NEO-LIBERAL GENETiK

advertisement
.
.
NEO-LIBERAL GENETiK
Evrim Psikolojisinin Mitleri ve Meselleri
Mehmet Doğan 1976 Bursa doğumlu. ODTÜ Biyoloji mezunu.
NYU Biyoloji'de master yaptı. Serbet çevirmenlik yapıyor. Başlıca
çevirileri: Genom, (Matt Ridley) 2007, Gen Çeviktir, (Matt Ridley)
2009; Haklı Savaş Haksız Savaş (Michael Walzer), 2010; Boş Sayfa
(Steven Pinker), 2010. e-posta: memeddogan@gmail.com
•
•
NEO-LIBERAL GENETiK
Evrim Psikolojisinin Mitleri ve Meselleri
SUSAN MCKINNON
Çeviren:
~ehmet Doğan
BOGAZIÇI
ÜNiVERSiTESi
YAYINEVI
Susan McKinnon
Neo-Liberal Genetics:
The Myths and Moral Tales of Evolutionary Psychology
© Prickly Paradigm Press LLC. All rights reserved.
Neo-Liberal Genetik
Evrim Psikolojisinin Mitleri ve Meselleri
© BÜTEK A.Ş. 2010. Tüm hakları saklıdır.
Çeviri© Mehmet
Bu
Doğan
kitabın hakları Kayı
2010. Tüm
hakları saklıdır.
Telif ve Lisans
Hakları Ajansı
aracılığıyla alınmıştır.
Boğaziçi
Üniversitesi Yayınevi
Üniversitesi Uçaksavar Kampüsü
Cengiz Topel Caddesi, Garanti Kültür Merkezi, Arka
Etiler /İstanbul
Boğaziçi
Giriş
bupress@boun.edu.tr
www.bupress.org, www.bupress.net
Telefon ve faks: (90) 212 257 87 27
Sertifika No: 10821
Yayıma Hazırlayan:
Ergun Kocabıyık
Kerem Yeğin
Matbaacılık ve Ticaret A.Ş.,
100 Yıl Malı. MAS-SİT, 1. Cadde, No: 88, Bağcılar/İstanbul
Telefon: 0212 6290024-25
Sertifika No: 12358
Kapak
Baskı: G.M.
tasarımı:
Birinci
Basım:
Eylül 2010
Boğaziçi
University Library Cataloging in Publication Data
McKinnon, Susan, 1949Neo-liberal genetik: evrim psikolojisinin mitleri ve meseleleri
/ Susan McKinnon; çeviren Mehmet Doğan
144 p. ; 21 cm.
ISBN 978-605-4238-39-2
1. Genetik psychology. !. Title. il.
BF701
Doğan,
Mehmet.
İÇİNDEKİLER
Giriş,
Çelişen
Zihin
Kuramları,
9
7
~
Genetik ve Toplumsal Cinsiyet
Hesaplaması, 12 ~Doğallaştırma Siyaseti ve Bilimi, 13
~Bilimin Soğuk ve Acı Gerçekleri, 15.
il
Zihin ve Kültür, 18
Kuklacı, Karar Verici ve Programlayıcı Olarak Doğal Seçilim,
19 ~ Doğal Seçilimin "Arsız Hilesi", 20 ~ Mekanizma ve Modül
Olarak Zihin, 22 ~ Sabit Mimariye Karşı Sinir Sistemi Esnekliği,
26~ Şaibeli Açıklamalar Yaptıran Genler, 30 ~Mutlak Olarak
Her Şeyin Akla Uygunluğu, 34~ Seçim Olmayan Seçim, 36
~Birey Olmayan Birey, 38 ~Kültür Olmayan Kültür, 40.
111
Birey ve Toplum, 42
Genetik Bireycilik ve "Toplumsal" Meselesi, 43 ~ Genetik
47 ~Kişisel Çıkarın Yoksulluğu, 54
~Klonlamanın Gelecekteki Olasılıkları, 59.
Hesabın Yoksulluğu,
iV
Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet, 66
Kaynak Aramak, 67 ~ "Erkeklerin Cinsel Zihni" Söyleminin
Çelişkisi, 73 ~ Cinsel Serbestliğin Kültürel Değerleri, 77
~"Azize-Fahişe Şalteri"ni Sökmek, 83 ~Aslan ile Avı Gibi:
Sahiplenmek ve Yarattığı Hoşnutsuzluklar, 90 ~"Çekirdek
Zihniyet"ten Kültürel Anlama, 99.
v
Bilim ve Kurgu, 104
Organik ve Türler Arası Benzetmeler, 105 ~ Kültürler Arası
Derin Yapılar Uydurmak, 110 ~Evrimsel Geçmiş, Genetik
Geçmiş: Karikatür Versiyonu, 117.
vı
Bilim ve Ahlak, 123
Teşekkür,
131
Kaynakça, 133
Dizin, 143
GİRİŞ
"Aile değerlerinden" bahseden bölücü politikaların Birleşik
Devletler'i parçalamakla tehdit eden fay hatlarını yarattığı
bir çağda, evrim psikologları bize, ailenin değerini anlamanın yegane anahtarının kendilerinde olduğunu söylüyorlar.
Cinsiyet ve toplumsal cinsiyetle ilgili düşüncelerin hızla değiştiği, bütün dünyada bu düşüncelerin derinden tartışıldığı
bir zamanda evrim psikologları, cinsel farkların nasıl insanın
evriminin ve genetik geçmişinin derinliklerinde sonsuza dek
sabitlendiğine dair bir hikaye anlatıyorlar bize. İnsanların
onlar sayesinde toplumu örgütlemeyi umdukları ilkelerin
herkesin kullanımına hazır olduğu bir zamanda, evrim psikologları toplumsal ilişkileri, doğal seçilim güçlerinin kılavuz­
luğundaki bir 'kendini genetik olarak en üst düzeye çıkarma'
refleksine indirgiyorlar. Anglo-Amerikan kökenli neo-liberal
ekonominin dünyanın büyük kısmında hem hüküm sürdüğü hem de derinden bir öfke yaratıp direnç gördüğü bir
zamanda evrim psikologları, neo-liberal değerleri doğaya ait
sayan bir evrim kuramı ortaya koyuyorlar. Kısacası, toplumsal hayatın karmaşasını, çeşitliliğini incelikleriyle anlamanın
aciliyet taşıdığı bir zamanda evrim psikologları, şaşılacak ölçüde indirgemeci mitler ve meseller sunuyorlar.
Evrim psikolojisi yalnızca akademi içindeki disiplin sınır­
larını aşmış değildir, aynı zamanda akademinin sınırlarını kamusal medyayı tamamen kaplayacak şekilde ihlal eden nadir
akademik uğraşlardan da biridir. Evrim biyolojisi, bilişsel ve
deneysel psikoloji, bilgisayım ve oyun kuramları, antropoloji
gibi alanlardan beslenen evrim psikolojisi, başlangıçta akademik bir araştırma olarak öncelikle psikoloji bölümlerinde geliş­
tirildi. Önde gelen savunucuları arasında California Üniversitesi Santa Barbara kampüsündeki Evrim Psikolojisi Merkezi'nin
eşbaşkanlan Leda Cosmides ve John Tooby; Toronto'daki
McMaster Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nde birlikte aynı labo-
8 • Neo-Liberal Genetik
ratuvarı yöneten araştırmacılar Martin Daly ve Margo Wilson;
Harvard Üniversitesi'nde Johnstone Family Psikoloji Profesörü
Steven Pinker; Teksas Üniversirtesi Psikoloji Bölümü'nden David Buss; ayrıca gazeteci Robert Wright vardır.
Fakat belki de evrim psikolojisinin açıklamaları kulağa
tanıdık gelen varsayımlar dile getirdiği için, derin evrimsel ve
genetik kökenlere sahip psikolojik mekanizmaların davranışlarımıza rehberlik ettiği düşüncesi, birçok farklı alandaki
açıklamaların çabucak bir parçası haline gelmiştir. Peyzaj mimarları ilkel savan ortamında belirip bünyemizin derinliklerine kök salmış "manzaraya hakim olma ve kuytuya sığınma"
yapılarından, bunların çağdaş peyzaj tasarımındaki beğenile­
rimizi düzenlediğinden bahseder. 1 Evrimsel ekonomi yeni bir
alandır; David Wheeler bu branşın, "birçok iktisadi davranı­
şın biyoloji temelli işbirliği, takas, pazarlık, hilecileri cezalandırma içgüdülerinin sonucu doğmuş olabileceği" 2 varsayımı
etrafında şekillendiğini anlatıyor. Kent Bailey ve Helen Wood
evrimsel akrabalık tedavisi denilen yeni bir psikoterapi türünden bahsediyor. Bu, "öncelikle, uyumsuzluktan kaynaklanan
çeşitli gerilimlerin ayırdına varan hastanın bunlarla (yani
atalarımız ile modern insanların yaşam koşullan arasındaki
farklılıklarla) yüzleşmesini ve sonra nazikçe ve şefkatle yardım edilen hastanın önce sorunu anlamasını ve ardından da
uygun ayarlamaları yapmasını"3 gerektirir; bu ayarlamalar,
mevcut yaşam koşullarını atalarımızın yaşadığı varsayılan
ilkel koşullarla aynı düzeye döndürür. Herma Kay bize şu bilgiyi vermektedir ki, hukuk sosyobiyologlanna göre "biyolojik
davranış bakımdan cinsiyet farkları, cinsel işlevin geleneksel
boyutunu destekleyen meşru ayrımların zemini olarak kullanılabilir ve kullanılmalıdır da." 4 Ayrıca Richard Prosner gibi
önde gelen hukukçular ve hukuk alimleri cinsiyet, toplumsal
1
evrim psikolojisinin kullanımı konusunda
Virginia Üniversitesi Mimarlık Okulu, Peysaj Mimarlığı Bölümü, Asya Mimarisi Profesörü Ruhen Rainey.
David Wheeler, 1996, A8; aynca bkz. Geoffrey M. Hodgson, 1995;
Peter Koslowski, 1999.
Kent Bailey ve Helen E. Wood, 1998, s. 518.
Herma Hill Kay, 1990, s. 78.
Peysaj
mimarlığında
kişisel görüşme:
2
3
4
Giriş•
9
cinsiyet ve aile ilişkileriyle ilgili meseleleri değerlendirirken
evrim psikolojisinin varsayımlarından faydalanıyorlar. 5
Evrim psikologları tarafından öne sürülen fikirlerin
aşikarlığı ve yaygın cazibesine karşın, bu küçük kitap, antropolojik bakış açısından, onların evrim hakkında, psikoloji
hakkında ve kültür hakkında neden yanıldığını gösteriyor.
Beş temel sav ileri sürüyorum. Evrim psikologlarının zihin ve
kültür kuramının, insanın toplumsal örgütlenmesinin ve davranışının ne evrimsel kökenlerini ve geçmişini ne de çağımız­
daki değişim ve çeşitliliğini açıklayamadığını iddia ediyorum.
Daha ayrıntılı söylemek gerekirse, onların evrensel psikolojik
mekanizmalar kuramının altında yatan genetiğe ve cinsiyete
dair varsayımların antropolojik kayıtlardan gelen gözleme dayalı kanıtlarca desteklenmediğini gösteriyorum. Evrim psikologlarının sadece önermeleri değil aynı zamanda kanıtlan da
o derece temelinden hatalıdır ki bilim dedikleri şey nihayetinde bir kurgudan ibarettir. Bu kurgunun hatalı bir varsayıma
dayandığını ileri sürüyorum; bu varsayıma göre, evrim psikologlarının kendi kültürel değerleri hem köken bakımından
doğal hem de doğa bakımından evrenseldir. Son olarak şu
gözlemimden bahsediyorum: Bir kültürün başat değerlerinin
doğanın bir parçası olarak kabul edilmesi, bunlar dışında
kalan diğer kültürel değerlerin önemsizleştirilmesi yönünde
bir etki yarattığı gibi, insanoğlunun geçmişte ve bugün sahip
olduğu ve gelecekte de sahip olacağı potansiyelliklerin büyük
çeşitliliğinin göz ardı edilmesine de yol açmaktadır.
ÇELİŞEN ZİHİN KURAMLAR!
Evrim psikolojisi etrafında gelişen tartışmalarda en temelde
hedef alınan şey, insan zihni ve kültürünün doğası ve işleyi­
şi hakkındaki düşünme biçimimizdir. Evrim psikologlarının
onayladığı zihin kuramı, dolayısıyla da kültür kuramı, çoğu
kültür antropoloğunun onayladığı kuramla bariz bir zıtlık ser-
5
Bkz. Richard A. Posner, 1992; Richard A. Posner ve Eric A. Posner
1998.
10 • Neo-Liberal Genetik
giler. Bu fark, zihinsel yaşamın kısmen organik bir temelinin
olup olmamasıyla ya da organizma ile çevre arasında karmaşık
bir gelişim ve etkileşim ilişkisinin olup olmamasıyla ilgili değil­
dir. Daha doğrusu, yorumcu olarak Ted Benton'ın belirttiği gibi
söz konusu olan şudur: "insan zihninde var olan 'mimari'nin
ne kadarı kalıtımla aktarılmıştır," ve "sosyokültürel süreçler
kalıtımsal psikolojik mekanizmalardan bağımsız olarak mı
yoksa bu mekanizmalara indirgenebilen süreçler olarak mı
anlaşılır," 6 bu süreçler sırasıyla genetik çıkarların gözetilmesine dair ilkelere indirgenebilir mi yoksa indirgenemez mi?
Evrim psikologlannın geliştirdiği zihin kuramına göre,
insan zihni bir yığın psikolojik mekanizma aracılığıyla iş
görür, bu mekanizmalar da Pleistosen devrinin [yaklaşık 2
milyon ila 11 milyon yıl öncesi] evrimsel adaptasyon ortamında meydana çıkmıştır. En eski atalarımızın karşılaştığı
belirli adaptasyon sorunlarına çözüm olan bu mekanizmalar, belirli toplumsal davranış türleri için çapraşık bir içerikle
yüklü yönergeler ortaya koyar, ki bu davranış türlerinin de
hem doğuştan geldiği hem de evrensel olduğu düşünülür.
Evrim psikologlan kültürel çeşitliliği kabullenseler de, insan
davranışlarının ve kültürel oluşumların nihai sebebinin doğal seçilimin uyumlayıcı mantığınca üretildiğini düşünürler;
bu mantığın da, tek amacı bireysel üreme başansını azamiye
çıkarmak olan çabalar tarafından yönlendirildiğine inanırlar.
Doğuştan gelen bu mekanizmalar insan davranışlarını şe­
killendiriyorsa, o halde kültür örüntüleri her halükarda önceden belirlenmiş bir esasın üzerindeki yüzeysel süslerden
ibarettir. Dolayısıyla evrim psikolojisine göre kültürel düşünceler, inançlar ve değerler, davranışlann "gerçek" genetik
belirleyicilerinin yan sonuçlarıdır; bu belirleyicilere muhtaçtırlar; üstelik bunlara indirgenebilirler. Evrim psikologlarının
tasarısı, Wilson ve Daly'nin "çekirdek zihniyet" 7 dedikleri şeyi
betimlemektir; insan kültürünün görünürdeki çeşitliliğinin
temelinde yatanın bu olduğunu ileri sürerler.
Bunun aksine, çoğu kültür antropoloğunun katıldığı
6
7
Ted Benton, 2000, s. 266, 267.
Margo Wilson ve Martin Daly, 1992, s. 291.
Giriş•
11
zihin kuramına göreyse zihin, belirli adaptasyon sorunlarını
çözen işlevsel bakımdan belirli mekanizmalarla tanımlanmaz;
bunun yerine beynin esnek bir aygıt olarak işlev görmesini
mümkün kılan genel mekanizmalarla tanımlanır. 8 İnsanla­
rın farklı bağlamlardaki çeşitli sorunları çözmesini sağlayan
ve çeşitli kültür biçimlerini ve davranışları yaratmalarına,
öğrenmelerine yol açan şey, bu genel mekanizmalardır. Aslında antropologlar, insan evriminin gerçekleştiği değişken,
akışkan ortamların genel mekanizmaları öne çıkaracağını, bu
mekanizmaların da ucu açık davranış ve biliş programlarının
oluşumuna izin vereceğini söyler; bu programların ise evrim
psikolojisi tarafından varsayılan belirli bir işleve sahip modüllerin tam zıddı olduğunu ileri sürerler. Göreceğimiz gibi, insan
beyni ile başka memelilerin beyni üzerindeki araştırmalar,
aynca benzer bir şekilde gelişim psikolojisi çalışmaları beynin
genelleştirilmiş bir öğrenme ve sorun çözme cihazı olduğu, bu
cihazın tek bir mantığa, hele hele genetik çoğalma mantığına
indirgenemeyecek kültür dünyalarının yaratılmasına izin verdiği düşüncesini desteklemektedir. İnsanın zihinsel yetilerine
dair bunun gibi bir kurama göre kültür, ne genetik belirleyicilerin veya doğal seçilim mantığının epifenomeni9 olabilir ne de
bunlara indirgenebilir. Daha doğrusu kültür kavramsal bir
çerçevedir, bu çerçeve aracılığıyla insanlar anlamlı ayrımlarda
bulunurlar, dünyayı kavrarlar; ayrıca eylemleri bu çerçevenin
hem içindedir hem de ona dayanır.
8
9
Beynin esnekliğiyle ilgili iddialar için bkz. Hilary Rose ve Steven
Rose 2000; Kathleen R. Gibson, 2005.
Epifenomen: Birincil fenomenden kaynaklanan ve ona eşlik eden
ikincil fenomen. Zihin felsefesinde, epifenomencilik görüşüne
göre, zihinsel fenomenler epifenomenlerdir ve bunlar fiziksel fenomenlerin sebep olduğu ancak fiziksel fenomenlerin sebebi olmayan ikincil fenomenlerdir. Örneğin ikincil fenomen olan zihinsel etkinlikler birincil fenomen olan beyinden kaynaklanır, ancak
bunların beyin üzerinde bir etkisi yoktur. Buna göre fizik alem
zihinsel alemden bağımsız olarak işler. Zihinsel alem, fizik aleme
paralele olarak ondan türemiş bir alem olarak var olur ama fizik
iilem üzerinde bir etkisi yoktur. - ed. notu
12 • Neo-Liberal Genetik
GENETİK VE TOPLUMSAL CİNSİYET HESAPLAMASI
Evrim psikologlarının insan davranışlarıyla ilgili kuramları
nihai bir nedenselliğe öncelik tanır; bu nedensellik de genetiğe ve doğal seçilime dayanır; dolayısıyla üremeyle, cinsellikle,
toplumsal cinsiyetle, evlilikle ilgili görüşler kaçınılmaz olarak
evrim psikolojisinin açıklamalarında merkezi bir önem taşır.
Anlattıkları hikayelerin çerçevesini iki iddia oluşturmaktadır.
İlkinde, evrim psikologları akrabalık ilişkilerinin -aslında bütün toplumsal ilişkilerin- genetik hesaplara uyduğunu öne
sürer. Yani söz konusu ilişkiler, bireylerin genetik yakınlık
hesaplarına, bireysel genetik donanımı azamiye çıkaracak
belirli davranışların getireceği faydaların hesaplanmasına
göre belirlenir.
Evrim psikologları, toplumsal ilişkilere dair genel genetik
hesapların içinde daha belirli başka bir hesabın, toplumsal
cinsiyet temelli bir hesabın olduğunu varsayarlar. Kadınlarla
erkeklerin üreme stratejilerindeki temel farkların biyolojik
temelli bir asimetriye uyması gerektiğini söylerler; bu asimetrinin ise kadınlarla erkeklerin çocuk büyütmeye yaptıkları
göreli katkılarından kaynaklandığını ileri sürerler. Dolayı­
sıyla kadınlarla erkeklerin, üreme başarılarını artırmak için
farklı adaptasyon sorunlarını çözmeleri gerektiği varsayılır.
Evrim psikologları, görece uzun vadeli üreme yatırımlan
yapan kadın atalarımızın yavrularını besleyecek kaynaklan
nasıl güvenceye alacakları sorunuyla karşı karşıya kaldığını
söylerler. Bunun aksine, görece kısa vadeli üreme yatırımlan
yapan erkekler ise mümkün olduğunca çok doğurgan dişiye
nasıl erişebileceği sorunuyla başa çıkmak durumdadırlar.
Evrim psikologları müstakil, toplumsal cinsiyete göre
farklılaşmış, oldukça özgül psikolojik mekanizmalardan bahsederler. Bu mekanizmaların asli evrimsel adaptasyon ortamında belirli adaptasyon sorunlarına tepki olarak geliştiğini
iddia ederler. Bu ortamın kesin doğası belirlenmemiştir, fakat
genelde Pleistosen devrindeki Afrika savanlarına yakın olduğu düşünülür. Dolayısıyla erkeklerin tercih mekanizmalarını
dişinin doğurganlık değeri hakkında ipucu veren (gençlik,
cazibe, endam gibi) özelliklere göre geliştirdikleri varsayılır;
Giriş•
13
kadınların
tercih mekanizmalarının ise erkeklerin kaynak
potansiyellerini açık eden (statü, hırs, üretkenlik gibi) özelliklerine göre ortaya çıktığı söylenir. Pleistosen devrinde bu
niteliklere değer verildiğini gösteren bulgular yoktur; yine de
bu tercih mekanizmalarının doğal seçilim aracılığıyla evrimleştiği, cinsel seçilim üzerinden karşı cinste arzulanan nitelikleri evrimleştirdikleri düşünülür. Sonuçta ortaya çıkan
tercih mekanizmaları ile toplumsal cinsiyete dair niteliklerin
doğuştan gelen, genetik miras olarak aktarılan psikolojik
özelliklere vücut verdiği, bunların da binlerce yıldır değiş­
mediği varsayılır. Bu şekilde, toplumsal kategorilerin doğası,
kökeni, evrenselliği hakkında belirli bir anlatı ortaya koyar;
özellikle de cinsiyetle, toplumsal cinsiyetle, aileyle, evlilikle
ilgili kategoriler için açıklamalarda bulunurlar. Geçmişe dair
bu anlatı, insan ilişkilerinin şimdiki zamana ait olasılıkları,
gelecekteki imkanları hakkında düşünme şeklimizi etkiler.
DOGALLAŞTIRMA SİYASETİ VE BİLİMİ
Pozitif bilimler hakkında ne denirse densin, konusundan
dolayı beşeri bilimler toplumsal kategorilerin doğası hakkın­
daki tartışmaların ağına dolanmaktan kurtulamaz; aynca
evrim psikologlarının cinsiyet, toplumsal cinsiyet, akrabalık
mefhumlarının doğası hakkındaki düşünceleri üzerine beliren anlaşmazlıklar bu uzun tartışmalar dizisinin ancak son
halkasıdır. Bir taraftan beşeri bilimler belirli toplumsal kategorileri ve hiyerarşileri doğallaştırma konusunda uzun bir
geçmişe sahiptir; yani belirli toplumsal kategoriler ve bunlarla bağdaşan hiyerarşilerin temelde doğa kaynaklı olduğunu
iddia etme, dolayısıyla bunların kaçınılmaz, değiştirilemez
olduğunu ileri sürme konusunda mazileri eskiye dayanır. 10
Beyin boyutu, iskelet biçimi, deri rengi, mizaç, hormonlar ya
da zeka katsayısı gibi özellikler doğal farkların ölçüsü olabilir.
10
Irk ve toplumsal cinsiyet gibi toplumsal kategorilerin doğallaştı­
rılmasına bilimin ne şekilde katkıda bulunduğu üzerine yapılmış
çok sayıda çalışma arasında bkz. Stephen Jay Gould 1980, 1981;
Sandra Harding 1993; Landa Schiebinger 1993; Carol Travis 1992.
14 • Neo-Liberal Genetik
Yakın geçmişte doğal farkların
ölçüsü genetik olmuştur. Terimler ve ölçüler zamanla değişmiş olabilir, fakat doğallaştır­
ma süreci aynı kalmıştır.
Öte yandan, beşeri bilimlerdeki keşiflerin toplumsal kategorileri ve hiyerarşileri doğa dışı bir konuma itme etkisi de
olmuştur; örneğin kadın beyninin ne rahim tarafından denetlendiği ne de boyutunun becerilerini sınırladığı su yüzüne
çıkmıştır; ırkın biyolojik değil toplumsal bir kategori olduğu
keşfedilmiştir; IQ değerinin en az genetik donanım kadar,
belki de daha fazla toplumsal sermayeyi ölçtüğü anlaşılmış­
tır; genetik potansiyel ile genetik belirlenimcilik arasındaki
fark kavranmıştır; sağlık, hastalık, üreme, ölüm örüntüleri
için toplumsal, siyasal, ekonomik yapıların getirileri incelenmiştir vesaire.11
Antropoloji, toplumsal kategorilerin ve hiyerarşilerin
doğallaştırılması sürecine sıklıkla katılmıştır. Kendi payına
kafataslarını, beyinleri ölçmüştür; kendi payına ırk kategorilerini yaratmıştır; kendi payına insanları "yabani" ve "uygar"
diye tasnif eden evrimsel anlatılan yaratmıştır. Fakat antropoloji, toplumsal kategorilerin ve hiyerarşilerin doğallıktan
çıkarılması sürecinin de eşit derecede parçası olmuştur,
hatta bana kalırsa bu süreçteki rolü daha önemli ve vazgeçilmezdir. Biyolojik çeşitliliği ciddiye alarak biyolojik ırk kategorilerini yerle bir etmiştir. Dil çeşitliliğini ciddiye alarak,
bütün insan dillerinin, düşüncelerinin temelindeki simge
altyapısını göstermiştir. Akrabalık, cinsellik ve toplumsal
cinsiyet gibi toplumsal kategorileri ciddiye alarak, değiş­
kenliklerini göstermiş, biyolojik "doğadan" çok simgesel bir
doğaya sahip olduklarını ortaya çıkarmıştır. Hem kültürden
kültüre değişen hem de zamanla farklılık gösteren toplumsal
kategorilerin ve hiyerarşilerin biçimlerindeki, anlamlarındaki
değişimleri takip ederek, insanların toplumsal görenekleri11
Irk ve toplumsal cinsiyet gibi toplumsal kategorilerin doğa dışı bir
konuma itilmesi üzerinde duran çalışmalardan bazıları için bkz.
Sandra Harding ve Jean F. O'Barr, 1975; Stephen Jay Gould,
1977; Richard C. Lewontin, Steven Rose ve Leon J. Kamin 1984;
Anne Fausto-Sterling, 1993, 2000b; Ruth Hubbard ve Elijah
Wald, 1999; Dorothy Nelkin ve Susan M. Lindee 1995.
Giriş•
15
nin değişkenliğine dair yüksek bir farkındalık geliştirmiştir.
Bu gibi bir farkındalık düzgün anlaşılırsa, toplumsal ilişkileri
sözümona sabit, değişmez kalıplar oluşturmak üzere birbirine bağlayan zorunluluk düğümleri çözülmüş olur. Olguların
her zaman başka türlü olabileceğini, çoğunlukla da başka
türlü olduğunu ileri sürer antropoloji. 12
Elinizdeki kitapta bu doğallaştırma ve doğallıktan çıkar­
ma söylemlerinin arasındaki gerilimin belirli bir örneğini gözden geçiriyor ve evrim psikolojisini mercek altına alıyorum.
Bir taraftan evrim psikolojisinin, toplumsal kategorileri ve
hiyerarşileri doğallaştıran indirgemeci uzun bilimsel açıkla­
malar zincirindeki en yeni halka olduğunu ileri sürüyorum;
özellikle de cinsiyet, toplumsal cinsiyet, akrabalık kategorileri
için bunu yapmıştır. Öte yandan, bu açıklamaları Amerikan
kültür antropolojisinin zıt yöndeki yaklaşımıyla diyalog içine
sokmak istiyorum. Boas ve öğrencilerinin zamanından beri
kültür antropolojisi dünyadaki alternatif kültürel anlayışların
bütünlüğünü tanımaya çabalamaktadır; bilhassa da cinsiyet,
toplumsal cinsiyet, akrabalık ilişkilerine odaklanmıştır.
BİLİMİN SOGUK VE ACI GERÇEKLERİ
Evrim psikologlan kendilerini etrafı kuşatılmış bir azınlık olarak betimler. Muhafazakar sağın diliyle aynı tınılara sahip bir
dil kullanan Harvard Üniversitesi Profesörü Steven Pinker'ın
"seçkin aydınlar müessesesi" 13 dediği şey tarafından kurban
edildiklerini söylerler. Onlara göre evrim psikolojisi "gerçek"
bilimdir; insanlık durumunun bariz, soğuk, acı gerçeklerini
aklı başında ele alabilecek tek gerçek beşeri bilimdir. Pinker,
Pek çok antropolojik çalışma, toplumsal ve dilbilimsel kategorinin doğallıktan çıkarılmasına katkıda bulunmuştur. Örneğin
bkz. Franz Boas, 1996 [1911], 1940; Edward Sapir 1949 [1921];
Marilyn Strathern ve Carol P. MacCormack, 1980; Jane Collier
ve Sylvia Yanagisako, 1987; Jonathan Marks, 1995; Sylvia Yanagisako ve Carol Delaney, 1995; William A. Foley, 1997; Alan
Goodman ve Thomas L. Leatherman, 1998; Susan McKinnon ve
Sydel Silverman, 2005.
13
Bkz. Steven Pinker, 1997, s. 492, 509, 522; 2002, s. 359, 360.
12
16 • Neo-Liberal Genetik
evrim psikologlarıyla muhaliflerini kıyaslar; bu muhalifleri
"radikal bilimciler" diye karikatürize eder, "siyasi önyargılar
taşıdıklarını" ya da "iyimser bir vicdancılığa" tutsak kalmış
"romantikler" olduklarını söyler ya da bunlar fanatik dinciler
olarak addedilir; sanki dincilerin "kutsal teslis" hakkındaki
görüşleri "ortodoksluk," "doktrin," "mantra" kavramlarının
tekrarından ibarettir veya sırf çılgın olarak betimlenirler,
dünya anlayışlarının "hezeyan", "delilik," "romantik saçmalık" olduğu söylenir. 14
Evrim psikolojisinin niteliksiz bir bilim dalı olduğunu
ileri süreceğim. Fakat bunu savunmamın sebebi "nitelikli
bilimin" kültürel etkilerden yoksun olduğuna, "niteliksiz bilimin" bundan yoksun olmadığına inanmam değildir. Bunun
yerine, evrim psikologlarının temel önermelerini ve analitik
kategorilerini aksi yöndeki bulgularla yüzleştirme riskine
girmemesinden ötürü bu savı ortaya koyuyorum. Aslına bakacak olursanız tersini yapmışlardır. Kendi kategorilerinin,
anlayışlarının doğada evrensel olduğunu varsaymışlar, bunu
yaparken de kuramlarını çürütebilecek bulguları fiilen görmezden gelip hasır altı etmişlerdir.
Dolayısıyla evrim psikolojisinin altyapısına başat kültürel
düşüncelerin, uygulamaların nasıl yazıldığını irdelemek istiyorum. Viktorya döneminin cinsiyet, toplumsal cinsiyet ve aile
ilişkilerine dair içine kapanık ahlakı nasıl oldu da neo-liberal
iktisat ideolojisiyle birleşip evrim kuramını ve doğal seçilimi
benim neo-liberal genetik dediğim şeye dönüştürdü? Belirli
bir toplumun tarihine, kültürüne özgü olan bu düşüncelerin
kültür-ötesi, tarihdışı tümellere lafta nasıl dönüştüğünü incelemek istiyorum. Kültürel özgünlüğe sahip bu düşüncelerin,
bir kez derin genetik geçmişte ve evrim geçmişinde doğallaştı­
rıldıktan sonra, belirli kültürel düşüncelere, toplumsal adetlere
öncelik kazandırıp geçerli kılma etkisine nasıl sahip olduğunu
araştırmak istiyorum. Nihayetinde, bu doğallaştırma biçiminin
ister kasıtlı isterse kasıtsız olsun, kuralcı ve ahlakçı bir gücü
nasıl uyguladığını gözden geçirmek istiyorum.
14
"radikal bilimciler" ... "romantik saçmalık": bkz. Steven Pinker,
1997, s. 47, 439, 492, 499; 2002, s. 121-137, 360, 362.
Giriş•
17
Bu keşif girişimleri farklı kollardan ilerleyecek. Evrim psikolojisi metinlerinin belagat yapısını ve stratejilerini
çözümlüyorum, böylece kültüre özgü dünya anlayışlarını
evrenselleştirmeyi ve doğallaştırmayı birlikte başaran anlatı çatılarını, varsayımlarını, benzetmelerini anlayabiliriz.
Delillerinin biçimlerini, niteliğini değerlendiriyorum; buna
delil kabul ettikleri veya etmedikleri şeyler, hatta delilleri
yanlış okudukları ya da delillerin yerine kendi tahminlerini geçirdikleri noktalar da dahildir. En önemlisi de cinsiyet,
toplumsal cinsiyet ve ailenin evrensel yönleri olarak gördükleri özelliklerin aslında egemen Avro-Amerikan gelenekler
olduğunu gösteriyorum; bu ilişkileri oldukça farklı yaşayıp
düşünen başka kültürlerden insanların anlayışlarıyla karşılaştırma yaparak bu sonuca ulaşıyorum. Kişi, toplumsal
ilişki biçimlerinin evrim psikologlarına ait "gerçekleri" yadsıyacak şekilde örgütlenmesi üzerindeki etkilerini kavramak
için başka insanların gerçeklerini kendi gerçekleri gibi kabul
etmek zorunda değildir; üstelik farklı üreme başarısıyla ilgili
olan gerçekler de buna dahildir. Evrim psikologları ile çoğu
kültür antropoloğu arasındaki fark; kendi kültürlerinin dı­
şındaki kültürel görüşlere, uygulamalara kendi bütünlükleri
ve etkinliklerini teslim edip etmeyecekeri ya da o kültürlerin
sözümona temel, evrensel bir mantığa indirgenip indirgenmeyeceği, yani bunların tarihsel bir özgünlük barındıran
Avro-Amerikan görüşlerin, değerlerin bir yansıması olup olmadığı noktasındaki yaklaşımlarında yatar.
ZİHİN VE KÜLTÜR
Doğal
seçilimin zeki, amaçlı bir tasarım gerektirmediği, klasik
evrim psikolojisinin merkezi önermelerinden biridir. İnsanların
zeki, amaçlı tasarımlar gerçekleştirebilecek kapasiteye sahip
olduğu ise antropolojinin merkezi önermelerinden biri olmuş­
tur; çünkü evrimleşmiş insan beyni çok yönlü, değişken çevre
şartlarına esnek bir uyum gösterecek şekilde yapılanmıştır;
yani burada kastedilen şey insanların yaratma kapasitesinin
olduğu, bilgileri öğrenme yoluyla ve çeşitli kültürler aracılı­
ğıyla aktardıklarıdır; böylece insanların dünyayı anlama ve
dünyada tecrübe edinip eyleme geçme yollan şekillenir.
Evrim psikologları bu önermeleri tersine çevirmiştir: Genlere ve doğal seçilime etkin zihinsel bir failiyet muamelesi yaparlar; aynı zamanda insanları, onların olmayan bir failiyetin,
farkında olmaları gerekmeyen bir mantığın edilgen icracıları
sayarlar; aslında insanların bilinçsiz olduğunu farz ederler.
Dolayısıyla genlerin ve doğal seçilim gücünün insan zihninde
doğuştan gelen psikolojik mekanizmalar olarak kendisini gösterdiği varsayılır; bu mekanizmalar da toplumsal cinsiyet temelli belirli davranış birimleri için ayrıntılı planlar sağlar; söz
konusu davranışların amacının ise her zaman kişinin genetik
bakımdan kendi çıkarını artırmak olduğu düşünülür.
İnsan zekası ve failiyeti, doğal seçilim ve bunun genetik
araçlarına ne ölçüde devredilirse, kültür de o ölçüde temel biyolojik bir gerçekliğin üzerine inşa edilmiş yapı konumuna indirgenir. Olguların bu şekilde birbirinin yerine geçmesi, evrim
psikolojisinin indirgemeci, köktenci özelliğinin kilit noktasıdır.
Dolayısıyla bu bölümde evrim psikologlarının söz konusu yer
değişimini etkileyen belagat stratejilerini çözümlüyor, evrim
psikologlarının doğal seçilimi, genleri, insan zihnini, kültürü
nasıl tanımladıklarını, bu tanımın bir zihin ve kültür kuramı
oluşturulmasını nasıl etkilediğini değerlendiriyorum.
Zihin ve Kültür • 19
KUKLACI, KARAR VERİCİ VE PROGRAMLAYICI OLARAK
DOGAL SEÇİLİM
Evrensel düzenin, tasarımın, gerçegın, amacın yaratıcısı ve
olarak Tann'ya atfedilen nitelikleri evrim psikologları doğal seçilime bahşeder; "akıllı tasanın" düşüncesinin
günümüz yandaşları tarafından ortaya konan fikirlere ironik bir yakınlık sergiler bu yaklaşım. Evrim psikolojisinin
belki de en önde gelen reklamcıları Robert Wright ve Steven
Pinker'ın kelimeleriyle doğal seçilim, genetik çoğalmayı azamiye çıkarmak amacıyla organizmalar, zihinsel organlar,
adaptasyonlar "tasarlayan" ulu "kuklacı,". "asıl karar verici," "Kör Programcı," "mühendis" olarak düşünülür. Genetik verimlilik genel müdürü olarak "doğal seçilimi düşünme
işini yapar," "amaçlan," "stratejileri" vardır, "kendi iradesini
ortaya koyar," "kendi politikalarını uygular." Doğal seçilim
hem arzuya hem de bu arzulan gerçekleştirecek güce sahiptir: İnsanların belirli şeyler yapmasını "ister" ve bunu "temin
eder"; örneğin, "yavrularımıza karşı iyi" davranmamızı, fakat
arkadaşlarımız söz konusu olunca "iyi davranıyormuşuz gibi
görünmemizı" 1 sağlar. Doğal seçilimin savaş meydanındaki
piyadeleri olarak genler, doğal seçilimin bu yaratıcı failiyet
vasfını paylaşır. Her ne kadar evrim psikologları genlerin bir
fail olduğunu reddetseler de, sürekli olarak genleri sanki böyle bir failiyetleri varmış gibi resmederler. Genler "bencil"dir,
"çıkarcı"dır, aynca doğal seçilim gibi "stratejileri" ve "amaçları" vardır (genelde kendilerini yaymak hedefi güderler). Bu
maksatla organizmalar, zihinsel organlar tasarlayıp inşa
ederler, Üzerlerinde ayarlamalar yaparlar, bunları yarıştırır­
lar. Bir öngörüleri, "bakış açıları" vardır; "istekleri" bulunur,
"kendi yollarını çizerler," "hesap kitap yaparlar," "denetlerler," "seçerler," bizimle "konuşurlar," "teslimiyeti öğütlerler,"
"kendilerini yayarlar. "2
kaynağı
1
2
ulu "kuklacı," ... "iyi davranıyormuşuz gibi görünmemizı": Robert
Wright, 1994, s. 37, 44, 52, 163, 175, 202, 211-212, 217, 240, 254,
256, 275, 308; Steven Pinker, 1997, s. 36, 43.
Genler "bencil"dir ... "kendilerini yayarlar'': Robert Wright, 1994, s.
88, 148, 158, 162, 168, 208, 239; Steven Pinker, 1997, s. 44, 428.
20 • Neo-Liberal Genetik
Bu mecaz kalabalığının iki neticesi vardır. İlk olarak, evrim psikologları insan zihnini, normalde düşünmeyle bağlan­
tılı olan bütün niteliklerinden boşaltmışlardır; örneğin bilinçlilik, failiyet, yaratıcılık. İkincisi, bu nitelikleri genlere, doğal
seçilime aktarmışlardır; oysa amaçlı tasarımın da zihinsel
failiyetin de doğal seçilimin ya da genlerin niteliği olmadığı
evrim biyolojisinin temel bir önermesidir; ayrıca apaçık meydanda olan bir gerçektir. Sonuçta, bir yanda doğal seçilimin
soyut güçlerinin yaratıcı zekaya sahip failiyeti ile öte yanda
doğal seçilim "tasarımının" mekanik, düşünmeyen insanlar
olarak cisimleşmesi -ki doğal seçilimin vasıtası diye görülürler- arasında kökten bir ayrım ortaya çıkar. Robert Wright'ın
sıklıkla. söylediği gibi, "doğal seçilim 'düşünme' işini biz ise
uygulama işini yaparız."
3
DOGAL SEÇİLİMİN "ARSIZ HİLESİ"
Genlere, doğal seçilime bu kadarı bahşedilirse, insanların
bilincinden, failiyetinden, yaratıcılığından geriye ne kalır?
Bilinçsiz bir asıl devindiriciden bahseden öteki kuramlarda
olduğu gibi, evrim psikolojisi açıklamalarında da insana düşen rol sahte bir bilincin kurbanı olmaktır. İnsanlar nasıl,
neden sevgi dolu, kıskanç, kederli, inatçı, yapmacık, yaratıcı
ya da yıkıcı olduklarını kendilerince açıklayabilirler. Fakat
insanlar neyi neden yaptıkları hakkında nasıl düşünürse
düşünsünler, "gerçeklik" her zaman başka bir yerdedir, denir. Evrim psikologları hem doğal seçilimin insan duygularını
icat etmesini hem de duyguların insan hayatındaki rolünü
tek bir nihai, bilinçsiz, değişmez sebebe atfeder: bireyin genetik çoğalmasının bencil mantığı. 4 Wright'ın belirttiği gibi,
duygular "sadece evrimin cellatlarıdır"; derin bir gerçekliğin
"vekilleridir", genetik hesabın kitabın "gizli" mantığıdırlar. 5
3
4
5
RobertWright, 1994, s. 217, ayrıca bkz. s. 37, 240.
Doğal seçilimin duyguları icat etmesini fikri hakkında bkz. Robert Wright, 1994, s. 59; David M. Buss, 1988, 1994, 2000; Steven
Pinker 1997.
Robert Wright, 1994, s. 88, 159, 254, 275.
Zihin ve Kültür • 2 1
Duygular genetik çoğalmaya hizmet eden genetik icatlardır.
Pinker şöyle der: "Hayattan, sağlıktan, cinsiyetten, arkadaş­
lardan, çocuklardan keyif almamızı sağlayan genler gelecek
nesilde temsil edilme piyangosu için bir bilet çekmiş olur,
evrimleştiğimiz ortamda bu bilete büyük ikramiye vurma ihtimali yüksektir. Amaçlarımız, genlerin nihai hedefinin, yani
kendilerini kopyalama gayelerinin alt amaçlarıdır aslında. "6
Evrim psikologları bilinçli amaçlarımızın, duygularımızın,
anlayışlarımızın yerine daha derin, daha hakiki saydıkları
bir gerçeklik koyarlar; bu gerçeklik onlar dışında herkesin
dikkatinden kaçmaktadır.
Bilinçli amaçlarımızın, duygularımızın, anlayışlarımızın
altında daha derin bir gerçek yoktur sadece, bunlar söz konusu derin gerçeğin haşin, çıkarcı, hesapçı doğasını gizlemek
üzere evrimleşmiştir. Doğal seçilim sinsi, ikiyüzlü bir güç
olarak görülür; bu gücün vicdani çıkarımlar yapabilen, özgür
irade, sevgi, cömertlik, başka insani duygular taşıdığı söylenen karmaşık bir insan bilinci yarattığı varsayılır; böylece bu
bilinç, genlerin arasındaki kendilerini yayma rekabetinin derinlerde yatan çirkin, vicdansız "gerçekliğini" saklayabilir. İn­
sanlar hayatlarına vicdan ilkelerinin, kültürel anlayışlarının,
bireysel kanılarının rehberlik ettiğini masumane bir şekilde
farz ederken, evrim psikologlarının söylediğine göre aslında
yaşamlarını şekillendiren şey, genetik bakımdan kendi çıka­
rını duygusuzca hesaplamaktan ibarettir. Bu bakış açısıyla,
insanların vicdan yasaları aslında "genetik yapının yönettiği
bir yanıltmacadır," sevgi ve arkadaşlık gerçekte bir "ipotektir,"
duygudaşlık "sadece ayrıntılı bir yatırım tavsiyesidir," şefkat
"fırsatçılığın" başka bir adıdır, her şey bir yana doğru düzgün
çocuk yetiştirmek ise zekice yapılan bir portföy yönetimidir. 7
Evrim psikologlarının açıklamalarına özgü iğneleyiciliği taşı­
yan Wright, duygudan yoksun kişisel çıkarı hayırsever toplumsallaşma ve yüce vicdani gerçekler kılığına sokma beceri-
6
7
Steven Pinker, 1997, s. 44.
Robert Wright, 1994, s. 148, 205; Steven Pinker, 1997, s. 452,
507-508.
22 • Neo-Liberal Genetik
seçilimin "arsız hilesi" 8 olarak tanımlar. Bu gibi bir
açıklamaya göre kültür kendimizi aldatmanın bir vasıtasıdır
ve genetik çıkarlara hizmet eder.
sini
doğal
MEKANİZMA VE MODÜL OLARAK ZİHİN
O halde bilincin,
failliğin, yaratıcılığın doğal
seçilim ile genlere
nihai bir gerçeğin hayata geçirilmesinde işin bilincinde olmayan mekanik aletler olarak addedildiği bir anlatı için hangi zihin kuramı uygundur? Altta yatan
bir genetik rekabet etkenini insanların toplumsallık biçimlerine dönüştürebilen, yani doğal seçilimin "düşüncelerini" insan
davranışlarının "yapma"sına çevirebilen zihin kuramı hangisidir? Böyle bir göreve uygun olan zihin, genel becerileri mülk
edinmiş değildir; bunun yerine belirli sorunları hedef almak
üzere ayarlanmış özgül talimatlara sahiptir; bilinçli değil bilinçsiz iş görür; icraatları da kültür üzerinden öğrenilmez,
genetik olarak programlanır.
