KISIM KARDİOPULMONER RESÜSİTASYON Bölüm 5 Solunum Sistemi Bölüm 6 Esas Destek Tedavisi: Hava Yolu ve Ventilasyon Bölüm 7 Dolaşım Sistemi Bölüm 8 Esas Destek Tedavisi: Artifisiyel Dolaşım Bölüm 9 Ventilasyon Araçları ve Oksijen Tedavisi Solunum Sistemi SOLUNUM OLAYI GİRİŞ Solunum sistemi, solunuma veya nefes almaya yarayan organlardan oluşur. Solunum sisteminin görevi vücuda oksijen sağlamak ve karbondioksitin atılmasını sağlamaktır. Oksijen ve karbondioksitin yer değiştirmesi akciğerlerde ve dokularda olur. Bu, akciğerler veya hava yolları hastalanmadıkça veya yaralanmadıkça otomatik olarak gelişen karmaşık bir olaydır. Hasta iyi nefes almıyorsa hayatını kurtaracak tedaviyi uygulayabilmek için, ATT'nin solunum sistemindeki oluşumları bilmesi ve fonksiyonlarını anlaması gerekir. 5. bölüm nefes almayı, oksijen.karbondioksit değişimi ile birlikte anlatmakla başlar, bu kısımda havayolları ve akciğerler anlatılmaktadır. Sonra nefes almanın mekanizması ve diafragma ve interkostal kasların rolü anlatılır. 5, bölümün son kısmında solunumun beyin tarafından nasıl kontrol edildiği ve arteriel kandaki karbondioksit miktarı ile nasıl uyarıldığı anlatılmaktadır. AMAÇLAR 5. Bölümün amaçları: • oksijen-karbondioksit değişimi, hava yolları ve akciğerlerin rolü ile birlikte solunum olayını anlatmak. • solunumun mekanizmasını anlamak veya inhalasyon ekspirasyon sırasında diafragma ve interkostal kasların nasıl kasılıp gevşediğini anlamak. • solunumun,arteriel kandaki karbondioksit ve oksijen düzeyine beynin cevabı ile kontrol edildiğini anlamak. Toraks vücutta bulunan iki büyük boşluktan yukarıda olanıdır. Sınırlarını önde, yukarıda ve arkada kaburgalarla, aşağıda diafragma yapar. Klavikulalar en üstte önde yer alır. Toraksta her iki yarıda veya hemitoraksta bir akciğer bulunur. Akciğerler arasında mediasten denilen boşlukta kalp, büyük arter ve venler, özofagus, trakea ve ana bronşlar ve birçok sinir yer alır (Şekil 5.1). Solunum sistemi normal nefes almaya katkıda bulunan bütün oluşumlardan meydana gelir. Solunum sistemini oluşturan burun, ağız, boğaz, larenks, trakea, bronşlar hava yollarıdır. Ayrıca oksijenin (O2) kana geçtiği ve karbondioksitin (CO2) atıldığı akciğerler de solunum sistemine dahildir. Diafragma, göğüs kafesi kasları ve yardımcı solunum kasları normal solunum hareketlerine yardım ederler (Şekil 5.2). Bu kitapta havayolu, üst hava yollarını veya larenksin üzerindeki yolları anlatmak için kullanılmıştır. "Hava yolunu açmak" demek burun, ağız ve boğazda tıkayıcı maddeleri temizlemek demektir (Şekil 5.3). Aşağı hava yolları larenks, trakea, ana bronşlar ve akciğerlerdeki diğer hava yollarından oluşur. Oksijen ve Karbondioksit Değişimi Vücuttaki bütün hücreler yaşamak için gerekli enerjilerini besinlerden alabilmek için bir dizi kimyasal işlem yaparlar. Bütün bu işlere metabolizma denir. Metabolizma sırasında her hücre oksijen kullanır ve karbondioksit ve diğer atık maddeleri üretir. C6H12 + 6 O2 → 6 CO2 + 6 H2O + Enerji (Glikoz) (Oksijen) (Karbon- (Su) dioksit) Metabolizmaya katılamayan veya bu işi yapamayan hücreler ölür. BÖLÜM 5 . SOLUNUM SİSTEMİ ŞEKİL 5.1 Göğüs boşluğundaki önemli anatomik oluşumlar. ŞEKİL 5.2 Solunum sistemi hava yolları, akciğerler ve kaslardan oluşur. Bazı yollar ağız ve farenks gibi- sindirim sistemi ile ortaktır. KISIM 3 KARDİOPULMONER RESÜSİSTASYON alır. Venöz kan kalple sağ atriuma gelir ve sağ ventrikülden akciğerlere pompalanır. Akciğerlerde, alveollerle (hava keseleri) yakın temasta olan pulmoner kapiller ağına geçerler. Bu keselerde kan karbondioksiti bırakır ve yeni oksijeni alır. Temiz kan akciğerlerden sol atriuma gelir. Sol ventriküle geçer ve aortaya pompalanır, buradan bütün dokulara oksijen taşımak üzere yeniden vücuda yayılır. Akciğerlerdeki kapillerler alveollerin duvarında yer alır. Kapillerlerin ve alveollerin duvarları çok incedir. Bu nedenle alveollerdeki hava ile kapillerdeki kan sadece iki çok ince doku tabakası ile birbirinden ayrılır. Oksijen ve karbondioksit bu tabakalar arasında hızla hareket edebilir. Şekil 5.4 gaz ve besinlerin dokularda, gazların akciğerlerde değişimini şematik olarak göstermektedir. Oksijen akciğerde kapiller duvardan kana, kandan kapiller duvar aracılığı ile dokulardaki hücrelere geçer. Bu işlem ters çevrilirse, karbondioksit dokulardan kapiller duvar aracılığı ile kana geçer. Kandan yine kapiller duvar aracılığı ile akciğerlerde alveollere geçer. Sonra hava içine dağılır ve akciğerlerden atılır. Kan vücutta dolaşırken içindeki bütün oksijeni dokulara vermez. Verdiğimiz nefesteki havada %16 oksijen, %5 karbondioksit bulunur. Geri kalan nitrojendir. %16 oksijen suni solunum için ŞEKİL 5.3 Üst solunum yolları; larenksin üzerindeki yeterlidir. Yani ATT ağızdan ağıza solunum yapyolları yani, burun, ağız ve boğazı içerir. Aşağı solu- tırırken, hasta verdiği nefesteki %16 oksijen konnum yollarında larenks, trakea, ana bronşlar ve santrasyonunu alacaktır. akciğer içindeki diğer yollar vardır. Vücuttaki canlı hücrenin oksijene ihtiyacı vardır. Kalp hücreleri birkaç saniyeden fazla oksijensiz kalırsa, hasar görürler. Beyin ve sinir sistemi hücreleri 4-6 dakika oksijensiz kalırlarsa ölürler. Bu hücreler rejenere olamaz ve hasarları kalıcı bozukluklara yol açar. Vücuttaki diğer hücrelerin oksijen ihtiyacı bu kadar şiddetli değildir. Bir süre oksijensiz kalsalar da canlılıklarını sürdürürler. Bu nedenlerle dokulara oksijen sağlayan ve karbondioksitin atılmasını sağlayan solunum sistemi vücudun oldukça önemli bir bölümüdür. Normal olarak soluduğumuz havada %20 oksijen, yüzde 79 nitrojen vardır. Eser miktarda bulunan diğer gazlar kalan %1’i oluşturur. Vücutta dolaşan kan oksijeni dokulara verir ve hücresel metabolizma ile oluşan karbondioksiti Hava Yolları Üst hava yolları burun, ağız ve boğazdan oluşur. Burun ve ağız, farenks (boğaz) ile devam eder. Farenksin tabanında iki yol vardır, arkada özofagus, önde trakea. Yiyecek ve sıvılar farenkse, oradan özofagusa ve mideye geçerler. Hava ve diğer gazlar trakeaya oradan akciğerlere geçerler (Şekil 5.3). Trakea girişini ince, yaprak gibi bir oluşum epiglot (küçük dil) korur (Şekil 5.3). Bu oluşum havanın trakeaya girmesine izin verir, fakat yiyecek ve içeceklerin girmesini önler. Solunum yollarının ilk bölümü larenkstir, bu küçük kemikler, kıkırdaklar, kaslar ve iki kord vokalden (ses teli) oluşur. Herhangi bir katı veya sıvı madde BÖLÜM 5 . SOLUNUM SİSTEMİ ses oluşur. Kordlar açılıp kapanırken, sesin tonu değişir. Konuşurken veya şarkı söylerken parmaklarınızı larenks üzerine koyarsanız bu titreşimleri hissedebilirsiniz. Kelimeler ve anlaşılabilir diğer sesler dil ve ağız kasları ile oluşturulur. Tiroid kıkırdağın hemen altında krikoid kıkırdak palpe edilir. Bu iki çıkıntının ortasında krikotiroid membran yer alır, bu tiroid kıkırdağın hemen altında bir çöküntü şeklinde hissedilir (Şekil 5.3). Krikoid kıkırdağın altında trakea yer alır. Bu yaklaşık 14-15 cm. uzunluğundadır, arkada sağlam bağ dokusu ile tamamlanan halkalardan oluşan orta sertlikte bir tüptür. Bu kıkırdak halkalar, hava girip çıkarken trakea duvarlarının kollapse olmasını (birbirine yapışmasını) önler. Trakea akciğerlere giren sağ ve sol ana bronşlara ayrılır. Her ana bronş akciğer içinde daha küçük ve daha küçük dallara ayrılır. Sağ akciğerde üç büyük bronş vardır, solda sadece iki adet bulunur. Göğüs kafesinin iki tarafında birer adet olmak üzere iki akciğer vardır (Şekil 5.1 ve 5.2). Akciğerler göğüs kafesi içinde trakea, kalbe giden ve kalpten gelen arter ve venler ve pulmoner ligamentlerle asılıdır. Hava yolları daha küçük dallara ve sonunda her akciğerde milyonlarca alveole ayrılır (Şekil 5.5). Sağlam akciğerlerde yaklaşık 700 milyon alveol vardır. Bu alveollerin toplam yüzeyi bir basketbol sahasının dörtte birine eşittir. Bu alveollerde oksijen-karbondioksit değişimi gerçekleşir. Oksijen kana geçer, karbondioksit kandan atılır (Şekil 5.4b). Akciğerler ŞEKİL 5.4 Respirasyonda oksijen ve karbondioksit değişimi. a) Oksijen (O2) kapillerler aracılığı ile kandan dokudaki hücrelere geçer. Tersinde karbondioksit (CO2) doku hücrelerinden kapillere oradan kasa geçer. b) Akciğerlerde kan oksijeni alır ve karbondioksiti verir. larenkse zarar verir. Sıvı veya katılarla temasta şiddetli öksürük ve kord vokallerde spazm olur. "Adem çıkıntısı" veya tiroid kıkırdak, boyunda belirgindir ve larenksin ön bölümündedir. Kord vokalleri küçük kaslar açar ve kapar. Hava kord vokallerden geçerken onları titreştirir ve Akciğerler göğüs boşluğunda serbestçe durur. Kasları olmadığından kendiliğinden kasılıp, genişleme yetenekleri olmamakla birlikte, göğüs kafesinin hareketlerini izlerler ve ona uygun olarak genişleyip küçülürler. Her akciğer oldukça düzgün, parlak, plevra denilen bir doku ile örtülüdür (Şekil 5.6). Bir başka plevra tabakası göğüs kafesinin iç yüzünü örter. Bunlara parietal plevra (göğüs duvarının içini örten) ve viseral plevra (akciğerleri örten) denir. Parietal ve viseral plevra arasında plevral boşluk vardır, iki plevra tabakası hemen her yerde temasta olduğundan bu gerçek anlamda bir boş- KISIM 3 KARDİOPULMONER RESÜSİSTASYON luk sayılmaz. Hatta iki tabaka ince bir sıvı tabakası ile birbirine yapışmıştır. Göğüs duvarı genişlediğinde, akciğerler de bu yapışık plevra yüzeyleri sayesinde onunla birlikte genişler. Bu nedenle plevral boşluk potansiyel bir boşluktur. Normalde plevral boşluk çok küçüktür ve çok az miktarda sıvı içerir. Plevral yüzeyler arasındaki potansiyel boşluk, iki yüzey arasına akciğer veya göğüs duvarı yaralanmasından gelecek kan veya hava ile genişler. Eğer yüzeyler ayrılırsa, akciğerin normal ekspansiyonunu sağlayan mekanizma bozulur. Eğer yeteri kadar kan veya hava birikirse, akciğer nefes alma sırasında hiç genişlemeyecek kadar sı- ŞEKİL 5.5 Akciğerlerde hava yollarının sonunda milyonlarca hava keseciği (alveol) vardır. Akciğerin küçük bir kısmı büyütülerek birçok alveol gösterilmiştir. Pulmoner kapillerler alveol duvarı ile çok yakın temastadır. kıştırılabilir ve yetersiz oksijen alınır. Bu hastalar oksijen eksikliğinden ölebilirler. Düzgün, kaygan plevra yüzeyleri sayesinde, akciğerler nefes alma sırasında göğüs kafesi içinde kolayca hareket ederler. Eğer plevra yüzeyleri yaralanır veya hastalanırsa, sürtünme olmayan kaygan yüzey kaybolur. Bu durumda akciğerler, nefes alırken hareket edince yüzeyler birbirine sürtünür ve ağrıya neden olur. Bu duruma plörezi denir. NEFES ALMANIN MEKANİZMASI Akciğerlerin kas dokusu olmadığına ve kendiliğinden hareket edemediklerine göre, ekspansiyonkontraksiyonu başka dokular sağlamalıdır. Toraks ve diafragmanın hareketleri ile hava trakeadan akciğerlere ve alveollere girer. Toraks kafesi kas ve kemiklerden oluşan deri ile sarılı, yarı sert bir kafestir. Diafragma, interkostal ve aksesuar solunum kaslarının kasılması, üç yönde genişlemesini sağlar: Anterio-posterior, transvers ve inferio-superior. Plevral yüzeylerle olan yapışıklıkları nedeni ile akciğerlerde göğüs duvarının hareketlerini izler. Diafragma vücuttaki özelliği olan kaslardan bi- ŞEKİL 5.6 Göğüs duvarını ve akciğerleri örten plevra solunum mekanizması için çok önemlidir. Plevra boşluğu içine kan veya hava sızıp plevral yüzeyleri ayırmazsa gerçek bir boşluk sayılmaz. BÖLÜM 5 . SOLUNUM SİSTEMİ ridir. İskelet kasıdır ve kot kavisine ve vertebralara yapışır (Şekil 5.7). Bütün iskelet kasları gibi çizgilidir (mikroskop altında çizgiler görülür). Kişi derin nefes alma, öksürme, nefesini tutma gibi işleri isteğine bağlı olarak yapabildiğine göre istemli kastır. Fakat diğer iskelet kasları veya istemli kaslardan farklı olarak, diafragmanın otomatik bir fonksiyonu da vardır. Uyurken de nefes almaya devam ederiz. Bazen solunum kontrolü isteğe bağlı olarak değiştirilebilir, insan bazen daha hızlı, yavaş soluyabilir veya nefesini tutabilir. Fakat bu değişiklikler devamlı olamaz. Vücuttaki oksijen ve karbondioksit arasındaki hassas denge bozulmaya yaklaşınca otomatik kontrol harekete geçer. Bu nedenle diafragma iskelete yapışık çizgili kas da olsa, çoğu zaman istemsiz kas gibi çalışır. Göğüs kafesi içinde akciğerler asılı gibi duran bir fanusa benzetilebilir. Tabanı hareketli diafragma yapar. Kaburgalar göğüs kafesinin şeklini oluşturur. Göğüsteki tek açıklık trakeadır. Hava sadece trakeadan girebilir, akciğerlere girer ve alveolleri doldurur (Şekil 5.8). Diafragma ve göğüs duvarı kasları kasıldığında, fanusun alabileceği miktar artar, bu hafif bir vakum yapar. Normal olarak göğüs içindeki basınç atmosferik basıncın biraz altındadır. Diafragma ve interkostal kasların kasılması toraksı genişletir; intratorasik basınç biraz daha düşer. Solunum hareketleri (inspirasyon ve göğüsün genişlemesi) dışarıdaki yüksek basınçta havanın trakeaya girip akciğerleri doldurmasını sağlar (Şekil 5.8a). Dışarıdaki basınç ile içerideki basınç aynı olduğundan hava girişi durur. Herhangi bir gaz yüksek basınçtan alçak basınca doğru, iki taraf da eşit olana kadar hareket edecektir. iki taraf eşit olunca hava girişi durur ve inspirasyon biter. Diafragma ve interkostal kaslar gevşediğinde (ekspirasyon ve göğüs kasılması) göğüs içi basınç daha yüksek olur ve hava dışarı atılır (Şekil 5.8b). Solunumun aktif kısmı inspirasyondur. inspirasyon sırasında diafragma ve interkostal kaslar kasılır. Diafragma kasıldığında aşağı doğru hareket eder ve göğüs boşluğunu yukarıdan aşağıya genişletir. İnterkostal kaslar kasıldığında kaburgaları da kaldırırlar. Bu hareketler göğüs kafesini her yönde genişletir. Göğüs içindeki basınç düşer ve akciğerlere hava dolar. Göğsün inspirasyonda ŞEKİL 5.7 Kubbe şeklindeki diafragma toraksı batından ayırır. Büyük damarlar ve özofagus diafragmayı deler. nasıl genişlediğini görmek için derin bir nefes alın. Ekspirasyon (nefes verme) sırasında diafragma ve interkostal adaleler gevşer. Gevşeyince göğüs boşluğu bütün yönlerden küçülür. Basınç artar ve hava trakeadan dışarı atılır. Gevşemede göğüs kafesinin hacmindeki gerçek küçülme, akciğerlerin inhalasyonda genişleyip, kaslar gevşeyince toparlanan elastik dokularına bağlıdır. Bu durumda göğüs duvarı, plevra adhezyonu nedeni ile akciğerlerin elastik toparlanmasını izler. Ayrıca göğüs duvarının (kaburga ve kasların) dinlenme pozisyonunu alma eğilimleri vardır. Bu ekspirasyona yardım eder. inspirasyonun aksine, ekspirasyonda normal olarak kas hareketi gerekmez. Bu eforun bitmesi ve dinlenme pozisyonuna dönülmesidir. Normalde göğüs boşluğuna sadece bir giriş olduğunu unutmamak önemlidir. Bu trakeadır. Başka bir açıklık varsa hava göğüs boşluğuna dolar fakat akciğerlere veya alveollere giremez, daha çok plevral boşlukta birikir ve akciğerlere baskı yapar. KISIM 3 KARDİOPULMONER RESÜSİSTASYON mak istediğinizde, bir süre için yapabilirsiniz. Fakat beyin arteriel kandaki oksijen ve karbondioksit miktarını otomatik olarak bilir. Bu düzeyler çok değişirse kontrolü ele alır ve nefes hızını ve derinliğini ayarlar. Solunumda esas uyaran arteriel kandaki karbondioksit düzeyidir. Genellikle çok belli sınırlar içinde tutulur. Karbondioksit düzeyindeki çok küçük artış, nefesi hızlandırır, çok küçük düşüş yavaşlatır. Beyin ayrıca arteriel oksijen miktarının düşmesine de hassastır. Oksijene hassasiyet karbondioksitten daha fazladır. Eğer arteriel oksijen veya karbondioksit miktarı anormalleşirse, beyin otomatik olarak kontrolü ele alır. Bu nedenlerle sonsuza kadar nefsinizi tutamazsınız veya hızlı derin nefes alamazsınız. Beyinin akciğere ve solunum kaslarına, karbondioksit konsantrasyonu ile kontrolü öylesine hassastır ki bir nefesten diğerine ayarlanır. ŞEKİL 5.8 Nefes alma ve verme, içinde balonlar olan ve tabanı diafragma ile kapalı bir fanus kullanılarak canlandırılabilir. a) Diafragma aşağı itildiğinde fanustaki basınç azalır ve balonlar dolar. b) Diafragma yukarı kalktığında basınç artar ve balonlar boşalır. Diafragmanın hareketi akciğerlerde olduğu gibi balonlarda da havanın girip çıkmasına yol açar. NEFES ALMANIN KONTROLÜ Nefes almayı beyin kontrol eder. Bu işin merkezi beyin sapındadır. Burası sinir sisteminin en iyi korunan bölgelerinden biridir. Daha çok oksijen gerektiğinde, beyin sapı göğüs kaslarına ve diafragmaya uyarılar gönderir ve daha hızlı ve güçlü çalışmasını sağlar. Nefes alma kısmen istemsizdir fakat bir yere kadar kontrol edilebilir. Yani nefesinizi tutmak istediğinizde beyinden gelen otomatik uyarıları bir süre için durdurabilirsiniz. Aynı şekilde daha hızlı veya derin nefes al- ATT Sizsiniz... 