sünnilik şiilik: Nedenleri Tarihte kalmış siyasi ayrılık

advertisement
Sünnilik Şiilik: Nedenleri Tarihte Kalmış Siyasi
Ayrılık
Ahmet El Katip, İstanbul, Mana Yayınları, 2013 ss.279
Değerlendiren: Şahin Çaylı*
Din ve mezhep ayrılıklarının çatışmalara dönüştüğü ve bu yüzden milyonlarca insanın acı çektiği günümüzde ilim adamlarına düşen görev yangına
körükle gitmek değil yangını söndürecek çalışmalar ortaya koymak olmalıdır. Bir buçuk milyar Müslüman’ın yaşadığı ve tarih içinde bir çok mezhebin
ortaya çıktığı dünyamızda, ilim adamları mezheplerin ortak noktalarını bularak ve bunları insanlara ulaştırarak görevlerini yerine getirebilirler. Mezheplerin ortaya çıkış sebeplerinden birisi elbette ki siyasi ayrılıklardır. Siyasi
ayrılıkların ise kimseye yarar getirmediği, asıl karın birlik ve beraberlikte
olduğu acı tecrübelerle anlaşılmıştır. Ahmet El Katip’in çalışması ayrılıkları
giderme, ortak akıl oluşturma ve yangını söndürmede bir nebze olsun yardımı olacak bir eserdir.
Şiilik ve Sünnilik arasındaki temelde ayrılığa neden olan sebepleri ve
iki mezhep arasındaki ortak noktaları ele alan El Katip, İslam birliği gibi
ulvi bir gaye için neler yapılacağını sıralamıştır. Yazar Ehli Sünnet ile Şia
arasındaki ayrılığı kıyamete kadar çözülmeyecek derecede köklü ve kalıcı
bir inanç ayrılığı olarak tanımlayanlara karşı çıkmaktadır. El Katip iki mezhep arasındaki farkın zamanı aşkın bir siyasi ayrılık olduğunu, günümüzde
yaşanan gelişmeler ile birlikte siyasi farklılaşmaların özünde anlamını yitirdiğini düşünmektedir. Yazar pozitif üslubuyla aradaki ayrılık konusu olan
ve çatışmaya neden olan konuların çözüme kavuşturulabileceğini ve İslam
birliğinin inşası için çalışılması gerektiğini savunmaktadır. Bununla birlikte
yazar Sünnilik ve Şiilik arasındaki ayrılığı sadece siyasi ve dini faktörlere
* Düzce Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Düzce; e-mail:sahincayli@düzce.edu.tr
193
Kitap Tanıtımı / Book Review
bağlayarak; ekonomik, coğrafik, kültürel farklılık gibi bir çok ayrılık noktasını es geçmektedir. Yaklaşım ne kadar çok pozitif ve yapıcı da olsa aradaki
ayrılık meselesini bu kadar küçültmek çözüm noktasında ne kadar fayda sağlayacağı bize göre soru işaretleri taşımaktadır.
El Katip iki toplum arasında oluşmuş etnik, kabilesel, sınıfsal, siyasal
ayrılıklar ve iç çatışmaları küçük fraksiyon olarak tanımlayıp, iki gurubun
içinde var olan aşırı uçların eylemlerini ve kendilerini değerlendirme dışında
tutup, iki mezhep arasındaki ayrılıkların gerilediğini iddia etmektedir. Yazar
Ehli Sünnet ve Şia kavramlarını tanımlayıp, iki mezhep arasındaki ihtilafların tespitini yapmakta ve bu ihtilafların çözüm noktasında adres olarak iki
tarafın da kabul ettiği Peygamberin sünnetini göstermektedir. Yazar Şia’nın
ve diğer mezheplerin ortaya çıkışında yaşanan acı olayların, geçmişte yaşanarak bittiğini ve bunları tarihin mezarlığına gömülerek üstünün kapatılması
gerektiğini söylemektedir.
Yazar Kur’an-ı Kerim dışında her şeyin zanni, içtihada açık, özel ve
muhtemelen ihtilaflı olduğunu söylemektedir. Kutsal kitap dışında çoğu şeyin zamana göre düzenlenmiş içtihatlar olduğunu öne sürerek, iki mezhep
arasındaki ayrılıklarda ortaya çıkan bölünmelerdeki içtihatların caiz olmadığını savunmaktadır. Yazar okuyucuyu anlatmak istediğini anlatmak ve okuyucuyu pozitif yönde tutmak için yönlendirmelerde bulunmaktadır.
El Katip ve Muhammed el-Muhtar eş-Şankiti’nin beraber Siyaset ve Tarih boyutlarında ayrılığa karşın usul ve dinde birlik adı altında ortaya çıkarılması planlanan eserin ilk bölümü olan bu eser, El Katip’in isteği ile önceden
yayınlanmıştır. Yazar eserinde 1993 yılında İstanbul da düzenlenen, ‘‘Tarihte ve günümüzde Şiilik Uluslararası Konferansı’’’n dan istifade ettiğini
özellikle belirtmektedir.
