Diğerleri mi? İlk aklıma gelenler Venedik ve Kudüs. Haydi bakalım sorun büyüklerinize… Venedik ve Kudüs neredeymiş? Mardin’i ben söyleyeyim. Tam olarak ülkemizin güneydoğusunda. Batman, Şırnak, Şanlıurfa ve Diyarbakır illerimizin sınır komşusu. Güney komşu ülkemiz Suriye ile de dip dibe. Mardin’e gittiğinizde fazladan iki gününüz varsa Suriye’ye de geçebilirsiniz. Vize yok... Vize ne demek mi? Hemen bilgisayarımı açtım, arama motoruna yazdım; “geçiş izni” demekmiş: “Bir devletin ülkesine seyahat edecek bir yabancının pasaportuna koyduğu ve bu yabancının ülkesine girebileceğini gösteren kâğıt.” Başka bir ülke olan Suriye’ye gitmemiz için pasaportumuzda, diğer bazı ülkeler için şart olan bu izne “gerek yok” anlayacağınız. Sizi İŞTAR’ın kartalına binip gezdirmeden önce, Mardinli KALK GİDELİM ÇOCUKLARI hakkında bilgi vermek istiyorum. Mardinli KALK GİDELİM ÇOCUKLARI’nın, Mardin İl Kültür Turizm Müdürlüğü tarafından verilmiş, gönüllü turizm elçileri olarak kimlik kartları bile var. Bu kitabı okuyan sizler de kendi yaşadığınız ilin Kültür Turizm Müdürlüğü’ne gitseniz, “Biz de şehrimizin gönüllü turizm elçileri olmak istiyoruz” deseniz, nasıl olur ? Bana yazarak bildirmeyi de sakın unutmayın. Biliyorsunuz, TRT “Kalk Gidelim programı haberleşmek için kalkgidelimtv@gmail.com ve esraalkan34@gmail.com ve adresini kullanıyor. Siz de her türlü sorularınızı, sorunlarınızı yazabilirsiniz. Ben gezime ilk önce kent merkezinden başlayacağım: İŞTAR’ın önerisidir bu. Hatta uzak mesafelere kartalıyla o bizi götürecek. Belki Mardin’in sebze-meyve bahçesi Savur ilçesine birlikte gideriz. Orada sizi Kıllıt (Dereiçi) köyüyle tanıştıracağım. Oradan Midyat, Nusaybin, Kızıldere derken az gideceğiz, uz gideceğiz, dere tepe düz gideceğiz ve sarı taşın şehri Mardin’in il sınırları 15 içinde kalan her yerinin sırrını çözeceğiz. Ancak, şimdi size söyleyeceğim şeyler pek sır değil… Dokumacılık mesleği ilk olarak MÖ 6300’e doğru Mezopotamya toprağında ortaya çıkmış. İki ya da üç yüzyıl geçmeden vahşi “sığırlar” evcilleştirilmiş, insanlar “süt” içmeyi öğrenmiş. MÖ 3700’e doğru ise Sümer’de ilk site-devlet kurulmuş. İlk “imza’’ burada atılmış. İlk “tekerlek” burada keşfedilmiş. İlk “para” burada basılmış. MÖ 3100’e doğru ise ilk “yazı” Sümer’de doğmuş. Üstelik, Bronz Çağı sona ermeden “Gılgamış Destanı” tabletlere de kaydedilmiş. MARDİN’E BAKMAK SIR OKUMAKTIR Biliyor musunuz, Mardin merak edene sırlarını açan bir şehirdir. Sizin şehriniz de böyle mi? Diyorum ki, bir kenti tanımak için ona zaman ayırmak gerekir. Söz konusu Mardin ise daha da fazla zaman ayırmak gerekir. Ben Mardin’de yaşamı ertelerim. İnanın, buna değiyor. Kâh Seyran Ana’yla, kâh Deyrulumur Manastırı Mor Gabriel’in metropoliti ile sohbet etmek ve manastırın labirent gibi koridorlarında kaybolmak çok zevkli. Mor Gabriel’i ziyaret ederken, aklımızdan şunları geçirelim: Şu anda dünyanın halen faal olan en eski Süryani-Ortodoks manastırındayız. Faal derken şunu kast ediyorum: burada manastır yaşam tarzı ve geleneği hâlâ sürüyor. Altmış kişiden fazla görevli burada yaşıyor. Farklı yapı biçimlerini görüyoruz etrafta, çünkü çok yaşlı olan bu manastıra dönem dönem farklı bölümler yapılmış.... İçinde bulunduğumuz manastırın büyük bölümü beşinci ve altıncı yüzyıldan kalma. Dilerim, manastıra gidince rehber olarak “Şabo”ya denk gelirsiniz ve güler güzü ile bütün her şeyi o anlatır size. İsminin anlamının Süryanicede “Pazar” olduğunu söylemeliyim. Karşılaştığınızda bu bilgiyi paylaşırsanız çok hoşuna gidecek. 16 Mor Gabriel-Turabdin Metropoliti Mor Timotheos Samuel Aktaş ve Esra Alkan çocuklarla 17 Mor Gabriel-Deyrulumur Manastırı dış ve iç görünüm 18 Mardin’i bir kale, Midyat’ı yazlık olarak düşledim ben. Savur ise konakların diyarıdır gözümde. Savur, Asur yazıtlarından anladığımız kadarıyla dört bin yıldır aynı yerleşim alanında bulunuyor ve aynı adla bugüne kadar gelmiş. Buna şaşırdığımı saklamayacağım. Biliyorsunuz kentler zaman içinde birçok ad alıyor. Nusaybin’e gelince, dünyanın ilk üniversitesine sahip olduğu için ne kadar gururlansa azdır! Mardin’in Babil dönemini de çok sevdim ben. Ah Babil ah... Ne olurdu “Tanrı’ya yetişelim” diyen insanlar seni bu kadar yüksek inşa etmeye kalkmasalardı!.. Kafanız fazla karışmadan hemen anlatayım. Kutsal kaynaklarda anlatılan bir efsaneye göre, insanların birbirleriyle farklı dillerde konuşmasının bir sebebi varmış. Çok çok eskiden bütün insanlar aynı dili konuşurmuş. Bir gün Tanrı’nın yukarılarda bir yerlerde olduğunu düşünüp O’na ulaşmak için Babil Kulesi’ni yapmaya başlamışlar. Kule yükseldikçe, Tanrı’ya ulaşacakları fikri de güçleniEscher’in çizimiyle Babil Kulesi yormuş. Buna sinirlenen Babil baş tanrısı Marduk, Kule’yi yapan insanların dillerini karıştırmış; farklı dilleri konuştuklarından artık birbirlerini anlayamaz olmuşlar ve inşaatı daha fazla yükseltememişler. İşte onun için “bir dil, bir insan” derler. Anadilinden başka dilleri de bilmek, diğer dilleri konuşan insanlarla da arkadaş olmamızı sağlar. Onlarla konuşmak, kitaplarını okuyabilmek ne güzel dünyalarla tanıştırır bizi kim bilir?.. Bazılarınızla TRT 1 ekranlarından “tanış” olduk. Sizden bir ricam var. Mardin’e gidince Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi’ne uğrayın. Muhakkak bir sergiyle karşılaşacaksınız. Biliyorsunuz, resim yapmak 19