CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES VOL.8-APRIL 2017 MUSUL SORUNU ÇERÇEVESİNDE İNGİLİZLERİN KERKÜK’TEKİ TÜRKMENLERE YÖNELİK FAALİYETLERİ (1918-1926) Abdulhalik Bakır1 Ferruh Kayalan2 Özet Birinci Dünya Savaşı sırasında İngiltere ve Fransa arasında 1916 yılında akd edilen Sykes Picot Antlaşmasına göre Irak, Fransız nufuz bölgesi içinde kalmıştı. Fakat bu anlaşma daha sonra İngilizler tarafından özellikle petrol bölgelerinin daha net belirlenmesinden sonra başarısız bir anlaşma olarak değerlendirildi. Savaştan sonra Ortadoğu’nun kaderini belirleyen 1920 San Remo Konferansı’nda İngilizler bu durumu telafi etti. Basra, Bağdat ve Musul bölgelerinden oluşan Irak üzerinde, mandaterlik hakkını ele geçiren İngilizler zengin petrol bölgelerine egemen oldular. Fakat Irak halkı İngilizlerin kendi ülkelerindeki mandaterliğine karşı çıktı ve 1920 isyanı ilemandeterliğe karşı tepkilerini ortaya koydular. Bu durum İngilizleri bölgede çok zor bir duruma düşürdü. İngilizler 1921 Kahire Konferansında bu konuyu ele aldılar ve katı manda uygulamasından vazgeçtiler. Böylece İngilizler Irak’ta daha yumuşak bir yönetim anlayışı geliştirerek Mandaterlik fikrini Iraklıların zihninden silmek istediler. Bunun için Irak’ta yerel ve nüfuzlu unsurların söz sahibi olduğu daha ılımlı bir yönetim anlayışını benimsediler. Bu yönetim anlayışı petrol şehri olan ve çoğunluğunu Türkmenlerin oluşturduğu Kerkük içinde kısmen uygulandı. Fakat Lozan Konferansı sonunda Türkiye ile İngiltere arasında ortaya çıkan Musul meselesi nedeniyleİngilizler, Kerkük ve Türkmenlere karşı tutumlarını değiştirdi. İşte biz bu makalede Lozan Konferansı öncesi ve sonrasında Musul Meselesi çerçevesinde İngilizlerin Kerkük’te Türkmenlere yönelik faaliyetlerini anlatmaya çalışacağız. Anahtar Kelimeler: Irak, Musul, Kerkük, Türkmenler, İngiltere, Türkiye BRITISH ACTIVITIES AGAINST TURKMEN IN KIRKUK WITHIN THE FRAMEWORK OF MOSUL QUESTION (1918-1926) Abstract According to the Treaty of Sykes Picot which was concluded between England and France in 1916 Iraq during the First World War remained under the French influence. However, this agreement was 1 Prof. Dr.Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Traih Bölümü Öğrenci, Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Doktora Öğrencisi 2 1 CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES VOL.8-APRIL 2017 subsequently regarded by the British as an unsuccessful deal especially after the oil regions were more clearly identified. At the 1920 San Remo Conference which determined the fate of the Middle East after the war the British compensated this situation. The British having gained the right to mandate on Iraq which consists of Basra, Baghdad and Mosul regions dominated the rich oil regions. However, the Iraqi people opposed to the mandate of the British in their own countries and they reacted to the mandate with the 1920 rebellion. This situation put the British into a very difficult situation in the region. The British dealt with this issue at the 1921 Cairo Conference and abandoned the practice of rigid mandate. So the British wanted to remove the idea of mandate from the minds of the Iraqis by developing a softer sense of government in Iraq. Therefore they adopted a more moderate approach to management in Iraq, where local and influential elements have a say. This understanding of management was partly applied to Kirkuk which is a city of oil and a majority of which was composed of Turkmen. But at the end of the Lausanne Conference, the British changed their attitudes towards Kirkuk and Turkmen due to the Mosul issue that emerged between Turkey and Britain. In this article we will try to explain the activities of the British towards the Turkmen in Kirkuk before and after the Lausanne Conference within the framework of Mosul Question. Key Words: Iraq, Mosul, Kirkuk, Turkmen, England, Turkey Giriş Fransız İhtilali sonucu meydana gelen siyasi, sosyal ve ekonomik gelişmeler XIX. Yüzyıl Avrupasında bir takım denge değişikliklerine neden oldu. Siyasi birliğini tamamlayan ve sanayisini kuran Almanya hammadde arayışına girmişti. Fakat bu dönemde tüm dünyadaki hammadde kaynakları ve buna bağlı olarak pazarlar diğer devletler tarafından paylaşılmıştı. Sanayisini geç tamamlayan Almanya’nıngüçlenmesi için paylaşılmış olan bu hammadde ve pazarlar ele geçirilmeliydi. Bu nedenle Almanya ordu ve donanmasını gittikçe güçlendirmeye başladı. Güçlenen Almanya rakipleri olan İngiltere ve Fransa’yı endişelendirdi. Özellikle Alman Deniz gücünün hızlı gelişimi bir deniz imparatorluğu olan İngiltere’yi tehdit etmeye başlamıştı. Bununla beraber Avrupa’nın stratejik bölgelerinden olan Balkanlarda da bir nüfuz mücadelesi ortaya çıkmıştı. Bu nüfuz mücadelesinde Avusturya ve Rusya balkanları ele geçirerek Akdeniz’e inme planlarını devreye sokmak istiyorlardı. Bu amaç ile Avusturya 1908’de BosnaHerek’i ilhak etti. Buna karşılık Rusya Sırbistan’a destek verdi. (Üçok, 1961: 286-300; Ünal, 2004: 64-65) Bu gelişmeler Avrupa’da ikiye bölünmüş bir yapıyı ortaya çıkardı. Böylece İngiltere, Fransa ve Rusya üçlü İtilaf devletlerini; Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya ise üçlü ittifak devletlerini oluşturmuşlardı. Bu ittifaklar arasında Osmanlı imparatorluğu bir çekişme alanı olma tehlikesi ile karşı karşıya kaldı. Osmanlı egemenliğindeki Doğu Arap toprakları sömürgesi Hindistan’a giden yolda bir kapı 2 CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES VOL.8-APRIL 2017 işlevi gördüğünden İngilizler için önemliydi. Bunun yanı sıra teknolojik gelişmeler ile beraber ortaya çıkan içten yanmalı motorlar petrol ihtiyacını daha da artırmış, bu bakımdan petrol hammaddesinin bol olduğu Arap Coğrafyası İngilizler için daha da önemli bir hale gelmişti. Almanlar ise benzer nedenlerden dolayı Osmanlı üzerinden Ortadoğu’ya açılmak istiyordu. Bu İngiliz-Alman mücadelesi Osmanlı Devletinin, Avrupa’da ortaya çıkmış bloklardan birine girmesini gerekli kılıyordu. Bu nedenle Osmanlı devleti once İngilizler nezdinde itilaf devletleri ile görüşmelerde bulunmuş fakat umduğu karşılığı bulamadığından ittifak devletlerinden Almanya ile anlaşmıştı. (Uçaraol, 2000: 561-562; Tuncay, 1989: 41) Avusturya–MacaristanVeliahdı Arşidük Ferdinant ile karısının Sırbistan ziyareti sırasından 28 Haziran 1914 günü Saraybosna’da öldürülmelerinden bir ay sonra Avusturya-Macaristan, Sırbistan’a savaş açmıştır. Buna karşılık Rusya, Sırbistan’ı destekleyince, Almanya’da Avusturya–Macaristan’ı desteklemiştir. Böylece daha önceden oluşan bloklar doğal bir şekilde ortaya çıkmış Rusya’nın yanına İngiltere, Fransa ve Belçika’da katılınca Birinci dünya savaşı başlamıştır. (Günal ve Atabay, 2005: 25-26) Bu süreçte tarafsız kalan Osmanlı devleti 2 Ağustos 1914 tarihinde Almanya ile bir dostluk antlaşması imzaladı. Aynı tarihte Başkomutan Vekili Enver Paşa İngilizlerden kaçarak Çanakkale’ye sığınan Alman gemilerini satın aldı. Bu gelişmeler neticede Osmanlı Devletini 30 Ekim 1914 yılında İtilaf devletlerine karşı savaşa soktu. (Kürkçüoğlu, 1978: 36-38) Osmanlının savaşa dâhil olmasından sonra Avrupa kıtasına sıkışmış olan savaş Osmanlının sınırları içinde bulunan Ortadoğu bölgesine yayıldı. Bunun sonucunda Osmanlı coğrafyasında birçok cephe açıldı. Bu cephelerden biri de Irak Cephesiydi. Irak bir başka ifade ile Mezopotamya Doğu Anadolu’dan Basra körfezine kadar uzanan bölgeyi kapsamaktaydı. Halkının çoğu Müslüman Araptı. Süleymaniye, Musul ve Kerkük’te önemli Türk toplulukları vardı. İngilizler bu bölgeye daha savaş başlamadan önce askeri unsurlarını yerleştirmişti. Uzun süren bir mücadele sonunda İngilizler, 1917 Mart ayında Bağdat’ı ele geçirdi. (Karal, 1999: 485486) Bağdat’ı ele geçiren İngilizler 1918 yılında Musul önlerine geldiklerinde askeri birliklerini bekletmeye başlamışlardı. Musul coğrafyasında daha fazla ilerlemek istemiyorlardı. Bölgedeki yerel halk arasında toplumsal meşruiyetlerini sağlayamamaları bunda etkili olmuştu. Fakat güçten düşmüş Türk Ordusu karşısında bazı stratejik noktaları da almayı ihmal etmediler. İngiliz Genelkurmayı Nisan 1918’de Kerkük-Süleymaniye yönünde operasyon emrini verdi. 