TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İKTİSAT ANABİLİM DALI AVRUPA PARASAL BİRLİĞİ’NİN OPTİMAL PARA ALANI TEORİSİ ÇERÇEVESİNDE ANALİZİ Hüseyin ÖZALP YÜKSEK LİSANS TEZİ ADANA / 2011 TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İKTİSAT ANABİLİM DALI AVRUPA PARASAL BİRLİĞİ’NİN OPTİMAL PARA ALANI TEORİSİ ÇERÇEVESİNDE ANALİZİ Hüseyin ÖZALP Danışman: Doç. Dr. Harun BAL YÜKSEK LİSANS TEZİ ADANA / 2011 Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğüne; Bu çalışma, jürimiz tarafından İktisat Anabilim Dalında YÜKSEK LİSANS TEZİ olarak kabul edilmiştir. Başkan : Doç. Dr. Harun BAL (Danışman) Üye : Prof. Dr. Nejat ERK Üye : Doç. Dr. Erkut DÜZAKIN ONAY Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim elemanlarına ait olduklarını onaylarım. ...../..../2010 Prof. Dr. Azmi YALÇIN Enstitü Müdürü Not: Bu tezde kullanılan özgün ve başka kaynaktan yapılan bildirişlerin, çizelge, şekil ve fotoğrafların kaynak gösterilmeden kullanımı, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’ndaki hükümlere tâbidir. iii ÖZET AVRUPA PARASAL BİRLİĞİ’NİN OPTİMAL PARA ALANI TEORİSİ ÇERÇEVESİNDE ANALİZİ Hüseyin ÖZALP Yüksek Lisans Tezi, İktisat Anabilim Dalı Danışman: Doç. Dr. Harun BAL Ağustos 2011, 121 sayfa Uzun vadede tam bütünleşme ve belki de Avrupa Birleşik Devletleri hedefi olan Avrupa Birliği, benzerleri arasında en gelişmiş durumda olan entegrasyon hareketi olarak değerlendirilmektedir. Bretton Woods sisteminin çöküşüyle kaçınılmaz hale gelen ekonomik ve parasal birlik, Avrupa Birliği ülkeleri ve dünya ekonomisi açısından büyük önem taşımaktadır. 1999 yılında birlik içinde kaydi olarak kullanıma giren Euro, yeni bir dönemin de başlangıcı sayılmaktaydı. Teorik temelleri Optimal Para Alanı’na dayanan tek para ve parasal birlik uygulaması, birlik dâhilinde ortaya çıkması muhtemel asimetrik şokların olumsuz etkilerinin üye ülkelerin sahip olduğu ekonomik özelliklerle en aza indirilebilmesi durumunda optimaldir. Dolayısıyla ekonomik ve parasal birliğin iyi işlemesi Euro alanının optimalliğiyle doğru orantılıdır. Euro alanının optimal para alanı olup olmadığının tespiti, birlik üyesi ülkeler, aday ülkeler ve birliğin geleceği açısından büyük önem taşımaktadır. Bu noktadan hareketle Avrupa Parasal Birliği, zamanla gelişip şekillenen optimal para alanı kriterlerine göre değerlendirilmeye çalışılmıştır. Birliğin işgücünün hareketi açısından şu halde, optimallik göstermediği; açıklık, ürün çeşitliliği, enflasyon oranlarının benzeşmesi ve bir ölçüde finans ve sermaye piyasalarının bütünleşmesi açısından optimallik gösterdiği görülmektedir. Bununla beraber bazı ülkelerin bazı ürün gruplarında uzmanlaşmaya gitme eğiliminde olduğu, yine özellikle 2008’den sonra bazı ülkelerin ekonomik göstergelerindeki dikkat çeken kötüye gidiş, birliğin optimalliğinin bir süre daha sınanacağına işaret etmektedir. Anahtar Kelimeler: Ekonomik Entegrasyon, Parasal Birlik, Optimal Para Alanı, Avrupa Parasal Birliği, Euro Alanı iv ABSTRACT THE ANALYSIS OF EUROPEAN MONETARY UNION WITHIN THE FRAMEWORK OF THE TEORY OF OPTIMUM CURRENCY AREA Hüseyin ÖZALP Master Thesis, Department of Economics Supervisor: Assoc. Prof. Dr. Harun BAL August, 2011, 121 pages European Union, aiming full integration and probably United States of European in the long term, is regarded as most developed integration movement among similar movements. After the collapse of Bretton Woods System, economic and monetary union which is inevitable is critically important for European Union countries and world economy. Euro which was come into use as a bank money officially in 1999 was regarded as a beginning of a new era. One money and monetary union application of which theoretical basis is based on Optimum Currency Area, is optimal in case of fact that the adverse affects of probable asymmetric shocks can be reduced to the lowest via member countries’ economic conditions in Union. Thus, the good working of economic and monetary union is