KİLİSENİN ROLÜ 29 Mart 1863 tarihinde Ermeni cemaatının

advertisement
KİLİSENİN ROLÜ
29 Mart 1863 tarihinde Ermeni cemaatının Osmanlı İmparatorluğu'ndaki durumunu daha da güçlendiren, onlara
bazı ilâve imtiyazlâr tanıyan ve kendilerini yönetmeleri konusunda muhtariyet getiren "Nizâmnâme-i Millet-i
Ermeniyân" adı ile hazırlanan bir nizâmnâmenin yürürlüğe girmiştir. Ermeniler için daha önce mevcut bulunan
haklara ilâveten birçok yeni hükümler ihtiva eden bu nizâmnâme, Islâhat Fermânı hükümleri uyarınca,
yüzyıllardan beri devletin en sadık tebaası olarak kabul edilen Ermenilere verilen bir mükafat durumundadır.
Osmanlı Hükümeti'nin muvafakatı alınarak doğrudan doğruya Ermeni Patrik Meclisleri tarafından hazırlanmış
olan bu nizâmnâmede, Ermeniler'e "devlet içinde devlet", "yönetim içinde yönetim" denilebilecek kadar ölçüsüz
imtiyazlar tanınmıştır. Ermeniler bu "Millet Nizâmnâmesi" ile bir bakıma Ermeni asillerin tahakkümünü ortadan
kaldırmak istemişlerdir. Bu dönemde, Gregoryen Ermeniler İstanbul'daki patriklerinin idaresinde 26
Episkoposluk dairesinde yaşıyorlar, çoğunluğu şehirlerde bulunan Katolik Ermeniler ise, bir Patrik yönetiminde
13 Episkoposluk dairesi teşkil etmişlerdir1. Kagik Ozanyan adlı Ermeni yazarı, bu nizâmnâmenin, Ermeniler'de
ihtilâl ruhunu uyandırdığını ve "Ermeni Meselesi"nin masa üzerine konulduğunu ifade etmiştir.
ERMENİ KİLİSESİ'NİN BAĞIMSIZLIK ÇALIŞMALARI
"Ermeni Milleti Nizâmnâmesi"nin 1863 yılında ilânında sonra Patrikler, daha çok millî ve siyasî cephelerde
çalışmaya başlamışlardır. Bu nizâmnâme, Ermenilerce muhtariyet için bir adım telâkki olunmuş Lübnan olayları
dolayısıyla vuku bulan Avrupa müdahalesi genişlerse, bu müdahalenin kendileri için de faydalı olacağı ümidi
uyanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nda bağımsız Ermenistan için başlatılan isyanlar (1780-1862 yılları arasında)
netice vermemiştir.
Osmanlı İmparatorluğu içinde muhtar bir Ermenistan kurulması düşüncesinin lideri Patrik Mıgırdiç Hırimyan
(1869-1873)'dır. 1820'de Van'da doğan Mıgırdiç Hırimyan, 1854 yılında 34 yaşında iken, Akdamar Kilisesi'ne
Vartabed4 olmuş böylece kiliseye üye olmuştur. 1858'de Van'da Varak Manastırı'nda kurduğu matbaada Ermeni
bağımsızlığını güden "Van Kartalı", 1863'de Muş'ta St. Garabed Manastırı'nda da "Muş Kartalı" adlı gazeteleri
neşretmeye başlamıştır. Vaazları ile dikkati çekmiş olan Hırimyan, 1869 yılında İstanbul'da Ermeni Patriği
seçilmiştir5. Onun Patrik seçilmesi, uyanmakta olan Ermeni millî menfaatlerinin zirveye tırmanması sonucunu
doğurmuştur. Patrik Hırimyan, göreve başlar başlamaz şu iki esas üzerine çalışmaya başlamıştır:
a. "Ermeni Milleti Nizâmnâmesi"ni tekrar tetkik ve vilâyetlerin arzusuna ve ihtiyaçlarına göre tâdil ettirmek,
b. İstanbul Ermeniliği'nin, meclisin ve hükümetin gözlerini Ermenistan'a çevirmek6.