28 Nisan’da Kifri, 29 Nisan’da Tuz Hurmatu, 7 Mayıs’ta Kerkük düştü. Altıncı Osmanlı Ordusu Komutanı çekilme sırasında bölgede yerel Kürt aşiretlerinden korunmak için Süleymaniye’de ki Şeyh Mahmut’a emirlik unvanını verdi. Bu durum Kürtlerin İngilizlere karşı düşmanca tutumlarını pekiştirince İngilizler bölgede güvenliklerinin tehlikeye girdiğini düşünmeye başladılar. Böylece İngiliz Genelkurmayı Kerkük’ün elde tutulmasının sakıncalı 3 CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES VOL.8-APRIL 2017 olmasından hareketle 10 Mayıs 1918 tarihli bir emir ile 24 Mayıs 1918’de Kerkük’ten İngiliz ordusunu geri çekti. Bundan sonra Osmanlı Altıncı ordusu 25 Mayıs 1918’de Kerkük’ün denetimini yeniden ele geçirdi. (Kaymaz, 2014: 59-60) Kerkük üzerindeki Osmanlı hâkimiyeti uzun sürmedi. İngiliz Deniz kuvvetlerinin Petrol uzmanı Oramiral Edmon Slade’nin 29 Temmuz 1918 tarihli raporu İngilizlerin bölgedeki politikalarında değişikliğe gitmesine sebep olmuştur. Rapora göre Musul-Kerkük bölgesini ihtiva eden Mezopotamya bölgesi Petrol bölgesi olduğundan doğrudan İngilizler tarafından denetim altına alınmalıydı. Ayrıca rapor ile birlikte Musul Vilayetinin petrol yataklarının ayrıntılarını da içeren bir ek de sunulmuştur. Bu rapor İngilizlerin bölgeyi tekrar ele geçirmesinde bir hareket noktasını teşkil etmiş, Britanya Savaş Bakanlığı 2 Ekim 1918 tarihinde Mezopotamya Seferi gücünün Komutanı General William Marshall’a, Musul’u işgal emrini vermiştir. Marshall bütün gereksinimlerini karşılayınca saldırı 23 Ekim 1918 günü başladı. İngilizlerin saldıracağı anlaşılınca Kerkük Osmanlı Ordusu tarafından boşaltıldı. Böylece Kerkük tekrar 25 Ekim 1918 günü İngilizlerce işgal edildi. (Kaymaz, 2014:61-6) Kerkük Petrol Bölgeleri http://www.internethaber.com/images/other/irak-petrol-haritasi-isid-nereleri-ele-gecirdi-.jpg 1.Lozan Antlaşmasına Kadar İngilizlerin Kerkük Türkmenlerine Yönelik Faaliyetleri Kerkük’ün işgali sonrası İngilizler 26 Ekim 1918’te buraya siyasi subay olarak Yüzbaşı E.W.C. Noel’in atamasını yaptılar ve Noel, kasım ayının ilk haftası görevine başladı. Noel’den sonra bu göreve Yüzbaşı Longring atandı ve Longring Kerkük’ün siyasi subay vekili oldu. Böylece Kerkük’te idari müesseseleri kurma işi ona kaldı. Longring’in ilk işi Kerkük’te bir idare meclisi kurmak oldu. Kemal Mazhar Ahmet’in İngiliz kaynaklarından elde ettiği aşağıdaki listeye göre bu idare meclisinde 12 kişi vardı. Sadece Kerkük şehir merkezi baz alındığında Kerkük’ü temsil eden 7 kişiden 3’ü Türkmen’di. Bunlar Belediye Başkanı olarak Mecid Efendi, Kerkük mahalli işler ve petrol kuyuları sahibi tüccar ve 4 CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES VOL.8-APRIL 2017 aydınları temsilen bir çiftçi Hüseyin Neftçi Bey ve yine aydınları temsil eden bir tüccar çiftçi Hacı Cemil Bey idi. (Ahmet, 2005: 110-113) İsim 1 Ahmed İkamet Yeri İşleri, kimi temsil ettikleri vd meslekleri Şahsi Kimliği, Irkı Dini Din adamı ve büyük bir çiftçi Kürt Sünni Kerkük Din adamı memur kadı Kürt Sünni Belediye başkanı(Osmanlı dönemi) arazi sahibi, memur Türkmen Sünni Mahalli işler (Öz. Petrolkuyulan), mülk sahibi bir tüccar ve Türkmen Sünni Kerkük ve Aligayir Köyü 2 HangahAhmed H. Efendi 3 Mecid Efendi Kerkük 4 Hüseyin Neftçi Kerkük ve Bey Topzawa Köyü Hacı Cemil Kerkük Aydınları temsil eden bir tüccar ve çiftçi Türkmen Sünni 5 aydınlan temsil eden bir çiftçi Bey 6 Haskil Efendi Kerkük Yahudileri temsil eden bir tüccar Yahudi Yahudi 7 Konstantin Kerkük Hıristiyanları temsil eden bir tüccar ve çiftçi Keldani Hıristiyan Efendi İngilizler işgalin hemen ardından halkın desteğini kazanabilmek için propaganda çalışmalarına hız verdiler. Bu amaç ile Kerkük’te küçük bir matbaadan yararlanarak 15 Aralık 1918’de isminin altında “Yeri Kerkük Hükümet Dairesi” ibaresi olan Necme adında bir gazete çıkarmaya başladılar. Başlangıçta Arapça olarak çıkan gazete daha sonradan Kerkük halkının tepkisi üzerine Türkçe olarak çıkmaya başladı. (Al Jumaıly ve Öztoprak, 1999: 135; Ahmet, 2005: 115; Kaymaz, 2014: 93) Kerkük’te işgal faaliyetleri bu şekilde devam ederken, İngiltere 25 Nisan 1920 tarihli San Remo antlaşması ile Milletler Cemiyeti adına Irak’ın mandaterliğini üzerine aldı. Böylece 1916 tarihli SykesPicot anlaşmasında Musul-Kerkük bölgesini Fransızlara bırakan hüküm de yeniden düzenlendi ve bunun ardından bölge Irak’a bağlandı. (Abdullah, 2003: 127-128) Bu gelişmeler Irak’ta İngiliz Mandaterliğine karşı 30 Haziran 1920’de bir halk ayaklanmasının patlak vermesine yol açtı. (Marr, 2012: 23-24) Iraklılar, İngilizlerin “Manda” yönetimine, yani kendilerini sömürge içerisine sokacak bir düzene karar verdiğini duyunca camilerde toplandılar. (Polk, 2007: 82-83) İsyan, Irak nüfusunun çoğunluğunun birlikte hareket ettiği toplumsal bir eyleme dönüştü. Nitekim 1920 İsyanı silahlı aşiretlerin ayaklanmaları ve şehirlerde halkın otoriteye karşı gelmesiyle topyekûn bir hareketi doğurdu. Bu büyük İsyan orta Fırat vadisinin büyük bir kısmını, kutsal şehirleri ve Bağdat’ı da kapsamıştır. (Allavi, 2016: 431-432) 5 CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES VOL.8-APRIL 2017 Kerkük’te de bu olayların etkileri kısa sürede ortaya çıktı. Kerkük Türkmenleri de İngiliz Mandaterliğine karşı Araplarla birlikte harekete geçmişlerdir. Ayaklanmanın Bağdat ve güneyindeki önde gelen liderlerinden Yusuf el-Suveydi ve Talip el- Nakip ile Kerküklü Mehmet Emin Sıddık El Kafili irtibata geçti. Bu dönemde Nazım Neftçi Bey de Kerkük’te Türk yanlısı bir grubun başını çekiyordu. Bundan başka Kerkük’te diğer Türkmen grupları da mevcuttu. Bu Türkmen gruplar kendilerini hem siyasi hem de dini görüşlerle ifade ediyorlardı. Siyasi kanadın başını Mustafa el-Yakubi Efendi üstlenirken, dini kanadın başını da Şeyh Rıza Vaaz yürütüyordu. (Hasani, 1965: 181-183; Sharıf, 2012: 12-13) Dini kanadın İngilizlere olan tepkilerinin nedeni İngilizlerin Kerkük’te meydana getirdikleri sosyal değişikliklerdi. İngilizlerin gelmesiyle Kerkük’te genel evler açılmış ve içki satımı yaygınlaşmıştı. Bu gelişmeler Şeyh Rıza Vaaz’ın Cuma hutbelerinde vaazlarının konusu olmuş, Kerkük’teki Türkmenlerin hassasiyetlerini ve