ULUSLARARASI ANDLAŞMALARA ARDıLLIK VE İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMELERİ Mahmut GÖÇER * Yakın yıllarda, çok uluslu bir yapıya sahip olan Sovyet Sosyalist Bloku devletleri­ nin parçalanması, çok sayıda bağımsız yeni devletin ortaya çıkmasına yol açmış ve bu gelişme, devletlerin anlaşmalara ardıllığı sorusunu yeniden tartışma konusu yapmıştır. Bu tartışmalar özellikle insan hakları sözleşmelerine ardıllık bakımından özel bir dü­ zenleme gerekip gerekmediği noktasında yoğunlaşmıştır. Özellikle de insan hakları söz­ leşmelerine otomatik ardıllık tezi, öğretide savunulduğu gibi uluslararası uygulamada da destek görmektedir. Bu çalışmanın amacı, bu tür sözleşmelerin ardıllık bakımından ne ölçüde farklı bir çözüm gerektirebileceğini incelemektir. Anahtar Sözcükler: Uluslararası hukuk -ardıllık- insan hakları soz'les,meiferı GİRİş Merkezi ve Doğu Avtupa'da komünist ve totaliter rejimIerin çöküşü, komü­ nist ideolojinin görünüşte sildiğİ etnik ayrılıkların ve ulusçuluk duygularının yeniden canlanmasına yol açmış ve bu gelişme özellikle federal ve çok uluslu niteliklerinden ötürü Sovyetler Birliği ve Yugoslavya gibi devletlerin parçalan­ masına sebep olmuştur. Çok sayıda yeni devletin ortaya çıkmasına sebep olan bu gelişme, siyasal bakımdan doğurduğu belirsizlikler bir yana, uluslararası hukukun en tartışmalı problemlerinden birini yani devletlerin andlaşmalara ardıllığı sorununu yeniden gündeme taşımıştır. Devletlerin andlaşmalara ardıllığı konusunu kodifıye eden 1978 Viyana Söz­ leşmesi'nin ne ölçüde uluslararası teamül hukukunu yansıttığı ve devletlerin bu konudaki genel eğilimleriyle örtüşüp örtüşmediği sorunlarının ötesinde, tartış­ malar insan hakları sözleşmelerinin ardıllık bakımından özel bir düzenleme ge­ rektirip gerektirmediği noktasında yoğunlaşmıştır. Aslında bu sorun, genel ola­ rak Andıaşmalar Hukuku 'nun insan hakları sözleşmelerine uygulanmasının or­ taya çıkardığı güçlüklerden sadece birini oluşturmaktadır. i Bu anlamda • Yrd. Doç. Dr., Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi. i Genelolarak bu konudaki tartışmalar için bkz. E. Suy, "Droit des traites et droits de \'homme", Meıanges Mos/er, Springer-Verlag, 1983, s. 935-947; H. Golsong, "Faut-il interpreter la Convention au-dela de la Convention de Vienne": R. Macdonald et autres, "The European System for the protection of Human Rights", Nishoff 1993, s. 140. Amme İdaresi Dergisi, Ci/ı 35 Sayı 4 Aralık 2002, s. 1-15. 2 Amme İdaresi Dergisi Andıaşmalar Hukuku her ne kadar insan hakları sözleşmelerine genelolarak uygulanabilir bir nitelik taşısa da, bu sözleşmeler bakımından uygulanması ö­ zellikle çekinceler, andıaşmaların yorumu ve sona ermesi konularında güçlükler yaratmaktadır (Suy, 1983: 935). Gerçekten de, "normatif' çok taraflı andıaşmalar kategorisi içinde yer alan insan hakları sözleşmeleri diğer çok taraflı andlaşmalara göre önemli bir özellik arz etmektedir. Bu özellik söz konusu sözleşmelerin devletlere empoze ettiği yükümlülüklerin niteliğinden kaynaklanmaktadır. Zira, bu tür sözleşmeler karşı­ lıklı hak ve çıkarları gözeten yükümlülükler değil, fakat karşılıklılık ilkesinin geçerli olmadığı objektifyükümlülükler empoze etmektedirler-l Klasik uluslara­ rası hukukun temelinde bulunan karşılıklılık ilkesine bu sözleşmelerin uygu­ lanması bakımından yer olmaması, bu sözleşmelerin uygulanmasını denetle­ mekle görevli uluslararası denetim organlarını bazı bakımıardan Andıaşmalar Hukuku'nun getirdiği genel çözümlerden uzaklaşmaya götürmüştür. Bu bakımdan devletlerin insan hakları sözleşmelerine ardıllığı konusunda da, bu sözleşmelerin arzettiği özelliklerin, uluslararası örgütlerin ve devletlerin uy­ gulamaları ışığında, ne ölçüde farklı çözümler getirebileceğini incelemenin ye­ rinde olacağını düşünüyoruz. Zira her ne kadar, Devletlerin Andlaşmalara Ardıl Olmasına İlişkin 1978 Viyana Sözleşmesi ardıllık konusunda kesin ve açık ya­ nıtlar getirmiş olsa da, söz konusu Sözleşme'nin, çok geç yürürlüğe girmiş ol­ masının ve çok sınırlı sayıda devlet tarafından onaylanmış olmasının da göster­ diği gibi/ bütün hükümleri bakımından uluslararası teamül hukukunu yansıtma­ dığı uluslararası toplum tarafından genellikle kabul edilmekte ve uygulanan u­ luslararası hukukta ardıllık konusunda belirsizlikler bulunmaktadır (DinhlPail1ier/Pellet, 1999: 546; Pazarcı, 1997: 32). Bu durum 1978 Viyana Sözleşmesi'nin uluslararası toplumda ve öğretide eleştirilerle karşılaşmasına yol açmış ve özellikle de bazı hükümleri bakımından, operasyonel değeri hakkında kuşkular uyanmıştır. Bu eleştiriler daha çok iki nokta üzerinde yoğunlaşmıştır. Bir defa, hareket noktası olarak, sömürgeciliğin tasfiyesi ve self­ determination ilkesini temel alan söz konusu Sözleşme'nin temel amaçlarından biri, sömürgelikten kurtulup "bağımsızlığa yeni kavuşan devletlerin" egemen­ liklerini koruyarak, bu devletler yararına ayrıcalıklı bir durum yaratmaktır. 4 Bu­ nu gerçekleştirmek için Sözleşme, ardıl devletleri iki gruba ayırarak, "bağımsız­ lığa yeni kavuşan devletler" için "iletilmezlik" ilkesini yani, bu tür ardıl devlet­ lerin önceki devleti bağlayan andlaşmalarla bağlı olmamaları, daha doğrusu Uluslararası insan haklan sözleşmelerinin bu özellikleri hakkında bkz. K. Vasak, "Le droit international des droits de l'homme", Recueil des Cours de l'Academie de Droit International (ReADI), 1974, s. 407-409. 