Hırimyan'ın, Ermeniler'i macera peşinde sürüklemek yolundaki politikasını beğenmeyen ve geleceklerini
Türkiye'ye bağlı kalmakta gören banker, sarraf ve hükümet memurları ona cephe almışlardır. Nihayet Patrik
olarak takip ettiği amacı elde edemeyen Hırimyan, 1873 Ağustos'unda istifa etmek zorunda kalmıştır.
Yerine geçen Patrik Nerses Varjabedyan (1874-1884)'ın da Hırimyan'ın izinden yürümüştür. 1876'da II.
Abdülhamid tahta geçmiş ve I. Meşrûtiyet ilân edilmiştir. Nerses Varjabedyan, Bulgar meselesini halletmek için
toplanan İstanbul Konferansı (12 Aralık 1876-20 Ocak 1877) sırasında İngiliz Büyükelçisi Henry Elliot'a, eski
Patrik Hırimyan tarafından tertip edilmiş olan Osmanlı Ermenilerine yapılan sözde baskıları gösteren bir rapor
vermiş, fakat konferansın konusu sebebi ile bu teşebbüsten bir netice alınamamıştır.
Hırimyan zamanında başlayan Patrikhâne'nin şikâyet raporları ve müracaatları, Rumeli Hristiyanları
meselesinden sonra çok şiddetli bir safhaya girecektir. Patrikhâne'nin Bâb-ı Âlî'ye ve Avrupa devletlerine verdiği
mezâlim raporları, şikâyetnâmeler tetkik olunduğunda, bunların çoğunun vilâyetlerde meydana gelen basit zâbıta
olaylarından başka bir şey olmadıkları görülür. Patrikhâne, bir taraftan sistemli olarak en basit olayı abartarak
hükümete duyururken, diğer taraftan da bunları siyasî önemli olaylar şekline sokarak Avrupa devletleri
temsilcilerine vermeye başlamıştır.
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'ndan önce Ermeniler için iki yol görünmektedir:
a. Osmanlı Devleti'ne ve Türkler'e sadık kalmak,
b. İmparatorluk içindeki diğer Hristiyan toplumların hareketlerini takip ederek çalışmak ve Avrupa devletlerinin
müdahalesini sağlamak.
Patrik Nerses, İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Salisbury'e yolladığı 13 Nisan 1878 tarihli mektubunda şunları
yazmaktadır:
"Ermeniler ile Türklerin bir arada yaşamaları artık imkânsızdır. Eşitliği, adaleti ve vicdan özgürlüğünü ancak bir
Hıristiyan yönetimi sağlayabilir. Müslüman yönetiminin yerini Hıristiyan yönetim almalıdır. Ermenistan (Doğu
Anadolu) ve Kilikya8, Hristiyan yönetimin kurulması gereken yerler arasındadır... Türkiye Ermenileri işte bunu
istiyorlar... Yani, Türkiye Ermenistan'ında, Lübnan'da olduğu gibi, güvence altına alınmış bir Hıristiyan yönetim
istiyorlar."
Patrik Nerses, 17 Mart 1878 günü de, İstanbul'daki İngiliz Büyükelçisi Layard'ı ziyaret ederek, "Bir yıl önce
Osmanlı idaresinden şikâyetimiz yoktu, ancak Rus zaferi şimdi durumu değiştirdi, Doğu'da bağımsız bir
Ermenistan istiyoruz. Eğer siz yardım edemezseniz bunu gerçekleştirmek için Rusya'ya müracaat ederiz." demiş,
elçi Ermenistan'dan nereyi kasdettiğini sorunca da, "Van, Sivas, Diyarbakır ve Kilikya" diye cevap vermiştir.
Elçinin, "Evet ama bu yerlerin hiçbirinde çoğunlukta değilsiniz." demesi üzerine de, "Bunu biliyoruz, ama şimdi
Rusya Doğu'da topraklar kazanıyor, Rusya ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki güç dengesi değişti. Biz de
geleceğimizi düşünmeliyiz10." diye Ermeniler'in amacını açıklamıştır.
