"Babürname`de Oryantalistçe Tasvir ve Mesajlar

advertisement
"Babürname'de Oryantalistçe Tasvir ve Mesajlar - 2" Yağmur Dergisi, 72
Menderes COŞKUN
Tasvirle telkin arasında ciddi bir münasebet vardır. Haddizatında her tasvir, bir
telkindir. Bir kişiye ahlaksız demekle, onu ahlaksız göstermek (tasvir etmek) arasında
ciddi bir fark yoktur. Gayriahlakî olan bir şeyi tasvir etmek, onu bir bakıma
yaygınlaştırmak ve meşrulaştırmaktır. Tasvirî metinler, okuyucunun alt şuurunu
hedeflerler. Tanzimat'tan itibaren Türk insanı, çoğunlukla tasvirî metinlerle, yani hikâye,
roman, gazete ve filmlerle dejenere edilmeye çalışılmıştır. Tanzimat'ın kudretli
yazarları, güya kültürel ve masumane sebeplerle Batı felsefe ve edebiyatını Türk
okuyucusuna tanıtmışlardır. Böylece Türk aydını, Yunan mitolojisini, Batı insanının
sefihane hayatını ve fikirlerini öğrenmiştir. Batı edebiyatına ait eserleri Türkçeye
kazandıran kişiler, Türk okuyucusunun edebiyat bilgi ve kültürünü geliştirmek için böyle
bir aktarım hizmetini yaptıklarını ima etmişlerdir. Bazen de bunu muhtemelen objektif
ve dindar gözükmek için kısmen eleştirmişlerdir. Zahiren masum gözüken bu tür
faaliyetler aslında hafıza ve zihinlerin işgalidir. Bu eserlerle Tanzimat aydınının
zihindeki çağrışımlar, referanslar, kriterler, hayaller, değerler, haramlar, helaller
değişmiştir. Zihinleri ve hafızaları işgal edilen insanlar hızla inanç, ahlak ve
davranışlarını da değiştirmişler, kısmen veya tamamen Frenkleşmişlerdir. Bütün
bunlardan dolayı, tasvirî eserleri, masum ve objektif olarak kabul etmek doğru değildir.
Zira tasviri musavvirden ayırmak mümkün değildir. Her tasvirin bir mesajı vardır.
Tezkirelerde olduğu gibi Babürname'de de "tasvirlerle" ve "ima yoluyla" tarihteki
Müslüman sultanların ve şairlerin sefih ve ahlaksız oldukları mesajı verilmiştir. Zira
şarabın çok içildiği, uyuşturucunun çok kullanıldığı, her türlü ahlaksızlığın yapıldığı bir
toplumda yetişen bir şairin başka türlü olması çok zordur. Bir insanı dolaylı olarak kötü
göstermenin yollarından birisi, onu kötü bir çevre veya arkadaş grubu içine
yerleştirmektir. Ali Şîr Nevaî de Babürname'de bu şekilde dolaylı olarak
değersizleştirilmiştir. Her şeyden önce Nevaî, ahlaksız ve ayyaş bir sultan olarak
tanıtılan Hüseyin Baykara'nın yakın bir dostudur, arkadaşıdır, emiridir: "Mirza'nın beyi
değil belki musahibi idi. Çocukken bir mektepte imişler. Hususiyetleri çokmuş.
Bilmiyorum, hangi kabahatinden dolayı Sultan Ebû Said Mirza onu Herat'tan ihraç
etmiş." (Arat 2000: 264). Babür'ün veya Babür adına eser yazan kişinin, Nevaî'yi
dolaylı olarak değersizleştirmek için verdiği bilgileri burada şerh etmek istemiyoruz.
Zira fıska karşı meyilli olan bir yazarın verdiği bu bilgilere inanmak, muhtemelen
Nevaî'ye karşı haksızlık olur.
Her tasvirin bir telkini vardır. Bazen tasvir ve telkin, tebliğden daha tesirlidir.
