K b ip r b i3 B m jim m O lu S l f f P e c n y 6 n iiK a c b iH b iH B ep Y Y M u H H C T p / iH r M M a M / ıe K e T T M K T e o n o r u f l Y H H B e p c M T e ™ O a K y / ib T e T M TEOJIOTHfl OAKYJIbTETHHHH HJIHMHH 5KYPHAJII»! İLAHİYAT FAKÜLTESİ İLMİ DERGİSİ 5-CAHbI 0uı-2004 Om iMaM.ıcKCrrıııc yım n ep c ıııc T iııııııı ıcojıoı ıısı (|):iKV.nı.TCi ıın ıııı iijiiim ihİ /Kypııa.'iM Mjhimiim »ypııajı peneınmuıaıibin, 6np jKbiji.ıa ikh »<oîiv hwi apbuıaı. IS B N 9967-20-369-2 Oş Devlet Hnivcrsilesi İlah iyat Fakültesi İlm i Dergisi Hakemli Bilimsel Dergi Yılda iki kez yayımlanır. IS B N 9967-20-369-2 2004, 5-caııı.ı 2004, Sayı: 5 >KypHanflbiH a a c n O lu M aM neKerruK yHMBepcHTeTMHUH T eo no rn a ct>aKynbTeTHHMH AeKaHaTbiHbiH aTbrnaH £Joq. AcaHOB ABa36ex npoct). MycTac^a OpaeM >KoonTyy peflaKTopnop AcaHOB ABa36eK floK. flypM yuj ApbiK Sahibi Oş Devlet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanlığı Adına Doç. Avazbek Asanov Prof. Dr. Mustafa Erdem Editörler Doç. Avazbek Asanov Dr. Durmuş Arık Yazı işleri )K o o n T y «aTHbm ap /Hok. E fiyn 6 a w (KoopflMHaTop) ApunoB Hna3ann C aT biöanflueB AüTMbipsa Dr. Eyü p Baş (Koordinatör) Niyazali Aripov Aytmırza Satıbaldiev PeAaKMMîi/ibiK KeHem flo q . AcaHOB ABa36eK floK. flypM yıu ApbiK floK. Oa3nbi rionaT floK. H6paxnM TepeHep floK HypM T y m y Îİok. Gtoyn Bam \Arimm KaHfl. C yn TaH 6aeBa M aiipaM Y a yın Kurulu Doç. Avazbek Asanov Dr. Durmuş Arık Yard. Doç. Dr. Fazlı Polat Yard. Doç. Dr. İbrahim Görener Yard. Doç. Dr. Nuri Tuğlu Dr. Eyüp Baş Dr. Mayram Sultanbaeva PeueH3CiiTTep-Hakem Kurulu Pro f Dr. Hayrani Altıntaş (Ankara Univ.) Prof. Dr Bekembay Apış (O Ş D Ü ) Prof Dr Hüsnü Ezber Bodur (Sütçü İmam Ü n iv.) Prof. Dr Mustafa Erdem (Ankara Ü ııiv .) Prof. Dr. 1laruıı Güngör (Ercives Ü n iv.) Prof. Dr Salican Cigitov (Kırgız Türk Manas Üniv.) Prof.Dr. Sabri Hizmetli (Ahmet Yesevi Üniv.-Kazakistan) Prof. Dr Taşmambet Kenensariev (O Ş D Ü ) Prof. Dr. Recep Kılıç (Ankara Üniv.) Prof. Dr. Sönmez Kutlu (Ankara Üniv.) Prof. Dr. Cemal Tosun (Ankara Üniv.) Prof. Dr. Niyazi Usta (Atatürk Ü niv.) Prof. Dr. İsmail Hakkı Ünal (Ankara Üniv.) Prof. Dr. A li Rafet Özkan (Atatürk Üniv.) Doç. Dr. Kamil Çakın (Ankara Üniv.) Doç. Dr Recai Doğan (Ankara Üniv.) Doç. Dr. A. Hikmet Eroğlu (Ankara. Üniv.) Doç. Dr Seyfettin Erşahin (Ankara Ü niv.) Doç. Dr. M. Zeki Işcan (Atatürk Üniv.) Doç. Dr. Kazım Sarıkavak (Gazi Üniv.) Teprcıı Eypyjı Hopy36aena A/ıpcc:Ouı MaMJieKerrıiK' YHHBepcHTeTH TeojıorHH (jraKyjibTera H caH O Ba 77 Om-Kbiprbi3CTaH TeJi: 00-996-32-22 5-45-93 . Dizgi Burül Noruzbaeva Adres: Oş Devlet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İsanova 77 OşKırgızistan Tel: 00-996-32-22 5-45-93; Faks: 00-996-32-22 5-49-63 e-mail: i İmi i urnalıffivahoo.com OaKc: 00-996-32-22 5-49-63 e-mail: ilmiiurnaliffivahoo.com >KypnaJi TypKHfl /Ihhhct cpöııaycyııyH >KapaaMbt MeHen öacManaH HbirapbiJiübi Dergi Türkiye Diyanet Vakfının katkısı ile yayınlanmaktadır Otu M a M n e K e r r u K y H M B e p c m e T M T e o n o r n a O aKyn bTeT M H M H M/im m m ü )K y p H a n b i )K apbm naH yyra Koronran Ta n a m a p : 1 . O iü M Y H yH Te o n o ru n 4 )aKynbTeTHHMH nnuM nii >KypHanbiHa >KapbmnaHa TypraH M aKananap peqeH3nnnaHaT. 2. OLuMYHyH Teonorua cfjaKynbTeTUHHH m/im m u îî >KypHanbi 6np «b in fla 2 >Kony HbirapbinaT 3 . O ıu M y H y H Te o n o rn a cfıaKynbTeTMHMH unuMMii >KypHanbiHfla ryMaHMTapflbiK nnuM flep 6 oK)HHa MaKananap, KOTopMonop, Tapbixbiü opu ru H an T e K c rre p >KapbiflnaHaT. O iu o h a o ü ane KUTen >xaHa AHccepTaL(Hfl/ıapra aHHOTaıjnfl >Ka3binbin, KOHcfjepeHLtMH >KbiiiHaKTapbi >KapbmnaHaT 4 . >KypHan Kbiprbi3 , TypK, o p y c >KaHa aH rnuc TM/iAepnHAe >KapbianaHaT. 5 >KypHanfla >KapbianaHa TypraH M aKananap 6000 c e 3fl 8 H am no o cy KepeK. KeneMAYY M a«ananapA a KbicKapîyy Ta n a n KbtnbiHaT. 6. M aKanaAa >Ka3binraH TunAeH 6aw Ka >KypHanAa x<apbmnaHraH TunAepAHH 6npnHAe KbicKaMa aHHOTaL(na(3H Ken 1 5 0 ce3) e30K ce3Aep ( 4 - 8 c g S a s h ) öepyY 3apbin. 7. CTaTbflnap AUCKerre >KaHa npuHTepAe HbirapbinraH t y p a s *<e e-matl MeneH öepnnce SonoT Bynap/^iH SKeecyHAe reH aBTopnopAyH aTbi >K9Hy waHa HaaMbi îo lu o >Ka3binbiLUbi KepeK KoTopMonop peL(eH3Mflra cyHyıuTanraHAbiıcraH opuruHan TeKcrrep MeHeH 6nprennKTe Kaöbin anbiHaT. 8 . CTaTbflnap peAaKL|nnnbiK KeHeıu TapaöbiHaH Kapanbin, TaTbiKTyy Aen acemenreHAepn peMeH3eHirepre 6epuneT. >KapbinnaH6aiî TypraH MaKananap aBTopnopro 6nnAnpnneT >KaHa KaiİTapbinbin 6epnn6eiiT. 9. CTaTbnnap >KaHa KoTopMonop 3km peı^eH3eHTTKe öepnneT. Kaücbi 6 np MaKanaHbiH >KapbinnaHyycyHa peL(eH3eHTTepAHH 6 n p e e cy MaKyn 6onyn 3 kmhhmch Kapıubi 6onco aHAa 6yn M acene peAaKUunnbiK Kenem Tapa6biHaH nenuneT. PeqeH3eHTTepAeH 6 npee cy OHAonroHAOH khühh >KapbmnaHca 6onoT Aece MaKanaHbi o h a o o ysyH aBTopyHa KaÜTapbinbin 6epnneT waHa khühh peqeH3nnnaHaT. 1 0 . >KeHeTynreH MaKananap MypAa 3M >KepAe »ap b m n a H Ö a ra H 6onym KepeK. MaKananapAbiH MaaHMCMHe aBTopnop >KoonTyy. Oş Devlet İ ııivcrsitcsi İlahiyat Fakültesi İlm i Dergisi Y a y ın İlkeleri: 1 Oş Devlet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İlmi Dergisi hakemli bir dergidir. 2 Oş Devlet Üniversitesi İlahiyat l-akültesı İlm i Dergisi yılda iki ke/ yayımlanır 3 Oş Devlet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ilini Dcrgisi’nde sosyal bilimler alanında özgün nitelikli makaleler, çeviriler, orijinal metin neşirleri, sadeleştirmeler, kitap ve teztanıtımları ilesempozyum değerlendirmeleri yayımlanır. 4 Derginin yayın dili Kırgızca, Türkçe, Rusça ve İngilizce’dir 5. Dergide yayımlanacak yazılar, ekleri de dahil olmak üzere en fazla 6000 kelime hacminde olmalıdır. Uzun yazılarda kısaltma istenir. 6. Makalelerde ayrıca makalenin yazıldığı, dilin dışında ve derginin yazı dillerinden herhangi birinde başlık, özet (en fazla 150 kelime) ve anahtar kelimeler (4-8 kelime) verilmelidir. 7 Yazılar disketle, printer çıktısıyla yada e-mail yoluyla gönderilebilir. Bunlardan ikisinde yazarın adı ve unvanı ver almamalıdır Çeviri ve sadeleştirmelerde hakemlere gönderilmek üzere orijinal metinler de ■ eklenmelidir. * 8 Yazıların ön incelemesi yayın kurulunca yapılır ve yayın ilkelerine uygun bulunan yazılar iki hakeme gönderilir Uygun görülmeyenler yazı sahibine bildirilir Yayımlanmayan yazılar iade olunmaz. 9. Yazılar ve çeviriler iki hakeme gönderilir. Hakemlerden biri "'yayımlanabilir” , diğeri "yayımlanamaz” raporu verirse yazının yayımlanıp yayımlanmamasına yayın kurulu karar verir. Hakemlerden biri veya her ikisi ''düzeltmelerden sonra yayımlanabilir” raporu verirse, yazı gerekli düzeltmeleri yapması için yazara geri verilir, ve düzeltmeden sonra gelen haliyle tekrar ilgili hakemin görüşüne sunulur. 