DEPRESYON VE KÜLTÜR: BİR GÜNCELLEME Prof. Dr. Can Cimilli DEÜTF Psikiyatri AD ÇIKAR ÇATIŞMASI • Konuşmacı: - • Araştırmacı: - • Danışman: - DEPRESYON KAVRAMI • Bir duygu (emotion) • Bir duygudurum kategorisi (mood state) • Bir belirti kümesi • Tanı ölçütleri belirlenmiş bir klinik tablo - Sendrom? - Hastalık? - Bozukluk? BİR BOZUKLUK OLARAK DEPRESYON • Depresif bozukluklar dünya genelinde en sık görülen psikiyatrik bozukluklardır • Fizyopatolojik mekanizmalar konusunda büyük ölçüde görüş birliği bulunmaktadır • Depresif bozuklukların belirti örüntüsü bireyler ve toplumlar arasında büyük farklılık göstermektedir • Bu durum tanının kültürel geçerliliğinin sorgulanmasına neden olmaktadır DEPRESYON VE KÜLTÜR • Belirti örüntüsü ve çare arama davranışı konusunda toplumlar arasında görülen farklılıklar sosyo-ekonomik ve kültürel özelliklerle ilişkilidir • Depresif duygudurum ve ilgi-istek kaybının kültürden bağımsız evrensel özellikler olduğu ileri sürülmüştür • Gelişmiş-modern-Batılı-Kuzeyli toplumlarda klinik tabloda suçluluk duyguları ve intihar düşüncelerinin ön planda olduğu ileri sürülmüştür • Az gelişmiş-premodern-Doğulu-Güneyli toplumlarda klinik tabloda bedensel belirtilerin ön planda olduğu ileri sürülmüştür • Post-modern dönemde artık bu kadar iddialı konuşamıyoruz KÜLTÜREL PSİKİYATRİDE MODERN YAKLAŞIM • Bilim kültürden bağımsızdır • Psikiyatrik bozukluklar kültürden bağımsız gerçekliklerdir • Kültür bir epifenomendir • Hastalıkların tanımlanması, kavramsallaştırılması, belirti örüntüsü, çare arama davranışları kültür tarafından belirlenir • Hastalık ortaktır, yaşantılanması kültürden kültüre değişir • Modern yaklaşım etnosantriktir Batı kültürünü diğer kültürlerden üstün görür • Gelişme sonucunda diğer kültürlerin de Batı kültürüne benzemesi beklenir KÜLTÜREL PSİKİYATRİDE POST-MODERN YAKLAŞIM • Kültürden bağımsız gerçeklikler yoktur • Bilim bile kültürden bağımsız değildir • Bireyin öznel hastalık yaşantısı bir gerçekliktir • Hastalığa değil, hastaya odak yapılır • Hastalık yaşantısında kültürler arası benzerliklere değil, farklılıklara vurgu yapılır • Tüm kültürler eşit kabul edilir • Hastalık yaşantıları dışarıdan bakarak değil, kültürün içinden çalışılarak anlaşılabilir DÜNYADA NELER DEĞİŞTİ? • Farklılık Eşitlenme • Tektiplik Çeşitlenme • Psikolojizasyon Biyolojizasyon FARKLILIK • Sömürgecilik döneminde Afrika toplumlarına ilişkin gözlemler Depresyonun Batılı olmayan toplumlarda az görüldüğü görüşü • Depresyonun Batılı olmayan toplumlarda farklı belirtilerle seyrettiği görüşü Maskeli depresyon kavramı • Belirti örüntüsündeki farklılığın ilişkilendirildiği etmenler: - Dinsel inançlar - Dillerin gelişme düzeyi (Leff’in duygusal farklılaşma kuramı) - Toplumsal gelişme düzeyi - Nesnel ya da öznel epistemik yönelim (Marsella’nın epistemik yönelim kuramı) - Savunma mekanizmaları - Öfkenin dışavurulması ya da içe atılması EŞİTLENME • Ayrımcılıkla mücadele Tüm kültürlerin kavramsal düzeyde eşit kabul edilmesi • Depresyon ve anksiyetenin tüm toplumlarda yaygın biçimde somatize edildiğinin ortaya çıkması (Kirmayer 2001, Bhugra ve Mastrogianni 2004) • Ruhsal hastalık damgasından kaçışın bir