TEKNOLOJ K KÜLTÜR VE FELSEFEN N SONU* Michael Zimmerman, TULANE ÜN VERS TES Y llard r çe itli filozoflar felsefenin sonunu ilan etmekteler. Bu, tarihsel bilincin geli mesinin biti inin Hegel’in sistemi oldu-unu iddia eden Hegelcileri de kapsar. E-er felsefe mutlak Geist’ n tarihinin sergisi olarak belirlenirse, felsefe Hegel’in çal mas nda (Geist’ n) kendi kendini sergilemesiyle sonlan r. Felsefeyi dünyay kavramak için sadece bir giri im olarak belirlersek, Marksistler de felsefenin sonlanmakta oldu-unu iddia ederler. Söylendi-i üzere, felsefe dünya içinde insano-lunun yerini bulmak için onu yorumlamay ara t rmaktad r. Ama amaç, gerçek insan özgürlü-üne bir yer olu turmak için dünyay de i tirmektir. Martin Heidegger’de felsefenin sonlanmakta oldu-unu söylemekte; gerçekten baz yaz lar n n son çevirisi Felsefenin Sonu1 ba l - n ta r. Heidegger’e göre felsefe, Platon ile ba layan ve Nietzsche ile sonlanan öznel metafiziksel dü ünmeyle özde tir. Bu çe it bir dü ünmenin, tüm varl klar n daha fazla Güç için insano-lunun dürtüsünü artt ran yeteneklerine göre de-erlendirildi-i teknolojik bir dünyay mümkün k ld - söylenir. Bir kere öznel dü ünmeyi insano-lu için tüm eylerin ölçüsü hâline getirmek mümkün olursa, öznel dü ünme (Heidegger’de felsefe) ba ka geli me olanaklar na sahip de-ildir. Bu makalede, felsefenin sonunu iki ekilde (her ikisi de teknolojik kültür ile ili kisinde) ele alaca- m. lk olarak, daha detayl bir biçimde Heidegger’in felsefenin sonu ile ne ima etti-ini ve bu felsefenin teknolojik kültüre nas l neden oldu-unu dü ünece-im. kinci olarak, felsefenin bir kültür ele tirisi olarak anla labilece-ini ve teknolojik kültürün ele tiri ya da dü üncede bir yere sahip olmad - n göstermeye çal aca- m. Bu nedenle, profesyonel felsefe, ço-unlukla kendisinde teknik bir disiplin hâline gelmekte; kültürel bir kurum olarak felsefe, kültürünün taleplerini yans t r hâle gelmektedir. Heidegger’in felsefenin sonu tart malar sonraki yaz lar na yay lm t r, fakat onlar (tart malar), onun geni Nietzsche2 çal mas n n * Research in Philosophy & Technology-Volume 2, JAI Press Inc., 1979, ss.137145. 1 Çev: Joan Stambaugh (New York: Harper & Row, 1973). 2 (Pfullingen: Günther Neske, 1961). 1 ikinci cildinde göze çarpan bir ekilde önemli bir rol oynarlar. Burada, o (Heidegger) felsefe tarihinin yönünün kaç r ld - n ve böylece temel metafizik olanaklar n n bitirildi-ini iddia eder.3 Böyle bir iddiaya ilk tepki, onun saçma oldu-unu söylemek olabilir, çünkü –Kant döneminden bu yana ve özellikle son zamanlarda metafiziksel dü ünme sald r alt nda olmas na ra-men- metafizik, “ölümden geri dönmektedir.” Hatta bugün bile, metafizikçi olarak dü ünülen ve yeni “sistemin” yar n ne ortaya ç karaca- n söyleyen ki iler vard r. Fakat Heidegger metafizik yaz lar n görünmeye devam edece-ini reddetmez; onun i aret etmek istedi-i udur: burada art k, (onun felsefeyle bir tuttu-u) metafizik ile fark na var lan herhangi temel olanaklar n kalmad - d r.4 Hegel ve Nietzsche’nin metafiziksel dü ünmeyi mant ksal sonuca getirdikleri/ta d klar söylenir; ça-da metafizikçiler sadece varolan kartlar kar t r rlar. Heidegger’in, Hegel ve Nietzsche’nin metafizi-in olanaklar n tüketti-ini söylediklerinde ne ima etti-ini k saca inceleyelim. Öncelikle, metafizi-in (felsefenin) Heidegger’e göre felsefe öncesi olan sadece Pre-Sokratiklerle