10. Gönderilen yazılar daha önce hiçbir yerde yayınlanmamış olmalıdır. Yazıların bilimsel, içerik, dil ve hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir. T E O n o r U H 0 A K y / lb T E T H H H H M H M M m M Y P H A n b l M aıM yııy Prof. Dr. Niyazi U STA /Uiiih m aıı-ce3iiM /Kaııa napaaııi Ma-MeTo;ıoJioı ıiH ııpoöjıeıvıacbi 7 Prof. Dr. Ali Rafet Ö Z K A N , Islamın Ortaya Çıktığı Dönemlerde Arap Yarımadasındaki Diğer Dinlerin Durumu 21 Dr. Durmuş A H IK TypK ojuepmiHH a h h h İî nmeHHMaepiHue ı<yp6aıı.u>!K uaııyy vKopojırecy Doç.Dr. Mehmet Zeki İŞC A N Din (İslâm) Nedir Ne Değildir? 45 Dr. Da\ııt İL T A Ş X y ı6 a n b in Maann-Manbi3bi x a n a aıibin TaajiiiM-xapf'Ha o epyyae oııe t h ju c o k y ji y tu y h y h m a a n nji y yjı y r y 53 Doç. Dr. M. Hanefi P A L A B IY IK Bir Yaşam Modeli' Olarak İslam Düşüncesi 63 Doç. Dr. Ömer A Y D IN Elıl-i Sümıct'e Göre Imân-Amel İlişkisi 7() Yrd. Doç. Dr. İsmail T A Ş İslam Öncesi Türk Düşüncesinin İmkanları 93 Doç Dr. İbrahim Hakkı A Y D IN AorMaTiiiM, llcjıaM VKaııa MoaepııınM 103 Yrd. Doç. Dr. Abbas Ç E L İ K OsmanlIların Son Dönemlerimle Medreselerin Yenileşme Çabaları 117 Arş. Gör. Eyüp Ş İM Ş E K İbadet Fenomenine Din Eğitimi Açısından B ir Yaklaşım 133 Arş. Gör. Mustafa M A C İT Din Sosyolojisi Çalışmaları Üzerine Genel B ir Değerlendirme PE/lAkTOP: A.ACAIIOB TE.VPEAAUTO P: A.A.TOİİMV1İAEB KO PPEkTO P: .1. API.IK. <l>. IIO .IA T. J.İİA III. A.CATMIİA. I.IIII B Bacyyra 6 e p n n flM 1 1 .0 5 . 2 0 0 4 * . B a c y y r a K o n K o t o y n f l y 1 5 .0 6 .2 0 0 4 - * . K ara3flbiH 4>opM aTbi 6 0 x 8 4 , M6 K e n o M y 9 , 5 6 a cM a T a ö a K . ByıopTMa N s ..........H y c K a c b i 1 0 0 O m o ö n a c T T b i K 6 a c M a K a H a c b iH f la oc^JceTTHK b iK M a M e HGH 6 a c b in q b i . O l u ıııa a p b i, K y p M a H * a H flaTK a K e n o c y 209 152 143 T E O / lO rU ft tp A K y/lb TE T M H H H M Y P H A / lb l İ S L Â M ’IN O R T A Y A Ç IK T IĞ I D Ö N E M L E R D E A R A P Y A R IM A D A S IN D A K İ D İĞ E R D İN L E R İN D U R U M U P ro f. D r. A li R a fe ( Ö Z K A N Atatürk Üniversitesi ilahiyat Fakültesi / T ürkiye ABSTRACT THE POSITIONS OF THE OTHER RELIGIO NS IN A RA BIC PENINSULA IN TH E PERİODS IN W HICH İSLAM CAM E INTO BEING There are different religions in Arabic Peninsula in the period in which Islam came into being The most widespreads o f them were idolatry, Jewishness, Christianity, Sabaism and Manicheism etc. These religions have spread out at evry corner o f the country and while idolatry was a dominant religion in aplace, in the other places Jewishness or Chrisianity was dominant religion It is known that . especally, Manicheism was a widespread religion in the North o f the peninsula and in the South-west borders o f Anatolia of today. This religion, Manicheiim, is out of our study ¡Srea To exammate, as for, the other religions we will devise the country three regions and examinate these religions regarding to these regions in which they exit. But Idolatry has been examinated with important. Because it was a main element of this geography where İslam arised. Key Wovds: Arabic Peninsula, idolatry, Jewishness, Christianity. G İR İŞ Konumuza başlamadan önce Arapların yaşadığı coğrafyanın sınırlarının belirlenmesinde yarar vardır. Araplar, kendi yaşadıkları coğrafyaya Cezîretü’l-Arap yahut elCezîre adını verirken, Türkler ve İranlılar ise buraya, Arabistan adını vermektedir. Avrupa ülkelerinde ise Arabistan: “ Arabie. Arabia. Arabien"1gibi ddlarla anılmaktadır. Arap Yarımadası. Arap kıtasının güney batısının sonunda bulunan bir kara parçasıdır. Üç taraftan denizlerle çevrili olup dördüncü tarafı ise Asya vc Avrupa ile bitişiktir. Batı tarafından süveyşten babü’l- Mendeb boğazına kadar. Güne)' Doğuda bulunan Re‘sü’l-Hâd burnundan başlayarak Hürmüz burnunda bulunan Müstedim burnuna kadar. Hint okyanusunun bir kısmı umman körfezi ile müsnedim burnundan şattül arabın döküldüğü yere kadar Basra körfezi ile çevrilidir. Kuzeyde Arap Irak'ı, el- Cezire. Şam-Suriye çölü, Filistin ile,-Kuzeybatı köşesinde de Mısır ile sınırlanmıştır.3 Ancak bazı eski Arap coğrafyacılarına göre ülkenin kuzey bölgesinin sınırlarında bir takım ihtilaflar da bulunmaktadır. Onlara göre Arap yarımadasının hududu. Sina yarımadası ile el- cezire ve Suriye çölünü içine almamaktadır.3 Biz bu tartışmaların dışında kalarak, konumuz açısından Arap yarımadasını güney, kuzey ve orta Arabistan olmak üzere üç ana bölüme ayırarak incelemek istiyoruz. Çünkü bu üç bölgede çok farklı medeniyet ve dinler yaşamıştır. Ancak bu yöredeki bütün dinleri incelemek araştırmamızın sınırlarını aşacaktır. Bunun için biz güney ve kuzey Arabistan hakkında genel bilgi verdikten sonra. Orta Arabistan ve buradaki dini yapı üzerinde yoğunlaşmak isliyoruz. 1 Bkz. M. J. De Goeje, "Tapografya, iklim. Mahsuller", I .A . , I, 472-473 : Bkz. Mahmud Ks'ad, "Tarih-i Din-ı İslam". İstanbul, tsz. , s.5 5 : Carl Brockelmann, Geschichte Der Arabischen Literatüre, CVF Amelangs Verlak, 2. Auflage, Leibzig, 1909, s. I , Robert Mantran. İslamın Yayılış Tarihi (V II- IX . Yüzyıllar), çev. İsmet Kavaoğlu. Ankara. 1981, s. 61. Ilasan İbrahim Haşan. İslam Tarihi, Ter İsmail Yiöil-Sadreıtin Gümüş, II: baskı. İstanbul, 1984.1. s.20 ' Krş. M. Ks'ad, a.g.e., s.56 21 TEOnOrHR QAKy/lbTETMHMH H/IMMHÜ KyPHA/lbl Bir anlamda arattırmamızın ana hedefi. İslam'ın geldiği dönemde Orta Arabistan'daki dini durumun incelenmesidir. G Ü N E Y A R A B İS T A N Güney Arabistan'daki Arapların medeniyet yolunda epeyce ilerleme kaydettikleri bilinmektedir. Bu ilerleme, güney Araplarını diğer bölgelerde meskun olan Araplardan ayıran en önemli özellik olarak değerlendirilmektedir. Çünkü çok elverişli iklime sahip olan yemen bölgesi meşhur medeniyetlerin beşiği olmuş, tarihte üne kavuşmuş arap devletleri de genellikle bu bölgede kurulmuştur. 4 Main devleti) M Ö . 200-700) Seb'a Devleli(M.Ö. 950-115) ve Himver devleti (M.Ö. 115-M.S. 525) bunlardandır.5 Ilimyerlilerden sonra Güney Arabistan'da Yahudileı in hemen akabinde de hristiyanların hükümranlığı olmuştur. Güney arabistanın dini durumunun ise büyük ölçüde yıldız perestliklir ve politeist bir karakter hakimdir. Diğer kavimlerde olduğu gibi. Arapların ilahlarının birbirlerine göre üstünlükleri söz konusudur. Bu ilahların bölgedeki devletlere göre önem sıralarına gör.e dağılımları şöyledir: Mainlililerin ilahları., aşter. Ved. Nekruh ve Şems'tir. Iladramevtlilerin ilahları ise Aşter. Sin. Hol ve şems şeklinde sıralanmaktadır, katabanlıların tanrılarına Aşter. Amm. Anbay ve Şems adı verilmektedir. Seb'alıların ilahları ise Aşter. Havbas. Almakaâh ve Şems'tir. 1. Aşter. baş ilahtır. Ve gök tanrısı olarak kabul edilir. Bunu Zühre yıldızı sembolize etmektedir. "Aşter" Babil ilahlarından göğün sembolü olan "İşler" ile a>nıdır.7 2. Ved. Sin. Amm. veya Havbas ise yüce ilahlardan biri olan aydır. Özellikle "sin” Babil’de de aynen benimsenmektedir. 