için her yolu denemesinden dolayı, İngiltere’nin Türkiye’deki propaganda faaliyet­ leri her zaman çelişki ve zorluklarla doluydu. Her şeyden Önce İngil­ tere, her ne şekilde olursa okun jeopolitik ve jeostratejik açıdan Tür­ kiye’yi kaybetmek riskini göze alabilecek durumda değildi. Zira Türk hükümetinin, baskılar veya başka sebeplerden Almanlar ile işbirliği yapması hâlinde, Türkiye çevresindeki Alman faaliyetlerini takip eden îngiliz diplomatik ve istihbarat birimlerinin artık Türkiye’de barınamayacağı gibi, Türk hükümetinin sadece Alman askerlerinin toprakla­ rından geçişine izin vermesi bile îngilizlerin Ortadoğu’da konumunu ciddî anlamda zora sokacaktı. Dolayısıyla İngilizler, Türkiye ile olan her türlü diyaloglarında hassas davranması gerekiyordu. Almanlann ise böyle bir derdi yoktu. Zaman zaman diplomatik nezaketi aşan de­ recede tehditleri dahi oluyordu. Türkiye’nin endîşesi sadece Almanlar değildi. Savaşın seyri için­ de ve savaş sonrasında Moskova’nın niyetinden ciddî anlamda kaygı­ lanan Türk hükümeti, Nazi birliklerinin Sovyetleri işgalinin ertesi haf­ tası İngiltere’nin Sovyetler ile kurduğu stratejik ortaklıktan da endişe­ liydi. Tabiî bu endişesi, Türkiye’deki Nazi propagandacıları tarafın­ dan iyi kullanıldı. Bir taraftan Almanlann işgal tehdidi, diğer taraftan Sovyet endişe­ sine yoğunlaşan Türk hükümetini Almanlann safına İtmemek için, în­ giliz Dışişleri Bakanlığı’nin gösterdiği hassasiyet İngiliz propagandacılann elini zayıflatıyordu. Türkiye’nin bu hassasiyetini takip etmeyen SOE propaganda elemanîan, önceki bölümde değinildiği gibi, Türki­ ye’den aynlmak zorunda kalmıştı. Enformason Bakanlığı ise bu du­ ruma düşmemek için dikkatli davranmak zorunda olduğunun bilincin­ deydi. Bunun için Dışişleri Bakanlığı’mn Türkiye politikası ile ters düşmemesi zarureti vardı. İşte bütün bunlar, Ankara ve İstanbul’da konuşlanan İngiliz propagandacıların işini zorlaştırıyordu. 182 Zor Yıllar İngiliz Enformasyon Bakanlığı’nm, Dışişleri ile çoğu zaman koordineli yürüttüğü propagandalar genelde filmler, BBC aracılığıyla ger­ çekleşen radyo yayınları ve gazeteler aracılığıyla yapıldı. Bunun ya­ nında SOE’nin tonunda olmamak kaydıyla, karikatür ve broşürlerle de Alman propagandasına karşılık verilmeye çalışıldı. Film Propagandası İkinci Dünya Savaşı yıllarında sinema en etkili propaganda araçla­ rından biriydi. Alman ve İngiliz propaganda mekanizması Türk sine­ masına nüfuz etmeye çalıştılar. Bunun için propaganda amaçlı filmler çekilerek mümkün olduğunca geniş kitlelere ulaşmaya çalıştılar. Al­ man ve İngiliz propaganda mekanizması, Türk hükümetinin sıkı san­ sürüne takılan çoğu filmlerin sinemalarda gösterilmesini her zaman sağlayamadılarsa da, elçilik binaları dahil özel mekanlarda etkili kişi­ lere izletmeyi başardılar. Savaşın başında İngilizlerin önüne Türk sinemasına nüfuz etme fırsatı doğdu. İkinci Dünya Savaşı arifesinde Türk hükümeti, film en­ düstrisine ilgi duymaya başlamıştı. Bu ilgi sanatsal ağırlıklı olmaktan ziyade, ülke propagandasını yapmayı amaçlıyordu. Yabancı yöneti­ minde bir film endüstrisi kurulması konusunda çok istekli olan Baş­ bakan Refik Saydam, konuyu Alman asıllı danışmanlarından Dr, Max von der Porten’e açtı. Türk hükümeti, Çanakkale gibi Türk tarihi ile ilgili Önemli olayları filme çekmek için gerekli olan malzemelerin it­ halinde vergiden muafiyet dahil, gereken bütün desteği vermeye ha­ zırdı. Başbakan Saydam, Türk film endüstrisini Almanlara vermek is­ teyince von der Porten, Türk film endüstrisine hâkim olmakla Alman­ ların iyi bir propaganda mekanizmasına sahip olacağını belirtti. Bu­ nun üzerine Saydam Almanlara bu teklifi götürmekten vazgeçti. Von der Porten’min tavsiyesi ile film endüstrisini kurmak için ABD’ye teklif götürülmesine karar verildi. Başbakan Saydam, Dünya Fuarında Türkiye’yi temsilen New York’ta bulunan Turizm Genel Müdürü Dr. Vedat Yor’ü b u İşle görevlendirdi. Ancak. T öt, ABD’den olumlu me­ sai, alamadı. Olaydan kâberi olan Düşessen, Dışişleri Bakam r YriXriak a Türkiye’ de İrim endristririnıu kendilerin taralından kın% İneç. Enf. Bak. Türkive/deki Propaganda Faaliyetleri 183 masının sadece İngiliz propagandasına imkân tanımayacağını, aynı zamanda Alman propagandasını da etkisiz hâle getireceğini belirterek, bunun kaçırılmaması gereken bir fırsat olduğunu hatırlattı.1 ABD’den beklediği cevabı alamayan Türk hükümeti de, film endüstrisinin İngilizler tarafından kurulmasını istiyordu, İngiltere adına bunu gerçekleştirecek olan özel film şirketleriydi, fakat bu yıllarda İngiliz Film endüstrisi finansman sıkıntısı içerisin­ deydi. Onlar, Türkiye’de İngiliz kültürel propagandası yapmaktan zi­ yade, maddî getirisi olan film endüstrisine yatırım yapmayı arzuluyorlardı. İngiliz hükümetinin kendisi bu alana para aktaracak durumda değildi. Ancak bu isteği karşılayamazlarsa Türkiye’nin Al­ manya’ya yaklaşacağım ve Almanların da bu teklifi hemen kabul ede­ ceğini iyi bilen İngiliz hükümeti hemen pes etmedi. Finansman sıkın­ tısını gidermek için İngiliz Ticaret Borsası’nm (Board ofTrade) yardı­ mım almaya çalıştı.2 Ticaret B orsası ise ‘siyası olarak cazip, ama ticarî olarak bir değeri yok’ diye cevap verdi. Londra’dan para çıkması mümkün gözükme­ yince, İngiliz-Fransız sermayesinin ürünü olan Osmanlı Bankası’na baş vuruldu.3 Ancak Osmanlı Bankası da para vaadinde bulunmadı. Türk hükümeti ise İngiliz film şirketlerinin Türkiye’de kuracağı film endüstrisinin, bütün vergilerden muaf olmak üzere 25 yıla kadar bu sektörü tekelinde tutabileceği, bu işin idari sorumluluğunun onlara ait olacağını ve belli oranda malî yardım yapılacağı önerisini getirdi, ama olumlu karşılık bulamadı.4 İngilizler, Türk sinema endüstrisinin ku­ rulmasına yardım edemeyince onun yerine en azından Londra’dan Türkiye’ye propaganda değeri olan bazı filmler gönderilmesine karar verdiler. Ancak Türk hükümeti, Enformasyon Bakanhğı’mn istediği türden fümier peşinde değildi. Bu yıllarda Enformasyon Bakanlığı propaganda içerikli filmlere de maddî destek vermiyor, sadece dünya 1 FO 371/23301, E 2365/2112/44, Hugessen to Halifax, no. 151,25 March 1939. -2 FO 371/23301, E 22365/2112/44, Lacy Baggallay to Kenneth Johnstone, 13 April ^ 1939; FO 371/23301, E 2969/2112/44, Kenneth Johnstone to Baggallay, 20 April 1939. g 3 FO 371/23301, E3127/2112/44 Board ofTrade to FO, 23 April 1939. '§§%. FO 371/23301, E 6165/2112/44, Louis Beale to Godfrey, 16 August 1939. 184 Zor Y ıllat haberlerini gösteren filmler (Newsreel) için para desteği sağlıyordu. Ancak savaşın başlamasından kısa bir süre sonra Türk hükümeti, Trakya ve İstanbul’da sıkıyönetim kanunu çerçevesinde yabancıların sinemalarda Newsreel filmleri yayınlamasını yasaklayınca Türk sine­ ması üzerinde İngiliz etkisi otomatik olarak zayıfladı. Maddî sorun yüzünden Türk film endüstrisini destekleyemeyen İngilizlere karşılık Almanlar bu konuda da para harcamaktan kaçın­ madılar. 1940 yılının Aralık ayından itibaren Almanlar, İstanbul’da eğlence içerikli film gösteren Çemberlitaş ve Ses sinemanın açılmasına destek verdi. Adı geçen sinemalar, Almanya’dan ayda kırk film temin edip gösterime sunuyordu. İngiliz Enformasyon Bakanlığı’nm İstan­ bul’daki Enformasyon Bürosu bu durumu Basm Ataşesine iletti, ancak Ashton bu olayı atlayarak ne Hugessen’e ne de Enformasyon Bakan­ lığı’na bilgi verdi. Bilgi verse durum değişir miydi bilinmez aim ba­ kanlık “Londra’ya bu yönde bilgi ulaşsaydı, bakanlık bir şekilde des­ tek için kaynak bulmaya çalışırdı” diye Ashton’a sitem etti. Propaganda konusunda Enformasyon Bakanlığı yetkilileri ile za­ man zaman ters düşen Hugessen de, savaş ve kültürel propaganda içe­ ren filmlerin Türkiye için temin edilmesine önem verdi. Bulgaristan ziyareti sırasında tiyatro ve filmin Alman yanlısı olan Bulgar halkı üzerinde ne derece etkili olduğunu müşahede eden büyükelçi, benzer çalışmaları Türkiye’de kendilerinin de yapılabileceğine inandı. Özel­ likle kendilerinin Ankara ve İstanbul’da gösterdikleri Comedi/ Francaise adlı filmin ciddî başarılar yakaladığını gördükten sonra bu işe biraz daha fazla ilgi duydu. Ancak British Council’m film depart­ manı ile Hazine arasında belgesel nitelikli film sağlama konusunda birtakım sorunlar yaşandı. Bu sorunlar İngiliz filmlerinin Türkiye’ye girmesini bir hayli geciktirdi.5 Eylül 1940 ve Ağustos 1941 arasında Londra’dan Türkiye’ye sı­ nırlı sayıda film ulaştı. Ancak İngiîizler Türkiye’ye film sağlama ko­ nusunda geç kalmışlardı. Zira Türk hükümeti Haziran 1941 tarihinden sonra yabancı filmlere ciddî sansür uygulamaya başladı. Bu tarihte yapılan düzenlemelerle, savaş alanı ya da savaş ile ilgili herhangi bir 5 FO 371/35022, R 6306/6306/44, Hugessen to Stevenson (40/201/40), 22 May 1940. lng. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 185 şeyler göstermek yasaklandı. İstanbul sinemalarında sadece zararsız newsreeller gösterilebiliyordu. Gösterimler için İngiliz Enformasyon Bü­ rosu , İstanbul’un askerî yönetiminden bazı noktalan görmezlikten ge­ lecek şekilde izin alabiliyordu. Ancak kısa süre sonra bu kolaylığı sağlayan Sıkıyönetim Komutam’nm değişmesiyle artık bu imkânsız hâle geldi.6 Türkiye’de o günün koşullan gereği, savaş filmi gösterilme şansı yoktu. Katil veya dedektif konulanm içeren filmlerin, Batı medeniye­ tinin kötü yönünü temsil edeceğinden olumsuz imaj bırakabilirdi. Ne­ ticede, Naziler ile Müttefikler arasında Yeni Dünya Düzeni ile Batı me­ deniyeti söyleminde de bir rekabet vardı ve taraflar kendilerinin daha insancıl olduğunu ispata çalışıyorlardı. Bunlar dikkate alındığında İn­ gilizler için geriye Türk sinemalarına gönderebilecekleri ‘Sailors Three’7 ve <‘Let George Do İt’8 gibi yan komedi yan gerçek hayattan ke­ sitler içeren tipik Ingiliz filmleri kalıyordu. Bu tür filmler Türkiye’de halk tarafından beğeniyle izleniyordu. Ancak bu tür filmlerin Türki­ ye’de gösterime girmesi o kadar da kolay değildi. Zira bunlar da Nazi karşıtı unsurlar vardı. Bunlardan iLet George Do I f İzmir Fuan’nda gösterime sunulacaktı. Ancak Türk yetkililer buna sansür koydular. İngilizler, Alman propagandasına karşı bu filmleri özellikle İstan­ bul’da Türk halkına izlettirmek istiyorlardı. Bu zorluklan aşmak için de tek yapılması gereken, bu filmlerin gösterimi için İstanbul’a ener­ jik, yetenekli ve sempatik bir film görevlisi atamaktı. Bu kişinin göre­ vi her ay Ankara’yı ziyaret edip Türk Film Sansür Kumlu ile iyi iliş­ kiler kurarak, zorlukları aşmaktı. İstanbul Enformasyon Bürosu'nâm Henderson bu işle görevlendirildi. 6 FO 371/30097, RR 10854/240/44, Hugessen to Ministry of Information, no 294 Empax, 9 November 1941. 7 Walter Forde’nin yönetmenliğini yaptığı 1940 yılı İngiliz yapımı olan bu, yanlışlıkla Nazi gemisine binen üç İngiliz denizcinin komik öyküsünü ele alır. Bkz. http://www.vhl.com/inovies/niovie/72661/moviemain.jbtml 8 Marcel Warael’in yönettiği 1940 yapımı komedi türü bu filmin konusu da hemen he­ men Sailors Three ile aynıdır. Yanlış gemiye binmesi sonucu kendisini henüz işgal ediîmemiş Norveç’te bulan George, kendisini aynı zamanda Nazi ajanlarına karşı müca­ dele içinde bulur. Bkz. http://www.imdb.com/title/tt0032699/ 186 Zor Yıllar 1943 yılına gelindiğinde, Türkiye’de yaklaşık 175 ticarî sinema vardı. Bunlardan otuz beşi İstanbul’da, yedisi Ankara’da, dokuzu İz­ mir’de, geri kalanı da Anadolu’nun diğer büyük şehirlerine dağılmıştı. İstanbul’da Fitaş Film, Lale Film, Özen Film ve Kemal Film olmak üzere dört tane ana film distribütörü vardı, ve her biri yaklaşık 45 sinemayı kontrol ediyordu. Müttefiklere yakm olan bu firmalar daha ziyade Amerikan ve İngiliz filmlerin dağıtımım yapıyorlardı. Bu film distri­ bütörlerine ek olarak, 1943 başlarında yeni bir şirket daha kuruldu. Necip Erses tarafından Ses Film adıyla kumlan bu yeni firma ise, ço­ ğunlukla Alman filmlerinin dağıtımını yapıyordu. O günün şartlarında film göstermek için Türkiye’de yeterince im­ kân vardı. Ancak film gösterimi ile ilgili sansür yasası çok kariydi. Mihver veya Müttefiklere ait olsun, savaş ile ilgili hiçbir yabancı film, halkm gösterimine sunulmuyordu. Bu newsreel için de geçerliydi. Bunun sonucu olarak İngiliz Enformasyon Bakanlığı, Türkiye’de Müttefiklerin savaştaki durumlanm yansıtan geniş çaplı bir propagan­ da gösterimi gerçekleştiremedi. Propaganda filmlerinin bir amacı da, halkın Müttefik askerlere ait üniformaları tanımasını sağlamaktı. Aksi hâlde, özellikle Türkiye’nin savaşa karışması durumunda Türk insanının genelde Müttefik ünifor­ masını, savaş uçaklarını ve ekipmanım tanıması zordu. îşgal esnasın­ da Müttefiklerden gelecek herhangi bir yardımı almaya hazır olacak Türk Hükümetinin, Müttefiklerin Türk kamuoyunu yönlendirmesi için sinema salonlarım kontrol etmesine izin vermesi de şüpheliydi. Tür­ kiye’nin merkezî yapısının etkisinin de kendini göstereceği kesindi. Dolayısıyla il idarecileri ve yerel görevliler ve askerî yetkililer sorum­ luluk almayı hemen kabul etmeyecek, merkezden emir gelmesini bek­ leyecekti. Halbuki işgal anında bu gibi sorunların yaşanmaması için kamuoyuna görsel sunumlar, Müttefik askerî birliklerine yardımcı olacaktı. Mesela gösterilen sinemalar sayesinde Türkler, İngiliz ya da Müttefik askerî üniformasını, uçağım vs. tanıyacaklar ve Mihver ile aradaki farklılıkları bileceklerdi. 9 FO 898/258, Film Propaganda, 7 January 1943. 187 İnct. Ertf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri Türkiye’de sayılan 380’i bulan Halkevleri 35 mm projektörlere sahipti ve bunlardan bazılan taşınabilir projektörlerdi. 140 Halkodası ise, 16 mm projektörlere sahipti. Aynca Millî Eğitim Bakanlığı, Ge­ nelkurmay, İstanbul Mühendis Koleji, Robert Koleji, Fransız ve İngi­ liz Lisesi’nin de kendi projeksiyonlan vardı. Sinemalarda yasak olan filmlerin buralarda gösterilebileceğini düşünen İngilizler bu konuda bazı başanlı adımlar da attı. Leigh Ashton Türk yetkililerini ve nüfuz­ lu kişileri elçiliğe davet ederek sinemada gösterimi yasak olan filmleri izlettirdi. Bu amaca yönelik olarak Türkiye’de bir şekilde gösterilmesi için İngiltere’den propaganda içerikli filmler de bedava gönderildi. Türkiye’ye bedava gönderilen filmler şunlardı: film Adı Oyuncular One of our Aircraft is missing Godffey Tearle, Eric Portman, Hugh Williaras, Bernard Miles Let the People Sing Alastair Sim, Fred Emney Those Kids Brom Town Shirley Lenner, George Cole, Jeanne de Casalis Salute John Citizen Edward Rigby Lady From Lisbon Francis L. Sullivan, Jane Carr We’ll Smile Again Flanagan & Allen Love on the Dole Deborah Kerr, Clifford Evans This England Emlyn Williams, John Cilummts, Constance Cummins Penn Of Pensylvania Deborah Kerr, Clifford Evans Common Touch Greta Gynt Asking for Trople Max Millar Laugh it Off Tommy Trinder BBC Brains Trust Donald McCullough, Commander Campbell,. Dr. C.E.M. Joad, Dr. Julian Huxley Mind of Mr Reeder Will Fyffe, Kay Wals I Met A Murderer James Mason, Pamela Kellino I Killed the Count SYD WALKER, Ben Lyon, Terence de Mamey, Barbara Blair The Missing Peopie Will Fyffe, Kay Walsh, Lyn Harding Sons o f the Sea Leslie Banks, Mackenzie Ward, Kay Walsh 188 Zor Yıllar Bedtime Story Leslie Waring, Jack Livesay MRS.Pym of Scotland Yard Mary Clare, Edward Lexy, Anthony Ireland The Stars Look Down Michael Redgrave, Margeret Lockwood, Emlyn Williams Room For Two Francis Day, Vic Oliver Under Your Hat CICELY Courtneidge, Jack Hulbert You Will Remember Robert Morfey, Emlyn Williams When Knights Were Bold Jack Buchanan, Ray Vinson Love in Exile Clive Brook, Helen Vinson Marriage of Corbal Mils Asther, Hugh Siclair, Hasel Terry, Noah Beery Public Nuisance no. 1 Arthur Riscoe, Francis Day Dishonour Brigght Tom Walls, Betty Stockfield Land Without Music Richard Tauber, Diana Napier, Jimmy (Schozzle) Durante n Pagliacci TEM Richard Tauber, Staffi Duna, Diana Napier For Valour Tom Walls, Ralph Lynn, Veronica Rose Second Best Bed Tom Walls, Jane Baxter Misterious Mr. Davis Law And Disorder Barry K. Bames, Diana Churchill Tilly Of Bloomsbury Sydney Howard, Jean Gillie Honeymoon Nerby go Round Claude Hulbert, Monty Banks, Princess Pearl Hie Mikada Kenny Baker, Jean Colin Full Sheed Ahead Michael Osier Frozen Limits The Crazy Gand On the Night Of the Fire Diana Wynyard, Ralph Richardson Arsenal Stadium Mystery Leslie Banks Hie Spider Diana Churchill, Derrick de Mamey Band Waggon Arthur Askey, Jack Hylton & his Band Gasbags The Crazy Gangs Neiutral Port Will Fyffe, Leslie Banks 10 INF 1/601, Films Free For Turkey, 11 February 1943. İng. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri Man at the Gate 189 Wilfrid Lawson The Ghost Train Arthur Askey, Richard Murdoch Jeannie Michael Redgrave, Barbara Mullen Cottage to IET Leslie Banks, Carla Lehmann He Found a Star Vic Oliver, Sarah Churchill I Thank You Arthur Askey, Richard Murdoch Hi Gang Bebe Daniels, Ben Lyon, Vic Oliver Hard Steel Wilfrid Lawson, Betty Stockfield Back Room Boy Arthur Askey, Google Withers Uncensored Eric Portman, Phlliss Calvert Secret Mission Hugh Williams, James Mason, Carla Lehmann th e Great Mr. Handel Wilfrid Lawson, Elizabeth Allen Kang Arthur was a Gentlemen Arthur Askey, Evelyn Dali It’s that Man Again Tommy Handley, Greta Gynt The Silver Fleet Ralph Richardson, Googie, Gooogie Withers We Dive At Dawn Eric Portman, John Mills Miss London Limited Arthur Askey, Evelyn Dali Life & Death of Colonel Blimp Anton Walbrook, Deborah Kerr The Maa in Grey Margeret Lockwood, James Mason Millions Like Us Eric Portman, Patricia Roc. Bunların dışındakiler; Thunder in the City, Break the News, Q Planes, Green Cockatoo, This Man is New, This Man is Paris, Discoveries, Inquest, Room For Two, I Met A Murderer, Missing People, Sons of the Sea, Mrs. Pym, Mind of Mr. Reeder, Jeannie, Challenge, Breach of Promise, Pastor Hall, Englishman’s House, Land Without Music, Bagliacci, Accused, You Will Remember, Under Your Hat, Tomorrow we Live,, Ghosts Goes West, Catherine the Great, Don Juan, Storm in a Teacup, Scarlet Pimpernel, Rembrandt, Dark Journey, Sanders of the River, Men are not Gods, Moonlight Sonata, Farewell Again, Action for Slander, South Riding, Ameteur Gentleman, Crime over London, Jump for Gloty, Under the Red Robe, Dinner At the Ritz.11 11 INF 1/601, General Elm Distributors Limited: Films available for Turkey as at 12 February 1943. Savaş yıllarında çekilen İngiliz finden için bkz. Jack C. Ellis, A History of Film (New Jersey: Prentice Hall, 1990). Zor Yi Har 190 Ayrıca hava eğitimini gösteren İngiliz yapımı filmler de gönderil­ di. Butilan şöyle sıralayabiliriz: Tactical use of Cloud Lessons in Aim for Air Gunners Tracer Method of Air Sighting Lessons for the Bomb Aimer Method of Training W S & D Turret Drill No 1-5 Re-arming a bomber Hydromatic airscrews Perapere for ditching Effects of centrifugal force on crews.12 Bu tür filmlerin yanında Türklerin hava eğitimi ile ilgili filmlere de ciddî anlamda ilgi duyduğu yönünde duyum alınması üzerine İngiliz Dışişleri Bakanlığı, Enformasyon Bakanlığı’na, Türkiye’ye hava eğiti­ mi ile ilgili yeni filmler göndermesini istendi. Hava saldırılan İkinci Dünya Savaşı’mn savaşa getirdiği en önemli yeniliklerdendi. Özellikle Hitlerin Hava Kuvvetleri Luftwaffe'nin Britanya Adası’nı baştan aşağı­ ya bombalaması dünya kamuoyunda derin etkiler bırakmıştı. İşte İngil­ tere, Luftwaffe karşısında kendi hava kuvvetlerinin güçlendiği imajım uyandırmaya çalışıyordu. Bu şuralarda Almanlann da Türkiye’ye ben­ zer filmler göndermesi, İngilizlerin hava eğitimi ile ilgili propaganda filmlerine ağırlık vermesine sebep oldu. İngiliz Dışişleri’nin de destek­ lediği film propagandası, Türkiye’de uzun bir müddet devam etti.13 Gazeteler Birinci bölümde de bahsedildiği gibi, Mihver ülkeleri Türkiye’deki beş yabancı gazeteden dördünü kontrol ediyordu. Türkiye’deki Nazi propaganda organizasyonları, sahip oldukları veya desteledikleri basın13 INF 1/605, P H Bennett, Films Division to T S Tindle, 7 July 1942. 13 INF 11605, Bennett to Tindle, F.109125/5, 1 1 August 1942 Ing. En f. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 191 yayın aracılığıyla Alman başanlanm ve Hitler’in Yeni Dünya Düzeni’ni anlatırken, İngiliz Enformasyon Bakanlığı’nm Türkiye’deki Bürolan, İngiltere hakkında olumlu imaj uyandıracak büyük ebatta gazete ve dergi gibi görsel imkândan yoksundular.14 19. yüzyılda olduğu gibi İkinci Dünya Savaşı yıllarında da gazete­ ler en önemli propaganda aracı olmaya devam etti. Naziler, iktidara geldiği andan itibaren Türk gazetelerini elde etmek için çaba içindey­ diler. Kısmî başarı gösterdiyseler de, savaş başladığı zaman Türk ga­ zeteleri -Türk hükümetinin politikasına da uygun olarak- ağırlıklı ola­ rak müttefiklerden yana tavır koyuyordu. Dolayısıyla savaşın başında Enformasyon Bakanlığı yetkililerinin Türkiye’deki propaganda ile il­ gili ciddî endişeleri yoktu. Bir anlamda Almanların bütün gayretlerine rağmen, Türk basınının çoğunluğunun İngiliz taraftan kalmasının verdiği kısmî bir rahatlık içindeydiler. Ancak birkaç ay içinde Alman­ lar geniş kitlelere ulaşabilmek için özenle hazırlanmış görsel mater­ yaller içeren gazete ve dergi dağıtımım hızlandırmaya başlayınca, İs­ tanbul’daki Alman faaliyetleri, kısa sürede Enformasyon Bakanlı­ ğında ciddî endişe yaratmaya başladı. Bu endişeyi İngiliz Dışişleri Bakanbğı’mn da taşımasına rağmen, Türkiye’deki İngiliz politikalanndan sorumlu olan Hugessen bu ko­ nuda rahattı. O, Türklerin İngilİzlere karşı dostça davrandıklarım, bu itibarla mevcut siyasî politikadan daha fazla bir şey yapmanın gereği olmadığım savunuyordu. Büyükelçi kendi görüşünü destekleyici kanıt olarak 1940 yılı Nisan ayında Türkiye’ye gelen Enformasyon Bakan­ lığından Rushbrook Williams’m, Türk kamuoyunun İngilİzlere karşı tutumundan tamamen memnun olarak ayrılmasını gösterdi. İstanbul Enformasyon Bürosu başkam Sır Ross da, Ocak 1940 tarihinde bu gö­ reve atandığında aynı doğrultuda rapor hazırlamıştı.15 Ancak Haziran 1940 tarihine gelindiğinde savaşın seyrinde ciddî değişiklikler olmuştu. İtalya’nın Mihver yanında savaşa girmesinin 14 FO 371(25022, R 6306/6306/44, Philips Nicols to L Kirkpatrich (Minisöy o f Information), 28 May 1940. i$ HS 3/224, D/H 38 to D/H l, 20 January 1941. 192 Z or y ılla r yanında, Nazi birliklerinin zaferleri art arda gelmeye başladı. Önce Fransa yenildi, arkasından da Luftwaffe'nin Britanya Adası’na yönelik yoğun saldırılan başladı. Elbette ki bu gelişmeler, dünya kamuoyunda olduğu gibi, Türk kamuoyunda da İngiltere’nin Almanya’ya karşı mücadeledeki başarısı hakkında şüpheler uyandırdı. Dolayısıyla, İngi­ lizler için propagandada yeni hamleler kaçınılmazdı. Hugessen, propagandanın diğer türlerine karşı çıkmaya devam et­ mesine rağmen, kısa sürede gazete dağıtımının önemli olduğuna ikna oldu. Onun da desteğiyle Londra’dan The Illustrated London News, The Sphere ve The Times dergileri temin edildi. Bunlar dikkat çek­ memesi ve propaganda amaçlı olduğu izlenimi uyandırmaması için, bedava dağıtmak yerine çok cüz’i bîr fiyatla satılmasına karar verildi. İngilizlerin yok pahasına gazete dağıtacak imkânları olmamasına rağmen, Alman propagandası karşısında başka alternatifleri kalma­ mıştı. Bir şekilde maddî zorluğu aşacakları düşüncesiyle harekete geç­ tiler, ancak bu sefer daha ciddî bir zorlukla karşılaştılar, Avrupa’nın güneyine doğru genişleyen Alman işgali, Balkanlar ve Akdeniz’den Türkiye’ye materyal ulaşımını sıkıntıya sokmuştu. Özellikle ticaret gemilerinin Akdeniz’de dolaşması bir hayli risk taşıyordu. Türkiye’ye bu malzemeleri göndermek için gemilerin Ümit Burnu’ndan dolaşma­ sı lâzımdı. Alternatif olarak Lagos’a gemi ile oradan da uçakla Mısır üzerinden Türkiye’ye gönderilebilirdi. Ama bu seferde düşman hava sahasından geçmek gerekiyordu.16 Bunun yanında propaganda amaçlı gönderilecek İngiliz yayınlarının Türkiye’ye düzenli ve hızlı şekilde ulaştırılması gerekiyordu. Aksi hâlde zamanı geçmiş yayınların pro­ paganda değeri kalmıyordu. Türkiye ve Balkanlara propaganda materyali göndermede yaşanan bu sıkıntıyı aşmak için Enformasyon Bakanlığı ile hava yollarından sorumlu bakanlık, Afrika’dan Balkanlara bu amaçla daha fazla uçak sağlanmasını talep etti. Ancak otoriteler propaganda konusunda hem fikir değillerdi. Uçakların daha önemli vazifeye ayrılmasını savunan 16 FO 371/25022, R 8038/6306/44, Howard, (Dowson/sons Ltd.) to Stephen Gaselee (FO), 21 October 1940; Hugessen to FO, no. 391 Empax, 4 November 1940. İng. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 193 birimlere karşı Enformasyon Bakanlığı kabineye başvurularak bu ko­ nuda çözüm bulmalarım istedi, ancak sonuç alınamadı.17 Başlangıçta basın-yaym yoluyla propagandaya karşı çıkan Hugessen şimdi düzenli olarak Türkiye’ye ulaştıramadıklan yukarıda bahsi geçen dergileri, en azından Cumhurbaşkanı İnönü, Dışişleri Ba­ kam Saraçoğlu gibi birkaç etkili kişiye zamanında temin edilmesi ta­ limatım verdi, 1941 baharından itibaren Türkiye’de artan Alman nüfuzu, İngiliz yetkililerin Türkiye’deki propaganda faaliyetlerine daha fazla eğilme­ sine sebep oldu. Özellikle 18 Haziran 1941 tarihli Türk-Alman an­ laşmasından sonra, Türk kamuoyunda prestijlerinin kaybolmasından endişelenen Ashton’un ekibi, İngilizlerin gücüne dair Türk halkının her kesiminin inancını yükseltme amacıyla Türkçe propaganda mal­ zemeleri bastırdı. Ancak, Türk yetkilileri yabancıların Türkiye’de to Türkçe propaganda yayım yapmalarım ve dağıtmalarım yasakladı. İngî[izlerin Türkiye'de yayın S ıkıntı sı: Karşı Propaganda Arayışları Türk hükümetinin, yabancıların Türkiye’de, Türkçe olarak kültürel veya siyasî içerikli yayının basılıp dağıtılmasını yasaklaması, eğitimli kesime ulaşmak için yol arayan İngilizleri zor durumda bıraktı. En­ formasyon Bakanlığı bu sorunu aşmak için propaganda amaçlı yayın­ lanan Baitle for Britain’m Türkçe basımı için izin istedi, fakat reddedil­ di. Bunun üzerine Bakanlık Hugessen’den Türk yetkililer ile temasa geçerek, Battle for Britain’âakî yazılann Türkçe özeti ile bazı seçilmiş broşürlerin Türk medyasında yayınlanması için girişimde bulunmasını stedi. Ankara’nın buna sıcak bakmayacağım bilen Hugessen, Bakanığa, Türkiye’de etkili çevrelerde birkaç dil bilen insanlara Ingiliz ya a Fransız gazetelerin gönderilmesini veya İngilizce ve Fransızca ya- FO 371/25022, R 8083/6306/44, Rushbrook Williams of the Ministry of Infonnation. 11 November 1940. FO 371/30095, R 7426/240/44, Ankara to Ministry of Information, no. Empax 162, 27 July 1941. 194 Zor Yıllar ym yapan yerel basının desteklenerek bu işin onlar vasıtasıyla yürü­ tülmesini önerdi. Bu yıllarda Alman işgalinden dolayı İngiltere’den Türkiye’ye ga­ zete dağıtımının kolay olmadığını söylemiştik. En makul yolun elçilik vasıtasıyla bazı yerel gazete veya dergiler ile anlaşılmasıydı. Aslında, elçiliğin desteğinde bir Türk tarafından çıkartılan Foto Magazin dergisi ile bazı mesajlar sınırlı da olsa Türk kamuoyuna ulaştınlabiliyordu. Ancak Fransızca yayın yapan bu derginin kalitesi, Alman yayınlan dikkate alındığında çok düşük olduğundan imaj sorunu ortaya çıkı­ yordu. Bu yönüyle faydadan çok zarar verebilirdi. Fakat Foto Magazin Türkçe bir nüsha çıkannca sorun halloldu. Derginin bundan sonra Türkçe olarak çıkarılması ve bu şekilde yayının desteklenmesinin da­ ha mantıklı olacağı fikri hâkim oldu. Sahibi Türk olduğundan polisle bir sorunun da yaşamlmayacağı düşünüldü. Eylül 1941 tarihine gelindiğinde Hugessen de, Alman propaganda­ sı karşısında sıkıntılı olmaları dolayısıyla Türkiye’de yeni bir tarzm oluşturulmasının gerektiği konusundaki uyanları dikkate almaya baş­ ladı. Özellikle Alman yayınlan, İstanbul başta olmak üzere, Türkiye genelinde çok başanlı bir noktadaydı. Hugessen, Almanlann yaym durumunu yerinde incelemek üzere konsolosu Thompson’ı İstanbul’a gönderdi. Sonuç pek iç açıcı değildi. İstanbul nüfusunun kozmopolitan olmasını da dikkate alan Thompson, daha enerjik ve yapıcı çabalar gerektiğini ifade etti. İngilizler, işgal altındaki topraklardan ve Almanya’dan İstanbul’a düzenli olarak akan ve basıldıktan birkaç gün içinde dağıtılan Mihver gazeteleri ile yanşmak zorundaydı. Bunun yanında Almanlann İngi­ lizce, Fransızca ve Arapça yayınlayıp Türkiye’de dağıtüklan Signal dikkat çekiciydi. Signal ve diğer Mihver yanlısı görsel süreli yayınlar, sadece yüksek kaliteleri ve aksiyon fotoğraflan ile değil, aynı zaman­ da moda dahil değişik konularda halkm beklentileri de dikkate alına­ rak hazırlanıyordu. Bunlara karşılık Londra’da basılan London Times, London News, Sphere belki kaliteliydi ama, Türkiye’ye ulaştmldığında vakti geçmiş oluyordu. Mısır’da basılan Parade ve images, ve İstan­ İng. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 195 bul’da basılan Realite ise Alman yayınlarıyla kıyaslandığında, daha ziyade haftalık okul dergisi gibi duruyordu.19 Almanlar, savaş başladıktan 1941 yılının sonlarına kadar Yeni Dün­ ya adlı dergiyi, Almanya’da Türkçe olarak basıp Türkiye’de dağıtıyor­ lardı. Bu derginin yasaklanması için Hugessen, Türk Dışişleri Bakan­ lığı nezdinde girişimde bulundu. Türk Dışişleri bunun yasak olmadığı cevabını verince Hugessen, Enformasyon Bakanlığı’na Mısır veya İn­ giltere’de Türkçe dergi basıp Türkiye’de dağıtılması imkânını sordu.20 Enformasyon Bakanlığı’ndan Radcliffe, Hugessen’in bu isteğine çok sert karşılık verdi. Zira kendileri böyle bir uygulamayı diğer Ortadoğu ülkelerinde zaten yapmaktaydı. Türkiye’de de benzer bir faaliyet için uzun süre çaba gösterdiklerini, ancak her defasında Hugessen’in ‘yurt dışında basılmış olsa dahi yabancıların Türkiye’de, Türkçe hiçbir ya­ bancı propaganda materyalinin yayınlamasına izin verilmediğini’ bil­ dirdiğini hatırlattı. Radcliffe, bu yasağı kaldırması için Türk hükümeti nezdinde girişimde bulunmasını kendisinden defalarca istemelerine rağmen sonuç alamadıklarım hatırlattı. Aynca Radcliffle, durumu açıklayan bir şikâyet mektubunu da Dışişleri Bakanlığı’na gönderdi. Mektubunda ‘Hugessen’in dediği gibi eğer Almanlar bu yayım yapa­ biliyorsa biz şimdiye kadar iki yıldır Türkçe dağıtımı yapıyor olacak­ tık’ diye sitem etti.21 Cephe İngiliz propagandasımn Türkiye’deki en büyük sıkıntısı kendileri­ nin kontrol ettiği popüler, Türkçe süreli bir yayının olmamasıydı. Halbuki Almanlar bu hususta daha iyi konumdaydılar. İstedikleri za­ man istedikleri yaymı çıkartabiliyorlardı. Sonunda Enformasyon Ba­ kanlığı Almanlar lehine olan bu durumu değiştirmek için Kahire’de ve Türkiye’de dağıtılmak üzere Cephe admda görsel bir dergi çıkar­ dı.22 On beş günde bir yayınlanan ve 24 sayfalık bir dergi olan Cephe, 19 20 21 22 FO 371/30097, R 9515/240/44. Hugessen to FO, no. 2545,29 October 1941. PRO FO 371/30097, R 9945/240/44, Hugessen to MOl, 261 Empax, 19 October 1941. PRO FO 371/30097, R 9945/240/44, Radcliffe (MOI) to Cadogan, 14 November 1941. FO 371/37442, R 3541/27/44, Talbot Rice to Clutîon, 17 April 1943. 196 Zor Yıllar Fransızca ve Türkçe olarak Arnold Smith editörlüğünde Kahire’de ba­ sılıyordu. Tirajı beş bin civarında olan Cephe nin savaşa yönelik İçeri­ ği War in Picture ile aynıydı. Ancak savaşın dışında büyük oranda spor, sosyal yaşam, Birleşmiş Milletler, kültür ve bayanlara yönelik iki sahifelik moda gibi askerî olmayan konular da işlendi.23 Cephe’nin amacı, İngiltere’nin geçmişinden Örnekler verilerek şimdiki durumuna ışık tutmak, İngiliz insanının yaşam tanz gibi sos­ yal konulan da işleyerek İngiltere’nin geleceğini resmetmek; savaştan sonra hayat şartlannm şimdikinden daha iyi olacağı ve kültür, eğitim, sağlık ve gıda politikaları üzerindeki savaşın olumsuz etkilerinin kal­ kacağı mesajlannı vermekti. Ayrıca Türkiye’de, İngiliz dominyonlannda uygulanan politikaların yanlış bilindiği varsayımından hareketle, Cephe ile dominyonlardaki yaşam hakkında Türk kamuoyuna propa­ ganda amaçlı yayın yapmaktı. Kısacası, Almanların Yeni Dünya Düze­ n in e karşı Batı’nm vaat ettiği yaşamın daha cazip olduğunu anlatma­ ya çalışıyordu. Cephe’nin Türkiye’de yayma girmesiyle sıkıntı yaşaması bir oldu. Zira Türk hükümeti yabancıların Türkçe yayın dağıtımı yasaklamıştı. Yabancılar Türkiye’de ancak yabancı dilde dergi ya da gazete dağıta­ biliyordu. Bu yasaktan hareketle 15 Ocak 1943 tarihinde Matbuat Umun Müdürlüğü tarafından İngiliz Basın Ataşesine gönderilen yazı­ da, Cephe 'nin Türkçe yayınının ya durdurulması, ya da Fransızca ya­ yınlanması istendi. Ancak Türkçe yayın istiyorlarsa Dışişleri Baka­ nı’ndan izin almaları gerektiği hatırlatıldı. Bu hatırlatmadan sonra, 16 Ocak 1943 tarihinde Türk polisi Ankara’daki bütün kitapçılara gide­ rek sahiplerine, bundan sonra resimlerin altında Türkçe yazı olan Cep­ he isimli dergiyi satmayacaklarına dair imza aldı. İngilizler açısından Cephe’yi Fransızca yayınlamanın bir anlamı yoktu. Fransızca yayınlanacaksa images adlı dergi ile bu zaten yapılı­ yordu. Tekrar başka adla benzer yayın yapmak boşa zaman harcamak olacaktı. Cephe’nin Türkçe olarak yayınlanmasındaki asıl amaç, Fran33 FO 371/37442, R 533/27/44, Ministry of State’s Office, Cairo, to Ministry of Information, no. 46 Empax, 13 January 1943. İng. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri_____________________197 sızca bilmeyen Türk toplumuna ulaşmaktı. Enformasyon Bakanlı­ ğının Türk Dışişleri Bakanlığından izin alınması talimatına Hugessen, Cephe’nin bu şekilde yayını için başbakan Saraçoğlu’nun onayı olduğunu ve Cephe’nin basılmasını engellemeye yönelik çalış­ malara direnmek gerektiğini savundu. Çünkü Hugessen bu konuyu Türk Dışişleri’ne götürdüğü zaman ne gibi güçlükle katışılacağım iyi biliyordu.24 Dışişleri Bakanı Numan Menemencioğlu ise Başbakanın onayma rağmen, Türkiye dışında ve Türkçe olarak basılan derginin herhangi bir durum karşısında sorumlu tutulacağı bir editörünün ol­ madığı mazeretini göstererek reddetti.25 Aynca, böyle bir izin veril­ mesi Alman ve İtalyanları ve hatta Sovyetleri de benzer faaliyetler için cesaretlendirecekti. Bu tür yayınlara izin vermeye ne İçişleri ne de Dışişleri bakanının niyeti vardı. Hugessen, Almanlann Signal’i ülke İçindeki dağıtımı karşısında düştükleri durumu açıklayınca, Matbuat Umum Müdürü Sarper, Realite’nin Türkçe basılabileceğini söyledi. İngİlizler Cephe’nin Türk kamuoyuna yönelik iyi bir dergi olduğu­ nu düşünüyorlardı. Ancak, Türkçe basılamayacak olması, hatta ismi­ nin de Cephe olmasının mümkün olamayacağının söylenmesi, Alman propagandası karşısında İngilizleri zor durumda bıraktı.26 Almanlar yaym işine rahatlıkla para harcayabilirken, İngİlizler bu kadar rahat değillerdi. Üstelik Kahire’de Cephe’yi hazırladıklan baskı makinesi da bu sıralar bozuktu. Kendilerinin Cephe’yi baskıya hazırlamaları duru­ munda Türk otoriteleri yasak koyarsa bu kadar parayı sokağa atacak lüksleri yoktu. O yüzden basılıp-basılmama meselesi gündeme geldi. Ancak Selim Sarper’den Haziran ayında Basm Konsolosuna, Cep­ he’nin Fransızca basılabileceğini söylemesi üzerine, Cephe ile yola devam edilmesine karar verildi. Üstelik Sarper, başlığın Türkçe olma­ sını ve Realite dergisinde çıkan bir makalenin Türkçe olarak Cephe’de 24 25 FO 371/37442, Hugessen to Ministry of Information, no. 445 Empax, 15 June 1943. FO 371/37442, R 5433/27/44, Hugessen to Ministry of Information, no. 451, 18 January 1943. 26 FO 371/37442, Leigh Ashton (Ankara) to Elizabeth Monreao (Director, Middle East Division), serial. 273,19 June 1943. 198 Zor Yıllar yayınlanabileceğini söyleyince kısmî bir rahatlama oldu. Hatta resim­ lerin altına birkaç cümle Türkçe açıklamalar koyabileceklerdi..27 Ancak bu da çok sürmedi. Hemen ertesi ay Türk hükümetince çı­ karılan kanunla, savaşan güçler tarafından basılan yayınları engelle­ mek ve Türkiye’nin propaganda mücadele alanı hâline dönmesini ön­ lemek amacıyla yurt dışında Türkçe olarak yapılan herhangi bir yayı­ nın Türkiye’ye ithali yasaklandı. Bu kanun, İngilizlerin Ekim 1940 yı­ lından beri Türkiye’de dağıttığı Turkey and Britain adlı dergiyi de etkiliyordu. İngiliz Enformasyon Bakanlığı, değişik dillerde basılan bu derginin amacının, İngiltere’nin dış dünya ile olan ticaretini des­ teklemek ve geliştirmek olduğunu ve sadece ticarî amaç güden bu derginin kapanmasının doğru olmadığını Türk hükümetine iletti.28 Ancak sonuç değişmedi. Türk hükümeti yabancıların Türkiye’de Türkçe yayınma izin vermedi. Ancak Vanguard, İngilizce adıyla Cep­ he rm yine Kahire’de basılıp Türkiye’de dağıtılmasına devam edildi. İngilizlerin tarafsız ülkelerle ilişkileri iki faktör üzerine kurulmuş­ tu. Birincisi tarafsız ülkelere sağlanan yardım ya da ticaret, İkincisi propagandaydı. Eğer propaganda etkili çalışmazsa yapılan ticaret, ta­ rafsız ülkede nispeten pek az insan tarafından bilinecekti. Halbuki UKCC Türkiye’deki ticarî faaliyetlerinin bilinmesini istiyordu. Çünkü, bu şeklide Almanların Türkiye’deki ticarî üstünlüğünün yarattığı İn­ giltere aleyhine olan havayı, bu sayede nispeten de olsa azaltılabilece­ ği düşünülüyordu.29 Ancak, Türk Dışişleri’ne bu konuda yapılan baş­ vuru sonuçsuz kaldı. Çünkü Ankara, İngiltere ile olan ticareti gösteren dokümanların AA vasıtasıyla yayınlanmasının yanında, İngiliz Enfor­ masyon Bakanlığının da benzer belgeleri BBC aracılığıyla radyodan duyurulduğunu, aynca U/CCC’nin bu faaliyetleri yayınlamasına gerek olmadığını söylüyordu.30 27 28 29 30 FO 371/37442, Hugessen to Ministry of Information, no. 452 EMpax, 18 June 1943. FO 371/37443, R 6695/27/44, Stafford Talbot, Chairman to FO, 21 July 1943. FO 371/37442, R 1692/2744, Mair (Ministry of Supply) to Howard, 26 February 1943 FO 371/37442, R 1692/27/44, Howard to Mair, 5 March 1943. İng. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 199 Sonuçta Eylül 1943 tarihinde ticarî veya siyasî bütün dergilere Türk hükümeti tarafından yayın yasağı kondu. Ticarî nitelikte de olsa, bu dergilerin amaçlan dışında faaliyet gösterdikleri için yasaklandığı belirtildi.31 Aslında Türk hükümetinin yayın karşısındaki bu tutumun­ da von Papen’in yaptığı baskının etkisi yadsınamaz. Bu baskı Lutfwaffenin Türkiye’nin üç büyük şehri bombalayacağı tehdidine ka­ dar vanyordu. Bu tehditler karşısında Türkiye İngİlizlere karşı daha ihtiyatlı davranmak durumunda kaldı. Bunlann neticesinde İngilizler Türkiye’de kamuoyuna yönelik propaganda da sıkıntı çekti. Ancak, British Council Türkiye’de birçok kurum ve kuruluşlara İngiltere’de çıkan her türlü dergiden birer adet göndermeyi ihmal etmedi. British Council Tarafından Türkiye’deki Kurum ve Kuruluşlara Gönderilen Gazete Dergiler Anadolu Kulübü, Manchester Guardian Weekly, Spectator, Country Life, Britannia and Eve, Daily Herald, National Review, Illustrated London News, Sphere, Film Weekly, Discovery, Geographical Magazine, Yatching World Türk Mühendisleri Birliği, The Electrician, Gas an Oil Power, Industrial Chemist, Machinery, Oil News, Trade and Engineering, Journal of the Institute of Electrical Engineers, Electical Trading. Halkevi, Observer, Passing Show, Daily Telegraph, Wireless World. İsmet İnönü Enstitüsü, Hotel and Catering Management. Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü, Ankara, Gas and Oil Power, Oil News, Industrial Chemist, Foundr Trade Journal, Journal of the Institude of Metals. Siyasal Bilgiler Okulu, Ankara Üniversitesi, Economist, Listener, Manchester Guardian Weekly, Spectator, Great Britain and the East, Round Table, Juridical Review. 31 F0/37137443, R 8000/27/44, Howard to the Chairman, 3 September 1943. Zor Yi Kar 200 Dil-Tarih-Coğrafya Fakültesi, Essay and Studies of the English Association, Times Weekly, Listener, Contemporary Review, Art and Industry, Great Britain and the East, Spectator, Bulletion of the Institute of Historical Research, Bulletin of Oriental Studies, Universities Review, Life and Letters to-day. Türk Basm Birliği, Apollo, Art and Industry, Studio, Burlington Magazine, Connoisseur, Manchester Guardian Commercial, Economist, Sight and Sound, Homes and Gardens, Autocar, Broadcaster Flight, Hotel and Catering Management, Wireless World, Yachting World. Türk Kültür Cemiyeti, Ankara Kız Orta Okulu, Great Britain and East. Anadolu Gazetesi, Beyler Sokak, İzmir, Great Britain and East. Halkin Sesi Gazetesi, Beyler Sokak, İzmir, Great Britain and East. Yeni Asır Gazetesi, İzmir, Great Britain and East. The Natolian Club, Büyükada İstanbul, Illustrated London News, Sphere, Discovery, Geographical Magazine, Yachting World Film Weekly. Beyoğlu Halkevi, Sunday Times, John O’London’s Weekly, Picture Post, Daily Herald, Illustrated London News, Sphere. Güzel Sanatlar Akademisi, Apollo, Architects’s Journal, Art and Industry, The Builder, Burlington Magazine, Connoisseur, Studio, Decorator. , Amerikan Lisan ve Sanat Dersanesi Teavun Yurdu Istanbul Woman’s Magazine, Woman’s Journal. Deniz okulu, Moda, Kadıköy, Country Life, Ideal Home, Yatching World, Picture Post, Geographical Magazine. Galatasaray Lisesi, Great Britain and East. İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü, Great Britain and East. İrsg. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 201 İstanbul Halkevi Cağaloğlu, Manchester Guardian Weekly, Daily Telegraph. İzmir Erkek Lisesi, Children’s Newspaper, Boys’ own Paper, The Scout. Mersin Halkevi, Country Life, Everywoman’s Ideal Home, Weekly Illustrated’ Flight. İzmir Halkevi, Times Weekly Edition, Daily Telegraph, Sphere, Manchester Guardian Weekly, Picture Post. İzmir Millî Kütüphane, Sphere, Spectator. Trabzon Halkevi, Brittannia and Eve, Passing Show, Spectator.32 Radyo yayınları İkinci Dünya Savaşı’nda radyo, en iyi propaganda yöntemiydi. As­ lında radyo savaşım ilk olarak Etyopya’yı işgalden sonra İtalyanlar başlattı. İngilizlerin Ortadoğu’daki varlığına karşı Müslümanları, özellikle de Filistinli Arapları kışkırtmayı amaçlayan İtalyan yayınlan başanlı da oldu. İtalyanlardan sonra Almanlar da Müslüman Araplara yönelik yayma başlayınca endişeye kapılan İngilizler de, BBC üzerin­ den Ortadoğu’ya yönelik yayınlara başladılar. Bu yaym aynı zamanda İngiltere’nin yabancı bir ülkeye yaptığı ilk radyo yayınıydı. İngilizler başlangıçta sadece haber yayınlıyordu. Ancak İtalyanlar, Araplara yö­ nelik olarak Bari’den Kur’an-ı Kerim okutmaya başlayınca yayınlan gölgede kalan İngilizler de aynı metodu kullanmaya karar verdiler. Arabistan’dan meşhur hafızlardan birini Londra’ya götüren İngilizlerin Kur’an-ı Kerim yayınlan Araplar arasında meşhur oldu. Radyo gerçekten geniş kitlelere ulaşmanın en kısa yoluydu. Rad­ yonun önemini keşfeden Goebbels, “19. yüzyılda gazete ne ise 20. yüzyılda da radyo odur” diyordu. Savaştan önce de Hitler başta olmak üzere, Nazi liderlerinin konuşmalanmn radyodan yayınlanması, Nazilerin başansmda ciddî rol oynamıştı. 32 33 INF 1/383, Periodicals sent to Turkey by British Council. Özsoy, a.g.e, ss. 348-52. 202 Zor Yi Har Radyonun Nazi hâkimiyeti için önemli olduğuna inan Goebbels, radyo dinleyicilerinin sayısını artırmak için girişimde bulundu. Bu an­ layışın sonucu olarak Avrupa’nın en ucuz radyo alıcısını üreterek, her evde bir radyo olmasına gayret eden Goebbels, halka radyo alıcısı sa­ tın alması için ciddî para desteği sağladı. Bununla da yetinmeyen Goebbels, her eve ulaşabilmek için her blok, ev ya da apartman için radyo bekçiliği oluşturdu. Radyo bekçisi seçilen kişi, radyosu olma­ yan komşularını radyo alması için özendiriyor, hatta bunun için borç para bile veriyordu,34 Nazi üyesi olan radyo bekçisinin bir görevi de, Hitler’in ya da ileri gelen Nazi liderlerinin konuşması olduğunda bu­ nun herkes tarafından dinlenmesini sağlamaktı. Zaten Alman radyo yayınlan, stüdyo yayım olmaktan ziyade Nazi liderlerinin konuşmalanm içeriyordu. Bu konuşmalan, fabrika, okul gibi toplu yerlerde işe veya derse ara verilerek herkesin dinlemesi sağlanıyordu. Meydanlara toplanan halka da hoparlör vasıtasıyla Nazi liderlerinin radyodan ya­ yınlanan nutuklan dinletiliyordu. Radyo aynı zamanda diğer uluslara ulaşmanın da en kolay yoluy­ du. Diğer tür propaganda faaliyetleri belki engellenebilirdi, ancak rad­ yo yaymlannm engellenmesi zordu. Savaş başlayınca, özellikle savaşan ülkeler yirmi dört saat kesintisiz yaym yaparak düşman ülke­ lerindeki halk üzerinde nüfuz kurmayı amaçladılar. Bu yayınlarla sa­ vaşı kendilerinin kazanmak üzere olduğunu söyleyerek halkı etkile­ meye çalışmanın yanında, esirlere iyi davrandıkları gibi İnsanî değer­ leri ön plâna çıkararak diğer uluslara da şirin gözükmeye çalışıyorlar­ dı. İkinci Dünya Savaşı’nda en önemli radyo yayın merkezleri, Ber­ lin, Roma, Londra, Moskova ve Tokyo oldu. Ancak bunların yanında başka yerlerde de birçok gizli radyo vericileri kurularak kara propa­ ganda yapıldı. Dost bir kaynaktan geliyormuş görüntüsü veren propa­ ganda anlamına gelen kara propaganda konusunda îngiîizler ciddî ba­ şarı sağladı. Özellikle savaş öncesi Daily Express gazetesinin muhabi­ ri olarak Almanya’da görev yapan Sefton Delmer, savaş başlayınca 14 Akarcalı, a.g.e, ss. 114-5. İng. Bnf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 203 PWE’de görev yapmaya başladı. Ana dili gibi Almanca konuşabilen Delmer’in, Alman yayım izlenimi vererek gizli radyo vericisinden yaptığı yayınlan başanlı oldu. Yayınların îngilizlere ait olduğunu sak­ lamak için müttefik liderlere küftir dolu sözler söyleniyor; Alman­ ya’nın Sovyet cephelerinde başanlan, İngiliz gemilerinin batınlışı, Alman hava akını gibi doğru bilgiler veriliyordu. Ancak Nazi liderle­ rinin homoseksüel ilişkilerini ve rüşvet hikâyelerini aralara serpiştire­ rek Nazi liderlerine karşı antipati yaratmaya çalışıyordu. Aynca Al­ man askerleri Sovyet cephesinde soğuktan donarken Alman liderlerin sıcak evlerinde keyif yaptığı vurgulanıyordu. Bu ve buna benzer nice yayınlar yapan bu gizli istasyonun İngiliz yayım olduğundan şüphe etmek zordu. Zira Churchill’e hakaret dolu laflar söyleyerek kendini iyi kamufle ediyordu.35 Bu türden başanlara rağmen, Almanlann sürekli kazanan taraf ol­ duğu 1940-42 yıllan boyunca BBC’nin propaganda yayınlan pek de kolay olmadı. Bu yıllarda Almanlann çok komik bulduğu We will be back (geri döneceğiz) sloganından başka fazla bir şey yapamamıştı. Ancak 1942 yılı sonlanna doğru Müttefikler kazanmaya başlayınca, radyo propagandasında İngİlizler atağa geçtiler. BBC, ‘zafer saati’ adı altında yayın yapmaya başladı. Bu yayınlarda Nazi liderlerinin savaşa dair daha önce söyledikleri yayınlanıyor ve ‘bu zaferlere ne oldu şim­ di?’ diye soruyorlardı.36 Geobbels, yine de propagandaya devam etti. Son ana kadar da savaşı kazanacakîanna dair halkı inandırmayı ciddî ölçüde başardı, ama 1943 yılından sonra Nazi propagandası eskisi ka­ dar kolay olmadı. Türkiye'de Radyoların Durumu 1942 yılı rakamlarına göre Türkiye’de dinlenen radyo sayısı 105.653 idi. Bunların 40.458’ü İstanbul’da, 12.834’ü Ankara’da, 5.674 tanesi İzmir’de, gerisi de diğer illerdeydi. Küçük illerdeki Halkevleri’nde ve köylerde Halk odalarının çoğunda bulunan radyolar 35 Akarcalı, a.g.e., ss. 226-221. 