1. 1. 2. 3. Pulmoner kapillerler nerededir? Fonksiyonları nedir? Herkes oksijen alıp karbondioksit verdiğimizi bilir. Öyle ise ağızdan ağıza solunum yaptırırken bu işi yapan, hastanın akciğerlerine nefesini verdiği halde, hastaya nasıl yararlı olmaktadır? Plörezi nedir? Diafragma istemsiz kas gibi çalışan iskelet kası olarak anlatılmıştır. istemli kas olarak ne yapabilir? Niye istemsiz kas gibi çalıştığı anlatılmıştır? Temel Destek Tedavisi Hava Yolu ve Ventilasyon GİRİŞ Temel destek tedavisi, solunum durmasını, kalp durmasını veya aynı anda her ikisini birden mekanik araç-gereç veya yardım olmadan tedavi edebilme işlemidir. Suni solunum ve dolaşım sağlama yöntemidir. Başarısı solunum veya kalp durmasını hemen tanıyıp tedaviye hemen başlayabilmeye bağlıdır. ATT’nin kalp ve solunum durmasını kolayca tanıyıp yaşamı kurtarıcı gerekli işlemlere başlaması gerekir. Hava yolunu açıp suni solunum yaptırmak için birçok yöntem vardır. Her birinin kafa travması olan veya olmayan, şuuru kapalı veya açık hastada uygulanma indikasyonları vardır. Aynı şekilde hava yolunu tıkayan yabancı cisimlerin çıkarılmasında da özel teknikler kullanılır. Bütün işlemler mümkün olduğunca hızlı yapılmalıdır. Zaman çok önemlidir. 6. bölüm temel destek tedavisinin tanımı ile başlar - niye hayat kurtarıcıdır, nasıl gelişmiştir ve uygulanmasında ATT’nin rolü nedir? Daha sonra, erişkinde hava yolu açmanın yolları, erişkinde suni solunum ve erişkinde yabancı cisimlerin çıkarılması an- latılır. Son kısımda bütün bu teknik çocuklar için anlatılır. AMAÇLAR 6. Bölümün amaçları: • temel destek tedavisinin gereğini, aciliyetini, ATT'nin KPR başlatma ve bitirmedeki sorumluluğunu ve temel destek tedavisini başlatmak için hastanın hangi pozisyonda olması gerektiğini anlamak. • erişkinde hava yolu açmak için dört tekniği tanımlamak. • erişkinde ağızdan ağıza, ağızdan buruna ve ağızdan stomaya nasıl solunum yaptırılacağını ve suni solunumda bazen gelişen mide distansiyonunun nasıl giderileceğini anlamak. • yabancı cisme bağlı tıkanıklığı, solunum yetmezliğine yol açan diğer durumlardan ayırt etmeyi öğrenmek ve hava yolunu tıkayan yabancı cisimleri çıkarma tekniklerini öğrenmek. Temel destek tedavi/erinin çocuklarda • nasıl olacağın) anlamak. GENEL BİLGİLER Atmosferde %20 oranında bulunan oksijen bütün doku ve hücrelerin yaşaması için şarttır. Eğer oksijen kesilirse kalpte saniyeler içinde aritmiler (düzensiz atım) gelişir. Oksijen eksikliğinde beyinde 4-6 dakika içinde geri dönüşümsüz, tehlikeli hasar ortaya çıkar (Şekil 6.1). Oksijenin atmosferden alınıp hücrelere iletilmesi iki harekete bağlıdır: Nefes alma ve dolaşım. Nefes alma atmosferdeki havanın akciğerlere girip çıkmasıdır. Sonra oksijen pulmoner alveollerden kapillerlere ve kana geçer. Aynı zamanda hücrelerde normal metabolizma ile oluş- turulmuş karbondioksit kandan alveole geçer ve nefes verirken dışarı atılır. Oksijenden zengin kan kalbin pompalaması ile vücudun her yerine dağılır (dolaşım). Hava yolu, nefes alma veya dolaşımdaki herhangi bir bozukluk, kalp fonksiyonlarında bir bozukluk beyin hasarı veya ölüme neden olur. Temel destek tedavisi solunum veya kardiovasküler sistemde yetmezliğe yol açıp hayatı tehlikeye sokabilecek herhangi bir durumun tedavisidir. Karmaşık aletler kullanılmadan yapılan acil tedavidir. Temel destek tedavisinin prensip KISIM 3 KARDİOPULMONER RESÜSİSTASYON ŞEKİL 6.1 Zaman önemlidir. Eğer beyine 4-6 dakika oksijen gitmezse beyin hasarı olabilir.6 dakika sonra beyin hasarı kaçınılmazdır. leri 1960 yılında sunulmuştur. Yaşamı desteklemek için gerekli özel teknikler, o yıldan sonra her altı yılda bir kardiopulmoner resüsitasyon (KPR) ve acil kardiak tedavi (AKT) konularında yapılan ulusal kongrelerde gözden geçirilmiş ve gerekli değişiklikler yapılmıştır. Gerekli görülenler düzenli olarak Journal of the American Medical Association dergisinde yayınlanmıştır. En son toplantı 1985'deki "Kardiopulmoner Resüsitasyon ve Acil Kardiak Tedavi ve Standartları" konusunda yapılan Ulusal Kongre'dir. Bu kitapta anlatılanlar o kongreden alınmıştır. 1980'lerden bu yana birçok konuda yenilikler geliştirilmiştir. Temel destek tedavisinin etkinliğinin değerlendirilmesinde son beş yıldaki önemli katkılardan biri ATT'ler ile ilgilidir. Eğitimden sonra temel destek vermedeki etkinliğin oldukça iyi olduğu görülmüştür. Fakat, ATT periyodik olarak eğitime devam etmez veya becerilerini sık sık kullanmazsa öğrendiklerini kısa sürede unutmaktadır. Düzenli olarak kullanılmayan teknikler de beceriksizce uygulanır. ATT temel destek tedavisine hemen başlamanın ve bunu muntazam olarak uygulamanın önemini mutlaka anlamalıdır. Kötü yapıldığında önemi kalmaz, hastaya yararı olmaz ve ATTyi çok yorar. Yaşamı kurtarıcı bu teknikleri uygulamak için becerilerin elde edilmesi ve korunması gerekir. Şekil 6.2' de görüldüğü gibi temel destek tedavisinin gerektiği durumlar: Hava yolu tıkanması Solunumun durması Dolaşımın durması Temel destek tedavisi, kardiak monitörizasyon aletleri, defibrillasyon, damar içi yolları, çeşitli ilaçlar gerektiren ileri destek tedavisi ile aynı değildir. Temel destek tedavisini ATT tek başına veya bir arkadaşı ile uygular. Bunu olay yerinde ilk olan, aklıbaşında kişi de uygulayabilir. Solunum ve kalp durmasında ilk yapılacak olanlardır. Temel destek tedavisi ile, hasta hastaneye götürülene veya ileri tedavi uygulanana kadar, yaşam desteklenir. KPR'a Başlamanın Acilliği Temel destek tedavisine acilen başlamak gerekir. Kardiopulmoner resüsitasyonun avantajı hava yolu tıkanmasını, solunum veya kalp durmasını herhangi bir özel alete gerek duymadan tedavi edebilme olanağını sağlamasıdır. İdeal olarak, BÖLÜM 6 . TEMEL DESTEK TEDAVİSİ; HAVA YOLU VE VENTİLASYON rak, temel destek tedavisinin gerektiğinin anlaşılması ve buna başlama arasında sadece saniyeler geçmelidir. Solunumun veya dolaşımın olmadığı veya yetersiz olduğu hemen belirlenmeli ve gerekli işlemlere başlanmalıdır. . Eğer sadece solunum yoksa veya yetersizse hava yolunu suni solunum ile veya onsuz açmak belki de gereken tek şeydir. Genellikle hava yolunun. temizlenmesi normal nefes almayı sağlayacaktır. Eğer kalp fonksiyonları iyi değilse veya yoksa, suni solunumla birlikte suni dolaşım çalışmasına da başlanması gerekir. Eğer solunum kalpten önce durmuşsa, akciğerlerde yaşamı dakikalarca devam ettirebilecek miktarda oksijen vardır. Fakat eğer önce kalp durmuşsa, kalbe ve beyine oksijenden zengin kan gitmez. Kalbe oksijenden zengin kan gitmesi durunca saniyeler içinde kardiak aritmiler gelişir ve kalp beyine yeterli kanı pompalayamaz. 4-6 dakika oksijensiz kalırsa beyinde kalıcı hasar gelişebilir. 6 dakika oksijensiz kaldıktan sonra beyin hasarı kesindir. Bu nedenle temel destek tedavisine başlamada hız çok önemlidir. İlk Değerlendirme ŞEKİL 6.2 Kardiopulmoner resüsitasyon esasları. a) Havayolu. b) Nefes alma. c) Dolaşım. KPR'a acil olarak başlamak gerektiğinden, 4. bölümde anlatıldığı gibi ilk değerlendirme bütün hastalarda yapılmalıdır. İlk değerlendirme KPR'a gerçekten ihtiyaç olup olmadığını belirler: Hava yolunun açıklığı, solunumun niteliği, dolaşımın niteliği ve şuur düzeyi değerlendirilir. Şuur düzeyi hastanın gerektireceği destek tedavisinin sınırlarını belirlemede iyi bir rehberdir. Örneğin, uyanık ve oryante bir hastada kardiopulmoner resüsitasyon gerekmez, oysa şuuru tam yerinde olmayan hastalarda bir miktar da olsa destek tedavisi gerekir; her şuuru kapalı hastada kardiopulmoner resüsitasyon gerekmez, fakat kardiopulmoner resüsitasyon gereken her hastanın şuuru kapalıdır. KPR gereken şuuru kapalı hastada, ATT şuur kaybının nedenini bulmaya çalışmalıdır. Özellikle şuur kaybının kafa veya servikal vertebra yaralanmasına bağlı olup olmadığı belirlenmelidir. Yaralanma durumlarında, KPR uygulanırken medulla spinalis korunmalıdır. Kafa travması veya vertebra yaralanmasının olması, KPR için kontr- KISIM 3 KARDİOPULMONER RESÜSİSTASYON endikasyon değildir. Bu sadece temel destek tedavisinin belirli sınırlar içinde uygulanması gerektiğini belirler. Temel Destek Tedavisine Başlama ve Bitirme Kardiopulmoner arrest olmuş her hastada temel destek tedavisine başlamak ATT'nin görevidir. Bu kuralın uygulanmayacağı iki durum vardır: Birincisi, belirgin ölüm bulguları varsa KPR yapılmamalıdır. İkincisi, şifası olmayan bir hastalığın terminal döneminde olduğu bilinen hastaya da KPR yapılmamalıdır. Bu durum sadece hastanın ölümünü uzatır. Tam veya kısmi kardiopulmoner arrest olmuş diğer durumlarda KPR uygulanır. Hasta bayıldıktan sonra ne kadar zaman geçtiği biliniyorsa bile, oksijenden zengin kan ile en son ne zaman perfüzyon olduğu bilinemez. Isı ve ortam faktörleri gibi dış faktörler veya hastanın doku ve organlarının dayanıklılığı gibi dahili faktörler hastanın hayatta kalmasını etkiler. Bu nedenle kısmi veya tam kardiopulmoner arrest geçiren her hastaya KPR uygulanmalıdır. Bir doktor olmadan başlanan resüsitasyona, aşağıdakilerden biri olana kadar devam edilmelidir: 1. Yeterli dolaşım ve solunum sağlanır. 2. Resüsitasyon, sorumluluğu alabilecek ve temel destek tedavisine devam edebilecek birine devredilir. 3. Bir doktor sorumluluğu alır. 4. ATT resüsitasyona devam edemeyecek kadar yorulmuştur. KPR'u sonlandırma kararını ATT veremez, hastanın bakımını acil birimde bir doktora devredene kadar resüsitasyona devam edilmelidir. Hastanın Pozisyonu Kardiopulmoner resüsitasyonun etkili olabilmesi için hastanın mutlaka sert bir zeminde, sırtüstü yatar durumda olması gerekir. Eğer hasta ayakta duruyorsa, hatasız uygulansa bile} göğüse basılması beyine kan gitmesine yeterli olmaz. Hava yolu sağlanması ve suni solunum için hasta nın yatıyor olması gerekir. Bu nedenle temel destek tedavisi gerekecek hastayı hemen sırtüstü yatırmak gerekir. Eğer hasta büzülmüş ise veya yüzüstü ise hastayı uygun pozisyona çevirmek gerekir. Hasta baş, boyun ve sırtından bütün olarak yuvarlanmalıdır. Vücudu yatay tutarken alt ekstremitelerin 30 cm. kadar kaldırılması venöz kan dönüşünü kolaylaştırır ve harici göğüs mesajı gerekirse suni dolaşıma yararı olur. Uygun pozisyonu vermek için, ATT hastanın yanına diz çöker fakat değmez, ATT hasta döndürüldüğünde hasta kucağına gelmeyecek kadar uzakta durmalıdır (Şekil 6.3a). Sonra ATT hastanın bacaklarını düzeltir ve kendisine yakın olan kolu hastanın başının üzerine doğru uzatır (Şekil 6.3b). Sonra kendi elini hastanın baş ve boynunun arkasına, diğerini uzak omuza yerleştirir (ŞekiI6.3c). Sonra uzaktaki omuzdan çekerek, bu arada baş ve boynunu kontrol ederek vücudun üst kısmını bir bütün olarak çevirir (Şekil 6.3d). Bu şekilde baş ve boyun, sırt ile aynı dikey düzlemde kalır. Vertebral yaralanmaların daha kötüleşmesi önlenir. Hasta sırtüstü yatınca, ATT hastanın diğer kolunu da yanına uzatır (Şekil 6.3e). Mümkün olduğunda hasta sert bir sedyeye konulmalıdır, bu acil birime taşınırken de kolaylık sağlar. Hasta uygun pozisyona getirildikten sonra hava yolu, nefes alma, dolaşım tekrar değerlendirilmeli ve gerekiyorsa temel destek tedavisine başlanmalıdır. ERİŞKİNDE HAVA YOLUNUN AÇILMASI Kardiopulmoner resüsitasyonun etkili olabilmesi için hava yolunun hemen açılması gerekir. Hava yolu açık olmadan, suni solunumun başarı ihtimali yoktur. Şuuru bulanık veya kapalı hastada hava yolu obstrüksiyonunun en sık görülen nedeni boğaz ve dil kaslarındaki, gevşemedir. Hava yolu, boğazda geri düşen ve yolu tıkayan kendi dokusu ile tıkanmıştır (Şekil 6.4). Takma dişler, kan pıhtıları, kusmuk, mukus, yiyecek parçaları veya başka yabancı cisimler tıkanmanın nedeni olabilir. Aspire edilen yabancı cisime bağlı tıkanmalar daha sonra anlatılacaktır. Boğaz ve dil kaslarındaki gevşeklikten doğan tıkanmalarda hava yolunu açmak için çeşitli manevralar vardır. BÖLÜM 6 . TEMEL DESTEK TEDAVİSİ; HAVA YOLU VE VENTİLASYON KISIM 3 KARDİOPULMONER RESÜSİSTASYON Başın Arkaya Bükülüp Çenenin Kaldırıldığı Yöntem Dilin arkaya düşmesine bağlı tıkanmalarda hava yolunu açmak, hastanın başını mümkün olduğunca geriye bükerek kolayca sağlanır (Şekil 6.5). Bu işlem başı bükme manevrası olarak bilinir. Bazen hastanın normal nefes almasını sağlamak için bütün yapılması gereken bu kadardır. Başın arkaya bükülebilmesi için hastanın mutlaka sırtüstü yatıyor olması gerekir. Hastaya yakın diz çökerek, ATT bir elini hastanın alnına koyarak avucu ile arkaya doğru bastırır. Bu hastanın başını mümkün olduğu kadar arkaya iter. Boyundaki ekstansiyon dilin öne, arka farenksten uzağa hareket etmesini sağlar ve hava yolu açılır. Başın arkaya itilmesi tek elle zor olur. Bu durumda, diğer elle de çeneden kaldırılır. Hava yolunun açılmasında başın bükülmesi ilk ve mutlak yapılması gereken işlemdir. Başı arkaya büktükten sonra ATT hava yolunu, başı bük/ çeneyi kaldır manevrası ile daha da açar. ATT çeneyi kaldırma işlemini bilmeli ve uygulayabilmelidir. Bir el alındadır, diğer elin parmak uçları çene kemiğinin altına yerleştirilir. Çene, bütün alt çeneyi birlikte getirecek şekilde öne kaldırılır ve başın arkaya bükülmesine yardımcı olur (Şekil 6.6). Parmaklar çene altındaki yumuşak dokuya basmamalı ve hava yolunu tıkamamalıdır. Alındaki el başı bükülü tutmaya devam eder. Çene, dişler karşı karşıya getirilecek kadar kaldırılmalıdır, fakat ATT ağızın tam olarak kapanmamasına dikkat etmelidir. ŞEKİL 6.5 Başı bükme manevrası: alından uygulanan basınçla boyunu ekstansiyona getirerek hava yolu açılır. Bu manevra dilin arka farenks duvarında öne yükselmesine yardım eder. Eğer hastanın takma dişleri varsa, çenenin kaldırılması sırasında yerinde kalabilirler ve dudakların ağzı kapamasını önlerler. Suni solunum gerekirse dişler yerinde iken daha kolay yapılır, fakat dişler yerinde tutulamıyorsa, ağızdan alınmalıdırlar. Alt Çenenin Öne Çekilmesi Yukarıda anlatılan manevra yeterli olmazsa alt çenenin öne çekilmesi gerekebilir. Bu ATT'nin parmaklarını hastanın çenesinin iki açısının altına yerleştirilmesi ile yapılan üçlü bir manevradır. Bunda ATT: 1. Alt çeneyi öne doğru kuvvetle çeker. 