3. Nekruh Zuhal veya Merih yıldızıyla sembolize edilmektedir. Anbay veya Almakâh ise en büyük kabul edilen ay tanrısının hizmetkarı ve elçisi olarak kabul edilir. Bu ilah, babil'de "Nebo" diye adlandırılmaktadır.8 Ayın menzillerinden birini temsil eden ve A y’ın anası veya karısı olarak kabuıl edilen bir diğer ilah ise Mainlilerde "AsiraflAşera. Aşirtu). Seb'alılarda "llarimtıı" diye adlandırılmaktadır. Bu genel olarak "İlat" diye isimlcndmlmcktcdir. Bunun dışında bir çok ilahe mevcuttur.“’ Seb'alılarda gökkuşağı (alâilm-i Sema) tanrısı "ialab'lır. Bu. "zü semavi lakabıyla bilinmekledir. Bu ilah. Kevanlılarda Araıııilerdeki Ba'al Şemayım" isimli ilahla aynıdır. "İbil". Medyen'de ve Bakü'de ve Güney Arabistan'da yayılmış mabud ismi olan "llabul" yahut "Hübel " adının da bundan gelmiş olabileceği düşünülmekledir. 111 ayrıca Araplarda atalar kültünün en önemli göstergelerinden olabileceğini düşündüğümüz "Amm"(Amca) ve 1 Bkz Maria llöfncr, Die Vorislamisce Rcigionen Arabiens. W 240 koltlhammer Vcrlak. Stuttgart. 1970. s 237- 1 Bkz. Masan, a g.e . I. s47 . Philip K Mitli. sı>asi ve Kültürel İslam Tarihi. çe\ Salih Tıığ. İstanbul. 19X0. 1. s.88 . P. Hommel. "Arabıstan( islamdan evvel Arabistan I" . IA . I. s 486 ' Bkz: Höfner. a.g e., s 261-295 Bkz. I löfncr, a.g.e., s.268-272-288 : Neşet Çağatuv. İslam Öncesi Arap Tarihi ve Cahiliye Çağı. Ankara. 1982. s. 36 * Bkz- Milli, a ge, I. 82 ; Çağatay, a.ge . 36 ' Bkz: Özkan. Pskı Araplarda Putperestlik, Doğuşu ve Onaya Çıkış Sebepleri. Yayınlanmamış yüksek l.ısans tezi. Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler l ’nstılusu. Hrzurum. 1991, s 18 Bkz: I lamel. "Arabistan".IÂ.. I, 490 22 TEonoruft ¿AKynb tetmhhh mammhh MypHAnbt "Vedd"(baba) olarak kabul edilmektedir. Yaınaınelilerin bazen ölmüş olan hükümdarlarına uıplıkları da olmuştur." Bu da onlarda atalar kültünün yaygınlığını göstermektedir. Güney Arabistan'ın son dairlerini temsil eden Himverlerde. miladi altıncı yüzyıl başlarından önce Yahudiliğin, hemen ardından da Hıristiyanlığın rağbet bulduğunu görmekteyiz.12 Bu bölgeye ilahi menşeli dinler gelmeden önce buranın dini durumu hakkında Ibn Hişam . İbn İshâk'tan rivayetle." Tübba ve onun kavmi putlara tapıyordu" demek suretiyle bizi bilgilendirmektedir. M.S. 356 yılında imparator konstantinus tarafından Teofilos başkanlığında bir heyetin güney arabistan'a gönderildiği bildirilmektedir. Bu heyetin gönderiliş amacı İranla Bizans arasındaki rekabet gereği. sömürü faaliyetleinde bulunma, güç yığma, nufuz sağlama sayılabilir, "ancak bölge el-Ula Omeyde adındaki Necaşi'nin Bizans İmparatoru Konstantinus"un emriyle miladi 345 yılında vemen'i ele geçirdiği bilinmektedir. Hıristiyan llabeşlilerin 345-374 yılları arasındaki 29 yıllık istilası süresince Hıristiyanlık necran Arapları arasında yayılmıştır. Melik Yekrub Yuhanam'ın 374 yılında yemeni tekrar ele geçirişiyle bölgedeki Hıristiyanlık yayılışı durmuştur. Matta Yahudiliği kabul eden bazı himyer hükümdarlar döneminde llıristiyanlar üzerinde baskı kurmuştur. Bunun en canlı örneğini Zü Nüvas isimli Yahudi hükümdarın Yahudiliği yok etme siyaseti oluşturmaktadır. Bu olanların akabinde rahatsız olan Bizans imparatırluğu. Habeşistan kralı Nevaşi've olaya müdahale etmesi ricası üzerine, necaşi Ârahmis Zübyan . amca oğullarından IZrgât b. Edhâm komutasında Yemen'e 60 bin kişilik bir ordu göndermiş ve güney Arabistan miladi 525 tarihinde tekrar Hıristiyan llabeşlerin egemenliğine girmiştir. Fil vakası) la maruf olan Ebrehe de bu ordudaki komutanlardan biridir ve bir müddet sonra darbeyle yönetimi ele geçirmiştir. K U Z E Y A R A B İST A N Arabistanın kuzeyi esasen medeniyetlere beşiklik yapmış ve Sümer . Baabil ve Asur gibi büyük medeniyetlerin doğuduğu yerler olmuştur. Ancak biz bu başlık altında yarımadanın kuzeyinde yaşayan Arapları incelemek istiyoruz. Ayrıca bu bölgede yaşayan Yahudi ve llıristiyanlar da ilgi alanımıza girmektedir. Çiinkii İslam'ın ortaya çıktığı dönemlerde bu bölgede en yaygın olan dinler Hıristiyanlık ve Yahudiliktir. Bu bölgede yaşamış olan arap devletleri sırayla I’almir. I lire. Gassan. ve Kinde'dir. Bu bölgenin de putperestlik ve politeizm hakim dini maçlarından birini oluşturmaktadır. Kuzeydeki Araplardan Benu Tağlib. Benu Bekr. Benû l ayy. Benû Tamim ve Benu Kendâ kabilelerinde Hıristiyanların mevcut olduğu bilinmektedir. Hıristiyan Arap kabilesi olan Benû Gassan. yarımadanın kuzey batısından yani bu günkü Suriye ve Filistinin bulunduğu yerde. Bent'ı Lahm ise kuzev-doğudan Mezopotamyada yerleşiklerdi. Gassanîler Bizans’a tabi idiler ve monofizittiler. Yarımadanın kuzeydoğusundaki Benu Lahm ise Sasanîlere tabi idiler ve Nastııri Hıristiyanlığının benimsemişşerdi.1'1 Bu bölgede en fazla Nasturilik yayılma imkanı bulmuştur. Bunlar Suriye . Filistin’ ve Mısıra varıncaya kadar ve hatta yarımadanın güney bölgelerine varıncaya kadar yayılma 11 Çağatay, ag.c.. s. 37 ı; bk/ Ibn al Kalbi. Pullar Kıl,ıhı ( Kıuıb al Ansam). Ttırkçesı lîey/j I Düşüngen) Bilgin. İstanbul. 2003.S. " (taşımı Ralsancanı-Ce\ad Ijakoner-Seyyid Hüseyin Nasr. İslam Öçcesi Cahiliyye ve Günümüzde Din ücrçcği.ıercümc: Haşan Çiftçi- nimeı Yıldınm. Hrzurum. Isz. s. 21 1 14 Ömer Karuk Harman. “ Hıristiyanların İslam'a lîakışı", Asrımızda Hıristiyan Müslüman Münasebetler", İstanbul. 19^3. s.95-% 23 TEOHOrUR 0AKynbTETHHHH M yP H A P b l Bir anlamda araştırmamızın ana hedefi. İslam’ın geldiği dönemde Orla Arabistan'daki dini durumun incelenmesidir. G Ü N E Y A R A B İS T A N Güney Arabistan'daki Arapların medeniyet yolunda epeyce ilerleme kaydettikleri bilinmektedir. Bu ilerleme, güney Araplarını diğer bölgelerde meskun olan Araplardan ayıran en önemli özellik olarak değerlendirilmekledir. Çünkü çok elverişli iklime sahip olan yemen bölgesi meşhur medeniyetlerin beşiği olmuş, tarihte üne kavuşmuş arap devletleri de genellikle bu bölgede kurulmuştur. 4 Main devleti(M.Ö. 200-700) Seb'a Devleti(M.Ö. 950-115) ve Himyer devleti (M.