Nisan-1997 HİCRET VE ÖNEMİ Diyanet اجرُوا َ ين ٰا َمنُوا َوالَّ ۪ذ َ اِ َّن الَّ ۪ذ َ َين ه ِۙ ّ ٰ َو َجاهَ ُدوا ۪في َس ۪بي ِل ُون َ ك يَرْ ج َ ِللاِ اُ ۬و ٰلٰٓئ ّ ٰ للاِ َو ِۜ ّ ٰ ت َ َرحْ َم للاُ َغفُو ٌر َر ۪حي ٌم Muhterem müminler, Şirkin, zulmün ve her türlü ahlaksızlığın hükümran olduğu bir devirde, Allahü Teala insanlara doğru yolu göstermek için sevgili kulu ve Habibi Hz. Muhammedi (S.A.V.) son Peygamber olarak gönderdi. Peygamberin tebliğ ettiği İslam güneşinin, günbegün hızla yayılıp her tarafı aydınlattığını gören müşrikler, müslümanlara akla hayale gelmez işkenceler tertip etmişler, insan tüylerini ürperten zulümlerin tatbiki için planlar hazırlamışlardır. Aldıkları kararla Haşimoğulları ile her türlü münasebetlerini kesmişler, tüm alışverişleri yasaklamışlardı. Kendilerine ekonomik baskı uygulanan ashab, yiyecek bir şey bulamadıkları için ağaç yaprakları yemek zorunda kalmışlardı. Hatta Sa'd bin Ebi Vakkas, bir akşam açlığını gidermek için bir deri parçası bulmuş, onu pişirerek yemiştir. Müminler müşriklerin tüm eziyetlerine katlandılar, İslamın getirdiği inanç ve akideler uğruna mallarını ve canlarını feda ettiler, fakat islamdan taviz vermediler, küfre rıza göstermediler. Bilali Habeşi (R.A.) kızgın kumlar üzerinde süründürülürken ağzından çıkan tek söz "ALLAH BİR" oluyordu. Ammar İbni Yasir'in annesi Sümeyye (R. Anha), lime lime edilip öldürülürken son sözü "Müslümanım Elhamdülillah" olmuştu. "Alemlere rahmet olarak gönderilen" yüce Nebi, İslamı tebliğ için gittiği Taif'te kendisini taşlayanlar için ellerini açıp, "İlahi, gazabına uğramıyayım da çektiğim sıkıntı ve belalara aldırmam. Ya Rabbi!.. Kavmimi helak etme, onlara hidayet nasib et. Zira onlar gerçekleri bilmiyorlar" diye dua ediyordu. Bir hac mevsiminin girmesi üzerine Medineli Evs ve Hazreç kabilelerine mensup altı kişi islamı kabul ettiler. Daha sonra birinci ve ikinci Akabe biatları vuku buldu. Medineli bir gurup müslüman, zorlukta ve kolaylıkta Resulullaha itaat edeceklerine dair söz verdiler. Böylece Medine'de kurulacak İslam Cemiyetinin temeli teşekkül etmişti. Kafirlerin zulümleri tüm şiddetiyle devam ederken, 622 senesinde vahiy yoluyla Hicret'e izin verildi. Müslümanların çoğu Medine'ye gizlice hicret ettiler. Hz. Ömer ise dünya tarihinde eşine rastlanmayacak bir cesaret örneği gösterip "Ben dinimi korumak için Allah yolunda Medine'ye hicret ediyorum. Karılarını dul, çocuklarını öksüz bırakmak isteyen varsa şu vadide önüme çıksın" diyerek yola çıkmıştır. En son olarak Peygamberimiz, yatağına Hz. Ali'yi yatırıp yanına da Hz. Ebu Bekir'i alarak Medine'ye hicret etmiştir. Burada müslümanlar tarafından coşkun sevinç gösterileriyle karşılanan Peygamberimiz, İslamı tebliğ ve ihya faaliyetlerini bu şehirde sürdürmüştür. Bu göçe sebep, sadece karşılanan sıkıntılar değildi. Asıl maksat 13 yıllık Mekke devrinde teksif edilen çabaların neticesi olarak, Medine'de bulunan İslam toplumunu güçlendirmek, Medine dışındaki müslümanların güçlerini bir araya getirip kuvvetli bir cemiyet tesis etmekti. Bu bakımdan, Hicret'e basit bir göç olayı olarak bakılmamalıdır. Hicret Hak'kın batıla galebe gelmesinin timsali islamı tümüyle yaşama azminin sembolüdür. Muhterem müminler, Hicretin senei devriyesinde yeniden bir nefs muhasebesi yapıp, Medine'li müslümanların Akabe'de yaptıkları biad gibi, aynı iman ve aynı şuurla, Resulullahın manevi huzurunda "Allah'ın emir ve nehiylerine riayet edip, Hz. Muhammed'in yolundan ayrılmayacağımıza" dair kesin söz vermeliyiz. Tüm kötülüklerden, fenalıklardan haramlardan Kurana ve Allah'a hicret etmeliyiz. Hutbeme başta okuduğum ayetin mealiyle son vermek istiyorum. "Hakikat, iman edenler, bir de Allah yolunda (yurtlarından) hicret edip de savaşanlar (yok mu?), işte onlar Allah'ın rahmetini umarlar. Allah (müminleri) hakkıyla yarlıgayıcı, (onları) cidden esirgeyicidir". (Bakara 218)