de il fakat ayn zamanda Platon ile ba lad - na Heidegger’in inand - na dikkat etmeliyiz. Çünkü Platon Pre-Sokratik varl k görü ünü (kendi kendine meydana ç kan ve kendi kendini geçindiren “var olan” olarak) öznelcili-in ilk formuna dönü türdü. Felsefe bu öznelci dönü ile tam/do-ru ba lar. Felsefe tarihi insano-lunun mutlak gerçeklik ölçütünü ve tüm var olanlar n de-erini, kendi projelerini ve arzular n gerçekle tirerek kendini nas l sonland rd - n n hikayesi olan öznelcili-in parlak ba ar s n n tarihidir. Heidegger’in tart mal Platon yorumu, Platon’un ilk filozof (öznelci dü ünür) oldu-unu söyler çünkü o, Formlar n (mutlak Varl k) aç -a ç kmas n onlar gözlemleyenin bu formlar nas l alg lad na ba-lar.5 O zamandan beri, felsefe sadece Varl k olarak Varl k’la de-il, fakat ayn zamanda varl klarla ve özellikle de bir varl kla, insanla ve insan n varl klarla nas l ilgilendi-iyle de ilgilenir. Descartes’ n dü üncesi modern öznelcilik için çok önemlidir, fakat onun ba ard - ey, sadece Platon taraf ndan aç lan bir ufuk ile olanakl d r. Descartes’ n ba ar s , insan tüm eylerin gerçekli-ini ve hakikatini 3 A.g.y., s.201. A.g.y. 5 Martin Heidegger, “Plato’s Doctrine of Truth”, çev: John Barlow, in Philosophy in the Twentieth Century, vol. II, editör: William Barrett ve Henty D. Aiken (New York: Harper & Row, 1971), ss. 173-192. 4 2 sorgulayan mutlak ölçüt, Özne, ego cogito yapmas d r. Descartes, insan Do-a’n n sahibi ve efendisi hâline geldi-inde ve gerçekten özerk oldu-unda, üphe edilemez yarg lar n olu mas için mutlak kesin bir temel ke fetmesi gerekti-ini gösterir. Özne’nin kendi kesinli-ine sa-lam temel olmas n ve tüm yarg lar n kendi geçerlilikleri aç s ndan de-erlendirilmesi gerektirildi-i ölçütünün aç -a ç kart lmas na neden olan ey, Descartes’ n dahas d r. Bizler Descartes’ n dü üncesinin sonuçlar na al k n z. Dünya asl nda matematiksel bir alan olarak gözlemlenebilir hâle gelir. Gerçek olan ey, bilinebilir eydir; bilinebilen ey de, aç k, seçik ve kesinlikle bilinebilendir; ve sadece matematiksel olan bu ekilde bilinebilir. Tabi ki, bilinebilen ey denetlenebilen eydir. Descartes, evreni kendi isteklerimize göre düzenlenmi ya da sunulmu bir alan olarak gözlemleme olanaklar n açar. Bilgi Gücü getirir. Heidegger Descartes’ n felsefesinin unlar ba ard - n söyler: Bir bütün olarak varl k ve tüm eylerin bilinci, tüm kesinli-in sa-lam bir temeli olarak insan öznelli-inin kendi bilinçlili-ine yol gösterir. Gerçe-in hakikati bundan böyle özne vas tas yla anla lan ve onun için at lan ve ona kar ertelenen ey gibi nesnellik olarak belirlenir. Gerçekli-in hakikati, önümüzde haz r/mevcut olan n (Vorgestelltheit) arac l - ve Özne’nin ortaya ç k içindir.6 Heidegger’e göre, Kartezyen dü üncesinde insan hâlâ bir yarat lan oldu-u sürece tam olmayan Descartes’ n öznelcili-inin olanaklar n gerçekle tirmeyi ara t rd . Fakat Hegel insan tanr -benzeri olarak yorumlar. nsan n entelektüel gücü art k sonlu yarat - nki gibi de-ildir; asl nda insan daha çok kendisini mutlak Geist’ n kendi kendisini aç -a ç kard - bir yer (alet) olarak görür. nsan, kendi bilinçlili-i ba arma sürecindeki bir Evren’dir. nsan tüm eylerin merkezi hâline gelir ve tüm eyler, bilinçlili-in tarihsel geli mesine nas l uydu-una göre yorumlan r ve aç k bir ekilde ifade edilir. Fakat Heidegger’in ifade etti-ine göre, Hegel’in dü üncesi -hatta o, bir anlamda öznelcili-i bir sona götürmesine ra-men- öznelci dü üncenin olanaklar n tüketmez, çünkü Hegel’in dü üncesi temel olarak reflektif/yans t c d r (Marx’ n daha iyi bir ekilde gösterdi-i üzere). O (Hegel’in dü üncesi) öznelcili-in mant ksal sürecini (metafizik ve felsefe) tamamlamak için Nietzsche’nin Güç steminin öznelcili-ine gereksinim duyar. Heidegger’e göre, Nietzsche varl klar n sadece insan n Gücü’nü 6 Heidegger, Nietzsche, vol. II,s.129. 