tepkilerini dile getirmiştir. (Edmonds, 2003: 308) Siyasi kanadın amacı ise Türklerin yeniden Kerkük’te iş başına gelmeleri gerektiği olmuştur. Fakat İngilizler bu durumu yakından takip edip isyan gelişmeden önce Türklerin Kerkük’te etkin olmalarını engellemişlerdir. (Hasani, 1965: 181) İsyan, Kerkük’te 20 Ağustos 1920’de ciddi bir boyut kazanmışsa da İngilizlerin müdahalesiyle etkinliğini yitirmiştir. (Sharıf, 2012: 13) Wilson’un Manda fikri ve hoşgörüsüz yönetim anlayışı sebebiyle çıkan isyan, İngilizlere pahalıya patladı. Nitekimbuisyanİngiltere’ye 40 Milyonpaundsterlineve 4000 den fazla insanın hayatına mal oldu. İsyan İngiltere’de basından duyulunca İngiliz iç kamuoyunda büyük bir tepki meydana geldi. Wilson’un Irak’ın yerel dinamiklerini dışlayan doğrudan yönetim anlayışının bir tezahürü olan Hindistan ekolü politikası iflas etmişti. (Marr, 2012: 23-24; Abdullah, 2003: 124-125) Sonuç olarak İngiltere, maliyesinin sarsılmasına yol açan isyanın aynı konuda daha da büyük zararlar vermemesi için Irak’ta bir yönetim anlayışı değişikliğine gitti. (Trıpp, 2000: 45) Bu anlamda İngiltere, 5 Ekim 1920’de Tahran Büyük Elçiliğini yürüten ve Ortadoğu alanında uzman bir diplomat olan Sir Percy Cox’u Irak Yüksek Komiserliğine atadı. Bağdat’a gelen Cox ilk iş olarak 25 Ekim 1920’de geçici bir hükümet kurarak başkanlığına Abdurrahman Geylani’yi atadı. Abdurrahman Geylani’nin bakanlarının çoğu Sunni birkaçı Şii geri kalanları da Hırıstiyan ve bir Yahudi’den meydana gelmiştir. Bu yönetim değişikliği Irak yönetiminde Kerkük Türkmenlerinin de temsil kabiliyetini güçlendirdi. Nitekim Abdurrahman Geylani Eğitim ve Sağlık Bakanlığı makamına Kerkük Türkmenlerinden olan eski Osmanlı Subaylarından Kerküklü İzzet Paşa’yı atadı. Daha sonra İzzet Paşa 29 Ocak 1921 tarihinde ise Çalışma Bakanlığına getirilecektir. (Trıpp, 2000: 45; Ahmet, 2005: 120121) Bu sırada Sömürgeler sekreteri Winston Churchill'in başkanlığında 12 Mart 1921 yılında Kahire’de İngiltere’nin Ortadoğu’da elde ettiği topraklara yönelik politikaları tartışmak için bir konferans 6 CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES VOL.8-APRIL 2017 düzenlendi. (Abdullah, 2003:129-130) Ortadoğu meselesinde uzman olan herkes Kahire’deydi. Bu kişilerin bazıları şunlar idi: Winston Churchill, Sir Herbert Samuel (Filistin Yüksek komiseri), Albay TE Lawrence, Yarbay Sir Walter Congrave (Mısır Komutanı), General Sir Edmund Ironside, (Başkomutan), Sir Percy Cox, Albay Kinahan Cornwall ve Gertrude Bell. (Lukıtz, 2006: 144) Konferansın gündeminde Irak için birincil ana sorun harcamaların nasıl azaltılacağı meselesiydi. Askeri harcamalar olabildiğince azaltılmalıydı. Bununda yolu nüfuzlu Iraklıların onları yönetecek bir hükümete razı olmalarıydı. Churchill, bu fikri kabul etmekle birlikte Hükümetin başına kimin getirileceği konusu bir sorundu. Bu soruna yönelik bir çözüm bulundu. Bu çözüm Mekke Şerifi’nin üçüncü oğlu Faysal’ın şahsında Monarşi sisteminin benimsenmesi olacaktı. (Polk, 2007: 88; Marr, 2012: 24) Bunun için bir plan yapılacaktı. Plana göre Faysal Irak Halkının özgür iradesiyle seçilmiş gibi gösterilecekti. (Sharıf, 2012: 15) Bu planı devreye sokan İngilizler Faysal’ın muhtemel rakiplerini azaltmak için ellerinden geleni yaptılar. Bir zamanların İçişleri Bakanı Seyyid Talib en-Nakibi iktidar için adaylığını yüksek sesle ilan etmişti. Bu durumdan hoşnut olmayan Cox, 16 Nisan’da vermiş olduğu bir çay ziyafeti dönüşü Nakib’i tutuklatarak Seylan’a (Sri Lanka) adasına sürgüne yolladı. Böylece Faysal’ın karşısında ne rakip ne de ona rakip olmaya cesaret edebilecek bir kimse kaldı. Hapishanelerdeki Arap ulusçuları için 30 Mayıs 1921’de genel af ilan edildi. Bu şekilde ortam hazırlandıktan sonra Faysal 23 Haziran 1921’de Bağdat’a geldi. 11 Temmuz 1921’de Irak Bakanlar Konseyi, Faysal’ı, Irak’ın anayasal Kralı olarak kabul etti. (Kaymaz, 2014: 156; Allavi, 2016: 437-438) Faysal Kral olduktan kısa bir süre sonra İngilizler, Irak ile Milletler Cemiyeti’nin Irak üzerinde kendisine tanınan Manda yönetimi konusunu görüşmeye başladı. Müzakerelerden sonra Bakanlar Kurulu bu anlaşmayı Ekim 1922’de onayladı. Üzerinde mutabakata varılan anlaşma İngiltere’nin Irak’ı dolaylı olarak yönetiminin prensiplerini içeriyordu. Bu prensiplere göre Kral ülkeyi yönetirken İngilizlerin çıkarlarını etkileyen her konuda İngilizlerin tavsiyelerini dikkate alacaktı. Ayrıca İngilizler Irak’ın kendilerine bağımlı olduğu sürece mali disiplinlerine dikkat etmesini şart koştu. Bununla beraber daha sonraki yapılacak olan mali anlaşmalarda Irak İngiltere’nin Irak’ta ki yerleşim maliyetlerini de karşılayacaktı. Bu hüküm, ileriki yıllarda Irak’ın İngiltere’ye mali bağımlılığının olmasının yanı sıra kendi kalkınmasını da engelleyecekti. Anlaşma, Irak Hükümeti Kabinesinde de bir dizi şartlar içermekteydi. Buna göre her Bakanın yanında bir İngiliz danışman bulunacaktı. Buna karşılık İngiltere Irak’a askeri yardım dâhil her türlü yardımı yapacağına ve mümkün olan en kısa sürede Irak’ı Milletler Cemiyeti’ne üye yapacağına dair söz verdi. Bu anlaşmanın süresi 20 yıl olacaktı. (Marr, 2012: 26) Yasal olarak Faysal kral olmuştu fakat toplumsal meşruiyetin oluşturulması lazımdı. Bunun içinde Plebisit uygun görüldü. Plebisit yerel memurların ve beraberlerindeki İngiliz danışmanlarının ve bunun 7 CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES VOL.8-APRIL 2017 yanı sıra vilayetlerdeki ileri gelenlerden ulemaya kadar geniş bir toplum kesiminin görüşlerinin alınmasına dayalıydı. Bu anlayış içinde yapılan Plebisit’ten sonra Irak İçişleri Bakanı, 18 Ağustos 1921’de Faysal’ın, Irak halkının oylarının yüzde doksan altısını elde ettşğini duyurdu. Buna karşılık Yüzde dörtlük red oyu ise Kerkük’ten çıkmıştı. (Zabit, 1960: 145; Kaymaz, 2014: 157; Allavi, 2016: 455) Kerkük’teki yüzde dörtlük seçim sonucunun oy dağılımı ise “Faysal taraftarı: 64, Faysal karşıtı: 27862” (Ahmet, 2005: 140) şeklinde olmuştu. Kerkük’ün bu durumu İngilizler açısından sürpriz değildi. Nitekim Kahire Konferansı’nda Kerkük’teki Türkmenlerin varlığı biliniyordu ve olası bir plebisitte buradaki Türkmenlerin tepkisini azaltmak için Kerkük’e 15 Mart 1921’de bir Türkmen olan Fettah Paşa’yı Vali olarak atamışlardı. (Ahmet, 2005: 126; Sharıf, 2012: 15) Fakat bu politikalar sonuç getirmedi. Kerkük Şehri Osmanlılara sadık kalmıştı. Onların Türklerin eninde sonunda bu kente tekrar döneceğine ilişkin sağlam inançları vardı. Yukarıda da görüldüğü gibi Faysal’ın seçilmesine karşı gelmişlerdi. Kerkük’teki Türkmen eşraf 23 Temmuz 1921’de yapmış oldukları bir toplantıda, bu oylamanın yasallığını hiçe sayan bir fetva çıkarılmasına karar vermişlerdi. (Al Jumaıly ve Öztoprak, 1999: 107) Bu faaliyetlerin yanı sıra şair ve yazarlar da halkın oylamaya karşı gelmeleri için faaliyetler göstermişlerdir. Türkmenlerin Faysal aleyhine olan bu olumsuz tutumu bir Türkmen şair olan Muhammed Sadık Efendinin kasidesinde de yer bulmuştur. Kasidenin daha ilk başında Faysal’ın seçilmemesi için “İntibah etmem seni Faysal Irak’ın mülküne” (Zabit, 1960:146) diyerek Türkmenlerin tepkisini ifade etmiştir. Bu gergin atmosfer içinde Plebisit’e giren Kerkük'teki