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, Osmanlılar'ın barış istemeleri üzerine 31 Ocak 1878 tarihinde Edirne'de yapılan
mütareke ile sona ermiş, barış şartları ise Ayastefanos (Yeşilköy)'ta tespit edilmiştir. Ayastefanos (Yeşilköy)'ta
devam eden barış görüşmeleri sırasında bizzat Nerses Varjabedyan ve bazı Ermeni ileri gelenleri, Rus murahhas
heyeti başkanı, Çar'ın kardeşi Grandük Nikola ile görüşerek, antlaşmaya Ermeniler ile ilgili bir madde
koydurmayı başarmışlardır. 3 Mart 1878 tarihinde Osmanlı Devleti ile Rusya arasında imzalanan ve gayet ağır
hükümler taşıyan Ayastefanos Antlaşması'nın 16. maddesinde geçen "Ermenistan" tâbiri ile böyle bir
memleketin varlığı da Osmanlı Devleti'ne kabul ettirilmiştir. Ancak bu anlaşma yürürlüğe girmemiştir.
Ayastefanos Antlaşması'nın Berlin'de tâdil edileceği haberini alan Patrik Varjabedyan, harekete geçerek,
toplanacak olan kongreye katılacak bütün devletler nezdinde yoğun bir faaliyette bulunmaya başlamıştır. Bu
amaç doğrultusunda Beşiktaş Başpiskoposu Horen Nar Bey, Rusya (St. Petersburg)'ya giderek, Çar II. Aleksandr
tarafından kabul edildi. Horen Nar Bey, Çar'dan, Osmanlı Ermenileri'ni himaye etmeye devam etmesini ve
Berlin Kongresi'nde davalarını savunmasını rica etmiştir. Eski Patrik Hırimyan'ın başkanlığında bir heyet de
Avrupa başkentlerini (Roma, Viyana, Paris, Londra) dolaşarak siyaset adamlarını Ermeni Davası (Hai Tahd)'na
kazandırmak için propagandaya çıkmıştır. Bu heyetin elinde, Ermeni isteklerini belirten ve Türkiye'de
Ermenistan kurulması için hazırlanan 7 maddeden müteşekkil bir proje bulunmaktadır.
Patrik Nerses Varjabedyan da, bir taraftan Manchester Ermeni Komitesi Başkanı Karekin Papazyan'a gönderdiği
bir mektupta13, siyasetlerinin Rusya'ya minnettar kalarak, İngiltere'den ümit ve onun sayesinde hedefleri olan
maddî ve manevî refaha ulaşmak olduğunu belirtmiş, diğer taraftan da 30 Haziran'da İstanbul'da İngiliz
Büyükelçisi Layard'ı ziyaret ederek projelerini Kongre'ye vermiş olduklarını ifade ederek, İngiltere'nin bu
projeyi de desteklemesini istemiştir.
Patrik Nerses ayrıca, Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşayan Ermeniler'in nüfusları hakkında da büyük devletlere
tahrif edilmiş rakamlara ulaşan kilise istatistikleri göndermiştir.
Neticede sun'î mesele, Ayastefanos Antlaşması'nın 16. maddesi fazla değişikliğe uğramadan 13 Temmuz 1878
tarihinde imzalanan Berlin Muahedesi'nin 61. maddesi olarak kabul edildi. Böylece, "Ermeni Meselesi", büyük
devletlerin nezâretinde olmak üzere Osmanlı Devleti'nde yapılacak bir "Islâhât Meselesi" halinde tespit
edilmiştir.
Berlin Kongresi'ne eski Patrik Hırimyan ile birlikte çevirmen-sekreter olarak katılmış olan Nuryaz Çeraz, 1879
yılında yayınladığı bir broşürde, Berlin Kongresi'nde elde edilenler ile Ermenilerin umutsuzluğa düşmelerine
gerek olmadığını vurgulamış ve onlara şöyle hitap etmiştir:
"Berlin Kongresi... ilerde kuracağımız millî binanın (Ermeni Devleti'nin) temellerini de attı... Avrupa elimize
silâhları verdi; paslanmadan önce bu silâhları kullanmalıyız... Berlin Kongresi ile bir altın madeni elde ettik, bu
maden ocağını çalıştırmak ve altını çıkarmak bize düşer."