Ö. 115-M.S. 525) bunlardandır.' Himyerlilerdcn sonra Güney Arabistan'da Yahudilerin hemen akabinde de hristiyanların hükümranlığı olmuştur. Güney arabistanın dini durumunun ise büyük ölçüde yıldız perestliktir ve politeist bir karakter hakimdir. Diğer kavimlerde olduğu gibi. Arapların ilahlarının birbirlerine göre üstünlükleri söz konusudur. Bu ilahların bölgedeki devletlere göre önem sıralarına gör.e dağılımları şövledir: Maiıılililerin ilahları., aşter. Ved. Nekruh ve Şems’tir. I ladramevtlilerin ilahları ise Aşter. Sin. Hol ve şems şeklinde sıralanmaktadır. Katabanlıların tanrılarına Aşter. Amm. Anbay ve Şems adı verilmektedir. Seb'alıların ilahları ise Aşter. llavbas. Almakaâh ve Şems'tir.6 1. Aşter. baş ilahtır. Ve gök tanrısı olarak kabul edilir. Bunu Zühre yıldızı sembolize etmektedir. "Aşter" Babil ilahlarından göğün sembolü olan "İşter" ile aşnıdır.7 2. Ved. Sin. Amm. veya Havbas ise yüce ilahlardan biri olan aydır. Özellikle "sin" Babil’de de aynen benimsenmektedir. 3. Nekruh Zuhal veya Merih yıldızıyla sembolize edilmektedir. Anbay veya Almakâh ise en büyük kabul edilen ay tanrısının hizmetkarı ve elçisi olarak kabul edilir. Bu ilah, babil'de "Nebo" diye adlandırılmaktadır.8 Ayın menzillerinden birini temsil eden ve A y’ın anası veya karısı olarak kabuıl edilen bir diğer ilah ise Mainlilerde "Asiral "(Aşera. Aşirtu). Seb'alılarda "llarimtu" diye adlandırılmaktadır. Bu genel olarak "İlat" diye isimlendirilmekledir. Bunun dışında bir çok ilahe mevcuttur."1 Seb'alılarda gökkuşağı (alâilm-i Sema) tanrısı "Talab"’tır. Bu. "zü semavi lakabıyla bilinmektedir. Bu ilah. Kevanlılarda Aramilerdeki Ba'al Şemayım" isimli ilahla aynıdır. "İbil". Medyen'de ve Bakü'de ve Güney Arabistan'da yayılmış mabud ismi olan “ llabul" yahut "Hübel" adının da bundan gelmiş olabileceği düşünülmektedir. 10 ayrıca Araplarda atalar kültünün en önemli göstergelerinden olabileceğini düşündüğümüz "Amm"(Amca) ve 4 Bkz: Maria Möfner, Die Vorislamiscc Reigionen Arabicns. W 240 Kohlhammer Verlak, Stuttgart, 1970. s. 237- ' Bkz. Masan, a.g.e.. I, s.47 ; Philip K Mitti, si>asi ve Kültürel İslam Tarihi, çov. Salih Tıığ. İstanbul. 1980. I. s.88 . 17. Hoınmel. "Arabistan(İslamdan evvel Arabistan)" . İA . I. s.486 !l Bkz: Möfner. a.g.e., s 261-295. Bkz: Möfner, a.g.e., s.268-272-288 : Neşet Çağatuv, İslam Öncesi Arap Tarihi ve Cahilive Cağı, Ankara. 1982. s 36 H Bkz: Milli, a.g.e., I. 82 ; Çağatay, a.g.e., 36 v Bkz: Özkan, Kski Araplarda Putperestlik, Doğuşu ve Ortaya Çıkış Sebepleri. Yayınlanmamış yüksek Lisans tezi, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler l-nstitüsü, Hrzurıım, 1991, s. 18 Bkz: Hamel, "Arabistan” ,İA.. I, 490 22 T E O f lO r U P V A K y n b T E T U H H H H f l H M M M Y P H A f lb l ' "Vedd” (baba) olarak kabul edilmektedir. Yaıııamelilerin bazen ölmüş olan hükümdarlarına taptıkları da olmuştur." Bu da onlarda atalar kültünün yaygınlığını göstermektedir. Güney Arabistan'ın son dairlerini temsil eden Himyerlerde. miladi altıncı yüzyıl başlarından önce Yahudiliğin, hemen ardından da Hıristiyanlığın rağbet bulduğunu görmekteyiz.12 Bu bölgeye ilahi menşeli dinler gelmeden önce buranın dini durumu hakkında Ibn Hişam . Ibn Ishâk’tan rivayetle." Tübba ve onun kavmi putlara tapıyordu" demek suretiyle bizi bilgilendirmektedir. M.S. 356 yılında imparator konstantinus tarafından Teofilos başkanlığında bir heyetin güney arabistan'a gönderildiği bildirilmektedir. Bu heyetin gönderiliş amacı İranla Bizans arasındaki rekabet gereği. sömürü faaliyetleinde bulunma, güç yığma, nufuz sağlama sayılabilir. I3aneak bölge el-Ula Ümeydc adındaki Necaşi'nin Bizans İmparatoru Konstantinus’un emriyle miladi 345 yılında yemen'i ele geçirdiği bilinmektedir. Hıristiyan Habcşlilerin 345-374 yılları arasındaki 29 yıllık istilası süresince Hıristiyanlık necran Arapları arasında yayılmıştır. Melik Yekrub Yuhanam'ın 374 yılında yemeni tekrar ele geçirişiyle bölgedeki Hıristiyanlık yayılışı durmuştur. Hatta Yahudiliği kabul eden bazı lıimyer hükümdarlar döneminde Hıristiyanlar üzerinde baskı kurmuştur. Bunun en canlı örneğini Zü Nüvas isimli Yahudi hükümdarın Yahudiliği yok etme siyaseti oluşturmaktadır. Bu olanların akabinde rahatsız olan Bizans imparatırluğu. Habeşistan kralı Nevaşi'ye olaya müdahale etmesi ricası üzerine, necaşi Arahmis Zübyan . amca oğullarından Urgât b. Edhâm komutasında Yemen’e 60 bin kişilik bir ordu göndermiş ve güney Arabistan miladi 525 tarihinde tekrar Hıristiyan llabeşlerin egemenliğine girmiştir. Fil vakasıyla maruf olan Ebrehe de bu ordudaki komutanlardan biridir ve bir müddet sonra darbeyle yönetimi ele geçirmiştir. K U Z E Y A R A B İST A N Arabistanın kuzeyi esasen medeniyetlere beşiklik yapmış ve Sümer . Baabil ve Asur gibi büyük medeniyetlerin doğuduğu yerler olmuştur. Ancak biz bu başlık altında yarımadanın kuzeyinde yaşayan Arapları incelemek istiyoruz. Ayrıca bu bölgede yaşayan Yahudi ve Hıristiyanlar da ilgi alanımıza girmektedir. Çünkü İslam'ın ortaya çıktığı dönemlerde bu bölgede en vaygm olan dinler Hıristiyanlık ve Yahudiliktir. Bu bölgede yaşamış olan arap devletleri sırayla Palmir. 11ire. Gassan. ve Kindc'dir. Bu bölgenin de putperestlik ve politeizm hakim dini maçlarından birini oluşturmaktadır. Kuzeydeki Araplardan Benû Tağlib. Benû Bekr. Benı'ı Tavy. Benû Tamim ve Benû Kendâ kabilelerinde Hıristiyanların mevcut olduğu bilinmektedir. Hıristiyan Arap kabilesi olan Benû Gassan. yarımadanın kuzey batısından yani bu güııkü Suriye ve Filistinin bulunduğu yerde, Benû L.ahm ise kuzev-dogudan Mezopotamyada yerleşişlerdi. Gassanîler Bizans'a tabi idiler ve monofizittiler. Yarımadanın kuzeydoğusundaki Bcnu Lalını ise Sasanîlere tabi idiler ve Nasturi Hıristiyanlığının benimsemişşerdi.IJ Bu bölgede en fazla Nasturilik yayılma imkanı bulmuştur. Bunlar Suriye . Filistin’ ve Mısıra varıncaya kadar ve hatta yarımadanın güney bölgelerine varıncaya kadar yayılma 11 Çağatay, ag.c.. s. 37 '■ bfc/: Ihn al Kalbi. Pullar Kıuıhı (kitab al Ansam). Tûrkçcsi Beyza (Düşüngen) Bilgin. Islanbul, 2003.S. I! llaşimı Ralsaneanı-Cevad Uakoncr-Seyyid Hüseyin Nasr. İslam Öçccsi Cahıltvve ve Günümüzde Din Gerçeği.tercüme: Haşan Çiftçi- nimet Yıldırım. Hrzurum. ısz. s. 21 * • 11 Ömer l-'aruk Harman. " Hıristiyanların İslam'a Bakışı", Asrımızda Hıristiyan Müslüman Münasebetler". İstanbul. I9M3. s.95-% 23 I TEonorufi o a k y fib tetmhmh hjihmhh xypHAnbi imkanı bulmuşlardır. Bizans usülü ibadet yapan Süryaniler meikit adını alırken , Yakub Baradal tarafından kurulan Monofizit kiliseye de Yakubiyye adı verilmiştir. Yahudilikte Yemen den sonra en fazla nüfuza ve tekinliğe Yasrib kısmında yani Medine civarlarında kavuşmuşlardoır. Yahudilerin bu bölgeye gelişleri konusunda ki farklı kanaatler olmakla