Genlerin kendilerini kopyalama stratejilerinin "gerçekliği" ile insan davranışlarının güncelliği arasında evrim psikologları "zihinsel organların," "mekanizmaların," "modüllerin"
var olduğunu ileri sürerler; bunların Pleistosen devrindeki
evrimsel adaptasyon ortamında atalarımızın karşılaştığı özgül
uyum sorunlarına tepki olarak evrimleştiğini farz ederler. Bu
modüllerin ortaya çıkışını ve varlıklarını "tersine mühendislik" dedikleri bir sürece bağlarlar. Pinker'ın anlattığı gibi, "düz
mühendislikte bir iş yapması için bir makine tasarlanır; tersine mühendislikte ise makinenin ne yapmak üzere tasarlandığı ortaya çıkarılır." Evrensel psikoloji mekanizması olarak
gördükleri şeye tersine mühendislik uygulamak: için, ataları­
mızın yaşadığı ortamda bu mekanizmanın belirli bir adaptasyon sorununu çözmesinin sebeplerini ararlar. Örneğin, güya
dünyadaki tüm kadınların varlıklı erkekleri tercih etmesini
sağlayan psikolojik mekanizmanın kökenini ve mevcudiyebahşedildiği, insanların
9
8
9
Robert Wright, 1994, s. 212.
Steven Pinker, 1997, s. 21.
Zihin ve Kültür• 23
tini açıklamak için David Buss ve başka evrim psikologları,
"iç döllenmenin, dokuz aylık gebeliğin, emzirmenin getirdiği
korkunç yüklere maruz kalan kadın atalarımızın yararlarına
olduğu için varlıklı erkekleri seçtikleri"ni ileri sürerler. "Söz
konusu tercihler bu annelerin hayatta kalma ve üremeyle ilgili adaptasyon sorunlarını çözmeye yardım etmiştir." Evrim
psikologları, varsayılan bir mekanizmanın adaptasyon bakı­
mından önemi hakkında makul bir hikaye anlatabildiği ölçüde bu hikaye onların gözünde nesnellik kazanır ve evrensel
bir gerçekliğe dönüşür. Dolayısıyla kökenle ilgili varsayımsal
bir hikaye psikolojik mekanizmaların varlığına, evrenselliğine
dair bir kanıt mertebesine yükseltilmiştir.
Bu gibi mekanizmaların, modüllerin hem doğal seçilim
hem de cinsel seçilim aracılığıyla evrimleştiği düşünülür. 11
Cinsel seçilim süreci, erkeklerin ve dişilerin eş seçimleri sayesinde ikincil cinsiyet özelliklerinin 12 gelişimi için seçici bir
güç mahiyetindedir. Üstelik evrimsel adaptasyonun asıl ortamında yüzleşilen belirli sorunlara yanıt olarak gelişen bu
mekanizmaların doğuştan gelen, genetik kalıtımla aktarılan
psikolojik özellikler barındırdığı, bunların da Pleistosen devrinden beri değişmediği varsayılır.
Evrimleşmiş insan beyninin çeşitli kültür biçimlerine
can veren, çeşitli davranışları öğrenen genel bir beceri gösterdiği düşüncesini evrim psikologları yadsır. Tıpkı fiziksel
organlarımızın genetik program sonucu ortaya çıkması, öğ­
renmeden işlev görmesi gibi, zihinsel organlarımız da böyle
işlermiş. Pinker'ın "pankreas sahibi olmayı öğrenmeyiz," gözlemi akıllıcadır; ama burada durmayıp şunu ekler, "görsel
sisteme, konuşma diline, sağduyuya ya da sevgi, arkadaşlık,
dürüstlük duygularına sahip olmayı da öğrenmeyiz."
Evrim psikologları, Pleistosen devrinde yaşamış ataları­
mızın belirli "adaptasyon sorunlarını" çözmek üzere özel ola10
13
ıo
David Buss, 1994, s. 25.
İnsan beyninin genelleştirilmiş mekanizmaları hakkında bkz.
Kathleen R. Gibson, 2005.
12 Üreme sisteminin parçası olmadığı halde iki cinsiyette farklı olan
özellikler -çev. notu.
13
Steven Pinker, 1997, s. 31.
11
24 • Neo-Liberal Genetik
rak tasarlanmış psikolojik mekanizmaların ortaya çıktığını
ileri sürer. 14 Bu mekanizmalar ya da modüller cinsiyetten cinsiyete farklılık gösterir; özgül işlevlere sahiptirler, psikolojik
tercihler ve davranışlar için ayrıntılı tasarılar temin ederler.
Örneğin evrim psikologlarına göre erkeklerin ana adaptasyon
sorunlarından biri hangi dişilerin doğurgan olduğunu belirlemektir; dolayısıyla erkekler kimi özelliklere yönelik tercih
mekanizmaları geliştirmiştir; örneğin gençlik, cazibe, endam
gibi bu özelliklerin de dişi doğurganlığının güvenilir işaretleri
olduğu varsayılır. Keza, kadınların ana adaptasyon sorunlarından biri varlıklı erkekleri bulmaktır; böylece dişiler de bazı
özelliklere yönelik tercih mekanizmaları geliştirmiştir; örneğin statü, hırs, üretkenlik gibi bunların da zenginliğe işaret
eden güvenilir belirtiler olduğu farzedilir; dolayısıyla çocuklarına yatırım yapabilecek uygun erkekleri belirleme sorununu çözerler. Bu gibi mekanizmalar "yatkınlık, karar kuralı, 15
yapı, süreç" olarak kavramsallaştırılır, bunların "organizma
içinde" barındığı, masraf-kazanç hesabı yaptıkları, sadece
üreme başarısına odaklı faydacı bir mantığa uygun gelecek
şekilde bilgileri işledikleri, "üretilen mamulün" 16 bir davranış
biçimi olduğu, bu davranışların da genetik faydayı azamiye
çıkarmakla ilgili adaptasyon sorunlarına uygun olduğu düşünülür. Kısacası zihinsel organlar, insanların karşılaştıkları
durumlara esnek, yaratıcı tepkiler vermesini mümkün kıl­
maz. Bunun yerine doğal seçilimin yaptığı "düşünme" işini
insanların yaptığı "işlere" çeviren, insanların herhangi bir şey
hakkında düşünmesini gerektirmeyen mekanik çevirmenler
olarak işlev görürler.
Evrim psikologlarının ileri sürdüğü zihinsel organların
özgüllüğü düşünülürse,
14
15
16
ayrıca "düşünme" işinin
çoğunu
Evrim psikolojisinde, psikolojik mekanizmalar hakkındaki açık­
lamalar için bkz. John Tooby ve Leda Cosmides, 1992; David M.
Buss 1988, 1991, 1992, 1994, 2000; David M. Buss ve David P.
Schmidt 1993; Robert Wright 1994; Steven Pinker 1997.
Karar kuramına göre, gözlemle buna uygun eylemi eşleştiren iş­
lev -çev. notu.
"yatkınlık, karar kuralı, yapı, süreç" ... "üretilen mamulün":
David M. Buss, 1991, s. 461,464.
Zihin ve Kültür• 25
doğal
seçilimin yaptığını söyleyen varsayımları göz önüne
zihinle ilgili kullandıkları mecazların, makine ve
bilgisayar hassasiyetine atıfta bulunması şaşırtıcı değildir.
Makineler ile "mekanizmalar" aynı işlemi sonsuza kadar
tekrarlamak, hep aynı neticeyi ortaya çıkarmak üzere tasarlanmıştır; bilgisayarlar temelinde bir şifreyle programlanır;
modüller de bir bütünün müstakil, tektipleştirilmiş bileşen­
leridir. Aslında evrim psikologlarına göre insanların zihinsel
organlan aynı davranış "mamülünü" üretmek için binlerce
yıldır aynı zihin mekanizmalarını kullanmaktadır.
Evrim psikologlarının bahsettiği özgül psikoloji modüllerinin istikrarı, beyni mimari bir yapı olarak tanımlama­
larından da bellidir. Aslında, "insan zihninde kalıtımla aktarılmış "mimarinin" miktarı ne kadardır" sorusuna evrim
psikologları tam teşekküllü inşa edilmiş bir yapıyla yanıt
vermekte yetinmeyip içinin de zarif ayrıntılara varana kadar
donatıldığı bir yapıdan dem vururlar. Yine de Steven Rose'un
belirttiği gibi, "tasan uyarınca inşa edilmiş statik bir yapıyı
ima eden mimarlık mecazı, zihnimizde/beynimizde vuku bulan dinamik süreçleri anlamak için katiyen uygun değildir;
çünkü beynimiz bu süreçler sayesinde dünyanın an be an
karşımıza çıkan karmaşasından bir düzen meydana getirir
ve yaratır." 17
Aslında, evrim psikologları genetik çıkarın azamiye ulaş­
masını insan davranışlarının sabit, "gizli" asıl devindiricisi
olarak farz ettikleri için, insan zihnini özgül yapılarla donatmak mecburiyetindedirler; bu donanım da sadece üstüne düşen vazifeyi yerine getirmeli, başka işe karışmamalıdır. Özgül
içerikli psikoloji modüllerinin var olduğunu söyleyen hipotezin gereksinim duyduğu kuram, insan zihnini tekil, bilinçsiz
bir gerçeğin ve soyut bir failiyetin edilgen icracısı yerine koyan
kuramdır. Aslında ihtiyaç duyulan şey, insan doğrularının,
gerçekliklerinin, motivasyonlarının çoğulluğunu hasır altı
eden, bunları tek bir doğruya, gerçekliğe, motivasyona dönüştüren bir "mimari" ya da "makinedir." Göreceğimiz gibi,
"zihin modüllerinin," "mekanizmaların" başardığı da budur.
alınırsa,
17
Steven Rose, 2000a, s. 316-317.
26 • Neo-Liberal Genetik
SABİT MİMARİYE KARŞI SİNİR SİSTEMİ ESNEKLİGi
Bu aşamada bir mola verip başka modellerin beynin bu tasvirinden, yani beynin sabit, özgül işleve sahip modüllerden
meydana getirilmiş değişmez bir mimari yapı olarak resmedilmesinden farklı olduğunu açıklığa kavuşturmalıyım. Biyoloji
antropoloğu Kathleen Gibson primat beyni, insan beyni, bilişim becerileri konularında uzmandır. Evrim psikologlarının
ortaya koyduğu beyin modeline karşı çıkan savlan kısa süre
önce özetlemiştir. Bizim mercek altına aldığımız konuyla ilgili
birkaç noktaya da değinmektedir: Genetik ekonomi; nöroanatomik genelleşme; epigenez; 18 zihni inşa eden süreçler.
Çoğu genin birden fazla fenotip 19 üzerinde etki sahibi
olması (pleiotropi), genler ile davranışlar arasında bire bir
uyum olduğu fikrine karşı güçlü bir savdır. Dolayısıyla karmaşık insan davranışlarını birçok gen etkileyecektir; herhangi bir gen ise birden fazla karmaşık davranışa katkı verebilir.
Üstelik Gibson insan genomunun "yaklaşık 30.000 genden
meydana geldiğini, şempanzeler ile insanların DNA 'lan bakı­
mından %1,6 fark" 20 barındırdığını belirtiyor. İnsanlarla şem­
panzeler arasındaki hem fiziksel hem de davranış farklarını
açıklamak için yeterli miktarda gen insan genomunda bulunmaz; aynca bu gen sayısı evrim psikologlarının varsaydığı
ayn işlevlere sahip çok sayıda modül için de yeterli değildir.
Gibson ekliyor, "ihtiyaç duyulan şey, tek gen= tek zihin modülü = tek karmaşık davranış diyen bir kuram değildir; fakat
az sayıda genin nasıl karmaşık bir beyin inşa edebildiğini,
böylesine çeşitlilik gösteren davranışlara nasıl hayat verdiği­
ni açıklayan bir kurama gereksinimimiz var." 21
18
Embriyonun yumurtadan art arda yeni kı­
olarak geliştiğini kabul eden kuram.
Kitabın bağlamında genlerin çevreden gelen girdilerle etkileşime
girmesini de içermektedir -ed. notu.
19
Fenotip ya da dışyapı: Genetik ve çevresel etkenlerin yarattığı
özelliklerin canlının dış görünüşündeki yansıması. Genotip veya
soyyapı ise organizmanın genetik yapısıdır -ed. notu.
2
° Kathleen Gibson, 2005, s. 28.
21
Kathleen Gibson, 2005, s. 28.
Epigenez:
Sıralıoluş.
sımların oluşmasıyla aşamalı
Zihin ve Kültür• 27
Beynin belirli bölgelerinin belirli davranışlarla, bilişsel
becerilerle bağdaştığı bir süredir bilinse de, bu bölgelerin davranışları nasıl şekillendirdiğine dair anlayışımız iyice ayrıntı
kazanmıştır. Aslında beynin sinir anatomisi üzerine yürütülen son araştırmalar beynin farklı bölgelerinde konumlanan şeyin, özgül mekanizmalardan çok "çeşitli davranışsa!
ve bilişsel özelliklere katkı yapan mekanizmalar" 22 olduğunu
göstermiştir. Örneğin "bir zamanlar Broca bölgesinin 23 konuşmayı denetlediği düşünülüyordu, sonra sözdizimini denetlediği düşünüldü, en son ise hem konuşmanın hem de elle
yapılan jestlerin hiyerarşik örgütlenmesinde işlev gördüğü
ileri sürülmüştür. .. "24 Beyin bölgelerinin çalışma şekliyle ilgili düşüncelerimizin bu minvalde yeniden ifade edilmesi bizi
işleve özgü psikoloji modüllerinden uzaklaştırıp genel işlem
mekanizmalarına yaklaştırmaktadır.
Evrim psikologlarının savunduğu sabit beyin modülleri
modeline epigenez olgusu, yani genlerin çevreden gelen girdilerle etkileşime girmesi, aynca beyindeki sinir sistemi esnekliği ilave zorluk çıkarır. Gibson, "olgunlaşan memeli beyni ile
insan beyninin klasik epigenez sistemleri olduğunu, genler
ile çevreden gelen girdilerin arasındaki etkileşim aracılığıyla
türe özgü sinir sistemi mekanizmaları ve davranış becerileri
edindiklerini" 25 belirtir. Epigenez ile sinir sistemi esnekliği­
ne dair bulgular arasında, örneğin bir duyusal motor yetisinin yokluğunda ya da istilaya uğraması yüzünden başka
bir duyusal motor becerisinin aşın gelişmesi; çocuklukta
meydana gelen beyin hasarının yarattığı stres altında dil iş­
levlerinin, motor işlevlerinin bir beyin yarıküresinden öteki
beyin yarıküresine kayması; beslenmenin, zekayı uyarmanın
beyin gelişimine, beyin işlevlerine etkisi; "sinir hücrelerinin,
sinapsların aşın üretilmesi, sonra da çevreden gelen girdile22
23
Kathleen Gibson, 2005, s. 29.
Beynin sol yarıküresinde, Sylvius yarığının başlangıç bölümünde
yer alan motor konuşma merkezi. Adını, bu bölgenin işlevini ilk
defa tarif eden ünlü Fransız cerrah ve antropolog Paul Broca'dan
almıştır
24
25
-ed. notu.
Kathleen Gibson, 2005, s. 29.
Kathleen Gibson, 2005, s. 31.
28 • Neo-Liberal Genetik
rin bunlara ince ayar yapması" 26 vardır. Çevresel etkenlerin
zaman içinde genlerin anlatımını şekillendirme yetisi, Mario
F. Fraga ile Madrid'teki Milli İspanyol Kanser Merkezi'nde
çalışan başka isimlerin tek yumurta ikizleri üzerine yürüttüğü araştırmalardan elde edilen bulgularda gün gibi açıktır.
Kırktan fazla tek yumurta ikizi çiftinin DNA'sına odaklanan
bu araştırma, tek yumurta ikizlerinin epigenez profillerinin
hem zaman içinde hem de toplumsal ortamdan ortama değiştiğini gösteriyor. Washington Post gazetesinin bilim yazan
Rick Weiss araştırmanın sonuçlarını özetlemiştir:
Genç ikizlerin epigenez profillerinin neredeyse aynı olduğunu,
fakat ilerleyen yaşla birlikte profillerinin iyice farklılaştığını
buldular. Araştırmacıların bilhassa çığır açacak dediği bulguya
göre, ayn büyütülmüş ya da özellikle ayrı yaşam deneyimleri
geçirmiş ikizlerin epigenez profilleri -ki buna beslenme alış­
kanlıkları, hastalık geçmişleri, fiziksel etkinlikleri, tütün, alkol,
uyuşturucu kullanımlan dahildir- birlikte yaşamış olan ya da
benzer ortamlarda bulunup benzer deneyimleri yaşayan ikizlerin profillerine kıyasla daha büyük farklılık gösterir. 27
İnsan beyninin, bütün karmaşık fenotip
özelliklerinin epigenez
beyninde genler
aracılığıyla gelişmesi, olgunlaşmış yetişkin
ile çevrenin etkilerini birbirinden ayırmayı zorlaştırmaktadır.
Evrim psikologları, varsaydıkları modüllere, mekanizmalara
tekabül eden genlerin ya da beyin bölgelerinin yerini bulmaya
pek ilgi göstermese de, kuramları için epigenez ve sinir sistemi esnekliğinin taşıdığı önem açıktır. Gibson şunu belirtir:
"gelecekte bir gün yetişkin beyinlerinin [özgül işlevli) bölgeleri
olduğu, bunların hilecileri tespit etme ya da karşılıklı özgecilik gibi işlere adandığı bulunacak olursa, bu bilgi söz konusu
bölgelerin genetik ya da gelişimsel belirlenimi hakkında kapsamlı sonuçlara varmak için yeterli değildir." 28
Her halükarda epigenez ve sinir sistemi esnekliğinin, insana ait zihinsel becerileri öteki memelilerden ayıramayaca26
Kathleen Gibson, 2005, s. 28-33.
Rick Weiss, 2005, A2; orijinal çalışma için bkz. Mario F. Fraga ve
diğerleri, 2005.
28
Kathleen Gibson, 2005, s. 33.
27
Zihin ve Kültür• 29
ğı unutulmamalıdır, ki buna en yakın akrabalarımız büyük
kuyruksuz maymunlar da dahildir. Bunun yerine Gibson,
insanı büyük kuyruksuz maymunlardan ayıran şeyin insan
beyninde çok daha fazla bilgi işlenmesi, bunun da hiyerarşik bir düzene göre sıralanmış yapılarda, yani "zihinsel yapı"
dediği düzende gerçekleştirilmesi olduğunu ileri sürer. Araş­
tırmasından çıkan sonuçlara göre, "özellikle insan beyninin
yüksek bilgi işleme becerisi insanların daha fazla eylemi,
algıyı, kavramı birleştirip kombinasyonlarını oluşturması­
nı, kuyruksuz maymunlara kıyasla üst seviyede kavramsal
ya da davranışsal yapılar ortaya çıkarmalarını mümkün
kılmaktadır." 29 Çok sayıda kavramı, algıyı ya da eylemi hiyerarşik yapılara iliştirme becerisi çeşitli teknik, dilsel ya da
toplumsal görevlerin yerine getirilmesini olanaklı kılmakta­
dır; karmaşık aletler, binalar inşa etmekten cümle kurmaya,
öteki insanların niyetlerini anlamaya kadar (örneğin karşı­
mızdaki kişi doğru mu söylüyor yoksa yalancı mı, şaka mı
yapıyor yoksa alay mı ediyor). Bu becerinin insan olgunlaşırken gelişmesi, yetişkinlerle çocukların arasındaki yetenek
farklarını açıklar; yetişkinlerdeki tam teşekküllü hali onları
kuyruksuz maymunlardan ayırır.
İnsanların zihinsel becerilerini açıklarken genel, temel bir
zihinsel yapı sürecine başvurmanın sabit, özgül işlevlere sahip
zihin modüllerine yaslanmaktan daha tatmin edici olmasının
birkaç sebebi mevcuttur. Gibson şu şekilde özetliyor:
Zihinsel yapı modeli. ... pleiotropi, genetik ekonomisi, epigenez
ilkeleriyle bağdaşır, ayrıca yeni sorunlarla karşılaştığımızda
yaratıcı çözümler bulma yeteneğimizi açıklar. Bunun aksine
genetik yapı tarafından denetlenen, evrim geçmişimiz boyunca karşılaştığımız her soruna adanmış sinir sistemi modülleri
genetik açıdan masraflıdır; pleiotropi ilkelerini ihlal eder; üstelik atalarımızın karşılaşmadığı sorunları nasıl çözdüğümüzü
ya da karşılaşmadıkları ortamlara nasıl uyum sağladığımızı
açıklayamaz. 30
29
Kathleen Gibson, 2005, s. 34.
30
A.g.e., s. 37.
30 • Neo-Liberal Genetik
Gibson'ın
ana hatlarıyla belirttiği beyin modeli insan yaratı­
dair antropoloji, arkeoloji bulguları uyarınca mantık­
lıdır. Bu yaratıcılığı dünyadaki kültürel fikirlerin, inançların,
adetlerin çeşitliliğinde, bireysel anlayışların, davranışların
farklılığında, kültürlerin zaman içinde geçirdikleri tarihsel
dönüşümde apaçık görmek mümkündür.
cılığına
ŞAİBELİ AÇIKLAMALAR YAPTIRAN GENLER
Şimdi bahsettiğimiz
bulgular bile insan beynindeki genel mesadece genetikle açıklanamayacağını gösterse
de, evrim psikologları, her biri sınırlı bir bölmede olup belirli bir sorunu çözen özgül zihin mekanizmalarının doğuştan
geldiğini iddia ederler. Donald Symons'ın ifade ettiği gibi:
"Buna göre eş tercihi için özelleşmiş mekanizmaların insan
aklında var olduğu, eş tercihi genlerinin de insan gen havuzunda mevcut olduğu söylenebilir."31 Başkaları ise "doğuştan
gelen psikoloji" ("şekillenen psikoloji" yerine) ile insan genotipi (insan fenotipi yerine) arasında benzetme yapar; 32 böylece
psikoloji mekanizmalarının insan genotipine sadece benzemediğini aynca genotipin bir parçası olduğunu ima ederler.
Aslında Tooby ve Cosmides, "karmaşık adaptasyonların girift
makineler olduğunu, genetik seviyede karmaşık "planlara"
gereksinim duyduklarını" belirtir. 33
Çoğu evrim psikoloğu herhangi bir gen ile herhangi
bir zihinsel organ, modül ya da mekanizma arasında bire
bir bağıntı olmadığını açıkça ifade eder. 34 Bununla birlikte
açıklamaları, son derece özgül davranışlarla bağdaştırılan
genlerden, modüllerden bahseden varsayımlarla doludur; bu
açıklama stratejisi en iyi ihtimalle yanıltıcı olabilir. Kişi metni okudukça baştaki uyanları unutur, genetikle davranışlar
kanizmaların
31
Donald Symons, 1989, s. 34.
John Tooby ve Leda Cosmides, 1989, s. 36-37; David M. Buss,
1991, s. 478-479.
33
John Tooby ve Leda Cosmides, 1992, s. 78.
34
Bkz. John Tooby ve Leda Cosmides, 1992, s. 78; Robert Wright,
1994, s. 57; Steven Pinker, 1997, s. 34-35.
32
Zihin ve Kültür • 3 1
arasındaki özgül bire bir ilişkinin sürekli tekrarlandığını duyar sadece.
Evrim psikologları kalıtımsal olduğu addedilen davranış
özellikleri hakkında açıkça konuşmaktan sakınmaz. Pinker
sadece genel yeteneklerin, mizaçların değil ("dil konusunda
ne kadar yeterlisin, ne kadar dindarsın, ne kadar liberal ya
da muhafazakarsın" ), aynı zamanda kişilik tiplerinin ("deneyimlere açık olmak, vicdanlı olmak, dışadönüklük-içe kapanıklık, dikbaşlılık-uzlaşmacılık, nevrotiklik"), aynca oldukça
özgün davranış özelliklerinin de ("tütün ya da alkol bağım­
lılığı, televizyon başında geçirilen saat sayısı, boşanmaya
yatkınlık gibi") kalıtımsal olduğunu ileri sürer, yani genetik
yapıda şifrelendiklerini söyler. Pleistosen devrinin toplumsal
sahnesinde tütünün, alkolün, televizyonun, hatta belki de
evlenmenin, boşanmanın olmamasına karşın bütün bu özelliklerin genetik olduğu söylenir!
Dahası, evrim psikologları insan davranışlarının doğası
ve evrimi hakkındaki bir hipotezi ya da karşıt hipotezi ele alıp
bunu isim verilmiş bir gen ya da modül olarak maddeleş­
tirmekte tereddüt etmez; böylece genetik bağıntı hakkındaki
bir kurguyu sözde "bilimsel" gerçekliğe dönüştürmüş olurlar.
Evrim psikologlarının metinlerinde tanıttıkları, isim verilmiş
birçok gen arasında şunlar da vardır:
35
•
•
•
"sadakat geni"
"özgecilik geni"
"şempanzenin kardeşine yarım
kilo et vermesini
sağlayan
gen"
•
"aynı
annenin memelerinden süt emmiş kuyruksuz maybirbirini sevmesini tavsiye eden gen"
"nezakete nezaketle karşılık verme geni"
"kulüp kurma geni"
"çocuğu yeni doğan kızkardeşini katletmeye iten gen"
"on beş yaşındakilerin bakıcılık yapmak istemesini sağ­
layan gen"
"erkeği boynuzlanmaya yatkın hale getiren gen"
munların
•
•
•
•
•
35
Steven Pinker, 2002, s. 375.
32 • Neo-Liberal Genetik
•
•
•
•
•
•
•
•
•
"erkeğin tüm dişileri gebe bırakmasını mümkün kılan gen"
"oyuna katılma geni"
"boyun eğmeyi öğütleyen genler"
hırs, rekabet gibi güdüleri ya da utanç, gurur gibi duyguları aşılayan genler
"şaibeli açıklamalar yaptıran genler"
"karşılıklı-özgecilik genleri"
"özgeci davranışları özgecilere yönlendiren genler"
"akrabalara yardım etme genleri"
" ... rollerine direnç gösterme genleri" 36
Evrim psikologlarının metinlerinde bahsettikleri, isim verilbirçok modül arasında şunlar da vardır:
miş
•
•
•
•
•
•
•
•
"çocuk sevgisi modülü"
"kasları cazip bulma modülü"
"statüyü cazip bulma modülü"
"yaş tespiti sistemi"
"eşi sepetleme modülü"
"hilecileri tespit etme modülü"
"eşi öldürme modülü"
"cinayet modülü" 37
İnsana
özgü davranış özelliklerinin genetik yapıyla bu şekilde
sorunlar bulunur. İlki ve en önemlilerinden biri, hiçbir belirli insan davranışının, mizacının
ya da kişilik tipinin geni ya da modülü bulunmuş değildir.
İkincisi, söz konusu bulgu eksikliği bunun gibi lafta kalan
somutlaştırmaları, imalatları caydırır gibi görünmemektedir.
Steven Rose'un işaret ettiği gibi, "bunlar gibi kuramsal sahtegenlerin yaygınlık kazanmasının, bunların üreme başarısına
sözüm ona etkilerinin sanki bu genler gerçekten mevcutmuş
gibi biyoloji araştırmalarının sonuçlarına temas etmeden mobağdaştırılmasında bazı
36
37
Robert Wright, 1994, s. 56, 159, 160, 201, 207, 239, 245, 279;
Steven Pinker, 1997, s. 430, 442, 445, 467, 514.
Robert Wright, 1994, s. 106-107, 110, 124-125, 204; David M.
Buss, 2000, 122-123.
Zihin ve Kültür• 33
deli kurulabilir."38 Aslında antropologlar Stefan Helmreich ile
Heather Paxson, evrim psikologlarının sürekli "hipotezler ileri
sürüp sonra da sanki bunlar kanıtlanmış gibi bu hipotezlere
atıfta bulunduklannı" 39 belirtirler. Üçüncüsü, İnsan Genomu
Projesi'nde insan genomunun önceden düşünülenin aksine
çok daha az gene sahip olduğunun keşfedilmesi (yaklaşık
30.000 gen), özgül işlevli psikoloji mekanizmalarının muhtemelen müstakil genetik bağıntılara sahip olduğu varsayımının
aleyhine çalışmıştır. Son olarak, bu gibi betimlemeler esasen
genlerin doğasını, evrimle olan ilişkilerini hatalı bir şekilde
sunmaktadır. Evrim genetikçisi Gabriel Dover moleküllerin
evrim süreci konusunda uzmandır, şu gözlemini aktarır:
Genler kendilerini kopyalayan varlıklar değildir; ezeli ve ebedi değillerdir; seçilim birimi değillerdir; işlev birimi değillerdir;
talimat birimleri değillerdir. Yapıları, geçmişleri bölmelidir; illa
ki ihtiyaç fazlasıdırlar; her biri birden fazla işlevde yer alır; üstelik birçok tuhaflıklar sergilerler. Protein ve RNA ürünleri üzerinden birbirleriyle etkileşimli, yakın bir şekilde evrimleşirler.
Etkileşimleri dışında, bireyin adaptasyon özellikleri açısından
bir anlamları yoktur: Genler ile karmaşık özellikler arasında
bire bir ilişki bulunmaz. Genler kalıtım birimidir, fakat evrim
birimi değillerdir: Böyle bir evrim birimi olmadığını ileri sürmeliyim, çünkü tüm birimler değişmektedir. Biyolojik işlevlerin
evrimiyle yakından ilişkilidirler, fakat evrim "bencil" genlerin
doğal seçilimiyle alakalı değildir.
40
Evrim psikologları genlerle insanların karmaşık davranış
özellikleri arasında bire bir bağıntı olduğuna ister inansın
ister inanmasın, bu gibi özellikleri genlerle isimlendirerek
maddeleştirmeleri, varsayımlarının sonuçlarını doğallaştır­
maktadır; bu varsayımları bilimsel gerçek kılıfı altında gizlemektedir; aynca insanların davranış özelliklerinin karmaşık
düzeni için başka kökenleri, farklı aktarım biçimlerini tahayyül etmeyi imkansız hale getirmektedir.
38
39
40
Steven Rose, 2000, s. 303-304, vurgu orijinal metine ait.
Stefan Helmreich ve Heather Paxson, 2005, s. 190-191.
Gabriel Dover, 2000, s. 56.
34 • Neo-Liberal Genetik
MUTLAK OLARAK HER ŞEYİN AKLA UYGUNLUGU
Evrim
psikologları, açıklamalarının tutumluluğuyla
gururlabu açıklamalar her şeyi açıklamak için aynı genetik mantığa başvurmaları anlamında tutumludur. En akıl
dışı, yıkıcı eylemler bile mantıklı, verimli olarak gösterilir. The
nırlar; aslında
Dangerous Passion: Why Jealousy is as Necessary as Love
and Sex [Tehlikeli Tutku: Kıskançlık Neden Sevgi ve Cinsellik Kadar Gereklidir] isimli kitabında David Buss, görünürde
mantık dışı olan kıskançlık duygusunun esasen erkeklere atfedildiğini, erkeklerin babalıkları konusunda daima belirsizlik
içinde yaşamasına tepki olarak gelişmiş akılcı bir adaptasyon
olduğunu ileri sürer. 41 Evrim psikologları erkekte kıskanç­
lığın "gerçek bir tehdide" yanıt olarak belirdiğini iddia eder;
yani eşi başka biriyle cinsel ilişkiye girer, dolayısıyla erkeğin
kadından çocuk sahibi olma (ya da başkasını bulma) fırsatını
kaçırması bir yana genetik açıdan kendisinin olmayan bir çocuğa yaptığı babalık yatırımını da "boşa harcamış" olur.
Buss kıskançlığı bir nevi bilinçsiz yangın alarmı olarak
kavramsallaştırır; gerçi onun kullandığı mecaz bu değildir.
Kıskançlık (erkek değil), sadakatsizlik dumanını tespit edip
sadakatsizlik yangını olduğu zaman alarmı çalmaya başlar
(yangın olmasa bile sık sık yanlış alarm verir). Sadakatsizlik
alarmı bilinçsiz bir üreme muhasebesiyle uyum içinde çalı­
şır; dolayısıyla erkek "ipuçlarının" farkında olmak ya da neyi
kıskandığını anlamak zorunda değildir. Kıskançlık çanları
çalar, böylece erkeğin (daha fazla) boynuzlanmaktan, üreme
potansiyeli ve yatırımlarının boşa gitmesinden korunması
için eşinin uygun eylemlerde bulunmasını sağlar. Dolayısıyla
kıskançlığın "akla uygunluğu" güya işlevseldir; çünkü olayların gerçek halini "gören" bir tespit mekanizması olarak iş
görür (bu aşamada erkeğin görüşü bulutlanmış olabilir), aynca erkeğin üremeye yarayan varlıklarını korumak için iliş­
kisinde ayar yapma etkisine sahiptir (fakat kadının üremeye
yarayan varlıklarını illa koruma derdi yoktur).
"Gizli" genetik mantık hipotezi Buss ile öteki evrim psi41
David M. Buss, 2000, s. 16-17, 34-35, 52-53, 162-163.
Zihin ve Kültür• 35
kologlarının,
en akıl dışı gibi görünen eylemleri bile esasında
adaptasyona uygun olarak görmelerini mümkün
kılar; örneğin eşin sadakat göstermesine rağmen kıskançlık
tutkusunun sürmesi, şiddete yol açması gibi. Buss, çelişen
bulguların mevcudiyetine rağmen bu sonuca ulaşmayı başarmaktadır. Şunu bildirir:
mantıklı,
Dayak yemiş kadınlarla söyleşi yapılan bir çalışmada kadınlar
iki gruba ayrılmıştır: Bir grup kocaları tarafından hem tecavüze uğramış hem de dövülmüş kadınlardan meydana gelirken,
öbür grup dövülmüş fakat tecavüze uğramamış kadınlardan
oluşuyordu. Sonra bu iki grup böyle bir saldırının kurbanı
olmamış kadınları kapsayan kontrol grubuyla kıyaslanmıştır.
Kadınlara, kocalarıyla birlikte yaşarken hiç başka erkeklerle
"cinsel ilişkide" bulundunuz mu diye sorulmuştur. Saldırıya
uğramamış kadınların %10'u bir ilişkisi olduğunu bildirmiş­
tir; dayak yiyenlerde ise bu oran %23'tü; hem dövülüp hem de
tecavüze uğrayanların zina oranı ise %47'ydi. Bu istatistikler,
bir kadının sadakatsizlik yapmakla erkeklerdeki dayakçı davranışları önceden gördüğünü açığa çıkarır.
42
Kadınların çoğunluğu zina işlememiş olsa da kıskançlık sonucu şiddet uygulanması önemli değilmiş gibi görünmektedir, oysa dayak yemiş kadınların %77'si, hem dayak yemiş
hem de tecavüze uğramış kadınların %53'ü eşlerini aldatmamıştır. Hız kesmeyen Buss kıskançlık sonucu şiddet uygulamanın "mantıklı" olduğunu, çünkü "erkekler ciddi bir
tehdit unsuru ortaya koyarsa, eşlerinin onları aldatma ya
da kendilerini terk etme ihtimalinin düşeceğini," bu durumun ise erkeklerin genetik çoğalma savaşını kaybetmesine
yol açacağını ileri sürer. 43 Devam edersek, Buss ile Duntley
erkeklerde "eşini öldürme modülünün"44 evrimleştiğini iddia
ederler; kayıp-kazanç ilkelerini izleyen bu modül "eşin" öldürülmesini çeşitli sebeplerden ötürü dayatır: Babanın kim olduğu konusundaki belirsizliğin, babalık yatırımlarını yanlış
yönlendirmenin masraflarını durdurmak (yani erkek, eşinin
42
43
44
A.g.e., s. 113-114.
A.g.e., s. 114.
A.g.e., s. 122-124.
36 • Neo-Liberal Genetik
başkasından
gebe kaldığını düşünürse) ya da eşinin kendisini sürekli başka adamlarla aldatmasından kaçınmak. Dolayısıyla cinayet, katilin "üreme masraflarını azaltması için bir
adaptasyon yöntemi" 45 olarak görülür.
Bütün insan davranışlarının temelinde tek doğnı gerçeklik bulunduğu, bütün insan davranışlarının esas sebebinin
belirli bir akılcı tercih dinamiği olduğu varsayımı düşünü­
lürse, ne kadar yıkıcı olursa olsun, tanım gereği mantıklı ya
da akılcı sayılamayacak bir insan davranışı olamaz. Genetik
faydanın davranışlarda tezahür etmesini etkinleştirmek için
gereken tek şey, uygun bir "modülün" var olduğunu önermektir. Kişinin eşini, çocuğunu hem önemsemesi hem de
öldürmesi gibi tamamen zıt davranışların aynı temel mantıkla açıklanması, Hilary Rose'un başka bir bağlamda belirttiği gibi, "seçilimin her şeyi açıkladığı, dolayısıyla hiçbir şeyi
açıklamadığı"
anlamına gelir.
Fakat açıklama konusunda gösterilen bu "tutumluluk"
üç çelişkiye yol açar: Seçim olmayan seçimler yaratır; birey
olmayan bireyler varsayar; kültürden bağımsız kültürel etkiler hayal eder.
46
SEÇİM OLMAYAN SEÇİM
Avro-Amerikan kültürlerinde "seçim" önemli bir değerdir;
genelde doğadan çok kültür dünyasına atfedilir. Neo-liberal
"akılcı tercih" ideolojisini ve kişisel çıkar düşüncesini bütünüyle temel alan bir kuramda bireylerin bilinçli tercih yapma
becerisi ve failiyete sahip olduğunun yadsınması bir paradokstur. Evrim psikologlarının toplumsal yaşam üzerine
yazdıkları metinlerde birçok "düşünme" işi yapılır; kararlar
verilir, sonınlar çözülür, kurallara uyulur, kayıp-kazanç çözümlemesi yapılır, tercihlerde bulunulur, hedeflere ulaşılır.
Ancak bu "düşünme" ya da "tercih" işlerini insanlar yapmaz.
Evrim psikologları bize sürekli insanların gizli bir genetik
45
46
David M. Buss, 2000, s. 124.
Hilary Rose, 2000, s. 147.
Zihin ve Kültür• 37
mantığın
bilincinde olmadan iş yaptıklarını, eylemlerini de
bu mantığın harekete geçirdiğini anlatırlar. İnsanlar tıpkı ter
bezlerinin ısı ayarını denetlemesi gibi düşünür, karar verir,
tercihlerde bulunur, sorun çözer, kayıp-kazanç çözümlemesi
yaparlarmış; sürecin bilincinde olmaları gerekmezmiş. Buss
şunları da ekler, "aslında piyanistin birdenbire ellerinin bilincine varmasının randımanını düşürmesi gibi, insanlarda
çoğu cinsel stratejinin en iyi şekilde yürütülmesi için aktörün işin bilincinde olmaması gerekir." 47 İnsanların tercih
yapmasının modeli ter bezleriyse, beynin neden evrimleştiği­
ni anlamak iyice zorlaşır. Dünya hakkında "düşünmek" için
yumurtalıklarımızı, testislerimizi de kullanabilirdik.
Bu gibi bir önermeye gülmek gelse de içimizden, evrim
psikologları aynen bu şekilde düşündüğümüzü tahayyül
ederler. Anlatılarındaki etkin failler, hesaplamaları yapan, kayıpları, kazançları tartan, seçim yapan failler nadiren bilinçli
insanlardır; oysa genelde mikroskopik fizyolojik varlıklara bu
nitelikler uygun görülür, örneğin spermler, yumurtalar, hormonlar ya da genler gibi.
Evrim psikolojisinin ana mecazlarından biri erkeklerin
rekabet ettiği, dişilerin ise seçtiği benzetmesidir. Bu mecazın
en belirgin şekilde mikroskopik seviyede sahnelendiği düşü­
nülür. Dolayısıyla erkeklerin boşalttığı meni "yeraltı savaşı"
yürüten bir "göçebe" ordusu olarak görülür. Farklı görevlere sahip özelleşmiş etmenlerden meydana gelir bu ordu:
"Yumurtaya-erişen" spermin görevi hızlı yüzüp hedefe mümkün mertebe çabuk varmaktır, "kamikaze" spermin görevi ise
düşmanı dışarı çıkarmak, daha hızlı olan yoldaşlarının iyiliği
adına kendisini feda etmektir. 48
Erkek spermler kendi niteliklerinin "reklamını yaparken," dişiler (ya da muhtemelen yumurtaları) bilinçsiz bir
şekilde spermleri yönlendirir, hangisinin iyi bir eş olacağı­
nı "hisseder," aralarından en iyisini seçip alır. Bunun için
47
48
David M. Buss, 1994, s. 6.
Margo Wilson ve Martin Daly, 1992, s. 294, 299; David M. Buss,
1994, s. 75-76, 2000, s. 171-173; Robert Wright, 1994, s. 71; Steven Pinker, 1997, s. 465; Tim Birkhead, 2000a, s. 69-71; 2000b,
s. 180-81.
38 • Neo-Liberal Genetik
"şifreli dişi
tercihi" 49 terimi uydurulmuştur; gerçekten de şif­
relidir çünkü dişinin kendisi bile yaptığı tercihin bilincinde
değildir. Devendra Singh'a ve meslektaşlarına göre (hepsi de
erkektir bunların), hangi erkeğin spermini "kabul edeceği­
ni" ya da "reddedeceğini" dişinin bilinçsiz bir şekilde "tercih
etmesini" ya da "denetlemesini" sağlayan mekanizma, orgazmın gerçekleşme sıklığı ve zamanlamasıdır. 5 ° Fakat onların
hesaplamalarına bakarsak kadınlar cinsel birleşmelerin ancak %40'ında orgazm yaşadıkları için, "zamanlamanın" her
halükarda pek incelikli bir mekanizma olmadığını belirtmeliyiz; böylece kadınların bilinçsiz tercihlerinin hiç de tercih
olmadığı anlaşılıyor. Yine de pek farketmez, çünkü kadın tercih yaptığını bilmez: Bilinçli failiyete sahip olan, yumurtaları
ve hormonlarıdır.
İnsanın failiyetini tek bir genetik hesaplama dinamiği­
ne hapsetmek isteğiyle davranan evrim psikologları, insan
bilincinin bir işlevi olarak tercihi defterden silmiş, bunu
insan dokularının, fizyolojik süreçlerin, genel doğal seçilim
sürecinin bir işlevi olarak yeniden icat etmişlerdir. İktisadi
"akılcı tercih" kavramının kültürel önemi evrim psikolojisinin
söylemlerinde kapsansa da, akılcı tercih yapma özelliği insan bilincinden koparılmış, doğal seçilimin bizim için yaptığı
"düşünme işinin" bir özelliği olarak addedilmiştir. "Piyasanın
görünmez elinin" ekonomide işlediği biçimde doğal seçilimin
görünmez elinin de biyolojide işlediği düşünülür.
BİREY OLMAYAN BİREY
Tercihin pek de tercih olmadığı anlaşılıyorsa, birey de birey
olmaktan çıkar. Çünkü evrim psikologlarının açıklamaların­
da geçerli olan tek bir asıl devindirici, tek bir mantık vardır;
bireyin motivasyonuna dair bir kurama ihtiyaç duymazlar;
49
D .vid M. Buss, 1994, s. 75-76; David M. Buss, 2000, s. 173; Tim
Jirkhead, 2000a, 2000b; Devendra Singh ve diğerleri, 1998,
Karşılaştırın Emily Martin, 1991.
50
Devendra Singh ve diğerleri, 1998.
Zihin ve Kültür• 39
bireylerin geçmişlerindeki ayrıntılara başvurmalarına gerek
yoktur; evrim psikologlarının gözdesi olan nihai açıklama
uyarınca bunlar konu dışı addedilir.
İnsanların farklı ruh hallerine girdiği, farklı şekiller­
de mantık yürüttüğü, değişik yaratıcılık türleri sergilediği
açıktır. Hafifçe kıskananlar, hastalık boyutunda kıskanan­
lar vardır, hiç kıskanmayan da çıkar, barışçıl bir uzlaşmacı
tavra bürünen de olur, anlatılamaz şiddet uygulayan ya da
doğrudan öldüren de. Evrim psikologları, belirli bir duruma
bireylerin verdiği farklı tepkilerin en az üç yönünü açıklaya­
maz; örneğin cinsel eşin ya da hayat arkadaşının kendilerini
aldatmasına insanlar farklı farklı tepkiler verir. tık olarak,
evrim psikologları belirli bir kültürel normun dışavurumun­
da bireylerin neden farklılık sergilediğini açıklayamaz. Evlilik
dışı cinselliğe açıkça izin veren, kıskançlığın dışavurumunun
yüreklendirilmediği kültürlerde neden kimi bireyler yine de
kıskançlık emareleri gösterir? Bunun aksine evlilik dışı cinselliğin şiddetle yasaklandığı, kıskançlık gösterilerinin adeta
kutsandığı yerlerde kimi insanlar neden kıskanmaz? İkincisi,
aynı eyleme neden bu kadar çeşitli tepkiler verilebileceğini de
açıklayamazlar, örneğin eşin evlilik dışı cinsellik yaşamasına
farklı tepkiler verilir. Neden bazıları için bu eylem bir sadakatsizlikken, başkaları için cinsel özgürlük kapsamındadır?