Görüldüğü gibi broşürde, Ermeniler'e silâhlı eylem tavsiye edilerek, arkalarında Avrupa devletlerinin bulunduğu
belirtilmiştir.
Patrik Nerses Varjabedyan, meselenin ihtilâl ve isyan ile halledilmesi gerektiğine inanmış ve bunu hazırlamak
için de Patrikhâne'de "Islâhât Komisyonu" adı ile bir komisyon kurmuştur. Bu komisyon tarafından, 1879 yılı
ortalarında Piskoposluklara gönderilen genelge, bir cümle ile Ermeniler'i isyana davet ediyordu. Bu genelgede,
vilâyetlerdeki Ermeni din adamlarından yapılması istenenler yer almıştır.
Bu sıralarda, İstanbul'da Ermeni Patrik vekili olan Başpiskopos Mateos İzmirliyan da boş durmamış,
piskoposluklara mektuplar yağdırmakla meşgul olmuştur. Bu mektuplar tetkik edildiğinde, Patrikhâne'nin ihanet
içinde bulunduğu, takip edilen hareket tarzının, hükümeti yıkmak, yabancı müdahalesini sağlamak ve neticede
muhtariyet elde etmek olduğu görülmektedir.
Patrikhâne'nin devlet aleyhindeki çalışmalarının Dahiliye Nazırlığı'na rapor edildiği 1881 ve 1882 yıllarına ait
şifreli yazılarında, Sivas valisi Hakkı Paşa aşağıdaki hususlara dikkati çekmektedir:
1. Patrikhâne piskoposlara, ihtilâl ve isyan hazırlıklarını gösteren genelgeler göndermeye başlamıştır.
2. Patrikhâne, aklı başında, yaşlı, ihtilâl ve isyanın Ermeniler için çıkar yol olmadığını, Ermeni milletinin bundan
zarar göreceğini kavrayan ve Patrikhâne'nin emirlerine uymayan piskoposlar ile papazları işlerinden atarak
(bunların bazılarını öldürtmüştür) yerlerine genç ve ihtilâlci piskopos ve papazları tayin etmiştir.
3. Patrikhâne, gönderdiği gizli genelgeler ile devletin işi olan nüfus sayımına girişerek, Avrupa devletlerine "Altı
Vilâyet"te çoğunlukta olduklarını gösterme yolunda çalışmalara başlamıştır.
4. Patrikhane, çeşitli adlar altında (Kıtlıktaki Ermenilere Yardım, Kudüs-ü Şerif Borçlarının Ödenmesi, vb.),
Ermenilerden vergiler alarak, Avrupa basınında Ermeniler lehine ve Türkler aleyhine geniş ölçüde propagandaya
girişmiştir. Bunun için âdi cinayet olaylarını Ermeniler'in katli gibi göstermeye çalışmış, gerçekle ilgisi olmayan
cinayet haberleri çıkarmıştır. Kısaca, olayları tersyüz ederek yalan ve iftiraya dayalı bir kampanya başlatmıştır.
5. Patrikhâne'nin Ermenilerden "yardım" adı altında topladığı yüzbinlerce lirası (altını) bulunmaktadır. Bu
paranın bir bölümü ile, Rusya'dan Doğu Anadolu'nun her tarafına sızdırılan silâhlı çeteler, yerli fedâiler ile
birlikte terör hareketlerini başlatmışlardır.
6. Papazlar, iki üç yıldan beri, Ermeni okullarındaki küçük çocuklara varıncaya kadar, bütün Ermenilerin
zihinlerini zehirleyerek, hükümet emirlerine saygıyı ve itaatı kökünden yıkmışlardır.
7. Patrikhâne, komitelerin kurulmasına öncülük ettiği gibi paraca da büyük yardımlar yapmaktadır. Komitelerin,
Patrikhâne'nin idaresinde olduğunu belirtmekte yarar vardır.