positively correlated with optimality of Euro Area. From this point, European Monetary Union is tried to be evaluated according to criteria of optimum currency area which is progressively developed in the course of time. In present, it is seen that it doesn’t show optimality in terms of the movement of Union’s labor force, it shows optimality in terms of openness, product diversity, similarity of inflation rates and even integration of financial and capital markets. However, some countries are having tendency to specialize in particular product groups, and especially after 2008 remarkable worsening off economic indicators of some countries; these all point out that the optimality of Union will be tested for a while. Key words: Economic Integration, Monetary Union, Optimal Currency Area, European Monetary Union, Euro Area. v İÇİNDEKİLER Sayfa ÖZET………………………..........………………………………………..…………...iii ABSTRACT…………………..……….………………………………..…..….………iv TABLOLAR LİSTESİ……………..…………………………………..……………..ix ŞEKİLLER LİSTESİ……………………..…………………………….……….…....xi BİRİNCİ BÖLÜM GİRİŞ 1 1.1. Çalışmanın Önemi ................................................................................................ 1 1.2. Çalışmanın Kapsamı ............................................................................................ 1 1.3. Çalışmanın Sınırlılıkları ....................................................................................... 2 1.4. Çalışmanın Amacı ................................................................................................ 2 1.5. Çalışmanın Planı .................................................................................................. 2 İKİNCİ BÖLÜM EKONOMİK ENTEGRASYON VE PARASAL BİRLİK 2.1. Ekonomik Entegrasyonun Tanımı ve Kapsamı ....................................................... 4 2.1.1. Ekonomik Entegrasyonun Aşamaları ............................................................ 5 2.1.1.1. Tercihli Ticaret Anlaşmaları ............................................................. 6 2.1.1.2. Serbest Ticaret Anlaşması ................................................................. 6 2.1.1.3. Gümrük Birliği ................................................................................. 6 2.1.1.4. Ortak Pazar ....................................................................................... 7 2.1.1.5. Ekonomik Birlik ............................................................................... 7 2.1.1.6. Tam Ekonomik Bütünleşme .............................................................. 8 2.1.1.7. Parasal Bütünleşme ........................................................................... 8 2.2. Para Birliği - Para Sahası ...................................................................................... 10 2.3. Parasal Birliğin Aşamaları .................................................................................... 11 vi 2.3.1. Döviz Kuru Birliği ...................................................................................... 11 2.3.2. Ortak Fon Mekanizmasının Oluşturulması .................................................. 12 2.3.3. Ekonomi Politikalarının Eşgüdümü............................................................. 12 2.3.4. Ortak Rezerv Yönetimi ve Tek Merkez Bankası ......................................... 13 2.3.5. Tek Para ..................................................................................................... 14 2.4. Ülkelerin Parasal Birliğe Katılma veya Katılmama Motivasyonları ...................... 14 2.5. Optimal Para Alanı Teorisi ................................................................................... 16 2.5.1. Optimal Para Alanı Teorisi’nde Geleneksel Yaklaşımlar ............................. 18 2.5.1.1. Üretim Faktörlerinin Hareketliliği ................................................... 18 2.5.1.2. Ekonominin Dışa Açıklığı .............................................................. 