Babürname "telkinleri" bakımından incelenince, onun okuyucunun alt şuuruna şu
bilgileri yerleştirdiği fark edilir: Hüseyin Baykara gibi Türk ve İslam tarihinin büyük
isimleri, hem namaz kılmışlar hem de şarap içmişler, kumar oynamışlar, uyuşturucu
kullanmışlar ve her türlü ahlaksızlığı yapmışlardır. Bu tür alışkanlıklar güya onların
Müslümanlıklarına engel olmamıştır. İnsanlar istedikleri zaman özellikle de yaşlanınca
tövbe ederek bu tür günahlarını temizleyebilirler. Bütün bu tasvir ve mesajların telkini
şudur: "Ey günaha girmekten korkan mutaassıp Müslüman, sen de ataların gibi
gençliğini sefahat, alkol ve uyuşturucu bataklığında geçirebilirsin; yaşlanınca da tövbe
edersin. Bütün bunlar Müslümanlığa engel değildir." Görüldüğü gibi bu eser,
Müslümanları yavaş yavaş kendi inanç ve ahlaklarından uzaklaştırmak isteyen yerli ve
yabancı oryantalistler için oldukça fonksiyonel bir eserdir ve onlar adına her türlü
övgüyü hak etmektedir.
Rus ve İngiliz Oryantalistlerinin Babürname'yi Övme, Yayımlama ve
Yaygınlaştırmalarının Sebebi
Bir eseri doğru tahlil edebilmenin en kısa yollarından birisi, ona sahip çıkanların, onu
bulup meşhur edenlerin kimliğini araştırmaktır. Babürname'yi oryantalistler bulmuşlar
ve onu bütün dünyaya tanıtmak için ciddi bir gayret sarf etmişlerdir. İngilizce,
Fransızca, Almanca gibi birçok dile çevirmişlerdir. Eser üzerinde hâlâ yorucu bilimsel
çalışmalar yapılmaya devam edilmektedir. Batılıların ve onların Doğulu takipçilerinin
Babürname'ye değer vermelerinin, onu hatırat türünde dünya edebiyatlarının en önemli
eserlerinden birisi olarak göstermelerinin, Babür'ü Jül Sezar, Saint-Simon ve JeanJacques Rousseau ile kıyaslamalarının, hatta onlardan daha üstün tutmalarının elbette
mantıklı ve ikna edici bir izahı olmalıdır. Kimisi bu övgüleri, Batılıların objektifliği, İslam
tarih ve kültürüne hizmet aşkı ile izah edebilir. Hâlbuki bunun doğru izahı, Batılıların
methettiği eserlerin içeriğinde, mesaj ve telkinlerinde gizlidir. Batılıların methettiği
biyografik eserlerde çoğunlukla Müslümanları rahatsız; Batılıları ve Frenk-meşrep
Doğuluları ise memnun eden gayri İslami ve gayriahlakî tasvirler vardır.
Babürname'ye İngilizlerin önem vermeleri, onu meşhur etmek için akademik çalışmalar
yapmaları tesadüf değildir. Bilindiği gibi Babür'ün Hindistan'da kurduğu, Babürlüler,
Gürganiyye veya Timuroğulları adıyla bilinen devlet, 1858 yılında İngilizler tarafından
yıkılmıştır. İngilizlerin Hindistan'da kendi hâkimiyetlerini kurabilmeleri için oradaki
Müslüman halkı kendi tarih, inanç ve medeniyetlerinden koparmaları gerekiyordu. Zira
kendi inanç ve medeniyetine bağlı olan insanlar yönetilemez, köleleştirilemezler.
Babürname, Batılıların, Müslümanları kendi medeniyet ve tarihlerinden koparma
hedefine tamı tamına hizmet etmektedir. Bu eserin İngilizlerin ihtiyaç duyduğu bir
dönemde ortaya çıkması herhâlde tesadüf değildir. Üstelik İngilizlerin tarihi tahrif
etmek, Türkleri vahşi, barbar ve ahlaksız göstermek için sahte bilgi ve belgelerle birçok
eser ürettikleri de bilinmektedir. McCarthy'nin araştırmalarına göre, İngilizler 20. asrın
başında Hindistan Müslümanlarının Osmanlı'ya olan saygısını azaltmak için Türkleri
zalim ve ahlaksız gösteren birçok eser yazmışlar ve bu yalan ve iftiralarla dolu eserleri
bütün dünyaya dağıtmışlardır (McCarthy 2003). İnsanların İslam ve Osmanlı tarihi
algısını değiştirmek için yapılan bu eserlerdeki iftiralar, güya tarihî ve mevsuk
kaynaklara dayandırılmıştır. Babürname de hem ortaya çıkış dönemi hem de mesaj ve
telkinleri bakımından Wellington House'un ürettiği sahte eserlere benzemektedir.