3 artt rma için de-erli oldu-u anlam nda “gerçek” (geçerli, anlaml ) oldu-unu iddia eder. Descartes’ n dü üncesinin sadece en uzak anlat m olan Nietzsche’nin dü üncesi, insan n kendi ihtiyaçlar n mutlak olarak yorumlad - ça-a girdi-ini belirtir ve bütün Evrene bu ihtiyaçlar n doyumunda tüketilmesi gereken ham bir madde olarak bakar. Heidegger, Nietzsche ve Modern Ça-la ilgili olarak unlar söyler: Öznellik, sadece her s n rdan s n rs z de-ildir; imdi o, her çe it s n rland rma ve hudut çizmeye göre düzenlenir. Öznenin öznelli-i sadece varl k içindeki insan n pozisyonunu ve özünü de-i tirmez. Tersine bir bütün olarak varl k zaten öznenin kayna- n ald - ey vas tas yla, varl - n hakikati vas tas yla di-er durumu deneyimlemektedir. Böylece modern insan tarihi sadece yeni “ba-lamlar” ve eylem alanlar ile de-il, insan-varl - n n Özne’ye dönü ümü ile kavran r, çünkü tarihin yönü kendi kendine farkl bir ey hâline gelir. Aç kça, her ey sadece gizlenmemi bir dünya, ara t r lan bir dünya, aç klanan bir dünya, düzenlenen bir dünya ve insano-lunun kendi kendisini açt - ve açman n sonucu olarak kendi kendini yayd - ve donukla t rd - ve özünü kaybetti-i, egemen olunan bir dünyad r. Fakat böylece hakikatte ilk olarak insanl - n ko ulsuz öznelli-inin belirlenmesine göre temel özellikleri çizilir.7 Modern ça- n mutlak öznelli-i, Nietzsche taraf ndan belirtildi-i üzere, metafiziksel-felsefi dü ünmenin olanaklar n tüketir, çünkü insan imdi tüm eylerin mutlak ölçütü hâline gelir. Hiçbir ey a k n de-ildir, hiçbir ey ebedi de-ildir, hiçbir ey insan n hüküm alan n n ötesinde de-ildir. Leo Strauss, di-er bir ba-lamda Heidegger’i destekler. Strauss unlar söyler: Nietzsche’den sonra, güç istemi felsefesinde esas güçlük, sonsuzluk dü üncesinden vazgeçmeye neden oldu. Modern dü üncede, en radikal tarihselcilikte yani sonsuzluk dü üncesine ilgisizli-i aç kça k namada, en yüksek kendi bilinçlilik olan sonuna ula r. Çünkü kaderi yenmek, do-an n sahibi ve efendisi hâline gelmek, kesinlikle mutlak olma giri imi için, sonsuzlu-u unutmak ya da insan n en derin arzular ndan ve hemen ilk sorundan uzakla mak ba lang çtan beri modern insan n ödemesi gereken bir ücrettir.8 Mutlak dü ünce ve nedensiz ak l dönemi Hegel’in dü üncesiyle sonlanmas na ra-men, Nietzsche’nin metafizi-i modern insan n sadece dünyay yapmakla ve kendisini aç k hâle getirmekle de-il fakat ayn 7 8 A.g.y., s.199. Leo Strauss, What is Political Philosophy?, (Glencoe: The Free Press, 1959), s.55. 