Neden kimi erkekler için kendilerini uzaklaştırmak kıskanç­
lıklarını ifade etmeye yeterken, başka erkekler cinayetle bile
tatmin olmaz? Üçüncüsü, evrim psikologları bazı vakalarda
verilen tepkinin bariz bir biçimde uygunsuzluğunu açıklaya­
maz; yani etki ve tepkinin arasındaki açıkça belli olan tutarsızlığı anlatamazlar. Örneğin, erkeklerin kadınları dövmesinin kadınların sadakatsizliğine karşı bir adaptasyon tepkisi
olduğu iddiasını bize yuttursalar bile, dayak hadiselerinin
sayısı ile kadınların kocalarını gerçekten aldattığı vakaların
sayısı arasındaki devasa uçurumu (%77) açıklayamazlar.
Cinsel eşi kıskanmak üzerine uygun bir kuram, kıskanç­
lığın neden dışa vurulduğunu ya da bastırıldığını; dışa vurulduğu zaman neden çok farklı biçimlerde ortaya çıktığını;
nesnel bir sebep olmadığı zamanlarda neden dışa vurulduğunu açıklamalıdır. Evrim psikologları bunları açıklayamaz,
40 • Neo-Liberal Genetik
çünkü burada iş başında olan başka matıklar mevcuttur,
bunlar da üreme avantajının ona özgü "akla uygunluğundan"
kaçmaktadır; bu mantıkları anlamak istiyorsak, bireylerin
kişisel geçmişlerine, motivasyonuna, aynı zamanda kültürel
değerlerine, anlayışlarına dikkat etmeliyiz.
KÜLTÜR OLMAYAN KÜLTÜR
Evrim psikologları kültürel çeşitlilik bulgularını baştan savmak için bunu bir nevi "tezahür" ya da yüzey yapısı olarak niteler, genetik yapı tarafından belirlenmiş psikolojik mekanizmaların doğuştan gelen ya da derin yapısının astı olduğunu
söylerler; John Tooby ile Leda Cosmides bu farklılığı "fenotip"
ile "genotip" arasındaki fark olarak betimliyorlar. 51 Kültürel
giriftliği ve çeşitliliği kabul eden Margo Wilson ve Martin Daly,
"her yere nüfuz etmiş çekirdek bir zihniyetin olduğunu, bu
zihniyetin iş başında olduğunun sayısız olaydan anlaşılabi­
leceğini, bu olayların da ayrıntılarında kültürel farklılıklar
bulunsa bile özünde aynı olduklarını" 52 ileri sürerler.
Derin yapı ile yüzey yapısı, genotip ile fenotip arasındaki
ayrımın ilave bir cazibesi mevcuttur, çünkü neredeyse herşeyi bununla açıklamak mümkündür. "Genotip" tercihi dışa
vurulmadığı zaman, alternatif bir "fenotip" türünü tetikleyen
çevresel (kültürel diye okuyunuz) güçlerle bu açıklanabilir.
David Buss'un 37 kültür üzerinde yaptığı araştırmasında
tahminlerin aksine kadınlara kıyasla Zulu erkeklerinin karşı
cinste hırsı, üretkenliği daha çok tercih ettiği anlaşılmıştır.
Bu vakada tahmirılerin ters köşeye yatmasını açıklamak için
erkeklerin doğuştan gelen tercihlerine değil, Zulu kültürüne
özgü işbölümüne başvurulmuştur. Açıklamanın desteklenmesi için bir defaya mahsus karma savlara sığınmak gerekmiştir: Doğuştan gelen yapılar bazı kültürlerde kadınların
erkeklerde hırsı, üretkenliği (zenginlik diye okuyunuz) tercih
53
51
52
53
John Toobyve Leda Cosmides, 1989, s. 36.
Margo Wilson ve Martin Daly, 1992, s. 291.
David M. Buss, 1989, s. 7.
Zihin ve Kültür• 41
etmesini açıklar, fakat başka kültürlerde erkeklerin kadınlar­
da hırsı, üretkenliği tercih etmesini kültürel yapılar açıklar.
Çeşitli sebeplerden ötürü evrim psikologları kültürel
çeşitliliğin kökenine dair bunun gibi bir defaya mahsus savlara başvurmak zorunda kalır. Genel zihin becerilerinden
bahseden zihin kuramını yadsıyıp özgül işleve sahip, belirli
bir içerikle yüklü psikolojik mekanizmaları varsayan zihin
kuramını kabul etmişlerdir. Doğa ve çevre etkileri hakkında
ne söylerlerse söylesinler, kültür dinamiklerini biyolojinin
ve genetik çıkarların içinde eritmişlerdir. Kültürel, tarihsel
bakımdan özgül olan dünya anlayışlarını bütün kültürleri kapsayan evrenseller olarak yüceltmişlerdir, fakat kendi
anlayışlarının başka kültürlerin tezahürleriyle her zaman
uyuşmadığını görmek onları şaşırtmıştır.
BİREY VE TOPLUM
Evrim psikologları psikolojik tercih kuramlarını belirli bir indirgemecilik türü üzerine inşa eder. Ben buna genetik bireycilik diyorum, ilk olarak yetmişli yıllarda sosyobiyolojinin bir
parçası olarak ifade edilmiştir. Genetik bireycilikten kastım,
toplumsal ilişkileri, insan davranışlarını bireylerin arasındaki
kişisel çıkar odaklı rekabetin bir ürününe indirgeyen toplumsal yaşam anlayışıdır. Bu bireyler (ya da onların genleri) çı­
karlarını kayıp-kazanç mantığına göre hesaplar; bu mantığın
amacı doğal seçilim aracılığıyla genetik donanımın yayılması­
dır. Genetik bireycilik düşüncesi ister açık ister örtülü bir şe­
kilde olsun neo-liberal iktisat kuramının kültürel değerlerine
dayanır: Toplumsal ilişkiler piyasa ilişkilerine indirgenebilir;
"kamu malının" yerini bireysel sorumluluk, özelleşmiş sosyal
hizmetler almalıdır; piyasasının üzerinden devletin denetimi
kalkmalı, böylece kar ile sermaye azamiye çıkmalı, yani toplumsal sonuçlan önemsenmeden denetlenmeyen bir rekabet
ortamı oluşmalı, "dibine kadar yanşılmalıdır."
Köktenci bir genetik bireycilik duruşuna sahip olan evrim psikologlarının, tıpkı onlardan önce sosyobiyologlann
yaptığı gibi, ele almaları gereken ana bilmecelerden biri toplumsal yaşamın mevcudiyeti, özellikle de kişisel çıkarların
gözetilmediği toplumsal davranış biçimlerinin mevcudiyetidir. O halde genetik bireyciliğin yapı taşlan nelerdir, bu yapı
taşlan lafta nasıl bir araya getirilir? Evrim psikologları toplumsal ilişkilerin ortaya çıkmasını nasıl izah eder? En önemlisi de, insanlarda toplumsal ilişkilerin çeşitliliği genetikle ya
da genetik bireyciliğin bireycilik anlayışıyla ne ölçüde açıkla­
nabilir? Evrim psikolojisinin genetik dinamiği insan kültürlerinin çeşitliliğine dair bulgularla karşı karşıya gelince ayakta
durabilir mi yoksa yerle bir mi olur?
Birey ve Toplum • 43
GENETİK BİREYCİLİK VE "TOPLUMSAL'' MESELESİ
Evrim psikologları için, aynı ölçüde sosyobiyologlar için de
hayat doğal seçilimin yaptıklarıyla ilgilidir; doğal seçilim de
nesilden nesile bireyler arasında genlerin farklı oranlarda çoğalmasıyla ilişkilidir. Bireyin genetik çıkarının sonuna kadar
gözetilmesi davranışların itici kuvvetidir; rekabet de toplumsal ilişkilerin ana biçimidir, tıpkı bütün bireylerin tek amacının (bilinçsiz değillerse) sonraki nesillerde kendi genlerinin
yayılımını azamiye ulaştırmak olması gibi.
Hiç kimsenin (tek yumurta ikizleri hariç) genetik yapısı
birbiriyle aynı olmadığı için, der evrim psikologları, kişinin
genetik çıkarları başkalarının genetik çıkarlarıyla özünde
çatışır. Bu çatışmayı insan varoluşunun ana gerçeği olarak
görürler, dolayısıyla toplumsal hayatı esasında bir savaş ya
da çarpışma olarak yansıtmaları kaçınılmazdır. Dolayısıyla
doğal seçilim "savaş meydanı" olarak görülür; birçok oyuncunun bu meydanı doldurduğu, bilişsel ve duygusal "silahlardan" meydana gelen seçkin "cephanelikleriyle" karşılıklı
"tehditler oluşturup" kendilerini savundukları söylenir. Erkeklerin erkeklerle, dişilerin dişilerle "savaştığının" hayal
edilmesi şaşırtıcı değilken, evrim psikologları çok daha kapsamlı bir savaş alanı resmeder. Dişilerle erkeklerin genetik
çıkarlarının özünde ihtilaflı olduğunu düşündükleri için,
birçok insan davranışını "cinsiyetler arası savaşın" şekillen­
dirdiğini, dişilerle erkeklerin birbiriyle çatışan üreme stratejileri geliştirerek daimi bir evrensel "silahlanma yarışına"
girdiğini hayal ederler. Fakat, bu savaş sadece cinsiyetler
arasında değildir, anne-babalar ile çocuklar arasında (annenin rahminde başladığı kabul edilir), kardeşler arasında bile
bu savaş devam eder. Dolayısıyla temelinde insan yaşamının
Hobbesvari bir herkesin herkesle savaşı olduğu varsayımın­
dan yola çıkılırsa, o halde kişisel çıkarların gözetilmediği,
rekabetin bulunmadığı toplumsal oluşumları nasıl kavramsallaştırmak gerekir. 1
1
Evrim psikologlarının kullandıkları savaş mecazı için bkz. örneğin, Robert Wright, 1994, s. 61, 71-72, 89, 168; David M. Buss,
44 • Neo-Liberal Genetik
Bireyin genetik çıkarlarını esas alan evrim psikologları
toplumsal ilişkilerin ana düzenini inşa eder; kültürel mantıktan çok doğal mantığa uyar bu düzen. Cinsel üremenin,
genetik akrabalık ya da akraba yakınlığı üzerine kurulmuş
doğal bir matematiğe can vereceği düşünülür. Örneğin kişi
kardeşinin öz çocuklarından ziyade kardeşiyle daha çok ortak gen taşır, dolayısıyla ona daha yakındır. Böylece bireyin
çevresindeki insanlarla genetik yakınlığının ya da uzaklığı­
nın grafiği çizilebilir.
Sosyobiyologların izinden giden evrim psikologları ciddi bir varsayımda bulunup toplumsal ilişkilerin doğrudan
genetik ilişkilerden türediğini söylerler. Genetik ilişkiler ile
toplumsal ilişkiler arasında bire bir bağlantı olduğundan
bahsedip bunun da akrabalık kategorilerini sınırları belli,
açık seçik hale getirdiğini anlatırlar. Pinker'ın şakayla karışık dediği gibi, akrabalık "ilişkileri sayısaldır. Ya birisinin
annesisinizdir ya da değilsinizdir." 2 Fakat aracısız, doğrudan
genetik yakınlık derecesine göre türediği varsayılan çeşitli
kan bağı kategorilerine uygun olan sadece akrabalık kategorileri değil, aynı zamanda davranışlardır, örneğin sevgi, maddi ve manevi destek, özgecilik, dayanışma gibi: Genetik yakınlık derecesi ne kadar yüksekse, bu davranışların derecesi
o kadar yüksektir. 3 İnsanlar kendi üreme başarılarına tavan
yaptırma güdüsüne sahip olduğu için, der evrim psikologları, öncelikle kendi öz çocuklarına "yatırım yapmak" isterler,
kaynaklarını kendilerinden olmayan çocuklar için "boş yere
harcamak" istemezler. 4
2
3
4
1994, s. 5, 12-13, 166-167, 218-21; 2000, s. 152, 194, 441-446,
450-451; Steven Pinker, 1997, 442-445, 449, 461; Tim R. Birkhead, 2000a, s. 71, 2000b, s. 12, 18-21, 30, 31, 133, 233.
Steven Pinker, 1997, s. 430. Pinker'in akrabalık kategorileri, özellikle de "anne" kategorisi hakkındaki düşüncelerinin eleştirisi
için bkz. Susan McKinnon, 2005, s. 109-113
Akrabalık davranışının genetik yakınlık derecesine göre ortaya
çıkması hakkında bkz. örneğin, Robert Wright, 1994, s. 155-69;
Steven Pinker, 1997, s. 429-432.
"yatırım yapmak" ... "boş yere harcamak": Martin Daly ve Margo Wilson, 1998, s. 38-39. Ayrıca bkz. Margo Wilson ve Martin
Daly 1992, s. 290, 291-292; David M. Buss, 1994, s. 66-67, 125-
Birey ve Toplum • 45
üreme başarısı 5 ilkelerine
odaklı, insanların toplumsallığına dair bu görüş son derece dışlayıcıdır, kısıtlayıcıdır. Evrim psikologları bu görüşün
kapsamını genişletir, böylece toplumsallık evreninde uzak
akrabaların bu kapsama alınması mümkün olur. Kapsayıcı
üreme başarısı bunu şart koşar, çünkü biyolojik akrabaların ortak genleri vardır; akrabalara karşı özgeci davranmak
ortak genlere yarayacağından bireyin genlerinin çoğalması­
na katkıda bulunur. Akraba seçilimi mekanizması, bireyin
kapsayıcı üreme başarısına katkı yapan özgeci davranışların
derecesinin bu özgeci eylemden faydalananların ortak genlerinin yüzdesiyle orantılı olduğunu açıkça belirtir. Yine de
bu ilkelere rağmen, evrim psikologlarının kavramsallaştıra­
bildikleri toplumsal ilişkiler bir parça genetik ilişki sergileyenlerle sınırlıdır.
Bu yüzden evrim psikologları herhangi bir genetik ilişki
göstermeyen toplumsal ilişkilerin arasında bağlantı kurmak
için ikincil bir toplumsal ilişkiler düzenine başvurur; bu düzenin "doğal olmadığını" düşünür, bunu yapay bulurlar. "Akraba sevgisi doğal olarak ortaya çıkar," der Pinker ve ekler,
"akraba olmayanlara duyulan sevgi doğal değildir." 6 Daha
kapsayıcı bir toplumsallık düzeni yaratmak için evrim psikologları karşılıklı özgecilik7 kavramına bel bağlar; bu sistemde
kişi başkası için özgeci bir davranışta bulunur, gelecekte bunun karşılığını görmeyi bekler, dolayısıyla bu sistemin hilecileri tespit eden bir mekanizmaya ihtiyacı vardır. Bu sistem,
zamanla bu ilişkinin faydasını göreceği anlayışıyla harekete
geçen bireylerin işbirliği yapmasını, mal ya da hizmet takas
etmesini mümkün kılar. Fakat burada bile, bu genişletilmiş
toplumsallık ılleminin kişisel çıkarları ve kayıp-kazanç analizini temel aldığı, bunun da nihayetinde genetik çoğalmanın
Akraba seçilimi ile
5
6
7
kapsayıcı
126, 130-131; David M. Buss, 2000, s. 4, 35, 52-53, 177; Robert
Wright, 1994, s. 66; Steven Pinker, 1997, s. 429-32.
Kapsayıcı üreme başarısı (inclusive fitness): Akrabalarına ait yavruların hayatta kalma oranını artıran organizmanın üreme başa­
rısı -çev. notu.
Steven Pinker, 1997, s. 429.
Karşılıklı özgecilik: Robert L. Trivers, 1971.
46 • Neo-Liberal Genetik
doğal dinamiğine
kadar
uzandığı düşünülür. 8
1976 tarihli The Use and Abuse of Biology: An Anthropological Critique of Sociobiology (Biyolojiden Faydalanmak ve
İstismar Etmek: Sosyobiyolojinin Antropolojik Eleştirisi] baş­
lıklı kitabında antropolog Marshall Sahlins karşılıklı özgeciliğin sosyobiyoloji için cevaplanmamış bir çelişki doğurduğu­
nu belirtir, ki aynı itiraz evrim psikolojisine de yöneltilebilir.
Robert Trivers'ın 1971 yılında yaptığı karşılıklı özgecilik açık­
laması hakkında yorumda bulunan Sahlins şunu söyler:
Trivers, başkalarına yardım eden kişinin kendisine yardım ettiği olgusuyla o kadar ilgileniyor ki, bunu yapan kişinin genetik
rakiplerine de yardım ettiği gerçeğini gözden kaçırıyor; karşı­
lıklı dengeyi genelleştiren hiçbir hamle adaptasyon adına farklılık yaratan bir avantaj sağlamaz, kaldı ki optimal bir avantaj
ortaya çıksın .... Bu yüzden şu sav çürütülemez: Hem özgecilik
hem de bencillik kazançlıdır, dolayısıyla "adaptasyona" uygundur; kişi kazancın başka organizmalara kıyasla anlamlı olup
olmadığını merak etmediği sürece bu geçerlidir. 9
Kişisel
genetik çıkar duruşundan yola çıkan bir toplumsal
biçimlerini, dinamiklerini açıklama çabasının
bünyesinde bulunan çelişkileri bu paradoks gün ışığına çı­
yaşantının
karmaktadır.
Yine de evrim psikolojisi anlatıları bu sorunu incelikle
Robert Wright'ın "evrimsel geçmişi­
mize [sözüm ona] nüfuz etmiş asli kötülük" 10 dediği şeyden
kapsamlı bir toplumsallık ihtimali nasıl yaratılır. Kişisel genetik çıkarın kayıp-kazanç hesabından yola çıkılırsa, genetik
yakınlığın "doğal" dinamiğinin doğrudan kan bağı kategorilerine, bununla bağıntılı akrabalık davranışlarına dönüştü­
ğü varsayılır. Evrim psikologlarına göre akraba seçilimi ile
kapsayıcı üreme başarısı genetik yakınlığı bulunan bireyler
aydınlatmaya uğraşır:
arasında özgeciliğin faydalarını açıklığa kavuşturunca, çıkar­
cı
8
9
ıo
bir
özgeciliğin genelleşip
genetik
bağı
bulunmayan
kişiler
Robert Wright, 1994, s. 190-205; Steven Pinker, 1997, s. 502-505.
Marshall D. Sahlins, 1976, s. 87, vurgu orijinal metne ait.
Robert Wright, 1994, s. 200.
Birey ve Toplum • 4 7
için
karşılıklı
özgecilik olarak belirmesi mümkündür.
evrim psikologlarının bu toplumsal ilişkileri
genetik yapının aktardığını, bu ilişkilerin toplumsal olarak
aktarılmadığını düşünmesi önemlidir. Robert Wright dikkat
çekici bir metinde yukarıda belirttiğimiz asli "kötülükten"
özgeciliğin ve karşılıklı özgeciliğin gelişmesi hakkında fikir
yürütürken işe tonla genin dahil olduğunu varsayıyor. Dolayısıyla bu gidişatın haritasını çıkartırken "aynı annenin
memesinden süt emmiş kuyruksuz maymunları birbirini
sevmeye iten genden" (pek de genetik kardeşlik alameti sayıl­
maz, çünkü anneler genetik bağı olmayan yavruları emzirebilir!), "aynı memeden süt emenleri özgeciliğe yönelten genlerden," "özgecilere özgecilikle karşılık verilmesini sağlayan
genlerden" bahseder. Son olarak "nezakete nezaketle yanıt
verilmesine yol açan bir genin bu geniş ailede yayılmış olması
gerektiğini, kız alıp vermelerle başka ailelere geçtiğini, orada da aynı mantıkla serpildiğini," hayal eder.11 Sebep sonuç
ilişkisi bağlamında genlerin önceliği bulunduğunu varsayan,
insan yaşantısında öğrenme ile yaratıcılığın merkezi önemini
yadsıyan Wright böylece insan toplumsallığının kökeninin
bu fantazi genlerin tuhaf bir şekilde yayılmasıyla açıklanabi­
leceğini farzetmek zorunda kalmıştır.
Sonuçta, evrim psikologlarının açıklamalarına can veren
iki genetik belirlenimcilik mevcuttur. Hem insanlarda özgül
toplumsal ilişkilerin genetik çıkarlar uyannca geliştiğini hem
de bu toplumsal ilişkilerin insan genomunda şifrelendiğini,
kız alıp vermelerle aileden aileye yayıldığını tahayyül ederler. Bunun neticesinde kültürün rolü ortadan kalkar, çünkü
kültürel anlayışların ve davranışların hem yaratımının hem
de aktarımının genetik yapı tarafından yönetildiği farzedilir.
Dahası,
GENETİK HESABIN YOKSULLUGU
Öyleyse sorulması gereken soru şudur: Böyle bir kuram,
yani genetik çıkar hesaplamalarına, bireycilik ideolojisine,
11
Robert Wright, 1994, 201.
48 • Neo-Liberal Genetik
kültürün hasır altı edilmesine dayanan bir kuram insanlarda akrabalık ilişkilerinin, toplumsal ilişkilerin çeşitli kiplerini
ne ölçüde açıklayabilir? Akrabalığı her yerde kültürel anlayışların mayaladığını, evrensel bir "doğal" genetik hesabın
basit bir tortusu asla olamayacağını farketmek için aslında
deneysel verileri çok fazla kurcalamanın gereği de yoktur.
Yıllar önce Sahlins, The Use and Abuse of Biology isimli
kitabında, ne biçimde olursa olsun akraba gruplaşması mantığının genetik çıkar ve akraba seçilimi mantığına her zaman,
her yerde zorluk çıkardığını göstermiştir. Soy üzerine kurulmuş bir ağın olduğunu varsayan soy odaklı bir ideolojiden
yola çıksak bile, genetik yakınlık hesaplamalanna dayanarak
insanlarda akrabalık gruplaşmalannın çeşitliliğini yaratmak
imkansızdır. Örneğin tek taraftan ilerleyen soy ilkesi uyannca akraba gruplannı belirlemekle ilgili genel yaklaşımı ele
alalım; bu ilkeye göre soy ya erkek tarafından ilerler, böylece
babanın soyundan gelen gruplar oluşur ya da kız tarafından
ilerler, böylece annenin soyundan gelen gruplar oluşur. İki
türlü de aile dışından evlilikler yapıldığını düşünürsek, genetik bakımdan yakın kimi akrabalar farklı gruplara dağılırken
genetik açıdan yabancı olanlar ve uzak genetik akrabalar
aynı gruba düşer. Sahlins'in belirlediği gibi,
Zamanla soy biriminin üyeleri atanın neslinden gelen kişilerin
toplamının gittikçe daha küçük bir kesimini oluşturur, bu birim her nesilde 1/2 çarpanı oranında küçülür. Örneğin babanın soyundan gelenleri ele alalım, doğan erkek ve dişi sayısının
aynı olduğunu varsayarsak, her nesilde üyelerin yarısı artık bu
soydan sayılmaz, çünkü kadınların çocukları kocalanmn soyuna
üye olacaktır .... üçüncü nesile gelindiğinde grubun sadece l/4'ü
atanın neslinden gelmektedir, beşinci nesilde l/16'sı vesaire.
Beşinci nesildekilerin birbirleriyle yakınlık katsayısı 1/256 olsa
da, her birinin başka gruplarda yakınlık katsayıları l/4'e kadar
çıkan akrabaları vardır; örneğin kız kardeşlerinin çocukları, annelerinin erkek kardeşleri, annelerinin kızkardeşleri. 12
Sahlins devam eder, ikametgah
12
aynmını
Marshall D. Sahlins, 1976, s. 30-31.
da hesaba katar-
Birey ve Toplum • 49
ile toplumsal ilişki biçimleri arasındaki
eder. İkametgah gruplarında
hem kan bağı olanlar hem de kan bağı olmayanlar vardır; ayrıca bu gruplar toplumsal dayanışmanın, işbirliğinin, kaynak
paylaşımının etkin birimleridir. 13 Dahası, ikametgah biçimleri (erkek hanesine yerleşmek, kadın hanesine yerleşmek, iç
güveysi olmak, yeni bir yere taşınmak) soyun ilerleme biçimleriyle (baba tarafından, anne tarafından, hem anne tarafın­
dan hem baba tarafından, aynı soydan) her zaman "ahenkli"
değildir, 14 aynı kan bağını taşıyan insanlar farklı ikametgah
sak, genetik
ilişki
kopukluğun artacağına işaret
gruplarına dağılabilir.
Değindiğim nokta, akrabalık ilişkilerine dair toplumsal
düzenlemelerin genetik akrabalık sınırlarını ihlal etmesidir;
böylece genetik akrabalığı bulunan insanlar ayrı toplumsal
gruplara, ikametgah gruplarına yerleşir. İşbirliği ve kaynakların paylaşılması bunun gibi toplumsal gruplaşmalarla,
ikametgaha göre gruplaşmalarla uyumlu olarak örgütlendiği
için, toplumsal imtiyaz mantığı genetik çıkar ve akraba seçilimi dinamiklerine ters düşmektedir, ki bu dinamiklere göre
kişi kaynaklarını genetik bakımdan yakın kişiler için tüketmek ister, uzak akrabaları ya da yabancılar için değil. Sahlins, bu toplumsal ilişkiler ile ikametgah ilişkilerine "toplumsal eylemin gerçek modelleri ve toplumsal eylem için gerçek
modeller" der; fakat evrim psikologlarının vurguladığı genetik
ilişkiler için aynısı söylenemez. "'Uzak' ve 'yakın' akrabaları
kültürel olarak belirleyen etkenler söz konusu toplumlardaki
sosyalleşme yapılarını temsil eder, ayrıca üreme başarısına
doğrudan etki ederler." 15
Genetik akrabalık ilişkilerinden toplumsal akrabalık
ilişkilerine geçilebileceğini söyleyen sav, soy temelli akrabalık
sistemleri için işe yaramıyorsa; takas, emek, beslenme gibi
ölçütlere istinaden meydana getirilen akraba gruplaşma-
13
İkametgah gruplarının
toplumsal dayanışmanın etkin birimleri
bkz. Marshall D. Sahlins, 1976, s. 26-28.
Claude Levi-Strauss, 1969 (1949], s. 215.
Marshall D. Sahlins, 1976, s. 25.
oluşu iddiası hakkında
14
15
50 • Neo-Liberal Genetik
sı
sistemleri için hiç işe yaramaz. 16 Tanimbar Adalan'ndan
elde ettiğimiz bulgulara bakalım; orada akrabalık ve evlilik
üzerine iki buçuk yıl süren bir araştırma yapmıştım. 17 Bu
adalarda çocuklar "hanelere" doğumlanna göre tahsis edilmez, bunun yerine evlilik kurumuna eşlik eden karmaşık bir
takas sistemi uyarınca evlere dağıtılırlar. Takaslar tamamlanmışsa çocuk babasının evine verilir; tamamlanmamışsa
dayısına gönderilir. Dolayısıyla takas sisteminin girift gerekleri yüzünden aynı evde hem baba soyuna (babalannın evine)
hem de anne soyuna (dayılannın evine) kabul edilen farklı
farklı insanlar vardır; bunlar ya evlatlık alınır ya da yetiş­
kinler katına yükseltilirler. Kişinin "kendi" genetik çocuklan
akrabalarının evinde ya da kan bağı olmayan kişilerin evinde
büyüyebilir, tıpkı kendi evine kan bağı olmayan insanlann,
uzak akrabalann doluşması gibi.
Antropolojinin önde gelen akrabalık uzmanlarından
Janet Carsten Malezya'nın Langkawi Takımadalan'nda kan
bağı yaratma mekanizmasının beslenme üzerinden kan bağı
oluşturma düşüncesiyle nasıl ilişkili olduğunu göstermiştir.
Şöyle
yazar:
Sürekli söyledikleri şey insanların hem doğuştan gelen bir kanı­
hem de hayatları boyunca besin biçiminde dışardan
kan aldıklarıydı; besinler beden içinde kana dönüşüyormuş ....
Aynı evde aynı yemeği paylaşanların kanı da ortakmış. 18
nın olduğu
Böylece, evlat alınan çocuklann (Langkawi'de çocuklann
%25'i), evlilik bağı bulunanlann, yabancılann hepsi kendilerini besleyenlerle akraba olur. Beslemek, yabancılardan
akraba yaratmanın vasıtasıdır.
Keza, kuzey Alaskalı İnupiyaklar için akrabalık biyoölçütlere göre nasıl kurulduğu­
nu ortaya koyan eserler için bkz. Susan McKinnon, 1991; Janet Carsten ve Stephen Hugh-Jones, 1995; Janet Carsten, 1997,
2004; Rosemary A. Joyce ve Susan D. Gillespie, 2000; Sarah
Franklin ve Susan McKinnon, 2001.
17
Susan McKinnon, 1991.
18
Janet Carsten, 2001, s. 46; ayrıca bkz. Janet Carsten, 1997, 2000,
2004.
16
Akrabalık gruplaşmasının başka
Birey ve Toplum • 51
lojik "yaradılıştan" çok kişinin "yaptıklarıyla" alakalıdır.
Langkawi'de olduğu gibi İnupiyaklarda 19 akrabalık özünde
doğumla belirlenen bir özellik değildir; akrabalık, ilişkilerin
belirlendiği, çeşitli vasıtalarla devam ettirildiği bir süreçtir;
bu sürece besinleri, aletleri paylaşmak, siyasi etkinliklere,
törenlere birlikte katılmak dahildir. Barbara Bodenhorn'a
göre "paylaşmak hem hesapsız hem de dengeli olabilir, fakat
akrabalar arasında işler haldedir. Akrabalık çemberini belirleyen doğumdan çok insanların birbiri için harcadığı emek
ya da malzeme paylaşımıdır; böylece sonsuz bir potansiyel
akrabalar kümesinden bir akrabalık çemberi oluşur." 20 Şu
gözlemini ekler, "İnupiyaklarda akrabalık için "emeğin" yaptığı şeyi, birçok başka sistemde biyoloji yapar." 21
Antropolog David Schneider American Kinship: A Cultural Account (Amerikada Akrabalık: Kültürel Bir Yaklaşım]
isimli klasik kitabında, Birleşik Devletler'deki akrabalık iliş­
kilerinin biyolojik yakınlığa biçilen kültürel değer ile (kan ya
da genler gibi fizyolojik maddelerle tanımlanmıştır) tutumlara
biçilen kültürel değer (sevgi, itina gibi özelliklerle tanımlanır)
arasındaki gerilimden ortaya çıktığını göstermiştir. 22 Genelde, biyolojik etkenler davranış etkenlerinden önde tutulur;
böylece akrabalık "gerçek" olmakla kalmaz, aynı zamanda
başka ilişki türlerinden de ayrı addedilir. Fakat tutumların
ilişkiyi "gerçek" akrabalığa dönüştürdüğü kabul edilen birçok koşul mevcuttur. Judith Modell Birleşik Devletler'de
Avro-Amerikalılar ile Hawai yerlileri arasındaki evlatlık ilişki­
lerinin zorluklarını araştırmıştır. Modell'e göre evlatlık alın­
mış çocuk "gerçek" biyolojik anne-babasını aradığı zaman,
akrabalık ilişkilerinin davranışlarla ilgili parçasının, yani birlikte yıllarca yaşamanın, ortak deneyimlerin, duygusal bağ­
lılığın meydana getirdiği o hissin eksik olduğunu fark eder,
dolayısıyla akrabalık duygusu da eksiktir. Modell şu sonuca
Alaska'mn kuzey ve kuzeybatı sahillerinde yaşayan Eskimo halklarından bir grup -ed. notu.
20
Barbara Bodenhorn, 2000, s. 143.
21
A.g.e., s. 128.
22
Birleşik Devletler'deki akrabalık ilişkileri hakkında bkz. Schneider,
1980 (1968].
19
52 • Neo-Liberal Genetik
varır: "İnsanlar gerçekten etkileşime girdiği zaman, saf biyolojik ilişkinin cılızlığı su yüzüne çıkar," aynı şekilde ilişkileri
"gerçek" akrabalık ilişkilerine çevirmek için çaba harcamak
gerektiği de anlaşılır, ki bu ilişkilerin biyolojik bir temeli ister
olsun ister olmasın. 23
Katlı Weston aynısının Birleşik Devletler'deki eşcinsel­
ler, lezbiyenler için de geçerli olduğunu söyler. Bu insanların
"eşcinselliğinin ifşa edilmesi biyolojik akrabalık ilişkilerinin
'gerçeğini' açığa çıkaracak bir süreç haline gelmiştir," aynca
biyolojik anne-baba tarafından reddedilmek de "kimin akraba olarak sayılacağı (ya da sayılmayacağı) kararına tercihlerin her zaman dahil olduğunu" açıkça göstermektedir. 24
Eşcinseller, lezbiyenler biyolojik yapılarından ötürü değil
seçimlerinden ötürü bir akrabalık ilişkisi geliştirmiştir; arkadaşlarından, sevgililerinden kendilerine aileler kurmuşlardır.
Weston bu süreçte iş başında olan dinamiğin, akrabalığın
sürmesini sağlayan şeyin kan ya da genler gibi ortak biyolojik
etmenler olduğunu varsayan mantıktan, akrabalık ilişkileri
için harcanan çabanın önemli olduğunu söyleyen mantığa
kaydığını belirtir. 25 Akrabalığı gerçek kılan şey, bunun için
verilen uğraştır, genetik bağların mevcudiyeti değildir.
Dolayısıyla akrabalık gruplaşmalarını meydana getirmek
için kullanılan çeşitli ölçütler vardır. Kimi ölçütler akrabalığı
gerçek kılan etmen olarak "yaradılış" niteliklerine ayrıcalık
tanırken, başka ölçütler "çaba," "yaratım" niteliklerine önem
verir. Her halükarda olmak ya da yapmak niteliklerini meydana getiren etkenler toplumdan topluma değişir. "Yaradılı­
şın" önemli nitelikleri kan ve kemik, et ve ruh, meni ve anne
sütü ya da şifrelenmiş bilgi kapsamında genetik yapı olabilir.
Akrabalığı "oluşturmanın" ya da "yaratmanın" nitelikleri takastan, beslenmeden, toprağı işlemekten, himayeden ya da
dini fedakarlıktan meydana getirilebilir.
Elbette herkes gerçek "akrabalarının" kim olduğunu
bilir, dolayısıyla maddi ve manevi destek, özgecilik, kaynak
23
24
25
Judith Modeli, 1994, s. 164, 166; aynca bkz. Judith Modell, 998.
Kath Weston, 1991, s. 73.
Kath Weston, 1995, s. 101.
Birey ve Toplum • 53
tahsisi bağlamında uygun ayrımlar yapılır, demek her zaman
mümkündür; zaten Pinker da bunu söyler. 26 Fakat böyle bir
ayrıma izin verilse bile, maddi ve manevi destek, özgecilik,
kaynak tahsisi örüntülerinin akrabalık ilişkilerine dair özgül
kültürel sınıflandırmalara uyduğu, uygun akrabalık davranışlarına dair belirli kültürel anlayışları takip ettiği açıktır.
Bu sınıflandırmalar ile anlayışlar genetik ilişki ile genetik
çıkarların basit yansımaları asla değildir, üstelik üreme başarısı için önemli manaları vardır, ki bu durum evrim psikologlarının savlarını desteklemez.
Evrim psikologlarının yaptığı şey, kültürün aracılık ettiği
simgesel bir sistemi kültürün işe karışmadığı doğal bir yapı
olarak gördükleri sisteme indirgemektir. Yine de akrabalığa
dair kültürel anlayışların çeşitliliği ile çok çeşitli akrabalık
oluşumları, sabit genetik hesaba göre işleyen doğal bir sistem olarak açıklanamaz. Kapsamlı antropoloji kayıtlan bize
akrabalık sayılan mefhumun kültürden kültüre değişkenlik
gösterdiğini, önceden varsayılamayacağını, altta yatan biyolojik bir gerçeklikten okunamayacağını anlatır. Akrabalık­
ların genetik ilişkinin dışında da yaratılabileceğini söyleyen
antropologların değerlendirmesini "mit" olarak betimleyen
Pinker, "boş sayfacı" dediği kişilerin "resmi doktrini" olarak
nitelendirdiği bu görüşle alay eder. 27 Fakat yaptığı değerlen­
dirme kanıt yerine geçmez. Deneysel bulgular, dünyanın dört
bir köşesinde insanların sadece fiziki öze dair özgül kültür
anlayışlarına yaslanarak değil (bu, bizim genetik anlayışı­
mızla uyuşabilir ya da uyuşmayabilir), aynı zamanda baş­
ka ölçütlere göre de akrabalık ilişkileri kurduklarını açıkça
gösteriyor. Akrabalık kategorileri her yerde özgül kültürel
dinamikleri izler; bu dinamikler de genetik ilişkilerin güya
evrensel hesabının sınırlarını aşıp kaçabilir. Üreme ve ölümle, töz ve davranışlarla, hiyerarşi ve müttefiklikle, bakım ve
şefkatle, evlilik ve takasla, yasa ve ayinle ilgili fikirler akrabanın kim olduğuna dair tanım için hep önemlidir; aynca
26
27
Herkes gerçek "akrabalannın" kim olduğunu bilmesi iddialan
için bkz. Steven Pinker, 1997, s. 431, 438.
Steven Pinker, 1997, s. 437-438.
54 • Neo-Liberal Genetik
kimin kiminle akraba sayılacağını şekillendirirler. Akrabalığın genetik "gerçekliği" ile toplumsal kategorileri arasında
düz bir ilişki olduğu varsayımına dayanan akrabalık kuramı
şimdi belirttiğimiz türdeki akrabalık gerçekliklerinin çok sayıda olmasını açıklamaya muktedir değildir. Üstelik kültürün aracılık ettiği bu gerçeklikler, dünya üzerinde akrabalık
çeşitlemelerini meydana getiren davranış kiplerini, çıkar ve
mukabele yapılarını, dışlama ve kucaklama yapılarını biçimlendirir; yoksa bunu yapan insanlar arasındaki hayali bir
"nesnel" ilişki değildir.
KİŞİSEL ÇIKARIN YOKSULLUGU
Evrim psikologları toplumsal olanı genetik bireycilik ve kişisel
çıkarların tortusu kabul ettikleri için akrabalık ilişkilerinin,
genelde de toplumsal ilişkilerin çığır açıcı değil kısıtlayıcı olarak görülmesi gerekir. Yani kişi kendi genetik donanımının
palazlanmasını teşvik etmek için yakınlarına kaynak "yatırı­
mını" sınırlamalıdır; aynca bu kaynaklan genetik bakımdan
ilişkisi bulunmadığı ya da uzaktan genetik akrabası olduğu
kişilere harcamamalıdır.
Fakat bildiğimiz kadarıyla akrabalık ilişkilerini yaratmasürdürmenin amacı toplumsal, iktisadi, siyasal ilişki ağla­
n kurup çoğaltmaknr, bunları sınırlamak değildir. Yani insanlar uzak akrabaları ve yakını olmayan kişiler için kaynaklarını
memnuniyetle harcar, böylece onları akrabalık olarak meydana
getirilmiş toplumsal ilişki şebekelerine dahil ederler. Toplumsal
prestij, kişinin kendi çıkan ve yakın akrabalarının çıkan adına
akrabalık ilişkilerini kısıtlamasıyla ve kaynaklan biriktirmesiyle oluşmaz; bilakis akrabalık şebekelerinin genişletilmesi,
kaynakların geniş bir toplumsal ilişkiler ağında dağıtılması
bu neticeyi doğurur. Akrabalığın genişletilmesi düşüncesinin
iktisadi mantığı neo-liberal iktisadın varsayımlarına zorluk
çıkarır, ki bu varsayımlar evrim psikolojisinin çekirdeğinde
yer etmiştir; çünkü kaynakların yabancılara, uzak akrabalara
harcanması, bunları yakın akraba yapma çabası, neo-liberal
genetiğin alameti olan kişisel genetik çıkarın azamiye vardınlnın,
Birey ve Toplum • 55
ması mantığına
ters
düşmektedir.
Akrabalığı genişletme anlayışı
konusunda özellikle öğ­
retici bir örnek, vaftiz ana-babalık kurumunda (İspanyol­
cada compadre-comadre) bulunabilir. Bu kurum Avrupa'da
dokuzuncu yüzyılda belirmiş ve Protestan Reformuna kadar
devam etmiştir; Latin Amerika'da ise (compadrazo ismi altında) hfila sürdürülmektedir. Katolik adetlerinde vaftiz anababalık ayini, çocuk kiliseye kabul edildiği zaman vasiliğini
üstlenmek anlamına gelir. Bu ilişki manevi ana-babalar ile
biyolojik ana-babalar arasındaki benzetme ve manevi bir
yeniden doğuş mecazı üzerine inşa edilmiştir; böylece söz
konusu ilişki, "vaftiz töreninde hamilik mekanizması aracılığıyla ayinsel bir akrabalık ilişkisi kurulmasının temelini
oluşturur." 28 Sidney Mintz ile Eric Wolf, dokuzuncu yüzyıl­
dan günümüze kadar vaftiz ana-babalarının mevcudiyetini
gerektiren törenlerin sayısının asıl vaftiz töreninin ötesine
geçtiğini belirtirler; tıpkı hamiler ile katılımcıların sayıca artması gibi (sırf vaftiz töreninde bu sayı otuza kadar ulaşır), dolayısıyla bu insanlar o çocukların vaftiz anna-babaları olur,
törenin odağındaki ana-babanın da akrabası haline gelirler.
Evrim psikologlarının "gerçek" akrabalık diye nitelendireceği
bir kurum olmasa da vaftiz ana-babalık müessesesi, akrabalık ilişkilerinin evrenini tanımlamak bağlamında hayli gerçek
etkilere sahiptir. Törensel akrabalık bağlarıyla bağlı olanlar
ensest tabusu kapsamına alınmıştır; dolayısıyla dışardan
insanlarla evlenmeleri gerekir, yani hem biyolojik akrabaları hem de törensel akrabaları dışındaki kişilerle evlenmeleri
beklenir. Bu tabunun etkisi görmezden gelinemez: "Gerek biyolojik gerek törensel ensest grubu yedi göbek akrabalığa kadar genişletilir. "29 Dahası, bu akrabalık ilişkisine hem maddi
hem de manevi kaynaklar dahildir; aynca "vaftiz ana-baba
adaylarından varlıklı olanı alma teşebbüsünde bulunan anababalar bu seçimleriyle avantaj sağlar." 30 Bu kurum akraba-
28
Sidney W. Mintz ve Eric R. Wolf, 1968 (1950], s. 329.
A.g.e., s. 331.
30
E. Henninger, 1891, s. 31, aktaran Sidney W. Mintz ve Erle R.
Wolf, 1968 (1950], s. 335.
29
56 • Neo-Liberal Genetik
lık şebekeleri
ile maddi takas ağlarını biyolojik akrabalıkta
çok daha ileriye taşımakla kalmamış, "kan bağı
toplumunu, birbirine bağlılık gösterenlerin oluşturduğu toplumun" altında saymış, aynca biyolojik akrabalığa kıyasla
manevi akrabalığın yükümlülüklerine ayrıcalık vermiştir.
Edward B. Taylor'ın on dokuzuncu yüzyıl Meksikasında bu
kurum için belirttiği gibi, "kendi babasını ya da kendi oğ­
lunu aldatan adam compadre'sine [vaftiz babasına) bağlı
kalacaktır. "32
Bunu anlamak mühimdir; çünkü törensel akrabalık
kurumu derebeylik çağında önemli toplumsal ve maddi faydalar sağlıyordu; toplumsal hiyerarşide insanları hem yatay
hem de dikey olarak birbirine bağlıyordu; fakat Protestan reformuyla ve sanayi kapitalizminin başlangıcıyla birlikte eleş­
tirilmeye başlandı, nihayetinde küçüldü. Mintz ile Wolfun
ileri sürdüğü gibi,
olduğundan
31
yeni ahlak bireye önem vermektedir, bireyi sermayenin ve erdemin biriktiricisi olarak kabul eder; ayrıca yeni ahlak, töresel
akrabalık bağlarının geniş kapsamında örtük olan, bireysel
özgürlük üzerindeki kısıtlamaları hoş karşılamaz, bireysel
kaynakların bu töresel akrabalık bağlarına akıtılmasını tasvip
etmez. Sonuçta sanayi kapitalizminin gelişimine, güçlü bir orta
sınıfın yükselişine, derebeylik imtiyazlarının ve yeni-derebeylik
ayrıcalıklarının yok oluşuna tanıklık etmiş bölgelerde compadre mekanizması neredeyse bütünüyle ortadan kalkmıştır. 33
Compadre ilişkisinin çağdaş biçimleri günümüz Latin Amerikasında benzer bir saldın altında kalmıştır; bunun da sebebi
Protestanlığın, aynca bireycilik, sermaye birikimi ideolojilerinin artan etkinliğidir.
Bu bize akrabalık ile iktisada dair kültür ideolojilerinin
arasındaki bağlantıyı gösterir. Kısıtlayıcı akrabalık sistemleri biyolojik yakınlık, bireycilik, sermaye birikimi değerleri
31
Bernhard Kummer, 1931, s. 789, aktaran SidneyW. Mintz ve Eric
R. Wolf, 1968 [1950], s. 333.
32
Edward Burnett Tylor, 1861, s. 250-51, aktaran Sidney W. Mintz
ve Eric R. Wolf, 1968 [1950], s. 328.
33
Sidney W. Mintz ve Eric R. Wolf,1968 [1950], s. 339.
