Mehmet Demirbaş Vektora Proje Yönetimi ve İş Geliştirmeden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı IT network BİL­Gİ TEK­NO­LO­Jİ­LE­Rİ DER­Gİ­Sİ Türkiye’de hem SAP’nin hem de Microsoft’un Gold Partneri olarak müşterilerinin bilişimle ilgili her türlü taleplerini karşılamaya yönelik altyapısı ile 12 yılı aşkın süredir sektörün köklü teknoloji ve danışmanlık firmalarından biri olan Vektora’nın Proje Yönetimi ve İş Geliştirmeden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Demirbaş ile yeni nesil proje yönetimini konuştuk. Proje yönetiminde iletişimin önemine değinen Demirbaş, “IT projelerinde de kimi zaman bir antrenör gibi 11 kişilik bir takımı yönetirsiniz kimi zaman bir orkestra şefi gibi belki 60’tan fazla kişiden oluşan bir orkestrayı. Ne kadar yetenekli oyunculara veya müzisyenlere sahip olursanız olun, iyi yönetmeyi bilmiyorsanız sonuç başarısız olur. Ya da en azından başarısızlıktaki en büyük pay sizin olabilir. Özellikle Y Kuşağının İş hayatında ciddi anlamda etkin olduğu bu dönemde” dedi ve sorularımızı yanıtladı. Vektora olarak yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz? Sektörde müşterilerinize ne tür çözümler sunuyorsunuz? Vektora 2003 yılında kuruldu. Vektora olarak SAP ile başlayan, daha sonra beraberinde Microsoft‘un da iş ortaklığını alan bir firmayız. Her iki teknoloji devinin de altın seviyede iş ortağıyız. Üst seviyede büyük işlere, büyük projelere imza atabilme yetkinliğine sahip 175 kişilik geniş bir ekibe sahibiz. Merkez ofisimiz İstanbul Avrupa yakasında. İstanbul Anadolu yakasında, İzmir ve Ankara’da da ofislerimiz bulunuyor. Ankara ve İzmir büyük gelişim alanları olarak gördüğümüz yerler. Şirketler ve kurumlar için uçtan uca kurumsal kaynak planlama paketlerinden başlayıp, CRM, iş analitikleri, raporlama, veri tabanı, teknik sistem yönetimleri, özel yazılım geliştirmeleri, mobil uygulamalar, portaller gibi değişik ürün ailelerinin tamamında yerinde ve bulut çözümlerle hizmet verebiliyoruz. Yakın zamanda Bilişim 500 / “2014” listesi yayınlandı. Bu yıl listeye ilk girdiğimiz yıl olan 2009 ‘a oranla 160 basamak atlayarak 179. olarak listede yer aldık. Hedefimiz 2 yıl içerisinde ilk 100’e girmek. Özellikle iletişimin önemli olduğu danışmanlık sektöründe Y kuşağı ile çalışabilmenin gereklilikleri nelerdir? Beklentileri nasıl yönetiyorsunuz? Başarılı bir IT projesinin temeline sizce ne yatıyor? Bu konuda en önemli husus nedir? Aslında bu sadece bizim sektör için değil her sektör için yöneticilerin üzerinde çok ciddî anlamda kafa yormaları gereken bir konu. İş hayatında X kuşağı, Y kuşağı var, şimdi bir de Z kuşağı geliyor. Tabi Z Kuşağı henüz aktif olarak iş hayatında değil. Kuşakların hem sosyal hem iş hayatındaki konumları son yıllarda ciddî anlamda konuşulmaya başlandı. 1980-1990 dönemi çocuklarının üniversiteleri bitirip iş hayatında yer almaya başlaması, belli talepleri olması ve iş hayatında değişikliklere sebep olması ile beraber, kendi sektörümüzde de bu kuşak ile beraber nelerin değişeceği gündemimizi meşgul etmeye başladı. Hatta bu gün bir adım daha ötesine gitmemiz gerekiyor. “Y” kuşağının artık yöneticilik aşamalarına başladığı bir evreye girdik. “Y” kuşağı artık küçük ve orta büyüklükte ekipleri yönetiyor. Bugün “Y” kuşağı 16-35 yaş arası bir döneme denk geliyor. Bu kuşağın özelliklerini düşünerek çalışma biçiminizi gerekiyorsa yenilemelisiniz. Biz bu nedenle özel olarak da projelerimizde değişiklikler yapıyoruz ve yapmaya çalışıyoruz. Örneğin iletişimi diğerlerine göre çok daha sıkı tutuyoruz. Daha yakından ilgileniyoruz. Belli kalitede sürekli hizmet