4 zamanda onun (insan n) taleplerini yerine getirmek için onu (dünyay ) zorla yönlendirmekle de ilgili oldu-unu gösterir (bak n z Marx, Dewey). Heidegger’e göre Nietzsche en son metafizikçi ve en son filozoftur, çünkü felsefe tarihi, en az ndan potansiyel olarak insan n mutlak egemenlik amac n ba armas yla sonlanmaktad r. Bat dü üncesinin amac olan özgürlük, insan n arzulad - ekilde dünyay yok eden özgürlük olarak kazan l r. Heidegger felsefeyi Bat fenomeni olarak görür; sadece Bat l insan n dü üncesi dünyay , insano-lunun Gücünün artmas için ham madde kaynaolarak görerek sonlanmaktad r. Böylece Ren Nehri hidro-elektrik gücü, Rocky da-lar da killi kistten elde edilmi petrol rezervleri olarak ortaya ç kar l r. Dünyan n kalan n n imdi “Bat la m ” hâle gelmesi sadece dünyay kavramam zla serbest b rak lan en büyük gücü gösterir; bizimkilerden farkl olan kültürler “ilkel ve bo inançlara inanan” olarak yorumlan r ve genellikle onlara zarar verilir, daha sonra onlar (bu kültürler) insanlar n “iyile meleri” için yeniden ekillendirilir. Fakat Heidegger felsefenin sonlanmakta oldu-unu söylemekle dü üncenin sonlanmakta oldu-unu söylemez. Gerçekte insan n Varl - hakk ndaki temel dü ünce hatta henüz ba lamad bile.9 Bu yeni dü ünce formunun almak zorunda oldu-u ey, e-er felsefe-bilim-teknolojinin öznelci dü üncesinin ötesine geçerse aç k olamaz. Fakat Heidegger yeni yolun “varl klar n olmas na izin veren”, yani onlar n kendilerini tüm güçlü Özneler için sadece obje olarak de-il, kendi varl - nda ve de-erinde kendilerini belirtmesi/açmas gerekti-ini gösterir. Evreni aç -a ç kartma, Gücümüzün art için bilinebilen ve kontrol edilebilen kaynak sahas olarak belirlenirse, felsefe bütünüyle “rasyonel” teknoloji dünyas n mümkün hâle getirme amac na ula t - sürece onun sonlanabilece-ini görmekteyiz. Böylece teknoloji matematiksel fizik ve insano-lunun ve Do-an n kontrolüyle birle tiren tüm çe itli teknikler olarak belirli teknoloji örneklerini olanakl k lan dünyay anlamaya kar l k gelip. Fakat felsefenin kültürü ele tiren ve ileri süren bir fonksiyona sahip oldu-u da söylenebilir. Buna kar l k, teknolojik kültür kendini-yans tmak için bir gereksinme duymad - sürece felsefenin bu önemli amac n n sonlanmas da ortaya ç kacakt r. Teknolojik kültürün dünyay anlama yolunun sadece rasyonel (do-ru) bir biçimde oldu-u üphesizce kesindir. Teknolojik 9 Kar la t r n z Martin Heidegger, What is Called Thinking?, çev: Fred D. Wieck and J. Glenn Gray (New York: Harper & Row), 1972). 5 kültürün i lenmeye haz r güçleri dünyay anlaman n ve dünya ile çal man n di-er yollar n n en iyi hâlde a rt c , en kötü hâlde anlams z olarak yönünü de-i tirdi-i böylesi acayip sonuçlar elde eder. Amerikal lara göre anla lmas en güç ey, dünyan n teknik anlamas n tarafs z bir anlama olmad - d r; o sadece politik ve sosyal projelerimiz için “hizmetçi” görevini yapan teknikleri sa-lamaz. Jürgen Habermas’ n i aret etti-i üzere, teknoloji bir çe it ideolojidir. nsana pasif bir hizmetçi olmaktan çok uzak olan o (teknoloji) kendisinin sonu hâline gelir.10 Gerçek politik eylem (praxis) yava yava , teknolojik dünyan n kendi kendini yükseltme eylemi kar s nda gücünü ve anlam n kaybeder. Bir zamanlar toplumun egemen yap lar olan sosyal ve politik kurumlar, teknolojinin kendi kendisine yetki verme etkinli-i içinde uygun “yer” bulmak için h zl bir biçimde yeniden belirlenmi hâle gelir. Bu kültürün ba ar lar n iyi bildi-imiz ve çok daha fazla Güç olu turmaya kendimizi kapt rd - m z için, biz Amerikal lar teknolojinin ideolojik karakteriyle ço-unlukla kör edilmekteyiz. Bize göre, bilim ve teknolojik becerilerin ele tirisi, insan ya am n n yüceltilmesini anlad - m z bir Süreç’in ele tirisidir. Son zamanlara kadair ço-umuzda Do-an n