3 Söz konusu Sözleşme 6 Kasım 1996 tarihinde yürürlüğe girmiş ve 17 devlet tarafından onaylanmıştır. 4 Gerçekten de, 1960'h yıllarda uluslar arası düzende önemli bir yeri bulunan self-determination ilkesi, B.M. Andıaşması (madde I, paragraf2)'nin ardından, 1978 Viyana Sözleşmesi'nin başlangıç kısmında açıkça a­ tıfta bulunulan bir ilke olarak, bu Sözleşme'nin kodifikasyon çalışmalarını önemli ölçüde etkilemiştir. 2 Uluslararası Andlaşmalara Ardıllık ve İnsan Hakları Sözleşmeleri 3 kendileri isterlerse önceki devletin andlaşmalarıyla bağlanabilmelerini öngör­ müştür. Dolayısıyla ayrılma veya birleşme yoluyla oluşan yeni devletlerin andlaşmalara ardıllığı durumu üzerinde yeterince derin bir inceleme yapılama­ mış ve Sözleşme bu tür yeni devletlerin, ilke olarak, önceki devletin andlaşmalarıyla bağlı olacaklarını yani devamlılık ilkesini kabul etmiştir. Oysa ki, Sovyetler Birliği'nin Yugoslavya'nın veya Çekoslovakya'nın parçalanıp da­ ğılması ve yeni devletlerin oluşması, veya Almanya'nın birleşmesi, bu tür yeni devletlerin andlaşmalara ardıllığı sorununun ne kadar önemli olduğunu ve as­ lında ardıllık sorununun güncel boyutunu bu tür durumların oluşturduğunu göz­ ler önüne sermektedir. Zira sömürgelikten kurtulma ve bağımsızlığına kavuşma süreci, 1978 Sözleşmesi 'nin kabul edildiği tarihlerde zaten sona ermek üzere o­ lan bir süreçti. İkinci olarak, 1978 Viyana Sözleşmesi, "bağımsızlığa yeni kavuşan devlet­ ler" lehine benimsenen "iletilmezlik ilkesi"ne bir istisna olarak ortaya atılan ve kodifikasyon çalışmaları sırasında geniş bir şekilde tartışılan, "normatif' veya "genel" çok taraflı andlaşmalara ardıllık konusunda özel bir düzenleme düşün­ cesini bir pozitif hukuk çözümü olarak kabul etmemiştir. Dolayısıyla, kodifikasyon çalışmaları sırasındaki tartışmalara ve önerilere rağmen, "norma­ tif' andıaşmalar kategorisi içinde yar alan insan hakları andlaşmalanna ardıllık konusunda, bu tür andıaşmaların özellikleri gözardı edilerek, Viyana Sözleşme­ si'nce farklı bir çözüm kuralı benimsenmiştir. Bu durum, tüm hükümleri bakı­ mından zaten genel bir teamül hukukunu yansıtmadığı kabul edilen 1978 Viya­ na Sözleşmesi'nin içinde insan hakları sözleşmelerinin de yer aldığı normatif andıaşmalar kategorisi bakımından öngördüğü rejimin öğretide eleştirilmesine ve uluslararası uygulama ile çelişmesine yol açmıştır. Öğretide bu eleştiriler, daha çok, insan hakları sözleşmelerinden doğan yükümlülüklerin geri dönülmez nitelikte yükümlülükler olduğu tezine dayandırılmakta (Kamminga, 1996: 473) ve söz konusu eleştiriler insan hakları sözleşmelerine "otomatik ardıllık" ilkesi­ ne elverişli bir uluslararası uygulama tarafından desteklenmektedir. Ancak söz konusu uluslararası uygulamaya geçmeden önce, 1978 Viyana Sözleşmesi'nin kodifikasyon çalışmaları sırasında insan hakları sözleşmelerine ardıllık sorunu­ nun ele alındığı çerçeveyi tespit etmenin yerinde olacağını düşünüyoruz. Böyle­ ce Viyana Sözleşmesi'nin özellikle insan hakları sözleşmelerine ardıllık konu­ sunda neden bu kadar eleştirilere maruz kaldığını anlamak daha kolayolacaktır. 4 Amme İdaresi Dergisi 1978 VİYANA SÖZLEŞMESİ'NİN KODİFİKASYON ÇALIŞMALARI SORUNUN ELE ALINIŞI sıRASıNDA Uluslararası Hukuk Komisyonunca Sorunun Dolaylı Bir Biçimde İncelenmesi andlaşmalara ardılolmasını, "bir ülkenin uluslararası ilişkiler so­ bir devletin bir diğerinin yerini alması"5 olarak tanımlayan 1978 Viyana Sözleşmesi 'nin 1967-1974 yılları arasında Uluslararası Hukuk Komis­ yonu tarafından yürütülen koditikasyon çalışmaları sırasında, insan hakları andlaşmalarına ardıllık sorunu dolaylı ve "bağımsızlığa yeni kavuşan devletler" ile sınırlı bir biçimde ele alınmıştır. 1i Zira bu sorun, daha önce de belirttiğimiz gibi "normatif' çok taraflı andlaşmalara ardıllık genel sorunu çerçevesinde de­ ğerlendirilmiş ve "yeni bağımsızlığa kavuşan devletler" için öngörülen "iletilmezlik" ilkesine, yani bu tür devletlerin önceki devletin andıaşmaları ile kendileri isterlerse bağlanabilmeleri ilkesine bir İstisna olarak ortaya atılmıştır.' Şu halde "bağımsızlığa yeni kavuşan devletlerin" normatif çok taraflı andlaşmalara otomatik olarak ardılolmalarını öngören bir istisnanın kabul e­ dilmesi çerçevesinde sorun ele alınmaktaydl. Devletlerin rumluluğunda Ancak her ne kadar, Komisyon çerçevesindeki çalışmalarda doğrudan insan ele alınmamış ise de, "normatif' veya "genel" andıaşma te­ riminin insan hakları sözleşmelerini de kapsadığı hususunda kuşku yoktur. Zira normatif andlaşma, genelolarak uluslararası toplumun büyük bir çoğunluğu ta­ rafından kabul edilen veya Birleşmiş Milletler çerçevesinde akdedilen ve konu­ su ve amacı bütün uluslararası toplumu ilgilendiren bir andlaşma olduğuna göre, insan hakları sözleşmelerinin bu ölçütleri yerine getiren andıaşmalar olduğu hu­ susunu teslim etmek gerekir. 