verebilmek için şirketlerin personel devir hızının mümkün olduğunca düşük olması lazım. Bunu sağlamak için de hem butik kurum kültürümüzü korumaya çalışıyoruz, hem küçük IK uygulamaları ile bunu desteklemeye çalışıyoruz. “Mutlu danışman, mutlu müşteri” mottomuz… PMI (Project Management Institute) proje yönetimi konusunda belli standartları belirleyen ve dünyada kabul görmüş bir organizasyon. Biz PMI standartlarıyla birlikte, SAP’nin kendi ASAP metodolojisini SAP projelerinde kullanırken, Çevik (Agile) Yazılım Geliştirme metodolojisini de özel yazılım geliştirme projelerinde kullanıyoruz. İşin teorisinde öngörülen; bütçeye uyum, işi en yüksek kalitede teslim etme ve zaman planına uyum başarılı projeler için şart. Bu, projenin tüm tarafları için çok önemli; hem projeyi gerçekleştiren bizim gibi firmalar hem müşteriler için… Ancak bir projenin başarılı olması için sadece bunlar yetmiyor. Bütçeyi de, kaliteyi de, zamanı da yakından takip edip yönetirken insan kaynakları yönetimini ve iletişim yönetimini ne kadar iyi yaparsanız süreç o kadar iyi ilerliyor. En önemli husus iletişim diyebilirim. İnsan Kaynakları Yönetimi ve iletişim her projede önemli değil midir? Sizin için özellikle bu konuyu önemli kılan şey nedir? Danışmanlık işi doğası gereği iletişimi önemli kılıyor. Dolayısıyla IT projelerinin başarısı ortada somut bir çıktısı olan işlere- projelere oranla iletişimin ve insan kaynakları yönetiminin çok daha önemli olduğu projeler. Bu projelerde işi iyi bilmek yetmez, bu projeler; işi iyi bilmeyi, iyi anlamayı, iyi anlatmayı ve tüm proje paydaşları arasında iyi bir iletişim yönetimi sağlamayı gerektirir. Üst düzey bir yönetici gözüyle “Y” kuşağını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu kuşak önceki kuşaklara göre sabırsız bir kuşak. Birçok şey bir an evvel olsun istiyor. Özgüvenleri çok yüksek. Hızlı çalışmaya, hızlı aksiyon almaya, bir şeylerin sonucunu çok hızlı görmeye yatkın oldukları için sabırsızlar ve yüksek beklentileri var. Kariyer basamaklarını çok çabuk çıkmak, çok hızlı ulaşmak istiyorlar. Eskiler şunu söylerlerdi; çıraklığını yapmadığınız işin ustası olamazsınız. Ben de buna inanan biriyim. Ama bu kuşak her şeyi çok çabuk öğrenebileceğini ve çok çabuk yapabileceğini, dolayısı ile çok çabuk yönetebileceğini düşünüyor. Diğer yandan global bir dünya vatandaşı diyebileceğimiz bir yapıda yetiştiklerini düşünerek, bir yere aidiyet ve bağlılık kavramlarıyla çok yakın değiller diye düşünüyorum. Bu şirketler için aşılması gereken önemli bir sorun. Son olarak neler eklemek istersiniz? Yine iletişimle önemli ölçüde ilgisi olan son bir nokta ile konuyu kapatmak istiyorum; “öğrenilmiş dersler”. Biz düşüyoruz, ders almıyoruz, sonra yine düşüyoruz, yine almıyoruz. Öğrenilmiş dersleri içselleştirmeye yönelik herkesin/hepimizin problemi var. Ama önce bunun farkına varmak gerekiyor. Sonra da aksiyon almak gerekiyor. Bir projede ne hata yapıldı? Bir daha yapmamak için ne yapmak lazım? Bunun gibi soruları sormamız gerekiyor. Hatalardan kazanımlar elde etmek ve bir daha o hataları yapmamak gerekiyor. Firma ve yöneticilerin genel yaklaşımı, problemler ortaya çıktığında o projeye veya o güne özel çözümler üretmek yönünde olduğunda bu hata tekrar etme ihtimali yüksek bir sorun haline gelebiliyor. Çuvaldızı kendimize de batırmamız gerekir; biz de zaman zaman bu hataları yapıyoruz. Ama farkında olduğumuz için her geçen gün daha az hata yapmaya çalışıyoruz. Belki sıfıra indiremeyebiliriz, ama minimize etmek için çalışmak birçok şeyden önemli. advertorial ‘Y’eni Nesil Proje Yönetiminde Başarının Anahtarı: İletişim Yönetimi