Birey ve Toplum• 57
tarafından
örgütlenir; bu sistemler belirli tarihsel, kültürel
ortaya çıkmıştır, aynca doğal, evrensel bir genetik
dinamiğin fonksiyonu değillerdir. Bunun aksine sanayi toplumu ya da kapitalist toplum olmayan toplumlarda akrabalık ilişkileri kısıtlayıcı olmak yerine çoğunlukla genişlemeye
açıktır. Toplumsal ilişkileri yaratıp genişletmenin bir yolu
olarak yabancılar akrabalığa kabul edilir (bunlara ilgi, itina,
özen gösterilir).
Örneğin Sudan'ın güneyindeki son iç savaştan önceki dönemin Nuer kabilelerini ele alalım. Bir erkeğin "boğa"
olarak prestij kazanması iki manevraya bakmaktaydı. 34 Bir
yanda, (genetik yakınlığı bulunan) büyük ve küçük erkek
kardeşler ile üvey kardeşler birbirlerinden bağımsız olarak
farklı konumlar elde etme yoluna girerlerdi. Öte yanda, boğa
olmak, güç elde etmek isteyen herhangi bir erkek yanına
yandaşlarını toplar, bu grubu da başka soylardan, kabilelerden ya da etnik gruplardan evlatlık alınmış ya da damat
olarak aileye girmiş erkekler oluştururdu. Bu şekilde yakın
akrabalarla genelde ayn düşer, akrabalık ilişkileri ile prestij
yabancılarla birlikte şekillendirilirdi, ki bu yabancılar da akrabalığa aynı yerde ikamet etmek, kaynaklan paylaşmak ve/
ya da evlilik yoluyla girmişti.
Keza, Tanimbar Adalan'nda soylu hanelerinde oturan
erkekler etrafianna avam kesimden akrabalan olmayan
adamlar toplar. Bu adamlar soylulara katılır, "birbirlerine iyi
davranan büyük-küçük kardeşler" (ya'an iwarin simaklivur)
olarak kabul edilirler. 35 Bu soylu haneler ile avam hanelerin
üyeleri genetik bakımdan birbirine yabancıdır, aynca "gerçek
kardeşlerden" ayndırlar. Fakat bu, akrabalığa uygun davranmayacaklan anlamına gelmez; aksine yükümlülükleri artmış­
tır. İlişkileri sadece, "birbirlerine iyi davranmaya" yükümlü
olduklannı söyleyen geleneksel bir anlayış kapsamında var
olduğu için, bu akrabalık ilişkisi, eğer var olacaksa, açık itina,
özen gösterileriyle sürdürülmelidir. Aslında bu ilişkiyi gerçek
şartlarda
34
Edward Evan Evans-Pritchard, 1940, s. 216; 1951, s. 142-143; Sharon Hutchinson, 1985, s. 635; Susan McKinnon, 2000, s. 71-74.
35
Susan McKinnon, 1991, s. 100-101, 269-270.
58 • Neo-Liberal Genetik
akrabalığa dönüştüren şey bu itina, özen, ilgi eylemlerinin yerine getirilmesi, aynca kaynakların paylaşılmasıdır.
Evrim psikolojisinin bakış açısıyla (aynca genetik bireycilik ile sermaye birikimi odaklı Batılı düzenlerin gözünde),
kaynakların genetik akrabalığı bulunmayan ya da uzak akrabalara harcanması, en kötü haliyle hem genetik hem de ekonomik mirasın "boşa harcanması" olarak görülür; en iyi haliyle
ise karşılıklı özgecilikte kişisel çıkarların gözetildiği bir taktik
olarak addedilir. Genetik bireyciliğin, sermaye birikiminin iş
başında olmadığı toplumların bakış açısıyla, kaynakların, genetik akrabalığı bulunmayan kişilere ya da uzak akrabalara
harcanması toplumun ve toplumsal hiyerarşinin tam da özüdür. Aslında hayatın, refahın bir gerekliliği olarak görülür.
Bu gibi toplumlar köktenci çıkar davranışlarını tanımı­
yor diyemeyiz. Aksine, bu davranışları cadılık diye nitelerler.
Cadılar toplumsal ilişkilerini kısıtlayan, kendi şahsi çıkarları
için kaynak biriktiren insanlardır. Evrim psikologlarının toplumsal yaşantıyı açıklarken başvurduğu değerler, o toplumların bakış açısıyla cadılar toplumunun bir tezahürü olarak
görülür. Yani birçok toplum bireyden çok toplumsal ilişkile­
re, şahsi çıkarlardan çok değiş tokuşa, kısıtlı ilişkilerden çok
kapsamlı ilişkilere değer vermiştir.
Bu bulgular bize farklı kültürlerin farklı birey ve topanlayışlarına sahip olup, bunlara verdikleri değerlerin
farklı olduğunu, bunları farklı şekilde birbiriyle ilişkilendiren
sosyo-ekonomik kiplere sahip olduklarını, aynca birey ile
toplum ilişkisinin ne durumda olduğunun önceden varsayılamayacağını göstermelidir. Evrim psikologları, gerek ekonomik gerekse genetik şahsi çıkarlara kıyasla toplumsal ve
töresel ilişkilere öncelik veren kültürlerle ilgili açıklamaları,
Pinker'ın "entelektüeller" dediği kişilerin kuruntuları addedip bertaraf eder.
İnsanlara dair başka gerçekliklerin tutucu bir tavırla
hiçe sayılması sayesinde evrim psikologları akrabalık ile toplumsal ilişkilerin doğası hakkında kendi kültürlerine özgü
bir anlayışa sahiptir; bunu da bütün kültürleri kapsayan
bir evrensele (tümel) dönüştürürler. Bu anlayış kapitalizmin
ilk dönemlerindeki tarihsel koşullarda filizlenmiştir; günülum
Birey ve Toplum • 59
müzde de neo-liberal ekonominin değerleri tarafından desteklenmektedir. Fakat eldeki bulgular bu anlayışın bütün
kültürleri içine almadığını, belirli bir kültüre özgü olduğunu
açıkça belli etmektedir; dolayısıyla evrim psikologlarının bu
anlayışa biçtiği tümellik rolü insan toplumsallığının çeşitleri
konusundaki cahilliklerinden ötürüdür.
KLONLAMANIN GELECEKTEKİ OLASILIKLARI
Neo-liberal
genetiğin şekillendirdiği bakış açısıyla,
klonlama
bir rüyadır. Klonlama kişinin kendisi dı­
şında başka hiç kimsenin genetik katkısını gerektirmeyen bir
üreme şekli olduğu için, kişinin kendi genetik donanımını
gelecek nesillere bütünüyle aktarmasını mümkün kılar. Kitabın birey ve toplumla ilgili bu bölümünü bitirirken "Klonlama
Talebi" ["The Demand for Cloning"] adlı metni inceliyorum;
bu metin, evrim psikologlarının neo-liberal genetik bakış açı­
sı üzerinden klonlama alanında ekonomik piyasanın geleceğini tahayyül eder. Bu metni incelememin çeşitli sebepleri
var. Öncelikle, bu metin, toplumun çözülüp kapitalist piyasa
güçlerinin görünmez elinin rehberlik ettiği bireysel genetik
rekabet ortamına dönüşmesinin hayal edilmesinde sıradaki
adımı, belki de son adımı atıyor. İkincisi, ekonomik ve biyolojik mecazlar arasındaki diyalektik değiş tokuş için mükemmel
bir örnektir, ki bu mecazlar hem evrim kuramı alanını hem
de iktisat kuramı alanını yüzyılı aşkın süre boyunca biçimlendirmiştir; öyle ki her biri diğerinin varsayımlarını yansıtır,
destekler, haklı çıkarır. Üçüncüsü, sosyobiyoloji ile evrim
psikolojisinin başka cbaşka akademik alanların, uygulamalı alanların gelişiminde nasıl etkili olduğunu gösterecektir;
burada bilhassa hukuk akademisyenliğine bakacağız. Son
olarak, geçmişle ilgili bir görüşün gelecek olasılıklarına dair
bir görüyü nasıl şekillendirdiğiyle ilgili çarpıcı bir örnektir.
Klonlama teknolojisini uygulamak gerçek bir ihtimale
dönüşür dönüşmez, klonlamanın neo-liberal genetik için
taşıdığı önem "Klonlama Talebi" başlıklı bir makalede irdelenmiştir. Çeşitli makalelerin derlendiği Clones and Clones
gerçeğe dönüşmüş
60 • Neo-Liberal Genetik
[Klonlar ve Klonlar] adıyla basılmış kitapta çıkan söz konusu
makalenin yazarları Posner ve Posner'dir, yani Richard A.
Posner ile oğlu Eric A. Posner, ki oğlu da babası gibi Chicago
Üniversitesi'nde hukuk profesörüdür. Baba Richard Posner
The New Yorker dergisi tarafından "neslinin en acımasız, en
kışkırtıcı hukuk kuramcısı. ... Yedinci Gezici Temyiz Mahkemesinin yargıcı.... ülkedeki en güçlü hukukçulardan biri,
Yüksek Mahkeme hukukçularından hemen sonra geleni"
diye tanımlanmıştır. 36
Baba Posner kanunlarla, hukukla ilgili meselelerde
neo-liberal iktisat kuramının, aynca sosyobiyoloji ile evrim
psikolojisi kuramlarının uygulanması fikrinin önde gelen
yandaşlarından biriydi. 37 Dolayısıyla klonlama konusunu ele
alıp biyoloji ile ekonomi kuramları arasında bir ilişki var mı
diye irdelemesi şaşırtıcı değildir.
İnsan yaşamında amacın kişisel genetik çıkarların gözetilmesi olduğunu söyleyen temel evrim psikolojisi varsayımı­
na dayanan Posner'lar, yüksek verimli genetik çoğalma yollan olan sperm bağışı ile klonlama için "evrimleşmiş bir tercih"
olması gerektiğini öne sürerler (fakat anlaşılan yumurta
bağışı için değil!); yani evrimsel adaptasyonun gerçekleştiği
Pleistosen devrinde ortaya çıkmış bir tercih olmalıdır. Fakat
çarpıcı bir hukuk kıvraklığıyla neden insanların sperm bağışı
ya da klonlama için koşturmadığına dair şu neticeye vardı­
lar: İnsanların evrimleştiği dönemde sperm bankası olmadığı
için, bu gibi bankalara bağış yapma temayülü evrimleşme­
miştir. Keza kendini klonlama konusunda da bir temayül
bulunmaz ... "38 Kendilerini avutmak adına, sperm bağışlama
ya da klonlanma düşüncesine karşı bir tiksintinin de geliş­
mediğini söylerler; çünkü Pleistosen devrindeki sürüngenlerden dolayı geliştiğini söyledikleri yılan korkumuzun aksine,
o çağda sperm bankası falan olmadığı için bunlara karşı bir
36
37
38
Larissa MacFarquhar, 2001, s. 78.
Neo-liberal iktisat kuramının, ayrıca sosyobiyoloji ile evrim psikolojisi kuramlarının hukuka uygulanması hakkında bkz. örneğin R. Posner, 1981, 1992.
Richard A. Posner ve Eric A. Posner, 1998, s. 236.
Birey ve Toplum • 61
olamaz. Bu durumun da klonlamanın geileri sürerler.
İnsan hayatının bencil genleri yaymak için mevcut olduğunu söyleyen kurama ikinci bir varsayım arka çıkar:
akrabalık soylarının genetik yakınlık hesabını takip ettiğini
belirten varsayım. Bu hesaba doğuştan gelen, evrimleşmiş
bir klonlanma tercihi hizmet etmiyorsa, o halde klonlanmaya
güya doğuştan gelen, evrimleşmiş bir narsisizm eğilimi hizmet eder.
korku da
leceği
gelişmiş
için
hayırlı olduğunu
Bu narsist eğilimin kültür ürünü olmadığını, evrimin bir neticesi olduğunu söyleyeceğiz; çünkü hem üreme başarısı için
önem taşır hem de evrensel niteliği vardır; kendi çocuklarına
sahip olma tercihi olmayan insanların soyundan türeyen fazla
insan olmaz. Sonuçta bu eğilim birçok insanda, belki de düşündüğümüzden daha çoğunda kendilerinin eksiksiz genetik
kopyalarına sahip olma arzusunu doğuracaktır .... Ortak genlerin oranına göre akrabalara yardım etme eğilimi hayvan türleri
ile ilkel insan topluluklarında belgelenmiştir; söz konusu tercih bu eğilimin mantıklı bir uzantısı olabilir, çünkü bu ortak
genlerin oranı tek yumurta ikizleri ile klonlarda yüzde yüze
ulaşır. 39
Posner'lar, toplumsal yaşama dair bir takas kuramının izin
ölçüde, katıksız narsisizm ile genetik çıkardan meydana gelen bir toplumsal hayat yaratır.
"Mecbur değilsen genlerini neden paylaşasın ki" 40 sorusunu yanıtlamaya çabalayan Posner'lar üçüncü bir varsayımda
bulunuyorlar: "İyi" genler, "kötü" genler olduğunu söylüyor,
dahası bu genlerin çevresel etkenler sayesinde şeffaf bir açık­
lığa, anlaşılırlığa, sadeliğe sahip olduğunu belirtiyorlar. İlk
modellerine göre, "iyi genler dünyevi başarıyla olumlu yönde
bir bağıntı gösterir," ki dünyevi başarıyla kastettikleri zenginliktir. Aslında bir genetik hiyerarşi kuruyorlar. 41 Tepesinde iyi
genler bulunur, dibinde ise kötü genler. Gerçi ilk modellerinde iyi genler ile kötü genler aşağı yukarı zenginlikle bir tutulverdiği
39
40
Richard A. Posner ve Erle A. Posner, 1998, s. 236-237.
A.g.e., s. 237.
41 A.g.e., s. 238.
62 • Neo-Liberal Genetik
sa da, modellerine daha sonra yaptıkları rötuşlarla genetik
ile mali donanımı birbirinden ayn tutup birbirlerine
eklemlemişlerdir. O halde mesele, kişinin bu hiyerarşide ulaşabileceği en yüksek noktaya gelmesidir; bu amaçla kişi iyi
genlerini (bir de zenginliğini) istifler, gelişmiş genetik donanım karşılığında servetinden verir ya da servet karşılığında
genetik donanımından verir.
Zenginlik ile genetik arasında bir ayrım olduğunu varsaydıkları için, evlilik ve/veya cinsel üreme olmadan kişinin
iki donanımını da geliştirmesi imkansızdır. Dolayısıyla "hayattaki başarılan genetik donanımlarından tahmin edebildiğimizin ötesine geçen insanlar için evlilik ile cinsel üremenin
özellikle cazip olduğunu,'' ileri sürerler (gerçi birinin genetik
donanımını nasıl biliriz net değil). "Bu insanlar eşlerinin üstün genlerini mali kaynaklarla ya da toplum içindeki prestijleriyle 'satın alabilir,' bu kaynaklan ya da prestijleri ise
dünyevi başarılarının meyvesidir."42 Fakat işler başka türlü
de olabilir. "İyi genleri olup da fazla parası olmayan kişiler
para karşılığında genlerini "takas etmek" isteyecektir, böylece yavrularını mali olarak destekleyip onlara birşeyler bıra­
kabilecek imkanlara kavuşabilirler, oysa zayıf genlere sahip
zenginler gen karşılığında para vermek isteyecektir." 43 Dolayısıyla mali zenginlik ile genetik zenginliğin hiyerarşide ayrıldığı noktalarda, evlilik ve/veya cinsel üreme ön plandadır;
oysa bu hayali hiyerarşide mali zenginlik ile genetik zenginlik
aynı anda mevcutsa, klonlama için talep ortaya çıkacaktır.
Posner'lar klonlamanın "iyi genlere sahip zengin kadınlara
daha çok yarayacağını, iyi genlere sahip zengin erkeklere o
kadar faydalı olmayacağını" söylüyor. Dolayısıyla "zenginliğin, gözde kalıtımsal özelliklerin hiyerarşide üst kısımda
yoğunlaşması, bu noktada [hiyerarşinin tepesinde) az evlilik
olması beklenir." 44
Posner'lara göre genetik avantajlarla mali avantajları değiş tokuş etmenin dışında insanların evlenmek istemesinin
donanım
42
43
44
A.g.e., s. 237.
A.g.e., s. 244.
A.g.e., s. 247.
Birey ve Toplum • 63
başka sebepleri olabilir. İnsanlar genetik donanımlarını muhafaza etmekten çok paylaşmak isteyebilir; çünkü "evliliğin
bedeli" budur. Yani "evliliğe ya da evleneceğiniz kişiye yüksek bir değer biçiyorsamz, çocuklarınızın genlerinden kendi
payınıza düşeni eşinize vermelisiniz."45 Ya da kişi, çocuklarına eşi ilgi göstersin diye "özgeci" bir motivasyon sağlamak
için genetik donanımım paylaşmak ya da "satmak" isteyebilir. Sorun şudur: Evli çiftin ikisi de kendilerini klonlatır­
sa, eşler birbirlerinin çocuklarına kan bağıyla bağlı olmaz.
Posner'lann varsaydığı gibi akrabalık davranışının genetik
yakınlık oranıyla belirlendiği varsayılırsa, "eşler iki çocuğun
da ebeveyni olduğunu düşünmekte zorlanır; o halde eşlerin
ayn ayn klonlanması, çocukların annesiz ya da babasız kalmasına sebep olabilir."46 Cinsel üremenin egemenliğindeki
düzende bu durum değişirdi (metin içinde failin toplumsal
cinsiyetinin tek tarafa kaydığına dikkat edin):
Kansına çocuklarındaki
genetik yarı-hissesini "satan" adam,
büyütülmesinde büyük bir hisse alır (belki de aslan payını alır). Aradaki genetik bağ yüzünden iyi iş çıkarmak
için üstün bir motivasyona sahip bir çocuk bakıcısı geçer eline.
Özgecilik piyasa teşviklerinin yerini almıştır; adam da karısına
çocuklarından genetik pay vererek bu teşvikten faydalanmış
olur.47
çocukların
Bu metinde özgeciliğin sadece kadınlar söz konusu olduğunda
piyasa teşviki yerine geçtiğine ya da kocasına çocuklarındaki
yan-hissesini "satan" kadının en azından Birleşik Devletler'de
çocuk yetiştirme konusunda eşit hisse alamayacağına (bıra­
kın aslan payını) hadi aldırmayalım. Her halükarda bu özgecilik çeşidinin piyasa teşviki yerine geçtiğini kabul etmek
zordur; çünkü kişinin çocuklarım kendi eşine satmasıyla ya
da kendi eşinden satın almasıyla ortaya çıkmıştır.
Posner'lara göre toplumsal hiyerarşi (zenginlikle ölçülür)
genetik hiyerarşiden türemelidir; fakat bu olmadığı zaman,
45
A.g.e., s. 238.
A.g.e., s. 249.
47 A.g.e., s. 249-250.
46
64 • Neo-Liberal Genetik
toplumsal hiyerarşi kişisel çıkar hesapları sayesinde meydana getirilir, ki bu hesaplar da genetik değer ile mali değer
hiyerarşisinde kişinin konumunu yukarı taşımayı amaçlamaktadır. Evlilik son derece zayıf bir toplumsal bağ içerir, bu
bağ iki insanı birleştirmeye pek muktedir değildir, bu yüzden ancak eşler birbirlerine "kendi" çocuklanndaki genetik
geleceklerinin hisselerini sattıkları zaman bu insanlar birleşmiş olur. Posner'lar klonlamanın geleceğini piyasa dinamiklerinin belirleyeceğini hayal eder; bu yaklaşımları evrim
psikolojisinin neo-liberal değerlerinin müthiş bir berraklıkla
parlayacak şekilde örgütlenmesini mümkün kılmaktadır; söz
konusu değerler, kişisel çıkarları gözeten bir narsisizm, genetik durum ile ekonomik durumun mümkün mertebe en iyi
konuma getirilmesi, toplumsal hayatın ayrışması, çözülmesi,
böylece metalaşmasıdır.
Posner'ların klonlamaya dair açıklamaları, biyoloji dalı
ile iktisat alanının arasındaki mecaz alışverişinin en son
örneğidir. 48 Evrim kuramının en başından beri evrimin biyolojik bağıntılarını, doğal seçilimin merkezindeki rekabeti
kavramsallaştırmak için ana mecaz olarak kişisel ekonomik
çıkar mefhumu kullanılmıştır. Sahlins, Karl Marks'ın Friedrich Engels'e yazdığı bir mektuptan alıntı yapar:
Darwin'in işbölümüyle [siz çeşitlilik diye okuyun), rekabetle,
yeni pazarların [nişlerin] açılmasıyla, "icatlarla" [varyasyonlar),
Malthusvari bir "varoluş mücadelesiyle" birlikte kendi İngi­
liz toplumunu hayvanlar, bitkiler arasında bulması nasıl da
fevkaladedir. 49
Doğal seçilimin biyolojik süreçlerinde bu iktisadi eğilimler
bir kere doğallaştırıldıktan sonra, iktisadi ilişkiler yapısını
geçerli kılmak adına bu eğilimler doğanın evrensel değerleri
olarak yeniden ithal edilebilir. Sahlins bu şekilde gerçekleşen
48
ile iktisat alanının arasındaki mecaz alışverişinin ditarihsel bir anlatımı için bkz. Marshall D. Sahlins,
1976, s. 93-107
Marx'tan alıntılayan Marshall D. Sahlins 1976, s. 101; köşeli parantez içindeki ifadeler Sahlins'e aittir. Ayrıca bkz. Daniel P. Todes, 1989.
Biyoloji
dalı
yalektiğinin
49
Birey ve Toplum • 65
diyalektik
değiş tokuşu
özetliyor:
On yedinci yüzyıldan beri bu kısır döngüye yakalanmış gibiyiz,
önce kapitalist toplum modelini hayvanlar alemini yorumlarken
kullanıyoruz, sonra da burjuvulaştırılmış hayvanlar alemini
insan toplumunun yorumlanmasında yeniden kullanıyoruz. 50
Posner1ar akrabalığı, toplumsal ilişkileri klonlamanın gelecekten çizgiler taşıyan mecazları üzerinden okuduğunda,
bu ikili birbirinin içine çöken biyoloji-iktisat benzetmelerine
dolanmış olur. Burada ekonomik çıkarların en iyi duruma
getirilmesi genetik çıkarlardan ayn tutulamaz, aynca bu iki
çıkar türü hem piyasanın hem de bunun biyolojideki yansı­
ması olan doğal seçilimin görünmez elinin altındadır. Sonuçta toplum çözülmüş, metalaşmıştır; toplumsal ilişkiler de var
oldukları ölçüde genetik bir hesabın neticesi olarak ortaya
çıkarlar. Bu hesap ise sadece kişisel çıkarlarla, birbirlerinden neredeyse ayrılamayacak: durumda olan iktisadi, genetik
donanımın çıkarlarıyla ilgilidir.
Evrimsel geçmişimize, şimdiki doğamıza (mecaz değiş
tokuşlarının uzun tarihinin bir neticesi olarak meydana gelen doğamıza) dair bu neo-liberal biyo-ekonomik açıklama
olası geleceğimizi görüntüleyen bir kültür merceği sunmaktadır. Bu görüşün kısıtlamaları doğanın eseri değildir, yani
doğuştan gelen tercihler ya da genetik yapı ile doğal seçilim
dinamikleri bu kısıtlamaları belirlemez. Fakat bu kısıtlamalar
kültürün eseridir, neo-liberal iktisat değerlerinin ve bu değer­
lerin evrim psikolojisine ait genetik bireycilikte yansımasının
kültürel egemenliğini artırdığı koşullarda üretilmişlerdir.
50
Marshall D. Sahlins, 1976, s. 101.
CİNSİYET VE TOPLUMSAL CİNSİYET
Genetik
çıkarların gözetildiği şeklindeki
temel önerme inbiçimlerinin çeşitliliğini gösteren deneye
dayalı tetkiklere uymuyorsa, o halde evrim psikologlarının
kadınlar ile erkeklerde evrimleşmiş ruhları tanımladığını ileri sürdükleri güya evrensel psikoloji mekanizmaları için ne
demeliyiz?
Evrim psikologları, üreme yatırımındaki toplumsal cinsiyet asimetrisi hakkında birbiriyle bağlantılı iki varsayımdan
yola çıkar. Bir yanda, erkeğin üreme yatırımı nispeten kısa
vadeli olabildiği için, erkeklerin üreme başarısının erişime
sahip oldukları doğurgan dişi sayısıyla kısıtlandığı varsayılır;
çocuk sahibi olmayı güvence altına almak için gerçekten uzun
vadeli yatırım yaptıkları söylenir. Öte yanda, dişilerin üreme
yatırımı nispeten uzun vadeli olduğu için, üreme başarılan az
sayıda yavruyu beslemeye yetecek kadar kaynak sahibi olan
erkeklere erişimle sınırlıdır. Evrim psikologlarına göre, üreme yatırımındaki bu temel asimetri Pleistosen devrindeki kadınlarla erkekler için ayn adaptasyon sorunları yaratmıştır.
Bu sorunların çözümü için toplumsal cinsiyete özgü, özgül
içerikli psikolojik mekanizmalar ortaya çıkmıştır; üstelik bu
mekanizmalar hem evrenseldir hem de kalıtımsaldır.
Kitabın bu kısmında, evrim psikologlarının ileri sürdüğü özgül psikolojik tercihler keşmekeşine saplanıp kalmak
istemiyorum. Bunun yerine mevcut olduğu varsayılan üç evrenseli ele alacağım, bunlar söz konusu tercihlerin varoluşu
için mantıken ön koşuldur: Kaynaklan denetleyen erkeklerdir, hem cinsel "çifte standart" 1 hem de kadınların erkeklerin
malı olması doğal olup doğuştan gelir varsayımlarını irdeleyeceğim. Deneysel bulgular bu iddiaların evrensel olduğu görüşünü destekliyor mu? Desteklemiyorsa, psikolojik modül
sanların akrabalık
1
Kadınlara kıyasla
yasa -çev. notu
erkeklere daha geniş cinsel özgürlük
bahşeden
Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet• 67
mimarisi çökmeye başlar, böylece
kaderini sorgulamamız gerekir.
varsayılan
bu tümellerin
KAYNAK ARAMAK
Daha önce gördüğümüz gibi, tersine mühendislik süreci
sayesinde evrim psikologları kökene dair bir öykü anlatır.
Buna göre dişiler kaynak sahibi erkekleri tercih eder. Busenaryonun sorunlu tarafı, kadınların evlenmek için akrabalık
biriminin toplumsal, ekonomik kaynaklarına olumlu katkı
yapabilecek erkekleri tercih edilebileceğini söyleyen önerme
değildir; gerçi bu gibi tercihleri açıklamak için doğuştan gelen mekanizmalara başvurmak pek de gerekli değil gibidir.
Esas sorunlu nokta, her zaman her yerde önemli kaynakları denetleyenlerin erkekler olduğu varsayımıdır. Örneğin
Wright hiç kanıt falan göstermeden der ki, "insan evrimi boyunca maddi kaynakların çoğunu erkekler denetlemiştir."2
Bu iddianın doğurduğu sorun, eşlerinin akrabalık birimine
katkı yapabileceği toplumsal, ekonomik kaynaklar hakkında
endişelenenlerin erkekler değil kadınlar olduğu varsayımıdır.
Bu bakış açısı, bütün toplumlarda kadınlarla erkeklerin toplumsal cinsiyetlere göre ayrılmış bir işbölümüne gömülmüş
olduğu gerçeğini, bu işbölümünde üretmeye, üremeye yönelik görevlerin özgül, birbirini tamamlayıcı şekillerde paylaşıl­
dığı gerçeğini hasır altı eder.
Tarihçilerin belgelediği gibi, on sekizinci yüzyılın ikinci
yarısından itibaren Batının sanayi toplumlarındaki orta sınıf­
larla üst sınıflar içinde çalışma hayatının üretim alanı ile ev
hayatının üreme alanı arasında bir ayrımın ortaya çıktığı doğ­
rudur, yani erkek ve kadın kümelerinin arasında bir ayrışma
gerçekleşmiştir. Fakat bu ayrım aile yapısının dönüşümünü
gösterir. Örneğin Birleşik Devletler'in sömürge çağında aile
ile toplum, ev ile iş, üreme ile üretim alanlan ne işlevsel ne
de ideolojik olarak ayrılmıştı. 3 "Yapıları, temel değerleri, esas
2
Robert Wright, 1994, s. 105.
Devletler'de üreme ile üretim alanlarının ayrılmasının
3 Birleşik
68 • Neo-Liberal Genetik
amaçlan özünde aynıydı," der tarihçi John Demos. 4 Sanayi
devrimiyle birlikte bu durum kökünden değişti. O zaman ev
ile iş, üreme ile üretim arasında açık bir ayrım oluştu. Amerikalıların "geleneksel aile değerleri" anlayışının bu tarihsel
dönüşümün neticesi olduğu vurgulanmalıdır; dahası tarihte
özgün olan bu gelişme tüm kültürlerdeki işbölümünün ne
çağdaş ne de tarihsel çeşitliliğini yansıtır.
Çoğu toplumda, üretim görevlerinin tamamı toplumsal
cinsiyetler arasında öyle paylaştırılır ki, bu görevleri yerine
getirmek için gerekli olan kaynakların tedarik edilmesi için
iki cinsiyet de birbirine bağımlıdır; üstelik söz konusu paylaşım günümüzde hfila sürmektedir. Neticede, toplumsal cinsiyetlere göre ayrılmış işbölümünün iki parçasını da içeren
bir üretim birimine dahil değillerse kadınlarla erkekler eşit
şekilde zarar görür. 5 Çocuklara yapılan yatırımda erkeklerin
değil kadınların eşlerine ait kaynaklara, üretici emeğe muhtaç kaldığını söyleyen varsayım, insan toplumlarında cinsiyetlere göre şekillenmiş işbölümünü cidden hatalı yorumlar;
özellikle de avcı-toplayıcı toplumlardaki işbölümünü hiç
anlamamıştır; oysa evrim psikologlarına bakarsak, evrimsel
adaptasyon ortamına pencere açan bu tür toplumlardır.
Evrim psikologlarının ileri sürdüğü evrimsel adaptasyon
senaryosu avcılığın önemine vurgu yapar, avcılığın hem aileyi
geçindirdiğini hem de dile ve kültüre can verdiğini ileri sürer.
Bu "avcı erkek" miti uzun zaman önce yerle bir edilmiştir; 6
aynca evrim psikologları tarih öncesi kadınların sadece evde
kalıp çocuk bakmadığını, aynı zamanda yiyecek bitkiler toplayarak, küçük av hayvanlarını yakalayarak üretimde yer al-
4
5
6
tarihsel gelişimi hakkında bkz. Stephanie Coontz, 1992; John
Demos 1986; Michael Grossberg 1985; Steven Mintz ve Susan
Kellogg, 1988, Janet L. Dolgin, 1997.
John Demos, 1986, s. 28.
İş bölümünün toplumsal cinsiyetlere göre ayrılması ve bunun toplumsal cinsiyetle ilişkisi hakkında bkz. Karen Sacks 1974; Peggy
Reeves Sanday 1974, 1981; Ernestine Friedl 1975; Alice Schlegel
1977; ve Alice H. Eagly ve Wende Wood, 1999.
"avcı erkek" mitinin eleştrisi için bkz. Sally Slocum 1975; Nancy
Tanner ve Adrienne Zihlman, 1976; Adrienne L. Zihlman, 1978.
Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet • 69
dıklarını gayet bilir. Fakat onların bu bilgileri, "eş tercihleri"
_üzerine yürüttükleri araştırmalara rehberlik eden, toplumsal
cinsiyet ilişkilerine dair varsayımlarını sarsmamıştır. Evrim
psikologları kadınların üretken, verimli, kaynak sahibi eşler
bulma arzusunu sürekli vurgulasa da, erkeklerin aynı niteliklere sahip kadınlan bulmak isteyebileceği ihtimalini asla
göz önüne almazlar. 7
Fakat insansı [hominid] tarihinin başlangıcından beri en
güvenilir, nispeten en büyük besin kaynağı avcılıktan ziyade
toplayıcılıktır. Aslında Nancy Tanner ile Adrienne Zihlman'a
göre beş milyon yıl önce Afrika savanlannda insansıların geçirdiği adaptasyonların dönüşümüne damgasını vuran alet
ve kap kacak yapımındaki icatları, büyük hayvanların avlanmasından değil, "bitki, yumurta, bal, termit, karınca, muhtemelen küçük çukur hayvanları toplamaktari' 8 türemiştir;
zaten bu erken aşamada avcılık yapılmıyordu. Çocuk, bebek
bakımı yükümlülüğünün insansı dişilere yük olduğunu varsaymak yerine, Tanner ile Zihlman ikna edici bir tez ortaya
koyuyor; bu gereklilik sayesinde annelerin muhtaç küçükleri
yanlarında gezdirmesini kolaylaştıran aletlerin, kapların, taşıma askılarının icadını teşvik etmekle kalmayıp dişi merkezli toplumsal örgütlenme ile paylaşımı da ortaya çıkara­
cağını söylüyorlar. 9 Büyük ölçekli avlanma için gerekli olan
alet edevat Orta Pleistosen devrinde yoktu, aynca "bunun
gibi bir avlanma teknolojisi deyince gözümüzün önüne gelen
saplı aletler ile tahta mızraklar 100.000 yıllık arkeoloji bulgularının öncesinde görülmez." 10 Dolayısıyla evrimsel adaptasyonun efsanevi devri olan Pleistosen sırasında toplayıcılık
başlıca geçim kaynağıydı; avcılık ise toplayıcılığa güvenildiği
için yapılabilmişti, çünkü normal şartlarda avcılık hem za-
David M. Buss, 1994, s. 19-73. Daha önce belirtildği üzre Buss
(1989: 7) Zulu erkekleri arasında böyle bir tercih ile karşılaştığın­
da, çiftleşme tercileri konusundaki kültürler arası araştırmasında,
bunu, kültürel etkinin bir yansıması olduğu için önemsememişti.
8 Nancy Tanner ve Adrienne Zihlman, 1976, s. 601, vurgular orijinal metne ait.
9
Nancy Tanner ve Adrienne Zihlman, 1976, s. 598-605.
ıo Adrienne L. Zihlman, 1978, s. 17.
7
70 • Neo-Liberal Genetik
manın hem de enerjinin verimsiz harcandığı bir etkinlikti.
"Avlanmak ya da uzaktan ham madde elde etmek gibi her
zaman yiyecek getirmeyen, vaktin boşa harcandığı davranış­
lar mevcut olsa da kimi bireylerin, muhtemelen de öncelikle
erkeklerin bu etkinliklere girişebilmesinin sebebi, yakın toplumsal bağlarının bulunduğu kadınlar tarafından toplanmış
olan yiyecekleri paylaşma güvencelerinin olmasıydı." 11 "Evrimsel adaptasyon ortamında" başkalarına kaynak açısından
bağımlı birileri olduysa, bunlar muhtemelen kadınlar değil
erkeklerdi. Dolayısıyla Pinker'ın, "avcılık ile başka kaynaklardan et elde etmelerinden ötürü erkeklerin yatırım yapacak
malzemesi vardır" 12 iddiası tersine çevrilebilir; kadınların kocalarına, çocuklarına yatırım yapacak kaynaklan olduğu için
erkeklerin istikrarsız bir verime sahip avcılık gibi serüvenlere
atılabildiği söylene bilir.
Günümüz avcı-toplayıcı toplumlarında toplayıcılığın
önemi uzun süredir bilinmektedir. Zihlman'a göre, "toplayıcılık ve avcılıkla geçinen günümüz insanları üzerine yapılan çalışmalar, Kuzey Kutbu'na yakın bölgelerde yaşayan
uzmanlaşmış avcılar dışında bütün dünyada besin enerjisinin çoğunun av etinden ziyade bitkilerden elde edildiğini,
bu bitkilerin de aile için kadınlar tarafından toplandığını
göstermiştir."
Daha ayrıntılı konuşacak olursak, Patricia
Draper, Kalahari bölgesinde yaşayan !Kung San halkı kadın­
larının "ana sebze tedarikçisi olduğunu, alınan günlük besinin ağırlık olarak %60 ila %80'ini sağladıklannı" belirtir.
Et belki prestijli bir maldır; fakat güvenilir, öngörülebilir bir
besin kaynağı değildir. Dolayısıyla erkeklerine kıyasla !Kung
San kadınlan hem besinlerin büyük oranını temin eder hem
de oldukça güvenilir, öngörülebilir besin kaynaklan sağlar­
lar. !Kung San kadınları topladıkları besin kaynakları üzerinde denetim sahibi olduğu için, günlük geçim için karşı cinsin
kaynaklarına ihtiyaç duyan erkeklerdir, kadınlar değil.
13
14
11
Adrienne L. Zihlman, 1978, s. 18.
Steven Pinker, 1997, s. 468.
13
Adrienne L. Zihlman, 1978, s. 7.
14
Patricia Draper, 1975, s. 82; Richard B. Lee, 1965.
12
Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet • 71
birbirine kenetli, bağımlı doğa­
da görülebilir. Ann
Fienup-Riordan'ın belirlediği gibi, "her türlü hayvanın yakalanmasında, hazırlanmasında kadınlarla erkekler birlikte
çalışır, yine de gösterdikleri çaba birbirinin kopyası değildir.
Yaptıklan özgün işler, belirli geçim etkinliklerini tamamlar," 15
ayrıca bu etkinliklerden hiçbiri kadınlarla erkeklerin birbirini
tamamlayan uğraşları olmadan bitirilemez. Örneğin, ayıba­
lıklarına bakalım. Erkekler ayıbalığını avlar, yakalar; büyük
ayıbalıklarını işlemeye başlasalar bile, küçük ayıbalıklarını
işlemeye kadınlar başlar. Daha önemlisi, kadınlar binlerce
kilo et kesip kurutur (günde 50 kilo civarında), hayvanın vücut yağından sıvı yağ elde ederler; ayakkabılar, giysiler için
deri tabaklarlar. Dolayısıyla ayıbalıklarını erkekler avlayıp
yakalamış olsa da, kadınlar hayvanın etini, yağını işleyip kış
ayları boyunca depolanabilecek, yenebilecek hale getirmese,
ayıbalığının çeşitli parçalarından yemek kapları, aletler, giysiler yapmasalar, erkeklerin bu çabası boş yere kürek çekmek olur. 16 Bu koşullarda, Yup'ik erkeklerinin müstakbel
eşlerinde üretkenlik niteliği aramamasını, yıl boyunca geçimlerini sağlayacak önemli kaynakları tedarik etme becerisine
bakmamalarını düşlemek zordur.
Eş seçiminde çalışkanlığın önemi, ayrıca bu niteliğin evlilik
tercihleri için manası, hiçbir şekilde sadece avcı-toplayıcılara
özgü değildir. Mikronezya'da Caroline Adaları'ndaki Truk
mercan adasında geçim etkinlikleri arasında balıkçılık, bostancılık, meyve ağacı yetiştiriciliği vardır. Hem erkekler hem
de kadınlar güzel fizikli, cinsel açıdan güçlü eşler arasa da,
Ward Goodenough, "aslında çalışkan eşlere daha çok önem
verirler," diyor. Şunu ekliyor: "Çalışamayan kişinin evlenme
ihtimali düşüktür. Fiziksel güzellik istenir bir nitelik olsa da,
üretkenlikten, becerikli olmaktan sonra gelir." 17
sı
15
Erkek, kadın
Yup'ik Eskimo
emeğinin
avcı-toplayıcılarında
Ann Fienup-Riordan, 1983, s. 65.
Yup'ik ayıbalığının avlanmasında ve işlenmesinde toplumsal cinsiyete bağlı işbölümü hakkında bkz. Ann Fienup-Riordan, 1983,
s. 78-85.
17
Ward H. Goodenough, 1966 [1951), s. 122.
16
72 • Neo-Liberal Genetik
Tanimbar Adalan'nda toplumsal cinsiyetlerin ayn işlere
el atması geçim etkinliklerinin özüdür. Erkekler yaban domuzu avlarken, kadınlar evcil domuzlarla ilgilenir; erkekler
derin sularda balık avlarken, hem kadınlar hem de erkekler mercan resiflerinde balık avlayıp kabuklu deniz hayvanı
toplarlar; erkekler bostan oluşturmak için ağaçları kesip yakarken, kadınlar bostanlara bitki eker, aynk otlarını ayıklar,
hasat yaparlar; erkekler ormandan eve inşaat malzemesi
taşırken, kadınlar eve bostanlardan yiyecek, kuyulardan
su getirir; erkekler pirinç tanelerini sapından samanından
ayırırken, kadınlar pirinç tanelerini ezip eler; erkekler evler,
tekneler inşa ederken, kadınlar sepet örer, kumaş dokur. Bu
sistemde özgül kaynaklar, bu kaynaklara uygun gelen işler
toplumsal cinsiyetler arasında bölüştürülmüştür; herkesin
geçinmesini mümkün kılan şey ise, özgül işlerin, kaynakların birbirini tamamlamasıdır. 18
Aslında birçok toplumda olduğu gibi Tanimbar'da hem
erkeklerin hem kadınların kaynaklarını gerektiren tek alan
geçinmek değildir. Evlilikte karşılıklı mübadelelerde verilen
mallar hem toplumsal cinsiyete özgüdür hem de toplumsal
cinsiyete özgü emeğin ürünüdür; böylece kan koca arasında­
ki ilişkiye nispeten kalıcılık kazandırılır, çocuklar da bu töreye göre ya annenin ya da babanın grubuna dağıtılır. "Günlük
hayatta, şenliklerde 'kadın' çöpçatanlar et, balık, palmiye şa­
rabı gibi erkek işi ürünleri 'erkek' olan kız sahiplerine verir;
bunlar da sebze, palmiye cevizi gibi kadın işi ürünlerle karşılık verir." 19 Burası erkeklerin kaynaklara sahip olduğu, kadınların da bu kaynaklara erkeklerle olan ilişkileri üzerinden
ulaşmaya çalıştığı bir dünya değildir. Bu dünyada kadınlarla
erkeklerin kaynaklan verimli bir şekilde değiş tokuş edilir, ki
bunlar da kadınlarla erkeklerin emeklerinin ürünleridir.
İşbölümüne yüzeysel olarak bakmak bile kaynakların
üretiminin, denetlenmesinin sadece erkeklere ait olmadığını
gösterir. Dünyada erkeklerin kadın doğurganlığıyla ilgilendi18
Tanimbar Adaları'nda toplumsal cinsiyete
bkz. Susan McKinnon, 1991, s. 166.
19
Susan McKinnon, a.g.e., s. 166.
dayalı işbölümü
için
Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet • 73
ği, kadınlann
kaynaklar üzerindeki denetimiyle ilgilenmediği,
erkeklerin kendilerini genç, güzel, alımlı kadın­
lar aramaya iten psikolojik tercihleri olduğu, fakat üretken,
hamarat, güvenilir kadınlar aramadıklan düşüncesi dünya
genelindeki geçim kaynaklannın temin edilmesi, işlenmesi,
paylaştınlması yollarının cidden yanlış yorumlanmasına dayanır. Kadınlar elbette gayretli erkekler ister, çünkü bunlar
ailenin geçinmesine katkı yapabilir; fakat erkekler de aynı niteliklere sahip kadınların peşindedir. Bir toplayıcıyla ilişkisi
olmayan avcı aç bir adamdır; ayıbalığı yakalayan adamın bu
avı işleyecek kadını yoksa elinde kalan, yığınla çürük et olur,
sırtına geçirecek giysi de bulamaz; bostan açmak için ağaç
kesen adamın tohum ekip hasat edecek kadını yoksa elinde
kalan sadece yanmış bir arazi parçasıdır; evlilik mübadelesi
için erkek emeğiyle yapılmış hediyeler getiren adam, kadın
emeğiyle yapılmış hediyelerden karşılık alamazsa bekar kalır. Aslında erkekler eşlerini seçerken evrim psikologlannın
evrimsel erkek tercihleri dediği niteliklere göre hareket etseydi, bunun kendilerine hayatta kalma anlamında büyük
zaran olurdu, ki soylannın devam edip etmeyeceğinden bahsetmiyorum bile. Sonuçta, evrim psikologlannın erkekler için
hayal ettiği üreme stratejisi insanlık tarihine, çoğu topluma
hiç uymaz. Söz konusu strateji sanayi toplumlarındaki iş­
bölümünü yansıtsa da, dünyanın geri kalan bölgelerindeki
çeşitli işbölümü örüntülerini açıklamayı başaramaz.
dolayısıyla
"ERKEKLERİN CİNSEL ZİHNİ" SÖYLEMİNİN ÇELİŞKİSİ
Evrim psikologlan, kadınlann ana sorununun nispeten az
sayıdaki çocuklanna "yabnm" yapacak kaynaklara sahip erkekler bulmak olduğunu varsayıyorsa, erkeklerin ana sorununun iki katmanlı olduğunu farz ederler. Bir yanda erkekler
doğurgan kadın bulmak ister, yavru sayısını arbrmak için
tercihen mümkün olduğunca çok kadınla birlikte olurlar. Öte
yandan, çocuğun babasının kim olduğu konusunda daimi bir
belirsizlik bulunduğu için, erkekler eşlerinin kendilerine sadık
kalmasını temin edecek vasıtalan sağlamak ister, çünkü ge-
74 • Neo-Liberal Genetik
netik açıdan kendileriyle alakalı olmayan çocuklara "yatırım"
yapmak istemedikleri varsayılır. 20 Hem çifte standart hem
de erkeklerin kadınlan sahiplenmesi erkeklerin karşılaştığı
adaptasyon sorunlarının çözümü olarak farzedilir, dolayısıyla
doğuştan geldikleri, doğal oldukları düşünülür.