8 Çünkü o dönemde yürürlükte olan, örneğin 1948 Soykırımının Önlenmesi Sözleşmesi, 1951 Mültecilerin Statüsüne İlişkin Söz­ leşme, ı 965 Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi ve BM Mede­ ni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi gibi İnsan hakları sözleşmeleri BM çerçevesinde kabul edilmiş olan sözleşmelerdir. Ayrıca normatif andlaşmaların devamlılığı lehinde görüş bildiren bazı yazarlar bu enstrümanlar arasında açıkça insan hak­ ları sözleşmelerini de saymaktadır (Jenks, 1953: 105; Shearer, 1964: 53). Buna rağmen, insan hakları sözleşmelerinin doğrudan ele alınmamış olması, kanımız­ ca insan haklarına saygı ilkesinin bugün sahip olduğu önemi o dönemde henüz hakları andlaşmaları s Devletlerin Andlaşmalara Ardıllığına İlişkin 1978 Viyana Sözleşmesi 2. madde ı. paragraf(b). ii i 978 Viyana Sözleşmesi Kodifikasyon çalışmaları hakkında genel bir değerlendirme için bkz. (Meriboute, 7 Sözleşmeye göre, "bağımsızlığa yeni kavuşan devlet", "ülkesi, devletlerin ardıllığı tarihinden hemen önce, 1984). uluslararası ilişkilerinin sorumluluğu önceki devlete ait bağımlı ülke olan sonraki devlet"i ifade etmektedir (Madde 2 If). Yani vesayet, vekalet veya himaye gibi çeşitli statülerdeki bağımlı ülkeler üzerinde kurulan yeni devletler "bağımsızlığa yeni kavuşan devlet" statüsünden yararlanmaktadır. 8 Bu konuda bkz. (Bemhardt, 1988: 65). Uluslararası Andlaşmalara Ardıllık ve İnsan Hakları Sözleşmeleri kazanamamış olması rince 5 ve bu tür sözleşmelerin kendine özgü özelliklerinin yete­ ile açıklanabilir. 9 algılanamamış olması Öğretide Otomatik Ardıllık Tezine İlişkin Tartışmalar Uluslararası Hukuk Komisyonu çalışmaları çerçevesindeki tartışmaların yeni devletlerin normatif çok taraflı andlaşmalarla otomatik olarak bağlı sayılmaları gerektiği yolundaki görüşleri bulunmaktaydı (Jenks, 1953; Shearer, 1964). Bu yazarlar, normatif andıaşmaların evrensel nite­ likli andıaşmalar olduğunu ve karşılıklı çıkar ilişkilerini değil, bütün uluslarara­ sı toplumu ilgilendiren genel nitelikli normlar koyan türde andıaşmalar oldukla­ rına dikkat çekerek, bu özelliklerin söz konusu andlaşmalara ardıllık bakımın­ dan sonuçlar doğurması gerektiğini belirtmekteydiler. 'o Söz konusu görüşler ge­ nel olarak normatif andıaşmaların uluslararası teamül kurallarına benzetilmesine dayanmaktaydı. Buna göre yeni devletler uluslararası teamül kurallarıyla bağlı olduklarına göre, böyle bir kuralı düzenleyen andıaşma ile bağlı sayılmamaları için hiçbir sebep bulunmamaktadır. Ayrıca yeni bağımsız devletler için savunu­ lan "iletilmezlik" ilkesi, uluslararası hukukun gelişimindeki en önemli faktör­ lerden biri olan çok taraflı andıaşma kavramının çok fazla gelişmediği bir dö­ nemin ürünü olarak sayılabilir (Jenks, ı 953: 105). kaynağında, bazı yazarların, Söz konusu görüşleri Komisyon'a sunduğu raporda inceleyen özel raportör H. Waldock, nonnatif andıaşmaların ardıllık bakımından farklı sonuçlar doğur­ ması gerektiği tezini bazı gerekçelerle reddetmiştir. ii Zira raportöre göre, bir andıaşmanın bir teamül kuralını düzenlemiş olması her hangi bir yeni devletin söz konusu andıaşma ile otomatik olarak bağlı sayılması anlamına gelmemekte­ dir. Aksi yönde bir yorum, böyle bir andıaşmaya taraf olmayı yeğlemeyen di­ ğer devletlere nazaran, ardıl devlet bakımından bir adaletsizlik doğuracaktır. Ayrıca devletlerin ve çok taraflı andıaşma depoziterlerinin uygulamaları da, ye­ ni bir devletin bağımsızlığa kavuşmadan önce ülkesine uygulanabilir normatif bir andıaşma ile otomatik olarak bağlı sayılması gerektiği yolundaki tezle bağ­ daşmamaktadır (ACDI, 1970: 37-38). Uluslararası Hukuk Komisyonu, özel raportörün savunmasını yaptığı, "ba­ yeni kavuşan devlet statüsünden yararlanan yeni bir devletin önce­ ki devletin andıaşmaları ile bağlı sayılıp sayılmaması hususunu bu devletin rıza­ sına tabi kılan "iletilmezlik" ilkesini, normatif andıaşmalar bakımından bir ay­ rıma gitmeksizin kabul etmiştir (ACDI, 1970: 157; ı 972: 75). ğımsızlığına o dönemde bu sözleşmelerin özelliklerini göz önüne alan birer adım olarak, ı 969 Viyana Sözleşmesi'nin 60. madde 5. paragrafin kabul edilmesini ve Uluslararası Adalet Divanı'nın 28 Mayıs ı 95 i tarihli, Soykırım Önlenmesi Sözleşmesi hakkında danışma görüşünü gösterebiliriz: C.U., 28 Mai ı 951, Recueil 1951, p.23. LO Aynı yönde bkz. (Ocannel, 1967: 219). ıı Söz konusu rapor için bkz. Annuaire Canadien de Droit International (ACDI), 1970, vol. IL, 5.34-40. 9 6 Amme İdaresi Dergisi Ancak normatif andlaşmalara ardıllık sorunu 1972 yılında BM Genel Kurul Komisyonu tarafından Uluslararası Hukuk Komisyonu raporunun ince­ lenmesi sırasında yeniden tartışılmış ve bazı batılı hukukçular, normatif andıaşmaların self determination ilkesini zedeleyen andıaşmalar olmadığını belirterek, bu tür andıaşmaların uluslararası ilişkileri genelolarak düzenleyen, uluslararası toplumun normatif işlemleri olduğunu ve dolayısıyla bağımsızlığa yeni kavuşan devletleri bu tür andlaşmalarla otomatik olarak bağlı saymanın, onları teamül hukuku ile bağlı saymak kadar meşru olduğunu dile getirmişlerdir (Meriboute, 1984: 63). Buna karşın, üçüncü dünya ülkeleri hukukçuları, bazı normatif andıaşmaların bu tür yeni devletlerin çıkarları göz önüne alınmaksızın akdedildiğini belirterek, bu iddialara karşı çıkmışlardır (Meriboute, 1984: 64). Sonuç olarak BM Genel Kurulu Uluslararası Hukuk Komisyonuna, üye devlet­ lerin görüşleri ışığında ardıllık sorununu daha detaylı bir şekilde incelemesini tavsiye etmiştir. Altıncı Devletlerin bu konudaki görüşleri Komisyonun yeni raportörü F. Vallat tara­ fından Komisyon'a sunduğu raporda, kendi önerileriyle birlikte incelenmiştir. 