Türkmenler seçimi boykot ettiler. Kerkük’te kurulan oy sandıklarını kırdılar. Bununla beraber kamu hizmeti veren Türkmenler görevlerine gitmeyerek emekliler ise maaşlarını almayarak İngilizlere ve Kraliyet yönetimine karşı tepkilerini ortaya koymuşlardır. (Marufoğlu, 2002: 606;Abdullah, 2003: 130) Kerküklü Türkmenlerin bunca çabasına rağmen Faysal Kral olarak seçildi. Faysal’ın Kral seçilmesi münasebetiyle 23 Ağustos 1921’de Bağdat’da saat kulesinin yakınındaki Kışla meydanında görkemli bir tören yapıldı. Faysal krallık tacını giydi. Fakat bu törene Kerkük’ten katılım olmamıştı. (Grobba, 1951: 10; Ahmed, 2005: 142; Allavi, 2016: 458) Kerkük’te gelişmeler bu şekilde devam ederken Anadolu’da da Mustafa Kemal önderliğinde Türk ordusu İngilizlerin desteklediği Yunanlılara karşı 1921 yılında Sakarya Meydan Muhaberesinde büyük bir zafer kazandı. Bunun akabinde zayıflayan Yunan Ordusu 1922 yılında Türk Ordusunun ileri harekâtı neticesinde bozguna uğrayarak yurttan atıldı. Batı cephesinde Yunanlılara karşı verilen mücadele devam ederken Mustafa Kemal Musul konusunda da aynı mücadeleden vazgeçmemiştir. Nitekim 1 Şubat 1922’de Mustafa Kemal, Milli Müdafaa vekâletine“Faysal’ın Irak’ta hükümet kurmak, İngilizler’in de Musul ili’ni siyasi manda altında 8 CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES VOL.8-APRIL 2017 bulundurmak isteği, yapılan siyasi faaliyetlerden anlaşılmaktadır. Bu sebeple esasen Misak-ı Milli sınırları içinde kalan Musul ilinin kurtarılması amacıyla Revanduz bölgesine bir kısım kuvvet gönderilmesi” talimatını verecekti. Bu sorumluluk bölge üzerinde tecrübe sahibi olan Kaymakam Özdemir Bey’e (Şefik Özdemir) verildi. (Öke, 1991: 80) Bu dönemde başta Süleymaniye olmak üzere bütün Musul’da Türk yanlısı bir atmosfer husule gelmişti. Özdemir Bey komutasında 20 subaylık bir kadro ile Tunuslu ve Cezayirli erlerle kurulan birlik, Kürtlerle birleşerek Revanduz bölgesine yöneldiler. Burada bulunan Derbent mevkiinde 31 Ağustos 1922’de İngilizlere karşı kesin bir zafer kazanıldı. Bu zafer hem Anadolu’da hem de Irak’ta Türkleri İngilizlere karşı cesaretlendirdi. Öyleki artık Süleymaniye, Kerkük ve Musul ahalisi Türk güçlerine vergi ödemeye başlamışlardı. Şehir meclislerinde üye seçimleri boykot edilmekteydi. Gösteriler yapılıyor İngiliz ve Arap güvenlik kuvvetleriyle çatışmalar yapılıyordu. Bu olaylar diğer aşiretler arasında da etkisini gösterdi. Irak içlerine doğru aşiret isyanları baş gösterdi. İngilizler bu isyanlara karşı hava kuvvetleri ile müdahale ederek isyanları etkisiz hale getirdi. Bu durum Musul’un silahla alınmasını gerekli kıldı. Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa 7 Eylül 1922’de Musul’un silahla alınacağı talimatını verdi. Fakat daha sonra Lozan’da sulh görüşmelerinin başlaması üzerine askeri yöntemlerden bir sure vazgeçilip, diplomasi usullerine gore hareket edilmesi uygun görüldü. (Öke, 1991: 80-88; Görgülü, 1999:73; Karaca, 2007: 34) 2. Lozan Konferansı ve Musul Meselesi Mudanya Ateşkes antlaşmasının imzalanmasıyla birlikte (11 Ekim 1922) savaş bitmiş ve Misak-ı Milli sınırları dikkate alınarak Türkiye’nin egemenlik haklarının tanınacağı belli olmuştu. İngiltere’nin öncülük ettiği Barış Konferansının İsviçre’ninLozan şehrinde toplanacağı bildirilince bu durum Ankara Hükümeti tarafından da uygun bulundu. Sıra Lozan’a gidecek olan Murahhaslar kurulunun seçilmesi gündeme geldiğinde Mustafa Kemal Paşa Baş Murahhas olarak İsmet Paşa’yı uygun gördü. (Yılmaz, 2003: 80-81) İsmet Paşa’nın yanında ise Sağlık Bakanı Rıza Nur ve eski Maliye Bakanı Hasan Beyler olacaktı. Ayrıca bu murahhaslar heyetine geniş bir danışman ve tercüman heyeti de refakat edecekti. Lozan Konferansının başkanı aynı zamanda İngiltere Dışişleri Bakanı olan Lord Curzon’du. Davetçi ülkeler İngiltere, Fransa ve İtalya; katılımcı ülkeler ise bu üç ülke ve Türkiye dışında Yunanistan, ABD, Romanya, Sırp Hırvat Sloven Krallığı (Yugoslavya) ve Japonya idi. Bulgaristan, Rusya, Ukrayna ve Gürcistan temsilcileri de Boğazlar meselesi görüşülürken toplantılara katılmışlardır. Konferans 20 Kasım 1922’de başladı. Konferansın ilk görüşmelerinde Musul ve Kerkük konusunu gündeme getirmek istemeyen İngilizler bu mesele yerine Trakya sorunu, Osmanlı borçlarının taksimi, Kapitülasyonlar gibi konuların görüşülmesini sağladı. (Aydın, 1995: 47-48) 9 CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES VOL.8-APRIL 2017 Curzon, Türklerle anlaşmazlığa düştüğü Musul Meselesi için hesaplaşma gününü 23 Ocak 1923 tarihi olarak ayarlamıştı. Bugün İsmet Paşa ve Curzon ülkelerinin Musul ile ilgili savlarını ve buranın neden kendilerinde kalması gerektiğini gerekçeleri ile açıkladılar. Curzon konuşma üslubu olarak alaycı küstah ve demagojik bir üslup takınırken, İsmet Paşa düzeyli, ölçülü ve kararlı idi. Türk ve İngiliz taraflarının 14, 23, 26 ve 27 Aralık 1922 tarihlerinde birbirlerine verdikleri notalar ve 23 Ocak 1923’deki konuşmalar birbirleriyle aynıydı. Her iki tarafta Musul meselesinde Demografik-Etnik savlar, SiyasalHukuksal savlar, Tarihsel savlar, Ekonomik savlar, Coğrafi ve Stratejik savlar ve Petrolle ilgili savlar ileri sürerek kendi haklılıklarını ortaya koymaya çalıştılar. İki tarafta bir sonuç elde edemeyince çözüm önerileri ileri sürmeye başladılar. (Kaymaz, 2014: 265-275) Türk tarafının önerisi, Irak’la mı yoksa Türkiye ile mi birleşmek istediğine Musul halkının karar vermesiydi. İsmet Paşa sorunun çözümünün tek çıkar yolunun bölgede yapılması gereken bir Plesibitle mümkün olacağını ileri sürdü. Curzon ise sorunun Musul vilayetinin geleceğiyle ilgili olmayıp, Türkiye ile Irak arasındaki sınırın nereden çizileceğine ilişkin basit bir teknik sorun olduğunu, bununda plebisit ile yapılmasına gerek olmadığını söyledi. Ayrıca bölge halkının plebisite uygun olmadığını, çoğunluğunun göçebe olan bir toplumda plebisitin sağlıklı bir şekilde yapılamayacağını da ekledi. İsmet Paşa ise İngiltere’nin kendi çıkarları için plebisitten yüz çevirdiğini, halkın gerçek duygu ve düşünceleriyle yüzleşmek istemediğini söyledi. Curzon en uygun çözümün tarafsız bir soruşturma yapılmasını, bunu yapacak en uygun kurumunda Milletler Cemiyeti olduğunu öne sürdü. Ona göre Milletler cemiyeti tarafsız devletlerden oluşan, objektif bir kurumdu. Ayrıca bölge İngiliz Mandası altında olup İngiltere, Milletler cemiyeti adına bu görevini üstlenmişti. Bu nedenle Milletler cemiyetinin kararı olmadan meselenin hallinin mümkün olmadığını ifade etti. (Kaymaz, 2014:275-278) Bu savlara karşı İsmet Paşa da Musul meselesi gibi çok önemli bir ülke meselesini Milletler Cemiyeti’nin hakemliğine sunmanın haklı bir davranış olmayacağını ifade etti. Daha sonra bu düşüncesinin sebebini açıklayarak, Türkler için kazanılması ya da kaybedilmesi mevzu-ı bahis olan şeyin, milli varlığın bir parçası olduğunu, İngiltere Hükümeti için ise bu olsa olsa, ülke dışındaki bir bölge üzerindeki denetimin tartışılmasından ibaret olduğunu ifade ederek Musul’un Türkiye’ye geri verilmesi fikrinden vazgeçilemeyeceğini vurgulayarak sözünü bitirdi. Curzon istediğinde kararlı idi. İsmet Paşa’nın sözlerini hiç ciddiye almadı ve Musul meselesinde Milletler Cemiyeti Teşkilatı hakemliğine müracaatta kararlı olduğunu bildirdi. Komisyonun diğer üyeleri de bu tezi destekledi ve Konferans 4 Şubat1923’te bir anlaşma olmadan dağıldı. (Yılmaz, 2003:112-113) Konferansa katılan delegeler kendi ülkelerinde, hükümetleriyle ve meclisleriyle görüş alışverişinde bulundular. Bundan sonra görüşmeler 23 Nisan 1923 günü tekrar başladı. İkinci Lozan görüşmelerinde İngiltere baş delegesini değiştirmiş, Lord Curzon’un yerine Horece Rumbold’u 10 CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES VOL.8-APRIL 2017 göndermişti. Karşılıklı varılan mutabakatlar konferansın ikinci evresinin kolay geçmesini sağlamış ve nihayet 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalar atılmıştır. (Yılmaz, 2003:158-159) Lozan Antlaşmasının Musul meselesi hakkındaki kararı antlaşmanın 3. Maddesinde aşağıdaki gibi verilmiştir: Madde 3.