Temel önerme, kadınların aksine erkeklerin mümkün
mertebe çok sayıda eşle cinsellik yaşamak istemesidir. Pinker,
"erkeklerin cinsel zihninin kolayca tahrik olduğunu," "gelişi­
güzel cinsellik için doyumsuz bir açlığı bulunduğunu," aslında
"sırf çeşitlilik adına türlü türlü cinsel eş elde etmek için tatmin
edilmez bir arzu taşıdığını" söyler. 21 Aslında "erkek ruhunun"
haremler için, çokeşlilik için "evrimleşmiş bir iştahı" olduğu,
tekeşliliğe yanaşmadığı düşünülür. 22 Wright'a göre, güya kadınlar "evlilik kurumunu severken, erkekler sevmez"; "erkeklere evliliğin püf noktalarını söylemek, Vikinglere "Yağmaya
Son" başlıklı bir kitapçık vermeye benzer biraz,"23 der. "Erkek
zihninin bünyesindeki cinsel serbestliğin ömür boyu tek eşe
bağlanmalarının önündeki en büyük engel olduğunu," 24 belirtir. Bu bahis en başından itibaren çarpıktır, çünkü evrim psikologları açıklanması gereken sorunun, erkeklerin (kadınların
değil) tekeşliliğe uyum göstermesi olduğunu varsayar.
Erkek cinsel serbestliğini, çokeşlilik eğilimini ister aşsın
ister aşmasın, bu söyleme göre tekeşliliği kabul etmesi eşinin
sadakat göstermesini gerektirir. Evrim psikologlarını endişe­
lendiren durum, kadının cinsel serbestliğinin sebep olacağını
hayal ettikleri olumsuz neticelerdir: Erkek boynuzlanır, aldanıp
genetik açıdan kendinin olmayan çocuklara "yatının" yapar.
Dolayısıyla kadına, çocuklara uzun vadeli yatının yapacaksa
20
21
22
23
24
Erkeklerin öncelikli sorununun iki katmanlı olduğu hakkında
bkz. örneğin, Margo Wilson ve Martin Daly, 1982, s. 11, 17; Margo Wilson ve Martin Daly, 1992, s. 289-292, 307; David M. Buss,
1994, s. 49-72, 125-126; 2000, s. 51-53; Robert Wright, 1994, s.
64-67; Steven Pinker, 1997, s. 463-467.
Steven Pinker, 1997, s. 469, 471, 473-474.
Margo Wilson ve Martin Daly, 1992, s. 300-301; Steven Pinker,
1997, s. 476-478.
Robert Wright, 1994, s. 137, 139.
A.g.e., s. 137.
Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet• 75
çocukların
kendinden olduğunun güvencesini almalıdır, bu da
kati suretle sadakat göstermesini gerektirir.
Bütün bu gevezelik sırasında evrim psikologları, "erkeklerin cinsel zihninin" genetik donanımında bir "Azize-fahişe
şalteri" olduğundan arsızca bahsederler. Erkekler genlerini
mümkün mertebe yaymak için "hafif' kadınlar arar; "yatı­
nın" yapacakları çocukların kendilerine ait olmasını güvence
altına almak için evlenecekleri kadının ise iffetli, "mahçup"
olmasını isterler (böylece mali, genetik "sermayelerinin" aynı
damarda akmasını temin ederler). Aslında bu çifte standart
sadece insan türünün erkekleri için değil, "çocuklarına yatı­
rım yapan her canlı türünden erkekler için 'optimum genetik
stratejisi' olarak görülür: Seni terkedip gidecek her dişiyle
çiftleş, fakat hayat arkadaşının başka erkeklerle çiftleşme­
sine izin verme. "26 Dolayısıyla bu çifte standart sözüm ona
kişisel genetik çıkarların sonuna kadar gözetilmesinin doğal
dinamiğinin tortusu olarak kabul edilir; aynca erkek ruhuna
genetik şifreyle kazındığı varsayılan tercih mekanizmalarının
bir neticesi olarak görülür.
Bu "doğal" çifte standart mantığı, akabinde, kaynakların
farklı şekilde bölüştürülmesine yönelik "doğal" bir mantığı
doğurur. Varsayıma göre erkekler "başına buyruk" kadınlara
uzun vadeli kaynak yatınını yapmaktan kaçınır (kapatmalarına dağlar kadar servet harcayan, ilgi gösteren onca erkeği
hadi bir kenara bırakalım), kaynaklarını normalde iffetli olan
kadınlara ayırırlar ki çocuklarının kendilerinden olmasını güvence altına alsınlar. Wright, "bu yüzden erkeklerin yatırım
yapmak istedikleri kadınlara adeta taparcasına kendilerini
adadığını" belirtir, "cinselliğe izin vermeden önce kadınların
talep edeceği türde bir adanmışlıktır bu. Ayrıca yatırım yapmak istemedikleri kadınları suçluluk duymadan sömürürler,
bu kadınlan aşağılanan bir kategoriye ait görürler." 27 Azizekadının
25
25
26
27
Robert Wright, 1994, s. 29-30, 72-74, 77-83, 123-124; Steven Pinker, 1997, s. 480.
Steven Pinker, 1997, s. 480; aynca bkz. David M. Buss, 1994, s.
66-70, 79.
Robert Wright, 1994, s. 73.
76 • Neo-Liberal Genetik
fahişe aynını kadınları iki doğal kategoriye ayırır, erkeklerin
psikoloji mekanizmaları bu kategorilerin önemli niteliklerini
bilinçsizce algılar, bunların ya "yatırıma" ya da "sömürülmeye" uygun olduğuna karar verir.
Öte yandan evrim psikologlarına göre bu acımasız "doğal dinamiğin" kadın çıkarlarını değil erkek çıkarlarını gözettiği açıkça belirtilmelidir. Erkeklerin cinsel serbestliğinin
kadınlar, çocuklar için doğurduğu sonuçlar, yani kadınlarla
gönül eğlendiren erkeklerin bunları terketmesi sanki evrim
psikologlarının ilgisini çekmez; bu mağdurlar için söz konusu "doğal mantık" pek de verimli bir adaptasyon sayılmaz.
Fakat evrim psikologlarının zihninde "hafif' kadınlar kaderlerini hak etmektedir, çünkü bu kadınların şartlara daha az
uyum gösterdiğini, psikolojik mekanizmalarının pek aynın
gözetmediğini varsayarlar.
Çifte standart gibi erkeklerin kadınların sahiplenmesi
de doğal, "erkeklerin cinsel zihninin" evrimleşmiş bir özelliği
addedilir. Wilson ile Daly'nin ortaya koyduğu gibi: "Erkekler
belirli kadınlar üzerinde hak iddia eder, tıpkı ötücü kuşların
belirli bölgeler üzerinde, aslanların avlan üzerinde, iki cinsiyetten de insanların değerli mallar üzerinde hak iddia etmesi
gibi."28 Kadınların sadakatsizliği "erkeklerin üreme başarısına
tehdit" olarak algılandığı için 29 , kadınlara kıyasla erkeklerin
kadınlan sahiplenmesinin doğal olarak evrimleştiği, çünkü erkeklerin boynuzlanmaktan kaçınmak, kadınların sadakatini
güvence altına almak için buna ihtiyaç duyduğu düşünülür.
Evrim psikologlarına göre bu sahiplenmenin biçimleri çeşitli
etkinlikler içerir, örneğin kadınların örtünmesi, manastırlara,
haremlere falan kapatılmaları, başlık parası, zinanın cezalandırılması gibi; bütün bu uygulamalar muhtemelen kadınların
erkeklere ait mülklere dönüşmesinin ya da erkeklerin ticaretini yaptıkları metalar haline gelmelerinin yollarını gösterir.
Çifte standart, erkeklerin kadınlan sahiplenmesi Ame28
29
Margo Wilson ve Martin Daly, 1992, s. 289.
"erkeklerin üreme başarısına tehdit" olarak kadınların sadakatsizliği: Margo Wilson ve Martin Daly, 1982; Margo Wilson ve Martin Daly, 1992; David M. Buss, 1994, s. 123-29, 135-37; David M.
Buss, 2000; Steven Pinker, 1997, s. 490.
Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet • 77
rikalılara gayet normal gözükebilir. Fakat kişiye kendi kültüründe normal, doğal gelen bir özelliğin bütün kültürlerde
doğal, evrensel olduğunu varsaymak yöntem bakımından
geçersizdir. Bunların ne kadar evrensel olduğunu sormak
mecburiyetindeyiz, aynca dünyadaki cinsellik biçimlerini
gerçekten açıklayabilirler mi diye irdelemeliyiz. Bu düşün­
celerin sözde evrenselliğini sorgulamak için söz konusu savın üç yönünü inceleyeceğim: Erkekler her yerde kadınlarla
cinsel temaslarını artırmaya çalışır; çifte standart hem doğal
hem evrenseldir; kadınların erkekleri sahiplenmesi, aslanın
avını sahiplenmesi gibi doğaldır, kaçınılmazdır.
CİNSEL SERBESTLİGİN KÜLTÜREL DEGERLERİ
Kadınlarda ve erkeklerde cinsel serbestlik olayları kültürden
kültüre değişkenlik gösterir. Bu çeşitlilik farazi, evrensel,
toplumsal cinsiyete dayalı bir cinsellik mantığıyla değil farklı
toplumlarda cinselliği örgütleyen belirli kültürel mantıklarla
açıklanır. Dolayısıyla toplumsal cinsiyete dayalı kişiliklerin,
bedenlerini neyin meydana getirdiği hakkındaki; bedensel
maddelerin (örneğin meni, kan ya da süt) algılanan özellikleri hakkındaki; üremeyi, yaşamı, ölümü açıklayan süreçler
hakkındaki; cinsellik ile din, siyaset, iktisat ilişkisi hakkın­
daki; hiyerarşi ile güç hakkındaki özgül kültürel görüşleri,
inançları, adetleri incelemeliyiz. Kadınların ya da erkeklerin
kültürden kültüre değişen göreli cinsel serbestliği bu anlayışlardan türemiştir.
Örneğin Papua Yeni Gine dağlarında yaşayan Etoro halkının cinsellik dinamikleri hame kavramına dayanır.
Hame'nin özünde belli bir şekli olmayan bir yaşam gücü
olduğu, kendisini nefeste gösterdiği, bütün insanlara can
veren ruh olduğu düşünülür. Bu Yeni Gine toplumu içinde
saha çalışması yürütmüş olan Raymond Kelly, hame'deki
artışın büyümeyle, güçle, canlılıkla ilgisi olduğunu anlatır;
hame'de azalma ise zar zor nefes almakla, öksürmekle, göğüs
30
30
Raymond Kelly, 1976, s. 39-40.
78 • Neo-Liberal Genetik
ağrılarıyla,
genel zafiyetle, yaşlanmayla, nihayetinde ölümle
Hame özellikle menide yoğunlaştığı için, yaşam ile
ölüm dinamikleri hem heteroseksüel hem de homoseksüel
birleşme aracılığıyla meni kazanılmasıyla, kaybedilmesiyle
yakından ilişkilidir. Heteroseksüel birleşme gereklidir, çünkü hame (aynca bunu içeren meni) çocuğun kadın rahminde
büyümeye başlaması için gerekli görülür. Homoseksüel ilişki
de gereklidir, çünkü erişkinliğin eşiğine dayanmış oğlanla­
rın içlerinde meni kaynağı bulunmadığı, büyüyüp olgunlaşmaları için hame'nin canlılık enerjisini almaları gerektiği
düşünülür.
Dolayısıyla on yaşından yirmili yaşların ortası­
na kadar oğlanların yetişkin erkekler tarafından döllenmesi
(çoğunlukla kız kardeşlerinin kocalan tarafından) bir nevi
beslenme gibi görülür, bu şekilde eşcinsel ilişki, oğlanların
büyümesinin, güçlü, sağlıklı olmalarının, kendi üreme, besleme eylemleri için gerekli olan hayat gücünü almalarının
teminatı kabul edilir.
Kelly'ye göre Etoro halkının yaşadığı cinselliğin ana çeliş­
kisi, trajedisi şudur; yetişkin erkekler heteroseksüel ilişkiyle
bebeklere hayat verip eşcinsel birleşmelerle oğlanların büyümesini teşvik ettikçe, kendi yaşam güçlerinin, sağlıklarının
tükendiği, kendi sonlarını hazırladıkları düşünülür. 32 Hayat
vermek kişinin kendi ölümünü hızlandırır. Dolayısıyla meni
aktarımına dair manevi bir ekonomi olması şaşırtıcı değildir;
bu manevi ekonomide heteroseksüel birleşmeler ile homoseksüel birleşmeler ayn değerlere sahiptir. Erkekler eşcinsel birleşmeyi (ağızdan) göze aldıklarında, denklemin hayat vermek
kısmına odaklanılır, oysa heteroseksüel birleşme (vajinadan)
göze alındığı zaman, erkeğin hame'sinin tükenmesine, sonuçta zayıf düşüp ölmesine odaklanılır. Heteroseksüel birleşme­
nin etrafını çeşitli tabular sarmıştır, bunun gerçekleşme sık­
lığını kısıtlarlar; birçok ailenin yaşadığı büyük barakalarda ya
da yakınında, bahçeli meskenlerde ya da ekinler yıpranıp öleceği için bostanlarda yapılamaz (sonuncu madde bostanlarda
gerçekleştirilen eşcinsel birleşme ile zıtlık gösterilir, çünkü
ilişkilidir.
31
31
32
A.g.e., s. 40-41, 45-46.
A.g.e., s. 47-48.
Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet • 79
eşcinsel birleşmenin
ekinleri filizlendireceği, hasatı artıracağı
düşünülür). "Özünde antisosyal bir davranış" 33 olarak görülen heteroseksüel birleşme sadece ormanda gerçekleşmelidir,
gerçi ormanda bile zehirli çıngıraklı yılanların tehlike teşkil
ettiğine, bu yılanların cinsel birleşmenin kokusundan hoş­
lanmadığına inanılır. Dahası, heteroseksüel birleşme bostanların hasat döngüsünün farklı aşamalarında yapılamaz.
Sonuçta heteroseksüel birleşme yılın 205 ila 260 günü yasaklıdır, dolayısıyla bir yılın ancak üçte birlik dilimiyle sınırlıdır. 34
Hem doğumların zamanlaması hem de düşük doğum oranlan
heteroseksüel birleşme üzerindeki bu kısıtlamaların etkinliği­
ni, üreme için anlamını gösterir.
O halde huzurunda bulunduğumuz sistemde heteroseksüel birleşme birçok derin anlam taşır; aynca yapılma sıklığı­
nı sınırlayan, erkekler için zayıflatıcı diye algılanmasını sağ­
layan büyük kısıtlamalarla çevrilidir. Dahası, Etoro erkekleri
heteroseksüel ilişkilere girmekte ikircikli olmakla kalmaz,
aynı zamanda yaşam enerjilerinin (evrim psikologlarına göre
genetik potansiyellerinin) büyük kısmını genç oğlanların döllenmesine ayırırlar; üreme başarılarını yükseltmek için pek
de uygun bir strateji sayılmaz.
Sonuçta Etoro halkı cinsel serbestliği olumsuz bir değer olarak görür, çünkü hame gereksiz yere harcanmaktadır, aynca erkeklerin sağlığına, yaşamına etkileri konusunda
endişe duyulur. Erkeklerin boş yere menilerini, hame1erini
tüketmesine sebep olan kişiler tehlikeli görülür, bunlardan
nefret edilir. 35 Bu gruba erkeklerden aşın cinsel talepler isteyen kadınlar; birbiriyle ilişkiye giren genç erkekler (yerine
oturmadan önce kaynaklarını harcamış olurlar); erkeklerin
hame'sini, yaşam gücünü kasten emen cadılar dahildir.
Böylece Etoro halkının manevi ekonomisi, cinsel serbestliğin erkeklerin doğasında bulunduğu, genetik çoğalmalarına
hizmet ettiği düşüncesine meydan okur. Aslında genetik çoğalma yaklaşımının yoluna bu kadar engel çıkartan başka
33
34
35
A.g.e., s. 45
A.g.e., s. 43-44.
A.g.e., s. 47-51.
80 • Neo-Liberal Genetik
bir vaka daha bulmak zordur.
Fakat o halde tarihçi Ben Barker-Benfield'ın "sperm
ekonomisi"36 dediği, on dokuzuncu yüzyılda Birleşik Devletler'de en azından kimi çevrelerde görülen örgütlü erkek cinselliğini ele alalım. Burada da yaratıcı enerji sınırlı bir maldı,
bir nevi sıfır-toplamlı bir manevi ekonomide dolaşımdaydı;
cinsel üreme ile toplumsal üretim ise bu ekonominin parçalarıydı. Sık sık heteroseksüel ilişkiye girmek, mastürbasyon
yapmak, eşcinsel birleşme gibi her türlü aşın cinsellik erkeklerin enerjisini tüketir, cinsel enerjilerini toplumsal üretkenliğe dönüştürme becerilerine köstek olurdu; oysa toplumsal
üretkenlik sayesinde siyaset, ekonomi alanlarında etkin bir
şekilde rekabet edebilirlerdi. Cinsel enerji miktarının sınır­
lı olduğu, cinsel etkinlik ile üretkenlik arasında ters orantı
bulunduğu düşüncesinin birkaç getirisi olmuştur. Eğer kişi
spermini aşırı cinsellikle "harcarsa," sadece zayıf, sakat çocuklara sahip olmakla kalmayacak, aynı zamanda toplumsal
sahada üretken olamayacak, sonuçta sinirleri tükenecek ya
da delirecekti. Dolayısıyla kişinin spermlerini biriktirmesi,
kayıtsızca harcamaması gerekliydi. Bu şekilde "saklanan"
sperm güçlüydü, yoğundu, dolayısıyla zengindi hem üreme
hem de toplumsal sahada üretkenlik için illa uygundu. 37 Bu
yüzden erkeğin sperm zenginliğini bir yanda sosyal zenginlik
öte yanda güçlü çocuklar elde etme amacına yönlendirmek
adına her türlü cinselliği kısıtlayan ahlaki yaptırımlar mevcuttu (bazı elkitaplarına göre heteroseksüel birleşme sadece
"Pazar günleri tam öğle vakti" 38 gerçekleştirilebilirdi). Cinsel
temizlik elkitaplarında bahsi geçen kısıtlamalara herkes uymuyordu elbette. Yine de cinsel üreme ile toplumsal üretimi
ters orantı ilişkisiyle sıfır toplamlı bir ekonomide bağdaştıran
düşüncelerden meydana gelen egemen bir sistem kurmuş­
lardır. Bu ekonomi, sperm zenginliğinin "biriktirilmesine"
ayrıcalık tanıyıp "harcanmasını" tasvip etmemiş, sperm "zen-
36
Ben Barker-Benfield, 1972. Sperm "harcama"nın sonuçları: Ben
1972, s. 49-53.
A.g.e., s. 49-50
A.g.e., s. 50.
Barker-Benfıeld,
37
38
Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet • 81
ginliğinin"
toplumsal
zenginliğe
(genetik zenginlikten ziyade)
dönüştürülmesini öngörmüştür.
Birlikte ele alırsak, Etoro ile Amerika örnekleri çeşit­
li kültürlerde cinselliği örgütleyen sperm aktarımıyla ilgili
manevi ekonomilerin, evrim psikologlarının ileri sürdüğü,
erkeklerin cinsel serbestliğine dair önermeleri nasıl çiğne­
diğini kendi anlatılarının kavrayamadığını göstermektedir.
Ölüm ile yaşam, toplumsal zenginliğin üretimi konusundaki
rekabet gibi başka konulara dair çıkarlar, cinsel serbestlikle,
sperm harcanmasıyla ilgili beklentileri dönüştürmüş, bunlara olumsuz sosyal bir değer kazandırmış, sağlık, hayat,
zenginlik için riskli hale getirmiştir. Evrim psikologları, şahsi
çıkarların gözetildiği bir sperm düzeninin bile genetik çıkar­
ların gözetildiği bir düzenin üstünlüğüne dair kendi varsayımlarını nasıl yanılttığını öngörememiştir.
Etoro ile Birleşik Devletler örneklerinde cinsellik kapbir ahlaki değerler sistemi içindeki yerine göre şekil­
lenir; söz konusu değerler yaşam, ölüm, cinsel üretkenlik,
toplumsal üretkenlik düşünceleriyle ilgilidir. Esas mesele,
cinselliğin değerinin öteki toplum değerlerinden ayrı belirlenmemesidir. Örneğin insanın kendisini aşmasına biçilen dini
değerin sahip olduğu güç, erkeğin üreme potansiyelinden
cidden ödün vermesini gerektirir.
Tayland erkekleri hayatlarının bir kısmını Budhacı keşiş olarak geçirir. Aslında akademisyenler "nitelikli Tayland
erkeklerinin yansından fazlasının" bunu yaptığını tahmin
etse de, Tayland milli istatistiklerine göre "elli yaşın üstündeki nitelikli erkeklerin %95'inden fazlası keşişlik hizmetinde
bulunmuştur." 39 Dolayısıyla erkekler maddi, toplumsal yaşa­
mın kısıtlamalarından bütünüyle uzaklaşır, toplumsal yaşa­
ma, heteroseksüel birleşme imkanlarına dönmeden önce değişken sürelerle manastırlara yerleşirler. Antropolog Thomas
Kirsch, erkeklerin keşiş olma güdüsünün egemen din düşüncelerinden türediğini, bu düşüncelerin dünyeviden çok
manevi olana, ekonomi ile cinsellik de dahil dünya işlerine
bağlanmaktan çok bu işlerden kopmaya değer verdiğini anlasamlı
39
A. Thomas Kirsch, 1975, s. 178, dipnot 3.
82 • Neo-Liberal Genetik
tır.
Hem ekonomik ilişkiler hem de cinsel ilişkiler kadınlarla
erkeklerin ulaşmak için çaba sarfettiği manevi
hedeflere (nihayetinde nirvanaya varmak) bu ilişkilerin engel
olduğu düşünülür. 40 Bu yüzden başka din merkezli kültürlerde olduğu gibi, Tayland'ta da erkek cinselliğinin şekli din
sistemi içindeki yeri anlaşılarak belirlenebilir ancak. Burada din sistemi manevi kaygılara, ötedünyaya dair endişelere
yüksek değer biçer, cinsellik dahil maddesel dünyanın özelliklerine pek değer vermez.
İnsan cinselliğinin örgütlenmesinde özgül kültürel düşüncelerin, değerlerin gücü Kaulong halkında rahatlıkla
görülebilir. Papua Yeni Gineli bu halkın toplumsal cinsiyet
rolleri üzerinde Jane Goodale bir araştırma yürütmüştür.
Kaulonglarda, kadınların kirli olduğu düşüncesi özellikle
belirgindir. 41 Kadınların daima kirli durumda olduğu düşünülse de, erkekler günlük hayatta kendilerini kadınların
kirinden koruyabilir; kadınların bulunduğu yerlerden, dokundukları nesnelerden uzak dururlar. Fakat kadınların
kirlilikleri adet döneminde, gebelikte iyice yoğunlaşır, bu
yüzden kadınlan ayn aybaşı ya da gebelik barakalarına gönderirler. Evlilikle eş anlama gelen cinsel birleşme erkekler
için özellikle kirletici bir eylemdir; sağlıklarını, yaşamlarını
tehdit ettiği düşünülür. Goodale, sonuçta erkeklerin cinsel
birleşmeden derin korku duyduğunu, mümkün mertebe
kaçtıklarını, geç yaşlarda evlendiklerini anlatır ("Evlenip ölmek için çok gencim" derler4 2). Dolayısıyla ısrarcı bir şekilde
kur yapan erkekler değil kadınlardır: Erkeklere hediyeler verirler, onlarla çapkın çapkın sohbet ederler, kaçmalarını engellemek için sihirli nesneler kullanırlar; hatta erkeklere bı­
çaklarla, makaslarla saldırırlar. Aslında kadınların erkekler
üzerindeki saldırganlığı çocukluktan yerleştirilir, erkekler de
kadınlara şiddetle karşılık vermemeleri konusunda eğitilir. 43
bağdaştırılır,
40
41
42
43
A. Thomas Kirsch, s. 1975, 177-182.
Jane C. Goodale, 1980, s. 131.
A.g.e., s. 133.
Kaulong toplumunda kadınların erkeklere yönelik
kında bkz. Jane C. Goodale, 1980, s. 135.
saldırganlığı
hak-
Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet • 83
Sonuçta, erkekler kadınların hücumlarına dayanamaz, çünkü ölümsüzlüğe ulaşmalarını, kimliklerinin devam etmesini
söyleyen kültürel zorunluluk ölüm korkusuna ağır basar; bu
zorunluluğun gereği de yerlerini alacak çocukların dünyaya
getirilmesidir. Erkeklerin cinsel serbestlik ihtimali ise hem
kadınların öldürücü bir kirliliği olduğu düşüncesi tarafından
hem de en azından temas öncesi dönemde cinsel birleşme­
yi evlilikle bir tutan bir dizi yaptırım tarafından fiilen imha
edilmiştir; boşanmak, zina, evlilik dışı cinsel ilişki yasaktır;
yasakları ihlal eden erkekler, bazen de kadınlar, ölümle ya
da sürgünle cezalandırılır.
Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Bunlar, "erkeklerin önüne
gelenle yatmaya meyilli bir cinsel zihni" olmadığını gösteriyor. Bunun yerine kadın, erkek cinselliğinin çeşitli türleri
belirli kültürel düşüncelere, değerlere göre düzenlenir. Bu
değerler, düşünceler bedenlerle, bedensel maddelerle, toplumsal cinsiyetle ilgilidir. Dahası, söz konusu cinsellik türleri
cinselliğin yaşam, ölüm düşünceleriyle ilişkisi hakkındaki,
insan hayatının başka amaçlarına kıyasla cinselliğin değeri
hakkındaki kültürel anlayışlarla şekillenir. Dolayısıyla kirlilikten endişe duymak ya da yaşam enerjisinin tükenmesi gibi
düşünceler ya da insanın manevi olarak kendini aşması gibi
talepler belirli kültürlerde cinsel birleşmelerin sıklığını azaltır; ya cinsel etkinliklerin bütünüyle yasaklanmasına sebep
olurlar ya da üreme başarısının artmasını sağlamayan yollara girilmesine sebep olurlar. Evrim psikologları bu düşün­
celeri genetik çıkar ya da doğal erkek çapkınlığı mantığının
epifenomeni sayıp görmezden gelebilir. Fakat işin doğrusu,
cinsel birleşme biçimleri ve sıklığı her kültürde daima belirli
kültürel mantıklara tabidir, aynca evrim psikolojisinin doğal,
evrensel varsaydığı üreme mantığıyla asla açıklanamazlar.
"AZİZE-FAHİŞE ŞALTERİ"Nİ SÖKMEK
evrensellik kazandırmak, "Azizevar olduğunu göstermek isteyen evrim psierkeklerin her yerde, utanmadan sömürme hakkını
Çifte standart
anlayışına
fahişe şalterinin"
kologları
84 • Neo-Liberal Genetik
kendilerinde bulabilecekleri "hafif kadınlarla," saygı duydukları, evlendikleri, "yatının" yapmayı arzuladıkları "iffetli,
mahçup kadınlar'' arasında aynın yapabildiğini ispatlamalı­
dır. Kuramın varsaydığına göre bütün dünyada, evlilik öncesi cinsellik yaşayan kadınlar (erkekler değil) evlenecek kişi
olarak görülmez, küçük görülür; oysa evlilik öncesi cinsellikten uzak duran kadınlara çok değer verilir, peşinden koşulur. Aslında Wright, "cinsel bakımdan hafif olan kadınlan
kötü diye betimleyen gerçek bir genetik komplo olduğunu" 44
söyler. Bu kuramın sorunu, evlilik öncesi cinselliğin hem kadınlar hem de erkekler için oldukça değerli görüldüğü, evlilik
öncesi cinsel ilişkiye giren kadınların evlilik beklentilerinin
zarar görecek yerde arttığı sayısız toplum bulunmasıdır. 45
Evrim psikologlarının açıklamalarında avcı-toplayıcı
toplumlar evrimsel adaptasyonun prototipi olarak sunulduğu için, yine onlarla başlayalım. Norveçli antropolog Signe
Howell Malaya yarımadasında yaşayan avcı-toplayıcı Chewong halkıyla seksenli yıllardan beri birlikte çalışmaktadır.
Genç Chewong "çiftinin halkın gözü önünde birlikte yaşama­
ya başlamadan önce bir dönem ormanda gizli gizli buluşup
kısa cinsel ilişkilere girdiğini" 46 belirtir. Evlilik öncesi cinsel
ilişki bu avcı-toplayıcılar tarafından küçük görülmez. Daha
çok evliliğe hazırlık diye bakarlar, evlilik karşıtı bir eylem olduğunu düşünmezler. Aslında evlilik ya da evli anlamında
kullandıkları terim "birlikte yatmaktır" (ahn nai)."47
Botswana'da Kalahari çölünde yaşayan !Kung avcı­
toplayıcılannın çocukları önemli bir özerkliğe sahiptir; yetişkinlerin köyünün kıyısında oyuncak köyler kurmak üzere
gruplara ayrılırlar. Orada anne babalarının yaptıklarını taklit
ederler; buna avlanma, toplayıcılık, pişirme, yeme, cinsel birleşme de dahildir. Aslında Marjorie Shostak'ın !Kung kadını
Nisa'yla yaptığı kapsamlı söyleşiler, !Kung çocuklarının erken yaşlardan itibaren önemli miktarda cinsel oyunlar oy-
44
Robert Wright, 1994, s. 146.
Bkz. M. K. Whyte, 1978; Eleanor Leacock 1980.
46
Signe Howell, 1989, 48.
47
A.g.e., s. 47.
45
Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet • 85
nadığını, sonuçta bu oyunların evlenmemiş çiftlerde düzenli
cinsel birleşmelere dönüştüğünü açığa çıkarmıştır. 48 Çoğu
genç kadın için evlilik hayatı yaşlı erkeklerle yaptıkları geçici, deneme amaçlı evliliklerle başlar. Yaş farkından dolayı
bu evlilikler nispeten istikrarsızdır, boşanma sonucu kolayca
dağılır, bu da nihayetinde epey yaygındır. Shostak, "bakireliğe hiç önem verilmediğini, aslında !Kung dilinde bakirelik
için kullanılan bir kelime bulamadığını," belirtir. Boşanmış
kız ya da kadın ilgi çeken potansiyel eş kategorisine yeniden
girer; evlenmeye elverişli erkekler yine bu kadının peşinden
koşturur."
Bu avcı-toplayıcılarda kadınların evlilik öncesi,
ardından evlilikte yaygınlıkla cinsellik yaşamasının, evlilik
statüleri için hiçbir neticesi yoktur.
Orta batı Kenya'da yaşayan Pokot kadınlan ile erkekleri için yetişkin statüsünün üç özelliği mevcuttur: Cinsel
beceriler; erginliğe geçerken sünnet edilmek; evlenip çocuk
sahibi olmak. Robert Edgerton, Pokot'lann beden güzelliği­
ne, süslenmeye, cinsel beceriler geliştirmeye, aşk serüvenleri
peşinden koşturmaya büyük önem atfettiğini anlatır. 50 Pokot
kızlan ile oğlanları cinsellik oyunlarına on ila on bir yaşların­
da başlar. Bu oyunlara dans etmek, hediye vermek, birbirini
okşamak, cinsel birleşme dahildir, ki söz konusu oyunlar
başarılı bir evlilik için gerekli becerilerin geliştirilmesi bakı­
mından önemli bulunur, yani başarılı evlilikten kasıt kişinin
eşine cinsel hazlar tattırmasıdır. 51 Hem kadınlar hem de erkekler için evlilik öncesi cinsellik evliliğin ön koşulu kabul
edilir, evliliğin alternatifi olarak düşünülmez. Önemli ayrım
evlilik öncesi cinsel deneyim yaşamış kadınlarla bunu yaşa­
mamış kadınlar arasında değildir; sünnet edilmiş dolayısıyla
evlenebilecek, çocuk sahibi olabilecek kadınlarla (ve erkeklerle) sünnet edilmemişler arasında ciddi ayrım yapılır. 52 Tam
teşekküllü yetişkin statüsüne ancak sünnetle ulaşılır, bu49
48
Marjorie Shostak, 1981, s. 116-125.
49
A.g.e., s. 131.
50
Robert B. Edgerton, 1964.
A.g.e., s. 1295.
A.g.e., s. 295.
51
52
86 • Neo-Liberal Genetik
arkasından da evlenilip çocuk sahibi olunur.
Melanezya'daki Trobriand Adalan'nda evlilik öncesi cinsellik benzer şekilde değerlendirilir. Antropolojinin kurucularından Bronislaw Malinowski Trobriand Adalan üzerine
sayısız kitap yazmıştır; bu kitaplardan bir tanesi bütünüyle
Trobriandlılann cinselliğine adanmıştır. 53 Küçük yaşlarından
itibaren çocukların cinsel oyunlar oynadıklarını anlatır bize;
bu oyunların arasında cinsel birleşmeyi taklit eden oyunlar da vardır, ki anne babalar bu tarz oyunları çok matrak
bulur. 54 Ergenlikten sonra cinsel ilişkiler ciddileşir, süreklilik
kazanır (gerçi sırf bu iş yapılmaz), aynca özel inşa edilmiş evlerde genç çiftlerin kendilerine ait alanları bulunur, buralarda cinsel ilişkiye girmelerine izin verilir. Batı geleneklerinin
aksine Trobriandlılarda evli olmayan çiftlerin yatması normal
karşılansa da birlikte yemek yemeleri kesinlikle yasaktır. Evlilikten önce genç kadınlarla erkekler farklı insanlarla birlikte
olabilir, fakat nihayetinde bu insanlardan biriyle ilişkileri olgunlaşır, evlilikle sonuçlanır. 55 Evli olmayan çiftlere ayrılmış
özel evlerin sağladığı cinsel ilişki fırsatlarına ilaveten, evlilik
öncesi, evlilik dışı cinsel ilişkinin yaşanabileceği sayısız olanak mevcuttur. 56 Sosyal amaçlı gezintilerin (karibom}, hasat
festivallerinde gerçekleştirilen dansların (milamala), yemek
dağıtımı ayinlerinin (kayasa) erotik karakteri uyarınca cinsel
ilişkiye girilir. Buna ilaveten oğlanlardan ya da kızlardan oluşan gruplar aşk serüveni yaşamak için komşu köyleri ziyaret
edebilir. Böyle bir kültürde "Azize-fahişe şalterinin" iş başın­
da olduğunu düşlemek zordur; çünkü hem kadınlar hem de
erkekler için cinsel münasebetler tasdik edilir, kolaylaştırılır;
oysa cinsellikten uzak durmak kültürde yeri olan bir kategori
değildir. Cinsel ilişki arayan kadınlar iddialı, hatta saldırgan­
dır, cinsel başarılarına olumlu bir değer biçilir, tıpkı erkeklerin cinsel başarılarının takdir edilmesi gibi; aynca bu serüvenlerin evlilik statüleri için hiçbir olumsuz neticesi olmaz.
nun
53
Bronislaw Malinowski, 1929, 51-75; s. 244-279.
A.g.e., s. 55-58.
55
A.g.e., s. 69-75.
56
A.g.e., s. 24 7-273.
54
Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet• 87
Ellili yıllarda Katalolik dinine girmeden önce Endonezya'Flores Adaları'nda yaşayan Nage ve Keo
halkları kadınlarının yer aldığı evlilik öncesi cinsellik sistemi
Trobiandlıların sisteminden biraz daha resmiydi. Gregory
Forth, genç bekar kadınların evli ya da bekar erkeklerle geçici cinsel ilişkiye girebildiğini, bu ilişkinin tek gece ila aylarca sürdüğünü belirtir. 57 Yaygın olan bu ilişkilere olumlu
bir değer biçilir, halk tasdik eder, cinsel birleşme kızın anne
babasının evinde gerçekleştirilir. Bu ilişki mal mübadelesiyle
kutsanır, ki biçimi bakımından evlilik sırasında gerçekleşti­
rilen mal değiş tokuşuyla benzeşirler: Erkek çiftlik hayvanı,
değerli metal verir; kadının anne babası adamla, kadınla birlikte yemek için domuz boğazlar, ayrıca bu birleşmenin çöpçatanına kumaş sunarlar. 58 Buna ilaveten ilişkileri boyunca
erkek, saygısının belirtisi olarak önemli miktarda zorunlu
olmayan hediye getirir. Çoğu genç kadın bu tür bir cinsel
ilişkiye girer, iki ila düzinelerce aşığı olur. 59 Gelişigüzel cinsellik (yani anne babanın rıza göstermediği cinsel ilişkiler)
tasdik edilmese de,
nın doğusundaki
metres statüsü (ana bu'e) şerefli bir statüdür. Bu kadınlar
başka erkeklerle daha sonra yaptıkları evlilikler hususunda
damga yemez. Metreslik evliliğin yerine geçen bir kurum değil­
dir, oysa modern Batıda zaman zaman metresliğin konumu bu
olmuştur .... Resmi sözleşmeye dökülmüş evlilik öncesi cinsel
ilişkiler hem kadınlar hem de erkekler için evliliğe hazırlık olarak görülür. 60
Evrim psikologları, halkın onay verdiği bu tür bir evlilik öncesi cinsellik kurumunun erkeklere yarar sağladığını düşü­
nebilir, çünkü genetik donanımlarını yayma vasıtası sağla­
maktadır, fakat bu kurum utanmadan sömürülen, küçük
görülen "hafif' kadınlar ile onurlu sayılan, "yatırım" yapılan
"mahçup" kadınlar arasındaki bir ikilik tarafından şekillen-
57
Gregory Forth, 2004, s. 319-20, 324.
58
A.g.e., s. 319-321.
A.g.e., s. 323.
A.g.e., s. 324.
59
60
88 • Neo-Liberal Genetik
dirilmemiştir. Aslında
Nage ya da Keo erkeği metresine saygı
duyar, onu onurlandırır, aynca bu ilişkiye girebilmesi için
metresine, metresinin ailesine "yatının" yapması gerekir,
ardından belki de onunla (ya da başka bir adamın metresi
olmuş bir kadınla) evlenir. Üstelik bu ilişki sonucunda dünyaya gelen çocuklar üzerinde erkek hak talep edemez: Çocuk
kadının "hanesine" (sa'o) aittir, meğerki adam çocuğu kendi
"hanesine" almak için daha fazla yatının yapıp çocuğun bedelini ödesin. Kadının bakış açısından bu ilişkinin bol bol
faydası mevcuttur: Kadın prestij kazanır; aşk ilişkisi yaşar;
ailesiyle birlikte önemli hediyeler alır; "cinsellik hatta özgür
cinsellik" yaşamanın keyfini sürer, yani "eş, gelin, anne statülerinin gerektirdiği ciddi yükümlülüklere girmeden fiziksel
bir ilişki yaşamanın zevkini çıkarır. " 6 ı
Çokkocalılık vakaları Azize-fahişe ayrımının evrensel
olduğunu söyleyen tezin başına özellikle beladır; çünkü bu
durumda birden fazla cinsel eşe, kocaya sahip olan kadınlar
toplumca onaylanmaktadır. 1792 yılından önceki dönemde
Hindistan'da Malabar sahilinin ya da Kerala'nın merkezindeki Kaliküt, Walluvanad ve Koçin krallıklarında yedi ila on iki
yaşlarındaki avam Nayar kızlan, katıldıkları ergenlik öncesi
evlilik törenlerinde akraba oldukları soylardan kendi kastlanna mensup erkeklerle törensel evlilikleri yapardı; böyle bir
tören sayesinde birçok konuk koca alabiliyorlardı. Kathleen
Gough'un betimlediği gibi,
Törene katılacak damatlar mahalle meclisinin toplantısında
köyün astroloğunun tavsiyesiyle önceden seçilirdi. Belirlenen
günde davet sahibi ailenin en büyüğünün evine tören alayıy­
la gelirlerdi. Orada çeşitli törenlerden sonra her biri gelininin
boynuna altın kolye (tali) takardı .... Takı töreninden sonra her
çift üç gün boyunca mahreme çekilirdi. 62
Bu törensel evliliğin verdiği çeşitli haklar vardı: Koca gelinin
kızlığını bozma hakkına sahipti; gerçi bu, "tiksintiyle bakı­
lan" bir görevdi (oysa evrim psikologlarına göre işe hevesle
6
ı
62
A.g.e., s. 328.
E. Kathleen Gough, ı 968 [ ı 959), s. 54.
Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet • 89
sarılmaları gerekir); aynı zamanda kocanın ölümünde gelinin
yas tutma hakkı vardı. Gelinin "yetişkin olmadan önce kendi
kastından ya da üst kasttan bir koca alma hakkı" 63 mevcuttu.
Eğer kız ergenliğe girmeden önce uygun kasttan bir erkekle
evlenmemişse, toplumdan dışlanır, hatta katledilirdi.
Fakat kadın bu töresel evlilik törenini bir kez atlattıktan
sonra, kendi kastına ya da üst kastlara mensup oldukları
müddetçe çok sayıda konuk koca almakta serbestti. Raporlara göre kadınlar üç ila on iki konuk koca alıyordu. Aşağı
yukarı istikrarlı ilişkilerde kadın daha az sayıda koca alsa da,
"askeri harekatlar sırasında mahallesinden geçmekte olan
uygun kasta mensup ziyaretçileri de kabul edebiliyordu."64
Nayar'lann çokkocalılık kurumunu ya da herhangi bir
çokkocalılık kurumunu evrim psikologlarının Azize-fahişe
taslağına yerleştirmek zordur. Tekeşlilik sistemlerine kıyasla
Nayar kadınlan çok sayıda kocayla ya da aşıkla kısa vadeli
ya da uzun vadeli ilişkiye girmekte serbestti. Buradaki düşünce kadınların iffetli, utangaç olma, aynca kendilerini tek
adama saklama mecburiyeti değildir; fakat kendilerini aynı
kasta ya da üst kasta mensup erkeklere saklama zorunlulukları vardır. Çok sayıda cinsel ilişkiye, evlilik ilişkisine
karşı bir yaptırım uygulanmıyordu, ancak alt kasta mensup
erkeklerle cinsel ilişkiye, evlilik ilişkisine girilmesine karşı
müeyyideler mevcuttu; kadın bu sebepten hayatını bile kaybedebilirdi. Birden fazla cinsel ilişkiye/evlilik ilişkisine giren
Nayar kadınlan acımasızca sömürülen fahişeler değildi. Bunun aksine, törenle evlenmiş, uygun kastlardan kocalar alan
bu kadınlar onurlu insanlardı, kocalarından da, aşıklarından
da hakettikleri saygıyı görürlerdi.
Evrim psikologları bu örnekte "Azize-fahişe şalterinin"
harekete geçmediğini, çünkü erkeklerin kendi çocuklarına
değil sadece kız kardeşlerinin çocuklarına "yatının" yapmasının beklendiğini söyleyip itiraz edebilir. Fakat bu sistem
bize erkeklerin donanımına eklenmiş otomatik bir "şalterin"
63
64
A.g.e., s. 63, vurgular orijinal esere ait.
A.g.e., s. 56. Çin'deki Na'lar arasındaki konuk kocalara ilişkin
benzer bir kurum için bkz. Chai Hua, 2001.
90 • Neo-Liberal Genetik
olmadığını anlatıyor:
Burada kadınlar ilişkiye girdikleri erkek
göre "hafif' ya da "iffetli" sayılmaz. Nayar kadınının
(ya da erkeğinin) onuru daha çok kültürel ayrımlara dayanır,
özellikle ait olduğu sülalenin, kastın, ayrıca eşinin mensup
olduğu kastın belirlediği ayrımlar önemlidir.
"Azize-fahişe" ayrımı bekarete, cinselliğe, kadın cinselliği karşısında erkek cinselliğine, ayrıca evlilik öncesi, evlilik
dışı, evlilik içi cinselliğe belirli bir değer biçilmesine dayanır.
Kimi kültürler cinsel açıdan serbest kadınlarla iffetli kadınlar
arasında, erkek cinselliği ile kadın cinselliği arasında, evlilik
içi cinsellik ile evlilik dışı cinsellik arasında ayrım gözetse de,
burada bahsedilen örnekler göstermektedir ki birçok kültür
bu ayrımlara pabuç bırakmaz. Erkek ile kadın cinselliğinin
kültürden kültüre değişkenlik göstermesi "çifte standart"
çerçevesi kapsamında anlaşılamaz; çünkü "çifte standart"
ile "Azize-fahişe" ayrımını şekillendiren düşünceler, değerler
evrensel değildir, kültürel, tarihsel bakımdan özgüldür.
sayısına
ASLAN İLE AVI GİBİ:
SAHİPLENMEK VE YARATTIGI HOŞNUTSUZLUKLAR
Evrim psikologları, erkeklerin boynuzlanmak istemediğini,
çünkü kendilerinden olmayan çocuklara "yatırım" yapmak
durumunda kalmayı sevmediklerini varsayar. Bu sebeple
erkeklerin içinde kadınlarını sahiplenme duygusu olduğunu
söylerler, yani "yatırım" yapmaya niyetlendikleri kadınları sahiplenirler; böylece eşlerinin sadakatini güvence altına alırlar,
ayrıca eşlerinin doğurduğu çocukların kendilerinin olduğunu
bilirler. Erkeklerde kadınları sahiplenme davranışı konusunda bulgu olmadığını ileri sürecek değilim. Aksine tonla bulgu
mevcuttur. Fakat erkeklerin kadınları sahiplenme düşünce­
sinin, uygulamasının olmadığı, babanın belirsizliğini kurumsallaştıran tonla kültür de vardır. Bu aksi bulguların bir kıs­
mı neye benzer, bunları nasıl yorumlamamız gerekir?