12 Buna göre bazı batılı devletler "Uluslararası hukukun kodifikasyonu ve gelişti­ rilmesini ilgilendiren veya konusu ve amacı bütün uluslararası toplumu ilgilen­ diren normatif çok taraflı andıaşmaların" bu konuda benimsenecek genel ilke­ den ayrı tutulması gerektiğini belirtmişlerdir (ACDI, ı 974: 41). Bu görüşleri ra­ porunda inceleyen yeni raportör, Komisyonun, normatif andıaşmalar bakımın­ dan "bağımsızlığa yeni kavuşan devletlere" tanınan seçme hakkını yeniden in­ celenmesinin yerinde olacağını dile getirmiştir. Zira raportöre göre, bu tür dev­ letlere bu konuda seçme hakkı tanımak yerine, bu devletleri söz konusu andlaşmalarla bağlı sayıp, onlara daha sonra bu andlaşmalardan çekilme hakkı tanımak daha geçerli bir yaklaşımdır. Böyle bir yorum, yeni devletlerin bu tür andlaşmalarla bağlı sayılıp sayılmayacaklarını bildirmeleri hususunda yaşanabi­ lecek bir gecikmenin ortaya çıkarabileceği hukuki boşluğu ortadan kaldıracak­ tır. Ancak böyle bir yorumun en önemli sakıncası, "normatif veya genel" andıaşma kavramının belirli ve tatmin edici bir tanımını vermenin olanaksız olmasıdır. Dolayısıyla normatif andıaşmalar bakımından devamlılık doktrini le­ hinde ileri sürülen argümanlar, raportöre göre, bu konudaki genel ilkeye bir is­ tisna getirilmesini haklı çıkarmaya yetmemektedir (ACDI, 1974: 45). Bu raporu esas alan Komisyon, bağımsızlığa yeni kavuşan devletler bakı­ öngörülen iletilmezlik kuralını ilke olarak ve normatif andıaşmalar ba­ kımından hiçbir istisnaya yer vermeksizin benimseyen, andlaşmalara ardıl ol­ maya ilişkin projeyi kabul etmiştir. mından 12 Bu rapor için bkz. ACDI., 1974, vol. II., s.I-90. Uluslararası Andlaşma/ara Ardıllık ve İnsan Hakları Sözleşmeleri 7 1977-1978 Viyana Konferanslaranda Kabul Edilen Çözüm 1977 -1978 yıllarında Viyana'da toplanan devletlerin andlaşmalara ardıllığı­ na ilişkin BM Konferansı sırasında sorunun yeniden tartışılmasına ve bazı dev­ letlerin önerilerine rağmen, Konferans bu konuda hiçbir değişikliği benimse­ meksizin Sözleşme'yi kabul etmiştir. Buna göre bağımsızlığa yeni kavuşan bir devletin ilke olarak önceki devletin andlaşmalarıyla bağlı sayılıp sayılmayacağı bu devletin rızasına bağlı olup (madde 16), söz konusu devlet önceki devletin taraf olduğu çok taraflı bir andıaşmaya bir ardıllık bildirimi ile taraf olabilecek­ tir (madde 17). Oysa ki, ayrılma ya da birleşme yoluyla doğan yeni devletler önceki devlet ya da devletlerin andıaşmaları ile ilke olarak bağlı olacaktır (mad­ de 31 34). Bağımsızlığa yeni kavuşan devletler bakımından 16. maddenin ge­ tirdiği ilkeye tek bir istisna olarak sınır andıaşmaları ve ülkesel statüyü ilgilen­ diren andıaşmalar öngörülmüştür (ll. ve 12. madde). Konferansı 'nda kabul edilen bu çözüm self-determİnation ilkesinin bir uzantısı olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira, sömürgelikten kurtu­ lan devletler için her şeyden önce egemenliklerinin korunması ve sömürgecili­ ğin bütün izlerinin silinmesi önem taşımaktaydı. Bunun dışında başka bir sebep daha bu devletleri normatif andıaşmalar bakımından, genel ilkeye bir istisna ge­ tirilmesine karşı çıkmaya götürmüştür. Bu sebep, normatif andıaşma gibi her somut durumda yorumlanmasının güçlükler doğuracağı, açık ve kesin tanımı olmayan kavramlar altında tartışmaların yürütülmüş olmasıdır. Bir yazarın ka­ bul ettiği gibi bu tür kavramlar, özellikle andıaşmaların iletilebilmesi bakımın­ dan yeterli bir ölçüt oluşturmaz (Marcoff, 1969: 236). O halde, andıaşmanın ile­ tilebilirliğİ bakımından önemli olan, andıaşmanın konusu ve ardıl devlet bakı­ mından arz ettiği önemdir (Marcoff, 1969: 236). Bundan şu sonuç çıkmaktadır ki, ardıllık konusundaki genel ilkeye bir istisna getirilmesini öngören teklifler doğrudan ve sadece insan hakları sözleşmelerini hedef almış olsalardı, yeni ba­ ğımsız devletlerin tutumu farklı olabilirdi. Böyle bir varsayımın dayanağı, aşa­ ğıdaki inceleyeceğimiz ve geniş ölçüde bu tür sözleşmelerin devamlılığı lehinde olan, devletlerin tutumları ve uygulamalarıdır. Bu duruma uluslararası örgütle­ rin ve denetim organlarının tutumları da eklendiğinde sorunun yeniden ele a­ Viyana mantıksal lınması zorunluluğu doğmaktadır. SORUNUN YENİDEN ELE ALINMASI GEREKLİLİGİ Yukarıda belirttiğimiz üzere, insan hakları sözleşmelerine ardıllık sorununun yeniden ele alınması zorunluluğu kanımızca, devletlerin uygulama ve eğilimle­ rinden ve uluslararası örgütlerin tutumlarından kaynaklanmaktadır. 