GEZ‹YORUM / VİYANA Sanat, tarih ve eğlencede Avrupa’nın başkenti Ayşe Kaynarcalı ayse@sacred7travel.com Viyana Tuna Nehri’nin yanı başında, klasik müziğin ve valsin anavatanı olan Viyana, sanat, doğa ve edebiyat tutkunları için bulunmaz bir şehir. 146 EKOV‹TR‹N EKİM 2013 EKOV‹TR‹N EKİM 2013 147 GEZ‹YORUM / VİYANA VİYANA’NIN TARİHİ V Viyana, Avrupa’nın en güzel ve güvenli şehirlerinden biri Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasına rağmen, bölgede bulunan askeri kamp varlığını sürdürmüş. Kampın etrafındaki yerleşim gelişmiş. Bu dönemde kentin adının “Wenia” olduğu, Salzburg’da bulunan ve 9. yüzyıla ait kaynaklarda ortaya çıkıyor. 148 EKOV‹TR‹N EKİM 2013 iyana’nın temelleri, M.Ö. 1. yüzyılda Romalılar tarafından bir askeri kamp olarak atılmış. Tuna nehrinin bu bölümünü kontrol eden bu kampa “Vindobona” adı verilmiş. Zaman içinde bu askeri yerleşim gelişmiş ve kentin adı “Viyana” olmuş. Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasına rağmen, bölgede bulunan askeri kamp varlığını sürdürmüş. Kampın etrafındaki yerleşim gelişmiş. Bu dönemde kentin adının “Wenia” olduğu, Salzburg’da bulunan ve 9. yüzyıla ait kaynaklarda ortaya çıkıyor. Sonrasındaki birkaç yüzyıl boyunca, kent Macarların yönetimi altında kalmış. 1155 yılı civarında kentin yönetimi Babenberglerin eline geçmiş. 1276 yılına gelindiğinde ise Habsburglar kenti yönetim altına almış. Kent bu ailenin yönetimi altında güzelleşmiş ve zenginleşmiş. A vusturya'nın başkenti Viyana, Avrupa'nın en güzel kentlerinden biri. Aynı zamanda Avrupa'nın en güvenli şehirlerinden biri olarak da gösterilen Viyana, özellikle kültür sanat tutkunları için mutlaka görülmesi gereken bir yer. Viyana gezisi sırasında görülebilecek müzeler, sanat eserleri, şehirdeki kafe kültürü, konaklama yerleri hakkında bilmeniz gerekenleri sizlere anlatmaya çalışacağım. OSMANLI’NIN İZLERİ… Osmanlı İmparatorluğu tarafından iki kez kuşatılan Viyana, 150 yıl boyunca Osmanlı himayesi altında kaldı. Kentte bugün bile Osmanlı’nın izlerine rastlamak mümkün... 1529 yılında Osmanlı İmparatorluğu, kenti ilk kez kuşatmış. Bu kuşatma başarısız olsa da, sonraki 150 yıl boyunca bölgeye büyük ölçüde Osmanlılar hâkim olmuş. 1683 yılında gerçekleşen ikinci kuşatmadan önce 1679 yılında gerçekleşen veba salgını nedeniyle kent nüfusu büyük ölçüde azalmış. Osmanlı’nın ikinci kuşatması başarıyla sonuçlanmak üzereyken yetişen Polonyalı ve Alman kuvvetler kenti Osmanlar tarafından alınmaktan kurtarmış. Tarih kitaplarınızdan hatırlayacağınız gibi, bu kuşatmanın başarısızlıkla sonuçlanması sonunda Osmanlı için Avrupa topraklarından çekilme süreci başladı. Osmanlı tehdidinin ortadan kalkmasıyla birlikte kent gelişimini hızlandırdı. 1740-1790 arasında hüküm süren imparatoriçe Maria Theresa ve oğlu II. Joseph Avusturya genelinde ve Viyana’da birçok reform yaptılar. Devlet tarafından yapılan işkence, kötü muamele, dini hoşgörüsüzlük yasaklandı herkese ücretsiz hizmet veren hastaneler ve okullar açıldı. 1805 ve 1809 yıllarında Napolyon, Avusturya’ya karşı savaş açtı ve Viyana’yı almayı başardı. 