Ağustos 1988 HİCRET Lütfi Şentürk َ َس َنةُ و َََل الس ِيئَةُ ُۜ ِا ْد َف ْع ِبلالَ يت َ و َََل تَسْ تَ ِوي الْح ْس ُن َف ِلا َذا الَ يذي بَ ْين ََك َوبَ ْي َنهُ َع َدا َوةٌ َكلاَنَ ُه َ ِه َ اَح َو ِل ٌ ح يَمي ٌم (Fussilet: 34) Muhterem Cemaat, Hicri 1409 yılını idrak ediyoruz. Bu vesile ile hicret olayının öneminden ve İslam tarihindeki yerinden kısaca söz edeceğim. Bildiğiniz gibi, Resûli Ekrem Efendimiz Mekke'de doğmuş ve peygamberlik görevi O'na burada gelmiştir. "Önce en yakın akrabanı uyar" ayeti kerimesi gereğince, O'nun çağrısına uyanlar kendisine inanıyor ve yalnız Allah rızası için bu dine, İslam'a giriyorlardı. Müslümanların sayısı günden güne artıyor ve İslamiyet gönüllere yerleşiyordu. Ancak Mekke'de Kureyş müşrikleri ona engel olmaya çalışıyorlardı. Bunun için Peygamberimize ve onunla birlikteki Müminlere amansız düşman kesilmişlerdi. Müslümanlara zulmediyor akıl almaz işkencelerde bulunuyorlar, bu dinden vazgeçmelerini istiyorlardı. Yapılan işkencelere dayanamayan bir kısım müslümanlar göç etmeyi düşündüler. Peygamberimiz onlara Habeşistan'ı işaret buyurdu. Bu arada Hac dolayısıyla Mekke'ye gelmiş olan Medinelilerden bir topluluğa müslümanlığı anlattı, kabul edip müslüman olarak ülkelerine döndüler. Ayrıca Peygamberimiz, arkadaşlarından bazılarının da Medine'ye gitmelerine izin verdiler. Böylece İslamiyet Medine'de yayılmaya başladı. Bu durum Kureyş ileri gelenlerini telaşa düşürdü. Medine'nin kuvvetli bir İslam merkezi haline gelmesinin aleyhlerine olacağını anlamışlardı. Konuyu tartışmak ve bir hal çaresi bulmak üzere "Darun Nedve" denilen yerde toplandılar. Uzun uzun görüştüler. Sonunda, kendilerine doğru yolu göstermekten, dünya ve ahirette mutlu olmaları için çaba harcamaktan başka bir şey yapmayan Resüli Ekrem Efendimizi Öldürmeye karar verdiler. Aldıktan bu kararla ilgili olarak Kuranı Kerim'de Enfal suresi 30. ayette şöyle buyurulmaktadır: "İnkar edenler, seni bağlayıp bir yere kapamak veya öldürmek ya da sürmek için düzen kuruyorlardı. Onlar düzen kurarken Allah da düzenlerini bozuyordu". Onların bu kararı böylece peygamberimize bildirilmiş ve hicret için kendisine izin verilmişti. Bunun üzerine peygamberimiz en yakın arkadaşı Hz. Ebû Bekir'e gelerek hicret için kendisine izin verildiğini müjdeledi. Onunla birlikte geceleyin Mekke'den çıkıp Sevr dağına gelerek oradaki mağarada saklandılar. Daha sonra da buradan çıkarak Medine'yi Münevvere'ye yöneldiler. Kuba denilen yerde bir süre kalarak burada bir mescid inşa ettikten sonra Medine'ye geldiler. Medine halkı kadın, erkek, genç ihtiyar kendilerini coşkun sevgi tezahürleriyle karşıladı, bağrına bastı. Resuli Ekrem'in bu hicreti, tarihteki diğer göçlerden ayrı ve farklı bir anlam taşımaktadır. Çünkü diğer göçlerde çoğunlukla hakim olan unsur, iklim şartlarının değişmesiyle yaşama imkanının kalmamasıdır. Burada, yüce İslam'ın, kararmış gönülleri aydınlatmaya başlaması, zulme, haksızlığa ve her çeşit kötülüğe karşı çıkmasına karşılık ona düşman olanların, onun hızla yayılmasından endişe duyanların, onun nurunu söndürme ve ona gönül verenleri yok etme çabasında olanlardan kaçma vardır. Nitekim ilk müslümanlardan aynı şekilde Habeşistan'a hicret edenlerin, hicret sebeplerini açıklayan sözleri, bunun en güzel örneğidir. Habeş Kralı huzurunda muhacirler adına Hz. Cafer'in şu sözleri ne kadar anlamlıdır. "Ey hükümdar, biz cehalet içerisinde yaşayan bir toplum idik. Putlara tapıyor, iaşe yiyorduk. Zina yapıyorduk. Akrabamızla ilgimizi kesiyor, komşularımızla iyi geçinmiyorduk. Kuvvetli olanlarımız, güçsüz ve zayıf olanlarımızı eziyordu. Biz bu halde iken yüce Allah bize acıdı. Bizden öncekilerde olduğu gibi bize de içimizden, soylu, asli, doğru, güvenilir, şeref ve namus ehil olduğunu bildiğimiz birisini peygamber olarak gönderdi. O bizi, yalnız Allah'a ibadet etmeye, atalarımızın taptıkları putları, ağaç ve taş parçalarını terk etmeye çağırdı. Bize doğru söylemeyi, emanete riayet etmeyi, komşularımızla güzel geçinmeyi, haramdan, adam öldürmekten sakınmayı öğütledi. Bizi, iffetsizlikten, yalandan, yetim malı yemekten ve namuslu kadınlara iftira etmekten sakındırdı. Yalnız bir olan Allah'a ibadet edip, O'na hiçbir şeyi ortak koşmamamızı, namaz kılmamızı, oruç tutmamızı emretti. Haram dediğini haram bildik, helal dediğini helal bildik. Bundan dolayı toplumumuzun bir kesimi bize düşman oldu, bize türlü türlü işkenceler yapmaya kalktılar. Biz de onlardan kaçarak ülkenize sığındık". Bu konuşmada, bir yönüyle hicret sebepleri açıklanırken, diğer yönü ile de İslam'ın insanlığa neler getirdiği ifade edilmekte, her yönüyle bozulmuş ve tüm değer ölçülerini yitirmiş o günkü toplumu nasıl tekrar hayata kavuşturduğu anlatılmaktadır. İşte sevgili kardeşlerim, kısaca hicret olayı bu. İlk müslümanlar bu olaya fazlasıyla önem verdikleri ve diğer olaylardan daha çok anılmaya değer buldukları için Hz. Ömer'in halifeliği zamanında onu tarih başı kabul etmişlerdir. Hicret, ilk müslümanların sıkıntılı günlerden kurtulmalarına vesile olduğu gibi, milletimizin birlik ve bütünlüğünün perçinleşmesine vesile olmasını Cenabı Hak'tan diliyorum.