36 Akarcalı, a.g,c., s. 135. Zor Yıllar 204 vasıtasıyla halk haberleri dinleyebiliyordu. Büyük illerde radyoların beşte biri jeneratöre bağlı, geri kalanı ise elektrikle çalışıyordu. Küçük illerde ve kasabalarda jeneratöre bağlı alıcıların oranı ise daha fazlay­ dı. Kısa dalga alıcıları büyük şehirler dışında fazla yaygın değildi. Za­ ten bu alıcıya sahip dinleyiciler de bu dalgayı pek fazla tercih etmiyorlardı. Aynca Türkiye’deki alıcıların çoğu ülke dışından yayın alacak güçte değildi. BBC Türkçe servisi, 1942 yılma gelindiğinde Türkiye’ye 07.15, 11.30, 13.15 ve 17.45 saatlerinde her biri 15 dakikalık olmak üzere günde dört defa yayın yapıyordu. Kudüs’ten de günlük olarak Türki­ ye’ye yönelik kısa dalgadan saat 19.15’te yayın yapılıyordu. Üstelik buradan yayın Mihver engellemesinden uzaktı ve gayet iyi duyulu­ yordu. Yine günlük kısa ve orta dalgadan Beyrut ve Tahran’dan da yayın yapılıyordu, ancak ses çok zayıf geliyordu. îki haftada bir yapı­ lan Kahire yayınlarının ise bir etkisi söz konusu değildi. Bunların yanında İngilizlerin müttefiklerinden olan ABD’nİn Türkiye’ye yönelik günde altı defa Türkçe yayım vardı. Moskova’dan da Türkiye’ye yönelik yayınlar yapılıyordu. Ancak yaym saatinin sürekli değişmesinin yanında, Türkiye’deki Sovyet karşıtı duygulardan dolayı Moskova’dan yapılan yayınlar fazla dinlenmiyordu. Sovyetler, Moskova dışından da Tiflis’ten düzenli olarak Bakü, Kazan, Taşkent ve Erivan gibi değişik şehirlerdeki radyo istasyonlarından Türkiye’ye yönelik yaym yapıyordu.37 Bunların dışında, önceki bölümde de belirtildiği üzere, Türki­ ye’nin değişik yörelerinde SOE tarafından işgal sonrası yayın için ha­ zır tutulan gizli radyo vericileri vardı. BBÇ'nin Türkiye'ye y öneli k y aymlan Haziran 1940 itibarıyla İtalya’nın savaşa girmiş olması ve Fran­ sa’nın savaştan çekilmesiyle de yalnız kalan İngiltere, Alman saldırı­ lan karşısında zor duruma düştü. Özellikle, Almanlann İngiltere’ye 37 FO 898/258, Radio Covering on Turkey, 16 Aralık 1942. İrtg. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 205 yönelik hava akmiannın dünya kamuoyunda yarattığı olumsuz tabloyu Almanlar iyi kullanıyordu. Hatta Suriye ve Irak’ta Müttefik karşıtı hareketler güç kazanmıştı. Bu olumsuz havayı hafifletmenin ve Alman propagandasına karşılık vermenin en iyi ve kestirme yolu BBC’nin radyo yayınlarıyla geniş kitlelere ulaşmaktı. Özellikle Irak ve Suriye’de gelişen Müttefik karşıtlığının Türkiye’ye sıçramasını ön­ lemek için Enformasyon Bakanlığı, BBC’den Türkçe yayınlarıyla kar­ şı propaganda atağına geçmesini istedi. BBC bu amaçla harekete geçti, ancak Türkiye’ye yönelik yayınlan etkileyici olmadı. Türkiye’deki Enformasyon Bakanlığı’nm elemanla­ rına göre BBC’nin etkili olamaması Almanlar karşısında işe yarar ma­ teryal sunamamalannı ve spikerlerinin ılımlı bir ton kullanmamalanndan kaynaklanıyordu. Bunu dikkate alan BBC yetkilileri, bir İngiliz tarafından kendi dillerinde konuşma yapmasının Türk insanını mem­ nun edeceği ve bu konuşmaların ilgi ile takip edileceği umuduyla, Türkçe bilen ve Aralık 1939 Erzincan depreminde de Türk halkına seslenmiş olan Sir Wyndham Deeds’İn Türk kamuoyuna BBC’den hi­ tap etmesini istediler.38 Teklifi kabul eden Sir Deeds radyo konuşma­ larında, İngiliz Kara, Deniz ve Hava kuvvetlerinin gücü, Alman deni­ zaltı kampanyalarının başarısızlığı, müttefik konvoylara düzenlenen hava saldınlanmn önemsizliği, kolonilerin Müttefik güçler ile beraber savaşmaları, koloniler, özellikle de Hindistan’ın hava eğitim progra­ mı, Alman ırkının üstünlük iddialarının dünya insanlığı için ne anla­ ma geldiği ve Almanlann işgal ettikleri topraklardaki insanlara davra­ nıştan, ingilizlerin hâlâ güçlü olduğu ve Avrupa medeniyetini temsil ettiğini vurgalayan temalan işledi.39 Sir Wyndham Deeds’in Türkler ile İngilizlerin birçok ortak yönü olduğunu vurgulayan 28 Temmuz’da Türk halkına hitaben lA Nation at War’ (Savaştaki bir Millet) başlıklı konuşması: Dört ay önce Ankara’dan İngiliz halkına radyodan seslenerek Türk halkının deprem karşısında (Erzincan depremi) gösterdiği meta­ 33 FO 371/25022, R 6813/6306/44, FO to Hugessen, no. 644, 22 July 1940. 39 FO 371/25022, R 6813/6306/44, Hugessen to FO, no. 888, 31 July 1940. 206 Zor Yıllar neti ve itidali anlatmıştım. Şimdi de Londra’dan Türk halkına Savaş karşısında Ingiliz insanının metanetli ve itidalli olduğunu söylüyorum. Konuşmaya siyasi ve askerî olaylardan ziyade sıradan kadın ve erkekle­ rin, genç-yaşlı kasabalı, şehirli, çiftçi ve işçinin faaliyetlerini ve tutumunu anlatmak ile başlayacağım. Eğer insanlar birbirlerini anlarlarsa diplomatik ilişkiler zora girmeye­ cektir. İnsanlar birbirlerini tanımalı. Erzincan depreminde Türkiye 'de oldu­ ğu gibi, şimdi de bizler toplum olarak kenetlendik. Sosyal, siyasî, ekonomik ve dini farklılıklar ortadan kalktı. Neden? Çünkü herkesin derdi bir. Bu ke­ netlenme iki hasleti içerir. Birincisi etik; ’hak, güç değil’, İkincisi siyasi; ‘Özgürlük, kölelik değil’. Tarihimizden gelen geleneksel yapımızla, sizin gibi kanımızın son damlasına kadar ülkemizi savunuruz. Biz sadece kendimiz için savaşmıyoruz. Bizim davamız, sizin davanız ve diğer insanların davası. Ak­ deniz’deki donanmamızın çabası bunun delilidir. Türk ve İngiliz insanları birçok ortak karaktere sahiptir. Her ikimiz de ai­ lesine bağlı, Özellikle çocuklarını seven, misafirperver -kapısını zulme uğra­ mış insanlara açan- itidalli ve bağımsızlığına düşkünüz... İngilizlerin çoğunluğu şehirde yaşamasına rağmen damarlarında hâlâ köy kanı akmaktadır. Bizde denize aşık bir milletiz ve kıyaslanmaz bir do­ nanmaya sahibiz. ...Bugün sokakta sadece İngiliz, İskoçyalı, Gallerli değil, AvustralyalI, Kanadalı, Güney Afrikalı ve Yeni ZelandalIyız. Onların dedeleri daha önce okyanusu geçerek buralara- gitmişti ve onlar İngiltere’yi hâlâ kendilerinin anavatanı olarak görüyorlar. Bizim kendi kanımızın yanında Fransızlar, Po­ lonyalIlar ve Özgürlük için savaşan insanlar da var.40 Hugesen kendi Dışişlerine, Sir Deeds’in birkaç defa bu türden yaptığı propaganda içerikli konuşmaların Türk halkı üzerinde ciddî etki bıraktığını rapor etti. Almanların Balkanlara doğru yayıldığı ve Bulgaristan’a girmeye başladığı sıralarda BBC’nin Türkiye’ye yönelik yayınlan, sıranın Tür­ kiye’ye geldiğini ima ediyordu. Enformasyon ve Dışişleri Bakanlıkla40 FO 371/25022, R 6813/6306/44, Sir Wyndham Deed’s Talk at 28 July: Nation at War. Irtg. Bnf. Bak. TüTkiv&/deki Propaganda. Faaliyetleri 207 rmm talimatları doğrultusunda yapılan bn propagandanın amacı, Al­ man saldırılarına karşı Türk kamuoyunda hassasiyet yaratmaktı. Bu hassasiyeti yaratmak için kullanabilecekleri hiçbir fırsatı atlamadılar. Mesela Şubat 1941 yılında von Papen’in, Türk Başbakan ve Dışişleri bakanının da davetli olduğu akşam yemeğinden sonra misafirlere Der Segi im adında bir film gösterilmişti. Dışişleri Bakanlığı BBC’den, aynı filmin Stockholm’de Dışişleri Bakanı ve yüksek rütbeli ordu mensup­ larının katıldığı kokteylden sonra da gösterildiğinin hatırlatılmasmı is­ tedi ve BBC bu temayı işledi. Verilmek istenen mesaj, bu tür faaliyet­ lerin Almanlann işgal öncesi izlediği bir taktik olduğu şeklindeydi.41 NBC kanalı ile Türkçe yayın yapan Amerikan radyosu da BBC ile benzer çizgide Nazi karşıtı yayınlar yapıyordu. Özellikle bu yayınlar­ da, Alman ordusu Sovyet içlerine doğru ilerlerken, ‘ezelî düşman’ Sovyetlerin tarihe kanşacağı beklentisinin yanında, esaret altındaki Türklerin bağımsızlığa kavuşturulacağı yönündeki Alman propagan­ dasının boş bir beklenti olduğu ve Nazi başarısının gerçekte ne anla­ ma geldiği işleniyordu. Yine Amerikan Radyosu Türkiye’de sadece Türklere yönelik de­ ğil, Türkiye’de yaşayan Alınanlara yönelik yayınlara da yer veriyor­ du. Mesela, Türkiye’deki Nazi karşıtı AvusturyalIların lideri olan Marcus, Nazi rejimine karşı harekete geçmeleri için bir bildiri hazır­ lamış ve bu bildirileri dağıtmıştı. Almanlara yönelik Marcus tarafın­ dan hazırlanan bu çağn metni Amerikalı radyocu Thomas Mann tara­ fından radyodan okundu. Bu propaganda aşağıdaki şekildeydi: Almanlari insanca ve özgür bir yaşam içim kendi ırkın ve bütün insanlığın yaran adına, Mitler'i iktidardan uzaklaştırmak için yardım edin. Böy­ lelikle kardeşlerinin katledilmesinin sorumluluğunu da paylaşmamış olursun. Mitler’in Rusya içlerine ne kadar ilerlemiş olduğu önemli 41 BBCnin İtalya’ya yönelik yayınında ise Mussolini’nin konuşmasının son şeklinin Ber­ lin tarafından verildiği temasının işlenmesi istendi. Bu şekilde İtalyan politikasının, zannedildiğinden daha fazla bir oranda Berlin’e bağlı olduğu imajı yaratılmaya çalışılı­ yordu. FO 371/30095, R 1723/240/44, Maliet (Stockholm), no. 122, 26 Febnıary 1941. 208 Zor Yıllar değil, önemli olan ırmakların kan aktığıdır. Her ne zaman ve her ne­ rede olursan ol, sana, Alman halkına ve bütün insanlığa öfke saçan bu çılgın suçlulara karşı muhalefette yerini al. Almanların ne için savaştığını biliyor musun? Bunu düşün, savaşı sona erdirmeyi düşün. Yurttaşlarının kafalarındaki karışıklığı gider. Yalan yanlış dolu ve senden sürekli sonu şimdiden belli olan boş şey­ ler için fedakarlık isteyen Alman askerî raporlarına güvenme. Askerlerin annelerinin, çocuklarının ve eşlerinin durumlarını ha­ tırla. Führer kardeşlerimizin katliamına izin veriyor. Bütün kartlarını Rus cephesinde birleştirerek aslında bütün şansını kaybetti.... Yenilmesi kaçınılmaz olan Almanya, barışçıl ve Özgürlükçü olan bizim neslin bütün nefretini üzerinde toplayacaktır. Bütün Almanların bu akan kana son vermek için Hitler’in karşısında yer alması her Al­ man ’in görevidir. Her Alman’m kendi çapında ve etki edebileceği noktaya kadar çok geç olmadan harekete geçme zamanıdır.42 Türk-Alman İşbirliği mi? Hitler’in Bulgaristan’a yerleşmesinden sonra Türk-îngiliz ilişkile­ rinde sıkıntılı bir dönem başladı. Hitler Türk smırma 60 km. ötede dur­ masına ve Türkiye’ye saldırmayacağına dair İnönü’ye garanti vermesi­ ne rağmen, onun bir sonraki hareketinin ne olacağı konusunda bir belir­ sizlik söz konusuydu. Artan Alman baskılan sonunda kendini bir an­ lamda güvene almak için Türkiye, Almanya ile 18 Haziran 1941 tari­ hinde Saldırmazlık Anlaşması imzaladı. İngiliz Dışişleri’nde Türki­ ye’nin Almanya ile olan bu ilişkisi bir noktaya kadar anlayışla karşı­ lanmışsa da, Londra’da herkes bunu anlamak istemiyordu. Türkiye’deki İngiliz İstihbarat ve propaganda elemanları ise, Alman işgali hâlinde buna cevap verebilecek bir yapılanmanın telaşmdaydılar. Bunu yapar­ ken de Türkiye’den daha fazla işbirliği ve anlayış bekliyorlardı. Ancak, Ankara daha ziyade kendine yönelen Alman tehdidini savuşturmaya 42 HS 3/224, D/H 98 to SOE Loadon, 4 June 1941. İng. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 209 odaklanmıştı. İngilizlerle daha fazla işbirliği yaparak Hitler’in gazabına uğramak istemiyordu. Diğer taraftan, Almanların Sovyetlere saldırması Türkiye’de he­ men hemen her kesimde sevinçle karşılandı. Her şeyden önce Hitler, Türkiye’ye değil, onun tarihi düşmanı olan Sovyetler Birliğine sal­ dırmıştı. Saldırıya uğradığı ana kadar Moskova’nın Türkiye’ye yöne­ lik tehditkâr söylemleri, Ankara’nın savaşa yönelik tutumunda da et­ kili olmuştu. Ancak “ezelî düşman” şimdi ciddî tehdit altındaydı, Hitler’m de Türkiye üzerinde plânlan olduğuna dair Ankara’nın elin­ de somut bilgiler vardı, ama şimdi iki düşman birbirini boğazlıyordu. Bu, Türk kamuoyunda ciddî heyecan yarattı. Alman yanlısı eğilimler nispeten arttı. Almanlann Sovyetleri tarih sahnesinden sileceği ve esir Türkleri kurtaracağı umuduyla artan heyecan, ister istemez kısmî bir İngiliz karşıtı hava yarattı. Üstelik Sovyetler ile İngiltere müttefik ol­ muştu. Alman baskısının da etkisiyle Türk gazetelerinde Alman yanlı­ sı yazılar arttı. Tabiî Sovyetlerin yenilmesi durumunda Nazilerin de kendisi için tehdit olduğunun farkında olan Türk hükümeti Alman za­ ferine de mesafeli yaklaşıyordu. Türkiye bu sıralarda savaştan mümkün olduğunca uzak durmaya çalışıyor, en azından savaşın seyrinin biraz daha netleşmesini bekliyordu. Öncelikle Almanya’nın Sovyetlere saldırısının sonuçlan alınmalıydı. Zira bu, Türkiye’nin geleceğini çok yakından ilgilendiri­ yordu. Bu sıralarda Almanlar hem Kafkaslar’da, hem de Suriye’de fa­ al hâldeydi. Dolayısıyla, Alman faaliyetlerinin merkezî noktasında ka­ lan Türkiye’den Almanya’nın her an asker geçişi İçin izin isteyeceğini tahmin eden İngiliz Dışişleri bu aşamada her şeye rağmen Türkiye’yi gücendirmemeye özen gösteriyordu. Hugessen de Londra’yı uyararak Türkiye’yi bu aşamada gücendirmek, onları Alman safına itmeye se­ bep olacaktır uyarısında bulundu. Almanlann 1941 başından itibaren yavaş yavaş Balkanlara yer­ leşmesiyle savaştan uzak durmak isteyen Türkiye’nin belli oranda Alman propagandasına göz yumduğanu görüyoruz. Başka bir deyişle, Alman işgaline mazeret yaratmak istemeyen Türk hükümeti, Türk ba~ 210 Zor Yi Kar smımtı savaşın başmda takındığı İngiliz yanlısı söyleminden vazgeç­ mesini sağladı. Bundan sonra Türk basınında yer alan haber ve maka­ lelerde önce belli bir denge, sonra da çoğu zaman Alman yanlısı yo­ rumlar ön plâna çıktı. Aynı şey radyo yayınlan için de geçerliydi. Tabiî bunda Alman elçisi von Papen’in aba altından sopa gösterir türden yaptığı baskılann etkisi büyüktü. Ankara’dan Arap dünyasına yayın yapan Ankara Radyosu’nun Berlin kaynaklı haberlere ağırlık vererek bir anlamda Nazi propagandası yapması îngilizlerin tepkisine sebep oluyordu.43 Mesela 16 Nisan 1941 tarihinde Ankara radyosu, Mısır’ın Libya sınırındaki sahil şehri Sidi Barani’nin düştüğünü, Libya’nın Almanlar için önemli olduğunu, burada bir Alman başarısının Doğu Akdeniz için önemli olduğu yorumunu yapmasını, İngİlizler Alman propagandası olarak değerlendiriyordu. Aynı eleştiri Ankara Radyosu’nun Türkçe yayınla­ rı için de söz konusuydu. Mesela, İngiliz birliklerinin Tobruk’tan de­ niz yoluyla Yunanistan cephesine nakledilmesinin Mısır cephesini za­ yıflatacağı, dolayısıyla İngİlizler direnç göstermediğinden Almanlann Mısır’ın Akdeniz’deki liman şehri Mersa Matmh’a ulaşacaklan yo­ rumlan İngilizleri endişelendiriyordu. Mısır’ın İngiltere için önemli bir merkez olduğu düşünüldüğünde, yapılan bu yayınlar Londra’yı gerçekten de zor durumda bırakıyordu. İngiltere’nin Mısır Büyükelçisi Lampson Türkiye’den Arap dünyasına yapılan bu yaymlann yarattığı etkinin büyük olduğunu düşünüyordu. Zira Mısır ve Irak’ta bu yaymlann geniş bir dinleyici kitlesi vardı. Özellikle İngiliz varlığına karşı milliyetçiliğin geliştiği Arap dünyası­ na yönelik bu türden söylemler Arap halkının desteğini Almanlara kaydırabilirdi. Türkiye’den, Farsça, Urduca ve Pencabi dilinden yapı­ lan yaymlann da İran ve Hindistan’da etkili olduğunu belirten İngiliz raporlan, Türkiye’nin yayın politikasından İngİlizler ciddî anlamda rahatsızlık duyuyordu.44 Belki savaşın başında Türk basm ve yayımn43 FO 371/30137, R 6723/4125/44, Lampson to FO, no. 2006, 27 June 1941; R 6959/4125/44, Lampson to FO, no. 2154,8 July 1941. 44 FO 371/23195, E 7767/7767/65, 'Weighman, political Agent, Bahrain to Prior, India Office, 6 November 1939, DO NO.C/711-1.9/25/; FO 371/30137, R 40208/4125/44, Lampson to FO, no. 992,17 April 1941. Ing. Enf. Bak Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 211 da İngiliz yanlısı tonların ağır basmasının verdiği alışkanlıktan olsa gerek, Alman askerî başarısı karşısında zor durumda olan İngilizlerin, Türklerden beklediği tamamen İngiliz çizgisinde bir söylem geliştir­ meleriydi. Müttefik Yayınlan ve Türkiye'nin Tutumu Almanlann Türkiye üzerinde baskı kurması sonucunda Türkiye’de yaym yapan Müttefik yayın kuruluşlan ile Türk yetkililer arasında zaman zaman ciddî sıkıntılar yaşandı. İngilizlerin Türk yaymlanndan şikâyetçi olduğu bu dönemde BBC’nin Türkçe servisinde çalışan Türk vatandaşı Kartal ile ilgili kriz patlak verdi. Nazi karşıtı temalar içeren program hazırlayıp sunan Kartal, Türk-Alman Anlaşmasını eleştirince ülkeyi Almanlarla karşı karşıya getirecek hareketten kaçman Türk hü­ kümeti rahatsız oldu. Kartal’ın programından sonra İngiliz elçiliği nezdinde girişimlerde bulunan Türk Dışişleri, Kartal’ın bu tür yayın­ lara devam etmesi durumunda Türk vatandaşlığından çıkarılacağını bildirdi. Kartal ise yorumlarında Türkiye aleyhtarlığı yapmadığını, sadece Alman saldırganlığını eleştirdiğini söyleyerek yaptığının doğ­ ruluğunu savundu. Kartal’m işinin ehli olduğun savunan BBC, Kar­ tal’ı görevde tutmaya çalışırken, Türkiye’yi gücendirmek istemeyen îngiliz Dışişleri ise Kartal’ın işine son verilmesini istedi. Aynca, BBC nin aksine Dışişleri, onun programını pek de beğenmiyordu. Kartal’ı korumanın, BBC rim diğer Türk çalışanlanna işten aynlmalan için Türk hükümetine baskı yapması için fırsat vereceğinden endi­ şelenen Dışişleri, personel sıkıntısının çekildiği bir ortamda bunu gö­ ze almanın mantıksız olduğunu düşünüyordu. Dahası, Dışişleri bu tip yayınlarla Türk hükümetinin Almanlann kucağına itileceğine inanı­ yordu. Sonunda, önce îngiliz Dışişleri Türk hükümetinin politikasını eleştiren programlann yapılmayacağı üzerine BBC ile anlaştı. Sonra da Londra, Türk hükümetine bu yayınlann tekrarlanmayacağına dair güvence verince bu yaym bunalımı aşılmış oldu.45 45 FO 371/30137. Philip Nicols (FO) to A. Kirkpatrick (BBC), 14 July 1941; FO 371/30137, R 6945/4125/44, BBC Memorandum, 8 July 1941. 212 Zor YtHa t Gerilen Türk-İngiliz ilişkilerini düzeltmek adına BBC’den de bazı girişimler oldu. BBC’nin meşhur yorumcularından Richard Dimley, “savaşa karşı İngiliz halkının yaklaşımını ve savaş hakkmdaki görüş­ lerini sempatik bir tonda ve dikkatle seçilmiş kelimelerle” Türk halkı­ na seslenmek İçin bir program yapmak isteğini Hugessen’e iletti.46 Amaç İngiltere’nin, Türkiye’nin içinde bulunduğu zor durumu anla­ dığına Türk otoritelerini ve halkını İkna etmek ve İngiltere ile olan ilişkilerine devam etmesi için Türkiye’yi cesaretlendirmekti.47 Dışişle­ rinin bu öneriyi kabul etmesi üzerine, Dimley radyodan Türk halkına, beşer dakikadan olmak üzere üç defa seslendi. Türk-Alman Anlaşmasından sonra Türk hükümetinin Müttefik yanlısı yayınlara baskısı BBC ile sınırlı kalmadı. Ankara’da faaliyet gösteren Amerikan radyosu da denetim altına alınmaya çalışıldı. Ay­ rıca Almanlar da Amerikan radyosunu kapatmak için uğraş veriyordu. Almanlann Ege ve Balkanlara yerleşmeden önce Türkiye’deki Mütte­ fik yanlısı basm-yayma gösterilen tolerans yerini, daha baskıcı ve sansür dolu bir yaklaşıma terk etti. Bu durum Müttefik ülke yaymcıîannm Türkleri işbirlikçi olarak görmeye başlamasına sebep oldu. Bu anlayış da Matbuat Umum Müdürlüğü ile Amerikan radyosu arasın­ daki ilişkilerin gerilmesine sebep oldu. Eylül 1941 tarihinde NBC muhabiri olan ve aynı zamanda Ameri­ kan radyosunda program yapan Agronosky ile Matbuat Umum Müdürlüğü’nde radyo sansüründen sorumlu İzzettin Bey arasında ciddî sorun yaşandı. BBC’nin Sırpça bülteninin Agronsky’İ kaynak göstere­ rek Türkiye’ye yönelik Alman tehdidinden bahsetmesine fena hâlde sinirlenen İzzettin Bey, Agronsky’İ uzun uzun azarladı. Hemen o gece Agronsky’den, kendilerinin hazırladığı BBC’nin haberini yalanlayan metni radyodan okumasını istedi. İzzettin Bey’in tepkisinin bu kadar sert olmasında von Papen’in baskısının da payı vardı. Almanlar Tür­ kiye’ye saldırmayacaklarına dair güvence vermişlerdi. Kamuoyunda 46 47 FO 371/30137, R 7416, Hugessen to FO, no. 1851, July 1941. FO 371/301371, R 7416/4125/44, FO to I: A. Kirkpatrick (BBC), 6 August 1941. İng. £nf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 213 Alman saldırısı endişesi Alman karşıtlığını güçlendireceğinden von Papen bu yöndeki haberlere tepkiliydi. Agronsky, İzzettin Bey’in önerisini reddetti; ancak uzun tartışma­ dan sonra bu haberin doğru olmadığını yumuşak bir dille söylemeyi kabul etti.48 Sorunun bu boyuta taşınmasında biraz da İzzettin Bey’in kişisel tavrı sebep oldu. Tam Almanlann Matbuat Müdürlüğü’ne olan baskısı arttığı bir anda göreve vekalet etmesi onun için belki bir talih­ sizlikti. Sonuçta Sarper’in izinden dönmesiyle ilişkiler nisbeten nor­ malleşti.49 Almanlann N B C muhabiri Agronsky’nin yaymlanmn durdurulma­ sı hakkında baskı yapmasının nedeni, onun çok fazla şey biliyor olmasındandı. Yani Agronsky hemen her şey hakkında bilgilere rahat­ lıkla ulaşabiliyordu. Hatta Kahire’deki İngiliz Devlet Bakanlığı da Agronsky’nin çok şey bilmesinden şüphelenerek, Hugessen’e bunun sebebini araştırmasını istedi. Aslında bu işin sıra Agronsky’nin birçok kişi ile temas kurmayı başarmasmdaydı. Mesela etkili bir Türk’ü, ay­ lık 50 sterline tercüman olarak Ankara’daki Amerikan radyosunda işe almıştı. İşe alış amacı, onun kanalıyla elde ettiği bilgilerdi. Bu kişinin üst düzey Türk yetkililerle ve özellikle milletvekilleri ve gazetecilerle iyi teması vardı. Agronsky’nin bu kontaklarının yanında, kendisinin Amerikan Büyükelçisi ve Amerikan Basm Ataşesi ile de iyi ilişkileri söz konusuydu. Bunun yanında Rus, İran ve Vichy hükümeti temsilci­ likleri ile de sağlam temaslar kuımuştu. İngiliz elçiliği de aynca ken­ disine bilgi sağlıyordu. Bütün bunlann neticesinde elde ettiği bilgi ve bulgularla hazırladığı Mihver aleyhindeki yayınlar Almanları rahatsız ediyordu.50 Îngilizlerin Propaganda Sıkıntısı Savaşan taraflar, Türkiye’nin menfaatlerine yönelik yaptıkları her bir hareketin propagandasını yapmak için çaba sarf ettiler. Mesela 48 FO 37I/3Öİ37, R 8280/4125/44, Hugessen îoFO, no. 2172,6 September 1941. 49 FO 371/30137, Hugessen to FO, no. 2230,15 September 1941. 10 FO 371/30137, Hugessen toFO, no. 2083,26 August 1941 214 Zor Yıllar Almanlar Türkiye ile olan ticaretlerini propaganda malzemesi yapı­ yordu. Zira Almanlar, Türkiye’nin ihtiyacı olan pek çok ürünü temin ediyor, bunun da propagandasını yapıyorlardı. Türk gazetelerinin de bu konuyu işlemeleri kamuoyunda Alman prestijine önemli katkıda bulunuyordu. Bu konudan rahatsız olan Chastelain, Türkiye’nin ihti­ yacı olan ürünleri sağlama konusunda Almanlar kadar imkâna sahip olmasalar da, Türkiye’de propagandasını yapabilecekleri bazı ticarî ilişkilerin olduğunu Londra’daki merkezine hatırlattı. Türk halkı için hayatî öneme sahip olan un, kahve, petrol ve ürünlerini Türkiye’ye ih­ raç etmelerine rağmen bunun propagandasını yeterince yapılmadığın­ dan yakman Chastelain, Londra’daki merkezine Kudüs ve Kahire’den yaym yapan BBC radyolarının bu konuyu işleyerek Alman propagan­ dasına karşılık verilebileceğini söyledi.51 Propaganda konusunda İngilizlerin Türkiye’de yaşadığı en önemli sıkıntılardan biri de, Kafkaslar ve Ortadoğu’da zaman zaman, Türki­ ye’nin ciddî endişe duyduğu Sovyetler ile birlikte hareket etmek zo­ runluluğundan kaynaklanıyordu. İngilizler,- Kafkaslarda ilerleyen Al­ manlann İran’a hâkim olmalan hâlinde buradan Müttefiklere karşı sa­ botaj ve propaganda türünden beşinci kol faaliyetlerini organize etme­ sine engel olmak ve petrol bölgesi ile rafinerilerini korumak amacıyla Sovyetler ile birlikte Ağustos 1941 sonunda İran’ı işgal etti.52 İran’ın işgali Türkiye’de çok soğuk karşılandı. Ankara’da ve Türk kamuo­ yunda, benzer hareketin Türkiye’ye de yapılabileceği görüşü hâkim oldu. Hatta bu işgalin Sovyetler ile birlikte yapılması, bu yöndeki en­ dişeleri daha da arttırdı. Endişeler çok da temelsiz değildi. Sovyet or­ duları İran’ın kuzeyine yerleştiler ve Molla Mustafa Barzani liderli­ ğindeki Kürt oluşuma destek verdiler. Hatta bunun Ötesinde Doğu Anadolu’da da Kültlere yönelik gizli faaliyetlerde bulundular.53 İran’ın işgali, İstanbul kahvehanelerinde bile konuşulan ana ko­ nuydu. Bu tür yerlerde Almanların İran’a yardım edeceği konuşulu­ yordu. Bu olay Almanlann Türkiye’deki popülaritesini arttırırken, 51 HS 3/224, D/H. 13 to SOE London, no. 380/1318,4 December 1941. 52 FO 371/30137, R 5044/3326/34, no. 2070, 26 August 1941. 53 Bkz: Akgüî, a.g.m., ss. 168-169. big. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 215 Türk basınında da ciddî eleştiriler yer aldı. Vatan gazetesi “6« işgal belki stratejik zorunluluğun sonucudur, ama neticede komşu ülkeye yapılan bu saldırının haksız bir saldırı olduğu ve Almanya’nın tarafsız ülkelere yap­ tığı işgalden farksız olduğu, tek farkın Almanlar sürekli yaparken, İngilizlerin bunu ilk defa gerçekleştirmeleriydi şeklinde bir değerlendirme yaptı.54 Türkiye’nin hassasiyeti karşısında Hugessen kendi Dışişlerine, îran’m işgali ile ilgili Türklerle diyalog kurarken propaganda amaçlı sözlerden uzak durmalan gerektiğini vurguladı. Özellikle “halka zarar verilmeyeceği ve halkı korumak adma geldik” gibi laflara sadece İn­ giltere’de inanılacağını, ancak Türkiye’de bu türden lafların “iki yüz­ lülük” olarak yorumlanacağım belirtti.55 Hugessen’in bir isteği de; BBC nin, İngiltere’nin İran’a yaptığı buğday yardımından bahsetmemesiydi. Türkiye’nin de buğday sıkmüsı vardı. Bu ihtiyacı karşılamak için Türkiye İngiltere’den 50 bin ton buğday istemişti. Bunu da İngil­ tere’nin karşılama İhtimali zayıftı. Dolayısıyla Türkiye böyle bir pro­ pagandayı hoş karşılanmayabilirdi.56 İngiliz Dışişleri Bakanlığı BBC’nin yayınlarına zaman zaman mü­ dahale ediyordu. Zira bu yayınlar büyük oranda Londra’nın siyasetini yansıtıyordu. BBC de zaman zaman Türkiye’ye yönelik politikalarda herhangi bir değişiklik olup olmadığım Dışişlerine soruyordu. Özel­ likle Ekim 1943’e gelindiğinde Türkiye’nin savaşa girmesi yönünde baskılara olumlu cevap vermemesi üzerine BBC’nin Türkiye servisi, Dışişleri’ne Türkiye politikasında herhangi bir değişiklik olup olma­ dığım sorma ihtiyacı hissetti. BBC nin en azından Türkiye’den bahse­ derken hangi ifadeyi kullanacağım bilmesi gerekmekteydi. Dışişleri ise, BBC’nin Türkiye’ye yönelik haberlerinde yumuşak ifadeler kul­ lanmak gerektiği ve “Türkiye’nin tutumu her ne olursa olsun ondan hâlâ müttefik olarak bahsetmek” gerektiğini bildirdi. Tabiî bu tavrın ilerleyen zamanlarda gelişmelere bağlı olarak değişebileceği de BBC’ye iletildi ve her senaryoya hazırlıklı olmaları istendi.57 54 ss 56 57 FO 371/30137, E 5033/3326/34, Hagessea to FO, 26 August 1941. FO 371/30137, R 8063/4125/44, Hugessen toFO, no. 2078,26 August 1941. FO 371/30137, R 8075/4125/44, Hugessen to FO, no. 2111,30 August 1941. FO 371/37443, R 9082/27/44 to A. Kirkpatrick (BBC), 2 October 1943. Zor Yıllar 216 İngiliz Gazetelerinden Alman Propagandasına Kıyak Savaşan güçlere ait ülkelerin gazete yazılan diğer toplumlar tara­ fından çoğu zaman, gazetenin bağlı olduğu ülkenin politikasının bir yansıması olarak algılanır. Aslında bu bir algılamadan öte, savaş or­ tamında gazetelerin hükümetlerin kontrolünde ya da sıkı denetimi al­ tında olduğu bilinen bir durumdur. Savaşa yönelik ülke politikalanm ve stratejilerini olumsuz anlamda etkileyecek haberlerin yayımlanma­ sıyla gazeteler ülkeleri zor durumda bırakacağından, bu sansürler ço­ ğu zaman kaçınılmazdır. Savaş gibi hassas dönemlerde gazetelerde yer alan makaleler/haberler genellikle o ülkenin genel temayülünü yansıtacağından ya da yazımn muhatabı olan ülkelerde de böyle algı­ lanabileceğinden, hükümetler ellerini bağlayabilecek bu türden haber­ lere sansür koymuşlardır. Ancak bu sistemi işletmek her zaman müm­ kün olmuyor, yazı çıktıktan sonra yapılan müdahaleler ise çok geç kalmış oluyordu. , Almanların Türkiye sınırına dayandığı Haziran 1941 tarihinde İn­ giliz Daily Telegraph gazetesinde yer alan ve Alman işgalinden sonra Yunanistan’dan kaçan 400 Yunan sivil ve askerî erkanı taşıyan Po­ lonya gemisinin Hayfa’ya ulaştığını belirten haber tam bu noktadaydı. Türkiye’nin Montrö Anlaşmasına aykırı olarak Boğazlardan geçmesi­ ne göz yumduğu bu olayın gazetede yer alması, Türk hükümetini ol­ duğu kadar İngiliz hükümetini de zor durumda bıraktı. Tarafsız olan Türkiye’nin normalde bu gemiyi bağlayıp yolcuları tutuklaması gere­ kirken, îngilizlerin isteği üzerine Türkiye bu geçişe göz yummuştu. Bu olayın gazetede yer almasından sonra artık Almanlar bu ihlali öğ­ renmiş oluyordu. Bu da Almanîara, Boğazlardan kendilerinin de fay­ dalanabilmesi isteği için iyi bir fırsat verecekti. Daily Telegraph’da yer alan bu habere Hugessen çok sert tepki gösterdi. Gazetenin bu gemiyi Almanîara hedef gösterdiğini belirttikten sonra basma sansür konu­ sunda hassasiyet gösterilmesini istedi.58 Zira bu haberden sonra, Al­ man baskısı artacağından Türkiye’nin işbirliğini sağlamak daha da zorlaşabilirdi. 53 FO 371/30095, R 6222/240/44, Hugessen to FO, no. 1476, 16 June 1941. İng. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 217 Türkiye’nin işbirliğini sağlamak noktasındaki İngiliz gayretlerine asıl darbeyi vuran 1 Ağustos 1941 tarihli “savaştan sonra Doğu Avru­ pa’da Sovyetlerin liderliğinin gerekliliğinden” bahseden Times gazete­ sinin baş yazısı oldu. Türkiye’nin Sovyet endişesinin zirvede olduğu bir dönemde ortaya çıkan bu yazı, Türkiye’de İngilizler aleyhine bir hava yarattı. Özellikle Doğu Avrupa ile ilgili Sovyetlere yönelik söz­ leri Müttefik yanlısı Hüseyin Cahit Yalçın, gazetesindeki köşesinde “Almanlar milyonlar harcasaydı bu makalenin yapacağı tahribatı elde edemezlerdi” şeklinde yorumlandı. Yalçın, kendisinin İngiltere’nin Özgür insanlar için çarpıştığım zannettiğini, ancak anlaşılan Doğu Av­ rupa’nın kaderini Sovyetlere teslim ettiğini dile getirdi. Times’ta çıkan yazımn Türkiye’de yarattığı olumsuz havayı, Yalçın’m “bu durumda Türkiye Almanlann yerine Sovyetlerin elinde olacak” cümlesi bir an­ lamda özetlemiş oldu, Times'da çıkan makalenin İngilizlerin politikalarına yönelik Türki­ ye’de yarattığı tahribat üzerine, Dışişlerine ve Times gazetesine ciddî baskılar geldi.59 Bu gelişmeler Dışişleri Bakam Anthony Eden’in, Avam Kamarası’nda Türkiye’yi teskin edici açıklama yapmasına sebep oldu. Türkiye’den “sadece savaş zamanı değil, savaş sonrası için de müttefik ülke” olarak bahseden Eden, Türkiye aleyhine olabilecekle­ rine dair propagandaların gerçeği yansıtmadığım vurguladı.60 Aynı zamanda Times da Türkiye’de oluşan olumsuz havayı dağıtmak için yazılan makalenin yanlış anlaşıldığım, Türkiye’nin Sovyetlerden çok önce İngiltere’nin yanında yer aldığım belirterek, İngiltere’nin, Bal­ kanlarda Sovyetlere yol vermesinin söz konusu olamayacağına dair yazılar yayınladı.61 Ayrıca İngiliz hükümeti de Türkiye’ye Times'daki yazının yazarına ait görüşler olduğunu ve kendilerini bağlamadığına dair defalarca beyanatta bulundu. Kendilerinin Sovyetlere Doğu Av­ rupa’da liderlik vermek gibi bir niyetlerinin olmadığından bahsetti. Aslmda Times’m 1 Ağustos tarihli yazısından Türklerin dışında Po- 39 FO 371/30096, R 7481/240/44, Hugessen to FO, no. 1888, 5 August 1941. 60 FO 371/30096, R 7481/240/44, FO to Hugessen, no. 1743,7 August 1941. 61 FO 371/30096, R 7481/240/44, Extract form the Times 6 Agust 1941. 218 "Z.OT y?f/ar lonya ve Yunanlılar da rahatsız oldular. Bu makale ile oluşan havayı dağıtmak için Times’m açıklayıcı yayının devamı ise bu sefer Sovyet­ ler üzerinde olumsuz etki yapacağından Eden’in uyansıyla, Times’m Rusça hariç diğer dillerde bu yönde yayının devamını istedi.62 Times’m düzeltme yazılarından ve İngiliz hükümetinin yaptığı açıklamalardan sonra Hüseyin Cahit Yalçın ve diğer gazetelerde İngil­ tere’ye güven telakki eden yazılar yer aldı. Ancak, Almanlar bu du­ rumdan bir hayli yararlandılar. Türkiye’nin Sovyet endişesini bildik­ lerinden îngilizlerin niyetinin kendi zafiyetini Sovyetlerle gidermeye Çalıştığını ve bölgeyi Sovyetlere bırakacaklarına dair geniş çaph pro­ paganda malzemesi yaptılar.63 Her ne kadar sonradan düzeltilmeye çalışıldıysa da, Times’da yer alan yazı Türklerin İngilizlere olan güvenini ciddî anlamda sarstı. Son aylarda Türkiye açısından gerçekten de durum değişmişti. Her şeyden önce Almanlar kendisi için en büyük tehdit saydığı Sovyetler Bİrliği’ne saldırmıştı. Bu saldın Îngiliz-Sovyet yakınlaşmasını doğurmuş, Türkiye kamuoyunda ise bunun ne gibi sonuçlar doğuracağı konusun­ da kafalar net değildi. îşte Times, Türkiye’nin Moskova’ya dönük en­ dişelerinin korkuya dönüşmesini sağlamıştı, Türk basını, îngiliz bası­ nın yaymlannı Mihver lehine olmasa da, Müttefikler aleyhine kul­ lanmağa başlamıştı. İstanbul'daki Ingiliz Propaganda Organizasyonun Yeniden Yapılanması Tamamen İngiliz tarafları diye bahsedilen Türk basmı ve radyosu, Almanlann Türk sımnna yaklaştığı 1941 yılı bahanndan sonra artık, Ingilizler tarafından endişe ile izlenmeye başlanır oldu. İngilizier, Türk radyolannm, kendilerinin İslâm propagandasının altını oydu­ ğundan yakmıyorlardı. Bu yıllarda Almanlar ile îngilizlerin Türk ka­ muoyunu olduğu kadar Arap kamuoyunu da kazanmaya yönelik ciddî mücadeleleri vardı. Irak ve Suriye de dengelerin her an değişmesi du­ 62 63 FO 371/30096, R 7715/240/44, James Bowker to A. Kirkpatrick, 16 August 1941. FO 371/30096, R 7481/240/44, The Times and Turkey: Berlin Comment. İner. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 219 rumunun söz konusu olduğu bu dönemde, Almanlar bu iki ülkeye sızmayı başaran ajanları vasıtasıyla Arap dünyasına yönelik propa­ ganda çalışmalarını hızlandırmışlardı. Böyle bir ortamda, Türkiye’den bölgeye yapılan yayınlarda “Mihver’in İslâmî nasıl önere ettiğinin” üstü kapalı olarak anlattığına dair îngilizlerin eleştirileri vardı. İngilte­ re’nin Mısır Büyükelçisi Sir Miles Lampson “Arap ülkelerindeki din­ leyicilerin İngiliz karşıtı imâları sevdiklerim ve Türkiye’den veya Türkiye üzerinden yapılan yayınlarında bize karşı düşmanca imâlar çok daha etkili olacaktır” diye Hugessen’i uyararak, bu konuda hü­ kümet nezdınde girişimde bulunmasını istedi. Türkiye’deki yaymlann eskiye oranla tonunun değişmesini İngİ­ lizler 18 Haziran 1941 tarihli Almanya ile olan anlaşmaya bağlasalar da asıl sebep, Sovyetlerin artık Müttefiklerin stratejik ortağı olmasıy­ dı. Almanîara karşı savaşması karşılığında, Churchill’in Moskova’ya neler vaat etmiş olabileceği Ankara’da endişe kaynağıydı. Kamuo­ yunda Almanlann Sovyetleri işgali ile birlikte, Sovyetlerin tarih sah­ nesinden silinme beklentisi nisbeten radyo ve yazılı basında da Alman lehine tonlann ön plâna çıkmasına sebep oldu. Bu yayınlarda “Rus­ ya’nın Ukrayna’yı işgali an meselesi’, ‘Almanlar Sovyetlerin materyal sıkıntısı çektiğini” iddia ediyor, “bu yüzden İngiltere ve Amerika Rusya’ya yardımı hızlandırmak için Moskova’da bir konferans çağrı­ sında bulundular” vb. gibi haberler yer alıyordu. Bu da îngilizlerin canım sıkmaya yetiyordu. Bu gelişmeler üzerine Enformasyon ve Dışişleri Bakanlığı, Türki­ ye’ye yönelik propaganda işlerinde bir şeylerin yanlış gittiğinin farkı­ na vararak olayı masaya yatırdılar ve Ankara’daki temsilciliklerinden bu konuda neler yapılabileceğine dair görüş istediler. Bu çerçevede yapılan araştırmalardan öne çıkan tespitlerden biri, Türk-Alman An­ laşmasının müttefik ülkelerin basınında ele almış şeklinin Türkiye’nin millî gururuyla oynandığıydı. Dışişleri Bakanlığı bu anlamda 23 Ağustos 1941 tarihinde Hugesen’e gönderdiği yazıda, Türkiye’deki ya­ yın ve propaganda organizasyonlarının, Türk-Alman anlaşması sonu­ cu ortaya çıkan gelişmeleri karşılamasında yetersiz kaldığını belirtili­ yordu. Türkiye’deki İngiliz propagandası ile ilgilenen Enformasyon 220 Zor Yıllar Bakanlığı’nm Ortadoğu bölümü ise, bölgedeki büyük elçiliklerin bir­ birleri ile yeterince irtibatlı olmadığından şikâyet ediyor; Ankara’daki elçiliğini ise Londra’yı, İstanbul’daki Mihverin söylenti kampanyası ve Türk basınında çıkan Önemli makale ve Türk "kamuoyunun o anki endişelerini içeren bilgileri zamanında ve sürekli olarak rapor etme­ mekle suçluyordu. Bu bilgiler zamanında Londra’ya ulaşmayınca BBC nin Türkçe yayım ve Anadolu Ajansı "nm Londra muhabirinin yayınlarının Alman propagandasına karşılık vermek veya yeni propa­ ganda belirlemek konusunda geç kalmasına sebep olmanın yanında, Alman propagandasına da rahat faaliyet alanı yaratmış oluyordu. Ta­ biî buradaki en önemli sorumlu, Londra’yı Türkiye’deki Alman pro­ pagandası hakkında yeterli bilgilendirmeyen Ankara’daki Basm Ataşesi’ydi. Dışişleri bu konuda “Basm Ataşesi Türk-Alman Paktı’nın esas anlamım anlatsa, Almanlann Sovyetlere saldınsmm Türkiye’deki yansımalannı detaylı rapor etse Türkiye ile aramızda olumsuz duygu­ lar oluşmasını engelleyebilirdi” diye sert eleştirilerde bulundu. Aslmda olayların bu noktaya gelmesinde Alman baskısının artma­ sının yanında İstanbul’daki Enformasyon Bürosu başkanı Sİr Ross’un 1940 yılı sonunda ölümü de etkili olmuştu. Bu olaylar, İngilizlerin Türkiye’de yolunda giden propagandasına ciddî darbe vurmuştu. Ge­ rek Ross’un ölümü, gerekse İstanbul’da sıkıyönetim ilân edilmesi, Türk basını ile olan sıcak ilişkilerin devamım sağlayacak mekanizma­ yı aksattı; bu da Enformasyon Bürosu’nun çalışmalarını zora soktu. Bu gelişmelerden sonra, Hugessen’m Enformasyon Bürosunun daha fazla kullanışlı olmayacağım rapor etmesi üzerine Enformasyon Bakanlığı İstanbul’daki bürosunu kapattı. Ancak 1941 yılının bahar sonuna doğ­ ru Türk basını üzerinde İngiliz etkisine, daha doğrusu İngiliz propa­ ganda izlerine rastlamak pek de mümkün değildi. Türk basını ilk önce Almanya ve İngiltere ile ilgili yazılarında dengeyi sağladı, kısa süre sonra da Almanlara daha yatkın bir dil kullanmaya başladı. Bunun en önemli sebebi, Mart 1941’den sonra Almanya’nın Türkiye üzerinde artan baskısının yanında, Almanlann Sovyetlere saldırmasının Türk kamuoyunda olduğu kadar resmî çevrelerde yarattığı havaydı. Tarihî Lng. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faalivetl&ri 221 düşmanlan olan Sovyetler, Almanlar tarafından belki de ebediyen tehdit olmaktan çıkarılacaktı. îngilizler İstanbul’daki Enformasyon Bürosu’nu kapatmışlardı, an­ cak Almanlar İstanbul’daki propaganda faaliyetlerine olanca hızıyla devam ediyorlardı. Almanlann Türkiye’de, Özellikle de İstanbul’da bu türden faaliyet yürüttüğünü bilen Dışişleri, Alman faaliyetlerini rapor edecek adamlan olmadığından şikâyet ederek vakit geçirmeden büro­ nun yeniden açılmasını istedi. Zira büronun kapatılmasından sonra Ankara’daki Basın Ataşeliği, Alman propagandasına zamanında ve etkin cevap verme şansı olmadı. Türk gazeteleri İstanbul’da basılıyor­ du, ancak Basra Ataşesi Ankara’daydı. Dolayısıyla Londra’nın Türki­ ye’de basılan basın özetini alana kadar çok zaman geçmiş oluyordu. Zaman aşımı dolayısıyla birçok iddialara ve Alman kaynaklı söylenti­ lere cevap verilemiyordu. BBC de Türkiye’den kendilerine daha iyi bilgi sağlanmadığı müddetçe Türkiye’ye yaptıkları yayını geliştirme şansları olmadığında yakmıyordu.64 Bu gelişmeler üzerine kapatılan Enformasyon Bürosu nun tekrar açılması gündeme geldiğinde bu işi yürütebilecek Sir Ross ayarında bir kişi arandı. Aranılan özellik ise, propaganda açısından yerel ihtiyaçla­ rı belirleyebilecek, bütün yönleriyle Mihver propagandalarına karşılık verecek, Türk basım ile iyi iletişim kurabilecek ve bu konuda Enfor­ masyon Bakanlığı’m hemen bilgilendirecek kapasitede olmaktı. İlk akla gelen isim, Türkiye konusunda uzman olan Sir Wyndham Deeds görevi kabul etmedi, başka arayışlar da sonuç vermedi. Sonunda bu göreve Ashton’un yardımcısı Syme’nin atanması Önerildi.65 Ancak Hugessen’in İstanbul’da propaganda bürosu açılması ile il­ gili yaklaşımı yine bildik şekildeydi. O, Enformasyon Bakanlığı tara­ fından dile getirilen Mihver bloğunun İstanbul’da yaydığı fısıltı kam­ panyasının belli başarısı olduğunu, ancak hepsinin Londra’ya bildi­ 64 FO 371/30096, R 7942/240/44, Bowker minute on "propaganda in Turkey', 21 August 1941. 65 FO 371/30096, R 7942/240/44, Propaganda to Turkey, a Meeting held in the Foreign Office, 20 August 1941. 222 Zor Yıllar rilmesinin gereksiz olduğunu iddia ediyordu. Olayları daha ziyade bir diplomat gözüyle değerlendiren büyükelçi, propaganda olaylarına eneıji harcamaktansa, soruna Türkiye’nin dış politikasını dikkate ala­ rak yaklaşmayı tavsiye etti. Hugessen, Türkiye’deki propaganda faa­ liyetlerindeki temel sorunun Almanlann Türk sınmnda olması ve elde ettikleri başanlanndan dolayı askerî prestijlerinin olmasıydı. Buna karşılık vermenin tek yolu da, İngiltere’nin Almanîara karşı sergileye­ ceği güçtü. Bu düşüncesine rağmen baskılar sonunda İstanbul’da propaganda temsilciliğinin güçlendirilmesine razı olan Hugessen, Syme’nin bu göreve atanmasına da itiraz etmedi.66 Syme, Ankara’da iken Matbuat Umum Müdürlüğü ve Türk gazetecilerle başarılı temaslar kurmuştu. Onun gitmesiyle Ankara’da doğan boşluğun doldurulması için Hugessen, Basm Ataşesi’nin baş yardımcılarından Tristam’a yeni bir eleman verilmesini talep etti. Tristam’m, Baker adında bir yardımcısı vardı. Ancak part-time çalışıyordu ve asıl işi öğretmenlikti, Hugessen, Baker’m kontaklarının da kendisi için önemli olduğunu ve ona olan ödemenin de devam etmesini istedi.67 Hugessen İstanbul’da yeni bir yapılanmaya gidilmesine razı ol­ muştu, ancak propaganda ile ilgili bütün ipleri kendi elinde toplamak istiyor ve Enformasyon Bakanlığım devreden çıkaracak bir yapılan­ mayı Öngörüyordu. Hugessen’in önerisine göre, bütün basm ve pro­ paganda ofisleri İstanbul’da toplanacak ve Syme’nin yönetimine bıra­ kılacaktı. Syme İstanbul’daki İngiliz yayınlarından ve tanıtımından sorumlu olacaktı. Ayrıca, Balkan Basınım İzleme Bürosu’na da danış­ manlık edecek ve onları kendi sorumluluğu altına alacaktı.68 Enformasyon Bakanlığı, Hugessen’in propaganda ve tanıtım ser­ visleri ile ilgili yeniden organize plânından memnun olmadı. Aslında Enformasyon Bakanlığı Syme’nin İstanbul’a kısa süre için gönderil­ mesini uygun görmüştü. Oysa Hugessen, Syme’yi İstanbul’daki bütün 66 67 68 FO 37 i /30097, R 8116/240/44, Hugessen to FO, no. 2108,29 August 1941. FO 371/30097, R 8272/1202/44, Hugessen to FO, no. 2157,4 September 1941. FO 371/30097, R 8683/240/44, Hugessen to FO, no. 2289,25 Eylül 1941. İng. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 223 propaganda organizasyonundan sorumlu olmanın yanında, ona bazı elemanlar da tahsis etmek istiyordu. Enformasyon Bakanlığı bunun neticesinde yeni organizasyonun tamamen kendi kontrolleri dışında olacağından korktu. Çünkü Syme’nin ofisi Ankara elçiliğinin bir or­ ganı hâline gelecekti. Oysa onlar, Basm Ataşesi’nin ve İstanbul büro­ sunun tamamen Enformasyon Bakanlığı’mn denetiminde olmasından yanaydı.69 Sonuçta, Büyükelçinin denetimi ve Basm Ataşesinin liderliğinde her iki bakanlığın da söz sahibi olduğu bir yapıya gidildi. Bu yeni ya­ pılanmayla beraber, Basm Bürosu ile Balkan Basınım İzleme Bürosu adı altında iki ana birim İstanbul’da faaliyetlerine başladı. Syme, Henderson ile birlikte İngiliz propagandasından sorumlu kişiler olarak Basm Bürosu’na atandılar. Aynca bu ekibin sekreterya, tercüme ve diğer hizmetleri görmek üzere yaklaşık yirmi beş eleman sağlandı. Bunun yanında, Dr. M. Burr ve yardımcısı Smithy Lyte ile birlikte Balkan Basınını İzleme Bürosu'na atandılar. Bunlara, işgalden kaçıp Bal­ kanlar’dan İstanbul’a gelen değişik Balkan ülkelerinden oluşan ve ge­ nelde gönüllü çalışan kişiler destek veriyordu. Bu büronun amacı da­ ha ziyade Balkanlara yönelik faaliyet göstermekti. Balkan Basınını İz­ leme Bürosu daha ziyade elçiliğin sıkı baskısı altında olduğundan Tür­ kiye’ye yönelik faaliyet göstermediği gibi, Türkiye’nin savaşa yönelik tarafsızlık politikasındaki hassasiyetinden dolayı Türkiye savaşa gire­ ne kadar Balkanlar’a yönelik propaganda faaliyetlerini de sınırlı tutu­ yordu. Dolayısıyla, Balkanlara yönelik İstanbul’dan serbest propa­ ganda faaliyeti organize etmek için Türkiye’nin İngiltere’nin yanında savaşa girmesi gerekiyordu. İngiliz Basm Ataşeliği’ne bağlı Basm Bürosu ve görevlileri şunlardı: Ankara 69 Basm A taşesi Leigh Ashton, Basm Bürosu Yöneticisi R. Tristam FO 371/30097, R 8690/240/44, Clutton miute, 5 October 1941; FO 371/30097, R 8690/240/44, FO to Hugessn, no. 2188,8 October 1941. 224 Zor Yıllar Basın Ataşe Yardımcısı C. J. Barweil Tercüman M. Manyasig (?) Memur G. Gilbert Daktilocu Miss B. Bennett Haberci E. Aımeo Şoför Mustafa Kulca Diğer görevliler Mahir, P. Nosich, Hüseyin Atila Balkan Basınını İzleme Bürosu İstanbul Büro Başkanı Dr. M. Burr Yardımcısı Smith Lyte İstanbul Bürosu Siyasî Birim Başkanı R. Syme Basm ve Yayın Birim Başkanı A. J. Henderson Başkan Yardımcısı L. Bower 70 Alman İşgali Hâlinde İstanbul'da İngiliz Propaganda Organizasyonunun Yapılanması Almanlann Türkiye üzerine ciddî baskı kurması ve bunun sonucu imzalanan Dostluk anlaşmasını takiben yetersiz kalan îngilizlerin Türkiye’deki propaganda organizasyonu yeniden yapılandı. Doğu Cephesindeki gelişmelere bağlı olarak Nazilerin Türkiye’ye saldırma­ sı hep ihtimal dahilinde görülüyordu. Eğer işgal gerçekleşirse İngilizlerin propagandasının işlevi ve yapısı değişmek zorundaydı. Ancak bunun için önceden hazırlık yapmak gerekiyordu. Bu düşünceden ha­ reketle İngiliz Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’de Alman işgali karşısında ilgili departmanların ve kişilerin mevcut sorumluluklarının başka de­ partmana devir edeceklerini hatırlatarak, zamanı geldiğinde hangi gö­ revlerin ve sorumlulukların, kimlere devredileceğine karar verilmesi için hazırlık yapılmasının zaruretini hatırlattı. Her şeyden önce Türki70 FO 930/43, April 1942. Ing. Er>f. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 225 ye’nin işgal edilmesi durumunda Türkiye’deki İngiliz politikalarından PWE sorumlu olacaktı. Bu uyanlar doğrultusunda PWE hazırlıklanm hızlandırdı. Özellikle Türkiye’nin Alman işgaline uğraması ihtimalinin yüksek olduğu 1941 ve 1942 yıllan boyunca PWE, sık sık yaptığı toplantılarda Türkiye’deki konumunu gözden geçirdi. Türkiye’nin ne zaman ve nasıl işgal edileceğine dair askerlerden de sürekli bilgi alan PWE komitesi, Sovyet içlerindeki Alman işgalinin başan ile devam ettiği her durumda, Türkiye’nin İşgal ihtimalinin yüksek olduğunu düşünüyordu. İngiliz as­ kerî otoritelerinin verdiği raporlar Sovyet ordusunun yenilmesi duru­ munda Alman ordularının Kafkaslardan ve batıdan Türkiye’ye hemen saldırıya geçebileceği ve batıdan saldın Bulgaristan’ın yardımıyla Bul­ garistan ve Ege adalan üzerinden olacağını söylüyordu. Ortadoğu, Ingiltere için batıdaki savaşta anahtar rol oynuyordu. Her şeyden önce Irak ve İran petrolleri Ortadoğu’daki İngiliz ordusu İçin hayatî öneme sahipti. Türkiye’nin Almanlar tarafından işgal edilmesi ise buranın tehlikeye girmesi demekti. Bu endişeden hareketle İngiliz Genelkurmayı, propaganda hazırlığı içindeki PWE’nin Plân­ lama ve Araştırma Birimine 6 Mayıs 1942 tarihinde verdiği brifingin­ de, İngiliz birliklerinin batıda Rommel komutasındaki Alman kuvvet­ lerini durdurmaya çakşırken dahi işgal hâlinde bütün güçleri ile Tür­ kiye’ye yardım etmesinin kaçınılmaz olacağını söylüyordu. Dahası Cape Town’dan asker ve materyal taşıyan gemilerin de bu savunmaya tahsis edilmesi gerekiyordu. Aynca Hava kuvvetlerinin gönderilmesi de söz konusu olacaktı.71 1942 sonuna gelindiğinde İngİlizler Türkiye’ye yönelik Alman iş­ gali ihtimalinin hâlâ yüksek olduğunu düşünüyorlardı. Ancak bunun gerekçesi artık farklıydı. 1942 sonlanna doğru Kızıl Ordu, Almanîara karşı üstün duruma geçmiş ve Almanlan yavaş yavaş geri püskürtme­ ye başlamıştı. Bundan dolayı Almanlar, Iran ve frak petrollerine ulaşmak için ya Türkiye’yi işgal edebilirler ya da Türkiye’den, geçiş izni isteyebilirdi. Türk hükümeti böyle bir isteği savaş ilâm olarak gö­ 71 FO 898/258, Minutes of Meeting of the Headquarters Planning and Research Section Held at Bush House on Wednesday, 6 May 1942. 226 Zor ydlar receğini ve direneceğini ilân etmişti. Almanlann Türkiye’de işbirliği yapabilecekleri alternatif bir hükümet kurdurma şanslan da yoktu. Buna rağmen Almanlar, Türkiye’nin sadece şiddetli protesto ya da sembolik direniş gösterebileceği düşüncesiyle Türkiye üzerinden Or­ tadoğu plânîanm devreye koymayı deneyebilirlerdi. Mevcut koşullar dikkate alındığında Alman saldırısının Boğazları kontrol amacıyla Trakya tarafından olacağına inanan PWE, eş zamanlı olarak Alman ordulanmn Batı Anadolu sahilleri boyunca deniz ve ha­ va kuvvetlerinin yardımıyla bazı önemli noktalan almaya çalışacağını ve belki de kömür yatağı Zonguldak’ı da ele geçirmeyi deneyecekle­ rini düşünüyordu. Eğer bu amaçlar gerçekleşirse Almanlar, Türk or­ dusu üzerinde kesin zafer elde etmek ya da Türk ordusunu meşgul etmek için yeterince askerî birliği Anadolu’ya kaydıracaktı. Burada işgal gücünü bıraktıktan sonra Türkiye üzerinden Irak ve İran petrol­ lerine ulaşmak için güneye doğru harekete geçeceklerdi. Mevcut asker sıkıntısı dikkate alındığında Almanlar, amaçlarına ulaşmayı engelle­ mekten ya da saptırmaktan kaçınacaktı. Bunun için Müttefik güçleri ulaşmadan hava kuvvetlerini getirecekler, Boğazlar ilk önce Bulgar birlikleri tarafından tutulacak, Almanlar ise petrol bölgesine doğru gi­ deceklerdi. PWE' nin üzerinde durduğu muhtemel Alman işgalinin bir başka şekli ise, Boğazlan almakla yetinip, Ankara’yı elde etmek ve Batı sa­ hillerini kapsayan birkaç kilit noktayı elde tutarak Müttefiklerin Kara­ deniz’e girmesini önlemekti. Ancak Almanlann Romanya petrol yataklanm korumak içinde bölgede bir savunma hattı bırakacaklannı düşünen PWEyTürkiye’de bir defa başan kazandıktan sonra Bulgar ya da başka peyk ülkelerin birliklerini bırakıp Balkanlara çekilebileceği ihtimali üzerinde de durdu. Türk ordusu, modemize olmamasına ve eksik donanımlı olmasına rağmen, yine de büyük bir direniş gösterebileceğini düşünen PWE, mevcut durumu göz önüne alınırsa müttefiklerin Türk Hava Kuvvetle­ ri’ne hava desteği vermesi kaçınılmazdı. Hava desteği sağlama nokta­ sında İngilizlerin yardım edecek kapasiteleri vardı, ancak daha fazla askerî direniş için birlik sağlama imkânları kısıtlıydı. İrıg. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 227 Türkiye’nin Öneminin bu kadar net vurgulanması üzerine PWE iş­ gal hâlinde Türkiye’deki propaganda için de zaman geçirilmeden ha­ zır olmak zorunda olduğunu hissetti. Her şeyden önce Türkiye’nin sa­ vaş alanı hâline gelmesi hâlinde buraya gönderebilecek yeterli elema­ nı olmadığı için Enformasyon Bakanlığı’na bağlı Balkan Basınım İzle­ me Bürosu elemanlarının, Balkanlara yönelik faaliyet gösterecek işe yarar bir organizasyon kurmak için kendi sorumlulukları altında ça­ lışmalarım istedi.72 Bu teklif üzerine Enformasyon Bakanlığı yetkilile­ ri ile PWE üyeleri bir araya gelerek, bu senaryonun gerçekleşmesi hâ­ linde izleyecekleri plânı görüştüler. Buna göre Syme ve Dr. Burr, Türkiye’den Balkanlara iletişim kurma konusunda PWE elemanlarım eğiteceklerdi. Ashton’un Bakankğı’na gönderdiği yazıda da Türkiye’nin işgali hâlinde Basm Ataşeliği’nin görevinin yeniden düzenlenmesi gerekti­ ğini belirtiyordu. Zira savaş anında propaganda işlerini Enformasyon Bakanîığı’nca değil PWE tarafından yürütülmesi gerekiyordu. Zira sa­ vaşan ülkeler ile ilgili her türlü politikanın karar merci, Savaş Bakan­ lığı oluyordu. Ancak Ashton’a cevap olarak Türkiye savaşa girerse müttefikler Türkiye’yi düşman olarak işgal etmeyeceğinden, propa­ ganda ve dış politika Savaş Bakanlığı’na devredilemeyeceği belirtildi. İngiltere ve Türkiye müttefik olarak yan yana savaşacağından Türkiye ile ilgili birçok konuda İngiliz bakış açısından aydınlatılması gereken konular, Enformasyon Bakanlığı’mn işi olmaya devam edecekti. Sa­ vaş Bakanlığı ve PWE bu konuyla ilgilenmeyecekti.73 İstanbul’daki İngiliz propaganda büroları göreve devam edecekti, ancak saldın anında güvenlikleri sorununu da düşünmeleri gerekiyordu. Almanlann İstanbul’u bombalaması hâlinde elçilik binalan, dolayısıyla da Basm Bürosu zarar göreceğinden, büro derhal Boğaziçi’nin uzağında bir yere taşınacaktı. Ancak Enformasyon Bakanlığı Ashton’dan İstan­ bul’un tahliyesi durumunda geride bir veya iki elemanın bırakmasını is­ tedi. Zira ilk kargaşadan sonra İstanbul halkının beslenme ve güvenlik ihtiyâcı artacaktı. Bu ortamda yerel insanlar ile diyalogun sağlanması 72 FO 898/258, Rae Smith to Murray, 13 December 1941. 75 FO 371/44143, R 1293/17/G, Howard to M onteo, 6 February 1944. 228 Zor Yıllar ve belki de birkaç gazetenin elde edilmesi mümkün olabilecekti. Bu sa­ yede, Türk halkına Alman saldırılarına karşı direnmek ve Müttefiklere olan güvenini kaybetmemek için propagandaya devam etme şansı do­ ğacaktı.74 Türkiye’nin Trakya’dan işgali hâlinde Balkanlardan gazete temin kanallarını kapatacağından ve Balkan Basınım İzleme Bürosu Bern, Lizbon gibi tarafsız başkentlere taşınmak zorunda kalacaktı. Ancak bu taşıma ile istihdam sorunu ortaya çıkacaktı. Çünkü Basın İzleme Bü­ rosu uda çalışanların çoğu Balkanlardan Türkiye’ye gelen gönüllüle­ rinden oluştuğundan bunları o ülkelere göndermek sorun olacaktı. Al­ ternatif taşınma yeri olan Kudüs ve Kahire gibi merkezlerden ise Bal­ kan gazetelerini takip etmek ve radyoları dinlemek neredeyse imkân­ sızdı. Yine de bazı elemanların gizli şekilde sızabilecekleri düşünce­ siyle, işgal hâlinde bu büronun Bern’e taşınmasına karar verildi. Hatta bahsi geçen taşınmanın gerçekleşmesi hâlinde, kapasitelerini anlamak için Bern’deki İngiliz görevlilerinden Türkiye işgale uğradığı farz edi­ lerek tatbikat yapmaları istendi.75 Bern’e gönderilemeyen elemanlar ise, Kudüs ve Kahire’ye gönderilerek oradaki SOE tarafından yapılan radyo faaliyetlerinde kullanılacaktı. Türkiye’nin işgalinin seyrine göre belli bir mülteci göçü olması yüksek ihtimal olduğundan, mülteci olarak gelecek kişilerden Alman işgali hakkında bilgi almak için sorgulanması gerekiyordu. Elbette bunların sorgulaması İngiliz istihbarat birimleri tarafından yapılacaktı. Ancak propaganda için malzeme bulmak adına aynca Basın İzleme Bürosu’nca da sorgulanması öngörüldü. Bu arada Enformasyon Ba­ kanlığı yetkilileri Türkiye’deki temsilcilerinden Türk telefon rehberi kitabının bir kopyasını, Kim Kimdir ve diğer referans kitaplanndan birer adet temin ederek kendilerine göndermelerini istedi.76 Almanya, Türkiye’yi işgal etse bile Enformasyon Bakanlığı bün­ yesindeki propaganda mekanizması görevini hemen PWEyye devret­ meyecekti. Öncelikle Ashton’un ekibinin tecrübesinden yararlanıla74 75 76 INF 1/965, Elizabeth Monreo to Woodbum, 17 January 1944. FO 898/258, Intelligence, 16 December 1942. PRO FO 898/258, PWE (42) (42), 19 May 1942. Irtg. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 229 çaktı. Aynca Türkiye’nin bütün topraklan işgal edilmeyebilirdi. İngi­ liz Büyükelçisi Türk topraklannda kaldığı sürece Enformasyon Ba­ kanlığı yetkililerinin elçiye bağlanması ve işgal altında olmayan Tür­ kiye’deki propaganda faaliyetleri yine onun sorumluluğunda olması tavsiye edildi. Zira Türk otoriteleri elçiliği muhatap alacaklardı. Tür­ kiye’nin işgal altındaki topraklanndaki sorumluluğu ise PWE ele ala­ caktı. Bunun için işgal beklemeden Önce Kahire’den PWE tekniğini bilen uzman kişi/kişilerin İstanbul’a gönderilerek önceden hazırlık yapması istendi. Aynca PWE, Türkiye’nin işgali hâlinde mümkün ol­ duğunca işgal altındaki topraklara yönelik Londra’dan Türkçe yaym yapılması konusunda düzenlemeler yapması konusunda BBC ile an­ laşmaya vardı. Türkiye işgal edilir edilmez işgal altındaki Türkiye’ye yönelik Fi­ listin İstasyonlarından da radyo yayını yapılması kararlaştınldı. Ayn­ ca Enformasyon Bakanlığı Ankara’daki elçiden böyle bir durumda, yayına katkı sağlamak için Türkçe bilen elemanlanndan birinin derhal Kudüs’e göndermesini istedi. Tahran ve Lübnan’da bulunan İngiliz ya da İngiliz destekli radyolardan da Türkçe yayma daha fazla zaman ayırması istenecekti. İşgal anmda Türkiye’nin katkısının ne olacağını önceden kestirmek güçtü. Ancak bilinen şey, işgal gerçekleşmeden Ankara’nın bu yönde adım atmayacağı aşikardı. O yüzden zamanı geldiğinde Türkiye’den yardımı Hugessen talep edecekti. Bu yılarda Türkiye’de radyo pek yaygın olmadığından broşür hâlâ en etkili propaganda unsuruydu. Ankara ve İstanbul ilk etapta işgal edilebileceğinden Türk hükümetinin imkânları ciddî anlamda kısıtla­ nacaktı. Bu yüzden broşür dağıtımı için malzemeler yine Kahire’de basılmak zorundaydı. PWE Kahire’yi bu konuda yeterli baskı malze­ meleri için hazırlıklı olması konusunda uyardı. Bunun üzerine Enfor­ masyon Bakanlığı Türkiye’de kullanılmak üzere hemen 30 ton kağıt tedarik etti, ancak bu stok zaman içinde daha da artırılacaktı. Bunun yanında Kahire ve Londra’da basılan propaganda materyallerinin Türkiye’de dağıtımı için gerekli uçaklar temin edilecekti.77 77 Plan for political Warfare in the contingency that Turkey is invaded by the Axis, 7 January 1943. 230 Zor Y ı [Ur Tarafsız ülke olmasından dolayı İngiliz Dışişleri, SOE’nin Türki­ ye’deki propaganda faaliyetlerine izin vermese de PWE, işgal hâlinde broşür dağıtımını SOE ajanlan vasıtasıyla gerçekleştirmeyi düşünü­ yordu. Aslında SOE’nin de itiraz ettiği nokta tam buydu. îşgai öncesi Türkiye’de hazırlık yapmalarına ciddî engel çıkartıyorlardı ama işgal hâlinde SOE’den beklentiler yüksekti, İşgal Anında Türk. Hükümetine Yönelik Propaganda Bu arada işgalin gerçekleşmesi ihtimalinin yüksek olduğu anda Enformasyon Bakanlığı Leigh Ashton’dan, Türklere işgalci güçlere karşı sabotaj yapabileceklerini tavsiye etmesini ve onlara sabotaj tek­ niklerini öğretmek için teklifte bulunmasını isteyecekti. Bu konuda Türkiye’yi cesaretlendirmek için Polonya ve HollandalIların başarılı sabotajları anlatılacak, ayrıca Sovyetlerin sabotaj faaliyetlerinin de­ taylı anlatımı, Özellikle ‘Scorched Earth Policy’ -düşmanın yararlanma­ sını önlemek için bütün ziraat mahsullerini yok etme- politikası hak­ kında bilgi verilecekti. Bunun yaninda Türklere İngiltere’de, işgal hâ­ linde bulundukları bölgeleri savunmak amacıyla devlet desteğiyle ku­ rulan yerel milis birlikleri anlatılacaktı. Bunun amacı elbette Alman işgaline karşı Türk direnişini cesaretlendirmekti. Türkiye her ne kadar işgale direneceğini sık sık beyan etse de, Al­ manların kısa sürede önemli başarı sağlaması ve Ankara’ya kadar ulaşması ihtimal dahilindeydi. Bu durumda Ankara’daki hükümet, dire­ niş gösterdiğinden dolayı lağvedilecek ve üyeleri tutuklanacaktı. Bu ih­ timalin gerçekleşmesi hâlinde İngilizler, tıpkı Alman işgaline direnen diğer ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’nin de işgale karşı direnişi organi­ ze edeceği sürgünde bir hükümet kurması beklentisi içerisindeydi. İşga­ lin an meselesi olduğu anda Türk hükümeti hâlâ bu yönde hazırlık içe­ risinde değilse, Ashton makul bir şekilde Ankara’yı uyaracaktı. Ankara’yı sürgünde hükümet, kurmak için cesaret verici telkinler gerekiyordu. Bunun için “Almanlann işgal ettiği ülkelerden Lond­ ra’da temsilcilerinin bulunması demek o ülke savaş sonrası barış gö­ rüşmelerine katılmaya hak kazanmış olması demektir” şeklinde pro­ paganda yapılacaktı. Burada verilmek istenen mesaj, İngiltere’nin İng. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 231 Alman işgaline direnen, işgali püskürtemese de en azından teslim ol­ mayıp yurtdışma kaçarak işgale karşı mücadele yürüten hükümetleri, meşru hükümet olarak muhatap alacağıydı. Ancak işgal anındaki hü­ kümet direnmeyip Almanlar ile işbirliği yaparsa bunların muhatap ahrrmayıp kendileri ile işbirliği yapan gruplan meşru yönetim olarak tanıyacaklannı deklare ederek, bir yandan direnişi teşvik ederken di­ ğer taraftan aba altından sopa gösterecekti.78 78 FO 898/258, Rae Smith toLeeper, 31 Aralık 1941. ALMANLARIN CEPHELERDE GERİLEMEYE BAŞLADIKTAN SONRAKİ DÖNEMDE TÜRKİYE T>E İNGİLİZ PROPAGANDASI 1942 yılının sonlarına doğru İngiliz-Amerikan güçlerinin, Kuzey Afrika’da, Sovyetlerin de Doğu cephesinde Almanlara karşı başarı el­ de etmeye ve onları geri püskürtmeye başlaması, İngilizlerin savaşa yönelik propaganda politikalarım gözden geçirmesine sebep oldu. Bu zamana kadar Almanlann cephelerdeki ezici üstünlüğü, onlara propa­ ganda bakımından ciddî avantaj sağlamıştı. Müttefiklerin karşı taaruuzu ile bu avantaj artık yavaş yavaş Almanlann aleyhine dönme­ ye başladı. Ancak İngilizlerin Türkiye’ye yönelik propaganda faali­ yetlerinin hâlâ ciddî bir açmazı vardı: Sovyet endişesi. Müttefiklerin kazanması Türkiye için arzu edilen bir sonuçtu, ama onlann Alman işgalinden sonra Müttefiklerin stratejik ortağı olan Sovyetler de kaza­ nıyordu. Türkiye için bu, Almanlann kazanması kadar tehlikeli bir durumdu. 1943 yılı itibanyla Türkiye’deki propaganda faaliyetleri; Dışişleri Bakanlığı, Enformasyon Bakanlığı ve Savaş Ekonomisi Bakanlığı yetkililerinden oluşan bir komisyon olan PWE tarafından plânlandı. Ancak, henüz savaşa dahil olmadığı için Türkiye’ye yönelik propa­ gandanın yürütülmesi, Enformasyon Bakanlığı’nm sorumluluğunda kalmaya devam etti. Yine tarafsız kalmaya devam etmesinden dolayı, Türkiye’ye yönelik İngiliz dış politikasını Dışişleri Bakanlığı yürüt­ meye devam ediyordu. Dışişlerinin de 1943 sonbaharına kadar Türki­ ye’yi savaşa çekmek gibi bir politikası yoktu. Her ne kadar Türkiye’yi savaşa çekme politikası yoksa da İngiltere, hava sahasım, limanlarım ve topraklarını gerektiğinde Müttefiklerin kullanımına açması için Türkiye’ye baskı yapmaya başladı. Ayrıca Müttefik güçlerin Nazilere karşı Avrupa’da bir operasyona girişmesi hâlinde İngiltere Türki­ ye’den, Mihvere savaş ilânım veya Almanların Türkiye’yi işgal etme­ si sonucunu doğurabilecek isteklerde bulunabilirdi. Bu tür ihtimallere hazırlıklı olmak gerekir düşüncesiyle Enformasyon Bakanlığı PWE ile birlikte değişik senaryolar üzerinde hazırlık çalışmalarını yürüttü. 234 Zor Yîüar Türkiye'nin Alman İşgaline Maruz Kalması Hâlinde Propaganda Temaları Almanların, Türkiye’yi işgal etmesi hâlinde artık Türkiye’nin Sovyet fobisi ile oynama şansı kalmayacaktı. Bu durum, Türkiye’nin Sovyet korkusunu hafifletmeye yarayacak ve İngilİzlere “Almanlar size sürekli Ruslar sizin gerçek düşmanınız olduğunu söylüyordu. Şimdi siz bunun ne kadar aldatmaca olduğunu görüyorsunuz. Sizin gerçek düşmanınız Al­ manya’dır. Müttefiklerin başarısı Türkiye’nin güvenliğini artıracaktır” propagandası yapma şansım verecekti. Bunun yanında İngİlizler, Alman işgalinin gerçekleşmesi durumunda Türk kamuoyunu Nazilere kaptır­ mamak ve Hıtler’in Yeni Dünya Düzeni’nin korkunçluktan resmetmek için şu temalann işlenmesine karar verdi: Müttefiklerin başarısı Mihver başarısı karşısında tercih edilmesi gereken tek seçenektir. Çünkü Atatürk ile başlayan Türkiye ’nin mo­ dernleşme sürecinin devamı müttefiklerin başarısına bağlıdır. Savaşın en kabul edilebilir amacı, barışla birlikte Atatürk’ün çizdiği doğrultu­ da gelişmelere devam etmektir. Atatürk’ün kurduğu rejim Türkiye’ye bir yaşam standardı getirdi. Nazi başarısı bütün bunların yıkılması anlamına gelmektedir. Müttefiklerin başarısı, Atatürk İnkılaplarının boşa gitmediğini gösterecektir. Aynca, Almanlann Drang nach Osten ideali ve Nazilerin, Do­ ğu’nun fethinde ve petrol sahasına ulaşmasında Türkiye’nin, Alman hâkimiyetinin daimî bir unsuru olacağı da Türk kamuoyuna hatırîatılacaktı. Bunlann yanında Türkiye’nin Bulgar düşmanlığı ile de oy­ nanmasına karar verildi. Mihver işgali Bulgar yardımı olmaksızın gerçekleşmeyeceğinden, Bulgarlann işgal gücünün bir parçası olacağı ve Hitler tarafından onlara rüşvet olarak Türkiye’den bazı topraklar verileceği teması işlenecekti. Bu temalar işgal hâlinde yapılacak propagandalar için bir hazırlık olmakla beraber, benzer çizgide konular zaten İngiliz propaganda elemanlan tarafından yayınlarda, broşürlerde ve fısıltı kampanyasında işleniyordu. Ancak Alman işgali hâlinde bunlara ağırlık verilecekti.1 1 FO 898/258, PWE: Policy Statement covering the contingency o f an Axis Invasion o f Turkey as agreed with the FO), 30 December 1942. [ng. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 235 PWE, Alman işgalinin İstanbul ve İzmir üzerine yoğun bir hava saldırısı ile başlayacağı ihtimali üzerine de propagandalar hazırladı. Bu şehirlerin hava savunma sistemi yetersiz olduğundan saldırıların büyük yıkıma ve kayıplara sebep olacağı açıktı. Bu saldırılar sonucu halkın panik ile şehri boşalması ihtimali karşısında, halka moral ver­ mek ve halkı şehri terk etmek yerine direnmeye cesaretlendirmek için Türkiye’de İngiliz propagandacıları şu temaları işleyecekti: Hava saldırıları ile Ingiliz halkının moralini bozmaya çalışan Al­ manlar, aynı taktiği burada da uyguluyor. Biz sizi gayet iyi anlıyoruz, çünkü aynı dehşeti biz de yaşadık Biz, İngiliz halkının tek başına Al­ man vahşetine karşı direndiği gibi, Türklerin de - her zaman göster­ diği cesaret ve kararlılıkla - Alman saldırılarına karşı başarıyla dire­ neceğine inanıyoruz. Biz, bütün Türklerin anavatanına bağlı ve ona âşık olduğunu bili­ yoruz. Tarihten getirdikleri bu hasletleri, Türklerin işgal gücüne karşı Türk topraklarının bütünlüğünü korumaya yönelik kesin bir tavır ser­ gileyeceklerinin garantisidir. Türk askerî kendi topraklarını her za­ man cesaretle ve başarıyla savunmuştur.2 Bu arada unutulmaması gereken nokta, Birinci Dünya Savaşı’nda Türklerin Almanlar ile İngilizlere karşı aynı safta savaştıklarıydı. Nazi propagandacıları bunu zaten kullanıyorlardı. Üstelik bu savaşa şahit olan Türklerin sayısı hiç de az değildi. Hatta bunların içinde üst düzey subay ya da sivil yöneticiler de vardı. O zaman, buna yönelik söylem­ ler de ihmal edilmemeliydi. Bugün durum 1914 yılından farklıdır. Türkiye, Almanya tarafın­ dan savaşın içine İtildiği zaman, eski müttefiki Ingiltere ile savaşmaya pek istekli değildi Ingiltere bugün müttefiki tarafından savaşa çekil­ medi. Ancak vatanım korumak için son 70 yıldır doğuya doğru yayıl­ maya çalışan ahlaksız Alman saldırısı karşısında anavatanını savunu­ yor. Alman propagandası yıllarca Rusya *nin,, sizin gerçek düşmanınız olduğu propagandasını yaptı. Şu an bunun ne büyük yalan ve aldat2 FO 898/258, Propaganda Themes if Axis invaded, 30 december 1942. 236 Zor Yıllar maca olduğunu görüyorsunuz. Şimdi Avrupa’da yaptığı tahribatın aynısını sizin ülkenizde de uygulama peşindedir.3 Özellikle Nazilerin işgal ettiği topraklardaki tablonun yansıtılması ve Nazi işgaline boyun eğmenin ne anlama geleceğini iyi resmetmek, Türkiye’yi her ne pahasına olursa olsun Alman işgaline karşı diren­ mek için motive edeceği düşünülüyordu. Onun için işgal başlar başlamaz radyolarda ve basında şu tema işlenecekti: Türkiye’nin Naziler tarafından ele geçirilmesi, ülkenin ekonomik sömürülmesi demektir. Almanya’da var olan hayallerin ötesindeki aç­ lığı gidermek için, Türk köylüsünün üretimini ele geçirmek demektir. Her nereye gittilerse beraberlerinde ekonomik yıkım ve kıtlık götürdü­ ler. Yunanistan ve Yugoslavya’da aynı şeyi yaptılar, keza aynı şeyi Türkiye’de de yapacaklar. Geleneksel cesaretinizle ortak düşmana karşı, bu vahşete karşı çıkarak çocuklarınızı ve eşlerinizi korumak için üzerinize düşeni yapabilirsiniz. Nazi başarısı aynı zamanda Türkiye’nin parçalanması ve sosyal ilerlemenin, en az yirmi yıl gecikmesi demektir. Almanya Drang nach Osten’i asla unutmadı, Doğuyu fethetmeyi de... Bulgarlar kahpece ve gönüllü olarak Almanların Türkiye üzerindeki programını uygulamak için izin verdi. Hatta şu an Alman ve Bulgar birlikleri sizin toprakla­ rınızda. Ancak Türk kahramanlığı, Nazi ordularının Anadolu içlerine doğru ielrleyişine bir engel olacaktır. Nazi yönetiminde, çocukların zihinleri kendi anne ve babalarına karşı sistemli olarak zehirlenecek. Aile kontrolü devre dışı bırakıla­ cak. Hafta içi okullarda, tatilde ise işçi kamplarında, anne ve baba­ sından uzakta olacak oğulların ye kızların yabancıların etkisi altında, kendi memleketine ve Atatürk geleneklerine düşman olacak. Nazi işgali Türkiye’nin ırki olarak söndürülmesi ve vasat devlet durumuna indirilmesi anlamına gelir. Atatürk’ün önderliğinde geliş­ me kaydeden medeni dünya ile kavrulmuş Türk insanı Alman ve Bul­ gar efendileri altında uşak durumuna düşecekler, çünkü Mihverler 3 FO 898/258, Propaganda Themes if Axis invaded, 30 december 1942. Ing. Enf. Bak Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 237 Yeni Dünya Düzeni tide, ırk olarak alçak adlandırdıkları milletlerin bağımsız kalmasına asla izin vermeyeceklerdir. Almanlar Türkleri her zaman 'Asyalı’ olarak tanımladı onların amaçları Türkleri Avru­ pa ’dan atmaktır.4 Şark meselesi çerçevesinde, 19. yüzyılın son çeyreği ile 20. yüzyı­ lın ilk çeyereğinde Türkleri Avrupa’dan atmak aynı zamanda İngilte­ re’nin de politikasıydı. Bu yönde politikalar üreten İngiltere, Birinci Dünya Savaşı’nda ve sonrasında bunu gerçekleştirmek için kollan sı­ vadı. Ancak Anadolu’da direniş ile karşılaşmıştı. Şimdi bir anlamda Türk milletinin kendilerine karşı verdiği mücadelenin aynısını, Nazilere karşı vermesini arzu ediyordu. Elbette Türklere bu şekli ile söyleyemezlerdi. İngİlizler, Türkler ile yakm tarihteki mücadelesini yumuşak laflar ile geçiştinneye çalışıyordu. Nazi işgali dünya için ve dolayısıyla Türkiye için ne kadar felaket olduğu anlatılırken, Müttefik başansınm Türkiye’ye getirisi de propa­ gandacılar tarafından işleniyordu. Naziler Türkiye’yi tıpkı diğer işgal altındaki topraklan olduğu gibi vasal ülke hâline getirmeye çalışırken, bu savaşta toprak genişletmek gibi bir niyeti olmadığını deklere eden müttefiklerin başansı, Türkiye’nin toprak bütünlüğünün devamı an­ lamına geleceğine dair vurgu yapılıyordu. Hatta Müttefikler, Mihver tarafından köleleştirilen her milletin bağımsızlığının temin edileceğine dair söz veriyordu. İşgal anında, Müttefik başarısının Türkiye’nin son 20 yılda sağla­ dığı harika gelişmelerin devamım, ekonominin yeniden yapılandırıl­ ması ve altyapının hızlı bir şekilde ilerlemesini garanti edeceği de vurgulanacaktı. 17. yüzyıldan beri yakm ilişiri hâlinde ve çoğu zaman müttefik olan Türkiye ile İngiltere arasındaki bu dostluğu, hiçbir Mih­ ver entrikaları sarsamayacağına vurgu yapılırken, İngiltere’nin, Ata­ türk’ün miras bıraktığı Batılılaşma projesinin devamı için Türkiye’ye elinden gelen her desteği vereceği belirtilecekti.5 4 5 FO 898/258, Propaganda Themes if Axis invaded, 30 december 1942. FO 898/258, Propaganda Themes if Axis invaded, 30 december 1942. 