birlikte, bizim de benimsediğimiz düşünce . Yahudilerin MÖ: 721 Asur. MÖ. 586 Babil ve MÖ. 63 yıllarındaki bizens esaret ve neticesinde canlarını kurtaranların emin gördükleri bu bölgeye kaçarak yerleşmiş olmalarıdır. Zamanla buradan güç ve nüfuz elde eden Yahudiler. İslam’ın gelişine kadar da buranın hakimi olmuşlardır. O R T A A R A B İST A N Orta Arabistan'da dini yapı ise büyük ölçüde putperestlikti. Aralarında çok az sayıda hanif bulunan Araplar. atalarından miras kalan geleneksel inançlarına sıkı sıkıya bağlı kalmayı bir şeref olarak kabul ediyorlardı. Çöl hayatında insanın faal olabileceği alan çok dardır. Çöldeki bir yolcu için önceden ataları tarafından takip edilmiş belli bir izi yani ''çiğnenmiş yolu” takip etmek yeterlidir. Eğer yolcu bu izden ayrılırsa, yolunu hatta hayatını kaybedecektir. ısher an zalim bir tabiatın yahut haris rakiplerin tehdidi altında yaşayan insan, ihtiyaç duyduğu himayeyi sahip olduğu sosyal tesanütte arayacaktır.16 Dolayısıyla cahiliye döneminde Araplar. takip edilmesi adet olan yola, mutat fiil ve hareket tarzına, yani geleneğe uymayı bir fazilet olarak kabul etmişlerdir. Araplara göre örf kabilinden olan, ataları tarafından yapılan her şey doğru ve güzeldir, taklit edilmeye layıktır. Ayrıca Arapların müsait olmayan dar bir sınır üzerinde bulunuşları da, nazik yaşayış dengelerini altüst edecek yenilik ve tecrübeler için kendilerine fazla bir imkan bırakmamıştır. Çöl hayatında en sağlam ve en güvenilir, yol. eskilerin gitmiş olduğu bilinen yoldur. Onlara göre tabir yerindeyse "sırat-j müstakim” bu yoldur. Bundan ayrı yollar "bilinmediği, yani geçmişte araplar tarafından tecrübe edilmediği için tehlikelidir. Çölde geçerli olan tek kural, geleneğe uygun hareket etmektir. Aksi halde yok olma tehlikesi baş gösterir. “ Yürünmüş yoldan çiğnenmiş yoldan” gitmek gerekir. Bu özelliğinden dolayı "geçmişte belirlenen yol” sonsuza dek tekrarlanacak bir yoldur. Dolayısıyla putperestliği Arapların “ milli dini"17 hüviyetine kavuşturan düşünce bu olmalıdır. Nitekim Kur'anda Arapların atalarının geleneklerine çok bağlı olduklarını doğrulayan pek çok ayet bulunmaktadır. “ Onlara ‘Allah’in indirdiğine ve Resule gelin’ denildiği vakit, "Babalarımızı üzerinde bulduğumuz yol bize yeter” derler....” 1* “ Onlara ‘Allah'ın indirdiğine uyun' denildiğinde : ‘Hayır, biz babalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız’ derler.."1’ “ Kuşkusuz onlar, atalarını delalette bulmuşlardı ve onların izinden yürümeye devam ettiler.” 20 “ Onlar bir ahlaksızlık yaptıklarında : ‘Babalarımızı bu yolda bulduk. Allah bize bunu emretti" derler. De ki: Allah kötülüğü emretmez."21 IJ Bkz: W. Watt, Modem Dünyada İslam Vahyi, çev, Mehmet S. Avdın, Ankara. 1982, s.57 Krş. Robert Montaigne, Çöl Medeniyeti, Avni Yakalıoglu. İstanbul. 1950, s.51 11 Bkz: Mehmet Aydın, "H z Muhammed Devrinde Müslüman Hıristiyan münasebetlerine Bir Bakış", asrımızda Hıristivan Müslüman Münasebetleri, İstanbul, 1983, s. 81 '"M a id e , 5/104 17 Lokman, 31/21 Saffet, 37/69-70 :ı Araf, 7/28 24 T E O n O rH H tA K y n b T E T H H H H HJ1HMHH M YPH A Jlb l Benzer muhtevalı ayetler oldukça fazladır. Ancak bu kadarının da örnekleyici olacağı düşüncesiyle bunlarla yetinmek istiyoruz. Watt'a göre İslam dini Mekke’de tebliğ edilmeye başlandığı zaman, muhalitlerin bunu ''atalarının yoluna" yani geleneksel davranış ve inançlara bir saldırı olarak görmeleri gayet tabiidir.22bizce aynı durum Yahudilik ve Hıristiyanlık için de geçerlidir. A R A P L A R D A İN AN Ç V E İB A D E T Cahiliye döneminin en temel inanç karakteristiği putperestlik olmakla birlikte cahiliye dönemi Araplarında üç farklı inanç biçiminin olduğu görülmektedir. 1. Bunlardan ilki Allah’ı, öldükten sonra dirilmeyi ve ahireti inkar edenlerdir. Bu inancı taşıyanlara göre canlıları tabiat yaratmakta, zaman ise öldürmektedir.'3 2. İkinci grup ise Allah'ı. İlk yaratılışı, yaratmayı kabul edip, öldükten sonra dirilmeyi ve ahireti inkar edenlerdir.24 Nitekim Kur'anda da bunlardan bahsedilmektedir.25 3. Son grup ise peygamberi inkar edenlerdir. Bunlar putperestlerdir. Yaratıcıyı, ilk yaratılışı ve bir nevi ahireti kabul etmektedirler.26 Kur'an da Arapların bu inanış biçimleri hakkında teferruatlı bilgi verilmektedir.27 İslam'ın orta çıktığı dönemlerde Orta Arabistan'da putperstlerden başka ''Hamiler” olarak isimlendirilen "muvahhidler” de mevcuttur. Bunlar. Hz. Muhammed'den önce Hicaz bölgesinin yerlilerindendir. Putperestlikten mütemadiyen uzak kalan hanifler. Yahudilik ve Hıristiyanlığı incelemiş ve bu dinlerden tatmin olmamışlardır. Kısaca ifade etmek gerekirse Hanifler, Hz. İbrahim'in dininin kalıntılarını yaşamaya çalışan ve bu dini yeniden hayata kavuşturacak olan yeni bir peygamberin gelmesini bekleyen az sayıda kimselerdir.28 Kur’an'ın yaklaşımına göre, de Hanifllk, müşriklik olmadığı _ gibi Yahudilik ve Hıristiyanlık da değildir. Bilakis Haniflik, Allah’ın başlangıçtan itibaren insanlara birdirdiği. insanın tabiatına en uygun tevhit dini olarak değerlendirilmektedir.29 Tarihi kaynaklar. Arapların, putları kendileriyle Allah arasında bir aracı olarak gördüklerini ve bu sebepten onlara tapındıklarını bildirmektedir.30 Nitekim Kur’anda buna şahitlik etmektedir.31 Kanaatimizce ilk zamanlarda putları şefaatçi olarak düşünmüş olabilirler, ancak zamanla putlar, değerce Allah’ı geçmiş ve dini anlayışlarında Allah pasif bir konuma itilmiştir. Arapların genellikle puttan dilekleri olduğunda veya dua edecekleri zaman puta para yahut kurban takdim ettikleri bilinmektedir. Onlar, çocuğu sünnet etmek, nikah kıymak, ölüyü gömmek yada nesebinde şüphe ettikleri birinin durumunu aydınlığa kavuşturmak amacıyla ” Bkz. W. Monlgomery Watt. Hz. Muhammed'in Mekkesı, çev. Mehmet akif Ersin, Ankara, 1995, s.47 23 Bkz: e!