Nerses Varjabedyan'ın 1884'te ölümünden sonra 1885'te, yerine Erzurum Piskoposu Harutyun Vehabedyan
(1885-1888) Patrik seçilmiştir. Vehabedyan, Mıgırdiç Hırimyan ve Nerses Varjabedyan'ın takip ettikleri
politikayı tasvip etmemiş ve Türkiye Ermenileri'nin durumunun ıslâhı için Avrupa'dan umut ve medet
beklemenin faydasızlığına inanmıştır.
Üç yıl Patriklikte kalan Harutyun Vehabedyan'ın döneminde, Ermeni isyan komiteleri teşkilâtlarını
genişletmişler, Avrupa ve Amerika'da şubeler açmışlardır. Artık Ermeni milliyetçiliği, başka bir ifade ile,
muhtariyet isteyen ihtilâlci hareket, kilisenin yanında, Ermeni İhtilâlci Partileri'ne geçmiştir. Belli bir etkinlik
kazanmış, Avrupa'daki öncülerin modeline göre örgütlenmiş, kendi yayın organına sahip ilk Ermeni siyasî partisi
"Armenagan", 1885 yılında Van'da kurulmuştur19. 1887'de ise Ermeniler, Cenevre'de ilk Marksist partilerini
kurmuşlardır. Bunlar, daha sonra 1890'da "Hınçak Ihtilâlci Partisi" adını almışlardır.
Harutyun Vehabedyan'dan sonra yerine geçen İzmit Manastırı Başrahibi Horen Aşıkyan(1888-1894) döneminde
de, vilâyetlerde çıkan âdi olaylar, oradaki piskoposlar tarafından büyütülmüş, bunlara istenilen şekil verilerek
Avrupa'ya "Türk zulüm ve işkencesi"(!) şeklinde aksettirilerek, müdahale edilmesi istenmiştir.
Ancak Ermeni komiteciler, istedikleri faaliyeti göstermiyor kanaati ile Patrik Horen Aşıkyan'a sûikast
düzenlemişlerdir. Patrik sadece yaralandı ve bu hadise üzerine istifa etmiştir.
Horen Aşıkyan'ın yerine, Mısır'ın eski Ermeni Patriği Mateos İzmirliyan (1894-1896) İstanbul Ermeni
Patrikliği'ne seçilmiş, bu durum Hınçaklar'ı sevindirmiştir. O, komitelere bağlı ve üye olan memurları da
hizmetine almıştır. İzmirliyan, sadece ihtilâl ve isyan fikrini yaymakla kalmamış, hükümetin yaptığı bütün işleri
ağır bir dille eleştirmiş, İngiliz Büyükelçiliği'ne ve Londra gazetelerine raporlar göndermiştir.
Mateos İzmirliyan'ın döneminde Ermeni bağımsızlığı için yapılan isyanlar, hemen her vilâyette süratle
yayılmaya başlamıştır23. Bu isyanlar II. Abdülhamid'in dirayeti sayesinde kısa zamanda bastırılmıştır.
Gelişmeler üzerine istifa edip Kudüs'e giden İzmirliyan, İstanbul'a dönünce ikinci kez Patrik (1908-1909) ilân
edilmiştir.
MEŞRUTİYET'İN İLANI, KİLİSE-TAŞNAK-HINÇAK İŞBİRLİĞİ
23-24 Temmuz 1908 tarihinde II. Meşrûtiyet'in ilânından sonra Patrikhâne, bütün varlığı ile tam bir komiteci
yatağı olmuştur. Ermeni Kilisesi, Meşrûtiyet sonrasında da terörün içindeki yerini almıştır.
Bitlis Rus Konsolosu tarafından İstanbul'daki Rus Büyükelçisi'ne gönderilen 3 Aralık 1910 tarihli ve 602
Numaralı rapor, kilise ile Taşnak mensupları arasındaki ilişkiyi bütün açıklığı ile gösterir mahiyettedir.