238 Zor Yıllar Bütün bunlar yapılırken İngiliz Dışişleri Bakanlığı, Türkiye ile il­ gili propaganda üreten ve bu propagandayı yayanlara Türkiye’nin hassasiyetlerine dikkat etmeleri konusunda sık sık uyanda bulundu. Bir kitleyi ya da milleti kazanmaya yönelik propaganda da kullanıla­ cak tema her zaman Önemlidir. Verilecek küçük bir açık, karşı tarafa aleyhte kullanmak üzere önemli koz verir. Mesela Amerikan başkanı George W. Bush’un 11 Eylül 2001 saldmlanndan sonra küresel teröre karşı açtığı savaşta kullandığı üslup, İslam dünyasının ciddî tepkisini çekmişti. Kilise önderliğinde Ortaçağ Hıristiyan dünyasının Müslümanlara karşı Haçlı Seferi çağnsım andıran söylemi, terörii destekle­ yen kesimlerin yanında, teröre karşı olan Müslüman çoğunluğun da Beyaz Saray’a karşı tavır alması sonucunu doğurmuştu. Bu tip hatala­ ra düşülmesi endişesinden hareketle İngilizler, propaganda temaların­ da hassasiyet gösterdiler. Bu düşünceden olmak üzere PWE, Türki­ ye’ye yönelik propaganda yapılırken Hıristiyanlık ve haçlı söylemle­ rinden kaçınılması, Anglo-Sovyet paktı ve savaş sonrası yeniden yapı­ lanma konularında dikkatli davranılması için propaganda ekibini sık sık uyardı. Bu anlamda İngiliz Dışişleri Bakanlığı da, Ermeni, Rum, Yahudi, Beyaz Rus gibi Türkiye içindeki azınlıklara herhangi bir şekilde yak­ laşılmamasını ısrarla istedi. Yine Türkiye’nin hassas olduğu İran’ın işgaline yönelik Îngiliz-Rus işbirliğine referans yapılmaması da istek­ ler arasındaydı.' Bu işgalin gerekçesi zamanında askerî zorunluluk ola­ rak açıklanmıştı. Artık bu konu ile ilgili açıklamalardan kaçınılacaktı. Hıristiyanlık ya da herhangi bir dinî motif, özellikle ‘Haçlı - Crusade’ kelimesi asla kullanılmayacaktı. Yine dini temeller üzerine Nazilere karşı bir söyleme girişilmeyecek, anti-semitizm ile ilgi de söylemden kaçınılacaktı.6 Türkiye’nin işgali hâlinde siyasî mücadelenin sağlıklı yürütüle­ bilmesi için îngilizlerin kendi aralarında olduğu kadar müttefikleri ile de uyumlu bir tavır sergilemesi önemli bir konuydu. Savaş hâlinde propaganda alanında savaş yürütebilmek için Enformasyon Bakanlığı, 6 FO 898/258, Caveaîs, 30 December 1942. Lng. Etıf. Bak. Türkive'deki Propaganda Faaliyetleri 239 İngiliz Dışişleri Bakanlığı ile Genel Kurmayı arasındaki Türkiye’ye yönelik politika farklılıklarını netleştirmelerini istedi. Zira bu iki ku­ rum arasındaki farklı tavırlar propagandacıların işini zorlaştırıyordu. Ayrıca yukarıda belirtilen propaganda politikalarının Amerika Dışiş­ leri Bakanlığı tarafından onaylanması için, Dışişleri Bakanlığının ha­ rekete geçmesi istendi. Bu politikalar üzerinde anlaşılması, Müttefik­ lerin farklı söylem içinde olmasının getireceği olumsuz havayı önle­ mek açısından önemliydi. Aynca hem îngiliz istihbarat ve propaganda organizasyonlan kendi arasında, hem de îngiliz ve Amerikan istihba­ rat birimleri arasında karşılıklı olarak anlaşma zemini oluşturulması da istekler arasında yer aldı. Türkiye’nin işgal edilmesi hâlinde Ankara Radyosu devre dışı bı­ rakılacağı İçin Türk hükümetine derhal her biri Vz kilowatthk kısa, or­ ta ve uzun dalgadan yaym yapabilecek üç adet mobil radyo vasıtası sağlanması da Enformasyon Bakanlığı’nın istekleri arasındaydı. Bu mobil vasıtalar olmadan Türk hükümetinin halkı ile diyalog kurma şansı yoktu. Bunun yanında bakanlık BBC’ye, işgalden sonra Türki­ ye’ye yönelik yayınlarında kullanmak için Cumhuriyet ve Ankara Marşı ’m temin etmesi, Türk uyruklu radyocu ile Türkiye uzmanlarını kendi bünyesinde istihdam etmesi ve BBC Türkçe servisinin yaym sa­ atinin artırması İçin talimat verdi. BBC yayınlarının yanında Ku­ düs’ten yapılan yayınların daha geniş kitlelere ulaşması için Leigh Ashton’dan da, Türkiye’de radyo dinleme saatinin en çok yoğun ol­ duğu zamanı araştırması istendi. Aynca Enformasyon Bakanlığı’nm Türkçe birimi tarafından uygun on filmin Türkçe dublajının yapılması ve işgal hâlinde bunun Türkiye’ye dağıtılması karan da alındı. îngilizler, Alman işgali başladıktan sonra şehirde ve köylerde ya­ şayan Türk halkına yönelik ayn ayn broşürler hazırladılar. Hitlerin Biyografisini yazan Hitler karşıtı tarihçi Hermann Rauschning, Mein Kampf (Kavgam) ve Nazi ideologlanndan alıntılar yapılarak, şehirde 7 Plan for political Warfare in the contingency that Turkey is invaded by the Axis, 7 January 1943. Zor Yi Kar 240 yaşayan okur yazar Türk halkına Hitlerin ülkeleri için ne kadar tehli­ keli olduğu anlatılmaya çalışıldı. Şehirde yaşayan Türk halkına yönelik broşür şu şekildeydi: Türkleri Naziler, bomba ve tatlı sözler ile size saldıracaklar. Bombalar kardeşlerini öldürecek ve sakatlayacak, bombalar memleketini ve Türkiye’nin fantastik mirasını tahrip edecek (Rauschning’den.) Almanlar demokrasiye saldırıyorlar, çünkü Hitler demokrasinin zehir olduğuna inanıyor, Naziler parlamenter sisteme karşı olmak zo­ runda. Çünkü o enstitülere insanlığın çürüyen semptomları mezarlığı olarak bakmaktadır (Mein Kampf). Almanlar senin genç ekonomini yıkmak istiyor, çünkü ona imreni­ yor. Çünkü o dünya ticaretinin Almanya tarafından yönetilmesini istiyor ve Büyük Almanya’nın bölgesel ekonomisinin bir parçası olan bir ülke, Almanya’nın kendisinden daha iyi olamaz (Dr. Fischbeck). Alman, senin işini ele geçirmeye can atıyor. Bu işleri daha yete­ nekli olduğunu düşündüğü Alman işçisine verecek. Yabancılar yete­ nek gerektirmeyen işlerde kullanılacak (Schwarze Korps), Almanlar kendi kurbanlarına aşağı ırk, Almanlardan daha az oda­ ya ihtiyaç duyan, daha az yiyeceğe ve giysiye ve kültüre ihtiyaç duyan kişi olarak bahseder (Angriff). *Yerli nüfusun çocuklarından iyi Al­ man yapmak için iyi zafer kazanmalı’ inancı olduğu için senin çocu­ ğunu Almanlar almaya niyetli (Gauleiter Albert Foerster). Almanlar çiftçinin üretiminin }A ele geçirecekler ve geri kalanını da açlık olursa Almanlar sıkıntı çekmesin diye yok pahasına satın alı­ nacaktır.8 Kırsal kesimde yaşayan Türk halkına yönelik hazırlanan broşür ise şu şekildeydi. FO 898/258, Suggested Leaflets. For Townspeopie, 7 Januarty 1943. Ing. En f. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 241 Arkadaşlar! Güçlü bir ülkenin kuvvetleri senin ata yurduna saldırdı. Siz, Türk insanı, düşmanın içerde ve dışarıda olmak üzere iki cephede olduğu­ nu söyleyen Atatürk’ün doğrularını düşmana öğretmelisiniz. Gerçek cephe içerdedir. Dışarıdaki cephe silahlı düşmana karşı yapılandır. Bu sarsabilir belki de yaralayabilir, ancak milleti yıkamaz- Bir ülkeyi yıkan ve köleleştiren iç cephenin çökmesidir. Arkadaşlari Iç cephe tamamıyla sizin ilginiz. Müttefikiniz olarak biz biliyoruz ki Atatürk’ün zamanındaki başarı, azmi ve parlak cesareti tekrar gös­ tereceksiniz. Dış cephe sizin ordunuzun ilgi alanı. Onun cesareti, kendine güve­ ni, vatan uğruna fedakarlığı ve yüzyıllardır devam eden geleneği In­ giltere ’de bir hayli meşhur. Bu aynı zamanda sizin müttefikinizin de ilgi alanı. İngilizler bunu biliyor. Onlar sizin askerî kuvvetleriniz ile yan yana taraf olmak için harekete hazırlanıyor. Ancak birliklerin ha­ reketi biraz zaman alır. Arkadaşlar! Türkiye’nin bağımsızlığı için, işgale uğramış ülkenizin özgürlüğü için barış için, işgale karşı beraber savaşalım. BM ’nin devasa gücü, saldırganlara karşı başarımızın teminatıdır.9 İngiliz Ordusunun Türkiye'ye Girmesi Durumunda İngiliz Propagandası Alman işgaline karşı savunma amaçlı Ingiliz askerlerinin Türki­ ye’ye girmesi durumunda Almanlann İngiliz askerlerini Türkiye’den çıkarmak için propagandaya başvuracaklan açıktı. Türkiye’nin Sovyet korkusunu başanyla kullanan Almanlar, Ingiliz karşıtı propaganda için Fransızlann Suriye’deki durumunu örnek gösterebilirlerdi. Aynca İran ve Hindistan’daki sömürge yönetimlerinin de kendileri için deza­ vantaj oluşturduğunun farkında olan İngiliz propaganda plânlayıcılan, buna karşı propaganda tezleri geliştirmek için çalıştılar.10 9 FO 898/258, a.g.b. 10 Tayyar An, Geçmişten Günümüze Ortadoğu (İstanbul: Alfa,2004) ss.170-172; İrfan Acar, Lübnan Bunalımı ve Filistin Sorunu (Ankara: TTK, 1989) s.34. 242 Zor Yıllar İngİlizler, Almanlann yapacaklan propagandaya karşılık olarak 14 Ağustos 1941 tarihinde Amerikan başkanı Roosevelt ve İngiltere baş­ bakanı Churchill tarafından ilân edilen Atlantic Charter’ı referans göstererek, Müttefiklerin toprak ile ilgilenmediklerini, Türkiye’deki varlık sebeplerinin askerî strateji gereği olduğunu söyleyeneceklerdi. Acil durum ortadan kalkınca Türkiye’yi derhal terk edecekleri ilân edilecekti. Türk halkını buna ikna için Lübnan ve Suriye’nin bağımsız­ lığını ilân eden bir garanti verilmesinin şart olduğunu söyleyen Dışiş­ leri ve Enformasyon bakanlığı yetkilileri, böyle bir garantinin Türki­ ye’de karşı propaganda için harika bir kolaylık sağlayacağını dile ge­ tirdiler.11 Nitekim sonuçta öyle oldu. Bir anlamda Suriye ve Lübnan bağımsızlığa erken kavuşmalarının nedeni Türkiye’ye yönelik Alman propagandasını etkisiz kılmak istenmesindendir. Atman Propagandasında Ton Değişikliği Hâlâ ciddî bir güç olmasına rağmen, artık kaybetmeye başlayan Almanya’nın propaganda temasının da değiştiğini görüyoruz. 1943 yılı başlarına kadar Alman propagandası “bolşevızme karşı yaptığı başarılı mücadele” üzerine kurulmuştu. Ancak Doğu Cephesinde, özellikle Stalingrad’daki durum Sovyetler. lehine döndüğünden, Al­ manlann propaganda tonunun değişmesi kaçınılmaz oldu. “Mihverin başansı” üzerine kurulan söylem “komünizm tehlikesi hâlâ devam ediyor” şekline dönüştürüldü. Sovyet çekincesi Ankara’nın savaşa kar­ şı tavnnı belirleyen önemli faktörlerin başında geldiğinden, Almanla­ nn bu tarz propagandası Türkiye’de fazlasıyla işe yanyordu. Alman propagandacılara “Kızıl tehdidin ne denli boyutlarda olduğu İngiliz ve Amerikalılann dahi dikkatini çekmeye başladığı. Bu tehlikeyi fark eden Balkan ülkeleri bütün kalpleriyle, Bolşevizm’in yenilmesi için Mihver ile işbirliği yapıyorlar” temasını işliyordu. Batı basınında çıkan bazı yazılar da bu anlamda Alman propagan­ dasına malzeme teşkil ediyordu. Mesela Constantine Brown’m Washington Star gazetesindeki “savaştan sonra Sovyetlerin Balkanlar ve Güney Avrupa’da oynayacağı rolü” ele aldığı makalesine atıflar u FO 898/258, Supplement to policy Statement: Axis propaganda in the event of our troops moving into Turkey, 7 January 1943. İng. Ertf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 243 yapan yazısı ile, 10 ve 23 Mart 1943 tarihinde Times'da benzer çizgi­ de çıkan yazılar da Alman propagandasına önemli katkıda bulundu. 1943 yılı Müttefik liderlerin savaşa yönelik strateji belirlemenin yanında savaş sonrası nüfuz mıntıkaları için sıklıkla bir araya geldik­ leri dönemdir. Almanlar, bu toplantılarda müttefikler arasında savaş sonrası için ciddî görüş ayrılıkları belirdiğine dair propaganda yapı­ yorlardı. Bu propaganda ‘Sovyet isteklerine başlangıçta taraftar olan ABD, bu isteklerin Amerika’nın Ortadoğu'daki hâkimiyetine engel teşkil edeceğini anlayınca Moskova’yı desteklemekten vazgeçti. Bu­ nun farkında olan Moskova, bu yüzden ABD ile herhangi bir tartış­ maya girmiyor. Zaten Sovyetler, uluslararası hiçbir anlaşmanın ken­ dilerini bağlamayacağını ima ediyorlar’ temasını içeriyordu. Almanlar Moskova yönetiminin Ocak 1943 tarihindeki Casablanca Konferansı’na katılmayışım Sovyetler’in kendine has ayrı plânlan ol­ duğunun delili olarak gösterdi. ABD’nin ise îngiliz emperyalizminin yerine, Amerikan emperyalizmini yerleştirmeyi hedeflediği, özellikle İngiliz nüfuz bölgesi olan Suriye, Irak ve İran’a göz koyduğu iddia edildi. “ABD bu ülkeleri kazanmak adma onlara bağımsızlık vaat edi­ yor ve İngiliz emperyalizminin dezavantajlanm anlatıyordu”. Alman propagandalanndan biri de îngiliz kontrolündeki Ortadoğu ülkelerin­ deki ınsanlann açlıkla boğuştuğuydu. “İran’da ise halk arasında İngi­ liz ve Sovyetlere karşı muhalefet artıyor, ABD de bundan yararlanı­ yordu.” Sovyet endişesini iyi kullanan Mihver propagandası AngloSaksonlann, Türkiye üzerindeki Sovyet isteklerini hayata geçirmek iÇİn her şeyi yaptıklarım ve îngiliz ve Amerikalılar, Sovyetlerin dost­ luğundan başka bir şey istemediği şeklindeki söylemlerle Türkiye’nin savaş sonrasına yönelik endişesini kaşıyordu.12 İngilizlerin Karşı Propagandası İngilizler, Türkiye’nin Alman saldırısına uğramasını birkaç ay ön­ cesine göre daha az bir ihtimal görmesine rağmen, Almanlann hâlâ Ege Adalan, Yunanistan ve Bulgaristan gibi Türkiye’yi çevreleyen bir konumda bulunmasından dolayı Alman işgalini tamamen göz ardı e12 PO 371/37443, R 472I/55/g, Dixon minute, 18 May 1943. 244 Zor Yi Har demediler. Ancak bu tarihten sonra Almanlann işgal gerekçesi önceki dönemlerden farklı olacaktı. Bu zamana kadar Türkiye’ye yönelik Alman işgali, yayılmacılığın bir gereği olarak görülürken, 1943 başlanndan itibaren bu gerekçe Müttefiklerin Türkiye’yi savaşa girmesi için yapacağı baskı olacaktı. Bu ihtimalden hareketle PWE, Türki­ ye’nin işgale uğraması hâlinde propaganda hazırlık plânını gözden geçirdi. Bu zamana kadar İngiliz propagandasının amacı, Alman bas­ kısı ve işgaline karşı direnmek için Türkleri cesaretlendirmekti. Bu politika hâlâ devam etmek kaydıyla, şimdi yapılması gereken kendile­ rinin savaşı kazanacağı propagandasıydı. Aslında, Türkiye’nin Mütte­ fiklerin kazanacağına olan inancı eskiye oranla daha fazlaydı. O hâlde yapılması gerekenin Türkiye’yi bu savaşta daha fazla aktif rol almaya cesaretlendirmek olmalıydı. İngiliz Dışişleri, Türkiye’ye yönelik plân hazırlarken bu iki unsur dikkate alınarak bir plân gerçekleştirilmesini istiyordu. Bunun için iki aşamalı bir politika Öngörüldü. îîk olarak, Türkiye’nin mutlak tarafsızlıktan {strict neutrality) vazgeçip, savaş dışı {non-belligerent) olmasını sağlamak. Bu durum İngiIİzlere Türk hava sahasını ve üsleri kullanma izni verecekti. İkinci olarak da, Tür­ kiye’yi aktif olarak bütün gücüyle savaşa girmek İçin teşvik etmek.13 Bu tarihten sonra İngiltere’nin Türkiye’ye yönelik propagandası­ nın amacı, sadece savaşın Müttefiklerin kazanacağına olan inanç de­ ğil, aynı zamanda -Türkiye’nin en önemli endişesi olan- savaştan son­ ra Sovyetlerin bölgede etkin güç olacağı yönündeki Alman propagan­ dasına mukabelede bulanabilmekti. Buradan hareketle PWE, Türki­ ye’nin Mihvere savaş ilân etmesi durumunda da propagandanın hâlâ önemli olacağı görüşündeydi. Propaganda olarak İngiîizlerin özellikle Ortadoğu’daki gücü işlenecek ve Türkiye’nin morali yüksek tutula­ caktı. Burada özellikle Mihverin yapacağı propagandalara, karşı propa­ ganda geliştirmek esas almdı. Mihverin yaptığı propagandayı etkisiz kılmak için İngiltere’nin savaştan sonra Avrupa’da yine lider rolü oy­ 13 FO 371/37442, R 4722/55/G, P. J. Dixon to Monroe (Ministry of Information), 31 May 1943. Ing. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 245 nayacağına dair Türkleri ikna etmek yönünde de propaganda yapıla­ caktı. Savaştan sonra SSCB’nin Güney Doğu Avrupa’da lider rol oy­ nayacağına dair Türk yetkilileri ve kamuoyunda var olan yaygın ka­ naatin de giderilmesine Öncelik verilecekti. İngiltere’nin savaşta yıp­ ranmadığına, savaştan sonra yeniden yapılanmada da îngilizlerin lider rolü oynayacağına dair vurgulara yer verilecekti. Mihver ülkelerinin en işe yarar iddiası, Müttefikler arasında ciddî görüş ayrılıkları olduğuydu. Dolayısıyla İngilizler açısından durumun böyle olmadığına dair Türk kamuoyunu ikna etme zarureti doğmuştu. ‘Anglo-Sovyet’ işbirliği deyimi Türkler arasında hiç de popüler de­ ğildi. Çünkü Türkler, Ingiltere’nin Sovyetler Birliği’nin etkisine girip Türkiye’nin egemenliğini tehlikeye atabileceğine inanıyordu. Bu du­ rum, müttefikler safında savaşan Sovyetler ile ilgili söyleme dikkat edilmesi sonucunu doğurdu. Ancak yine de üç güç arasındaki yardım­ laşmadan ve Türkiye’nin geleceğinin garantide olduğundan bahsedil­ mesi, Mihver politikasını etkisiz kılmak için kaçınılmazdı. Bunların yanında PWE, Müttefiklerin savaşı kazanmasında İngilte­ re’nin önemli rol oynadığını ısrarla vurgulanmasını istedi. Belki zafe­ rin kaçınılmaz olduğuna dair yapılan tekrarlar halk üzerinde bıkkınlık yaratmış olabilirdi. Ancak savaşın geldiği bu noktadan sonra propa­ gandadan geri adım atmak doğru olmayacağını düşünen PWE, bundan sonra ikinci cephe açılana kadar Müttefiklerin büyük bir saldın için hazırlandıklarına dair propaganda yapmaya devam edilmesini istedi. Mihvere karşı kazanılan başanlann yamnda savaş sonrası hazırlıklarla ilgili de işlerin yolunda gittiğini, özellikle Washington ve Casablanca konferanslanmn başansmdan bahsedilecekti. Cephelerde gerilemeye başlayan Almanlar savaşı kendilerinin ka­ zanacağına dair propagandalar ile Avrupa’yı olduğu kadar Türkler’i de iknaya çalışıyordu. Türk karar alıcılan Almanlann savaşı kazan­ masını, artık çok büyük bir ihtimal görmüyordu, ancak yine de bu propagandalar, Türkler’in Almanlann bu durumdan kurtulacaklanna olan inancın uyanmasında etkili oluyordu. Alman propagandasının et- 246 Z or Yt llar kili olabilmesinin sebebi; Türklerin Almanya’yı, Sovyetlere karşı denge unsuru olarak görmek istemeleriydi. Almanlar hâlâ Ege Adalarında olmalarından' dolayı Türkiye için bir tehdit oluşturduğundan İngiliz propaganda temalarından biri, Mih­ verin yenilmesinin kaçınılmaz olduğuna Türkleri ikna etmeye yönelik olmalıydı. Aynca Mihveri yenmek için Türklere yapabileceklerinin ve yapması gerekenlerin işaret edilmesi yönünde de propaganda yapıl­ malıydı. Bu yöndeki propagandanın içeriğinin “Türkler savaş sonrası kazammlardan faydalanmak istiyorlarsa şu anki zorhıklan da paylaş­ malara ekonomide kemerleri sıkmaları ve Mihver ülkelerinden müm­ kün olduğunca az yardım almalan ve karşılığında da çok az bir şey vermeleri gerektiği” şeklinde olması kararlaştmldı. Tabiî bu propa­ ganda, ticaretinin çoğunu Almanya ile yapan Türkiye’ye bir uyan ni­ teliği de taşıyordu. İngİlizler Türkiye’ye yönelik propaganda yaparlarken ekonomiyi düzeltmek için Türk makamlanna uyan yapmayı da ihmal etmediler, İngİlizler Türklerin ekonomik durumunun nasıl iyileştireceklerine dair tavsiyeye ihtiyaç olduğunu düşündüklerinden Türkiye’ye yönelik propagandada aşağıdaki temalan işlemeye başladılar: 1. Ekonomide ilerleme sağlayamazsanız savaş sonrası dünyanın gerisinde kalacaksınız. 2. Müttefikler şu an Türkiye’nin eline düştüler ve bu durum Türk ekonomisine yardım ediyor. Ancak Müttefiklerin savaştan sonra baş­ ka ülkelere de yükümlülükleri olacak. Türkiye şu anki durumundan faydalanarak durumunu düzeltsin. 3. Türkiye’nin ekonomisini düzeltmek için kamuda kokuşmuşluk giderilmeli, kara borsa olayı ve stoklaşmamn önüne geçilmeli, fiyat­ lar kontrol edilmeli. Bunun yanında, savaştan sonra büyük bir devlet yardımı olmadan endüstriyel gelişimini sağlayamayacağı teması işlenerek İngiltere’nin Türkiye’ye bu noktada en iyi yardımı sağlayacak tek ülke konumunda olduğu vurgulanıyordu. Türkiye’nin sanayileşmede İngiltere’yi örnek İng. Enf. Bak Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 247 alması ve îngiliz tecrübesinden faydalanmaları da propagandalar ile cesaretlendirilmeye çalışıldı.14 Bu propaganda İle İngiltere’nin teknik ve ticarî kapasite güveni de artırmayı, Türk ticareti ve sanayisi üze­ rinde Alman etkisini kırmayı amaç ediniyordu. Türk Tarafsızlığı Karşısında İngiliz Politikası 1943 yılı başı itibarıyla Müttefikler, Türkiye’den tarafsızlık politi­ kasını terk edip kendileri ile daha aktif işbirliği istediler. Casablanca Konferansı’nda Roosevelt ile alman karar gereği Türkiye ile ilgili po­ litikaların yürütülmesini üzerine alan Churchill, bu konuda görüşme yapmak üzere 30 Ocak 1943 tarihinde iki günlük bir ziyaret için Tür­ kiye’ye geldi. Adana’da İnönü ile görüşen îngiliz başbakan, Türki­ ye’den kendileriyle daha aktif bir işbirliği yapmasını istedi. Churchill’in istediği şey, Türkiye’nin topraklarım Müttefiklerin kullanıma açmasıydı. Bunu hemen değil, Türkiye’nin ihtiyacı olan silahlan te­ min ettiklerinden sonra isteyeceklerdi. Türkiye ise bunun savaşa gir­ mekle eş anlama geleceği gerekçesiyle teklife karşı çıktı. Bu görüş­ mede ve sonrasında Türkiye, mümkün olduğunca savaştan uzak dura­ bilmek için, îngilizlerm karşılayamayacağı askerî yardımlan talep et­ meye devam etti.15 Bir yandan diplomatik çabalar devam ederken diğer yandan Tür­ kiye’nin tarafsızlığına son vermesini ve kendileri ile olan işbirliğini artırması için Enformasyon Bakanlığı bünyesinde propaganda hazırlı­ ğı yapıldı. Enformasyon Bakanlığı Türk tarafsızlığına şu faktörlerin etkili olduğunu ve ona göre tavır takmılması gerektiğini iddia etti: L Atatürk'ün, ülkenin barış içinde kalarak gücünü korumasını tavsiye etmesi, 2. Savaşın ülkeyi zayıflatacağı korkusu, 3. Savaşa girilirse son 20 yılda yapılan özveriler boşa gider ve bü­ yük yıkım yaşanır endişesi, FO 371/37442, R 4721/27/44, Paper no. 371, 17 May 1943, Overseas Planning Committee, 5 Deringil, a.g.e, ss. 144-145. 248 Zor Yi [Ur 4. Savaş dışı kalan ordunun güçlü kalacağı ve güçlü orduya sahip olmanın Türkiye ’yi yaklaşan barış görüşmelerinde güçlü kılacağı dü­ şüncesi, 5. Rusya çekincesi: Türk ordusu Balkanlara başarılı bir müdahale yapsa dahi ileri safhada Rusya ile bir çatışmaya sebep olacağı korku­ su, 6. Müttefiklerle askerî ittifak, Alman saldırısı ve hava bombardı­ manına sebep olacağı korkusu. Almanlar Türkiye’nin Müttefiklerle işbirliği yapmasını engelle­ mek için şu propaganda temalarım işliyordu: Müttefikler Türkiye’yi tarafsızlıktan vazgeçirmeye çalışıyor. Almanya, Müttefik işgaline kar­ şı savunma yapacak kadar güçlüdür. İşgal için Türkiye herhangi bir kolaylık gösterirse tahmin edemeyeceği boyutta kendi tehlikeye atmış olur. Tarafsızlıktan vazgeçmek, Türkiye’nin modernleşme yolundaki adımlarım tehlikeye atar ve savaş sonrası haklarını savunma nokta­ sında zayıf kılar. Türk tarafsızlığını etkileyebilmek ve kendileriyle işbirliği yapma­ sını sağlayabilmek için Enformasyon Bakanlığı propaganda yolu ile şu temaları işlemeye karar verdi: 1- Türk kamuoyunu, Mihver bloğu ile savaşın Türkiye’nin lehine olduğuna, hükümetin tarafsızlık politikasının giderek Türkiye’nin aleyhine işlediğine inandırmak 2- BM üyesi olmanın avantajlarına dikkat çekmek Savaş zama­ nındaki BM işbirliğini savaş sonrasına taşınmasının zaruretini işle­ mek 3- Savaş hâlindeki avantajlı durumda olan stratejilerinin, savaş sona erdikten sonra devam etmeyeceğine dikkat çekmek Onlara ken­ dilerinin avantajları tükenmeden Önce Müttefiklerle aynı noktada bu­ lunmasını tavsiye etmek 4- Modern ordular için savaş tecrübesi olmamasının bir handikap olduğuna vurgu yapmak, savaş tecrübesinin önemini gösteren sergiler açmak İng. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 249 5Eğer Türkiye saldırıya uğrarsa, Müttefiklerin getireceği modem savaş malzemelerinin Türkiye’ye faydalarını anlatmak Zayıf orduya sahip olmanın barış görüşmelerinde bir dezavantaj olduğuna dikkat çekmek İngilizler, Türk hükümetinin tarafsızlık politikasına karşı kamuoyu baskısı oluşturmak peşindeydi. Bunun için okur-yazar Türk halkına, Türkiye’nin savaşa katılmasının kaçınılmaz ve gerekli olduğuna inan­ dırmak için çaba sarf etti. Bundan sonra Türkiye’ye, sık sık “güvenli­ ğin ucuz bir şey olmadığı, İngiltere ve SSCB’nin savaştan zayıf değil, güçlü çıkacağı” hatırlatılarak safim ona göre belirlemesi uyarısı ya­ pılmaya başlandı. “Ekonomik kalkınma ve güvenlik, milletler arasın­ daki işbirliğine bağlıdır. Barış zamanındaki işbirliği savaş zamanın­ daki dayanışmadan kaynaklanacağından büyük devletlerin politikası kendi yanlarında savaşan taraflara öncelik vermek olacaktır.” Buradan hareketle Türk kamuoyunda savaş sonrası yalnızlığa terk edilmesi en­ dişesi yaratılarak, kendi kamuoyu vasıtasıyla da Türk hükümetine, Müttefikler ile aktif işbirliği yapması için baskı yapması plânlandı. Kitlelerin korkusunu yatıştırmak için, hava saldırılarına karşı müt­ tefik savunmasının ne denli geliştiği ve bombalamaya karşı artık sa­ vunma yapılabildiği, hatta İngiltere’nin artık hava üstünlüğünü elde ettiği propagandası yapılmaya başlandı. Buna destek olarak Alman bombardımanlarından sonra İngiltere’de yaşamın normale döndüğünü gösteren resimler yayınlama karan da alındı ki, zaten Cephe gibi der­ giler bu amaca hizmet ediyordu.16 1943 Ekim ayı itibarıyla Müttefik ülkelerin liderleri savaşın seyri ve savaş sonrası yapılanma için sık sık bir araya geldiler. Bu toplantı­ larda Türkiye’ye karşı izlenen politikalar gündeme geldiğinde, Mütte­ fiklerin Türkiye’ye karşı izledikleri politikalardaki yaklaşımlann, sa­ vaşın seyrinden ziyade, savaş sonrası kendi ülke çıkarlanm koruma endişeni ile alâkalı olduğu görülüyor. Bu tarihten sonra Stalin’in, Türkiye’nin savaşa girmesi yönündeki baskısının artması bir anlamda 16 FO 371/37442, R 5707/27/44, Dixon Minute: Overseas Planning Committee: Plan of Propaganda to Turkey, 9 July 1943. 250 Zor Yıllar bu tür bir endişenin sonucuydu. Hatta bazı noktalarda savaştan ziyade savaş sonrası endişeleri daha ağır basıyordu. Stalin, İngiltere’nin, Balkanlar’da Sovyet nüfuzunu engellemek, kendilerinin ve Amerika­ lıların konumlarını güçlendirmeden Balkanlar’da Almanlann gücünü kırmamak için, Türkiye’nin tarafsız tavnna göz yumduğuna inanıyor­ du. Sovyet Dışişleri Bakanı Molotov 19 Ekim 1943 tarihindeki Mos­ kova’daki Dışişleri Bakanlan toplantısında, Türkiye’nin savaşa gir­ meye zorlanmasını istedi. Bu sayede on beş Alman tümeni Sovyet cephesinden Türk cephesine kaydmlacağmdan Sovyet ordusu rahatla­ yacaktı. Tabiî buradaki asıl kavga, Balkanlar’daki nüfuz mücadelesiydi.17 Türkiye’nin savaş dışı kalma konusundaki ısran bazen İngiliz Dı­ şişlerinde anlayışla karşılansa da, Enformasyon Bakanlığı bünyesinde ciddî eleştiri konusu oluyordu. Türkiye’yi “hayal âleminde yaşamak ve küçük beyinlerin yapacağı kendi merkezli bir politika” izlemekle suçluyordu. Suçlamalar daha da ileri boyuta gidiyor ve “ Türkler son yıllarda ciddî bir ilerleme kaydetmediler; modernleşme adına atılım atmak yerine hâlâ Gazi’nin arkasından ağlamakla meşguller. Savaşın geride kalacağını kabul etmekte yavaşlar ve hâlâ Rus tehlikesi karşı­ sında îngilizlerin Türkiye’nin arkasında olacağını düşünüyorlar” şek­ linde Türkiye’ye olan kızgınlıklarım dile getiriyorlardı.18 Özellikle Stalin’in Türkiye’nin bir an önce savaşa girmesi yönün­ deki baskısı ve İngiltere’nin bu yönde gayret gösterme sözü üzerine Türkiye, üç büyüklerin (İngiltere, ABD ve Sovyet Birliği) Kahire’de yapılan toplantılarına davet edildi. İlk önce Kahire’de 5-6 Kasım 1943’te Dışişleri Bakanı Numan Menemencioğlu, Eden ile; 4-7 Aralık 1943 tarihinde de İnönü, Churchill ve Roosevelt ile görüştü. Bu top­ lantıların amacı, Türkiye’yi savaşa dahil etmekti. Ancak Türkiye bu isteği, Moskova’nın savaş sonrası plânlarının bir parçası olarak Tür­ kiye’yi savaşa dahil edip zayıflatmak, dost ya da düşman olarak îs- n CAC, Churchill papers, CHAR 20/122/72, Churchill to Eden, 29 October 1943. 