Babürname ile Rus oryantalizminin hedefleri arasında da kuvvetli bir münasebet vardır.
Bilindiği gibi Ruslar, 19. asırdan itibaren Müslüman Türk halkını, kendi inanç, tarih ve
medeniyetlerinden uzaklaştırmak, hatta onlardan nefret ettirmek için siyasi, askeri,
bilimsel, kültürel ciddi bir faaliyet yürütmüşlerdir. Türkleri Hıristiyanlaştırma veya
dinsizleştirme projesinde görev alanlardan birisi de Ortodoks Türkolog Nicolas
İlminski'dir. Babürname'yi ilk defa orijinal diliyle 1857'de Kazan'da yayımlayan kişi de
odur. Zahiren bakılınca İlminski, büyük bir fedakarlık örneği göstererek, Arap harfleriyle
yazılmış böylesine hacimli bir metni yazma eser kütüphanelerinden bulmuş ve
yayımlamıştır. Tarihinden, inancından koparmak istediği bir milletin tarihine hizmet
etmiştir. Görünüşte bir çelişki vardır. Ancak Rusların Türklerle ilgili hedefleri ile
Babürname'nin mesaj ve telkinleri bir araya getirildiği zaman bu çelişkiler ortadan
kalkar. Bilindiği gibi, İlminski ve diğer Rus Türkologlar, 19. asırdan itibaren yaptıkları
"bilimsel" çalışmalarla yeni bir Türk tipi oluşturmak istemişlerdir. Bu tipin en bariz
özellikleri, cahillik, eğlenceye düşkünlük, ayyaşlık ve iffetsizliktir. Rusların oluşturmak
istediği insan tipiyle, Babürname'de sunulan insan tipinin aynı olması tesadüf değildir.
Ayyaş ve ahlaksız yapılmak istenen Türk halkına, güya kendi tarihinden örnekler
sunulmuştur. Eğer oryantalistlerin bulup meşhur ettikleri bu eserler sahih ise, Ruslar
her nasılsa 18. veya 19. asırda birdenbire Müslümanlaşan Türk halkını, 16. asırdaki
asıllarına, köklerine döndürmüşlerdir.
Abdullah Cevdet, Türk milleti önce kendi klasiklerini, kendi şaheserlerini iyice okumalı
derken, Cemil Meriç'in zannettiği gibi iyi niyetli değildi. Yerli oryantalist Cevdet, Batılı
şarkiyatçıların Müslüman milletleri kendi sözde klasikleriyle yavaş yavaş zehirleme
projesinden büyük ihtimalle haberdardı. Burada Cemil Meriç'in Abdullah Cevdet'le ilgili
şu tespitlerini hatırlatmakta fayda vardır:
"İslamiyeti, Batılılaştırmak istiyordu, doktor. Doğu'yu Batı ile zenginleştirecektik, ama
Doğu'nun büyük değerlerini tanıdıktan sonra. Bütün şaheserleri okuyacaktı halk; kalbi
de kafası da genişleyecekti. İhtilâller faniydi, kanla kazanılan zaferler kanla silinirdi.
Türkler İslam âleminde 'irfan' öncüsü olmalıydılar."
"Müslümanlar terakkiyat-ı medeniyeyi [yani fıskı, sefaheti, ayyaşlığı, gayri meşru
ilişkiyi] ancak Müslüman bir menbadan istinbat ve kabul ederler." (Meriç 1999: 141).