1815 yılında ise Avusturya, İngiltere, Prusya ve Rusya’ya ait güçler tarafından yenildi. Tekrar kent sakin bir döneme girdi. Bu sakin dönem, ülkenin polis devlet anlayışıyla yönetilmesi nedeniyle son buldu. Ortaya çıkan ayaklanma sonunda ülkeye demokrasi geldi. Ancak bu demokrasinin ömrü uzun sürmedi. Askeri yönetim Habsburg ailesini tekrar yönetime getirdi. 1916 yılında imparator Francis Joseph’in ölmesiyle birlikte monarşi sarsıntıya uğradı. Bu sayede Avusturya–Macaristan İmparatorlu- ğu’nun yıkılmasına ve Avusturya Cumhuriyeti’nin ortaya çıkmasına neden oldu. Bu dönem içinde tahtın varisi olan Arşidük Franz Ferdinand’ın 1914 yılında Saraybosna’da bir Sırp öğrenci tarafından vurulmasıyla Avusturya, Sırbistan Krallığı’na savaş açtı. Bununla birlikte Sırbistan Krallığı’nın müttefiki olan Rusya’nın Avusturya’ya; ittifak bağlarının devreye girmesiyle tüm Avrupa devletlerinin birbirlerine savaş açmalarıyla I. Dünya Savaşı ortaya başladı. II. Dünya Savaşı sırasında da Avusturya, Almanya’nın yanında savaşa girince kent büyük zarar görmüş. Birçok tarihi yapı bombalanmış Viyana, tekrar özgürlüğünü ancak 1955 yılında geri kazanabilmiş. O günden sonra kent Doğu ile Batı dünyası arasında bir buluşma noktası görevi üstlenmiş. Soğuk Savaş döneminde ABD ile Sovyetler Birliği bu kentte buluşarak toplantılar yapmışlar. EN KEYİF ALDIĞIM ŞEHİRLERDEN BİRİ Bugüne kadar birçok geziye katıldım. Bazıları yurt içi, bazıları yurt dışı, bazıları kısa, bazıları uzun gezilerdi. Her gezinin ayrı bir tadı vardır ama en keyif aldığım şehirlerden biri de Viyana oldu. Yaklaşık iki saat süren uçuşun ardından Viyana Havalimanı’ndayız. Pasaport bölümünde iki görevli var ve hiç sıra yok. Rahatça işlemlerimizi yaptırıp havalimanından çıkıyor ve otoparkta bizi bekleyen özel aracımıza biniyoruz. MÜZİĞİN BAŞKENTİ Her sokakta, her köşe başında hissedersiniz Strauss’un, Mozart’ın, Beethoven’ın notalarını. Bu şehirde konserler hiç bitmez, müzik hiç susmaz. Görkemli konser salonlarının büyülü atmosferinde klasik müzik yankılanır durur geçmiş asırlardan günümüze… İkinci Viyana kuşatmasının ardından Osmanlı askerlerinin geride bı- EKOV‹TR‹N EKİM 2013 149 GEZ‹YORUM / VİYANA BELVEDERE SARAYI Viyana’ya gelipte Belvedere Sarayı’na uğramadan gitmek olmaz. Saray, muhteşem ihtişamıyla adeta büyülüyor. Viyana’da ne yemeli? V Altın Salon MUSİKVEREİN NEFES KESİCİ Musikverein, dünyanın en tanınmış müzik salonlarından biri. Oda ve ses nefes kesici. Bin altı yüz koltuk kapasiteli salonun alt katında bir depo olduğunu ve salonda vals yapılan günlerde koltukların o kadar koltuğun depoya gönderildiğini öğrenmek şaşırtıyor. raktığı çuvallar dolusu kahve çekirdeği ile kahveyle tanışan Viyanalılar, geçen zaman içinde, kahve kültürünü İtalya ile yarışacak düzeyde geliştirmişler. Zarif giyimli Viyanalıların, şık kafelerinde, lezzetli pastalar eşliğinde yudumlanan kahveler kentin vazgeçilmezlerinden olmuş. PARK VE BAHÇELERİN ŞEHRİ… Viyana’ya kuşbakışı bakarken yeşilin tonlarının arasında barok, gotik ve neo gotik mimarinin en güzel örneklerinin olduğu sarayları, katedralleri ve tarihi binaları görürsünüz. Heykellerle ve rengârenk çiçeklerle bezenmiş parklarda dolaşmak bir ayrıcalıktır bu şehirde… MUSIKVEREIN Viyana Filarmoni Orkestrası’na ev sahipliği yapan Musikverein gezimizde Altın Salon, tek kelimeyle