Meclisi Ayan t : 35 11 Mart 1334 (1918) bul 'da 50 bin ev yanmıştır. Demek memlekette mes­ ken buhranı da var. Sonra payitahtta nüfusun arttığı da muhakkak. İstanbul'a gelmiş birçok mülteciler var, muhacirler var. İlân-ı Meşrutiyetten sonra birçok nüfus daha geldi. Memlekete nüfus tezayüt etti. Bunların hepsi, hiç şüphesiz izdihama ve bu suretle hastalığın intişa­ rına birer sebeptir. 'Bunların - yani Sıhhiye Müdü­ riyetinin bu esbabı def için duçar olduğu müşkülâtı - Meclis-i Mebusanda söylediğim gibi, Heyet-i Celîlenize de arz edeceğim. Hattâ bu bâbta bir vak'a da arz edeceğim. Bu vak'a da manevî bir müşküldür. Bu müşküle Sıhhiye 'Nezâreti çâre bulamaz. Hattâ belki Hükümet de kolaylıkla çâre bulamaz. ! Bizim hamamlarımız var, fukara-yi ahâliyi ta­ burlarla götürüyoruz, bu hamamlarda yıkıyoruz. Meselâ, hamal gibi, kundura boyacısı gibi, vesair bu kabil kesânı yıkamak için zorla götürüyoruz. Tek hastalığa tutulmadan kendisini kurtaralım ve te­ mizleyelim diye, oraya sevk ediyoruz. Fakat bunları cebren sevk ediyoruz. Ahmet Rıza Beyefendi Hazretleri, hamamlarda sabun çalınıyor buyurdular. Ona da çâre bulduk. Bi­ zim hamamlarda sabun, mayi haline ifrağ olunduk­ tan sonra kepçe ile veriliyor. Tabiî bu mayi sabun çalınamaz. Çünki, çamur gibi bir şeydir; mutlaka su­ ratına yahut başına, vücuduna sürmeye mecburdur. Binaenaleyh, bu cihet t/emin edilmiştir. Biz bu adamları götürüyoruz, yıkıyoruz ve saçlarını tıraş ediyoruz. Geçen gün gönderdiğimiz bir hamal, hamama gider iken, kendisini hamama sokmaya memur olan askerin eline, beni hamama sokmayınız diye 2 Me­ cidiye rüşvet vermiş. Esbabı, tek hamama girmeye­ yim diye. Ahâli hamamlarımıza koşmuyor, biz zor ile gönderiyoruz. Sonra, bu rüşveti alan nefer tabiî cezasını gördü. Bu ayrı mesele. Sonra, İstanbul'da birtakım merkezlerimiz var­ dır ki, oralarda izdiham çoktur. Ezcümle bu merakizden birisi de iaşe merkezleridir. İşte bu iaşe mer­ kezlerinde, ahâli izdiham içinde bulunuyor. Bu ça­ resiz bir mesele. Bendeniz, b u izdiham hakkında Berlin'den gelen zevat ile görüşüyor idim. Aynı hâ­ lin orada dahî bizdeki gibi olduğunu söylüyorlar. Bu hâlin önüne geçmek ihtimali yok. Ahâli bu merkez­ lerde yekdiğerine sürdürmekten, hastalığın birinden diğerine geçmesi imkânı var. Sonra, polis tevkifhaneleri, sıhhiye-i mülkiyye için mühim bir şeydir. Biz bu polis tevkifhanelerini C: 1 temizledik. Sonra, buralardan yine Tifüs vukuatı zu­ hur etmeye başladı. Meseleyi tetkik ettik, anladık ki, her gün mütemadiyen bu yerlere birçok kesan giri­ yor ve çıkıyor. Sonra, hapishâne-i umûmiyi ele aldık. Orasını da dezenfekte ettik. Hapishâne-i umûmiye o kadar girip çıkılmadığından, hastalığın definde ko­ laylık hâsıl oldu. Leylî mekteplerin bâzısında vukuat olduğunu ha­ ber aldık, o mektepleri tathîr ettik. Mektep idareleri, talebelerini dışarı çıkarmamaya _başladı. Bu sebepten şimdi bu mektepler de gayet temiz olup, vukuat yok­ tur. Bilhassa Dar-üş Şafakada tathirâttan sonra hiçbir vukuat olmadı. Vasıta-i sirayetten birisi de, her sınıf halkın bir­ biriyle temas ettiği nokta vesait-i nakliyyedir. Bu memleketin üç vasıta-i nakliyesi var: Vapur, şimen­ difer ve tramvay. Bunlarda izdiham fevkalâdedir. Ahmet Rıza Beyefendi Hazretleri, Sıhhiye Mü­ düriyet-i Umumiyesi, bu izdihamın da defi çâresini bulsun, buyurdular. Bu hâle de çâre bulmak için çalışmadık değil. Nafıa Nezâretine müracaatta bu­ lunduk, - uğraştık dememek için söylüyorum - Şehremânetine de müracaat ettik. İlk evvelâ tramvay meselesi nazar-ı dikkatimizi celbetti. Buna ne çâre bulalım? Buna karşı bulunacak çâre-i yegâne, tram­ vay arabaları getirmektedir. Kumpanyaya müracaat­ larımız neticesinde, araba celbinin şimdilik kaabil ol­ madığı cevabını aldık. Bunun üzerine Nafıa Nezâ­ retine, Şehremânetine ve kumpanyaya birer komis­ yon yapmalarını ve bizim bâzı tekliflerimizin tetkiki­ ni talep ettik. Bir komisyon yapıldı; komisyon, netice-i müzakerâtında bizim teklifimiz üzere, hiç olmazsa ara is­ tasyonlarını lâğvetti. Bu, pek adî bir teklif gibi zanbuyurulur. Fakat pek büyük bir faidesi oldu. Şimdi tramvay ile gelip gidenler, bu faideyi tasdik ederler. Zira, hiç olmazsa, biraz izdiham azaldı. Hattâ bi­ zim komisyona esas teklifimiz böyle değildi. Biz, fa­ raza tramvayın birinci istasyonu Köprü'de olur ise, ikinci istasyon Sultan 'Mahmut Türbesinde olsun de­ miş idik. Komisyon, bu teklifimizi muvafık görme­ diğinden kabul etmedi. Sonra, tramvay arabalarının temizlenmesi keyfiyeti var. Her sabah bu arabalarda tathîrât-ı fennîyye yapılıyor. Fakat bu tathîrât da muvakkat bir şeydir. Zira, sabahleyin bir arabayı temizlersiniz, öğleye kadar seksen tane bitli adam bu arabaya oturur, öğleden sonra bu araba yine bitli­ dir, öğleden sonra da yine temizleyiniz, buyuracak­ sınız. İşte buna da maddeten imkân yok. T B M M KÜTÜPHANESİ