8 Amme idaresi Dergisi Ardıl Devletlerin İnsan HaklarI Sözleşmeleri Konusundaki UygulamalarI Sömürgelikten Kurtulan Devletlerin Uygulamaları Sömürgelikten kurtulma bağlamında "bağımsızlığa yeni kavuşan devletler" her ne kadar insan hakları sözleşmelerine otomatik ardıllık ilkesine elverişli sis­ tematik tutumlar benimsememiş ve bu konuda homojen olmayan bir uygulama sergilemiş olsalar da, genelolarak söz konusu devletler, 1978 Sözleşmesi'nin 16. maddesinde ifadesini bulan "iletilmezlik" kuralının, insan hakları sözleşme­ lerinden kaynaklanan yükümlülükler bakımından geçerli bir yaklaşım olmadığı­ nı kabul etmişlerdir 13 (Marcoff, 1969: 156). Söz konusu devletlerin önemli bir kısmı BM çerçevesinde kabul edilmiş olan insan hakları sözleşmeleriyle bağlı olduklarını bildirmişlerdir (Marcoff, 1969: 166). Birkaç devlet bu çerçevedeki sözleşmelerden bazılarının, bağımsızlığa kavuşmadan önce kendi topraklarına sömürgeci devletin yapacağı bir bildirimle uygulanmasını sağlayan "ülkesel kayıtlar" içermediğini belirterek, bu sözleşme­ lerin devamlılığını kabul etmemiştir (Marcoff, 1969: 164). Bir kısım devletler ise, bazı insan hakları sözleşmelerine ardıllık bildirimiyle taraf olurken, diğer bazı İnsan hakları sözleşmelerine katılma yoluyla taraf olarak çelişkili bir tutum sergilemiştir (Marcoff, 1969: 167). Cenevre Sözleşmeleri bakımından, söz konusu devletlerin neredeyse tama­ mı, Uluslararası Kızılhaç Komitesi'ne bir ardıllık bildirimİ göndererek bu söz­ leşmelerle bağlı olduklarını bildirmişlerdir. ı4 Nihayet bu devletler, Uluslararası Çalışma Örgütü çerçevesinde bağıtlanmış birçok çalışma sözleşmelerine, bu Örgüt'ün geliştirdiği bir uygulama neticesin­ de, ardıllık bildirimleri ile taraf olmuşlardır. Zira söz konusu uygulama, Örgüt' e üye olma anında yeni devletlerin ardıllık tarihinden önce kendi topraklarında uygulanan çalışma sözleşmelerine bir ardıllık bildirİmi ile taraf olmaya davet edilmelerini ve ancak bu gerçekleştikten sonra üyeliğin kabul edilmesini içer­ mektedir (Wolf, 1961). Bu uygulama o kadar geniş bir kabul görmüştür ki, artık yeni bir devletin, bu sözleşmelerden kaynaklanan yükümlülüklerle bağlı oldu­ ğunu kabul etmeksizin, Örgüt' e üye olabilmesi olanak dahilinde görülmemekte­ dir (Wolf, 1961: 751). Şu halde bu devletlerin büyük bir çoğunluğunun insan hakları sözleşmeleri­ nin devamlılığına elverişli bir tutum sergilemiş olmalarında, bu tür sözleşmele­ rin kendine özgü özelliklerinin, konu ve amaçlarının büyük bir roloynadığını söylemek mümkündür. Sadece, bu devletler arasında, İsrail ve Cezayir önceki devletin yapmış olduğu andlaşmalardan hiçbiri ile kendilerini bağlı saymamışlardır. ı4 Genelolarak Cenevre Sözleşmelerine ardıllık konusunda bkz. (Zimmerman, ı 984). 13 Uluslararası Andlaşmalara Ardıllık ve İnsan Hakları Sözleşmeleri Yakın Geçmişte Ayrılma veya Birleşme Yoluyla Oluşan 9 Devletlerin Eğilimleri İnsan hakları sözleşmelerinin kendine özgü özellikleri, eski Sovyetler Birliği ve Yugoslavya'nın parçalanmasından sonra oluşan yeni devletlerin insan hakla­ küçümsenmeyecek bir etkide bulunmuştur. de olsa iki Alman devletinin birleşmesinde de görmek ola­ rı sözleşmelerine ardıl olmalarında Aynı etkiyi kısmen naklıdır. sonra ortaya çıkan ardıl devletlerin tu­ bu devletlerin insan hakları sözleşmelerine ardıllık ba­ kımından, çok fazla homojen bir uygulama sergilemedikleri görülmektedir (Botho/Schmidt, 1992). Sovyetler Birliği'nin dağılmasından tumları incelendiğinde, Bu devletlerden Rusya Federasyonu 21 Aralık 1991 'de Beyaz Rusya ve Uk­ rayna ile oluşturduğu Bağımsız Devletler Topluluğu Andıaşması 'na ve Azerbeycan ve Gürcistan dışındaki Kafkas ve Orta Asya devletlerinin bu Toplu­ luğa katıldığı Alma-Ata Andıaşması'na dayanarak, kendisinin Sovyetler Birli­ ği'nin "devam eden devleti" olduğunu ve diğer devletlerin ise onun ardılı oldu­ ğunu iddia etmiş ve bu iddiasını, söz konusu andıaşmaların Rusya Federasyo­ nu'nun BM Güvenlik Konseyi'ndeki Sovyetler Birliği'nin devamlı üyelik statü­ sünü sürdürmesini kabul etmelerine dayandırmıştır. Gerçekte, özellikle Alma­ Ata Andıaşması Rusya Federasyonu'yla diğer cumhuriyetler arasında uluslara­ rası andlaşmalardan doğan yükümlülükler konusunda bir ayrım kabul etmemiş olsa da, uluslararası toplum bu iddiaları olumlu karşılamıştır (Botho/Schmidt, 1992: 827). Bu durum, 1949 Cenevre Sözleşmeleri ve Katma Protokolleri de dahilolmak üzere insan hakları sözleşmelerine katılımcı taraflar listelerinde Sovyetler Birliği yerine artık Rusya'nın yer almasında da açıkça görülmektedir. Böylece Rusya, Sovyetler Birliği 'ni bağlayan insan hakları sözleşmelerinin her­ hangi bir işleme gerek kalmaksızın Rusya Federasyonu'nu bağladığını belirt­ miştir. Baltık Devletleri (Estonya, Litvanya, Letonya) ise, 1940 yılında Sovyetler Birliği 'nce hukuka aykırı bir şekilde ilhak edilmelerini gerekçe göstererek, bu tarihten sonra yapılmış hiçbir andıaşma ile bağlı olmadıklarını belirterek, her türlü ardıllık düşüncesini reddetmişler ve sadece bu tarihten önceki andlaşmalarla bağlı olduklarını belirtmişlerdir (Botho/Schimidt, 1992: 830). Ukrayna ve Beyaz Rusya, eski Sovyet Anayasası hükümlerine göre daha ön­ ceden BM çerçevesindeki insan hakları sözleşmelerine taraf olduklarından, bu sözleşmelerin yürürlükte kalma sorununun bu devletler bakımından ortaya çık­ maması gerekir. Gerçekten de bu devletler, Cenevre Sözleşmeleri de dahil ol­ mak üzere, diğer insan hakları sözleşmelerine katılımcı taraflar arasında yerleri­ ni korumaktadır (Botho/Schimidt, 1992: 823). Buna melerine karşılık katılma Kafkas ve Asya Cumhuriyetleri kısmen insan hakları sözleş­ yolunu yeğlemişler ve bu devletlerden hiçbiri Sovyetler Birli­ 10 Amme İdaresi Dergisi ğince kabul edilen evrensel insan hakları sözleşmeleri ile bağlı olmadıklarını belirtmemiş olsalar da, bazılarının bu konudaki tutumu açık bir şeklide henüz ortaya konulmamıştır lS (Kamminga, 1996: 480). Oysa ki, Bağımsız Devletler Topluluğu üyesi olan Türkmenistan, Kazakistan, Kırgızistan