göz kamaştırıyor. Bin altı yüz 150 EKOV‹TR‹N EKİM 2013 “AVRUPA’NIN EN ÖNEMLİ DÜŞÜNCE, SANAT VE İKTİSAT MERKEZLERİNDEN” Avusturya’nın başkenti Viyana, Avrupa’nın sanat merkezi. Tuna’nın bir kolu olan Wien Irmağı ile Tuna’nın diğer bir kolu Danaukanal’ın kıyısında yer alan şehir, 18. yüzyılda mimari bakımdan gösterdiği gelişme sonucu 19. yüzyılda Avrupa’nın en önemli düşünce, sanat ve iktisat merkezlerinden biri haline geldi.” koltuk kapasiteli salonun alt katında bir depo olduğunu ve salonda vals yapılan günlerde koltukların o kadar koltuğun depoya gönderildiğini öğrenmek şaşırtıyor. Salonun duvarları, bestekârların ölümlerinin ardından yerleştirilmiş büstleri ile süslü ve gururlu. Rehberimiz kim kimdir’i tek tek anlatıyor. Muhteşem akustiği ile bilinen ve her yıl dünyaca ünlü ‘’Yeni Yıl Konseri’’nin düzenlendiği bu salondan ayrılmak zor geliyor. MUMYA MÜZESİ Viyana gezimizin olmazsa olmazı Prater Lunaparkı. Kentin ne kadar çok yeşil alanla ve tarihi eserle bezenmiş olduğunu, 1896'da yapılan dev dönmedolap Ferris Wheel'in ağır ağır dönen vagonlarıyla yukarı doğru yükselirken daha iyi anlıyoruz. Parkt dönme dolabı ile ünlü ise de eğlence adına her şey var. Korku tüneli, uçan salıncaklar, rollercoaster adrenalin arayanları bekliyor. Dünyaca ünlü mumya müzesi Madame Tussauds Prater Parkı’nın gözde mekânlarından. MİMARİSİ HEM GÖRKEMLİ HEM DE ÇOK ZARİF Bir sonraki durağımız Belvedere Sarayı oluyor. Otelimize çok yakın bir mesafede bulunan sarayın bahçelerini güneşli bir bahar havasında dolaşmak hepimizi çok mutlu ediyor. İhtişamlı sarayın devâsa havuzuna düşen aksinin önünde bol bol fotoğraf çektiriyoruz. Arka bahçeden manzarayı izlerken saraya neden ‘’Güzel Bakış’’ adı verildiğini daha iyi anlıyoruz. Heykellerle ve havuzlarla süslü manzara güzelliklere açılıyor. Aslan kadar güçlü ayakları, kartal kadar özgür kanatları ve kadın kadar güzel yüzü olan sfenks hepimizin ilgisini çekiyor, tanımlama hafızamıza yer ediyor. Şehrin kendine has asil ve romantik bir havası var. Mimarisi hem görkemli hem çok zarif. Bahçeler baharın çoşkusunu yansıtıyor. Kentin renkleri sarı ve yeşil. Öğrendiğimize göre binaların dış cephelerinde kullanılan sarı renkle, eski AvusturyaMacaristan İmparatorluğu’nun gücü vurgulanırken, genellikle pencerelerde kullanılan yeşil renk ile de imparatorluğun avcılığa olan ilgisi temsil ediliyormuş. iyana’nın tarihi restaurantlarında, patates salatası eşliğinde alınan Viyana Schnitzel’nin tadı damağımda kalıyor. Lezzetli ziyafet, Viyana’nın ünlü Sacher Pastası ile sonlanıyor. Şehrin en tanınmış kafelerinden Cafe Landtmand’ da da meşhur tatlı Apfel Strudel (Elmalı Tart) ve Çilekli Pastanın tadına bakıyorum. Burada da tatlılar birer tasarım harikası. HOUSE OF MUSIC Viyana’ya gelince mutlaka ziyaret edilmesi gereken yerlerden biri de House of Music. Ses ve müzik üzerine pek çok model ve simülasyon örneklerinin sergilendiği bu binada saatlerce çok keyifli zaman geçirmek mümkün. Üst katlarında Mozart, Beethowen, Strauss, Mahler, Haydn gibi bestekârlara ayrılmış odalarda, kullandıkları eşyaları gördüğünüzde, gündelik hayatları hakkında çok daha fazla bilgi sahibi olmak mümkün. Ziyaretçilerin farklı müzik deneyimlerini