20 2.5.1.3. Ürün Çeşitliliği ............................................................................... 22 2.5.1.4. Finansal Bütünleşmenin Derecesi ................................................... 23 2.5.1.5. Enflasyon Hızlarındaki Benzerlik ................................................... 25 2.5.1.6. Politik Bütünleşmenin Derecesi ...................................................... 27 2.6. Optimal Para Alanı Teorisi’nin Bütünleştirici Aşaması: 1970’ler .......................... 28 2.6.1. Para Birliğinden Sağlanacak Kazançlar ....................................................... 29 2.6.1.1. Döviz Kuru Riskinin ve Spekülatif Sermaye Hareketlerinin Azalmasının Sağlayacağı Kazanç………………………………...... 30 2.6.1.2. İşlem Maliyetlerinde Azalmanın Sağlayacağı Kazanç ..................... 31 2.6.1.3. Döviz Rezervlerinden Tasarruf Dolayısıyla Sağlanacak Kazanç...... 32 2.6. 2. Para Birliğinin Neden Olacağı Maliyetler .................................................. 33 2.6.2.1. Politikada Otonomiyi Kaybetmek ................................................... 33 2.6.2.2. Geçiş ve Adaptasyon Maliyetleri .................................................... 35 2.6.2.3. Phillips Eğrisi Açısından Maliyet .................................................... 36 2.6.2.4. Senyoraj Kaybı Nedeniyle Ortaya Çıkan Maliyet ............................ 36 2.6.3. Fayda ve Maliyetlerin Değerlendirilmesi .................................................... 36 2.7. Optimal Para Alanı Teorisi’nde Yeni Yaklaşımlar ve Ampirik Çalışmalar: 1980 Sonrası......................................................................................................... 38 2.7.1. Optimal Para Alanları Teorisi’nde Yeni Yaklaşımlar Dönemi ..................... 39 2.7.1.1. Phillips Eğrisi ve Uzun Dönemde Para Politikalarının Etkisizliği .... 39 2.7.1.2. Kredibilite ...................................................................................... 40 2.7.1.3. Döviz Kuru Ayarlamalarının Etkinliği ............................................ 40 2.7.1.4. İşgücü Piyasalarında Kurumsallaşma Farklılığı ve Belirsizlik Altında İşgücünün Hareketliliği ....................................................... 41 vii 2.7.2. Optimal Para Alanı Konusunda Ampirik Çalışmalar ................................... 42 2.8. Optimal Para Alanı’nda Uzmanlaşma ve Endojenlik............................................. 45 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM AVRUPA BİRLİĞİ’NDE PARASAL BİRLİĞİN OLUŞUMU VE GELİŞİMİ 3.1. İkinci Dünya Savaşı Sonrasında Uluslararası Para Sistemi ve Bretton Woods ...... 48 3.2. Avrupa Birliği’nin Kuruluş ve Genişleme Süreci .................................................. 50 3.3. Avrupa Parasal Birliği’nin Gelişimi ...................................................................... 58 3.3.1. Werner Raporu (1971-1972) ....................................................................... 58 3.3.2. Avrupa Para Yılanı (1972-1978) ................................................................. 59 3.4. Avrupa Para Sistemi ve Tarihi Süreci ................................................................... 60 3.4.1. Avrupa Para Birimi – ECU (European Currency Unit) ................................ 61 3.4.2. Döviz Kuru Mekanizması ........................................................................... 64 3.4.2.1. Zorunlu Müdahale Sınırları (Parite Izgarası) ................................. 65 3.4.2.2. Sapma Eşiği ................................................................................. 65 3.4.3. Kredi Mekanizması..................................................................................... 66 3.4.3.1. Çok Kısa Vadeli Finansman ......................................................... 66 3.4.3.2. Kısa Vadeli Finansman ................................................................. 66 3.4.3.3. Orta Vadeli Finansman ................................................................. 