“İbn Haldun Pozitivizmin öncüsü değil alternatifidir” Ünlü düşünür İbn Haldun, 28-29 Eylül tarihlerinde Bağcılar Holiday İnn Otel’de uluslararası sempozyum düzenlendi. Sempozyum sonunda Sempozyum Bilim ve Danışma ve İcra Kurulu tarafından açıklanan Sonuç Bildirgesi’nde, “İbn Haldun’un pozitivizmin öncüsü değil alternatifi olduğu” ifade edildi. Bağcılar Belediyesi ile Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi ve İstanbul Araştırma ve Eğitim Vakfı (İSAR) tarafından ortaklaşa düzenlenen 17 ülkeden 41 konuşmacının sunum yaptığı “Uluslararası İbn Haldun Sempozyumu” başarıyla tamamlandı. Dünyaca ünlü bilim adamı Prof. Dr. Şerif Mardin ve 2005 yılında dünyanın en önemli 100 entelektüeli arasında 73. sırada yer alan Afrika Çalışmaları Birliği Başkanı Ali Mazrui’nin yanı sıra dünyaca tanınmış akademisyen, tarihçi, sosyolog, yazar ve gazetecilerin katıldığı sempozyuma yoğun katılım oldu. Sempozyum, klasik kaynaklarımızdan beslenerek Batı’ya entelektüel bağımlılıktan kurtulmak, Avrupa-merkezci pozitivist sosyal teorilerin hakimiyetinden sıyrılarak alternatifler üretmek ve düşünce geleneğimizde bir müddet sekteye uğrayan İbn Haldun’cu yaklaşımı canlandırıp, güncel sorunlara uygulayarak geliştirmek yolunda önemli bir adım teşkil etti. Toplam 9 oturumla tamamlanan sempozyumun İbn Haldun’un düşüncelerinin ve sosyal olayları tahlil yöntemlerinin günümüz dünyasında işlevsel hale getirilerek, tüm sosyal eğitim ve araştırma alanlarında uygulamaya konulması için somut öneriler de getirildi. Sempozyum Sonuç Bildirgesi’nde şu ifadelere yer verildi: Bağcılar Belediyesi, İstanbul Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi ve İstanbul Araştırma ve Eğitim Vakfı (İSAR) tarafından ortaklaşa düzenlen “Siyaset ve İktisat Arasında Medeniyet: Uygulamalı İbn Haldunculuğa Doğru” başlıklı 3. Uluslarası İbn Haldun Sempozyumu, 27-28 Eylül 2013 tarihlerinde başarıyla gerçekleştirilmiştir. Sempozyum, klasik kaynaklarımızdan beslenerek Batı’ya entelektüel bağımlılıktan kurtulmak, Avrupa-merkezci pozitivist sosyal teorilerin hakimiyetinden sıyrılarak alternatifler üretmek ve düşünce geleneğimizde bir müddet sekteye uğrayan İbn Halduncu yaklaşımı canlandırıp, güncel sorunlara uygulayarak geliştirmek yolunda önemli bir adım teşkil etmiştir. İki gün boyunca toplam dokuz oturumla ve yoğun izleyici katılımıyla gerçekleştirilen sempozyumda, İbn Haldun’un düşüncelerinin ve sosyal olayları tahlil yöntemlerinin günümüz dünyasında işlevsel hale getirilerek, tüm sosyal eğitim ve araştırma alanlarında uygulamaya konulması için somut öneriler getirilmiştir. Türkiye’nin önde gelen sosyal bilimcilerinden Şerif Mardin, Ali Mazrui’yi takdim konuşmasında Batı ve İslam epistemolojilerinin arasındaki farkı açıklarken, Batı’da başarının güç ve zenginlik ile ölçüldüğünü, İslam dünyasında ise bunların ötesinde sonsuz bir hayat tahayyülü olduğunu ve İbn Haldun’un da teorilerini bu sonsuz hayata gönderme yaparak inşa ettiğini belirtti. “TÜRKİYE İSLAM DÜNYASINA LİDERLİK ETMELİ” Mazrui ise, İbn Haldun’a referansla, küresel değişimlerin Türkiye’yi yakın gelecekte İslam dünyasına liderlik etmeye