bütün kontrolünde her denemenin, felaket olaca- kan t olu mad . Marksist ve Freudçu dü ünceyle ili ki kurdu-u için, bu ülkedeki profesyonel felsefeciler taraf ndan ço-unlukla reddedilen Herbert Marcuse, modern dünyan n do-ru totoliterizminin aç k bir ekilde politik olmad - , çünkü politikan n çoktan beri çok uluslu anonim irketlerin hemen hemen zapt edilemeyen güçlerini ve gerçekte kavran lmaz olana uygun olarak böylesi büyük kartelleri içinde bulunduran teknolojik kültürün ard arkas kesilmeyen isteklerini boyun e-erek selamlad - (dü üncesinde) hem Habermas hem de Heidegger ile hem fikirdir. Teknoloji sadece teknolojik ara t rmalar taraf ndan mümkün hâle getirilen belirli becerilerden bahsetmez, fakat daha çok teknolojinin kendi kendini ayarlama amaçlar na uygun olarak dünyay hakim olunacak ve kendi ç karlar için kullan lacak bir yer olarak gören öznelci tutumun da ismini koyar. nsan varl - dünyan n bir parças oldu-u sürece onlar ve belki de onlar n büyük ço-unlu-u da kontrol edilmelidir çünkü onlar önceden bilinemezler ve bu yüzden teknolojik devletin sorunsuz fonksiyonlar na potansiyel olarak çok zararl d rlar. Böylece modern endüstriyel devlet asl nda totaliterdir, çünkü o asl nda mal 10 Jürgen Habermas, Toward a Rational Society: Student Protest, Science and Politics, çev: Jeremy Shapiro (Boston: Beacon Press, 1970), ss.81-122. 6 (e ya) olarak bak lan ve böylece de onlar için dü ünülen ve teknolojinin ihtiyaçlar na dayand r lan yoldan ba ka bir ekilde varolu unu alg layamayan insan varl klar üretir. Gerçekte, ya am n imdiki ekline (tarz na) alternatifler “irrasyonel” ya da “uygulanamaz” olarak reddedilir. Hatta “devrimler” ve ayaklanmalar kolayl kla sisteme de-i iklik yan lsamas üreten “yenilikler” olarak dahil edilir.11 Teknolojik kültür tüm aktivitelerini kendisini güçlendiren ve artt ran de-i mezli-e ak tmay amaçlar. Bu noktaya ula ncaya kadar, egemenlik -özgürlük ve refah görünü ünde- ki isel ve toplumsal varolu un tüm alanlar na uzar, tüm otantik kar tl klarla bütünle ir, tüm alternatifleri içine çeker. Toplumun, do-an n, zihin ve bedenin, bu evrenin savunulmas için daimi bir seferberlik durumunda tuttu-u tamamen totaliter bir evren yaratarak, teknolojik ak lc l k daha iyi bir egemenli-in büyük bir amac hâline getirdi-i için, o politik karakterini gösterir.12 Teknolojik hâle gelen bir kültür olarak anla ld - için Amerika Birle ik Devletleri’nde profesyonel felsefecilerin rolü nedir? Pragmatik hareketin vefat ndan sonra, Amerikan felsefesine, hemen hemen tamamiyle ngiliz üniversitelerindeki geli melerle yol gösterildi. ngiltere’de yüzy l n dönü ünü söylemek haricinde bu tarihi (dönemi) hat rlamaya ihtiyaç yoktur, a r idealizme kar bir tepki vard ve felsefenin art k dü ünce sistemi olu turmak için ara t rma yapmad - , fakat ya gerçek bilgiyi elde etmek için sadece geçerli bir yol olan bilimin hizmetçisi olmas gerekti-i ya da dikkatli ve yöntemsel dil analizi: felsefi dilsel vas tas yla kendi kendini mümkün oldu-u kadar “bilimsel” hâle getirdi-i inanc ortaya ç kt . ngiltere’de ve Amerika Birle ik Devletleri’nde felsefi ihti am günlerinin son oldu-u söylenir ve asl nda ayn nedenler, t pk felsefenin sonunun Heidegger’in ilan n n temelinde bulundu-u gibi, bu ilan n temelinin alt nda yatar. Yani öyle ki, Hegel’den sonra, bir filozofun “sistem” olu turarak yapabilece-i ba ka