yaşadığı, kendi müziklerini yaratma imkanı buldukları bu binânın benim için en keyifli bölümü Viyana Filarmoni Orkestrasına şeflik yapılan bölümüydü. Mozart’ın Küçük Bir Gece Müziği adlı eserini Flarmoni Orkestrası’nı kızdırmadan yönetebilmek büyük bir başarı. Harika bir simülasyon. EKOV‹TR‹N EKİM 2013 151 GEZ‹YORUM / VİYANA AVRUPA’NIN EN GÖRKEMLİ SARAYI SCHÖNBRUNN A vrupa’nın en güzel ve en görkemli saraylarından biri, Habsburg Hanedanlığı ile anılan, imparatorluk ailesinin yazlık malikânesi olan Schönbrunn Sarayı. Saray adını bahçedeki su kaynağından alıyor. Schönbrunn “Güzel Pınar” anlamına geliyor. Daha önce burada bir av köşkü varken ülke tarihinin en önemli portrelerinden imparatoriçe Maria Theresa’nın emriyle 18. yüzyılın ortalarında bu saray inşa edilmiş. Bin 400’ün üzerinde odası olan, bir zamanlar hizmetlilerin imparatorluk ailesine gözükmemek için gizli koridorlarda koşturduğu sarayda dolaşırken, Avusturya tarihine ve o dönemin asillerinin ihtişamlı yaşamlarına tanıklık ediyorum . Odalar son derece göz alıcı, duvarları dev tablolar süslüyor. İmparator I. Karl 1918 yılında tahtı bıraktığını bildiren ve Habsburg Hanedanı hakimiyetine son veren anlaşmayı burada imzalamış. Rehberimiz saray hakkında o kadar çok bilgi ile yüklüyor ki beni, çıktığımda çoktan bir kısmını unutuyorum bile… Saraya gelen konuk; sohbeti sevilen bir şahıs ise uzun mum, çabuk gitmesini arzu ettikleri bir konuk ise kısa mumların yakıldığı rivayetini sanırım hep hatırlayacağım. Saray gezimizin ardından kafeleriyle ünlü şehrin en tanınmış kafelerinden Cafe Landtmand’da Viyana’nın meşhur tatlısı Apfel Strudel (Elmalı Tart) ve Çilekli Pastanın tadına bakıyoruz. Tatlılar sadece tatlı değil, tasarımlarıyla da birer sanat eseri… Viyana gezisinin en unutulmaz anılarından biri de müziğin kalbinde klasik müzik dinletisi oluyor. Kursalon Müzik Salonu’nda dinlediğim konser tek kelime ile muhteşemdi. Strauss ve Mozart’ın en sevilen eserlerinden oluşan repertuarı baştan sona soluksuz dinledim. Salonun da içinde bulunduğu şehir parkında, Keman Çalan Strauss heykelini görünce hemen yanına gidip bir fotoğraf karesi almadan duramadım. 152 EKOV‹TR‹N EKİM 2013 HUNDERTWASSER, AVUSTURYA'NIN EN ÇOK TANINAN SANATÇISI Avusturyalı ressam ve mimar Friedensreich Regentag Dunkelbunt Hundertwasser (15 Aralık 1928 - 19 Şubat 2000) Friedrich Stowasser adıyla Viyana'da doğdu. Sanatçı, 20. yy sonlarında Avusturya’nın en çok tanınan çağdaş ressamları arasına girdi. Hundertwasser evi (Hundertwasserhaus) Hundertwasser Evi, Avusturya'nı başkenti Viyana'da bulunan ve tasarımı Avusturyalı sanatçı Friedensreich Hundertwasser tarafından yapılan bir apartman. Landstrasse’deki Hundertwasserhaus, Kegelgasse’da görmek mümkün. EKOV‹TR‹N EKİM 2013 153 GEZ‹YORUM / VİYANA RENKLİ BİR YAŞAM ALANI HUNDERTWASSERHAUS Viyana’da gezisinin bir diğer durağı da Hundertwasserhaus bölgesi. Burada estetikten uzak sosyal konutlara tepki olarak nasıl renkli bir yaşam alanı yaratılabildiğini görmek mümkün. Avusturyalı bir ressam ve mimar olan Hundertwasser, Friedrich Stowasser adıyla 1928 yılında Viyana’da doğmuş ve Avusturya'nın en tanınmış çağdaş ressamları arasına girerek hayatı boyunca üretmeye devam