67 3.5. Avrupa Birliği’nde Ekonomik ve Parasal Birliğin Genişleme Süreci..................... 67 3.5.1. Delors Raporu ............................................................................................ 67 3.5.2. Maastricht Anlaşması ................................................................................. 69 3.5.2.1. Birinci Aşama ................................................................................. 71 3.5.2.2. İkinci Aşama .................................................................................. 71 3.5.2.3. Üçüncü Aşama ............................................................................... 72 3.5.3. Madrid ve Dublin Zirveleri ......................................................................... 72 3.5.4. Amsterdam Zirvesi ..................................................................................... 73 3.5.5. Lüksemburg Zirvesi .................................................................................... 74 3.5.6. Nice Zirvesi ................................................................................................ 75 3.5.7. Kopenhag Zirvesi ....................................................................................... 77 3.5.8. Tek Paraya Geçiş ve Euro ........................................................................... 77 viii DÖRDÜNCÜ BÖLÜM OPA KRİTERLERİ AÇISINDAN AVRUPA PARASAL BİRLİĞİ’NİN DEĞERLENDİRİLMESİ 4.1. İşgücü Faktörü Kriteri Açısından Değerlendirme .................................................. 81 4.2. Ekonominin Dışa Açıklığı Kriteri Açısından Değerlendirme ................................ 86 4.3. Ürün Çeşitliliği Kriteri Açısından Değerlendirme ................................................. 92 4.4. Finans ve Sermaye Piyasalarının Bütünleşmesi Açısından Değerlendirme ............ 99 4.5. Enflasyon Oranları Arasındaki Yakınlık Derecesi Açısından Değerlendirme ...... 103 BEŞİNCİ BÖLÜM SONUÇ VE ÖNERİLER 5.1. Sonuç ................................................................................................................. 107 5.2. Öneriler .............................................................................................................. 111 KAYNAKÇA ........................................................................................................... 112 ÖZGEÇMİŞ………………………………………………………………………….121 ix TABLOLAR LİSTESİ Sayfa Tablo 1. Tarihte Para Birlikleri ..................................................................................... 9 Tablo 2. Avrupa Birliği’nin Genişleme Süreci ve Üye Olan Ülkeler ........................... 54 Tablo 3. Avrupa Birliği Tarihi Antlaşmaları ............................................................... 57 Tablo 4. ECU Sisteminde Ülke Paralarının Miktar ve Ağırlıkları ................................ 63 Tablo 5. Maastricht Uyum Kriterleri ........................................................................... 70 Tablo 6. Nice Antlaşması Sonrasında AB Konseyi’nde Ekonomik ve Sosyal Komite Üye ve Oy Dağılımı ......................................................................... 76 TABLO 7. Euro Dönüşüm Oranları .............................................................................. 79 Tablo 8. Yıllar İtibariyle AB Ülkelerinin AB (27)’den Aldıkları Göç Miktarları ......... 82 Tablo 9. Yıllar İtibariyle AB Ülkelerinin AB (27)’ye Verdikleri Göç Miktarları ......... 83 Tablo 10. Euro Alanı (16 Ülke), Euro’ya Dahil Olmayan Bazı Ülkeler ve ABD’nin İşsizlik Oranı Verileri.............................................................. 84 Tablo 11. Euro Alanı (16 Ülke), Euro’ya Dahil Olmayan Bazı Ülkeler ve ABD’nin İhracat Verileri………………………………………................... 87 Tablo 12. Euro Alanı (16 Ülke), Euro’ya Dahil Olmayan Bazı Ülkeler ve ABD’nin İthalat Verileri ............................................................................ 88 Tablo 13. Euro Alanı (16 Ülke), Euro’ya Dahil Olmayan Bazı Ülkeler ve ABD’nin GSYİH Verileri ........................................................................... 