2. Servikal vertebrayı çok bükmeden başı arkaya doğru eğer. 3. Burunun yanısıra ağızdan da nefes alabilmesi için başparmakları ile hastanın alt dudağını aşağı çeker. ŞEKİL 6.4 Şuuru kapalı hastada kaslardaki gevşeme dilin arkaya düşüp hava yolunu tıkamasına yol açar. Bu işlem ATT hastanın başucunda dururken daha kolay uygulanır (Şekil 6.7). Servikal vertebra yaralanmasından şüphelenildiğinde, bu manevra ile baş nötral pozisyonda tutulurken, çeneyi öne kaldırıp ağzı açarak uygulanabilir. BÖLÜM 6 . TEMEL DESTEK TEDAVİSİ; HAVA YOLU VE VENTİLASYON ŞEKİL 6.7 Alt çeneyi yukarı öne kaldırma manevrası: ATT parmaklarını çenenin altına koyup onu yukarı, öne çeker. ŞEKİL 6.6 Başı büküp, çeneyi kaldırma tekniği: Baş bir el ile arkaya doğru bükülürken, diğer el çeneyi ok yönünden öne kaldırır. ERİŞKİNDE SUNİ SOLUNUM Hava yolu anlatılan tekniklerden biri ile açıldıktan sonra, hasta spontan olarak nefes almaya başlayabilir. Solunumun olup olmadığını kontrol etmek için ATT kulağını hastanın ağız ve burnunun 3-4 cm. üzerine yaklaştırır ve dikkatle dinler (Şekil 6.8). ATT'nin başı, göğüsü ve karını görecek şekilde dönük olmalıdır. Eğer ATT hava hareketi hisseder veya görürse ve her nefeste göğüs ve karnın hareket ettiğini görürse, solunum geri dönmüştür. Hava hareketini görmek veya hissetmek, vücut hareketlerini görmekten daha önemlidir. Hava yolu tıkalı olduğunda hastanın çabalaması sırasında göğüs ve karın hareket etse de herhangi bir hava hareketi olmaz. Ayrıca giyinik bir hastada göğüs ve karın hareketlerini değerlendirmek güçtür. Ayrıca, özellikle kronik akciğer hastalığı olan hastalarda normal solunumda bile göğüs hareketi çok az olabilir veya hiç olmaz. ATT hava hareketi olmadığına karar verirse, suni solunuma hemen başlamalıdır. Solunum durmasında, ölüm hem oksijen eksikliğinden (anoksi) hem de aşırı karbondioksit birikmesinden olur. Bu değişiklikler karbondioksiti atıp, oksijenin alınması için yeterli ventilasyon olmadan değiştirilemez. Yeterli ventilasyonda inspirasyon/ekspirasyon periyodu 1-1,5 saniye sürer. Ventilasyon yavaş ve dikkatli uygulanmalıdır, inspirasyon solunumun döngüsünün en az yarısı kadar sürmelidir. Aynı zamanda eksternal göğüs masajı da yapılıyorsa ventilasyon aralarda uygulanmalıdır. Ya her 5 basmadan sonra bir (dakikada 12), ya da her 15 basmadan sonra iki (dakikada 8) olmak üzere uygulanır. Etkili ventilasyonun verilmesi için alet gerekmez. Gerektiği görüldükten sonra, suni solunuma başlamalı, dolaşımı ve kardiak durumu destekleyecek tedavi yapılırken de devam etmelidir. Suni solunumda, ağızdan ağıza, ağızdan buruna, ağızdan stomaya solunum yaptıranın ekspirasyon havası verilir. Bu hava % 16 oksijen içerir ve bu hastanın hayatını kurtarmaya yeter. Ağızdan-Ağıza Solunum Ağızdan ağıza solunum yaptırmak için ATT başı büküp, çeneyi kaldırarak hava yolunu açar. ATT başı bükülü tutmak için alından bastırırken aynı elin parmakları ile hastanın burnunu kapatır (Şekil 6.9a). Bu teknikte çeneyi kaldıran KISIM 3 KARDİOPULMONER RESÜSİSTASYON Ağızdan Buruna Solunum Bazı durumlarda ağızdan buruna solunum, ağızdan ağıza solunumdan daha etkili olur. Ağızdan buruna solunum un önerildiği durumlar: 1. Hastanın ağzını açmak mümkün değilse. 2. Yüzdeki ciddi yaralanmalar nedeni ile hastanın ağızdan ventilasyonu mümkün değilse. 3. Hastanın dişleri olmadığı için ağız tam olarak kapatılamıyorsa. ŞEKİL 6.8 Solunum havanın yanaktaki hareketini hissetme, duyma, göğüs ve karnı her nefeste hareket ettiğini görme ile değerlendirilir. elin başparmağı alt dudağı aşağı bastırıp,ağızdan ağıza solunum sırasında hastanın ağzının açık kalmasına yardım eder. Sonra ATT hastanın ağzını genişçe açar, derin bir nefes alır, ağzı ile hastanın ağzını tamamiyle kapatır ve nefesini verir (Şekil 6.9b). Sonra ATT ağzını uzaklaştırır, hastanın pasif olarak nefes vermesine izin verir ve bu arada hastanın göğsünün hareket edip etmediğine bakar. Nefesler 1-5 saniyelik periyotlarla verilmelidir. Bu şekilde akciğerin maksimum ventilasyonu sağlanır. Her nefesle yeterli ventilasyonun sağlanması için ATT: 4. 1. Hastanın göğsünün yükselip, alçaldığını görür. 2. Hastanın akciğerleri genişlerken olan direnci hisseder. 3. Nefes verirken çıkan havayı duyar ve hisseder. Ağızdan ağıza solunum yaptırırken ve hava yolunu açık tutmak için çeneyi öne kaldırırken, ATT hastanın yan tarafında olmalı, her iki başparmakla hastanın ağzını açık tutmalı ve hastanın burnuna yanağını bastırarak burun deliklerini kapatmalıdır. ŞEKİL 6.9 Ağızdan ağıza solunum. a) ATT hastanın burnunu kapatır. b) Hastanın ağzını kendi ağzı ile tamamen kapattıktan sonra derin nefes verir. BÖLÜM 6 . TEMEL DESTEK TEDAVİSİ; HAVA YOLU VE VENTİLASYON 4. ATT herhangi bir nedenle nazal yolu tercih ediyorsa. Ağızdan buruna solunum için, ATT hastanın alnına koyduğu eli ile hastanın başını arkaya doğru itilmiş olarak tutarken, diğer elini hastanın alt çenesini kaldırmak için kullanır (Şekil 6.10). Bu manevra dudakları birleştirir. Sonra ATT derin bir nefes alır, dudakları ile hastanın burnunu kapatır ve hastanın akciğerleri genişleyene kadar yavaşça üfler. Sonra ağzını çeker ve hastanın pasif olarak nefes vermesine izin verir. ATT, hasta nefesini verince, göğsünün indiğini görür. Nefes verme sırasında havanın çıkabilmesi için hastanın dudaklarını ayırmak veya açmak gerekebilir. Alt çeneyi öne çektiğinde, ATT hastanın ağzını kapatmak için kendi yanağını kullanır ve ağızdan buruna solunum yaptırırken alt dudağı çekmek için başparmaklarını kullanmaz. Ağızdan-Stomaya Solunum Larenksi cerrahi olarak çıkarılmış (larenjektomi) hastalara ağızdan stomaya solunum yaptırmak gerekir. Bu hastalarda kalıcı bir trakeal stoma (boyunda trakeayı deriye bağlayan açıklık) vardır. Bu hastaların çoğunda yapılan ameliyatın tipine bağlı olarak başka açıklıklar olabilir. Orta hattaki trakeal stoma dışındakiler dikkate alınmaz. Akciğerlere hava göndermek için kullanılabilecek tek açıklık orta hattakidir. Diğer açıklıklar her zaman yanlarda olur (Şekil 6.11). Ağızdan stomaya ventilasyon için başı büküp/ çeneyi kaldırmak veya alt çeneyi öne çekmek gibi manevralar gerekmez. Eğer stomada bir tüp varsa ATT bu tüp aracılığı ile solunum yaptırır. Bir eli ile hastanın ağız ve burnunu kapatıp, trakeal tüp veya stomadan ventilasyon yaptırırken havanın yukarı kaçmasını da önlemelidir. Nefes verilmesi için hastanın ağız ve burnunu açar. Mide Distansiyonu Suni solunum genellikle mide distansiyonuna (gastrik distansiyon) yol açar. Daha çok çocuk- ŞEKİL 6.10 Çeneyi kaldırarak ağızdan buruna ventilasyon. larda görülmekle birlikte, erişkinlerde de görülebilir. Ventilasyon için aşırı basınç uygulandığında veya havayolu tıkalı olduğunda daha sık görülür. Hafif distansiyon önemli değildir. Aşırı distansiyon önemlidir, çünkü KPR sırasında mide muhtevasının regürjitasyonuna yol açar, gergin mide diafragmayı yukarı iterek akciğer hacmini de küçültür. Birçok araştırmacı, mide distansiyonunun yüksek ventilasyon basıncı uygulandığında veya kısa sürede nefesler verildiğinde görüldüğünü belirlemiştir. Daha yavaş periyodik ve alçak basınçlı ventilasyonda havanın akciğerlere gitmesi daha iyi olur. Ventilasyonun rahat olmasını engelleyen akutmasif distansiyon hemen giderilmelidir. Genellikle bu hastanın karnına, göbek ile kaburgalar arasında hafifçe bastırarak sağlanır. ATT regürjitasyonun hava, mide sıvısı, yiyeceklerden oluştuğunu bilmelidir. Bu manevra sırasında mide muhtevasının akciğerlere kaçması mutlaka önlenmelidir. Hastanın vücudu tümüyle bir yanına döndürülmeli ve regürjite olan maddeler hemen aspire edilmelidir. KISIM 3 KARDİOPULMONER RESÜSİSTASYON açmak için gerekli manevralar daha önce anlatılmıştır. Gevşek takma dişler veya kusmuktaki yiyecek parçaları, mukus ve kan pıhtılarını ATT işaret parmağı ile ağızdan çıkarılmalıdır. Mümkün olduğunda aspiratör kullanmalıdır. Bazen yutulmuş büyük bir yabancı cisim üst solunum yolunu tıkamış olabilir. Yabancı Cisme Bağlı Tıkanmanın Anlaşılması Erişkinde yabancı cisime bağlı ani tıkanma genellikle yemeklerde olur. Çocuklarda ise yemekte veya oyun oynarken (ağzına bir şeyler atar) olur. Hava yolu tıkanmasının hemen tanınması başarılı tedavinin esasıdır. ATT primer hava yolu tıkanması, solunum yetmezliği veya durması, bayılma veya akut miyokard enfarktüsü gibi durumları ayırt etmesini bilmelidir. ATT üst hava yolu tıkanması olan iki durumla karşılaşabilir: Hasta bulunduğunda şuuru açıktır, sonra şuurunu kaybeder, ya da hasta bulunduğunda şuuru kapalıdır. Şuuru Açık Hasta ŞEKİL 6.11 (Üst) Trakeal stoma boyunda orta hatta bulunur. (Alt) Ağızdan stomaya solunum. ERİŞKİNDE YABANCI CİSİMLERE BAĞLI HAVA YOLU TIKANIKLIKLARI Hava yolu tıkanıklığının birçok nedeni olabilir; şuuru kapalı hastada kasların gevşemesi, kan pıhtısı, takma dişler veya yabancı cisimler gibi. Kasların gevşemesine bağlı hava, yolu tıkanmalarını Yemek yiyen veya bitirmek üzere olan kişi aniden konuşamaz veya öksüremez, boğazına sarılır, siyanotik görünürse ve aşırı zorlanarak nefes almaya çalışırsa ani üst hava yolu tıkanması söz konusudur. Hava hareketi ya yoktur, ya da belirlenemez. Önce hastanın şuuru açıktır ve sorununun ne olduğunu belirtebilir. Boğuluyor musunuz? gibi basit bir soruya hasta genellikle başını eğerek "evet" diye cevap verir. Tanı hakkındaki şüphe ortadan kalkar. Eğer tıkanma kısa sürede giderilemezse, akciğerlerdeki oksijen kullanılır, şuur kaybı ve ölüm gelişir. Şuuru Kapalı Hasta Hasta şuuru kapalı olarak bulunduğunda, neden önce bilinmez. Şuurun kapalı olmasının nedeni hava yolu tıkanması, kardiak veya kardiopulmoner arrest veya başka birçok şey olabilir. Hava yolu tıkanması bulunursa mutlaka halledilmelidir. Şuuru kapalı hastada standart hava yolu açma manevraları ve ventilasyon çalışmaları yeterli ventilasyonu sağlamıyorsa, tıkanmadan BÖLÜM 6 . TEMEL DESTEK TEDAVİSİ; HAVA YOLU VE VENTİLASYON şüphelenmelidir. Üst Havayolu Obstrüksiyonlarını Gidermede Kullanılan Manevralar Yabancı cisme bağlı hava yolu obstrüksiyonlarını gidermede iki manuel manevra önerilir: 1) Heimlich veya subdiafragmatik itme manevrası (abdominal itme) ve 2) Parmaklarla temizleme ve yabancı maddenin elle çıkarılması. Heimlich Manevrası Heimlich veya subdiafragmatik itme manevrasına abdominal itme manevrası da denir ve erişkinde ve çocuklarda aspire edilen bir yabancı cismin.çıkarılmasında tercih edilen ilk tedavidir. Çıkarmak için gerekli enerjiyi sağlamak gerekir. Subdiafragmatik veya abdominal itme manevrası yüksek enerjiyi, uzun süre için uygun yönde vererek, yabancı cismin dışarı atılmasına yardımcı olur. Yabancı cisim atılana kadar bu işlem 6-10 kez yapılabilir. Hasta oturur veya ayakta dururken, ATT şu işlemi yapar: 1. Hastanın beline kollarınızı dolayıp arkasında durun. 2. Bir yumruğunuzla diğerini kavrayıp başparmak tarafını hastanın karnına gelecek şekilde göbeğin üzerine, ksifoidin altına yerleştirin. 3. Yumruğunuzu hastanın karnına yerleştirip, yukarı doğru hızla itin (Şekil 6.12). 4. Bu işi 6-10 kez tekrarlayın. Hasta sırtüstü yatıyorsa, bu işlerin yapılması: 1. Hastayı sırtüstü yatırın, hastanın kalçasına yakın diz çökün veya hastanın kalçaları veya bacakları üzerinde ata biner gibi durun. 2. Bir avucunuzu hastanın karnına ksifoidin altına, göbeğin üzerine yerleştirin, ikinci eli birincinin üzerine koyun. 3. Eli hızla yukarı doğru iterek hastanın karnına bastırın, bunu 6-10 kez tekrarlayın (Şekil 6.13). Bu manevra erişkinde ve çocuklarda güvenle kullanılabilir. Hamilelik ve şişmanlık, kullanılması için kontrendikasyon değildir fakat hamile ve çok şişman1arda göğüs yolu önerilir. Yabancı Cismin Elle Çıkarılması Eğer hava yolunu tıkayan madde ağızda ise veya ağızda olduğu düşünülüyorsa, ATT bunu parmağı ile dikkatle çıkarmalıdır. Karından itme yabancı cismin yerini değiştirebilir fakat çıkarmayabilir. ATT ya çapraz parmak tekniği, ya da dili çeneyi kaldırma ve parmakla yabancı cismi alır. Çapraz parmakla hastanın ağzını açma: 1. Başparmak ve işaret parmağınızı çaprazlayın. 2. Baş ve işaret parmaklarınızı hastanın üst ve alt çenesine dayayın (Şekil 6.14a). 3. Hastanın çenesini açması için parmaklarınızla zorlayın (Şekil 6.14b). ağzı açmak için dili-çeneyi kaldırma manevrası: 1. Başı nötral pozisyonda tutun. 2. Dil ve alt çeneyi başparmak ve parmak 3. larınız arasında tutarak ağzı açın ve dil ve çeneyi öne çeki n (ŞekiI6.14c). Bu hareket dili boğazdan ve oralarda takılmış yabancı cisimden uzaklaştırır. Parmakla Yabancı Cismin Çıkarılması 1. Çapraz parmak veya dili-çeneyi kaldırma yöntemi ile hastanın ağzını açık tutun. 2. Diğer elin işaret parmağını hastanın yanaklarından boğazına kadar temizler şekilde dolaştırın. 3. Herhangi bir yabancı cismi ağıza getirin. 4. Yabancı cisim tutulabilecek yere geldiğinde dikkatle tutup çıkarın (Şekil 6.14d). Parmak kullanıldığında yabancı cismi solunum yolunda daha da geri itmemeye özen gösterilmelidir. KISIM 3 KARDİOPULMONER RESÜSİSTASYON ŞEKİL 6.13 Yatan hastada batından itme için ellerin uygun pozisyonu. da tutmak için kullanılmalı ve %100 oksijen verilmelidir. Hasta bu cismin çıkarılması için hemen hastaneye kaldırılmalıdır. BEBEK VE ÇOCUKLARDA TEMEL SOLUNUM TEDAVİSİ ŞEKİL 6.12 Oturan veya ayakta duran erişkinde batından itme için ellerin uygun pozisyonu. Kısmi Havayolu Tıkanması Bazen hava yolu kısmen tıkanır. Hasta bir miktar hava alır fakat hala solunumu zordur. Bu hastalarda kısmi tıkanmanın tam tıkanmaya dönüşmemesi için çok dikkatli olunmalıdır. Kısmen tıkayan maddelerin çıkarılmasında abdominal itme yetersiz kalır ve elle çıkarma, madde daha da itilip tam tıkanmaya yol açabileceğinden, tehlikelidir. Kısmi havayolu tıkanmalarında hava yolu açma manevrası hava yolunu en uygun pozisyon KPR prensipleri hasta, bebek, çocuk veya erişkin de olsa aynıdır. Aradaki fark nedenin farklı olması ve bebek ve çocukların büyüklüklerinin farklı olmasıdır. Olguların çoğunda bebek ve çocuklardaki tam kardiopulmoner arrest, respiratuar arreste bağlıdır. Erişkinlerde genellikle kardiak arrest önce olur. Bebek ve çocuklardaki solunum durmasının nedeni çok çeşididir. Düzeltilmezse solunum durması kalp durmasına ve ölüme yol açar. Bebek ve çocuklarda resüsitasyon gerektiren önemli durumlardan bazıları: 1. Hava yoluna yabancı cisim aspirasyonu; fındık, fıstık, şeker, küçük oyuncaklar. 2. Zehirlenme ve aşırı ilaç dozu. 3. Krup ve epiglottit gibi solunum sistemi enfeksiyonları. 4. Suda boğulma. 5. Ani bebek ölümü sendromu (ABÖS). BÖLÜM 6 . TEMEL DESTEK TEDAVİSİ; HAVA YOLU VE VENTİLASYON ŞEKİL 6.14 Yabancı cismin elle çıkarılması. a) Çapraz parmak tekniği ile An baş ve işaret parmaklarını hastanın dişlerine bastırır. b) Çeneyi iter. c) Dil ve çeneyi kaldırma manevrası ile An dili ve çeneyi çekip ağzı açar ve yabancı cismi görmeye çalışır. D) Parmakla ağızdaki yabancı cisim temizlenir. KISIM 3 KARDİOPULMONER RESÜSİSTASYON KPR açısından bir yaşın altındakiler, bebek olarak kabul edilir. Çocuklar 1-8 yaş arasındadır. 