gibi devletler 1949 Cenevre Sözleşmeleri'ne ardılolduklarını bildinnişlerdir. Sovyetler Birliği 'nin dağılma sürecinde, yukarıda belirttiğimiz üzere, Minsk ve Alma-Ata Andıaşmaları bazı ardıllık sorunlarının çözümüne katkı sağlarken, eski Yugoslavya'nın parçalanma süreci, Yugoslavya Cumhuriyetleri'nin ardıllık sorunlarını çözmelerine olanak tanımayacak bir şekilde cereyan etmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki, Yugoslavya 1978 Viyana Sözleşmesi'ni onaylamış bir devlet durumunda bulunmaktaydı. Bu Sözleşme'nin 34. maddesi bir devletten ayrılma yoluyla oluşan yeni devletlerin, önceki devlet ülkesinin bütünü için yü­ rürlükte olan andlaşmalarla her birinin ve önceki devlet ülkesinin bir bölümü i­ çin yürürlükte olan andlaşmalarla sadece bu ülke parçası üzerinde kurulan yeni devletin bağlı olacağını öngönnektedir. Ancak, ı 978 Viyana Sözleşmesi o dönemde yürürlükte olmadığından dolayı Yugoslavya'nın bu Sözleşme bakımından yükümlülüğü, 1969 Viyana Sözleş­ mesi'nin 18. maddesine göre, bu Sözleşme'nin kabul edildiği ve yürürlüğe gir­ diği tarihler arasındaki zaman diliminde, söz konusu Sözleşme'yi konu ve ama­ cından yoksun bırakacak işlemlerden kaçınmak biçiminde ortaya çıkmaktadır. Daha da önemlisi, bir yazarın da haklı olarak belirttiği gibi, ı 978 Sözleşme­ si 'nin 34. maddesi, yakın geçmişteki uygulamalardan en fazla ihlallere maruz kalan ve böylece, uygulanmayan bir kural niteliğini almıştır (Kohen, 2000: 604). Zira ayrılma yoluyla yeni devletlerin oluşması durumlarında, bu devletle­ rin önceki devletin andlaşmalarına taraf olmak için yaptıkları ardıllık bildirimle­ ri uygulamasını, 34. madde metni ile bağdaştınnak çok zordur (Kohen, 2000: 607). Eski Yugoslavya'dan ayrılan federe cumhuriyetler (Hırvatistan, Slovenya, Makedonya, Bosna-Hersek), bağımsızlık bildirilerİnin ertesinde, BM Genel Sekreteri'ne eski Yugoslavya'yı bağlayan insan hakları sözleşmeleri ile bağlı olmaya devam edeceklerini bildinnişlerdir. Yeni Yugoslavya Federal Cumhuri­ yeti (Sırbistan, Karadağ) ise, öteki eski federe cumhuriyetlerin kendisinin eski Yugoslavya 'nın "devam eden devleti" olduğunu kabul etmeleri koşuluyla, insan hakları sözleşmelerine ardılolmaya hazır olduğunu belirtmiş, ancak bu iddia ne söz konusu cumhuriyetler ne de uluslararası toplum tarafından kabul gönnüştür (Kamminga, 1996: 477). Zira, yeni Yugoslavya'nın bu iddiaları bir yandan BM Güvenlik Konseyi ve Genel Kurulu tarafından reddedilerek yeni Yugoslav­ ya'nın BM'ye bir kabul talebinde bulunması istenmiş ve diğer yandan YugosLS Örneğin, Ermenistan, Azerbeycan, Gürcistan, Moldova ve Özbekistan Cenevre Sözleşmeleri'ne ardıllık ye­ rine, katılma yolunu seçmişlerdir. Uluslararası Andlaşma/ara Ardıl/ık ve İnsan Hakları Sözleşme/eri ıı lavya için kurulan Hakemlik Komisyonu da, eski Yugoslavya'nın dağılma süre­ ci içinde varlığını yitirdiğini belirtmiş,!6 böylece uluslararası toplum bütün yeni devletleri eşit bir biçimde değerlendirıneyi yeğlemiştir (Pazarcı, 1997: 31). Gerçekte, bütün yeni devletlerin Yugoslav Federal Cumhuriyeti'nin eski Yugoslavya tarafından onaylanan insan hakları sözleşmelerine ardılolması ge­ rekliliği üzerinde anlaştıkları. fakat bu ardıllığın niteliği hakkında görüş ayrılı­ ğına düştükleri söylenebilir. Yani bu ardıllık, varolan devletin parçalanmasının bir sonucu olarak mı, yoksa bir ayrılmanın neticesi şeklinde mi değerlendirilme­ li noktasında uzlaşmazlığa düşmüşlerdir. I ' Nihayet iki Alman devletinin birleşmesi durumu da, genelolarak insan hak­ bir ardıllık uygulaması oluşturmak­ tadır. Almanya'nın birleşmesi süreci, yukarıda incelediğimiz durumlardan farklı olarak, egemen bir devlet olarak Demokratik Alman Cumhuriyeti'nin varlığının son bularak, ülkesinin Federal Almanya Cumhuriyeti'ne katılması şeklinde ce­ reyan etmiş ve yeni bir devletin ortaya çıkmasını getirmemiştir. Söz konusu bir­ leşme 18 Mayıs 1990 tarihli Parasal Ekonomik ve Sosyal Birlik Andıaşması ve Alman Birliği'nin oluşturulması hakkında 31 Ağustos ı 990 tarihli Andıaşma ile gerçekleşmiştir (Bretton, ı 991). ları sözleşmelerinin devamlılığına elverişli Ancak 3 ı Ağustos ı 990 tarihli Alman Birliği hakkındaki Andıaşma, söz ko­ nusu birleşme, kendine özgü uluslararası yükümlülükler üstlenmiş bir devlet o­ lan Demokratik Alman Cumhuriyeti'nin varlığının son bulması gibi bir sorun içerdiğinden, Federal Almanya'nın ve Demokratik Almanya'nın andıaşmaları bakımından farklı bir hukuki rejim öngörmüştür. Böylece Birlik Andıaşması'nın 1 ı. maddesi, 1978 Viyana Sözleşmesi'nin 15. maddesinde ifadesini bulan "andıaşmaların sınır değişikliği ilkesine" uygun olarak, Federal Almanya'nın taraf olduğu andıaşmaların yürürlükte kalacağını ve Demokratik Almanya ülkesine uygulanacağını hükme bağlamaktadır. Almanya'nın andıaşmaları bakımından ise, Birlik 12. maddesi, bu andıaşmaların yürürlükte kalıp kalmayacağı­ nın, diğer taraf devletlerle, Federal Almanya'nın uluslararası yükümlülükleri ve ilgili devletlerin çıkarları göz önüne alınarak, yapılacak görüşmelerle belirlene­ ceğini ifade etmektedir. HI 12. maddenin getirdiği bu formül. daha önce de belirt­ tiğimiz gibi, Almanya'nın birleşmesi sürecinde kendine özgü uluslararası yü­ Demokratik Andıaşması 'nın Hakemlik Komisyonu'nun bu görüşü için bkz. Revue Generale de Droit international Public, 1992, s.264­ 265. 