KISIM TIBBİ ACİLLER Bölüm 26 Tıbbi Aciller Bölüm 27 Zehirlenmeler, Sokmalar ve Isırıklar Bölüm 28 Kalp Hastalığı Bölüm 29 Felç Bölüm 30 Dispne Bölüm 31 Diabet Bölüm 32 Akut Batın Bölüm 33 Yaygın Medikal Sorunlar Bölüm 34 Bulaşıcı Hastalıklar Bölüm 35 Madde Bağımlılığı Bölüm 36 Bilinç Kaybı ve Epilepsi Bölüm 37 Pediyatrik Acil Durumlar Tıbbi Aciller GİRİŞ Birleşik Amerika'da 1-45 yaşları arasındaki başlıca ölüm sebebi travmadır. Bundan dolayı ATT'nin eğitilmesinin büyük kısmı yaralanma ve kurtarmalara yaklaşım üzerinde yoğunlaşmıştır.Acil tıp servislerine yapılan çağrıların büyük çoğunluğu hiçbir şey yapılamayan yaralanma, kazalar ve saldırılarla ilgilidir. Bu çağrılar aniden ve umulmayan hastalığa yakalanan kişiler veya bilinen hastalığın gelişmesiyle daha önceden olmuş semptomların ortaya çıkmasıyla ilgili tıbbi aciller olabilir. ATT’ler kendilerine çağrı yapılan medikal acillerle, en az yaralanma ve kazaların çeşitli tiplerine verdikleri cevaplar gibi ilgilenmelidirler. Sıklıkla bildirilen şikayetin esas sebebini bilmek zordur. Her ne kadar spesifik durumun teşhisi ATT’nin işi değilse de, ATT'nin sorumluluğu belirgin medikal şikayetin varlığını tespit etmek, uygun desteği sağlamak ve nakil prosedürünü düzenlemektir. 26. Bölümde çok olağan medikal acillerin bazılarını anlatır. Bölümün birinci yarısı medikal rahatsızlık ve hastalıkların başlıca sebepleri Üzerinde yoğunlaşır. Bu medikal sebeplerden, çevresel sebeplere, bilinmeyen ve belirsiz sebeplere kadar değişir. Rahatsızlık ve hastalıkların semptomları ve klinik belirtileri ilerde tanımlanmıştır. Bölümün son kısmında, ATT'nin medikal acilin akut veya kronik hastalık veya bir periyodik rahatsızlıktan mı olduğuna karar vermesine yardım edecek, medikal rahatsızlık ve hastalıkların kronolojisi anlatılır. AMAÇLAR 26. Bölümün amaçları: • tıbbi acillerin doğasını ve bu tip olayların belli sebeplerini anlamak. • bu sebepleri n tıbbi bir acili oluşmasındaki rolleriyle ilişki kurmak. • tıbbi rahatsızlık ve hastalığın semptom ve klinik belirtileri arasında ayırım yapabilmek. • akut, kronik ve periyodik tıbbi acilleri teşhis etmek. TIBBİ RAHATSIZLIK VE HASTALIKLARIN SEBEPLERİ Bilinen bir hastalığın ilerlemesi, umulmayan rahatsızlık ve semptomlardan çıkan medikal aciller genellikle aşağıdaki sebeplerden biriyle sonuçlanır: 1. Normal, sağlıklı dokuların dejenerasyonu 2. Enfeksiyon (bakteriyel, parazitik veya viral) 3. Dokuyu invaze ve harap eden neoplazmalar 4. Doku fonksiyonunu değiştiren endokrin (hormonal) dengesizlikler 5. Lümenli organların obstrüksiyonu 6. Konjenital defektler 7. Çevresel 8. Bilinmeyen veya gizli sebepler Dejeneratif Olaylar Birleşik Devletler yaşlı popülasyonundaki gibi, biz dokuları harap eden dejeneratif hastalıklardan artan şekilde haberdar oluyoruz. Vücudun hiçbir bölümü normal, sağlıklı dokularının dejenerasyonuna bağışık değildir. Eklemler, örneğin dejeneratif artrit gibi, bir hastalığa yakalanırsa sıklıkla cerrahi replasman tedavisine gereksinim gösterir. Eklem yavaşça harap olduğundan, hastada eklem ağrısı ve fonksiyon kaybı oluşur. Yıllarca sigara içilmesi veya basitçe şehir dumanının inhalasyonu akciğer ve bronşları harap ederek kronik obstrüktif akciğer hastalığı ve amfizem oluşturur. Kötü beslenme, sigara içilmesi, yüksek kan basıncı, sedanter yaşam ve diğer birkaç faktör, bütün dejeneratif olayların en sıklarından biri olan arteriosklerozla sonuçlanır. Bu hastalık, küçük ve büyük arterleri vücudun tüm dokularında harap eder ve sonuçta kalp hastalığı- BÖLÜM 26 . TIBBİ ACİLLER ŞEKİL 26.1 ATT'nin hastalarının çoğu kalp krizi veya felç kurbanlarıdır, ğına ve felce sebep olur. Arterioskleroz baş ve kalpte olduğu gibi, bacak ve iç organlardaki kan damarlarının hasarına da sebep olabilir. Bu dejeneratif kan damarı hastalığının semptomları vücudun etkilenen her organında ortaya çıkabilir. Semptomlar kan damarı dejenerasyonu ilerledikçe daha şiddetli olabilir. Kalp hastalığı bugün sıktır ve egzersiz sonrası hafif göğüs ağrısı olandan, bir kalp krizinden aniden ölene kadar geniş bir aralıktadır. çoğu hastalar kalp hastalığını düzeltmek ve kontrol etmek için ameliyat olmuşlardır. Kalp hastalığının temel sebebi kalbi besleyen arterlerin dejenerasyon ve obstrüksiyonudur. Olağan semptomlar göğüs ağrısı, sıkıntı ve solunum zorluğudur. Beyindeki kan damarlarının dejenerasyonuna serebrovasküler hastalık denir. Beyini besleyen arterlerin biri tıkanırsa veya hasarlı damarlar beyin içinde rüptüre olursa, beyinin bölümlerine kan desteği, parsiyel veya total, birden kesilir. Beyinin ,bir bölgesine kan akımının kesilmesine inme denir. inmeler, yutma ve konuşma gibi belirli fonksiyonların geçici kaybına, vücudun bir yarısının kalıcı paralizisine (hemipleji), bilinç kaybı (koma) veya ölüme bile sebep olur. inmenin çoğunlukla sebebi kan damarlarının uzun süreli dejenerasyonudur. ATT kalp hastalığı veya inmesi olan hastalara dikkat etmelidir (Şekil 26.1). Tedavi fazla hasara uğramış fonksiyona yöneltilmelidir. Temel yaşam desteği solunum ve dolaşımı sağlamak için hemen uygulanır. Enfeksiyoz Olaylar Bulaşıcı (enfeksiyoz) hastalıklar hep bizim etrafımızdadır. Bunlar soğuk algınlığı veya viral gripten, menenjit veya hepatit gibi hayatı tehdit eden enfeksiyonlar gibi değişik ciddiyet derecesindedirler. Bu yüzyılda enfeksiyoz hastalıkları kontrol etmek için birçok gelişmeler olmuştur. Örneğin, çiçek gelişmiş ülkelerde görünüşte elimine edilmiştir ve tüberküloz kesin kontrol altındadır. Yeni hastalıklar bunların yerini alır. AIDS (edinsel immün defekt sendromu) 1975'te duyulan, hayatı tehdit edici viral enfeksiyondur. insan vücudu bakteri, virüs, mantar ve parazitlerin gelişmesi için çok iyi bir ortamdır. Enfeksiyoz organizmalar hızlı gelişmeyle normal dokuları invaze ve harap ederek vücut enerjisini tüketirler (Şekil 26.2). Vücut çok değişik yollardan enfeksiyona cevap verir: Ateş, titremeler, bulantı, kusma, ishal, öksürük, solunum zorluğu, karın KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER ağrısı, lokal şişme ve kızarma ve lokal hassasiyet enfeksiyonla birlikte olan semptomlardan sadece birkaçıdır. Enfeksiyonlu hastaların çoğu medikal tedaviye ihtiyaç gösterir. ATT uygun tedaviyi kolaylaştıran semptom ve belirtilerini bilmelidir. Ek olarak, ATT enfekte birey nakledilirken kendilerinin, hastalarının ve araçlarının kontamine olmasını da önlemede dikkatli olmalıdır. Bu hastalıkların kaynağı vardır ve ATT’nin bunlarla karşılaşma şansı yüksektir. Neoplastik Olaylar Neoplazma sözcüğü yeni gelişme anlamındadır. Vücuttaki yeni gelişme selim ve habis olabilir. Neoplazmalar daima tümör veya kitleler oluşturur. Selim (non-malin) neoplazmalar kaynaklandıkları yerde gelişme ve genişleme eğilimindedir. Bunlar geliştiğinde komşu organları sıkıştırır ve baskı yapar. Selim neoplazmanın semptomları kitlenin gelişmesiyle veya bozulmuş organın düzensiz fonksiyonlarıyla meydana gelir. Genelde yavaşça gelişirler ve nadiren acil probleme sebep olurlar. Habis veya kanseröz, neoplazmalar kaynaklandıkları yerde kitle şeklinde gelişirler. Komşu organlara bası yaparlar. Selim neoplazmaların tersine bu komşu organlara invaze olurlar ve venIer, lenfatik damarlar yoluyla uzak bölgelere giderler. Bunlar yerleşir, gelişir ve diğer dokulara invaze olurlar. Habis tümörler organları ve dokuları invazyon, replasman ve basınçla harap ederler. Zaman zaman, ATT kanserli bir hastayı tedavi edecektir. Semptomlar tümör lokalizasyonuna ve büyüme genişliğine bağlıdır. Her doku habis neoplazma geliştirebilirse de, temel kanser bölgeleri akciğer, kolon, meme ve internal kadın genital bölgesidir. Kanser yayıldığında, en sık tutulan organlar lenf düğümleri, karaciğer ve akciğerlerdir. Kanser belli ailelerde biraz daha sıklıkla görülebilirse de bulaşıcı bir hastalık değildir. Bazı kanserlerin virüsle oluşabildiğine dair bazı bulgular vardır. Fakat kanser olağan enfeksiyonlardaki gibi kişiden kişiye geçmez. Genelde kanserli bir hastaya karşı ATT’nin sorumluluğu solunum veya dolaşım gibi bozulan fonksiyonlara destek sağlamasıdır. Kompleks Endokrin Organlar Bazı medikal problemler geniş bir semptomlar aralığına sahiptir, çünkü bunlar endokrin bezlerinin çok fazla veya çok az hormon yapımının sonucudur. Her bez bir veya daha fazla hormon yaparlar. Hastalığın durumu bu maddelerin aşırı veya az yapımına bağlıdır. Bu hastalıklarda spesifik vücut fonksiyonları artar, azalır veya yoktur. Diabet böyle bir hastalıktır. İnsülin hormonunun yapımında defekt olduğundan, vücut şekeri normal şekilde kullanamaz. Hastalık vücuttaki küçük damarlara zarar verir. Kan damarı hastalığına bağlı doku hasarı, kandaki şeker miktarının regülasyonundaki zorluk gibi diabetin önemli bir bölümüdür. Vücutta insülin yapanların yanında başka diğer endokrin bezleri bulunur. Tiroid bezinin tiroksini vücudun genel metabolizmasını kontrol eder. Paratiroid bezi kan, kemik ve vücut sıvılarındaki kalsiyum seviyesini kontrol eder. Adrenal bezler kandaki tuz seviyelerini ve bazı seksüel fonksiyonları kontrol eder. Overler ve testisler seksüel gelişme ve üremeyi kontrol ederler. Glandüler hastalıklar arasında ATT, sık görülen bir problem olan ve çoğunlukla koma veya insülin şokuna neden olan, diabetle, sıklıkla karşılaşacaktırlar. Diğer kompleks endokrin problemler akut acillerin nadir sebebidir. Obstrüktif Olaylar Vücutta besinleri ve atık ürünleri taşıyan değişik lümenli organlar ve tüpler bulunur. Arteriosklerozdaki gibi, kan damarları tıkandığında onun beslediği doku ölür. Birçok şeyler (taşlar, bu pıhtıları, tümörler veya yabancı cisimler) içi boşluklu organı tıkayabilir. Organ boyunca akan maddeler yavaşlar veya durursa, obstrüksiyonun gerisinde organın şişmesine neden olur (Şekil 26.3). Şişme ve distansiyonun sonucunda hemen daima kramplı karın ağrıları oluşur, çünkü distandü organın duvarındaki kaslar kasılarak, obstrüksiyonu yenmeye çalışırlar. Sıklıkla enfeksiyon, obstrüksiyonu takip eder ve uzun süre devam eder. Safra kanalları veya üreterin taşlarla obstrüksiyonunda ani ve spesifik kolik ağrı oluşur, ateş BÖLÜM 26 . TIBBİ ACİLLER ve diğer enfeksiyon belirtileriyle sıklıkla birliktedir (kolik obstrüksiyona bağlı şiddetli intermitan karın ağrısı). Bazen bronşlar veya akciğerler mukus, yabancı cisim veya bir tümörle tıkanırlar, obstrüksiyon hemen tedavi edilmezse, pnömoniyle sonuçlanır. Gastro-intestinal kanalın obstrüksiyonu genellikle batının belirgin distansiyonuna ve kolik ağrıya neden olur. ATT, pnömoni, barsak obstrüksiyonu, böbrek taşı veya bazı diğer obstrüktif olaylarda hastaları nakletmelidir. Bu hastaların tedavisi tutulan organa ve kaybolan spesifik fonksiyonlara göre yapılır. Konjenital Olaylar Her yıl binlerce çocuk konjenital defektlerle doğar. Konjenital defekt doğumda varolan fiziksel anormallik veya defekttir. Bazı konjenital defektler kalıtsaldır, diğerleri rahimde fetus matürasyonu sırasında gelişirler. Konjenital defektler vücudun her organ ve sistemini tutabilirler. Bunlar çok sık görülen inguinal herniden, nadir görülen bir organ yokluğuna kadar değişirler. Çoğu defektler doğumdan hemen sonra ve bebek hastaneden çıkmadan önce düzeltilirler. Bazıları ise böyle değildir. Bunların oluşturduğu semptomlar arasında kusma, cildin sarı dış kolorasyonu (sarılık), mavi bebek (belirli kalp defektleri sonucu), yutma zorluğu bulunur. Nadiren, bu defektler ATT için çok önemli aciliyetleri oluşturur. Bu gibi hastalar uygun teşhis ve tedavi için mümkün olduğunca çabuk nakledilirler. Çevresel Sebepler Hava, suya bağlı yaralanmalar, elektriksel tehlikelerden başka, büyük çoğunluktaki tıbbi acillerde çevresel sebepler vardır. Bunlar Bölüm 27'de "Zehirler, Isırıklar ve Sokulmalar" diye gruplanmıştır. ATT, bu tip bazı problemlerle karşılaşacaktır. Örneğin, birçok temel ev temizlik malzemesi inhale edildiğinde veya ağızla alındığında zehirlidir. Yılan, arı, yabanarısı, köpekler ve diğer hayvanların sokma ve ısırıkları hemen her gün olur. Polen, yiyecek, enjekte edilen toksin ve diğer ajanlara karşı allerjiler sonsuzdur. Yaralanmanın semptom ve şiddeti direkt olarak ŞEKİL 26.2 Akciğerin bakteriyel bir enfeksiyonu olan pnömonili bir hastanın göğüs filmi. Temiz sol akciğere göre sağ akciğerdeki harabiyete (beyaz alan) dikkat ediniz. ajanın toksisitesine, hastanın maddeye duyarlılığına, ajanla karşılaşma derecesine bağlıdır. Acil tedavi, hastaları çevresel tehlikelerden korumaktan kardiopulmoner resüsitasyon yapımına kadar değişir. çevresel tehlikelere bağlı medikal aciliyetlerin sıklığından dolayı, ATT zehirlenme, ısırma ve sokmadan oluşan hastalık ve yaralanmaların semptomları ve tedavisiyle aşina olmalıdır. Bilinmeyen ve Gizli Sebepler Bazı medikal acillerin sebebi bilinmez veya belli değildir. Bazı hastalıkların kesin sebepleri yoktur. Örneğin, epilepsi böyle bir hastalıktır. Sıklıkla spesifik bir beyin yaralanmasını izler, fakat bayılma, beyin tümörü veya yüksek ateş de sebeplerdendir. çoğu kez spesifik olarak bulunan bir sebep yoktur. çoğu değişik organ ve vücut sistemlerinin sebebi bilinmeyen hastalıkları vardır. Bundan dolayı çok sayıda medikal aciller spesifik sebeplerle gruplandırılamaz. KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER Medikal Rahatsızlık ve Hastalıkların Semptom ve Belirtileri Semptom hastanın söylediği şikayetlerdir. Bu hastanın yorumuna bağlı ve sıklıkla onun korkusunun ortaya çıkış şeklidir. Aynı semptom farklı bireyler tarafından çok değişik yorumlanabilir. Ama, semptomlara örnekler ağrı, korku ve yutma, soluma, idrar yapma gibi fonksiyonlarda zorluklardır. Klinik belirti hekim veya ATT tarafından görülen veya açığa çıkartılan fiziksel bulgulardır. Bu emin, görülebilen, sıklıkla dokunulan hastalık belirtisidir. Ana klinik semptomlara örnekler hassasiyet (lokal veya difüz) şişme, kızarma veya paralizi (hareket edememe)' dir. Genelde, semptom ve belirtiler tutulan organ ve sistemle ilişkilidir. çoğu medikal aciller ateş, titreme, halsizlik gibi sistemik (generalize) semptom ve belirtilerle birliktedir. Tedavi gerektiren spesifik hastaların belirti ve semptomları hangi dokuların hasta olduğuna ve hastalıklı dokulara bağlı fonksiyon kaybı miktarıyla ilişkilidir. Tablo 26.1'de belirti ve semptomların özeti bulunmaktadır. MEDİKAL RAHATSIZLIK VE HASTALIĞIN KRONOLOJİSİ Çoğu hastalıklar yıllar boyunca yavaş yavaş gelişirler ve ilk yıllarda semptomları yaparlar. Has- TABLO 26.1 Tıbbi Aciller: Ana 5emptom ve Belirtiler BÖLÜM 26 . TIBBİ ACİLLER talık ilerleyince semptomlar sıklaşır ve şiddetlenir, genelde hastanın medikal tedaviyi istemesini zorlar. ATT için bu hastanın akut semptomları (birden başlayan), kronik semptomları (yavaşça gelişen) veya periyodik semptomları (aralıklarla tekrarlayan) anlamındadır. Hastalığın anamnezi, ATT'ye hastanın semptomlarının sebebini bulmada yardım eder. Anamnez hasta, aile veya arkadaşlarından alınır. Akut Medikal Aciller Akut medikal aciliyetin en iyi örneği akut miyokard enfarktüsü veya kalp krizidir. Bu birden başlar, sıklıkla önceden bir şikayeti yoktur ve şiddetli semptom ve belirtiler gelişerek hemen, agresif tedavi gerektirir. Kronik Hastalık Kronik hastalık, ATT'ye değişik şekilde görü nür. Örneğin, kronik obstrüktif akciğer hastalığı veya amfizem daima solunum zorluğuyla birliktedir. Ana hastalık hep varolmasına rağmen kişi, problemi komplike eden bir faktör eklenmediği sürece durumu tolere eder. Basit bir enfeksiyon, çok fazla sıvı veya saman nezlesi gibi, hafif allerjik bir cevap solunumun akut dekompansasyonu tetikler. Kronik hastalıklı kişiler vakayı takip eden doktorlar için değersiz olabilen kayıtlı anamneze daima sahiptirler. Uyanık bir ATT sıklıkla bu anamnezi elde edebilir. Periyodik Hastalık Bazı problemler periyodiktirler, bunlar aralıklarla tekrarlayan ve semptomlar arası dönemde hastalıkla ilgili hiçbir bulgu bulunmayan problemlerdir. Örneğin, epilepsili hastalar kasılmalar arası dönemde normal yaşamlarını sürdürürler. Spesifik ve şiddetli allerjisi olan bir birey allerjik reaksiyon yapan maddeyle karşılaşana kadar normaldir. Kronik hastalıklı kişilere ters olarak, periyodik hastalıklı insanlar hastalık episodları dışında zamanın büyük kısmında iyidirler. ATT Sizsiniz... 1. 2. 3. 4. ŞEKİL 26.3 Akut barsak obstrüksiyonlu bir hastanın filmi Gazla distandü ince barsağa dikkat ediniz. Siz hastada serebrovasküler hastalıktan şüphelenmektesiniz. Semptomları baş ağrısı, baş dönmesi ve halsizliktir. Olası klinik belirtileri anlatınız. Hastanız diabeti olduğunu söylüyor. Bu hastalık neoplastik bir olayla mı, yoksa endokrin bir olayla mı ilişkilidir? Olayın neresi disfonksiyoneldir? Hastayı muayene edip semptom ve belirtilerini kaydedersiniz. Bu neyi ifade eder? Sistemik belirti ve semptomlardan bazı örnekler veriniz. Bir hastanın semptomlarının akut, kronik veya periyodik olması sizin için neden önemlidir? Zehirlenmeler, Sokmalar ve Isırıklar GİRİŞ AMAÇLAR Çocuklar ve yetişkinlerin binlercesi her sene, zehirli maddeleri yutar, inhale eder, enjekte eder veya yüzeysel kontakt kurarlar. Bunların çoğu kazayla zehirlenmelerdir, maksatlı zehirlenmeler ve intiharlar da istatistiklere katılır. ATT zehirlenme vakalarında birçok sorumluluğa sahiptir. 27. Bölümde toksik maddeleri tanımadan, zehirlenmenin çeşitli tiplerini tedavi etmeye kadar değişen geniş bir alanın sorumluluğu anlatılır. 27. Bölümde ayrıca sokma, ısırma ve diğer ilgili problemler de anlatılmaktadır. Çoğu sokma ve ısırmalar, yaralanmalardan daha ağrılı, bazen hayatı bile tehdit edebilecek potansiyelde tehlikelidirler. Örneğin bazı insanlar balarısı, yaban arısı ve eşekarısına çok allerjiktir. Köpek ısırıkları, üzücü kuduz hastalığına neden olabilir, Yılan ve örümcek ısırıklarının ciddiliği türlerin zehirliliğine bağlıdır. Bundan dolayı 27. Bölümün çoğu ısırık ve sokmalara karşı oluşan ciddi reaksiyonlar sonucundaki semptomları tanımayı ve zehirsiz türlerle, zehirli yılan ve örümcekleri birbirinden ayırmayı içerir. Bölümün son kısmı insan ısırıkları ve deniz hayvanlarına bağlı yaralanmalar gibi iki tane çoğunlukla ihmal edilmiş konuyu anlatmaktadır. 27. Bölümün amaçları: • kazayla veya maksatlı zehirlenme problemleri hakkında ve zehir kontrol merkezlerinin lokalizasyonu hakkında bilgili olmak. • zehirlenme semptomlarını tanımak ve toksik maddeyi teşhis etmek. • sindirilen, yüzeysel inhale edilen ve enjekte edilen zehirlerin acil tedavisini öğrenmek. • yiyecek ve bitki zehirlenmesi için acil tedaviyi öğrenmek. • balarısı, yabanarısı veya eşekarısı ısırmasına karşı anafilaktik bir reaksiyonun ciddiliğini bilmek. • akrep sokması ve örümcek ısırığını teşhis etmek ve nasıl tedavi edildiğini öğrenmek. • zehirli yılanları zehirsizlerden ayırt etmeyi ve yılan ısırıklarının acil tedavisini öğrenmek. • kuduzun ciddiyetini ve köpek ısırıklarıyla ilişkisini anlamak. • insan ısırığı ve deniz hayvanlarına bağlı yaralanmaların acil tedavisini öğrenmek. ZEHİRLER Zehir, sindirildiğinde, inhale edildiğinde, absorbe edildiğinde veya vücuda uygulandığında, enjekte edildiğinde veya vücutta geliştiğinde, küçük miktarlarda kimyasal etkileriyle yapıya hasar veren veya fonksiyonunu bozan maddeler şeklinde tanımlanır.1 Bu tanımın kilit elemanları "küçük miktarlarda olması" ve "kimyasal etkileriyle" cümleleridir. Çok küçük miktarlardaki zehir çok fazla hasara veya ölüme sebep olabilir. Vücuttaki yaralanma, travmadaki gibi fiziksel değil kimyasaldır. Zehirler hücrelerin normal metabolizmasını değiştirerek veya onları harap ederek etki eder. Zehirlenme, sindirim, inhalas- yon, enjeksiyon, cilde veya mukozaya yüzeysel uygulama veya burada absorbsiyon gibi çeşidi sebeplere bağlı olabilir. Her yıl binlerce çocuk ve yetişkin zehirlenir. 1977' de katı ve sıvıyla, kazayla zehirlenmeler sonucunda 3374 ölüm olmuştur. Bunların, 2/3'üilaçlardandır. Bu istatistiklerin tam olarak bildirildiği en son yıldır.2 Maksatlı zehirlenmeler 1. 2. Dorland's Illustrated Medical Dictionary, 24. baskı. W.B. Saunders Co., Philadelphia and London, 1965. Metropolitan Life Insurance Company: Statistical Bulletin, 61(2), Nisan-Haziran 1980. BÖLÜM 27 . ZEHİRLENMELER, SOKMALAR VE ISIRIKLAR ve intiharlar sayıyı arttıracaktır. 1977'de çocuk zehirlenmelerinde ölüm oranının 5 yaşın altında % 60 azaldığı ve yaşlı grupta belirgin arttığı belirtilmiştir. 1982'de ilaç dışı katı ve sıvılarla zehirlenmeler 612 ölüme sebep olmuştur, 474 erkek ve 138 kadın.3 Bu yıl içinde, ölenlerin % 4'ü 10 yaşın altında, % 12'si 10-24 yaşlarında, % 36'sı 25 ve 44 yaşlarında, % 37'si 45-64 yaşları arasında ve % 11'i 65 yaşın üzerindedir. Bu sayılar, kazayla zehirlenmelerin pediyatrik yaş grubundan uzağa kaydığını kanıtlamıştır. 1977'de bütün yaşlardaki zehirlenmelerin kabaca 2/3'ü ilaç kullanımına bağlıdır. Bundan sonra da zehirlenmelerin dağılımında belirgin değişiklik olmamıştır.4 Bu sayının % 9'u barbitüratlar, % 15'i opiyatlar ve % 51'i bildirilmemiş ilaçlardır. Önceki sayılar barbitürat ve opiyat aşırı dozuna bağlı belirgin mortalite göstermiştir. Bu eğilim değişmiştir, ancak sadece öncekinden çok daha değişik drogların bulunduğunu yansıtmaktadır. Kazayla oluşan zehirlenme ölümlerinin 1/3'ü ilaçlardan başka katı ve sıvı ajanlarla oluşur. Diğer ajanlardan oluşan ve yaşa bağlı mortalite, ilaca bağlı ölümlerle çok yakın paralellik gösterir. Zehir Kontrol Merkezleri Birkaç yüz zehir kontrol merkezi Birleşik Amerika'nın çeşitli yerlerinde bulunur, bunların çoğu büyük hastanelerin acil bölümlerinde bulunur. çoğu bağımsızdır. Bu zehir kontrol merkezlerinin telefon numaraları kolaylıkla bulunur. Zehir kontrol merkezlerinde çalışan personel sık kullanılan ilaçlar, kimyasal maddeler ve zehirli olabilecek maddelerin hepsinin hakkındaki bilgilere sahip olmalıdır. Bu ajanların her birini zararsız hale getiren spesifik antidotları hakkındaki bilgiler bulunur ve elde mevcutsa, zehirin uygun acil tedavisi yapılır. Bu merkezlerin çoğu 24 saat çalışır ve zehirlenme problemi varsa bunlarla ilişki kurmak şarttır. Genellikle hem ticari ve hem jenerik isimleri altındaki spesifik ajanlarla ilgili bilgiler sağlanabilir. ATT yakındaki zehir kontrol merkezlerinin yerlerini ve telefon numaralarını 3. Sağlık İstatistikleri Ulusal Merkezi, yayımlanmamış data. 4. Zehir Kontrol Merkezi için Ulusal Merkez: Zehirlenme Takibi ve Epidemiolojisi Dalı, yayımlanmamış istatistikler. bilmelidir. Doğal olarak, ATT spesifik vakanın doğası hakkında hemen bilgi vermelidir. Zehirlenme olduğunda, hastanın boyu, kilosu, yaşı ve şüphelenilen ajanın tanımı yapılmalıdır. Hemen zehir kontrol merkezleriyle ilişki kurulur ve spesifik bilgiler aktarılır. Bazen zehir kontrol merkezleri ipeka şurubu kullanılarak kusmanın tahrik edilmesini önerir. ATT ilacı vermeli ve hastanın naklini düzenlemeye başlamalıdır. Genellikle bir doz ipeka 20 dakikada etkili olmazsa, bir tekrar doz daha verilir. ATT ikinci dozu bekleyerek nakli geciktirmemelidir. Zehirlerin agresif tedavisi, özellikle sindirim yoluyla alınanlarda, hayat kurtarıcıdır. Bu tip tedavi acil bölümde en iyi uygulanılır. Zehirlenme Kurbanlarını ve Toksik Maddeleri Teşhis Etme ATT'nin başlıca sorumluluğu zehirlenmenin oluşup oluşmadığını tanımaktır. Bir kişinin zehirli madde aldığından hafif bir şüphe varsa, ATT hemen zehir kontrol merkeziyle ilişki kurmalı ve acil tedaviye başlamalıdır. Çeşitli zehirlenmelerin bazı temel belirti ve semptomları bulantı, kusma, karın ağrısı, diyare, pupillaların konstriksiyonu veya dilatasyonu, aşırı tükrük salgısı, terleme, solunum zorluğu veya konvulsiyonlardır. Solunum yetersizse siyanoz oluşur. Bazı kimyasal birleşikler cilt veya mukozaların enflamasyon veya yanıklarına sebep olur. Kızarma, su toplanması veya şiddetli yanıklar oluşabilir. Ağızda yaralanmaların bulunması, ağızdan alınan kostik ajanları belirten kuvvetli bir ipucudur. Daha sonra ATT zehirin doğasını açıklamaya çalışır. Ters dönmüş şişeler, saçılmış haplar, kimyasal maddeler veya ters dönmüş, hasara uğramış bitkiler gibi görünen objeler ipucu verebilir. Her şüpheli materyal plastik bir poşete konulmalı ve hastaneye götürülmelidir. Hasta kusarsa materyal plastik poşete konulur ve analiz için hastaneye götürülür. Şüpheli materyali, biriktirilen kusmuğu taşımak, hastaya resüsitasyon ve gerekli bakımın sağlanmasından sonra yapılacak en önemli şeydir. Biriktirilmiş maddelerin bulunduğu kaplar taşınmalıdır. Spesifik unsurlar dosyaya liste halinde yazılır. Ayrıca şişedeki hapların sayısı, ilacın ismi KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER ve konsantrasyonu araştırılır. Maddelerin içeriği hakkındaki bilgiler acil bölümdeki doktorlara çok yardımcı olacaktır. Bir kapta ne kadar maddenin kaldığının bilinmesi, hekime ne kadarının alındığı hakkında bilgi verebilir. çoğu zehir kontrol merkezlerinde marka isimleri bilinir ve spesifik kimyasal içerikleri hakkında emin olunabilir. Bazen üretici ile kaptaki maddenin spesifik tanımı için ilişki kurulabilir. Hastayla birlikte kap da götürülür, ATT uygun tedaviyi hemen yapabilir ve böylece hayat kurtarır. Sindirilen, Yüzeysel, İnhale Edilen ve Enjekte Edilen Zehirler Çoğu zehirlerin spesifik antidotu veya panzehiri yoktur. Hastaya yapılan destek, sıkıntılı bir ebeveyn i sakinleştirmekten kardiopulmoner resüsitasyon uygulamaya kadar geniş aralık içerir. Genelde zehirlerin en önemli tedavisi dilüsyon ve ajanın fiziksel olarak çıkartılmasıdır. Bu cildin bol suyla yüzeyinin yıkanması, su veya süt içilmesi ve ağızdan alınan maddeler için kusmanın tahriki veya inhale edilen zararlı ajanlar için oksijen uygulanmasıyla sağlanır. Enjekte edilmiş belli zehirler için spesifik antidot gerekir. Enjekte zehirlerin vücuttan çıkartılması veya dilüsyonu zor olduğundan tehlikeli problemlere yol açarlar. Ağız Yoluyla Alınan Zehirler Ağızla alınan zehirli maddeler, ilaçlar, içecekler, ev ürünleri, kontamine yiyecekler veya bitkilerdir. Çocuklar sıklıkla ev kazası zehirlenmelerinin kurbanlarıdır (Şekil 27.1). Kontamine yiyecekler dışında, yetişkinler intihar amacıyla veya cinayet kurbanı olarak zehirli maddeleri ağızdan alırlar. Ağız yoluyla oluşan zehirlenmelerin büyük çoğunluğunu ilaçlar yaparken 1!3'üne temizlik maddeleri, sabunlar, asitler ve alkaliler gibi sıvı veya katı ajanlar sebep olurlar. Bitki zehirlenmeleri, çeşidi çalı veya funda yapraklarını kopartan ve ısıran çocuklar arasında belirgindir (teknik olarak ağız yoluyla zehirlenme olan yiyecek zehirlenmesi ayrı bölümlerde açıklanmıştır). Ağızdan alınan bir ajanla zehirlenme tespit edilirse, yapılacak ilk iş midedeki ajanı dilüe etmek- ŞEKİL 27.1 Ufak bir çocuk her maddeyi tatmak veya yutmak eğilimindedir. Dikkat edilmezse bu çocuklar tehlikeli bileşiğin kazara yutulmasına bağlı olağan bir kurbandırlar. tir. Zehir gastrik irritan bir maddeyse su veya bir, iki bardak süt içirilir. İkinci basamak zehirin fiziki olarak çıkartılması için hastada kusmayı tahrik etmektir. Kusma, hasta bilinçli ve oryante ise ve özellikle zehir kontrol merkezi direktif vermişse uyarılır. Kusma ipeka şurubunun oral olarak uygulanmasıyla (1 yaşından küçük çocuklar için 1-2 çay kaşığı, daha büyük ve yetişkinler için 3 çay kaşığı) kolaylıkla tahriklenir ve daha sonra bir bardak su içirilir. İpeka verildikten sonra hasta hemen nakil edilir. çoğu hasta 15-20 dakika sonra ambulans içinde kusacaktır. Kusmuk saklanır. Kusma 20 dakika gerçekleşmezse tek bir doz daha yapılır. Nakil olayı etkin dozu uygulamak için geciktirilmemelidir. İkinci dozdan sonra da kusma olmazsa, hasta acil servise varmadan önce gastrik lavajla ipeka şurubu mideden çıkartılmalıdır. Hasta kusarsa, ATT hava yolunun temiz olduğundan emin olmalıdır. Hasta yatıyorsa başı bir tarafa çevrilmeli, ayaktaysa bir lavabo veya leğene eğilmesi sağlanmalıdır. Hasta kusmaya devam ediyorsa, ATT kusmuğun aspirasyonunu önlemek için uyanık olmalıdır. ATT aşağıdaki durumlarda kusmayı tahriklememelidir: BÖLÜM 27 . ZEHİRLENMELER, SOKMALAR VE ISIRIKLAR 1. Hastanın şuuru kapalıysa, yarı kapalıysa veya konvülsiyonu varsa. 2. Zehir kuvvetli asit, çamaşır suyu veya kuru temizleyici ve ağız veya dudaklarda belirgin yanıklar oluşturan korozif bir maddeyse. 3. Zehir kerosen, gaz, çakmak yakıtı veya mobilya cilası gibi petrol ürünleri içerebilir. Bu ajanlar akciğerlere aspire edilirse ciddi kimyasal pnömoniye sebep olurlar. Bazı maddelerin aktif kömürle lokal absorpsiyonları en iyi uygulamadır. Bir çorba kaşığında iyice karıştırılır ve bir bardak suya dökülür, bu kullanılan dozdur. Bu tedavi zehir kontrol merkezinin alınan maddenin hakkındaki bilgiyi edindikten sonra verdiği direktifler doğrultusunda yapılır. Aktive kömür ipekanın etkisini engellediğinden, ipeka uygulanmasından sonra aktif kömür verilmez. Çoğu çocuklar bu kirli simsiyah maddeyi yutmaktan korkarlar. Sıklıkla bu maddenin alınması için onların gönlünü yapmak gerekir. Hiçbir zaman ATT birisinin ağzına bunları zorla sokmamalıdır. Sindirim yoluyla zehirlenmelerin çoğu ilaçlardandır. Bunların çoğu opiyatlar, sedatifler veya barbitüratlardır. Bu durumda, ATT santral sinir sistemi depresyonu ve özellikle solunum depresyonuna bakmalıdır. Hastalar, bu ajanlar gastrointestinal kanaldan hızla emildiklerinden,agresif ventilasyon desteği ne ve kardiopulmoner resüsitasyona muhtaçtırlar. ATT temel hayat desteğinin yanında çok az şey yapabileceğinden, hasta hızla acil servise nakledilmelidir. Yüzeysel Etkili Zehirler Birçok korozif madde cilt, mukoza veya gözlere direkt etkiyle zarar verebilir. Asitler, alkaliler ve bazı petrol veya benzen ürünleri çok hasar vericidir. Bu ajanlarla karşılaşan alanlarda enflamasyon, kimyasal yanıklar veya spesifik döküntü veya lezyonlar oluşur. Kontakt zehirlenmelerin acil tedavisi irritan veya korozif maddelerin olabildiğince çabuk uzaklaştırılmasıdır. Kuru maddelerin tozları temizlendikten sonra etkilenmiş olan bölge sabun ve suyla veya duş altında bol bir şekilde yıkanır. Hastanın üzerine büyük miktarda madde dökülünce bolca yıkama en hızlı ve etkili tedavidir. Zehir veya irritan maddeyle kontamine olmuş giyecekler olabildiğince çabuk çıkartılır ve akar suyla cilt temizlenir. Gözdeki kimyasal ajanlar birkaç dakikada hızlı ve bol irrigasyonla tedavi edilir. Asit maddeler için en az 5 dakika ve alkaliler için 1520 dakika irrigasyon gereklidir. Bu ilerde 39. Bölümde anlatılmıştır. Derideki maddeleri nötralize etmek için zaman harcanmamalıdır. Bunlar hemen suyla yıkanarak uzaklaştırılır. Bu prosedür maddeyi kimyasal olarak nötralize etmekten daha hızlı ve etkilidir. Etkilenmiş alanın suyla yıkanmasındaki bir istisna, ATT’nin ajanın suyla kimyasal olarak şiddetle etkileştiğini bildiğinde olur, örneğin fosfor ve elemansal sodyum kuru ve katı kimyasal maddelerdir ve suyla karşılaşınca yanıcıdırlar. Bu maddelerle karşılaşma sıklığı azdır. Diğer kuru kimyasal maddeler silkelenerek uzaklaştırılır. Hastanın elbiseleri çıkartılır ve kuru örtüler yanı k alana kapatılır. Hasta ileri bakım için hastaneye nakledilir. İnhalasyonla Alınan Zehirler Doğal gaz, karbon monoksit, klor veya diğer gazların inhalasyonuyla zehirlenmede acil tedavi hastayı temiz havaya çıkartmaktır. Uzun süreli inhalasyona maruz kalan hastalar oksijen desteği ve temel yaşam desteğine ihtiyaç gösterirler. Acil ortamında zararlı dumanın inhalasyonu kola yolduğundan, ATT hastalar gibi kendilerini de korumalıdırlar. Bazı inhalasyon zehirleri, örneğin karbon monoksit, kokusuzdur ve akciğerlere zarar vermeden hipoksi yapar. Klor gibi bazıları çok irritandır ve pulmoner ödeme, hava yolu obstrüksiyonuna neden olur. İnhalasyon zehirlerine bağlı hipoksi, pulmoner ödem veya hava yolu obstrüksiyonu için oksijen gereklidir. Aspirasyon ve ventilasyon desteği gerekli olabilir. Bu hastalar olabildiğince çabuk nakledilmelidir, çünkü bazı inhalasyon ajanları progresif akciğer hasarına sebep olurlar. çoğu kere, bu hastalar akciğer fonksiyonları normale dönene kadar 2 veya 3 gün yoğun bakımda kalırlar. KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER Enjekte Edilen Zehirler Enjeksiyonla zehirlenme hemen daima kasıtlı aşırı doz ilaç verilmesiyle olur. Bu problem 35. Bölümde anlatılmıştır. Diğer enjeksiyon zehirlenmelerinin kaynağı böcek veya hayvan ısırık ve sokmalarıdır. Enjeksiyon sahasının etrafında şişme başlarsa yüzük, küpe, bilezikler hemen çıkartılır. Enjeksiyon yerinin altına ve üstüne konstriksiyon bandı uygulanır. Bant venlerdeki kan akımını oklüze veya bloke edecek şekilde bağlanır, venöz bir turnike yapılır. Arteriel kan akımı kesilmemelidir ve hastanın nabzı konstriksiyon bandının distalinde palpe edilebilir olmalıdır. Bir buz paketi enjeksiyon yerindeki lokal ağrı ve şişmeyi azaltabilir. Genelde, enjekte zehirleri dilüe etmek veya uzaklaştırmak imkansızdır. Genellikle bunlar vücuda hemen absorbe olurlar veya yoğun lokal doku hasarına sebep olurlar. ATT hızlı absorbsiyondan dolayı temel yaşam desteğine hazırlanmalıdır. Şiddetli lokal doku hasarında kompleks operatif girişimler gerekir. Bundan dolayı acil servise hemen nakil şarttır. zehirlenmesinin en sık sebebi stafilokoklardır, bazı türleri potent toksin yaparlar. Bu ajan kilisede akşam yemekleri veya diğer büyük toplantılarda aralıklı yiyecek zehirlenmelerinden sorumludur. Burada neden yiyeceğin önceden hazırlanıp saatlerce sıcak olarak saklanması ve bakterilere gelişme ve toksin yapma şansının oluşmasıdır. Alındıktan 1-3 saat sonra stafilokok besin zehirlenmesi şiddetli gastrointestinal problemlerle (bulantı, kusma ve diyare) sonuçlanır. Genelde bu episod 6-8 saatin üstündedir. Toksin alınımın en sık şekli botulizmdir. Sıklıkla fatal olan bu hastalık uygunsuzca konservelenmiş yiyeceklerde bakteri sporunun gelişip toksin yapmasına bağlıdır. Alındıktan 24 saat sonra semptomlar gelişir ve hasta yaşarsa haftalarca sürebilir. Genellikle ATT akut gastrointestinal problemlerin spesifik sebeplerini birbirinden ayırt etmeye çalışmamalıdır. Teşhis için acil servise nakil istenir. Bir gruptaki iki veya daha fazla birey aşikar olarak aynı problemlere sahipse, şüphelenilen yiyecek de götürülmelidir. Bitki Zehirlenmesi Yiyecek Zehirlenmesi "Bozulmuş yiyecekle zehirlenme" terimi 1870'de söylenmiş ve yiyecek zehirlenmelerinde sıklıkla kullanılmıştır. Ancak bu nonspesifiktir ve problem hakkında çok az şey anlatır. Yiyecek zehirlenmesi kontamine yiyecek veya bakteri taşıyan yiyeceklerle oluşur. İki tip vardır. Birinde bakterinin kendisi, diğerinde bakterinin toksini hastalığı yapar. Birinciye örnek tifodur, bakterinin (Salmonella typhi) ağız yoluyla alınımıyla meydana gelir. Alındıktan 72 saat sonra karakteristik gastrointestinal problemleri gelişir. Sadece canlı bakteri hastalığı yapar. Diğer tip organizmalar, hafif intestinal şikayetlere sebep olabilir. Genelde, iyi pişirilmeyle bakteriler ölür ve uygun mutfak temizliği pişirilmemiş yiyeceklerin kontaminasyonunu önler. Bazı kişiler belli bakterilerin taşıyıcısıdır. Bu durumlarda, hastalığın bu taşıyıcılardan yayılması önemli problemleri oluşturur. Önceden oluşmuş bakteriyel toksinlerin alınımı yiyecek zehirlenmesinin esas sebebidir. Yiyecek Her yıl bitki zehirlenmesine bağlı birkaç bin vaka olur, bazen daha çoktur. Birçok ev bitkisi zehirlidir, çocuklar tarafından özellikle meme başı gibi acayip görünüşlü yaprakların kazayla alınmasına bağlıdır. Bazı zehirli bitkiler lokal cilt irritasyonuna neden olurken, diğerleri dolaşım, gastrointestinal veya santral sinir sistemini etkiler. Dolaşım Sistemi Zehirli bitki alındıktan 30-50 dakika sonra dolaşım etkilenir, hasta taşikardi (hızlı kalp ritmi), kan basıncı düşmesi, terleme, halsizlik ve soğuk, nemli, yapışkan cilt gibi dolaşım kollapsının klasik belirtilerini gösterir. Dolaşım kollapsı yapan bitki zehirlenmeleri için etkili antidot yoktur. Tedavi şoktaki gibidir. Hasta ayakları yukarıda olmak üzere yatırılır, oksijen verilir ve hasta hemen hastaneye sevk edilir. Şuuru açık, oryante bir hastaya kusmayı tahrik için ipeka şurubu verilir. Kusmuk saklanır, hastaneye götürülür. Bitki veya en az birkaç yaprağı daha ileri inceleme için BÖLÜM 27 . ZEHİRLENMELER, SOKMALAR VE ISIRIKLAR götürülmelidir. Gastrointestinal Bozukluklar Bazı bitkilerin küçük miktarları şiddetli gastrointestinal bozukluklar yapabilirler. Bitki alınımına bağlı oluşan gastrointestinal bozukluklar diğer toksik maddelerin yaptıklarıyla aynıdır, kusma, diyare ve kramplar. Alındıktan 20-30 dakika sonra semptomlar başlayabilir. Hasta kusarsa, kusmuk toplanır. Kusmaya olabildiğince müsaade edilir ve hasta acil bölüme nakledilir. Bitkinin ne olduğu anlaşılmışsa, zehir kontrol merkezinin direktifiyle kusma tahriklenir. Bitkilerdeki bazı maddeler ağız ve boğaz mukozasını lokal olarak irrite eder. Bu durumlarda irritasyonu arttırmak makul değildir. Gastrointestinal semptomlar alındıktan hemen sonra oluşursa, kusmayla hasta maddeden kurtarılır. Semptomlar geç ise en iyinin yapılması muhtemel değildir. Yapraklarının alınması veya tüm bitkinin acil bölüme götürülmesi toksini teşhis etmeye yardım edebilir. meydana gelir. Cilt irritanlarının acil tedavisi cildin su ve sabunla temizlenmesidir. Bu tedavi, zehirle karşılaştıktan sonraki 30-60 dakika içinde yapılırsa en etkilidir. Bazı hastalara, semptomların uzamasından dolayı, tıbbi girişimler gerekebilir. Temel bir ev bitkisi olan diffenbahya ile cilt ve mukoz membranların irritasyonu spesifik bir problemdir (Şekil 27.3). Bu bitkinin yaprağı çiğnenince, oral mukoza ve üst solunum yolu örtüsünün şiddetli irritasyonu olur. Bu irritasyon yutma, solunum ve konuşma güçlüğüne neden olur. Parsiyel ve daha sonra komple hava yolu obstrüksiyonu meydana gelebilir. Bundan dolayı bu bitkiye konuşma dilinde "sessiz bambu" denir. Acil tıbbi tedavide hava yolu açık tutulur, oksijen verilir ve solunum desteği için olabildiğince çabuk hastaneye nakil edilmelidir. Merkezi Sinir Sisteminin Hastalıkları Zehirli bitkiler bazen santral sinir sistemini etkiler. Bunun gibi problemlerin belirtileri depresyon, hiperaktivite, heyecanlanma, stupor, mental konfüzyon veya komadır. Bu tip zehirlenmede tedavi temel yaşam desteğinin yapılmasıdır. Nakil sırasında komple ventilasyon desteği gerekir. Stupor veya koma belirtileri gösteren hastalarda kusma tahriklenmez. Hasta, mümkünse bitki örneği veya yapraklarıyla birlikte hemen hastaneye götürülmelidir. Cilt İrritanları Bitki zehirlenmesinin en sık görülen şekli cilt irritasyonudur. Problemler kaşıntı, yanma ve 10kal kabarcıkların oluşmasıdır. Bu tip reaksiyonlara en sık yol açan bitki türlerinden biri sarmaşıktır (Şekil 27.2). Genellikle cilt irritasyonu bitkiyle direkt ilişkiden ve bitkinin öz suyunun ve sıvısının cilt üzerinde yayılmasından oluşur. Bu bitkilerle ilişkide nadiren taşikardi, hipotansiyon veya solunum zorluğu gibi sistemik semptomlar ŞEKİL 27.2 Sarmaşığın öz suyuyla zehirlenmeye bağlı kaşınma, kabarcıklar oluşur. Şiddetli vakalar enfekte olabilir ve tıbbi tedavi gerekebilir. KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER Balarısı, Yabanarısı, Eşekarısı, Yellow jacket ve Karınca Sokmaları ŞEKİL 27.3 Diffenbahya alındığında ağız ve boğazda şiddetli irritasyon ve şişmeye sebep olan bir ev bitkisidir. SOKMALAR Böceklerin birçok değişik tipleri sokma veya ısırmayla ağrı yapar. Bunların bazıları potansiyel olarak tehlikelidir. Balarısı, yabanarısı, eşekarısı, bazı karıncalar, akrepler, bazı örümceklerin sokma ve ısırmaları buna sebep olabilir. Hymenoptera, balarısı, yabanarısı ve eşekarılarının 100.00'in üzerinde türü vardır. % 65'ini balarısı, yabanarısı ve eşekarısı sokmalarının oluşturduğu çeşitli böcek sokmalarına bağlı ölümler yılan sokmalarından sayıca daha fazladır. Birçok balarısı, yabanarısı ve eşekarısının sokma organları karından çıkan küçük, lümenli bir iğnedir. Zehir bu iğneyle doğrudan cilde enjekte edilir. Balansının iğnesi keskin uçlu ve