hiçbir ey yoktu; mutlak bilgi denenmi ti ve istenen bulunmu tu. Temelsiz spekülasyon gibi görünen ey, bilim taraf ndan kaydedilen emsalsiz zafer kar s nda kolayl kla terk edildi. Teknolojik kültür art k rasyonel ele tiriye gereksinim duymaz, çünkü böyle bir kültür bilimlerde ve onlar n teknik uygulamalar nda sergilendi-i için kendi kendisinin Akl n isteklerine göre her eyi birle tirdi-ine inan r. Bu nedenle, ABD’de felsefe 11 Herbert Marcuse, One-Dimensional Man (Boston: Beacon Press, 1964), s.14. ve her yerinde 12 A.g.y., s.18. 7 için sürdürülebilir/uygulanabilir bir rol yoktur; kültürümüz ele tiricilik için bir yere sahip de-ildir. Kültürün kendisinin do-an n problemi d nda, her anla labilir problem ile rasyonel olarak ilgilenmek için kararla t r lan uzmanlar vard r. Kültürel ele tiricilik, imdiki dünyan n vatanda lar lehinde tüm insanl k ba ar lar n nas l engelleyece-ini kan tlayarak daha iyi bir dünya eklini ke fetmeyi amaçlayan bir çe it felsefi aktivitedir. Teknolojik kültür, görünü te insanl - n hizmetinde olan kendi gücünün ba ar lar na do-ru öylesine bütünsel tarzda organize edilmi tir ki söz konusu kültürü ele tirmek, insan n iyi amaçlar n çökerten bir giri im olarak de-erlendirilir. Teknolojik kültür kendi kendisinin gerçekte, teorikte de-il, Akl n kendisinin göstergesi oldu-una inan r. Ve bütünüyle maddenin olu turulmu da- l m nda öyle iyi bir biçimde ortaya koyuldu-u için, bu belli ussall k, i , hükümet, e-itim sistemleri vb. gibi çe itli “sektörler” aras ndaki ili kiyi dikkatli bir biçimde olu turdu. –Marcuse’nin i aret etti-i üzere, bu aç k ussall k, teknolojik kültürün ana irrasyonalitesini gizler. O (ussall k) art k kendi kendisini anlayamad - ve art k kültürün amac n n, kendi gücünün ve varl - n n ilerlemesini sa-lama hâline geldi-ini fark edemedi-i için, ussal de-ildir. Onun (ussall k) varolmak için tek ussal yol oldu-una inanmaya yol açarak kültürümüz ile tatmin edilece-imizi bize ö-retir. Çünkü teknolojik kültür tüm önemli sorular –insan kimdir?- insan kendi “geli mesi” u-runa e-itilmeye, anla lmaya ve kontrol edilmeye ihtiyaç duyan do-al bir varl ktan daha fazla bir ey de-ildir diyerek yan tlar. Böylece insan, di-er herhangi bir ey gibi kontrol edilmesi gereken bir ey hâline gelir. Gerçek özgürlük, toplumun sonsuz fonksiyonlar için bir statü gibi bir eyin kabulü hâline gelir. Davran sal mühendislik, bu kültüre “yararl ” say lan bir biçimde davranmak için bu kültürün anormal üyelerini mecbur eden araçlar , çok ince olmayan fakat ince araçlar vas tas yla, bulan kültürün isteklerinin göstergesidir. ABD’deki profesyonel felsefeciler genel olarak, kültürel ele tiri görevinden vazgeçmektedirler, çünkü onlar kültürümüzün zaten en iyi ussal yöntemi olan bilime dayand - na inan rlar. Felsefe art k insan kimdir gibi böylesi acayip sorularla kendi kendine ilgilenmez, çünkü bu sorunun yan t n zaten biliyoruz. Spekülasyon ça- ve temel sorular n ortaya at lmas sonlanmakta, çünkü insan ya am yla ne yapaca- n belirleyen saf dü ünceden daha iyi bir yöntem vard r. Teknolojik dünya anlay yla serbest b rak lan muazzam güçlerin ba ar s kar s nda, felsefe kültür içindeki kendi görevine tekrar de-er biçti ve onun ne bir yetenek ne de sorumluluk ne de 8 temel ve tam kültürel ele tiriyi kan tlama arzusu oldu-una karar verdi. Kesinlikle kürtaj, sava , kad n haklar vs. gibi “en