AMELİYATHANEDE DÖRT MEVSİM Yazgül... Yaz-mak eyleminden ve Gül çiçeğinin isminden çıkan bir ahenkti Yazgül'e isim olan... Yazgül... Kaleme ve sözcüklere dost idi kendini bildi bileli. Severdi kalemle dertleşmeyi. Çiçeklerden gülü severdi; ağlarken GÜL/üverdiği gibi, hediye diye hayat ona hep GÜL verirdi. Yazgül bir hemşireydi. Ameliyathane hemşiresiydi. Kalem yerine neşter konuşurdu bu kez, ameliyathane sınırlarına girdiği andan itibaren yaşam satırlarında. Hastalar gül koklamaz (!), anestezi koklardı ameliyat salonlarında. Doğumla-yaşam, ölümle-yaşam arası çizgilerde dolaşırdı hep. Hayatı, hayatın atardamarları olan, hayatın başladığı ve bittiği ameliyathane koridorlarında atıyordu. Hüzün, korku ve ümidin birleştiği bakışlara aşinaydı bakışları. Gülümserken bile belleğinin bir yerlerinde tutunup kalmış ağlayan bir yüzü hatırlardı bazen ve dalıp giderdi gözyaşından sözcükler birikmiş bir diyara... Ne zaman ağlatsa hayat onu, yaşama umutla tutunmuş yüzler geçerdi gözlerinden ve gözlerinde "yaşam" adlı bir renk belirirdi... Yazgül, yine bir sabah ameliyathaneye girmek için soyunma odasında, mavi formalarını giydi, bonesini taktı. Aynada kendisine bir baktı. Elini yüzünü tekrar yıkadı. Takılarını çıkaracaktı... Sahi, ameliyathane hemşiresi olduğundan bu yana, özellikle de işe giderken, takı takmadığını hatırladı. Sade, yalın ve tek renk olarak girdi ameliyathane koridorlarından içeriye... Herkes aynı renkteydi. Boy farkları bile farkedilmiyordu ilk bakışta. Herkes bir neferiydi sanki yaşam ordusunun. Bir görev vermişti hayat onlara, insanların yaşamlarına dair... Hastanede her branş farklı bir aşamasından el uzatıyordu, hayatlarını emanet aldıkları hastalarına... Ameliyathane yaşamın bir adım ötesinden ve bir katman öncesinden tutuyordu ellerini. Şimdi mavi bir ordunun, mavi bir neferiydi. Tıpkı mavi renkli mürekkebi gibi, yaşamla ölüm arasındaki nabızları yazacaktı monitörler. Hayatı, hastalarının kalp atışlarından okuyacaktı gün boyu. Masmavi bulutlar gibi, mavi renkle dolmuştu tüm koridorlar... Ve artık bu koridorları teneffüs ediyordu. Ameliyathane girişindeki, ameliyat randevu tahtasına baktı. Tüm odalar dolu görünüyordu. Hangi odada görevli olduğuna baktı; 2 numaralı odada yazılı olduğunu gördü adının. Her ameliyat odasına en az iki hemşire adı yazılırdı. Ve gün boyu, adlarının yazılı olduğu ameliyat odasında alınacak vakalarda (ameliyatlarda) sırayla scrub (ameliyata steril giren hemşire) ya da sirküle (ameliyata steril girmeyip dışardan malzeme, cihaz ve vaka yönetimi yapan hemşire) olarak görev alırlardı. Kiminle birlikte çalışacağına baktı, en sevdiği arkadaşının adı yazıyordu, sevindi. Tebessümle ilerledi uzun koridorda… 6 numaralı ameliyat odasına baktı geçerken penceresinden. Erken başlamıştı 6 numarada mesai. Acil bir sezeryan alınmıştı saat 8 olmadan. Bir bebek doğmuştu, kordonunu klempledi ve makasla kesti hemşire. Yazgül; "göbek bağı anneden ayrılan bebek, şimdi yaşamla yeni