Yine avcı-toplayıcı toplumlarla başlayalım, ne de olsa evrim psikologlarının açıklamalarında onlardan sık sık bahsedilir. Signe Howell, Malezya'nın eşitlikçi Chewong halkı içinde
Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet • 9 1
siyasi önderler, siyasi hiyerarşi, yetkenin kurumsallaşmış biçimlerinin olmadığını söyler. Eşler arasındaki ilişki oynadık­
ları rollerle ilgili geleneksel beklentiler tarafından şekillendi­
rilse de, farklı statüleri ya da güçleri tarafından şekillenmez.
Zina vakalannda kadının aşığı kocaya ceza ödemez. İnsanlar,
"bu bizim töremiz değil," 65 der. Boşanmak oldukça yaygındır,
çocuklar ise annenin ya da babanın yanında kalabilir; gerçi
küçüklerse genelde annede kalırlar. 66 Bu ayrıntılar önemlidir, çünkü evrim psikologlarına göre kadının kocaya ödediği
zina cezası ile meşru çocukların kocanın denetimine kalması
erkeklerdeki doğal sahiplenme duygusunun belirtisidir.
!Kung kadınlan ile erkekleri hem evliliğe değer verir hem
de evlilik dışı ilişkilerin heyecanını, tazeliğini önemser; Marjorie Shostak'ın Nisa'yla yaptığı söyleşiye göre sık sık evlilik
dışı ilişkilere girerler, bundan haz alırlar. 67 Bu ilişkiler normalde sır olarak saklansa da, açığa çıktıklarında kıskançlık
yaratırlar, şiddet tehditleri savrulur, ara sıra da gerçekten
şiddet olaylan görülür. Fakat kanlarıyla kavga ederken saldırganlığı genelde erkekler başlatsa da, kıskançlık duymak,
tehdit savurmak ya da şiddet uygulamak sadece erkeklere
özgü değildir (oysa evrim kuramcılarına göre sadece erkeklere mahsus olması gerekirdi). Hem kadınlar hem de erkekler
kıskançlıklarını dışa vurabilir, eşlerine ya da rakiplerine tehditlerde bulunup şiddet uygulayabilirler. 68 !Kung etnografı
Richard Lee'nin belirttiği gibi 1963 ila 1969 yıllan arasında
gözlemlenen kavgalara "kadınlar da erkekler kadar karışmış­
tı (23 'e karşı 16 kez), aynca zina ekenler "2 kez erkek erkeğe
(11 kavgadan), 2 kez kadın erkeğe (14 kavgadan), fakat 5
kez kadın kadına (8 kavgadan) kavga biçmişlerdi." 69 Fakat
65
Signe Howell, 1989, 42.
66
A.g.e., s. 28.
67
Marjorie Shostak, 1981, s. 265-288. Shostak'ta, Nisa'nın evlilik
dışı cinsel ilişkinin sıklığı konusunda anlattıklarının Marshall'ın
görece nadir olduğuna ilişkin raporuyla (1976, s. 279-282) -hem
mahremiyete sahip olmanın zorluğundan hem de boşanmanın
kolaylığından söz edilmiştir- tezatlık oluşturur.
68
Marjorie Shostak, 1981, s. 307-308.
69
Richard B. Lee, 1979, s. 377.
92 • Neo-Liberal Genetik
henüz ağız dalaşı aşamasındayken aile, komşular araya girip tartışmayı, kavgayı sonlandırır, böylece iş fiziksel şiddete
tırmanmaz, ölüme sebebiyet vermez. Ne !Kung şiddeti hakkındaki veriler ne de !Kung'lar arasında çeyiz, başlık parası,
zina cezası olmaması, bu avcı toplayıcı toplumda erkeklerin
kadınlan sahiplendiğini gösteren bulgular sağlar. 70
Hortense Powdermaker, Melanezya toplumu Lesu'da
hem üç tür evlilik (tekeşlilik, çokeşlilik, çokkocalılık) bulunduğunu hem de insanların evlilik öncesi, evlilik dışı cinsel
ilişkiye girdiğini bildirir. 71 Genelde ilk adetinden kısa süre
sonra kadın evlenir, fakat evlenmezse, evlenmeden önce bir
dizi cinsel ilişkiye girmesi olağandışı sayılmaz. Her halükarda,
evlendikten sonra hem kadınların hem erkeklerin hayatları boyunca birçok insanla evlilik dışı cinsel ilişkiye girmesi
beklenir, aslında bunu da yaparlar. Powdermaker, orta yaş­
lı kadınların "o kadar çok aşığı olmuştur ki kesin sayısını
hatırlayamazlar,'' 72 der. Ne zaman bir erkek kansı dışında bir
kadınla birlikte olsa, ona deniz kabuğu parasından oluşan
bir zincir (tsera) hediye eder; kadın da bu hediyeyi kocasına
verir, hediyenin nereden, niçin geldiğini bilen koca da hediyeyi "memnuniyetle kabul eder." Powdermaker "başlık parası gelin için ne kadar ödeme sayılırsa tsera'nın da o kadar
ödeme olduğunu belirtir. Geleneksel mübadele kanunun bir
parçasıdır; bu kanuna göre hiçbir şey karşılıksız değildir."
Evli kadının kocası bütün çocukları kendisinden kabul eder,
gerçek babalarının kim olduğuyla ilgilenmez. 74 Gerçi nadiren
kadınlar da erkekler de kıskançlık gösterir, fakat işin kaidesi bu değildir, aynca kıskançlık toplum tarafından tasdik
edilmez. Evlilik dışı cinselliğe kötü gözle bakılmaz, cezalandırılmaz, kıskançlık sebebi olmaz, çifte standarta maruz
kalmaz. 75 Bunun aksine, değer verilen toplumsal bir adettir,
hem kadınlar hem erkekler bundan aynı şekilde haz alır,
73
70
71
72
73
74
75
Lorna Marshall, 1976, s. 279-286.
Hortense Powdermaker, 1971 [1933], s. 226-228, 239-247.
A.g.e., s. 244.
A.g.e., s. 244.
A.g.e., s. 246.
A.g.e., s. 229, 239-247.
Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet • 93
aynı sıklıkta
tecrübe ederler.
Evrim psikologlarına göre erkeklerin kadınlan sahiplenmesi erkek bireylerin kadın üzerinde hak iddia etmesini,
eşlerinin çocuklarının kendilerinden olmasının güvencesini
içerir, fakat çokkocalı sistemlerin yapısında bu tür bir sahiplenme olanaksızdır, çünkü kadınlar birden fazla koca alır.
Bazen bu kocalar birbirleriyle kardeş bile olabilir, aslında
böyle bir çokkocalılık sistemi mevcuttur, bazen de aynı köyün sakinleri, aynı kastın mensupları olurlar, ki Nayar örneğinde görmüştük.
Nayar kadınının ayinsel evliliği kocasına kadını sahiplenme hakkı tanımaz. Kathleen Gough, bunun yerine kadı­
na kendi kastında istediği herhangi erkeği alma hakkının
verildiğini anlatır bize (kendi sülalesinin dışında). Konuk
kocanın kadın üzerinde, çocuklar üzerinde hakkı yoktur,
aynca konuk kocalar isteğe bağlı olarak alınır ya da sepetlenir. Gough, "kocanın kansını akşam yemeğinden sonra ziyaret ettiğini, sabah kahvaltısından önce ayrıldığını" belirtir.
"Silahlarını kansının odasının kapısı önüne bırakır, çünkü
daha sonra öteki kocalar geldiğinde kadının evinde verandada uyuyabilirler." 76 Erkeğin kadın üzerinde hak iddia etmesi
bu sistemin yapısı düşünülünce anlamsızdır, çünkü bütün
sistem öyle örgütlenmiştir ki kadın bütün bir erkek kategorisine ayinsel ve meşru olarak erişebilir.
Nayar kadını, çocuklarının kendi sülalesinde, kastında
meşru bir yer edinmesi için ayinsel evlilik yapmalıdır (herhangi bir doğum yapmadan önce), aynca kocalarından biri
ya da birden fazlası gebelik masraflarını üstlenmelidir (kocalardan hiçbiri masraftan ödemeye gönüllü olmazsa, çocuğun babasının alt kasttan olduğu düşünülür, kadın da ya
toplumdan dışlanır ya da katledilir). 77 Evrim psikolojisinin
bakış açısıyla burada çifte çelişkili bir durumla karşı karşı­
yayız: Birden fazla koca belirli bir çocuğun babalığını kabul
etmekle kalmaz, fakat aynı zamanda bu kabullenişin amacı
babanın değil annenin sülalesine, kastına çocuğun kabul
76
E. Kathleen Gough, 1968 (1959], s. 56-57.
77
A.g.e., s. 65.
94 • Neo-Liberal Genetik
edilmesini sağlamaktır.
Eskiden Belçika Kongosu olarak bilinen yerdeki Lele
halkının hem tekeşlilik, hem çokkanlılık, hem de bir tür çokkocalılık görenekleri vardır; söz konusu çokkocalılık türünde
yaklaşık on kadından biri "köyün kadını" (hohombe) denilen
statüde olur. Evlilik soyadıyla Mary Douglas olarak tanınan
Britanyalı ünlü antropolog Mary Tew ilk saha çalışmasını
Lele halkı arasında yapmıştır. "İster zorla ele geçirilmiş, ister
ayartılmış, ister [tacizkar bir kocadan kaçtığı için) mülteci
olarak alınmış olsun, isterse de beşik kertmesi olsun köyünkadını büyük saygı görürdü," 78 der. Aslında bir şefin kızı olup
değiş tokuşla başka bir köye verilebilir, o zaman köy topluca
o şefin damadı sayılır. İlk altı ay boyunca ya da "balayı" döneminde köyün-kadını olağan işbölümünden muaf tutulur,
ağır işlere el atmaz, köyün erkekleri tarafından şımartılır,
çünkü ona düşen "kadın işlerini" bile erkekler yapar, kadını
et türünde hediyelere boğarlar, başka iyilikler yaparlar. Bu
başlangıç döneminde iki gecede bir başka bir erkek, barakasında onunla yatar, fakat ormana gittiği zaman köyün herhangi bir erkeğiyle cinsel ilişkiye girebilir. Bu dönem bittikten sonra "piyasaya sürüldüğünde," ona "kısıtlı sayıda koca
[beş tane kadar) tahsis edilir .... bu kocaların kadınla barakasında ilişkiye girme hakkı vardır, aynca kocalanna düzenli
olarak yemek pişirmelidir." 79 Zamanla kocaların sayısı azalır,
fakat ormanda istediği erkekle cinsel ilişkide bulunmasına
hfila izin verilir. "Köyün-kadınının" doğurduğu çocukların
babalığına bütün erkekler talip olur: "Hepimiz. Köyün bütün
erkekleri, çocuğu biz peydahladık." Bu çocuklar hayat boyu
saygı görür, özellikle evlenirken, bir de öldüklerinde.
Çocuklann kendilerinden olmasını güvence altına almak
için erkeklerin kadınlar üzerinde hak sahibi olma ihtiyacını
dünyanın her köşesinde hissetmemesi (bazen konumlannın
yapısı buna elvermez), çokkocalılığa dair örneklerde açıktır.
Bu sistemler kadın mahçubiyetinin, erkeklerin babalık ko80
78
Mary Tew, 1951, s. 3.
79
A.g.e., s. 4.
A.g.e., s. 4.
80
Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet • 95
nusunda emin olma kaygılarının, erkeğin kadınını sahiplenmesinin (hatta genel olarak kadınlan sahiplenmelerinin) pek
de doğuştan gelen psikolojik mekanizmalar olmadığını gözler
önüne sermektedir.
Fakat bu durumun tek örneği çokkocalılık değildir. Kah
iktisadi değerler kah manevi değerler, kadınlarla erkekleri
dışlayıcı cinsel ilişkilerden çok kapsayıcı cinsel ilişkilere yönlendirebilir. Bu kapsayıcı ilişkiler erkeklerin kadınlan sahiplenmesiyle bir arada var olabilir, fakat bu şartlarda kadını
sahiplenmek babalık konusundaki belirsizliği her zaman
ortadan kaldırmaz.
Alaska'nın İnupiyak ve Yup'ik Eskimolarında uygulanan
eş değiş tokuşu adetini ele alalım. 81 Brooks sıra dağlan ile
Kuzey Buz Denizi arasında kalan bölgede oturan halklarda
bu adet mevcuttur. Robert Spencer, bu bölgede üretimdeki
işbirliğini aile bağlarının önünde tutmanın, evlilikle ilgili belirli kurallar doğurduğunu anlatır. Bu kurallara aile dışından
birisiyle evlenilmesini şart koşmak, kuzenlerin evlenmesini
yasaklamak, iki erkek kardeşin iki kız kardeşle evlenmesini men etmek, çokeşliliklerde erkeğin iki kız kardeşle ya da
anne ile kızıyla ya da ölmüş eşinin kızkardeşiyle evlenmesini
yasaklama adetleri dahildir. 82 Bütün bu tedbirler sayesinde
grubun kurduğu ittifakların sayısı artar, genişler (yoğun­
laşmak yerine), dolayısıyla işbirliği gelişir, birbirine yardım
ilişkileri kuvvetlenir. İşbirliği, ortak yardım ilişkilerinin cisimleşmesine eşleri değiş tokuş etme adeti de katkı yapar.
Her ne kadar erkekler kadınlarının evlilik dışı maceralarını
normalde kıskansa da, eşlerini ticari ortaklarına vermekten
çekinmezler ya da uzun sürecek av ya da ticaret yolculuklarına çıktıkları zaman eşlerini arkadaşlarına, komşularına,
ortaklarına bırakmakta sakınca görmezler. Bütün bu örneklerde eşin bırakıldığı erkek kocanın bir akrabası değilse,
cinsel birleşme olması beklenir. Kadının iki adamla da cinsel ilişkiye girmesi kıskançlık tepkisi doğurmaz, aksine bu
81
82
İnupiyak
ve Yup'ik Eskimolarında uygulanan eş değiş tokuşu
adeti hakkında Ann Fienup-Riordan ile kurulan kişisel iletişim.
Robert F. Spencer, 1968, s. 134-135.
96 • Neo-Liberal Genetik
durum mevcut işbirliği ilişkisini güçlendirir; bu, işbirliğinin
iki çiftin çocuklarına da geçmesine yardımcı olur. 83 Sonuçta
erkekler kendilerini isteyerek öyle bir konuma yerleştirirler
ki karılarının doğurduğu çocukların kendilerinden olduğu
kesin değildir, üstelik genetik açıdan kendilerinin olmayan
çocuklara yatırım yapmak zorunda kalabilirler. Evrim psikologları, böyle bir ortamda karşılıklı özgeciliğin babalığın belirsizlik kazanmasına değdiğini ileri sürebilir. Yine de, babalığın
kesinliği en önemli mesele ise, ortaya çocukların babası kim
olacak meselesini atmadan mübadele ile işbirliği bağlarını
geliştirmenin elbette sayısız yolu vardır. Örneğin ticari ortaklarla, arkadaşlarla, komşularla zaten güçlü olan bağla­
n pekiştirmek için neden eşlerin işe karıştırılması gerektiği
pek net değildir. Fakat burada mesele, karşılıklı işbirliğinin
kültürel değerine verilen ayrıcalık, bu ayrıcalığın evlilik dışı
cinsellik türleriyle dışa vurulması, evlilik dışı cinselliğin babanın kim olduğunu belirsizleştirmesi, kıskançlıktan ziyade
arkadaşlık doğurması, nihayetinde erkeklerin kendilerinden
olmayan çocukları büyütme vazifesini üstlenmesidir. Evrim
psikolojisinin varsayımları yine Eskimolardaki gibi erkeklerin
kadınlan sahiplendiği ortamlarda bile bu durumun kişisel
genetik çıkarlara hizmet etmesi gerekmediğini öngöremez.
Bu örnekte erkeklerin eşleri üzerinde hakları bulunsa bile,
kadınlarıyla sadece onlar cinsel ilişkiye girmez, bunun yerine
kadınlarının kendi arkadaşlarıyla, ortaklarıyla ya da komşu­
larıyla birlikte olmasına izin verirler; oysa evrim psikologları­
na göre bu adet babanın kimliğini belirsizleştirir dolayısıyla
kıskançlık hissi doğurmalıdır.
Papua Yeni Gine'den Marind-Anim halkının törensel uygulamaları da benzer etkiye sahiptir. Bu adetler Hollandalı
kamu hizmeti görevlisi etnograf J. van Baal'ın yazdığı Dema:
Description and Analysis of Marind-Anim Culture [Dema:
Marind-Anim Kültürünüm Tasviri ve Tahlili] başlıklı kalın
kitaba konu olmuştur. Baal bölgede iki sene yaşamıştı. Bu
toplumda bir tür cinsel serbestlik çeşitli ayinlerin parçası­
dır. Düğün gecesi gelinden damadın kabilesine mensup beş
83
Robert F. Spencer, 1968, s. 140-144.
Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet • 97
ila on erkekle cinsel ilişkiye girmesi beklenir, aynı zamanda
doğumla ilgili cinsellik yasaklarından fırsat bulunduğu noktalarda yine başka erkeklerle birlikte olması beklenir. Kimi
kadınlardan her tören olayında birden fazla erkekle cinsel
ilişkiye girmesi istenir; bu törenler arasında ergenliğe giriş
festivalleri, cenazeler, yeni bostanların hazırlanmasını kutlayan festivaller, büyük avcılık, balıkçılık seferleriyle ilgili
kutlamalar, ekinlerin bollaşmasına yönelik festivaller, hastalıkları defetme törenleri vardır. 84 Bu cinsel birleşme bolluğu
birçok amaca hizmet eder, ki bu amaçlar da Marind-Anim
kültürünün sperme yüklediği anlamla ilgilidir; spermi "hayatın, devamlılığın, sağlığın, refahın özü olarak görürler." 85
En önemlisi de Marind-Anim kültürüne göre hem insanların
hem de ekinlerin doğurganlığı, sağlığı bol miktarda sperm
üretimini gerektirir. Bu yüzden kadının düğünde, yasaklı
döneminin sonunda kocasının kabile arkadaşları tarafından
ayinsel olarak döllenmesinin amacı doğurganlığını artırmak,
üreme potansiyelini gerçekliğe dökmektir. Keza, ekinlerin
bereketi ile büyük avcılık, balıkçılık girişimlerinin verimi bol
miktarda sperm üretilmesiyle, toplanmasıyla, sihir vasıtası
olarak kullanılmasıyla artırılır. Spermin ilaç değeri olduğu da
düşünülür, kadınlarla yapılan ayinsel cinsel birleşmeler aracılığıyla sperm toplanıp tedavi amaçlı kullanılır; sperm hem
çeşitli ilaçların içine yedirilir hem de bununla vücut ovulur.
Son olarak, bu cinsel serbestlik türlerinden belirli hizmetlerin (tedavi gibi) karşılığı, bedeli olarak faydalanılır, ayrıca
festivallerde, danslarda teklif edilmesi beklenir.
Burada doğurganlıkla, üremeyle, sağlıkla, hastalıkla,
değiş tokuşla, en önemlisi de spermin fevkalade gücüyle ilgili
düşünceler bir dizi cinsel adet ortaya çıkarmıştır; bu adetler
de çocukların babasının kim olduğunu iyice belirsizleştir­
mektedir. Bütün mesele, üreme için birden fazla dölleme
eyleminin gerekmesidir; dolayısıyla ne çocuğu ne de kadını
sahiplenmek söz konusudur (ne de kıskançlık mümkündür).
Fakat bunca sperm harcanmasına karşın doğum oranlarının
84
85
J. van Baal, 1966, s. 811-814.
A.g.e., s. 817.
98 • Neo-Liberal Genetik
düşük olması
cinsel organlarının
yol açtığı düşünülüyor; sonuçta
Marind-Anim halkı kendi üremelerine katkı olsun diye baş­
ka gruplardan çocuk çalmalarıyla bilinir. 86 Bir vaka evrim
psikologlarının evrenselci varsayımlarına ancak bu kadar zıt
olabilir herhalde.
Son bir örnek vereceğim. Evrim psikologları başlık parasının, antropologlar ne derse desin erkeklerin kadını metalaştırmasının, sahiplenmesinin göstergesidir, der. 87 Başlık
parasının doğrudan kadın için ödenen bedel olduğu, böylece
kadının mülkiyetinin satın alındığı varsayılır. Fakat evrim
psikologları hediye takası sistemini anlamayı başaramamış­
tır, ki bu adet de metalaşma mantığının canına okur. Tanimbar Adalarında kadının evlenmesi kişinin kızını ya da
kızkardeşini satması anlamına gelmez, ayıca başka yerlerde
de öyle olduğunu düşünüyorum. Aslında erkeğin kızkarde­
şini evlendirmesi, kendinden bir parça vermesi demektir, ki
bu parçası asla bütünüyle yabancılaşamaz, erkek de kendi
evinde kız kardeşlerinin, kızlarının sülalesinin "sahibi" ya da
"efendisi" olarak kalır. Kadına verilen hediyenin onu evinden
koparmakla uzaktan yakından ilgisi yoktur, bilakis bu hediye aracılığıyla koca yükümlülük altına girer, hem kendisi
hem de müstakbel çocukları kadının erkek kardeşinin hanesine dahil olmuş sayılır. Tanimbar'da başlık parası kadının
satıldığı anlamına gelmez, erkeğin ödediği kefaret anlamına
gelir. 88 Kayınbiraderinin hanesine daimi şekilde bağlı kalmamak için (ya da daha kötüsü köle olmamak için), koca kendisinin, çocuklarının "kefaretini" ödemelidir; böylece erkek,
karısı, çocukları erkeğin babasının evine bağlanır, orada
oturma hakkı kazanır. Tanimbar anlayışına göre erkekkendi anne tarafı akrabalarına, aynca çocuklarının anne tarafı
akrabalarına doğurganlıktan, yaşamdan, sağlıktan ötürü
daima borçlu kalır, bu borç da nesiller süren değiş tokuş yapısında dışa vurulur. Başlık parası Tanimbar'da ya da başka
bir
çelişkidir; kadınların
tahriş olmasının kısırlığa
86
A.g.e., s. 818.
87
Margo Wilson ve Martin Daly, 1992, s.309-310.
Susan McKinnon 1991, 2000.
88
Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet • 99
bir yerde erkeğin borcunun bir göstergesi, köleleştirilmekten
kurtulmak için ödediği kefaret olarak kabul ediliyorsa, nesiller boyunca süren bir değiş tokuş sisteminin parçasıysa,
ayrıca amacı doğurganlığı, hayatı, sağlığı kolaylaştırmaksa,
başlık parasını kadınların satılması
olarak kavramlaştırmak
göre herşey kişisel çıkar, koşul­
ları iyileştirmek, kar, mülkiyet dinamiklerinden türediği için,
takas sistemlerinin mantığını hatalı yorumlamaları şaşırtıcı
değildir, ki bu takas sistemleri insanlar arası ilişkileri, insanlarla nesneler arası ilişkileri başka değer ilkelerine göre
örgütler. 89
olmaz. Evrim
psikologlarına
"ÇEKİRDEK ZİHNİYET"TEN KÜLTÜREL ANLAMA
Antropoloji kayıtlarını yüzeysel bir şekilde incelemek bile
evrim psikolojisinin temel varsayımlarının evrensel olmadığını göstermeye yeter. Her yerde kadınların kaynak sahibi eşler aradığı doğru bile olsa, tersi de geçerli olmasa, bu
durum tarihsel bir anormallik, kültürler arası bir anomali
olurdu. Kimi kültürlerde çifte standart mevcut olsa da, erkekler kadınları sahiplense de, başka kültürlerin cinsel töreleri, toplumsal cinsiyet ilişkileri söz konusu geleneklerin
evrensel olduğu varsayımına bütünüyle karşı çıkar. Evrim
psikologlarının bu evrensellik iddialarının insan kültürlerinde fikirlerin, adetlerin çeşitliliği gerçeğiyle uyuşmamasını ne
yapalım? Bu etnografı çelişkisini sonlandırmak üzere, söz
konusu uyuşmazlığı inceleyip evrim psikologlarının öne sürdüğü zihin kuramı, kültür kuramı hakkında, kuramlarının
gerektirdiği etnomerkezcilik, doğallaştırma hakkında, ayrıca
insan kültürlerinde anlamın doğası hakkında bu uyuşmazlı­
ğın ne anlattığına bakacağım.
İlk olarak, daha önce belirtildildiği gibi kültürel çeşitliliği
ele alan evrim psikologları genotip, fenotip ayrımına dayanır.
Evrim psikolojisinin sözüm ona evrenselleri ile kültürel çeşitlilik arasındaki uyuşmazlığı çözmekte bu ne kadar etkili89
Susan McKinnon, 1991, s. 107-133, 163-198.
100 • Neo-Liberal Genetik
dir? Evrim psikologlarına göre, varsaydıkları evrensel ortaya
çıktığı zaman genotip, örneğin kadınların varlıklı erkekleri
tercih etmesi diyelim, apaçık meydandadır, fenotip ise, örneğin erkeklerin varlıklı kadınları tercih etmesi, kültürel bir
varyant işbaşında olduğu zaman ortaya çıkar. Fakat evrim
psikologları insanların bütün toplumsal düzenlemelerini gerçekten açıklama girişiminde bulunsaydı, bahsettikleri genotip ile dünyada ayan beyan ortada olan farklı fenotipler arasındaki çelişkilerin üstesinden gelmek için çılgın bir şalter
açıp kapama mekanizması ileri sürmek zorunda kalırlardı.
Heteroseksüel erkeklerin önüne gelenle yatmasını denetleyen
bir modül Yeni Gine dağlarında, Tayland manastırlarında,
başka yerlerde kapalı olmak zorundadır. Erkeklerin olanak
sahibi kadınlan tercih etmemesini sağlayan modül insanlık
tarihinin büyük kısmında kapalı kalmış olmalıdır. "Azizefahişe şalteri" Lesu'da, Trobriand'da, çokkocalılığın olduğu
sistemlerde, başka yerlerde kapalı kalmıştır. Dil konusunda
bir örnek verelim, isimlerle fiiller arasındaki güya evrensel
aynını şifreleyen psikoloji mekanizması, bu gibi ayrımın olmadığı, geçerliliğin bulunmadığı dillerin konuşulduğu yerlerde kapatılmış olmalıdır. 90
Nihayetinde bu açma kapama mekanizmaları yumağı
pek de tutumlu sayılmaz. Daha önemlisi, evrim psikologları bahsettikleri evrensellerden ayrılan toplumsal oluşumları
"kültürel etkenlere" başvurarak açıkladıkları oranda, kültürel yaratıcılığın gücünü en azından bazı vakalar için tanımış
olurlar. Fakat onların da kabul ettiği gibi kültürel etkenler
kimi vakalarda iş başındaysa, neden bütün vakalarda ipleri ellerine almadıkları ya da ne zaman iş başında olup ne
zaman olmadıklarının nasıl belirlendiği açık değildir. İnsan
beyninin bariz esnekliğinin çeşitli kültürel düzenler yarattı­
ğını varsaymak tutumluluğun çok ötesindedir; bu kültürel
düzenlerden bazıları evrim psikologlarının evrensel diye ayrıcalık tanıdığı modellere benzer, birçoğu ise bu modellerden
90
Evrensel isim-fiil
1994, s. 284.
ayrımı
iddialan için
örneğin
bkz. Steven Pinker,
Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet • 1O1
farklı
gözükür. 91
İkincisi, insan kültürlerinin çeşitliliğinin genotipten
kaynaklanan tek bir "çekirdek zihniyete" indirgenmesinin
iki etkisi vardır, ki söz konusu zihniyet bireye, genetiğe,
kişisel çıkarla ilgili faydacı kuramlara, toplumsal cinsiyet
ilişkilerinin ellili yıllardaki versiyonuna verdiği değerle AvroAmerikan bir zihniyete benzemektedir. Söz konusu zihniyet,
bir yanda cinsiyetle, toplumsal cinsiyetle, akrabalıkla ilgili
egemen Avro-Amerikan varsayımları doğallaştırır. Aslında
toplumsal davranışların nihai sebepleri hakkında varsayım­
larda bulunan, kültürel kategorilerden tümeller meydana
getiren tümdengelimli bir hipotezle işe başlayarak, daha işe
başlamadan doğallaştırma sürecini tamamlamış oldular. Öte
yanda farklı kültürel kategorilerle yüzleştirerek kuramlarını
tehlikeye atmazlar, dahası dünyadaki, tarihteki kültürlerin
karmaşıklığı, çeşitliliği hakkındaki bilgilerimizi etkinlikle hasır altı ederler.
Son olarak, kültürel etkilerin çeşitliliği aynı ortak davaya
ya da "çekirdek zihniyete" indirgenemiyorsa,, sonuçta bunun
sebebi çekirdek zihniyetin kendisini bir evrensel değer, doğal
bir sebep olarak gösteren, kültüre özgü bir zihniyet olması
değildir sırf. Fikirler, inançlar, değerler, adetler gibi anlamlı
ilişkileri kültürün temin etmesidir sebep, böylece insanlar sebep ile sonuç arasındaki ilişkiye aracılık eder. Aracılık etme
süreci iki yönlüdür. Aynı sebep farklı sonuçlar doğurabilece­
ği gibi, aynı sonucun farklı sebepleri olabilir.
Bu kısımda bahsedilen etnografı verileri, örneğin kıs­
kançlık gibi belirli psikolojik eğilimlerin farklı kültürel gelenekler aracılığıyla tezahür edebileceğini açıkça göstermiştir. 92
Evrim psikologları şimdi bahsedilene benzer sorunların eşli­
ğinde kültürel çeşitliliğin hakkını verir, çok sayıda kültürel
etkiyi ya da tezahürü aynı nedensel "çekirdek zihniyete" indirgerler.
Fakat kültürün aracı rolüne bürünmesinin çok daha
epey
91
92
Evrensel isim-fiil ayrımına karşı iddialar için bkz. William A.
Foley, 2005.
Marshall D. Sahlins, 1976, s. 10-11.
102 • Neo-Liberal Genetik
incelikli biçimleri mevcuttur. Amerikan kültür antropolojisinin kurucusu Franz Boas uzun süre önce bu meseleyi
dile getirmişti. Boas, kültür aleminde "benzer sebeplerin illa
benzer sonuçlan doğurmayacağını"93 ileri sürmüştü. Çünkü
benzer görünen kültürel etkiler çok farklı anlamlar üzerinden inşa edilmiş olabilir. Faal kadın cinselliğini ele alalım.
Viktorya döneminin cinsel adetleri altında cinsel açıdan faal
olan kadınların kültürel değerini kapsayan anlam sisteminde
erkeklerin cinsel serbestliği kadınların mahçubiyetiyle zıtlık
gösterir, "gevşek" kadının cinselliği ile cinsel perhiz birbirine
zıttır, fahişeler Azize kimliğiyle zıtlık gfüıterir. !Kung, Pokot,
Trobriand, Nage ya da Lezu kültür sistemlerinde cinsel açı­
dan faal olan kadın için çapkın bile denmez, çünkü evlilik
dışı cinsellik iki cinsiyet için de normdur; aynca cinsel deneyime evliliğe hazırlık niteliği taşıyor diye değer verilir. Nayar
sisteminde kadının birçok erkekle yaşadığı faal cinsellik de
günübirlik olarak nitelenemez, çünkü meşru, ayinsel çokkocalı evlilikler kapsamında gerçekleşir. Bu birkaç örnek "nesnel" olarak aynı gözüken etkinin (faal kadın cinselliği) çok
farklı sebepleri, anlamları olduğunu açıkça göstermektedir,
dolayısıyla aynı etki, farklı olaylardan meydana gelen bir tertip oluşturur.
Randy Thornhill ile Craig Palmer'ın A Natura! History
of Rape [Tecavüzün Doğal Tarihi) başlıklı kitabında ortaya
konan varsayıma karşı antropologlar Stefan Helmrecih ile
Heather Paxson benzer bir sav ileri sürmüşlerdir. Kitapta
tecavüzün her yerde aynı genetik çıkar mantığının tortusu
olduğu söyleniyordu. Helmreich ile Paxson, tecavüzler birbirine benzese de, aynı dinamiğin tortusu olan aynı olay olarak
görülemeyeceklerini, çünkü farklı bağlamlarda farklı anlamlan olduğunu ileri sürerler. 94 1992 yılında Bosna Hersek'teki
gibi bir etnik-milliyetçi savaş ortamında, ki "yirmi bini aşkın
kadının tecavüze uğradığı bildirilmişti," 95 tecavüz eyleminin
"cinsellikten çıktığını, son derece planlı bir savaş aygıtı haline
93
94
95
George W. Stocking, 1974, s. 2.
Stefan Helmreich ve Heather Paxson, 2005.
Stefan Helmreich ve Heather Paxson, 2005, s. 192, 193.
Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet• 103
geldiğini,"
iddia ederler. "Burada amaç
kişinin
dölünü yaykültürel bütünlüklerini yıkmak için toplu bir çaba sarfedilir."96
Bunun aksine iç savaş öncesi kölelik döneminde Birleşik
Devletler'de "tecavüz mülkiyetle, ekonomik faydayla ilgili bir
meseleydi, erkeklerin bir sonraki nesile genetik katkı yapmalarına yönelik evrimsel bir güdüyle alakası yoktu." Amerikan
üniversite yaşamı ortamında toplu çete tecavüzleri "erkeklerin kurduğu bir çeşit bağdır," "erkek yoldaşlığına dair bir
törendir, fakat erkekler arası rekabetle ilgisi yoktur."97
Bu yüzden evrim psikologlarının aynı etkiye sahip diye
gördükleri olguları (yani tecavüz) üreten evrensel sebeplerden, psikoloji mekanizmalarından bahsettiği yerde, kültür
antropologları ilk bakışta nesnel olarak aynı görünen davranışların temelinde farklı olduğunu belirtir, çünkü bu davranışlar temelde farklı kültürel anlamlar içerir. Evrim psikologları "nesnel," yani genetik etkinin her halükarda aynı
olduğunu söyleyecektir, fakat bu süreçte koca bir kültürel
anlamlar, amaçlar dünyasını, bunların doğurduğu sonuçları
yerle bir ederler. 98
ması değildir; savaşın mağluplarını dehşete düşürmek,
96
7
9
98
A.g.e., s. 195.
A.g.e., s. 196, Peggy Sanday 1990'1 takiben.
Marshall D. Sahlins, s. 1976, s. 11-16.
BİLİM VE KURGU
Bütün insan etkinlikleri gibi bilim de kategorilere, anlayışla­
ra, uygulama geleneklerine dayanır, ki bunlar da kaçınılmaz
olarak kültüre, geçmişe özgüdür. Daha önce belirtildiği gibi,
"nitelikli bilim" kültürün dışında işler, kültürel kategorilere
yaslanmaz, "niteliksiz bilim" ise bunlara yaslanır diyemeyiz. Bunun aksine, "nitelikli bilim" kaçınılmaz olarak kültür
içinde konumlandığının farkındadır, aksi yöndeki bulguları
inceleyerek en temel kategorilerini, anlayışlarını, geleneklerini tehlikeye atmak zorundadır. En azından ideal şartlarda,
bilimsel yöntem, hipotezin, bu hipotezi çürütebilecek deneysel verilerle sınanmasını gerektirir, yani dünyanın hipotezle
ilişkili, hipoteze dirençli, aynca hipotezin kendi varsayımları­
na dokunmayan yönlerini irdelemelidir. Evrim psikolojisi bu
gerekleri yerine getirmediği için "niteliksiz bir bilimdir."
Wright, "erkeklerle kadınlar arasında doğuştan gelen
zihin farklılıkları bulunduğuna karşı çıkanların dayandığı
'bulgu standartının' asgaride olduğunu" söyler, yani "hiçbir
gerçek bulguya dayanmadıklarını, gezegen üzerindeki her
kültürün geleneksel bilgeliğini küstahca, kibirle görmezden
geldiklerini" 1 iddia eder. Fakat ben bu suçlamayı evrim psikologlarına iade ediyorum, çünkü kuramlarını sahte benzetmeler, hatalı veriler, sınırlı, taraflı örnekler, ispatlanmamış
kanılar, uydurmasyonlar üzerine inşa etmişlerdir. Evrim psikologlarının "bulgularını" nasıl bina ettiğini incelemek, "niteliksiz bilime" nasıl can verildiğini gösteren bir derstir.
Başlangıç olarak, evrim psikologlarının yazdıklarından
böcekler, kuşlar hakkında çok şey bildiklerini, fakat insanlardan pek anlamadıklarını rahatça çıkarabiliriz. Daly ile
Wilson, "insan evriminin psikolojisi hakkında yapılan en iyi
çalışmaların hayvan davranışçıları tarafından gerçekleştiril1
Robert Wright, 1994, s. 150.
Bilim ve Kurgu • 105
diğini, bunların da homo sapiens'i sıradan bir hayvan gibi
ele aldığını," 2 belirtirler. Evrim psikologları kanguru faresi
üzerine saha çalışması yürütmüş olabilir, fakat insan toplumlarında saha araştırması pek yapmazlar. Gladyatör ağaç
kurbağasının çiftleşmesi konusunda uzman olabilirler, oysa
insanın toplumsal cinsiyetinin, cinselliğinin, akrabalığının,
evliliklerinin çeşitliliği hakkındaki kapsamlı yazın konusunda sıra dışı bir cahillikleri vardır. Bütün dillerin derin yapısı­
nı biliyormuş gibi görünseler de, Batı kültürü dışında kalan
dilleri akıcı konuşmaya çalışmazlar. Hayvanların kültür özellikleri taşıdığını çekinmeden söyleseler de, tek bir insan kültürünün giriftliklerini nadiren çözmeye çalışırlar. O halde bu
aşırı cahilliklerinin farkındayken kültür hakkında, kültürel
farklılıklar hakkında bilgili olduklarını nasıl söyleyebiliriz?
ORGANİK VE TÜRLER ARASI BENZETMELER
Evrim psikologları kendilerini "gerçek" bilimciler diye tanıtsa
da, sadece somut gerçeklerle ilgilendiklerini söyleseler de,
zorlama bir kurgu sayılabilecek bilimlerini yaratmak için edebiyatın bütün nimetlerinden faydalanırlar, fakat müspet bilimlerin, hatta sosyalbilimlerin gerektirdiği bulgu standartını
pek karşılayamazlar. Evrim psikologlarının yararlandığı ana
belagat aygıtlarından ikisi, bir yanda toplumsal süreçlerle
organik süreçler arasında yaptıkları benzetmeler, öte yanda
insanlarla öteki türler arasında yaptıkları benzetmelerdir.
Evrim psikologları insan ilişkilerine dair açıklamaların­
da seferber ettikleri ilk savlardan birisi "eş seçimine" dair
"tercih mekanizmalarıyla," örneğin beslenmek gibi organik
süreçlere dair tercih mekanizmaları arasındaki benzetmedir.
Fakat tahmin edileceği üzere insanların beslenme sistemlerinin fevkalade yaratıcılığına odaklanmazlar, bunun yerine
insanların besinlere verdiği tepkinin en otomatik, en bilinçsiz
yönlerini incelerler; itici görünen yiyeceklerden tiksinmek,
bunları tükürmek ya da kusmak gibi. İnsanların belirli in2
Martin Daly, Margo Wilson, 1999, s. 509.
106 • Neo-Liberal Genetik
sanlan eş diye seçtikleri, ötekileri reddettikleri varsayılır,
belirli yiyeceklerden hoşlanmalan, başka yiyeceklere
öğürme tepkisi verip bunlara ellerini sürmemeleri gibi. 3 Nelerin yiyecek sayıldığıyla (cazip, itici ya da başka türlü) ilgili
kültürel anlayışlann çeşitliliğini açıklayan antropoloji bulgulan görmezden gelindiği gibi, ki kimin "eş" sayılacağına dair
çeşitliliği bir yana bırakalım, buradaki laf ebeliği stratejisi,
açıkça toplumsal bir süreci (evlenilecek kişiyi seçmek) açık­
ça organik olduğu varsayılan bir süreçle (besleyici olmayan
yiyeceklerden uzak durup besleyici yiyecekleri yemek) aynı
kefeye koymaktır. Dolayısıyla evrim psikologlan kadınlann
imkanları kısıtlı erkeklere öğürme tepkisinin muadilini verdiğini ileri sürer, tıpkı insanların bozuk besinlere öğürme tepkisi vermesi gibi. Bu değerlendirmeler tamamiyle varsayıma
dayansa da (şart kipinin kullanımı ön plandadır; "kadınlar
şunu yapıyorsa"), normalde toplumsal, bilinçli kültürel süreçlere doğal, bilinçsiz, otomatik nitelikler atfederler. Dahası,
beslenme sistemlerinin kültürden kültüre çeşitlilik göstermesine şöyle bir dikkat edilse yapılan benzetme zaten çöker.
Bazı yiyeceklerin kötü kokusu (örneğin küflü peynirler) sıra­
dan insanlarda öğürme tepkisi uyandırabilse de, bu besinlere değer verilen kültürlerde işin erbablan için o kötü koku
bu tatları başka tatlardan ayırt etmeye yarar. Köpek, domuz
ya da biftek yeme düşüncesi Amerikalılarda, Müslümanlarda, Hindularda tiksinme duygusunu farklı şekilde uyandınr.
Besinden alınan tat otomatik ya da bilinçsiz olmak yerine,
kültürden kültüre değişir, öğrenilen bir unsurdur, kültürel
yoruma açıktır, aynca etnik, sınıfsal, dini farklann bir belirteçi olarak kullanılır.
Organik benzetmelerden sonra türler arası benzetmelerde sıra. Bu benzetmelerin bir anlam ifade etmesi için, evrim
psikologlan "eş seçimiyle" ilgili birçok zihin "mekanizması­
nın" her kültürde geçerli olmakla kalmayıp aynı zamanda
bütün türleri de kapsayan bir evrensel olduğunu söyler; bu
değerlendirme sadece insanlann değil, bütün türlerin ruhsal
tıpkı
3
Örneğin öğürme tepkisis benzetimi için bkz. David M. Buss, ı 992,
s. 253; 1994, s. 6-7.
Bilim ve Kurgu • 107
birliğinden
bahseder gibi gözükmektedir! Dolayısıyla evrim
böceklerin, kuşların, memelilerin sözüm ona
tercihleri, seçimleri ile insanların tercihleri arasında doğru­
dan benzetmeler yapmakta tereddüt etmez. Örneğin Buss'un
dokumacı kuşu hakkındaki açıklamasına bakalım. Erkek
dokumacı kuşları inşa ettikleri yuvalarla, aynca "tepetaklak
asılı kalıp kanatlarını kuwetle çırparak" dişileri etkilemeye
çalışır. Dişi ilgilenirse yakına gelir, yuvayı inceler, bu esnada
erkek kuş dişi için öter. Kelimelerin seçimine, kuşlarla insanlar arasında çizilen benzerliğin dolaysızlığına dikkat edin.
psikologları
4
Bu olaylar zincirinin herhangi bir
aşamasında dişi, yuvanın
standartlanna uymadığına karar verebilir, böylece başka bir
erkeğin yuvasını
incelemek için gider. ... Üstün yuvaları inşa
eden erkekleri tercih eden dişi dokumacı kuşu müstakbel civcivlerini koruma, besleme sornnlannı çözmüş olur. Dişinin bu
tercihleri evrimleşmiştir çünkü tercihleri olmayan, önüne ilk
çıkan erkekle çiftleşen dişilere kıyasla bu tercihler ona avantaj
sağlar.
Dokumacı kuşlar
gibi
kadınlar
da makbul "yuvalan" olan
erkekleri tercih eder. 5
Bu gibi anlatılardaki benzetmelerde öğelerin yeri karşılıklı
olarak iki türlü değiştirilmiştir. 6 İlk olarak, hayvanlar insan
"yerine konur," onlara insan nitelikleri atfedilir. Bu örnekte
dokumacı kuşu insanın zihinsel becerilerine sahiptir, mesela
karar verme, tercih yapma, seçimde bulunma becerileri, aynca
karmaşık bir kültürel değerler hiyerarşisi bağlamında hareket eder, yani hayvanın "standart/an," "tercih/en" vardır. İkin­
cisi, insanlar hayvan yerine konur, onlara hayvan nitelikleri
atfedilir. Dolayısıyla kadın da dişi dokumacı kuşu gibi güzel
bir yuvadan hoşlanır ya da "zebra ispinozları gibi insan iliş-
4
5
6
David M. Buss, 1994, s. 7.
A.g.e., s. 7, vurgular bana ait.
İnsan/hayvan benzetimleri: bunların sosyobiyoloji ve evrim psikolojisinde kullanımlarının eleştirisi için örneğin bkz. Marshall
D. Sahlins, 1976; EleanorLeacock, 1980;AndrewP. Vayda, 1995;
Anne Fausto-Sterling 2000a.
108 • Neo-Liberal Genetik
kileri de eşlerin göreli çiftleşme değerinden etkilenmektedir." 7
Yüzyıl öncesinin hayvan psikologları gibi evrim psikologları
da savlarının ağını bu benzetme imgelemleriyle örer. 8 Akrep
böcekleri (erkekler gibi) eşlerini cezbetmek için "büyük düğün hediyeleri" seçip verir; erkek kırlangıçlar (insan erkekleri
gibi) zor kullanarak çiftleşir; halkalı güvercinlerin (insanlar
gibi) boşanma oranı her mevsim %25'tir; gri örümcekkuşları
(kadınlar gibi) "imkanları kıt erkeklerden uzak durur, onları
bekarlığa mahkum eder"; dağbülbülleri (insanlar gibi) "tekeş­
li çiftler, çokkocalı üçlüler, çokkanlı üçlüler, hatta çokkocalı­
çokkanlı gruplar" 9 oluşturabilir.