"Abdullah Cevdet anladı ki: Önce Osmanlının kafasını değiştirmek lâzım, kafasını ve
kalbini… Kültür davası halledilmeden siyasetle uğraşmak abesdi." (Meriç 1999: 140).
"Uzun tecrübeler sonunda gördüm ki, ışık Hıristiyan dünyasından gelirse Müslüman
ruhu ona bütün kapılarını kapayacaktır. Biz ki Müslüman damarlarına yeni bir kan
akıtmak vazifesini alıyoruz, ileri prensipleri bizzat İslam müesseselerinde
aramalıyız." (Meriç 1999: 141).
Sonuçlar
1. Şimdiye kadar edebiyat tarihlerinde, ansiklopedilerde, makalelerde ve hemen her
mahfilde methedilen Babürname, haddizatında Müslüman Türk sultanlarını ahlaksız,
ayyaş, vahşi, barbar gösteren; Müslümanlığı ve Müslümanları açıkça değersizleştiren
bir eserdir.
2. Babürname'de çizilen Müslüman portresiyle, oryantalist veya İslam düşmanı
yazarların görmek ve göstermek istedikleri Müslüman portresi arasında hiçbir fark
yoktur. Babürname Rus ve İngilizlerin, Müslüman Türkleri kendi inanç ve tarihlerinden
uzaklaştırma projelerine birebir hizmet etmektedir.
3. Türk araştırmacılar, Rus ve İngiliz sömürgeciliğine hizmet eden Babürname'nin
sahte mi sahih mi olduğunu ciddiyetle araştırmak zorundadırlar.
4. Batılılar, tarihî şahsiyetler adına eser uydurmanın kolaylığını, işlevselliğini ve zevkini
18. ve 19. asırda fark etmişlerdir. Collingwood'a göre 17, 18 ve 19. asır tarihçileri, tarihi
kurgulamışlardır (Carr 2012: 73, 78). Froude'e göre tarih "İstediğimiz her kelimeyi
yazabileceğimiz, bir çocuğun harf kutusudur." (Carr 2012: 78). Prof. Oakeshott'a göre
"Tarihi yapmanın tek yolu onu yazmaktır." (Carr 2012: 74).
5. Batılı toplum mühendisleri 19. asırda "toplumu bir organizma olarak" kabul etmişler
ve "tarihi bilimin içine" sokmuşlardır. "Bilim artık durağan (statik) ve zaman dışı bir
şeyle değil değişim ve gelişim süreciyle" ilgilenmeye başlamıştır (Carr 1993: 68).
6. Batı'da, hatırat ve seyahatname türünde dünyaca meşhur olmuş bazı eserlerin
kısmen veya tamamen uydurulmuş olduğunu iddia eden çalışmalar yapılmıştır. Benzer
çalışmalar Babürname için de yapılmalıdır.
7. Babür'ün atası Timur'a ait olarak gösterilen Tüzük-i Timuri adlı hatıratın aslının kayıp
olduğu söylenmektedir. Aslı kayıp olan (veya orijinal nüshası müellif kaydıyla birlikte
daha sonra yazılacak olan) bu eser, Melfuzat-ı Timurî adıyla Farsçaya çevrilmiştir.
Farsça çevirinin de tahrif edildiği iddia edilmektedir (Akün 1991b: 407; Togan 1985).
Babürname'nin de önce Farsça tercümesinin, sonra aslının ortaya çıkarılması ilginçtir.
8. Babürname sahih bir eser olsa bile İslami bir eser değildir. Şarabın Müslüman bir
sultan ve toplumun elinden sunulduğu bu eser, fikren reşit olmayanlar için zararlıdır.
9. Babürname'de tasvir edilen sefih ve barbar Türk toplumu ile, 1858'de İngilizlerin
işgal ettikleri topraklarda yaşayan toplum arasında, kanaatimizce ciddi farklılıklar
vardır. İngilizler karşılarında dindar bir toplum bulmuşlardır. Yani ata ile torun arasında
ciddi bir farklılık vardır. Sosyolojik bir tezat söz konusudur. Babürname'de tasvir edilen
sefih ve fasık toplum, ne zaman ve nasıl, Müslüman bir toplum hâline gelmiştir?