bir bağ kuruyor" diye geçirdi aklından. Ve bebek için ilkbahardı o gün. Ameliyathanenin de ilkbaharıydı, hayata merhaba diyen bebek. Epidural anestezi olan annenin mutluluk gözyaşlarına şahit olmuştu Yazgül. Baharın ardından gelen yaz gibiydi şimdi annenin, meyvesini kucağına alıp, içtenlikle bebeğine sarılışı… 2 Numaralı ameliyat salonundaydı Yazgül. Pediatrik Kalp Damar Cerrahisi ameliyatı olacak 2 aylık bir bebek hasta almışlardı. Bu branşta doğumsal kalp defektleri olan çocuk hastalar ameliyat edilirdi. Ameliyata scrub hemşire olarak girmişti Yazgül. Hastanın göğüs kemiği açılmış, minicik kalbi ve aort damarı gözlerinin önündeydi. Minicik kalp yaşama tutunmak istercesine hızlı atıyordu. Şimdi bu atışa, kendi kalp atışlarını da eklemişti. Baharın sonbaharla iç içe girmiş haliydi sanki... İlkbahar mıydı tazecik bedeniyle yaz öncesinde, çiçeklerini açmadan, dökülen yapraklar misali sonbaharı mı söylüyordu saatler?.. Öylece baktı minicik bedenin göğsü boyunca uzanan dikiş izine Yazgül... Ve bir kalbi hayata tutundurmanın huzuruyla dolmuştu ameliyat salonu. Bir gün önce ameliyat olan bir başka minik bebek bu kadar şanslı değildi. Yoğun bakımdan gelen ses, başka bir minik kalbin hayata daha fazla tutunamadığı haberiyle, kış mevsimi olmuştu çok geçmeden ameliyathanede... Ameliyathanede pencere yoktu. Gökyüzünü hiç göremezlerdi, hava durumu haberleri, hep dışardan gelenlerden öğrenilirdi ve hep merak edilirdi, "dışarda hava nasıl?..." Soğuk ve güneşsiz olurdu ameliyathane hep. Her dışardan gelen, bir parça güneş, bir parça hava getirirdi. Aynı anda birden fazla ameliyatlar başlar ve bir hastanın yaz mevsimi diğer bir hastaya yeniden bir bahar olurdu... Gün bitiminde dışarı çıktığında derin bir nefes aldı Yazgül... Hava henüz kararmamıştı. Güneşe bakamadı, gözleri kamaştı aydınlığı görünce. Gün boyu görmediği güneş, fazla aydınlık gelmişti bir an gözlerine. Baktı şöyle bir... Ne sabahki içini titreten soğuk kalmıştı, ne öğlen işittikleri yağmur, ne de bir saat önceki yağmur çiseleri...Uzun bir nefes aldı, her tarafa yayılan yağmur sonrası toprak kokusuyla mest oldu. Hava güneşli ve sıcacıktı. İçi ısındı... Ameliyathanede hep dört mevsim yaşanırdı...Tıpkı bazen bir günde ameliyathane dışında dört mevsim yaşandığı gibi... Tıpkı hayat gibi... ------------------------------------------------------------* Bu hikaye başta Acıbadem Sağlık Grubu olmak üzere, bütün ameliyathane hemşirelerine ithaf edilmiştir. Başta Sn. Saliha KOÇ, Sn. Sonay CANBOLAT, Sn. İlknur İNANIR, Sn. Şehriban SERBEST, Sn. N.Ayşen PAMİR, ASG Hemşirelik Hizmetleri Müdürüleri, Eğitim Gelişim Hemşireleri, Sorumlu Hemşire ve Klinik Eğitim Hemşireleri, Ekip Liderleri ve Tüm ASG Hemşireleri olmak üzere; bu değerli ve onurlu mesleğin mensupları olan tüm dünya hemşirelerinin 12 – 18 Mayıs Hemşirelik Haftasını Kutluyorum. Hem. Hatice Kübra DAYI Acıbadem Sağlık Grubu İnternational Hospital Ameliyathane Hemşiresi Hazırlanma Tarihi: 25 Nisan 2013