Eseri üç bölüme ayıran El Katip ilk bölümde din birliği adı altında, iki
mezhepteki ortak inanç esaslarını ve ihtilaf edilen inanç esaslarını ele almıştır. Allah’ın birliği, peygamberlik ve ahrete iman gibi esaslar ortak esaslar
olarak alınmıştır. Bu esaslar ile ilgili olarak İslam toplumunda herhangi bir
görüş ayrılığı bulunmamaktadır. İhtilaf edilen inanç esası olarak İlahi imamet düşüncesi incelenmiştir. Fırkaların ortaya çıktığı ilk yıllarda imamet ya
da hilafet dinin temel esaslarından kabul edilmemekle birlikte, hicri ikinci yüzyıldan sonra dinin temel esasları arasına girmiştir. Yazar Aşırılık ve
aşırılar (Guluv ve Gulat) başlığı altında incelediği; Yahudilik, Hıristiyanlık,
Mecusilik, Hermesçilik gibi İslam öncesi din ve felsefelerden ithal edilen
çarpık inançları ve peygamberi reddetme veya ilahlaştırma gibi görüşleri dile
getirerek, bunların geride bırakılmasını istemektedir.
İmamiyye’nin aşırıları imamet konusunun Kur’an-ı Kerim’de belirtilmesine rağmen bazı ayetlerin silindiğini iddia etmektedir. Yazar bu iddiayı destekleyecek hiçbir delil bulunmadığını belirtmektedir. Yazar Dr. Hücceti’nin
İmam el-Hui’den özetlediği Kur’an’ın tahribine dair sorular; İsim olarak
194
Kitap Tanıtımı / Book Review
tahrif’e delalet eden rivayetler, imamların isimlerinin geçtiği bazı ayetler
bulunduğuna dair rivayetler, eksiklik ve fazlalık şeklinde tahrifat bulunduğunu söyleyen rivayetler, Kur’an’da sadece eksiklik yönüyle tahrifat olduğuna
dair rivayetlerdir. Bu rivayetlere cevaplar da yine İmam el-Hui’nin düşüncelerinden verilerek reddedilmektedir. Takiyye anlayışının ilk çıktığı ortamda
Şiilerin sayının az olması ve baskıcı bir ortam bulunması Şii’leri takiyye’ye
itmiş olsa da; günümüzde rahatça inançlarını yaşayan Şii’lerin artık buna
ihtiyacının kalmadığı belirtilmiştir.
Hem Şia hem Ehli Sünnet Kur’an’ı en temel kaynak olarak kabul etmektedirler. Delil oluşu noktasında nerdeyse tamamen hemfikirdirler. Sünnet’e
gelince Müslümanlar arasında prensip olarak ayrılık bulunmamaktadır. Ayrılık, Sünnetin aktarımı noktasında düğümlenmektedir. Şia tarafından uzun zamandır Rical İlmi kullanılmaktadır. Yazar İmam Cafer’e nispet edilen Caferi
fıkhını kabul etmiş, on iki imamcı İmamiyye teorisini reddetmiştir.
İcma Sünnilere göre önemli bir fıkıh kaynağı iken, Şia nazarında özellikle İmamiyye fırkasında din için kaynak ve şer’i delil olarak görülmez.
Yazar Sünnilerin icmanın bağımsız bir delil ve kaynak olma özelliğini yeniden değerlendirmesini İslam birliği ülküsü için önemli görmektedir. Modern
siyasal, ekonomik ve toplumsal konuların genelinde uygulanan mantık ürünü
prensiplerde iki mezhebin birbirine yaklaştığı savunulmuştur.
Şiiler ve Sünniler arasındaki fıkhı ayrılıkların büyük bölümü, Sahabe ve
onları izleyen Tabiun kuşağı arasındaki yazarın basit ve ikincil nitelikte gördüğü meselelerdir. Bununla birlikte hayatın her alanına yayılmış sorunların
çözümünde mezheplerin orta noktada buluşması zor gözükmektedir. Miras,
nikahta denklik, boşanma, ezan, Mut’a Nikahı gibi önemli fıkhı ayrılıklar
bulunmaktadır.
Eserin ikinci bölümünde El Katip iki mezhep arasındaki tarihsel ve siyasi
ayrılığa değinmiştir. Yazar iki tarafında sahabeye bakış açısındaki sıkıntının,
bir ayrılık noktası olduğunu ifade etmektedir. Kimlerin sahabe olduğunu tanımlayan yazar, iki tarafında sahabeye bakış açısını tarihsel olarak incelemiştir. Her iki tarafında sahabede muhabbette veya nefrete çok ileri gittiğini
anlatan yazar, söylediğinin doğruluğunu ayet ve hadislerle ispat etmeye çalışmıştır.