1909 yılında İstanbul'daki "31 Mart Olayı"nın akabinde, devletin geçici olarak hükümetsiz kalması Ermenilere
aradıkları fırsatı vermiştir. Adana'da Ermeni Piskoposu Muşeg'in teşvikleri ile 14 Nisan 1909 tarihinde meydana
gelen Ermeni isyanı, Avrupa devletlerinin dikkatlerini çekerek müdahalelerini sağlamak ve Adana, Maraş,
Mersin ve İskenderun'da Hınçaklar'ın da yardımları ile bir Ermeni Devleti kurmak amacı ile yapılmıştır26. 13
gün süren Adana olaylarında 20.000'e yakın Türk ve Ermeni ölmüş, Piskopos Muşeg ise ihtilâlin daha ikinci
günü İskenderiye'ye kaçmıştır.
Aynı tarihlerde, 29 Mayıs 1909'da, İstanbul Ermeni Patriği Mateos İzmirliyan, 1907 Ekim'inde ölen Eçmiyazin
Katogigosu Mıgırdiç Hırimyan'ın yerine Katogigosluk Makamı'na geçmek için İstanbul'dan hareket etmiş, yerine
Patrik olarak Yegiçe Turyan (1909-1911) getirilmiştir. Ondan sonra da, Patriklik Makamı'na Hovannes Arşaruni
(1912-1913) seçilmiştir.
"ERMENİ KATOGİGOSLUK VE PATRİKLİĞİ NİZAMNAMESİ"
Ermeni Patrikhânesi'nin ülkeyi parçalama yolundaki faaliyetleri, Patrikhâne'ye 1863 yılında devletçe, "Ermeni
Milleti Nizâmnâmesi" ile verilen hakların tadil edilmesini gerektirmiştir. 10 Ağustos 1916 tarihinde yürürlüğe
giren yeni "Ermeni Katogigosluk ve Patrikliği Nizâmnâmesi"29 ile, biri sırf ruhanî ve üstün durumda
Katogigosluk, diğeri yarı ruhanî, yarı siyasî ve idarî Patriklik gibi iki makam yerine, bu ikisinin de yetkilerini
toplayan tek bir makam, Katogigosluk-Patriklik Makamı ortaya çıkmıştır. Osmanlı ülkesinde bulunan iki
Katogigosluk -Sis (Kozan) ve Akdamar- ve iki Patriklik (İstanbul ve Kudüs) kalkmış, yerlerine tek makam olan
Katogigosluk-Patriklik Makamı geçmiş ve onun yeri de devletin siyasî merkezi İstanbul değil, Hıristiyanlığın
dinî merkezi Kudüs olmuştur. Patrikhâne meclislerinde de değişiklik yapılmış, 140 kişilik Genel Meclis (Millî
Meclis-i Umumî) kaldırılmış, yerine 12 kişilik Dinî Meclis (Meclis-i Ruhanî) ile Karma Meclis kurulmuştur.
Osmanlı Devleti, bu yeni nizâmnâme ile Eçmiyazin Katogigosluğu'nun ve Rusya'nın Osmanlı Ermenileri ile
ilişkilerini kesmeyi amaçlamıştır. Böylece, Osmanlı Ermenileri Rusya'nın manevî koruyuculuğundan
kurtarılmaya çalışılmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu, Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkmış ve İtilâf Devletleri ile 30 Ekim 1918 tarihinde
yaptığı Mondros Mütârekesi hükümlerine göre toprakları işgal edilmiştir. Artık vatanın kurtuluşu ve yeni bir
devletin, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması safhası başlayacaktır.
PATRİK ZAVEN EFENDİ'NİN ÇALIŞMALARI
Mondros Mütarekesi, Ermenistan'ın kurulması ortamı için önemli bir adım olmuştur. 1918 Nizâmnâmesi
hükümlerine uygun olarak 6 Aralık 1918 tarihinde İstanbul'a gelen Ermeni Patriği Zaven Efendi30, bağımsız bir
Ermenistan kurulması için bir teşkilât kurmuş31, silâh, mermi ve para yardımlarını toplayarak maddî yönden
noksanlarını tamamlamaya çalışmış ve Rum Patrikhânesi'nden de geniş ölçüde destek almıştır32.