89 Tablo 14. Euro Alanı (16 Ülke), Euro’ya Dahil Olmayan Bazı Ülkeler ve ABD’nin Dışa Açıklık Oranı Verileri ..................................................... 90 Tablo 15. Ürün Gruplarına Göre Euro Alanı (16 Ülke)’nin İhracat Oranları................ 92 Tablo 16. Bazı Avrupa Ülkelerinin Yiyecek, İçecek ve Tütün İhracatlarının AB İhracatındaki Payları ............................................................................. 93 Tablo 17. Bazı Avrupa Ülkelerinin Hammadde İhracatlarının AB İhracatındaki Payları . ………………………………………………………………………………94 Tablo 18. Bazı Avrupa Ülkelerinin Mineral Yakıt, Yağ ve İlgili Materyal İhracatlarının AB İhracatındaki Payları ....................................................... 95 Tablo 19. Bazı Avrupa Ülkelerinin Kimyasallar ve İlgili Materyal İhracatlarının AB İhracatındaki Payları ....................................................... 96 Tablo 20. Bazı Avrupa Ülkelerinin Makine ve Ulaşım Araçları İhracatlarının AB İhracatındaki Payları ............................................................................. 97 x Tablo 21. Bazı Avrupa Ülkelerinin Diğer Mamul Ürünler İhracatlarının AB İhracatındaki Payları ............................................................................. 98 Tablo 22. Uzun Vadeli Yıllık Faiz Oranları .............................................................. 100 Tablo 23. Doğrudan Yabancı Yatırım Girişleri (Milyon Dolar) ................................. 101 Tablo 24. Doğrudan Yabancı Sermaye Çıkışları (Milyon Dolar) ............................... 102 Tablo 25. Euro Alanı’nda Enflasyon Performansı ..................................................... 104 Tablo 26. Euro Alanı (16 Ülke), Euro’ya Dahil Olmayan Bazı Ülkeler ve ABD’nin Yıllık Ortalama Enflasyon Oranları (HICP* %) ......................................... 105 xi ŞEKİLLER LİSTESİ Sayfa Şekil 1. İmkansızlık Üçgeni ........................................................................................ 34 Şekil 2. İmkansız Üçleme’nin Avrupa Çözüm Yolu ................................................... 35 Şekil 3. Parasal Birliğin Fayda ve Maliyetlerinin Karşılaştırılması .............................. 37 Şekil 4. Negatif Şok Durumunda Parasal Birliğe Katılma Durumu .............................. 38 Şekil 5. Optimal Para Alanının İki Önemli Kriteri ....................................................... 45 Şekil 6. Krugman’ın Uzmanlaşma Etkisi ..................................................................... 46 Şekil 7. Bir Ülkenin Önce AB’ye Sonra APB’ye Üye Olması Durumu ....................... 47 Şekil 8. Tüneldeki Yılan ............................................................................................. 59 BİRİNCİ BÖLÜM GİRİŞ 1.1. Çalışmanın Önemi Ekonomik ve parasal birliği, malların, hizmetlerin ve üretim faktörlerinin kısıtlamasız dolaşımı, ortak bir paranın varlığı ve ekonomi politikalarının merkezileştirilmesi şeklinde tanımlayabiliriz. Bununla birlikte parasal birliğin ancak ekonomik yakınlaşmanın sağlandığı ölçüde elde edilebileceği de bir gerçektir. Ülkeler açısından kendi ulusal bağımsızlık sembolü sayılabilecek paralarını bırakıp yeni, ortak bir parayı kullanmaya başlamaları, hukuki ve mali sistemleri, işsizlik ve enflasyon oranları, ticaret yapıları ve mal kompozisyonları bakımından bir diğerinden farklı yapıda olmaları, parasal birliğe girme adına tercih yapmayı zorlaştırıcı unsurlardır. Ancak menfaatleri doğrultusunda hareket etme güdüsü ve daha fazla avantaj sağlayacakları düşüncesi ülkeleri, birlik oluşturma yolunda çaba sarf etmeye itmiştir. 1.2. Çalışmanın Kapsamı Günümüzde farklı düzeylerde ekonomik bütünleşme hareketleri gözlenmektedir. Bunlardan en güçlüsü, bütünleşme yolunda en çok mesafe almış olanı ve dolayısıyla da bütünleşme ile ilgili kuramların gelişmesinde en çok katkısı olanı kuşkusuz ki, Avrupa’daki bütünleşme hareketidir. Avrupa’da siyasi bütünleşme belki yüzyıllardır düşünülen bir hedef olagelmiş ve bu hedef için de parasal birliğin önemli bir adım teşkil ettiğinin altı çizilmiş, bu doğrultuda 1958 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu kurulmuştur. 