“Bahr-i sefidden (Akdeniz) İran hududuna kadar Türkiye’nin hududu bervechi zir (aşağıdaki gibi )tespit edilmiştir: 1)Suriye ile: 20 Teşrin-i evvel (Nisan) 1921 senesinde akd olunan (imzalanan) Fransa-Türkiye İtilafnamesinin(antlaşmasının) 8. maddesinde musarrah (açıklanan) ve muayyen (belirlenen) hudud; 2) Irak ile: Türkiye ile Irak arasındaki hudud işbu muahedenamenin mevkı-i mer’iyeteva’zından (yürürlüğe girmesinden) itibaren 9 ay zarfında Türkiye ile Büyük Britanya arasında suret-i muslihanede (dostça) tayin edilecektir. Tayin olunan müddet zarfında iki hükümet arasında itilaf husule gelmediği takdirde (anlaşma sağlanamadığı takdirde) ihtilaf (anlaşmazlık) Cemiyet-i Akvam meclisine arz olunacaktır. Hatt-ı hudud hakkında ittihaz olunacak karara intizaren (verilecek kararı bekleyerek), Türkiye ve Britanya hükümetleri mukadderat-ı kat’iyesi bu karara muallâk (bağlı) olan arazinin hal-i hazırında her hangi bir tebdil i’kaınabais olacak mahiyette (sınırın bugünkü durumunda değişiklik meydana getirecek hiçbir hareket-i askeriye veya sairede bulunmamağı mütekabilen (karşılıklı olarak) taahhüt ederler. (Yılmaz, 2003: 159-160) 3. Musul Meselesi ve İngilizlerin Kerkük Türkmenlerine Yönelik Faaliyetleri Lozan Konferansı Musul meselesi açısından bu şekilde karara bağlanırken Kerkük’teki Türkmenler 9 ay sonra yapılacak müzakereleri beklemeye başladılar. Bu arada İngilizler Irak genelinde genel bir seçime gitme kararı aldı. Daha önce 1921 yılında yapılan Plebisitte Kerkük ve Türkmenlerin tavrını çok net gören İngilizler, bu sefer buranın çoğunluğunu oluşturan Türkmenler ile uzlaşma yoluna gitti. Bu nedenle İngiliz Yüksek Komiseri Henry Dobbs, Kerkük Türkmen halkının genel seçimlere katılımını sağlamak için 1923 yılı ortalarında Kerkük’ü ziyaret etti. Dobbs Kent eşrafı ve ileri gelenleriyle görüşüp hükümetin Türkmenlerin milli ve kültürel haklarını koruyacağına dair garanti verdiğini söyleyince Kerkük’te de seçim çalışmaları başladı. (AlJumaıly ve Öztoprak, 1999: 108) Irak genel seçimleri 25 Şubat 1924’te yapıldı. Kerkük bu seçimlerde kendisine verilen sözler nedeniyle sorun çıkarmadı. Kurucu meclis 27 Mart 1924’te Kral Faysal tarafından açılarak onun başkanlığında ilk toplantısını yaptı. (Sharıf, 2012: 25’eatfen D.K.V. İçişleriBakanlığı, Irak Kurucu MeclisTutanakları, 27.03.1924, C.1.s.5) Faysal bu toplantıda kurucu meclisin üçtemel görevinin olduğunu, bu görevlerin yerine getirilmesinin Irak devleti açısından önemli olduğunu ifade etti. Bunlardan birincisi 1922’de karara varılan Irak-İngiliz anlaşmasının onaylanması, ikincisi Anayasanın yapılması ve üçüncü olarak da seçim yasasının oluşturulması idi. (Sharıf, 2012: 25’e atfen D.K.V. İçişleri Bakanlığı, Irak Kurucu MeclisTutanakları, 27.03.1924, C.1. s.7) 11 CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES VOL.8-APRIL 2017 Kurucu meclis 3 Nisan 1924’te bugörevleri yerine getirmek için toplandı. Bağdat milletvekili Yasin El-Haşimi 1922 Irak-İngiliz anlaşmasını destekledi. Kerkük Milletvekilleri ise Türkiye ile Musul sorunu daha çözülmemişken anlaşmanın imzalanmasına razı olmayacaklarını ifade ettiler. (Sharıf, 2012: 25’a atfen D.K.V. İçişleri Bakanlığı, Irak Kurucu Meclis Tutanakları, 31.03.1924, C.1. s.70) Kerkük Milletvekilleri meclis çalışmalarında bu anlaşmaya karşı bir direnç oluşturdular. Mecliste bu tartışmalar sürerken Kerkük’te ise Türkmenler elim bir olay ile karşı karşıya kaldılar. 3.1. Kerkük Katliamı (4 Mayıs 1924) İngilizler kendi çıkarları önünde her zaman Kerkük’teki Türkmenleri ciddi bir engel olarak görmüşlerdir. Bu bakımdan Kerkük ve buradaki Türkmen unsuru İngilizler tarafından genel olarak baskı altında tutulmak istenmiştir. Bunun için çok yönlü siyasi adımlar atan İngilizler, Kerkük’e dışarıdan ihraç ettikleri Levy unsurları ile Kerkük’teki Türkmenlerin etkinliğini kırmak istemişlerdir. Uygulanan bu politikalar sonuçta 4 Mayıs 1924’te Kerkük Katliamı’nın meydana gelmesinde etkili olmuştur. (Hut,2016: 729) İngilizler yerli Hıristiyan Nasturileri örgütleyerek Levy adı verilen Teyyari (Yerli Asuri Hıristiyan) askeri birliklerini kurmuşlardı. Bu birlikler bölgede İngilizlerin himayesinde görev yapmaktaydı ve İngiliz çıkarlarına hizmet etmekteydiler. Bu yüzden yerel halk bunlardan hoşnut değildi. Durum bu haldeyken bu yerli Hıristiyan askerler 15 Ağustos 1923’te Musul çarşısında cinayet ve yağmalama hareketlerinde bulundular ve ceza olarak Kerkük’e sürüldüler. Burada da aynı zihniyette hareket eden Teyyariler bu sefer Kerkük’te tam bir katliam yaptılar. (Saatçi, 1996: 192; Samancı, 1999: 134-136;Nakib, 2007: 121) Kerkük Katliamının gerçekleştiği döneme baktığımızda Kerkük ve buradaki Türkmenler bölgedeki İngiliz çıkarlarını tehlikeye sokan riskli bir unsur olmuşlardı. Nitekim bu dönemde Kerküklü Türkmen Milletvekilleri Irak meclisinde Türkiye ile Musul sorununun bir çözüme bağlanamadığı gerekçesiyle İngilizler için önemli olan 1922 Irak-İngiliz anlaşması konusunda pürüz çıkarmışlardı. Bununla beraber Kerkük Katliamı yukarıda Musul meselesi bahsinde değindiğimiz 19 Mayıs 1924’te İstanbul’da yapılması düşünülen Haliç Konferansının hemen öncesinde meydana gelmiştir. Bu iki durum göz önüne alındığında İngilizlerin Kerkük ve buradaki Türkmenler konusunda kapsamlı bir politika icra ettikleri ortaya çıkmaktadır. İngilizlerin müstakil olarak Kerkük’te Türkmenlere yönelik menfi bir politika güttüğünü ve Kerkük Katliamı’nın meydana gelmesinde dolaylı da olsa desteklerinin olduğunu, katliamdan iki yıl sonra İngilizlerin Irak hükümetinden hüküm giymiş Asurî askerlerinin serbest bırakılmalarını talep etmelerinden anlamaktayız. İngilizler çok garip bir savunmayla bu askerlerin yabancı olduklarını, Türkiye ve İran’da baskı gördüklerinden dolayı Irak'a geldikleri gibi mazeretler öne sürerek onları savundu. Bu garip 12 CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES VOL.8-APRIL 2017 mazeretler karşısında ikna olan Irak hükümeti 29 Haziran 1926’da Asuri askerlerini serbest bıraktı. (Samancı, 1999: 143) 3.2. Milletler Cemiyeti Komisyon’un Kerkük'e Gelmesi Lozan antlaşmasında Musul sorununu aralarında dostane bir şekilde çözmeleri için taraflara dokuz aylık bir süre verilmişti. Bu süre tamamlandıktan sonra müzakereler 19 Mayıs 1924 tarihinde SirPercyCox’un liderlik ettiği bir İngiliz delegasyonun