ürünü olan somatizasyonun Batı kültürlerinde sürekli değişen yeni moda hastalıklar biçiminde ortaya çıktığının gösterilmesi (Ford 1997) • Klasik psikolojik belirtilerin görüşme ile ortaya çıkartılabildiğinin gösterilmesi • Akut depresyonun daha çok somatik belirtilerle, kronik depresyonun psikolojik belirtilerle ortaya çıktığının gösterilmesi (Patel 2001) • Küreselleşmenin bireyleri ve toplumları ayıran geleneksel sınırları aşamalı olarak ortadan kaldırması • Psikiyatrik bilginin biçimlendirilmesi ve yayılmasının da homojen hale gelmesi • «Kros-kültürel psikiyatri» yerine «uluslararası psikiyatri» kavramının geçmesi (Patel 2001) TEKTİPLİK • Modern dönemde belirli bir toplumda gözlenen olguları açıklamak amacıyla oluşturulan kuramların evrensel oldukları varsayılmıştır • Psikiyatrinin bir tıp dalı olabilmesi için ilgilendiği klinik durumların ve bunlar arasında en sık görülen depresyonun birer hastalık olduklarının kanıtlanması gerekli görülmüştür Bu nedenle farklılıklara değil, benzerliklere vurgu yapılmıştır • Psikiyatrinin kendi kültürü Batı kökenli bir disiplin olan psikiyatri belirli merkezlerden kaynaklanmış ve tüm dünyadaki mensuplarının düşünce yapısını benzer biçimde oluşturmuştur • Erken dönem epidemiyolojik araştırmalarda depresyonun Batılı olmayan örüntüleri genelde hesaba katılmamış, çalışma dışı bırakılmıştır (Marsella ve ark 1985) • Amerikan kökenli DSM sınıflandırması evrensel kullanıma girmiştir • Birinci basamakta depresyon tedavisinin yaygınlaştırılması amacıyla başlatılan uluslararası kampanyalar da bu evrensellik algısının yaygınlaşmasına hizmet etmişlerdir ÇEŞİTLENME • Kraepelin’den itibaren araştırmacılar depresyonun farklı toplumlarda farklı belirtilerle seyrettiğini gözlemlemişlerdir • Göçler sonucunda Batı ülkelerinin toplum yapısında bir çeşitlilik ortaya çıkmıştır • Yalnızca Batı toplumları değil, Çin ve Hindistan gibi büyük ülkeler de çok kültürlüdür • Küreselleşme ekonomik eşitsizliklere yol açmış, buna tepki olarak bireyler kendi etnik kimliklerini ön plana çıkartmışlardır Küreselleşme sonucunda toplumlarda yeni milliyetçi ve radikal tepkiler ortaya çıkmıştır (Kirmayer ve Minas 200) • Etnik stereotiplemelerden kaçınmak, bireysel farklılıkları ve sosyoekonomik bağlamı da göz önüne almak gerekir. Günümüzde en büyük farklılıkların uluslar arasında değil, ulus içinde olduğu ileri sürülmektedir (Bhugra ve Mastrogianni 2004). • Yakın dönemde yapılan bazı çok merkezli çalışmalarda depresyon görülme sıklığı yönünden ülkeler arasında büyük farklılıklar ortaya çıkmış, bunun için çeşitli açıklamalar yapılmıştır • Farklı kültürlerde aynı tanıyı alanlar arasında belirti farklılığı ortaya çıkarsa ilk sorulması gereken soru neden aynı tanıyı aldıkları olmalıdır (Marsella ve ark 1985) • Farklı tepkileri depresyona indirgeyen maskeli depresyon yaklaşımı, insan tepkilerinin yalnızca belirli bir biçimde olacağını varsaydığı için yanıltıcıdır, farklı kültürlerdeki insan tepkilerinin zenginliğini yok sayar PSİKOLOJİZASYON • Psikanalitik kuramın etkisi altında olan erken dönemin kültürel psikiyatristleri depresyonun farklı toplumlardaki farklı görünümlerini psikodinamik ve