8 yaşın üzerindekilere erişkinlere uygulanan teknikler uygulanabilir. Çocuk ve bebeklerin büyüklüğünde de yaşa bağlı olmaksızın değişiklikler olabilir. Küçük yapılı çocuklara bebek gibi, büyüklere erişkin gibi davranılabilir. Hava Yolunu Açma Bebek veya çocuklarda ATT'nin veya herhangi birinin dikkati önce mutlaka hava yolunu açmaya ve ventilasyonu sağlamaya yönelmelidir. Birçok durumda etkili resüsitasyon için hava yolunu açıp ventilasyonu sağlamak yeterli olur. İlk değerlendirmeden sonra ATT bebek veya çocuğun tepki gösterip göstermediğini, akut respiratuar distreste veya siyanotik olup olmadığını belirler. Sonraki adım hava yolunun açık olmasını garantilemektir. Çocuklarda (1-8 yaş) tercih edilen çeneyi kaldırma tekniğidir (Şekil 6-15). Başı bükme tekniğinde, çocuk boğazının elastikiyeti nedeni ile boyun aşırı ekstansiyona gelir, hava yolunu tıkayabilir. Genel olarak çocuğun boynunu nötral pozisyonda tutup, hava yolunu açmak için çeneyi yukarı kaldırmak daha iyidir. Başı bükmeden çeneyi öne çekmek alternatif bir yöntem olarak kullanılabilir ve boyun yaralanması düşünüldüğünde tercih edilen yöntemdir. Hava yolu açılır açılmaz nefesin durumu değerlendirilmelidir. ATT kulağını hastanın ağız ve burnunun üzerine yaklaştırır ve göğüs ve karnına bakar. ATT şunları görürse hasta nefes alıyordur: ğin ağız ve burnunu kendi ağzı ile iyice kapamalıdır. Eğer çocuk ikisi birden kapatılamayacak kadar büyükse, erişkinde olduğu gibi ağızdan ağıza solunum yaptırılır. Kapama işlemi yapıldıktan sonra 3-4 saniyede iki hafif nefes verilir. İlk nefes akciğerleri şişirmekle birlikte, hava yolunda tıkanma olup olmadığını kontrol etmeye de yarar. Çocuğun,özellikle bebeğin akciğerleri erişkinden çok küçüktür. Bu nedenle etkili solunum için gerekli hava hacmi erişkinden azdır ve göğüsü yukarı kaldıracak kadar olmalıdır. Diğer taraftan, çocukta hava yollarının daha dar olması hava akımına daha fazla direnç olmasına yol açar, bu nedenle akciğerleri şişirmek için gereken basınç ATT'nin ilk düşündüğünden fazla olabilir. Göğüsün kalkıp indiği görüldüğünde doğru basınç uygulanmış demektir. Bebek ve çocuklar için acil koşullarda solunum hızı erişkinden daha fazladır. Yeni doğanlar her 3 saniyede bir veya dakikada 20 kez, çocuklar ve daha büyük bebekler 4 saniyede bir veya dakikada 20 kez, çocuklar ve daha büyük bebekler 4 saniyede bir veya dakikada 20 kez ventile edilmelidir. Eğer eksternal kalp masajı da yapılıyorsa bu ventilasyon sayısı uygun aralıklarla olmalıdır. İlk nefeslerle birlikte hava rahatça giriyorsa ve 1. Göğüsün ve batının yükselip alçaldığını görürse, 2. Havanın ağız ve burundan çıktığını hissederse, 3. Nefes vermede havanın çıktığını duyarsa. Suni Solunum Eğer hasta nefes almıyorsa, nefes alabilmek için çabalıyorsa veya siyanozu varsa, acil nefes aldırma işlemlerine başlamalıdır. Bebekler için tercih edilen suni solunum tekniği, ağızdanburuna ve ağıza solunumdur. ATT mutlaka bebe- ŞEKİL 6.15 Bebek veya çocukta hava yolunu açmak için çeneyi kaldırma tekniği kullanılır. Bir veya birkaç parmağın ucu çeneyi kaldırırken diğer el başı nötral pozisyonda tutar. BÖLÜM 6 . TEMEL DESTEK TEDAVİSİ; HAVA YOLU VE VENTİLASYON göğüs kalkıyorsa ATT hava yolunun açık olduğunu kabul edebilir. Sonra ATT nabızı kontrol eder, eğer hava rahatça girmiyorsa hava yolu tıkanma olasılığına karşı mutlaka kontrol edilmelidir. Hava yolu açma manevraları (çeneyi kaldırma ya da öne çekme) tekrarlanmalı, hava hala rahatça girmiyorsa, tıkanma kesinlikle düşünülmelidir. Hava yolu mutlaka açılmalıdır. Mide Distansiyonu Suni solunum, özellikle yüksek respiratuar basınç kullanılmışsa mide distansiyonuna neden olabilir. Aşırı distansiyon diafragmayı yukarı kaldırarak, akciğer hacmini azaltarak, mide muhtevasının regürjitasyonuna yol açarak suni solunumu zorlaştırabilir. Mide distansiyonu, ventilasyon hacmini göğüsün yükselmesine yetecek kadar tutarak önlenebilir. Mide dekompresyonu, bebeğin bütün vücudu yana, başı aşağıya çevrilerek ve karnına elle bastırarak sağlanır. Bu işlemde mide muhtevasının akciğerlere kaçma tehlikesi fazla olduğundan, ATT regürjite olan maddeleri hemen aspire edebileceği zaman yapılmalıdır. Yabancı Cisime Bağlı Hava Yolu Tıkanmaları Bebek ve çocuklarda primer havayolu tıkanması sıktır. Hava yolu tıkanması yabancı cisim veya hava yolunda şişme ve daralmaya yol açan krup, epiglottit gibi enfeksiyonlara bağlıdır. Yabancı cisim ve enfeksiyon ayrımını yapmak önemlidir. Enfeksiyon olduğunda yabancı cismi çıkarmada uygulanan işlemler yararsız ve tehlikeli olur ve çocuğun hastaneye götürülmesini geciktirir. Krup ve epiglottit bulguları, ateşli, hasta, havlar şekilde öksürüğü olan çocukta meydana gelir ve gittikçe artarak hava yolu tıkanması gelişir. Hastaya oksijen verilmeli ve hemen hastaneye götürülmelidir. çocuğun enfeksiyon hastalığı için tedavi görmesi gerekir. Daha önce sağlıklı olan çocuk, yerken, Oyuncaklarla oynarken veya evin içinde dolaşırken birdenbire nefes almada zorlanırsa, büyük ihtimalle yabancı cisim yutmuştur. Yabancı cisimler erişkinde olduğu gibi tam veya kısmi tıkanmaya yol açar. Kısmi tıkanmada havanın girip çıkması iyi veya kötü olabilir. Hava değişimi iyi ise, hasta kuvvetle öksürebilir. Hava değişimi iyi olduğu (nefes aldığı, öksürdüğü ve konuştuğu) sürece ATT herhangi bir şey yapmamalıdır. Oksijen verilir ve çocuk hemen hastaneye getirilir. Acil bölüm personeline sorun ve varış zamanı bildirilir. Çocuk ilk görüldüğünde hava değişimi kötü olabilir veya iyiden kötüye gidebilir. Kötü hava değişimi, zayıf öksürük, nefes alırken tiz, ıslık gibi sesler, solunumun daha zor olması ve özellikle tırnak yataklarında ve deride siyanoz ile karakterizedir. Mümkünse bu hastaya oksijen verilmelidir. Oksijen yoksa veya verildiğinde hastayı daha iyi yapmamışsa, hava değişiminin kötü olduğu kısmi tıkanma, tam tıkanma gibi tedavi edilmelidir. Çocuklarda yabancı cisimlerin çıkarılması Heimlich veya subdiafragmatik itme manevrası ile yapılır. Yabancı cisim çıkarılana kadar 6-10 itme uygulanmalıdır. Eğer yabancı cisim çıkmazsa, ağız açılmalı, çene ve dil yukarı kaldırılmalı ve parmakla ağız içi temizlenmelidir. Yabancı cismin çıkarılamadığı durumlarda ağızdan ağıza solunum yaptırılmalı ve bu arada hasta hastaneye götürülmelidir. Batından itme tekniği çocuğun büyüklüğüne göre değişir. Normalde bunu çocuk sırtüstü yatarken uygulamak daha iyi olur. 8 yaşın üzerindeki çocuklarda hasta ayakta dururken de uygulanabilir. Karından itme yönteminin bebeklerde karaciğeri yaralayabileceği konusunda endişeler vardır. Bu nedenle bebekte ATT 4 kez sırtına vurmalı, sonra göğüsten itme yöntemini kullanmalıdır. Bebekte göğüsten itme veya sırtına vurma işlemini yapabilmek için, ATT bir elini bebeğin sırtına ve boynuna koyar, diğeri ile göğüsü çeneyi ve yüzü destekler. Bu şekilde bebek ATT'nin el ve kolları arasında sandviç gibi olur. ATT'nin eli ve kolu baş ve boyuna destek olmaya devam ederken, bebeğin başı, gövdeden daha aşağı seviyeye yerleştirilir. Dört darbe ardarda uygulanır (Şekil 6.16a). Bebeği yüzü yukarı gelecek şekilde çevirerek kardiak resüsitasyonda olduğu gibi sternum üzerinden göğüse basılır (Şekil 6.16b). ATT bebeğin karnındaki elini fazla bastırıp, karaciğeri yaralamamaya dikkat etmelidir. KISIM 3 KARDİOPULMONER RESÜSİSTASYON Sırta vurarak veya göğüsten bastırarak çıkarmayı denemeden, körlemesine ağıza parmak sokup yabancı cismi çıkarmaya çalışmak tehlikelidir, çünkü daha geri itebilir. Şuuru kapalı pediatrik hastada göğüs veya karından itmeden hemen sonra dil ve alt çene öne çekilir, ağız açılır. Bu manevra başparmak ağızın içine dilin üzerine konulup parmaklar çeneyi alttan kavrayacak şekilde yerleştirilerek yapılır. Eğer yabancı cisim görülürse parmakla çıkarılır. Bu manevralardan sonra hasta nefes almaya başlamazsa hava yolunu yeniden açıp suni solunum vermeye çalışmalıdır. Eğer göğüs kalkmazsa, tıkanma devam ediyordur. ATT Sizsiniz... 1. 2. 3. 4. Ne zaman KPR yaparsınız? Ne zaman KPR yapmazsınız? Tam kardiopulmoner arrest olmuş şuuru kapalı bir hastada KPR'a başladınız. Ne kadar devam edersiniz? Kardiak arrest ve respiratuar arrest arasındaki fark nedir? Çocuklarda hangisi daha sık görülür? Neden? Nefes almasında zorluk olan 2 yaşında bir oğlanı tedaviye çağırıldınız. Annesi para yuttuğundan şüpheleniyor. Ne yaparsınız? ŞEKİL 6.16 a)Bebekte hava yolu tıkanmasını açmada sırta vurmak için uygun pozisyon b) Sırta 4 kez vurduktan sonra ATT bebeği çevirir ve 4 kez göğsünden bastırır. Dolaşım Sistemi KAN DOLAŞIMI GİRİŞ Dolaşım sistemi, insan vücudunu çalıştıran "makinedir". Beyine ve vücudun bütün dokularına oksijen ve besin maddelerini taşır. Atıkları ve karbondioksiti alır. Kapalı bir devre gibi çalışır - yani kan devamlı olarak kalpte sol ventrikülden aortaya pompalanır, buradan arterlere, arteriollere, kapillere, venüllere, venlere ve tekrar kalbe gelir. Bu uzun bir yoldur fakat sadece 1 dakikada vücudun 5-6 litre olan kanı bütün vücudu dolaşır. Bu karmaşık sistemin çalışmasını bozan bir şey olduğunda sorunlar ortaya çıkar, kalp krizi. enfarktüs, büyük damarların yırtıldığı durumlar birkaç dakika içinde hayatı tehlikeye sokabilir, çünkü kan ile beyine oksijen ve glikoz gitmez ise insan makinası çalışmaz. Yaşamı kurtarıcı tedaviyi uygulayabilmesi için ATT'nin dolaşım sisteminin nasıl çalıştığını anlaması gerekir. 7. bölüm kanın vücutta nasıl dolaştığını anlatarak başlar, sonra dolaşım sisteminin bölümlerini anlatır. Bunlar kan, kalp, arter ve venlerdir. Son kısım kanın dolaşım sisteminde dolaşması ile ilgili olan nabız ve kan basıncı ile ilgilidir AMAÇLAR 7. Bölümün amaçları • kanın vücutta nasıl dolaştığını öğrenmek. • dolaşım sisteminin bölümlerini anlatmak (kan, kalp, arter ve venler). • nabız ve kan basıncın! tanımak ve düşük kan basıncının şokta nasıl görüldüğünü anlamak. Dolaşım (Kardiovasküler) sistemi arterler, arterioller, kapillerler, venüller ve venIerden oluşan birbirine bağlı tüplerin oluşturduğu karmaşık bir sistemdir. Bu sistemin ortasında kalp yer alır ve itici güçtür. Kan bütün vücudu kalbin oluşturduğu basınç ile dolaşır. Sistemik dolaşım, bazen büyük dolaşım da denir, oksijenden zengin kanI sol ventrikülden vücuda sonra kalbin sol atriumuna taşır. Pulmoner dolaşım, bazen küçük dolaşım da denir, oksijenden fakir kanI sağ ventrikülden akciğerlere sonra sol atriumuna taşır. Büyük dolaşımda kan dokulardan geçerken oksijeni ve besin maddelerini verir, atıkları ve karbondioksiti absorbe eder. Küçük dolaşımda kan akciğerlerden geçerken karbondioksiti verir, oksijeni absorbe eder. Oksijenden zengin kan, sol ventrikülden aorta yolu ile çıkar (Şekil 7.1). Aortadan arterlere geçer, arterler daha küçük arterlere (arterioller) ayrılır ve kan sonunda küçük kapillerlere geçer. Kapillerler küçük ve ince duvarlı damarlardır. Burada eritrositler hücreler ile direkt temas edebilirler, kan kapillerlerden küçük venlere (venüllere) geçer. Bunlar birleşirler ve kalbe yaklaştıkça büyük venleri oluştururlar. Venler superior ve inferior vena kava aracılığı ile kanI sol atriuma getirirler (Şekil 7.2). Kan sonra sağ ventriküle geçer ve buradan pompalanır, pulmoner kapiller sistemden geçer ve sol kalbe dönerek tekrar dolaşıma atılır. Dolaşım sistemi arteriolleri ve venülleri birleştiren iki kapiller sistemi olan tamamiyle kapalı bir sistemdir. Kapillerin biri akciğerlerde, diğeri vücuttaki diğer dokulardadır. Dolaşım sistemini oluşturan her bölüm önemlidir. Kapiller kandaki oksijeni besin maddelerini dokulara veren ve hücrelerin atık maddelerini alan bir ağdır. Organizmanın yaşamı bütün olarak hücrelerin yaşamına bağlıdır. Hücrelere oksijen ve besin KISIM 3 KARDİOPULMONER RESÜSİSTASYON maddelerinin sağlanması ve atıkların ve karbondioksitin alınması olan kapiller perfüzyon, sağlıklı yapının devamı için anahtar olaydır. Perfüzyon tam olarak anlaşılmalıdır. Kan bir organ veya dokuya arterler yolu ile girer ve venler ile çıkar. Bunu.yapabilmesi için kapiller ya- taktan geçmeli ve besinleri bırakıp, atıkları almalıdır. Yeterli perfüzyon vücuttaki her hücreye yeterli oksijen besin maddesi sağlanması demektir. Ayrıca atıkların ve karbondioksitin de gerektiği gibi atılması demektir. Bir organın perfüzyonu lokal damar yaralanması, şok, kalp yetmezliği veya başka nedenlerle bozulabilir. Perfüzyon yetersiz olduğunda hücreler ve dokular ölür. DOLAŞIM SİSTEMİNİN ELEMANLARI Kan ŞEKİL 7.1 Kalbin sol kısmı veya yüksek basınçlı kısmı, oksijenden zengin kanın bütün vücudu dolaşmasını sağlayan pompadır. Kan, plazma, eritrosit denen kırmızı kan hücreleri (alyuvarlar), lökosit denilen beyaz kan hücreleri (akyuvarlar) ve trombositlerden oluşan koyu, kıvamlı kırmızı bir sıvıdır (Şekil 7.3). Plazma, kan hücrelerini ve besin maddelerini taşıyan sarı sıvıdır. Kanın pıhtılaşmasını sağlayan birçok maddeyi içerir. Alyuvarlar kana rengini verir ve oksijen taşırlar. Akyuvarlar vücudun enfeksiyonlara karşı direnç mekanizmasında rol oynarlar. Trombositler küçük yuvarlak hücrelerdir, pıhtılaşma olayının başlayabilmesi için gereklidir. Basınç altında kan arterden aralıklı olarak fışkırır ve parlak kırmızı renktedir. Venden devamlı olarak akar ve koyu kırmızı renktedir. Kapillerden kanamalarda, her yerden sızar. Pıhtılaşma normalde 6-10 dakikada olur. Kalp Kalp yaklaşık olarak erişkinin yumruğu kadar, içi boş olan müsküler bir organdır. Septum denilen bir duvarla ortadan sağ ve sol olarak ikiye ayrılır. Her iki tarafta üst (atrium) ve alt (ventrikül) bölümlerine ayrılır. Kalp bir çift pompa gibi çalışır. Kalbin sağ tarafı vücuttaki venIerden kanı toplar. Kan vena kava aracılığı ile sağ atriuma gelir ve sağ ventrikülden pulmoner arter aracılığı ile akciğerlere pompalanır (Şekil 7.2). Oksijenlenmiş kan akciğerlerden pulmoner venler aracılığı ile sol atriuma gelir ve sol ventriküle geçer, buradan aorta ve arterler aracılığı ile ŞEKİL 7.2 Kalbin sağ kısmı, ya da düşük basınçlı vücuda pompalanır (Şekil 7.1). Kalpteki dört odacığın çıkışı birer kapakçık ile kısmı bütün vücuttan gelen kanı akciğerlere pompalar. BÖLÜM 7 . DOLAŞIM SİSTEMİ nedenle kan akımı oldukça zengin ve iyi dağılmıştır. Aortadan çıkan ilk arter kalbe gelir (Şekil 7.5). Kalp kast istemsiz kastır. Bu nedenle otonom sinir sisteminin kontrolü altındadır. Kendi dahili kontrol sistemi de vardır ve santral sinir sistemi kontrolü kaybolsa bile çalışmaya devam eder. iskelet kaslarından ve düz kaslardan, mikroskopik olarak ve devamlı oksijen ve besin maddelerine gerek duyması bakımından, farklıdır. ŞEKİL 7.3 Kanın Üç ana elemanı; alyuvarlar, akyuvarlar ve trombositlerin mikroskopik görünümü. kontrol edilir. Bu kapaklar kanın geri dönmesini önler ve kanın normal yolunda dolaşım sisteminde akışını sağlar. Bir bölümün dolmasını kontrol eden kapak açıksa, boşalmasını kontrol eden kapak kapalıdır, ya da tersi. Normal olarak kan vücutta bir yönde hareket eder. Bir ventrikül (alttaki odacık) kasıldığında, ona bağlı arterin kapağı açılır ve ventrikül ve atrium (üst odacık) arasındaki kapak kapanır. Kan ventrikülden artere (pulmoner arter veya aorta) atılır. Kasılma sonunda ventrikül gevşer, artere giden kapak kapanır ve ventriküle gelen açılır. Kan atriumdan ventriküle dolar. Ventrikülün kasılması tekrar uyarıldığında aynı işler tekrarlanır. Kan hücresinin dolaşım sisteminde izlediği tam yol Şekil 7.4'de gösterilmiştir. Normal bir insanda kalp atım hızı dakikada 50-95 vuru arasındadır. Çok formda bir atlette dakikada 50-55 olabilir, fakat bu yavaşlık normalde görülmez. Normal erişkinde kalp atım hızı dakikada 60-80 arasındadır. Her atımda 70-80 mililitre kan kalpten atılır. Bir dakikada bütün vücuttaki kan hacmi olan 5-6 litre bütün damarlardan dolaşır. Kalp, başka benzeri olmayan, kalp kası denilen bir dokudan yapılmıştır. Bu, kapasiteleri eşit olan fakat güçleri farklı iki pompadır. Doğumdan ölüme kadar çalışmak zorundadır ve bu işi yapabilmek için özel önlemler geliştirmiştir. Kalp krizi belirtileri göstermeden kan akımının kesilmesine ancak birkaç saniye dayanabilir. Bu ŞEKİL 7.4 Kalbin arterleri, venleri ve birleştirici kapillerleri ile dolaşım sisteminin şematik bir görünümü. En küçük damarlar olan kapillerler arteriol ve venülleri birleştirir. Kapillerlerde dokular ve kan arasında besinlerin ve atıkların değişimi olur. Akciğerlerde kan ve alveoldeki hava arasında gazların değişimi olur. KISIM 3 KARDİOPULMONER RESÜSİSTASYON ŞEKİL 7.5 Koroner arterler aortadan ilk çıkan dallardır. Kalp kasına bol kan sağlarlar. Arterler Aorta kalbin sol tarafından başlayan ana arterdir. Yeni oksijenlenmiş kanı vücuda taşır. Göğüs ve karın boşluklarında damarlar vertebranın hemen önünde yer alırlar. Karında sonlanmadan önce aortadan kalbe, baş, boyun, kollar, karın