İstanbul’a geldiği zaman başladı. (Edmonds, 2003:501) Görüşmede Türkiye adına ise Meclis Reisi Fethi Bey temsilci olarak bulunuyordu. (Aydın,1995: 62;Yılmaz, 2003:177) Tarihte“HaliçKonferansı”olarak bilinen konferans, Kasımpaşa Bahriye Nezaret Binasında yapıldı. (Çay, 1987: 26; Kaymaz, 2014: 341) Konferans, Türk tarafının sınırın Musul’u Türkiye’ye bırakacak şekilde çizilmesi gerektiğini ırki coğrafi ve tarihi delillerle açıklamalarıyla başladı. Buna karşılık İngilizler ise Musul’un yanı sıra Hakkâri vilayetine bağlı olan Beytüşşebab, Çölemerik ve Revanduz kasabalarını da talep etti. İngilizlerin bu teklifi Musul vilayet sınırlarının epey kuzeyinden geçiyordu. Bu hat bölgede bulunan Asurîlerin yerleştirildikleri yeri de Irak’ta bırakıyordu. Bu teklif, Lozan’da yapılan teklifin bile ötesine geçmesiyle dikkat çekti. Görüşmeye tıpkı Lozan’da olduğu gibi tarafların kendi tezlerinin mutlak doğruluğu üzerinde ısrarı üzerine 5 Haziran 1924’te son verildi. (Öke, 1991: 130-131; Edmonds, 2003: 502) Percy Cox, meselenin Cemiyeti Akvam’a havale edildiğini beyan etti. Musul meselesi artık Cemiyeti Akvam’da görüşülecekti. (Gök, 1998: 71) Musul Meselesi 6 Ağustos 1924’te İngilizler tarafından Milletler Cemiyetine götürüldü. Cemiyet Musul meselesini kurmuş olduğu bir komisyona havale etti. Üç kişiden oluşan Komisyon üyeleri Macaristan eski Başbakanı Kont Paul Teleki, İsveç’in Bükreş Büyükelçisi De Virsen ve Belçikalı Albay A. Paulis’ten meydana gelmişti. Musul meselesinin görüşülmesine 24 Eylül 1924 tarihinde başlandı. İngilizlerin politik oyunları ve çözümü tıkayan önerileri komisyonun bir karara varmasına engel oldu. Bunun sonucu olarak Milletler Cemiyeti bölgede araştırma yapmak üzere yukarıda adı geçen Komisyon heyetini Irak’a gönderdi. (Yılmaz, 2003: 179-180) Komisyon ilk toplantısını 13 Kasım 1924’te Cenevre’de yaptıktan sonra yerinde inceleme ve soruşturma kararı aldı. Bu karar doğrultusunda ilk önce Londra daha sonra Ankara ziyaret edildi. Komisyon kendilerine yardımcı olmak için taraflardan birer yardımcı üye istediler. Bu istek üzerine Türkiye’den Ordu Müfettişi Cevad Paşa, İngiltere’den Mr. Jardine ve Irak’tan Bayındırlık eski Bakanı Sabi Bey Komisyona eşlik etmek üzere görevlendirildiler. Ankara’dan hareket eden Komisyon 16 Ocak 1925’te Bağdat’a vardı. Burada Yüksek Komiser Sir Henry Dobs ile görüşen Komisyon çalışmalarına başladı. (Öke, 1991: 151; Canatan, 1996: 31-32) 13 CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES VOL.8-APRIL 2017 İngiliz Yüksek Komiseri Henry Dobbs, Cevat Paşa’ya refakat eden iki yardımcısı hakkında çok sert önlemler aldı. Henry Dobbs, Nazım Bey’in ve Fettah Bey’in aslen Musullu eski Irak vatandaşları oldukları ve Irak Hükümeti’ne düşman oldukları için tutuklanmalarını istedi. Buna karşılık Komisyon ise bu kimselerin sınır meselesi çözülmeden Irak’lı olup olmadıkları hakkında hüküm verilmesinin yanlış olduğunu öne sürerek tutuklama talebini ret etti. Buna rağmen Nazım Bey ve Fettah Bey bir ordugâhta gözaltına alınmaktan kurtulamadı. Bu şartlar içerisinde Komisyon 27 Ocak 1925’te Musul’a geldi. Burada halkın Cevat Paşa’ya gösterdikleri teveccüh karşısında şaşa kaldılar. Türkiye lehine olan gösteriler çok büyük nümayişlere dönüştü. Bu durum İngilizleri önlemler almaya yöneltti. Türkiye lehine gösteri yapanlar tutuklandı. Komisyon üyeleri sıkı denetim altına alındı. Bu şartlar altında çalışılamayacağını ifade eden komisyon, çalışmalarını durdurdu. Bu sıkı denetimler kalktıktan sonra Komisyon çalışmalarına başladı. Çalışmalar boyunca halktan birçok insan dinlendi. Bunun yanı sıra Musul, Kerkük ve Erbil gibi önemli merkezlerde tahkikatlar yapılmaya başlandı. (Şimşir, 2004: 59-60) Bu tahkikatlardan biri de 11 Şubat 1925’de Kerkük’te yapılmıştır. Kerkük’te yapılacak olan tahkikata Paulis başkanlığında Sabi Bey ve Türk uzmanlarından Kamil Bey katılacaklardı. Paulis ile beraber Kerkük’e hareket eden Tahkikat Komisyonu öncelikle Altınköprü’yevardı. Burada AltunköprüKerkük yolunda ki köylerde incelemeler yaptı. Altunköprü’de Türk tanık listesi olmadığından İngiliz listesinden seçilen yedi kişi ile görüşüldü. Altunköprü ile Kerkük arasında yol boyunca sıralanmış Türkmen köyleri doğal olarak Türkiye’den yana görüşlerini bildirdiler.(Öke, 1991:154; Edmonds, 2003: 541; Kaymaz, 2014: 418-419) Kerkük Vilayet Merkezine gelince burası Türk nüfusunun merkeziydi. Bundan dolayı Kerkük’te İngilizler çok etkin önlemler almışlardı. Buranın kesif bir Türkmen nüfus yapısına sahip olması İngilizleri endişelendirmiştir. Bundan dolayı Musul meselesi ve buna bağlı olarak petrol çıkarları nedeniyle konuya hassasiyet gösteren İngilizler, Kerkük’teki Türkmenler hakkında ayrıntılı bir istihbarat çalışması yapmıştır. Bu İstihbarat çalışmaları kapsamında yazılan raporlar Erşat Hürmüzlü’nün İngiliz Arşivlerinde yaptığı araştırmalarda ortaya çıkartılmıştır. Ulaşılan istihbarat raporundan, Komisyonun gelmesine yakın bir zamanda Kerkük'teki durum hakkında bilgiler verilmektedir. Bu raporda mazbatalar düzenleyerek İngilizler aleyhinde faaliyette bulunan Kerkük’teki Türkmenlerin durumu ve bazı Türk yanlısı olan kişilere uygulanan cezalar hakkında bilgiler 8 Şubat 1925 tarihinde tanzim edilen 5 numaralı istihbarat raporunda şu şekilde ifade edilmiştir: “Türk yanlısı mazbataların piyasada oluşu, kahvelerde konuşulmaktadır. Birçoğu mantıksızdır ve pek ciddiye alınmamalıdır. Bu mazbataların var olduğu, hatta elden ele dolaştığı inkâr edilemez. Ancak bir etki yaratacağı sanılmıyor. Bunlar ancak Türk yanlısı olup da kendi heveslerini ve emellerini tatmin etmeye kalkışanların bir çabasıdır. 26 Ocak 1925 tarihinde, Mutasarrıfın emriyle Türk yanlısı olan grubun daha az ön planda olanlarından 6 kişi tutuklanarak Kerkük hapishanesine gönderildi. Bu işlem ve 14 CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES VOL.8-APRIL 2017 arabozucularınelebaşlanndan Hasan BeğNeftçizade ve Hasan Efendi Avcızade’nin Kerkük’ten uzaklaştırılıp sürgüne gönderilmesi, ayrıca Eğitim müdürlüğünde suçlu bulunan 4 kişinin daha başka görevlere uzaklaştırılmaları açık olarak Türklere karşı duyulan sempatinin açığa vurulmasını bir nebze durdurdu. Kerküklüler, az daha cesaret bulsalar Cemiyet komisyonu Kerkük’ü ziyaret edince gösteriler yapabilirler. Ancak şu anda ahalinin Türk tezi lehine fazla bir faaliyet gösterecekleri izlenimi edinilmiyor.”