sosyal psikolojik kuramlarla açıklamakta idiler • 1940-50’li yıllarda Amerikan antropolojisinde popüler olan “kültür ve kişilik” akımı da bu alana katkıda bulunmuş, Malinowski ve Levi-Strauss gibi antropologlar da psikanalizle ilgilenmişlerdir • Depresyon için tetikleyici ya da koruyucu olduğu öne sürülen psikodinamik ve sosyal psikolojik etmenler Grup kohezyonunun yüksek olması (Chance 1964, Murphy ve ark 1967), düşük olması (Sethi 1973), agresif dürtülerin inhibe edilmesi (Fernando 1969, Kendell 1970), içe atma yerine yadsıma ve yansıtmanın kullanılması (Bazzoui 1971), oral engellenmenin olmaması (Engelsmann 1982), toplum tarafından desteklenen bazı savunma mekanizmalarının bireyleri depresyondan koruması (Marsella ve ark 1985) BİYOLOJİZASYON • 1980 sonrasında psikiyatride psikodinamik kuramlar yerine biyolojik psikiyatrinin egemen olması • Amerikan Psikiyatri Birliğinin psikodinamik açıklamaları hemen tümüyle dışlayan ve deskriptif psikiyatriye ağırlık veren DSM-III sınıflandırması dönüm noktasını oluşturmuştur • Farklı etnik gruplardaki ilaç etkilerini konu edinen etnopsikofarmakoloji de bu dönemde gelişmiştir • Duygudurum ve anksiyete bozukluklarının birçok kültürde ruh sağlığı sorunları olarak değil, sosyal ve ahlakî sorunlar olarak görülmeleri sonucunda bazı kültürel gruplar sorunlarının duygusal bileşenini hekimlere yansıtmamakta ve sorunlarını medikalize etmektedirler (Kirmayer 2001) • Depresyon giderek daha fazla medikalize edildiği için çare arama davranışları da değişmektedir • Kültürel psikiyatrinin psikolojik boyutun daha ön planda olduğu minör depresyonlara yönelmesinin daha uygun olacağı ileri sürülmüştür (Tseng 2001) • Son dönemdeki kültürel psikiyatrik yayınlar psikiyatrik bozuklukların toplumlar arasındaki farklılıklarını incelemek ve yorumlamak yerine, çok kültürlü ülkelerdeki farklı kültürel gruplara nasıl yaklaşılacağı, ruh sağlığı hizmetlerinin nasıl verilmesi gerektiği, tedavi işbirliğinin nasıl artırılacağı konularına ağırlık vermeye başlamışlardır YAYINLARDA NELER DEĞİŞTİ? • Post-modern dönemin önemli isimlerinden Kleinman Çin kültürü üzerinde yaptığı çalışmalarda depresyonun Çin’de az görülmesini nevrasteni tanısının yaygınlığı ile ilişkilendirmişti • Kleinman’ın yayın yaptığı dönemden itibaren Çin’de nevrasteni tanısının azaldığı ve depresyon tanısının arttığı görülmüş (Lee ve Kleinman 2007) • Çin Ruhsal Hastalıklar sınıflandırmasında da değişiklik yapılmış • Diğer kültürel sendromların tanı konma oranlarının da azaldığı bildiriliyor (Lee 2002) • Haroz ve ark (2017) Tanısal etiketler hastalıkların prezantasyonunu değiştirebilir (looping effect) • «Kültüre özgü sendromlar» teriminin yerini «kültüre özgü sıkıntı kavramları» (idioms of distress) terimi aldı • Kültüre özgü sıkıntı kavramlarının psikiyatrik bozukluklarla ilişkisini ortaya çıkarmak amacıyla SAQOR-CPE Ölçeği geliştirilmiş (The Systematic Assessment of Quality in Observational ResearchCultural Psychiatric Epidemiology Version) YAYINLARDA NELER DEĞİŞTİ? • Kültürel görececiliğe (rölativizm) vurgu yapılmıyor • Uluslararası bir psikiyatrik epidemiyoloji oluşturmak için evrenselci ve görececi görüşlerin, etik