ve göğüs organlarına giden birçok dal çıkar. Göbek hizasında iki alt ekstremiteye gidecek iki iliak artere bölünür (Şekil 7.6). Bu arterler daha küçük arterlere bölüne bölüne sonunda ince duvarlı kapillerleri yaparlar. Vücutta milyonlarca hücre ve milyonlarca kapiller vardır. Kapillerler vücuttaki dokulara eritrositlerin direkt temasını sağlayan, arteriel sistemin en uç bölümleridir. Oksijen ve diğer besin maddeleri eritrositlerden ve plazmadan, kapillerlere ve dokulardaki hücrelere geçer (Şekil 7.7a). Karbondioksit ve atıklar ters yönde atılmak üzere doku hücrelerinden kana geçer. Arterlerdeki kan oksijenden zengin olduğundan, parlak kırmızı renktedir. Vendeki kan ise, kapillerlerden geçip oksijenini dokulara verdiği için mavimsi kırmızıdır. Kapillerler bir tarafta arteriol, diğer tarafta venüllerle direkt temastadır. Venler Kapiller sistemdeki kan venler aracılığı ile kalbe döner. Kapillerler birleşerek küçük venülleri, onlar da birleşerek venleri yapar. Vücuttaki bütün venler de birleşerek superior vena kava ve inferior vena kavayı yapar (Şekil 7.6b). Baş, boyun, omuzlar ve üst ekstremitelerden gelen kan superior vena kava aracılığı ile gelir. Karın, pelvis ve alt ekstremitelerden gelen kan inferior vena kava aracılığı ile kalbe ulaşır. İnferior ve superior vena kava birleşerek kalbin sağ atriumunu yapar. Sağ ventrikül sağ atriumdan aldığı kanı pulmoner arterler aracılığı ile akciğerlere pompalar. Akciğerlerde Dolaşım Akciğerlerdeki dolaşım esas olarak genel dolaşımdaki gibidir. Kalbin sağ tarafından gelen damarlar, dallara ve daha küçük dallara ayrılır. Pulmoner kapillerler akciğerlerde alveollere (hava kesesi) yakın yer alır. Kan ve akciğerler arasındaki oksijen ve karbondioksit değişimi hızlıdır (Şekil 7.7b). Akciğerlerdeki oksijenlenmiş kan birleşerek, sol atriumu yapan dört pulmoner ve ne geçer. Sonra sol ventriküle geçer ve vücuda pompalanır. BÖLÜM 7 . DOLAŞIM SİSTEMİ ŞEKİL 7.6 (a) Vücuttaki ana arterler oksijenden zengin kanı organlara veya vücudun bölgelerine taşırlar. Her arterin adı kan taşıdığı organa veya bölgeye göre verilir. (b) Majör venler drene ettikleri bölgeye veya organa göre isimlendirilir. Kan venler aracılığı ile kalbe döner ve buradan oksijenlenmesi için akciğerlere pompalanır. NABIZ VE KAN BASINCI Nabız Boyun, el bileği veya kasıkta kolayca palpe edilebilen, nabız kanın sol ventrikülden büyük arterlere pompalanması ile meydana gelir. Bütün arter sisteminde vardır. Büyük arterlerin deriye yakın olduğu yerlerde palpe edilmesi daha kolaydır. Karotis nabızı boyunda, radial arter nabzı el bileğinde başparmağın başladığı yerde, femoral arter nabzı kasıkta palpe edilir (nabız noktaları 3. bölümde anlatılmıştır). Normal nabız hızı dakikada 50-95 vurudur. Erişkinde ortalama nabız hızı dakikada 60-80, çocuklarda 80100'dür. Kan Basıncı Kan basıncı, kanın arterlerden geçerken arter duvarında oluşturduğu basınçtır. Sol ventriküldeki kalp kası kasıldığında, kanı sol ventrikülden aortaya pompalar. Bu kas kontraksiyonuna sistol denir. Ventrikül kası gevşediğinde ventrikül kanla dolar. Bu faza diastol denir. Kanın sol ventrikülden aortaya aralıklı olarak hızla ejeksiyonu, arterlere dalgalar halinde yayılır. Bu dalgalar kanın vücutta hareket etmesini sağlar. Bu dalgaların yüksek ve alçak noktaları sfigmomanometre (tansiyon aleti) ile ölçülüp milimetre cıva KISIM 3 KARDİOPULMONER RESÜSİSTASYON ŞEKİL 7.7 Kan damarları doku hücreleri arasında oksijen ve karbondioksit değişimi. Kapillerler bir hücreden daha geniş değildir, (a) Oksijen (O2) kandan kapiller aracılığı ile doku hücrelerine geçer, Tersinde, karbondioksit (CO2) doku hücrelerinden kapillerler aracılığı ile kana geçer, (b) Akciğerde, kan O2 alır ve CO2 verir. (mm Hg) olarak ifade edilir. Yüksek noktaya sistolik kan basıncı (kalp kast kasılmıştır), düşük noktaya diastolik kan basıncı (kalp kast gevşemiştir) denir. Normal erişkin de kan basıncı genellikle 120/80 mm Hg'dir. Bebek ve çocuklarda daha düşüktür. Çocuklarda normal kan basıncı 90/60 mm Hg, bebeklerde 70-80/50 mm Hg'dir. Diastolik basınç arterlerin devamlı maruz kaldığı basınç olduğundan, hipertansiyonlu hastalarda oldukça önemlidir. Diastolik basıncın devamlı olarak yüksek kalması, sistolik basıncın arasıra yükselmesinden daha tehlikelidir. Hem dalga hem de kan akımı, arter üzerine basınç uygulayarak durdurulabilir. Uygulanacak basınç, arterdeki basınçtan daha fazla olmalıdır. Arteriel basıncı birçok faktör kontrol eder. Bunlar kan hacmi, arterlerin ve arteriollerin durumu (genişlemiş veya kasılmış olmaları), kalp kasının normal kasılabilme kapasitesi ve arterlerin normal elastikliğidir. Venlerdeki kan basıncı (venöz basınç) arterlerdekinden daha azdır. Bu düşük basınç, kanın kalbe dönüşünü kolaylaştırır. Eğer venöz basınç normalin altına düşerse, kalbe yeteri kadar kan dönmez ve dolaşım sisteminde bir yetmezlik gelişir..Venöz basınç mm Hg olarak değil santimetre su olarak ifade edilir ve daha değişik ölçülür. Normal venöz basınç 8-15 cm. sudur. Venöz basıncı iki faktör kontrol eder: kan hacmi (dolaşım sistemindeki kan miktarı) ve venlerin kapasitesi (vasküler hacim). Normal erişkinin dolaşım sisteminde yaklaşık 6 litre kan vardır. Çocuklarda daha azdır, yap ve büyüklüğe bağlı olarak 2-3 litre, bebeklerde 300 mililitre. Erişkinde önemsiz olabilecek kan kaybı bir bebek için öldürücü olabilir. Sağlıklı insanlarda dolaşım sistemi devamlı olarak kendiliğinden duruma uyar, böylece arter, ven ve kapillerlerin % 100'ü o anda kanın % 100'ünü taşır. Bütün damarlar hiçbir zaman tam dilate veya konstrikte değildir. Arter ve venlerin genişliği, kan basıncını normal tutmak için olan kan miktarına ve başka faktörlere göre, sinir sisteminin kontrolündedir. Normal basınç altında, kanın % 100'ünü barındırabilen bir sistem BÖLÜM 7 . DOLAŞIM SİSTEMİ ŞEKİL 7.8 Çeşitli koşullarda vücuttaki kan hacminin şematik gösterilmesi. (a) Erişkinde normal kan hacmi 6 litredir. (b) Kanama olduğunda. arter ve venlerde kan hacmi azalır ve damarlar kasılır. Eğer kanama şiddetli ise. dolaşımdaki kan hızla azalır ve hasta şoka girebilir. (c) Eğer damarların duvarları gevşerse. periferik dolaşım sistemi genişler ve fazla kan tutar ve dışarı kanamada olduğu gibi dolaşan kan miktarı azalır. kan kaybı olmamakla birlikte şok gelişir. de, her yerin her zaman perfüzyonu sağlanır. Normal kan basıncının kaybolması, kanın her organa etkili olarak gidememesi demektir. Kan basıncının değişmesi için çeşidi nedenler vardır. Her durumda sonuç aynıdır; organlar, dokular ve hücrelere yeterli perfüzyon sağlanamaz veya oksijen ve besin gelemez ve atıklar birikir. Bu durumda hücreler, dokular ve bütün organlar ölebilir. Perfüzyon bozukluğunun bütün vücudu ilgilendirdiği duruma şok denir. Hasta az miktarda kan kaybettiğinde, arterler, venler ve kalp otomatik olarak düşük hacime kendilerini ayarlarlar. Ayarlama bütün dolaşım sisteminde uygun basıncı sağlamak ve her organa perfüzyon sağlayabilmektir. Kan kaybından sonra ayarlama hızla, dakikalar içinde olur. Damarlar kasılarak, azalan kan hacminin dolduracağı damar yatağı hacmini azaltırlar. Kalp kanın etkili olarak dolaşabilmesi için daha hızlı atar. Nabız ve kan basıncı arasındaki ters ilişki (kan basıncı düşerken nabız sayısı artar) şokta hemen her zaman görülür. Eğer kan kaybı çok fazla ise ayarlama olamaz ve hasta şoka girer. Arter ve venlerin genişliğindeki değişikliği duvarlarındaki kaslar sağlar. Kan hacmi, sıcak, soğuk, korku, yaralanma veya enfeksiyon gibi değişikliklere cevap olarak bu kaslar kasılır veya gevşer. Kasılıp gevşeme arter veya venin çapında değişikliğe yol açar. Bu kaslar pompa görevi yapmaz, sadece damarların çapını, böylece hacimlerini değiştirir. Devamlı olarak yeni duruma ayarlanma olayı otonom sinir sisteminin kontrolündedir. Eğer arter veya venin kasları kasılırsa, çapı küçülür ve sistemde daha az sıvı tutulur. Eğer kaslar gevşerse damar genişler ve sistemde daha fazla miktarda kan tutulur. Damarların aşırı genişlemesi olan normal kan hacminin doldurulamayacağı genişlikte bir sistem oluşturur. Bu du- KISIM 3 KARDİOPULMONER RESÜSİSTASYON rumda da şok oluşur ve perfüzyon bozulacağından organlar tehlikeye girer. Şekil 7.8'de bu ilişkiler şematik olarak gösterilmiştir. Son olarak şok, kalp kasının pompa görevini yeterli yapamamasının bir belirtisi de olabilir. Bu durum kasın zarar gördüğü miyokard enfarktüsünde (kalp krizi) görülür. ATT Sizsiniz... 1. Sistemik dolaşım oksijenden zengin kanı nereye taşır? Pulmoner dolaşım nere. ye kan taşır? Pulmoner dolaşımdaki kan oksijenden zengin mi, fakir midir? 2. Kapiller perfüzyon nedir? Niye çok önemlidir? 3. Venöz basınç ve arteriel basınç arasındaki fark nedir? Venöz basıncı kontrol eden iki faktör nedir? 4. Arter ve venler kasılıp gevşediğinde şok olur mu? Açıklayın. Temel Destek Tedavisi: Suni Solunum KALP DURMASI GİRİŞ Hastanın kalbi durmuş. Zaman önemli. Yaşam ve ölüm arasında sadece dakikalar var. Okullarda ve belli yerlerde KPR öğretilmeden önce, böyle durumlarda genellikle kazanan ölüm olurdu. Fakat günümüzde gittikçe fazla sayıda insan kardiopulmoner resüsitasyonu uygulayabilmekte ve yaşam ile ölüm arasındaki o birkaç dakikayı lehte kullanabilmektedir. Bu nedenlerle,ATT olay yerine ulaştığında belki de birisi kalbi durmuş hastaya KPR'a başlamış olacaktır. Bu durumda ATT hastayı değerlendirmeli, uygulanan tekniği değerlendirmeli, herhangi bir müdahalede bulunmadan yardım etmelidir. Bazen de ATT geldiğinde hiç kimse olmaz. Bu durumda ATT çok kıymetli birkaç dakikayı tek kişilik KPR başlatmak için kullanmalıdır. Bütün acil kalp durumlarında ATT'nin rolü çok önemlidir. 8, bölüm kalp durmasını ve ana nedenlerini anlatarak başlamaktadır. Sonra erişkinde suni dolaşım teknikleri anlatılır; tek kişilik ve iki kişilik eksternal kalp masajı açıklanır. Son kısımda çocuklardaki ve bebeklerdeki suni dolaşım anlatılır. AMAÇLAR 8. Bölümün amaçları: • kalp durmasını tanımlamak ve nedenlerini belirlemek. • erişkinde suni dolaşım tekniklerini öğrenmek. • suni dolaşımı çocuk ve bebeklere uygularken gereken farklılıkları anlamak. Kalp durması, kalbin etkili ve yeterli kan akımı sağlayamaması demektir. Kalp durmasında, büyük arterlerde bile (karotis ve femoraller) nabız palpe edilemez. Yeterli kan akımı yoktur. Kalp durması, kalpte hiç kas veya elektrik aktivitesi yok demek değildir. Hatta kardiak arrestte kalp aşırı enerji harcayıp, aşırı kas kontraksiyonu gösterebilir. Fakat birbirinden bağımsız ve aşırı hızlı hareketler yeterli kan akımı sağlayamaz. Kas hareketinin olduğu, fakat hareketler arasında bağlantı olmadığı ve kan akımı sağlanamadığı durumlarda kalp kendi perfüzyonu olmadığı halde enerji harcamaya devam eder. Bu enerji tüketimi, daha çok atık madde birikimine yol açacağından, kalbe daha çok zarar verir. Kalp durmasının dört ana nedeni asistol, ventriküler fibrilasyon, ventriküler taşikardi, elektromekanik disosiyasyondur. Asistolde kalpte herhangi bir elektrik veya kas aktivitesi yoktur. Kalp atmıyordur. Nabız alınamaz. Elektrokardiogramda herhangi bir elektrik aktivitesi kayıt edilemez. Bu durum, diğer bütün kardiak arrestlerin gelebileceği son durumdur. Ventriküler fibrilasyonda kalbin esas pompalama bölümlerinde devamlı birbiri ile ilgisiz kas titreşimleri (fibrilasyon) olur. Bu kalp durmasına yol açar, en sık görülen aritmidir (anormal kalp ritmi). Ventriküller kasılmadığından kalpten yeterli kan akımı sağlanamaz. Bu durum, koroner arter hastalığına bağlı olarak, kalp kasına yeteri kadar kan sağlanamamasına bağlı olabilir. Kalp perfüzyonu olmadığından, kas aktivitesini destekleyecek oksijen ve besin maddeleri ulaşamaz. Oksijen eksikliğinde kas kontraksiyonları kalbin enerji depolarını tüketir ve kalp kasını daha da bozan atık maddelerin birikimine yol açar. Ventriküler taşikardi (kalp hızının fazla olması) bir başka aritmi şeklidir. Kalp öyle hızlı çarpar ki,atımlar arasında ventriküllerin dolması için KISIM 3 KARDİOPULMONER RESÜSİSTASYON yeterli zaman kalmaz. Taşikardi devam ederse, yeterli perfüzyon olmaz. Kalbin kendisi de iskemik (oksijen eksiği olan) hale gelir ve ventriküler fibrilasyon görülebilir. Ventriküler taşikardide EKG'de dalgalar görülebilir. Aritmi fibrilasyona doğru gittikçe dalgalar kaybolur. Elektromekanik disosiyasyon elektrokardiogramda (EKG) normal kalp hızı ve ritmi görüldüğü, fakat nabız palpe edilemediği ve kalbin normal basınç sağlayamadığı bir kardiak arrest şeklidir. Altta yatan nedene bağlı olarak kalp hızı hızlı veya yavaş olabilir. Elektromekanik disosiyasyonun çeşidi nedenleri olabilir: aşırı kan kaybı, kalp tamponadı, basınçlı pnömotoraks, akut pulmoner emboli, anafilaktik şok veya ciddi kalp krizi. Böyle durumlarda elektromekanik disosiyasyona neden olabilecek en yakın ihtimali belirleyip bunun tedavisine yönelmek gerekir. Bu arada kalp yeterli çalışmadığı için kardiopulmoner resüsitasyona (KPR) başlamak gerekir. Elektromekanik disosiyasyona yol açan durumlar yavaş yavaş gelişebilir. Bu sonucu önlemek için nedenlerin hemen tedavi edilmesi gerekir. Disosiyasyon ise hızla gelişebilir, bunun için nedenler en kısa zamanda tedavi edilmeli, dolaşım ise acilen düzeltilmelidir. Kalbe yeterli perfüzyon ve oksijen sağlayıp, çalışmasını sağlayacak acil KPR şarttır. geçer. Hastanın şuurunu değerlendirdikten, gerekirse hastayı çevirdikten, hastanın solunumunu değerlendirdikten, hava yolunu açıp suni solunuma başladıktan sonra, ATT gerekirse mutlaka dolaşımı değerlendirmelidir. Kalp durması karotis gibi büyük bir damarda nabız olmaması ile değerlen,dirilir. Karotis arteri kalbe yakındır, büyüktür ve boyunda kolayca palpe edilir. Boyunda önce larenksi bulup, sonra iki parmağı yana kaydırarak kolayca bulunurlar. Nabız larenks ve sternokleidomastoid kas arasındaki olukta parmakların uçlarının iç yanları ile kolayca hissedilir (Şekil 8.1). Nabızı hissetmek için hafifçe bastırmak yeterli olur. Fazla bastırılmamalıdır, çünkü aşırı basınç karotis dolaşımını tıkayabilir, pıhtıları yerinden oynatabilir veya kalbi daha da yavaşlatacak refleks oluşturabilir. Kolay palpe edilebilen bir başka arter kasıktaki femoral arterdir. Nabızları alamadığında ATT kulağını veya steteskop kullanarak kalp aktivitesini değerlendirir. Eğer hastaya suni solunum için gerekli pozisyon verilmiş ise başı bükük tutan alındaki el, ERİŞKİNDE SUNİ DOLAŞIM Elektrik ritminde ve aktivitesinde bozukluklar kalbin normal kas kontraksiyonlarına engel olur ve kalp normal kan akımını ve nabızı sağlayacak kanı dolaşıma atamaz. Akut miyokard enfarktüsü veya çeşitli kas hastalıklarına bağlı kalp kasında meydana gelecek ciddi hasarda kalp gerektiği gibi kasılamaz. Karotis, femoral gibi nabazanların alınamaması kan akımının olmadığını, yani durduğunu gösterir. Dolaşımın Değerlendirilmesi Kalp durmasında beyin perfüzyonu da bozulduğundan hemen her zaman şuur kaybı vardır. Solunum durması veya hava yolu tıkanmalarından sonra şuur kaybının gelişmesi için bir süre ŞEKİL 8.1 Karotis nabzı larenks ve sternokleidomastoid kast arasındaki odakta hissedilir. BÖLÜM 8 . TEMEL DESTEK TEDAVİSİ: SUNİ SOLUNUM hava yolunu açık tutmak için yerinde bırakılır. Diğer el karotis nabzını bulmak için kullanılır. Eğer nabız varsa ve solunum yoksa, ATT 1-1,5 saniye aralarla hastayı yeniden ventile etmelidir. Sonra hasta yeterli nefes alana kadar 5 saniye ara ile yavaş yavaş ventile edilir. Nabız yoksa, ATT hastayı iki kere ventile etmeli ve eksternal kalp masajına başlamalıdır, bu başlanmış suni solunuma suni dolaşımı ilave etmek demektir. numun