kancalıdır, bundan dolayı geri çekilemez. Balarısı soktuktan sonra uçarken bağırsaklarını dışarı çıkartır. Yaban veya eşekarılarının iğneleri kancalı olmadığından tekrar tekrar sokabilirler (Şekil 27.4). Sokan böceği teşhis etmek imkansızdır, çünkü yaraladıktan hemen sonra uçarak uzaklaşırlar. Karıncaların bazı türleri, özellikle ateş karıncaları, tekrar tekrar ısırabilirler ve ısırma bölgesine irritan bir toksini enjekte ederler. Bu ısırıklar genellikle ayak ve bacaklarda olur. Çok kısa bir zaman periyodunda hastanın multipl ısırıklara maruz kalması sık olmayan bir şey değildir (Şekil 27.5). Böcek sokma ve ısırmalarıyla oluşan semptomlar genelde yaralanma yerindedir. Sokma ve ısırmaların lokal semptomları ani ağrı, şişme, ısı artışı ve kızarıklıktır. Bazen kaşınmaya bağlı ciltte sert beyaz kabarıklık oluşur (Şekil 27.6). Bu yara- ŞEKİL 27.4 Birçok sokan böcekler karından çıkan küçük lümenli dikenle zehiri enjekte eder. Balarısının iğnesi kancalıdır ve geri çekilemez. Yabanarısının iğnesi kancalı değildir ve tekrar tekrar sokabilir. BÖLÜM 27 . ZEHİRLENMELER, SOKMALAR VE ISIRIKLAR ralanmanın spesifik tedavisi yoktur, bazen buz uygulanması hastayı rahatlatabilir. Böcek sokma ve yaralanmalarıyla oluşan şişkinlik çok büyük olabilir ve hastayı bazen korkutur. Bu sokmaların lokal bulguları ciddi değildir. Balarısının sokma organı, arı uçup gittikten sonra bağlı olduğu kastan dolayı yirmi dakika kadar zehiri enjekte etmeye devam eder, çünkü iğne yarada kalır. Balarısının soktuğu hastaya yardım eden kişi nazikçe iğneyi çıkartmalı ve arının karın bölgesini ciltten kazımalıdır. İğne sıkıştırıldığında hastaya daha fazla zehir enjekte ettiğinden, cımbız veya forseps kullanılmamalıdır. Bazı böcek ısırıkları birey tarafından sellülitin oluştuğu birkaç saat sonra veya kızarıklık yayıldıktan ve cilt şişmesi geliştikten sonra fark edilebilir. Bu hastalar yaralı alan immobilize edildikten sonra acil bölüme nakledilir. Tipik olarak ateş karıncaları çok yavaş iyileşen akut enflamasyon ve ülserasyon yapar. ŞEKİL 27.5 Ateş karıncaları Brezilya'dan gelmiştir ve bazı güney eyaletlerinde ciddi problemlere neden olurlar. irritan bir toksin enjekte ederler. Tekrar tekrar ısırabilirler ve bazı hastalar kısa zamanda çok sayıda ısırılırlar. Sokmalara Karşı Anafilaktik Reaksiyon Tüm hastaların yaklaşık % 5'i balarısı, yellow jacket veya yabanarısı zehirlerine allerjiktir. Bu allerji her sene 200 ölüme neden olur. Balarısı zehiri temelde allerji ve çok şiddetli reaksiyonlarla birliktedir. Allerjik bir kişide bu tip bir böceğin sokması anafilaksi denen hipersensivite reaksiyonuyla sonuçlanır. Generalize kaşıntı ve yanma, ürtiker (Şekil2l.7), dudaklar ve dilin şişmesi, bronkospazm ve hırıltı, göğüste sıkıntı ve öksürük, dispne, anksiyete, karın krampları ve bazen solunum yetersizliği oluşabilir. Böyle bir reaksiyon oluştuğunda tedavi edilmezse, respiratuar obstrüksiyona bağlı ölüm oluşur. Ciltte hızla ürtiker ve ödemin gelişmesi, hırıltılı solunum ATT'yi bir aşırı duyarlılık reaksiyonu geliştiğine dair uyarmalıdır. Bir an önce temel yaşam desteği sağlanmalıdır. Bu hasta birincil önemde hasta olarak hastaneye nakil edilmelidir. Oksijen verilmeli ve hava yolu açık tutulmalıdır veya tam kardiopulmoner resüsitasyon uygulanmalıdır. Mümkünse venöz turnikeler (bantların distalinde nabız palpabl) toksinin yayılmasını lokalize etmek için sokma sahasının üzerine ve altına yerleştirilmelidir. İğneyi yaradan çıkartmak için bıçak ağzının köşesiyle cilt nazikçe kazınır. Bir buz paketinin ŞEKİL 27.6 Böcek sokması veya ısırmasından sonra ciltte beyaz, sert şişme oluşur. ŞEKİL 27.7 Arı, yabanarısı, sokmalarından sonra görülen gelişebilecek anafilaktik reaksiyonu belirti/erden biridir. eşekarısı ürtiker gösteren 292 KısıM 6 . TIBBİ ACİLLER yara üzerine konulmasıyla toksinin absorbsiyon hızı yavaşlatılmaya çalışılmalıdır. Bu reaksiyonlardan oluşan ölümlerin 2/3'ü sokulduktan sonraki 1. saatte olur. Sokmalara karşı şiddetli allerjik reaksiyon anamnezi veren kişiler kullanıma hazır arı sokma tedavi takımlarına sahip olabilir (Şekil 27.8). Ticari olarak üretilmiş olan bu takımlar hekim tarafından aşırı duyarlı kimselere özel reçeteyle verilir. Takımlar, enjeksiyon için hazır şırıngaya konulmuş epinefrin içerir. Epinefrin, hava yolunda allerjinin etkilerini ters çevirerek bronkodilatasyon yapan hızlı etkili bir ajandır. Kısa süreli etkilidir ve akut rahatlama yapar. Çoğu takımlarda oral veya intravenöz antihistaminikler bulunur. Bu ajanlar, atakta sorumlu olduğuna inanılan histamin yapımını spesifik olarak önlerler. Genellikle etkilerinin başlangıcı yavaştır ve epinefrinden daha uzun süre etkilidirler. Hasta yapabiliyorsa hayat kurtarıcı bu ilaçları uygulamalıdır. Epinefrin kullanımı için spesifik bilgiler tedavi çantasında bulunmalıdır. Bilgilerin yokluğunda, 0,5 ml 1I1000'lik epinefrin solüsyonu intramüsküler (kas içine) veya subkütan (cildin hemen altına) enjekte edilir. Sıklıkla anafi- laktik reaksiyon gelişir ve ilerlerse bir zaman periyodunda birden fazla enjeksiyon yapılabilir. Enjeksiyonlar 5-15 dakikalık aralıklarla yapılır. Epinefrin enjeksiyonuyla taşikardi ve bazen anksiyete artışı, sinirlilik olabilir. Hastayı desteklemek amacıyla yapılan acil bakım tamamlanır ve hasta hemen hastaneye nakil edilir. Akrep Sokmaları Akrep ve örümceklerin her ikisi de aynı biyolojik gruptan (araşnida) sekiz bacaklı böceklerdendir. Akrepler az görülür, primer olarak güneybatı, çöllerde bulunurlar. Akrepler kuyruklarının sonlarında bir iğne ve zehir bezine sahiptirler (Şekil 27.9). Güneybatı çöllerindeki spesifik bir akrep olan Arizona akrebi sokması dışında, bunların yaralanmaları ağrılıdır, fakat tehlikeli değildir. Böcek sokmalarına bağlı ölümlerin % 4'ü akreplere bağlıdır. Akrep sokmasında 10kalize şişme, ağrı ve renk değişikliği oluşur. Arizona akrebi zehiri şiddetli sistemik reaksiyon yaparak dolaşım kollapsı, şiddetli kas kontraksiyonları, aşırı tükrük artışı, hipertansiyon, konvülsiyonlar ve kalp yetersizliğine sebep olur. Bu sokmanın acil tedavisi temel yaşam desteğinin sağlanmasıdır. Antivenin, hekim tarafından uygulanması gereken, zehiri etkisizleştiren antikorlar içeren serumdur. ATT, Arizona akrebi sokmasından şüphelendiği hastayı mümkün olduğunca çabuk tıbbi kontrole almalıdır. Temel yaşam desteğinin tüm elemanları uygulanır ve olabildiğince çabuk bir biçimde acil bölüme nakil edilir. Hatırlayın ki sadece Arizona akrebi bu ciddi probleme sebep olur. Bu özel akrep türü ülkenin başka hiçbir yerinde bulunmaz. ISIRIKLAR Örümcek Isırıkları ŞEKİL 27.8 Tipik bir arı sokma tedavi çantası. Daha önceden dozu belirlenmiş ve hazırlanmış epinefrinli şırınga bulunur. Gerekli uygulama ve özellikle kendi kendine tatbik için önerileri içermektedir. Böcek sokma ve ısırıklarından oluşan ölümlerin % 31'i örümceklere bağlıdır. Örümcekler çeşitlidir ve Amerika'da yaygındır. Kara dul örümceği ve kahverengi keşiş örümceği ciddi, bazen hayatı tehdit eden ısırıklara neden olurlar. Çoğu BÖLÜM 27 . ZEHİRLENMELER, SOKMALAR VE ISIRIKLAR ŞEKİL 27.9 Akrep sokması tehlikeden çok ağrılıdır. Zehir bezi ve iğne akrebin kuyruğunda bulunur. Güneybatı çölünde yaşayan Arizona akrebi tehlikelidir. Zehir şiddetli sistemik reaksiyona sebep olur. örümcek ısırıklarına bağlı yaralanmalar ciddi komplikasyonlar yapmaz. Karadul Örümceği Karadul örümceği uzun bacaklarıyla 2.5 uzunluğundadır, çok büyük değildir. Parlak siyahtır, belinde kum saati şeklinde açık kırmızı-kavuniçi renkli belirgin işaret bulunur (Şekil 27.10). Alaka dışında her eyalette bulunur. Binaların çevresindeki kuru, boş yerlerde, odun yığınlarında, molozların arasında bulunur. Genelde karadul örümceği ısırığı gözden kaçabilir. Isırıktan sonra o alan hissiz olana kadar kurban kendisinin ısırıldığını hatırlamayabilir. Zehir nörotoksikdir (sinir dokularına zehirli) ve spinal sinir merkezlerine direkt etki eder. Bu ısırıklarla oluşan sistemik problemler temel problemlerdir. Şiddetli kramplar, karın kaslarının tahta sertliğinde olması, göğüste sıkıntı ve 24 saatten sonra solunum zorluğu oluşur. Vücudun alt kısmındaki ısırıklarda batın semptomları daha sıktır. Vücudun üst ekstremiteleri ve vücudun üst kısmının ısırıklarında göğüs semptomları sık görülür. Diğer şikayetler, baş dönmesi, terleme, bulantı, kusma ve deri döküntüleridir. Genelde semptom ve belirtiler 48 saatten sonra azalır, fakat kas krampları ve onu izleyen ağrı, eziyet verici olabilir. Isırıklardan sonraki şikayetler şiddetli olurken, ölümler sık değildir (1950 ve 1960 arası 10 yılda 63 ölüm). Spesifik bir antivenini vardır. Bunun kullanımı çok şiddetli ısırıklara, 5 yaşından küçük çocuklara ve yaşlı, kimsesiz kişilere sınırlandırılmıştır. Bir hekim gerekli görürse uygulanır. Genelde karadul örümceğinin ısırmasında acil tedavi, gerekirse respiratuar distreste hastaya temel yaşam desteğinin sağlanmasıdır. Daha da sık olarak hasta ağrısının dinlendirilmesini ister. Birey sıklıkla ısırıldığını ve ısırık yerinin lokalizasyonunu fark etmez. Yer teşhis edilirse, buz paketi uygulanarak toksinin abzorpsiyonu yavaşlatılabilir. ATT daha sonra ağrı ve kas rijiditesi semptomlarının tedavisi için acil bölüme nakletmelidir. ATT için en önemlisi örümceği tespit edip hastayla birlikte hastaneye götürmesidir. Kahverengi Keşiş Örümceği Rengi donuk kahverengi olan kahverengi keşiş örümceği karaduI örümceğinden küçüktür (Şekil 27.11). Sırtında yukarıdan kolaylıkla görülebilen koyu renkli, keman şeklinde işaret olur. Çoğunlukla Güney ve Orta Amerika'da bulunursa da, diğer bölgelere de gidebilir. Örümcek ismini karanlık alanlarda, köşelerde, eski kullanılmamış ŞEKİL 27.10 Karadul örümceği ısırığı hayatı tehdit eden yaralanmaya neden olur ve siyah rengi, karnındaki parlak kırmızı kavun içi renkli kum saati işaretiyle ayırt edilir KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER binalarda, taşlar altında ve odun yığınlarında yaşamaya meyilli olduğundan almıştır. Soğuk ev kısımlarına ve tuvaletlere, konsollara, bodruma ve eski giysi yığınlarına gider. Kahverengi keşişin ısırığı, karadula göre sistemik problemlerden çok lokal problemler yapar. Kahverengi keşiş örümceğinin zehiri lokal, şiddetli doku hasarına sebep olur ve lokal gangren hemen tedavi edilmezse iyileşmeyen büyük ülserlere neden olur (Şekil 27.12). Tipik olarak ısırık başta ağrısızken, saatler içinde ağrılı olur. O alan kırmızı, şiş, hassastır ve ortası siyanotik, soluk haline gelir. Küçük bir kabarcık oluşabilir. Birkaç gün içinde ölü deri, yağ ve debrisin oluşturduğu kabuk meydana gelir ve büyük bir ülser oluşarak derinleşir. Bu örümceğin ısırıklarına bağlı sistemik semptom ve belirtiler nadiren oluşur. Oluştuğunda, acil tedavi yaşam desteğinin sağlanması ve hastanın acil bölüme hemen nakledilmesidir. Bu toksin için spesifik antivenin yoktur ve tek etkili tedavi uzun süreli, ağrılı ülserin uygun cerrahi eksizyonla çıkartılmasıdır. Bundan dolayı kahverengi keşiş örümceği ısırığından şüphelenilen ve sistemik semptom belirtiler göstermeyenler de acil bölüme nakledilir. Gene örümceğin tespit edilip hastayla birlikte hastaneye götürülmesi uygundur. ŞEKİL 27.11 Kahverengi keşiş örümceği donuk kahverengidir, ve sırtında koyu keman şeklinde işaret bulunur. ŞEKİL 27.12 Kahverengi keşiş örümceği zehiri şiddetli lokal doku hasarına neden olur ve uygunca tedavi edilmezse gangren ve büyük, iyileşmeyen ülserle sonuçlanır. Yılan Isırıkları Yılan ısırığı dünyanın her yerinde rastlanılan bir problemdir. Her yıl 300.000 yılan ısırığı vakası ve 30.000 - 40.000 ölüm olur. Ölümlerin çoğu Güney Asya ve Hindistan'da (25.000-30.000) ve Güney Amerika'da (3.000-4.000) olur. Yılan ısırığı Birleşik Amerika'da belirgin sıklıktadır, senede 40.000-50.000 rapor edilir. Yaklaşık 7.000' i zehirli yılanlarla olur. Birleşik Amerika'da yılan ısırıklarına bağlı ölümler çok nadirdir, bir eyalette yılda 15 kadardır. Birleşik Amerika'daki 150 yılan türünün sadece 4'ü zehirlidir. Çıngırak yılanı, bakır kafa, pamuk ağız (su) mokaseni, mercan yılanı gibi. Sadece Alaka, Hawaii ve Maine' de zehirli yılanların en az bir türü bulunmaktadır. Genel bir kural olarak, bu yaratıklar ürkek ve çekingendir. Bunlar provoke edilene, kızdırılana ve kazara yaralanana kadar (üzerlerine basmak gibi) genellikle ısırmazlar. Bu kuralların dışında bazı istisnalar vardır. Mokasenler daha agresif yılanlardır ve çıngıraklı yılanları kızdırmak için ufak bir provokasyon yeterlidir. Mercan yılanları oldukça ürkek, çekingen yılanlardır ve genellikle sadece tutulduğunda ısırırlar. Yılan ısırıklarının çoğu Nisan ve Ekim ayları arasında, hayvanlar aktif iken olur. çoğu genç erkekleri içerir ve sıklıkla birkaç eyalette olur. BÖLÜM 27 . ZEHİRLENMELER, SOKMALAR VE ISIRIKLAR Teksas raporları çok sayıda ısırıkları içerir. Yılan ısırıklarının büyük oranda bulunduğu diğer eyaletler Louisiana, Georgia, Oklahoma, North Carolina, Arkansas, West Virginia ve Mississipi'dir. ATT bu alanlarda yılan yaralanma problemleriyle aşinadır. Bir yılan ısırığı görüldüğünde ATT için önemli olan yarada zehir depolandığını tespit etmektir. Bir sınıflandırmada Birleşik Amerika'daki yılan ısırıklarının % 27'sinde yarada zehir depolanmamakta ve ek olarak % 37'de ise minimal oranda olduğu tespit edilmiştir. Bundan dolayı yılan ısırıklarının sadece 1I3'ünde ciddi lokal ve sistemik problemler bulunur. Yarada zehirin birikmemesi için birkaç sebep vardır. En sık olanı, yılanın önce bir başka hayvana saldırarak zehirini tüketmesidir. Zehirsiz yılanlar da nal şeklinde diş izleri bırakarak ısırabilirler. Mercan yılanı dışındaki Birleşik Amerika'daki zehirli yılanların ağız tavanında bulunan lümenli zehirli dişler kafasının arka kısmındaki iki keseden zehiri enjekte eder. Zehirli yılan ısırıklarının karakteristik görünümü aralarında yarım inç mesafe bulunan, etraflarında şişme, ağrı, renk değişikliği olan 2 adet küçük delik şeklinde yaradır (Şekil 27.13). Bazı zehirli yılanlar zehirli dişlerle birlikte başka dişlere de sahiptir. Sadece diş izlerinin bulunması zehirli yılanın ısırdığını göstermez. Zehirli diş izleri ise zehirli yılan ısırığının açık bir kanıtıdır. Bu durumda ATT yarada zehir bulunduğuna dair belirtilere bakmalıdır. ŞEKİL 27.13 Diş izlerinin varlığı zehirli bir yılan ısırığını gösterir. Elin şişmesi ve renk değişikliği zehirlenme belirtisidir. saldırdığında, zehirli dişler penetre olur. Zehirli dişler içi lümenli dişlerdir ve hipodermik iğneler gibi etki ederler. Bunlar geriye doğru sallanarak menteşe gibi dururlar ve ağız açıldığında dışarı çıkarlar. Bunlar zehir bezine bağlı bir zehir rezervuarı olan keselerle bağlantılıdırlar. Bezin kendisi, dokuları sindiren, harap eden güçlü enzimler yapan tükrük bezlerine benzer. Zehirin amacı yılanın saldırdı ğı küçük hayvanları öldürmek ve hayvanın yılan tarafından yenmesi için sindirim olayını başlatmaktır. Engerek yılanı zehirinin dokuda birikmesine bağlı belirtiler yaralanma yerinde yanıcı ağrı ve Engerek Yılanları Çıngıraklı yılan, bakırkafa ve pamukağız (su) mokasenlerinin hepsi engerek yılanlarıdır. Engerek yılanlarının başı üçgen ve düzdür, burunun arkasında ve gözlerin her birinin önünde küçük çukurlar bulunur, gözün pupillası vertikal ve yarık gibidir. Çukur, ısıya duyarlı bir organ olup, karanlıkta hayvan göremediğinde sıcak bir hedefe kolaylıkla saldırabilmesini sağlar. Gözlere göre çukurların hedefi lokalize edebilmesi daha doğrudur. Engerek yılanlarının zehirli dişleri normalde ağız tabanına göre düz durur. Yılan saldırdığında ağız geniş açılarak zehirli dişler genişler, böylece yılan bir cisme saldırdığında ŞEKİL 27.14 Çıngıraklı yılanlar, bakır kafalar ve pamuk ağız (su) mokasenleri ağzın tavanında lümenli zehirli dişlere sahiptir. Bunlar başın gerisindeki iki keseden zehir enjekte ederler. Bu yılanlara engerek yılanları denir. Bunların gözlerinin önünde bulunan ısıya duyarlı çukurlar karanlıkta bile sıcak hedeflere saldırmaya imkan verir. KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER bunu takip eden şişme ve renk değişikliğidir. Bu belirtiler ısırıktan sonraki 5-10 dakikada başlar ve 8-36 saat içinde yavaşça yayılır. Cilt altına kanama (ekimoz), mavimsi renk değişikliği yapar. Zehirin biriktiği ısırık ağrılı ve ekimotiktir. Görülebilecek sistemik belirtiler halsizlik, terleme, bayılma ve şoktur. Bazen yılan tarafından ısırılan kişi bayılır. Genellikle bu durum hastayı yatırarak düzeltilir. Şuur geri döner, korkuyla oluşan bu episod geçicidir. Bayılma şokla karıştırılmamalıdır, bu ısırma oluştuktan çok sonra oluşur. Engerek yılanının zehiri tüm dokularda, protein, yağ ve hücrelerin lokalize harabiyetine neden olur. Ayrıca vücudun pıhtılaşma mekanizmasını belirgin şekilde bozarak çeşitli uzak bölgelerde kanamaya sebep olur. Doku harabiyeti zehirin dokuda birikmesiyle lokal olarak başlar. Isırıldıktan 1 saat kadar geçtikten sonra lokal zehir birikme bulguları (şişme, renk değişikliği, şiddetli lokal ağrı) yoksa zehirin dokuda birikmediğinden emin olunur. Engerek yılanlarının ısırmalarının acil tedavisi lokal zehir birikimine ve daha sonra sistemik etkilere primer yönelinmesi ile oluşur. Engerek yılanı ısırıklarının tedavisinde ATT'nin izleyeceği basamaklar şunlardır: ŞEKİL 27.15 Engerek yılanlarının en sık görülenlerinden biri çıngırak yılanlarıdır. çıngırak kuyruğunun sonunda bir topakla birlikte bulunan değişebilen tabakalardır. 1. Hasta sakinleştirilir, hasta yatırılır ve hareket siz kalırsa zehirin sistemlere yayılmasının yavaşlayacağı anlatılır. 2. Isırık alanı lokalize edilerek nazikçe su, sabun veya hafif bir antiseptikle temizlenir. 3. Zehirli diş izlerinin üstüne ve altına venöz sirkülasyonu önleyebilecek (venöz turnike) şekilde yumuşak lastik tüpler bağlanır. Ekstremitenin distalindeki nabazanlar kaybolmamalıdır. Bu manevranın amacı ekstremite venlerinde zehirin yayılımını sınırlamaktır. 4. Bir atelle ekstremite hareketsiz hale getirilir. 5. Vital bulgular, kan basıncı, nabız ve solunum monitörize edilir. 6. Şok varsa, hasta şok pozisyonunda yatırılır ve oksijen verilir. 7. Yılan öldürülürse onu da birlikte götürünüz. Yılanın teşhis edilmesi doğru antivenin uygulanmasında çok önemlidir. 8. Hastayı hemen hastaneye nakil ediniz. Hastaneye yılan ısırıklı bir hastayı getirdiğinizi bildirin ve mümkünse yılanı anlatın. 9. Kusma için uyanık olun. Genelde toksinin kendi etkilerinden çok anksiyeteye bağlı, sıklıkla oluşabilir. 10. Ağızdan, hastaya hiçbir şey, özellikle de alkol vermeyin. 11. Nadiren de olsa, ekstremiteler dışında gövdede ısırık oluşursa turnike ve atel kullanmak imkansızdır. Hastayı yatırın ve olabildiğince çabuk nakil edin. Dokuda zehir toplanması belirtileri görülmezse, gerekirse temel yaşam desteği sağlanır, şüpheli ısırık alanına steril örtü yerleştirilir, ısırığın üstüne ve altına venöz konstriksiyon bantları konulur ve hasta immobilize edilir. Aynı işlem, zehirlenme belirtileri gösteren ancak 30 dakikadan kısa bir sürede hastaneye nakledilebilecek hastaya da uygulanır. Dokuda zehir birikmesine bağlı erken belirtiler oluşur ve hasta 30 dakika içinde hastaneye nakil edilemezse, zehir emilerek lokal olarak çıkartılmalıdır. Bu tedavi hekimin spesifik önerileriyle BÖLÜM 27 . ZEHİRLENMELER, SOKMALAR VE ISIRIKLAR ŞEKİL 27.16 Bakır kafa Doğu Amerika'daki zehirli yılan ısırıklarının çoğunu oluşturan kırmızı bakır renkli engerek yılanlarıdır. ŞEKİL 27.17 Pamuk ağızlı (su) makosenleri suda yaşayan engerek yılanlarıdır. ısırıkları ciddi doku hasarına yol açan agresif yılanlardır. yapılmalıdır. Isırıktan sonra zehir 30 dakika kadar dokuda lokal olarak kalır. Bazıları, ekstremitenin uzun ekseni boyunca diş izlerini içine alan, küçük, 1,5 inçlik cilt insizyonu yaparak zehiri mekanik olarak çıkartabilir. İnsizyon cildi içine alan subkütan yağ dokusunun göründüğü derinlikte yapılır (1 inçin dörtte biri). Daha derine inilirse önemli tendonlar, sinirler veya kan damarları kesilebilir. Yılan ısırığında kullanılan malzemelerden emme çubuğu zehiri mekanik olarak çıkartmak için kullanılır. Bu teknik -insizyon ve emme- sadece ekstremite ısırığında kullanılır. Baş veya vücutta kesinlikle kullanılmaz. Tıbbi kontrol olmadan da yapılmamalıdır. Sadece ısırıktan sonraki 30 dakika içinde zehir birikme belirtileri gösteren. hastalarda uygulanır. Bu uygulama, birçok yılan ısırığında zehir deri ve subkütan yağ dokusundan daha derinlerde biriktiğinden tartışılmaktadır. Böyle durumlarda dokuda zehir birikmesi belirtileri oluşur, fakat "kesme ve emme" tekniği zehir derinlerde depolandığından çok az etkilidir. Yılan ısırığından şüphelenilen tüm hastalar belirti göstersin veya göstermesin acil bölüme götürülürler. Dokuda zehir birikme belirtileri olsun veya olmasın bu yaralar enfeksiyonu önlemek amacıyla diğer derin delinme yaraları gibi tedavi edilirler. Zehirli yılanların yaşadığı bölgelerde çalışan ATT daima ambulansta yılan ısırığı malzemesi bulundurmalıdır. Ayrıca antiveninin bulunduğu en yakın yerin adresini de bilmelidir. Bu hayvanat bahçesinin yanında, sağlık ocakları veya devlet hastanelerinde, sağlık müdürlüklerinde bulunabilir. Mercan Yılanı Mercan yılanı küçük, açık kırmızı, sarı ve siyah bantların komple vücudunu çevrelediği çok renkli bir sürüngendir (Şekil 27.18). Birçok zararsız yılanlar mercan yılanı gibi çok renkli olabilirler. Fark, mercan yılanında kırmızı ve sarı bantların arka arkaya gelmesi ve vücudu tamamen çevrelemesidir. Bunun için söylenen bir kafiye vardır "sarı üstünde kırmızı adam öldürecek, siyah üstünde kırmızı ise zehir etkilemeyecek". Mercan yılanı primer olarak Florida ve Güney Batı çöllerinde yaşar. Birleşik Amerika'nın kuzeyinde bulunmaz. Çok nadir bulunan ve ürkek olan bu hayvan sadece provoke edildiğinde veya ele alındığında ısırır. Mercan yılanı engerek yılanı değildir, başı üçgen değildir, engerek çukurları yoktur, açığa çıkan zehirli dişleri bulunmaz. Bir kobra akrabası olduğundan mercan yılanının zehirli dişleri incedir ve zehiri sokma sırasında değil çiğneme hareketi sırasında dişleriyle enjekte eder. Küçük ağız ve dişi olduğundan ve çenesi sınırlı açıldığından mercan yılanı kurbanlarını özellikle parmak, başparmak gibi küçük vücut kısımlarından ısırır. Isırıktan sonra bir veya fazla delikler veya kaşınmış gibi yara izleri bulunabilir. KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER Bu yılanın tehlikesi zehirinin sinir sistemi paralizisi yapan güçlü bir toksin olmasıdır. Mercan yılanı ısırığının lokal bulguları minimal veya hiç yoktur. Ancak, birkaç saat içinde tuhaf davranışlar başlayacak ve bunu takiben sinir sistemindeki toksik etkilere bağlı göz hareketleri ve solunumda progresif paralizi olacaktır. Tedavi acil veya uzun süreli olsun, yılanın doğru teşhisine bağlıdır. Antivenin mevcuttur, ancak çoğu hastane ve doktorlar bunu diğer şehirdeki merkezi destek alanından sağlayabilir. Bundan dolayı, mümkün olduğunca çabuk olarak ihtiyaç varsa bilinmelidir. Mercan yılanı ısırmasında acil bakım basamakları şunlardır: 1. Hastayı hemen sakinleştirmek ve teskin etmek. 2. Isırık alanını sıcak sabunlu suyla yıkayarak, cilt yüzeyinde kalan zehirin uzaklaştırılması. 3. Ekstremiteye ısırığın üzerinde ve altında yumuşak lastik tüpleri hafifçe uygulamak. 4. Ekstremiteyi atele alarak hareketlerini minimale indirmek ve zehirin yayılmasını azaltmak. 5. Hastanın vital belirtilerini kontrol ve monitörize etmek. 6. Hastayı sıcak tutmak ve şoku önlemek için alt ekstremiteleri yükseltmek. 7. Gerekirse oksijen vermek. 8. Hastanın mercan yılanıyla ısırıldığını bildirerek hemen acil bölüme nakil etmek. 9. Ağızdan hiçbir şey vermemek. İnsizyon ve emilme tekniği mercan yılanı ısırığında çok az lokal etkili olduğundan yapılmaz. Tehlike absorbe olan nörotoksinin merkezi sinir sistemine etkisidir. Antivenin en etkili kontrol aracıdır. Köpek Isırıkları ve Kuduz Köpek ısırıklarının kesin insidansı bilinmemektedir. Köpeklerce ısırılan çoğu kişi bunu hekime bildirmez ve ATT' nin yardımını istemez. Köpek ısırıkları potansiyel olarak ciddi problemlerdir. Hayvanın ağzı virülan bakterilerle ağır bir şekilde ŞEKİL 27.18 Mercan yılanı engerek yılanı değildir. Zehirini dişleriyle enjekte ederek sinir sistemi paralizisine neden olur. kontaminedir. Isırık el veya yüzde olursa, ciddi enfeksiyonla sonuçlanabilir. Delinme şeklinde olan bu yaralar tetanoz profilaksisine ihtiyaç gösterir (şiddetli vücut rijiditesi ve kas spazmlarıyla karakterize fatal bir enfeksiyon hastalık olan tetanozu önleme tedavisi). Bütün köpek ısırıkları potansiyel olarak enfekte yaralar kabul edilir. Sıklıkla hastalar üzgün ve korkmuştur. çoğu köpek ısırıkları ciddi değildir, bundan dolayı ATT' nin olaya soğukkanlılıkla yaklaşması çok önemlidir. Bununla beraber köpek ısırıkları hekim tarafından tedavi edilmelidir. Genellikle antibiyotikler verilir, yara duruma göre sütüre (dikiş) ihtiyaç gösterebilir. Her hastaya antitetanoz tedavisi uygulanır. Her şiddetteki köpek ısırıklarının acil tedavisinde kuru, steril bir örtü yaraya konulur ve mümkün olduğunca çabuk acil bölüme nakil edilir. Bazen köpek ısırıkları parçalanmış, kompleks yaralardır, onarım için cerrahi girişim gerektirirler. Köpek ısırıklarında başlıca kaygı kuduzun yayılmasıdır. Kuduz santral sinir sisteminin akut viral enfeksiyonudur. Olağan şekilde, virüs enfekte taşıyıcının veya hastanın tükrüğünde bulunur ve ısırmayla veya açık yaranın yalanmasıyla bulaştırılır. Bütün sıcakkanlı hayvanlar hastalığa yakalanabilir. Hastalık bulaşır ve gelişirse kuduz hemen daima fataldir. Isırılmış kişide hastalığın BÖLÜM 27 . ZEHİRLENMELER, SOKMALAR VE ISIRIKLAR önlenmesi antibiyotik ve aşıyla uzun süreli ve kompleks tedavi gerektirir. Bugün kuduz nadir görülmesine ve evcil köpeklerin yaygın olarak aşılanmasına rağmen halen hastalık mevcuttur. Aşılanmamış başıboş köpekler halen bulunmaktadır ve hastalığın taşıyıcısı olabilirler. Belli diğer hayvanlar -sincaplar, yarasalar, fareler, foklar, kokarcalar ve rakunlar- kuduzu taşıyabilirler. Bu hayvanların her biri ciddi ısırıklara neden olurlar. Kuduz halen ciddi ve fatal bir hastalıktır. Antibiyotikler gelişmesini önleyemez. Hastalık bir hayvan veya hastada iyice geliştiğinde etkili tedavi yoktur. Kudurmuş bir hayvan normal hareket edebilir, huysuz görünebilir, aşırı tükrük salgılayabilir veya anormal hareket edebilir. Kuduz hayvan davranışlarıyla kesin olarak tanımlanamaz. Bir hayvan kuduza karşı aşılanmışsa boynunda buna dair etiket taşır. Bundan dolayı hayvan bulunursa, durumun tespit edilmesi çok kolaydır. Genellikle, köpek ısırığı vakalarında köpek evcildir ve kolaylıkla teşhis edilir. Eğer kuduz etiketi yoksa, hayvan kontrol memuru aracılığıyla yakalanmalıdır ve müşahede için sağlık merkezine götürülür. Hayvanın kuduz olduğundan şüphelenilirse, öldürülür ve beyni incelenir. Kuduz açısından bu çalışmanın sonuçları (pozitif veya negatif) ısırılmış hastada hastalığın varlığının teşhisinde gereklidir. Hayvan bulunamaz veya tespit edilemezse, hastaya bir seri kuduz aşıları uygulanır. Yeterince erken başlanırsa, bu aşılar kuduzun gelişmesini önler. Bunlar ağrılıdır, bazı tehlikeli yan etkileri vardır ve iki hafta üzerinde uygulanır. 1980'de insan dokusundan elde edilen materyalden yeni bir kuduz aşısı elde edilmiştir. Bu yeni aşının kullanımı kolaydır ve yan etkileri daha azdır. Pahalıdır ve elde edilmesi zordur. ATT lokal kuduz kontrol merkezinin nerede olduğunu ve insan kuduz aşısının bulunduğu en yakın enstitünün yerini bilmelidir. İnsan Isırıkları Acil tıbbi tedavinin ihmal edilen alanlarından biri insan ısırıklarıdır. Sık görülmeyen, ancak bugün potansiyel olarak çok şiddetli yaralanmalardan biridir. İnsan ağzı geniş bakteri popülasyo- nuna sahiptir, bazı bakteriler oksijensiz ortamda yaşar. İnsan ağzındaki mikroorganizmaların çeşidi köpek veya diğer hayvanların ağzındaki tiplerden daha fazladır. Bunun için, deriye penetre her insan ısırığı ciddi yaralanmalardan kabul edilir. Benzer olarak, insan dişiyle oluşan laserasyonlar ciddi enfeksiyonlara neden olabilir (Şekil 27.19). Tedavi edilmezse bu yaralardan belirgin enfeksiyon yayılımı olur. İnsan ısırıklarının acil tedavisi, bölgenin bandaj veya atelle immobilize edilmesi, kuru steril bir örtüyle kapatılması, yaranın cerrahi olarak temizlenmesi ve antibiyotik tedavisi için acil bölüme nakil edilmesidir. Deniz Hayvanlarının Sebep Olduğu Yaralanmalar Son yıllarda halk köpekbalığı yaralanmalarıyla çok ilgilidir. Büyük deniz hayvanının ısırığının tedavisi diğer majör açık yaraların tedavisiyle aynıdır. Hasta sudan çıkartılır, kanama kontrol edilir, örtü ve ateller uygulanır, şok tedavi edilir ve hasta hemen acil bölüme nakil edilir. Deniz hayvanlarından birçok yaralanmalar olabilir, fakat hiçbirisi büyük deniz hayvanlarının ısırıkları gibi dramatik veya hayatı tehdit edici değildir. Köpekbalığı ve barraküda dışında, çoğu deniz yaratıkları agresif değildir ve kasıtlı olarak saldırmaz. Bu hayvanlara bağlı yaralanmalar kazara üzerlerine basıldığında veya provoke edildiğinde oluşur. Deniz hayvanlarının en sık yaptığı yaralanmalar yüzerken deniz anasına çarpmak veya deniz kestanesinin üzerine basmak ve bunun gibidir. ATT, kendi bölgesindeki deniz yaşamıyla ilgili olmalıdır. Deniz anasının, Portekizli savaşçının, çeşitli anemonlar, mercanlar veya hidraların sokmalarında hasta sudan çıkartılır ve etkilenmiş alana alkol dökülür. Bu bölgeye proteolitik bir enzim ve daha sonra talk pudrası dökülür. Bu tedavi ciltte depolanmış olan zehiri in aktive eder ve gerekli olan tek tedavidir. Alkol toksinIeri fikse veya denatürize eder ve proteolitik enzimler bunları harap eder. Hasta anafilaktik şok açısından tedavi edilir, temel yaşam desteği yapılır ve hemen hastaneye nakil edilir. Deniz kestaneleri, kedi balığı gibi dikenli balıkların yaralanmalarında bu kısım hareketsiz hale KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER getirilir ve 30 dakika sıcak suya sokulur. Su, hasta yanmayacak kadar sıcaklıkta olmalıdır. Bu hayvanların toksinIeri ısıya duyarlıdır ve sıcak suyun uygulanmasıyla lokal ağrı dramatik şekilde azalır. Ayrıca, bu hayvanların enjeksiyonuyla allerjik reaksiyonlar oluşur. Diğer delinme yaralanmalarında olduğu gibi daima tetanoz olasılığı vardır ve çeşidi enfeksiyonlar gelişebilir. Bu hastalar bu tip problemlerden dolayı uygun tedavi için acil bölüme nakil edilir. Zehirsiz su yılanları gibi bazı deniz hayvanları minör ısırıklara neden olabilirler. Diğer ısırıklar gibi bu ısırıklar da steril örtülerle örtülür, hasta değerlendirme ve tetanoz profilaksisi için nakil edilir. Birçok balık yenildiğinde zehirlidir. Bu tip zehirlenmelerde acil tedavi diğer zehirlenmelerle aynıdır. Temel yaşam desteği, konvülsiyonlara bağlı yaralanmanın önlenmesi ve acil bölüme hastanın hemen nakil edilmesidir. Diğer nadir durumlar, elektrikli yılan balıklarının yaptığı şoklar ve deniz parazitlerinin oluşturduğu deri döküntüleridir. Genellikle bu yaralanmalar hafiftir. Bu özel yaralanmanın en etkileyici bölümü, elektrikli yılan balığıyla karşılaşıldığındaki paniktir. Tablo 27.1 olağan deniz organizma yaralanmalarındaki uygulamalar için hazır bilgileri içerir. TABLO 27.1 Deniz Hayvanlarına Bağlı Yaralanmaları Teşhis ve Acil Tedavi Rehberi 1. 2. Deniz anasının sokması sonucu oluşan yoğun yanmaya dokunaçlarındaki nematositler (sokma hücreleri) eden olur Bu deniz canlısı dalgayla sahile sürüklenmiş bile olsa, sokma hücreleri birkaç gün süre ıle gücünü korurlar, Sokmanın tedavisinde yüzde 9S alkol ciltteki nematositleri "fıkse" eder ve yanmayı durdurur, et yumuşatıcısı nematositlerin protein toksinini nötralize eder. Pudra bölgeyi kurutur ve hücreleri birbirine yapıştınr, böylece hafif kazımayla daha kolay çıkarılabilirler Bu gruptaki bazı delinme yaralarıyla bır toksin alınır. Bu durum- 3. da, bu yaralar çok şiddetli ağrı yaparlar Yaraya verilmiş olan yabancı madde veya zehirin ısıya hassas olduğu görülmüştür. Dramatik tedavi 30-60 d_kika süre ıle oldukça sıcak suya batırmaktır. Ancak, su çok sıcak olup, hasta yı yakmamaya dikkat ediniz, zira yaranın ağrısı ısıya karşı normal reaksiyonu maskeleyecektir. Zehirli bir balığın yenildiğinden şüphelenilirse, Halstead'ın Dünyadaki Zehirli Deniz Hayvanları'na danışılması veya zehir kontrol merkezlerinden derhal yardım istenmesi tavsiye edilir BÖLÜM 27 . ZEHİRLENMELER, SOKMALAR VE ISIRIKLAR ATT Sizsiniz... 1. 2. 3. 4. ŞEKİL 27.19 İnsan ısırığı çok ciddi bir yaralanmadır Çünkü tedavi edilmezse belirgin bir enfeksiyon yayılma kaynağı olur Bir zehirlenmeden sizi şüphelendiren durumlar nelerdir? Ne yapmalısınız? Kusmayı ne zaman tahriklediğinizi, kusmayı nasıl tahriklediğinizi ve ne zaman kusmayı tahriklememeniz gerektiğini an latınız. Hastanızı yabanarısı sokmuş ve size balarılarına allerjik olduğunu anlatıyor. Ana. filaktik reaksiyon semptomlarını ve yapacağınız acil tedaviyi sıralayınız. Bir kampçı su mokaseni ile ısırılmıştır. Bu yılan zehirli midir? Böyleyse, zehirin dokuda biriktiğini nasıl tespit edersiniz? Bu hastayı tedavi ederken gerekli basamakları anlatınız. Kalp Hastalığı GİRİŞ Kalp krizleri ve diğer tip kalp hastalıkları Birleşik Amerika'da yılda 4 milyonun üzerinde kişiyi etkiler. Halihazırda kalp hastalıklarına bağlı yılda 100.000'den fazla ölüm olmaktadır. Son yıllarda ölüm hızı artmama eğiliminde olmasına rağmen, kalp hastalığı halen başlıca ölüm sebeplerindendir. Yaklaşık, nüfusun 1/3'ü kalp hastalıkları sonucunda ölür. Bu istatistikler ATT'ye birçok durumda bazı kalp hastalıkları olan kişilerle karşılaşabileceğini gösterir. 28. Bölüm kalp fonksiyonunun temel tanımıyla başlar ve kalp hastalıklarında nasıl uygunsuz fonksiyonların olduğunu anlatır. Bölümün ilerisinde anjina (şiddetli göğüs ağrısı) ve akut miyokardial enfarktüsü (kalp kası ölümü) anlatılır ATT bu iki majör tip kalp hastalığındaki semptomlarla ve her birinin acil tedavisiyle aşina olmalıdır. 28. Bölüm kronik konjestif kalp yetersizliğinin semptom ve tedavisiyle ilgilenir. Bölümün son konusu, önceden kalp cerrahisi geçirmiş veya kardiak pacemakeri olan hastaların acil tedavisini anlatır. AMAÇLAR 28. Bölümün amaçları: • kalp fonksiyonlarını ve kalbin kan akımını arttırma gereksinimini nasıl karşıladığını anlamak. • anjina pektorisi tanımlamak ve anjina ağrısının nitrogliserinle nasıl azaldığını öğrenmek. • akut miyokardial enfarktüsü ve sonuçlarını anlatmak. • AME'ün fiziksel bulgu ve belirtilerinin nasıl teşhis edildiğini ve AME'den şüphelenilen hastaya nasıl yaklaşıldığını öğrenmek. • kronik konjestif kalp yetersizliğinin sebeplerini ve tedavisini anlamak. • koroner arter by-passı geçirmiş kişideki AME'yi nasıl tedavi edeceğimizi öğrenmek. KARDİAK FONKSİYON Pompalama fonksiyonunun devam edebilmesi için miyokarda (kalp kası) devamlı oksijen ve besin desteği sağlanmalıdır. Koroner arterler miyokarda oksijen ve besinleri taşırlar. Fiziksel egzersiz ve stres gibi kalbin işinin arttığı durumlarda miyokardın oksijen ve buna bağlı olarak kan akımı ihtiyacı artar. Arterioskleroz, arter duvarlarına yağ toplanmasına bağlı, arterlerin duvarlarında kalınlaşma ve destrüksiyon oluşmasıdır ve bu koroner arterlerin dilatasyonunu ve daha fazla kan taşımasını engeller. Sonunda arterioskleroz koroner arterlerin komple oklüzyonuna veya blokajına sebep olabilir ve böylece miyokardın o bölümüne oksijen ve besin desteği kesilir. Akut miyokard enfarktüsü (AME) kalp kasının ölümü ve anjina pektoris kalp kasına yetersiz kan akımına bağlı gelişen göğüs ağrısıdır. Bunların her birinde çok az oksijen gelmektedir. Her birinde belli derecede koroner arterioskleroz bulunur. Koroner arterler aort kapağının hemen üzerinden, aortanın birinci bölümünden çıkar. Sağ koroner arter sağ ventrikülü besler ve çoğu kişide sol ventrikülün bir kısmını da besler. Sol koroner arter sol anterior inen ve sol sirkumfleks arterlere ayrılır ve her ikisi de sol ventrikülü besler (Şekil 28.1). Arterioskleroz koroner arterleri hasara uğratan ve vücudun diğer arterlerini de tutan bir hastalıktır. Hastalık arterin iç duvarının hemen altına kolesterolün toplanıp depolanmasıyla başlar. Depolanma 18 yaşından itibaren olmaya başlar. Hasta yaşlandıkça bu yağlı maddenin çoğu depolanır ve arterin iç çapı yani lümeni daralır. Bu depolanma arterin iç duvarı yırtılana kadar artar. Bu hasarlanmış kan damarı örtüsünde kolaylıkla kan pıhtıları oluşabilir. Daha da ilerde, yağ dokusuna kalsiyum depolanarak arterler daha fazla daralır (Şekil 28.2) ve belirgin olarak dila- BÖLÜM 28 . KALP HASTALIĞI ŞEKİL 28.1 Koroner arter kalbin kanla beslenmesini sağlar. Sağ koroner arter sağ ventrikülü ve sol koroner arter sol ventrikülü besler. tasyon yeteneklerini sınırlar. 40 veya 50 yaşından itibaren koroner arterlerin hasarı, maksimum ihtiyaç durumlarında bunların kan akımını arttırma yeteneklerini sınırlayacak kadar çok şiddetli olabilir. Bundan dolayı fiziksel aktivite veya emosyonel stres sırasında kalbin oksijen desteği kalbin ihtiyaçlarını uzun süre karşılayamaz. itirazsız bir şekilde arterioskleroz Birleşik Amerika dahil, 40 yaşın üzerindeki bireylerde bulunmaktadır ve kalp hastalığı en fazla 40-70 yaşları arasındadır. ATT kalp krizi ve anjinanın buluğ çağından 90 yaşına kadar her zaman olabileceğini bilmelidir. 28 yaşında ve göğüs ağrısı olan kişi kalp krizi geçirmek için çok genç değildir. Kalp krizine sebep olabilecek belirleyici durumlar risk faktörleri adı altındadır. Genelde bunlar üç gruba bölünür: 1. Kontrol edilebilen majör faktörler. 2. kontrol edilemeyen majör faktörler. 3. Minör faktörler. Majör kontrol edilebilen faktörler yüksek kan basıncı, kanda yükselmiş kolesterol seviyesi ve sigara içmektir. Kontrol edilemeyen majör faktörler yaş, seks, heredite ve diabet gibi bir hastalığın bulunmasıdır. Ani ölüm sebebi genellikle akut miyokard enfarktüsü (AME) veya kalp kasının ölümüdür. Enfarkt, kan desteğinin kesilmesine bağlı doku ölümü anlamındadır. ANJİNA PEKTORİS Kalp, gerektiğinden az oksijene birkaç saniyeden daha fazla süreyle sahip olursa, şiddetli göğüs ağrısı oluşur. Ağrı karakteristik olarak ezme tarzındadır ve kişinin soluğunu keser. Bazı kişiler bunu "sıkıştırma" veya "birisi göğsümün üzerine çıkmış gibi" diye tanımlar. Bu ağrıya anjina pektoris veya basitçe anjina denir. Anjina pektorisin oluşumu koroner arter hastalığını belirttiğinden, ağrıyı anlamak ve onu tanımak önemlidir. Anjina pektoris kalbin oksijen ihtiyacı kalbe KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER na olmalıdır. Bazen hasta kendini rahatsız eden ağrıdan şikayet eder-erken dönemde göğüste baskı veya sıkışma hissi veya bazen solunum zorluğu gibi. Bazen hasta göğüste olmayan rahatsızlık ve ağrıdan şikayet eder, bunlar çene, sol kol veya epigastrium gibi yansıma noktalarıdır. Sıklıkla hasta bu şikayetlerden sonra şunları söyler: "Bu bir hazımsızlık problemidir" veya "ülserim rahatsız ediyor". Anjinanın tek sebebi itirazsız şekilde fiziksel egzersiz değildir. Emosyonel stres, ağır bir yemek veya anksiyete bir atağı ATT, anjina pektoristen başlatabilir. şüpheleniyorsa bunları aklında tutmalıdır. Anjina nitrogliserin denen ilaçla tedavi edilir. Küçük beyaz haplardır, aspirin tabletinin yarısı kadardır (Şekil 28.3). Hap dil altına konulur ve saniyeler içinde etki eder. Nitrogliserin vasküler düz kasları gevşetir, koroner arterleri dilate eder. Kan akımını ve kalp kasına oksijen gelişini arttı- ŞEKİL 2B.2 Bir koroner arter kesiti a) Tıkanmamış normal arter lümeni. b) Hasta arterin lümeni kolesterol ve kalsiyum depolarıyla daralmış ve kan pıhtısıyla tıkanmıştır. gelen oksijenden fazla olursa meydana gelir. Bu genellikle fiziksel veya emosyonel stres gibi kalbin sıkı çalıştığı durumlarda oluşur. Anjina pektorisin karakteristik prensibi egzersizde artan ağrının dinlenmeyle azalmasıdır. Ağrı genellikle sternum veya göğüs kemiği arkasında hissedilir. Bu çeneye, kola (özellikle sol kola) veya epigastriuma (karnın üst orta bölgesi) yayılır. Ağrı genellikle 3-8 dakika sürer, nadiren 10 dakikayı geçer. Bu solunum zorluğu, bulantı veya kusmayla birliktedir. Ağrı, kalbe gelen oksijen ihtiyaca eşitse veya bunu geçerse görülmez, bu hasta dinlendiğinde veya oksijen verildiğinde stresin azalması veya sona ermesine bağlıdır. Anjina pektoris ağrılıysa da, miyokardın ölümü anlamına gelmez. Hastanın ölümüne ve kalıcı kalp hastalığına sebep olmaz. O kişide belli derecede destrüktif koroner arter hastalığı bulunduğunun belirticisidir. Anjinalı hastalarda bu spesifik semptomların çeşitli varyasyonları olabilir ve ATT bunlarla aşi- ŞEKİL 28.3 Nitrogliserin tabletleri standart bir aspirinin yarısı kadar büyüklükte küçük beyaz haplardır. Anjina pektoris ağrısını azaltmak için dil altına yerleştirilir. BÖLÜM 28 . KALP HASTALIĞI rır. Nitrogliserin ayrıca beyindeki kan damarlarını da gevşetir, dilate eder, bazen şiddetli başağrısına sebep olur. Ek olarak gastrointestinal traktüsteki düz kasları da gevşetir. AKUT MİYOKARD ENFARKTÜSÜ (AME) Koroner arterin arterioskleroza bağlı daralması çok şiddetliyse veya koroner arter içinde kan pıhtısı oluşursa, bu arterle beslenen kalp bölümüne gelen oksijen yetersiz olacağından miyokard ölür (Şekil 28.2b). Bu duruma akut miyokard enfarktüsü (AME) denir. AME genellikle yüksek sistemik kan basıncı oluşturan ve kalın duvarlı bölüm olan sol ventrikülde meydana gelir (Şekil 28.4). Sol ventrikülün düşük basınçlı sağ ventriküle göre daha fazla kan ve oksijen ihtiyacı vardır. Bundan dolayı sol ventrikül oksijen eksikliğinden çok etkilenir. AME'nin Sonuçları Akut miyokard enfarktüsünün 3 majör ve ciddi sebebi vardır: 1. Aritmiye bağlı ani ölüm (düzensiz, etkisiz, kalp vuruşu). 