etmiş. Tasarımlarını üstlendiği, doğanın içinde kaybolmuş özgün binalarla insanlığa doğayı bozmadan da modern yaşamın mümkün olduğunu kanıtlamış. Landstrasse bölgesinde yer alan Hundertwasser Evi son derece ilginç ve görülmeye değer. Viyana Belediyesi’nin 1983-1986 yıllarında yaptığı birçok belediye evinden farklı olarak binanın hiçbir yerinde düz öğe kullanılmamış. Kahramanlar Meydanı’ndan başlayan yürüyüş, Hofburg Sarayı’nın bahçelerinden geçerek, nehirlere ithâf edilen heykellerin önünden ilerleyip St. Stephen Katedrali’nin olduğu Stephansplatz bölgesine varınca tamamlanıyor. Gotik tarzda yapılmış görkemli St. Stephen Katedrali şehrin en merkezî alışveriş ve eğlence caddesi olan Karntner Strasse üzerinde karşımıza çıkıyor. 154 EKOV‹TR‹N EKİM 2013 GEN‹ŞAÇI Öğr. Gör. Davut KARAMAN Akdeniz Üniversitesi ALTSO Meslek Yüksekokulu davutkaraman@akdeniz.edu.tr GÖREV BİLİNCİ... Avrupa’nın en büyük opera salonlarından birini gezmenin hayranlığı içindeyim. Güzel sanatları temsil eden heykellerin bulunduğu salonda mimarların adlarının yazılı olduğu plaketler göz alıcı. AVRUPA’NIN EN BÜYÜK OPERA BİNASINDAYIZ… Viyana’nın Ring bölgesi olarak adlandırılan merkezinde, yapıldığı dönemde en önemli binası olan, Mozart’ın Don Giovanni eseri ile açılışı yapılan Staatsopera Opera Binası’ndayım. Avrupa’nın en büyük opera salonlarından birini gezmenin hayranlığı içindeyim. Güzel sanatları temsil eden heykellerin bulunduğu salonda mimarların adlarının yazılı olduğu plaketler göz alıcı. Binanın yapımında görev alan iki mimardan Eduard van der Nüll, bina ile ilgili eleştirilere içerleyip intihar ederken diğer mimar Sicardsburg’un ise, Nüll’den kısa bir süre sonra kalp krizi geçirip ölmüş. Binanın açılışını görmek iki mimara da kısmet olmamış. İkinci Dünya Savaşında büyük hasar alan binanın önemli bir bölümü yeniden inşâ edilip açıldığından bu yana, yılın on ayı boyunca neredeyse hergün bir performans sunuluyor. Opera salonun beş kat şeklinde yükselen, bordo ve altın renklerin hâkim olduğu, sade fakat ihtişamlı ortamından etkilenmemek mümkün değil. Bilet fiyatları oldukça yüksek, ancak böyle bir ortamda opera izlemek için bu bedelleri ödemeye de değer doğrusu. ASİL, ROMANTİK, HUZURLU VE DİNGİN Viyana’dan ayrılmadan önceki son durağımız şehrin ana caddesi olan Karntner Strasse oluyor. Amaç sadece alışveriş. Yorgun ama mutlu dönüyorum Viyana’dan… Bir imparatorluk başkentinden, çok daha büyük bir başka imparatorluğun başkentine, İstanbul’a dönmenin huzuru ile. Viyana; asil, romantik, huzurlu ve dingin... D ünyadaki tüm canlıların yaşam evresi vardır; doğma, büyüme, yaşlanma, ölüm gibi. Tüm canlılardan farklı bir konuma sahip olan insanlarda yaşamları süresince mutlaka bir şeyler (iş, eğitim, eğlence vb.) yapmaktadırlar. Önemli olan bir şeyler yapmak mı yoksa en iyi şekilde yapmak mı? İşte bu nokta en can alıcı ve gözden kaçan bir noktadır. Herkes çalışıyor, çabalıyor bir şeyler yapıyor ama ne derece gerekeni yapıyor? Son yıllarda özellikle dünyanın değişmesi, yeni dünya düzeninin tesis edilmeye çalışılması, küreselleşmenin ve teknolojik gelişmenin getirdiği avantaj ve dezavantajlar gibi çeşitli nedenlerden dolayı insanlarda çok ciddi bir değişim