zorladığını ifade ederek, bu bağlamda Türkiye’nin küresel yerini sorgulayıp yeni sorumluluklar alması gerektiğinin altını çizdi. İbn Haldun’un devlet teorileri ışığında, Osmanlı Devleti’nin çözülmesinden sonra o coğrafyanın birlik ihtiyacı çektiğini ve Türkiye’nin bunu sağlama konusunda gecikmiş olduğunu ifade eden Mazrui, Türkiye’nin günümüzde Afrika üzerinde hala devam eden etkisine de işaret ederek, bu etkinin Osmanlı Devletinin vaktiyle adalete dayalı olarak kurmuş olduğu iktisadi, siyasi ve hukuki sistemden kaynaklandığını belirtti. Sempozyumdaki sunumlar, İbn Haldun’un günümüzde yaygın olarak kabul edildiğinin aksine, mevcut pozitivist sosyal bilimlerin öncüsü değil alternatifi olacak bir sosyal bilim anlayışı ortaya koyduğunu özellikle iktisat ve siyaset alanından çarpıcı örneklerle gösterdi. Bilim kurulu başkanı Recep Şentürk konuşmasında İbn Haldun’u mevcut sosyal bilimlerin öncüsü olarak sunmanın aslında övgü olmadığını, çünkü öncülerin ve ilk modellerin günümüzde müzeleştirilerek, işlevsiz olarak algılandığını, oysa İbn Haldun’un düşüncesinin günümüz problemlerine çözüm üretecek kapsam ve derinlikte olduğunu vurguladı. Şentürk, bu iddiayı ispatlamanın yolu olarak uygulamalı İbn Haldunculuk yaklaşımını benimsediklerini ve sempozyumdaki bütün tebliğlerin bu yaklaşımın güncel ekonomik, siyasi, dini ve kültürel sorunların çözümünde nasıl uygulanacağına dair olduğuna dikkat çekti. “İBN HALDUN REALİST VE AMPRİSTTİR” Katılımcıların da işaret ettiği gibi; İbn Haldun tarihe ya da dünya coğrafyasının bir bölümüne hapsedilebilecek bir düşünür olmayıp; tarih ve sosyoloji gibi bilim dallarının biriyle de sınırlanamaz; tam tersine değişik disiplinlerdeki bilim insanlarının ilgi alanına girip disiplinlerarası çalışmalara konu olmalı ve çalışmalar Mukaddime ile sınırlı kalmayıp, düşünürün tasavvuf ve fıkıh ile ilgili eserleri de bilim insanları tarafından keşfedilmeli ve değerlendirilmelidir. İbn Haldun realist ve ampiristtir ama bu onun bazılarının iddia ettiği gibi pozitivizmin, Marksizm ya da sosyalizmin ‘öncüsü’ olduğu manasına gelmez. İbn Haldun’un ideolojik ya da yöntem olarak batılı sosyal bilimlerin ‘öncüsü’ olması söz konusu değildir çünkü Batılı sosyal bilimler materyalist ideoloji üzerine inşa edilmişken, İbn Haldun’un teorileri İslami varlık ve bilgi anlayışı ve özellikle de fıkıh üzerine inşa edilmiştir. Şerif Mardin’in de işaret ettiği gibi insanı, toplumu ve dünyayı ele alırken sonsuz bir hayatı esas alan bir metafizikten ilham alır. “REAGAN İBN HALDUN’DAN İLHAM ALDI” Katılımcıların yoğun ilgisiyle gerçekleşen sempozyumda özellikle soru cevap bölümlerinde ortaya çıkan bir önemli gerçek de, İbn Haldun’un İslam düşünce geleneğinin bir ‘istisnası’ değil ‘kuralı’ olduğudur. Tarih bilimi çığır açan her büyük düşünürün, kendi zamanının entelektüel ve sosyo-ekonomik şartlarının sağlamış olduğu fikri ortamda yeşerdiğini, o iklimin bir ürünü olduğunu öğretir. İbn Haldun da İslam düşünce ve ilim geleneğin bir parçasıdır; öncüleri ve takipçileri vardır. İbn Haldun’un özellikle Osmanlı takipçileri üzerine yapılan oturumda, onun birden parlayıp