Bu benzetmeler evrensel, bilinçdışı bir üreme mantığı­
nın varolduğunu varsayar, bu mantığı yerleştirmeye çalışır,
ki söz konusu mantığın sadece insanlann değil, bütün türlerin davranışlarının temeli olduğu farzedilir. Yine de türlerin
bu ruhsal birlikteliği iddiası yapaydır ve canlı özelliklerinin
karşılıklı atfedilmesine dayanır: İnsanların toplumsal kurumlan (evlilik, boşanma), değerleri (standartlar, tercihler),
insan dışındaki türlere atfedilir, hayvan davranışlarını anlatan terimler insan davranışlarını betimlemek için kullanılır
(evlilik ısrarla çiftleşmeyle bir tutulur). Bu süreçte, özellikle
insan ilişkilerinin merkezindeki toplumsal kurumlar, değer­
ler bütünüyle hasır altı edilir. Eleanor Leacock'un söylediği
gibi, söz konusu benzetmelerde öğelerin bu şekilde yer değiş­
tirmesi evrim kuramının temel bir ilkesini ihlal eder, çünkü
"farklı sebeplerden türemiş, birbirine pek de benzemeyen
farklı filogenetik seviyelerinden davranışları alıp bunların
türdeş olduğunu, aynı sebeplerden türediğini ima ederler." 10
Türler arası benzerlik iddiası aynı zamanda hayvanlarla insanlar arasında yapılan bir hayli seçici kıyaslamaların
7
David M. Buss, 2000, s. 142.
Yüz yıl öncesinin hayva psikologları: Nikolai L. Krementsov ve
Daniel P. Todes, 1991, s. 75-78.
9
David M. Buss, 1994, s. 11, 12-13, 22; Martin Daly, Margo Wilson, 1992, s. 293, 295, 298; ayrıca bkz. Martin Daly, Margo Wilson, 1999.
ıo Eleanor Leacock, 1980, s. 480; ayrıca bkz. Marshall D. Sahlins,
1976, s. 6-7; Jonathan Marks, 1995, s. 223, 226.
8
Bilim ve Kurgu • 109
eseridir. Bu kıyaslamalarda farklı hayvanlar kullanılmış olsa,
evrim psikologlarının anlattığından müthiş farklı hikayeler
ortaya çıkar. Bir meseleyi aydınlatmak için akrep böceğine
kadar gitmeye gerek yok. Yakın primat akrabalarımızdan iki
şempanze türü yeterlidir. Biyolog Anne Fausto-Sterling sorar:
"Örnek dişi olarak hangisini seçmemiz gerek? Daha iyi bilinen
şempanze türünün dişilerinin hormon ile çiftleşme örüntüleri
yakındır, fakat bonobo dişisi hem erkeklerle hem dişilerle sürekli cinsel ilişkiye girer, aynca cinselliği sadece üremek için
değil aynı zamanda toplumsal ilişkiler için de kullanır." Bonobo dişilerinin çok yönlü cinsel davranışına dikkat etmek,
evrim psikologlarının toplumsal cinsiyet ve akrabalık hakkın­
daki klişe açıklamalarını açıkça yerle bir eder, bu yüzden bu
örneği vermekten kaçınırlar. Bunun yerine, açıklamalarının
merkezi konumundaki toplumsal cinsiyet klişelerini onaylayacak hayvan davranışlarını bulmak için geniş bir türler
yelpazesi içinde dolaşırlar; benekli çulluktan, gladyatör ağaç
kurbağasına, deniz filine kadar farklı türleri incelerler.
Sonuçta, akrep böceklerinin, deniz fillerinin, insanların
hayatları arasında benzerlikler bulmak mümkündür, çünkü
insanların ayırt edici özellikleri evrim psikologlarının anlatı­
larına hiç girmez, örneğin kültürden kültüre değişen çeşitli
davranışları icat etme becerisi olan büyük beyinleri. Evrim
psikologları için bütün türlerde kararlar, tercihler "organizmayı mesken tutmuştur," sözümona evrensel genetik çıkar
dinamiğinin harekete geçirdiği, doğuştan gelen, genetik kalıtımla aktarılan, bilinçdışı süreçlerdir. Bu süreçte, mantık,
tercih, duygu gibi insan zihninin becerileri bilinçlilik halinden
çıkartılmış, bütünüyle doğallaştırılıp genetikleştirilmiştir;
aynı zamanda insanların dünyaya dair deneyimleri ile davranışlarının kavramsal çerçevesi olarak kültürün rolü hasır
altı edilmiştir. Fakat çelişkiye bakınız, evrim psikologlarının
ürettiği benzetmelerin çokluğu insan zihninin yaratıcılığı,
yeni simgesel kurgular yaratma becerisi için iyi bir örnektir,
gerçi bilimsel merak özelliğinin bir işareti sayılamaz.
11
11
Anne Fausto-Sterling 2000a: 223;
1995, s.224.
ayrıca
bkz. Jonathan Marks,
1 1O • Neo-Liberal Genetik
KÜLTERLER ARASI DERİN YAPILAR UYDURMAK
derin genetik yapılar olarak
doğallaştırılması sayesinde evrim psikologları kültürel çeşitliliğin fenotipe dair bir tür yüzey yapısı olduğunu, bu çeşitliliğin farklı "çevresel" etkenler tarafından tetiklendiğini
ileri sürerler. 12 Kültürel giriftliği, çeşitliliği kabul eden evrim
psikologları, daha önce gördüğümüz gibi önceliği "her yerde bulunan bir çekirdek zihniyete" 13 verirler. Birçok öğe bu
"çekirdek zihniyetin" sözüm ona evrenselliğine bağlıdır. Bu
mekanizmaların doğuştan gelen bir doğası olduğu, ilksel bir
evrimsel adaptasyon ortamında ortaya çıktıkları değerlendir­
meleri bu evrensellik iddiasına asılıdır.
Dolayısıyla psikolojik mekanizmaların evrensel olduğu
fikrini yerleştirme çabası içindeki evrim psikologları "tercih" mefhumuyla ilgili kapsamlı incelemeler gerçekleştirir.
Bu incelemeler genelde belirli bir sırayı takip eder: Böceklerin, kuşların, arıların incelenmesinden sonra sıra Birleşik
Devletler'deki kolej öğrencilerinin incelenmesine gelir, sonrasında genel olarak Amerikalılar ele alınır, sonra avcı-toplayıcı
toplumlar ile antropolojik etnografyalarından nadir parçalar
incelenir, son olarak da Buss'un yaptığı, sık sık atıfta bulunulan, 37 toplumu ele alan çalışmasına sıra gelir. İnsan
kültürlerinin geniş yelpazesini düşünürsek, acaba evrim
psikologlarının incelemelerinde sunduğu örnekler ne kadar
güvenilir, ne kadar kapsayıcı olabilir?
"Eş tercihlerine" dair en kapsamlı veriler öncelikle Birleşik Devletler'den gelir. Bu veriler rastgele seçilmiş örnek
gruplarından değil, üniversite araştırmacılarının en kolay erişebildiği, nispeten tek yönlü bir Amerikan nüfusundan elde
edilir: 17 ila 21 yaşlarındaki lisans öğrencileri. Arada sıra­
da evrim psikologları başka Amerikalı nüfuslara temas eden
araştırmalar yürütür ya da bu araştırmalara danışır; örneğin
hayatının aşkını gazete ilanları yazarak arayanlar ya da bekar
Psikoloji
12
13
mekanizmalarının
David M. Buss, 1991, 1992, 1994; John Tooby ve Leda Cosmides,
1989, s. 36.
Martin Daly, Margo Wilson, 1992, s. 291.
Bilim ve Kurgu • 1 1 1
barlarının kapılarını aşındıranlar
gibi. Fakat açık ara en çok
incelenen grup üniversite öğrencileridir; Wilson ile Daly'nin
kabul ettiği gibi bu "esir" grubun "kırtasiye nitelikli tepkileri,
yaşamış oldukları şeylerle ilgili olabilir de olmayabilir de. " 14
Böyle bir nüfus Amerikalıları temsil ediyor bile diyemeyiz,
oysa bunlara insan türünün temsilcisi muamelesi yapılır.
Evrim psikologları başka kültürler üzerine yapılan
antropoloji araştırmalarından habersiz değildir. Fakat kimi
okuyacakları, hangi toplumlar hakkında malumat alacakları, hangi ayrıntıların önemli olduğu konularında çok seçici davranırlar. Psikoloji mekanizmalarının evrimsel adaptasyon ortamında ortaya çıktığını varsaydıkları, bunun da
avcı-toplayıcı bir toplum olduğunu tahayyül ettikleri için,
orijinal avcı-toplayıcı toplumların çağımızdaki "kalıntıları"
olarak gördükleri unsurlara büyük ilgi gösterirler. Dahası,
avcı-toplayıcı toplumlarla dair önkabullerine uyan yazarların indirgemeci açıklamalarını okumayı tercih ederler;
örneğin Brezilya'da Yanomamö toplumuyla ilgili Napoleon
Chagnon'un yazdıkları ya da Paraguay'da Ache halkıyla ilgili
Kim Hill'in, A. Magdalena Hurtado'nun yazdıkları. 15 Başka
yazarlara başvurmazlar, çünkü bu yazarların metinleri evrim
psikologlarının kuramlarının üzerine gölge düşürür, örneğin
Yup'ik Eskimoları hakkında Ann Fienup-Riordan'ın yazdık­
ları ya da Malezya'da Chewong'lar hakkında Signe Howell'ın
yazdıkları gibi; 16 aynca Avustralya yerlileri gibi avcı-toplayıcı
gruplar bunların hayali kalıplarına sığmadığı zaman "kafaları kanşır." 17 Dahası, çağdaş avcı-toplayıcı toplumların tecrit
edilmiş "kalıntılar" sayılamayacağını anlayamazlar; bu toplumlar kırsaldaki komşularıyla, kentlerdeki komşularıyla
karmaşık ilişkiler içinde yaşar, uzun bir sömürge geçmişine,
misyonerlik geçmişine maruz kalmışlardır, ulus-devletlerin
14
Martin Daly, Margo Wilson, 1992, s. 304.
Yanomamö ve Ache'ler hakkındaki çalışmalar için bkz. Napoleon
Chagnon, 1968; Kim Hill ve A. Magdalena Hurtado, 1989, 1996.
16
Yup'ik Eskimolar ile Chewong'lar hakkındaki çalışmalar için bkz.
Ann Fienup-Riordan 1983, 1990; Ann Fienup-Riordan ve diğerle­
ri, 2000; Signe Howell, 1989.
17
Martin Daly, Margo Wilson, 1992, s. 300.
15
112 • Neo-Liberal Genetik
vatandaşlarıdırlar, ayrıca
tisadın
katılımcılarıdır. 18
yeni küresel kültürel, siyasal ikDolayısıyla çağdaş
avcı-toplayıcı
grupların milyonlarca yıl öncesine ait hayali bir evrimsel
adaptasyon ortamına pencere açtığını söyleyen varsayımları
oldukça sorunludur.
Evrim psikologları nadiren ufuklarını avcı-toplayıcı grupların ötesine taşır, öteki antropoloji çalışmalarına başvurur­
lar. Fakat bu işi yaparken öğrenecekleri bilgi konusunda çok
seçici davranırlar. Örneğin, Bronislaw Malinowski'den alıntı
yapan Buss, Trobriand kadınlarının, imkanlarını hediye şek­
linde sergilemeyen erkeklerle yatmadığından bahseder, bu
ayrıntıyı da kadınların tüm dünyada imkan sahibi erkekleri
tercih ettiğini söylediği tezini desteklemek için öne çıkarır.
Fakat Malinowski'nin çalışmasındaki birçok ayrıntıyı görmezden gelir, ki bu ayrıntılar kadınların doğuştan gelen psikoloji
mekanizmalarına dair evrim psikologlarının varsayımlarına
gölge düşürür; bu ayrıntılara Trobriand'ların evlilik öncesi
cinselliği ile kadınların cinselliğe erken yaşta başlaması dahildir. Keza, Daly ile Wilson, "Büyük Okyanusun Tikopya adasında çocuklu kadını eş diye alan adamın, selefinin çocuğu­
na yatırım yapmaktaki gönülsüzlüğünü açıkça gösterdiğini,
çocuğun ya başkasına verilmesini ya da yok edilmesini talep
ettiğini," 20 bildirirler. Fakat Okyanusya'daki, başka yerlerdeki
yaygın evlatlık müessesinden bahseden geniş yazını hiç irdelemezler, çünkü bu durum akrabalığın genetik çıkar dinamiğine indirgenebileceğini söyleyen savlarını desteklemez. 21
Evrim psikologları etnografya kayıtlarının işlerine yarayan kısımlarını cımbızla seçip çıkarmakla yetinmez, bunu da
çoğunlukla düpedüz yanlış sunarlar. Bir örnek bu tutumları için tipiktir. Daly, Wilson ve Weghorst; çifte standart ile
erkeklerde cinsel kıskançlığın olmadığı bildirilen toplumlara
19
18
Ann Fienup-Riordan, 1990; Ann Fienup-Riordan ve diğ. 2000.
David M. Buss, 1994, s. 86; karşılaştırın Malinowski, 1929.
20
Martin Daly, Margo Wilson, 1998, s. 23, orijinal esere referans
yoktur.
21 Yaygın evlatlık müessesi hakkında örneğin bkz. Vem Carroll,
1970; Judith S. Modeli, 1994, 1998; Barbara Bodenhorn, 2000;
Fiona Bowie, 2004.
19
Bilim ve Kurgu • 1 13
dair etnografya yazınını gözden geçirdikleri çalışmalarında,
Hortense Powdermaker'ın Lesu cinselliğiyle ilgili anlatısını
kullanırlar, ki bunu daha kitabın önceki kısımlarında incelemiştik. Üç yazar da Lesu kadınlarının evlilik dışı cinsel
ilişkilerine, erkeklerin kadınlarının bütün çocuklarını kendininmiş gibi kabul etmesine dair Powdermaker'ın anlatısını
kabul eder. Fakat burada durmazlar, üç ayrıntıyı yanlış sunarak Powdermaker'ın bulgusunun önemini hasır altı ederler, ki bu ayrıntılar aslında onların varsayımlarının tam aksini söylemektedir; bu ayrıntılardan ikisi çocuğun babasının
kim olduğunun belirsizliğiyle biri de kıskançlıkla ilgilidir. İlk
olarak, Lesu "kadınlarının evlilik dışı ilişkilerden gebe kalmamaya çalıştığını" 22 ileri sürerler. Bunu okuyan kişi Lesu
kadınlarının evlilik dışı cinsel birleşmelerinde bir tür doğum
kontrolü uyguladığını düşünür. Fakat Powdermaker'ın gerçekte dediği şey, "aşıklarıyla cinsel ilişkiye giren kadınların
ertesi gün kocalarıyla da yattığı, böylece bütün çocukların
kocaya ait olduğudur." 23 Fakat muhtemelen kadınların hemen ertesinde kocalarıyla cinsel ilişkiye girmesi her zaman
genetik değil toplumsal babalığı güvence altına almaktadır;
meğer ki "sperm rekabetinin" evlilik dışı aşıklara karşı yasal
kocaların babalığını koruduğuna inanılsın. Lesu kadınlan
gerçekten bir tür doğum kontrolü uygular. Powdermaker,
bunun evlilik dışı gebelikten kaçınmak için olmadığını, fakat
hem doğum sancılarından uzak durmak için, hem de tören
danslarına katılıp başka cinsel serüvenler yaşamak için bu
doğum kontrolünü uyguladıklarını söyler. 24
İkincisi, Daly, Wilson, Weghorst bekar bir kadın gebe kalırsa, aşığının onunla evlenmek zorunda olmadığını belirtirler ve Powdermaker'ın ileri sürdüğü iki sebepten bir tanesine
atıfta bulunurlar ("adam çocuğun kendisinden olduğundan
emin değildir, çünkü kadının başka aşıkları da olabilir"25 ),
22
23
24
25
Martin Daly, Margo Wilson ve Suzanne J. Weghorst, 1982, s. 21.
Hortense Powdermaker, 1971 (1933], s. 245.
Lesu kadınlannın doğum kontrol uygulamaları hakkında bkz.
Hortense Powdermaker, a.g.e., s. 243.
Martin Daly, Margo Wilson ve Suzanne J. Weghorst, 1982, s. 21.
1 14 • Neo-Liberal Genetik
fakat öteki sebebi görmezden gelirler ("adamın tüm istediği
cinsel birleşmedir, evlilik değildir, Melanezyalılar da bu ikisi arasındaki aynını net çizgilerle belirler"26). Daly, Wilson,
Weghorst ikinci sebebi eşlerinin bütün çocuklarını kocaların
kabul etmesi olgusuyla nasıl kaynaştıracaklarını anlayamazlar. Oysa kadının çocuklarına karşı sorumlu olmayı gerektiren evliliktir, cinsel birleşme değil. Evlilik dışı peydahlanan
çocuklara kötü gözle bakılmaz, ayrıca hiçbir kadın evlilik
öncesi ya da evlilik dışı ilişki yaşadığı erkeklerin çocukların
sorumluluğunu almasını beklemez: Bu evlendiği adamın sorumluluğudur, bu sorumluluğu da bile isteye kabul eder.
Üçüncüsü, Daly, Wilson, Weghorst; "Powdermaker zinanın cezası olarak kadınların dövüldüğünün hem kişisel
öykülerde hem de halk masallarında geçtiğini belirtir," 27
derler. Fakat Powdermaker'ın açıklamasındaki birçok ayrın­
tıyı atlarlar: 28 Evlilik dışı ilişkileri kıskanmanın kaide değil
istisna olduğunu, kıskançlığın nadiren dışa vurulduğunu,
dışavuranın da genelde kadınlar olduğunu (Powdermaker'ın
belirttiği dört kıskançlık vakasının ikisinde kadınlar baş­
roldeydi), erkekler kadar kadınların da kıskançlık sonucu
şiddet uygulayabileceğini, atıfta bulundukları eş dövme hadiselerinden birinde kocasının flörtleri üzerine kıskançlığını
dışavuran kadının dayak yediğini, kıskançlık sonucu şiddet
olarak bildirilen hadiselere karışmış iki erkekten biri olan bu
adamın psikolojik açıdan dengesiz olduğunu, bazen bilincini
kaybettiği delilik nöbetleri geçirdiğini, bu nöbetlerin çocukluğundan beri görüldüğünü, kıskançlık hadiselerini anlatan halk masallarına ilaveten "erkeklerin metres, kadınların
aşık tuttuğu, hiç kıskançlık yaşanılmayan başka halk masallarının da" 29 bulunduğunu söylemezler. Powdermaker'ın
metnindeki bütün ayrıntılar gözden geçirilecek olursa, Lesu
hakkındaki malumatın evrensel bir çifte standart ile erkekle-
26
27
28
29
Hortense Powdermaker, 1971 (1933], s. 248-251, 246.
Martin Daly, Margo Wilson ve Suzanne J. Weghorst, a.g.e., s. 21.
Hortense Powdermaker anlattıklarıyla ilgili daha fazla ayrıntı için
bkz. Hortense Powdermaker, a.g.e., s. 248-251.
Hortense Powdermaker, a.g.e., s. 251.
Bilim ve Kurgu • 1 15
rin cinsel
kıskançlığı iddialarını
destekleyen bulgular olarak
Daly, Wilson, Weghorst'un
söylemlerinin aksini gösteren etraflı bulguları nasıl gözden
kaçırdıklarını anlamak kolay değildir.
Burada yapmak istediğim şey, ayrıntıları didikleyip yorucu bir itiş kakışa bulaşmak değildir. Bunun yerine bu açık­
lamalardaki akademisyenlik türünü gözler önüne sermek
istiyorum. Evrim psikologları kendi varsayımlarına uyan ayrıntıları seçip almakla, aynca bu ayrıntıları yanlış okumakla
kalmıyor, aynı zamanda bu ayrıntıların ait olduğu koca bir
kültürü, konuyla ilgili antropoloji yazınını görmezden geliyorlar. Kısacası, evrim psikologları önyargılı düşüncelerine
uysun diye bulguları şekillendiriyor; bu uygulama, sosyalbilimlerdeki tümdengelimci mantığın simgesidir.
Toplumsal yaşamın başka sistemlerine dair antropoloji betimlemeleri evrim psikolojisinin amaçlarını, iddialarını
desteklemediği için, Buss ile çalışma arkadaşları 37 kültürde
"eş tercihlerine yönelik" kendi araştırmalarını yürütmüştür. 30
Bu çalışma bir şekilde kültürel farklara dair güvenilir bir
açıklama olsaydı, antropoloji yazınını görmezden gelmesi,
taşıdığı ağır önyargılar affedilebilirdi. Fakat Buss dahil birçok insan bu çalışmanın ciddi yetersizliklerine işaret eder.
Örnek grubundaki 37 toplumdan 27 tanesi ya Avrupa kültürüne mensuptur ya da Avrupa kültüründen güçlü bir şekilde
etkilenmiştir; aynca örnek grubu kırsal, para ekonomisine
dayanmayan kültürlerden çok "kentleşmiş, para ekonomisine geçmiş kültürleri ele alır."31 Dahası, araştırma "aygıtının"
doğası apriori kategoriler içerir, ki bu kategorilerin birçoğu
hangi ölçütlerin araştırma konusuyla alakalı olduğunu belirleyen kuramların öngördüğü varsayımlardan türetilmiştir;
örneğin sağlam bir mali yapı beklentisi, toplumsal statüye
önem verilmesi, iffet, güzel görünüş gibi kategoriler. Aynı zamanda, farklı kültürlerde evlilik kurumu üzerine çalışan her
antropoloğun konuyla ilgili sayacağı kategoriler dışlanmıştır;
sunulamayacağı anlaşılır; ayrıca
30
31
David M. Buss, 1989; David M. Buss ve diğ., 1990.
David M. Buss, 1989, s. 13; ayrıca bkz. Anne Fausto-Sterling,
2000a, s. 217; Gerald Borgia, 1989, s. 16.
116 • Neo-Liberal Genetik
örneğin
kuzen ilişkileri, üst sınıftan birisiyle evlenmek, alt sı­
birisiyle evlenmek, aile dışından biriyle evlenmek, aile
içinden biriyle evlenmek, kast, ırk, din bunlardan birkaçıdır.
Son olarak, anket katılımcılarının kendi kendilerine makıll
gördüğü kimi kategorileri aydınlığa çıkarmayı da tamamen
reddetmiştir bu çalışma.
Çalışmanın göz ardı edilemeyecek kısıtlamaları bir yana,
çalışmadan çıkan sonuçlar toplumsal cinsiyetlere göre farklılık gösteren tercih mekanizmaları tahminini desteklemeyi
beceremez. Araştırmada incelenen on sekiz olası özellikten
ilk dördü (karşılıklı cazibe, güvenilir kişilik, duygularda istikrar ile olgunluk, hoşa gider bir yaradılış) hem erkekler
hem de kadınlar tarafından aynı sıraya dizilmiştir, sonraki
dört özellik ise (sağlık, eğitim ile zeka, sosyalleşmek; yuva
kurmayı, çocuk yapmayı arzulamak) farklı sıralarda da olsa
kadınlarla erkeklerin seçtiği aynı kategorilerden oluşmuş­
tur. Bu ölçütlerin hiçbiri, evrim psikologlarının öne sürdüğü
gibi toplumsal cinsiyetlere göre farklılık gösteren tercih mekanizmalarının rehberlik ettiği eş tercihleri önermesini desteklemez. Aslında, Buss'un da kabul ettiği gibi bu veriler iki
toplumsal cinsiyete mensup insanların birçok ölçüte evrim
tezinin merkezindeki ölçütlere göre daha çok değer verdiğini
göstermektedir, "böylece söz konusu çalışma, türe özgü eş
tercihlerinin cinsellikle bağlantılı tercihlerden daha güçlü olduğunu akla getirmektedir."32
İlk sırayı alan sekiz ölçüt toplumsal cinsiyetlere göre
farklılaşan tercihlerden bahseden evrim psikolojisi tezi için
kabul edilebilir bir bağıntı ortaya koymaz, bunun yanı sıra
beş tahminden ikisi büyük bir kültürel çeşitlilik göstermiştir;
kadınların erkeklerde hırsı, üretkenliği tercih etmesi ile erkeklerin kadınlarda iffeti tercih etmesi kültürden kültüre değişir.
Daha önce belirtildiği gibi, evrim psikologlarının varsaydığı
evrensellerle çelişen kültürel çeşitliliğin önemi ya düpedüz
görmezden gelinmiştir ya da birdenbire "kültürel etkenlere"
başvurularak açıklanmıştır, ki normalde evrim psikologlarının açıklamalarında bu etkenlere hiç yer ayrılmaz. Fakat
nıftan
32
David M. Buss, 1989, s. 13.
Bilim ve Kurgu • 1 17
evrim psikologları kültürel ya da "çevresel" etkenlerin oyuna
ne zaman, nasıl katıldığını, genetik yapı tarafından belirlenmiş psikoloji mekanizmalarıyla nasıl bir ilişki kurduklarını,
neden münferit bir şekilde iş gördüklerini asla anlatmaz. 33
Son olarak, evrim psikologlarının açıklamalarında her
tarafa sinen bir etnomerkezcilik bulunur. Sonuçta evrensel
diye sunulan, doğuştan geldiği söylenen özellikler araştırma­
cının üstü örtülü bir şekilde bahsettiği kendi kültürel kategorileridir. Kendi kültürel kabüllerine uymayan kültürel
oluşumları ikincil tepkiler olarak nitelerler, yani genotipe
değil fenotipe aittirler. Güya evrensel olan, doğuştan gelen
bu kategorilerin kültürel, tarihsel özgüllüğü araştırmacıların
gözüne gözükmez, çünkü daha kültürler arası farklarını incelemeye başlamadan önce bunları doğallaştırmayı tamamlamışlardır.
EVRİMSEL GEÇMİŞ, GENETİK GEÇMİŞ:
KARİKATÜR VERSİYONU
Evrim psikologları evrensel bir "psikolojik tercih mekanizması"
bulabilseydi bile, tartışmada aşılması gereken iki adım daha
kalmış olurdu. Hem bir adaptasyon olarak işe yaraması adı­
na bu mekanizmanın Pleistosen devrinin evrimsel adaptasyon
ortamında ortaya çıktığını hem de Pleistosenden günümüze
genetik kalıtımla aktarıldığını göstermek zorunda olurlardı.
Fakat tartışmanın tam da bu aşamasında tersine mühendislik
dedikleri kendi katıksız kanıları tartışmayı ele geçirir. Bu kanı­
larını, şartlı kiplerle ifade edilmesinden tanıyabiliriz.
Evrimsel kökene dair kanılarının içerdiği onca sorun
arasından iki tanesi sıyrılmaktadır: Evrimsel adaptasyonun
zamanı, mekanı, çevre şartları hakkında yabana atılmayacak
bir belirsizlik mevcuttur; ayrıca bu varsayımsal zamandaki,
mekandaki toplumsal ilişkilerin doğası hakkında aynı şekilde
müthiş bir kesinlikle konuşurlar. Asli "evrimsel adaptasyon
ortamına" biçilen önem düşünülünce, özgül özelliklerinin
33
Alice H. Eaglyve Wende Wood, 1999, s. 410.
118 • Neo-Liberal Genetik
nadiren betimlendiğini ya da çözümlendiğini görmek
cıdır. Fakat Fausto-Sterling'in belirttiği gibi,
şaşırtı­
Evrim psikolojisinin hipotezlerini inşa edenlere en azından
insan ya da insansı geçmişinin hangi noktasında günümüz
üreme davranışlarının ortaya çıktığını düşündüklerini sormak
mantıksız değildir. "Pleistosen boyunca" ifadesi son derece
muğlaktır. Daha önce ya da sonra olmadığı ne malum? .... O
dönemde bu canlıların bulabildikleri besinler, kaçtıkları yırtı­
cılar nasıl bir baskı oluşturuyordu? Bu meselelerle ilgili veriler
arkeolojik, jeolojik kayıtlardan toplanabilir. İnsanlar bu baskıya nasıl tepki vermişti? Biyo-coğrafi veriler bu konuya ışık
tutabilir. Evrimin bu erken döneminde iş bölümü mevcut muydu? Yoksa toplumsal cinsiyet temelli işbölümü daha sonra mı
evrimleşti? 34
Evrim psikologları, evrimsel adaptasyon ortamının doğası
bu soruları ya da benzer soruları umursamaz
görünür. Aynı zamanda konuyla ilgili paleontoloji, arkeoloji, jeoloji, iklimbilim bulgularını bilmez gibidirler ya da aldırmazlar, sanki kendi kuramlarını bu bulguların ışığında
sınamak istemezler.
Tek, değişmez bir evrimsel adaptasyon ortamı olmadı­
ğına dair bulguların evrim psikolojisi kuramları için önemi
nedir? Smithsonian Ulusal Doğal Tarih Müzesi'nin Müdürü
Richard Potts'un çalışmasına dayanan Kathleen Gibson, insansıların adaptasyon ortamlarının değişken, akışkan olduğunu gösteren verilere atıfta bulunur.
hakkındaki
Yaklaşık
2,4 milyon yıl önce savan yaşam alanlan genişliyor­
du; yaklaşık 1,8 milyon yıl önce tamamen iki ayak üzerinde
yürüyen insansılar sahneye çıktı. Fakat bu dönemde, ayrıca
ardından gelen Pleistosen boyunca küresel sıcaklıkların, deniz
seviyelerinin sık sık dalgalandığını bulgular göstermektedir.
Bu da karasal iklimlerde dönemsel değişikliklere yol açmıştır.
Örneğin Olduvai George fosil kazı alanının yaşam ortamı bir
zamanlar nispeten nemli, sulak bir göl kenarıyken başka bir
zamanda kuruydu, yarı çoraktı. Bu iklim dalgalanmaları insanların tüketimine açık olan bitki örtüsünde, hayvan türle34
Anne Fausto-Sterling, 2000a, s. 214.
Bilim ve Kurgu • 119
rinde büyük
değişikliklere
sebep
olmuştur. 35
Evrim psikologları "evrimsel adaptasyon ortamı" kavramı­
nın "bir kurgu, kompozit bir tablo" olduğunu, atalarımızın
yaşadığı ortamın "insan evriminin akışında çok değiştiğini"
bilirler. 36 Fakat evrimsel adaptasyonların daima yerel ortamlarda gerçekleştiği, genel kurgusal ortamlarda gerçekleşme­
diği düşünülürse, söz konusu kurgunun aslında anlamsız,
yanıltıcı olduğu anlaşılır.
Dahası,
bir kurgusal ortamı sürekli akıl­
tutan evrim psikologları, atalarımızın
yaşadığı değişken ortamların çeşitliliğinin önemini görmezden gelir; çünkü bu olgu zihinle, kültürle ilgili kuramlarını
tehdit eder. Gibson'ın belirttiği gibi, atalarımızın yaşadığı
ortamların, aynca hayvanların, bitki örtüsünün dalgalanan,
değişken doğası göstermektedir ki
larının
bir
tek,
değişmez
köşesinde
türümüzün ortaya çıkışından önce insansı öncüllerimizin davranışlan çok yönlüydü; böylece çeşitli iklim koşullarında, coğ­
rafyalarda yaşayabilmişlerdi. Bu da doğal seçilimin yeni sorunlan çözecek zihin becerilerine, zihinsel becerilere sahip olan
insansılan kolladığını, sadece atalannın karşılaştığı sorunlan
çöze bilenleri elediğini akla getirmektedir. 37
Fakat evrim psikologları atalarımızın yaşadığı ortamlara dair
bu gerçekçi tabloyla kendi kuramlarını sınamaz. Bir "kurguya" dayanıp işlerini görmekten memnun olanlar, Pleistosen
devrindeki hayatın resmini çizmek için doğal tarih müzelerinin ışıklı gösterilerinden, ellili yılların televizyon dizilerinden
kalan hatıralara başvurmaktadır.
Evrim psikologlarının açıklamalarında asli adaptasyon
ortamının özgül özellikleri bütünüyle eksiktir, oysa bu ortamdaki toplumsal ilişkilerin özellikleri çarpıcı bir kesinlikle
sunulur, gerçi bu ilişkiler hakkında herhangi bir şey bilme35
Kathleen Gibson, 2005, s. 26, Richard Potts 1996, 1998'den aktanyor.
36
Robert Wright, 1994, s. 38.
37
Kathleen Gibson, a.g.e., s. 26, Richard Potts 1996, 1998'den aktarıyor.
120 • Neo-Liberal Genetik
miz pek mümkün değildir. Paleoantropologlar kemiklerden,
taşlardan fizyoloji, beslenme, yemek üretimi gibi belirli şey­
leri anlayabilir, zaten bütün bulgular da o kadardır. Fakat
mevcut fosil bulgularından toplumsal ilişkilerin ayrıntılarını
anlamak imkansızdır (örneğin cinsiyet, toplumsal cinsiyet,
akrabalık, evlilik gibi). 38
Fosil kayıtlarından toplumsal örgütlenmeyi tahmin etmek imkansızsa, kemik, taş parçalarından psikolojiyi nasıl
anlayabiliriz? Fosil kayıtları psikoloji hakkında şimdiye kadar
hep sessiz kaldığı, bundan sonra da sonsuza kadar sessiz
kalacağı için, evrim psikologları boşluğu kendi uydurdukları
ayrıntılarla doldurabilir (eğer bir hikaye anlatmak istiyorlarsa böyle de yapmak zorundalar). Bu ayrıntılar da "tersine
mühendislik" sancağı altında evrimsel geçmişin derinlerine
uzanan, toplumsal cinsiyetçi psikolojinin günümüz (ya da
Viktorya döneminin) basmakalıpları haline gelir. Fakat Hilary Rose'un belirttiği gibi, "Lucy'nin cinsiyeti teknik bir tartışma konusuysa, tarihöncesindeki kalıtımsal ruh hallerinin
kesinliğine dair iddialar hayli cılızdır." 39
Fakat atalarımızın karikatür sunumlarını evrimsel kökenimize dair ciddi betimlemeler olarak kabul etmemiz istendiği
gibi, aradan geçen binlerce yıl içinde hiçbir şeyin değişmedi­
ğine inanmamız da istenmektedir. Muhteşem giriftlikte, çeşitlilikte kültür dünyalarının yaratılmasına, kimi kültürlerin
ölmesine rağmen, insan kültür ıileminde her şeyin değişken
olmasına, öğrenilmesine rağmen, insan arzularının, motivasyonlarının, niyetlerinin bir kerede sonsuza kadar sabitlendiğine, genetik yapı tarafından programlandığına inanmamız
istenmektedir.
Aynı varsayımlar evrensellerle ilgili değerlendirmelerden,
doğuştan gelen kalıtımsal becerilere sıçrar. Tipik bir metinde Buss, "binlerce nesillik sürede cinsel seçilimin etkin eş
rekabeti taktiklerini üreten psikoloji mekanizmalarını doğru­
dan ortaya çıkarabileceğinı" ileri sürer ya da yine, "günü40
38
39
40
Stephen Jay Gould, 2000, s. 120.
Hilary Rose, 2000, s. 141.
David M. Buss, 1992, s. 263, vurgular bana ait.
Bilim ve Kurgu• 121
müz erkeklerinin genç kadınları tercih ettiğini, çünkü erkek
atalarından onlara miras kalmış tercihin kasten kadınların
üreme değerine odaklandığını" 41 söyler. Burada, değişme­
yen psikoloji mekanizmalarının kalıtımından bahsedilmiştir;
çünkü kurama uyar, aynca insan geçmişinin büyük kısmın­
da atalarımızın toplumsal, psikolojik durumunu bilemeyeceğimizden ötürü oluşan boşluğu doldurur. Sonuçta, evrim
psikolojisinin savlarının en önemli adımlan, mitsel kökene
sahip bir anlatının varsayımları olmaya mahkumdur; söz konusu adımlar güya evrensel günümüz davranışlarını ataları­
mızın yaşadığı evrimsel adaptasyon ortamıyla, cinsel seçilim
ile doğal seçilim tarafından dövülüp şekil verilmiş, doğuştan
gelen psikoloji mekanizmalarıyla bağdaştırır.
Burada da evrim psikologları insan evrimiyle ilgili bilgilerimizi, insan evrimine dair varsayımlarıyla tokuşturmak istemez; bu bulguların kendi zihin, kültür kuramları için doğura­
cağı sonuçlardan kaçarlar. Örneğin, kültürün Roma sapiens
türünün ardından değil öncesinde, onla birlikte ortaya çıktığı
gerçeğini ele alalım. Clifford Geertz'in belirttiği gibi, "Hama
cinsinin kültür hayatı biçimine geçişi milyonlarca yıl sürdü;
öyle geniş bir zamana yayıldı ki bir avuç marjinal genetik
değişiklik değil, uzun, girift, sıkışık bir genetik değişiklikler
dizisi gerektirmiştir." 42 Dolayısıyla kültürel adaptasyonların
ortaya çıkması biyolojik adaptasyonların gerçekleşmesi için
önemliydi. Bunun sonucu olarak, der Sahlins,
Günümüz insanında gözlemlediğimiz yatkınlıkların, bu yatkın­
lıkları düzenleme, simgesel olarak tanımlama becerisinin ya da
aslında zorunluluğunun uzun bir kültürel seçilimin etkileri olduğunu varsaymak mantıklıdır .... Bu basit fakat güçlü savın
tüm çıkarımları nihayetinde ortaya konulduğunda, günümüzde insan davranışlarının biyolojik "temeli" olarak düşünülen
öğelerin büyük kısmı, organizma kültürünün aracılık ettiği
unsurlar olarak anlaşılacaktır.
43
41
42
43
David M. Buss, 1994, s. 52.
Clifford Geertz, 1973, s ..47.
Marshall D. Sahlins, 1976, s. 13-14.
122 • Neo-Liberal Genetik
İnsan davranışları
ile psikolojisinin doğuştan gelen doğası
evrim psikologlarının ısrarcı olması, hem insan gelişiminde hem de insanın biyolojik evriminde kültürün payı­
nı azaltmıştır. İnsanın evrim geçmişinde faal bir etken olarak
kültür için insan zihninin ne önem taşıdığı hakkında bildiklerimizi düşünürsek, bu malumatımızın, insan zihnini doğal
seçilim tasarımlarının edilgen bir oyuncusu olarak anlayan,
insan kültürünü genetik rekabetin epifenomeni olarak kabul
eden bir kuramın başına bela olacağını görürüz.
Nihayetinde, evrim psikolojisinin temin ettiği "bilimsel"
açıklama, türler arasında hatalı bir şekilde yapılmış benzetmelerin, lisans öğrencileriyle gerçekleştirilmiş anketlerin,
gerçek insan kültürleri, dilleri üzerine yapılan yetersiz araş­
tırmaların, kültürler dünyasına, tarihe, paleoantropolojiye
ait bilgi birikimini ciddi bir şekilde incelemeyi reddeden bir
yaklaşımın, başka açıklamalar ile bulguları hasır altı eden bir
anlayışın, hayali genlerin, evrimsel köken hakkında uydurulmuş bir peri masalının meydana getirdiği bir kurgudur.
İnsan davranışlarıyla ilgili açıklamaları destekleyecek
güvenilir, makul bulguların olmadığını düşünürsek, kimi
yorumcuların evrim psikolojisi "bilimini" bir tür kökten dinciliğe benzetmesi şaşırtıcı değildir. Üstelik bu köktendinciler
bizden gerçekliğin kendi işlerine gelir bir versiyonuna inanmamızı istemektedir. 44
hakkında
44
Evrim psikolojisinin köktenciliği hakkında bkz. Stephen Jay
Gould, 2000; Dorothy Nelkin 2000; Hilaıy Rose, 2000; Steven
Rose, 2000b; Stefan Helmreich ve Heather Paxson, 2005.
BİLİM VE AHLAK
Steven Pinker, evrim psikolojisini eleştirenleri dünyaya
pembe camlı gözlüklerle bakmakla, insanlık durumunun
karanlık tarafına kör kalmakla suçlar. Bunu yapmak insan
doğasının karanlık yüzünü kabul etmek olsa da, evrim psikologları birisinin bunu yapması gerektiğini, kendi işlerinin
insan doğası üzerine, bunun nahoş kısımlan da dahil olmak
üzere bilimin soğuk ışığını tutmak olduğunu söylerler. Sosyalbilimcilerin aksine, "insan doğasının" temel gerçeklerinin
kilidini ellerinde tuttuklarını vurgularlar. Genetik çıkarların,
doğal seçilimin evrimsel mantığını, insan doğasını tanım­
layan doğuştan gelen psikolojik mekanizmaları anlarsak,
ancak o zaman, bunların doğurduğu sonuçlarla toplumsal
olarak baş edebilirmişiz. Buss, "kötü sonuçları düzeltilmek
isteniyorsa eğer, insan çiftleşmesinin asap bozucu tarafıyla
[kıskançlık, tecavüz, ensest, şiddet vesaire] yüzleşilmelidir,"
der. Fakat gördüğümüz gibi, evrim psikologlarının bilimsel
gerçekçiliğinin soğuk ışığı bilimsel olmayan yöntemlerle meydana getirilmiştir, insan kültürlerindeki çeşitliliğe karşı kalı­
tımsal bir körlükle oluşturulmuştur.
Savlanndaki cılızlığa rağmen evrim psikolojisi ilgiyi üzerine çeker, çünkü Avro-Amerikan kültürünün merkezinde
bulunan sayısız inancı aynı çatı altında toplamaktadır; bu
inançlar ırsi toplumsal cinsiyet farklarıyla, çifte standartla;
kişisel çıkarlara, rekabete, akılcı seçime dair neo-liberal değerlerin doğallığıyla; piyasanın toplumsal ilişkileri yaratma
gücüyle; en güçlünün hayatta kalmasıyla, genlerin belirleyici
gücüyle; avcı erkeğin evrimsel kökeniyle; tek sesli bir hayatın karmaşıklığıyla ilgilidir. Bu popüler kültürel inançları ilgi
çekici bir anlatı altında birleştirip bilim kisvesi altında saklayan evrim psikologları normalde kültüre özgü olan "gerçekle1
1
David M. Buss, 1994, s. 5.
124 • Neo-Liberal Genetik
re" tek, temel, evrensel gerçek halesi kazandırmaktadır.
Belirli bir görüngünün karmaşıklığını tek, evrensel bir
anahtarla açma düşüncesi fizikteki indirgemecilik anlayışı
için üretken bir tarz olsa da, insanların toplumsal hayatını
bu şekilde anlatmaya çalışan açıklamaların yoksulluğunu
gördük. Aslında bu tür bir bilimsel indirgemecilik günümüzün toplumsal meseleleri hakkında nasıl düşüneceğimize
dair bazı ciddi sorunlar doğurur, nerede kaldı ki bu meseleleri çözsün. İnsanın toplumsal yaşantısıyla ilgili sorularımızı
kısıtlar, dolayısıyla bulabileceğimiz yanıtlar sınırlı olur. İnsan
kültürlerindeki çeşitliliğin sistemli bir şekilde göz ardı edilmesini, aksi yöndeki bulguların hasır altı edilmesini gerektirir. Hem başka gelecek seçeneklerine hem de geçmişimizdeki
çeşitliliğe karşı bizi körleştirir. Üstü örtülü biçimde buyurgan, kuralcı bir tarzı vardır, çünkü belirli kültürel tasvirleri
doğallaştırır, bu tasvirleri evrensel, kaçınılmaz addeder.
Doğal seçilimin evrensel açıklayıcı gücüne nasıl baş­
vurulduğunu, güya doğal seçilimle ortaya çıkmış psikoloji
mekanizmalarının sorulabilecek sorulan, zorlama sayılabi­
lecek yanıtlan nasıl sınırladığını düşünün. Örneğin Buss'un
erkek kıskançlığıyla ilgili savını ele alalım; ne kadar akıl dışı
gözükse de (hastalıklı kıskançlık dahil), aslında akılcı bir evrim adaptasyonuymuş, çünkü babalığın belirsizliğine tepki
olarak ortaya çıkmış. İnsan davranışlarına dair olası açık­
lamaların kapsamını genetik yayılma mantığıyla, Pleistosen
kökenli sabit psikoloji mekanizmalarıyla sınırlayarak daraltan Buss ile öteki evrim psikologları kıskançlığın psikolojik
kökenlerine, çeşitli toplumsal biçimlerine, dinamiklerine dair
merak alanların önünü kapamış oldular. Dahası bu tutum
belirli soruların sorulmasını imkansız hale getirmiştir. Kadınlar kıskanır mı, neden? Neden bazı kültürlerde kadın ya
da erkek kıskançlığı yoğun bir şekilde ifade edilirken başka
kültürlerde kıskançlık hadiseleri pek görülmez? Ya da belirli
bir kültürde neden bazı insanlar kıskanır, bazıları kıskan­
maz? Kıskançlığın kökeni, işlevi hakkında evrim psikolojisinin soruları ciddi önkabuller içerdiği için, aynı zamanda
kendi yanıtlarını da içerir.
İnsan kültürü ve failiyetinin doğallaştırılmasının, aynı
Bilim ve Ahlak• 125
zamanda kültürel çeşitliliğin göz ardı edilmesinin, geçmişe
dair hikayeleri ve şimdiki zamanla ilgili sorulan nasıl şekil­
lendirdiğini düşünün. Tarihi kayıtların, etnografı kayıtlarının
sistemli bir şekilde bastırılması gerekir, böylece tüm dünyada erkeklerin kaynakların denetimini ele geçirdiği, evrimsel
adaptasyon ortamında kadınların (erkeklerin değil) kaynaklan denetleyen eşlere yönelik bir tercih oluşturduğu varsayı­
mında ısrar edilebilir. Bulguları irdelemek farklı, daha karmaşık bir sonuç doğururdu; ayrıca açacağı yeni konular ise
bu önkabullerin hükmü altında kabul edilemez niteliktedir.