(Hürmüzlü, 2006: 75’e atfen 5 Numaralı Gizli İstihbarat Raporu, TheNationalArchives, Dosyaya ait 23/190) Elde edilen 6 Numaralı gizli rapora göre ise Kerkük halkının Türk ve İngiliz tezlerine karşı tutumları ve ilk başlarda ciddiye alınmayan mazbataların Kerkük'te meydana getirdiği etki hakkında şu değerlendirmeler yapılmıştır: “İki Türk müşavirle gelen Konseyin özel komisyonu çok fazla bir heyecan yaratmadı. Ancak esas komisyonun gelecek ziyareti büyük bir beklenti yaratmaktadır. Nazım Beg ve Cevat Paşa’nın isimleri her yerde duyulmaktadır. Kont Teleki zaten tanınmış bir kişidir ve Türk dostu olarak tanındığı için Kerkük’te memnuniyetle karşılanacaktır. Komisyonun hemen üstlendiği görevi yapmaya başlamaması azıcık düş kırıklığı yaratıyor. Aslında tutukluluk hali gibi bir durumları olduğu ve serbest olmadıkları düşüncesi galiptir. Irak hükümeti Kerkük’te çok sevilen bir durumda değildir. Destek beklediğimiz Hıristiyanlar ve Yahudiler bile İngilizler olmadan bir Irak hükümetini değil, Türkleri tercih edeceklerini söylüyorlar. Bugün Kerkük’te ve civarda görülen hoşnutsuzluk ve Türk yanlısı tutumun başlıca sebebi Neftçizade ailesinin Türk tezine verdiği destektir. Neftçiler Kerkük’ün zengin ve tanınmış bir ailesidir ve onların tutumu Kerkük’teki kamuoyunu oldukça etkilemektedir. Kerkük’teki Türkmenler ve Türk yanlısı olan güçler sonsuz bir iyimserlikle Vilayetin Türkiye’ye iade edileceğini savunmaktadırlar. Bu tutum Türk propagandasını körüklemekte ve Kerküklülerin bu güveni Kerkük civarındaki aşiret ve köyleri de etkilemektedir. Kerkük tümüyle Türk tezine yakındır. Irak yanlısı hissiyatın yok derecede olduğunu söyleyebiliriz. Bunun istisnası birkaç hükümet görevlisi ve aileleri olabilir. İleride ülkenin bir Irak hükümetine devredileceği belki Türk yanlılarını susturur ve sempati uyandırabilir. Türkiye'ye dönüş için şimdiye kadar kapalı olan talepler, artık ciddi miktarda mazbatalara dökülmeye başladı. Bu mazbatalara şimdiye kadar 1500 kadar imza toplandığı ve elden ele dolaştığı, komisyon gelince önüne konacağı söylenmektedir. Bu mazbataları tanzim ve savunan insanların başında şunlar vardır; HayrullahEfendi Sami Beğ Neftçizade YüzbaşıMuhammetEfendi İsmail Ağa Neftçizade Muhammet AğaNeftçizade Hacı Halil Beğ Cemiyet komisyonunun görevi anlaşmazlık konusu olan arazideki ahalinin yönelişlerini tespit etmek olduğuna ve bu görüşleri bu mazbatalar yansıtabileceğine göre, hükümetin bu gibi görüşleri dizginlemesi ve insanların kendi fikirlerini açıklamalarına engel olması kızgınlık şuurunu daha da artıracak ve komisyon nezdinde de güvensizliğe sebep olacaktır. Komisyon, bu görüşleri anlamak için başka yollara da başvurabilir ve bu Türklük ruhunun komisyona yansımaması ancak bir mucize eseri olabilir.” (Hürmüzlü, 2006: 73-75’e atfen 6 NumaralıGizliİstihbaratRaporu, The National Archives, Dosyayaait 23/190) Fakat bu İstihbarat çalışmaları durumu değerlendirmekten öte başka bir işe yaramadı. Ünlü Türk ailelerinden Neftçizadeler olmak üzere diğer Türk aileleri ve komisyona bağlı Türk uzman Kamil Bey 15 CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES VOL.8-APRIL 2017 kent halkını örgütleyerek komisyonu etkilemeyi başardı. Halkın mevcut yönetimden hoşnutsuzluğu sık sık Komisyona iletildi ve bu anlamda protestolar düzenlendi. İngilizler bu protestoları yapanların birer kışkırtıcı olduklarını iddia etmişler ve kendi hazırladıkları sahte belgelerle bu durumu ispatlamışlardı. Fakat bunlar komisyon nezdinde pek de etkili olmadı. Komisyon, Kerkük’ün Neftçizadeler başta olmak üzere diğer büyük Türk ailelerinin yoğun çalışmaları sayesinde Türkiye’yi istediğine ikna oldu. (Öke, 1991:154; Edmonds, 2003: 541; Kaymaz, 2014: 418-419) İngilizler bundan sonra da Kerkük’teki Türkmenler hakkında İstihbarat çalışmalarına devam etmiştir. Petrol bölgelerinin de kaderini belirleyecek olan Musul sorununda kısmen sona yaklaşıldığı bir zamanda 27 Kasım 1925 yılında, İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetlerinin düzenlediği istihbarat raporlarına göre Kerkük’te Türk yanlısı aileler arasında Neftçizade, Kırdar, Yakubizade, Kerküklü, Debbağ, Tikritlizade, Terzi, Şansal, Müftizade, Kapancı, Keşmule, Nakip ve Avcızade gibi aileler tespit edilmişti. Tespit edilen bu aileler İngiliz istihbaratına göre Türkiye taraftarı idi. Bu aileler cemiyetler vasıtasıyla gizli toplantılara ev sahipliği yapmakta ve Türkiye ile gizli yazışmalar yaparak casusluk faaliyetlerinde bulunmaktaydı. Yine bu raporlarda Türk taraftarı olan bu aile mensubu olan kişiler hakkında ayrıntılı bir fişleme çalışması da yapıldığı görülmektedir. Fişlemelerde Türk yanlısı olan bu kişiler yaptıkları görevler, ilişkileri, sosyal ve ekonomik durumları, psikolojik yapıları ve karakterleri üzerinde kapsamlı bir değerlendirmeye tabi tutulmuşlardır. (Hut, 2016: 730) İngiliz raporlarında adı geçen bu kişiler aşağıda verilmiştir: İzzet Paşa, Sami Beg, Hüseyin Beg (Neftçi), Kara Hüseyin Ağa, Kamber Ağa, İbrahim Efendi, Abdulmecit Efendi, İnayet Efendi, Mehemet Şakir Efendi, Reşit Akif, Sait Dabbağ, Fahri Beg, Hayri Beg, Abdullah Beg, Mustafa Beg, Cemal Efendi Yakubi, Sadullah Efendi (Müftü), Sait Efendi, Şükrü Kapancı, Molla Rıza Efendi, Ali Ağa (Avcı), Hacı Hasan (Avcı), Mustafa Efendi, Hayrullah Efendi, Vehap Beg, Abdurrahman Naci, Celal, Ahmet Naci Efendi, Ali Fuat. (Hürmüzlü, 2006: 64-72) Bu arada Komisyon bölgedeki çalışmalarını tamamlamış, 16 Temmuz 1925’te Konseye uzun ve ayrıntılı bir rapor sunmuştu. Daha sonra Lahey Adalet Divanı’ndan Cemiyetin alacağı kararın geçerliliği sorulmuştu. Lahey Adalet Divanı alınacak karara her iki tarafında uymasının şart olduğunu bildirdi. Bundansonra Cemiyeti Akvam 16 Aralık 1925’te Musul’u Irak’a bırakınca Kerkük’te Irak’ta kaldı. (Minorsky, 1998: 39, 57-62) Sonuçta İngiltere ile Türkiye arasında uzun süren pazarlıklar sonucunda 5 Haziran 1926’da tam adı “Türkiye-Irak Sınırı ve İyi Komşuluk İlişkileri Antlaşması” olarak Türkiye, İngiltere ve Irak arasında Ankara Antlaşması imzalandı. Bu anlaşma ile beraber Türkiye de resmen Musul’un Irak’a bırakılmasını kabul etti. Sonuç olarak uzun mücadelelerden sonra Kerkük’teki Türkmenler tam bir hayal kırıklığı içine girdi. 16 CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES VOL.8-APRIL 2017 Sonuç Birinci Dünya Savaşı sonunda Irak, bir başka ifade ile Mezopotomya artık İngilizlerin eline geçmişti. İlk dönemlerde İngilizler burada yönetim şekli olarak hemen yanı başlarındaki sömürgeleri olan Hindistan modelini hayata geçirmeyi denemişlerdir. Bu anlayış İngiliz siyasi komiserlerinden Wilson şahsında bölgenin doğrudan yönetilme anlayışını temsil etmiştir. Bu yönetim anlayışı emsallerinden daha katı bir tarzda, sömürgeciliğin en yalın hali olan mandaterlik sistemi olmuştur. Fakat 1920 yılında Irak’ta İngiliz mandaterliğne karşı çıkan Büyük Arap İsyanı, bu yönetim anlayışının İngilizler açısından çok da akıllıca olmadığını göstermiştir. İngilizlere ekonomik açıdan pahalıya mal olan 1920 Arap İsyanı, onların buranın yönetimi konusunda farklı bir anlayışa gitmelerine sebeb olmuştur. Bu yeni yönetim anlayışı daha uzlaşmacı bir politika gerektirmiştir. Bu uzlaşmacı anlayış Irak’ın nüfuzlu kesimlerini rahatsız etmeyecek, bununla beraber onları Irak yönetiminde de söz sahibi kılacaktı. Böylece yerel unsurların ön planda olduğu fakat perde arkasında İngilizlerin hüküm sürdüğü bir yönetim anlayışı ortaya çıkmıştır. Bu yeni yönetim anlayışı ilk başlarda Kerkük’te de nüfuz sahibi Türkmneler açısından olumlu bir hava estirmiştir. Zira bir petrol yatağı olan Kerkük’ün çok kesif bir Türkmen şehri olması, İngilizlerin burada Türkmenleri daha dikkate alır bir tutum içine girmesine sebeb olmuştur. Öyleki İngiliz yanlısı Faysal’ın, Irak Krallığı için yapılan plebisitte Kerkük’te tam bir hezimet yaşaması bile İngilizlerin Kerkük ve Türkmenlere karşı olumlu politikalarında bir değişiklik yaratmamıştır. Hatta bu durum daha sonra yapılacak Irak yerel seçimleri öncesi