- Mes’ûdî, EbüM-Hasan A li b. Hüseyin b. Ali, Mürücü’z-Zeheb ve Maâdini’l-Cevher, 1-IV, nşr.Muhammed Muhyiddın Abdülhamıd , el-Mektebetü’l-Asriyye, Beyrut, 1407/1986, II, s.126 ; eş-Şehrıstânî, el-Milel ve'n-Nihal, l-ll, nşr. Muhammed Seyyid Kîlânî, Darü Sa’b, Beyrut, 1406/1986, II, s.235 24 Mes’udî, a.g.e, II, 126, Şehrislâni, a g e ., II, 235. •! Yasin, 78-79; Kâf, 15 bkz: Mes'udî, a.g.e., II, 126; Şehrislâni, a.g.e., II, 236 27 Furkan, 7-8, Isra, 94; Teğabün, 6 ÎR Bkz. İsmail Cerrahoğlu, "Kur'an-ı Kerim ve Hanifler", A Ü İF D , C. X I, Ankara 1963, s. 81-92. Geniş bilgi için bkz. Günav Tümer, "D in” , Türkiye DİA, 1994, C. IX , s. 316; Şaban Kuzgun, "Hanif” , DİA, C X V I, s. 33-38. w Ibnü'l-Kalbî, Kitâb'ül-Esnâm, nşr Ahmet Zeki Paşa.R K. Rozenberg'in Almanca çevirisinden Türkçe'ye çeviren Beyza Düşüngen, A Ü İ F , Ankara, 1969, smtn, s 13, trc, s.32; Şehristânî, a g e., II, s. 237 11 Bkz: Zümer, 3 25 TEonorm oAKynbTETUHUM rnınmd KypHAJibi Hübel isimli puta müracaat etmekteydiler. Bu müracaatın bedel.i ise 100 dirhem para ile bir genç deve sunmaktır.J: Burada tartışılmasında lüzum gördüğümüz konu Araplara putperestliğin Amr b. Luhayy tarafından getirilip getirilmediğidir. Ibnu'l-Kelbî’nin kanaatine dayalı olarak daha sonraki İslam tarihçileri. Araplar arasına putperestliği Amr b. Luhayy isimli kişinin getirdiğini kabul etmektedirler. Biz bu kanaate iştirak etmiyoruz ve böyle bir durumun Arap toplumu için mümkün olamayacağını düşünüyoruz. Şöyle ki. Araplarda kabile reisinin dini inançlar noktasında otoriter bir yaptırım gücü yoktur. İnançlar hususunda tek otorite geleneklerdir. Dolayısıyla bir yöneticinin ortaya çıkıp toplumun bütün inancını bir çırpıda değiştirmesini düşünmek .gerçeklere bağdaşmaz. Yukarıda da ifade edildiği üzere Araplar için tek geçerli yol “ çiğnenmiş” yoldur. Yani geleneklerdir. Bunun en canlı kanıtı, Hz. Muhammed’in dinine Arapların geleneklere muhalefet etmemek için girmemekte direnmesidir. Bütün Orta Arabistan'da "emin” kişi olarak tanınmasına rağmen, inanç meselesi gündeme geldiğinde insanlardan büyük çoğunluğu Hz. Muhammed’in yanında yer almamıştır. Bunun dışında Arapların. Huza'a kabilesinin reisi Amr b. Luhayy’a kadar Hz. İbrahim'in dinini hiç bozmadan muhafaza ettikleri düşünmek de gerçeklerle örtüşmemektedir. Huza'a kabilesi Mekke'nin yönetimini Cürhüm kabilesi ile savaşarak elegeçirmiştir. Bu kabilenin Mekke’yi ele geçirme macerası yaklaşık Miladla başlamış ve M.S. 300 yılına kadar sürmüştür. Hz. İbrahim’in takribi olarak M.ö. 2000’lerde yaşadığı dikkate alınırsa Arapların yaklaşık 2300 yıl gibi uzun bir süre Hz. İbrahim’in dinini hiç bozmadan korumuş olmaları gerekir. Oysa bu mümkün değildir. Her şeyden önce Cürhüm kabilesinin Mekke'yi kaybedeceğini anlaması üzerine zemzem kuyularını altın geyik heykelleriyle kapatmış olması, onların Huza’a’dan önce de. putperestliği bildiklerini göstermektedir. Ayrıca bilhassa Güney Arabistan'da medeniyet kurmuş Arapların Allat isimli ilahelerinin tarihi geçmişi M-ö. 2000'li yıllara kadar gerilere gitmektedir. Bu ilahe. Orta Arabistan’da el-Lât’a dönüşmüştür. Keza Araplar nezdindeki Hubel isimli putun da. Fenikelilerin "'Baal'' isimli ilah anlayışının zamanla "Habal” ve Araplarda da "'Hübel” e dönüşmüş olması ihtimali ağır basmaktadır. Zaten ''Hübel'' isimli putun Suriye tarafından getirildiğinde ittifak vardır. Dolayısıyla bu ilah. Kuzey Arabistan dinlerinin bir uzantısıdır. Bunun ilahın tarihi geçmişi de yine M.ö. binlerle ifade edilen bir zamana kadar gerilere gitmektedir. Bütün bunlar göz önüne alındığında Arapların putperestliğe Amr b. Luhayy döneminde geçmiş olması imkansızlaşmaktadır. Kanaatimizce Arapların Hz. İbrahim'in saf dini üzerinde olduğu fikrinin işlenmesi, tarih şuuru yaratabilmek adına yapılmış olmalıdır. Çünkü Araplarda tarih şuuru gelişmemiştir. Onların tarih anlayışı kabileleriyle sınırlıdır ve kuşatıcı değildir. Ü N LÜ P U T L A R A. İL A H E L E R I. el-Uzza Allah'ın kızları olarak addedilen bu üç puttan en genci olarak kabul edilen Uzzâ'nın cahiliye Arapların en önemli tanrıçaları konumunda olduğu görülmektedir. Bu put Kureyş ve Benî Kinâne kabilelerine aittir.JJbu put Hürâz isimli vadide bulunan üç samura(hurma) ağacıdır. Yanında da kutlu bir taşı vardır.34 '• Bkz: Ibn Hlşam, es-Sîrelü'n-Nebeviyye, I-II, nşr Muslafa es-Sakka - İbrahim el- Ebver-i Abdü'l- Hafız Şelebi, Mısır. 1375/1955. s. 163 31 Bkz: tbnü’l-Kelbî. a.g.e., mtn.s. 12, trc.s.31 u Yakûl el- Hamevî, Mu'cem'ül-Buldân, l-VII, nşr F. Wilstenfeld, t.eipzig, 1987, 111, s.664 26 TEOHOrUft GAKyjlbTETHHHH H/1HMHH KYPHAJlbl 2. el- Lât Dört köşe bir kaya parçasından ibaret olduğu belirtilen Lât. Tâifte bulunuyordu. Bu. Sakîf kabilesine ait olmakla birlikte. Kureyş ve diğer Arap kabilelerince de saygı görmekteydi.35 3. Menât Tayin edilmiş kader, kısmet manasına gelen "meniye” kelimesinden Menât "mukadderat tanrıçası” olarak kabul edilmektedir.36 Bazı görüşlere göre ise o. '"ecel ilahesidir/7 Bu put Evs ve Ilazrec kabilelerine aittir. İbnü'l-Kelbî Evs ve Hazrec kabilelerinin Menât’ı haccttiklcrini bildirmektedir. B. İN SAN S U R E T İN D E K İ P U T L A R I. Hübel İnsan suretinde kırmızı akikten yapılmış bir puttur ve bütün Mekke’lilerce tazim edilmektedir. Kureyş ona sağ kolu kırıkken sahip olduğu için, sonradan altından bir kol takmışlardı.38 Hübel'in önünde yedi tane fal oku bulunurmuş. El-Ezrâkî bu okların ne işe yaradığım, Muhammed bin İshâk’tan rivayetle şöyle açıklamaktadır: Bu oklardan birinde “ akıl” yazılı idi. Diyet cezasını kimin vereceğinde ihtilafa düşüldüğünde bu fal okları çekilmekteydi. Bu çekilişte “ akıl” yazılı ok kime çıkarsa diyet cezası ona yüklenmekteydi. Oklardan bir diğerinde “ evet” yazılı idi. Bir işi yapmak istediklerinde “ evet” oku çıkarsa o işi yaparlardı. Bir diğerinde hayır yazılıydı. “ Hayır” yazılı ok çıktığında ise yapılmak istene işten vazgeçilirdi. Oklardan bir diğerinde “ sîzdendir” yazılıydı. Genellikle nesebinden şüphe duyulan bir çocuğun nesebini tesbit için “ sizdendir” yazılı oku bulmak gerekirdi. Bir diğer okta "mulsjk” yazılıydı. Bir diğerinde ise “ sular" yazılıydı. Fal çekiminde "sular" yazısı çıkınca Kureyşliler kuyu kazarlardı.39 Ayrıca rivayete göre seferden dönen bir kimse önce Kabe’yi ziyaret etmekte, sonra da Hübel’in yanma gelerek başını tıraş etmektedir.40 Kanaatimizce Arapların böyle davranması, eskiden kalma hac uygulamasının değişime uğramış şeklidir. El-Ezrakî'nin rivayetine göre önemli konulardaki fal çekimlerinin bedeli 100 deve imiş. Hübel’e kurban getirdikleri zaman Arapların fal çekerek şöyle dedikleri kaydedilmektedir: Bizler ihtilafa düştük, kurtuluşu göster. Ey Hübel! Açıkça üç dileğimiz vardır. Ölü. bekâr, bir de nikâh. Hastada sıhhat ve iyileşme. Eğer sen onları söylemezsen onlara emret ki söylesinler.41 Bunların dışında Arap|ar. Hübel'in savaşlarda zafer verdiğine, yağmur yağdırdığına, nesilleri meydana getirdiğine inanmakta, onu bütün hayır ve şerlerin kaynağı savdıkları ve savaşlarda ona sığındıkları görülmektedir.42 Dikkat edilecek olursa bu yapısıyla Hübel. bazen savaş ilahı konumunda olurken, bazen da yaratıcı yüce bir ilah hüviyeti kazanmaktadır. ” Bkz: Ibn Kesir, el- Bidâye, II, s. 192: Ibn Kesir, es-Sîre, 1, s. 71; Şehristânî. a.g.e., II, 237 * Hitti, a g e , I, s. 149 17 Bkz: Haşan İbrahim Haşan, a.g e., I, s. 94 Ibn'ul-Kelbi, a g e , mtn s. 18, trc.s 36 El-Ezrâkî, Ebu'l-Vehd Muhammed. Kabe ve Mekke Tarihi, trc. Y Vehbi Yavuz, İstanbul 1974, s. 106/107 w El-Ezrakî,a.g.e., s. 106. 