10. Babürname'nin içeriğini destekleyen tezkire ve tarih türünde başka eserler de
vardır. İlginçtir ki bu eserlerde de yazarlar, Müslümanları dolaylı olarak "olumsuzlama"
gayreti içindedirler. Yani aynı zihniyette insanlar tarafından kaleme alınmışlardır. Aynı
zihniyetle yazılmış eserler, haddizatında "tek"e indirgenebilir. Yani sayının çok olması
önemli değildir; muhakeme ve mukayesede önemli olan farklı zihniyet ve bakış açısıyla
yazılmış olan eserlere ulaşmaktır. Mesela İkinci Abdülhamid ve diğer Osmanlı
sultanlarıyla ilgili 1900-1940 yılları arasında yazılan çok sayıda makale ve kitabın,
çizilen resimlerin yüzde doksanı aynı zihniyet ve bakış açısıyla üretilmiştir; yani bütün
bunlar Osmanlı sultanlarını kötülemeye dönüktürler. Bu sözde vesikaların çok olması
ve birbirini desteklemesi iki şeye işaret eder. 1- Abdülhamit kötüdür; Osmanlı sultanları
ilkel, barbar ve sefihtirler. 2- Bu eserler Osmanlı'yı değersizleştirmek için kaleme
alınmışlardır; sayıca çok da olsalar güvenilir değildirler. Mesela 16. asırda yazıldığı
iddia edilen tezkireler, ortak bir tavırla Fatih Sultan Mehmet'i değersizleştirmişlerdir. Bu
eserler, bir bakış açısına göre birbirlerini desteklerlerken, diğer bakış açısına göre
birbirlerini ifşa etmektedirler. Yani birisinin sahihliği veya sahteliği, diğerleri için referans
olacaktır. Hiçbir sahte eser tek başına ortaya çıkmaz.
11. Babürname, şuara tezkireleri gibi, tasvirî eserlerdendir. Bu eserlerde bir sultan, şair
veya şeyhe, doğrudan ahlaksız veya riyakâr denmez; ancak onun ahlaksız ve riyakâr
olduğu, tasvir ve ima yoluyla gösterilir. "Söyleme, tasvir et" metodu kullanılır. Bir
yazarın önce "faziletli" ve "dindar" sıfatlarıyla methettiği bir kişiyi, daha sonra tasvir
veya ima yoluyla "ahlaksız" göstermesi, "okuyucuyu aldatmaya dönük" art niyetli bir
tavırdır. Muhtemelen maksadı "hoca", "âlim" veya "dindar" kavramını kirletmektir.
Sıfatları ve kelimeleri kirletmek, her şeyi kirletmektir.
12. Babürname'de Babür'ün, romancı ve "Hakim-anlatıcı" tavrı dikkati çekmektedir.
Eserde kahramanlarının bütün zaaflarını bilen, gizli açık bütün günahlarına vakıf olan
bir romancı tavrı vardır. Babür, kendisinden aşağı mertebede olan birçok insanın
sıradan ve sefihane hayatlarıyla ilgili birçok bilgiyi sadece toplamamış, ayrıca bu
bilgileri "bütüncül ve edebî bir üslupla" kitaplaştırmıştır. Bilgi toplamak zor, toplanmış
dağınık bilgileri üsluba çekmek; onları akıcı bir üslupla âdeta romanlaştırmak daha
zordur. Babür, kendi toplumu tarafından yaygın bir şekilde okunmadığı anlaşılan bu
eseri kim için yazmıştır?
13. Babürname'ye göre Babür'de, modern Batılı bir insanın özellikleri vardır. Onun
otobiyografi ve günlük türünde eser yazması, eğlence meclislerinde kadınlarla şarap
içmesi, kendisini dindar olarak göstermesi, yani dini istismar etmesi, (yemek) masası,
masa örtüsü, bıçak-kaşık kullanması; biyografi, folklor ve coğrafya ile ilgilenmesi dikkat
çekicidir.