Tarihte, farklı kültürlerde kadınlarla erkeklerin üretime yönelik uğraşları nasıl betimlenir? Bu uğraşlar üremeyle nasıl
eklemlenir? Toplumsal cinsiyetlere göre ayrılmış üretici emek
ile kaynakların denetimi arasındaki olası ilişkiler nelerdir, bu
ilişkiler hiyerarşi ile güç yapılarının kökenleriyle, tarihsel dönüşümleriyle nasıl bağdaşır?
İnsan
kültürü ve failiyetinin doğallaştırılmasıyla farklı gelecekleri, farklı geçmişleri hayal etmenin de imkansız
hale geldiğine dikkat edin. Erkeklerin kaynaklan denetlediği
konusunu sürdüren Buss şu değerlendirmede bulunuyor:
"Cinsiyetler arası kaynak eşitsizliğine sebep olan güçler, yani
kadınların tercihleri ile erkeklerin rekabetçi stratejileri, günümüzde kaynak eşitsizliğinin devam etmesini sağlayan aynı
güçlerdir." 2 Buradan çıkarılacak sonuç, söz konusu güçlerin
aynı yapılan binlerce yıl boyunca ürettiği, ayrıca değişme­
lerinin pek kolay olmadığıdır. Böyle temel, inatçı bir "gerçekliğin" karşısında, başka ilişki yapılarının insanlarla ilgili
olasılıklann kapsamında olduğunu düşlemek zordur (ya da
geçmişte insan gerçekliğinin bir parçası olduklarını farketmek güçtür). Dolayısıyla, evrim psikologlarının aksi istikametteki öğütlerine rağmen, onlara göre görevleri toplumsal
cinsiyet eşitsizliklerini "düzeltme" sorumluluğunu almamız
değildir, bunun yerine günümüzün toplumsal cinsiyet özelliklerini tarih öncesinin savanlannda yaşayan kardeşlerimi­
zin sözüm ona özellikleriyle uyumlu hale getirmemiz gerekir,
tıpkı evrimsel akrabalık terapistlerinin üzerine düşen türde
2
David M. Buss, 1994, s. 213.
126 • Neo-Liberal Genetik
bir görevdir bu. 3 Buss programı belirlemiştir: "Birbirimizin
mevcut arzularını yerine getirmek kadınla erkek arasında­
ki uyumun kilitidir. ... Kısacası, evrimle ortaya çıkmış arzularımız cinsiyetler arası uyum gizemini çözecek malzemeyi
tedarik eder." 4 Şunu söyleyen Wright aynı fikirdedir: "Doğal
seçilimin ne 'istediğini,' bunu insanlar üzerinden elde etmek
için nasıl 'çabaladığını' anlayan terapistler insanları mutlu
etmenin sırrına erişir. "5
Evrim psikolojisinin indirgemeci mantığı düşünülürse,
düşlenen geleceklerin düşlenen geçmişleri yansıtması, tekrarlaması kaçınılmazdır. Kısmen bu, Posnerlar'ın klonlamaya dair gelecekten çizgiler taşıyan imgelemlerinin mesajıdır.
Tahminlerine göre, Pleistosende sperm bankaları olmasa bile,
yeni üreme teknolojilerinin potansiyelini tiksinti duymadan
keşfedebiliriz; doğal seçilimin genetik mantığının ağırlığı,
klonlama konusundaki geleceğimizin, güya üreme geçmişi­
mizi şekillendirmiş olan aynı dinamiğe göre şekillenmesini
kaçınılmaz kılmaktadır. Etnograflar yeni üreme teknolojilerine verilen farklı, yaratıcı tepkileri kaydetmiş olsa da, evrim
psikologları klonlamanın kullanımını, uygulanmasını şekil­
lendirecek tek bir tarih öncesi dinamiği düşleyebilir sadece. 6
İnsan kültürü ile failiyetinin doğal seçilim tasarımların­
da doğallaştınlmasının günümüzdeki küresel çatışmanın kökenini ya da çözümünü anlamayı nasıl imkansızlaştırdığını
düşünün. Virginia, Charlottesville'de çıkan The Hook adlı
haftalık gazete, "Neden Öldürüyorlar: Erkek Dayanışması +
Din = Felaket" başlıklı bir makale yayımlamıştı. Makale sarıklı, roketatarlı "isyancı" Iraklıların fotoğraflarıyla şenlendi­
rilmişti.
Virgina Üniversitesi'nin evrim psikoloğu J. Anderson
Thomson makalede, "11 Eylül dahil terörizmin ortaya çıkı­
şını anlamak istiyorsak, evrimsel geçmişimizdeki dehşetle,
3
4
5
6
Kent G. Baileyve Helen E. Wood, 1998, s. 518.
David M. Buss, 1994, s. 221.
Robert Wriglıt, 1994, s. 211, vurgular orijinal metne aittir.
Kültürel olarak yeni üreme teknolojilerine karşı farklı
tepkilerigösterilmiştir, örneğin bkz. Helena Ragone, 1994; Marcia
C. Inlıorn 1996, 2002; Saralı Franklin 1997; Margaret Lock 1998;
Susan Martlıa Kalın 2000.
Bilim ve Ahlak• 127
erkeklere miras kalan cinai eğilimlerle, dinin kalbinde pusuya yatan şiddetle yüzleşmek zorundayız," 7 diyordu. Bu savın
evrimle ilgili kısmında adaptasyonların,
her zaman üreme başarısıyla, genleri sonraki nesillere aktarma becerisiyle uğraştığını açıklar. İnsan evrimleştikçe, yağma
akınları erkeklerin üreme çağına ermiş kadınlan cezbetmesini,
onları elde etmesini sağlamış, bu kadınlar için rekabet eden
komşuları zayıflatmış, korku uyandırmıştır; aynca erkekleri
saldırılardan korumuş, güvenli sınırlarını genişletmiştir; üstelik grup halinde saldırmak çok az tehlike barındırır. 8
Thomson, "erkekler koalisyonu şiddetiyle" ilgili evrim savını
dinsel hoşgörüsüzlükle ilgili savla nikahlayıp küresel terörizmin kökeni ve dinamikleri meselesini çözmeye çalışmıştır.
Böyle bir çözümlemenin sorumsuzluğu, bizden talep ettiği
cahillik canavarcadır. Irak'ta, dünyanın başka köşelerinde
devam eden şiddeti anlamak için öyle görünüyor ki Hıris­
tiyanlık, Yahudilik, Müslümanlık arasındaki ilişkilerin günümüzdeki durumu ya da geçmişi hakkında, sömürgeciliğin Ortadoğu'daki tarihi hakkında, dünyadaki mevcut güç
dengesizliği, mali eşitsizlik hakkında, günümüzün küresel
siyasal iktisadı ile neo-liberal kapitalizm hakkında, petrol
kaynaklan, petrol piyasası hakkında, ulus devlete, modernleşmeye dair Batı düşünceleri, İslam düşünceleri hakkında,
ABD'nin emperyalist tavrı hakkında ya da Amerikan şidde­
tinin kendine özgü geçmişi hakkında hiçbir şey bilmek gerekmiyormuş. Anlaşılan, erkeklerin genetik miraslarını aktarmak için doğuştan gelen arzularının erkek koalisyonları
kurmalarını sağladığını, bu koalisyonlar da dinle bağlantılıy­
sa "felakete" yol açtıklarını bilmek yetermiş meğer. Sahlins'in
ileri sürdüğü gibi, "bir kuram hakkında yargıya varmak için
hem bize sağladığı bilgilerin miktarına hem de bizden talep
ettiği cahilliğin miktarına bakmak gerekir."9
Son olarak, evrim psikolojisinin bahsettiği "evrimleşmiş
7
J. Anderson Thomson, 2004, s. 27.
8
Aynı
9
yer.
Marshall D. Sahlins, 1976, s. 15-16.
128 • Neo-Liberal Genetik
arzuların"
Viktorya döneminin cinsellik hakkındaki kaideleDevletler'de mevcut siyaset sahnesini egemenliği altına alan neo-liberal iktisadın değerlerini yansıtmasının
ahlakçı etkilerini düşünelim. Bu kaideleri, değerleri genlerin yapılarına, derin evrimsel geçmişin dinamiklerine aitmiş
gibi doğallaştıran evrim psikologlarının fiilen yaptığı şey,
bir ahlak reçetesi yazmaktır. Evrim psikologları gerçekler
ile değerleri birbirinden ayırdıklarını, değerlendirmelerinin
buyurgan olmadığını iddia eder. Örneğin Wright şunu ilan
eder: "Kadınların cinselliklerini dizginlemelerini söylüyor gibi
gözüküyorsam, bu tavsiye yüksek perdeden verilen bir buyruk değildir. Bu tavsiyenin amacı kişinin kendisine yardımcı
olmasıdır, bir ahlak felsefesi öğüdü değildir." 10 "Geleneksel
ahlak", doğal seçilimin mantığıyla aynı tınıları çıkarır gibidir:
"Belirli bir faydacı yaklaşımı içerir," ayrıca "hayatı zenginleş­
tiren, pratik bilgiler sunar."ıı
Belirli kültürel değerlere gerçek olgular, evrensel adaptasyonlar gözüyle bakıldığı müddetçe, başka kültürel değerler mesnetsiz, adaptasyona uygun değil diye nitelendikçe, evrim psikologlarının "gerçekleri" son derece buyurgan,
ahlakçı hale gelir. İnsan benliğini yansıtmayan bu gibi önyargılar önemli toplumsal, siyasal neticeler doğurur, çünkü
belirli kişilerin anlayışları, adetleri bilimin yetkesi tarafından
onanır, böylece doğal, kaçınılmaz gözükmesi sağlanır; oysa
başka yaklaşımlar geçersiz kılınır, doğal olmayan, tesadüfi,
yüzeysel gözükmeleri sağlanır. Evrim psikolojisinin insanlığa
dair sunduğu görüşün bilimin duygusuz soğukluğunu taşı­
dığı, toplumsal bakımdan tarafsız olduğu iddia edilir. Oysa
evrim psikolojisi kasten ya da değil belirli tarihsel, kültürel
fikirler, değerler, adetler tarafından yine bu fikirlere, değerle­
re, adetlere hizmet etmek üzere şekillenir; ayrıca bu fikirler,
değerler, adetler Birleşik Devletler'de, bütün dünyada özgül
siyasal, iktisadi ilişkilere, gruplaşmalara sahiptir.
Evrim psikologları doğallaştırmalarının buyurgan tarzı­
nı defetmek için kalıtımsal doğamızın karanlık tarafını anla-
rini,
Birleşik
10
Robert Wright, 1994, s. 147.
11
A.g.e., s. 148.
Bilim ve Ahlak• 129
mak sayesinde bu yönünü suçlayabileceğimizi, doğurduğu
neticeleri düzeltebileceğimizi ileri sürerler. Buss'un tavsiye
ettiği gibi, "evrimleşmiş cinsel stratejilerimizi bilmek kendi
hayatlarımızı güzelleştirme gücünü verir bize, çünkü kimi
stratejileri faaliyete geçiren, kimi stratejileri devre dışı bıra­
kan eylemleri, ortamları seçebiliriz." 12
Fakat evrim psikologlarının çizdiği insan portresiyle
kişi hemfikir olsun ya da olmasın, bu duruşta son bir ironi
vardır. Birdenbire insanlar bilinçli tercihler yapabilecek hale
geliverir; istedikleri anda başka kültür dünyaları yaratma
becerisini aniden kazanıverirler. Nihayetinde, normalde indirgemeci, belirlenimci olan projelerine kurtarıcı bir unsur
katmak adına, evrim psikologları insanın failiyet ve yaratıcı­
lığını iş başına çağırmak zorunda kalır; oysa kendi kuramları
özünde bu nitelikleri görmezden gelmektedir. 13
****
Britanyalı antropologlar Marilyn Strathern ile başka isimlerin ileri sürdüğü gibi kültür, "nesneler arasında yapılan
benzetmeler yoluyla, belirli düşüncelerin ötekileri düşünmek
için kullanılması yoluyla" 14 meydana geliyorsa, o halde evrim
psikologlarının mitlerini ve mesellerini ördüğü benzetmeler
yumağı kültürel oluşumların yaratıldığına, icat edildiğine,
keyfi şekilde ortaya çıkarıldığına mükemmel bir kanıttır. Yine
de içinde hayatımızı toplumsal varlıklar olarak sürdürdüğü­
müz ağ örgüsünü dokurken hangi benzetmeleri kullandığı­
mız fark yaratabilir. Fark şudur: Eğer kültür kişisel çıkarları
gözeten tek tek tercihlerin toplamı olarak anlaşılırsa, eğer
bu tercihler evrimsel kökenin genetik temeline oturtulup
doğallaştırılırsa, o zaman güya tercihlerin hüküm sürdüğü
bu açıklama bize toplumsal hiyerarşinin sabit kaldığı, insan
yaratıcılığının imha edildiği, belirli insan gerçeklerinin "doğ-
12
David M. Buss, 1994, s. 13-14.
H. Allen Orr (2003), Pinker'in Boş Sayfa isimli
sinde benzer bir noktaya ulaşır.
14
Marilyn Strathern, 1992, s. 33.
13
kitabının eleştiri­
130 • Neo-Liberal Genetik
bir dünya hakkında, seçimlerden yoksun olmak
bir hikaye anlatır. Bu tür bir hikaye insan yaratıcı­
lığına, dünya üzerindeki kültürlerin çeşitliliğine dair tarihten
ve günümüzden elde edilen muazzam bulguları, aynca başka
kültürlerin gerçekliklerini hasır altı etmekle kalmaz, aynı zamanda sorabileceğimiz sorulan da kısıtlar; hayalini kurup
kendimiz için yaratmak üzere serüvene atılabileceğimiz sosyal dünyaları da sınırlar.
ru"
sayıldığı
hakkında
TEŞEKKÜR
Bu kitabı yazma fırsatını sundukları için Marshall Sahlins ile
Mattthew Engelke'ye teşekkür ederim. Yazdığım müsveddeleri okuyan Marshall Sahlins'in, Matthew Engelke'nin, Amy
Ninetto'nun, Joseph Hellweg'in eleştirileri sayesinde kitabım
son şekline kavuştu. Zaman ayırdıkları, kafa yordukları, heyecanla destekledikleri için derinden müteşekkirim. Virginia
Beşeri Bilimler Vakfı'na da teşekkürü borç bilirim. Serin, sessiz bürolarında 2005 yazını geçirme zevkini tattım, kitabımı
gözden geçirmeyi de bu dönemde tamamladım. Bu küçük kitabın daha erken baskıları 2002 ve 2005'te yayımlanmıştır.
KAYNAKÇA
Baal, J. van (1966). Dema: Description and Analysis of Marind-Anim
Culture (South New Guinea). Lahey: Martinus Nijhoff.
Bailey, Kent G. ve Helen E. Wood (1998). "Evolutionary Kinship
Therapy: Basic Principles and Treatment Implications", British
Joumal of Medical Psychology 71, s. 509-523.
Barker-Benfield, Ben (1972). "The Spermatic Economy: A Nineteenth
Century View of Sexuality'', Feminist Studies 1, s. 45-74.
Benton, Ted (2000). "Social Causes and Natural Relations", Alas,
Poor Darwin: Arguments Against Evolutionary Psychology içinde,
hazırlayan Hilary Rose ve Steven Rose, New York: Harmony
Books, s. 249-72.
Birkhead, Tim R. (2000a). "Hidden Choices of Females", Natura/
History 11 , s. 66-71.
- - (2000b). Promiscuity: An Evolutionary History of Sperm
Competition. Cambridge: Harvard University Press.
Boas, Franz (1996(1911]). Handbook of American Indian Languages
kitabının önsözü, Lincoln: Universit of Nebraska Press.
- - (1940). Race, Language and Culture. New York: The Free Press.
Bodenhorn, Barbara (2000). '"'He Used to be My Relative": Exploring
the Bases of Relatedness among Iftupiat of Northern Alaska",
Cultures ofRelatedness: New Approaches to the Study ofKinship
içinde, hazırlayan Janet Carsten, Cambridge: Cambridge
University Press, s. 128-148.
Borgia, Gerald (1989). "Typology and Human Mating Preferences",
Behavioral and Brain Sciences 12, s. 16-17.
Bowie, Fiona (2004). Cross-CulturedApproaches to Adoption, Londra:
Routledge.
Buss, David M. (1988). "Love Acts: The Evolutionary Biology of
Love", The Pyschology of Love içinde, hazırlayanlar Robert J.
Sternberg ve Michael L. Barnes, New Haven: Yale University
Press, s. 100-118.
- - (1989). "Sex Differences in Human Mate Preferences:
Evolutionary Hypotheses Tested in 37 Cultures", Behavioral
and Brain Sciences 12, s. 1-49.
- - (1991). "Evolutionary Personality Pyschology'', Annual Review of
Psychology 42, s. 459-491.
- - (1992). "Mate Preference Mechanisms: Consequences for
Partner Choice and Intrasexual Competition", 'I1ıe Adapted
Mind: Evolutionary Psychology and Generation of Culture içinde,
hazırlayanlar Jerome H. Barkow, Leda Cosmides, John Tooby,
New York: Oxford University Press, s. 249-266.
134 • Kaynakça
- - (1994). The Evolution ofDesire: Strategies ofHuman Mating. New
York: Basic Books.
- - (2000). The Dangerous Passion: Why Jealousy is as Necessary
as Love and Sex. New York: The Free Press.
Buss, David M. Ve David P. Schmidt (1993). "Sexual Strategies
Theory: An Evolutionary Perspective on Human Mating",
Pyschological Review 100(2), s. 204-232.
Buss, David M. ve diğerleri (1990). "International Preferences in
Selecting Mates: A Study of 37 Cultures", Joumal of CrossCultural Psychology 21(4), s. 5-47.
Carroll, Vem, hazırlayan (1970). Adoption in Eastem Oceania.
Honolulu: University of Hawaii Press.
Carsten, Janet (1997). The Heat ofthe Hearth· The Process of Kinship
in a Malay Fi.shing Community. Oxford: Oxford University
Press.
(2001}.
"Substantivism,
Antisubstantivism,
and
Antiantisubstantivism",
Relative
Values:
Reconjiguring
Kinship Studies içinde, hazırlayanlar Saralı Franklin ve Susan
McKinnon, Durham: Duke University Press, s. 29-53.
- - (2004). After Kinship, Cambridge: Cambridge University Press.
Carsten, Janet, hazırlayan (2000). Cultures of Relatedness: New
Approaches ta the Study of Kinship. Cambridge: Cambridge
University Press.
Carsten, Janet ve Stephen Hugh-Jones, hazırlayanlar (1995). About
the House: Levi-Strauss and Beyond. Cambridge: Cambridge
University Press.
Chagnon, Napoleon (1968). Yanomamö: The Fi.erce People. New York:
Holt, Rinehart and Winston. [Türkçesi için bkz. Yanomamö
Savaşa Doğanlar, çevirisi: Ayşe Burcu Bölükbaşı, Epsilon
Yayınları, 2004.)
Collier, J ane ve Sylvia Yanagisako, hazırlayanlar (1987). Gender and
Kinship: Essays Toward a Unified Analysis. Stanford: Stanford
University Press.
Coontz, Stephanie (1992). The Way We Never Were: American
Families and the Nostalgia Trap. New York: Basic Books.
Daly, Martin ve Margo Wilson (1998). The Truth about Cinderella: A
Darwinian View of Parental Love. New Haven: Yale University
Press.
- - (1999). "Human Evolutionary Pyschology and Animal Behaviour",
Animal Behaviour 57, s. 509-519.
Daly, Martin, Margo Wilson ve Suzanne J. Weghorst (1982). "Male
Sexual Jealousy", Ethology and Sociobiology 3, s. 11-27.
Demos, John (1986). Past, Present, Personal: The Family and the
Life Course in American History. New York: Oxford University
Press.
Dolgin, Janet L. (1997). Defining the Family: Law, Technology and
Reproduction in an Uneasy Age. New York: New York University
Kaynakça• 135
Press.
Dover, Gabriel (2000). "Anti-Dawkins", Alas, Poor Danvin: Arguments
against Evolutionary Pyschology içinde, hazırlayan Hilary Rose
ve Steven Rose, New York: Harmony Books, s. 55-77.
Draper, Patricia (1975). "!Kung Women: Contrasts in Sexual
Egalitarianism in Foraging and Sedentary Contexts", Toward
an Anthropology of Women içinde, hazırlayan Rayna R. Reiter,
s. New York: Monthly Review Press, s. 77-109.
Eagly, Alice H. ve Wende Wood (1999). "The Origins ofSex Differences
in Human Behavior: Evolved Dispositions Versus Social Roles",
American Psychologist 54(6), s. 408-423.
Edgerton, Robert B. (1964). "Pokot lntersexuality: An East African
Example of the Resolution of Sexual lncongruity", American
Anthropologist 66, s. 1288-1299.
Evans-Pritchard, Edward Evan (1940). The Nuer: A Description ofthe
Modes of Livelihood and Political Institutions ofa Nilotic People.
Oxford: Oxford University Press.
- - (1951). Kinship and Marriage among the Nuer. Oxford: Oxford
University Press.
Fausto-Sterling, Anne (1993). Myths of Gender: Biological Theories
about Women and Men. New York: Basic Books.
- - (2000a). "Beyond Difference: Feminism and Evolutionary
Pyschology", Alas, Poor Danvin: Arguments against Evolutionary
Pyschology içinde, hazırlayan Hilary Rose ve Steven Rose, New
York: Harmony Books, s. 209-228.
- - (2000b). Sexing the Body: Gender Politics and the Construction of
Sexuality. New York: Basic Books.
Fienup-Riordan, Ann (1983). The Nelson Island Eskimo: Social
Structure and Ritual Distribution. Anchorage: Alaska Pacifıc
University Press.
- - (1990). Eskimo Essays: Yup'ik Lives and How We See Them.
New Brunswick: Rutgers University Press.
Fienup-Riordan, Ann, William Tyson, Paul John, Marie Meade ve
John Active (2000). Hunting Tradition in a Changing World:
Yup'ik Lives in Alaska Today. New Brunswick: Rutgers
University Press.
Foley, William A. (1997). Anthropological Linguistics: An Introduction.
Cambridge, MA: Blackwell.
- - (2005). "Do Humans Have Innate Mental Structures? Some
Arguments from Linguistics", Complexities Beyond Nature and
Nurture, hazırlayanlar Susan McKinnon ve Sydel Silverman,
Chicago: Chicago University Press, s. 43-63.
Forth, Gregory (2004). "Public Affairs: lnstitutionalized Nonmarital
Sex in an Eastern Indonesian Society", Bijdragen tot de Taal-,
Land- en Volkenkunde 160(2/3), s. 315-338.
Fraga, Mario F. ve diğerleri (2005). "Epigenetic Differences Arise
During the Lifetime of Monozygotic Twins", Proceedings of the
136 •Kaynakça
NationalAcademyofSciences 102, s. 10604-10609 (basılmadan
önce internette yayımlandı: 10.1073/pnas.0500398102).
Franklin, Saralı (1997). Embodied Progress: A a.tltural Account of
Assisted Conception. New York: Routledge.
Franklin, Saralı ve Susan McKinnon, hazırlayanlar (2001). Relative
Values: Reconfiguring Kinship Studies. Durham: Duke
University Press.
Friedl, Ernestine (1975). Women and Men: An Anthropologist's View.
New York: Halt, Rinehart, and Winston.
Geertz, Clifford (1973). The Interpretation of a.tltures. New York:
Basic Books.
Gibson, Kathleen, R. (2005). "Epigenesis, Brain Plasticity, and
Behavioral Versatility: Alternatives to Standard Evolutionary
Psychology Models", Complexities: Beyond Nature and Nurture
içinde, hazırlayanlar Susan McKinnon ve Sydel Silverman,
Chicago: University of Chicago Press, s. 23-42.
Goodale, Jane C. (1980). "Gender, Sexuality, and Marriage: A
Kaulong Model of Nature and Culture", Nature, Qılture and
Gender, hazırlayanlar Carol MacCormack ve Marilyn Strathern,
Cambridge: Cambridge University Press, s. 119-142.
Goodenough, Ward H. (1966 [1951]). Property, Kin, and Community
on Truk. Hamden, CT: Archon Books.
Goodman, Alan ve Thomas L. Leatherman, hazırlayanlar (1998).
Building a New Biocultural Synthesis: Political-Economic
Perspectives on Human Biology. Ann Arbor: University of
Michigan Press.
Gough, E. Kathleen (1968 [1959]). "The Nayars and the Definition of
Marriage", Marriage, Family, andResidenceiçinde, hazırlayanlar
Paul Bohannan ve John Middleton, Garden City, NY: The
Natura! History Press, s. 49-71.
Gould, Stephen Jay (1977). "Biological Potentiality vs. Biological
Determinism", Ever Since Darwin: Reflections in Natural History,
içinde, hazırlayan Stephen Jay Gould, New York: W. W. Norton,
s. 251-59. [Türkçesi: Darwin ve Sonrası: Doğa Tarihi Üzerine
Düşünceler, çevirisi: Ceyhan Temürcü, Tübitak Yayınlan,
2000.]
- - (1980). "Women's Brains'', The Panda's Thumb: More Reflections
in Natural History içinde, hazırlayan Stephen Jay Gould, New
York: W. W: Norton, s. 152-159.
- - (1981). The Mismeasure of Man. New York: W. W. Norton.
- - (2000). "More Things in Heaven and Earth" Alas, Poor Darwin:
Arguments against Evolutiona ry Psychology içinde, hazırlayanlar
Hilary Rose ve Steven Rose, New York: Harmony Books, s. 101126.
Grossberg, Michael (1985). Goveming the Hearth: Law and Family
in Nineteenth-Century America. Chapel Hill: University of North
Carolina Press.
Kaynakça• 137
Harding, Sandra, hazırlayan (1983). The "Racial'' Economy of Science:
Toward a Democratic Future. Bloomington: Indiana University
Press.
Harding, Sandra ve Jean F. O'Barr, hazırlayanlar (1975). Sex and
Sceintijic Inquiry. Chicago: University of Chicago Press.
Helmreich, Stefan ve Heather Paxson (2005). "Sex on the Brain:
A Natural History of Rape and the Dubious Doctrines of
Evolutionary Psychology", Why America 's Top PunditsAre Wrong:
Anthropologists Talk Back, hazırlayan Catherine Besteman ve
Hugh Gusterson, Berkeley: University of California Press, s.
180-205.
Henninger, E. (1891). Sitten und Gebrauche bei der Taufe und
Namengebung in der Altfranzösischen Dichtung. Thesis: Halle
a. S.
Hill, Kim ve A. Magdalena Hurtado (1989). "Hunter-gatherers of the
New World", American Scientists 77, s. 437-443.
- - (1996). Ache Life History: The Ecology and Demography ofa
Foraging People. Hawthome, NY: Aldine de Gruyter.
Hodgson, Geoffrey M. (1995). Economics and Biology. Brookfield, VT:
Edward Elgar Publishing Company.
Howell, Signe (1989). Society and Cosmos: Chewong of Peninsular
Malaysia. Chicago: University of Chicago Press.
Hua, Chai (2001). A Society without Fathers or Husbands: The Na of
China. New York: Zone Books.
Hubbard, Ruth ve Elijah Wald (1999). Exploding the Gene Myth
Bostan: Beacon Press.
Hutchinson, Sharon (1985). "Changing Concepts of Incest among
the Nuer", American Ethnologist 12, s. 625-641.
Inhorn, Marcia C. (1996). Infertility and Patriarchy: The Cultural
Politics of Gender and Family Life in Egypt. Philadelphia:
University of Pennsylvania Press.
Inhorn, Marda C., hazırlayan (2002). Infertility around the Globe: New
Thinking on Childlessness, Infertility, and the New Reproductive
Technologies. Berkeley: University of California Press.
Joyce, Rosemary A. ve Susan D. Gillespie, hazırlayanlar (2000).
Beyond Kinship: Social and Material Reproduction in House
Societies. Philadelphia: University of Pennsylvania Press.
Kalın, Susan Martha (2000). Reproducing Jews: A Cultural Account
of Assisted Reproduction in Israel. Durham: Duke University
Press.
Kay, Herma Hill (1990). "Perspectives on Sociobiology, Feminism,
and the Law", Theoretical Perspectiues on Sexual Differences
içinde, hazırlayan Deborah L. Rhode, New York: Yale University
Press, s. 74-85.
Kelly, Raymond C. {1976). "Witchcraft and Sexual Relations: An
Exploration in the Social and Semantic Implications of the
Structure of Belief', Man and Woman in the New Guinea
138 •Kaynakça
Highlands (American Anthropological Association Special
Publication 8) içinde, hazırlayanlar Paula Brown ve Georgeda
Buchbinder, Washington, D.C.: American Anthropological
Association, s. 36-53.
Kirsch, A. Thomas (1975). "Economy, Polity, and Religion in Thailand",
Change and Persistence in Thai Society, hazırlayanlar G. William
Skinner ve A. Thomas Kirsch, Ithaca: Cornell University Press,
s. 172-196.
Koslowski, Peter, hazırlayan (1999). Sociobiology and Bioeconomics:
The Theory of Evolution in Biological and Economic Theory.
Berlin: Springer.
Krementsov, Nikolai L. ve Daniel P. Todes (1991). "On Metaphors,
Animals, and Us", JoumalofSociallssues47(3), s. 67-81.
Kummer, Bernhard (1931). "Gevatter", Handwörterbuch des
DeutschenAberglaubens, cilt 3. Berlin: Walter de Gruyter.
Leacock, Eleanor (1980). "Social Behavior, Biology and the
Double Standard", Sociobiology: Beyond Nature/Nurture?
Reports, Definitions and Debate (American Association for
the Advancement of Science Selected Symposium 35) içinde,
hazırlayanlar George W. Barlow ve James Silverberg, Boulder:
Westview Press, s. 465-488.
Lee, Richard B. (1965). Subsistence Ecology of !Kung Bushmen.
Doktora Tezi, University of California Press, Berkeley.
- - (1979). The !Kung San: Men, Women, and Work in a Foraging
Society. Cambridge: Cambridge University Press.
Uvi-Strauss, Claude (1969 [1949)). The Elementary Structures of
Kinship. Bostan: Beacon Press.
Lewontin, Richard C. (1991). Biology as ldeology: The Doctrine of
DNA. New York, Harper Perennial.
Lewontin, Richard C., Steven Rose ve Leon J. Kamin (1984). Not in
Our Genes: Biology, ldeology, and Human Nature. New York:
Pantheon Books.
Lock, Margaret (1998). "Perfecting Society: Reproductive Technologies,
Genetic Testing, and the Planned Family in Japan", Pragmatic
Women and Body Politics içinde, hazırlayanlar Margaret Lock
ve Patricia A. Kaufert, Cambridge: Cambridge University Press,
s. 206-239.
MacFarquhar, Larissa (2001). "The Bench Burner", The New Yorker,
Aralık 10, s. 78-89.
Malinowski, Bronislaw (1929). The Sexual Life of Savages in NorthWestem Melanesia. New York: Halycon House. [Türkçesi için
bkz. Vahşilerin Cinsel Yaşamı, çev. Saadet Ôzkal, Kabalcı
Yayınevi,
1992.
Marks, Jonathan (1995). Human Biodiversity: Genes, Race, and
History. New York: Aldine de Gruyter.
Marshall, Lorna (1976). The !Kung ofNyae Nyae. Cambridge: Harvard
University Press.
Kaynakça• 139
Martin, Emily (1991). "The Egg and the Sperm: How Science Has
Constructed a Romance based on Stereotypical Male-Female
Roles'', Signs 16 (3), s. 485-501.
McKinnon, Susan (1991). From a Shattered Sun: Hierarchy, Gender,
and Alliance in the Tanimbar lslands. Madison: University of
Wisconsin Press.
- - (2000). "Domestic Exceptions: Evans-Pritchard and the Creation
of Nuer Patrilineality and Equality", Cultural Anthropology 15
(1), s. 35-83.
- - (2002). "A obliteraçao da cultura e a naturalizaçao da escolha
nas confabulaçöes da psicologia evolucionista", Horizontes
Antropol6gicos [Brazil] 16, s. 53-83.
- - (2005). "On Kinship and Marriage: A Critique ofthe Genetic and
Gender Calculus of Evolutionary Psychology'', Complexities:
Beyond Nature and Nurture içinde, hazırlayanlar Susan
McKinnon ve Sydel Silverman, Chicago: University of Chicago
Press, s. 106-131.
McKinnon, Susan ve Sydel Silverman, hazırlayanlar (2005).
Complexities: Beyond Nature and Nurture. Chicago: University
of Chicago Press.
Mintz, Sidney W. ve Eric R. Wolf (1968 [1950]). "An Analysis of
Ritual Co-parenthood (Compadrazgof', Marriage, Family,
and Residence içinde, hazırlayanlar Paul Bohannan ve John
Middleton, Garden City, NY: The Natura! History Press, s. 327354.
Mintz, Steven ve Susan Kellogg (1988). DomesticRevolutions: A Social
History of American Family Life. New York: Free Press.
Modell, Judith S. (1994). Kinship with Strangers: Adoption and
lnterpretations of Kinship in American Culture. Berkeley:
University of California Press.
- - (1998). "Rights to Children: Foster Care and Social Reproduction
in Hawai'i", Reproducing Reproduction: Kinship, Power, and
Technological lnnovation içinde, hazırlayanlar Saralı Franklin
ve Helena Ragone, Philadelphia: University of Pennsylvania
Press, s. 156-172.
Nelkin, Dorothy (2000). "Less Selfish than Sacred?: Genes and the
Religious Impulse in Evolutionary Psychology'', Alas, Poor
Darwin: Arguments against Evolutionary Psychology içinde,
hazırlayanlar Hilary Rose ve Steven Rose, New York: Harmony
Books, s. 17-32.
Nelkin, Dorothy ve Susan M. Lindee (1995). The DNA Mystique:
The Gene as a Cultural lcon. New York: W. H. Freeman and
Company.
Orr, H. Ailen (2003). "Darwinian Story Telling", The New York
Review of Books 50 (3), Şubat 27. http://www.nybooks.com/
articles/ 16074.
Pinker, Steven (1997). How the Mind Works. New York: W. W.
140 • Kaynakça
Norton.
- - (2002). The Blank Slate: The Modem Denial of Human Nature.
New York: Viking.
Posner, Richard A. (1981). The Economics of Justice. Cambridge:
Harvard University Press.
- - (1992). Sex and Reason. Cambridge: Harvard University Press.
Posner, Richard A. ve Eric A. Posner (1998). "The Demand for
Cloning", Clone and Clones: Facts and Fantasies about Human
Cloning içinde, hazırlayanlar Martha C. Nussbaum ve Cass R.
Sunstein, New York: Norton, s. 233-261.
Potts, Richard (1996). Humanity's Descent: The Consequences of
Ecological Instability. New York: William Morrow and Co.
- - (1998). "Variability Selection in Hominid Evolution", Evolutionary
Anthropology 7, s. 81-96.
Powdermaker, Hortense (1971 (1933]). Life in Lesu: The Study ofa
Melanesian Society in New Ireland. New York: W. W. Norton.
Ragone, Helena (1994). Surrogate Motherhood: Conception in the
Hearth. Boulder: Westview Press.
Rose, Hilary (2000). "Colonizing the Social Sciences?", Alas, Poor
Darwin: Arguments against Evolutionary Psychology içinde,
hazırlayanlar Hilary Rose ve Steven Rose, New York: Harmony
Books, s. 127-154.
Rose, Hilary ve Steven Rose, hazırlayanlar (2000). Alas, Poor
Darwin: Arguments against Evolutionary Psychology. New York:
Harmony Books.
Rose, Steven (2000a). "Escaping Evolutionary Psychology", Alas,
Poor Darwin: Arguments against Evolutionary Psychology,
hazırlayanlar Hilary Rose ve Steven Rose, New York: Harmony
Books, s. 299-320.
- - (2000b). "The New Just So Stories: Sexual Selection and
the Fallacies of Evolutionary Psychology", Times Literary
Supplement, Temmuz 14, s. 3-4.
Sacks, Karen (1974). "Engels Revisited: Women, The Organization of
Production, and Private Property", Women, Culture, andSociety,
içinde, hazırlayanlar Michelle Zimbalist Rosaldo ve Louise
Lamphere, Stanford: Stanford University Press, s. 207-222.
Sahlins, Marshall D. (1976). The Use and Abuse of Biology. Ann
Arbor: University of Michigan Press.
Sanday, Peggy Reeves (1974). "Female Status in the Public Domain",
Women, Culture, and Society içinde, hazırlayanlar Michelle
Zimbalist Ronaldo ve Louise Lamphere, Stanford: Stanford
University Press, s. 189-206.
- - (1981). Female Power and Male Dominance: On the Origins of
Sexual Inequality. Cambridge: Cambridge University Press.
- - (1990). Fratemity Gang Rape: Sex, Brotherhood, and Privilege on
Campus. New York: New York University Press.
Sapir, Edward (1949 [1921]). Language: An Introduction to the Study
Kaynakça • 141
of Speech. New York: Harcourt, Brace, and World.
Schiebinger, Londa (1993). Nature's Body: Gender in the Making of
Modem Science. Boston: Beacon Press.
Schlegel, Alice, hazırlayan (1977). Sexual Stratification: A CrossCultural View. New York: Columbia University Press.
Schneider, David M. (1980 [1968]). American Kinship: A Cultural
Account. Şikago: University of Chicago Press.
Shostak, Marjorie (1981). Nisa: The Life and Words ofa !Kung
Woman. New York: Vintage Books. [Türkçesi için bkz. Nisa Bir
!Kung Kadınının Yaşamı ve Sözleri, çev. Suat Ertüzün, Epsilon
Yayınlan, 2003.)
Singh, Devendra, Walter Meyer, Robert J. Zambarano ve David
Farley Hurlbert (1998). "Frequency and Timing of Coital Orgasm
in Women Desirous of Becoming Pregnant", Archiues of Sexual
Behauior27 (1), s. 15-29.
Slocum, Sally (1975). "Woman the Gatherer: Male Bias in
Anthropology", Toward an Anthropology of Women içinde,
hazırlayan Rayna R. Reiter, New York: Monthly Review Press,
s. 36-50.
Spencer, Robert F. (1968). "Spouse-Exchange among the North
Alaskan Eskimo", Marriage, Family, and Residence içinde,
hazırlayanlar Paul Bohannan ve John Middleton, Garden City,
NY: The Natura! History Press, s. 131-144.
Stocking, George W., Jr., hazırlayan (1974). The Shaping ofAmerican
Anthropology 1883-1911: A Franz Boas Reader, önsözle birlikte
hazırlayan George W. Stocking, Jr. New York: Basic Books.
Strathern, Marilyn (1992). Reproducing the Future: Anthropology,
Kinship and the New Reproductiue Technologies. New York:
Routledge.
Strathern, Marilyn ve Carol P. MacCormack, hazırlayanlar (1980).
Nature, Culture, and Gender. Cambridge: Cambridge University
Press.
Symons, Donald (1989). "The Psychology ofHuman Mate Preferences"
(Buss 1989 hakkında yorum) içinde, Behauioral and Brain
Sciences 12, s. 34-35.
Tanner, Nancy ve Adrienne Zihlman (1976). "Women in Evolution,
Part 1: Innovation and Selection in Human Origins", Signs 1 (3),
s. 585-608.
Tew, Mary (1951). "A Form of Polyandry among the Lele ofthe Kasai",
Africa 21 (1), s. 1-12.
Thomson, J. Anderson (2004). "Why They Kill: Male Bonding +
Religion = Disaster", The Hook 339, Eylül 30, s. 26-29, 30.
Thornhill, Randy ve Craig T. Palmer (2000). A Natural History ofRape:
Biological Bases of Sexual Coercion. Cambridge: MiT Press.
Todes, Daniel P. (1989). Darwin without Malthus: The Struggle for
Existence in Russian Euolutionary Thought. New York: Oxford
University Press.
142 •Kaynakça
Tooby, John ve Leda Cosmides (1989). "The Innate Versus the
Manifest: How Universal Does Universal Have to Be?" (Buss
1989 hakkında yorum), Behavioral and Brain Sciences 12, s.
36-37.
- - (1992). "The Psychological Foundations of Culture", The
Adapted Mind: Evolutionary Psychology and the Generation of
Culture içinde, hazırlayanar Jerome H. Barkow, Leda Cosmides
ve John Tooby, New York: Oxford University Press, s. 19-136.
Travis, Carol (1992). The Mismeasure of Woman. New York: Siman
and Schuster.
Trivers, Robert L. {1971). "The Evolution of Reciprocal Altruism",
Quarterly Review of Biology 46, s. 35-57.
Tylor, Edward Bumett (1861). Anahuac: or Mexi.co and the Mexi.cans,
Ancient and Modem. Londra: Longman, Green, Longman ve
Roberts.
Vayda, Andrew P. {1995). "Failures of Explanation in Darwinian
Ecological Anthropology: Parts I and II". Philosophy ofthe Social
Sciences 25 (2), s. 219-49; 25 (3), s. 360-77.
Weiss, Rick (2005). "Twin Data Highlights Genetic Changes", The
Washington Post, 5 Temmuz Salı, 5: A2.
Weston, Katlı (1991). Families We Choose: Lesbians, Gays, Kinship.
New York: Columbia University Press.
- - (1995). "Forever Is a Long Time: Romancing the Real in Gay
Kinship Ideologies", Naturalizing Power: Essays in Feminist
Cultural Analysis içinde, hazırlayanlar Sylvia Yanagisako ve
Carol Delaney, New York: Routledge, s. 87-110.
Wheeler, David (1996). "Evolutionary Economics", The Chronicle of
Higher Education. 5 Temmuz, AB, Al2.
Whyte, M. K. (1978). "Cross-Cultural Codes Dealing with the Relative
Status ofWomen", Ethnology 17, s. 211-237.
Wilson, Margo ve Martin Daly (1992). "The Man Who Mistook His
Wife for a Chattel'', The Adapted Mind: Evolutionary Psychology
and the Generation ofCulture, hazırlayanlarJerome H. Barkow,
Leda Cosmides ve John Tooby, New York: Oxford University
Press, s. 289-326.
Wright, Robert (1994). The Moral Animal: The New Science of
Evolutionary Psychology. New York: Vintage Books.
Yanagisako, Sylvia ve Carol Delaney, hazırlayanlar (1995).
Naturalizing Power: Essays in Feminist Cultural Analysis. New
York: Routledge.
Zahlman, Adrienne L. (1978). "Women in Evolution, Part II:
Subsistence and Social Organization among Early Hominids",
Signs 4 (1), s. 4-20.
DİZİN
Baal, J. varı 96
Bailey, Kent 8
Barker-Benfıeld, Ben 80
Benton, Ted 10
Boas, Franz 15, 102
Bodenhorn, Barbara 51
Buss, David 8, 23, 34, 35, 37,
40, 107' 110, 112, 115,
116, 120, 123, 124, 125,
129
Carsten, Janet 50
Chagnon, Napoleon 111
Cosmides,Leda 7, 30, 40
Goodenough, Vlard 71
Gough, Kathleen 88, 93
Helmrecih, Stefan 102
Helmreich, Stefan 33
Hill, Kim 111
Howell, Signe 84, 91, 111
Hurtado, A. Magdalena 111
Kay, Herma 8
Kelly, Raymond 77, 78
Leacock, Eleanor 108
Lee, Richard 91
Daly, Martin 8, 10, 40, 76, 112,
113, 114
Darwin, Charles 64
Demos, John 68
Douglas, Mary 94
Dover, Gabriel 33
Draper, Patricia 70
Duntley, J. D. 35
Edgerton, Robert 85
Engelke, Mattthew 131
Engels', Friedrich 64
Fausto-Sterling, Anne 109, 118
Fienup-Riordan, Arın 71, 111
Forth, Gregory 87
Fraga, Mario F. 28
Geertz, Clifford 121
Gibson, Kathleen 26, 28, 29,
30, 118
Goodale, Jane 82
Malinowski, Bronislaw 86, 112
Marks, Karl 64
Mintz, Sidney 55, 56
Modell, Judith 51
Palmer, Craig 102
Paxson, Heather 33, 102
Pinker, Steven 8, 15, 19, 21,
22,23,31,44,45, 53, 58,
70, 74, 123
Posner, Eric A. 60
Posner, Richard A. 60
Potts, Richard 118
Powdermaker, Hortense 92,
113, 114
Prosner, Richard 8
Rose, Hilary 36, 120
Rose, Steven 25, 32
144 •Dizin
Sahlins, Marshall 46, 48, 49,
64, 121, 127, 131
Schneider, David 51
Shostak, Marjorie 85, 91
Singh, Devendra 38
Spencer, Robert 95
Strathern, Marilyn 129
Symons, Donald 30
Tanner, Nancy 69
Taylar, Edward B. 56
Tew, Mary 94
Thomson, J. Anderson 126
Thornhill, Randy 102
Tooby,John 7,30,40
Trivers, Robert 46
Weghorst, Suzanne J. 112,
113, 114
Weiss, Rick 28
Weston, Katlı 52
Wheeler, David 8
Wilson, Margo 8, 10, 40, 76,
112, 113, 114
Wolf, Eric 55, 56
Wood, Helen 8
Wright, Robert 8, 19, 20, 21,
46,47, 67, 74, 75, 84,
104, 126, 128
Zihlman, Adrienne 69, 70
Download