Türkiye Ermenileri'nin temsilcisi olduğu sıfatı ile Bogos Nubar Paşa, 30 Kasım 1918 tarihinde İtilâf
Devletleri'ne başvurarak, bağımsız bir Ermenistan'ın kurulmasını ve bu bağımsızlığın İtilâf Devletleri ile
Cemiyet-i Akvam'ın himayesi altına konulmasını istemiştir33. Diğer taraftan, aynı meselenin gerçekleşmesi
hususunda çalışmalarda bulunmak üzere Patrik Zaven Efendi de, 12 Şubat 1919 tarihinde İstanbul'dan Paris'e ve
oradan da Londra'ya hareket etmiştir. Bogos Nubar Paşa ile de görüşerek onu bazı hususlarda aydınlatan Zaven
Efendi, bir taraftan da Lord Cecil, Lord Curzon ve yardımcısı Lord Harding ile görüşmüş, Fransız Chambon ve
Yunan Başbakanı Venizelos ile müzakerelerde bulunmuştur. Ermenilerin minnettarlığını arz etmek üzere
İngiltere Kralı V.George'u da ziyaret etmiştir. Londra'dan Paris'e dönüşünde ise Fransa Cumhurbaşkanı ve
Başbakanı ile görüşen Zaven Efendi, sonuçtan çok umutlu dönmüştü.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan ve Lozan'dan sonra Ermeni Sorunu diye bir konu kalmamasından sonra
Türkiye'deki Ermeni Kilisesi problem çıkarmak şöyle dursun, Ermeni diasporasının Türkiye'yi sıkıntıya sokan
girişimlerine karşı çıkmıştır. Halen Ermeni Patrikhanesi, sözde Ermeni "Soykırımı" iddialarına karşı tepkisini
ortaya koymaktadır.
Nitekim, son 6 ay zarfında yeniden başlatılan propagandalar hakkında 7 Ekim 2000 tarihinde yayınlanan Ceviz
Kabuğu adlı TV programa katılan Kandilli Ermeni Kilisesi Başkanı Dikran Kevorkan, "soykırım" ve tehcir
konusunda şunları söylemektedir:
"Soykırım ve Tehcir (bir yerden alıp başka bir yere ***ürmek) farklı anlamlara gelir. Emperyalistlerin oyunları,
Ermeni idarecilerin apolitik düş öncüleri (medya, kiliseler, din adamları) bütün bu olaylara sebep olmuştur.
Patrik ruhani bir liderdir, siyasi konularda patrikten görüş alma gibi bir yanlış yapılıyor. Emperyalist güçler
ASALA ve PKK'nın arkasında olmasaydı onlar ne yapabilirlerdi?"
Kevorkan'ın "asimilasyon" iddiaları hakkındaki görüşleri ise şöyledir:
"Bugün dünya üzerindeki Ermenilerin en rahatlıkla, en güçlü şekilde kendi kimliklerini muhafaza eden ülke
Türkiye'dir. Yurtdışındaki Diasporadaki Ermeni, ismini değiştirerek mücadeleye giriyor. Çünkü oralarda, bir
kültür ağırlığıyla, o insanların kültürünü eritmek var. Bugün Türkiye'nin aleyhine konuşulan Diasporadaki
Ermeniler çok iyi biliyorlar ki, Amerika'nın belli kiliselerinde kurban ayinleri Pazar günleri İngilizce yapılıyor,
Ermeniler ana lisanlarını kaybediyorlar. Bunu söylediğin zaman kötü kişi oluyorsun. Biz onun için Türkiye'deki
Ermeni vatandaşlar olarak üzüntümüzü dile getiriyoruz. Ne için? Atatürk'ün emanet ettiği Kuvay-i Milliye
ruhuna bir haksızlık yapılmaktadır. Bütün bunlar dışarıdakilerin oyunudur. PKK, ASALA, bu kararname, bütün
bunlar dışarıdakilerin oyunu. Biz Türkiye'deki vatandaşlar olarak bir haksızlık yapıldığını düşünüyoruz.
Ermeniler eğer akıllıysa maşa olarak kullanılmasınlar."
Download