17 Belirtmek gerekir ki, BM Insan Hakları Komitesi, Yugoslavya Federal Cumhuriyeti'nden, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin 40. maddesi gereğince devletlerin Komite'ye yıllık olarak iletmesi gereken raporlar bakımından. 1993 yılında, birinci değil dördüncü raporunu iletmesini talep ederek, üstü kapalı bir biçimde O'nu ardıl devlet olarak gördüğünü belirtmiştir. 18 Nitekim Federal Almanya ile Türkiye arasında benzer görüşmeler yapılmış ve Bakanlar Kurulu'nun aldığı bir kararla. Demokratik Almanya ile yapılmış bazı andıaşınalar sona erdirilmiştir: R. G. 3 Haziran 1991. s. 20 890. 16 12 Amme İdaresi Dergisi kümlülükleri bulunan Demokratik Almanya'nın bir devlet olarak varlığının son bulmasından kaynaklanan temel bir güçlükten dolayı, 1978 Viyana Sözleşmesi"in birleşmeye ilişkin 3 i -33. maddelerinin siyasalolarak uygulan­ masının çok zor olmasının getirdiği bir formüldür (Papenfuss, 1995: 207). Uluslararası Örgütlerin ve Denetim Organlarının Tutumu Genelolarak uluslararası örgütler ve insan haklarının korunması konusunda denetim görevi ifa eden uluslararası denetim organları, insan hakları sözleşme­ lerine otomatik ardıllık tezine elverişli bir tutum sergilemektedirler. Her ne kadar, Uluslararası Adalet Divanı, Bosna-Hersek ile Yugoslavya Fe­ deral Cumhuriyeti arasında Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleş­ mesi'nin uygulanması davasında, Bosna-Hersek'in insan hakları sözleşmelerine otomatik ardıllık kuralının bir uluslararası hukuk genel ilkesi oluşturduğu iddia­ sına rağmen, net bir tavır almaktan kayınarak sorunu açık bırakmış olsa da;9 Birleşmiş Milletler çerçevesinde İnsan Hakları Komisyonu, ardıl devletleri in­ san hakları sözleşmeleri ile bağlı kalmaya devam edeceklerini teyid etmeye ça­ ğıran birçok deklarasyon kabul etmiştir. Bu deklarasyonlar bir ardıllık yükümlü­ lüğünün varlığına dikkat çekmektedir. lo Aynı şekilde i 994 yılında yetkili dene­ tim komiteleri başkanları otomatik ardıllık lehinde bir deklarasyon yayınlamış­ lardır. BM İnsan Hakları Komitesi, Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi'ne eski Sovyet Cumhuriyetlerinin, Bosna-Hersek, Hırvatistan ve Yugoslav Federal Cumhuriyeti 'nin ardılolmaları konusunda aynı yönde görüş bildirmiş ve bu gö­ rüşe ilgili devletlerden hiçbir itiraz gelmemiştir (Kamminga, 1996: 474). Birleşmiş Milletler çerçevesindeki bu uygulama çizgisi Avrupa Konseyi ta­ rafından da takip edilmiş ve Bakanlar Komitesi 30 Haziran i 993 tarihinde, Çe­ koslovakya'nın dağılmasından sonra kurulan yeni Çek Cumhuriyeti ve Slovakya Cumhuriyeti'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne ardılolma bil­ dirimlerini göz önüne alarak, bu iki yeni devletin AİHS'yle geriye dönük olarak (1 Ocak 1993 'ten itibaren) bağlı olduğuna "karar", vermiştir. Hukuki niteliği birçok tartışmalara yol açan söz konusu "karar" Avrupa Konseyi'ni güç bir ar­ dıllık problemiyle karşı karşıya bırakmıştır (Flauss, 1994: 1). uygulanan uluslararası hukuku her ba­ kımdan yansıtıp yansıtmadığı ve söz konusu Sözleşmeyi Çekoslovakya'nın 0­ naylamamış bulunması sorunları bir yana, söz konusu kararın alınmasında temel bir güçlük bulunmaktaydı. Aşılması çok zor görünen bu güçlük, AİHS'nin "ka­ Zira, 1978 Viyana 19 Sözleşmesi'nin Cour International de Justice, l3 Juillet 1996, "Application de la Convention pour la prevention et la repression du crime de genocide", Recueil 1996, s.6 i i. Söz konusu karara ayrık görüşllnde, yargıç Weeramantry, otomatik ardıllık kuralının Soykınm Sözleşmesi bakımından uygulanmasının uygun olacağını belirtmiştir. 20 1993 / 23, 1994/ 16 ve ı 995 / 18 sayılı kararlar. Uluslararası Andlaşmalara Ardıl/ık ve İnsan Hakları Sözleşmeleri ı3 palı" nitelikli bir Sözleşme olması yani 59. maddede de belirtildiği üzere, Söz­ leşme'ye taraf olabilmek için bir devletin öncelikle Avrupa Konseyi'ne üye ol­ ması gerekliliğidir (Flauss, 1994: 2). Bakanlar Komitesi, bir Avrupa kamu dü­ zeninin geliştirilmesi politikasına sadık kalarak ve bu konuda sui generis bir çö­ züm benimseyerek, zorlayıcı etkisi bulunan tek taraflı bir işlem yoluyla bu iki yeni devletin Sözleşme'ye taraf olmasını kabul etmiştir. Her ne kadar Komİ­ te'nin bu iki yeni devletin Sözleşme'ye ardıllık yoluyla taraf olmaları konusun­ da benimsediği yöntem tartışmalı olsa da, burada temel amaç bu iki yeni devle­ tin imza ve onay prosedürlerine gerek olmaksızın Sözleşme'ye taraf olmalarını sağlamak ve özellikle de söz konusu ülkelerde Sözleşme'nin uygulanmasında ortaya çıkabilecek bir kesintiyi önlemektir (Flauss, 1994: 3-4). Gene, bu uygulama çizgisi üzerinde, Yugoslavya için kurulan Hakemlik Komisyonu da 29 Kasım 1991 tarihli görüşünde, devletlerin "ardılolması soru­ nunun uluslararası hukuk prensiplerince tanzim edildiğini" belirttikten sonra, "özellikle insanın temel haklarına, halk ve azınlık haklarına saygı gibi uluslara­ rası hukuk emredici normlarının, ardıllığın bütün taraflarını bağladığını belirt­ miştir. ıı Nihayet belirtmek gerekir ki, Uluslararası Kızılhaç Komitesi de 1949 Ce­ nevre Sözleşmeleri'ne "bağımsızlığa yeni kavuşan devletler" bakımından bir ardıllık karinesi benimsemiştir. Zira, Komite'ye göre, Cenevre Sözleşmeleri gi­ bi, genel veya kamusal