18 INF 1/965 Mr. Grubb’s letter to Monreeo, 14 October 1943. İng. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 251 tanbul ve Boğazlara yerleşmek siyasetinin bir parçası olarak görüyor­ du.19 Üç büyüklerin toplantılarında Türkiye’ye yönelik Müttefik politi­ kalarının belirsizliğini koruması Ingiliz propagandacılarının işini zor­ laştırdı. Politikaları belirleyen Dışişleri ve Savaş Kabinesi, Türkiye’ye yönelik politikalarını netleştirmedikçe, propagandacılar neyin propa­ gandasını yapacakları konusunda tereddüde düştüler. Her şeyden Önce propaganda dış politika ile uyum içinde olmalıydı. Aksi hâlde, mesela Türkiye’yi savaşa sokma gayretleri ve propagandası Almanya'nın Türkiye’ye saldırmasına sebep olabilirdi. Bu karışıklığı gidermek için Dışişlerine müracaat edildiğinde Dışişleri Bakanlığı, Alman işgaline sebep olsa bile müttefiklerin Türkiye’nin savaşa müdahil olmasına yönelik propagandaya devam etmesini istedi. Dışişleri Bakanlığı, Enformasyon Bakanlığı yetkililerinden bu aşamada Türkiye’ye yönelik propagandanın aşağıdaki mesajları verme­ sini istedi: İ. Savaşa katılanların, BM üyesi olarak Avrupa’nın geleceğinin şekillenmesinde etkili olacağı, üye olmayan ülkelerin dışlanacağının direkt değil ama îmalı söylenmesi, Türkiye’nin ihracatının yoğun ol­ duğu Almanya’nın BM tarafından kontrol edileceğinin anlatılması, 2. Savaştan sonra Rusya ile İngiltere arasında herhangi bir ayrılık olmayacak Türkiye’nin Rus-İngiliz uyuşmazlığından faydası olmadı­ ğının iması. 3. Türkiye ’nin İngiltere ile iyi ilişkiler içinde olması her iki ülkenin yararına olduğunun iması 4. Türkiye’nin, Müttefiklerin bakış açısı içeren haberlerle donatıl­ ması ve Müttefik kaynaklarına göre Balkanların durumu ile ilgili ha­ ber akışının sağlanması: Balkanlar ile ilgili Türk basınındaki haber­ ler Alman kaynaklı değil de Müttefik kaynaklı olmasına ve Müttefik kaynaklarının Türk basınına nüfuz etmesinin sağlanması, özellikle, 19 Bkz. Baskın Oran, ‘Savaş Kasounda Türkiye: Göreli özerkIik-2’, Baskın Oran (ed.), Türk Dış Politikası, Cilt: 1,1919-1980 (İstanbul: İletişim, 2002), ss. 458-462. Zor Yıllar 252 Türkiye yardım etmezse Balkan ülkeleri adına BM’de sesinin çıkma­ sına imkân olmadığının iması, bunun yanında Yugoslavya ve Yunanis­ tan ’ın kurulan BM ’nin organlarında temsil edildiğinin hatırlatılması 5. Türk ekonomisinin yalnız başına ayakta durmasının mümkün olmadığını İma etmek 6. Türkiye hakkında sorumlu eleştiri getiren yorumların yayınlan­ masından da kaçınmamak gerek. Kırı İma Noktası Türkiye, Müttefiklerin savaşa girme yönündeki isteklerine olumlu cevap vermeyince Şubat 1944 tarihinde Türk-İngilız ilişkilerinde cid­ dî soğukluk yaşandı. Kahire Konferansında alman karar gereği, Tür­ kiye’yi savaşa hazırlamak için 1944 yılı Ocak ayı başında bir İngiliz askerî heyet Türkiye’ye gelmişti. Bir ay devam eden görüşmelerde ge­ lişme kaydedilememesi üzerine, 3 Şubat’ta İngiliz askerî heyet aniden Türkiye’den ayrıldı. Türkiye, îngilizlerin Sovyet ve Yunanlılara, Bal­ kanlar ve Ege Adaları’nda bazı vaatlerde bulunduklarından şüphele­ niyordu. Üstelik Müttefikler, savaşta olmadığı için Türkiye’ye savaş plânlan hakkında bilgi vermiyor, bu da Türkiye’nin endişesini artmı­ yordu. askerî heyetler arasında anlaşma sağlanamayınca Türk-İngiliz ilişkileri gergin bir döneme girdi. İngiliz ve Amerikan hükümetleri Türkiye’deki elçiliklerine gönderdikleri telgrafta, Türkiye ile ilişkile­ rin soğutulması talimatını verdi. Akabinde İngiltere ve ABD, Türki­ ye’ye silah sevkıyatım durdu.21 İlişkilerdeki olumsuz gelişmeler basma da yansıdı. Müttefik yanlı­ sı Tan gazetesi dahil, Türk basını İngiliz aîeyhtan yazılara ağırlık ver­ di. Türk hükümeti, bir taraftan Türkiye’nin savaşa girme konusundaki Sovyet tutumundan endişe duyarken diğer taraftan Alman propagan­ dasının da etkisi altında kaldı. Türkiye, İngİlizler ile yapılan görüşme­ lerde Alman hava gücünden çekindiği gerekçesini öne sürmüştü. Bu­ 20 21 FO 371/44143, R 2081/1293/44, Clutton (Secretary, Overseas Planning Committe) Pro­ paganda Policy Directive for Turkey, paper no. 477,17 January 1944. Baskm Oran, a.g.e, ss. 465. ing. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 253 nu iyi bir fırsat olarak gören Almanlar, Berlin radyosu vasıtasıyla Al­ man hava saldırısının Londra’ya verdiği zarardan bahsederek Luftwaffe'nin hâlâ güçlü olduğu propagandası yapmaya başladı. 22 Von Papen ise, Dışişleri Bakanlığı’na yazdığı bir raporda Türk-İngiliz ve Türk-Sovyet ilişkilerinin çok kötü olduğunu bildiriyor ve “Türki­ ye’nin savaşa katılma noktasındaki mücadelenin ilk raundunu biz ka­ zandık” diyordu.23 Türk-İngiliz ilişkilerinin gerginleştiği bir zamanda Alman propa­ ganda kuruluşlarından üst düzeyde yetkililerin Türkiye’yi ziyareti bu anlamda manidardır. Bu ziyaretçiler arasında Berlin Olimpiyat Ensti­ tüsü’nden Dr. Kari Diem, Transcontinental Press’ten Steider ve Al­ manlann Önemli propaganda görevlileri arasında yer alan Berlin Rad­ yosu spikerlerinden Hans Frietsche vardı. Türk basını ile Alman pro­ paganda Bakanlığı arasındaki iletişimin güçlendirilmesi için Selim Sarper ile görüşen Frietcshe, Menemencioğliı tarafından da kabul edildi. Yine aynı dönemde Ankara Palas Otel'de, Alman piyanist Giesekıng’in konserine Türk kabinesinin tamamına yakını katıldı. Bu konseri von Papen düzenlemişti.24 Aslında bu ziyaret Türk-Alman ilişkilerinin iyi düzeyde olduğunun bir işareti değildi. Türkiye bazı noktalarda hâlâ denge siyaseti izleme­ ye devam ediyordu. Bu sıra Alman yanlısı yaym yapan Türkische Post kapatıldı. Buna misilleme olup olmadığı belli değil ama hemen sonrasında, 18 Şubat’ta, Rodos adasındaki Türk Konsolosluğu’nun binası bombalandı. 16 Mart’ta da Ribbentrop’un, müttefiklere üs ve­ rilmesi durumunda Almanlann buna karşılık vereceğine dair îmalarda bulundu. Bu arada Almanlar cephelerde sürekli geri çekiliyor olması­ na rağmen hâlâ Ege ve Balkanlar’da askerî varlığını devam ettirmesi, Türkiye’nin Alman hava saldmsmdan çekinmesini bir noktada anlaşı­ lır kılıyor. 22 23 24 FO 371/44159, R 3457/2883/44, Stemdale-Benett to FO, no. 300, 3 March 1944. Cemil Koçak, Türkiye'de Milli Şef Dönemi (1938-1945), Cilt:2, (İstanbul: İletişim, 1996), ss. 236-37. FO 371/44159, R 2883/2883/44, Clark Kerr to FO, no. 478, 22 February 1944. Zor Yıllar 254 Almanlar Türkiye'de Zemin Kaybediyor Türkiye ile Müttefikler arasında iki ay devam eden gergin ilişkiler, 1944 yılının Nisan ayında krom etrafındaki gelişmelere bağlı olarak farklı bir zemine doğru yol aldı. Türkiye’nin 9 Ekiin 1941 tarihinde Almanya ile yaptığı Clodius Anlaşması, 30 Nisan 1944’te sona eri­ yordu. Bu anlaşmanın gereği olarak Ocak 1943’ten beri Almanya’nın krom ihtiyacını karşılayan ana ülke olan Türkiye, anlaşmanın yeni­ lenmesi için Ankara’da bulunan Alman ekibiyle görüşmeyi sürdürür­ ken, Amerikan ve Ingiliz büyükelçileri 14 Nisan’da aynı anda Türk hükümetine nota verdiler. Türkiye’nin, Almanya ile olan ticaretinden ciddî anlamda rahatsızlık duyduklarını ve Almanya’ya krom ihracatı­ nın durdurulmasını isteyen büyükelçiler, Türk yetkilileri kendileri ile işbirliğine hazır olduğunu gördüler.25 Fakat Türkiye, Almanya İle olan krom ihracatım keserken, ticaretin toptan sona erdirilmesine pek fazla sıcak bakmadı. Çünkü Türkiye Almanya ile ticaretin sona ermesiyle doğacak zararın müttefiklerce karşılanamayacağını düşünüyordu. Bu yönde taahhüt almasından sonra Almanya ile olan ticareti % 50 azaltmayı kabul etti. Türkiye Müttefikler ile ilişkileri düzeltmek isterken Boğazlardan geçen Alman gemileri krizi ortaya çıktı. İngilizler, bu gemilerin Montreux Anlaşması’nda tanımlanan yardımcı savaş gemisi olmayıp bizzat savaş gemisi olduğunu, Almanlann ticarî gemi kılığında Bo­ ğazlardan savaş gemisi geçirdiklerini iddia ediyorlardı. Bu iddiaların 14 Haziran 1944 tarihinde Eden tarafından Avam kamarasında da gündeme getirilmesi, Türkiye üzerinde ciddî baskı oluşturdu. Bunun üzerine daha dikkatli davranan Türk otoriteleri, 16 Haziran’da Boğaz­ lardan geçen Kassel adındaki Alman gemisinde yaptıklan aramada Ingiliz iddialarını doğrulayan bulgulara ulaştılar. Türkiye, hemen Al­ man gemilerinin Boğazlardan geçişini yasakladı. Olayda ihmalini gördüğünden dolayı İnönü, Dışişleri Bakanı Menemencioğiu’nun isti­ fasını istedi.26 23 26 Cordell Hull, The Memoirs o f Cordell Hull, Vol. 2. (London: Hodder & Stoughton, I9 48)s.l372. Suleyman Seydi, The Turkish Straits and the Great Powers: From the Montreux Convention to the Early Cold War, 1936-1947 (Istanbul: Isis Press, 2003) ss. 140-44. İng. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 255 Müttefiklerin Normandiya çıkarması yapmasının ikinci haftasına denk gelen Alman gemilerinin yarattığı kriz, Türk hükümetini endişe­ lendirdi. Artık Almanlar üzerinde ciddî bir Müttefik baskısı kurul­ muşken ve Müttefiklerin kazanma ihtimali ciddî olarak artmışken, Almanlar lehine tavır almıyor görüntüsü, İnönü başta olmak üzere Türk yetkililerini telaşlandırdı. Savaş boyunca Türk tarafsızlığı ve onun kararsız tutumunda Al­ man saldırısı ve Sovyet endişesi etkili olmuştu. Ancak Normandiya çıkarması ile birlikte Türk hükümetinin Müttefiklerin savaşı kazana­ cağına olan inancı sağlamlaştırdı. Aynca, Müttefiklerin Türk üslerini kullanma isteğinin reddinde önemli bir etken olan Almanya’nın bü­ yük şehirleri bombalayacağı korkusu da artık giderildi. Hükümetin ta­ kındığı bu tavırdan sonra Türk-İngiliz ilişkileri yoluna girmeye başla­ dı. 2 Ağustos 1944’te ise Türkiye, Almanya ile siyasî ve ekonomik İlişkileri kesti. Türkiye’nm Almanya ve Japonya ile siyasî ilişkilerini kesmesiyle Almanlann tasfiye edilmeye başlanması, İngiliz istihbarat ve propaganda eîemanlannm Türkiye’deki elini ciddî anlamda rahat­ ladı. Türkiye'den Almanların Sürülmesi Meselesi: Naziler Korundu mu? 2 Ağustos 1944 tarihinde Türkiye, Almanya ve Japonya ile siyasî ilişkilerini kestiğinden Türkiye’de bulunan Almanlan ülkeden sürme­ si gerekiyordu. İngİlizler Türk yetkililerden, Nazi karşıtı olan ve Müt­ tefikler ile aktif işbirliği yapmış olan Almanlann ve Alman vatandaşı olan diğer etnik unsurlann muhakkak Türkiye’de tutulması ve Nazi denetimindeki topraklara gönderilmemesini istedi. Almanlar ise, bu tür insaniann Türkiye’de ya da İngiliz denetimi altında kalarak İngİ­ lizler için çalışmasını istemiyordu. Dolayısıyla Nazi karşın Almanla­ nn ülkelerine gönderilmeleri Nazilerin işine geliyordu.27 Bu konuda Türk hükümetinin Almanlan koruduğuna dair SOE’mu iddialan vardı. SOE raporlan, Türk yetkililerinin Nazi muhalifi olup27 HS 3/234, D/HT to Force 133, DHT/TK2824,18 July 1944. 256 Zor Yıllar olmadığına bakmaksızın, Alman pasaportu taşıyan herkesi Alman­ ya’ya geri gönderdiğini iddia ediyordu. Hatta gönderilenlerden bazıla­ rı savaşın başında müttefiklerden yana olduklannı açıkça ilân etmiş ve Nazi karşıtı faaliyetlerde bulunmuşlardı. Bu yüzden de Nazilerin kara listesindeydiler. Bu insanların Türkiye’den sığınma taleplerine rağ­ men, zorla trene koyularak Almanya’ya gönderildiler. Trenden atla­ yanlar oldu, ancak tekrar geri bindirildi. Bunlar arasında Alman pasa­ portlu Çekler de vardı. SOE’nin Türkiye’yi suçlayan bir başka iddiası da, Türkiye’nin Nazilerden kaçan Almanlara sınırlarını açmamasıydı. Bu durum İngilizlerin, “Nazi karşıtlığından dolayı ülkesini terk eden Almanlann %80’ninin anavatanlarına dönmeleri için ingilizlerin hâkim olduğu ya da etkili olduğu ülkeleri tercih ediyor” propagandasıyla bağdaşmıyordu. Üstelik bu uygulamanın, İngilizlerin işgal etmek üze­ re olduğu bölgedeki Almanların da, Hitler’e teslim edilecekleri şek­ linde korkuya kapılarak Müttefikler ile işbirliğinden kaçınacaklarına sebep olacağı endişesi vardı.28 SOE raporlarındaki iddialar bir ölçüde doğruydu. Mesela Nazi muhalifi Arthur Roth, Tarabya’da saklandığı yerde polis tarafından yakalandı ve Almanya’ya giden trene bindirildi. Bir başka Nazi muha­ lifi yakalanıp Almanya’ya gönderilirken, İngilizlerle olan işbirliğin­ den dolayı son anda İngilizlerce kurtarıldı. Ancak erkek kardeşi ile birlikte Elli’s Bar’ı İşleten Avusturya asıllı Elli Bodensted bu kadar şanslı değildi. Kardeşi askere gitmeyi reddettiği için üç yıl önce Elli Bodensted’in pasaportu elinden alınmış ve devletsiz durumuna düş­ müştü; uzun zamandır da Türkiye’de siyasî mülteci olmak için uğraş veriyordu. Ancak Mihver ile siyasî ilişkiler kesilince zorla tutuklandı ve kardeşi gibi trene bindirilmek üzere istasyona götürüldü. Benzer akıbete uğrayan bir diğer Nazi muhalifi de, altı yıldır Türkiye’de ya­ şayan ve üç yılım pasaportsuz geçiren İnge Werbur adlı Çek’ti. 5 Ağustos’ta polis kendisinden sürülmek ya da siyasî mülteci mi olmak arasında tercih yapmasını isteyince, mülteci olmak için başvuruda bu­ lundu. Ancak ertesi gün istasyona zorla götürüldü. 28 HS 3/237, SOE İstanbul to London, 18 August 1944. İm. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 257 AvusturyalI Johann Meyer de zorla gönderilenlerdendi. Avustur­ ya’ya vannea bir Nazi subayı "sonunda seni yakaladık” dedi ve Meyer’in yüzüne sert bir yumruk indirip dişlerini dağıttı. Oradan gö­ türülen Meyer’in sonu hakkında bilgi alınamadı. 19 yıldır Sivas’ta ya­ şayan Hoffman da tutuklananlar arasındaydı.29 Almanya’ya gönderilmek üzere trene bindirilen bu insanlar kendi­ lerini Nazilere teslim edecek trene binmek istemediler. Birçoğu kaç­ mak istedi. Schreyer adındaki tutuklu trenden kaçmayı başaran nadir kişilerdendi. Bunun yanında istasyonda trenden atlamaya çalışan baş­ ka birisi ayağım kırdı, ancak polis onu kınk ayağına bakmaksızın tre­ ne geri bindirdi. Bu tutumdan dolayı birçok Alman, Türk polisinden saklanmak zorunda kaldı. Mesela Dentz adındaki bir Alman da Al­ manya’ya dönmek istemediğinden ortalıktan yok olmuştu. Park Otel’de piyanistlik yapan Çek asıllı Gaden’in de Almanya’ya dönmesi emredildi. O da Amerikalı bir konsolosun evinde saklandı. Çekler için durum daha da kötüydü. Londra’da bulunan sürgündeki Benes hükü­ meti tarafından kendilerine verilen pasaporta sahip Çekler, Türk polisi tarafından yakalanıp Almanya’ya dönmeleri istendi. İngilizlere göre bu durum Türkiye’de uzun süre devam etti. Türk polisinin Alman Konsolosluğuna, Türkiye’de kalmak için başvuran Almanlann listesini verdiği haberi, Almanlar arasında yayı­ lınca bir panik havası esti. Bu yüzden birçoklan başvuruda bulunmak yerine saklandılar. Ancak polis tarafından yakalanıp Almanya’ya gön­ derildiler. Alman elçiliği ve Konsolosluğu ile teması olan ajanlar, Türk otori­ telerinin von Papen’e Alman pasaportuna sahip olan istisnasız herkesi Almanya’ya göndermeye söz verdiklerini söylüyorlardı. SOE raporiannda, Alman konsolosluğunda tercüman olarak çalışan Rıfkı Bey va­ sıtasıyla polis ile temas kuran Almanlann, yüksek meblağlar karşılı­ ğında Abwehr ajanlanna diplomatik görev temin ederek Türkiye’de kalmalannı sağladıklannı iddia ediyordu.30 29 HS 3/234,SOE İstanbul to London, SOE report on “Treatment o f Austrians and dntiNazi Germans by the Turkish Police”, 28 August 1944. 20 HS 3/234, D/H 44 to DHX, London, 7 September 1944. 258 Zor Yıllar 8 Ağustos’ta başlayan Nazi muhaliflerine yönelik bu uygulama, 21 Ağustos’ta yavaşladı ve Eylül başında ise azaldı. Ancak bir ay içinde AvusturyalIların veya Çeklilerin çoğu Alman kontrolü altındaki top­ raklara gönderilmişlerdi. Sonunda Türk yetkilileri yaptıklarının yanlış olduğunu kabul ettiler ve kalanları İngiliz kontrolündeki Suriye’ye gönderdiler. Diğer yandan Alman diplomatları Tarabya ve Boğaz’daki elçilik topraklarında siyasî mülteci olarak tutuldular. Ancak burasının boğazlan kontrol eden bir noktada olması ve radyo ve telsiz vericisi­ nin hâlâ çalışıyor olması, îngilizleri rahatsız eden unsurdu.31 Almanlann Türkiye’den sürülmesiyle ilgili İngiliz, Amerikan ve Türk Gizli servisleri arasında bazı ciddî gerginlikler yaşandı. İlk önce Türk yetkililerine, casusluk ve diğer yeraltı faaliyeti ile uğraşan ve özellikle aranan Almanlann listesi verilerek bunlann tutuklanmalan ve müttefik topraklanna gönderilmeleri istendi. Türk istihbaratı dip­ lomatik pasaportu olmayanlar için bunu gerçekleştirme sözü verdi. Ancak SOE, Türk yetkililerinin iki üç hafta bu konuda adım atmadı­ ğını, bu süre içerisinde de Almanlann ortaya çıkan yeni durum karşı­ sında toparlanmaya zaman bulduklannı iddia etti. “Türkler bu makul isteği zamanında yerine getirmiş olsalardı, Türkiye’deki ve Ortado­ ğu’daki Alman gizli servisi dumura uğratılacaktı” diye, Türk güvenlik birimlerini suçladılar.32 Peki İngiliz istihbarat birimlerinin iddia ettiği gibi Türk yetkilileri Nazi muhaliflerini sürnıüş müydü? Bu konuda Hugessen’in 23 Ağus­ tos 1944 tarihinde Dışişlerine gönderdiği telgraf dutumu biraz aydın­ latır niteliktedir. Hugessen bu telgrafta kendisine çok sayıda Almanın baş vurarak, zorla ülkesine iade edilmek istendiğinden yakındığını söyledi. Hugessen, İngiliz hükümetinin Türk hükümetine Almanlar ile ilişkilerini kesmek istediklerini ve kendilerine hizmet edenlerin dışın­ dakiler hariç, Almanların Türkiye’den çıkarılmasının kendilerini ilgi­ lendirmediğini söylediklerini hatırlattı. Hatta kendilerinin bile başvuru yapan Alınanlardan hangisinin Müttefik yanlısı, hangisinin Almanlar 31 a.g.b. 33 HS 3/234, D/H 44 to Force 133, no. 2089144118, 38 August 1944. İng. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 259 adma çalışan ajan olduğunu ayırt etmelerinin zor olduğunu itiraf eden Büyükelçi, Türklerin bu noktada yapabilecekleri çok şey olmadığını belirtti. Aynca Hugessen, Başbakanın kendisine iki defa dostça, İngi­ liz istihbarat organizasyonlannın Almanlan sürmek amacıyla dayakla tehdit ettiklerini söylediğinden bahsetti. Yine Hugessen aynı raporda “SOE raporlanmn aksine, İstanbul’daki konsolosunun raporuna göre, İstanbul polisi, kalmak isteyenlerin başvurulanm kabul etmek için emir aldı, bu zor durum karşısında yanlışlık yapılmış olmasına karşı­ lık otoriteler dürüstçe ayınm yapmaya” çalıştığım belirtti. Aynca Na­ zi karşıtı Alman ve Avusturyalılann ve diğer unsurlann baş vurulanm Ankara’nın kabul etmeye, ve bu topraklar için vize vermeye hazır ol­ duğunun altım çizdi.33 İngiliz Askerî Ataşesi de, Türklerin istenmeyen Almanlar hariç, diğerlerini ülkeden çıkarmadığım söyledi. Dolayısıyla Türk otoriteleri Nazi muhaliflerini sürmesi, bunlann gerçek kimliğini tespitteki zorluktan dolayı ortaya çıkan yanlışlıktan kaynaklandı. Bu­ radaki temel sorun kimin Nazi yanlısı kim karşıtı olduğunun tam kestirilememesiydi. Elbette önde gelenler ya da aktif olanlar biliniyordu, ama siyasî anlamda ne tarafta yer aldığı bilinmeyen, yada çok yönlü ajan olduğundan kimin adına çalıştığı anlaşılamayanlar bazen mağdur olabiliyordu. Bu durum sadece Türkler için geçerli değildi. îngilizler de benzer zorlukları yaşayabiliyordu. Tabiî böyle anlarda rüşvet ile bazı işlerin yapılması da rastlanan durumlardandır.34 33 34 HS 3/234, Hugessen to FO, no. 456/34/44G, 23 August 1944. HS 3/234, Burland to Sweet-Escott, 14 April 1944. Zor Yıllar 260 SONUÇ Normandiya çıkarmasından sonra Müttefiklerin^ Türkiye üzerinde kurduğu baskı neticesinde Türkiye’nin Almanya ile olan ilişkilerini kesmesi, Türkiye’deki Alman-İngiliz propaganda ve istihbarat savaş­ larım ciddî oranda azalttı. Türkiye, savaş dışı kalmayı başarmıştı; an­ cak 1944 yazı itibarıyla Hitler’in savaşı kaybedeceğinin anlaşılmasın­ dan sonra, savaş sonrası için endişeye kapılarak Müttefikler ile aktif işbirliğini seçti. Bundan sonra Türkiye’deki propaganda ve istihbarat faaliyetleri -konusunda Almanlara karşı eli güçlenen İngiltere, Türki­ ye’deki istihbarat ve propaganda organizasyonun bir kısmım tasfiye etti, bir kısmını da yeniden yapılandırdı. Tasfiye edilen birimlerin ba­ şında SOE vardı. 1944 yılı sonunda artık Türkiye’ye yönelik ciddî bir Alman tehdidi kalmayınca, SOE İstanbul biriminin tasfiyesi gündeme geldi. Ocak 1945 tarihinde hemen hemen bütün SOE çalışanları İstanbul’u terk et­ ti. Sadece Harrop, geride kalan işleri tamamlamak için Haziran ayma kadar İstanbul’da kaldı. İstanbul’daki SOE merkezi için çalışanlar arasmda Türkler’den başka, Balkan ülkeleri başta olmak üzere, diğer Avrupa ülkeleri vatandaşları da vardı. Savaş sona erdiğinde bu ele­ manlar ciddî birtakım sorunlarla karşılaştılar. Her şeyden önce, tasfiye ile birlikte SOE için çalışanların önemli bir kısmı işsiz kaldı. SOE, Türkiye’den aynima hazırlığı İçine girince kendileri ile bir­ likte gönüllü ya da ücretli çalışan elemanlarının çoğunu yüzüstü bı­ rakmadı. Bölgede çalışanlar arasında İngiltere’ye gidip de orada ken­ dilerine gelecek kurmak isteyenler vardı. Bunlardan özellikle nitelikli olanlarının SOE tarafından Londra’ya tavsiye edildiğini görüyoruz. Mesela, SOE İstanbul bürosunda önce Romanya biriminde sekreter olarak sonra da şifreci olarak görev yapan ve İngilizce, Fransızca, Rumence, Rusça ve Almanca bilen Violent Walton, İngiltere’ye git­ mek ve orada iş bulmak istiyordu. Savaş sonrası Sovyetler ile müca­ delede kullanılabilir düşüncesiyle İstanbul SOE, Violent’i, Sovyet Masası için faydalı olacağı düşüncesiyle Dışişleri’ne tavsiye etti.35 35 HS 3/240, X/C to AG/C, 13/100/C. 13, 3 March 1945. Ing. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 261 SOE’nin kullandığı Yugoslav ajanlardan Alfimov’a da İngiltere vizesi verildi. Orada kendisine 400 sterlin aylık verilecekti.36 Ancak SOE, Türkiye’deki organizasyonlarında çalışan Türkier 'için benzer bir gayret göstermedi. Onların çoğu ile irtibat 1944 yılı ortala­ rında kopartıldı. Zaten SOE, sadece ileri gelen Türk aj anlan ile irtibat hâlinde olduğundan kendileri adına çalışan Türk ajanlann çoğunu tanımıyordu. SOE İstanbul’un ileri gelen yöneticilerinden olan L. A. G. Hanrop da, SDE’nin dağılmasından sonra işsiz kalacaktı. Chastelain, işgalden sonra Almanya’daki Müttefiklerin karargâhında çalışmak üzere iş başvurusu yapan Harrop’un işe alınması için Almanya’daki Müttefik karargâhına tavsiyede bulundu. Bu istek de kabul gördü.37 SOE zaten savaş yıllarının şartlan gereği kurulmuş bir örgüttü. Onun tasfiye edilmesi gayet normaldi. Ancak savaşı kazansa bile İngi­ liz propagandasının Türkiye’de devamı, İngiltere açısmdan kaçınıl­ mazdı. Dolayısıyla, Enformasyon Bakanlığı’na bağlı İngiliz propa­ ganda yapılanmasında bazı kısıtlamalara gidildi; ama Enformasyon Bakanlığı Türkiye’de fonksiyonunu icraya devam etti. 6 Haziran 1944 tarihinde Müttefiklerin gerçekleştirdiği Nonnandıya çıkarması Türkiye’nin korkularından birini giderirken diğerini tetikledı. Savaş sonrası Almanya’nın bir denge unsuru olamayacağı netİeşiyordu. Savaştan sonra Sovyetîere karşı yalnız bırakılma endişesi­ nin etkisiyle Türk hükümeti, İngiliz servislerine ve organizasyonlarına Türkiye’de ve Türk sahillerindeki faaliyetlerinde ciddî kolaylık gös­ terdi. Bu gelişmelerin sonunda 1944 yılı sonu itibarıyla Türkiye’ye yönelik propaganda harcamalarında bazı kısıtlamalara gidildi. İstan­ bul’daki İngiliz kitapçısı faaliyetine devam etti, ancak Balkan Basını­ nı îzleme Bürosu kapatıldı. Türkiye’nin Almanya ile ilişkilerini kesmesi, basm ve yaym üzeri­ ne konulan sansürün hafifletilmesine sebep oldu. Artık İngiliz savaş 36 37 HS 3/240, D/H13 to D/H 60, ! Februuary 1945. HS 3/240, Lt. Colonel de Chastelain to Majör General Templer (Allied Missİon to Germany), 6 June 1945. 