14. Oryantalistler ve onların Doğulu takipçileri, Babür'ü şöyle idealize ederler ve
Müslümanlara örnek olarak gösterirler: "Eğlence meclislerinin zevkini yaşayan bir tabiat
aşığı, araştırıcı ve gözlemci bir botanist, görmesini bilen bir seyyah, bir etnografya
müjdecisi, bir bahçe mimarı ve şehirci, ata binme, ok atma ve kılıç kullanma sanatının
efendisi, yüzücülük dahil komple sporcu, hattat, musikişinas, fakih, hararetli bir tezyini
sanatlar ve kitap meraklısı, edebiyata damgasını basmış bir şair, dünyanın zevkle,
takdirle okuduğu üstün bir hatıra yazarı, hayatı türlü lezzetleriyle bir yaşama sanatı
hâline getirmiş bir kimse olmanın bütün sıfatlarını beraberinde taşıyan bir Türk
soylusudur." (Akün 1991a: 397).
15. Babür, kendi toplumunun bütün kusurlarını ifşa etmekten zevk alan; sefahat ve
ahlaksızlığın tasvirinden rahatsız olmayan Frenk-meşrep bir yazar gibidir. Hakiki
Müslümanlar bâtılın ve ahlaksızlığın tasvirinden rahatsız olurlar. Cemil Meriç bu
hususta şu bilgileri verir: "Batının ilk romanlarından biri 'Topal Şeytan'. Kahraman,
evlerin damını açar, bizi yatak odalarına sokar. Roman başlangıcından itibaren bir
ifşadır. Osmanlı'nın [Müslüman bir toplumun] ne yaraları vardır, ne yaralarını teşhir
etme hastalığı. Hikâyeleri ya bir cengaveri edebîleştirir, ya 'hisse alınacak bir
kısa'dır…
Bir kelimeyle roman, başka bir dünyanın, başka bir ruh ikliminin, başka bir toplumun
eseri. Daha zavallı bir dünya, daha dişi bir manevi iklim, daha geveze bir
toplum..." (Meriç 1999: 19). "İnanan bir toplumda, pürüzlerini yok etmiş bir toplumda,
hayali çözüm yolları aramaya ihtiyaç duymayan bir toplumda, romanın ne işi var?
Osmanlı, Osmanlı kaldıkça Batı romanını anlayamazdı." (Meriç 1999: 120).
16. Hiçbir dinî veya kültürel bir gerekçe olmadan, bireyi anlatması, bireyi ön plana
çıkarması (individualizm) bakımından da Babür, çağdaş Batılı bir kişiliğe sahiptir.
17. Babürname'de, Asya'ya "yabancı" olan bir seyyahın bakış açısı vardır. Zira
Babür'ün anlattığı şeyler, kendi toplumu için sıradan veya adiyattan olan, ilgi çekici
olmayan bilgilerdir. Bu bilgiler ya başka memleketteki insanlar için ya da farklı bir
asırda yaşayan insanlar için ilgi çekici olabilir. Burada sanki Babür, 19. asırda İslam
memleketlerini dolaşan Batılı seyyahların bakış açısına, zihniyetine ve misyonuna
sahip gibidir. Ayrıca Babür'de bir sosyal bilimci tavrı vardır. İslam âleminde sosyal
bilimlerle ilgili çalışmalar ise 19. asırda başlamıştır.
18. Kimileri, Babürname gibi eserlerde tasvir edilen anormal Müslüman tiplerini normal
göstermek için genelgeçer ifadelere başvurabilirler. Mesela "İnsanların kusurları
olabilir, tarihî büyüklerimizi kutsamamalıyız." diyebilirler. Genelgeçer ifadeler, tenkide
ve muhakemeye kapalı yazarların elinde tehlikelidirler. Elbette insanlar kusursuz
değildir. Ancak kusur-fazilet dengesini iyi kurmak gerekir. Bir kişi hem ahlaklı hem
ahlaksız olamaz, bu şekilde tasvir edilemez. Böyle bir tasvirde "ahlaklı" sıfatı anlamını
kaybeder. Hiçbir İslam toplumunda fasık bir kişiye dindar ve ahlaklı denmez. "Namaz
kılmadığı zamanlarda şarap içerdi." gibi bir ifadeyle tasvir edilen insan tipini
normalleştirmek için genelgeçer sözleri sû-i istimal etmemek gerekir. Genelgeçer
ifadeleri, kimisi izah ve ikna için kimisi de ifsat ve iğfal için kullanır.