4' El-Ezrakî, a.g.e., s. 107, Bkz M Asım Koksal, İslam Tarihi, Mekke Devri, İstanbul 1973, s. 136 27 I TEOHOrUP 0AKy/lbTETMHHH HJIHMHM MYPHAJlbl 2. İsaf ve Naile Bu ikisi insan suretindeki putlardandır. Önceleri Kabe'nin dışındayken daha sonradan içeriye alınmışlardır. 3. Vedd Kelp kabilesinin putudur. Dü’metü'l-Cendel isimli yerde bulunmaktadır. İbnü’lKelbî’nin rivayetinden bu putun da insan suretinde olduğu anlaşılmaktadır.44 Ved’in ayı temsil ettiği söylenmektedir. 4. Suva Hüzeyl kabilesinin putudur. Put. Yenbu bölgesinin Ruhât yötesinde bulunuyordu. Medine yöresindeki bu putun kadın şeklinde olduğu bildirilmektedir.44 Kaynaklardan edindiğimiz bilgiye göre Araplar bu putu hacediyor ve etrafında tavaf yapıyorlarmış.45 C. H A Y V A N V E T A Ş Ş E K L İN D E K İ P U T L A R 1. Yağus Mezhiç ve Cüreş kabilelerinin putudur. Rivayete göre bu put aslan şeklindedir. 2. Yauk ve Nesr Bu putlar da hayvan suretindedir. 3. Umyanis Havlanlılara ait olan bu putun kült yeride Havlan’da bulunmaktadır. Rivayete göre Havlanlılar, rızasına mahzar olabilmek için hayvanlarım ve mahsullerini Allah ile Umyanis arasında paylaştırırlarmış.46 Nitekim Kur’an’da da bu paylaştırma konusuna temas edilerek, bu uygulama eleştirilmektedir.47 4. Fels Tay. Selmâ ve Ece kabilelerinin putudur. Bu put. insan heykelini andırmakta ve Ece diye anılan kara dağların ortasında kırmızı bir burundu. Kabileler ona tapar, önünde kurbanlar keserlerdi.48 5. Sa’d Malik ve Milkan boylarının putudur. Cidde sahilindeki bir sahrada bulunan uzun bir kayadan ibarettir.40 Bunlarda başka el-Ukasysır. Nühm. Su’ayr. Zü'l-Keffeyn. Menâf. Züş-Şarâ. Devs. clYa'bub, Bâcer. Â'im. Nüheyk. Müt imü't-Tayr. el Gelsad. Şems. el-Eşhel. Ve'n-Hüm.elMuharrak. Küsra ve Subûd gibi putlar da bulunmaktadır. D. T A P IN A K L A R 1. Kâbe Arap tapınaklarının başında hiç şüphesiz Kâbe gelmektedir. Kâbe. bütün Arapların hürmet ettiği, tapındığı ve hacettikleri kutsal bir mekandır. Kaynaklar. Kâbe'yi hacetmeye gelen her kabilenin farklı bir telbiyesinin olduğunu bildirmektedir. Örnek olması açısından birkaç kabilenin telbiyesini vermek istiyoruz. 41 İbnü'l-kelbl, a.g.e., inin., s. 36, İre. S. 50. 44 Bkz Talıir’ül-Mevlevî, a.g.c., s. 7 45 Bkz. Şehristani, a.g.e., II, s. 237, 4f’ Bkz. Ibnü’l-Kelbî. mtn. s. 28, trc. S. 44 47 Bkz. Enam , 136-137 411IbnüT-Kelbî. a.g.e , mm. s. 37, trc. S. 51; Ibn Hişam. a.g.e. I, s. 87 4'J İbnü'l-Kelbî, a.g.e., mtn s. 24, trc. S. 41; Yakubî, a.g.e., I, s. 155. 28 T E O n O rH H « AKY/lbTETHHHH M yPH A TIbl Kureyş Kabilesinin telbiyesi: Buyur Allahım! Buyur! Buyur! Senin şerikin yoktur, sen onların malikisin, Onlar sana malik değil50 Nizâr kabilesinin telbiyesi: Buyur Allahım, buyur! Buyur, senin ortağın yoktur! Ancak bir ortağın vardır Oda senin hükmündedir. Sen ona ve onun sahip olduklarına hükmedersin.51 2 . Zü'l-Halasa Bu tapınak, bir çeşit taç şeklinde oyulmuş beyaz bir taştır. Bu tapınak. Devs. Has’am, Becile. Ezdü’s-Serat. Hevazin ve komşu kabilelerin de mabedi konumundadır. Buna zikri geçen kabilelerce saygı gösterilmekte ve kurbanlar sunulmaktadır. Bu mabed. Mekke ile Yemen arasındaki Tebâle isimli yerde bulunmaktadır.52 Kaynakların ifadelerinden Zü’l-Halasa'nın yanında fal oklarının bulunduğu da anlaşılmaktadır. Üç tane olduğu bildirilen fal oklarında; “ el-Âmir” (buyurucu), “ en-Nahî” (yasaklayıscı) ve "el-Müterebbis" (mühlet verici) yazılıdır. Herhalde fal çekenler, kısmetlerine çıkan bu fal emirlerine göre durum belirlemektedir. Mesela bir şeyi yapmaya niyetlenerek fal çeken kişi, "en-Nahî” yi çekmişse yapacağı işten vazgeçmek zorunda kalmaktadır. Veya tam tersi yapmak istemediği bir durumda ise eğer “ el-âmir” çıkmışsa falında onu da istemese de yapmak zorunda kalmaktadır. 3. Riam •. * Riam. Himyerlilerin ve Yemen halkının San’â'daki tapınaklarıdır. Bundan başka Rada’, Besa ve Zü'l-Keabat isimli tapınakların varlığı da bilinmektedir. Arapların tapınaklarını hem mabet ve hem de ilah olarak algıladıkları ve bunlara tapındıkları görülmektedir. Dolayısıyla tapınaklar, putlardan farklı olarak hem mabed ve hem de mabud olmak üzere iki işleve sahiptir. PU T PER EST ARA P G E L E N E K L E R İ 1.Cusül Gusül uygulamasını cahiliye döneminde mevcut olduğu ve kaynağınının da Hz: İbrahim olduğu söylenmektedir. Nitekim bu uygulama haniflerin ayırt edici bir özelliği olmuştur. Çünkü cahiliye döneminde haceden. sünnet olan ve cünüplükten dolayı yıkanan kimselere hanif denmektedir.53 Cahiliye döneminde hayızlı oldukları için putlara vaklaşamayan. el süremeyen putperest kadınların varlığını da kaynaklardan öğrenmekteyiz. 2. Hac Putperest Araplarda ihrama girme uygulamasının olduğu bilinmektedir. Kaynaklar, cahiliye döneminde insanların putlar için ihrama girdiklerini bildirmektedir. Mesela Menat putu için Medinelilerin telbiye ederek ihrama girdikleri bilinmektedir. Bu putun ihrama girme “ Ya kûbi, a.g.e., I, s. 255 51 Ibnü'l kelbî, a g e , mın. s 6 , ırc. S 27. Bkz. Ibnü’l-Kelbi, a.g.e., mtn. s. 27, ırc. S 45. ?1 Bkz. Zebidî, Tâcü‘l-Arus, V I, s. 77. 29 t TEOflOrUf1VAKYJlbTETHHHH H/1HMHÛ MyPHAflbl yeri ise Müşellel mevkii imiş. Ayrıca İsaf ve Naile isimli putlar içinde ihrama girildiği kaydedilmektedir.54 Ayrıca Kuranda cahiliye dönemi Araplarının haccı hakkında şöyle denilmektedir: "Kabedeki tapınmaları sadece ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka bir şey değildir” 55 3. Kurban Cahiliye Araplarında insan kurbanının var olduğu görülmektedir. Peygamber efendimizin dedesi Abdulmuttaüb’in zemzem kuyularını bulduğu takdirde oullarından birini Allah'a kurban olarak adaması, kuyuların bulunmasından sonrada sözünü yerine getirmeye çalışması bunun en canlı örneğidir. Üç defa tekrarlanan kuranın üçünün de Hz. Peygamberin (s.a.v)’in babası Abdullah'a çıkması üzerine, oğullarının en küçüğüne kıyamayan Abdulmüttalib. oğluna bedel olmak üzere yüz deve kesmek suretiyle sözünü verine getirmiştir.56 Bu insan adama uygulaması Hz. İbrahim’den kalma bir gelenek olduğu, ancak bunun çok nadir ve özel durumlarda olduğu da bir vakaadır. Yani yaygın bir uygulama değildir. İnsan kurbanı dışında cahiliye Araplarında en yaygın olan tapınma biçiminin putlara kurbanlar kesmek suretiyle icra edildiği anlaşılmaktadır.' Kendisine kurban kesilen putların başında şunlar gelmektedir: Hübel, Lât, Menât. Uzza, İsaf ve Naile, Umyânis. Fels ve Sâ’d.57 Arapların kurbanla ilgili uygulamalarından biri de “ Akika Kurbanf’dır. Bilhassa erkek çocuklar için yapılan bir kurban uygulaması olmakla birlikte, kız