2. Konjestif kalp yetersizliği (KKY). 3. Kardiyojenik şok. Ani Ölüm AME geçiren hastaların yaklaşık % 40' ı hastaneye varmadan önce ölür. Bu ölümlerin sebebi, kalbin efektif pompalama gücünü önleyen aritmi denen ani kalp ritim bozukluklarıdır. AME'den sonra aritmi oluşma şansı olaydan sonraki birinci saatte çok fazladır, üç-beş günden sonra risk çok azalır. Aritmiler, komple düzensiz titremeler, yani fibrilasyon, veya asistol denen hiç vuruşun olmaması durumlarını oluşturabilir (Şekil 28.5). Diğer bir deyişle kalp kardiak arresttedir denebilir. Bu durumlarda kardiopulmoner resüsitasyon (KPR) gerekir. AME'nin sonucunda değişik tipte aritmiler oluşabilir. Bazıları şöyledir: Taşikardi: Hızlı fakat düzenli kalp vuruşu. Bradikardi: Çok yavaş fakat düzenli kalp vuruşu. Atrial Flutter: Ventrikülle koordine çalışmayan 300/ dk'ya kadar atrium vuruşu. Atrial fibrilasyon: Atriumun düzensiz etkisiz .. titremesi. Ventriküler ekstrasistoller: Düzenli ritim arasında ventrikülün ek vuruşları. Ventriküler fibrilasyon: Ventriküllerin düzensiz etkisiz titremesi. Konjestif Kalp Yetmezliği (KKY) Kalp yetersizliği enfarktüsle (doku ölümü) kalp kaslarının hasara uğraması sonucunda oluşur ve ŞEKİL 28.4 Sol koroner arter bir pıhtıyla tıkanır ve sol ventriküle gelen kan kesilirse genellikle sol ventrikülde akut miyokard enfarktüsü oluşur. KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER artık kalp vücudun ihtiyacı olan yeterli kanı pompalayamaz. Konjestif kalp yetersizliği (KKY) miyokard enfarktüsünden sonra her zaman olabilir, fakat genellikle kalp krizinden sonraki ilk birkaç saat ile ilk birkaç gün arasında olur. Bu hastalarda akciğerlerin sıvıyla dolması anlamına gelen pulmoner ödem gelişir. Köpüklü pembe balgam pulmoner ödemin belirtisidir. Konjestif kalp yetersizliği olanlarda solunum zorluğu vardır. Ayrıca bacak ve ayaklarda fazla olmak üzere genel vücut ödemi vardır. Kardiyojenik Şok Kardiyojenik şok AME'nin ilk 24 saatinde meydana gelen erken bir komplikasyonudur. Bu kalbin normal sistemik kan basıncını sağlayamayacak şekilde hasarlandığı anlamını taşır. Sonuçta, doku perfüzyonu tüm vücutta bozulur ve ölüm oluşabilir. AME'yle birlikte şok, çok şiddetli belirtidir. Bu olay 11. Bölümde de anlatılmıştır. AME'nün Kliniği AME'nde aşağıdaki belirtilerden herhangi birisi bulunabilir: Sebebi açıkça bilinmeyen ani halsizlik, bulantı ve terlemenin başlaması Göğüs ağrısı (sıkıştıran veya ezen) Bayılmayla birlikte ani aritmi Pulmoner ödem Ani ölüm Maalesef, koroner kalp hastalığının birinci belirtisi, ani ölümdür, AME'lü hastaların % 40'ı kesinlikle hastaneye varamaz. AME'ne bağlı ani ölüm, ventriküler fibrilasyona bağlı kardiak arrestin sonucudur. Hastayı bu tip bir durum olduğunda kurtarmanın tek şansı hemen kardiopulmoner resüsitasyona başlamaktır (olayın ilk 4 dakikası içinde). Ventriküler asistol veya hiç kalp vuruşunun olmaması da ani ölüm sebebidir. Çok tehlikeli ventiküler aritmiler tedavi edilmezse, hızla asistole dönüştüğünden bu problemi kontrol etmek zordur. Genelde birkaç hasta ventriküler fibrilasyondan sonra oluşmuş ventriküler asistolde kardiopulmoner resüsitasyona cevap verir. Ani ölüm birden oluşan miyokard enfarktüsünde çok fazladır, bundan dolayı bu dakikalar hasta için en tehlikeli zamanlardır. AME'ye bağlı kardiak arrest olan birçok hastada temel yaşam desteğinin hızlı uygulanmasıyla resüsitasyon başarılı olur. Aniden ölüm olmayan AME'lü hastaların büyük çoğunluğunda göğüs ağrısı gelişir. Klasik olarak bu ağrının karakteristik özellikleri aşağıdakilerdir: ŞEKİL 28.5 EKG (elektrokardiyogram) şeritleri. a) Normal kalp ritmi. b) Fibrilasyona bağlı aritmi. c) Asistol (kalp durması). 1. Lokalizasyonu substernaldir. 2. Sıkıştırıcı karakterdedir, ağırlık veya basınç gibi hissedilir. 3. 30 dakikadan uzun sürer. BÖLÜM 28 . KALP HASTALIĞI 4. Egzersizle ilişkili değildir, dinlenme veya nitrogliserinle azalmaz. 5. Çeneye, sol kola, her iki kola veya epigastriuma yayıldığı hissedilir. AME'nün ağrısı iki şekilde anjina pektorisindekinden farklıdır. Birincisi anjinada ağrı 3-10 dakika arasında sürerken, AME'nün ağrısı 30 dakikadan birkaç saate kadar sürer. İkincisi, AME'nün ağrısı, anjina pektoriste olduğu gibi egzersiz veya mental, emosyonel stresle ilişkili değildir. Dinlenme veya nitrogliserinle azalmaz. AME'nün ağrısı her an gelebilir, bazen hasta uyurken uyandırır veya birey sakince otururken, okurken aniden başlayabilir. AME'lü hastaların % 90'ında hasarlı ventrikülde oluşan ekstra vurular gibi çeşitli kardiak aritmiler gelişebilir. Bu ekstra vurulara ventriküler erken kontraksiyonlar denir, bunlar birlikte gruplanarak düzensiz, hızlı devamlı vuruşlar oluştururlar ki buna ventriküler taşikardi denir. Ventriküler taşikardi devam ederse ventriküler fibrilasyona dönüşür, bu tamamen etkisiz kalp kası titremesidir. AME'lü bazı hastalar ağrı duymazlar, fakat sadece kalp atışlarındaki düzensizliği fark edebilirler. Ventriküler aritmi episodları senkop veya bayılmaya sebep olabilirler. Özellikle senkop episodundan önce veya sonra göğüs ağrısı veya rahatsızlığından şikayet varsa, aniden bayılan her hasta AME'den şüphelenilerek tedavi edilir. Sol ventrikül yetersizliğinin aniden başlaması pulmoner ödem ve nefes darlığı anlamına gelen dispneye neden olur. Pulmoner ödem AME'nün ilk bulgusu olabilir ve böyle bilinerek tedavi edilmelidir. Enfarktüsün oluşturduğu hasarın miktarı yeterli derecede fazlaysa, kalp efektif olarak daha fazla kan pompalayamaz. AME genellikle sol ventrikülde oluştuğundan, bu ventrikülün pompalama kapasitesi düşer ve akciğerlerden gelen kanı efektif olarak perifere atamaz. Hasarsız sağ ventrikül akciğerlere kan pompalamaya devam eder. Bundan dolayı, akciğer kapillerlerindeki basınç artar ve sıvı, akciğerdeki kan damarlarından çıkarak pulmoner alveollere gider. Akciğerler sıvıyla dolar ve hasta suda boğulmaya benzer bir duyum hisseder. Hasta havadan yeterli oksijen alamaz ve nefes darlığı çeker. Bazen alveollerdeki sıvı ağızdan pembe köpüklü bir balgam şeklinde atılır (Şekil 28.6). Hastanın önceden dispne ve kalp yetersizliği hikayesi yoksa ve pulmoner ödem birden oluşmuşsa, ATT akut miyokard enfarktüsü açısından acil tedavi yapmalıdır. Bu tedavide hasta başı yukarıda olarak yatırılır. Ek olarak, ATT oksijen vermeli ve hava yolunu açık tutmalıdır. Sol ventrikül kası AME'yle hasara uğrarsa dakikada pompalanan kan miktarı düşer. Bazen, ağrı şikayeti ve aritmisi olmayan hasta, ayakta duramayacak veya yürüyemeyecek kadar şiddetli ve ani halsizlik hissedebilir. Bu aşırı halsizlik kardiak outputun düşmesi sonucundadır. Bu tip bir bireyin AME geçirdiği düşünülür ve tedavi edilir. AME'nün Fiziksel Bulguları AME'nün fiziksel bulguları değişkendir ve kalp kasındaki hasarın genişliği ve şiddetiyle ilişkilidir. Aşağıdakiler AME'nün en sık fiziksel bulgularıdır: Nabız. Genellikle, nabız hızı stres ve korkuya bağlı normal olarak veya miyokard yaralanmasında artar. Aritmiler istisnadan çok bir kuraldır, nabız düzensizliği not edilir. Bazı enfarktüs vakalarında taşikardi (anormal hızlı nabız) yerine bradikardi (nabızın anormal yavaşlaması) olur. Kan basıncı. Kan basıncı, kardiak output azalması ve azalmış sol ventrikül pompalama kapasitesine bağlı olarak düşer. Solunum. Pulmoner ödem oluşana kadar solunum normaldir. Bu durumda hızlı yüzeysel solunum görülür. Genel görünüm. Hasta korkmuş gibidir. Soğuk bir terleme sıklıkla bulunur. Hasta bulantı hisseder ve kusabilir. Deri, zayıf kalp atımı ve cilt perfüzyonunun kaybına bağlı olarak sıklıkla soluktur. Bazen, siyanoz (cildin mavimsi renk alması) dolaşımdaki kanın kötü oksijenlenmesine bağlı olarak gözlenebilir. Akut konjestif kalp yetmezliği durumlarında, ATT hasta oturduğunda kollabe olmayan distandü boyun venlerini gözleyebilir. Mental durum. AME'lü hastaların çoğunda anlatılamayan durumlardan birisi kıyamet gelişinin boğucu hissine sahip olmalarıdır. Bunlar ölecekleri ne inanmış, hemen hemen baş eğmiş gibidirler. KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER ŞEKİL 28.6 Pulmoner ödemli hastanın akciğerleri sıvıyla dolar ve kişide nefes darlığı oluşur. Sıvının bir kısmı pembe köpüklü balgam şeklinde dışarı atılır. AME'den Şüphelenilen Hastaya Yaklaşım Kalp hastalığı olan veya akut miyokard enfarktüsünden şüphelenilen şuurlu hastalar tedavi edileceği zaman, ATT aşağıdaki basamakları izlemelidir: 1. Hastayı sakinleştirin. Profesyonel hareket edin. Soğukkanlı olun, çok bağırarak veya çok yumuşak olmayan bir sesle, hastayla konuşun. Hastaya, tecrübeli bir personelin tedavisini yapacağını ve hastaneye nakledilece- ğini anlatın. Tüm hastaların korktuğunu hatırlayın. Bazıları kayıtsız, bazıları isteklidir, fakat hepsi korkmuştur. ATT'nin profesyonel davranışı hastanın kooperasyonunu korumada tek, en önemli faktör olabilir. Hastanın ajitasyon ve sıkıntısı düzensiz veya ekstra kalp vuruşlarının sayı ve sıklığındaki artmayla direkt ilişkilidir. Bu aritmi, hızla total düzensiz ventriküler aktivite, fibrilasyon ve ölüm yapabilir. ATT' nin soğukkanlı, teskin edici ve rahat davranışları hastanın durumundaki fatal kötüleşmeyi önlemeye yardım ede- BÖLÜM 28 . KALP HASTALIĞI bilir. 2. Hastanın anamnezini alın. Hastadan tam bir anamnez alın. Hastayla birlikte olan arkadaşları veya aile üyeleri bilgi almak için yardımcı olabilir. Bir ATT anamnezi alırken diğeri nabız, kan basıncı ve solunum hızı gibi vital belirtileri alır ve kaydeder. Vital belirtilerin alındığı kesin zamanı not edin. 3. Hastayı yerleştirin. ATT şüphelenirse, hasta genellikle oturur pozisyonda konforlu bir şekilde ve iyi desteklenerek yerleştirilir. Hastanın solunum zorluğunun ve hava yolu obstrüksiyonunun olmadığına emin olunmalıdır. 4. Oksijen uygulayın. Yüz maskesiyle oksijen verin. Yüz maskesini yerleştirmeden önce hastaya oksijen vereceğinizi anlatın. 5. Tıbbi kontrole rapor verin. Telsizle hastaneye rapor verin. Hastanın anamnezini, vital belirtileri, aldığı ilaçları ve verdiğiniz tedaviyi rapor edin. Hastayı korkutmamak için dikkat edin. İleri tedavi sadece tıbbi kontrolün gözleminde yapılır. 6. Hastayı hastaneye nakil edin. Hasta hemen en yakın hastaneye nakil edilmelidir. Hastane acil servisi hastanın durumu ve varış zamanı açısından uyarılır. Varınca acil bölüm şefine sözlü olarak hastanın durumunu rapor edin ve hastanın hastane kayıtları için ambulans raporunun bir kopyasını bırakın. KRONİK KONJESTİF KALP YETERSİZLİĞİ Şu an biliyoruz ki koroner arter hastalığına bağlı olarak sol ventrikülün pompalama fonksiyonu bozulabilir. Bu, ayrıca hasta kalp kapakları veya kronik hipertansiyonla da ters yönde etkilenebilir. Kas yeterince kasılamıyorsa, kalp uygun kalp atımını sağlamak için diğer yollara başvurur. Kalp fonksiyonunda 2 spesifik değişiklik olur: 1kalp hızı artar ve 2- dakikada pompalanan kan miktarını arttırmak için sol ventrikül büyür. Bu adaptasyonlar azalmış kalp fonksiyonunu daha fazla kompanse edemezse, konjestif kalp yetersizliği gelişir. Buna konjestif kalp yetmezliği denir (KKY), çünkü kalp kası efektif olarak pompalayamadığından akciğerler sıvıyla konjesyone olur. Kan pulmoner venlere doğru geriye birikir, böylece akciğer kapillerlerinde basınç artar. Kapillerlerdeki basınç belli bir seviyeyi geçtiğinde, sıvı (çoğunlukla su) kapiller damarların duvarlarından alveollere doğru geçer. Bu duruma pulmoner ödem denir. Bu AME'de olduğu gibi birden veya kronik konjestif kalp yetersizliğinde olduğu gibi aylarca yavaş yavaş oluşur. Sağ kalp kaslarında hasar olduğunda veya sağ ventrikül, bozulmuş sol ventriküle bağlı oluşan geri basınç artışına karşı daha fazla pompalayamazsa, vücutta her yerde şişme oluşur. Genellikle bu sıvı her iki ayaklarda ve bacaklarda toplanır ve pedal ödem denir. Akut bir problemde birkaç saat içinde birden veya uzun bir zaman periyodunda yavaşça oluşur. Rahatsız edici, şiş uzuv hissi yanında, bu şişme başka birkaç semptom daha yapar. Kronik pedal ödem ağrı veya diğer semptomların yokluğunda dahi altta yatan kalp hastalığını belirtir. KKY'nin Semptom ve Belirtileri Sıvı kapillerlerden alveollere geçince, hastada belirgin nefes darlığı veya dispne hissi olur. Sıvı akciğerleri sertleştirme eğilimindedir. Bundan dolayı, hasta sık fakat yüzeysel solunum yapar. Hastanın yatarken, ayakta veya otururkenkine göre daha zor soluk aldığını görür. Hasta uzandığında sağ ventriküle ve akciğerlere dönen kan arttığından, daha fazla pulmoner konjesyona sebep olur. Kronik konjestif kalp yetersizliği olan hastada genellikle belirgin dispne, hafif veya belirgin ajitasyon vardır ve dik oturmaya çalışır. Göğüs ağrısı olabilir veya olmayabilir. Hastada, oturduğunda dahi kollabe olmayan aşırı distandü boyun venleri ve pedal ödeme bağlı şişmiş uzuvlar vardır (Şekil 28.7). Vital belirtiler normal veya biraz yüksek kan basıncı, hızlı kalp atımı ve hızlı yüzeysel solunumdur. Stetoskopla hastanın göğsü dinlenirse ATT alveol ve bronşlardaki sıvının KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER KKY'nin Tedavisi KKY'li olan hasta, AME olan hasta gibi tedavi edilir. ATT vital belirtileri alır, kalp çalışmasını monitörize eder ve oksijen verir. Hasta ayakları aşağıda, oturur pozisyonda tutulur. Hastanın teskin edilmesi ve rahatlatılması önemlidir. Bu durum kronik olduğundan çoğu hastalar tedavileri için spesifik ilaçlara sahiptir. ATT bunları bir araya toplamalı ve birlikte götürmelidir. Acil bölüme hemen nakil şüphesiz ki gereklidir. ÖNCEDEN KALP OPERASYONU GEÇİREN VE PACEMAKERLİ HASTALAR 1984'de kalpteki hasarlı koroner arterler için 100.000'in üzerinde operasyon yapılmıştır. Aortokoroner by-pass operasyonlarında, bacaktan alınan bir ven veya artifisyel bir damar obstrüksiyon noktasının altında aortadan direkt olarak koroner artere dikilir. ATT, AME'lü veya anjinalı bir hastanın daha önceden böyle bir operasyon geçirdiğinden emin olmalıdır. Genellikle bu hastalarda operasyona bağlı göğüste sternum üzerinde uzun bir skar vardır (Şekil 28.8). Aorto koroner by-pass prosedürü anjinanın tedavisinde belirgin iyi sonuçlar verir. % 80 hasta tamamen rahatlarken, % 15 düzelir. Bu operasyondan sonra miyokard enfarktüsü oluşma oranını gösterir, ŞEKİL 28.7 Kronik konjestif kalp yetersizliği bulunan hastada nefes darlığı olur ve hasta solunum eforunu azaltmak için oturmayı seçer. Ayakta ödem ve boyun venleri distansiyonu genelde görülür. içinde hava kabarcıkları sesini işitebilir. Bu sese ral denir, bu terim çıtırtı anlamındadır. Usule uygun tanımı ise solunum sistemi hastalığını gösteren anormal bir sestir. Bu ses, sanki kumun boş bir teneke kutuya dökülmesi gibidir. ATT ayrıca wheezing duyabilir. Şiddetli konjestif kalp yetersizliğinde, bu sesler akciğerin apeksinden tabanına kadar duyulabilir. Bunlar en iyi hastanın sırtından işitilir. ŞEKİL 28.8 Hastanın göğsündeki skar daha önceki aorto-koroner by-pass operasyonunu gösterir. BÖLÜM 28 . KALP HASTALIĞI belli bir değer yoktur. Bazı çalışmalar göstermiştir ki operasyon sırasında veya hasta hastanede yatarken enfarktüs oluşmazsa, benzer anamnezi olan ancak by-pass geçirmemiş kişiye göre, gelecek iki veya üç yılda AME geçirme ihtimali daha azdır. By-passın hayatı belirgin şekilde uzattığı üzerindeki tartışma, şu anda halen sonuçlanmamıştır. Her olayda, önceden by-pass ameliyatı geçirmiş AME'lü hastalar operasyon geçirmemiş olanlarla aynı şekilde tedavi edilir. Önceden anlattığımız prosedürler izlendikten sonra, hasta hemen acil bölüme nakil edilir. kardiopulmoner resüsitasyon gerekirse göğüsteki skara aldırmadan aynı şekilde prosedür uygulanır. Birleşik Amerika'da kalp hastalıklı çoğu insanda kardiak pacemaker bulunur. Bu araçlar miyokardla direkt ilişkide bulunan telleri üzerinden elektriksel uyarılar göndererek kalp ritmini ve hızını düzeltir. Ü retim ünitesi büyük bir kas veya cilt kıvrımı altına yerleştirilir (Şekil 28.9). Kalbin elektriksel kontrol sistemleri hasarlandığında uygun fonksiyon yapılamayacağından pacemakerler yerleştirilir. Genelde, ATT pacemaker problemleriyle ilgilenmez. Teknolojisinden dolayı emplante edilen üniteyi ve bataryasını yıllarca değiştirmek gerekmez. Teller iyi korun ur ve nadiren kırılır. Son yıllarda, hastalar mikrodalga fırın gibi bir elektrikli radyasyon kaynağına yaklaştıkları zaman pacemakerların bazen bozulduğu görülmüştür. Bu problemler çözülmüştür. Pacemaker kullanan her hasta bunların optimal fonksiyonu için gerekli tüm önlemleri bilir. Pacemaker uygun fonksiyonunu yapmazsa senkop, baş dönmesi, halsizlik olabilir. Nabız olağan şekilde yavaş (35-45) ve düzensiz olacaktır. Bu durumda kalp, pacemakerın stimulusundan ve kendi hasarlı elektrik sisteminin regülasyonundan yoksun olarak çalışır. Kalp, hastanın normal fonksiyonuna müsaade eden yeterli hızda değil, fikse yavaş bir hızda çalışma eğilimindedir. Pacemakeri bozulmuş olan hasta hemen acil bölüme nakil edilir, çünkü problemin onarımı için operasyon gerekebilir. ATT Sizsiniz... 1. Birçok kere AME'lü veya anjinalı hastaya yardım için çağırılacaksınız. Bu iki ciddi kalp probleminde arteriosklerozun rolü nedir? 2. Göğüs ağrısı olan hastanız var. Hastanın anjinal ağrısı mı, yoksa AME'ne bağlı ağrısı mı olduğunu nasıl ayırt edersiniz? 3. Hastanın şuuru kapalıdır. AME'den şüphelendiniz. Ne yapmalısınız? Acil tedavinin basamaklarını sıralayınız. 4. Konjestif kalp yetersizliği olan bir hastanız var. Bu durumun sebepleri ve konjestif kalp yetersizliğinin belirti ve semptomları nelerdir? ŞEKİL 28.9 Bir pacemaker (küçük resim) kalp atımının, düzenlenmesine yardım eden, elektriksel uyarılar oluşturan, cilt altına yerleştirilmiş bir alettir Pacemaker'dan miyokarda uzanan tel elektrod filmde görülmektedir Felç FELÇ SEBEPLERİ GİRİŞ Felç, beyine gelen kan akımı beyini hasara uğratacak kadar yeterli süre kesildiğinde oluşan medikal bir problemdir. Beyinin devamlı oksijen ve glikoza ihtiyacı vardır. ikisi de beyinin bütün bölümlerine devamlı kan akımıyla sağlanır. Bu akım 6 dakikadan fazla kesilirse, kan beslenmesinin kesildiği beyin bölümlerinde irreversibl hasar oluşur. Beyinin spesifik alanları vücudun spesifik alanlarını ve vücudun spesifik fonksiyonlarını kontrol ettiğinden, beyindeki hasarın genişliği hasara uğrayan bölgeyle ilgilidir. Örneğin, beyinin sağ bölümündeki motor kontrol alanına kan akımı kesilirse vücudun sol bölgesinde paralizi olacaktır. Felçli hastalarda beyin hasarı aşırı olabilirse de, hastalar genellikle ölmez.Çoğu yavaşça düzelir ve fizik tedavisinden sonra fonksiyonlar parsiyel veya komple düzelir. 29. Bölümün başında kanın beyinde nasıl dolaştığı kısaca anlatılır. Daha sonra felcin 3 majör sebebi anlatılır: tromboz, arteriel rüptür veya serebral embolizm. Felcin semptom ve belirtileri ilerde anlatılmıştır. Son kısımda felçli hastaların acil tedavisinden bahsedilmiştir. Bu tip tedaviden ATT felce eşlik eden ve durumu kötüleştiren korkuyu azaltmak için hassasiyet ve sevgiyle hastaya yaklaşmalıdır. Beynin ihtiyacı olan devamlı kan desteği çok önemli olduğundan beyini besleyen serebral arterler büyüktür ve kalbe yakın olarak kaynaklanırlar. ünde 2 karotis arteri ve arkada 2 vertebral arter beyini besler. 2 vertebral arter beyinin tabanında birleşerek basiler arter denen büyük bir damarı oluştururlar. Basiler arter beyin tabanında 2 karotis arteriyle birleşen bağlantılara sahiptir ve beyin tabanı çevresinde damar ağı oluştururlar. Bu şekilde beyinin vital fonksiyonları için gereken sabit ve zengin kan desteği sağlanır (Şekil 29.1). Felç, serebrovasküler hastalık (SVH)'ın ana terimi olarak, beyini hasara uğratacak kadar uzun kan akımı kesilmesine bağlı semptom ve belirtiler topluluğu demektir. Kadın ve erkekler serebrovasküler hastalığa (SYH) eşit olarak yakalanmalarına rağmen, çoğu felçler arterioskleroz, hafif kronik kalp hastalığı veya hipertansiyonu (anormal yüksek kan basıncı) olan yaşlı hastalarda daha sık olur. Bazen, bu hastalarda felcin spesifik sebebini açıklamak zordur. Serebral kan akımının kesilmesi şu üç olaydan biriyle sonuçlanabilir: 1- serebral arterlerde pıhtılaşma (tromboz), 2- serebral bir arterin rüptürü (arteriel rüptür) veya 3- vücudun herhangi bir yerinde oluşan pıhtının beyine giderek serebral bir arteri tıkaması (serebral embolizm). AMAÇLAR 29. Bölümün amaçları: • kanın beyinde nasıl dolaştığını anlamak, felcin üç sebebini teşhis etmek. • felcin semptom ve belirtilerini tanımak. • felç olan hastaların acil tedavisindeki prosedürleri öğrenmek. Tromboz Koroner arter hastalığında olduğu gibi, serebral arterin ilerleyici oklüzyon veya tıkanması arterioskleroza bağlı oluşabilir. Damar duvarındaki kolesterol depoları lümenin (arterin iç çapı) daralmasına sebep olur ve trombus denen kan pıhtısı oluşumunu uyararak kan akımı tamamen kesebilir (Şekil 29.2). Felcin en sık sebebi trombozdur. BÖLÜM 29 . FELÇ ŞEKİL 29.2 Arterioskleroz serebral bir arteri daraltır ve pıhtı oluşturarak duvarı hasara uğratır. Damar bir pıhtıyla tıkandığında, beynin o bölümüne kan akımı durur ve felç oluşur. lezyon olabilir. Konjenital arteriel lezyonlar gençteki ve ayrıca sağlıklı yetişkinlerdeki felçlerin temel sebeplerindendir. Bazen felçler hipertansiyona bağlı olabilir. Kanama zayıf, hasarlı bir arterin kolayca rüptüründen değil, aşırı iç basıncın normal bir arteri rüptüre etmesinden oluşur. ŞEKİL 29.1 Beyin, büyük karotis arteri ve vertebral arterlerle devamlı kanla beslenir. Arteriel Rüptür Rüptüre olan bir arter, beyin içine kanama veya hemorajiye neden olur. Kanama, sızdıran arterde spazma sebep olarak, damardaki kan akımını azaltır. Beyin hasarı, bozulan dolaşımla birlikte doku içine olan kanamaya bağlı olarak oluşur. Genellikle, kanama kan damarının zayıf, dilate kısmından oluşur. Anevrizma denen bu zayıf alan, arter duvarındaki arteriosklerotik hasar sonucu oluşur (Şekil 29.3). Anevrizma, doğumdan itibaren var olan arter duvarındaki zayıf bir kısım yani konjenital bir Serebral Embolizm Vücudun herhangi bir yerinde, genellikle kalpte, oluşan bir kan pıhtısı serebral bir artere gelip, onu tıkayabilir. Bir kan pıhtısının yapıldığı yerden başka bir yere vasküler sistem boyunca gitmesine emboli denir. Kan pıhtıları sıklıkla hasarlı veya hasta kalp kapaklarında oluşur. Düzensiz kalp ritmi, mesela atrial fibrilasyon, kalpte pıhtı oluşmasına müsaade eder. Bu pıhtılar kopar ve beyine emboli şeklinde gider (Şekil 29.4). Bir emboli her zaman kan pıhtısı değildir. Kan dolaşımına giren ve bir noktadan diğer bir noktaya kan damarları yoluyla giden cisim olan her şey olabilir. Sıklıkla, dejenere arteriosklerotik kan damarlarının duvarından kopan küçük partiküller emboli şeklinde giderek serebral bir arteri tıkar KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER ŞEKİL 29.3 (a) Anevrizma zayıf, dilate kan damarı bölümüne denir. Anevrizma rüptüre olarak beyin içine kanamaya ve kan akımının kesilmesine neden olur. (b) Rüptüre bir anevrizmanın kompüterize tomografisi. Açık renkli alan beyin dokusuna kanamayı gösterir (oklar). ve felce neden olur. ŞEKİL 29.4 Bir kalp kapağı hastalığına bağlı oluşan kan pıhtısı (bir emboli) vücut vasküler sistemi boyunca ilerler, serebral arterde yerleşir ve felç oluşur. FELCİN SEMPTOM VE BELİRTİLERİ Beyine kan akımını kesen üç farklı olay üç ayrı klinik duruma yol açar. Serebral arterlerin pıhtılaşması, genellikle ağrı veya kasılmalar olmaksızın vücut fonksiyonlarının spesifik kaybına neden olur. Kayıplar kan akımının kesildiği beyin kısımlarıyla ilişkilidir. Arteriel rüptür sıklıkla ani, şiddetli başağrısı ve hızlı sıvı kaybıyla birliktedir, ağrı rijid kemik kafatası içinde beyin ödemine bağlı ani intrakranial basınç artması sonucunda oluşur. Serebral embolizm ani konvülsiyon, paralizi veya şuur kaybıyla sonuçlanır. Felç, değişik klinik semptomlarla ortaya çıkma- sına rağmen, son durum hasara uğrayan beyin alanı ve buradaki yaygınlığa bağlı değişken semptom ve belirtileri içerir. Felçlerde aşağıdaki sonuçlar oluşabilir: 1. Vücudun bir tarafındaki bir veya iki ekstremitenin parsiyel veya komple paralizisi, nadiren vücudun iki tarafında paralizi olur. 2. Komadan konfüzyona veya sersemlemeye kadar değişen şuur bozukluğu. 3. Konuşma ve görme bozukluğu. 4. Konvülsiyonlar (epilepsili bireyler be- BÖLÜM 29 . FELÇ yini hasara uğratan diğer sebepler olmaksızın konvülsiyonlar geçirebilirler). 5. Yutmada veya solunumda zorluk. 6. Fasyal mimik kaybı veya fasyal hareket paralizisi. 7. Sadece başağrısı. Felçli bir hasta yukarıdakilerin birden fazlasına sahip olmasına rağmen, bu belirti ve semptomların biri bile serebrovasküler hastalıktan şüphelendirir ve tedaviye başlanır. FELÇLİ BİR HASTANIN ACİL TEDAVİSİ ATT, felçli bir hastanın vital belirtilerini, solunumunu ve kan basıncını dikkatle takip etmelidir. Solunum düzenli mi yoksa değil mi? Felçli bazı hastaların, solunum şekillerinde belli karakteristik duraklamalar olur. Diğerleri hızlı, fakat zorlu olmayan solunum yapar. Solunumun sıklığı uygun mudur yoksa solunum desteği gerekli midir? ATT daima solunum yolunu açık tutmalıdır. Felci takiben sıklıkla boğaz kasları paralizisi olur ve hasta uygun hava yolunu sağlamada zorlanır. Hava yolunun bütünlüğü sağlanamıyorsa veya düzensiz, yavaş solunum mevcutsa, oksijen desteği yapılır, gerekirse aspire edilir ve kullanmak için artifisyel hava yolu hazırlanır. Hava yolu hemen değerlendirilmelidir, fakat temizse ve hasta iyi soluyorsa hava yoluna girilmez. İhtiyacı olmayan hastaya bu manevra yapılırsa hastanın rahatsızlığı daha da artar. ATT, elbileği ve boyundan nabız almalıdır. Felcin erken döneminde boyunun her 2 tarafındaki karotis nabızlarının, varsa, gözlenmesi yardımcı olabilir. Karotis nabzının yokluğu o damarın trombozunu gösterir. Nabız palpe edildiğinde, ATT ritmini not etmelidir. Nabzın düzensizliği altta yatan kalp hastalığını gösterir ve bundan dolayı felcin sebebinin embolizm olduğu anlaşılır. Kan basıncı da ölçülmelidir. Yüksek kan basıncı ile birlikte yavaş nabız sıklıkla beyin ödeminin belirtisidir. Beyin rijid kafatası ile çevrili olduğundan, ödem sonucu beyin hücrelerine aşırı basınç uygulanır ve bunlar zarara veya kalıcı hasara uğrar. Bu tip bir hasar dakikalar içinde oluşabilir. Bu hasta, hekim tarafından kan basıncı ve serebral ödemin hemen kontrol edilmesini içeren acil tedaviye ihtiyaç gösterir. Konuşamayan ve şuursuz gibi görülen bir hasta hala işitebilir ve neler olduğunu kavrayabilir. ATT, gereksiz veya uygunsuz yorumlardan kaçınarak, hastanın durumu anladığını gösteren belirtileri araştırarak hastayla ilişki kurmaya çalışmalıdır. Bu tip endikasyonlar gerçekten çok karışık olabilir. Bir bakış, gözünü dikerek bakmak, parmak veya elle hareket, baskı, konuşmaya çalışmak veya başın sallanması gibi. Hastayla etkili bir ilişki kuran ATT, sıklıkla hastayı sakinleştirme fırsatını bulabilir. İlişki kurabilme yeteneğinin kaybı hastanın problemlerini arttıran korkutucu bir tecrübedir. Bu korkunun yatıştırılması teda- ŞEKİL 29.5 Yarı şuurlu veya şuursuz felçli bir hasta paralize kısım aşağıda kalarak ve battaniyelerle iyice korunarak nakledilir. KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER vide çok yardımcı olabilir. Felçli hastalara ağızdan hiçbir şey verilmemelidir, çünkü boğaz kaslarında paralizi olabilir. Bilinçli hasta bile yutamayabilir, sık olmayarak, özellikle yutamayan hastalar tükrük ve mukusla boğulabilir. Hava yolu aspirasyonla temizlenir ve gerekiyorsa oksijen verilir. Dil flasksa (yumuşak ve gevşek) ve engel oluşturuyorsa orofaringeal veya nazal hava yolu kullanılmalıdır. Hasta acil bölüme hemen ve nazikçe nakil edilir. Yarı şuurlu veya şuursuz hasta paralize kısmı aşağıda olmak üzere bir tarafa yatırılarak taşınır (Şekil 29.5). Bu pozisyonda şuurlu hastanın normal olan ekstremitelerini kullanabilme şansı vardır. Paralize kısmı yaralanmadan korumak için yastıklarla uygun bir şekilde desteklemeye dikkat edilir. ATT, felçli bir hastaya müdahale ettiğinde hastanın ailesi tüm tedavi boyunca çok önemlidir. Hastanın anksiyetesini arttıran her şey önlenmelidir. ATT veya ailenin faal bir şekilde olayı ele alması felcin etkilerini hızlandırabilir. Tedaviye tek, en önemli bakış hastaya düşünceli, hassas ve sevgiyle yaklaşımdır. Krizin bu durumunda, hasta ve ailesi soğukkanlılıkla teskin edilmelidir. Bu noktaya çok fazla önem verilmelidir. Soğukkanlı, profesyonel davranış hasta ve ailesini teskin edecek ve daha fazla hasarı önleyecektir. ATT Sizsiniz... 1. Yaşlı bir hastanın kızı size onun yeni felç 2. 3. 4. olduğunu düşündüğünü söyler, Tromboza bağlı felç olduğunda ne olur? Arteriel rüptür veya serebral hemoraji olduğunda ne olur? Hasta tek taraflı paralizi olduğundan, felçten şüphelendiniz, Felcin diğer semptom ve belirtileri nelerdir? Felçli bir hastayla karşılaştığınıza eminseniz acil tedavi de neler yapacağınızı sıralayınız. Felçli hastaya neden yiyecek ve içecek vermemelisiniz? Dispne AKCİĞER FİZYOLOJİSİ GİRİŞ Daha çok nefes darlığı olarak tanımlanan dispne, solunum zorluğu veya sıkıntısı demektir. Bu hastaların belirttiği bir semptomdur ve respiratuar distresin kesin belirtileriyle birliktedir. Dispne çeşitli medikal veya travmatik sebeplere bağlıdır. Solunum zorluğunun travmatik sebepleri 23.Bölümde anlatılmıştır. Burada nontravmatik veya medikal dispne sebepleri üzerinde durulmuştur. 30. Bölüm solunum sisteminin fizyolojisiyle başlar. Oksijen ve karbondioksit değişiminde akciğerlerin rolü anlatılmıştır. Daha sonra da dispneye yol açan medikal problemlerden bahsedilmiştir. Bunlar, üst ve alt solunum yolu enfeksiyonları, akut pulmoner ödem, kronik obstrüktif akciğer hastalığı, astım veya allerjik reaksiyonlar, hava yolu obstrüksiyonu, pulmoner embolizm ve hiperventilasyondur. Bölümün son kısmında birlikte bulunduğu medikal problemlerle ilişkili dispnenin tedavisi anlatılmıştır. AMAÇLAR 30. Bölümün amaçları: • vücudun solunum sisteminin fizyolojisini anlamak. • dispnenin nontravmatik veya medikal sebeplerini teşhis etmek • dispneli hastalara acil tıbbı tedavinin uygulanışını öğrenmek. Akciğerin ana fonksiyonu oksijeni kana vermek ve kandan alınan karbondioksiti solunum havasına naklederek atılmasını sağlamaktır. Karbondioksit ve oksijen değişiminin uygun olarak sağlanabilmesi için pulmoner alveollere (hava kesecikleri) havayı alırken (inspirasyon) ve buradan havayı dışarı verirken (ekspirasyon) hava akımında ve bu gazların alveol ve pulmoner kapillerler arasındaki geçişinde hiçbir engel olmamalıdır. Alveol mikroskopik, ince duvarlı hava kesesidir. Pulmoner arterioller ve pulmoner venüllerle birleşen pulmoner kapiller damarlara çok yakın bulunurlar. Kesecikler ve pulmoner kapillerlerdeki kan arasında oksijen ve karbondioksit değişimi çabuk ve kolaydır (Şekil 30.1). Akciğerin birçok bozukluğunda, aşağıdaki durumlardan biri oluşur: 1. Pulmoner damarlar hava keseciklerinden sıvı veya enfeksiyonla fiziki olarak ayrılmıştır. 2. Hava kesesi hasara uğramış ve gazlar, duvarından uygun bir şekilde geçememektedir. 3. Ana hava yolu spazm veya mukusla tıkanmıştır. Bütün bu durumlar oksijen ve karbondioksitin normal değişimini önler. Ek olarak, pulmoner kan damarlarının anormallikleri de kan akımını ve böylece oksijen ve karbondioksitin uygun transferini bozar. Kana çok az oksijen girmesine sebep olan her tip akciğer hastalığı vücuda zararlıdır. Karbondioksitin aşırı seviyesi de ters etkilidir. Kişideki solun um u uyaran majör, başlıca uyarı arteriel kandaki karbondioksit seviyesidir. Kandaki karbondioksit seviyesi çok düşerse hasta otomatik ola- KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER ŞEKİL 30.1 Kapillerle kese arasında oksijen ve karbondioksit değişimini gösteren büyütülmüş bir tek alveol (hava kesesi) görüntüsü. rak düşük hızda ve daha yüzeysel solunum yapar. Karbondioksitin atılmasını azaltan bu cevap kanda karbondioksitin normal seviyeye gelmesini sağlar. Diğer bir durum da, arteriel kanda karbondioksit normalin üzerine çıkarsa hasta hızlı ve derin soluyarak karbondioksit i atar, arteriel kandaki seviyesi düşer. Nefes alıp verirken karbondioksitin arteriel seviyesi kontrol edilir ve öyle otomatik bir şekilde düzenlenir ki sağlıklı normal bir kişide çok küçük değişiklikler oluşur. Normal değerleri 40-46 mmHg'dir. arteriel kandaki karbondioksit seviyesinin yükselmesi birkaç sebepten olabilir. Bazı akciğer hastalıklarında üfleme olayının kendisi bozulabilir. Ayrıca karbondioksit in normal yapımı artabilir, bu bazen akut olarak veya uzun bir sürede kronik olarak oluşabilir. arteriel karbondioksit seviyesi yavaşça yüksek bir seviyeye çıkarsa ve böyle kalırsa, solunum merkezi (beyin kökünde bulunan karbondioksit seviyesine duyarlı ve solunumu kontrol eden alan) narkotize (deprese olmuş, narkotik ilaçların yaptığı gibi aktiviteden düşük) olabilir. Karbondioksit narkozu çok şiddetli olabilir ve solunum merkezi öyle deprese olur ki artan arteriel karbondioksit konsantrasyonu solunumu uyaramaz. Solunum, onun başlamasını sağlayan ikinci bir uyarıya kadar durur. Çok şükür ikinci bir uyarı bulunmaktadır. Oksijenin azalmasına bağlı stimulus karbondioksit yükselmesinin yaptığı hamle gibi kuvvetli olmasa da, kandaki düşük bir oksijen seviyesi nefes alımını zorlayacaktır. Bu durumda belirgin bir fizyolojik tehlike oluşur. Karbondioksit narkozunun tedavisi ve solunum merkezinin gazın yüksek seviyelerine alışmasını sağlamak için çok zaman gerekir. Ayrıca oksijenden zenginleştirilmiş havada birkaç kez solunum yapılması da bu gazın arteriel seviyelerini normal veya yükseğe çıkartacaktır. Bu durumda karbondioksit ve oksijenin her ikisinin de solunumu uyarma güçleri yok olur. Bundan dolayı, pulmoner problemi olan kronik bir hastaya çok fazla oksijen verilmemesi uygun olabilir. Karbondioksit seviyesi hızla yükselirse hasta genellikle akut solunum yetmezliğindedir ve ağır durumdadır. Bu durumlar genellikle hastanede oluşur fakat hemen akut yaralanmalar veya solunum paralizisi ile de görülebilir. Karbondioksit narkozu uzun bir zamanda gelişir ve uzun süreli şiddetli akciğer hastalığı ile birliktedir. DİSPNE SEBEPLERİ Dispne veya solunum zorluğuna neden olan medikal problemler aşağıdaki durumlardır: 1. Üst veya alt solunum yolu enfeksiyonları 2. Akut pulmoner ödem 3. Kronik obstrüktif akciğer hastalığı 4. Astım veya allerjik reaksiyonlar 5. Hava yolu obstrüksiyonu 6. Pulmoner embolizm 7. Hiperventilasyon BÖLÜM 30 . DİSPNE Üst veya Alt Solunum Yolu Obstrüksiyonları Dispneye sebep olan enfeksiyoz hastalıklar hava yolunun tüm bölümlerini etkileyebilir. Hafif rahatsızlık belirtilerinden solunum desteğine ihtiyaç gösteren akut obstrüksiyon belirtilerine kadar geniş bir aralığı içerirler. Bu durumların hepsinde genellikle problem obstrüksiyondur. Ya ana pasajda hava akımına obstrüksiyon (grip, difteri, epiglotit ve krup) ya da alveol ve kapillerler arasında gaz değişimine obstrüksiyon (pnömoni) oluşur. Gripte nazal mukozada ödem, sinüsler ve burunda sıvı yapımı olur. Dispne şiddetli değildir ve ana şikayet tıkanma veya solunumda zorluktur. Yıllardır araştırılmasına rağmen kesin bir tedavi grip için bulunamamıştır. Çok nadiren acil problemlere yol açar. Difteri son yıllarda iyi kontrol edilmesine rağmen halen çok bulaşıcı ve oluştuğunda da şiddetlidir. Hastalığın ürünü farenksi ört en debris, enflamatuar hücreler ve mukustan oluşan membrandır. Bu difterik membran larenksteki hava giri- şini hızlı ve şiddetli olarak engeller. Akut epiglotit, larenksin üzerini örten epiglot-denen yapının özellikle çocuklarda şiddetli şişmesiyle (normalin 2-3 katı) oluşan bakteriyel bir enfeksiyondur (Şekil 30.2). Bu ödeme bağlı akut ve komple hava yolu obstrüksiyonu olur. Akut epiglotit Bölüm 37'de anlatılmıştır. Krup normalde hava yolunun daraldığı larenks örtüsünün ödem ve enflamasyonudur. Krupun ana belirtisi olan stridor inspiriyumda duyulan yüksek frekanslı, kaba bir sestir. Bu hava yolunun larenkste daha da daraldığını gösterir ve bazen belirgin obstrüksiyona kadar ilerleyebilir. Pnömoni akciğerin akut bakteriyel invazyon ve enfeksiyonudur. Enfeksiyon akciğer dokusunu hasara uğratır ve harap eder. Ek olarak, çevre akciğer dokusuna da sıvı toplanır ve alveolleri kapillerlerinden ayırır. Sonuç olarak akciğerlerin oksijen ve karbondioksit i değişme yeteneği bozulur. Solunum şekli majör obstrüksiyonu göstermez fakat normal akciğer dokusundaki azalmayı kompanse etmek için hızında artma (taşipne) olur. ŞEKİL 30.2 Üst hava yolunun enfeksiyonuna bağlı dispne. Epiglot (a) normaldir, hava açıkça farenks, üst hava yolu ve epiglottan dışarı çıkar (ok), epiglot (b) masifçe şişmiştir ve üst hava yolunu tamamen tıkar KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER Akut Akciğer Ödemi Akut akciğer ödemi kalp kasının hasarına bağlı, kan dolaşımının bozulduğu akut miyokard enfarktüsünü takiben oluşur. Bu durumda sol kalp sağ kalbin gönderdiği kanı yeterli şekilde akciğerlerden perifere pompalayamaz. Böylece sıvı alveollerin içinde veya alveollerle akciğer dokusundaki pulmoner kapillerler arasında birikir. Sıvının bu birikimine akciğer ödemi denir. Bu fiziksel olarak alveolleri pulmoner kapillerlerden ayırır ve karbondioksit oksijen değişimini engeller (Şekil 30.3). Hastada genellikle hızlı yüzeysel solunumla birlikte dispne vardır. Sıvı toplanmasına bağlı akciğerde yeterli boşluk kalmadığından yavaş, derin solunum yapılamaz. Çoğu kere burun ve ağızda pembe köpüklü bir balgam bulunur. Bazen ATT kalp hastalıksız pulmoner ödemli hastaları görebilir. Akut duman inhalasyonu, irritan toksik kimyasal dumanların inhalasyonu veya ani kompresyon yaralanmaları buna sebep olabilir. Bu durumlarda, akciğer veya bronşiyal hasar ve irritasyonundan pulmoner ödem meydana gelir. Sonuç alveoller ve akciğer dokusunda sıvı toplanmasıyla aynıdır. Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı Kronik obstrüktif akciğer hastalığı Amerika'da sık bir problemdir. Birkaç yıl boyunca normal hava yollarının, alveollerin ve pulmoner kan damarlarının yırtılması, harap olmasıyla giden yavaş bir olaydır. Olayın kendisi tekrarlayan enfeksiyonlar, endüstriyel gazlar gibi toksik ajanların inhalasyonu ve sigara içimine bağlı direkt akciğer hasarının sonucunda oluşur. En sık olarak sigara içmek ve sık akciğer enfeksiyonlarından oluşan hasarın kombinasyonu sebeptir. Sigaranın akciğer kanserine direkt sebebi olduğu çok söylenmesine rağmen, bunun kronik obstrüktif akciğer hastalığındaki rolleri çok daha belirgindir. Tütün içiminin kendisi bronşiyal irritandır. Bütün bu maddeler trakea ve bronşlarda kronik irritasyon (kronik bronşit) yaparlar. Aşırı mukus yapımı küçük hava yollarını ve hava keseciklerini tıkar. Bu yolların devamlı obstrüksiyonu sonucu pnömoni kolaylıkla oluşur. Sonunda tekrarlayan pnömoni atakları akciğe- ŞEKİL 30.3 Akut pulmoner ödeme bağlı dispne. Alveole sıvı dolar ve alveoler duvarından kapillerleri ayırır. rin kendisinde fibrozise ve tıkalı alveollerin dilatasyonuna neden olarak amfizem denen duruma sebep olurlar (ŞekiI30.4). Tedricen hastanın arteriel oksijen seviyesi düşer ve karbondioksit seviyesi yükselir. Kronik akciğer hadisesine akut bir akciğer enfeksiyonu da eklenirse arteriel oksijen seviyesi hızla düşebilir. çoğu hastalarda arteriel karbondioksit seviyesi solunum merkezinin narkozu için yeterince yüksektir. Kronik obstrüktif akciğer hastaları akciğer enfeksiyonlarını kaldıramaz. Çünkü kendilerinde bulunan hava yolları hasarı, enfeksiyona bağlı mukus ve balgamı dışarı atamamasına neden olur. Kronik hava yolu obstrüksiyonu akciğeri temizlemek için yeterince derin solunum yapmayı zorlaştırır. Bu hastalar solunum desteği ne ve dikkatli oksijen uygulamasına ihtiyaç gösterirler. Kronik obstrüktif akciğer hastaları genellikle yaşlı, sıklıkla siyanotik ve tekrarlayan akciğer problemleri anamnezine sahiptir. Göğüste sıkıntıdan ve devamlı yorgunluktan şikayetçidirler. Hastaların sigara alışkanlığı yılda içilen paket sayısı ile ölçülür. Yılda her gün 1 paket içiliyorsa BÖLÜM 30 . DİSPNE ŞEKİL 30.4 Kronik obstrüktif akciğer hastalığında dispne enfeksiyon ve müköz tıkaçlar parsiyel veya komple obstrüksiyon oluşturarak küçük hava yollarının kronik obstrüksiyonuyla sonuçlanır. Alveol genişler ve fibroze olur ve bunların oksijen, karbondioksit değişimi bozulur. bu "1 paket yılıdır". Altmış yaşında bir hastanın sigara kullanma anamnezinde 100 paket yılını bulmak sık olmayan bir şey değildir. lı, akan burun ve hapşırık) zorlukları hep vardır. Hava Yolu Obstrüksiyonu Astım veya Allerjik Reaksiyonlar Astım küçük hava yollarının (bronşiollerin) aşırı mukus yapımıyla birlikte olan akut bir spazmıdır (Şekil 31.5). Hasta parsiyel tıkalı hava yollarında havayı dışarı verdiğinde karakteristik wheezing oluşur. Aynı bronşioller inspirasyonda kolaylıkla açılırlar. Bazen ekshalasyon olayı çok yorucudur ve hasta siyanotik olabilir. Astım her yaşta oluşabilen, genellikle hastanın duyarlı olduğu (allerjik) bazı ajanların inhalasyon, ağızdan alınım veya enjeksiyonuna bağlı hastalığıdır. Allerjenlerin (hastanın duyarlı olduğu ajanlar) hava yollarında oluşturduğu bu reaksiyon normal koruyucu mekanizmaların aşırı bir cevabıdır. Ataklar arasında akciğerin fonksiyonları normaldir. Arı sokmasına veya diğer maddelere karşı allerjik bir cevap akut astım atağını başlatır. Şiddetli şeklinde, bu allerjik cevap koma ve ölüme neden olabilecek şiddetli solunum zorluğuyla karakterize anafilaktik şoka neden olabilir (Anafilaktik şok Bölüm 11 ve 27'de anlatılmıştır ). Daha hafif ve sık görülen allerji problemi ise saman nezlesidir. Ülkenin bazı bölgelerinde yıl boyunca polen havada bulunur, bu evrensel bir hastalıktır. Genellikle büyük acil problemlere yol açmaz, fakat üst solunum yolu enfeksiyonu (tıka- Şuuru yarı açık ve şuursuz bireylerde hava yolunun obstrüksiyonu başın pozisyonu, dilin obstrüksiyonu veya kusmuğun aspirasyonuna bağlı oluşur. Başı ve çeneyi geriye doğru kaldırarak hava yolunun açılması problemi çözebilir. Bu manevra baş veya boyun yaralanması ekarte edildikten sonra yapılır. Hava yolunun basitçe açılması solunum problemini düzeltmezse, üst solunum yollarında araştırma yapılmalıdır. Yabancı cisim, üst solunum yolu obstrüksiyonu problemi başlamadan önce yemek yiyen her dispneik hastada veya küçük bir objeyi çiğneyen ve yutmuş olabilen küçük çocuklarda, özellikle emekleyen bebeklerde ilk teşhistir. Doğrusunu söylemek gerekirse akut üst solunum yolu obstrüksiyonu hastalıkla birlikte daha nadir görülen diğer sebeplere göre dispnenin daha sık travmatik sebebidir. Yetişkin ve çocuklarda akut hava yolu obstrüksiyonunun tedavi teknikleri Bölüm 6'da özetlenmiştir. ATT için önemli olan, sebepten şüphelenmek ve tedavi için harekete geçmektir. Akciğer Embolizmi Emboli dolaşım sisteminde bir noktadan başka bir noktaya yerleşmek üzere sistem içinde kala- KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER ŞEKİL 30.5 Astımda dispne (a) bronşiol normaldir, (b) müköz tıkaçlı bronşiolde spazm vardır. rak giden her şeydir. Genellikle obstrüksiyon noktasının arkasında dolaşım durur veya belirgin azalır. Emboli arter ve venlerdeki kan pıhtılarından oluşabilir. Kurşun veya hava kabarcığı gibi dolaşıma giren bir yabancı cisim olabilir. Emboli obstrüksiyona yol açarsa embolizm denir. Söylemeye gerek yok ki embolizmler çok ciddidir ve ani ölüme sebep olabilirler. Pulmoner embolizm dolaşımın venöz bölümünde oluşan bir pıhtının sağ kalbi geçerek yerleşeceği pulmoner arterlere gelmesidir. Pulmoner emboli genelde yavaş kan akımı, damar örtüsünün hasarı veya kanın pıhtılaşmaya eğiliminin ol- masına bağlı olarak meydana gelir. Genelde yatağa bağlı hastalarda kan akımının azalması ve venlerin kollabe olması sonucundadır. Hemen daima uzun ve düz olan bacak veya pelvis venlerinden kaynaklanırlar. Burada büyük uzun pıhtı gelişir. Pıhtı koparak pulmoner artere gelir ve pulmoner embolizm denen problemin semptomlarını yapar. Büyük uzun pıhtı pulmoner arter kan akımını belirgin olarak kesebilir. Hastanın bu probleminin farkında olma derecesi hasara uğrayan akciğer dokusu miktarına direkt olarak bağlıdır. Sağ kalp çıkışının komple ve ani obstrüksiyonu ölüme yol açar. Plevral yüzeyin enflamasyonuyla birlikteki akciğer hasarında, sıklıkla her solunumda plöretik göğüs ağrısı (keskin, batıcı ağrı) meydana gelir. Pulmoner arter veya ana dallarının belirgin obstrüksiyonunun anlamı akciğerler aktif şekilde inhalasyon veya ekshalasyon yapsa bile kan akımının bloke olduğu bölgelerde dolaşım etkili olmadığından oksijen veya karbondioksit değişimi olmamasıdır. Bu durumda arteriel karbondioksit seviyesi genellikle yükselir ve oksijen siyanoza sebep olacak şekilde düşer. Pulmoner emboli oldukça sık görülür ve teşhisi zordur. Amerika'da yılda 650.000 kişi yakalanır ve yüzde onu hemen ölürken, % 90'ı böyle değildir. Çoğunlukla pulmoner emboli hasta tarafından fark edilemez. Semptom ve belirtileri plöretik göğüs ağrısı, hemoptizi (kanlı öksürük), siyanoz ve taşipnedir. İnaktiviteye neden olan herhangi bir sebep veya alt ekstremiteye az kan akımına sebep yatak istirahatı, dehidratasyon, doğum yapmak, traksiyon veya direkt yaralanma pulmoner emboliye predispozan faktörlerdir. Genelde pulmoner emboli hospitalizasyon sırasında oluşur. Çok nadir olarak da aktif sağlıklı bireylerde oluşur. Hiperventilasyon Akciğer anormalliği olmayan hastalarda oluşan dispneye hiperventilasyon denir. Hiperventilasyon, arteriel karbondioksit seviyesini normalin altına düşüren derinliği artmış aşırı solunum diye tanımlanır. Aşırı solunumla fazla karbondioksit atılırsa kan pH'ı (kan asiditesinin bir ölçüsü) normalin üzerine çıkar ve alkali olur. Alkalozis BÖLÜM 30 . DİSPNE gelişir ve hiperventilasyonla birlikteki semptomların çoğunun sebebidir. Bu cevap psikolojik streste, baş ağrısı veya mide rahatsızlığı şeklindeki olağan bir reaksiyon gibi doğaldır. Semptomların bazıları 3-5 dakika olabildiğince derin ve yüzeysel solunum yapılarak kendi kendine indüklenebilir. Bu egzersizi yapan çoğu hasta hiperventile ettiğinin farkında değildir. Genellikle semptomlar eller ve ayaklarda hissizlik, karıncalanma ve hızlı solunuma rağmen nefes darlığı hissidir. Solunum hızı dakikada 40 veya 50'nin üzerine çıkar. Son çalışmalar bu tip panik atakların beynin sağ ve sol kısımlarındaki spesifik alanlara kan akımındaki belirgin değişikliklerle birlikte olabildiğini göstermiştir. Bu reaksiyonu anlatan spesifik organik bir defekt bulunabilir. DİSPNE TEDAVİSİ Üst ve Alt Solunum Yolu Enfeksiyonları Akut enfeksiyon olayıyla birlikte dispne sık ve nadiren çok ciddi bir durumdur. Soğuk algınlığının akut konjesyon ve tıkanıklığı nadiren acil bakım gerektirir. Genelde grip olan kişi çok sayıdaki tedavi metodlarını kullanarak kendi kendisini tedavi eder. Akut enfeksiyonlar üst solunum yollarını tıkadığından entübasyon için çok tecrübeli anestezist bile larenksi zor visualize eder. Nazal ve orofaringeal havayolları ödemli epiglotu veya difterik membranı geçmek için değil, flask dili destekleyecek şekilde yapılmışlardır. Sıcak ve nem. li, destekleyici oksijen uygulanmalı ve hava yolunu mukustan temizlemek için aspirasyon yapılmalıdır. Pnömoninin dispnesi üst solunum yolu obstrüksiyonu ile değil, akciğer volümünün kaybı ile ilgilidir ve hızlı hava değişimine ihtiyaç vardır. Yapay havayollarının kullanılması yardımcı olamaz fakat oksijen uygulanmasıyla düzelme sağlanabilir. Akut Pulmoner Ödem Akut pulmoner ödeme bağlı dispne genellikle kalp kriziyle birliktedir. Tedavi Bölüm 26'da an- latılmıştır. Problem kalp hastalığı ile birlikte değilse ve direkt akciğer hasarına bağlıysa, hastaya destekleyici olarak oksijen verilir. Hava yolundaki sekresyonlar temizlenir ve hemen acil bölüme nakil edilir. Miyokardial hasar veya direkt akciğer irritasyonu olan şuurlu hastalarda en iyi pozisyon kolayca solunum yaptıkları durumdur. Genellikle bu dik oturma pozisyonudur. Oksijen verilmeli ve hava yolu ağır sekresyonlardan dikkatle temizlenmelidir. Üst solunum yolu obstrüksiyon problemi dışında nadiren yapay havayollarının kullanılması gerekmektedir. Akut pulmoner ödemli, şuuru kapalı olan hastalar tam ventilasyon desteğine, bir havayoluna oksijen ve aspirasyona ihtiyaç gösterirler. Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı Kronik obstrüktif akciğer hastalıklı (amfizem veya kronik bronşit) kişiler genellikle yaşlıdır. Bunların göğüsleri sıklıkla fıçı şeklindedir, çünkü hava gittikçe artan miktarlarda ve devamlı şekilde akciğerlerde tutulmaktadır. Genelde bu hastalar yavaş yavaş kilo kaybederler ve bundan dolayı zayıftırlar. Hipoksi ve karbondioksit narkozuna bağlı olarak şuurları yarı açık veya kapalı olabilir ve respiratuar distrese girerek siyanotik olabilirler. Kronik obstrüktif akciğer hastaları boyun ve omuzlarındaki yardımcı kasları kullanarak solunum yaparlar. Hava dışarı doğru üflenerek atılırken dudaklar da dışarı doğru büzülür (Şekil 30.6). Akciğer hastalığı olan bireylerin anamnezinde genellikle uzun süredir bulunan dispne ve aniden nefes darlığının şiddetlenmesi, ayrıca nadiren göğüs ağrısı hikayesi bulunur. Hasta büyük olasılıkla yakınlarda bir soğuk algınlığı geçirmiş ve gene yakınlarda ateş, öksürük, balgam çıkartamama şikayetleri olmuştur. Balgam çıkartabilen hastaların balgamı koyu, yeşil veya sarıdır. Hasta genellikle sigara kullanmaktadır. Kronik obstrüktif akciğer hastalıklı kişilerin kan basıncı normaldir. Nabız hızlı ve bazen düzensizdir. Solunum hızına çok dikkat edilmelidir. Solunum hızlı veya karbondioksit narkozundaki gibi çok yavaş olabilir. ATT göğüsü dinlediğinde raller (çıtırtılı solunum sesleri), hırıltı ve düzeltmek uzun zaman alır. Oksijenden zengin hava verilirse oksijen miktarı yükselir. Eğer hasta sadece düşük oksijen miktarına bağlı olarak solunumunu sürdürüyorsa, hızlı yükseliş bu stimulusu ortadan kaldırır ve respiratuar arrest oluşur. Bundan dolayı kronik obstrüktif akciğer hastalığı olanlara oksijen verilecekse kullanılan en iyi sistem venturi maskesidir (Şekil 30.7). Bu sistemle yüzde yüz oksijen genellikle düşük bir akımla (dakikada 2-5 litre) verilir. Maskenin iç kısmında tüp kalibresi genişler ve oda havasına açık delikler bulunur. Geniş tüp kalibresi maske içinde düşük bir basınca sebep olur. Oda havası deliklerden emilerek yüzde yüz oksijen dilüe edilir. Başlangıçtaki oksijen akımına ve deliklerin büyüklüğüne bağlı olarak inspire edilen oksijenin verilecek konsantrasyonu tatbik edilebilir (%24, ŞEKİL 30.6 Kronik obstrüktif akciğer hastalıklı bir hastanın tipik görünüşü. Fıçı göğüslü, büzülmüş dudaklı ve solunumda aksesuar kaslarını kullanan hastaya dikkat edin. ronküs (sert, kaba sesler) duyacaktır. Solunum seslerini sıklıkla işitmek zordur ve çoğunlukla yalnızca sırttan duyulabilir. Hastanın başlangıçtaki vital belirtileri not edilir ve solunum hızı büyük bir dikkatle kaydedilir. ATT kendinden emin ve teskin edici bir şekilde konuşmalı, profesyonelce hareket etmelidir. Oksijen genellikle verilmelidir, ancak oksijen tedavisine başladıktan sonra solunum hızını çok dikkatli şekilde monitörize etmek gerekir. ATT en az beş dakikada bir solunum hızını ve hastanın tekrarlanan oksijen uygulamasına cevabını değerlendirmelidir. Bu monitörizasyon önemlidir, çünkü destekleyici oksijen tedavisine bağlı olarak oksijen hızla yükselerek, karbondioksit seviyesi halen yüksekken, sekonder respiratuar oksijen uyarısını engeller. Yüksek arteriel karbondioksit seviyesini ve solunum merkezinin narkozunu ŞEKİL 30.7 Venturi maskesinin fonksiyonlarını gösteren şekil. % 100 oksijenle birlikte oda havası inhale edilir. Oda havası saf oksijeni spesifik konsantrasyona dilüe eder, böylece yüksek oksijen konsantrasyonlarının riski azaltılır. BÖLÜM 30 . DİSPNE % 28, % 35 ve % 50'ye kadar). Venturi maskesinin avantajı, kontrollü olarak yüksek hacimli, yüksek akımlı hava ve düşük konsantrasyonlu oksijen inspirasyonunu sağlayabilmesidir. Önceden inspire edilen hangi oksijen konsantrasyonunun arteriel seviyelerini yükselterek solunum uyarısını engellediğini saptayabilmek imkansızdır. Bundan dolayı ATT maske sistemi kullandığında hastanın cevabını çok dikkatle izlemeli, solunum hızı düştüğünde yardım etmeli, hastanın solunumunu derinleştirmeye zorlamalı ve olabildiğince çabuk acil bölüme sevk etmelidir. Kronik obstrüktif akciğer hastaları nakil sırasında oturma pozisyonunda daha rahattırlar (Şekil 30.8). Astım veya Allerjik Reaksiyonlar Astımlı hastalar genç veya yaşlı olabilir. Respiratuar distres şiddetlidir, steteskopsuz ekspiryumda hırıltı işitilebilir. Kişi çok fazla zorlanmadan nefes alabilirse de, ekspiryumda bronkospazm ve mukus yapımına bağlı olarak çok zorlanır. Obstrüksiyondan dolayı hasta havayı dışarı atarken aşırı kuvvet harcar. Bu efor yorucu ve korkutucudur. Astımlı kişinin hikayesinde episodik nefes darlığı atakları vardır ve bu ataklar arasında genellikle hasta tamamen normaldir. Toplum genellikle bütün bu akciğer şikayetine astım demek eğiliminde iken, ATT için hastanın bu tip tekrarlayan ataklar geçirdiğini fakat diğer zamanlarda normal solunum yaptığını ispat etmek önemlidir. Hasta veya ailesine astımın ne anlama geldiği anlatılmalıdır. Astımlı hastalarda göğüs ağrısı nadiren vardır. Kan basıncı gerginliğe bağlı olarak ve hasta tarafından hissedilen anksiyeteye veya atağı hafifletmek için hasta tarafından alınan ilaçlara bağlı olarak yükselir. Solunum hızı artar. Vital bulgular ve anamnez alınır. Balarısı veya yabanarısı sokmasına bağlı bu tip reaksiyonlar oluşursa hızla tam anafilaktik şoka kadar ilerleyebilir. Bundan dolayı atak sırasında tespit edilen bulgular çok önemlidir. Oksijen verilmeli ve hasta çok daha kolay soluyabildiği oturur pozisyona getirilmelidir. Diğer acil durumlarda olduğu gibi ATT'nin sakinleştirici tavrı atağı daha da kötüleştiren gerginlik ve anksiyeteyi azaltacaktır. ŞEKİL 30.8 Kronik obstrüktif akciğer hastalıklı ve dispneli hasta oturur pozisyonda nakil edilir. Venturi maskesiyle kontrollü konsantrasyonda destek oksijen sağlanabilir, fakat solunum hızı her 5 dakikada bir kontrol edilmelidir. KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER Arı veya belli yiyeceklere karşı duyarlılığı veya astımı olan çoğu kişilerin atak meydana geldiğinde alabileceği ilaçları vardır. Bu ilaçlar öğrenilir ve ATT’nin yardımıyla uygulanır. çoğu kişide bulunan tıbbi bilgi kartları birçok ekstrem vakada yardımcı ipuçlarıdır. Anafilaktik şoka giren kişilerde hızla bilinç kaybı oluşur ve destekleyici oksijen ile birlikte yardımlı solunuma ihtiyaç gösterirler. Bütün bu hastalar hemen acil bölüme nakledilmelidir. Subkutan veya intramüsküler enjeksiyon için 1/2 ml, 1/1000'lik epinefrin içeren hazır malzemeler vardır. Bu ajanın kullanılması anafilaktik reaksiyonu hızla düzeltecektir. Bu tip duyarlılığı olan kişiler bunu yanlarında taşırlar. ATT, hayat kurtarıcı olan bu malzemelerin kullanıldığında hastaya nasıl yardım ettiğini bilmelidir. Epinefrin güçlü ve belirgin yan etkileri olan bir ajandır, dolayısıyla kullanan teşhisten ve episodun hikayesinin kesinliğinden emin olmalıdır. Koma yokluğunda ATT aşırı miktarda yapılan mukusu aspire etmek ve oksijen uygulamak için hazır olmalıdır. Hasta komadaysa havayolu uygulamasına ihtiyaç vardır. Bazen kardiopulmoner resüsitasyona anafilaksi episodunda gerek duyulabilir. Hava Yolu Obstrüksiyonu Emekleyen çocuklarda veya dispne gelişmeden hemen önce yemek yediği bilinen kişilerde, ATT solunum zorluğunun inhale veya aspire edilen yabancı bir cisimden olduğunu düşünmelidir. Yapılacak ilk iş üst hava yolunu temizlemektir. Özellikle ATT hava pasajını temizlemede başarısızsa, destekleyici oksijen ve acil bölüme hemen nakil endikedir. Bu sebebe bağlı hava yoluna yapılan girişim Bölüm 6 ve 37'de anlatılmıştır. Pulmoner Embolizm Genelde pulmoner embolizm ATT için problem değildir, çünkü çoğunlukla hospitalize hastalarda olur. Ana belirti ve semptomlar; nefes alımını kısıtlayan solunum sırasındaki akut plöretik göğüs ağrısı, değişik derecelerde hipoksi ve karbondioksit retansiyonu ve taşipnedir. Bazen hemoptizi de olabilir. Obstrüksiyon oluşmadığında hava yolunu genellikle temizlemek gerekmez. Önemli miktarda akciğer dokusu nonfonksiyonel olduğundan destekleyici oksijen gereklidir. Hasta rahat olduğu pozisyona, genellikle oturma pozisyonuna getirilir ve solunuma yardım edilir. Varsa hemoptizi fazla değildir, fakat temizlenmelidir. ATT düzensiz olabilen hızlı kalp ritmini görebilir. Akciğer embolisine karşı oluşan akut refleks cevaplar tam yaşam desteği gerektiren kardiak arrestle sonuçlanabilir. Bu teşhisten şüphelenildiğinde solunum desteği ile birlikte acil bölüme hemen nakil endikedir. Hiperventilasyon Hiperventile eden hasta genellikle histerik, ölüm korkusunda ve normale göre daha fazla hava alıp vermesine rağmen göğsüne yeterli miktarda hava almasının imkansız olduğunu hisseder. Baş dönmesi sıktır. Sıklıkla kişi, üşüme diye tanımlanan, el ve ayaklarda hissizlik veya karıncalanma hisseder. Solunumla birlikte batıcı, saplanıcı göğüs ağrısı artar. Vital belirtiler normal kan basıncı ile birlikte hızlı solunum ve yüksek nabız hızı (taşikardi)dır. Hiperventilasyonun dispnenin sebebi olduğunu gösteren anahtar, siyanozun görülmemesidir. Diğer hastalıklar basit aşırı solunum gibi gözüken bir reaksiyona neden olabilirler. Kandaki asidin (pH) normal, stabil seviyesini sağlamadaki prensip solunum hızının değişmesidir. Kan pH düşerse (asidoz) ve diabetik ketoasidoz (şiddetli, kontrol dışı diabet), şok veya asit alımına bağlı çok asidik olursa vücut pH'ını normale çevirmek için aşırı solunumla karbondioksit atılmaya çalışılır. Pulmoner emboli de hiperventilasyona sebep olabilir. Bundan dolayı şüpheli hiperventilasyon vakalarında ATT hastanın durumunu değerlendirmeli ve hikayeyi öğrenmelidir. Göğüs ağrısının varlığı veya yokluğu, kardiak problemler, kan öksürmek ve .diabet not edilir. Hiperventilasyonun sebebi yoksa en iyi tedavi.ATT' nin sakinleştirmesiyle başlar. Daha önce belirtilen çoğu hastalıkta veya durumda kandaki karbondioksit artar ve pH düşer (asidoz). Hiperventilasyonda karbondioksit hızla düşer ve pH artar (alkaloz). Kandaki karbondiok- BÖLÜM 30 . DİSPNE ŞEKİL 30.9 Basit hiperventilasyon kese kağıdına soluk alıp verilerek tedavi edilebilir. sit miktarını arttırmak için yapılan bir manevra hastanın kese kağıdı içine solumasıdır (Şekil 30.9). Bu teknikte hasta ekspire edilen havayı tekrar solumaya zorlanır ve arteriel karbondioksit seviyesi yükselir. Oksijenin olmadığını düşünmeye gerek yoktur, çünkü ekspire edilen havanın az bir kısmı (sadece % 5) karbondioksittir, en az % 16 oksijen içerir. Özellikle önceden hiç olmamışsa, hiperventilasyon yapan hasta hemen acil bölüme götürülmelidir. ATT gibi tecrübeli bir gözlemci için bile yanlış teşhis doğaldır. Bu hastaların hepsi mümkün olan en uygun tedavinin yapılması için dikkatle muayene edilmelidir. ATT Sizsiniz... 1. 2. 3. 4. Dispnenin hangi sebepleri çabukça ekarte edilebilir ve niçin? Hangi sebepleri üzerinde yoğunlaşırsınız ve niçin? Yaşlı ve kronik obstrüktif akciğer hastalığı olan bir kişiye fazla oksijen vermemek için neden çok dikkatli almalısınız? Hiperventilasyon yaptığı rapor edilen bir hastaya tedavi için çağırıldınız. Vardığınızda bazı kişilerin hastayı kese kağıdına soluttuğunu gördünüz. Bu tedaviye devam etmeli misiniz? Niçin veya niçin değil? Hastanın astım atağı var... Ne anlama gelmektedir? Atak anafilaktik şoka dönüşürse ne yaparsınız? Diabet GİRİŞ Diabet binlerce Amerikalıyı etkileyen ciddi bir hastalıktır. Böbrek yetersizliği. körlük ve kan damarları hasarı gibi şiddetli komplikasyonları bulunan ilerleyici bir hastalıktır. Diabetikleri n çoğu kendilerine iyi bakarlar ve yiyecek alımlarıyla insülin ihtiyaçlarını dengelemeye çalışırlar. Fakat bazen denge çok fazla veya çok az yiyecek, çok fazla veya çok az insülin şeklinde kayabilir. Ve sonra da problemler oluşur. Kişi dezoryante, tutarsız, konvülsif ve ya şuursuz olabilir. çoğu insan bu semptomları olan diabetik bir kişiyi gördüğünde ne yapacağını bilemez. Hastanın şeker veya insüline ihtiyacı var mıdır? Çoğunlukla kişinin entoksike olduğu dü. şünülür. ATT için bu semptomları tedavi etmek kolay değildir. Bu hastalarda diabetik koma (kanda çok fazla şeker bulunması) veya insülin şoku (vücutta çok fazla insülin bulunması) olabilir. Her ikisi de ciddi durumlardır, insülin şoku dakikalar içinde tedavi edilmez. se yaşamı tehdit eder. Bundan dolayı ATT diabet acilinin uygun değerlendirilmesini yapabilmek için diabeti anlamalı ve uygun hayat kurtarıcı tedaviyi yapmalıdır. Sôlüm 31 vücutta glikoz ve insülinin nasıl çalıştığının anlatımıyla başlar. Diabet yeter. siz insülin olduğunda meydana gelir. Diabetin diğer tiplerini anlattıktan sonra, bölüm dibetik koma veya insülin şoku gibi diabetle birlikte olabilen iki acil durumdan ve her birinin nasıl tedavi edilebileceğinden bahseder. Bölüm, ayrıca sık sık olabilen ATT'nin diabetik koma ve insülin şoku arasındaki ayrımı yapamadığı zaman ne yapması gerektiğini de anlatır. AMAÇLAR 31. Bölümün amaçları: • vücuttaki insülin ve glikozun rolünü anlamak. • diabetes mellitusun sebeplerini bilmek. • diabetik komayı insülin şokundan ayırmak. • diabetik acilleri, teşhis ve tedavi etmeyi öğrenmek. GLİKOZ VE İNSÜLİNİN ROLÜ Bütün hücreler uygun şekilde fonksiyon yapmak için, bazı hücreler onsuz hiç fonksiyon yapamayacağı için glikoz veya şekere ihtiyaç gösterirler. Glikozun yokluğunda veya düşük seviyelerinde, beyin hücrelerinde hızla kalıcı hasar oluşur. Ayrıca şeker beyin için oksijen kadar önemlidir. Glikoz hücrelere kan akımıyla taşınır. Glikoz insülin etkisi olmaksızın hücrelere giremez. İnsülin pankreastaki Langerhans adacıklarının beta hücreleri denen özelleşmiş hücrelerinde yapılır. İnsülinin spesifik görevi vücut hücrelerine glikozun girmesine müsaade etmektir. Bundan dolayı vücut hücrelerinin normal fonksiyonu için insülin kesinlikle gereklidir. Diabetes mellitus veya sıklıkla şekerli diabet denen hastalık, insülinin defekti veya eksikliğine bağlı olarak glikozun enerji kaynağı olarak normal şekilde kul1anılamamasıdır. Yeterli insülin olmazsa, kandaki glikoz hücrelere giremediğinden kullanılamaz. Glikoz kanda birikir ve aşırı yüksek seviyelere yavaşça yükselir. Yeterince yüksek seviyelerde, normal seviyenin genellikle 3 katı (300mg/dl) veya fazlasında, glikoz böbreklerle dışarı atılır. Böbreklerle glikoz atılımı, idrarla aşırı şeker ve su kaybına yol açar, çünkü şekerin atılabilmesi için daha fazla suyun atılması gerekmektedir. Şeker ve suyun büyük miktarlarda kaybı, poliüri (sık ve bol idrar yapma) ve polidipsi (devamlı susamaya bağlı sık su içilmesi) gibi kontrolsüz diabetin klasik semptomlarına yol açar. İnsülinsiz glikoz hücreler tarafından enerji kaynağı olarak kullanılamadığından, başka kaynaklar bulunmalıdır. Yağ bunlardan biridir. Yağ glikozun yerine rutin enerji kaynağı olarak kullanıldığında aseton, ketonlar ve yağ asitleri denen metabolik ürünler yapılır. (Glikoz kullanıldığında, son ürünler karbondioksit ve sudur). Aseton ve ketonlar idrarda ve kanda tespit edilebilirler. Kontrolsüz diabette yağ asitleriyle birlikte BÖLÜM 31 . DİABET tehlikeli seviyelere çıkarak asidoz yapabilirler. Şiddetli kontrolsüz diabet kusma, mide ağrısı, derin ve hızlı solunum belirtileri olan diabetik ketoasidozla sonuçlanır. Hastaya sıvı ve insülin verilmezse ketoasidoz diabetik komaya (şuur kapalı) dönüşecek ve ölüm meydana gelecektir. Diabetes mellitus tedavi edilebilir. İnsülin miktarı yetersizse veya pankreasta total olarak yapılmıyorsa, hayvanlardan elde edilen veya daha da yeni olarak sentetik insülin enjeksiyonları her gün yapılarak yerine konulur. Her gün bir veya daha fazla insülin enjeksiyonu yapılan diabetlilere insüline bağlı diabetikler denir. Her gün insülin olması gereken çocuklara da juvenil diabetikler denir. Diabetli bütün çocuklar insülin bağımlıdır. Fakat yetişkinlerin hepsi böyle değildir. Bazı yetişkinlerde hastalığın hafif şekli bulunur. İnsülin genellikle hala yapılmakta fakat az, yetersiz seviyededir. Bu hastaların çoğu sadece diyetle kendi kendilerine diabetlerini kontrol edebilirler, çünkü vücutlarında halen insülin yapıldığından şeker alımını sınırlamak yeterlidir. Diğerleri, pankreatik hücrelerde daha fazla insülin yapımını uyaran haplar kullanırlar. Diabetin bu hafif formuna yetişkin başlangıçlı diabet denir. Çoğu diabetik hastalar şeker ve aseton varlığı açısından her gün idrarlarını kontrol ederler. İn- sülin ve yiyecek dengesi öyle olmalıdır ki, tetkik edilen idrarda şeker hiç olmamalı veya çok az olmalı ve aseton hiç bulunmamalıdır. çoğu hastalar kandaki glikoz seviyesini ölçmek için kendilerinin kan glikoz monitörlerini kullanırlar . Parmak ucu veya kulak memesinden alınan bir damla kan kimyasal yapıdaki ince şeritlere konulur. Bu şeritlerle birlikte bulunan renk kartlarıyla şeritteki renk değişimi karşılaştırılır. Hasta, o anda kandaki glikoz miktarını hemen öğrenir. Değerler mg/dl kandır. 100-150 mg/dl kan şeker seviyesi normaldir. Parmak uçlarım iyi bir iğneyle delen ve şeritleri okuyan aletler şu an mevcuttur (Şekil 31.1). DİABETİK KOMA VE İNSÜLİN ŞOKU Diabetli hastalarda diabetik koma ve insülin şoku gibi iki acil durumdan biri akut olarak gelişebilir. ATT için problem olan, iki durumun da semptomlarının çok benzer olmasıdır. Bundan dolayı ATT iki durum arasındaki farkı ve hangi durumda ne yapılacağını bilmelidir. Diabetik Koma Normal enerji ihtiyacı olarak vücut tarafından kullanılan yağların artık ürünleri kanın asiditesini ŞEKİL 31.1 Kendi kendine kan glikozu ölçümü. Küçük bir el aletiyle parmak ucundan bir damla kan alınır. Buna üzerine damlatıldığı kimyasal özellikli şerit kan glikozunu ölçen alete konulur. KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER arttırır. Sık idrara bağlı sıvı kaybı ve asidite artışı yeterince şiddetliyse diabetik koma oluşacaktır. Kandaki şeker seviyesi çok yüksekse (hiperglisemi denen durum), bu çok fazla şeker direkt olarak koma yapmaz. Kandaki asit ürünlerinin varlığı yani ketoasidoz ve sıvı kaybı komaya sebep olur. Diabetik koma tıbbi tedavi altında olmayan, yetersiz insülin alan, aşırı yiyen veya iyi kontrol edilen ancak enfeksiyon hastalık gibi bazı tip streslerle karşılaşan hastalarda olur. Genellikle ketoasidoz saatler veya günler gibi uzun bir zaman periyodunda gelişir. Aşağıdaki belirtilerle hastanın komada olduğu söylenebilir: 1. Hızlı ve derin iç çekişli solunumla belirgin hava açlığı (Kussmaul solunum) 2. Kuru, sıcak deri ve içe çökmüş gözlerle karakterize vücudun aşırı sıvı kaybı veya dehidratasyon 3. Kandaki as ide bağlı nefesteki şeker veya meyvalı (aseton) koku 4. Hızlı, zayıf (filiform) nabız 5. Normal veya hafif düşük kan basıncı 6. Değişik derecelerde cevapsızlık İnsülin Şoku İnsülin şoku çok fazla insülin alan, yeterli yiyecek yemeyen fakat düzenli doz insülin alan, egzersiz yapıp bütün glikozu kullanan hastalarda oluşur. Şeker enerji için kullanılmak üzere kandan hücrelere geçer. Kanda beyinin devamlı beslenmesini sağlayacak yeterli şeker kalmaz. Beyin oksijen gibi sabit olarak glikoz ihtiyacında olduğundan kan şekeri düşük kalırsa şuur kaybı ve kalıcı beyin hasan çabukça oluşur. İnsülin şoku diabetik komadan çok çabuk, dakikalar içinde oluşur. Kandaki yetersiz şeker miktarın; hipoglisemi denir ve aşağıdaki belirti ve semptomlarla birliktedir: 1. 2. 3. 4. 5. Normal veya hızlı solunum Soluk, nemli deri Diaforezis ( terleme) Baş dönmesi, başağrısı Dolgun, hızlı nabız 6. 7. 8. 9. Normal kan basıncı Bayılma, kasılma veya koma Agresif veya olağan dışı davranış Açlık Diabet ve Alkolizm Bazen, diabetik bir hasta yanlışlıkla alkolik gibi teşhis edilerek 24 saatten fazla tedavisiz bırakılır. Genellikle hasta ölür. Bazen diabet ve alkolizm birlikte bulunabilir. ATT akut alkol intoksikasyonundaki belirti ve semptomlar, diabetik koma ve insülin şokundakilerle çok benzer olduğundan uyanık olmalıdır. Bazen hastanın durumunu gösteren bir bilezik veya tıbbi bir kart çok yardımcı olabilir. Sıklıkla acil bölümde yapılan kan şeker testi problemin son değerlendirmesine yardımcı olur. DİABETİK ACİLLERİN TEŞHİS VE TEDAVİSİ Hastanın diabet olduğunu bilen tecrübesiz bir kişi için diabetik koma ve insülin şokunu ayırmak hala zor olabilir. Başka bir durumda hasta komada olmadığı halde hasta veya yarı şuurlu görülebilir. Bu tip hasta ATT’yi rahatsızlığının kesin sebebi hakkında bilgilendirmelidir. Hasta bir diabetliyi bakıma aldığında, ATT hasta veya yakınlarına iki soruyu sormalıdır: 1. Bugün yemek yediniz mi? 2. Bugün insülininizi aldınız mı? Hasta yemek yemiş, fakat insülin almamışsa, problem genellikle diabetik komadır. Hasta insülin almış, fakat yemek yememişse genellikle insülin şokudur. Diabetli hasta sıklıkla sorunun ne olduğunu bilir. Dikkatlice dinleyiniz. Hastanın şuuru kapalıysa, ATT anlatılmış olan belirti ve semptomların sebebine karar vermeli ve problemin diabetik koma veya insülin şoku olduğunu anlamalıdır. Başlıca görülen fark hastanın solunumudur, derin iç çekişli solunum diabetik komada, normal veya hızlı solunum insülin şokundadır. Şuuru kapalı ve konvülsiyonları olan diabetik hasta çoğunlukla insülin şokundadır. BÖLÜM 31 . DİABET TABLO 31.1 Diabetik Acil Durumlarda Bulgular Bütün fark edilebilen değişiklikler Tablo 31.1' de anlatılmıştır. Diabetten şüphelenilen bir hastayı kontrol ederken, ATT bileziğinde ve cüzdanında acil tıbbi bilgi sembolleri olup olmadığı açısından bakmalıdır. Hastanın bilinen bir problemi varsa öğrenilir ve ATT' nin körü körüne teşhis yapması önlenmiş olur. Diabetik komadaki hastanın (kan şekeri çok yüksek) insülin, kompleks intravenöz sıvılar ve diğer ilaçlara ihtiyacı vardır. ATT ileri tıbbi bakım için hastayı hemen hastaneye nakil etmelidir. İnsülin şokundaki hasta (kan şekeri çok düşük) şeker ihtiyacındadır. Hala şuurlu hastada küp şeker, toz şeker (şekerle tatlandırılmış daha uygun) veya yumuşak içecekler reaksiyonu 1-2 dakikada normale çevirirler (Şekil 3 1.2). ATT çok fazla şeker veriyorum diye korkmamalıdır. Meyve suyunu yudumlamak veya çok az bir şeker problemi düzeltmeyecektir. Çubuk şekerleme veya bir bardak meyve suyu en iyisidir. Şekersiz içecekleri sakarin veya nutrasweet ile karıştırıp vermeyin. Hasta şekeri aldıktan sonra cevap verse de ATT hastaneye nakli sağlamalıdır. Hastane hekimin yapacaklarına karar verebilmesi için gereklidir. Diabetik bir kişinin insülin şoku veya diabet komasında olup olmadığına karar verilemiyorsa, komada olsa bile şeker verilmesinin sebebi tedavi edilmeyen insülin şokunun şuur kaybı ve daha da ötesi beyin hasarı ve ölüme neden olmasındandır. Bundan dolayı halen şuurlu, insülin şokundaki bir hastaya şeker verilmesi hayatını kurtaracak veya beyin harabiyetini önleyecektir. ATT'nin diabetik komadaki hastaya şeker verdiğinde hastanın durumunun ciddi bir şekilde kötüleşmesi çok düşük bir risktir. Uzun bir zaman sonra kalıcı hasar veya ölüm oluşur. Diabetik komada hekim kontrolü altında saatlerce insülin ve sıvı tedavisi yapılır. İnsülin şokundaki (veya şüpheli) hasta şuursuzsa veya tedavi sırasında şuuru kapanırsa yutamaz. Bunun için hastaya bu durumda şeker veya meyve suyu verilmez, çünkü akciğerlere aspire edebilir. İntravenöz sıvı tedavisi acil serviste yapılır. ATT intravenöz sıvılara başlamak için sorumlu değildir, onun görevi hastayı acilen hastaneye yetiştirmektir. Geçmişte toz glikoz (hazır bir jel) veya glikoz tabletleri şuuru kapalı hastada dil altına veya ağız içine konulması önerilirdi. Bu maddeler tedavi için elde başka bir madde yoksa ve nakil uzayacaksa kullanılır. Genellikle bunlar pek yaygın kullanılmaz. Yeni çalışmalar bu şekilde uygulanan az bir şekerin absorbe olduğunu göstermiştir. Sıvıların aspire edilmesi ve boğulma riskleri yararlarını ortadan kaldırır. Bu tip hastalara şekerin tek verilme yolu intravenözdür. Diğer basamak ise acil bölüme hemen nakildir. KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER ATT Sizsiniz... 1. 2. 3. ŞEKİL 31.2 Juvenil diabetiklerde yetişkinlere göre aktivite seviyesi daha fazla değiştiğinden sıklıkla insülin şoku oluşur. Bu hastaya vücuttaki aşırı insülinin etkilerini sonlandırmak için çabuk ve fazla şeker verilir Bir veya iki dakikada şeker, şekerli çubuk veya meyve suyuyla reaksiyon tersine dönecektir 4. Glikozun beyin için oksijen gibi önemli olduğunu biliyorsunuz. Çok fazla insülin ve çok az yiyecek kombinasyonunun beyinden glikozu niçin yoksun bıraktığını anlatınız. Juvenil diabetikler. anne ve babaları diyet ve enfeksiyonların, dikkatle kontrol etseler de yetişkinlere göre insülin şokuna daha fazla girerler. Çocuklardaki aktivite seviyesini kontrol etmede ne zordur? Bu faktör niçin insülin şokuna sebep olur? Hastanın şuuru yarı açıktır ve siz hiperglisemiden şüpheleniyorsunuz. Sizi hiperglisemi tanısına götüren belirti ve semptomları anlatın. Bu hastayı nasıl tedavi edersiniz? Siz kolej arkadaşlık partisine çağırıldınız. Kızlardan biri çok içkili görünüyor ve saçma şeyler söylüyor. Arkadaşları onun diabetli olduğunu bildiklerinden üzülüyorlar. Siz ne yaparsınız? Akut Batın AKUT BATININ TANIMI GİRİŞ Batın bölgesini ilgilendiren yaralanma ve. ya hastalıklarda bir şey olağandır, çok şiddetli karın ağrısı. Bunlar acil cerrahi tedavi gerektirecek kadar ciddi olabilir. Karın ağrısının birçok sebebi vardır, bunların en sık olanlarından biri yaralanmalardır. Daha az görülen sebepleri organik rahatsızlıklardır. Bu tip problemlerin teşhisi zor olabilir, tecrübeli cerrahların bile bunlara tanı koyarken bazı zorlukları olabilir. ATT şüphesiz ki akut batın teşhisini koyarken bir hekimden daha az tecrübeye sahiptir. Bundan dolayı ATT'den bu tip bir teşhis koyması beklenmemelidir. Bunun yerine ATT'nin sorumluluğu akut batının ne kadar ciddi olabileceğini bilmesidir. Semptomlar birden başlar ve hızla ilerleme gösterir. Çabuk olarak ölümle sonuçlanabilir. Acil bakımda önde gelen prensip yaşamı tehdit eden problemleri düzeltmek ve hastayı gecikmeden hastaneye nakil etmektir. Bölüm 32 akut batın yapan rahatsızlıklar veya hastalıklar üzerinde yoğunlaşmıştır. Bölüm "akut batın" teriminin tanımıyla başlar. Diğer daha az kullanılan terim ise "batın katastrofu" (facia)dur. Daha sonra konuda akut batının semptom ve belirtileri ve bunun majör sebepleri anlatılır. Bölümün son kısmı akut batının acil bakımından bahseder. Önemli olan problemi n ciddiyetini ve hemen nakil gerekip gerekmediğini belirlemektir. AMAÇLAR 32. Bölümün amaçları: • "akut batın" ve "batın faciası" terimlerini tanımlamak. • akut batının belirti ve semptomlarını anlatmak. • akut batının sebeplerini anlamak. • akut batınlı hastaların nasıl tedavi edileceğini bilmek. Akut batın, batın kavitesinin iç kısmını döşeyen ince bir membran olan peritonun aniden irritasyonuna sebep olan bazı batın hadiselerinin varlığını içeren medikal bir terimdir. Peritonit denen bu olay şiddetli ağrıya sebep olur. Belirtiler abdominal hassasiyet ve distansiyondur (şişme). Bütün penetran batın yaraları ve bütün künt yaralanmalar akut batınla sonuçlanan batın organları hasarı için yeterince şiddetlidir. Belli hastalıklar da akut batına sebep olabilir. Batın faciası terimi, akut batının daha şiddetli bir biçimini tanımlamada daha az sıklıkta kullanılır. Akut batın ve batın faciası terimleri kesin değildir. Bu terimlerin hiçbirisi spesifik hastalık veya organı göstermez. İkisi de peritonite sebep olan şiddetli batın içi probleminin varlığını anlatır. Bunlar, sebeplerine aldırış etmeksizin, hastadaki belli belirti ve semptomların kombinasyonunu anlatır. çoğu farklı organdaki birçok hastalıklar batında ağrı ve hassasiyet gibi aynı belirti ve şikayetlerle sonuçlandığından bunların hepsini akut batın terimi altında toplamak mümkündür. Sıklıkla tecrübeli bir cerrah bile akut batına sebep olan hadiseyi belirlemede zorlanabilir. ATT kesin sebebi bilmek zorunda değildir ve teşhis için vakit harcamamalıdır. ATT’nin sorumluluğu bu durumun varlığını belirlemektir. AKUT BATININ BELİRTİ VE SEMPTOMLARI Aşağıdakiler periton irritasyon veya enflamasyonu ile gelişen akut batının ana belirti ve semptomlarıdır: 1. Lokal veya diffüz karın ağrısı 2. Lokal veya diffüz karın hassasiyeti 3. Anoreksi, bulantı, kusma KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER 4. Hareket ettiğinde karında ağrı olduğundan hastanın rijid bir şekilde uzanması 5. Soluma acı verdiği için yüzeysel ve hızlı solunum 6. Hızlı nabız 7. Düşük kan basıncı 8. Gergin, distandü batın 9. Yansıyan (uzak) ağrı 10. Ateş 11. Konstipasyon Peritonitli hasta sakin bir şekilde yatarken bile karın ağrısından şikayet eder. Batın palpe edildiğinde veya hasta hareket ettiğinde aşırı hassasiyet vardır. Ağrı ve hassasiyetin derecesi birlikte bulunan peritoneal irritasyonun şiddetiyle ilişkilidir. Periton anatomik olarak iki bölüme ayrılır. Batın boşluğunun duvarlarını örten parietal periton, tüm batın organlarının yüzeyini örten viseral peritondur. Peritonun bu bölümünün sinirlenmesi farklıdır. Parietal peritonu inerve eden sinirler batın derisini inerve edenlerle aynıdır. Parietal peritondan algılanan duyumlar ciltte hissedilenlerle benzerdir. Ağrı, dokunma, basınç, sıcaklık ve soğukluk. Bundan dolayı parietal peritonun sensoryal sinirleri irritasyon noktasını iyi şekilde tespit ve lokalize eder. Tersine viseral periton otonom sinir sistemiyle inerve olur. Bu sinirler herhangi bir durumu daha az lokalize ederler. Batın organlarının kuvvetli kontraksiyonları veya distansiyona bağlı olarak gerileme reseptörlerinin aktivasyonuyla duyumlar algılanır. Bu tip duyum genellikle kolik şeklinde ifade edilen şiddetli intermitan kramplı ağrıdır. Viseral peritonun otonom inervasyonu yansıyan ağrı fenomenini açıklar. Bu, distandü veya enflame organın peritoneal yüzeyinin irritasyonuna bağlı vücut yüzeyinin uzak bir noktasında ağrı duyulması anlamındadır. Bu fenomen spinal kordun bir bölümündeki sinir desteğinin iki değişik vücut bölgesine gitmesine bağlıdır, cildin sensoryal sinirleri ve batın organlarının otonom sinirleri. Örneğin akut kolesistit (safra kesesi enflamasyonu) sağ omuzda ağrı yapar. Safra kesesinin otonom sinirleriyle, omuzun sensoryel sinirleri spinal kordun aynı seviyesinden çıkar (Şekil 32.1). Peritonit barsaklar boyunca normalde materyalin ilerlemesini sağlayan müsküler kontraksiyonların paralizisine veya ileusa sebep olur. Biriken gaz ve feçes sıklıkla batın distansiyonu yapar. Bu tip paralizi varlığında yenilen hiçbir şey atılamaz. Midenin kendini boşaltması için tek yol kusmadır. Peritonit hemen daima bulantı ve kusmayla birliktedir. Bunlar gastrointestinal hastalık veya peritonitin her şeklinde görülen nonspesifik şikayetlerdir. Bulantı yaygındır ve genelde kusmadan öncedir. Benzer olarak anoreksi (iştahsızlık) de nonspesifik semptomdur. Gastrointestinal ve batın hastalıklarında yaygındır, fakat hiçbir hastalık için spesifik değildir. Bunun yokluğu problemin göründüğü kadar ciddi olmadığını gösterir. Diyare (ishal) akut batınlı hastalarda barsak paralizisinden dolayı nadiren görülür. Değişik derecelerde konstipasyon çok daha sıktır. Peritonit daima batın boşluğuna sıvı kaybıyla birliktedir. Bu kayıp dolaşımdaki kanın volümünde azalmayla sonuçlanır ve hipovolemik şoka sebep olabilir. Peritonitin gelişme derecesine bağlı olarak hastada normal vital bulgular veya hızlı nabız (taşikardi) ve düşük kan basıncı (hipotansiyon) bulunabilir. Peritonitle birlikte hemoraji ŞEKİL 32.1 Akut kolesistitte karın ağrısıyla birlikte yansıyan omuz ağrısı oluşur. BÖLÜM 32 . AKUT BATIN de varsa şok belirtileri çok şiddetlidir. Akut batın belirtilerine bağlı olarak ateş oluşabilir. Divertikülitli (kolondaki küçük keselerin enflamasyonu) veya kolesistitli hastalarda önemli ateş yüksekliği vardır. Diğer bir durumda akut apandisitli hastalarda apandiks rüptüre olana ve abse oluşana kadar ateş olmayabilir. Akut batın değişen derecelerde karın ağrısı ve hassasiyeti ile birliktedir. Ağrı belirgin şekilde 10kalize veya diffüz olabilir. Lokalize ağrı sebep hakkında ipucu verir. Hassasiyet minimal veya batını elletmeyecek kadar çok fazla olabilir. Bazı durumlarda batın duvarı kasları tamamen serttir. Batın kaslarının tahta gibi spazmı perfore peptik ülser veya pankreatit (pankreas enflamasyonu) gibi majör problemlerle görülür. Genelde irrite bölgelerde değişen derecelerde defans vardır. Bazı hastalıklarda hastalar bazı pozisyonlarda yatarken rahattır. Hastanın pozisyonu önemli ipuçları verir. Apandisitli hastalar sağ dizlerini bükerler. Pankreatitli hastalar bir tarafa dönerek yatarlar. Her pozisyon enflame organın yanındaki kasları gevşetir ve ağrı yı azaltır. Enflame peritoneal yüzeylerin hareketine bağlı olarak, peritonitte ağrılı solunum vardır. Nabız ve kan basıncı radikal olarak değişebilir veya hiç değişmeyebilir. Nabız ve kan basıncı değerleri olayın şiddetini ve süresini yansıtır. Distansiyon barsakların müsküler kontraksiyonlarının kesilmesinden birkaç saat sonra meydana gelir. Batın aşağıdaki basamakları izleyerek hemen değerlendirilir: 1. Ağrıya sebep olan hareket veya herhangi bir karakteristik pozisyon, distansiyon veya anormalliğin varlığı gibi, hastanın rahatsız veya sakin olup olmadığının belirlenmesi. 