alt kısmının üzerine yerleştirilir (Şekil 8Ac). Sonra ilk el kaldırılır ve hastanın sternurnun üzerindeki ele, ona paralel yerleştirilir (Şekil 8Ad). Sternum ile sadece bir elin ayası temastadır. Alttaki elin parmaklarını üstteki elinkilerle kilitlemek ATT için daha rahat bir teknik ola EKSTERNAL KALP MASAJI Kalp, göğüste biraz solda sternum ve vertebra arasında yer alır (Şekil 8.2). Sternurnun alt ucuna uygulanacak ritmik basınç kalbi sternum ve vertebra arasında sıkıştırıp suni bir dolaşım yaratır. Kalbi durmuş herhangi bir hastada karotiste eksternal kalp masajının sağlayacağı akım normal akımın 1/4 ile 1/3'ü arasındadır. Bu miktarın elde edilebilmesi için hastanın düz ve sert bir yüzeyde yatıyor olması gerekir. Bu yüzey toprak, döşeme veya ambulanstaki sert sedye olabilir. Yatakta olan hasta hemen yere alınmalıdır. Yere almak sert bir şey büküp hastanın altına koymaktan daha kolaydır. Eksternal masaj geciktirilmez. Eksternal kalp masajı her zaman suni solunum ile birlikte yapılır. ŞEKİL 8.2 Kalp göğüsün biraz solunda sternum ve vertebralar arasındadır, iki tarafında akciğerler ve aşağısında karaciğer ve mide yer alır. Tek Kişilik Eksternal Kalp Masajı Yalnız çalışan ATT önce hastayı uygun yere yerleştirir. Sonra ATT bir dizi hastanın başı, diğeri göğsünün üst kısmı hizasında olacak şekilde hastanın yanına diz çöker. Bir elinin ayasını sternurnun alt kısmına yerleştirir. Eli ksifoid çıkıntıya veya sternurnun kenarında kaburgalara veya arka kostariuma yerleştirmemeye dikkat etmelidir (Şekil 8.3). Elin doğru yere yerleştirilmesi için hastanın ayağına yakın olan elin işaret ve orta parmakları kaburga yayı boyunca göğsün ortasında ksifoide gelene kadar kaydırılır (Şekil 8.4a). Orta parmak ksifoid çıkıntıda mümkün olduğunca itilir ve işaret parmağı sternurnun üzerinde iki parmak ucu temas edecek şekilde yerleştirilir (Şekil 8.4b). Sonra diğer elin ayası, ilk elin işaret parmağına temas edecek şekilde ster- ŞEKİL 8.3 Ksifoid çıkıntı sternurnun alt ucundadır ve karın üst kısmına doğru uzanır. Sternum üzerinde çizili bölgeden bastırmalıdır. KISIM 3 KARDİOPULMONER RESÜSİSTASYON ŞEKİL 8.4 Kapalı kalp masajında göğüsü bastırırken ellerin yerleştirilişi. (a) Hastanın ayağına yakın olan elinizin işaret ve orta parmaklarını hastanın kaburga yayı boyunca göğsün ortasındaki girintiye kadar kaydırın. (b) Orta parmağı girinti boyunca yukarı doğru itin ve işaret parmağını sternurnun alt ucuna yerleştirin. (c) Sonra ikinci elin ayasını sternurnun alt ucuna, ilk elin işaret parmağına değecek şekilde yerleştirin. (d) ilk eli girintiden kaldırıp sternurnun üzerindekinin üstüne ve ona paralel alarak yerleştirin. bilir. Basınç aşağı doğru ve dik olarak uygulanır ve sternumu yaklaşık 5-6 cm. bastırır. Dirsekler düz tutulurken ATT'nin hafifçe doğrulması basıncın omuzlardan düz olarak aşağıya uygulanmasını sağlar (Şekil 8.5). Aşağı doğru dik basınç, bir dinlenme dönemini gerektiren bir baskı yapar. Baskı-dinlenme döneminin en az %50'si baskıya ayrılmalıdır. Hareketler düzgün, ritmik ve kesintisiz olmalıdır. Kısa, kesik kesik basmalar kesinlikle yeterli kan akımı sağlamaz. Dinlenme sırasında ATT elinin ayasını sternumdan kaldırmamalıdır, fakat basınç sternurnun normal yerine gelmesini sağlayacak şekilde tümüyle kaldırılmalıdır. Baskı ve dinlenme mutlak ritmik olmalıdır. Basmalar sırasında ATT'nin eli göğüste sıçramamalıdır (Şekil 8.6) Baskı tekniği çok önemlidir, çünkü iyi uygulandığında bile bazı riskleri vardır. Eksternal kalp masajının komplikasyonları: kaburga kırıkları, karaciğer yırtılmaları, dalak yırtılması veya sternum kırığıdır. Meydana gelmeleri tama- BÖLÜM 8 . TEMEL DESTEK TEDAVİSİ: SUNİ SOLUNUM miyle engellenemese de iyi ve dikkatli teknik ile oluşmaları en aza indirebilir. Yalnız ise ATT, suni solunum yaptırmak için ara vermelidir. Sonra kardiak kompresyon dakikada 80-100 ritminde olacak şekilde yapılır. Her 15 basmadan sonra 2 solunum yaptırır (oran 15:2). 15 basma 10-11 saniyede yapılır. İki solunum sonraki 4-5 saniyede yaptırılır ve inspirasyon için en az 1-5 saniye ayrılmalıdır. İkinci Yardımcının Gelmesi ile Yapılan İşlem ATT, KPR' a başladıktan sonra ikinci ATT gelirse yapması gereken basittir. KPR'a ara vermeden, ilk ATT iki kişilik KPR’a geçmek için her ŞEKİL 8.5 Eksternal kalp masajı her iki kol boyunca aşağı bastırıp sternumu 5-6 cm. çökerterek yapılır. şeyin hazır olduğunu belirtir. İkincinin işleme girmesi için uygun zaman 15 basma ve 2 solunum sonrasıdır. İkinci ATT suni solunum yaptırmak üzere hastanın diğer tarafında birincinin karşısına geçer. Birinci ATT önce nabzı kontrol edip teşhisinin doğru olduğundan ve suni dolaşım için yaptıklarının etkili olduğundan emin olmalıdır. Eğer baskı yeterli ise, her basma sonrası karotis nabzı hissedilmelidir. Hissedilmiyorsa teknik değerlendirilmelidir. Eğer nabız hissediliyorsa, ikinci ATT "Basma" demelidir. 5 saniye için basma durdurulur ve ikinci ATT spontan nabız olup olmadığını kontrol eder. Bulunamazsa iki kişilik KPR başlatılır. Nabız olmadığını belirledikten hemen sonra, ikinci ATT hava yolunu açıp iki nefes vermelidir. İkinci ATT' nin gelmesinden nefesler verilene kadar olan süre, etkili KPR yapılabilmesi için, 10 saniyeden fazla olmamalıdır. Bu iki nefes verildikten sonra KPR'a devam edilir, her 5 basma- ŞEKİL 8.6 a) Bastırma ve bırakma dönemleri eşit süreli ve ritmik olmalıdır. El ayası sternumdan çekilmemelidir. b) Bastırmalar arasında, sternumun normal pozisyonuna dönebilmesi için mutlaka dinlenme araları olmalıdır. KISIM 3 KARDİOPULMONER RESÜSİSTASYON dan sonra bir nefes verilir. Suni solunumun etkili olabilmesi için her 5 basmadan sonra 1-5 saniyelik bir ara şarttır. Bu nedenle basma hızı 80-100 arasında olmalıdır. İki Kişi İle Yapılan İşlem Bütün profesyonel kurtarıcılar (kurtarma ekibi üyeleri, ATT, medikal ve paramedikal profesyoneller) bir ve iki kişi ile uygulanan teknikleri bilmelidir. İki kişi ile yapılan KPR daha az yorucu ve daha etkilidir. İki kişi ile hastaya daha yararlı olunabilir ve mümkün olan her zaman uygulanmalıdır. Bir hastayı tedavi etmek için iki ATT gelmişse, ikisi de hızla hareket etmelidir. Biri hastanın başına gidip ilk değerlendirmeyi yaparken, ikinci ATT kalp masajı yapmak için pozisyon alır. Başa yakın olan ATT solunum ve nabız olup olmadığını kontrol eder. İkisi de yoksa, nefes verir ve KPR başlar. İki kişilik KPR' da ATT'ler hastanın iki yanında karşı karşıya olmalıdır (Şekil 8.7). Gerekirse ventilasyon-kompresyon düzenini bozmadan yer değiştirebilir. Yer değişmek için nefes veren kişi, nefesi verdikten sonra kalp masajı yapacak pozisyonu alır. Kalp masajı yapan ATT beşinci kez bastırdıktan sonra hastanın başına geçer ve 5 saniye için nabızı kontrol eder. Nabız yoksa başa yakın olan ATT iki kez nefes verir ve "Devam et" der. Ambulanstaki hastaya KPR yaptırırken iki ATT de hastanın aynı tarafında durmak zorundadır (Şekil 8.8). Bunların yer değiştirmesi şu şekilde olur: Hastaya nefes veren ATT göğüse bastıran ATT'nin arkasından geçer ve onun yaptığı işi yapar. Diğer ATT hastanın başına geçer ve ventilasyona devam eder. malıdır. Pupillalar ve nabız ventilasyonu sağlayan ATT tarafından ve özellikle KPR arasında yer değiştirirken bakılır. Pupilla reaksiyonu hastanın beynine oksijenli kan gittiğinin en iyi endikasyonu olduğundan, pupillaların ışık reaksiyonu düzenli olarak kontrol edilmelidir. Işık tutulduğunda küçülen pupillalar beyine yeteri kadar oksijenli kan gittiğini gösterir. Eğer pupillalar dilate kalır veya ışığa reaksiyon göstermezse, ciddi beyin hasarı olmuş veya oluyordur. Dilate fakat reaksiyon veren pupillalar daha iyi bir belirtidir. Fakat normal pupilla reaksiyonlarının yaşlılarda ve uyuşturucu kullananlarda farklı olduğunu hatırlamak gerekir. KPR'a Ara Verilmesi Hastayı bir yerden bir yere taşıma gereği dışında 5 saniyeden uzun süre ile KPR'a ara verilmemelidir. Hastanın taşınması gerekiyorsa merdivenlerin başında veya dibinde KPR uygulanmalı, bir işaret ile bırakıp hızla hareket etmeli ve en uygun yerde yeniden başlamalıdır. Ya da KPR'un Etkinliği Kardiopulmoner resüsitasyonun etkinliğinin gösterilmesi gerekir. Kalp masajının etkinliğini veya spontan, yeterli, kalp atımının döndüğünü belirlemek için, 5 saniyeden uzun olmamak üzere, karotis nabzı periodik olarak palpe edilmelidir. Palpasyon KPR'a başlandıktan bir dakika sonra ve ondan sonra her 5 saniyede bir yapılma- ŞEKİL 8.7 KPR'u iki ATT yaparken her biri hastanın bir tarafında durur. Bu resimde bir ATT ağızdan ağıza solunum yaptırırken, diğeri eksternal kalp masajı yapmaktadır. BÖLÜM 8 . TEMEL DESTEK TEDAVİSİ: SUNİ SOLUNUM hastanın transferi için gerekli her şey hazırlanmadan ara verilmemelidir. İleri destek tedavisi (monitörizasyon, intravenöz yol, ilaçlar, defibrillasyon olmadan, temel destek tedavisi ne kadar iyi uygulanırsa uygulansın yetersiz olur. Olay yerine ileri teknikler getirilemiyorsa, hasta götürülmelidir. Hastaneye gidiş sırasında iki kişilik KPR'a devam etmelidir. sitasyon için yeterlidir. KPR açısından bir yaşın altındaki herkes bebek sayılır. Bir ve 8 yaşlar arasındakilere çocuk denir. 8 yaşın üzerindekilere erişkinlere uygulanan teknikler uygulanır. Bu tanımlar sadece yardımcı olmak içindir. Bebek ve çocukların büyüklüğünde yaşa bakmadan değişiklikler olabilir. Dolaşımın Değerlendirilmesi BEBEK VE ÇOCUKLARDA SUNİ DOLAŞIM Hasta bebek, çocuk veya erişkin de olsa KPR'un temel prensipleri aynıdır. Fark, bebek ve çocuklardaki acil nedenlerin farklı olması ve büyüklük farkları nedeni ile, uygulanacak tekniktir. Olayların çoğunda bebek ve çocuklarda kardiopulmoner arrest, solunum durması ile başlar. Hipoksiye bağlı sekonder kalp durması sonradan gelişir. Bu nedenle ATT dikkatini ilk önce hava yoluna ve solunuma yöneltmelidir. Birçok olayda hava yolunu açıp yeterli solunum sağlamak resü- Hava yolu ve solunum değerlendirilip, sorunlar düzeldikten sonra, ATT dikkatini dolaşıma yöneltir. Erişkinde olduğu gibi, bu nabızın kontrolü ile başlar. Yine erişkinde olduğu gibi nabızın palpe edilememesi kanın dolaşabilmesi için eksternal kalp masajı gerektiğini gösterir. Çocukta nabız, erişkinde tarif edildiği gibi karotis arteri üzerinde hissedilebilir. Bu nabazanın palpe edilmesi bazen bebeklerde zor olabilir. Bebeklerin boynu kısa ve genellikle kalın olduğundan karotis nabzının palpasyonu zor olabilir. Prekordial (kalbin üzerindeki göğüs bölgesi) kalp aktivitesi, bir nabazan değil, daha çok yayılan bir uyarı olduğundan güvenilir değildir. Bazen kalbi gayet iyi çalışan bebeklerde prekordium oldukça hareketsizdir ve kalbin durduğu izlenimini verebilir. Bu güçlükler nedeni ile bebeklerde periferik nabızların niteliğini belirlemek için brakial arter palpe edilmelidir. Brakial arter kolun iç yanında, dirsek ve omuz arasında ortada yer alır (Şekil 8.9). ATT başparmağını dirsek ve omuz arasında kolun dış tarafına yerleştirir. işaret ve orta parmağının uçları bisepsin medial kenarından kemiğe doğru hafifçe basılarak brakial nabız bulunur. Eksternal Kalp Masajı ŞEKİL 8.8 Ambulansta iki ATT, KPR'u hastanın aynı tarafında durarak uygular. Bebek ve çocuklarla erişkinler arasındaki fark eksternal kalp masajının uygulanmasındaki tekniktedir. Fark göğüs duvarının daha küçük olması, bebek ve çocuklarda kalp atım hızının daha yüksek olması ve çevre organların daha kolay yaralanabilme olasılığıdır. Kalbin Pozisyonu: Göğüs büyüdükçe kalbin kapladığı yer azalır. Bebek ve çocuklarda kalp hemen hemen erişkindeki ile aynı düzeydedir. Eğer meme başları arasında hayali bir çizgi çizilirse bas- KISIM 3 KARDİOPULMONER RESÜSİSTASYON tırma yeri bu çizginin bir parmak altında, sternum üzerindedir. İşaret parmağı sternurnun kestiği yerde çizginin hemen altına yerleştirilir. Orta parmak bastırma bölgesinin en üst noktasını belirler (Şekil 8.10). Erişkinde tarif edilen aynı teknikle, ksifoid çıkıntı orta parmakla belirlenebilir. Bu durumda işaret parmağı altında kalan yer bastırma için uygun yerdir. Çocukların sternumu 6-7 cm. uzunluğundadır. İki parmak sternurnun alt ucunu kolayca kapatır. Göğüs Büyüklüğü: Bebek ve çocukların göğsü erişkinden daha küçüktür ve kolay bastırılır. Yeterli bastırma için iki el gerekmez. Parmaklar sternurnun üzerine konularak 2-3 cm. bastırılır. Erişkinde olduğu gibi en iyi sonuçların alınabilmesi için hastanın sert bir zeminde yatması gereklidir. Çocuklarda biraz daha fazla basınç gerekir, fakat iki veya üç parmak yeterli olur. Eğer çocuk büyükse ve sternum üç parmak ile bastırılamıyorsa, bir elin ayası kullanılabilir. Sadece el ayası sternuma yerleştirilir, parmaklar göğüse temas etmemelidir. Eğer hasta el ayasının konulması gerekecek kadar büyükse, bastırma derinliği 3-5 cm. olabilir. Kalp Hızı: Bebek ve çocuklarda kalp hızı daha fazla olduğundan, bastırma da daha hızlı olmalıdır. Bebeklerde dakikada 100, çocuklarda 80 100 olmalıdır. Organların Frajilitesi: Özellikle bebeklerde karaciğer relatif olarak büyük, sağ diafragmanın altında ve oldukça frajildir. Soldaki dalak daha kü- ŞEKİL 8.9 Bebekte brakial nabızın alınması. Bu nabız kolun iç kısmında, dirsek ve omuz arasındaki mesafenin ortalarında yer alır. Nabızı palpe etmek için işaret ve orta parmakların uçları kullanılır. çük ve erişkinlerden daha az frajildir. Fakat dikkatsizce yapılan KPR' da ikisi de yaralanabilir. Bastıran parmak mutlaka göğüste orta çizgide olmalıdır. Çocuktaki eksternal kalp masajı, erişkinde olduğu gibi mutlaka ventilasyon ile birlikte olmalıdır. Bastırma ve ventilasyon oranı 5:1'dir. Sadece bir ATT olduğunda, her 5 bastırmadan sonra ATT hava yolunu açar ve bir nefes verir. İki ATT varsa, nefes beşinci bastırmadan sonraki arada verilir. Bebeklerde her beşinci bastırmadan sonra bir nefes (1-1.5 saniye) verilmelidir. ŞEKİL 8.10 Çocukta eksternal kalp masajı için uygun bölge orta çizgide, memebaşları arasındaki çizginin bir parmak altındadır. BÖLÜM 8 . TEMEL DESTEK TEDAVİSİ: SUNİ SOLUNUM ATT Sizsiniz... 1. 2. 3. 4. 1 Ventriküler fibrilasyon ve ventriküler taşikardi arasındaki fark nedir? Niye ikisine de aritmi denir? Tedavi edeceğiniz hastanın kalbinin durduğu söylendi. Bunu nasıl belirlersiniz? Eksternal kalp masajı niye suni solunum ile birlikte olmalıdır? Siz ve arkadaşınız bir hastaya iki kişilik KPR'u 10 dakikadır uyguluyorsunuz. Yaptıklarınızın etkili olup olmadığını nasıl belirlersiniz? Ventilasyon Aletleri ve Oksijen Tedavisi GİRİŞ Solunum ve kalp durması olan hastada temel destek tedavisi herhangi bir alet olmadan yapılmakla birlikte, alet varsa.; ATT bunları da kullanabilmelidir.ATT nasıl oksijenden zengin hava vereceğini de bilmelidir, çünkü suni dolaşımda sağlanması şarttır. Yedek oksijene ihtiyacı olan hastalarda hastaya oksijen sağlama şekilleri ABD'de standarttır. Hastanın yanlış gazı almadığından emin olmak için çeşitli tedbirler geliştirilmiştir. Aletlerin yanlış veya yetersiz kullanılması hastanın durumunu kötüleştireceğinden ATT’nin bütün suni ventilasyon aletlerini kullanmada ustalaşması gerekir. 