Yazara göre Ehli Sünnetin sahabeye bakış açısı onları gereğinden fazla
överek ifrat etmeleridir. Ehli Sünnet ayet-i kerimelere ve hadislere dayanarak
sahabenin bütünü hakkında olumlu tavır almaktadır. Ehli Sünnet tarafından,
Şia ve diğer fırkalardan, sahabelere karşı kötü konuşanlar Rafızi sayılmıştır.
Sahabeye küfrün kafirliğe kadar götürüldüğü Ehli Sünnette, hangi sahabeye
küfür edildiğine göre de kafir ilan edilip edilmeme durumu da değişmiştir.
Bu da Ehli Sünnetin çelişkilerindendir.
Şia’nın sahabeye bakışı ilk yıllarda çok iyi olsa da zaman ilerledikçe ve
olayların vermiş olduğu siyasi ayrılıkla beraber bakış açısı da negatif yönde
195
Kitap Tanıtımı / Book Review
değişmiştir. Hicri birinci yüzyılın ardından Şia üzerinde baskıların artmasıyla bazı guruplar marjinalleşmiştir. İlahi imamet teorisi de bu dönemde
doğmuştur. Teoriye göre gerek dinsel İmamet gerekse siyasal hilafet boyutuyla imamet sadece Ehli beyt ile sınırlı olmalıydı. Zaman ilerledikçe Şia’nın
sahabelere karşı nefretini artıracak efsaneler uydurulmuştur. Hz. Fatma’nın
evine saldırı efsanesi bunlardan biridir. Peygamberin vefatından sonra Hz.
Ebubekir’in halife seçilmesi ve sonrası süreçte kabilelerin tutumları, sahabeler arasındaki yaşanan olaylar, sonraki yıllarda Şia Mezhebine olumsuz
olarak yansımıştır. Şii rivayetler bazılarına göre tevatür ve İcma derecesinde kesinliğe sahiptir. Bu rivayetleri yayanlar, bunlar sayesinde hilafeti Ehli
Beyt’e iade edemeseler de, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’e gönülden bağlı
olanların yüreklerine Şia’ya karşı düşmanlık ve nefret tohumları ekmeyi başarmışlardır. Hicri onuncu yüzyıl ve sonrasında İran coğrafyasında egemen
olan Safevi Devleti gibi oluşumlar Osmanlılar ile yaptığı savaşlarda Sünnilere saldırmak için bu yıkıcı efsane kültürü kullanmış, Hz. Ali dışındaki Raşit
halifelere sövmeyi ve onları lanetlemeyi gelenek haline getirmiştir.
Dua ve ziyaretler, Şii halk kültürünün şekillenmesinde büyük bir rol oynamakta ve bu kültürün derinleşmesine katkıda bulunmaktadır. Hz. Ali’nin
duası, İmam Hüseyin’in duası gibi dualar aradaki irtibatı kuvvetlendirirken
aynı zamanda yalan yanlış içeriğe sahip uydurma dualarda kültüre girmiştir.
El Katip’e göre başlangıçta ümmet tek bir yapıya sahipken, ortada cemaatler yokken şura Müslümanlar için bir anayasa gibiydi. Ancak Müslümanları ayıran Hz. Ali-Muaviye çekişmesi ile birlikte Şura sistemi çökmüş
ve üzerinde Emevi Veraset sistemi yükselmiştir. Hz. Muhammet’in mirasını
kendine daha layık gören Haşimiler buna itiraz etmiştir. Şii teorisi de esasen
Ehli Beyt’in iktidarın verasetine daha layık olduğu tezi üzerine yoğunlaşmıştır. Zaman ilerledikçe Haşimiler bölünmüş ve bir sürü mücadeleler olmuştur.
Büveyhiler, Gazneviler, Selçuklular, Eyyubiler, Hamdaniler gibi birçok devlet Fatimiler ve Abbasilerle mücadele etmişlerdir. Zaman içerisinde yapılan
mücadeleler gösteriyor ki bu mücadeleler mezhepsel değil siyasi mücadeleler olmuştur.
Kitabın sonunda El Katip özetle Sünniler ve Şiiler’in inanç noktasında
birleşen, tarih ve siyaset planında ayrılan guruplar olduğunu vurgulamaktadır. Yazar mezhep krizlerini totaliter ve despotik rejimlerin ürünü olarak
görmekte, İslam birliğine giden yolun demokrasiden geçtiğini belirtmektedir. İslam birliği yolunda atılabilecek adımlar öneren yazar, on iki tane öneri
sıralamaktadır.
El Katip kitabın başından sonuna yapıcı üslubuyla deliller getirerek
iki mezhep arasındaki farkların kaldırılmasını hedeflemiş, İslam birliğinin
mümkün olduğu iddiasını ispatlamaya çalışmıştır. Yazar çoğu yerde kendi
hissiyatlarını da esere karıştırmış, bu durum eserin nesnelliğini azaltmıştır.
196
Download