2. Batının gergin (defans) veya yumuşaklığını nazikçe hissetmek. 3. Hastanın istediğinde batınını gevşetebildiğini belirlemek. 4. Batın ellendiğinde hassas olup olmadığını belirlemek. Bu tip bir muayene çok bilgi verir. Fakat fazla uzatılmamalıdır. Hekim hastanede daha ayrıntılı muayene yapacaktır. Batın palpasyonu çok nazik yapılmalıdır. Bazen batındaki bir organ çok büyük ve katı olabileceğinden sert palpasyon hasara yol açabilir. BATIN HASTALIKLARININ SEBEPLERİ Batın boşluğu gastrointestinal ve genitoüriner sistemi oluşturan katı ve içi boşluklu organları içerir. Bu organlar tamamen peritonla örtülüdür. Parietal periton batın boşluğunun içini kaplarken, viseral periton organların yüzeylerini örter. Batın içi boşluğunda normalde organları yıkayan az miktarda periton sıvısı vardır. Batın içinde pus, kan, feçes, idrar, mide sıvısı, amniyon sıvısı, barsak içeriği, safra, pankreas sıvısı veya diğer maddelerin bulunmasına sebep olan her durum akut batın belirtilerine neden olur (Şekil 32.2), Bu belirtilere sebep olan ana hastalıklar arasında akut apandisit, perfore peptik ülser, kolesistit, divertikülit bulunur. Akut batına sebep olan hastalıkların listesinde, hemen hemen her batın problemi bulunur. Temel acil problemler ve direkt, yansıyan ağrının lokalizasyonları Tablo 32.1'de sıralanmıştır. Peritonu inerve eden sinirler irritasyona duyarlı olduklarından batın kavitesinin arkasındaki organların hastalık veya enflamasyonları da peritonit belirti ve semptomlarına sebep olabilir. Bu belirti ve semptomlar batın boşluğunun kendisindeki enflamasyonun oluşturduğu semptomlarla benzerdir. Örneğin, pankreatitin yaptığı şiddetli reaksiyonu perfore ülserden ayırmak çok zordur. Üreter koliği yapan böbrek taşları sıklıkla barsak hareketlerinin paralizisi veya ileusla birliktedir. Kadındaki başlıca akut batın sebeplerinden biri Fallop tüpleri ve pelvisin çevre dokularının enfeksiyonu olan pelvik enflamatuar hastalıktır. Kadın hastaları arasında apandisitten ayırt edilmesi gereken başlıca hastalıklardandır. İdrar yollarının enfeksiyonları da peritoneal irritasyon yapabilir. Aorta, peritonun hemen arkasında; spinal kolonun hemen önündedir. Yaşlılarda bazen aorta duvarında genişlemiş zayıf alanlar gelişir ve anevrizma oluşur. Anevrizma gelişimi nadiren semptomlarla birliktedir, çünkü yavaş oluşur, fakat anevrizma rüptürü olursa masif hemoraji meydana gelir. Şiddetli bel ağrısı gibi bazı akut peritoneal KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER 6. Ağızdan bir şey vermeyin. 7. Sedatif veya analjezik uygulamayın. 8. Bütün gerekli bilgiler kaydedin: semptomların başlangıcı, tipi, şiddeti ve süresi. 9. Nakil için hastayı rahat bir pozisyona getirin. ŞEKİL 32.2 Rüptüre apandisitten çıkan pus batın boşluğuna girer ve peritonite sebep olur. irritasyon belirtileri oluşabilir. Çünkü periton kanamayla karın duvarından hızla ayrılır. Bu durumlarda peritoneal belirtiler genellikle birlikte bulunan kanamadan dolayı şiddetli şok ile beraberdir. AKUT BATINLI HASTALARIN ACİL TEDAVİSİ Akut batının belirti ve semptomları bazı ciddi batın cerrahisi acillerinin teşhisini doğrular. Hastanın acil bölüme naklinde gecikme olmamalıdır. Aşağıdaki basamaklar nakilden önce çok çabuk yapılmalıdır: 1. 2. 3. 4. 5. Spesifik bir teşhis koymaya çalışmayın. Hava yolunu temizleyip açık tutun. Kusma ihtimalini göz önüne alın. Oksijen verin. Hipovolemik şok gelişimine hazır olun. Hastalar ağır bir yemek yedikten veya çok içtikten hemen sonra, sıklıkla acil durum geliştiğinden kusma bu hastalarda sıktır. Hastanın boğazı ve hava yolu kusulan materyalden temizlenir. Ağrı, solunumu fiziksel olarak güçleştirir. Bundan dolayı, destek oksijen tedavisi küçük solunum hacimlerini kompansasyonda kullanılmalıdır. Hiçbir şekilde akut batın belirtileri gösteren hastalar yedirilmez veya içirilmez. Yiyecek veya sıvılar semptomların çoğunu arttırır. Peritoneal irritasyon ve intestinal paralizi varlığında yiyecekler mide dışına çıkamaz. Acil ameliyat gerektiğinde midedeki yiyecek operasyonu çok daha tehlikeli hale getirir. Hasta ne kadar ağrı çekse de ATT ağrıyı azaltmak veya hastayı sedatize etmek için ilaç vermemelidir . İlaç kullanımı belirtileri maskeler ve tanıyı geciktirerek problemin düzeltilmesini imkanTABLO 32.1. Akut Batın ve Ağrı Lokalizasyonu Yapan Ana Hastalıklar BÖLÜM 32 . AKUT BATIN sız hale getirebilir. Akut batın vakalarında ATT hastalığın teşhisini koymaya uğraşmamalıdır. ATT ağrının 10kalizasyonunu ve hassasiyeti, semptomların şiddetini belirlemelidir. Batın hassasiyeti, distansiyon ve defans not edilmelidir. Hastanın olayın nasıl başladığını anlatması sağlanır, vital belirtiler kaydedilir böylece hekim hastanın ilk görüldüğündeki durumunu öğrenebilir. Şok bu vakalarda sıktır ve erken tanınmalıdır. Varlığı hemen acil bölüme nakli gerektirir. Hasta hemen olabildiğince rahat pozisyona getirilir, battaniyelerle sıcaklığı korunur. Acil bölüme sevk edilir. ATT Sizsiniz... 1. Siz hastanın akut kolesistite bağlı şiddetli karın ağrısı olduğuna inanıyorsunuz. Hastada yansıyan omuz ağrısı da vardır. Hangi batın organları etkilenmiştir? Hastanın neden yansıyan omuz ağrısı olduğunu anlatınız. 2. Akut apandisitli bir hastayı tanıyarak apandiks rüptürü olmadan hastaneye götürdünüz. Neden rüptüre apandiks ciddi bir tıbbi acil olarak kabul edilir? 3. Bildiğiniz gibi akut batın, içinde bulunmayan vücut sıvılarının buraya girmesiyle oluşur. Varlığında akut batın yapan sekiz vücut sıvısını sayar mısınız? 4. Hastanızda tüm akut batın semptom ve belirtileri vardır. Yapacağınız acil tedaviyi anlatınız. Yaygın Medikal Sorunlar GASTROİNTESTİNAL SİSTEM GİRİŞ ATT, bir kazada yaralanmamış veya akut batın, diabet, felç veya bir kalp krizi gibi çok ciddi hastalığı olmayan birçok hastayla karşılaşacaktır. Bu hastalar normal günlük aktivitelerini engelleyen daha hafif şikayetlerden bazılarına sahiptir. Gastrointestinal sisteme ait acil şikayetler yutma güçlüğü, kusma, diyare, kan kusma, dışkıda kan bulunması, sarılık, kolik, retrosternal ağrı, konstipasyon, bulimya ve anoreksiya nervosadır. Genitoüriner sistemin acil şikayetleri idrar yaparken ağrı, yanma, sık idrara çıkma, idrarda kan bulunması, mesane kontrolünün olmaması, üriner retansiyon, üretral akıntı, vajinal kanama, böbrek taşları, dış gebeliktir. Bölüm 33'te bu gastrointestinal ve genitoüriner sistem problemlerinin hepsini ve ek olarak vertigo (baş dönmesi) ve hıçkırık anlatılmıştır. Genelde hayatı tehdit etmeyen bu problemlerin çoğu hastalar tarafından ciddi algılanır. Yaşlı hastalar özellikle bu problemlere bağlı semptomlardan şikayetçidirler. Bölüm bundan dolayı geriatrik hastaların özel kaygılarının anlatımıyla sonlanır. AMAÇLAR 33. Bölümün amaçları: • akut batın ve yaralanmayla birlikte olmayan ana gastrointestinal şikayetlerin açıklanması ve anlatılması. • yaralanmalarla birlikte olmayan ana genitoüriner şikayetlerin açıklanması ve anlatılması. • vertigo ve hıçkırığın tarifi ve sebeplerinin anlatılması. • geriatrik hastaların özel kaygılarını anlamak. Disfaji Disfaji yutarken takılma veya rahatsızlık hissidir. Bu yabancı cisim yutmasından tümörlere kadar değişen sebeplere bağlı özafagus tıkanmaları sonucudur. Olay bir yabancı cisme bağlı şiddetli ve akut veya kansere bağlı yavaşça ilerleyicidir. Genelde hasta sternum arkasında veya boğazda yiyeceğin takılma hissinden şikayet eder. Disfaji, problem çok ciddileşene kadar çoğu hasta tarafından önemsenmeyen bir şikayettir. Örneğin, başta sadece etin kısa kalın parçaları problem yaratır. çoğu birey, yemeklerde su içerek bu yutma zorluğunu tedavi edebilir. Bunlar disfaji ağrıya sebep olmadığından, bu problemi gelecek yemeğe kadar unutma eğilimindedir. Daha da sonra sadece sıvı veya çok yumuşak yiyecekler tolere edilebilir. Sonunda kişi bir hekime gittiğinde problem çok şiddetlidir ve hastanın beslenmesini engellemektedir. ATT disfajinin uzun süreli bir hastalık sonucunda gelişen ve yeni tolere edilemediğini veya çabukça oluşan, akut, çok şiddetli bir problem olduğunu ayırt etmeli ve tanımalıdır. Her durumda da profesyonelce yardım hemen yapılmalıdır. Genelde acil bir durum olmamasına rağmen, disfaji ihmal edilmiş ciddi bir hastalığa bağlı bir şikayettir. Hasta uzun süreli yutamazsa acil bir durum haline gelir. Akciğerlere yiyecek ve tükürük aspirasyonu tehlikesi oluşur. Acil bölüme hemen nakil sağlanmalıdır. Kusma ve Kusmuğun Aspirasyonu Gastrointestinal şikayetlerin sık sebeplerinden biri kusmadır. Midenin irritasyon, enfeksiyon veya obstrüksiyona cevabı sonucudur. Bu, hava veya sıvının midenin çok dolu olmasına bağlı geri gelmesi olan regürjitasyondan ayırt edilmelidir. BÖLÜM 33 . YAYGIN MEDİKAL SORUNLAR Kusmanın birçok sebebi vardır. Sebeplerden biri, gastrointestinal traktüsun peristaltik kontraksiyonlarını durduran (barsağın içeriğini ilerleten kasların çalışmasının durması) peritonit veya akut batın yapan durumlardır. Midenin boşalmasının tek yolu kusmadır veya gastrointestinal traktüs örtüsünün, özellikle midede, enflamasyonuna sebep olan her hastalık da kusmaya neden olur. Mide veya barsağın viral, bakteriyel enfeksiyonu gastroenterit diğer bir ana sebeptir. İrritan ajanların alınımı, özellikle alkollü içecek müptelası olanlardaki gibi, kusma sebebi olabilirler. Alkol mide sıvısının yapımını stimüle eder ve ayrıca mide mukozasını irrite eder. Yiyecek zehirlenmesinde mide zararlı ajanı dışarı atmak istediğinden kusma oluşur. Kontamine yiyecek ve alkol tek irritan maddeler değildir. Aspirin gibi bazı ilaçların aşırı kullanımı mide mukozasının enflamasyonuna ve kusmaya neden olabilir. Son olarak gastrointestinal traktüste madde pasajına mekanik obstrüksiyon oluşması da kusma sebebidir. Mekanik obstrüksiyon, tümörler veya yutulan yabancı cisimler tarafından meydana gelir. Kusma, çocuklar arasında çok sıktır. Bebek, dolu bir şişeyi içtikten sonra geğirdiğinde, regürjite süt ve fazla miktarda havayı atacaktır. Bazı insanlarda mide çıkışının obstrüksiyonu olan pilor stenozuna bağlı şiddetli, zorlayıcı, devamlı kusmalar oluşur. çoğu zaman çocuklardaki kusmanın sebebi viral veya bakteriyel gastroenterittir. ATT kusmayı her zaman ciddiye almalıdır. Gastroenteritten çok fazla viski içmeye kadar çok daha kompleks durumlarda oluşabilir. Yetişkinlerde kusma birkaç gün sürerek tehlikeli su ve besin kaybına sebep olabilir. Daha sonra dehidratasyon gibi ciddi metabolik problemler oluşabilir. İnfantlar ve küçük çocuklarda kusmaya bağlı bu değişiklikler 24 saatte oluşur. Bu gibi durumlarda hasta belirgin sıvı ve tuz kaybından dolayı şokta olabilir. Bilinci açık olan hasta nadiren de olsa kusmaya bağlı olarak kusmuğunu aspire etme tehlikesindedir. Hava yolunun bütün koruyucu refleksleri aktiftir. Küçük bir damla irritan,tükrük veya mide sıvısı, şiddetli laringospazm ve öksürüğe sebep olur. Gerekliyse hastanın kusmasına yardım edilir ve rahat bir pozisyona getirilir. ATT nakil sırasında kusma için uyanık olmalıdır. Kusma kabı temiz, havlular hazır bulunmalıdır. Uyuyan şuursuz veya içkili hasta hava yoluna kusmuk materyalini aspire edebilir. Bu hastalarda normal koruma refleksi sıklıkla depresedir veya yoktur. Aspire edilince hasta maddeyi nadiren dışarı öksürebilir. Çünkü öksürük refleksi de depresedir. Asidik gastrik sıvı hızla akciğer dokusunu harap eder. Hasarlı akciğer dokusu kolaylıkla enfekte olur ve genellikle bunu akciğer absesi izler. Tamamen uyanık olmayan ve kusan bir hastanın tedavisinde ATT hava yoluna özel dikkat göstermelidir. Kusmuğun aspirasyonu saniyeler içinde oluşabilir ve ATT hava yolunu temizlemeli ve açık tutmalıdır. Hasta bir tarafa yatırılır ve başı ayağından aşağıda tutulur. Farenkste hiçbir şeyin birikmesine izin verilmemelidir. Büyük delikli emme kateterleri kusmuğu temizlemek için elde hazır olmalıdır. Elle çene kaldırma tekniği kullanılarak hava yolu açık tutulur (Şekil 33.1). Çoğu kez ATT kusmuk akciğerlere aspire edildikten sonra oraya ulaşır. Bazen bu olay birkaç semptom ve belirtiler yapar. Sıklıkla hasta hızlı solumaktadır ve büyük miktarda trakeal sekresyonu bulunur. Hasta siyanotik olabilir. Böyle bir durumda acil bölüme nakil etmek kesinlikle gereklidir. Rutin olarak hastaya destekleyici oksijen verilir. Yardımlı solunum dahil tam ventilasyon desteği gerekli olabilir. 30-60 dakika içinde aspire kusmuğun cerrahi olarak çıkartılması hem hastanın hayatını kurtarır, hem de akciğerlerde abse oluşumunu önler. Yalnız kusmaya bağlı olarak şokta (dehidrate, letarjik, düşük kan basıncı, hızlı düzensiz nabız) olan hasta ciddi olarak hastadır ve acil hastane bakımına ihtiyaç gösterir. Bu hasta şiddetli yanık veya aşırı kanamayla olduğu gibi çok miktarda sıvı, elektrolitler ve plazma kaybeder. Hava yolunun korunması ve acil ilk destek sağlandıktan sonra, hastaya oksijen verilmeli ve acil bölüme mümkün olduğunca çabuk nakil edilmelidir. Yukarıdaki örneklerin her birinde ATT kusulan materyalin içeriğini, sıklığını, miktarını ve kusma olayının karakterini (projektil, zorla veya regürjitan) not etmelidir. KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER ŞEKİL 33.1 Özellikle yarı şuurlu hastalarda hava yolu açık tutulmalıdır. Burada ATT hava yolunu açık tutmak için büyük lümenli emme kateteri kullanıyor. Hematemez Kan kusulması demek olan hematemez hasta için huzur bozucu bir olaydır. Genelde özafagus veya midedeki hastalıklarla birliktedir. Hematemeze yol açan 3 tane en sık sebep mide ülserleri, rüptüre özafagus varisleri ve gastrittir. Mide ülserlerinin değişik sebepleri vardır. Çoğu hastanın anamnezinde karın üst kısmında ağrı ve bu semptomları azaltmak için antiasit ilaç kullanımı vardır. Birçoğunda önceden kan kusma hikayesi bulunur. Özafagus varisleri karaciğer hastalığı olan hastalarda özafagus duvarındaki venlerin dilatasyonudur. Karaciğer fibrozisinde normal kan akımı bozulur ve kan özofagustaki venlere şant yapar. Venler genişler ve bunların ince duvarı kolaylıkla rüptüre olur. Özafagus varislerinin kanaması ani, şiddetli, açık kırmızı, ağrısız ve sıklıkla öldürücüdür. Gastrit emosyonel stres ve alkol, aspirin ve diğer ilaçlar tarafından oluşturulan mide mukozasının irritasyon veya enflamasyonudur. Gastritli hastalarda belli belirsiz orta şiddette üst batın ağrısı ve hassasiyeti vardır. Hematemez "kahve telvesi" kusmuğu gibi çok küçük miktarlarda veya çok açık kırmızı renkli, büyük miktarlarda oluşabilir. Kahve telvesi gibi kusma denmesinin sebebi berrak mukus ve normal mide sıvısında materyalin kahve telvesi şeklinde görülmesidir. Bu mide kanamasının yavaş hızla olduğunu gösterir. Küçük miktarlardaki kan midedeki hidroklorik asitle sindirilir ve koyu kahverengiye dönüşür. Büyük miktarlardaki açık kırmızı renkli kan ise şiddetli bir kanamanın göstergesidir. Açık kırmızı renkli veya kahve telvesi kusması gibi hematemezin her tipinde hasta hemen acil bölüme götürülür. Kusulan kan miktarı tespit ve kayıt edilir. Mümkünse kusma örneği toplanır ve hastayla birlikte hastaneye götürülür. Ek olarak vital bulgular sıkı şekilde monitörize edilir, hava yolu açık tutulur ve hastaneye giderken oluşabilecek bir kanama için hazırlıklar yapılır. Diyare Kusmanın çok sayıda sebepleri olduğu gibi anormal sıvı karakterde, anormal çok sayıda barsak hareketleri denen diyarenin de çok sayıda sebepleri vardır. Anksiyete, gastroenterit, grip, tifo gibi bakteriyel şiddetli enfeksiyonlar, amip gibi parazitik infestasyonlar diyareye sebep olur. Ülseratif kolit gibi sebebi bilinmeyen enflamatuar hastalıklar da diyareye sebep olur. Yaşlılarda, en BÖLÜM 33 . YAYGIN MEDİKAL SORUNLAR sık sebeplerden biri fekal katılaşmayla barsağın parsiyel obstrüksiyonudur. Bu görünüşte ters görülen durumda, katı dışkı sadece sulu materyalin geçişine müsaade eder. Bu da diyare şikayetine sebep olur. Çok nadiren diyare akut acil problemdir. Diyare birkaç gün sürerse ve kayıpları karşılamak için yeterli sıvı ve yiyecek alınmazsa dehidratasyon ve letarji oluşabilir. Bu ihmal edilmiş kusan kişinin stabil olmayan vital belirtileri vardır ve hipovolemik şok gelişebilir. Birkaç günden fazla süren ciddi metabolik değişikliklere sebep olan kontrolsüz diyare veya kusmalar ATT tarafından fark edilmeli ve tanınmalıdır. Acil ihtiyacı olduğunu bildiren diyareli kişi problemin sebebinin araştırılması için acil bölüme nakil edilmelidir. Melena ve Hematoşezi Bir Yunan sözcüğü olan melena terimi siyah anlamındadır. Bu, dışkı koyu siyah katran gibi ve içerik olarak yoğun anlamındadır. Karakteristik kötü bir kokusu vardır. Siyah renk, gastrointestinal traktüste sindirilen kana bağlıdır. Genellikle melena gastrointestinal traktüsün üst kısmındaki ülser, polip veya tümörlerden oluşan yavaş ve devamlı kanamaya bağlı oluşur. Bazı ilaçlar (bizmut ve demir içeren bileşikler) dışkıya aynı koyu rengi verirler fakat kötü kokuyu veya katran şeklini yapmazlar. Melena uzun sürmediği ve ihmal edilmediği sürece acil bir durum değildir. Bu durumlarda hastada hipovolemik şok belirtileri oluşur. Melena önemli bir durumun sebebi olduğundan mümkün olduğu kadar çabuk kanama kaynağı tespit edilmelidir. Dışkıda açık kırmızı renkli kanın bulunmasına hematoşezi denir. Hematoşezi, kolon veya rektum kanseri gibi çok ciddi problemlerden sık görülen hemoroidlere kadar yaygın sebeplere bağlıdır. ATT, hastaların bazen vajinal kanamayla rektal kanamayı "karıştırdığını aklında tutmalıdır. Hastayı çok heyecanlandırmasına rağmen gaitada açık kırmızı renkli kan bulunması normalde acil bir problem değildir. Birkaç durum dışında kanama masif değildir. Fakat bu kesinlikle sebebinin teşhis edilmesi için hemen tıbbi değerlendirmeye gerek gösterir. ATT melena veya hematoşezisi olan hastaların vital belirtilerini monitörize etmeli ve daha sonra uygun inceleme ve sebebinin teşhisi için hastaneye naklini sağlamalıdır. Kanlı dışkının miktarı ve karakteristiğinin doğru olarak tanımlanması hekimin değerlendirmesine yardımcı olur. Sarılık Bazen ATT’ye sarılıklı hastaları görmesi bildirilecektir. Sarılık Fransızca’dan alınan bir terimdir. Bu bir hastalık değildir ve derinin sarı renkte olduğunu anlatır. Birçok problem sarılık yapar, bunların çoğu karaciğer veya safra yollarının çalışma bozukluğuna bağlıdır. Safra gastrointestinal sistemde yağların sindiriminde rol oynayan sarı bir bileşiktir. Safra karaciğerden salgılanıp safra yolları aracılığı ile duodenuma gelir. Salgılanan safranın büyük bir kısmı barsaklardan emilir ve karaciğere geri döner. Geri kalan safra ise dışarı atılır. Dışkının normal kahverengi için gereklidir. Karaciğerin normal fonksiyonunu bozan her hastalık safranın yapımını ve salgılanmasını bozarak sarılığa neden olur. Anormal karaciğer fonksiyonlarının başlıca sebepleri enfeksiyon (hepatit) ve alkol ile diğer toksik maddelere bağlı karaciğer hücrelerinin zehirlenmesidir. Kronik alkol alışkanlığı siroz denilen daimi karaciğer hasarıdır. Ayrıca karaciğerden gastrointestinal sisteme olan safra akışında engelleme olursa sarılık meydana gelir. Örneğin, safra kesesi taşları, safra yolları, pankreas veya duodenuma kanserleri safra yollarını tıkayabilir. Şiddetli sarılık hastalara basitçe bakıldığında teşhis edilirken, erken ve hafif durumlar sadece iyi ışık altında normalde beyaz olan vücut kısımlarına bakılarak saptanabilir. Sarılığın en iyi görülebildiği yer gözün sklerasıdır (Şekil 33.2). Her hastayı muayene ederken, ATT sarı renk için skleraları kontrol etmelidir (skleral ikter). Sarılık daima potansiyel olarak ciddi tıbbi problemleri gösterir. Bundan dolayı sarılıklı bütün hastalara bir hekim tarafından tıbbideğerlendirme yapılmalıdır. Sarılık hepatite bağlı oluşmuşsa, ATT hastayla ilgilenirken dikkatli olmalıdır (Bak.Bölüm 34). KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER ŞEKİL 33.2 iyi ışık altında gözün normalde beyaz olan kısmı skleraya bakılarak değişik derecelerde sarılık tespit edilebilir. Kolik İçi boşluklu organlardan birinin obstrüksiyonu sonucunda oluşan karakteristik karın ağrısıdır. Ağrı intermittandır, aniden dayanılmaz bir seviyeye çıkarak pik yapar ve organ duvarındaki kasların gevşemesiyle birden azalır. Kolik gastrointestinal traktüsün tümörler, polipler, yabancı cisimler veya adezyonlarla obstrüksiyonu sonucunda oluşur. ince barsak obstrüksiyonunda kolik göbek etrafında hissedilir. Sağ veya sol kolon obstrüksiyonlarında aynı tarafın yan kısımlarında ağrı hissedilir. Böbrek taşı tarafından üreterler tıkanırsa, yan kısımlardan başlayıp genital bölgeye yayılan karakteristik bir ağrı oluşur. Böbrek taşı ağrısı dayanılmaz şiddettedir. Çocuklarda gastrointestinal traktüsün aktif peristaltizmine bağlı sıklıkla kolik şikayet i görülür. Yetişkinlerde de grip sendromu ve aşırı diyareyle birlikte sıklıkla görülür. Bu durumda gastrointestinal traktüsün aşırı hiperperistaltik aktivitesi mevcuttur. Sıklıkla hasta koliği kramp ve gaz ağrısı şeklinde tarif eder. ATT kolik terimini bilmeli ve ağrıyı anlatıldığında tanıyabilmelidir. Hasta için çok bunaltıcı bir şikayettir ve nedeni bir hekim tarafından araştırılmalıdır. . Retrosternal Yanma (Özofageal Reflü) Özafagusun lümenini döşeyen doku cilde benzer. Mukus yapmadığından mide sıvısındaki sindirim enzimlerinin korozif etkisinden kendisini koruma kapasitesi yoktur. Ara sıra, mide sıvısı alt özafagusa reflü yapar ve onun mukozasına saldırır. Mukozada oluşan hasar, hafif irritasyondan derin ülserlere ve hatta şiddetli durumlarda özafagus perforasyonlarına kadar değişebilir. Özofageal reflü sternum arkasında yanma şeklinde hissedilir. Genellikle ağrı, ağır yemeklerden sonra, aşırı içki içme veya yatakta uzanıldığında oluşur. Bu sıklıkla şişman, kısa hastalarda olur ve zorlama, çömelme veya ağır kaldırmada artar. İntraabdominal basıncı arttıran her şey (gebelik gibi) bunu şiddetlendirir. Özofageal reflü sık, fakat acil olmayan bir problemdir. Ayrıca substernal göğüs ağrısı çok daha ciddi başka sebeplerle de oluşabilir. Hazımsızlık veya retrosternal yanma şikayetleri akut miyokard enfarktüsüne bağlı olabileceğinden, ATT dikkatli olmalıdır. Bulimya ve Anoreksiya Nervosa Bulimya açlık hissinin anormal artışı demektir. Bulimyada belirgin aşırı yemek yemeyi hastanın kendi kendini kusturması izler. Bundan dolayı bulimyalı hasta normal kilosunu korur. Sıklıkla hastanın bu durumunu aile alışveriş masraflarının aşırı artışıyla fark eder. Anoreksiya nervosada ise tam tersine iştah azalmış veya kaybolmuştur. Karakteristik olarak hasta gittikçe daha az yemek yer ve bir deri bir kemik kalır. Bulimya her 'yaşta oluşur fakat yaşlılarda nadirdir. Anoreksiya nervosa genç kadınlarda daha sıktır. ATT’ye anoreksiyalı bir kişinin beslen- BÖLÜM 33 . YAYGIN MEDİKAL SORUNLAR mesinin çok kötü olduğu bildirilse bile kesinlikle acil bir durum değildir. Her ikisinde de altta yatan sebep şiddetli psikolojik bir bozukluktur. Her ikisinin tedavisi de uzun sürelidir ve deneyimli ellerde yapılmalıdır. ATT bu hastalara bu tip tedavi gerekip gerekmediğini araştırmalıdır . İhmal edilmiş şiddetli dehidrate ve aç an 0reksik hastalara veya kusmaya bağlı spesifik bir problemi olan bulimyalı hastalara acil nakil gerekebilir. ATT nin dikkat edeceği önemli hususlardan birisi zehirli madde yutanlarda kusma için kullanılan ipeka şurubunun, bulimyalı hastalarda ilaç alışkanlığı yapmış olmasıdır. Bu tip ilaç alışkanlığından nadiren şüphelenilir. Onun için bu tıbbi durumun acil yardımı dikkatle yapılmalı ve gözlenmelidir. Konstipasyon (Kabızlık) Konstipasyon yaşlılarda sıklıkla oluşan ve genellikle progresif bir fenomendir. Hastanın fiziksel olarak aktivitesi azaldıkça barsak aktivitesi de benzer olarak azalma eğilimindedir. Çok daha önemlisi yaşlı hastaların diyeti daha yumuşak ve daha az taze meyve, sebze ve hacimli olma eğilimindedir. Hastaların genellikle dişleri.olmadığından yutmada güçlük çekerler ve otomatik olarak yumuşak ve lapa yiyeceklerle beslenirler. Sürpriz olmayan bir şekilde, bu yaş grubundaki birçok kişi çorba, çay, tostla beslenirler. Bu tip diyet pasajı zor, küçük sert dışkı yapar. Özellikle yatağa bağlı veya bakımevinde bulunan kişiler eforu keserler. Belli bir zaman sonra kolon (kalın barsak) feçesin birikmesiyle aşırı distandü olur. Konstipe hastalarda sulu diyare gelişebilir, bu dışkı katılaşmasının bir sonucudur. Bu durumda, gastrointestinal pasajı mümkün olabilen tek materyal katı dışkının etrafından geçebilen sıvılardır. Yaşlı hastalarda çok sık görülen problemlerinden biridir. Bu sıklıkla kısmi barsak obstrüksiyonunun sonucudur. Maalesef yaşlılarda sık görülen kronik kabızlık şikayeti, progresif konstipasyon ve obstrüksiyonun çok ciddi bir sebebi olan kolon kanserini maskelemektedir. Kolon kanserinin ortaya çıkan temel şikayetlerinden biri gaita pasajının zorlaşması ve daha sonra komple obstrüksiyonun oluşmasıdır. Bu sebeplerden dolayı gittikçe artan ve şiddetli konstipasyon şikayeti olan yaşlı hastalar teşhis için acil bölüme getirilmelidir. GENİTOÜRİNER SİSTEM Disüri Disüri idrar yaparken yanma ağrı veya kaşıntı hissedilmesidir. Bu eksternal üretra ağzı, üretra ve mesaneden oluşan alt üriner traktüsteki enflamatuar olay veya enfeksiyonu gösterir. Disüri erkeklere göre, kadınlarda üriner traktüs enfeksiyonlarının sıklığı daha fazla görüldüğünden, Kadınlarda çok sık bir semptomdur. Disüri değerlendirmesi ve tedavi edilmesi gereken bir problemin semptomu olmasına rağmen, belirgin bir aciliyeti yoktur. Hematüri İdrarda kan pasajına hematüri denir. Bazen çıplak gözle kolayca görülebilir. Çok daha sık olarak sadece mikroskobik incelemede tespit edilebilir. Hematürinin bazı sebepleri şunlardır: üriner traktüs tümörleri, böbrek veya üreterlerde abrezyon ve kanama yapan taşlar ve travma. ATT bunun için çağrılırsa, hastayı ileri tetkik için acil bölüme götürmelidir. Travma dışında acil bir durum değildir. Eğer çıplak gözle görülüyorsa, üriner traktüste çok ciddi bir problemi gösterebilir. Özellikle hastada ağrı yoksa süratle teşhisi yapılmalıdır. Ağrı, yanma ve kaşıntıyla birlikte hematüri enfeksiyonu gösterir. Travmaya bağlı oluşan hematüri Bölüm 25'te anlatılmıştır. Üriner sistem şikayetleri olan hastaların idrarları analiz için acil bölüme götürülmelidir. Sıklıkla bu teşhis için gerekli delili içerir. Sık İdrara Çıkma Sık idrara çıkma 24 saat içinde anormal sayıda çok idrar yapmak demektir. Disüri ve birlikte idrar sıklığının bulunması mesane enfeksiyonunu gösterir. Enfeksiyonda çok sık aralarda küçük miktarlarda idrar pasajı olur. Genelde mesane enfeksiyonunda idrar kötü kokar. KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER Sık idrara çıkma, yaşlılarda üretranın üst kısmını çevreleyen prostatın büyümesinde de görülen bir durumdur. Bu gland büyüdüğünde üretral pasaja engel olur ve kısmen tıkar. Bu obstrüksiyonun belirtisi hem gece hem gündüz idrar sıklığının olmasıdır. İdrar pasajının gece oluşmasına noktüri denir. Yaşlı hastalarda konjestif kalp yetersizliği de idrara sık çıkma ve noktüriye sebep olan problemlerdendir. İdrar sıklığı acil bir durum değildir. Fakat varsa ATT tarafından fark edilmelidir. Belirgin olması altta yatan bir hastalığı işaret eder. İnkontinans Kişinin çamaşırlarının kirlenmesine neden olan kontrolsüz idrar ve gaita pasajına inkontinans denir. Birkaç acil durumda oluşur. Örneğin, epilepsi nöbeti sırasında sıklıkla inkontinans olur. Bu durum da belirgin idrar veya barsak hastalığını göstermez. Paraplejiyle sonuçlanan spinal kord yaralanmalarında hasta idrar ve gaita atılımını kontrol eden müsküler sfinkterlerin kontrolünü kaybeder. Alkol almış, şuuru yarı kapalı kişilerde de sıklıkla episodik inkontinans olur. Yaşlı hastalarda inkontinansın sebebi kontrolü sağlayan beyin hücrelerinin yaygın senil dejenerasyonudur. Ani, beklenmeyen ve bilinen hiçbir sebebi olmayan inkontinans durumlarında rektum veya alt üriner traktüsün belirgin bir bozukluğu olabilir. Bu tip bir inkontinans hastayı teşhis için hastaneye götürmeye yeterlidir. Üretral Akıntı İdrar veya sperm dışında erkek üretrasından gelen her maddeye üretral akıntı denir. Tedavi gerektiren anormal bir durumdur. Üretral akıntı bugünlerde Birleşik Amerika' da önemli bir problem olan erkek veneryal hastalıklarının en sık belirtisidir. Penis üretrasından olan akıntı sulu ve az veya çok pürülan (pus içeren) olabilir. Sadece üretral akıntıdan yakınan hastaların durumu acil değildir. Fakat bunların sebepleri hemen tedavi edilmelidir. Çünkü bu hastalıklar kronikleşir ve yıllar sonra hastada harap edici etkilere neden olabilir. Renal Kolik Sık görülen klinik problemlerden biri de böbrek taşlarıdır. Oluştuğunda taşlar vücut tarafından eritilemez. Taşlar böbrekte olduğu sürece ağrıya neden olmazlar. Çoğunlukla hematüriye sebep olurlar, ancak idrar eritrositler açısından mikroskobik olarak incelenene kadar belli olmayabilirler. İdrar, devamlı böbrekte yapılır. Her gün her bir böbrekten bir litre kadar idrar üreterler yoluyla mesaneye gelir. Mesanenin üzerinde başka rezervuar olmadığından ve üreterlerin, böbreğin toplayıcı kanallarının kapasitesi küçük olduğundan, bu kadar litre idrar engelle karşılaşmadan mesaneye gitmelidir. Üreter böbrek taşıyla tıkandığında taşa yakın olan müsküler üreterin tıkanmayı yenmek için şiddetli peristaltizmine bağlı olarak çok yoğun bir ağrı (renal kolik) oluşur (Şekil 33.3). Kolikte ağrı belin sağ veya sol tarafında algılanan gittikçe artan keskin bir ağrıdır. Taş üreterin aşağısına ilerlediğinde ağrı kasığa ve eksternal genital bölgeye yayılır. Taş mesaneye girince renal kolik kesilir. Renal kolik önceden de söylendiği gibi bilinen, şiddetli ağrılardandır. Çok yoğun bir tedaviyle geçer. Renal kolikten şikayet eden hasta ağrının yerini, tipini ve yayılımını anlatabilir. Hasta huzursuzdur ve devamlı dolaşma eğilimindedir. Durum hayatı tehdit etmez. Fakat hastanın ağrısının şiddeti çabuk müdahale gerektirir. ATT renal kolik için kendisine çağrı yapıldığında hastayı hemen acil bölüme götürmelidir. Normalde diğer vücut sistemlerinin bakımı için belirgin incelemelere gerek yoktur. Çıkartılan idrar toplanır, korunur ve hastaneye analiz için götürülür. Akut Üriner Retansiyon Bazen ve hemen daima yaşlı erkeklerde, ATT akut idrar retansiyonu ile karşılaşacaktır. Bu durumdaki hastalarda akım kuvvetinin yavaş yavaş azalmasıyla karakterize uzun süreli bir idrar yapma zorluğu anamnezi, sık idrara çıkma ve noktüri şikayetleri mevcuttur. Genellikle bu, prostat bezinin yavaşça ve progresif olarak büyümesi, mesane çıkışındaki üretrayı obstrüksiyonu sonucunda gelişir. Bu büyüme selim (prostat hiper- BÖLÜM 33 . YAYGIN MEDİKAL SORUNLAR ŞEKİL 33.3 Böbrek taşı yapıldığı yer olan böbrekten üretere geçtiğinde renal kolik denen çok şiddetli ağrı oluşur. Taş üreteri tıkar ve distansiyona sebep olur. trofisi) veya kanserin sonucunda oluşur. Akut mesane distansiyonunun ağrısı yoğundur, şiddetlidir ve idrar yapma zorluğu ortadan kaldırılmalıdır. Böbreklerden ne kadar çok idrar yapılırsa mesane o kadar büyük ve göbek seviyesine kadar yükselebilir. Bu durum birkaç saat içinde gelişir ve acil bölüme nakil hemen gereklidir. Kateterizasyon denen yöntemle mesane içine direkt olarak bir tüp konularak retansiyon azaltılır. Kateter, obstrüksiyon düzeltilene kadar yerinde bırakılır. Vajinal Lekeler, Kanama ve Akıntı Püberteden sonra ve menapozdan önce bütün sağlıklı, gebe olmayan kadınlarda menstrüel siklüs-aylık, düzenli bir vajinal kanama vardır. Kanamanın karakteri, hastadan hastaya değişir ve genellikle en iyi kişi tarafından bilinir (kanamanın süresi, miktarı, kramplı ağrıların olup olmaması, başlangıcı ve bitişi). Diğer her türlü vajinal akıntı anormaldir. En sık anormal vajinal akıntı sebepleri mantar veya bakteriyel enfeksiyonlardır. Vajinal akıntı şikayet i acil bir durum değildir ve hastaneye acil nakil gerekli değildir. Fakat tıbbi bakım ve öneriler yapılmalı, ihmal edilmemelidir. Vajinadan oluşan her türlü menstrüasyon dışı kanama anormaldir. En sık görülen ve en az ciddi sebep menstrüasyon siklüsü anormallikleridir. Fakat bu tip kanama kadın üreme sistemi habis hastalıklarının tek belirtisi olabilir. Cinsel birleşme sonrası oluşan kanamalar vajina veya serviks tümörlerinin bir belirtisidir. Genelde vajinal kanama tıbbi bir acil durum değildir. Çünkü kan kaybı miktarı genellikle çok azdır. Ancak kanama hemen teşhis edilmesi gereken ciddi bir problemi gösterebilir. Üzücü bir durum da diğer birçok problemde olduğu gibi, hastanın ağrı olmadığı müddetçe kanamayı ihmal etme eğiliminde olmasıdır. Bunlardan dolayı hastayı tıbbi değerlendirme için ikna etmeli ve teşhis için acil bölüme nakil etmelidir. ATT kadın genital bölgesini veya vajinayı muayene etmemeli, vajina içine herhangi bir şey koymamalıdır. Ektopik Gebelik Ektopik gebelik fetusun anormal bir lokalizasyonda, genellikle Fallop tüplerinde gelişmesidir. Bu nadir durumlarda oluşur. Ovaryumdan yumurta atıldıktan sonra rahime pasajı sırasında erkenden, özellikle Fallop tüplerinde fertilizasyona bağlıdır. Ovum (yumurta) rahim girişinde değil de tüplerde durabilir. Fallop tüplerinin duvarları çok az kas içeren ince duvarlı yapılardır. Bunların gelişen fetusa yer açmak için genişleyebilme kapasitesi yoktur. Fertilize ovum burada yerleşirse, Fallop tüpleri fetus ve plasentasının gelişmesini 6 hafta için destekler. Daha sonra kapasitesinin üzerinde genişleyen tüp rüptüre olur. Fallop tüplerinin rüptürü batın boşluğuna şiddetli kanamaya sebep olur. Hastada alt batın kad- KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER ranlarında ağrı, hassasiyet ve hızla gelişen hipovolemik şok oluşur. Bir veya iki menstrüel periyodu geciken, şokta, alt batın kadranları hassas genç kadınlarda büyük bir olasılıkla ektopik gebelik bulunmaktadır. Bu hastaların acil tıbbi tedavisi, şoka yönelmek ve onu tedavi etmektir. Hipovolemik şokun düzeltilmesi için gereken tüm işlemler uygulanmalıdır. Kanama devam ettiğinden ve yaşamı tehdit ettiğinden hemen hastaneye götürülmesi gerekmektedir. Bu hastaya problemi kontrol etmek için acil operasyon uygulanır. VERTİGO VE HIÇKIRIK Vertigo Vertigo veya baş dönmesi özellikle yaşlı popülasyonda olmak üzere sık görülen bir problemdir. Genellikle sebebi serebral kan dolaşımını bozan serebral kan damarlarının arteriosklerozudur. İç kulak yaralanmaları da vertigoya sebep olabilir. Bu gibi durumlarda vertigo genellikle tinnitus (kulak çınlaması) ile birliktedir. Kesin sebebi bilinmese de belli ilaçlar vertigoyu düzeltmede kullanılır. Genellikle vertigo acil bir problem değildir. O kadar şiddetli olabilir ki hasta güvenle yürüyemediğinden ve oturamadığından yatağa bağlanır. Bu hastalarda bulantı olmaması sık olmadığından ATT kusma için uyanık olmalıdır. Hastayı düzgün bir şekil ve rahat bir pozisyonda yatırmak dışında başka bir önlem almaya gerek yoktur. Boşlukta dönme hissi demek olan vertigo (baş dönmesi), daha sık görülen sersemleme hissinden ayırt edilmelidir. nadiren hıçkırık acil tıbbi bir problemdir. Bazen çok kısa olabildiği gibi saatlerce veya günlerce sürerek yemek yemeği ve uyumayı engelleyebilir. İnspire havayı tekrar solumaktan, intravenöz sedatif ilaçları kullanmaya kadar birkaç tedavi yöntemi vardır. Eğer semptomlar şiddetli ve yeterince uzun süreliyse acil bölüme nakil endikedir. GERİATRİK HASTALAR İÇİN ÖZEL İLGİ Bu konuda anlatılan problemlerin çoğu yetişkinlerde oluşur. Bunların birkaçı geriatrik veya yaşlı hastalarda çok daha komplikedir. ATT geriatrik hastaların aile çevrelerindeki ani değişikliklerden dolayı kolaylıkla dezoryante olduğunu aklında tutmalıdır. Bunlar kavgacı, saldırgan, huysuz davranışlı olabilirler. Sık olmayarak bunlar, tedavinin çok gereken metodlarını inatla reddederler. Bu durumlarda, arkadaş ve ailesinin hastayla kooperasyonu, ATT’nin soğukkanlı yaklaşımı kesinlikle gereklidir. Genellikle, hastanın ve hasta ailesinin dilekleriyle acil durum hayatı tehdit etmediği sürece ilgilenilmelidir. ATT Sizsiniz... 1. 1, Hasta uzun süreli kusmaya bağlı 2. Hıçkırık Birçok sebebe bağlı olarak sık görülen bir problem olan hıçkırık havanın ani inspirasyonunu takiben larenks epiglotunun hızla kapanması ve havanın tutulması demektir. Sağlıklı bir bireyde midenin akut distansiyonu, anksiyete veya bazen merkezi nörolojik bir probleme bağlı olarak oluşur. Post aperatif bir hastada oluşan batın iç absesi diafragmayı irrite ederek persistan bir hıçkırığa neden olur. Çok 3. 