9. Bölüm hipoksi (oksijen eksikliği) ve bunun vücuda etkisini anlatarak başlar. sonra oksijen sağlamanın yolları anlatılır. Hava yolunu mukus ve kusmuktan temizlemek için kullanılan aspiratörler anlatılır. Son bölümde ne zaman oksijen kullanılması gerektiği, yan etkiler, depolanması ye hastaya verilmesinde kullanılan aletler anlatılır. AMAÇLAR 9. Bölümün amaçları: • hipoksiyi tanımlamak ve niye bazen hastaların yedek oksijene gerek duyduklarını anlamak. • çeşitli suni solunum aletlerini kullanmayı öğrenmek. • aspiratörleri ve kullanımını öğrenmek. • ne zaman yedek oksijene gerek olduğunu belirlemek. • yedek oksijenin yan etkilerini belirlemek. • basınçlı gaz silindirlerinin, oksijen tüplerinin nasıl kullanılacağını öğrenmek, değişik vakaları tanıyabilmek ve bir tüpü ne zaman değiştirmek gerektiğini bilmek. • oksijen verilmesi için gerekli aletleri öğrenmek. YEDEK OKSİJEN GEREĞİ Atmosferde, vital organlarımızın -kalp, akciğer ve beyin- çalışması için gerekenden daha çok oksijen vardır. Oksijen havada da yüzde 20 konsantrasyonda bulunur. Yüzde 20 oksijen olan havayı soluruz, bunun yaklaşık dörtte birini alır ve yüzde 16 oksijen içeren havayı nefes verirken veririz. Bu nedenle ağızdan ağıza solunumda hastaya yüzde 16 oksijen içeren hava verilir. Bu hayatı devam ettirmek için yeterlidir. Eksternal kalp masajı ile en iyi durumda kardiak output, normalin yüzde 25-30'u kadar olacağından, dokulara oldukça sınırlı miktarda oksijen gider. Aldığı havadaki oksijenin az olması ve kardiak atımının az olması, suni ventilasyon ve dolaşım teknikleri çok iyi de uygulansa, hastanın oksijen eksikliği (hipoksi) hissetmesine neden olur. Hipokside vital organlar kısa sürede bozulur; bu nedenle yedek oksijenin mümkün olduğu kadar erken kullanılması hastanın iyileşme şansını arttırır. Kardiopulmoner arrest olan her hastaya yüzde 100 oksijen verilmelidir. SUNİ SOLUNUM ALETLERİ Kardiopulmoner arrestte hem dolaşım, hem de solunum yoktur. Yüksek konsantrasyonda oksijen kullanılan suni solunumda hem oksijen kaynağı, hem de bunu hastaya verebilmenin yolu olmalıdır. Oksijen Girişi Olan Cep Maskesi Oksijen girişi olan cep maskesi ağızdan ağıza solunum sırasında oksijen verebilmek için geliştirilmiştir (Şekil 9.1). Temel destek tedavisi yaptıran her ATT'ye bu maskeyi kullanması önemle tavsiye edilir. Bu maske ATT'ye kendi nefesi ile ventilasyon yaptırırken oksijen verebilme şansını BÖLÜM 9 . VENTİLASYON ALETLERİ VE OKSİJEN TEDAVİSİ A ŞEKİL 9.1 Ağızdan-maskeye solunum için kullanılabilecek bir tüpü olan cep maskesi. ilave oksijen için girişi vardır. sağlar. Suni solunumu ATT yaptırmaktadır, fakat verilen nefesteki oksijen miktarı çok artmıştır. Bu maskenin asıl avantajı, ATT'nin her iki elinin de hava yolunu açmak ve maskeyi hastanın yüzüne iyice yapıştırabilmek için serbest kalabilmesidir. Maske üçgen şeklindedir ve üst ucunda buruna yerleştirilen dar bir kısım vardır. Tabanı alt dudak ve çenedeki çukura yerleştirilir. Maskenin ortasından bir parça çıkar. Ağızdan ağıza solunum yaptırırken cep maskesi kullanan ATT şu adımları izlemelidir: 1. Hastanın başına yakın durun veya diz çökün ve hava yolunu başı bükerek açın. 2. Maskeyi üst ucu buruna, tabanı çene ve alt dudak arasındaki girintiye oturacak şekilde yerleştirin. 3. Hastanın alt çenesini, iki taraftan işaret, orta ve yüzük parmakları ile kavrayın (yüzük parmağı alt çene ve alt çene açısının arkasındadır) ve başparmakları maskenin üzerine yerleştirin. Başparmak ve parmakları bastırarak maskenin iyice oturmasını sağlayın (Şekil 9.2b). 4. Mandibulayı yukarı öne doğru çekerek hava yolunu açık tutun. 5. Derin bir nefes alın ve ortadaki çıkıntıdan hızla verin (Şekil 9.2b). 6. Ağzınızı çekin ve hastanın pasif olarak nefes vermesini izleyin (Şekil 9.2c). Nefeslerin arasındaki zaman standart ağızdan ağıza tedavide olduğu gibidir (Bölüm 6). Hastaya verilen oksijen miktarı oksijen valfi ŞEKİL 9.2 Cep maskesi kullanarak ağızdanmaskeye ventilasyon. (a) ATT iki elini kullanarak maskeyi yüze oturtur. Maskenin üst ucu burunda, tabanı alt dudak ve çene arasındadır. (b) ATT maskedeki tüpe üfler. (c) Ekspirasyon sırasında, ATT göğüsün indiğini görmeli ve çıkan havayı hissetmelidir. KISIM 3 KARDİOPULMONER RESÜSİSTASYON aracılığı ile gaz vererek arttırılabilir. Hastaya verilen oksijen ATT'nin nefesi ile dilüe edilir. Örneğin, maskeden dakikada 10 litre oksijen verilse, bu hastanın yaklaşık yüzde 50 konsantrasyonda oksijen almasını sağlar; dakikada 15 litre yaklaşık yüzde 55 konsantrasyonunda oksijen inhale edilmesini sağlar. Oksijen verilebiliyorsa ve hava yolu açıksa, spontan nefes alan ve suni solunum gerekmeyen, fakat ilave oksijene ihtiyacı olan hastada bu sistem yararlı olur. Spontan nefes alan hastada kullanılması için maskenin elastik bir bandı vardır. Cep maskesi bebeklerde kullanılabilir. Bu durumlarda maske ters döndürülür, apeks bebeğin çenesine, taban burnu ve yüzün iki yanını kapatacak şekilde yerleştirilir (Şekil 9.3). ATT maskedeki çıkıntıdan küçük nefeslerle üfler. ATT üflerken bebeğin akciğerlerindeki direnci hissetmeli ve çıkan havayı duymalıdır. Bu arada yine ilave oksijen verilebilir. Yapay Hava Yolları Yapay hava yollarının asıl görevi üst solunum yolunun dil ile tıkanmasını önlemek ve akciğerlere hava ve oksijen gitmesini sağlamaktır. Orofaringeal Hava Yolları Orofaringeal hava yolu ağıza, açısı dili takip edecek şekilde yerleştirilir. Dış ucu dudaklarda olmalıdır, diğer uç farenkse açılır. Bu hava yolunun ucunda veya iki tarafında oksijenin rahat girmesini sağlayıp, aspirasyonu kolaylaştıran açıklık vardır. Orofaringeal hava yolu sadece şuursuz hastada kullanılmalıdır. Şuurlu hastada kusmaya veya kord vokallerde spazma neden olabilir. Eğer yanlış yerleştirilirse, dili arkaya farenkse itip hava yolunu tıkayabilir. Orofaringeal hava yolu yerleştirilmesindeki adımlar: 1. 6. bölümde anlatılan çapraz parmak tekniği ile bir el kullanarak hastanın ağzını açın. 2. Hava yolunu elde başaşağı tutarak hastanın ağzına koyun ve 180° çevirerek, dış kenarın hastanın dudaklarına oturmasını sağlayın. Bu pozisyonda dil önde tutulur. Hava yolunu biraz ıslatmak koyulmasını kolaylaştırır (Şekil 9.4). 3. Veya ağzı açın, bir aletle dili aşağı bastırın ve hava yolunu döndürmeden yerine yerleştirin. Şuuru kapalı fakat spontan nefes alan hastanın hava yolunu açık tutmak, devamlı başı bükme veya diğer manevralarla uğraşmak yerine, orafaringeal hava yolu yerleştirilerek kolayca sağlanır. Spontan nefes alan şuuru kapalı hastada orofaringeal hava yolu hemen yerleştirilmelidir. Vertebra yaralanması olduğundan şüphe edilen hastada, hava yolunu açık tutmak için orofaringeal hava yolu kullanımı güvenli ve etkindir. Nasofaringeal Hava Yolları ŞEKİL 9.3 Bebekte cep maskesi ters çevrilir, taban burnunun üzerine yerleştirilir. Hava yolu kapalı, şuuru açık hastada nasofaringeal hava yolu yararlı olabilir. Bu genellikle iyi tolere edilir ve orofaringeal hava yolunda olduğu gibi kusmaya neden olmaz. Fakat standart bir aspiratör ucu sığmayacak kadar dardır. Nasofaringeal hava yolu burun deliklerinin birinden burun tabanı eğimine paralel olarak yerleştirilir. Dış uç burun deliği üzerindedir, alt BÖLÜM 9 . VENTİLASYON ALETLERİ VE OKSİJEN TEDAVİSİ Balon-Maske Sistemi Spontan nefes alamayan hastaya oldukça yüksek (yüzde 50'den fazla) konsantrasyonda oksijen verilmek istendiğinde balon-maske sistemi kullanılmalıdır (Şekil 9.6). Hem ağızdan-ağıza, hem de ağızdan-maskeye ventilasyon teknikleri ile her nefeste yaklaşık 4 litre hava verilebilir. Oysa balon-maske sisteminde sadece balona sığabilecek ŞEKİL 9.4 Orafaringeal hava yolu yerleştirilirken 180 derece döndürülür. (a) Çapraz parmak tekniği ile ağız açılır. (b) Hava yolu dış deliği üzerindeki kısım dudak veya dişler üzerine oturana kadar itilir. uç farenkse açılır. Yerleştirilmeden önce suda eriyen kaygan bir madde ile iyice yağlanmalıdır. Hastanın uygun burun deliğini seçmeye çalışmalıdır. Hemen hemen herkeste bir burun deliği, diğerinden daha büyüktür. Uygun delik seçildikten sonra, dış uç burun derisi ile temas edecek şekilde kolayca sokulur (Şekil 9.5). Eğer herhangi bir zorlukla karşılaşılırsa, çıkarılıp diğer delikten sokulmalıdır. ŞEKİL 9.5 Şuuru açık hastada, nazofaringeal hava yolu, hava yolunu açık tutmaya yardım eder. (a) Takılırken eğimi burun tabanına paralel olmalıdır. (b) Yerleştikten sonra dış delik etrafındaki kısım burun deliği üzerine oturmalıdır, böylece uçtaki delik farenkste olur. KISIM 3 KARDİOPULMONER RESÜSİSTASYON kadar hava verilebilir, bu da yaklaşık 1litredir. Fakat ağızdan-ağıza solunumda verilebilen oksijen konsantrasyonu yüzde 16, ağızdan maskeye verilende yüzde 50-55 arasındadır. Aynı oksijen miktarında (dakikada 10 litre), balon-maske sistemi ile verilen oksijen konsantrasyonu yüzde 90'dan fazla olacaktır. Balon-maske sisteminin uygulanmasındaki adımlar: 1. Hastanın başına geçin ve hastanın boynunu ekstansiyona getirin. 2. Hava yolunu açık tutmak için orofaringeal hava yolu koyun. 3. Üçgen şeklindeki maskeyi tepesi buruna, tabanı çeneyle alt dudak arasındaki oluğa gelecek şekilde yerleştirin. (Bunun için uygun büyüklükteki maskeyi seçmeniz gerekir.) 4. Eğer maskenin şişirilebilen bir boynu varsa, maskenin yüze daha iyi oturması için, onu şişirin. 5. Küçük, yüzük ve orta parmakları mandibulanın altına yerleştirerek maskeyi yerinde tutun. Küçük parmak, ramus mandibulada, yüzük ve orta parmaklar korpustadır. İşaret parmağını maskenin alt bölümünün üzerinde tutun, üst kısmını ise başparmağınızla bastırın. Mandibuladaki parmaklarla maske üzerindeki parmakların bastırılması ve bu arada mandibulanın öne çekilmesi ŞEKİL 9.6 Balon-maske sistemi. Maskeden başka oksijen deposu ve resüsitasyon balonu vardır. hava yolunun açık tutulmasını sağlar (Şekil 9.7). 6. Maske hastanın yüzüne iyice oturmuş ve hastanın boynu ekstansiyonda iken diğer el ile balonu her 5 saniyede ritmik olarak sıkın (Şekil 9.8). Uygun ventilasyonda göğüs yükselip alçalacaktır. Bu sistem eksternal kalp masajı ile birlikte kullanıldığında, ventilasyon, bastırmalar arasındaki duraklarda olmalıdır. Her beş bastırmadan sonra bir veya her onbeş bastırmadan sonra iki. Her ventilasyon için en az 2 saniye verilmelidir. Balon-maske sistemini hava yolu ile birlikte kullanırken ATT şu sırayı izlemelidir: 1. Oksijen regülatörünü açın ve basıncın yeterli olup olmadığını kontrol edin. 2. Plastik oksijen boruyu çıkış yerine, diğer ucu balon-maske birimindeki yerine bağlayın (Şekil 9.9). ŞEKİL 9.7 Balon-maske sisteminin maskesi hastanın yüzüne oturtulur. Üç parmak mandibuladadır ve başparmak maskenin üst tarafını bastırır. BÖLÜM 9 . VENTİLASYON ALETLERİ VE OKSİJEN TEDAVİSİ 3. 4. 5. 6. 7. 8. Dakikada 10 litre oksijen olacak şekilde vanayı açın. Hasta için uygun maskeyi seçip balona bağlayın. Hastanın ağzını açıp orofaringeal hava yolunu yerleştirin. Bir elle maskeyi yerinde tutun ve boyunun ekstansiyonunu sağlayın. Diğer elle balonu sıkarak hastayı ventile edin. Akciğerlerin genişleyip genişlemediğini kontrol edin. ŞEKİL 9.9 Balon-maske sisteminin silindirindeki akım ölçere bağlanması. oksijen ASPİRATÖRLER Resüsitasyon için taşınabilir ve sabit aspiratörler şarttır. Bu aletler yeterli faringeal aspirasyon sağlayabilecek basınçta olmalıdır. Geniş, kalın duvarlı, kıvrılamayan bir hortum un ucuna, sert, plastik faringeal aspiratör uçları (tonsil uçları) takılı olmalıdır. Aspire edilen materyalin toplandığı kırılmaz bir kavanoz ve gerektiğinde aspiratör uçlarının yıkanabileceği bir miktar su olmalıdır. Sabit aspirasyon birimleri dakikada 30 litreden fazla hava alımı sağlayabilmeli ve hor- ŞEKİL 9.8 Oksijen deposu olan balon-maske sistemi. Verilen oksijen miktarının sınırlı olduğu görülmektedir. Çünkü bu miktar sadece bir el ile sıkılabilecek kadardır. tum kapatıldığında 300 mm Hg' dan fazla vakum yapabilmelidir. Aspirasyon ucu, aspirasyon materyalinin toplanacağı kavanoz ve temizleme suyu ATT'nin kolayca erişeceği yerde olmalıdır. Farenksin aspirasyonu için plastik aspiratör uçları en iyisidir. Geniş çaplıdırlar ve kolayca kollapse olmazlar. Kıvrımı nedeni ile farenkse kolayca yerleştirilebilirler. Şuuru yerinde veya yarı şuurlu hastada kusmaya neden olabileceğinden dikkatle kullanılmalıdır. Her kullanımdan sonra alet temizlenmelidir. Aspiratör kullanırken şu adımları izleyin: 1. Her parçanın olup olmadığını kontrol edin; aspiratörü açın, hortumu klampe edin ve basıncın 300 mm Hg'ya yükselip yükselmediğini kontrol edin. 2. Faringeal aspiratör ucunu hortuma takın. 3. Hastanın ağzını açın. 4. Konveks kenarı ağız tavanına doğru olacak şekilde aspiratör ucunu farenkse kadar sokun (Şekil 9.10). 5. Aspiratör ucu yerine yerleştikten sonra, hortumdaki klempi açın ve aspire edin. 6. Bir kerede 15 saniyeden fazla aspire etmeyin, çünkü aspirasyon ile hava yolundaki oksijen de alınır. 7. Hasta ventile edilip oksijen verildikten sonra, aspirasyon tekrarlanabilir. KISIM 3 KARDİOPULMONER RESÜSİSTASYON NE ZAMAN İLAVE OKSİJEN KULLANMALI? Hipoksiye Neden Olan Durumlar Daha önce de söylendiği gibi hipoksi dokulara yeterli oksijen gitmeme durumudur. Çok tehlikelidir ve devam ederse ölüme yol açar. Bazı doku ve organlar; özellikle kalp, merkezi sinir sistemi, akciğerler, adrenal bezler, böbrekler ve karaciğerin normal çalışması için devamlı olarak belli miktarda oksijene ihtiyacı vardır. Suni solunum ne kadar iyi uygulanırsa uygulansın, ilave oksijen kullanılmazsa, hipoksiden çıkış yavaş ve zor olur. Bu nedenle ATT'nin ne zaman ilave oksijen kullanmak gerektiğini ve bunun nasıl depolandığını ve verme şekillerini bilmesi gerekir. Oksijen Tedavisi Gereken Hastalar Oksijen iki grup hastaya verilmelidir. Spontan nefes alamayanlar ve spontan nefes almakla birlikte yeteri kadar oksijen alamayanlar. Birinci grupta olanlarda vital organlarda, özellikle beyin ve kalpte kısa sürede hipoksi gelişir. Eğer sistemik hipoksi düzeltilmezse birkaç dakika içinde ölüm görülür. İkinci gruptaki hastalarda hipoksiktir. Doku hasarının başlaması ve derecesi solunum yetmezliğinin derecesine bağlıdır. Bu hastalarda gaz değişimi kötüdür ve oksijene ve solunumlarında desteğe ihtiyaçları vardır. ŞEKİL 9.10 Orofarenksin aspiratörle temizlenmesi. sert plastik Hipoksinin erken bulguları taşikardi (kalp hızının çok fazla olması), sinirlilik ve irritabilitedir. Siyanoz geç bulgudur. Hipoksinin düzeltilmesi için en uygun zaman ilk belirti ve bulgular ortaya çıktığı, önemli organlarda hasar olmadan önceki dönemdir. Aşağıdakiler hipoksiye neden olan sık görülen durumlardır: 1. Miyokard enfarktüsü (kalp krizi). Miyokard enfarktüsündeki hipoksi, dokulara oksijenden zengin kan taşınmasının yetersiz olmasına bağlıdır. Genellikle akciğer hasarı, hava yolu tıkanması veya gaz alış verişinde bozukluk yoktur. 2. Pulmoner ödem. Akciğerlerde sıvı birikir ve oksijenin alveollerden kana geçişini engeller. Bazen pulmoner ödem miyokard enfarktüsünden sonra görülür. 3. Akut aşırı uyuşturucu kullanımı. Çok fazla uyuşturucu almış birinde solunum çok kötü olabilir. Seyrek ve yüzeysel nefesler yeterli oksijen sağlamaz. 4. Akciğer yanıkları. Akciğer yanığı buhar, sıcak gaz ve duman inhalasyonuna bağlı görülür. Bu yanıklar lokal pulmoner ödeme neden olarak akciğer dokusunu tahrip ederler. Bu durumda akciğerlerde gaz değişimi bozuktur. 5. Serebrovasküler kaza (inme). Kriz geçirmiş hastadaki hipoksinin nedeni beyinin solunumu iyi kontrol edememesine bağlıdır. Nefeslerin sıklığı ve derinliği pek etkilenmemiş olabilir. 6. Göğüs yaralanması. Hipoksi göğüs kafesine ve alttaki akciğerdeki yaralanma ve bunun yol açtığı ağrıya bağlıdır. 7. Şok. Şok genellikle aşırı kan kaybına yol açan yaralanmalar sonrası görülür. Kanın oksijen taşıma kapasitesi oldukça azalmıştır. 