yararı ilgilendiren bazı sözleşmeler yeni devleti, kendisi açıkça itiraz etmedikçe, bağlamaktadır. ız SONUÇ VE DEGERLENDiRME İçerdikleri yükümlülüklerin niteliğinden kaynaklanan özelliklerine rağmen, uluslararası insan hakları sözleşmeleri 1978 Viyana Sözleşmesi çerçevesinde bir rejime tabi kılınmamıştır. Ancak söz konusu Sözleşme'nin tüm hü­ kümleri bakımından uluslararası teamül hukukunu yansıtmaması olgusu bir ya­ na, uluslararası uygulamanın Sözleşme hükümlerinden uzaklaştığı görülmekte­ dir. farklı Bu tür sözleşmelerin özelliklerini çok çabuk kavrayan "bağımsızlığa yeni devletler", bu sözleşmelerin devamlılığının egemenliklerini tehdit eden bir olgu olmadığını fark ederek, otomatik ardıllığa elverişli bir tutum sergi le­ kavuşan mişlerdir. Diğer alanda kazandığı boyutlar, yakın geçmişte ayrılma ya da birleşme yoluyla oluşan yeni devletler örneklerinde gördüğümüz gibi, yeni devletlerin, insan hakları sözleşmelerinden kaynaklanan yükümlülüklerine ardıl olup olmama konusundaki tercih olanakla­ yandan insan haklarına saygı ilkesinin uluslararası ıı Bu görüşün metni için bkz. Revue Generale de Droit International Public, ı 992, s.264. ıı Bkz. Revue Internationale de la Croix Rouge, 1966, no 571, s. 354. 14 Amme İdaresi Dergisi rını sınırlamaktadır. O kadar ki, insan hakları sözleşmelerine ardıllık konusun­ daki çağdaş uluslararası uygulama, bu sözleşmelerden kaynaklanan yükümlü­ lüklerin devletlerin ardıllığından neredeyse etkilenmediğini gösterme noktasına yaklaşmak üzeredir. Zira bu gelişmede, özellikle insan haklarına saygı ilkesinin devletlerin tanınmasının bir koşulu olarak ileri sürülmesinin büyük bir payı bu­ lunmaktadır. Böylece yeni devletler, insan haklarına saygı ilkesine olan bağlı­ lıklarını, önceki devleti bağlayan insan hakları sözleşmelerine ardılolarak ispat etmeye çalışmaktadırlar (Charpentier, 1992: 344). Özellikle, insan hakları sözleşmelerinin, niteliklerinden ötürü, kesintiye uğ­ ramaksızın devamlılığının sağlanması bakımından otomatik ardıllık tezi ideal bir paradigma oluşturmaktadır. Hatta, bazı yazarlar bunun da ötesinde, ipso jure ardıllık tezinin, oluşum aşamasında olan bir teamül kuralı tarafından teyid edil­ mek üzere olduğunu belirtmektedir (Kamminga, 1994: 483). Her ne kadar bu düşünce öğretide tamamen paylaşılmasa da, şu an için söylenebilecek olan, en azından çağdaş uluslararası uygulamanın 1978 Viyana Sözleşmesi'nden sapma eğilimine girmiş olduğudur. KAYNAKÇA Bernhardt, R. (I 988), "Thoughts on the interpretation of human rights treaties", Melanges Wiarda (Köln), 1988: 65-71. Botho M., Schmıdt C. (I 992), "Sur quelpues questions de successİon posees par la dissolution de l'URSS et celle de la Yougoslavie", Revue Generale de Droit International Public, ı 992/4: 811-843. Bretton, Ph. (1991), "Les Problemes Juridiques internationaux poses par l'uni fication de l'Allemagne", Revue Generalede Droit International Public, 1991: 671-719. Charpentier, J. (1992), "Les declarations des Douze sur la reconnaissance des nouveaux Etats", Revue Generale de Droit International Public, 1992: 344. Dinh, Nguyen Quac, Daillier Patrick, Pellet, Alain (1999), Droit International Public, LGDJ,1999. Flauss, J.F. (1994), "Convention europeenne des droits de l'homme et succession d'Etats aux traites, la decision du comite des ministres en date du 30 juin 1993", Revue Universelle des Droits de i 'Homme, 1994: 1-6. Jenks, Wilfred C. (1953), "State succession in respect oflawmaking treaties", British Yearbookoflnternational Law, 1953: 105-144. Kamminga, Menon T. (1997), "State succession in respect of human rights treaties", Journal Europeen de Droit International (European Journal of International Law), 1996: 469-484. Kohen, M.G. (2000), "La Codificatİon du droİt des traites: quelques elements pour un bilan global", Revue Generale de Droit International Public, 2000: 577-611. Uluslararası Andlaşmalara Ardıl/ık ve İnsan Hakları Sözleşmeleri ı Mareoff, M.G. (1969), Accession cı i 'Independance et Suceession d 'Etats aux Traites, Fribourg, 1969. Meriboute, Z. (1984), La Codifteation de la Succession d'Etats aux Traiü!s, P.U.F., 1984 (Paris). O'eannel, D.P. (1967), "State Sueeession in munieipallaw and international law", Cambridge, 1967. Papenfuss, D. (1995), "Les traites internationaux de la RDA dans le eadre de l'etablissement de l'unite alternande", Annuaire Français de Droit International, 1995:207. Pazarcı, Hüseyin (1997), Uluslararası Hukuk Dersleri, (3), Ankara (Turhan Yayınevi), 1997. Rapport de la Commission Du Droit International, Annuaire Canadien de Droit International, 1970-1974-1972, Volume I-II. Shearer i. (1964), "La suceession d'Etats et les traites non Ioealises", Revue Generale de Droit International Public, 1964: 5-59. Suy, Eric (1983), "Droit des traites et droits de I'homme", Melanges Masler (Springer­ Verlas), 1983,935-947. Vasak, Karel (1974), "Le droit international des droits de l'homme", Recuei! des Cours de i 'Aeademie de Droit International, 1974: 407- 19. Wolf, F. (1961), "Les Conventions internationales du travail et la sueeession d'Etats", Annuaire Français de Droit International, 1961: 749-760. Zimmerman, B. (1984), "La Sueeessİon d'Etats et les Conventions de Geneve", lvfelanges Pietet, 1984: 113. s