4. olarak şoktadır. Neden bu durum, şiddetli bir yanık veya kontrolsüz bir iç kanamadaki gibi ciddidir? Size, bir kadın hastanın kan kustuğunu acil olarak bildirdiler. Hematemezin 3 mümkün sebebini sayınız ve anlatınız. Anoreksiya hakkında birçok şey işitmişsinizdir. Bu filmi aktrislerin, modellerin ve genç kızların popüler bir hastalığı gibi gözükür. Anoreksiya nedir ve bulimyadan farkı nedir? Anlatıldığı gibi bunun kadınlar arasında daha sık görüldüğünü niçin düşünürsünüz? Böbrek taşları nedir ve niçin bunlar dehşetli bir ağrıya sebep olurlar? Bulaşıcı Hastalıklar TERİMLER VE TANIMLAMALAR GİRİŞ Bulaşıcı hastalıklar insanların varoluşundan beri vardır. Bunlar epidemik bölgelerde savaşlar veya doğal felaketlerden daha çok kişinin ölümüne neden olmuşlardır. Çiçek, tifo ve grip tarihin gidişini değiştirebilecek kadar dehşetli olabilmişlerdir. Tıbbi araştırmalar aşılar ve sanitasyondaki düzelmeler çoğu bulaşıcı hastalığı yok etmiştir. Fakat mikroplar hala bulunur, insana insandan, hayvanlardan, böceklerden bulaşır. Eski hastalıklar yenileriyle yer değiştirmiştir. Örneğin AIDS bugün korkulan bulaşıcı hasta!ıklardandır. ATT'ler, doktorlar, hemşireler ve diğer tıp personeli bulaşıcı hastalıklarla bazen karşılaşırlar. Karşılaşma risklerinin azaltılmasının ve daha sonra koruyucu önlemlerin alınmasının bilinmesi çok önemlidir. Bundan dolayı Bölüm 34 ATT'nin bilmesi gereken hastalıklarla ilişkili terim ve tanımlamalarla başlar. Daha sonra konuda bulaşıcı hastalıkların nasıl bulaştığı ve ATT'ye geçişinin nasıl önlenebileceği anlatılır. Korunma sıklıkla zor bir iş olan enfeksiyöz hastalıklı hastaların öncelikle teşhis edilmesidir. Bölümde daha sonra ATT ve diğer bakım elemanlarına problemler yaratan 5 bulaşıcı hastalığı anlatılır. Hepatit, herpetik dolama, menenjit, tüberküloz ve AIDS. Bölüm 34'ün sonunda ATT'nin izleyeceği risk ve koruma prosedürleri özetlenir. AMAÇLAR 34. Bölümün amaçları: • bulaşıcı hastalıkları ve enfeksiyöz prosesi anlamak. • ATT'nin bulaşıcı hastalıklı hastaların tedavisindeki rolünü anlamak. • ana bulaşıcı hastalıkların temel epidemiolojisi ve karakteristiği ile aşina olmak. Aşağıdaki terimler bir kişiden başka bir kişiye geçen hastalıklar, yani bulaşıcı hastalıkların tanımlanmasında rutin olarak kullanılırlar. ATT bu terimlerle, aşina olmalıdır. Enfeksiyon: Konak veya konak dokusunun bakteri, virüs veya parazitler gibi mikroorganizmalarla istilasıdır. Kontaminasyon: Enfektif organizmaların giysilerde, sular yiyecekler veya hastanın vücut yüzeyinde bulunmasıdır. Bulaşıcı (enfeksiyöz): Bulaşabilen hastalıklar. Rezervuar: Atık su veya lağım gibi organizmaların yaşayıp çoğalabildiği yer. Enfeksiyon kaynağı: Enfeksiyon veya enfeksiyon ajanının orijini, bakteri, virüs veya parazitleri taşıyan kişi, cisim veya madde olabilir (rezervuar bir enfeksiyon kaynağıdır). Bulaşıcılık periyodu: Bir taşıyıcıdan başka bir konağa enfeksiyon ajanın geçebildiği süre. Kuluçka periyodu: Konağın enfeksiyöz ajanla karşılaşması ve enfeksiyon semptomlarının görülmesi arasındaki süre. Taşıyıcı: Enfeksiyöz bir hastalığı bulaştırabilen ancak semptomlarını göstermeyen kişi veya hayvan. Bulaşma: ilişki, hava yolu, vasıtalar veya vektör ler gibi enfeksiyöz ajanın yayılma yolları. Konak: Enfeksiyon ajanının bulunduğu organizma veya birey (konak enfektedir). BULAŞMA YOLLARI Bulaşıcı (enfeksiyoz) hastalık terimi bir kişiden KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER başka birisine bulaşan hastalık demektir. Bulaşma aşağıdaki 4 yoldan biriyle oluşur (Şekil 34.1): 1. İlişkiyle bulaşma. Direkt ve indirekt diye 2 tip ilişki vardır. Direkt fiziksel ilişki enfekte kişiyle bir başka birey arasında oluşur. indirekt fiziksel ilişki ise bir birey ve organizmanın üzerinde bulunduğu cansız cisimler arasında oluşur. Örneğin araba yüzeyleri, giysiler, araçlar, çarşaflar gibi. 2. Hava yoluyla bulaşma. Öksüren veya hapşıran bir hasta havaya enfektif organizmayı verir. Bakteri veya diğer organizmaları taşıyan mukus damlacıkları başka bir kişi tarafında da inhale edilir. 3. Vasıtalı bulaşma. Enfektif organizmanın kontamine yiyeceğin, suyun ağızdan alınımı veya kontamine ilaçlar, sıvı veya kanın infüzyonla direkt olarak geçişidir. 4. Vektörle bulaşma. Enfektif organizmanın kişiye hayvanlar (örneğin, malaryal parazitlerin sivrisinekler, kayalık dağlar benekli hummasının keneler) tarafından bulaştırılmasıdır. Vektöre bağlı geçen hastalıklar nadiren hastane öncesi bakım personeli için risk oluştururlar. Vasıtayla veya vektörle geçiş, ATT için az risk oluşturur. Bir enfeksiyöz veya bulaşıcı hastalığın edinilmesi için en önemli yol direkt veya indirekt ilişkidir. Bakım yapıldığında bakım personeli bir hasta veya kontamine materyalle ilişki sonrası ellerini yıkamaya sıklıkla vakit bulamayabilir. Bu basit prosedür ihmal edilirse özellikle bakım personeli elini burnuna veya ağzına götürerek enfeksiyon şansını arttırır. Hava yoluyla bulaşma enfeksiyon riskini taşır, ancak direkt veya indirekt ilişkiden daha düşük olasılıktadır. Organizmanın geçiş şekli ve hastanın bununla karşılaşma süresi büyük bir rol oynar. Genellikle öksüren, hapşıran bir hastayla ilişkide olmak, meydana gelen balgamla direkt olarak karşılaşmak veya hastayla uzun süre birlikte olmak gerekir. çoğu kereler nakil süresi ve durumlar bu ihtiyaçları tümüyle içermez. Örneğin, ATT tüberkülozlu bir hastayı nakil ederken, kendisi için risk minimaldir. Enfeksiyonun gelişip gelişmemesi üç faktöre bağlıdır: 1. Organizmanın miktarı. 2. Organizmanın ışık veya havayla karşılaştığındaki yaşam süresi, yani virülansı. 3. Bireyin enfeksiyona direnci. Bu faktörler bir formülle en iyi açıklanır: Enfeksiyon = doz x virülans konağın direnci Enfeksiyonla karşılaşıldığında değerlendirme için bu formülün her bir kısmı hesaba katılmalıdır. çoğu zaman enfeksiyöz hastalıklı kişiyi nakil bir risk taşımaz. Gerçek risk bilinen bir hastalığın efektif organizmasıyla direkt ilişkide artar. Genelde her enfeksiyöz hastalıkta gerçek risk, görülen riskten daha düşüktür. ATT'nin asıl koruyucu ölçüsü her hastalığın nasıl yayıldığını ve yayılımın nasıl önlenebildiğini bilmektir. KORUNMA Hastaların bakımıyla ilgilenen bütün kişiler bir enfeksiyon veya bulaşıcı bir hastalığı edinme riski altındadır. Bu risk temel koruyucu işlemlerle minimalleştirilebilir. ATT kendilerini, diğer personeli ve diğer hastaları koruma sorumluluğundadır. Korunma ATT'nin kişisel sağlığının sağlanmasıyla başlar. Bütün personel için düzenli yıllık sağlık muayeneleri yapılmalıdır. ATT'nin geçirdiği tüm çocuk enfeksiyöz hastalıkları (kızamık, kabakulak, boğmaca, su çiçeği vb.) kaydedilmeli ve dosyada saklanmalıdır. ATT bu hastalıklardan birini geçirmişse uygun aşılar tatbik edilir. Aşılar gününde yapılır ve ATT'nin sağlık dosyasına kaydedilir. Tavsiye edilen aşılar şunlardır: Kızamıkçık aşısı Tetanoz-difteri aşısı Kabakulak aşısı Grip aşısı (yıllık) Hepatit B aşısı BÖLÜM 34 . BULAŞICI HASTALIKLAR ŞEKİL 34.1 Enfeksiyöz hastalıkların bulaşmasında dört majör metot vardır. (a) ilişki-enfeksiyöz organizmalarla, enfekte maddelerle temas etmek. (b) hava yolu-enfeksiyöz organizmaları taşıyan damlacıkların inhalasyonu. (c) araç-kontamine iğne veya diğer aletlerin kullanılması. (d) vektör-hastalığı taşıyan hayvan veya böceklerin ısırması. Geçmişte bu hastalıkla karşılaşanları teşhis etmek için, göreve girmeden önce tüm ATT'lere PPD (tüberküloz testi) uygulanır. Daha önceden bir hastanın bulaşıcı bir hastalığı taşıdığını bilmek belirgin bir avantajdır. Bunun için ATT nin sağlık kaydı değerlidir. Hastalığı önceden geçirmiş veya aşılanmış ATT risk altında değildir. Ayrıca uygun koruma önlemleri alınmalıdır. Bulaşıcı hastalığı olan tüm hastalar başlangıçta teşhis edilmeyebilir. Bundan dolayı mümkünse korunma önlemleri gerektiği sürece uygulanmalıdır. Çoğu zaman hastalar hastalığın taşıyıcısıdırlar ve semptomları göstermezler. Örneğin, ATT kanayan bir hastayı tedavi ederken hastanın hepatit olduğunu düşünemez. ATT’nin herhangi bir yerindeki kesiden virüs içeri girebilir ve enfeksiyon oluşur. El yıkama tek ve en önemli kendini koruma yöntemidir. Bu ilişkiden önce ve sonra yapılmalıdır. Bunlar uygun el yıkama prosedürü yapılana kadar iyi birinci defans hattıdırlar (Şekil 34.2). KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER hastanede bunla ilgili protokol vardır. ATT bu alanlarda izlenen prosedürlerle aşina olmalı ve bir iğne yaralanması sonrasında yapıldığından emin olmalıdır. KAYGIYA SEBEP OLAN HASTALIKLAR Birkaç enfeksiyon veya bulaşıcı hastalık hastane öncesi bakım personelinde kaygı uyandırır. Bunlar hepatit, herpetik dolama, menenjit, tüberküloz ve AIDS'dir. çoğu zaman hastane öncesi bakım personelinin riski minimaldir. Hepatit ŞEKİL 34.2 Bulaşıcı hastalığa karşı tek en önemli kendini koruma işlemi el yıkamaktır. ENFEKSİYÖZ HASTALIKLI HASTALARIN TEŞHİS EDİLMESİ Olası bir bulaşıcı hastalığı teşhis etmek sıklıkla zordur. Ayrıca, ATT teşhis koymak zorunda değildir ve bulunan semptomlara çare arar. Tablo 34.1'de bulaşıcı hastalıklarla karşılaşıldığında yapılacak genel koruyucu önlemler anlatılmıştır. Hastalıkla karşılaşıldığının tespit edildiği veya şüphelenildiği her durumda bakım görevlisi bir protokol uygulamalıdır. Protokol ATT’nin izleyeceği basamakları içerir. Bakım, spesifik olayları içeren olay raporunun tamamlanmasıyla başlar. Hastanın hakkındaki spesifik bilgi hastaneden edinilebilir. Her hastanede bulunan enfeksiyon kontrol pratisyeni karşılaşma olaylarını özetleyen, ATT’nin hastayla ilişkisini değerlendiren ve ek olarak yapılması gereken işlemler hususunda başlangıç bilgisini sağlayan değerli bir kaynak kişidir. Hastalık ve onla karşılaşıldığında yapılacak işin dokümantasyonu ve izlenecek yolun her biri çok önemlidir. ATT ufak yaralanmaları hafife almamalıdır. Bunlara bir örnek, bakım görevlisinin veya hastanenin sıklıkla ihmal ettiği iğne yaralanmalarıdır. Bir iğneye bağlı delinme yaralanmaları kesinlikle ihmal edilmemelidir. İğne kontamine olabilir ve hepatit riski yüksektir. Her Hepatit virüslerle olduğu gibi kimyasal maddeler, alkol veya ilaçlarla da oluşabilir. Hastalığın ilk 3 şekli bulaşıcı değildir ve sık görülür. Bulaşıcı olan birkaç viral hepatit tipi vardır. Bunların başlıcaları: 1. Tip A (viral veya enfeksiyöz) 2. Tip B (serum) 3. Tip Non-A, Non-B (transfüzyon) Hepatit A genellikle çocuklarda görülen bir hastalıktır. Bulunduğu çoğu çocukta hiçbir semp- TABLO 34.1 Bulaşıcı hastalıkların belli belirli ve semptomlarına karşı koruyucu metodlar BÖLÜM 34 . BULAŞICI HASTALIKLAR tom görülmez. Bunları ebeveynlerine bulaştırabilirler (özellikle kundak bezi değiştirme gibi yakın ilişki sırasında). Hepatit A ciddi komplikasyonlar yapmaz ve hasta genellikle zorlanmadan iyileşir. Hepatit A kontamine su veya deniz yiyeceklerinin yenilmesiyle de bulaşabilir. Hepatit B, serum hepatiti olarak da bilinir, kandan kana ilişkiyle (transfüzyon, iğne) müköz membran (tükürük veya balgam ilişkisi) veya seksüel ilişkiyle bulaşır. Dayanıklı bir virüstür, çevrede uzun bir zaman yaşayabilir. Yüzeylerde 6 hafta ve daha uzun canlı kalabilir. Hepatit B'li hastayı teşhis etmek çok zor olabilir. Çünkü çoğu kişi hastalığı olduğu halde primer semptomlar veya belirtileri göstermez. Primer semptom ve belirtiler bulantı, kusma, halsizlik, karın ağrısı ve sarılıktır. Sadece "grip" semptomları bulunan çoğu kişi sıklıkla gözden kaçar. Hepatit B'nin kuluçka periyodu 42-200 gün arası, uzun bir süredir. Serum hepatiti olan bireylerin bir çoğunda uzun dönemde ciddi etkiler görülebilir. Birçok hasta taşıyıcı olur veya kronik hepatit gelişebilir. Hepatit B ve karaciğer kanserinin insidansı arasında kanıtlanmış bir ilişki vardır. Bundan dolayı yüksek riskli gruplarda ortadan kaldırmak için aşı yapılmalıdır. Hepatit B olduktan sonra spesifik bir tedavisi yoktur. Hastane öncesi bakım personeli hastaların kanıyla yüksek derecede ilişkili olduğundan bunların aşılanması önerilir. Hepatit B'den korunmak için aşağıdaki basamaklar izlenir: 1. İyi bir el yıkama tekniği uygulayın. 2. Kan veya oral sekresyonlarla ilişkide bulunacaksınız, disposıbl eldiven giyin. 3. Araçtaki kanla kontamine araçları antiseptik solüsyonlarla temizleyin. 4. İğnenin saklanması için uygun bir teknik kullanın, sağlam bir kap içinde saklayın. Non-A, Non-B hepatiti de diğer tipler gibi benzer şekilde kendini gösterir. Bu virüs de transfüzyon veya kontamine iğneyle bulaşır. Buna Non-A, Non-B denmesinin sebebi virüsü teşhis etmek için uygun laboratuar testlerinin olmamasıdır. Herpetik Dolama Diğer bir mesleki sağlık riski de herpetik dolamadır. Herpetik dolama parmağın herpes virüsle enfeksiyonudur. Bu bakım personelinin elinde bulunan deri çatlaklarından herpes virüsle enfekte bir kişiyle direkt ilişkiye bağlı olarak bulaşır. Diğer herpes virüs enfeksiyonlarındaki gibi, bu hastalığın da tedavisi yoktur. Zaman zaman tekrarlar. Her bireyde değişmesine rağmen kuluçka dönemi 2-12 gündür. Semptomlar el ve parmakta kızarma, şişme, ağrı ve sinirsel bozukluklardır. Tedavi olmadığından korunma özellikle önemlidir. Korunma, özellikle ciltte çatlaklar varsa, iyi el yıkamak ve hastanın oral sekresyonlarıyla ilişki olacaksa disposıbl eldiven giyilmesidir. Menenjit Menenjit beynin meningeal örtüsünün virüs veya bakteriyel enflamasyonudur. Viral menenjitli hastalar ATT'ye belirgin risk oluşturmaz. Hastalığın viral formu yiyecek veya suyla bulaşır. Özellikle hastayı aspire ederken nazofaringeal sekresyonlarla direkt ilişki, ağızdan ağza ventilasyon, hastanın ATT'nin yüzüne öksürmesi gibi durumlarda olmak üzere, bakteriyel menenjit bulaşma riski taşır. Bu şartlar altında bile spesifik bakterilerin oluşturduğu birkaç tip menenjit bulaşabilir, bunlar da nadirdir. Bu durumlarda ileri bakım için öneriler yapılmalıdır. ATT bulaşıcı hastalıklarla karşılaşıldığında lokal önerileri de tatbik etmelidir. Tüberküloz Tüberküloz hastaya bakanlarda kaygı uyandıran diğer bir hastalıktır. Tüberküloz çok bulaşıcı bir hastalık değildir. Tüberküloz yapan organizmanın akciğerlerde yerleştiği bilinir. Hasta öksürmüyorsa ve damlacıklar oluşturmuyorsa hastalık bulaşıcı değildir. Risk altında olmak için öksüren hastayla veya hastanın balgamıyla direkt ilişkide olmak gerekir. Tüberküloz insidansının yüksek olduğu yerlerde çalışan bakım personeline cilt testleri yapılmalı ve izlenmelidir. KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER Edinsel İmmün Defekt Sendromu Edinsel immün defekt sendromu (AIDS) insan immün defekt virüsüyle (HIV) oluşur ve 1983'de keşfedilmiştir. HIV, immün sistemin beyaz kan hücrelerine (T4 lenfositleri) saldırır ve harap eder. Bu hücrelerin HIV'le enfekte kişilerde kaybı insanlarda normalde hastalık yapmayan organizmaların (fırsatçı enfeksiyonlar) enfeksiyon yapmalarına eğilim oluşturur. Virüs vücut dışında enfeksiyon yapabilecek sayıda yaşayamaz. Kuru ortamda çok kullanılan dezenfektanlarla kolaylıkla öldürülür. 1981'den beri yapılan epidemiolojik çalışmalar göstermiştir ki, HIV enfekte kan, semen veya vajinal sekresyonlarla, direkt ilişkiyle ve enfekte annelerin bebeklerine plasenta yoluyla geçebilir. Ek olarak, serebrospinal, perikardiyal, eklem ve amnion sıvıları da HIV enfeksiyonunu bulaştırabilir. Gözyaşı, ter, tükrük, balgam, idrar, feçes, kusmuk veya nazal sekresyonlarla ilişkiyle HIV enfeksiyonunun bulaştığı (bu materyaller aşırı kan içermiyorsa) tıbbi belgelerle gösterilememiştir. AIDS tokalaşma, öpme, tuvalet oturakları, telefonlar, küvetler veya sivrisineklerden bulaşmaz. Mümkün olan, fakat sık olmayarak, insan ısırığıyla da HIV enfeksiyonu bulaşabilir. Hastalık kontrol merkezleri de vücut sıvılarıyla ilişkide bulunan ATT'ye vücut sıvılarının tehlikeli ve birbirinden ayırmanın zor olduğunu bildirmiştir. AIDS hastalığı immün sistemi etkileme derecesine bağlı olarak klinik safhalarıyla anlatılmıştır. HIV enfeksiyonu oluşunca vücut virüse karşı antikor yapmaya başlar. Bu antikorlar enfeksiyondan sonraki 6-12 haftada ELISA kan testiyle tespit edilebilir. Bazen ELISA yanlış pozitif sonuç verebilir. Bundan dolayı, ELISA testİ pozitifse diğer bir test olan Western Blot Testiyle doğrulanmalıdır. Diğer bir test antijen testi de direkt olarak virüsü tespit eder. ELISA ve Western Blot testiyle birlikte bu antijen testi daha kesin bilgiyi verir. Hastalık kontrol merkezi HIV enfeksiyonunu 4 klinik sınıfa ayırır: Grup 1 Akut Enfeksiyon: Grip benzeri hasta lık tablosu ve ELISA, Western Blot testleri pozitif olur ("sera-pozitif"). Grup 2 Asemptomatik Enfeksiyon: Bireyler seropozitiftir ve T4 hücre sayısında değişiklikler vardır. Grup 3 Persistan Generalize Lenfadenopati: 3 aydan daha uzun süreli 2 veya daha fazla bölgede şişmiş lenf düğümleri bulunan hastalar. Grup 4 Diğer Hastalıklar: Hastalarda aşağıdakilerin bir veya daha fazlası bulunmaktadır. Mental dezoryantasyon (demans), kas kaybı ve halsizlik (myelopati), periferal sinir hissizliği ve halsizlik (nörapati), ateş ve/veya bir aydan uzun süreli diyare ve/veya % 10'dan fazla kilo kaybı. AİDS’lilerin % 95'i iğnelerini paylaşan intravenöz ilaç kullananlar, homoseksüel ve biseksüel kişiler ve HIV'le enfekte kişilerin seks partnerleridir. Diğer bir risk grubu da HlV'le enfekte kanı kullanan hemofilili hastalar, HIV'le enfekte annelerden doğan çocuklardır. AIDS'le karşılaşan sağlık çalışanları üzerinde Hastalık Kontrol Merkezinin yaptığı istatistiklerde AIDS olduğu bilinen bir hastanın kanından mesleki olarak (iğneyle) HIV enfeksiyonu kapmanın maksimum şansı % 0,5'dir. Mayıs 1989'da sadece bir paramedikal kişi mesleki karşılaşmaya bağlı olarak HIV'le enfekte olmuş ve bu Hastalık Kontrol Merkezinin risk kategorisinde göz önüne alınmamıştır. Hastalık kontrol merkezinin enfeksiyon kontrolü için önerilerine uyan ATT minimal risk altındadır. Tamamen riskin olmadığı bir ortam imkansızdır. Bu genel önlemler sağlık, bakım ve enfeksiyon kontrolünde yeni bir konsepttir. Bu HIV'le veya diğer kanla geçen organizmalarla da enfekte tüm hastaların üzerinde durur. Bu önlemler: 1. Bütün hastaları eldivenle muayene edin. Kontamine araç gereç temizlenirken lastik ev eldiveni gibi iş eldivenleri önemlidir. Bir otomobil kazasında hastayı dışarı çıkarırkenki gibi durumlarda kalın deri veya işçi eldivenleri önemlidir. 2. Vücut sıvısının sıçrayabileceği durumlarda maske veya göz koruyucusu kullanın. BÖLÜM 34 . HASTALIKLAR 3. Kullanılmış iğneleri başka bir işlemde kullanmadan batmaya dirençli kaplara koyun. 4. Temizlik ve enfeksiyon kontrol protokollerini uygulayın. 5. Üniformaların vücut sıvılarıyla çok kirlenebileceği durumlarda tulum giyin. 6. Kontamine giyecekleri değiştirin ve ekspoze cildi yıkayın. 7. Yüz koruyucuları, cep maskeleri veya diğer havayolu ilave araçlarını kullanın. 8. Eldivenleri çıkardıktan sonra kendinizi korumak için ellerinizi yıkayın. Hastalar arasında eldivenlerinizi değiştirin. Hastanın yüksek riskli vücut sıvılarıyla korunmasız vücut kısımları temas ederse, sorumlu tıbbi otoriteye başvurun ve uygun lokal protokolleri izleyin. Bu protokoller arasında bulunması gerekenler: (1) Bir kaza raporu sunulması; (2) Uygun bir tıbbi danışmana bildirilmesi; (3) HIV virüsüyle ilgili testlerin yaptırılması; (4) 6 hafta, 12 hafta ve 6. ayda tekrar test yaptırılması; (5) Test sonrası danışmanın unutulmamasıdır. Bu hastalığın en sık görülen problemi, görünüşte belirtisinin olmamasıdır. AIDS'li hastanın kronik debilizan bir hastadan hiçbir farkı yoktur. ATT hiçbir hastayı ayırt edemez. Çünkü gecikme veya ihmal önemli bir meslek hatasıdır. Genel önlemlerle HIV'le enfekte hastaların bakımında risk artışı çok az korkutucudur. GERÇEK RİSK VE KORUNMA YÖNTEMLERİ Hepatit virüs ve HIV göz önüne alındığında kanla karşılaşmak ATT'yi riske sokar. El yıkama ve kanla ilişkili problemlerin dikkatle ele alınması gerekliliği aşırı önemsenmeyebilir. Kanla kontamine araçlar ve çalışma alanlarının temizlenmesi enfeksiyon kontrolünün ilk basamağıdır. Kanla kaplı olanlar 1 antiseptiğe 100 su oranına (1/100) göre hazırlanan taze solüsyonlarla temizlenmelidir. Temizlik sırasında daima eldiven giyilmelidir. Rutin kurtarma vasıtası temizliği enfeksiyöz BULAŞICI 353 bulaşıcı hastalığın kontrol ve korunmasının gerekli bir bölümüdür. Temizlik her gün ve her kullanıştan sonra yüzeydeki organizmaları temizlemek amacıyla yapılır. Yüksek temas alanları, hastanın kan,vücut sıvılarıyla direkt temas eden veya hastayla temastan sonra ATT'nin ellediği yerlerdir. Bu alanlar her seferinde temizlenmelidir. Hastalık kontrol merkezi tarafından önerilen temizlik solüsyonları çevre koruma acentesinin tavsiye ettiği tüberküloz bakterisine etkili germisid veya 1/100 ev antiseptik solüsyonlarıdır. Aerosol sprey ürünlerinin kullanımından kaçının. Kovada veya tabanca saplı sprey şişesi önerilir. Alkol önerilen bir temizlik solüsyonu değildir. Kontamine disposıbl maddeler (kağıt çarşaflar, iğneler, giyecekler ve diğer enfeksiyöz artıklar) lokal sağlık bölümü prosedürlerine kesinlikle uyularak ele alınmalıdır. Hastane enfeksiyon kontrol personeli veya lokal medikal yöneticiye haber verilir ve yazılı protokoller uygulanır. ATT TABLO 34.2 Ana Çocukluk Hastalıkları KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER TABLO 34.3 Ana Yetişkin Hastalıkları lokal enfeksiyon kontrol düzenlemelerini ve prosedürlerini bilmelidir. El yıkama çok önemlidir. Olabildiğinde pratik olarak tamamlanmalıdır. El yıkama imkanlarının uygun olmadığı yerlerde, susuz antiseptik el temizleyicileri önerilir, hastayla her temastan sonra su ve sabunla el yıkanması hemen pratik olarak yapılmalı ve ihmal edilmemelidir. Hastalığın bilinmesi ve enfeksiyon kontrol protokollerinin tamamen uygulanması, ATT'nin bulaşıcı hastalıklara karşı en iyi koruyuculardır. Tablo 34.2 ve 34.3 temel çocukluk ve yetişkin hastalıkları hakkındaki bu bilgileri özetler. ATT Sizsiniz... 1. 2. 3. 4. Sıtma insanlara sivrisinek gibi vektörlerle bulaşır. Bulaşıcı hastalıkların geçişindeki diğer üç yolu anlatın. Her bir yolla bulaşan bir hastalığa örnek verin. Dün nakil ettiğiniz hastalardan biri serum hepatitiymiş. Üzülmeyin, çünkü siz bulaşmaya karşı korunmada her basamağı uyguladınız. Bunlar nelerdir? AIDS ciddi bir hastalık olduğu kadar dikkat edilmesi gereken önemli sosyal sorundur. Bu hastalığın geçiş yollarında rol oynayan faktörler nelerdir? Kendinizi enfeksiyona karşı AIDS'li bir hastadan nasıl koruyabilirsiniz? Madde Bağımlılığı GİRİŞ "Madde Bağımlılığı" deyimi son yıllarda ortaya çıkmıştır, çünkü son yıllarda tıbbi ve tıbbi olmayan preparatların kullanımı önceki yıllardakini aşmıştır. Eskiden, böyle bir kavram sadece alkol ve narkotikleri içine alabilirdi. Kolayca ve illegal olarak elde edilebilecek bu tür maddelerin kullanılması, milyonlarca kişiyi ve milyarlarca doları ilgilendiren bir sanayi haline gelmiştir. Madde bağımlılığının topluma indirekt maliyeti hesaplanamaz. Acil Tıbbi Teknisyen (ATT) madde bağımlılığı ile ilgili problemleri olan birçok hasta ile karşılaşacaktır. Bunların arasında, "düşmüş" sarhoşlar,aşırı aspirin kullanan artrozlular, kendi kendini kusturan bulimikler, narkotik veya hipotik ilaç müptelaları olacaktır. Bölüm 35, madde bağımlılığını ATT'ye tanıt. mak ve hangi problemlerle karşılaşabileceğini göstermek amacı ile bazı terimleri. tanımlayarak başlamaktadır. Daha sonra iki ana bağımlılık tipi tanımlanmaktadır: Alkol bağımlılığı ve ilaç bağımlılığı. Alkolizm semptomları, aşırı alkolün vücuda etkileri ve alkol bağımlısı hastaların tedavisi tartışılmaktadır. ilaç bağımlılığı, daha geniş tutulmuş bir konudur ve önce kullanılan değişik UYUŞTURUCU MADDE BAĞIMLILIĞININ ANLAMI VE KAPSAMI Madde bağımlılığından söz ettiğimizde, genellikle özel bir narkotik iptilasını düşünürüz. Bugün Birleşik Devletler'de narkotik bağımlılığı önemli bir sosyal ve halk sağlığı problemi olmakla birlikte, hiçbir şekilde ilaç bağımlılığının bilinen tek formu değildir. Alkol, laksatifler, emetikler ve aspirin ve vitamin gibi sıradan ilaçlar, sık sık tıbbi olmayan nedenlerle kullanılmaktadır (Şekil 35.1). Bu kullanım tiplerinin hepsini birleştiren ortak özellikler vardır; kendi kendine uygulanmakta- ilaçların tanıtımı ve probleme yaklaşımlar yer almaktadır, daha sonra bağımlının acil tedavisine geçilmiştir. Bölüm, diğer madde bağımlılığı çeşitlerinin -özellikle aspirin, laksatif, vitamin ve yiyecek kısa bir tartışması ile sona ermektedir. AMAÇLAR Bölüm 35'in amaçları; • uyuşturucu madde, iptila, bağımlık ve tolerans terimlerinin tanımlanması. • alkol almış bir hastada alkolün genel etkilerinin gözden geçirilmesi. • alkol kullanımına bağlı olarak ortaya çıkan yaralanma ve hastalıklarda acil yaklaşımın öğrenilmesi. • uyuşturucu kullanımı ile ilgili genel problemlerin gözden geçirilmesi, bunların içinde maddenin kendi özelliklerinin, alınma yollarının, birkaç madde birden kullanılmasının ve ilaç kullanan kişide gelişebilecek tolerans ve duyarlılığın incelenmesi. • birkaç tip ilaç kullanımı ile ilişkili problemlerin ve bu maddelerden "çekilme" ile ortaya çıkabilecek durumların spesifik, akut tedavisini bilmek. • diğer tip madde bağımlılıkları ile ilgili genel bir fikir edinmek. dırlar, tıbbi kontrol yoktur ve uygun steril hazırlık yapılmaz. Maddeler, kullanıcının beklediği etkiler için, dozu, veriliş sıklık ve zamanı kullanıcı tarafından belirlenerek alınırlar. Maddenin genellikle tıbbi bir gerekliliği yoktur. Zaman içinde devamlı ve inatla kullanma, iptilayı ortaya çıkarır. Uyuşturucuların yaygın kullanımının talihsiz bir sonucu da bunları elde etmek isteyen bireylerin par;! bulma amacı ile işledikleri suçlardır. Kullanılan çoğu madde kolayca elde edilebilir KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER MADDE BAĞIMLILIĞI A B C D E F ŞEKİL 35.1 Madde bağımlılığı sadece narkotik iptila- (b) alkol, (c) aspirin, (d) narkotikler, sından ibaret değildir, bu tanımın içinde (a) yiyecek, çözücüler ve (f) nikotin de bulunmaktadır. (e) BÖLÜM 35 . MADDE BAĞIMLILIĞI ve ucuzdur. Bazıları sadece bir reçete ile alınabilir. Bir kısmı ise, hiçbir yasal yoldan elde edilemez. Bu son grup için mevcut talebin karşılanması neticesi ortaya çıkan uyuşturucu karaborsası tüccarlara milyarlarca dolar kazandırmaktadır. Bu ticarete hemen hemen hiçbir tıbbi özelliği bulunmayan maddeler, mesela esrar yanında yerleşmiş ilaçlar, mesela morfin ya da Seconal da girmiştir. Maddelerin kontrolsüz kullanımı kullananlar arasında değişen düzeylerde bağımlılık ve iptila yaratmıştır. Müptela, maddesiz yaşayamamaktadır ve onu elde etmek için her yolu denemektedir. Genel olarak, iptilanın tedavisi uzun sürer, çoğunlukla başarısızdır ve sabır, inat ve kararlılık gerektirir. Bilerek suiistimal edilen maddelerin çoğu zihne olan etkilerinden dolayı alınırlar: uyarıcı, sakinleştirici veya halüsinojen olabilirler. Birleşik Devletler' de 1960'ların sonu ile 1970'lerde böyle maddelerin kullanımı hızla artmıştır; Vietnam'da bulunan askeri personelin % 40'ının önemli şekilde madde kullandığı söylenmiştir. İlk madde dozunun alınması için birkaç bilinen yöntem mevcuttur. Bazen gerçekten tıbbi bir neden vardır, mesela ağrı kesilmesi için yasal olarak verilebilir. Bazen de boş vakitlerin değerlendirilmesi ya da arkadaş grubu baskısı söz konusudur. Genellikle, bireylerin çoğu kullandıkları maddeyi zamanla azaltarak kesmektedirler. Kullanma ile iptila aynı şey değildir. Gerçekten, ilk kez kullananların çoğu müptela olmazlar. Madde bağımlılığı genel olarak çok değişik özellikler taşır ve değişik etkilere sahiptir. Ancak ortak sonuç topluma ve bireye zararlı olduğudur. ABD' de sadece alkol bağımlılığının yıllık maliyeti 60 milyar dolardır. Diğer hayatların etkilenmesi, kaybolan fırsatlar, yeni doğan çocuklara toksik etkileri ve benzeri dolaylı etkiler hesaplanmamaktadır. Sık olarak kullanılan maddelerin muhtelif etkilerini daha iyi anlamak için ATT’nin aşağıda ki terimleri bilmesi gerekir: Madde kullanımı: Herhangi bir yoldan alınabilecek bir maddenin bilerek yanlış ya da aşırı kullanımıdır. Burada amaç maddenin normal şekilde kullanılması ile oluşacak etkinin değişmesini veya büyümesini istemektedir. Böyle suiistimal edilen maddeler arasında alkol, yiyecek, yasal ilaçlar, yasadışı ilaçlar, vitaminler, laksatifler ve solventler, benzin ve aerosoller, yapıştırıcılar sayılabilir. Madde/Uyuşturucu/İlaç: İnsan ya da hayvanların fizik ya da ruhsal sağlığını olumlu yönde değiştirmek veya bir hastalığı önlemek ya da iyileştirme k amacı ile verilen bileşik. Bütün ilaçların, istenen etkisinden farklı, istenmeyen yan etkiler oluşturma özellikleri vardır. Bütün bilinen bileşikler, etkilerini artırmak ya da güçlendirmek için kötüye kullanılabilirler. İptila: Bir maddenin kullanımına ve onu ne şekilde olursa olsun elde etmeye devam etmek için şiddetli bir arzu veya ihtiyaç (kompülsiyon). Dozu yavaş yavaş ve sürekli artırma eğilimi, etkilere psikolojik ve zamanla fizik bağımlılık geliştirme yanında, bireye ve topluma yıkıcı etkiler de söz konusudur. Müptela, kullandığı maddeye kompülsif şekilde ihtiyaç gösteren kişidir. Bağımlılık: Bireyde ancak sabit ya da artan madde dozları ile çekilme belirtilerinin ortaya çıkışının önlenebildiği fizik-psikolojik durum. Madde kullanımı kesildiğinde çekilme belirtileri ortaya çıkmıyorsa, iptila söz konusu değildir. Birey, bir maddeye bağımlı olabilir fakat müptela olmayabilir. Mesela, mide ya da duodenuma ülseri için ağrısını hafifletebilmek amacı ile antasidlere bağımlı olabilir. Ülser iyileşirse, antasidlere gerek kalmaz ve hasta ilaçtan rahatlıkla" çekilebilir" Tolerans: Bir ilaç müptelasında görüldüğü gibi, sürekli kullanıma bağlı olarak bireyde bir ilacın alışılmış etkilerine gelişen ve gitgide artan direnç. Toleransta tipik olarak, birey aynı etkiyi elde etmek için maddenin doz ve veriliş sıklığını artırır. ALKOL KULLANIMI ABD' de en sık suiistimal edilen madde, alkoldür. Yılda on milyon kişiyi etkiler ve 200.000 ölüme neden olur. Kalp hastalığı ve kanserden sonra üçüncü en büyük sağlık problemidir. Alko- KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER lizm, hiçbir şekilde sadece terkedilmiş sarhoşlardan ibaret bir problem değildir. Yöneticiler, ev kadınları, iş adamları, işçiler bu hastalığın kurbanları olabilir. Alkol, güçlü bir merkezi sinir sistemi (MSS) depresanıdır. Trafik kazalarının % 50' den fazlası, cinayetlerin % 67'si, intiharların % 33'ünde alkol, şu veya bu şekilde sahnededir. Gebelikte kullanımı, zeka geriliklerinin önemli bir sebebidir. Sonuç olarak, toplum için son derece de yıkıcıdır. Alkolün Etkileri Alkol, bütün diğer ilaçlar gibi tolerans oluşturur. Ona bağımlı olan hastalar, aynı ruhsal etki için gitgide artan miktarlarda alma ihtiyacı duyarlar. Genel olarak, şuuru bulanıklaştırır, refleksleri yavaşlatır ve tepki süresini uzatır. Alkol etkisi altındaki hasta, değişik bazı klinik durumlarla karışan belirtiler ortaya koyabilir: kafa travmaları, toksik reaksiyonlar, kontrolden çıkmış şeker hastalığı gibi. ATT, alkole bağlı akut tablo gösteren bir hastaya bakarken, başka fiziksel bir rahatsızlığın da bulunabileceğini akıldan çıkarmamalıdır. Alkolün direkt ve görünür etkisi dışında en ufak bir hastalık veya travma izi tespit edilmişse, hasta mutlaka acil servise getirilmelidir. Genellikle hasta yakınları hastanın acil duruma kadar olan içme alışkanlıkları hakkında bilgi verebilirler. Sarhoş hasta, saldırgan yahut uygunsuz davranış gösterebilir, kolayca düşme eğilimindedir, sizinle doğrudan mücadeleye girebilir. Kendi kendini yaralama sık görülür ve hasta hiç ağrı duymayabilir. ATT darbe veya kırık izleri aramalıdır. Bazen ciddi derecede entoksikasyona bağlı MSS depresyonu belirtileri ortaya çıkabilir. Böyle durumlarda, ölüm tehlikesi mevcuttur ve solunum desteğine ihtiyaç vardır. Büyük miktarlarda alkol mideyi tahriş eder, şiddetli kusmalara neden olabilir. Bazen bu hastalar kan da kusabilir; bu duruma hematemez denir. Mide duvarının şiddetli tahrişine (gastrit) bağlı tekrarlayan kusmalar neticesi yemek borusunda oluşan yırtıklar, yemek borusunun alt ucunda alkolik karaciğer hastalığı (siroz) yüzünden genişlemiş damarların yırtılması (özofagus varisleri) gibi nedenlerle hematemez olabilir. Uzun süreli alkol kullanımı neticesi kas dengesizlikleri, hafıza kaybı, apati ve diğer kronik beyin problemi belirtileri ortaya çıkabilir. Sürekli ve belirli miktarda alkol alan bir kişi, aniden bu dozdan çekildiğinde çok özel bir tablo ortaya çıkar. Bu durum, alkolik alkol satın alamıyorsa, hasta düşmüşse veya başka nedenle alkol kaynağından uzaklaşmışsa ortaya çıkabilir. Bu alkolik çekilme sendromu alkolik halüsinasyonları veya delirium tremens (DT) şeklinde görülebilir. Alkolik halüsinasyonlarda hasta aslında mevcut olmayan fantastik şekillerin, genellikle böcekler, fareler, v.s.nin duvarlarda yürüdüğünü ve kendisine saldırdığını algılar. Bu korkutucu sahneler genellikle geçicidir. Çok daha tehlikeli bir komplikasyon olan DTden önce de görülebilir. DT, çekilmeden sonra 1-7 gün içinde ortaya çıkar. Huzursuzluk, ateş, konfüzyon, dezoryantasyon, ajitasyon, hezeyanlar, halüsinasyonlar ve konvulsiyonlarla karakterizedir. Hasta yakınlarından genellikle hastanın uzun süredir alkol kullandığı ve 1-7 gündür almadığı öğrenilebilir. DT ciddi bir hastalıktır ve ölüm oranı yüksektir. Alkol Kullanımının Tedavisi Alkolün yaygın kullanımı yüzünden akut bir entoksikasyonun acil tıbbi bakımı gerektirmeyeceği sonucunu çıkarmak doğru değildir. ATT'nin çağırıldığı hastalar genellikle akut entoksikasyon gösterirler ve buna ek olarak MSS depresyonu, solunum güçlüğü, kusma, aspirasyon, hematemez veya travma tabloya eşlik etmektedir. Bu hastalar acil servise alınmalı ve eşlik eden tıbbi problemin çözülmesine çalışılmalıdır. Bazen tam solunum desteği ne gerek duyulur. ATT bu tip hastalarda kusma ve sonuçlarına karşı uyanık olmalıdır. Travma ya da kanamaya daha önce belirtildiği şekilde müdahale edilmelidir. Halüsinasyon veya DT'i olan hastalar, tıbbi acillerdir. Huzursuzluk ve halüsinasyon konvülsiyonlardan hemen önce görülebilir. Eğer konvülsiyonlar mevcutsa diğer konvülsiyonlar gibi müdahale edilmelidir. Hasta bağlanmamalı, fakat kendine zarar vermesi önlenmelidir. Oksijen verilmeli, kusma için hazırlıklı olunmalıdır. Bu hastalarda terleme, sıvı kaybı, yetersiz sıvı alınması ya da kusma yüzünden hipovolemi bulunabileceği BÖLÜM 35 . MADDE BAĞIMLILIĞI unutulmamalıdır. Hipovolemik şok belirtileri gelişmiş ise hasta hemen hastaneye götürü1melidir. ATT ayakları hafifçe kaldırmalı, hava yolunu açmalı ve aspirasyon riskini azaltmak için başı yana çevirmelidir. Bu hastalar genellikle mantıksız davranışlar gösterip, öneri ya da konuşma çabalarına anlamsız tepkiler verseler de sıklıkla korkmuşlardır, sakin ve güven verici bir yaklaşım ve duygusal destek, uygun bir tavır olacaktır. Kronik bir alkolik, zihinsel bozukluk nedeni ile travmaya maruz kalmadıkça, mesela savunmasız yerlerde, caddede veya bir parkta sızmadıkça, acil desteğe ihtiyaç duymayabilir. Böyle bir durumla karşılaşırsa, sıklıkla hematemez nedeni ile bakıma muhtaç hale gelebilir ve bu duruma yol açan hastalığın tedavisine gidilir. İLAÇ KULLANIMI İlaç Tipleri Alkol dışında kişinin ruhsal durumu üzerindeki sübjektif etkileri nedeni ile suiistimal edilen ilaçlar arasında şunlar vardır: Opioidler MSS depresanları MSS uyarıcıları Nikotin Marijuana Halüsinojenler Inhalanlar ATT kendi bölgesinde reçetesiz bulunabilen maddeler konusunda bilgi sahibi olmalıdır. Bu bileşiklerin intravenöz alınması karakteristik olarak "kafa bulma" denen duruma sebep olur. Hepsi MSS depresanlarıdır ve solunum depresyonuna yol açarlar. Bunların kullanımında hızla tolerans geliştiğinden, çok yüksek dozlar kullanılabilir. Genelde acil tıbbi problemler, solunum depresyonu ve genel MSS fonksiyonlarında bozuklukla ilgilidir. MSS Depresanları Barbitüratlar ve diğer sedatifler MSS depresanları olarak da bilinirler ve etkileri tipik olarak alkole benzer. Sinir sistemini deprese ederler. Ağrıyı gidermezler. Spesifik bir kafa bulmaya da yol açmazlar. Bu nedenle, alkol ya da bir opiat ile birlikte kullanılırlar. Sokak argosunda barbitüratlara "Goof Balls" denir (Şekil 35.2). Bu kısa etkili ilaçlar pentobarbital (Sarı Bomba) ve sekobarbital (Kırmızı Şeytanlar)'dir. Uzun etkili ve daha dayanıklı fenobarbitalden daha çok tercih edilirler. Barbitürat dışı bazı maddeler de uyuşturucu kültüründe yer almıştır: meprobamat, glutetimid, metilprilon, metakualon ve diğer trankilizanlar. Daha eskiden beri bilinen kloral hidrat ve paraldehit gibi ajanların yeri daha etkin bileşikler tarafından alınmıştır. Opioid Bileşikler Opioid analjezikler (ağrı kesiciler), haşhaş kozalarından elde edilen doğal ya da suni afyon türevleridir. Bunların arasında eroin, morfin, Demerol, Dilaudide ve Methadone sayılabilir. Daha hafif analjezik kodein de bu gruptandır. Genellikle hepsi ağrı kesici olarak geniş tıbbi kullanım alanına sahiptir. Bireysel kullanım, tıbbi nedenlerle veya deneme amacı ile başlamış olabilir. Bu ajanlardan eroinin kullanımı ABD' de kesinlikle yasa dışıdır. Geri kalanlar reçete ile, kodein dışında, temin edilebilir. Kodein çoğu eyalette muaf narkotik statüsündedir ve birçok reçetesiz satılan preparatta bulunabilir. ŞEKİL 35.2 "Goof balls" (barbitüratlar), "Sarı bomba" (pentobarbital), "Kırmızı şeytanlar" (secobarbital) ve diğer MSS depresanları şuur durumunu değiştirirler ve alan kişinin uykulu ya da sakin görünümüne sebep olabilirler. KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER Bunların hepsi MSS faaliyetini baskılar ve alan kişinin uykulu ya da sakin görünmesine yol açabilir. Oral ya da enjeksiyonla alınabilirler. ATT hastalarda MSS depresyonu, solunum yetmezliği ya da koma ile karşılaşabilir. MSS Uyarıcıları Etkileri veriliş yoluna, ilacın dozuna ve ortama göre değişir. Amfetaminler, kamyon şoförleri, öğrenciler ve diğerleri tarafından hızı ve etkinliği arttırmak amacıyla alınırlar. Uykuyu ve iştahı azaltmak için de kullanılırlar. Sinirlilik, endişe ve dikkati toplamada güçlüğe de yol açabilirler. Tipik ilaçlar amfetamin, metamfetamin ve benzedrin'dir (hız, yükseltici gibi isimleri mevcuttur). Kahve ve kolalı içeceklerde bulunan kafein, adrenalin ve aminofilin gibi antihistaminik ilaçlara benzer şekilde, hafif uyarıcı etkiye sahiptir. Dekonjestanlar, mesela efedrin ve isoproterenol, hafif uyarıcı etki taşırlar. Diğer etkileri arasında taşikardi (kalp atım hızında artma), kan basıncı yükselmesi, hızlı solunum, eksitasyon, ajitasyon, başağrıları, uykusuzluk ve aşırı iyi olma hissi sayılabilir. Bu ajanların kullanımına uygunsuz davranışlar da eşlik edebilir. Kısa sürede içinde çok miktarda uyuşturucu almış bir hastaya çağrılan ATT, karşısında mantıksız veya paranoid davranan, ajite bir birey bulabilir. Yüksek doz uyarıcı alanlarda bazen göğüs ağrısı da bulunabilir. Ardarda 3-4 gün yüksek doz uyarıcı alanlarda, hızlı bir çalışma sırasında derin bir uyku ya dalıp aç uyanma, ardından da yorgunluk ve depresyon hissi görülmesi söz konusu olabilir. Ani çekilme, komaya da yol açabilir. Kokain MSS uyarıcıları arasındadır. Sokakta "koka" diye de bilinir. Amfetaminlerden daha güçlü bir uyarıcıdır, etkileri çok benzerdir. Aşırı bir öfori hissi uyandırır. Yasal olarak, göz ve burun ameliyatlarında lokal anestetik olarak kullanılabilir. Uyarıcı olarak kullanıldığında, genellikle inhalasyon yolu tercih edilir. Kronik kullanımda burun septumunda hasar ve perforasyona yol açabilir. ATT genellikle MSS uyarıcıların dakinin benzeri ve sıklıkla daha şiddetli bir tablo ile karşılaşır. Nikotin Sigara içmek Birleşik Devletler'de o kadar yaygın ve sık görülen bir olaydır ki, kimse onu sıradan olmayan bir faaliyet olarak görmez. Gerçekte sigara içimi, ilaç bağımlılığı için geçerli bütün kriterlere uyar ve böyle değerlendirilmelidir. Nikotinin çoğu insanın sigarayı bırakmamasının