19. Bizim maksadımız Babür'ü, Fatih'i, Mevlana'yı ve diğer İslam büyüklerini idealize
etmek, onları kusursuz göstermek değildir. Eğer atalarımız İslam dışı inanç, ahlak ve
davranışlara sahip idiyseler, onları hakiki ve örnek Müslümanlar olarak görmek ve
tanımlamak her bakımdan ciddi bir yanlıştır. Yaşayış, inanç ve ahlak bakımından
Müslüman olmayanı, Müslüman göstermek, haddizatında "Müslüman" sıfat ve
kavramını değersizleştirmek ve kirletmek olur. Bizim maksadımız, İlminski gibi kimlikleri
ve niyetleri belli olan araştırmacıların ortaya çıkarıp meşhur ettikleri eserlerdeki bilgilere
iman ederek kendi tarihimizi ve medeniyetimizi karalamanın, aceleci ve büyük ihtimalle
yanlış bir karar olduğunu vurgulamaktır. Bizim maksadımız, kaynak sahih de olsa
sahte de olsa, kötüye kötü, yanlışa yanlış diyebilmektir. Bizim maksadımız ahlak dışı
tasvirat ve telkinat içeren sözde İslami eserlerin içeriğini teker teker ifşa etmek, böylece
bu eserlerin okunmadan methedilmesine ve meşrulaştırılmasına engel olmaktır.
Kaynakça:
* Prof. Dr., Süleyman Demirel Üniversitesi.
Akün, Ömer Faruk (1991a), "Babür", DİA, 4: 395-400
Akün, Ömer Faruk (1991b), "Babürname", DİA, 4: 404-408
Arat, Reşit Rahmeti (2000), Baburname: Babur'un Hayatı, Ankara: Kültür Bakanlığı
Bilkan, Ali Fuat (2001), Risale-i Validiyye Tercümesi, İstanbul: Kitabevi.
Carr, Edward Hallett (1993), Tarih Nedir, çev. Misket Gizem Gürtürk, İletişim Yayınları,
İstanbul
Collingwood, R. G. (1990), Tarih Tasarımı, çev. Kurtuluş Dinçer, Ara Yayıncılık,
İstanbul
Coşkun, Menderes (2011a), "Klasik Türk Şairinin Poetikası Üzerine", Bilig, 56, 57-80
Coşkun, Menderes (2011b), "Latifi'de Oryantalizmin Parmak İzleri: Latifi'nin Türk ve
İslam Büyüklerini Anekdotlar Vasıtasıyla Değersizleştirme Gayreti", SDÜ FEF Sosyal
Bilimler Dergisi, 23, 145-169
Konukçu, Enver (1991), "Babürlüler", DİA, 4: 401-404
Köprülü, M. Fuad (1997), "Babur", İA, 2: 180-187.
McCarthy, Justin (2003), "İngiliz Probogandası, Wellington Evi ve Türkler", Türkler, 13:
469-481
Meriç, Cemil (1999), Bu Ülke, İstanbul: İletişim
Tanpınar, Ahmet Hamdi (2000), Edebiyat Üzerine Makaleler, hzl. Zeynep Kerman,
İstanbul: Dergâh.
Tarlan, Ali Nihat (1990), Prof. Dr. Ali Nihat Tarlan'ın Makalelerinden Seçmeler, Ankara:
AKM.
Togan, A. Zeki Velidî (1985), Tarihte Usûl, Enderun Kitabevi, İstanbul
Yücel, Bilal (1995), Bâbür Dîvânı, Ankara: AKM
Zahîrüddin Muhammed Bâbür, hzl. Tanju Oral Seyhan (2004), Mübeyyen der-Fıkh:
Giriş-Metin-Dizin-Tıpkıbasım, İstanbul: Çağrı.
Download