son” ahlâkî sorunlarla ilgilenen felsefi dergilerde tart malar vard r. Fakat bu tart malar, böylesi sorunlar n insan n do-as temel sorusuna kadar geri götürmeyi reddeden boyutta temelsiz kal r. “Herkes” belli yan t zaten bildi-i için böylesi bir sorunun ortaya ç kmas n hiç kimse istemez. nsan, makine teknolojisiyle elde edilebilir kontrol yöntemleriyle en iyi kar lanan gereksinmeleri olan do-al bir varl kt r. Bu nedenle ahlâk sorular , teknolojik kültürün kendisini güçlendirme ve devam ettirme hizmetine göre kontrol ba ar s olan çok önemli bir de-ere (do-ru) azalt lmaktad r. Ahlâk sorunlar imdi kültürün Gücü’nün geli mesi için gerekli olan eyin temeli üzerinde belirlenmelidir. Her ne kültürü zay flat rsa, yani her ne onun geli mesinin gereksinmelerine uygun görünmezse, o irrasyonel ve böylece de “çok kötü” say l r. Tabi ki, bir ki i, yans may ve ele tiriyi böylesine ba ar l bir biçimde reddeden bir kültür içinde profesyonel felsefecilerin kültürel ele tiricisi oldu-unu azl kla dü ünebilir. Felsefenin kendisinin ba ka bir “sektör” ya da teknolojik toplum içinde “tek bir i yapma alan ” hâline gelmesi, onun pratisyenlerinin radikal yans mas n n de-ersiz ve irrasyonel oldu-u zay f bask s na yenik dü mesi kaç n lmazd r, çünkü saf yans ma olmayan teknolojik dü ünme, insan kimdir ve onun ne yapmas gerekti-ini (sorular n ) en iyi olanak ekilde yan tlamaktad r. Di-er taraftan o hâlde, felsefenin sonu geldi-ini söylemek öznelci dü ünmenin bütün olanaklar n n en iyi bir ekilde sonland - anlam na gelir, çünkü bizler bu çe it bir dü ünmeyle olanakl hâle getirilen dünyada ya yoruz. Di-er taraftan, felsefenin sonu Sokrates’in döneminden beri felsefeye ait olan ele tirel dü ünmenin sonundan bahseder. çinde ya ad - m z dünya böyle aktiviteleri sadece saçma de-il, fakat ayn zamanda irrasyonel hâle getirir. Felsefe bir zamanlar sahip oldu-u genel ele tirel ve yap c fonksiyonu olmaks z n tamamlan r ve hayatta kalmas için onun kendisi için “bir çal ma alan ” olu turmas gerekti-ini belirler; o (felsefe) “gerçek” bilginin formlar olan bilimle paralel gibi görünen bir “disiplin” hâline gelmelidir. Felsefe kendi profesyonel üyelerinin d ndaki herhangi birisine yetersiz bir ilgiyle analiz olur. Amerika Birle ik Devletleri’nde filozofun öneme sahip olmad - n iddia etmek (örne-in en profesyonel filozoflar yar n ortadan kaybolsayd , ülke hemen hemen az bir geli meyi kaç r rd ) özerklik idealinin kültürümüzde canl l - n kaybetti-i anlam na gelir. Çünkü özerklik sürekli kendi kendine-ele tirel de-er biçmeyi, a r yans may talep eder. Bu aktivite 9 (kendi kendine-ele tirel de-er biçme) kendisini ve insan n do-as n belirleme görevinin sonuna geldi-ine hüküm veren bir kültür içinde yer alamaz. Bilinçli olmayan, yans mal /refleksiyonlu dü ünmeyen kültürün vatanda lar n n gerçek bir biçimde özerk varl klar olacaklar güçlükle dü ünülebilir. Filozofun ele tirel dü ünmesine, bir kültüre yol gösteren ve genellikle yanl bir ekilde yol gösteren temel varsay mlar aç -a ç karmay ara t ran dü ünürlere yas tutmayanlar n, hatta felsefenin “olgunla ma”s n n bir kan t olarak onun uygun “s n rlar” n n felsefe taraf ndan tan nmas olarak sona ermesini alk layanlar n, derin dü ünmeyen, ele tirel olmayan ve bu boyutta daha az insanî boyuta gelen bir kültürün temsilcisi oldu-unu ö-renmekten gurur duyulmaz. Çeviren: Neziha DALGIÇ 10