nedeni olduğu konusunda herkes hemfikirdir. Nikotin zayıf bir MSS uyarıcısıdır, bağımlılık yapma potansiyeli opioidlerden veya MSS depresanlarından daha azdır. Kompülsif sigara tiryakileri çekilme sonrasında bir dizi etki bildirirler. Bunlar arasında irritabilite, saldırganlık, depresyon sayılabilir. ATT’nin görevi, daha çok sigara dumanının trakeobronşial sistemdeki kronik tahriş edici etkisinin sonuçları ile ilgilidir. Sigara içmek, kronik obstrüktif akciğer hastalığının en önemli nedenidir. Sigaranın yan etkileri arasında akciğer, hava yolları ve mesane kanserleri gelişimi ile periferik damar hastalıklarının ağırlaşması da mevcuttur. Bu etkilerin hiçbiri doğrudan nikotin ile ilgili değildir, fakat nikotin, sigarayı bırakmak isteyenlerin hala sigara içmeye devam etmesinin en önemli nedenidir. Marijuana Cannabis sativa adındaki hint keneviri bitkisinin çiçeklenme mevsimindeki yapraklarından elde edilen marijuana, Birleşik Devletler'de değişik isimlerle anılır. Bitkinin tepesinden elde edilen esrara marijuana veya "pot" denir (Şekil 35.3). Afrika, Uzak Doğu Hindistan'da "hashish" adı ile anılır. Bhang vecharas gibi diğer isimler, kök ve yapraklardan çıkan daha az etkili ekstrelere verilir. Marijuana dumanını içe çekme, öfori, gevşeme hissi ve uyuşukluk hissi ortaya çıkarır. Karmaşık işler yapma yeteneği ortadan kalkar ve kısa süreli hafıza bozukluğu ortaya çıkar. Bazı kişilerde öforiden sonra depresyon ve konfüzyon görülebilir. Zaman algılamasında değişiklikler ve paniğe varan anksiyete görülebilir. Marijuana kullanımı oldukça sık görülür. Birleşik Devletler'de nüfusun % 25'i kullanmaktadır, her gün kullananlar ise 20 milyon kadardır. Marijuana kullanımı ile ilgili bilinen tıbbi bir BÖLÜM 35 . MADDE BAĞIMLILIĞI lüsinojenler arasında liserjik asit dietilamid (LSD), peyote, ololiukui (gündüz sefası çiçeğinin tohumları), psilosibin (bazı mantarlar) ve meskalin vardır. Ajanlar oral yolla alınırlar ve bazen görüntü, müzik, renk halüsinasyonları oluşturabilirler. ATT’nin rolü, genellikle oluşan akut panik reaksiyonu veya "bad trip" tedavisi ile ilgilidir. ŞEKİL 35.3 Marijuana, Birleşik Devletler'de "pot" ve diğer yerlerde "hashish" ismi ile tanınır. Bitkilerin üst yapraklarının ekstreleri sigara şeklinde içilir ve uyuşukluk yapar. Popüler olmasına rağmen, endişe, hafıza bozukluğu ve halüsinasyonlara yol açar. endikasyon yoktur, son zamanlarda marijuana içindeki aktif maddenin kronik kanser kemoterapisi hastalarında bulantıyı önlemede yararlı olduğu öne sürülmüştür. Sonuçlar henüz deneyseldir. Maddenin popülaritesi düşünüldüğünde, ATT'nin kullanım ile ilgili olarak karşılaşabileceği tablolar da akut anksiyete ve halüsinasyonlardır. Her iki tablo da halüsinojenlerdeki gibi tedavi edilmelidir. Halüsinojenler Hastanın kendisini algılamasında ve şuurunda değişiklikler yaparlar. Sıklıkla tehlikeli psikiyatrik semptom ve davranışlara neden olurlar: intihar teşebbüsleri veya panik reaksiyonları gibi. Mevcut olmayan obje ve sesleri görüp, duyabilen hastalarda kendileri ve yapabilecekleri ile ilgili algılarında değişiklikler olur. Pencereden dışarı rahatlıkla atlayıp, uçabileceklerini düşünebilirler. intihar görünümü veren öldürücü kazalar bu tip algılamanın sonucu olabilir. Kolay bulunan ha- İnhalanlar Belli maddelerin kullanımı dışındaki bir problem de, sarhoş edici etkisini ortaya çıkarmak için bazı uçucu maddelerin koklanması ve inhale edilmesi ile ilgilidir. Bunlar arasında zamklarda bulunan aseton ve toluen, ayrıca benzin ve aerosollerde bulunan itici gazlardan halojen hidrokarbonlar da bulunur. Her kullanıcı kendine göre bir solunum cihazı uydurabilir; bazıları bir naylon torba içine damlatılmış maddeler kadar basit olabilir (Şekil 35.4). ATT çoğu zaman sarhoş gibi görünen bir "koklayıcı" ile karşılaşır. Eğer hasta şuurunu kaybetmişse, kullanılan cihaz solunum yollarında tıkanıklığa yol açmış olabilir. Bu durumda ATT hastada derin hipoksi ve kardiak arrest gibi sorunlarla baş etmeye hazırlıklı olmalıdır. inhalanların uzun süreli kullanımının etkileri arasında karaciğer hücrelerinin tahribatı, toksik organik maddeler ile görülen tipte hepatit ve MSS hücrelerinde hasardır. Bu dönemde, MSS' deki hasarın inhale edilen ajanın kendisine mi, hipoksiye mi bağlı olduğu bilinmemektedir. İlaç Kullanımı İle İlgili Genel Problemler Madde kullanımı ile ilgili problemler alınan maddenin özelliklerine, hastadaki etkilerine, alınma yoluna, aynı anda kullanılan diğer maddelerin özelliklerine bağlı olarak ortaya çıkar. Elbette, bireyin belli bir maddeye tolerans ve hassasiyeti, problemlerin şiddeti üzerinde etkilidir. Maddenin Özelliği ve Etkisi. Uyuşturucu kullanan her hasta, bunu şuur durumunda oluşan değişiklik için yapar. çoğu madde, MSS depresyonuna sebep olur. ATT, hafif uyku halinden komaya kadar değişik depresyon fazları ile karşılaşabilir. Diğer muhtemel problem- KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER ŞEKİL 35.4 Sprey boya gibi inhalanlar basit kaplardan içe çekilirler. En basit örnek, plastik bir torbadır. inhalanlar, MSS ve karaciğerdeki hücreleri tahrip ederler. ler arasında kusma ve aspirasyon riski, solunum depresyonu veya durması ve kendi-kendine zarar verme sayılabilir. Hastalar garip şekillerde, mesela bacak veya kollarının üzerinde veya koltuk veya kanepe üzerinden sarkarak uyuyakalabilirler. Ciddi MSS depresyonlu hastalar farkında olmadan şiddetli biçimde yaralanabilirler, bu yaralar uzun süre ihmal edilebilir. Uyarıcılar kullanan kişide huzursuzluk ve şiddetli anksiyeteye yol açar. Bu durum, bazen paranoya ile birlikte akut psikoz ile karışabilir. Aşırı uyarıcı kullanımında konvülsiyonlar da görülebilir. ATT’nin karşısında akut korku reaksiyonu ve paranoid veya tamamen yanlış düşünen bit hasta olabilir. Uyarıcı kullanımını aniden kesen hastada şiddetli depresyon ile de karşılaşılabilir. Halüsinojenler duyma, görme veya diğer duyular ile ilgili olarak çok özel algı bozukluklarına yol açarlar. Kullanıcı duyum değişikliklerinden zevk alacağını düşünür. Halbuki, sıklıkla durum böyle değildir; genellikle suni algı korkut ucudur. ATT’nin bu tip hastalarla da karşılaşması hemen hemen kesindir. Alınma Yolu Çoğu madde oral yoldan alınır. Normalde oral yol hasta için zorluk çıkarmaz. Diğer bazı maddeler ise iğne ile damar içine, cilt altına ya da kas içine enjekte edilebilirler. Yasa dışı preparatların içindekilerin saflığı ve sterilitesi, enjeksiyona genellikle uygun değildir. Sıklıkla şeker gibi steril olmayan maddelerle "kesilirler" yani sulandırılırlar. Müptela, istediği şekilde "kafayı bulmak" için herhangi bir ilacı herhangi bir yolla kullanarak sürekli denemeler yapar. Böylece, enjeksiyonluk olmayan birçok madde damar yolu ile alınabilir. Bazen, birkaç müptela aynı iğneyi kullanır veya aynı müptela aynı iğneyi birkaç enjeksiyon için kullanabilir. Bu tip uygulamalar felaketlere yol açabilir. Damar içine, cilt altı veya kas içine enfeksiyonlar görülebilir. Doku verilen maddenin etkisiyle tahrip olabilir. Damar iltihabı (flebit) veya derin ya da yüzeysel abseler görülebilir. Öldürücü sistemik enfeksiyonlar, hepatit, beyin absesi, endokardit (kalbin iç zarı veya kapakçıklarının iltihabı) gelişebilir. Ek bir risk de AIDS (edinsel immün yetmezlik sendromu), kan yolu ile bulaşmasıdır. içlerinden birinin bu hastalığı taşıdığı, birkaç kişinin aynı iğneyi kullanması, bu hastalık bakımından risk faktörü oluşturur. Diğer Bir ilacın Kullanılması Bazı müptelalar, birkaç maddeyi birlikte kullanırlar. Bunlar, genellikle birbirlerini tamamlayıcı etkiye sahiptirler; alkol ve sakinleştiriciler gibi. Bazen uyarıcı-sakinleştirici karışımları veya halüsinojenlerin karışımları kullanılır. Sonuçları önceden bilmek imkansızdır. Böyle bir durumda kalan ATT, kullanılan maddeler hakkında olabildiğince çok bilgi toplamalıdır. Sıklıkla acil servisteki doktorlar için de temel sorunun değerlendirilmesi zordur. Tolerans ve Duyarlılık Bazı maddelere tolerans bağımlılarda kolayca gelişir. Bazen, kullanılmayan diğer maddelere de çapraz tolerans gelişebilir. Tolerans gelişimi sonucu, bağımlı istediği etkiyi oluşturabilmek için, gitgide artan dozlar kullanır. Madde kullanımı kesildiğinde, tolerans geliştiği süre içinde kaybolur (genellikle haftalar içinde). Böylece, bir süre ara veren müptela, yeniden alıştığı son dozda madde aldığında aşırı doz nedeni ile tehlike altındadır. ATT bu durumu gözlemleyebilir ve tek alışılmış dozdan sonra hasta tarafından aşırı etki- BÖLÜM 35 . MADDE BAĞIMLILIĞI lerin bildirilmesine hazırlıklı olmalıdır. Herhangi bir birey, bir maddeye veya herhangi bir karışımdaki bir unsura duyarlılık gösterebilir. Akut formda bir maddeye gelişen duyarlılık reaksiyonu anafilaksi ile sonuçlanabilir. Anafilakside hızla ciltte kaşınma ve yanma, kabarma (ürtiker), nefes almada güçlük, öksürük ve hırıltılı solunum gelişir. Herhangi bir maddenin herhangi bir yolla alınması ile ortaya çıkabilir. Anafilakside en önemli cevap, bronkospazm ve havayollarını tıkayan aşırı müküs salgısıdır. Solunum güç, hatta imkansızdır. Bağımlılar arasında oldukça nadir görülür, fakat her madde için sabit bir görülme sıklığı mevcuttur. derinleşmekte mi, geçmekte mi olduğunu anlayamaz. Tehlike solunum durmasına neden olabilen, derinleşen depresyondur. Bu yüzden, hasta acile taşınırken uyanık tutulmalıdır. ATT, solunuma yardım etmeye ve kusma halinde müdahaleye hazır olmalıdır. Oksijen verilmesi yararlıdır. Maddenin ağzından alındığı bilinse bile, ATT şuurundan şüphede olduğu bir hastayı asla kusturmaya çalışılmamalıdır. Hasta hızla hastaneye getirilmeli ve acil servisteki personele ilgili bilgiler açıklıkla ulaştırılmalıdır. Solunum depresyonu bulunan hastaya solunum desteği gerekir ve bu transport sırasında uygulanmalıdır. Uyarıcılar Uyuşturucu Madde Kullanan Hastaya Müdahale Değerlendirme Uyuşturucu madde kullanımı ile karşılaşan ATT birkaç genel kurala uymalıdır. Acil servisteki doktora durumla ilgili bilgi verilmesi gereklidir. Hasta çevresindeki maddeler, şişeler, iğneler, vs. toplanıp hastaneye getirilmelidir. Birleşik Devletler'de reçetesiz ilaç kullanmak yasa dışıdır. Her eyalet, malzemenin polise teslimi için değişik kurallara sahiptir. Bu bakımdan, yasalar hakkında bilgi gerekir. Uyuşturucu madde kullanımından şüphelenildiğinde ATT, maddeyi tanıtabilecek eşyaları aramalıdır. Kaşıklar, ısıtıcılar, vs. hangi maddenin kullanıldığını ele verebilir (Şekil 35.5). Hastanın muayenesi de başka ipuçları verebilir. Kronik opiat kullanıcılarında pupillalar küçük ve daralmıştır, ışık karşısında daha fazla küçülmezler. Barbitürat kullananlarda ise pupillalar tam tersine genişlemiştir ve ışığa cevabı (daralma) zayıflamıştır. Kol ve bacaklarda iğne izleri ve kronik, küçük abseler de kronik uyuşturucu madde kullanımı lehine delillerdir (Şekil 35.6). Depresanlar Orta derecede MSS depresyonu gösteren hasta, silkelenerek, konuşarak, çimdikleyerek uyandırılmalıdır. ATT hastanın MSS depresyonunun Uyarıcı almış, endişeli, eksite ve paranoid hastaya sakin ve profesyonel bir tavırla yaklaşılmalıdır. Sakin bir tavır ve nezaket hastayı genellikle yumuşatabilir. Hasta kendine veya başkalarına zarar verme eğiliminde değilse, bağlanmamalıdır. Bağlamaya gerek varsa bu zor bir iştir ve en az iki ATT gerekir. En azından hastanın korku ve endişesini arttırırlar. Uyarıcı kullanan hasta, transport sırasında hiç yalnız bırakılmamalıdır. Konvülsiyon geçiren ve uyarıcı almış hasta travmadan korunmalıdır. Oksijen verilip, aspirasyonla havayolu açık tutulmalıdır. Bu hastalara karmaşık intravenöz tedavi gerekeceğinden hızla hastaneye ulaştırılmalıdırlar. Bazen uyarıcı almayı aniden ŞEKİL 35.5 Uyuşturucu malzemeleri. ATT uyuşturucu madde kullanımından şüphelendiğinde bunların görünümü ipucu verebilir. Şişeler, iğneler, şekildeki malzemenin benzerleri hasta ile birlikte hastaneye getirilmelidir. KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER malıdır. Asla yalnız bırakılmamalıdır. Halüsinasyonlar sırasında hasta araç veya odanın penceresinden dışarı atlayabilir. Hastaneye varana kadar dikkatle takip edilmelidirler. İnhalanlar Hasta genellikle hipoksidedir. Hipoksinin sebebi olan gazları inhale etmekte kullanılanlar ise basit ve uydurma kaplardır (genellikle bir naylon torba). ATT mümkün bütün desteği hazırlamalıdır: oksijen, suni solunum ve hatta kardiopulmoner resüsitasyon. Ciddi hipoksi yoksa, hasta bir MSS depresanı almış gibi tedavi edilir. Kusma için hazırlıklı olunmalı, gerçekleşirse tedavi edilmelidir. inhale edilen madde örneği hasta ile birlikte hastaneye getirilmelidir. Bu madde, bir sprey kutusu, zamk şişesi veya bunun tenekesi olabilir. Yaralanmalar Mutlaka hastanın fizik durumu gözden geçirilmeli, harici izler ihmal edilmemelidir. Kırıklar tespit edilmeli, şiş, mor bir ekstremite doğal pozisyonunu koruyacak şekilde tespit edilmelidir. ilaç kullanımına benzer belirtiler verebilecek kafa travması bulunup bulunmadığı araştırılmalı, eğer travma izi varsa hasta hızla nakledilmelidir. Enfeksiyonlar ŞEKİL 35.6 Kronik uyuşturucu madde kullanımı belirtileri: (a) küçük ve daralmış pupillalar (bir opiat kullanıcısı), (b) iri, genişlemiş pupillalar (bir barbitürat kullanıcısı), (c) kol ya da bacaklarda iğne izleri veya küçük cilt abseleri. kesen hastalarda şiddetli reaktif depresyon görülür. Çekilme belirtileri arasında huzursuzluk, apati ve açlık vardır. Halüsinojenler Halüsinojenlerin hoş olmayan etkilerini yaşayan bir hasta, uyarıcı almış gibi tedavi edilir. Nadiren koma veya solunum depresyonu dozunda alınırlar. Sakin ve olgun bir tavırla duygusal destek sağlanmalıdır. Gerekmedikçe hasta bağlanma- İlaç etkileri dışında, sistemik veya lokal enfeksiyonlar da uyuşturucu madde kullananlarda görülebilir. Lokal problemler hemen hemen daima abseler veya sellülittir. Sellülitte kızarıklık, sıcaklık ve hassasiyet vardır. Genellikle ilacın enjekte edildiği ekstremitede, enjeksiyon yerinde görülür. Enfekte ekstremite tespit edilmeli, hasta yatırılmalı ve intravenöz antibiyotik tedavisi için hastaneye nakledilmelidir. Kendiliğinden açılmış ve akan abseler, daha önce (Bölüm 34) açıklanmış açık, akan yaralarla ilgili kurallar uyarınca steril bandajlarla kapatılmalı ve tedavi edilmelidir. Ciddi sistemik enfeksiyonu olan hasta, genellikle bazı belirtiler gösterir. Konvülsiyonlar, koma, diğer nörolojik belirtiler ve ateş bir beyin absesine ait belirtiler olabilir; endokarditte ise BÖLÜM 35 . MADDE BAĞIMLILIĞI ateş ve akut kalp yetmezliği görülebilir. Bu hastalar hızla hastaneye taşınmalıdır. Hepatit veya AIDS şüphesi bulunan hastaların tedavisi Bölüm 34'de bildirilmiştir. karşılaşacaktır. Her durumda belirgin özellik, obsesif-kompülsif şekilde yapılmakta olan şeyi yapmaya devam etme arzusudur. Durum belirgin şekilde hastanın aleyhine olsa bile bu yapılır. Bazı özel durumlar aşağıda belirtilmiştir. Çoğul Madde Kullanımı Uyuşturucu madde kullanıcısı üç, dört maddeyi almış olabilir; uyuşturucu maddelere ek olarak alkol de alınmış olabilir. Böyle durumlarda hasta üzerindeki etki her maddenin tek tek etkisinden daha yüksektir. Zıt etkili maddeler alındığında, etkilerin birbirini engellemesi söz konusu olmaz. Sonuç, zaten değişmiş ruhsal durumun uyarılması ile sıklıkla bir panik reaksiyonudur. Anafilaksi Anafilaksi geliştirmiş bir madde kullanıcısı, birinci öncelikte bir acil hastadır ve majör solunum ventilasyon desteği gerektirir. Acil servise mümkün olan en hızlı şekilde ulaştırılmalıdır. Madde Kullanımında Çekilme Uyuşturucu madde müptelası, yani uyuşturucu maddenin sürekli olarak temin edilmesine psikolojik ve fizik bağımlılık gösteren hasta, ilaç aniden kesildiğinde şiddetli bir reaksiyon gösterir. Tipik olarak anksiyete, bulantı-kusma, konvülsiyonlar, delirium, aşırı terleme, taşikardi, halüsinasyonlar ve şiddetli karın ağrıları ortaya çıkar. Normalde ATT akut çekilmeyi tedavi etmek zorunda değildir. Genellikle hasta problemin ne olduğunu ATT'ye söyleyebilir. Akut çekilme, aşırı doz kadar ciddi bir sorundur. Hastalar hızla acil servise taşınırlar. Orada çekilme semptomları kontrol altına alınır, tıbbi ve psikolojik destek sağlanır. Nikotin dışında ayakta, planlı çekilme yapılmaz. Aspirin En sık kullanılan, kolayca temin edilen bir ilaçtır (asetil salisilik asit). Bazı ilaçların içinde de bulunur, etkili bir ağrı kesicidir. Kolay bulunabildiğinden, birçok insan değişik nedenlerle kullanır. Yaygınlığına rağmen, iki özel toksik etkisi vardır: mide ve ince bağırsak çeperini tahriş eder ve orada mevcut enflamasyon veya ülserin kanamasına sebep olabilir, trombosit fonksiyonunu bozup kanın pıhtılaşmasını da geciktirir. ATT fazla aspirin alan ve hematemez gelişen hastalara çağrılabilir. Acil tedavisi üst gastrointestinal sistem kanaması gibidir. Laksatif-Müshiller Reçetesiz olarak zayıf ve güçlü birçok müshil alınabilir. Bazı bireyler sürekli, diyare olma derecesinde bunları kullanırlar. ATT müshil kullanımının sonuçlarını incelemelidir; mesela, diyare sonucu hasta şiddetli dehidratasyon gösterebilir. Bu durumda, metabolik şok tehlikesi nedeni ile hasta acilen hastaneye nakledilmelidir. Vitaminler Her eczane ve süpermarkette hemen her vitaminin dev stokları mevcuttur. Vitamin eksikliğinde olduğu kadar aşırı alınmasıyla da ilgili birçok hastalık bilinmektedir. Vitamin aşırı kullanımının kliniği, bazen gerçekten gariptir. Normalde vitamin aşırı kullanımı ATT'yi ilgilendirmese de, Birleşik Devletler'de önemli bir problemdir. DİĞER MADDE BAĞIMLILIĞI TÜRLERİ Yiyecek İçilebilen, yenilebilen, yutulabilen hemen her şeyin aşırı kullanımı mümkündür. Kompülsif su içiciler, sürekli reçetesiz ilaç kullananlar, yiyecek müptelaları vardır. ATT bu tip insanlarla elbette Yiyecek bağımlılığı nedeni ile oluşan morbid obesite, ABD'de milyonlarca kişiyi ilgilendiren önemli bir beslenme bozukluğudur. Bu hastalar her gün 5000 kalorinin üzerinde alırlar. Çoğu, KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER şişmanlığı cerrahi yöntemlerle önlemeye çalışırlar. Kilo problemi, solunum veya diğer faaliyetlere engel olunca acil sorunlar doğar. Yeme saplantısı alkol iptilasına benzer şekilde, birey tarafından kontrol altına alınamaz. Bazıları ise, yeme saplantısına ek olarak, kilo almaktan korkup, kendi kendilerini kustururlar; bu hastalığa bulimya denir. Bu amaçla, yemeğin ardından ipeka şurubu veya başka bir emetik (kusturucu ilaç) kullanırlar. Diğer bazı hastalar ise, vücut şekilleri ve ağırlıkları ile aşırı meşguldürler ve yiyecek görmeye dayanamazlar. Açıkça kendilerini aç bırakırlar, bu duruma anoreksiya nervosa denir. Bazı iştah kesici ilaçlara iptila da gösterirler. ATT’nin sorumluluklarından biri, ABD'deki madde bağımlılığının yaygınlığını anlamaktır; bu sayede karşısına çıkabilecek durumlara hazırlıklı olmalıdır. Birkaç ay çalışan ATT, anlatılan durumlardan birkaçını kolayca tanır hale gelecektir. Her biri özel tedavi şekillerine sahiptir. Her hastada bağımlılığın altında zor ve derin psikolojik ihtiyaçlar bulunmaktadır. Madde bağımlılığı neticesi ortaya çıkabilecek problemlerin farkında olan ATT, belli bir hastadaki bulgularla daha kolay baş edebilecektir. ATT Sizsiniz... 1. 2. 3. 4. Bir bira partisinde "bayılan" bir hastaya çağrıldınız, Arkadaşları "sızdığını" düşünüp, kendi haline bırakmış, daha sonra da ciddi bir durumdan endişelenmişlerdir, Neler araştırırsınız? Hasta aşırı dozda barbitürat almış. Bunlar MSS uyarıcısı mıdır, depresanı mıdır? Hastada ne gibi sorunlar çıkabilir? Hastanız "bad trip" yaşıyor. Süpermen olduğunu sanıyor. Ne kullanmış? Ne yapmalısınız? Onbeş yaşında bir kız bağırarak ailesinin onu öldürmeye çalıştığını söylüyor. Ana-baba size hiç uyuşturucu kullanmadığını söylerken, hastanızın kız kardeşi ablasının odasından bazı haplar getiriyor. Ana-babaya ne söylersiniz? Kızın davranışı ne tip ilaçlar kullanabileceğini düşündürdü? Ne yaparsınız? Bilinç Kaybı ve Epilepsi BİLİNÇ KAYBINDA İLK ACİL YARDIM GENEL BAKIŞ Bilinç kaybı olan kişi diğerlerine göre daha zayıf durumdadır. Konuşamayan ve sıklıkla hiçbir belirgin hastalık ya da yaralanma işareti göstermeyen hasta, ATTye problemin bir kalp krizi veya insülin şoku ya da sadece basit bir bayılma nöbeti olduğunu söyleyemez. Bundan dolayı, ATT bilinç kaybı ile karşılaştığında nasıl davranacağını bilmek zorundadır. Bilinç kaybı olan hastaya yardımda ilk önlem, eğer gerekli ise, temel hayat desteğinin sağlanmasıdır. Sonra bilinç kaybının nedenini belirlemek için çalışılmalıdır. Sonuçta ön tanıya göre bilinç kaybı tedavi edilmelidir. Bazı hastalarda bilinç kaybı kalp ve solunum durmasının bir sonucu iken, diğerlerinde ise hastalık, yaralanma, duygusal nedenler, çevresel faktörler, ilaçlar veya nörolojik hastalıklara bağlı olarak ortaya çıkabilir. Bölüm 36'nın ilk yarısında kısaca bilinç kaybına neden olan problemler anlatılmakta ve bazı spesifik problemler ayrıntılı olarak tartışılmaktadır. Bölümün ikinci yarısı bilinç kaybına neden olan nörolojik bir hastalık, epilepsi ile ilgilidir. Nöbetlerle karakterize olan epilepsi artmaktadır, çünkü daha çok insan kafa yaralanmaları. menenjit veya beyin absesi gibi epilepsiye neden olan olaylardan sonra hayatta kalabilmektedir. Bölüm 36 bugün çoğu ilaçlarla kontrol altında tutulabilen değişik nöbet tipleri hakkında bilgi verip ATT’nin bir epilepsi nöbetinde nasıl davranması gerektiğini anlatmaktadır. AMAÇLAR Bölüm 36'nın amaçları: • bilinç kaybı olan hastanın temel hayat desteğine ihtiyacı olup. olmadığını belirlemeyi öğrenmek. • bilinç kaybı nedenlerini bilmek ve bunların tedavisini öğrenmek. • değişik epilepsi nöbet tiplerini tanımak ve nöbetlerde ne yapacağını öğrenmek. Tüm bilinç kaybı olan hastalar, bilinç kaybının spesifik nedenine bakmaksızın benzer acil tıbbi tedaviye gerek duyarlar. Genelde, ATT şu önlemleri almalıdır: 1. Hava yolunu açık tutmak. 2. Gerekli durumlarda kardiopulmoner resüsitasyon yapmak (KPR) 3. Olayla ilgili gözlem yapmak, mümkünse hikayeyi kaydetmek; bilinç kaybına neden olabilecek herhangi bir ipucunu aklında tutmak. 4. Hastanın bilinç kaybının spesifik nedenini belirlemeye çalışmak. 5. Vital bulguları ve bilinç düzeyini gözlemek ve kaydetmek. 6. Hastayı hızla acil servise nakletmek. Bilinç kaybı olan bir hastada öncelikle yapılması gereken hava yolunun açıklığını sağlamak ve gerektiğinde solunum desteği sağlamaktır (Şekil 36.1). Sırtüstü yatan, bilinç kaybı olan bir hasta kusmuğunu veya diğer ağız içi muhteviyatını aspire etme veya kapalı bir hava yolu nedeni ile boğulma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Hava yolu açılmalı ve bilinci kapalı hasta kafası ayaklarından daha aşağıda olacak şekilde yan yatırılmalıdır. Hava yolunu açık tutmak için önlemler alınmalıdır. Hasta bu pozisyonda, sürekli olarak solunum ve vital bulguları izlenerek nakledilmelidir. Bir kazayı takiben boyun yaralanmasından şüphe ediliyorsa, acil yardımdaki ilk önlem, omurganın sabitleştirilmesidir (Bölüm 6 ve 20). Sonra dikkat hava yolu üzerinde yoğunlaşmalıdır. Bilinçsiz hasta tam kardiopulmoner arrestte ise ve bu durumun normal vücut ısısında 10 dakikadan az sürdüğü biliniyorsa, kardiopulmoner resüsitasyon (KPR) başlatılmalıdır (Şekil 36.2). Akut miyokardial enfarktüslü birçok hasta krizden sonra derhal KPR uygulanmasıyla kurtarılmıştır. KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER ŞEKİL 36.1 Bilinci kapalı bir hastada ilk ve en önemli acil yardım hava yolu açıklığının sağlanmasıdır. Arrestin oldukça uzun bir süredir mevcut olduğu bilinen hastalara resüsitasyon uygulanmamalıdır. Kardiopulmoner fonksiyon geri döndürülüp, stabilize edildikten sonra tıbbi hikaye alınmalıdır (Şekil 36.3). ATT hastanın probleminin nedeni ile ilgili bilgi toplamak ve elde etmek açısından mükemmel bir konumdadır. ATT hastayı, yakınlarını ve olayı izleyenleri daha önceki bilinç kaybı episodları, epilepsi, tıbbi hastalıklar, ilaç kullanımı ile ilgili ayrıntılar, aşırı doz ilaç kullanımı olasılığı veya herhangi bir zehirlenme hakkında sorgulamalıdır. ATT ayrıca bilinç kaybını açıklayacak nitelikte tıbbi tanımlama sembollerini aramalıdır. Elektrik şoku, aşırı sıcak veya soğuğa maruz kalma gibi bilinç kaybına neden olabilecek çevresel faktörler kaydedilmelidir. Kafa yaralanması kanıtları araştırılmalıdır. Ayrıca ATT, hastanın bilinç kaybı ile bağlantılı olabilecek herhangi bir bitki, şişe, ilaç veya diğer materyali çevrede aramalı, toplamalı ve hastayla birlikte acil servise götürmelidir. Bu materyal Acil Servis görevlilerinin hastanın tıbbi hikayesini tam anlamasına yardımcı olabilir. Vital bulgular kaydedilmeli ve herhangi bir yaralanma kayıt ve tarif edilmelidir. Bilinç kaybının başlangıç zamanı da -anı veya yavaş olduğu izleyen herhangi bir değişiklikle birlikte kaydedilmelidir. Bilinç düzeyi Bölüm 19'da açıklanan AVPU skalasına göre değerlendirilmeli ve kaydedilmelidir. Pupillaların daralmış veya genişlemiş olduğu saptanmalıdır. Pupillaların ışığa yanıtı değerlendirilip kaydedilmelidir. Son olarak, hasta hızla acil servise nakledilmelidir. BİLİNÇ KAYBININ NEDENLERİ VE TEDAVİSİ Bilinci kapalı bir hastayla ilgilenen ATT’nin resüsitasyondan sonra göz önünde tutması gereken ilk nokta, bilinç kaybının nedeninin saptanmasıdır. Genelde triajda öncelik bilinci kapalı hastalara tanınır. Neden saptandıktan sonra bilinç kaybını ŞEKİL 36.2 Normal vücut ısısında, on dakikadan daha kısa süre tam kalp ve solunum durması geçiren her bilinci kapalı hastaya KPR yapılmalıdır. BÖLÜM 36 . BİLİNÇ KAYBI VE EPİLEPSİ ŞEKİL 36.4 Yaralanmalar, epilepsi, damar ya da ağız yolu ile alınan maddeler, çevresel faktörler, hastalıklar ve duygusal nedenler bilinç kaybına neden olabilir. ŞEKİL 36.3 ATT'nin hastanın tıbbi hikayesi ile ilgili sağlayabileceği herhangi bir bilgi acil servis görevlilerine yardımcı olacaktır. düzeltmek üzere tıbbi tedaviye başlanabilir. Hastalıklar, yaralanmalar, duygusal nedenler, çevresel faktörler, damardan kullanılmış ya da yutulmuş zehirli maddeler ve epilepsi bilinç kaybına neden olabilir (Şekil 36.4). Tablo 36.1'de en sık bilinç kaybına neden olan problemlerin bazıları, patofizyolojileri, acil tıbbi tedavileri ve her biri için bu kitaptaki referans bölümleri bir liste halinde verilmiştir. Hastalıklar En sık bilinç kaybına neden olan hastalıklar diabetes mellitus ve arteriosklerozdur. Diabette, eğer yeterli yemek yenmeden çok fazla insülin alınmışsa kan şeker seviyesi düşer ve bilinç kaybı çabuk oluşur. Bu durumda (insülin şoku) normal beyin fonksiyonu için yeterli glikoz sağlanamamaktadır. Bilinç kaybını takiben süratle başağrısı gelişir. Kalıcı beyin harabiyetini önleme açısından bu çok önemli, acil bir durumdur. Bunun tersi durumda -yani, yetersiz insülinden dolayı kan şekeri çok yükseldiğinde- uzun bir süre sonunda hasta diabetik ketoasidoz (diabetik koma) denen tabloyu geliştirdikten sonra bilinç kaybı meydana gelir. Bu durumda bilinç kaybının nedeni böbreklerden aşırı sıvı ve şeker kaybına bağlı olarak oluşan dehidratasyon ve kanda biriken artık metabolik ürünlerdir. İnsülin şoku ve diabetik koma Bölüm 31'de daha ayrıntılı olarak tartışılmıştır. ATT her iki durumun acil tıbbi tedavisini çok iyi bilmelidir. Arteriosklerotik damar hastalığı vücuttaki her damarı tutabilir. Hastalık, miyokardı (kalp kası) besleyen arterlere zarar verip sonunda tıkadığı zaman, bunu kalp krizi izler. Hasta kalbin ani ve düzensiz atımları nedeni ile bilinç kaybı aniden gelişebilir. Bu durumda, KPR hayat kurtarıcı olabilir. Kalp krizi ve bunun birçok belirtileri daha ayrıntılı bir şekilde Bölüm 28'de tartışılmıştır. Benzer şekilde, arteriosklerotik damar hastalığı beyni besleyen damarlara zarar verildiğinde damarların tromboz ve yırtılması felce neden olabilir. Felç, nadiren ani ölüme neden olmasına rağmen, kısmen veya tamamen şuur kaybı ile sınırlanabilir. Felçli, parsiyel bilinç kaybı olan hastanın taşınması ile ilgili göz önünde tutulacak noktalar sadece bu duruma özgüdür ve Bölüm 29'da anlatılmıştır. Yaralanmalar Birçok yaralanma bilinç kaybı ile sonlanabilir. Aşırı kan kaybına neden olan tüm yaralanmalar hipovolemik şoka yol açabilir. Bu, damar siste- TABLO 36.1 Bilinç Kaybının Nedenleri ve Acil Tıbbi Tedavisi minde beyin ve kalbi besleyecek yeterli kan kalmamıştır demektir. Hipovolemik şokta bilinç kaybı geç, dolaşan kan hacminin çoğu kaybedildikten sonra oluşur. Bu hastanın durumu kritiktir ve mümkün olan en çabuk şekilde bir tıbbi merkeze ulaştırılması gerekecektir. Hangi nedenle olursa olsun, yetersiz oksijen alımı nedeniyle oluşan bilinç kaybı hasta için çok ciddi durum oluşturur. Örneğin, göğüs duvarı yaralanmaları şiddetli ağrı ya neden olur, bu da soluk almayı, dolayısıyla akciğerlere giden oksijeni kısıtlar. Bölüm 23'de anlatıldığı gibi, perfore göğüs duvarı veya akciğer nedeniyle oluşan hemotoraks veya pnömotoraks akciğerin oksijeni alan ve taşıyan gerçek hacim ve kapasitesini azaltır. Servikal omurilik yaralanmaları tüm veya bazı solunum kaslarının paralizisi ile sonuçlanabilir. Tüm bu yaralanmalarda ATT’nin primer sorumluluğu gerektiğinde havayolu açıklığını ve ek oksijeni mümkün olduğu kadar çabuk sağlamaktır. Beyin sarsılması, ezilmesi veya hematomuna neden olan kafa yaralanmaları en sık bilinç kaybına yol açan nedendir. Kafa yaralanması geçirmiş bir hastayla ilgilenirken göz önünde tutulması BÖLÜM 36 . BİLİNÇ KAYBI VE EPİLEPSİ TABLO 36.1 (devamı). gereken en önemli nokta bilinç düzeyinin hastanın ilk görüldüğü anda ve sonra belirli aralıklarla belirlenmesidir. Genellikle, bu hastalarda bilinç düzeyi değişiklikleri çok çabuk meydana gelir. Bu nedenle kafa yaralanması olan bir hasta mümkün olan en çabuk şekilde acil servise nakledilmelidir. Sıklıkla, durumu düzeltmek için acil ameliyat gerekmektedir. Hastanın transport u sırasında havayolu açıklığı sağlanmalı ve korunmalı, servikal omurga korunmalı ve oksijen verilmelidir. KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER Duygusal Faktörler Basit bayılma kalp atım hacminde artma olmaksızın, kan damarlarında geçici ama ani genel dilatasyonla sonuçlanan duygusal bir reaksiyondur. Aniden, beynin yeterli kan akımı azalır ve fonksiyonu bozulur. Genelde bilinç aniden, hasta sırtüstü yatırılınca geri gelir. ATT, bayılma atakları sırasında hasta yere düşmüşse, meydana gelebilecek yaralanmalar konusunda uyanık olmalıdır. Çevresel Nedenler Bilinç kaybına neden olan çevresel nedenler aşırı sıcak, soğuk, elektrik, su, aşırı basınç altında gazlara maruz kalma ve anafilaksiyi (allerjik reaksiyonun en aşırı tipi) kapsar. Genelde, aşırı sıcak (sıcak çarpması) veya aşırı soğuğa (sistemik hipotermi) bağlı bilinç kaybı içinde bulunulan koşullardan ve hastanın vücut ısısından dolayı kolayca teşhis edilebilir. Uygun soğutma veya ısıtma ile birlikte, hastaya genel destek zorunludur. Bu problemlerle ilgili spesifik ayrıntılar Bölüm 41'de verilmiştir. Elektrik şokuna maruz kalmış hastalarda, ATT ilk önce kendini korumayı düşünmelidir. Hasta, eğer hala yüklüyse, iyi bir elektrik ileticisidir ve tüm akımı ATT'ye iletebilir. Herhangi bir tedaviye başlamadan önce, elektrik akımı kontrol altına alınmalıdır. Şok sonucu hastada kalp ve solunum durmuş olabilir ve ilk önlem olarak KPR'a gerek duyabilir. Elektrikle yaralanan bir hastanın bakımı ile ilgili ayrıntılı bilgiler Bölüm 39'da verilmiştir. Genelde, suda boğulan hastalar temel hayat desteği ve en yakın acil servise transporta gerek duyarlar. Su ile ilgili problemlerin tedavisiyle ilgili ayrıntılı bilgiler Bölüm 43'de verilmiştir. Hava embolisi ya da dekompresyon hastalığı olduğu şüphelenilen hastalar genellikle rekompresyon (basınç) odasında tedaviye gerek duyarlar. KPR'u da içine alan desteğe de gerek duyabilirler. Rekompresyon tedavisinin sağlanacağı bir acil servise hızla transport zorunludur. Bu problemlerle ilgili ayrıntılı bilgi Bölüm 42'dedir. Bazı maddelerle damar, ağız veya inhalasyon yoluyla akut temas sonucu oluşan, çok özel bir durum olan anafilaksi en aşırı şeklinde bir allerjik reaksiyon belirtisidir. Anafilaktik şok birkaç dakika içinde solunum yetmezliğinden ölüme neden olabilir. Genelde problem aşırı mukus salgısı ile birlikte bronşlarda şiddetli spazmdır. Her iki yanıt da soluk almayı zorlaştırır ve solunan oksijen miktarını önemli ölçüde azaltır. Belirli etkenlere karşı duyarlı olan çok sayıda hasta bunu bilir ve yanlarında antidot olarak kas içi ve cilt altı enjeksiyon için epinefrin taşırlar. Anafilaksi ayrıntılı bir şekilde Bölüm 11 ve 27'de tartışılmıştır. Damar veya Ağız Yoluyla Alınan Maddeler Alkol, ilaçlar, bitki ve hayvan zehirlerini de kapsayan, her tür madde damar veya ağız yoluyla alınabilir. Bazıları çok küçük miktarlarda çok toksiktirler. Alkol gibi bazıları toplumun büyük bir kesimi tarafından günlük maddeler olarak kullanılırken, az bir kesim tarafından da aşırı miktarlarda kullanılır. Genelde bu maddelerin her birinin beyin üzerinde direkt toksik etkisi vardır. Damar ya da ağız yolundan alınan toksik maddeler için acil tıbbi yardım genellikle KPR'u ve acil servise hızlı transportu kapsar. Eğer çabuk yapılabilirse ve hastaya yardımı tehlikeye sokmuyorsa, ATT bilinç kaybına yol açan etkeni belirlemeye çalışmalı veya birlikte getirmeli ya da acil servis personeline rapor etmelidir. Tüm toksik aşırı dozların -alkol, ilaçlar veya diğer maddeler- tıbbi tedavisi için ilaç metabolizma olup, vücuttan atılana kadar hastanın temel yaşam fonksiyonlarının desteklenmesidir. Bazı durumlarda, tedavi toksik maddenin spesifik antagonistinin kullanımını da kapsayabilir. Bazen, ağız yoluyla alınan toksini kusturmak için ipeka şurubu kullanılır. Aşırı doz durumlarının çoğunda, solunum fonksiyonu baskılanmıştır ve kusmuğu aspire etme tehlikesi varsa hastayı kusturmaya çalışmamalıdır. Havayolu dikkatle temizlenmeli ve gerektiği gibi yapay ventilasyon yapılmalıdır. Eğer aşırı doz durumunda kan basıncında düşme varsa, hastanın bacakları 25-30 cm yukarı kaldırılmalıdır. Pupillaların ışığa yanıtı kaydedilmelidir. Geniş pupillalar barbitürat gibi ilaçların aşırı dozunun özelliği iken, diğer taraftan daralmış pupillalar eroin, morfin ve Demerol gibi narkotik- BÖLÜM 36 . BİLİNÇ KAYBI VE EPİLEPSİ lerin kullanımına bağlıdır. Madde bağımlılarının tedavisi ile ilgili ayrıntılı bilgi Bölüm 35'dedir. EPİLEPSİ Epilepsi, tekrarlayan nöbetlerle karakterize sık görülen bir durumdur. Her 200 kişiden birinin epilepsisi vardır. Kafa travması, menenjit veya beyin absesinden sonra hayatta kalan insan sayısı arttıkça epilepsinin sıklığı da artmaktadır. Genellikle ilaçla kolaylıkla kontrol altına alınabilir. Kontrol altına alınamadığında, epilepsi nöbetleri ortaya çıkar. Genelde çoğu insan nöbet dendiğinde, bilinç kaybıyla birlikte olan generalize, koordine olmayan kasılmaları anlamaktadır. Ancak, nöbetler şiddetli konvülsiyonlardan birkaç saniyelik bayılmalara (black-out) dek pek çok formlar alabilir. Nöbetler eski ya da yeni beyin yaralanması, beyin tümörü, beyin kan akımında ani bloğa yol açan serebral emboli, enfeksiyon, ateş veya sadece genetik predispozisyon sonucu olabilir. Nöbetler genelde beyinde şiddetli motor aktivite ve bilinç düzeyinde değişiklikler meydana getiren anormal bir elektriksel aktivite odağından kaynaklanırlar. Çoğu nöbetlerde değişik zaman periyotlarını kapsayan bilinç bozukluğu vardır. Yine çoğu nöbeti uykululuk haliyle karakterize postiktal durum veya değişik sürelerde bilinç kaybı izler. Tekrarlayan nöbetleri olan epilepsi hastaları sıklıkla üzerlerinde taşıdıkları kartlarla veya aile üyelerinin sorgulanmasıyla belirlenebilirler. Tüm nöbetler epilepsiye bağlı değildir; pek çok ciddi hastalık nöbetlere neden olabilir. Özellikle önemli olan, daha önce hiç nöbet hikayesi olmayan hastada nedeni belirlemektir. Nedenin belirlenmesi hastanede geniş çaplı bir çalışmayı gerektirebilir. Nöbetlerin Sınıflandırılması Nöbetler genellikle beyindeki anormal elektriksel aktivitenin yer ve derecesine göre sınıflandırılır. Nöbetler iki kategoride sınıflandırılırlar: generalize nöbetler ve parsiyel nöbetler. Generalize nöbet (konvulsif veya tonik-klonik nöbet) beynin hemen hemen tümünü içerir. Genellikle generalize nöbetin üç fazı vardır: aura, konvülsi- yon ve postiktal dönem. Aura, atağı haber veren durumlardır ve epilepsili pek çok hastada konvülsiyondan öncedir. Pek çok şekil alabilir (ses, seğirme, endişe veya baş dönmesi hali, özel bir koku), ama epilepsili hasta için her zaman aynıdır ve bir nöbetin başlamakta olduğunu haber verir. Aura sadece birkaç saniye sürer ve bunu konvülsiyon izler. Konvülsiyon sırasında çene kasları kasılır, dil ve dudakların ısırılmasına neden olur. Bağırsak ya da mesane kontrolünün kaybı sık görülür istemsiz, idrar veya dışkı kaçırılması sık oluşur. Sürekli tonik (rijid) kasılmalar vücuda garip bir postür verebilir ve bu dakikalar sürebilir. Klonik (tekrarlayan) kasılma veya spazmlar tonik kasılmalar ile birlikte olabilir. Bir veya birkaç dakikadan sonra, konvülsiyon fazını postiktal dönem izler. Postiktal faz konvülsiyonu izleyen bir yorgunluk ve iyileşme periyodudur. On-otuz dakika süren bu faz sırasında hastanın bilinç kaybı devam ediyordur, hava yolu mukus, kusmuk veya gevşemiş farenks kasları ile kaplanabilir ve solunum yavaşlayabilir. Parsiyel nöbetler beyinde daha az alanı kapsar. Nöbet aktivitesi bir ya da daha fazla ekstremiteye veya vücudun bir tarafına sınırlı olabilir ve basit parsiyel nöbet adını alır. Bilinç bulanık olabilir veya hasta otomatik davranışlar sergileyebilir çiğneme, giysileri ile oynama, amaçsız yürüme, mırıldanma veya tepkisizlik, böyle nöbetlere de kompleks parsiyel nöbetler denir. Nöbetlerin Tedavisi Generalize bir nöbette ilk alınması gereken önlem, atak sırasında hastanın kendine zarar vermesini önlemektir. Epileptik bir hasta nöbet geçireceğini söylerse (aura), hemen önlem alınmalıdır. Hasta hemen tehlikeden uzak bir şekilde nöbet sırasında yaralanma riskini azaltmak için, yere yatırılmalıdır. Hastanın kafası, kol ve bacakları korunmalı ancak hasta sıkıştırılarak bağlanmamalıdır. Giysileri gevşetilmeli, özellikle dişleri kenetli iken veya hasta konvülsiyon geçirirken ağzına bir şey sokmaya çalışmamalıdır. Abeslangları birbirine bağlayarak yapılan ısırma çubukları dudak, yanak ve dil ısırmalarını engellemek için kullanılır ancak, bazen hasta tarafından ısırılarak ikiye ayrılmış ve farenkse gi- KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER derek havayolunu tıkamıştır. Eğer ısırmayı engellemek için bir obje kullanılacaksa, ön dişler arasına değil, molar dişler arasına yerleştirilmelidir. Parmaklar asla hastanın ağzına sokulmamalıdır. Göğüs kaslarının kasılması hastanın hava yolu kapalıymış gibi görünmesine ve siyanoz gelişmesine neden olur. Nöbeti hemen her zaman normal solunum izler. Birkaç nöbet kısa aralarla birbirini izlemediği sürece, solunum durması atak sırasında önemli bir sorun teşkil etmez. Havayolunu açık tutmanın en iyi yolu hastayı başı aşağı gelecek şekilde yan yatırmaktır; böylece yerçekimi dilin farenkse düşmesini ve kusulan şeylerin aspire edilmesini engelleyecektir. Aşırı kas faaliyetini takiben hasta letarjik, bazen dezoryante ve şuuru sadece kısmen açık olacaktır (postiktal faz). Bu noktada hava yolu kontrol edilmeli, mukus veya kusmuk temizlenmeli ve hasta tamamen uyanık hale gelene dek hava yolu açık tutulmaya çalışılmalıdır. Vital bulgular değerlendirilip, kaydedildikten sonra hasta ikinci bir muayeneden geçirilmelidir. ATT nöbet sırasında oluşabilecek yaralanmaları araştırmalıdır. Epilepsi hikayesi olan ve sık tekrarlayan nöbetler geçiren hasta genellikle nöbetten hemen sonra tam iyileşme gösterir ve hastaneye transport gerektirmez. Nöbeti takiben tam iyileşme için hastanın bir süre dinlenmeye ihtiyacı vardır. Ancak, daha önce epilepsi hikayesi olmayan hasta hastanede ayrıntılı bir tıbbi değerlendirmeyi gerektirir. Eğer postiktal dönemde ATT'nin değerlendirmesi herhangi bir anormal durum ortaya çıkarırsa (solunum problemi veya nöbete bağlı yararlanma), daha önce epilepsi hikayesi olan hasta bile sürekli değerlendirme ve tedavi için hastaneye taşınmalıdır. çoğu epileptik hasta ilaç kullandığı için, hasta tarafından alınan tüm ilaçlar da hastaneye götürülmelidir. Bazı epileptik hastalar bir nöbetin hemen diğerini izlediği ve arada bilincin tamamen açılmadığı status epilepticus durumunu sergilerler. Hastanın soluk almaya vakti olmadığı ve henüz ilk nöbetin stresinden kurtulamadığı için, bu potansiyel olarak ciddi bir durumdur. Aynı problem tek bir nöbet on dakikadan daha uzun sürerse de ortaya çıkar. Uzun konvülsif bir atakla (on dakikadan daha uzun süren) veya birbirini kısa aralıklarla izleyen nöbetlerle (status epilepticus) karşılaşan ATT hastaya oksijen vermeli ve hasta- yı hızla hastaneye nakletmelidir. Bu koşullarda intravenöz infüzyon ile belirli bir süre ilaç tedavisi olmaksızın nöbet kontrol altına alınamaz. Parsiyel nöbetlerin tedavisinde konvülsif nöbetlerde uygulanan genel kurallar geçerlidir. Kompleks parsiyel nöbetleri teşhis etmekte sorun çıkabilir, çünkü bunlar entoksikasyon, ilaç bağımlılığı veya anormal davranışa neden olan başka bir tıbbi durumla karışabilirler. Anormal davranışlı hastalarla uğraşırken esas kural güvenlik için zorunlu olmadıkça hastanın fiziksel olarak engellenmemesidir. Hasta bağlanmaya şiddetle reaksiyon gösterebilir. Onbeş dakika veya daha uzun sürebilen kompleks parsiyel nöbet sırasında, hastanın bilinci bulanıktır ama genellikle arkadaşça bir tavırla verilen öneri ve emirlere uyar. Genellikle nöbet süresince hastayı kontrol etmek mümkündür. ATT hasta ile kalmalı, güven vermeli ve anormal davranış sona erene dek hastayı dikkatle gözlemelidir. Bu tip nöbetin nedenini teşhis etmek ve değerlendirmek için hastanede ayrıntılı bir tıbbi değerlendirme gereklidir. ATT Sizsiniz... 