kaybolan bir yıldız olmadığı, günümüzde pek bilinmese de, bu geleneğin sürekli olduğunun altı çizilmiştir. Sempozyumun aynı derecede önemli bir başka mesajı da, İbn Haldun’un teorilerinin evrensel olduğudur. Katılımcılar sunumlarında, İbn Haldun’un ekonomi ve siyaset üzerine olan teorilerinin Hindistan, Libya, hatta Amerika gibi ülkelerdeki güncel ve tarihi olguları anlamada kullanılabileceğini göstermişlerdir. İbn Haldun’un geliştirmiş olduğu kavram ve metotlar işlevselliklerini hala korumaktadır; sadece bu tanımlar altında kastedilen sosyal gruplar, süreçler ve yapılar değişmiştir. Aynı şekilde oturumlarda tartışıldığı üzere, İbn Haldun’un genelde yüzeysel bir şekilde ‘milliyetçilik’ olarak anlaşılan ‘asabiye’ kavramı da günümüzde Arap Baharı ve Gezi Parkı gibi sosyal olayların incelenmesinde kullanılabilir. Batı kaynaklı teorilerin öngöremediği bu hareketler, katılımcılar tarafından eski tarz ‘asabiye’lerin çözüldüğü, yeni ‘asabiye’ formlarının oluştuğu şeklinde açıklandı ve İbn Haldun’un bu gibi olaylara getirdiği analitik yaklaşımdan, siyasetçilerin mutlaka istifade etmesi gerektiği belirtildi. Sempozyumda, İbn Halduncu yaklaşımla paranın değer kaybetmesi üzerine piyasaların nasıl hareket edeceği, vergi oranlarına göre devlet gelirinin nasıl düzenlenebileceği tartışıldı, siyaset ve ekonomi dünyasının piyasa hakkındaki bu değerlendirmelere özellikle itibar etmesi gerektiğinin altı çizildi. A.B.D. eski Başkanı Ronald Reagan gibi siyasetçilerin de İbn Haldun’un ekonomik teorilerinden ilham almış olduğu hatırlatıldı. Sempozyumda, günümüzde medeniyetler çatışması yaklaşımına alternatif olarak, İstanbul Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Medeniyetler İttifakı Enstitüsü gibi, İbn Halduncu yaklaşımla yüksek lisans ve doktora düzeyinde medeniyet araştırmaları yapılan eğitim ve araştırma kurumlarının yaygınlaştırılması gerektiğine vurgu yapıldı. İbn Haldun’a olan ilginin, geniş İslam coğrafyası ve dünya çapında artarak devam edebilmesi için birçok öneri de dile getirildi. Bunlar arasında dikkati çekenler şunlardır: - Sempozyum bildirilerinin hem akademik hem de popüler bir formatta yayınlanıp hem konunun uzmanı akademisyenlere hem de gündelik hayatımıza yön veren siyasetçi, yönetici, eğitimci ve sanatçıları da içine alan geniş kitlelere ulaştırılması; - Daha sonraki sempozyumlarda İbn Halduncu yaklaşımla, iktisat ve siyaset yanında medeniyetin somut diğer boyutlarının da tartışılması; - Yerel yönetimlerin sosyal politikalar üretirken İbn Haldun’dan istifade etmeleri; - İbn Haldun konferanslarının, İbn Haldun için önemli olan coğrafyalarda, -örneğin Tunus’tayapılmaya devam edilmesi. - İbn Haldun külliyatının çeşitli dünya dillerinde güncel çevirilerle tekrar basılması ve özellikle Mukaddime’nin gölgesinde kalan diğer eserlerinin de tercüme edilerek yayınlanması. - İbn Halduncu yaklaşımla güncel meseleleri araştıracak merkez ve enstitüler kurularak, yürütülecek araştırmaların desteklenmesi ve öğrenciler yetiştirilmesi. - Uygulamalı İbn Haldunculuk yaklaşımı ile ilgili çalışmaların yayınlanacağı uluslar arası hakemli bir dergi çıkarılması.