262 Zor Yi liar filmleri rahatlıkla ve yaygm olarak sinemalarda gösteriliyor, Türkçe olarak yayınlanmış İngiîizlere ya da diğer müttefik ülkelere ait dergi­ lerin, Türkiye’de basılıp-basılmadığma dikkat edilmeksizin, rahatlıkla dolaşımına ve satışına müsaade ediliyordu. Sansür kanunu hafifletil­ meden önce Vanguard başlığı ile ve İngilizce olarak basılan Cep­ he'nin Türkçe basımına yeniden başlandı. Kahire’de basılıp Türki­ ye’ye getirilen Cephe'nin dağıtımı 25 bin adetti. Ayda iki defa basıldı ve genelde Anadolu’da satıldı. Bir magazin dergisi olan Parade'in basımına da devam edildi. Cephe ve Parade'm magazinse! yönü de olduğundan onların işlevi bitmemişti. London Press Review ve Realities'in basımı ise azaltıldı. Enformasyon Bakanlığı, İngiliz kültü­ rünün ve yaşam tarzının propagandasını yapan bu türden dergilerin savaş sonrası da dağıtımını istiyordu. Bunun yanında ABD’ye ait ya­ yınlar olan The World Review, New York Times, Look, Life ve Current Affairs de Kahire’den Türkiye’ye gönderiliyordu. Artık Türk gazeteleri de ağırlıklı olarak Müttefik yanlısı haber ve yorumlara yer veriyordu. Önceden Mihver yanlısı yayınlarıyla öne çı­ kan Cumhuriyet' in de, Almanya ile diplomatik İlişkiler kesildikten sonra tonunun değiştiğini görüyoruz. Bu yıllarda Cumhuriyet, Orta­ doğu ve Arap dünyasına yönelik îngiliz görüşünü destekleyen yayın­ lara başladı. İngiliz Enformasyon Bakanlığı sansürün hafifletilmesinden istifa­ de ile Türk basınında İngiliz savaşının bütün yönlerini gösteren 167 makale basılmasını temin etti. Enformasyon Bakanlığı tarafından Türkiye’de sergilenmek üzere savaşla ilgili fotoğraflar gönderildi. Fo­ toğraflar Adana, İskenderun, Trabzon ve Samsun’da halka gösterildi. British at War (Savaştaki İngiltere) adlı fotoğraf sergisi İstanbul ve Ankara’da sergilendi. Bu sergiyi binlerce kişi ziyaret etti. Bunlar ara­ sında kabine üyeleri ve askerî yetkililer de vardı. Bunların yanında savaşta geliştirilen yeni silahlann da gösterimi yapıldı ve bunlar İngil­ tere’nin imajına ciddî katkılar sağladı. Bunun dışında sinemalarda newsreel'ler de gösterime sunuldu. 1945 baharında elli iki şehir ve köyde İngiliz Enformasyon Bakanlı- Lng. Enf. Bak. Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 263 ğı’nm gönderdiği otuz yedi adet newsreel halka sunuldu. Bunun dı­ şında ticarî filmler de Türkiye’de gösterime sunuldu. Türk film distribütörlerine artan oranda ticarî filmler satıldı. Londra’dan Türki­ ye’ye broşür, katalog, kitap ve kitapçıklar gönderildi. Kitapçıklar; Türk basını ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri otoritelerine bedava dağıtılıyordu. Bunların Halkevleri, hastaneler ve profesyonel insanlar için de yeterince malzeme sağlamasına gayret sarf edildi. 1945 yılı baharında ticarî filmlerin dışında, İngiliz elçiliğinde de filmler gösterildi. İngiliz Büyükelçiliği’nde bin dört yüz kişinin izle­ diği gösterimler oldu. Kırıkkale Askerî fabrikasında dört gösterim, Trabzon İngiliz Konsolosluğu’nda ve Afyon’da birer gösterim oldu. Aynca İstanbul’daki Türk Donanma üssüne 7 newsreel, 6 kısa metraj­ lı film Ödünç verildi. Bunun yanında İstanbul’daki Yunan Katolik Okulu’nda 4 newsreel ve 1 kısa metrajlı film gösterimi oldu. Aynca Enformasyon Bakanlığı British Council’a Ankara ve İzmir’de bütün Türk Eğitim Enstitüleri’nde ve Halkevi sinemalannda gösterilmek üzere 35 filmi ödünç verdi.38 21 Nisan 1945 tarihi itibanyla, Almanya’nın Türkiye’ye yönelik yayını da sona erdi. Türkiye’ye yönelik Müttefik yayınlan ise azım­ sanmayacak orandaydı. BBC Yakın Doğu Servisi’nin dört kısa haber bülteni, basm görüşlerini içeren bir programı ve 15 dakikalık da eğ­ lence programı olmak üzere toplam bir saat on beş dakikalık yayını vardı. îngilizlerin 1940 yılında Kudüs’ten yaptıklan 10 dakikalık ha­ ber bülteni de yayına devam ediyordu. Radioffusion Francaise’nin de öğle vakti saat Î2’de, 15 dakikalık bir yayını vardı. ABD, haftada üç defa yayın yapıyordu. Sovyetlerin de bir kısa dalga servisi vardı. Moskova ve Batum’dan yaym yapan bu program, 3 saat 10 dakikayı buluyordu. Bunun bir buçuk saatlik kısmı, akşam saatlerine doğru ya da sabah erken saatlerde gerçekleştiriliyordu. Sovyet radyosunun ya­ yınlan Türk dinleyicisine pek fazla hitap etmiyor, genelde görevliler ile uzmanlık alanı olanlar tarafından dinleniyordu. 38 HS 3/223, Overseas Planning Committee: Plan o f Propaganda fo r Turkey, paper no. 583A, 25 June 1945. 264 Z ot Y i Kar Birçok dilde yayın yapan BBC, yabancı yayınlar içinde lider ko­ numdaydı. Aynca, Türk basınından da alıntılar yapıyordu. BBC yayı­ nı, Türk basınında da ilgi odağı oluyordu. BBC’den müzik yayınlan da Türk dinleyiciden istek alıyordu. Batı ve Türk müziğinin her ikisi de istek alıyordu. Ancak Ankara radyosunun yaptığı yayın, BBC’den Türkçe şarkı isteğini azalttı. Türkiye, 23 Şubat 1945 tarihinde Japonya ve Almanya’ya savaş ilân edip savaşan taraf olarak San Fransisco Konferansı’na katılmayı hak etti. Dolayısıyla bu da İngiliz propaganda politikalanm değiştirdi. Daha doğrusu artık İngİlizler, istediği propagandayı gerçekleştirmek için kendini daha da serbest hissetti. Elbette bu savaş ilânının askerî bir ehemmiyeti yoktu. Daha ziyade siyası kazanından vardı. Türkiye, 28 Şubat 1945 tarihinde BM Deklarasyonu’nu imzaladı. BM üyesi olarak artık Ortadoğu’da kendi egemenliğine aykın olacak Sovyet is­ teklerine karşı durma için de güç elde etmiş oldu. 1944 yazında Nazüerin Türkiye’deki faaliyetlerine son verilmesi, Türkiye’nin, omuzlanna binen ağır yükten msbeten kurtulmasına se­ bep oldu. Sınırlan içindeki yabancı istihbarat servislerinin faaliyetle­ rini bazen yönlendiren, bazen de onlar ile işbirliği yapan ya da onlann faaliyetlerine kısıtlama getiren Türkiye, savaşan güçlerin coğrafî ko­ numuna olan mecburiyetlerini iyi kullanarak (bu politikanın doğrulu­ ğu ayrı bir tartışma konusu) savaşın getirdiği zor şartlann üstesinden gelmeyi başardı. Ancak Türkiye’nin zor yıllan burada bitmedi. Çünkü savaşın sonuna doğru Akdeniz’de Türkiye için hiç de istenmeyen bir durum ortaya çıktı: Kızıl tehdit. Sovyetîer Birliği’nin Orta Avru­ pa’dan Adriyatİk’e kadar olan bölgede nüfuzunu hâkim kılması, Tür­ kiye’yi yeni bir tehdidin İçine doğru itti. Sovyetlerin gölgesi İran’da da kendini hissettiriyordu. Diğer yandan Sovyet yayılmacılığının önünde duran Fransa, İtalya ve Yunanistan da bu tehdide karşı koyabi­ lecek güçte değillerdi. Bu durum karşısında Türkiye’nin, Doğu Akde­ niz ve Ortadoğu’da güvenlik ve istikrara, daha Önemlisi kendi toprak bütünlüğü için kendini güvende hissedeceği güçlü bir müttefike ihti­ yacı vardı. ABD’den başka Sovyetîer karşısında durabilecek bir güç de yoktu. Ortadoğu’daki çıkarlarım kaybetmek istemeyen ABD kısa İng. Enf. Bak Türkiye'deki Propaganda Faaliyetleri 265 süre sonra bölge politikalarına müdahil olunca, Türkiye’de savaş yıl­ larında yaşanan Alman-îngiliz ağırlıklı istihbarat ve propaganda sa­ vaşları yerini Moskova-Washington liderliğindeki iki kutuplu ideolo­ jik dünyanın hâkim güçlerinin gizli servislerine bıraktı. Bu yeni istih­ barat ve propaganda mücadelesi de üzerinde çalışılması gereken bir konu olarak önümüzde dunnaktadır. BİBLİYOGRAFYA Arşivler İngiliz Millî Arşivi (Public Record Offıce-PRO), Londra FO 371 Foreign Office General Correspondence after 1906 FO 898 Political Warfare Executive and Foreign Office, Political Intelligence Department: Papers 1938-1973 FO 930 Ministry of Information and Foreign Office: Foreign Publicity Files 1938-1947 HS 3 Special Operations Executive: Africa and Middle East Group: Regis­ tered Files 1938-1969 INF Records created or inherited by the Central Office of Information 19151998. KV 3 The Security Service: Subject (SF series) Files 1905-1978. KV 6 The Security Service: List (L Series) Files 1932-1958, Gazete ve dergiler Tan, Yeni Sabah, Akbaba, Çmaraîü, Tasvir-İ Efkâr Kitaplar Acar, İrfan, Lübnan Bunalımı ve Filistin Sorunu (Ankara: TTK, 1989). Akarcalı, Sezer, 2. Dünya Savaşında İletişim ve Propaganda (Ankara:, İmaj Yayıncılık, 2003). An, Tayyar, Geçmişten Günümüze Ortadoğu (İstanbul: Alfa, 2004) Avşar, Servet, Birinci Dünya Savaşı’nda İngiliz Propagandası (Ankara: Kim Yayınları, 2004). Bektaş, Arsev, Siyasal Propaganda (İstanbul: Bağlam, 2002). Zor Yıllar 268 Boelcke, Willi A . , The Secret Conferences of Dr Goebbels: October 1939 March 1943 (London: Weidenfeld and Nicolson, 1967). Collier, Basil, The Battle of Britain (London: B. T. Batsford Ltd., 1962). Deringil, Selim, Turkish Foreign Policy During the Second World War: an active neutrality (Cambridge: Cambridge University Press, 1989). Ellis, Jack C., A History of Film (New Jersey: Prentice Hall, 1990). Erkin, Feridun Cemal, Dışişlerinde 34 Yıl: Anılar - Yorumlar, /. Cilt (Anka­ ra: TTK, 1980). Foot, M.R.D., SOE in the Low Countries (London: ST Ermin’s Press, 2001). Gizli Belgeler: Almanya Dışişleri Bakanlığı Arşivinden Almanya’nın Türkiye Politikası (İstanbul: May Yayınlan, 1968). Glasneck, Johannes, Türkiye ’de Faşist Alman Propagandası, (Ankara: Onur yayınlan, 1976). Gürsan, Turgut, Hitler Almanyası’nın Gizli Tarihi (İstanbul: Selis Kitaplan, 2002). Hull, Cordell, The Memoirs of Cordell Hull, Vol. 2 (London: Hodder & Stoughton, 1948). liter, Erdal, Millî İstihbarat Teşkilatı Tarihçesi (Ankara: MİT Basımevi, 2002). Koçak, Cemil, Türkiye’de Millî Şef Dönemi (1938-1945), Cilt 1-2 (İstanbul: İletişim Yayınlan, 1996). Kris, Erast and Speıer, Hans, German Radio Propaganda (London: Oxford University Press, 1944). Landau, Jacob M ., Pan-Turkism: from Irredentism to Cooperation (London: Hurst & Company, 1995). Lawlor, Sheila, Churchill and the Politics of War (Cambridge: Cambridge University Press, 1994). Mackenzie, W. J. M ., The Secret of SOE (London: ST Ermin’s Press, 2002). Bibliyografya 269 Melzig, Herbert, Yakın Şarkta Alman Propagandası hakkında bir muhtıra (Ankara: Alaeddm Kıral Basımevi, 1940). Moyzisch, Ludwig, Operation Çiçero, (London: Wingate, 1947). Mumcu, Uğur, 4 0 ’larm Cadı Kazanı (Ankara; Umag, 1998). Özkan, Tuncay MIT’in Gizli Tarihi (İstanbul: Alfa, 2003). Rubin, Barry, Istanbul Intrigues, (İstanbul: Boğaziçi University Press, 2002). Serrano, Andrew Smith, German Propaganda in Military Decline, 19431945 (Edinburg: The Pentland Pres Limited, 1999). Şeydi, Süleyman, The Turkish Straits and the Great Powers: From the Montreux Convention to the Early Cold War, 1936-1947 (İstanbul: Isis Press, 2003). SOE Operations in Africa and the Middle East: A Guide to the Records in the Public Record Office (London: PRO Internal Print Department, 1998). Stafford, David, Secret Agent: The True Story o f the Covert War Against Hitler (New York: The Overlook Press, 2000). Tekin, EraruUah, Alman Gizli Operasyonları ve Türkler (İstanbul: IQ KültürSanat yayıncılık, 2002). Turan, Kemal, Türk-Alman Eğitim İlişkilerinin Tarihi Gelişimi (İstanbul: Ayışığı, 2000). Welch, David, Propaganda and the German Cinema 1933-1945 (London: I. B. Tauris, 2001). von Papen, Franz, Memoirs (London: Andre Deutsch, 1952). Makaleler Akgül, Suat, ‘İkinci Dünya Savaşı’ndaRusya’mn Kuzey İran’daki Faaliyetle­ rinin Bölgeye ve Türkiye’ye Etkisi’, Altıncı Askerî tarih Semineri Bil­ dirileri I: İkinci Dünya Harbi ve Türkiye (Ankara: Genelkurmay Ba­ sımevi, 1997), ss. 165-176. Arsenian, Seth, ‘Wartime Propaganda in the Middle East’, The Middle East Journal, Vol. II, October 1948, ss. 415-421. 270 Zor Yıllar Bezymensky, Lev & Gorlov, Segrei, ‘On the Eve: V. M. Molotov’s Discus­ sion in Berlin, November 1940’, International Affairs (Moscow), July 1991, ss. 106-122. Crowson, N. J ., ‘Much ado about nothing? Macmillan and appeasement’, in Richard Aldous (ed. ), Harold Macmillan: Aspects of a Political Life (Basingstoke: Macmillan, 1995). Deringil, Selim, ‘H. Dünya Savaşı ve Türkiye: Hasta Adamın Dinç Evladan’, Toplumsal Tarih, no. 121, Ocak 2004, ss. 76-81. Dovey, H.O., ‘The Intelligence War in Turkey’, Intelligence and National Security, Vol. 9, no. 1, January 1994, ss. 59-87. Koçak, Cemil, ‘İkinci Dünya Savaşı ve Türk Basını’, Tarih ve Toplum, no. 35, Kasım 1986, ss. 29-33. Şeydi, Süleyman, 'Intelligence War in Turkey during the Seond World War Middle Eastern Studies, Vol. 40, no. 3, May 2004, ss. 75-85. Şeydi, Süleyman, ‘Çiçero Olayı: 1940’larda Ankara'da İstihbarat Savaşlari, Toplumsal Tarih, Sayı: 121, Ocak 2004, ss. 92-99. Tezler Bingün, Faruk Hakan, Nazi Almanya’sından Kaçarak Türkiye’ye Sığınan Al­ man Bilim Adamı ve Sanatçıları (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1990). Ceyhan, Mustafa, ikinci Dünya Savaşı Yıllarında Yabancı Propaganda ve Türk Basım (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sos­ yal Bilimler Enstitüsü, 1985). Keskin, Fatih, 2. Dünya Savaşı Sırasında Türkiye ’de Alman Propagandası: Türkishe Post (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1997). DİZİN A Abdullah, 133 Abwehr, 7, 8, 9, 40, 47, 48, 144, 146, 147,257 Adana, 16,42,95,130,152,247,262 Adnan Cağaloğlu, 97,125,139 Adnan-Emine Cağaloğlu, 126 AH2,95, 149, 150, 151,152, 157 Ahmet Şükrü Esmer, 51 Akbaba, 58,60,61,62,63,157 Alfred Rosenberg, 28,46 Alfred de Chapeauröuge, 40 Alfred Rosenberg, 47 AH Fuad Erden, 13,63 Alman ajanlar, 4,40 Alman gemileri, 254 Alman işgali, 2, 3, 4, 5, 6, 13, 40, 48, 73,78, 86,87, 88,89,91,92,93,97,98, 104, 106, 107, 108, 109, 110, 111, 122, 123, 126, 131, 133, 141, 149, 156, 160, 165,167,168, 17İ, 174, 175, 177, 178, 192, 194, 208, 209, 216, 224, 225, 226, 228, 230, 231, 233, 234, 235, 236, 239, 241,244,251 Alman propagandası, 4, 5, 7,12, 16, 17, 19,21,23,28,33,34,36,37,39,42,45, 46.54.56.57.60.63.64.65.67.69, 70, 73, 74, 107, 146, 149, 153, 162, 164, 166, 174, 182, 183, 185, 192, 194, 197, 205, 207, 209, 210, 214, 220, 221, 235, 242,244,245,248,252 Alman radyo istasyonları, 64 Almanya, 2, 3, 5, 7, 10, 11, 12, 14, 15, 16,18, 19,20, 21,23,24, 25, 26, 27,28, 29,35,36,40,42,44,45,47,49,51,52, 53.54.55.56.58.60.63.64.65.67.69, 70,72, 77,100, 107,112,114,118,119, 120, 121, 141, 142, 143, 147, 150, 151, 154, 158, 159, 168, 172, 175, 176, 178, 183, 184, 192, 194, 195, 202, 208, 209, 215, 219, 220, 226, 228, 234, 235, 236, 240, 242, 246, 248, 251, 254, 255, 2 257,260,261,262,263,264 Altmayer, 94 AtatUrk, 20, 123, 175, 178, 234, 2 237, 241, 247 B Bailey, 90, 91, 93, 94, 95, 96,103, 1' 135,149 Balkan Basm îzleme Bürosu, 74, 2: 224,227,228 Balkan Basınım İzleme Bürosu, 73,' 222,223,224,227,228,261 Balkanlar, 4, 18, 46, 71, 73, 80, 81, i 93, 94, 110, 117, 134, 136, 145, 1! 223,242,250,251,252,253 Barbarossa, 1,2,15,105 Bari, 36,38,41,201 Basm Bürosu, 223,227 BBC Türkçe servisi, 204 Bekir Kara, 99,122,123,124,125,13 Berlin radyosu, 37,253 Beyoğlu, 26,57,60,63,162,200 BM, 241, 248,251, 252, 264 Bolu, 128,129, 130,139 British Council, 14, 69, 184, 199, 2( 263 broşür dağıtımı, 5, 159, 166,229 Broşür dağıtımı, 165,166 Bucik, 161,173,177,178 ______________ C____________ Cagaioglu, 97 Cephe, 195,196, 197,198,249, 262 Chapeaurouge,, 41 Charles Mannock, 97,98 Chastelain, 91,93, 96, 97, 98, 103, IC 118, 122, 123, 125, 126, 130, 132, 13 135, 144, 163, 164, 165, 166, 171, 17 173,175, 177,214,261 Churchill, 58, 59, 71, 153, 161, 17 188,189,203,219,242, 247,250 272 Zor Yıllar Clodius, 15,254 Colley, 74,169 Cripps, 15 Cumhuriyet, 16, 20, 25, 35, 51, 53, 54, 60, 67,72,239,262 £ Çınar, 60 Çmaraltı, 60 Çiçero, 47, 102, 142 D Daily Express, 95,158,164,202 Daily Herald, 5 2 ,199,200 Daily Telegraphs, 95 Denison Ross, 64,67,73 Deutshe Bank, 58 DNB, 4, 28, 30, 33, 34, 35, 36, 40, 41, 47, 49, 52, 53, 54, 55,72 Dr. Paul Joseph Goebbels, 18 Dumont, 22,44, 49,146,147 E Eden, 59,116, 171, 217,250,254 Edime, 122,123,139 Ege Adaları, 1, 7,34,243,246,252 Electra House, 70, 76 Elli’s Bar, 8,256 Enformasyon Bakanlığı, 6, 69, 70, 71, 72, 73, 76, 80, 87, 149, 171, 182, 183, 184, 186, 190, 191, 192, 193, 195, 197, 198, 205, 219, 220, 221, 222, 227, 228, 229, 230, 233, 238, 239, 247, 248, 250, 251,261,262,263 Enformasyon Bürosu, 67, 73, 74, 95, 184, 185, 191, 220,221 Eric Vermehren, 144 Erich Kalis, 58 Erkilet, 16, 60,63 Erzincan depremi, 11,205,206 F Fethiye, 91,100,126 Fevzi Çakmak, 11,14 fısıltı kampanyası, 5, 6, 64, 73, 150, 153, 158,172 Fısıltı kampanyası, 151,153,177 Filistin, 29, 33, 36, 37, 40, 60, 81, 82, 86, 88, 131, 162, 174,229,241 Film Propagandası, 182 Frau von Jenke, 49 Freund, 97,142,143,144 G Gardyne de Chastelain, 90 Gedye, 24, 66, 67, 95, 158, 159, 161, 162, 163, 164, 165, 166, 167, 169, 170, 173, 174, 175, 176, 177, 179 George Lefoğlu, 96 gerilla grupları, 78,89 gerilla kuvvetleri, 75 Gizli Telsiz İstasyonları, 137 Gobbels, 18,25,49 Goebbels, 44, 45, 46, 47, 53, 57, 201,202 Goeland Deniz nakliyatı Şirketi, 91 _______________ 160, 168, 178, 161, h _______________ Hacı Emin el-Hüseyin’in, 41 Hamburger, 44,144,145,146 Hamdi Turan, 127 Hamson, 95, 149, 150, 152, 153, 155, 157,158 Hamson,, 149,150,152,155,157 Hanis Burland, 90, 97, 98, 100, 116, 118,121 Harrop, 97, 122, 127, 128, 129, 138, 139,140,142,143,144,260,261 Harrop,, 97,127,260 Hitler, 1, 2, 7, 10, 12, 18, 24, 25, 28, 44, 45,46, 47,48,49, 50, 53, 63, 69, 76, 77, 159, 161, 164, 177, 178, 191, 201, 202, 207,208,209,234,239,240,256 Hugessen, 2, 6, 21, 26, 53, 54, 55, 56, 57,63,65,74,75,93,94,103, 105, 107, 108, 109, 110, 111, 112, 113, 114, 115, 116, 117, 118, 119, 124, 126, 160, 163, 164, 165, 166, 167, 168, 169, 170, 171, ; Dizin 273 172, 173, 182, 183, 184,185, 191, 192, 193, 194, 195, 197, 198,205, 209, 212, 213, 215, 216, 217, 219,220, 221, 222, 229,258,259 Hüseyin Cahit Yalçın, 7, 51, 53, 54, 58, 179,217,218 Hüseyin Hüsnü Erkilet, 13 Hüsnü Aybar, 127 _____________ I_____________ Images,, 57 Information Büro, 73 Irak, 4, 14, 29, 33, 37, 39, 40, 41, 42, 43, 52, 60, 81, 86, 88, 110, 113, 131, 179,205,210,218,225,226,243 109, 111, 112, 115, 116, 117, 119, 120, 121, 123, 124, 125, 129, 131, 133, 134, 135, 136, 138, 139, 140, 141, 142, 143, 144, 145, 146, 147, 149, 150, 151, 152, 154, 156, 161, 163, 164, 166, 169, 170, 172, 173, 174, 177, 179, 181, 184, 185, 186, 187, 191, 194, 200, 201, 203, 214, 218, 220, 221, 222, 223, 224, 227, 229, 235, 241, 251, 253, 254, 256, 257, 259, 260,261,262, 263 İzmir, 4, 26, 29, 42, 91, 100, 126, 128, 136, 139, 145, 152, 153, 159, 177, 185, 186, 200, 201, 203,235,263 ______________J î İlyas, 130, 131, 132, 133,139,140,142 İngiliz Basm Ateşeliği, 4 İngiliz Dışişleri Bakanlığı, 5, 75, 113, 119, 181, 190,191, 215, 224, 238,239 İngiliz Gizli Servisi, 47,59,108 İngiliz istihbarat birimleri, 5,228,258 İngiliz Propaganda Organizasyonu, 218 İngiltere, 1, 2, 3, 4, 6, 7, 10, 11, 12, 14, 15,17,18,19,25,29,36,37,46,52,59, 60, 63, 64, 65, 67, 69, 70, 75, 90, 100, 106, 107, 109, 114, 115, 116, 133, 153, 165, 168, 171, 176, 177, 178, 179, 181, 183, 187, 190, 191, 192, 194, 195, 196, 198, 199, 201, 204, 206, 209, 210, 212, 215, 217, 218, 219, 220, 222, 223, 225, 227, 230, 233, 235, 237, 241, 242, 244, 245, 246, 249, 250, 251, 252, 260, 261, 262 İran, 1, 29, 33, 39, 40, 44, 59, 60, 81, 109, 130, 132, 179, 210, 213, 214, 215, 225, 226, 238, 241, 243, 264 İsmet İnönü, 11, 75,199 İstanbul, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 17, 21, 22, 24,25,26,27, 28,29,30,33,34,35, 36, 38, 39, 40, 41,42, 43, 44,45, 46, 48, 50, 52,56, 57, 58,59, 60, 63, 64, 67,69, 73, 74,77,80, 88, 89, 90,91,92, 93,94, 95,, 96, 97, 99,101, 102,103, 104,106,108, Joachim von Ribbentrop, 45 _____________ K_____________ Kafkasya, 1,3,13 Karabük Demir Çelik, 97 Karabük Demir Çelik, 97,98 Karikatür, 60,160 Karşı Propaganda, 193 Kazım Dirik, 27 Kilisli Şeyh Abdullah, 133 K3eczkowsky, 145,146 Kudüs, 41, 92, 93, 138, 204, 214, 228, 229,239, 263 ______________L ________ La Rdpüblica, 60 La Turquie, 57 Leigh Ashton, 17,72, 74, 187,197,223, 230,239 London News, 192,194, 199,200 Londra, 1, 17,35,64, 67, 79, 80, 82, 87, 89, 91, 96, 99, 103, 112, 121, 128, 132, 140, 145, 150, 153, 154, 155, 156, 157, 160, 165, 169, 170, 174, 179, 183, 184, 192, 194, 201, 202, 206, 208, 209, 210, 211, 214, 215, 220, 221, 229, 230, 253, 257,260,263 Londra radyosu, 64 274 _______________ M_______________ ; Mackintosh, 145,146 MAH, 8, 9, 35,102, 108,142 Mahmut, 128,129,139 Marmara Denizi, 120,355 Matbuat Umum Müdürlüğü, 51, 115, 212,222 Matbuat Umum Müdürü, 17,57,197 Menemencioğlu, 170,253,254 MI5, 145 MI6, 70, 76, 80, 89, 92, 102, 103, 134, 147 MI8, 135, 136 Mihver, 1, 8, 12, 16, 23, 27, 33, 36, 39, 40, 41, 42, 43, 49, 51, 64, 71, 73, 78, 100, 109, 117, 118, 136, 150, 152, 153, 155, 156, 158, 162, 164, 169, 173, 1.75, 186, 190. 191, 194, 204, 213, 218, 219, 221, 234, 237, 242, 243, 245, 246, 248, 256, 262 Moskova, 3, 12, 14, 15, 59, 60, 63, 132, 181, 202, 204, 209, 218, 219, 243, 250, 263,265 Müttefikler, 3, 5, 17, 33, 34, 37, 39, 51, 131, 179, 185, 203, 218, 233, 237, 245, 246, 247, 248, 249, 252, 254, 255, 256, 260 ___________N_____________ Nairn Filiz, 127 Nazi, 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 15, 18, 19, 20, 21, 22, 25, 26,28, 29, 30, 34,41,45, 46, 48, 49, 50, 52, 60, 63, 69, 77, 88, 100, 105, 108, 113,118, 142, 143, 153, 156, 157, 158, 160,161, 163, 164, 168, 170, 179, 181, 185,190, 192, 201, 202, 203, 207, 210, 211,234, 235, 236, 237, 239, 255,256,257,258 Naziler, 4, 10, 13, 25, 49, 73, 98, 110, 152, 179,185,191,236,237,240,255 Neville Chamberlain, 37,69 Normandiya çıkarması, 255,260, 261 Numan Menemencioğlu, 169,197,250 Zor Yıllar __________ O_________ On iki Ada, 1,91,100,126 Orme Sargent, 109,165 Osmanlı Bankası, 6,152,153,183 P Papen, 2, 10, 11, 14, 16, 26, 44,48, 49, 50, 52, 53, 54, 59, 60, 63, 65, 105, 112, 128, 162, 165, 168, 199, 207, 210, 212, 253,257 Parade, 57,194, 262 Parade,, 57 Park Hotel, 7 Paul Leverkühn, 7,9 Pera Palas, 7, 162, 163, 164, 165, 167, 168,169, 173 Political Warfare Executive, 71 propaganda teşkilatı, 29 PWE, 71, 72, 76, 80, 203, 224, 225, 226, 227, 228, 229, 233, 234, 235, 238, 244, 245 _____________ R_____________ radyo ve telsiz operatörü, 86,101 radyo ve telsiz vericisi, 78 radyo yayınları, 4, 7, 37, 72, 82, 151, 174, 182,202,210 Raşid Ali, 14, 37, 39 Realite, 57,147,195,197 Realite, 57 Romanya, 3, 4, 29, 52, 77, 79, 86, 88, 90, 92, 96, 97, 120, 121, 125, 134, 135, 226, 260 rüşvet, 9, 25, 26, 53, 67, 77, 80, 105, 112, 113, 115, 116, 119, 159, 168, 174, 203, 234,259 Rüşvet, 113, 115 _______________S_______________ sabotaj, 4,6, 7, 9, 13, 35,42, 70, 71, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 84, 87, 88, 89, 90, 95, 97, 100, 106, 109, 110, 112, 118, 120, 123, 126, 127, 128, 129, 142, 143, 149, 151, 168, 169,214,230 i d Dizin Saffet Ltitfi Tozan, 133 Saraçoğlu, 11,12,66,193,197 Schmidt-Dumont, 22,25,26,28,33, 34, 44,49 SD, 7, 8,46,47, 48 Section D, 70,71,76,77,89,90 Selim Sarper, 57,63,163, 197 Shell ve Socony Vacuum, 120 SİME, 4, 47, 145,147 Signal, 58,86,194,197 Sir Alexander Cadogan, 113 Sir Stafford Cripps, 15 SOE, 6, 38, 50, 59, 63, 66, 69, 70, 71, 72,74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 81, 82, 84, 85, 86,87, 88, 89,90,91,92,93,94,95, 96, 97, 98, 99, 100, 101, 102, 103, 104, 105, 106, 107, 108, 109,110, 111, 112, 113, 115, 116, 117, 118,119, 120, 121, 122, 123, 124, 125, 126,127, 128, 129, 130, 131, 132, 133, 134,135, 136, 137, 138, 139, 140, 141, 142,143, 144, 145, 147, 149, 150, 152, 153,154, 155, 156, 159, 160, 163, 164, 165,166, 167, 168, 169, 170, 171, 172, 173,175, 178, 181, 182, 204, 208, 214, 228,229, 255, 256, 257,258,259,260,261 Son Telgraf, 51,53,54 Suat Erol, 127 Suriye, 4, 13, 14,29, 33, 39,40,41, 42, 43, 60, 65, 81, 110, 131, 133, 155, 205, 209,218,241,242,243,258 T Tan, 28, 29, 30, 51, 52, 53, 54, 55, 179, 252 Tasvir-i Efkar, 16,51,63 telsiz vericisi, 127,134,135 Teutonia Club, 27 Teutonia Club, 9,27 Teutonia Club, 30 Teutonia Club, 58 Thomas Ludwig, 9 Türk ajanlan, 97,261 Türk Dışişleri, 3, 55, 57, 114, 118, 160, 168, 169,170,195,197, 198,211 Türkische Post, 30, 54, 55, 56, 58, 63,253 V Vatan, 16,51,179,214 Vermehren, 144,145 Vichy hükümeti, 13,25,39,213 W W/T, 78,136,140,142,143 Walter Breli, 33,34,44,47 Walton, 90, 118, 144, 145, 146, 1 260 Wilhelm Hamburger, 44,144 Wolfson, 103,104 _____________ Y________ Yeni Dünya Düzeni, 60, 78, 176, ! 185,191, 196, 234, 237 Yeni Sabah, 51, 53,54,56,179 Yugoslavya, 4, 29, 48, 77, 86, 88, 92, 93, 94, 96, 97, 102, 110, 112, ; 152, 236,252 Yunus Nadi, 16,25, 52,54,60,67 Yurt, 60 ____________ Z Zekeriya Sertel, 53,179