çocuklar içine de kurban kesildiği görülmüştür. Bu uygulama: çocuğun doğumunun yedinci gününde saçları tıraş edildikten sonra, çocuğun adına kurban kesmek suretiyle .icra edilmektedir. Çocuğun tıraş edilen başına geleneklere uygun olarak kurban kanından sürülmektedir.58 Bir diğer kurban türü ise "fer’a” dır. Cahiliye döneminde ilk doğan hayvanların kurban edilmesine “ Fer a” denilmektedir.59 Eski Araplarda kurbanla alakalı olan bir diğer gelenek ise ” Adak” tır. Bunun kaynağı Hz. İbrahim’e dayandırılmaktadır. Araplarda çok çeşitli adak uygulamalarının olduğu bilinmektedir. Ancak bu adak türlerinden en ilginci “ Hums" olarak bilinen ve uygulananıdır. Bu uygulama şöyledir: Çocuğu olmayanlar, eğer çocukları olursa bunu Yahudi geleneği üzerine yetiştireceklerine dair adakta bulunmaktadır. Buna "hums" denmektedir.60 İslam öncesi Arapların putperestliği adeta milli bir din haline dönüştürdükleri-ve atalarının dininden başka hiçbir dine sıcak bakmadıkları hatırlanacak olursa, bu uygulamanın onlar açısından çok ağır olduğu anlaşılacaktır. Çocuksuz ve nesilsiz olmaktansa, çok ağır olmakla birlikte çocuk olduğu takdirde oçu bir başka dini gelenek üzerine yetiştirmeye bile razı olunmaktadır. 4. Nikah Eski Araplarda çok farklı nikah uygulamaları vardır. Burada farklı nikah gelenekleri değerlendirilecektir. 34 Bkz. Müslim, Sahih, II, s. 929; Ebü Davûd, Sünen, II, s. 452-254, Nesâî, Sünen, V, S. 238-239. !i Enfal, 35. * Bkz. lbn Ishak, a.g e., I, s. 160-164. • i7 Geniş bilgi içn bkz. Özkan, a.g.tez, s. 72-106. ' Bkz. Özkan, Dinlerde Kurban Küllü, Ankara 2003, s. 150-152 ” Bkz. Ali Osman Ateş, Islama Göre Cahiliye ve Ehli Kitap Ö rf ve Âdetleri, İstanbul 1996, s. 218. “ Bkz. Ateş, a.g.e., s. 231-232. 30 T ^ o n o ru n «AKynbTETMHHH HJ1HMHH >KyPHAJlbl a. Mut’a Bu nikah, gcçici bir evlenme şekli olup, önceden tespit edilen belli bir zamana kadar kadın ve erkeğin birlikte yaşamasına imkan sağlayan bir uygulamadır. Bu nikahın yapılması için büyüklerin iznine gerek görülmemektedir. b. Şığâr Araplar cahiliye döneminde kızlarını, kız kardeşlerini, akrabalarını mübadele ederek, mehir vermeksizin nikah yapmaktaydılar. Bu nikah türü, daha ziyade ekonomik güçlük içerisinde olan ailelerin ağır mehir ücreti vermekten kurtulmasına matuftur. c. Haden (Hidn) Hür kadınların aşikârane zina yapmaları toplumda ayıp sayılsığı için, bir erkekle gizlice metres hayatı yaşamasına haden denmektedir. Bir erkekle gizli metres hayatı yaşayan kadınlara "müttehizâti ahdân" denilmektedir.61 d. Istibda Soylu çocuk sahibi olmak için başvurulan nikah çeşitlerinden biridir. Kabile ve soy asabiyetine önem veren Araplarda bu çeşit nikahların da yaygın bir şekilde uygulandığı bilinmektedir. e. Bedel Eski Araplarda iki erkeğin eşlerini değiştirmek suretiyle yaptıkları nikah çeşidine “ bedel” denmektedir. f. Müşterek Ni! 10 kişiden az olmamak üzere erkeklerin anlaşarak bir kadını ortak eş edinmeleridir. Kadın böyle durumla., hamüe kalır çocuk doğurursa, birlikle olduğu erkeklerden hangisini .tercih ederse çocuğu ona nisbet edebilmektedir. Böyle durumda kadının tercih ettiği adam, çocuğun nesebini kabullenmek zorunda kalmaktadır.62 Müşterek nikahın bir benzeri de Biga nikahı olarak uygulananıdır. Buna göre bazı kadınlar kendilerine gelen erkekleri kabul ettiğine dair işaret olarak kapılarına bayrak asar ve her geleni kabul ederlermiş. Bağıvve denen bu kadınlar, çocuk doğurduklarında, birlikte olduğu bütün erkekleri çağırarak bilirkişi nezaretinde çocuğun babasını belirlemeye çalışırlarmış. Bilirkişi, çocuğun eşkaline bakarak babasını belirlemeye çalışırmış. İhtilaf çıktığı durumlarda ise çocuğun nesebini belirleyebilmek için Hübel’in önünde bulunan fal oklarına müracaat edilirmiş. g: Makt Nikahı Babası ölen kişinin üvey anneleriyle nikahlanması geleneğidir. Cahiliye döneminde babası, kardeşi veya oğlu ölen kimseler onların geride bıraktıkları eşlerine sahip olma hakkına sahiptiler. Bu durumdaki kişiler dilerlerse bu kadınlarla evlenir, dilerlerse para karşılığında başka birin satabilirler. SO NUÇ Sonuç olarak ifade etmek gerekirse, iddia edildiği gibi. İslam öncesinde Arapların putperestliğe geçişleri kısa bir süre içerisinde olmamıştır. Toplumsal olaylar birden bire oluşmaz, hele bu toplumun din anlayışı ise kısa sürede hiç şekillenmez. Uzun bir sürece ihtiyaç gösterir. İslam Tarihçilerinin genel kanaati. Orta Arabistan'a Putperestliğin Huzaa Kabilesinin reisi Amr B. Luhayy vasıtasıyla sokulduğudur. Oysa bu araştırmamız bu iddiagın mümkün M Bkz. M. Şeınseddın Günaltay, "Kable'l-İslam Araplarda İçtimâi Aile". Dâru’l-Fünun İlahiyat Fakültesi Mecmuası, Savı IV, İstanbul 1926, s. 90. Bkz. Günaltay, a g.m., s 123. 31 TEonorun <PAxynbtethh hh h /ih m h h mypHA/tbi olamayacağını bilimsel olarak ispatlamakladır. Bilhassa Hubel. el-l.at gibi putların MA). 2000'li yıllara kadar gerilere giden bir tarihi geçmişi vardır ve bunlar bir kabile reisinin teşvik ve telkinleriyle oluşmamıştır. Bu. bölgenin kuzey ve güney kısımlarında binlerce yıllardır varlıklarını koruyan ilahların Orta Arabistan'da kısmi bir isim değişikliğiyle varlığını sürdürmelerinden başka bir şey değildir. Ayrıca Araplarda kabile reislerinin dini konularda toplum üzerinde bir >aplırım gücünün olmadığı da bilinmektedir. Dolayısıyla Orta Arabistan'a putperestliğin M.S. 300'lü yıllarda girmiş olduğu iddiası gerçeği yansıtmamaktadır. Bilakis Hz. İbrahim ve hatta ondan da önceki dönemlere ait bölge inançları İslam'a kadar varlığını şu yada bu şekilde sürdürmüştür. Ancak Orta Arabistan'da Hz. İbrahim'in dininin kalıntıların varlığına da şahit olunmaktadır. Bilhassa gelenek şeklinde varlığını sürdüren bu inançların başında haccı zikretmek mümkündür. Ayrıca kurban ve nikah gibi uy gulamalarda da Hz. İbrahim döneminin izlerini görmek mümkündür. Ilacc ile ilgili uygulamaların büyük çoğunluğu Hz. İbrahim'in sünneti kabilindeııdir. Orta Arabistan'daki putperestlik bir anlamda onların milli dini hüviyetini kazandığı için de. Arapların Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi dinlere pek rağbet etmedikleri görülür. Hz. Peygamberin kendi içlerinden çıkmış olmasına rağmen ona kolayca inanmamaları ve İslam'ı kabullenmekte bile çok zorluk çekmeleri, onların atalarının dinine bağlılıklarının en canlı göstergesidir. Ataların dini ise kısa zaman içerisinde oluşmuş bir gelenek değil, bilakis binlerce yılla ifade edilmesi gereken bir tarihi süreçte oluşan olgudur. Toplumların dini inançları hakkında geleneklerinde açık ipuçları bulunmaktadır. Nitekim Orta Arabistan'daki gelenekler bunun en canlı örneğini oluşturmaktadır. 32