1. 2. 3. 4. Bir inşaat kazasına çağrıldınız. Bir işçi merdivenden düşmüş ve bilinci kapalı. Acil yardım için almanız gereken ilk üç önlem nedir? Bildiğiniz gibi, inme, bilinç kaybına neden olur çünkü beyin kan akımı engellenmiştir. Aşağıdaki problemlerin nasıl bilinç kaybına yol açtığını anlatınız: insülin şoku, hava embolisi, hemorajik şok. Epilepsili bir hastanın tonik-klonik nöbet veya parsiyel nöbet geçirdiğini nasıl anlarsınız? Her iki tipi nasıl tedavi edersiniz? Hasta epilepsi nöbeti geçirmiş ve şimdi postiktal dönemdedir. Bu ne demektir ve siz ne yapmalısınız? Pediyatrik Acil Durumlar GİRİŞ ATT'nin karşılaşacağı en zor acil durumlardan birisi de yaralanmış, hasta veya fiziksel veya cinsel kötüye kullanılmış çocuğa yardımdır. Aynı zamanda bir ATT’nin hiçbir görevi de bu kadar ödüllendirici değildir, çünkü bir çocuğun hayatını kurtarmak veya onu kalıcı olarak sakatlayan bir kazadan kurtarmak bir çocuğa üretken aktivite ile dolu yıllarını geri vermektir. Çocuklar erişkinlerden vücut yapısı ve büyüklüğü dışında da farklıdırlar. Birçok hastalık, özellikle bazı enfeksiyon hastalıkları, öncelikle çocuklarda olur. Bir ile onbeş yaşları arasında en önde gelen ölüm nedeni travmadır. Çocuklardaki yaralanmaların ve hastalıkların temel tedavi prensipleri erişkindekiyle aynı olmakla birlikte, bazı belirli farklılıklar vardır. Bölüm 37 pediyatrik hasta, en sık görülen hastalıkları ve çocukluk çağı hastalıklarının tanımı ile başlıyor. Bölümde daha sonra temel hayat desteği teknikleri, hava yolu tıkanmasını tedavi yöntemleri, kazaların yol açtığı travmanın tedavisi tartışılıyor. Bölüm bazı özel pediyatrik acil durumlarla -ateş, karın ağrısı, zehirlenme, bulaşıcı çocukluk çağı hastalıkları ve ani bebek ölümü sendromu (ABÖS) gibisürüyor. Ayrıca iki özel pediyatrik acil durum da tartışılmaktadır - çocuk kötüye kullanımı ve cinsel kötüye kullanım sorunları. Bölüm 37 pediyatrik hastanın transportu ile ilgili -küçük ve korkmuş bir çocukla uğraşırken transport kolay bir iş değildir- bir bölümle sona eriyor. AMAÇLAR Bölüm 37'nin amaçları: • pediyatrik hastayı tanımlamak. • bir çocuğa temel hayat desteğinin nasıl uygulanacağını bilmek. • bir çocukta kapalı hava yolunun nasıl açılacağını bilmek. • çocuklarda travma tedavisinin prensiplerini bilmek. • ateş, karın ağrısı, zehirlenme, bulaşıcı hastalıklar ve ani bebek ölümü sendromu (ABÖS) gibi spesifik pediyatrik acil durumlar hakkında fikir sahibi olmak. • çocuk kötüye kullanımı ve cinsel kötüye kullanma gibi özel pediyatrik problemleri tanımak. • bebek ve çocukların nasıl transport edileceğini öğrenmek. PEDİYATRİK HASTA Profesyonel tıp uğraşının belli başlı bir bölümü olan pediatri genç insanın bakımı ile uğraşmaktadır. Çocuklardaki problemlerin çoğu sadece çocuklarda görülür ve aynı şekilde, erişkinlerde rastlanan problemlerin çoğu da bu popülasyonda görülmez. Böylece, tıp pediatriyi ayrı bir disiplin olarak kabul etmiştir. Hasta veya yaralı bir çocukla uğraşmak çok zor olabilir. Ağır hasta veya yaralı bir çocuğu rahatlatmaya çalışmak hemen her zaman çaba gerek- tiren, duygusal bir deneyimdir ve bunu herkes kolaylıkla yapamaz. ATT çocuğa sakin, profesyonel bir tavırla yaklaşmalıdır; zor olmakla birlikte, kişisel duygular gizlenmelidir. Hasta veya yaralı çocuklara yardım kolay olmamakla birlikte, çok az şey bu kadar ödüllendiricidir. Geleneksel olarak, pediatri onbeş yaşına dek olan çocuklarla uğraşmaktadır. Ancak son zamanlarda yaşın üst sınırını çocuk üniversiteye girene dek yükseltme isteği söz konusu olmuştur. Bu KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER çağ çocuğun ailesi ile bağlarını kopardığı zamandır. Üstelik, bir bireye bebeklikten erişkinliğe dek sürekli yardım etmek de mantıklı görünmektedir. Bu uzun zaman süreci içinde, bazı spesifik dönemler vardır. Yeni doğan dönemi, doğumdan sonraki ilk otuz günü içine alır. Bu grupta, en sık rastlanan ölüm nedenleri doğumla ilgili problemler (prematürite gibi) veya doğumsal defektlerdir. Bir yaşına dek çocuk bebek olarak kabul edilir (süt çocuğu); bu grup pediyatrik hastalar arasında majör ölüm nedeni doğumsal defektlerdir. Bir yaşından sekiz yaşına kadar oyun çocuğu, sekiz yaşından onbeş yaşına dek ise okul çocuğu olarak kabul edilir. Bu son iki grupta, en sık görülen ölüm nedeni motorlu araç kazaları, düşme, ev kazaları sonucu oluşan travma ve zehirlenmelerdir. Pediyatrik hastalıklar hiçbir zaman kızamık, kabakulak veya suçiçeği gibi sık görülen enfeksiyon hastalıkları ile sınırlandırılamaz. Sık görülmemekle birlikte, gerçek ve çok ciddi bir problemdir. Bazı viral ve bakteriyel enfeksiyonlar da tehlikeli olabilir. Yaralanma, kazayla olsun olmasın, bir diğer sık görülen ve ciddi çocukluk çağı problemidir. problemleri olan çocukta uygun ventilasyon sağlaması çok önemlidir. Çocuklarda kardiopulmoner arrestin spesifik nedenleri yabancı cisim aspirasyonuna bağlı boğulma, suda kısmen boğulma, krup (akut bakteriyel veya viral larenjit) veya akut epiglotit (epiglottisin bakteriyel enfeksiyonu ve şişmesi) gibi hava yolu enfeksiyonları, kafa ve boyun yaralanmaları, kazayla zehirlenmeler ve ani bebek ölümü sendromudur (ABÖS). Bir çocukta kardiopulmoner arrest tedavisi ile erişkindekinin temel farkı hastanın boyutlarıdır. Bu faktör özel resüsitasyon tekniklerini gerektirir. Sekiz yaşından büyük çocuklarda, erişkinde kullanılan teknikler etkili olacaktır. Sekiz yaşın altındaki çocuklarda (süt çocuğu ve oyun çocuklarında) modifiye edilmiş resüsitasyon teknikleri kullanılmalıdır. Bu ayrımlar çok katı değildir; örneğin, 9-10 yaşındaki küçük yapılı bir çocuk çocuk olarak kabul edilmelidir. Bebek, çocuk ve erişkinlerdeki spesifik kardiopulmoner resüsitasyon (KPR) teknikleri Bölüm 6 ve 8'de anlatılmıştır. Burada ayrıntılı olarak tekrarlanmayacaklardır. HAVA YOLU TIKANMASI TEMEL HAYAT DESTEĞİ Hava yolu tıkanmaları genellikle çocuğu sırtüstü yatırıp, başı hafifçe geriye itip, çeneyi yukarı Erişkinler gibi, çocuklar da kalıcı beyin hasarı olmaksızın, beş dakikadan fazla serebral hipoksiyi (oksijensizliği) tolere edemezler. Bu nedenle, temel hayat desteği kuralları çocuklarda erişkinlerde olduğundan farklı değildir. Çocuğun büyüklüğü ve metabolik gereksinimleri düşünülerek temel hayat desteği teknikleri adapte edilmelidir. ATT’nin temel hayat desteği prensipleri hakkındaki bilgilerini tazelemesi amacıyla Bölüm 6 ve 8 tekrar gözden geçirilmelidir. Erişkinde kardiopulmoner arrest genellikle bir kalp krizi sonucu oluşur. Buna karşılık, majör bir doğumsal defekt olmadıkça çocuklarda primer kalp hastalıkları nadirdir. Böyle defektler genellikle doğumda anlaşılır. Vakaların çoğunda, bebek ve çocuklarda önce solunum durur. Sonra, solunum probleminin yol açtığı oksijensizlik nedeniyle kalp durması da olabilir. Bu nedenle, bir ATT’nin hava yolunu açık tutması ve solunum ŞEKİL 37.1 Hava yolu tıkanması küçük bir çocuk veya bebekte boynu, hiperekstansiyondan çok, düz tutarak ortadan kaldırılabilir. Yetişkinler ve büyük çocuklar için olan hiperekstansiyon, bebek ve çocuğun boynunun yumuşaklığı nedeniyle, daha ileri obstrüksiyona yol açabilir. BÖLÜM 37 . PEDİYATRİK ACİL DURUMLAR kaldırmakla ortadan kaldırılabilir. Bebeklerde ve bazı küçük çocuklarda, boyun kolayca eğilebilir olduğundan, zorlu servikal hiperekstansiyon aslında hava yolunu tıkayabilir. Böyle çocuklar, boyun hiperekstansiyonu yerine, düz tutulduğu zaman daha iyi soluk alırlar (Şekil 37.1). Eğer çocuk kusmuşsa, ATT çocuğun farenksini parmak veya aspiratörle temizlemeli ve başını yana çevirmelidir. Destekli ventilasyondan önce hava yolu temizlenmelidir. Bebekler ve küçük çocuklar ağızlarından çok, öncelikle burunlarından soluk aldıklarından, ATT nazal pasajları açık tutmaya özel dikkat göstermelidir. Yabancı cisimle hava yolu tıkanması özellikle emekleyen ve çevrelerini keşfeden küçük çocuklarda sık görülen bir problemdir. Bazen yabancı cisim akciğerlere aspire edilir ve hastanede, anestezi altında çıkarılmalıdır. Eğer yabancı cisim hava yolunu sadece kısmen tıkıyorsa, biraz güçlükle olmasına rağmen, çocuk genellikle solup alıp vermeye devam edecektir. Eğer yabancı cisim kolaylıkla ağızda görülüyorsa ve kolaylıkla çıkarılabilirse, ATT bunu yapmalıdır. Ancak, üst hava yolunda takılıp kalmış, kolayca görülemiyor veya parmakla kolaylıkla çıkarılamıyorsa, çocuk soluk alıp vermeye devam ediyorsa, yabancı cisim çıkarılmamalıdır. Yabancı cismin yanlış manipü- lasyonu kısmi tıkanıklığı tam tıkanıklığa çevirebilir. Kısmi hava yolu tıkanıklığı olan çocuklar hemen hastaneye götürülmelidir. çocuğun ağzı ve burnu üzerine yerleştirilen bir maskeden oksijen verilmelidir. Çocuklar genellikle yüzleri veya ağızlarına bir şey takılmasından korkarlar. ATT maskenin ne olduğunu ve soluk almasına nasıl yardım edeceğini açıklamalıdır. Vakum etkisi yapacak şekilde yüze çok yakın tutulmamalıdır. Yüksek oksijen akımı verilerek, biraz uzakta tutulmalıdır ki solunan hava oksijenden zengin olsun (Şekil 37.2). ATT sadece tam hava yolu tıkanması varsa veya % 100 oksijen kullanılmasına rağmen düzelmeyen (siyanoz devam ediyorsa),az hava geçişine izin veren kısmi tıkanma varsa yabancı cismi çıkarmaya çalışmalıdır. Eskiden, hava yolundan yabancı cisimleri çıkarmak için ilk önlem olarak sırta dört kere hızla vurulurdu. 1985'te Amerikan Kalp Derneği tarafından desteklenen Acil kardiak Destek Konferansı'nda, pek çok yeni bilgi sunulmuştur. Katılanlar, erişkinlerde olduğu gibi, çocuklarda da bir yabancı cismin sadece ona enerji uygulanarak çıkarılabileceği konusunda anlaştılar. Deneyler göstermiştir ki, karna hızla ani vuruş manevrası yabancı cismi çıkartmak için gereken ŞEKİL 37.2 Oksijen maskesi, ağız veya yüze tam yerleştirmek yerine çocuğun yüzünden biraz uzakta tutulmalıdır. Yüksek oksijen akımı çocuğun soluduğu havayı zenginleştirir. KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER enerjiyi, doğru yönde vermektedir. Sırta vurmak çok kısa süreli enerji vermektedir, bu da ya yabancı cismi çıkartmakta ya da daha aşağıya gitmesine neden olmaktadır. Sonuç olarak, konferansta çocukta hava yolundaki yabancı cismi çıkartmak için en iyi metod olarak, vücut büyüklüğüne göre modifiye edilmiş, karna hızla ani vuruş manevrası kabul edilmiştir. Tam hava yolu tıkanması veya devam eden siyanoz nedeniyle bir yabancı cismi çıkarmak zorunda kalan ATT şunları yapmalıdır: 1. Önce yabancı cismi hava yolundan parmağınızla çekmeye çalışın. 2. Eğer direkt elle çıkarma başarılı olmazsa, karna vuruş manevrasını kullanın. çocuğu sırtüstü yatırın ve Bölüm 6'da anlatıldığı gibi karna dört kez vurun. Bir yaşın altındaki bir çocukta, karın vuruşlarının karaciğeri zedeleyebi-leceği düşünülebilir. Bu hasta gru-bunda, göğüs vuruşu manevrası kullanılabilir. Bazen ATT’nin elinin ve hastanın vücudunun büyüklüğü göz önüne alınırsa, karın vuruşuyla birlikte göğüs kompresyonu çok küçük hastalarda en iyi sonucu verebilir. 3. Eğer yabancı cisim bir bebeğin hava yolunu tıkamışsa, çocuğu başı göğsünden daha aşağıda olmak üzere bacaklarınızın üstüne yatırın. Bu manevra bir elle baş, boyun ve sırta destek olurken, diğer elle de göğse destek olunarak yapılabilir. Bebek kucağınızda yatarken, çocuğun göğsündeki elinizle göğse dört kez vurabilirsiniz (Şekil 37.3). 4. Yukarıdaki metodlardan birini kullanarak, yabancı cisim çıkarıldıktan sonra hava yolunu tekrar dil-çene kaldırma manevrasıyla açın ve yabancı cismi parmaklarınızla ağızdan çıkarın. 5. Hava yolunu açık tutun ve gerekirse ventilasyona yardım edin. Eğer spontan olarak bebek veya çocuk soluk almaya başlarsa, yabancı cisim tamamiyle çıkarılmış gibi gözükse bile oksijen verin ve hemen hastaneye nakledin. . 6. Eğer tüm bu manevralar yabancı cismi çıkaramaz veya hava yolunu açamazsa, hepsini tekrarlayın ve bebeği veya çocuğu ŞEKİL 37.3 Tam hava yolu tıkanması olan bir bebekte, yabancı cisim, en etkili şekilde çocuğu gösterilen pozisyonda tutup, göğsüne dört kere vurularak dışarı çıkarılabilir. mümkün olduğu kadar çabuk hastaneye götürmeye çalışın. Krup ve Epiglotit Çocuklarda iki hastalık, hava yolu dokusunun şişmesi nedeniyle hava yolu tıkanmasına neden olabilirler. Bunlar, larenkste yaygın ödeme yol açan viral bir hastalık olan krup ile epiglottiste şiddetli şişmeye yol açan bakteriyel bir hastalık olan akut epiglotittir (Şekil 37.4). Bu hastalıkları olan çocukların ateşi vardır, ilerleyici solunum güçlüğü içindedirler, genellikle havlar gibi öksürürler ve sesleri kısıktır. Soluk almada aşırı ve ilerleyen bir kas eforu vardır. BÖLÜM 37 . PEDİYATRİK ACİL DURUMLAR ŞEKİL 37.4 fa) Larenks epitelinin yaygın şişmesine yol açan viral bir hastalık olan krup'a bağlı hava yolu tıkanması; (b) Epiglotit, epiglottisin aşırı şişmesine yol açan bakteriyel bir enfeksiyon. ATT böyle bir çocuğun ağzına abeslang, parmak veya yapay hava yolu sokmamalıdır. Bu sıklıkla larenks spazmına ve kısmi tıkanmanın tam hava yolu tıkanmasına dönüşmesine neden olacaktır. Hava yolları (oral veya nazal) şişmiş bir epiglottisin yanından geçirilmek için değil, gevşek bir dili desteklemek için planlanmıştır ve tıkanıklık aletin ulaşabileceğinin ötesinde olduğundan krupta yardımcı olmazlar. Sırta veya göğse vurma -yabancı cisim çıkarma teknikleri- bu çocuklarda tabii ki yararlı olmayacaktır ve yapılmamalıdır. Bunun yerine bebek veya çocuk en rahat soluk aldığı pozisyonda, genellikle oturur durumda, tutulmalıdır. Sıcak, nemli oksijen verilmelidir. Sekresyonlar aspiratörle nazikçe uzaklaştırılmalıdır. Çocuk tedavi için mümkün olduğu kadar çabuk hastaneye nakledilmelidir. Hava Yolu Açıklığının Korunması Bilinci kapalı bebeğin veya çocuğun dili ile üst damağı arasına uygun ölçüde bir orofaringeal hava yolu yerleştirilmelidir. Bu hastalarda hava yo- lunun uygun uzunluğu kabaca ağız köşesinden kulak memesine dek olan mesafeye eşittir (Şekil 37.5). Bilinci yarı kapalı bir-çocuk bunu ağzına alabilir veya atabilir. Hava yolunu dışarı atan çocuk, büyük olasılıkla o olmadan da rahatça soluk alabiliyordur. Bu çocuk hava yolunu korumak için uygun refleksleri koruyordur. Küçük çocuklarda komplike aletler kullanılmamalıdır. Ağızdan ağıza veya ağızdan-ağız ve buruna resüsitasyon genellikle çok etkilidir ve kese.veya maske kullanmaktan da daha kolaydır. TRAVMA Bugün Amerikan çocuklarının majör katili otomobillerdir. Her geçen gün daha çok çocuk yaya olarak, bisiklette, motosiklette veya arabalar. da yolcu olarak yaralanmaktadır. Bazen, atletizm veya diğer uğraşlar ciddi yaralanmalara yol açabilir. Erişkinlerdeki travma tedavisinin temel prensipleri çocuklara da uygulanır: hava yolu takmak, kanamayı kontrol altına almak ve kas-iskelet KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER yı durdurmak için tüm görünür yaraların pansumanı, kırıkların tespiti, ayakların elevasyonu ve hastaya nazik davranılmasıdır. Kaza geçiren bir çocuğa ağızdan hiçbir şey verilmemelidir. Acil ameliyat gerektiği zaman, hastanın midesi tamamen boş olmalıdır. Bu çocuklar sıklıkla, özellikle şokta iseler, su isteyeceklerdir. ATT nazik bir şekilde "hayır" demelidir. Baş, Boyun ve Omurga Yaralanmaları ŞEKİL 37.5 Bir çocukta kullanılacak orofaringeal hava yolunun uzunluğunu hesaplama tekniği. Hava yolunun uzunluğu, ağız köşesinden kulak memesine kadar olan mesafeye eşit olmalıdır. sistemi yaralanmalarını tespit etmek. Şok Yaralı bir çocukta şok hemen daima kan kaybından kaynaklanır. Kan hacmi daha az olan çocuk, bir erişkinden çok daha az miktarda kan kaybını tolere edebilir. Bir bebekte dolaşan toplam kan hacmi sadece 300-500 ml'dir. Şokun geç ama önemli bir belirtisi düşük sistolik kan basıncıdır. Eğer 5 yaşın altındaki bir çocukta sistolik kan basıncı 50'nin altında; 5-12 yaş arasında 60'ın altında veya genç bir erişkinde 70'in altında ise hasta şoktadır. Unutmayın ki, çoğu diğer fizyolojik değişiklik kan basıncındaki gerçek düşüşten önce gerçekleşir. Bu değişiklikler, erken yaralanma sonrası dönemde kan basıncını korumaya yardım eden mekanizmalardır. Sonunda kan basıncı düştüğü zaman, durum ciddileşir. Kan basıncını doğru olarak ölçmek için, her zaman üç değişik ölçüde pediyatrik manşon bulunmalıdır. Dirsekle omuz arasında çocuğun kolunun uzunluğunun üçte ikisini örten bir manşon kullanılmalıdır. Şoktaki bir çocuğun tedavisinde yapılması gerekenler hava yolunun kontrol edilmesi, kanama- Baş, boyun ve omurga yaralanmaları genellikle taşıt kazaları, düşmeler veya suya dalma kazaları sonucu oluşur. ATT kaza geçirmiş, bilinci kapalı her çocuğun boyun yaralanması olduğunu varsaymalıdır. Omurga kırığı şüphelenilen herhangi bir hastada olduğu gibi çocuğa müdahale edilip, hastaneye nakledilmelidir: 1. Boynu ve sırtı bükmeyin. 2. Hava yolunu açık tutun ve çocuğu hareket ettirmeden önce baş, boyun ve gövdeyi omurga tahtası üzerinde immobilize edin. 3. Gerektiğinde destekli ventilasyon sağlayın ve kusmayı kontrol edin. 4. Çocuğu uzaklaştırmayı gerektiren yangın veya diğer tehlikeli çevresel problemler olmadıkça yaralı bir çocuğu kaldırıp kucağınıza almayın. Çok nadiren uygun tespit ve dış kanama kontrolü sağlanmadan yaralı bir insanın hareket ettirilmesi gerekir. 5. Kafa yaralanması olan çocukları başları hafifçe yüksekte ve destekleyerek, omurga tahtası ile nakledin. Tedavide erişkinde geçerli olan tüm temel kurallar (Bölüm 19) çocuklar için de aynen geçerlidir. 6. Hastanın bilinç düzeyini gözleyin. Resüsitasyon ve yaralanmaların kontrolünden sonra bu en önemli görevlerden biridir. Hastayı ilk gördüğünüz andan onu acil servise götürene dek, hastanın bilinç düzeyi ile ilgili periyodik olarak notlar alın. AVPU skalasını kullanın ve her 5 dakikada bir gözlemlerinizi tekrarlayıp kaydedin. Bilinç düzeyindeki herhangi bir değişikliği kayıt ve rapor edin. Başından yaralanan bir hasta 15- BÖLÜM 37 . PEDİYATRİK ACİL DURUMLAR 20 dakika içinde uyanık durumdan komaya girebilir ve acil, hayat kurtarıcı bir ameliyata gereksinimi olabilir. Bilinç düzeyinin ve değişikliklerinin değerlendirilmesi, pediyatrik veya erişkin, başından yaralanan hastaların tedavisinde bir ATT’nin alabileceği tek ve en önemli önlemdir. Ekstremite Yaralanmaları Genelde ekstremite yaralanmalarının hayati tehlikesi yoktur. Ancak yumuşak doku yaraları kuru, steril kompresyon pansumanı ile tedavi edilmelidir. Ancak kırıklar erişkinlerde olduğu gibi önemli miktarda kanamaya meyillidir. Çocuklarda kanamanın hemen kontrol edilmesi özellikle önemlidir. Kanama hemen her zaman lokal kompresyon ile kontrol edilebilir; ekstremite kanamalarında hemen hiçbir zaman turnike kullanmak gerekmez. Kanamayı kontrol altına almak için ek olarak turnikenin de kullanılması gerektiği nadir durumlarda erişkindeki kuralların aynısı geçerlidir (Bölüm 10'a bakınız). Eğer bir çocukta tansiyon aleti turnike olarak kullanılıyorsa basıncın 100 mmHg'ya çıkarılması genellikle tam kanama kontrolünü sağlayacaktır. Bir çocuğun ekstremitelerinin tespiti de aynen bir erişkindeki gibi yapılmalıdır. Kuşkusuz çocuğun küçük ekstremiteleri için uygun ölçüde atele gerek vardır. Ambulansta sürekli pediyatrik ateller bulunmalıdır (Bölüm 15'e bakınız). Ateli yerleştirmeden veya yaralı ekstremiteyi düzleştirmeden önce, distal nörovasküler fonksiyon (nabız, kapiller geri dolum, duyu ve motor fonksiyon) değerlendirilmelidir. Atel takıldıktan sonra hasta hastaneye ulaştırılana dek nörovasküler fonksiyon sürekli gözlenmelidir. Gövde Yaralanmaları Çocuklarda delici batın veya göğüs yaralanmaları nadirdir. Ancak, olduğu zaman, tedavi prensipleri erişkindekinin aynıdır. Düşme veya taşıt kazalarında oluşan künt yaralanmalar çok daha sıktır. Künt batın travması karaciğer, dalak veya böbrek rüptürü gibi ciddi iç organ yaralanmasına neden olabilir. Bu çeşit yaralanması olan çocuk karın ağrısından yakınabilir ve hatta bariz dış ka- nama olmaksızın şok belirtileri geliştirebilir. Bu yaralanmaların teşhisi sıklıkla zordur. Künt batın yaralanması geçirmiş ve karın ağrısından yakınan bir çocuk, bir doktor tarafından muayene edilmek üzere hemen acil servise götürülmelidir. Vital bulguları dikkatle gözlenmelidir. Şok beklenmeli ve hemen tedavi edilmelidir. ATT kusma konusunda da uyanık olmalıdır. Göğsün künt yaralanmaları ciddi kardiak pulmoner yaralanmalara yol açabilir. Göğüs yaralanması geçirmiş tüm çocukların hemen acil servise nakli gerekir. Hastane öncesi bakım erişkinlerdekinin aynıdır. SPESİFİK PEDİYATRİK ACİL DURUMLAR Erişkinlerde hiç görülmeyen veya sadece nadiren görülen birkaç acil durum vardır. Bunlar konvülsiyonlarla birlikte olan yüksek ateş, karın ağrısına neden olan belirli durumlar, evdeki çeşitli maddelerle zehirlenme, spesifik bulaşıcı hastalıklar ve ani bebek ölümü sendromudur (ABÖS). Bunların herhangi biri oldukça ciddi olabilir ve hepsi ana-baba için korkutucu olacaktır. Ateş Bir çocuk pek çok hastalığa çok çabuk yüksek ateş geliştirerek cevap verir. 39.4 derece C ve üstündeki ateş çocuklarda sık görülür. Genelde, ATT küçük çocuklarda ve bebeklerde rektal ateşi ölçmeye çalışmamalıdır. Rektum küçüktür ve termometre ile kolaylıkla zedelenebilir. Bu hastalarda, genellikle yüksek ateş barizdir. Çocuk kızarır, ağlar ve dokununca sıcaktır. Daha büyük çocuklarda, uygun tip termometre kullanılarak oral veya rektal ateş alınmalıdır. Ateş kendi başına bir hastalık değil, ama altta yatan bir problemin, sıklıkla enfeksiyöz, belirtisidir. Çocuklardaki pek çok ateş ciddi değildir ve korkutucu olmalarına rağmen kalıcı beyin hasarına yol açmazlar. Ateşli çocukların yaklaşık %5'i febril konvü1siyon geliştirir. Bu nöbetler kısa sürelidir, genellikle tehlikeli değildirler ve havayolu açıklığının korunması dışında özel bir tedavi gerektirmezler. Bir doktor tarafından ate- KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER şin altında yatan neden saptanmalıdır ki esas hastalığın tedavisi yapılabilsin. Çocuklardaki en tehlikeli ateş sıcak çarpması sonucu olandır. Sıcak çarpmasının tedavisinde, çocuklarda da erişkinlerdeki prensipler geçerlidir (Bölüm 41'e bakınız). Vücut ısısı mümkün olduğu kadar çabuk düşürülmelidir. Güneşte, çok sıcak, az havalanan bir odada veya kapalı, park etmiş bir arabada kalmış ve cildi sıcak, kuru olan bir çocukta sıcak çarpması görülebilir. Bu çocuk soyulmalı, soğuk su banyosunda serinletilmeli ve hızla acil servise götürülmelidir. Çocuğu soğuk, ıslak örtülerle örtmek ve vantilatör kullanmak da ısıyı çabuk düşürmeye yardım edecektir. Sıcak çarpmış çocuklar dikkatle gözlenmelidir. Hacmine oranla bir çocuğun yüzey alanı daha büyüktür ve vücut ısısı çabuk değişebilir. Sıcak çarpması dışında bir nedenle oluşan ateşte çocuklarda süngerle serinletme gerekli değildir. En iyisi tedavinin ateşin nedenine yöneltilmesidir. Bazen, epileptik çocukların da ateşi yükselebilir ve uzun epilepsi nöbetleri geliştirebilirler. Nöbete ateşin neden olduğu bir çocukta acil ateşli hastalık teşhisi gerekebilir. Çok kısa süren (bir iki dakika) febril nöbetlerin aksine bu tip gerçek epileptik nöbetler daha uzun sürecektir. Nöbet geçirmekte olan siyanotik bir çocuğu tedavi eden ATT, çok zor olmasına rağmen, hava yolunu açık tutmaya çalışmalıdır. Konvülsiyon geçiren çocuk ısırabileceği için, ATT parmaklarını çocuğun ağzına sokmamalıdır. ATT çocuğun çenesini açmaya da çalışmamalıdır. Bu genellikle yarardan çok zarar verir. Boynun hafif ekstansiyonu hava yolunu kısmen açar. Dişleri kenetlenmiş bir hastada burundan ventilasyon nazal pasajlar temizlenerek kolaylaştırılmalıdır. Oksijen her zaman yüz maskesiyle verilmelidir. Nöbetten sonra, çocuk postiktal dönemde olacaktır -biraz depresedir, güç uyarılır ve yavaş soluk alır. ATT hava yolu açıklığı sağlamalı, oksijen vermeye devam etmeli ve çocuğu derhal hastaneye nakletmelidir. Epileptik hastaların genel tedavisi Bölüm 16'da anlatılmıştır. Çocuklukta febril konvülsiyonların bir başka nedeni de beyin ve omuriliği örten zarların viral veya bakteriyel enfeksiyonu olan menenjittir. Bu oldukça ciddi bir hastalıktır ama genellikle çok bulaşıcı değildir. Bu çocuklar sıcak ve çok hasta olurlar. Mevcut hastalıktan önce ağrılı bir boğaz veya üst solunum yolu problemi olabilir. Başağrısı ve ense sertliği sık görülen yakınmalardır. Böyle semptomları olan çocuklar mümkün olduğu kadar çabuk acil servise götürülmelidirler. Karın Ağrısı Çocuklukta en ciddi karın ağrısı nedeni apandisittir. Herhangi bir yaşta olabilirken, apandisit genellikle 10 ile 25 yaşları arasında görülür. Oyun ya da okul çocuğu ilerleyen karın ağrısı öyküsü verebilir. Ağrı göbekte başlar ve kramp şeklindedir. Birkaç saat içinde karnın sağ alt kadranına hareket eder ve sürekli ve şiddetli bir hal alır. Genellikle çocuğun midesi bulanır ve iştahı yoktur. Bazen kusabilir. Çocuk huysuzdur ve çoğu kez ateşi yükselir. Pediyatrik hastalarda apandisiti belirlemenin majör zorluğu açık bir öykü vermeyen bebek ve küçük çocuklarda görülür. Bu durumda klinik tablo hemen hemen viral veya bakteriyel gastroenterit ("flu") ile aynıdır. Doktorlar için teşhis güçtür ve gecikebilir. ATT’nin uyması gereken iyi bir kural da, doğru teşhis için karın ağrılı veya hassas her çocuğu acil servise nakletmektir. ATT asla apandisit ile gastroenterit arasında ayrım yapmaya çalışmamalıdır. Dehidratasyon (vücut sıvılarının kaybı) bebeklerde ve çocuklarda sık görülen bir problemdir. Sıklıkla karın ağrısına yol açan durumlarla birlikte görülür. Diyare veya kusmanın her ikisi de küçük hastalarda erişkinlerde olduğundan çok daha çabuk dehidratasyona yol açarlar. Bazen gastroenterit, tıbbi yardıma başvurmadan önce, günlerce süren sürekli diyareye yol açabilir. Bebeklerde ve çocuklarda dehidratasyon şok nedeni olabilir. Dehidrate çocuğun cildi ve müköz membranları kurudur ve çocuk uykuludur. Olası şok nedeniyle, dehidrate çocuk derhal acil servise nakledilmelidir. Zehirlenme Küçük çocuklar meraklıdırlar ve parlak renkli şişe ve kutularda yemek veya içmek için güzel şeyler olduğunu düşünerek tatmak isterler. Bazen BÖLÜM 37 . PEDİYATRİK ACİL DURUMLAR çocuk ya da ana-baba çocuğun tehlikeli bir madde yediğini fark etmeden önce önemli miktarda madde yutulmuş olabilir. Evdeki pek çok madde zehirlidir. Bir zehirlenme vakasında ATT şunları yapmalıdır: 1. Eğer kostik (yakıcı) bir madde çocuğun üzerine dökülmüşse, suyla yıkayın. Eğer çocuğun giysilerinin üzerine dökülmüşse, giysileri çıkarın. Eğer herhangi bir madde çocuğun gözüne kaçmışsa, gözleri bir süre bol suyla, iyice yıkayın. 2. Eğer çocuk ilaç şişesindeki tabletleri yutmuşsa, sayı tespiti için dağılmış tabletleri toplayıp şişesine koyun. Böylece acil servis doktoru çocuğun gerçekten kaç tablet yuttuğu hakkında bir fikir sahibi olacaktır. 3. Eğer çocuk herhangi bir madde yutmuşsa, bunu tanımlayın, alınan miktarı tahmin etmeye çalışın ve geriye kalanı toplayın. Bulduğunuz şişe veya kutuları birlikte acil servise getirin. 4. Bir zehirlenme olduğundan emin olur olmaz, tıbbi kontrol ve yardım merkezlerini haberdar edin. Hastanın kimliğini, çocuğun yaşını ve büyüklüğünü, etken maddeyi ve alınan miktarı tespit edin. Yardım merkezi, bölgesel zehirlenme kontrol merkeziyle temasa geçecek ve spesifik tedavi hakkında size bilgi verecektir. Sizin göreviniz hastaya yardım etmek ve güven içinde, hızla transportu sağlamak ve acil servis çalışanları için yutulmuş madde hakkında gerekli bilgiyi toplamaktır. 5. Zehirlenme kontrol merkezi hastanın kusturulmasını önerirse, bir bardak su içinde bir çorba kaşığı ipeka şurubu verin ve çocuğu hemen hastaneye götürün. Eğer çocuk 20 dakika içinde kusmazsa, doz bir kez daha tekrarlanabilir. Eğer bilinç düzeyi kötüleşirse, daha fazla ipeka vermeyin. Kusmanın başlamasını beklemek için transportu gecik-tirmeyin. 6. Kuvvetli asit veya alkali (çamaşır suyu veya Drano gibi) veya herhangi petrol ürünü yutmuş bir çocuğu kusturmaya çalışılmamalıdır. 7. Bilinci tam veya kısmen kapalı bir çocuğu kusturmaya çalışmayın. Kusmuğun akciğerlere aspire edilme tehlikesi çok büyüktür. Eğer zehirlenmiş çocuk kusarsa, materyali ağız ve farenksten aspire edip hastanede analiz için toplayın. 8. Hastayı hızla acil servise nakledin. Tam KPR'u da kapsayacak şekilde hastaya yardım etmeye hazırlıklı olun. Y utulan pek çok madde, özellikle ilaçlar, hızla solunum depresyonu geliştirebilir. Zehirli madde yutmuş tüm çocuklarda, solunumun yakından izlenmesi kritiktir ve bozulmuş solunumun desteklenmesi hayati önem taşır. Bu hastalarda kusma da beklenmelidir. Yutulan pek çok madde mideye irritandır ve kendi kendilerine kusmaya neden olurlar. Çeşitli zehirli maddelerin uygun acil tedavisi Bölüm 27'de anlatılmıştır. Bulaşıcı Hastalıklar Bazen, çocuklukta sık görülen bir enfeksiyon hastalığını geçirmekte olan bir çocuk bir başka tıbbi nedenle ATT tarafından taşınıyor olabilir. Bulaşıcı bir hastalığın tespiti genellikle kolaydır. Kızamık (rubeola), kızamıkçık (rubella) ve suçiçeği spesifik döküntüye neden olurlar, kabakulak hemen kulağın önünde parotis bezlerinde şişme ve hassasiyete neden olur. ATT bulaşıcı hastalığı olduğu sanılan bir çocuğun getirilmekte olduğunu hastaneye bildirmelidir. Eğer çocuğun ateşi ve döküntüsü varsa maske kullanılması yararlı olabilir. Ancak genel bir kural olarak, böyle hastalıkları olan çocuklar büyük bir olasılıkla bu hastalığı daha önce geçirmiş veya aşılanmış olan ATT için tehlikeli değillerdir. Dikkatli el yıkama, açık yüzeylerin ve taşıttaki aletlerin temizlenmesi ve maske kullanımı genellikle ATT'yi korur. Pek çok bulaşıcı hastalıkla ilgili özel bilgiler bölüm 34'de verilmiştir. Ani Bebek Ölümü Sendromu (ABÖS) ABD'de her yıl yaklaşık 10.000 bebek ABÖS'ndan ölmektedir. Tam nedeni bilinmemektedir, ancak viral bir enfeksiyon olduğundan şüphele- KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER nilmektedir. Genellikle sağlıklı bir bebekte uyku sırasında olur ve bu nedenle beşik ölümü de denir. Böyle bir durumda ATT acı içindeki çok sarsılmış ana-babalarla karşılacaktır. Onları rahatlatmak için çaba ve zaman harcamalıdır. Ancak, aynı zamanda, bebek ATT varmadan çok önce ölmüş olsa bile bebeğin resüsitasyonu için her çabaya başvurmalıdır. Bebek ölü gibi görünse bile, hastaneye taşıma öncesinde ve sırasında temel hayat desteği önlemleri sürdürülmelidir. Doktor tarafından çocuğun ölümü kesinleşene dek resüsitasyon çabaları sürdürülmelidir. Acil servis problem hakkında önceden haberdar edilmelidir. ÖZEL PEDİYATRİK PROBLEMLER Çocuk Kötüye Kullanımı Çocuk kötüye kullanımının tam insidansı bilinmemektedir. Ancak bilinen şudur ki, çocuk kötüye kullanımı zannedildiğinden çok daha büyük bir problemdir. Maalesef, bugün toplumumuzda çocuğun fiziksel ve duygusal olarak kasıtlı, amaçlı yaralanması nadir değildir. Çocuk kötüye kullanımı ilerleyicidir, yani çocuk sonunda ölümle sonlanana dek sürekli ve artan şiddette kötüye kullanılabilir. Çocuk kötüye kullanımı her ailede ve her sosyoekonomik seviyede olabilir. Kötüye kullanılmış bir çocuk sık olarak tıbbi yardım için hastaneye getirilir veya kaza yaralanması sanısı ile ATT çağrılabilir. Telefon eden kişinin verdiği öykü ile çocuğun yaralanması birbirine uymuyorsa, çocuk kötüye kullanımından şüphelenmelidir. Karakteristik olarak, kötüye kullanılmış veya dövülmüş çocuğun değişik iyileşme safhalarında pek çok yarası olacaktır. Çocuk içine kapanık, korkak veya saldırgan görünebilir, kötü beslenmiş de olabilir. Bazen, çocuğun ailesi veya sorumluları geçmişteki pek çok "kaza"dan bahsedecektir. Kötüye kullanan kişi ana-baba, akraba veya bakıcı olabilir. Bazen, eğer çocuk tek ebeveyn ile yaşıyorsa, kötüye kullanan bu ebeveynin tanıdığı bir kişi olabilir. Çocuk kötüye kullanımından şüphelenen ATT teşhis etmeye çalışmamalıdır. Bunun yerine, verilen öykü dikkatle kaydedilmeli ve yaralanma- ların hayati tehlikesi olmasa bile çocuk hemen hastaneye götürülmelidir. Çoğu eyalette sağlık personelinin çocuk kötüye kullanımı vakalarını çeşitli sosyal servis veya polise bildirmesini gerekli kılan kanunlar vardır. Normalde bu doktorun sorumluluğudur. Yani, konu hakkında özel bilgisi olan ve çocuk kötüye kullanımından şüphelenen ATT bunu hastanede doktora bildirmelidir. Yaralanmalar hospitalizasyonu gerektirecek kadar ciddi olmasa bile, çoğu kez kötüye kullanım kurbanı olduğundan şüphelenilen çocuk hastaneye kabul edilecektir. Ancak, bir ATT ana-babanın onayı olmaksızın bir çocuğu hastaneye götüremez. Bazen, ATT çocuğun röntgen ve özel testlere ihtiyaç olabileceğini söyleyerek ana-babayı ikna edebilir. Bariz olsa bile ATT hiç kimseyi çocuk kötüye kullanma ile suçlamamalıdır. Bariz bir çocuk kötüye kullanım .vakası insanı çok duygulandıracağı ve sakin düşünme ve davranma yeteneğini engelleyeceğinden, ATT'nin profesyonel yaklaşımını koruması kolay değildir. Çocuk kötüye kullanımının kesin tespiti uzun ve komplike yasal süreçlerden sonra mahkemelerde yapılır. Tüm sağlık personelinin sorumluluğu gerekli önlemlerin alınabilmesi için şüpheli çocuk kötüye kullanım vakalarını erken tespit etmektir. ATT’ler çocuk kötüye kullanımının bildirilmesi konusunda kendi eyalet kanunlarını bilmelidirler. Çocukların Cinsel Kötüye Kullanımı Cinsel kötüye kullanım erişkinlerde olduğu gibi çocuklarda da olan bir başka sorundur. Bebeklerde, küçük çocuklarda, gençlerde, hem kız, hem de erkeklerde olabilir. Maalesef bazen daha küçük çocuklarda da olmasına rağmen, tecavüz kurbanlarının çoğu on yaşın üzerindedir. Bariz bir kanama veya tedavi edilmesi gereken başka bir yaralanma yoksa ATT çocuğun genitallerini muayene etmemelidir. Yaralanan bölgenin pansumanına izin verecek sınırlılıkta bir muayene yeterlidir. Bazen çocuk dövülmüş olur, hatta ezik ve kırıkları olabilir. Bunlar uygun şekilde tedavi edilmelidir. Cinsel kötüye kullanımdan şüphelenildiğinde, BÖLÜM 37 . PEDİYATRİK ACİL DURUMLAR ŞEKİL 37.6 Prematüre, taşınması için özel taşıt. hasta veya yüksek acil serviste bir doktor tarafından muayene edilmeden önce çocuğun yıkanmasına, idrar ve defekasyon yapmasına izin verilmemelidir. suiistimal edilmiş çocuk bir kız ise, erkek ATT yardım için bir bayan ATT'yi veya bayan polis memurunu yanına almalıdır. ATT bütün olay boyunca profesyonel bir tavır takınmalıdır. Bu çocuklara ilgili ve şefkatli yaklaşım, çok önemlidir. Meraklı kişilerden ve izleyenlerden korunmalıdırlar. Çocuktan ve tanıklardan mümkün olduğunca çok bilgi toplanmalıdır. Özellikle kötüye kullanan kardeş, akraba veya aile dostu ise çocuk histerik davranabilir veya hiçbir bilgi vermek istemez. ATT, olayla ilgili ilk elden en doğru bilgiyi topla- riskli bebeklerin yabilecek en iyi konumdaki kişi olduğundan, tüm bilgileri dikkatle ve doğru olarak kaydetmelidir. Bunlar, açık ve ayrıntılı olarak ambulans rapor formuna yazılmalıdır. Tüm cinsel saldırı kurbanı çocuklar acil servise götürülmelidir. Çocukların cinsel suiistimali bir suçtur ve ATT bu konu ile ilgili araştırmalarında kanun görevlilerine yardımcı olmalıdır. ÇOCUKLARIN HASTANEYE TAŞINMASI Bebekler ve küçük çocuklar ısı değişikliklerine çok duyarlıdırlar. Toplam vücut hacimlerine KISIM 6 . TIBBİ ACİLLER bir obje bulundurulmalıdır. Ana-baba, akraba veya yakın arkadaşlar korkmuş bir çocukla uğraşırken yardımcı olabilirler. Bez bebek, oyuncak ayı veya battaniye gibi değer verilen objeler, bu genç hastalarla kooperasyon sağlamak için gerekli olabilir. Çocuğun böyle objeleri birlikte hastaneye getirmesine izin verilmelidir (Şekil 37.7). ATT çocuğun ana-babasından ayrılmasını önlemeye çalışmalıdır. Çocuğun kardeşleri, onları olanlardan haberdar edecek ve güvenlikte olmalarını sağlayacak bir komşunun veya akrabanın sorumluluğu na verilip, hastanın bakımını engellemelerine izin verilmemelidir. ŞEKİL 37.7 Hastaneye nakil sırasında en sevdiği bez oyuncağını ya da battaniyesini yanına almasına izin verilen çocuk, daha az korkacaktır. oranla vücut yüzeyleri çok daha büyüktür, bu nedenle erişkinlerden daha çabuk ısı kaybederler ve her zaman battaniyeye sarılarak taşınmalıdırlar. Küçük ve hasta çocuklar enfeksiyona da duyarlıdırlar. Bu nedenle, ATT direkt olarak çocuğun üzerine soluğunu vermekten ve öksürmekten kaçınmalıdır. Çocuk özellikle ATT'nin burun, ağız ve elleri vasıtası ile olabilecek bakteriyel kontaminasyondan korunmalıdır. Gerektiğinde hava yolunun temizlenebilmesi ve suni ventilasyon yapılabilmesi için bir bebek taşıyıcısı sağlanmalıdır. Oksijen veriliyorsa, sıcak olmalıdır. Taşıyıcılar ve bunların aksesuarları Bölüm 18'de anlatılmıştır. Yeni doğanlar oksijen sağlayan, nemi ve ısıyı kontrol eden özel küvözlerde taşınmalıdır. Eğer bu mümkün değilse yeni doğan yüzü dışarıda kalacak şekilde battaniyeye sarılmalı ve sıcak bir ambulansta taşınmalıdır. Pek çok büyük tıp merkezinin bebek ve küçük çocukların taşınması için özel donatılmış taşıtları vardır. ATT, bu taşıtların yerini ve nasıl yararlanılacağını bilmelidir (Şekil 37.6). Daha büyük bir çocuk bir dereceye kadar problemin, tam olarak ne olduğunu ve ciddiyetini olmasa bile, acil bir olay olduğunu anlayabilir. Çocuklar kolayca korkabilirler ve böyle durumlarda çoğu kez saldırgan veya histerik davranabilirler. Mümkünse çocuğun yanında tanıdık bir kişi veya ATT Sizsiniz... 1. 2. 3. 4. Hastanız zorla soluk alan kruplu küçük bir çocuk. Yapay bir havayolu mu yerleştirmeli ya da oksijen mi vermelisiniz, yoksa ikisini de mi yapmalısınız? Niçin? Bir çocukta en sık karşılaşılan şok nedenleri nelerdir? Şoktaki bir çocuğu nasıl tedavi edersiniz? Çok yüksek ateşli bir çocuğa çağrıldınız. Çocuk hasta gibi görünmediği için anne şaşırmıştır. Çocuğun güneşten yanmış olduğunu görüyor ve sıcak çarpmasından şüpheleniyorsunuz. Sıcak çarpmasının diğer semptomları nelerdir? Bu hastaya yapacağınız acil yardım nedir? Hastanız iki yaşında yataktan düşmüş bir çocuk. iyi bir muayeneden sonra kemik kırığı veya kafa travması olmadığından eminsiniz, ama bir sürü "eski" yara dikkatinizi çekti. Çocuk kötüye kullanımından şüphe etmeye başladınız ama gerçek kanıt yok. Ne yapacaksınız?