8. Kronik obstrüktif akciğer hastalığı. Akciğerlerin ve hava yollarının uzun zaman bir kronik iritasyonu (sigara içmek veya toksik dumanların inhalasyonu) di- BÖLÜM 9 . VENTİLASYON ALETLERİ VE OKSİJEN TEDAVİSİ rekt akciğer hasarına ve gaz değişiminin kötü olmasına yol açabilir. Nedeni ne olursa olsun hipoksideki hastaya ilave oksijen verilmelidir. Oksijen verilme şekli hipoksinin nedenine ve şiddetine göre değişir. İLAVE OKSİJEN VERİLMESİNİN YAN ETKİLERİ Oksijen, yanmasa veya patlamasa da ateşi arttırır. Oksijenden zengin bir ortamda küçük bir kıvılcım alev olabilir. Örneğin; yanan bir sigara alevlere yol açabilir. Bu nedenle oksijen kullanılırken her çeşit ateş kaynağı uzak tutulmalıdır. Bu uyarı her zaman hatırlanmalıdır. Amfizem gibi bazı akciğer hastalıklarında normal karbondioksit stimülasyonu solunum için yeterli değildir. Bu durumlarda hastanın nefes alması için asıl uyarı, kan oksijen düzeyinin düşük olmasıdır. Kronik akciğer hastalığı olan hastaya oksijen vermek ventilasyonda azalmaya ve sonunda nefes almanın tamamiyle durmasına yol açar. Bu hastalara yüzde 25-30'dan fazla oksijen verirken çok dikkatli olmalıdır ve ATT kronik akciğer hastalığı olan hastada her zaman suni solunum yapmak için hazır olmalıdır. Fakat kardiopulmoner arrest sonrası oksijen düzeyini düşük tutmak düşünülmemelidir. Kardiopulmoner arrest olmuş hasta ölmektedir. Solunum zaten kötü olduğundan, durumu daha kötüleştirecek bir şey olmaz. Bu hastaların verilebilecek en yüksek oksijen miktarına ihtiyaçları vardır. Uzun zaman yüksek dozda verilen oksijen toksik olabilir. Erişken ve çocuklarda pulmoner fibrosis (akciğerlerde nedbe) gelişebilir, yeni doğanda retrolental (optik lensin arkasında) fibroplazi gelişip körlüğe yol açabilir. Fakat erişkin ve çocuklarda pulmoner oksijen toksisitesi günlerce yüzde 50'den fazla konsantrasyonda ve normalden yüksek basınçta oksijen verilirse görülebilir. Kısa süre ile yüksek konsantrasyonda oksijen verilmesi böyle bir hasara yol açmaz, bu nedenle kardiopulmoner arrest olmuş hastaya vermemek için g€çerli bir neden yoktur. Aynı şekilde kardiak arrest olmuş yeni doğanın tedavisinde yük- sek konsantrasyonda oksijen kullanmak için iki neden vardır. Birincisi, eksternal kalp masajı sırasında kalbin pompalama gücü azalmıştır. İkincisi, arrest olan yeni doğanların çoğunda neden oksijen eksikliğidir. Yeni doğanda oksijen eksikliği genellikle oksijenin alveollerden kapillerlere geçmesini önleyen bir hastalığa bağlıdır. Sadece bu nedenler bile, kandan gözlere aşırı oksijen taşınmasını engellemeye yeter. Retrolental fibroplazi de yüksek oksijen konsantrasyonlarının, normalden yüksek basınçta günlerce kullanılmasından sonra gözükür. Bu nedenlerle resüsitasyon sırasında erişkin, çocuk ve yeni doğanda oksijen verilmesinde prensip aynıdır. Arrest olduğunda herkese oksijen verilmelidir. İLAVE OKSİJEN KAYNAKLARI Basınçlı Gaz Silindirleri Hastane dışındaki yerlerde oksijen, genellikle çeşitli büyüklükteki çelik silindirlerde basınçlı gaz şeklinde bulundurulur. Acil tedavide en sık kullanılanlar E ve M silindirleridir (Şekil 9.11 ve 9.12). İnç kareye 2,000-2,300 poundluk (PSI) basınç ile doldurularak, E tipi 650 litre, M tipi 3000 litre oksijen taşır. E tipi silindirler veya daha küçük olanlarda yoke tipi basınç regülatörü kullanılır (Şekil 9.13). Oksijen silindirine başka bir gaz için olan basınç regülatörü bağlanmasını önlemek için yoke tipinde güvenlik indeks bağlantıları vardır (Şekil 9.14). Bu sistemde yoke üzerinde birden fazla çıkıntı vardır ve gaz silindirleri ile güvenli bir bağlantı olması için bunların silindirdeki bağlantı yerindeki deliklere uyması gerekir. Çıkıntı ve deliklerin değişik gazlara göre ayarlanması kabul edilmiş akısal standartlara göre yapılır. Belli bir gaz silindirinin belli düzende ve sayıda çıkıntısı vardır. Birden fazla gaz silindiri aynı anda kullanıldığında, örneğin nitrojeninki oksijene takılamaz çünkü uymayacaktır. E tipinden daha büyük silindirlerin gaz çıkış valfleri vardır (Şekil 9.12). Bu çıkışların iç ve dış çapları silindirdeki gaza göre değişir. Bu nedenle bir silindire onun için yapılandan başka bir düzen- KISIM 3 KARDİOPULMONER RESÜSİSTASYON leyici valf takılmaz. Büyük silindirler için olan bu güvenlik sistemi Amerikan Standart Sistemi olarak bilinir (Şekil 9.15). Bu güvenlik araçlarının amacı bir düzenleyici vananın yanlışlıkla başka bir gaz silindirine (örneğin oksijen yerine nitrojen veya karbondioksite) takılmasını önlemektir. Regü1atörler İçindekiler basınçlı olduğundan basınçlı gaz silindirleri dikkatle kullanılmalıdır. Regülatörler silindirlere tam olarak oturmalıdır. Gevşek kalmış bir regülatör veya bir delik silindiri öldürücü bir füzeye dönüştürebilir. Basınç Regülatörleri Oksijen silindirindeki gazın basıncı tıbbi olarak kullanılması için çok yüksektir. Tıbbi açıdan ŞEKİL 9.12 M tipi oksijen silindirinde. Amerikan Standart Güvenlik Sistemi'ne uygun gaz çıkışı vanası vardır. kullanmak için basıncı uygun seviyeye, 40-70 PSI'e düşürür. Silindirdeki basınç kullanılabilir düzeye düşürüldükten sonra, gazı hastaya verebilmek için gerekli son bağlantılar iki yoldan biri ile olur: 1. Bir ventilatör veya resüsitatörden çıkan vidalı tıkacın girebileceği bir bağlantı. 2. Verilen gazın dakikada litre olarak ölçülme sini sağlayacak akım ölçer. Flowmetreler (Akımölçerler) ŞEKİL 9.11 Güvenlik indeks sistemi bağlantısı ve gaz çıkışı ile E tipi oksijen silindiri. Akımölçerler genellikle acil aletlerin üzerindeki basınç düzenleyicilerin üzerine sabit olarak yerleştirilmişlerdir. En sık kullanılan akımölçerler basınç ayarlı akımölçerler ve Bourdon akımöl- BÖLÜM 9 . VENTİLASYON ALETLERİ VE OKSİJEN TEDAVİSİ ŞEKİL 9.13 Yoke bağlantısı küçük oksijen tüplerinde kullanılır. ŞEKİL 9.15 Büyük bir yüksek basınçlı silindire, azaltma vanasını takmak için kullanılan tipik bir Amerikan standart bağlantısı. Çünkü bu boncuk sadece gelen gazın basıncını ölçer. Bu akımölçerler yer çekiminden etkilenirler ve mutlaka dik pozisyonda tutulmalıdırlar (Şekil 9.16). Bourdon göstergeli Akımölçerler: Bunlar yer çekiminden etkilenmedikleri ve her pozisyonda kullanılabildikleri için acillerde en çok kullanılan akımölçerlerdir. Bunlar aslında akım hızını ölçmeye ayarlanmış basınç göstergeleridir (Şekil 9.17). En büyük dezavantajları tüplerde herhangi bir kıvrılma olduğunda daha yüksek bir basınç göstermeleri ve bunu belirleyememeleridir. Nemlendirme ŞEKİL 9.14 Silindirlerde güvenlik sistemi. Değişik gazlar için değişik indeksler vardır. çerdir. Basınç-ayarlı Akımölçerler: Basınç ayarlı akımölçerlerde işaretli bir tüp içinde küçük bir boncuk vardır. Tüpün içindeki akıma göre bu boncuk yukarı çıkar. Gaz akımı boncuğun alt tarafında iğneli bir valf ile kontrol edilir. Gazın gelişini engelleyen bir durum (ör: hortumların kıvrılması) boncuğun aşağı düşmesine neden olur. Silindirden gelen oksijen çok kurudur. İçinde hiç su buharı yoktur. Bu nedenle oksijen verirken hastanın mukozalarının kurumasını önlemek için nemlendirme çok önemlidir (Şekil 9.18). Burun, ağız ve akciğerlerde mukozaların aşırı kuruması solunumu zorlaştırır. Nemlendirici sistemlerinde su olduğundan kolayca kontamine olup, enfeksiyon kaynağı haline gelebilirler. Bu nedenle eğer ambulansta kullanılıyorlarsa, temiz tutulmalı ve sık sık değiştirilmelidir. Oksijen Silindirlerinin Değiştirilmesi Bir oksijen silindirinin içindekiler tükenmeden KISIM 3 KARDİOPULMONER RESÜSİSTASYON önce ne kadar süre ile kullanılabileceğini hesaplamada birçok metod kullanılır. Kullanılan tamamiyle boşalmadan önce dolu ile değiştirmek için hazırlıklı olunmalıdır. Genellikle bir silindir basınç göstergesindeki 0 PSl üzerindeki belli bir düzeyde (genellikle 200 PSI) değiştirilmelidir. Bu güvenlik miktarı olarak isimlendirilebilir. O anda olan basıncı, dakikada litre olarak akımı ve güvenlik miktarını bilen ATT silindirde ne kadar oksijen kaldığını hesaplayabilir. Kullanıldıktan sonra silindirde kalanı hesaplamanın bir başka yolu Tablo 9.1'de gösterilmiştir. OKSİJEN VERİLMESİNDE KULLANILAN ALETLER Nazal Kanü1 Nazal kanül (Şekil 9.19) ile oksijen hastanın burun deliklerine uyan iki ince tüp ile verilir. Eğer akım dakikada 5-8 litreye ayarlanırsa, solunan oksijen konsantrasyonunun yüzde 35-50 arasında tutmak mümkün olur. Nazal kanül ile burun deliklerine kuru hava verildiğinden, uzun süre kullanılacaksa, mukozanın kuruyup hasar görmesini önlemek için nemlendirme şarttır. Bu şekilde uzun süre oksijen verilecekse akımölçere bir nemlendirici eklemek iyi olur. Daha çok ağızdan ŞEKİL 9.16 Büyük bir gaz silindirine bağlanan basınç ayarlı akımölçerler dakikada 0-15 litre oksijen akımını ayarlar. ŞEKİL 9.17 Küçük bir gaz silindirine yoke bağlantısı ile takılan Bourdon göstergeli akımölçer dakikada 0-15 litre oksijenin akımını ayarlar. ŞEKİL 9.18 Bourdon göstergeli akımölçer/basınç ayarlayıcıya nemlendirici eklenmiştir. Nemlendirme ile burun, ağız ve akciğer mukozasının aşırı kuruması önlenir. BÖLÜM 9 . VENTİLASYON ALETLERİ VE OKSİJEN TEDAVİSİ nefes alan veya burnunda tıkanıklığı olan hasta bu şekilde oksijen verilmesinden pek fayda görmez. Basit Yüz Maskeleri Basit yüz maskelerinde (Şekil 9.20) ince bir giriş deliği ve başa takmak için elastik bir bant vardır. İki taraftaki delikler fazla gazların, özellikle nefes verme sırasında, çıkışını kolaylaştırır. Bebek ve çocuklara göre de olmak üzere değişik büyüklükte yüz maskeleri vardır. Bütün maskeler yüze aynı şekilde takılır. Tepe buruna, taban alt dudak ve çene arasındaki oluğa oturur. Dakikada 6-10 litrelik akımla inspire edilen oksijen yoğunluğu yüzde 35-60 arasında tutulabilir. Uzun süre kullanılırsa nazal kanüllerde olduğu gibi nemlendirme şarttır. Maske ve Balon Sistemi Maske ve balon sisteminde (Şekil 9.21) maske yüz maskeleri gibidir. Fakat bu sistemde oksijen, maskeye bağlı balona tek yönlü valf sistemi olan bir hortum ile gelir. Bu sisteme bazen tekrar geri dönüşsüz maske ve ambu sistemi de denir. Maskedeki valf çıkarılırsa, sistem kısmen tekrar nefes alınabilen maske ve balon sistemine dönüştürülür (Şekil 9.22). Bu sistem ile alınan havadaki oksijen miktarı yüzde 60'ın üzerinde tutulabilir. Akım hızı yoktur. Gaz akımı inhalasyon sırasında balonun tamamiyle sönmesini önleyecek düzeyde tutulur. Bebek ve çocuklarda her ŞEKİL 9.19 Nazal kanül ile yüzde konsantrasyonunda oksijen verilebilir. nefeste alınan hava miktarı daha az olduğundan daha küçük balon gerekecektir. Maske üzerindeki deliklerdeki kapakçıklar tek yönlü çıkış yolu olarak çalışırlar. Bu kapaklar oda havasının alınıp oksijen yoğunluğunu azaltmasını önler. Gerekirse bu valfler çıkarılabilir. Uzun süre kullanılacaksa nemlendirme gerekir. Venturi Maskeleri Venturi Maskesi, standart yüz maskesine bağlanmış bir tüp aracılığı ile belli miktarda oksijen sağlayan maskelerdir (Şekil 9.23a ve b). Oksijen getiren tüp maskeye girmeden önce, gelen oksijen Tablo 9.1 Silindirdeki Akımın Süresinin Hesaplanması (Dakika olarak) Formül = (Göstergedeki basınç (PSI) - Güvenlik Miktarı) x Faktör = Akım süresi (dakika olarak) Akım Hızı (dakikada litre olarak) Değişik oksijen silindirleri için faktörler: D 0.16 E 0.28 G 2.41 H ve K 3.14 M 1.56 Emniyetli güvenlik miktarı 200 PSl'dır. Örnek: M silindiri. gösterge basıncı 1200 PSI, güvenlik miktarı 200 PSI,akım 5 litre/dakika. Bu silindir ne kadar süre yeter? Çözüm = (1.200-200) x 1.56 = 5 35-50 1560 = 312 dakika(veya 5 saat 12 dakika.) 5 KISIM 3 KARDİOPULMONER RESÜSİSTASYON ŞEKİL 9.20 Basit bir yüz maskesi. ŞEKİL 9.22 Nefes alma olmayan ve kısmen tekrar nefes alınan balon-valf-maske sistemleri. 1. Şişirilebilen ve sönebilen bir balon. 2. Çıkışı oksijen akımına bağlayan bir valf ve maske ve balon arasında bir bağlantı. 3. Yüz maskesi. ŞEKİL 9.21 Tek yönlü valfi olan balona bağlı basit yüz maskesi. Eğer valf çıkarılırsa. kısmi tekrar nefes alma sistemi kurulur. konsantrasyonunu ve belli sürede hastaya verilen gaz hacmini ayarlayan bir aletin içinden geçer. Venturi maskeleri genellikle ayarlanmışlardır. Fakat bunlar kesin değildir. Uzun süre kullanılacaksa nemlendirme gerekir. Avantajları fazla miktarda ve kontrollü konsantrasyonda oksijen sağlanabilmesidir. Özellikle kronik obstrüktif akciğer hastalığı olan hastalarda yararlıdır. Erişkin için olan resüsitatörlerin balonunda yaklaşık 1200-1600cc gaz bulunur. Çocuklar için olan balonlarda 500-700cc, bebekler için olanlarda 150-240cc gaz bulunur. Bugün kullanımda olan balon-maske resüsitatörleri yüzde 100'e yakın oksijen verebilecek yedek parçalara sahiptir. Bu yedek parçalar olmadan yüzde 50'nin üzerinde oksijen verebilmek güçtür. Balon-maske resüsitatörünün oksijen girişi ince bir tüp ile oksijen silindirine bağlanır. Bu sistem spontan nefes alan, fakat yeteri kadar hava alamayan hastaya yardım etmek için kullanılır. Bu sistemi kullanan ATT balonu hasta nefes alırken sıkmalı ve nefesin hızının ve derinliğinin daha normal olmasını sağlamalıdır. Sistemin kontrolü ATT'dedir. Balon ve Maskeli Resüsitatörler Oksijen Sağlayan Mekanik Ventilasyon Araçları Bütün balon-maskeli resüsitatörlerin şu ortak noktası vardır (Şekil 9.24): Oksijen sağlayan mekanik ventilasyon araçları esas olarak iki tiptir. Otomatik ve manuel. En BÖLÜM 9 . VENTİLASYON ALETLERİ VE OKSİJEN TEDAVİSİ - ŞEKİL 9.24 Yüksek konsantrasyonda oksijen vermek için ilave yapılmış balon-maske resüsitatörü. ŞEKİL 9.23 (a) Tipik venturi maskesi. (b) Venturi maskesinin fonksiyonunun şematik gösterilmesi. Oksijen verilirken her nefes ile aynı zamanda oda havası da girer. Giren oda havasının miktarı bu havanın girdiği deliklerin çapına bağlıdır. sık kullanılanları intermittan pozitif basınçlı solunum (IPPB) araçları, ihtiyaca göre veren resüsitatörler (Şekil 9.25) ve resüsitatör inhalatörlerdir. Suni solunum için, özellikle eksternal kalp masajında ATT otomatik resüsitatör kullanmamalıdır. Kapalı kalp masajı bu araçlarda nefes almayı durdurur ve ventilasyon bozulur. Federal kurallar ambulansta kullanılan resüsitatörlerin elle kontrol edilmesini ,gerektirir. Elle kullanılan resüsitatörlerin suni solunum için veya eksternal kalp masajı ile birlikte kullanılmalarını mümkün kılan yüksek akım hızları vardır. Bu sistemlerin çoğu spontan nefes alan fakat oksijene ihtiyacı olan hastalara yardım için kullanılır. Elle kontrol edilen oksijen sağlayan resüsitatörlerin sağlaması gerekenler: 1. Dakikada 40 litrelik akım hızı sağlamak ve yaklaşık 50 cm. su basıncında açılan güvenlik valfi olması (ATT bu kadar yüksek akım hızında gelişebilecek mide distansiyonuna karşı tedbirli olmalıdır). 2. Yüzde 100 oksijen sağlamak. 3. Çeşitli koşullarda çalışabilmek. 4. Manuel kontrolü sabit tutacak bir sistemi olmak, böylece ATT ellerini hastanın başını büküp, maskeyi sabit tutmak için kullanabilir. Hastanın uygun şekilde ventilasyonu için gereken basınç hastanın vücudunun büyüklüğüne, akciğer hacmine ve akciğerlerinin durumuna göre değişir. Akciğer hastalığı olan hastanın verilen miktarı alabilmesi için, normal akciğerli hastadan daha yüksek basınca ihtiyacı vardır. Bu resüsitatörleri kullanırken ATT’nin sorunu, balon maske sisteminde de olduğu gibi, maskeyi hastanın yüzüne iyice oturtmaktır. Pratikle ve tekniği iyi uygulayarak bu sorun halledilir. Bu aletler tehlikeli de olabilir. Fakat yararlı oldukları için anlatılmıştır, ATT'nin kullanması için yeterli eğitim görmesi gerektiği vurgulanmalıdır. KISIM 3 KARDİOPULMONER RESÜSİSTASYON ATT Sizsiniz... 1. 2. 3. 4. ŞEKİL 9.25 resüsitatör. isteğe göre oksijen sağlayan Ağızdan maskeye solunumun ağızdan ağıza solunumdan ne üstünlüğü vardır? Hastanın şuuru kapalı ve suni hava yolu gerekiyor. Orafaringeal hava yolu mu yerleştirirsiniz? Neden? Hipoksi nedir? Hipoksinin erken belirtileri nelerdir? Nasıl düzeltilir? Kronik obstrüktif akciğer hastalığı olan hastaya yüzde 25-30'dan fazla oksijen konsantrasyonunda hava vermek niye tehlikelidir?