meydana gelmeye başladı. Oldukça sanal bir dünyada yaşayan yeni nesil ile eski nesillerin yetiştirildiği özü sözü bir orta yaş üstü kesimle yaşanan kuşak çatışmaları gibi nedenlerle ortaya çıkan sorunlu bir gelecekle karşı karşıyayız. TOPLUMLARI AYAKTA TUTAN EN TEMEL GİZLİ ENERJİ Aslına bakarsak hayatın her aşamasında "görev bilinci" vardır ve olmalı da. Bir anne-baba çocuk yetiştirirken görevini iyi yapmaz ise sorunlu bir geleceğe bir tuğla da o anne-baba koymuş olur. Aynı şekilde usta çırağını yetiştirirken teraziyi doğru tartmasını değil de dirhemlerin gramını azaltmayı öğretirse toplumun temeline dinamit yerleştirmiş olur. Toplumları ayakta tutan en temel gizli bir enerjidir görev bilinci. Herkes ama herkes nerede, hangi işi, ne için yaptığına bakmaksızın görevini en iyi yapabilmenin yollarını aramalı ve gereğini yapmalıdır. Bir ülkede asıl olan toplumdur, birey daha sonra gelir. Yani toplumun çıkarları bireyin çıkarlarından her zaman daha öndedir. Ne zaman birey çıkarları toplum çıkarlarının önüne geçerse o toplumun istikbalinden şüphe duyulmalıdır. Şüphenin mevcut olduğu bir yer ise ideal bir yaşam alanı değildir. En basit hali ile evde bile eşler arasında herhangi bir şüphe varsa o ev gerçek bir aile olamaz. Toplumda görev bilinci tepeden tırnağa herkesi ilgilendiren bir süreçtir. Örneğin yolda yürüyen bir kişinin yoldaki taşı alıp kenara atması o yolda meydana gelebilecek kazaları engellemesinden dolayı topluma yapılan en büyük hizmetlerden biridir. Kişi bu bilince göre hareket edip o taşı alıp kenara koyarsa görev bilinci gelişmiş olur. Aksi takdirde her gün geçip gittiği yoldaki taşı bırakın kenara koymayı, "bananecilik"ten dolayı o taşı hiç görmeyebilir de. Benzer şekilde okuldaki dersini boşa geçiren öğretmen bir ülkenin geleceğini çalmış demektir. Hiçbir kimse sadece kendi rahatı için bir toplumu geleceğinden mahrum bırakamaz. Bir öğrenci okulu sadece medcezir gibi görmemeli, her dersin önemini kavrayarak öğrendiği bilgilerin kendisine yük olmadığını, o bilgilerin karanlık yarınları aydınlattığı bilincine varmalıdır. GÖREV BİLİNCİ NEDEN ÖNEMLİ? Herkes yaptığı işi tüm topluma hizmet ettiği düşüncesiyle görevini ifa ederse görev bilinci daha önemli hale gelmiş olur. Ancak kendisine bir iş yükü olarak düşünüp de görevini aksatmaya başlar ise işte o zaman toplumun tamamından bir şeyler çalmaya başlamış olur. Nasıl bir doktor, memur, öğrenci, sanayideki usta görevini iyi yapmayıp ister zamandan ister malzemeden kısıtlıyorsa bana göre simit, altın vb. çalandan hiçbir farkı yoktur. Onlar da bir ülkenin, bir toplumun geleceğini çalmış demektir. Sokakları temizleyen kişinin görev bilinci ile bir ülkenin en tepesinde görev yapan kişi arasında hiçbir farklılık yoktur. Her ikisi de 76 milyon insana hizmet etmeye çalışır. Ancak sadece görev tanımları farklıdır. Yoksa işin özünde her ikisi de farklı işleri yapsa da her ikisi bir ülkenin geleceğine ışık tutmaktadırlar. Her zaman, her yerde toplumun menfaatlerini göz önünde bulundurmak zihniyetiyle donatılmış görev bilincine hakim, görevini hiçbir şekilde aksatmayan, attığı her adımda 76 milyonu düşünen bireyler olabilmemiz ümidiyle... Karntner Strasse EKOV‹TR‹N EKİM 2013 155