Kerkük’teki Türkmenlerin elini güçlendirmiştir. Nitekim yapılacak seçimlerde Kerkük’te sorun çıkmaması için İngilizler, Kerkük’teki Türkmenlerin milli egemenlik ve kültürel haklarının garantisini bile vermişlerdir. Bu sırada Türkiye ve İngiltere Lozan Konferansın’da Musul meselesinde bir anlaşmaya varamamış ve konunun çözümü ilerde yapılacak olan müzakarelere bırakılmıştı. Ortaya çıkan bu durum Kerkük’ün çoğunluğunu oluşturan ve Osmanlı yönetimini arzulayan Türkmenlerde bir hassasiyet meydana getirmiştir. Bu hassasiyet İngilizlerin bölgedeki çıkarlarını zedelemeye başlamıştır. Nitekim Kerkük ve Türkmenlerdeki bu hassasiyet, İngilizlerin Irak üzerindeki mandaterliğini devam ettirecek olan 1922 Irak-İngilizanlaşmanın Irak meclisinde oylanması sırasında, Türkiye ile Musul sorununun bir çözüme bağlanamadığı gerekçesiyle, Kerküklü Türkmen milletvekilleri tarafından sert bir muhalefetle karşı çıkılmasında bariz bir şekilde ortaya çıkmıştır. Kerkük ve Türkmenlerin bu tutumu İngilizlerin, Kerkük ve Türkmenlere yönelik politikalarında çok yönlü bir değişikliğe gitmesine sebeb olmuştur. Bu çok yönlü politika değişikliği 4 Mayıs 1924 Kerkük Katliamı’nda üstü kapalı da olsa ortaya çıkmıştır. Şöyleki bu katliamın, hem Kerküklü Türkmenlerin yukarıda anlatılan meclisteki muhalif tutumları sırasında, hem de Musul görüşmeleri takviminde 19 Mayıs 1924 düzenlenecek olan Haliç Konferansı öncesi meydana gelmesi, dikkat çekicidir. Böylece hem Türkiye’ye hem de Kerkük’teki Türkmnenlere bir 17 CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES VOL.8-APRIL 2017 mesaj verilmek istenmiştir. Bu katliam, İngilizlerin Kerkük ve Türkmenlere yönelik siyasetlerinde düşmanca bir değişikliğe gittiğini, dolaylı da olsa ortaya çıkarmıştır. Kerkük’ün petrollerini hedef alan İngilizler, bundan sonra tam anlamıyla bir Türkmen düşmanı olmuşlardır. Bu anlayış Kerkük’te Türkmenlere yönelik bir baskı ve yıldırma siyasetine dönüşmüştür. Petrol çıkarları için Türkmenleri bir engel olarak görmeye başlayan İngilizler, onlar hakkında kapsamlı bir istihbarat çalışması da yaparak baskılarını iyice artırmıştır. Sonuç olarak diyebiliriz ki İngilizler, Musul Meselesinden önce Kerkük’teki Türkmenler hakkında ılımlı bir politika takip etmiştir. Bu ılımlı politikanın nedenini, İngiliz Devlet aklının 1920 Büyük Arap isyanından sonra bölgeye yönelik geliştirdikleri yerel unsurlar üzerinden Irak’ı yönetme siyasetlerinin bir sonucu olarak da görebiliriz. Aynı zamanda bu ılımlı politikanın nedenini, yerel unsurları dikkate alan İngiliz siyasetinin daha sonradan kendi içinde ürettiği “Kaz gelen yerden Tavuk esirgenmez” tutumunun bir sonucu olarak da yorumlayabiliriz. Bu anlayış içinde İngilizler, Kerkük ve Türkmenlere yönelik sinsi bir siyaset izlemişler, zamanı geldiğinde de Musul Meselesinde Türkiye’den taraf saflarını belirleyen Kerkük ve Türkmenler için katliama sebep olacak eylemlerin dolaylı da olsa arkasında olmuşlardır. Kaynakça ABDULLAH, Trabit A.J., A ShortHistory Of IraqFrom 636 ToThePresent, Person, Great Britain,2003. AHMET, Kemal Mazhar, Kerkük Tarih Politika ve Etnik Yapı, (Çev. Kadri Yıldırım), Avesta Yayınları, İstanbul,2005. AL JUMAILY, QassamKh.,Öztoprak, İzzet,Irak ve Kemalizm Hareketi (1919-1923),Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları,Ankara,1999. ALLAVI, Ali, Irak Kralı I. Faysal (Çev. Hakan Abacı), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul,2016. AYDIN, Ayhan, Musul Meselesi 1900-1926, Turan Yayıncılık, İstanbul, 1995. CANATAN, Yaşar, Türk-Irak Münasebetleri (1926-1958),Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1996. ÇAY, Abdulhalik,“Irak Türklerinin Tarihine Genel Bir Bakış” (Bildiri), Mahir Nakip, Ziyad Köprülü(Ed.); Irak Türkleri Sempozyumu Tebliğleri, 31 Ocak 1987,Gazi Üniversitesi, Ankara, 1987, S.23-27 EDMONDS, C.J, Kürtler, Türkler Ve Araplar, Kuzey Doğu Irak’ta Siyaset, Seyahat Ve İnceleme (1919-1925), (Çev. Serdar Sengül, Serap Rüken Şengül), Avesta Yayınları, İstanbul,2003. EL-HASANİ, AbdülrezzakEl- Sevra el İrakkiye el Kubra, 2.Basım, Matbaat İrfan,Lubnan, 1965. EL-SAMANCI, Aziz Kadir, El-Tarihü's Siyasi li' Türkmani’l Irak, B.1, Daru'l Saki, Londra,1999. 18 CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES VOL.8-APRIL 2017 EL-ZABİT, Şakir Sabir, MucezTarihi'tTürkmanfi'l-Irak, Maarif Matbaası, Bağdat, 1960. GÖK, Dursun,“1924 Türk Basınında Musul Meselesi”, Misaki Milli Ve Türk Dış Politikasında Musul,Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi,Ankara, 1998, Ss.58-57 GROBBA, Fritz, Irak (Çev. Kur.Bnb.FeridunAkkor), Genelkurmay 1.Nolu Basımevi, Ankara, 1951. GÜNAL, Zerrin, ATABAY, Mithat, Atatürk İlkeleri ve İnkılapTraihi, Nobel Yay., Çanakkale, 2000. HÜRMÜZLÜ, Erşat, Irakt’a Türkmen Gerçeği, Kerkük Vakfı Yayınları,İstanbul,2006. HUT, Davut,“İngiliz Raporlarına Göre Kerkük Türkmenleri”Bir İnsan-ı Selim Prof. Dr. Azmi Özcan’a Armağan, Ed. Refik Arıkan-Halim Demiryürek, Lotus Yay., İstanbul, 2016, ss.717-740 KARACA, Oğuz, Lozan’dan Bugüne Musul-Kerkük ve Kuzey Irak, Resital Yayınları, İstanbul, 2007. KARAL, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi IX. Cilt İkinci Meşrutiyet ve Birinci Dünya Savaşı (1908-1918), Türk Tarih Kurumu,Ankara, 1999. KAYMAZ, İhsan Şerif, Musul Sorunu Emperyalizm ve Kürtler, Kaynak Yayınları,İstanbul, 2014. KÜRKÇÜOĞLU, Ömer, Türk-İngiliz İlişkileri(1919-1926), Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara,1978. LUKITZ, Lıora, AQuest In The Mıddle East Getrude Bell and TheMaking Of Modern Iraq, I.B.Taurıs, New York, 2006. MARR, Phebe, The Modern Hıstory Of Iraq,West vievPress, United States of America,2012. MARUFOĞLU, Sinan, “Irak Türkleri”, Türkler Ansiklopedisi (C.XX. s.606),Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002. MINORSKY, Vladimir, Musul Sorunu, (Çev.SalimŞahin), AvestaYayınları, İstanbul, 1998. NAKİB, Mahir, Kerkük’ün Kimliği, Bilgi Yayınevi, Anakara, 2007. ÖKE, Mim Kemal,Musul Meselesi Kronolojisi (1918-1926), Türk Dünyası Araştırmalar Vakfı Yayınları, İstanbul, 1991. POLK, Wıllıam R., Irak’ı Anlamak, (Çev. .Nurettin Elhüseyni), Ntv Yayınları, İstanbul, 2007. SAATÇİ, Suphi, Tarihi Gelişim İçinde Irak’ta Türk Varlığı, İstanbul Araştırma Merkezi Yayınları, İstanbul,1996. SHARIF, Usama A., Krallık Döneminde Irak Türkmenlerinin Siyasal Etkinlikleri (1921-1958), Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2012. ŞİMŞİR, Bilal N.,Türk-Irak İlişkilerinde Türkmenler, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2004. TRIPP, Charless,A History Of Iraq, Cambridge UniverstyPress,America,2000. TUNCAY, Mete, Siyasi Tarih (1908-1918),Türkiye Tarihi, Cilt IV., (Editör Sina Akşin),Cem Yay. Ankara, 1989. UÇARAOL, Rıfat, Siyasi Traih (1789-1994),FilizKitabevi, İstanbul,2000. 19 CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES VOL.8-APRIL 2017 ÜÇOK, Coşkun, Siyasi Tarih 1789-1950, Ajans-Türk Matbaası Yay. Anakara, 1961. ÜNAL, Mehmet Ali Ünal, Türk İnkılâbı ve Atatürk İlkeleri, Adres Yay. Ankara, 2004. YILMAZ, Durmuş, Musul Meselesi Tarihi, Çizgi Kitabevi Yayınları, Konya, 2003. İNTERNET HTTP://www.internethaber.com/images/other/irak-petrol-haritasi-isid-nereleri-ele-gecirdi-.jpg 20