ve emik yaklaşımların bütünleştirilmesi gerektiği öne sürülüyor (Patel 2001) • Yeni analiz teknikleri geliştirilmiş SAQOR-CPE, IRT (Item Response Theory) analizi, DIF analizi (Differential Item Functioning) • Farklı kültürel gruplarda nicel araştırmalar yeterince fikir vermediği için nitel yöntemlerin ve odak grup çalışmalarının geliştirilmesi öneriliyor (Bhugra ve Mastrogianni 2004) • Kirmayer eko-sosyal yaklaşım öneriyor Birey merkezli psikiyatri • Kültür ve genetiği bir araya getiren kuramlar ortaya atılmış (Tan 2014) • Depresyon konusundaki uluslararası araştırmaların odağının depresyon üzerindeki kültürel etkilerin incelenmesinden, yerel sağlık politikalarını belirlemeyi amaçlayan eylem yönelimli araştırmalara doğru kayması öneriliyor (Patel 2001) DEPRESYON ARTIYOR MU? • İkinci Dünya Savaşı sonrasında doğan kohortlarda depresyon görülme sıklığının arttığı, başlangıç yaşının küçüldüğü, cinsiyetler arası farklılığın azaldığı gösterilmiştir (Hagnell 1982, Bhugra ve Mastrogianni 2004, Hidaka 2012) • Küresel depresyon epidemisinden söz edilmiştir (Klerman 1979, Baxter ve ark 2014) • Çok merkezli çalışmalarda Batı ülkelerinde depresyon görülme oranları daha yüksektir • Eğitim düzeyinin yükselmesi sonucunda psikolojizasyon artmaktadır • Modernizasyon karakteristikleri depresyon artışı ile korelasyon göstermektedir (Hidaka 2012) • Diğer olası nedenler (Hidaka 2012) Psikopatolojideki genel artış, sosyal sermayenin azalması, eşitsizlik ve yalnızlığın artması, kronik hastalık artışı, fiziksel sağlığın bozulması, enflamasyon • Küreselleşmenin parçalara ayırıcı, dışlayıcı ve yabancılaştırıcı etkileri kültürlerin psikolojik açıdan koruyucu etkilerini ortadan kaldırmaktadır (Bhugra ve Mastrogianni 2004) • Küreselleşmenin en önemli bileşeni olan kentleşme sonucunda yoksul ve kalabalık bir sosyal çevre ortaya çıkmakta, şiddet ve kazalarda artış olmakta, güvenlik sorunları, işsizlik, kronik açlık, sağlıksız konutlar, cinsiyet ayrımcılığı, eğitim yetersizliği, insan hakları ihlalleri gibi sorunlar ortaya çıkmakta, ruh sağlığı hizmetleri yetersiz kalmaktadır. Elbette ki tüm bunların depresyon riskinde artışa yol açması beklenir (Kleinman 1991, Bhugra ve Mastrogianni 2004) SONUÇ • Son 10-15 yılın yayınları gözden geçirildiğinde depresyonun toplumlar arasındaki farklılıklarını analiz etme alışkanlığının büyük ölçüde gündemden düştüğü görülmektedir • Standardize edilmiş tanı araçları ile yapılan çok merkezli epidemiyolojik çalışmaların da evrensel bir çekirdek depresyon kategorisine ulaşılmasını sağlama hedefinden uzak olduğu görülmektedir • Genellemeci yaklaşımların yerini her bir bireyin sıkıntısını anlamaya ve çare bulmaya yönelik bireyselleştirilmiş yaklaşımlar almaktadır • Küreselleşen ve kentleşen dünyada depresyonun giderek arttığı görülmektedir • Bilinen depresyon tedavilerinin eskiden düşünüldüğü kadar etkili olmadığı, birinci basamakta depresyon tedavisinin sanıldığı kadar kolay olmadığı ortaya çıkmıştır (Sartorius 2006) • Bu açıdan bakıldığında modern toplumlarda depresyon artışına neden olan etmenlerin etkisini azaltmaya yönelik koruyucu hekimlik yaklaşımları daha da büyük önem kazanmaktadır