1946 yılından beri uygulanan sabit kur sistemine dayalı Bretton Woods sistemi, 1960’ların sonunda görülen istikrarsızlıkla beraber 1970’lerin başında fiilen son bulmuştur. Bundan sonra da birbirini izleyen dönemlerde parasal birlik için yeni adımlar atılmış, yeni anlaşmalar yapılmıştır. Birlik, 1990’dan sonra hızlı bir genişleme sürecine girmiş, günümüzde 27 üyeye ulaşmıştır. Avrupa Ekonomik Topluluğu’nu (AET) kuran Roma Anlaşması’nın imzalanmasından günümüze kadar yarım asırdan fazla bir süre geçmiş bulunmaktadır. Günümüzde Topluluğa baktığımızda, gerek 2 ekonomik gerekse politik birliği sağlamada oldukça yol alındığı ve halen de yol almaya devam edildiği görülmektedir. Avrupa’da oluşan bu birliğin hedefleri olarak; ortak para alanı çerçevesinde, kur farklarının ortadan kaldırılması, ekonomik ilişkilerin gelişmesine ivme kazandırılması, büyümenin ve istihdamın artırılması ve ekonomik istikrarın sağlanmasını görmekteyiz. Bu hedeflere ulaşılabilmesi için oluşturulan para alanının da iyi işlemesi her ülke açısından büyük öneme sahiptir. Ekonomik ve Parasal birliğin iyi işlemesi ise onun optimal para alanı olmasıyla doğru orantılıdır. Dolayısıyla bu çalışmanın kapsamını Avrupa Para Birliği ve birliğe üye ülkeler oluşturmaktadır. 1.3. Çalışmanın Sınırlılıkları Çalışmanın sınırlılığını Optimal Para Alanı teorisi ve Avrupa Birliği'nin Euro'yu ortak para olarak kullanan üyeleri oluşturacaktır. Optimal para alanı (OPA) teorisi sabit döviz kuru sisteminin en düşük maliyetle uygulanacağı bölgenin özelliklerinin ne olması gerektiğini belirlemeyi amaçlar. Optimal Para Alanı teorisi ile ilgili daha sonraki yıllarda yapılan çalışmalara temel olan ilk çalışma 1961 yılında Mundell tarafından gerçekleştirilmiştir. Mundell çalışmasında para alanının optimalliğini, üretim faktörlerinin özellikle de işgücü faktörünün hareketliliğine bağlamakta idi. Ancak daha sonraki aşamalarda farklı bilim adamları tarafından farklı kriterler, ekonominin dışa açıklık derecesi, ürün çeşitliliği, enflasyon oranları arasında yakınlık derecesi, sermaye piyasalarının bütünleşmesi gibi kriter ve yaklaşımlar, eklenerek teori daha da genişlemiştir. Özellikle 1980’lerin ikinci yarısından itibaren Avrupa’nın ekonomik ve parasal birlik yönünde attığı adımlar parasal bütünleşmenin ve optimal para alanı teorisinin temel kazanç ve maliyetlerinin yeniden değerlendirilmesine yol açmıştır. 1.4. Çalışmanın Amacı Bu noktadan hareketle bu çalışmada; Avrupa Parasal Birliği’ne Optimal Para Alanı teorisi çerçevesinden bakılarak Optimal Para Alanı kriterlerine göre Avrupa Para Birliği’nin optimal para alanı olup olmadığı değerlendirilmeye çalışılacaktır. 1.5. Çalışmanın Planı Çalışmanın birinci bölümünde, ekonomik entegrasyon ve parasal birlik kavramları açıklanacak, parasal birliğin aşamaları anlatıldıktan sonra, parasal birliğe katılmanın kazanç ve maliyetleri üzerinde durulacaktır. Daha sonra, Optimal Para Alanı 3 teorisi geçmişten günümüze değerlendirilecektir. Bu çerçevede, teorinin neleri kapsadığı, teoride geleneksel yaklaşımlar, teorinin bütünleştirici aşaması olan 1970’ler, 1980’lerden günümüze optimal para teorisinin yeniden değerlendirilmesi ve ampirik çalışmalar ele alınacak, teoriye sonradan getirilen endojenlik yorumuna değinilecektir. İkinci bölümde, Avrupa Birliği’nde parasal birliğin oluşumu ve gelişimi konusu incelenecektir. Bu bağlamda; uluslar arası para sistemi, Avrupa’da parasal birliğin gelişimi, Avrupa para sisteminin tarihi süreci ele alınacaktır. Üçüncü bölümde ise, optimal para alanı kriterleri açısından Avrupa Para Birliği’nin gerçekten optimal olup olmadığı değerlendirilerek şuan ki durum tespiti yapılmaya çalışılacaktır. En sonunda sonuç ve yorumlarla çalışma nihayete erdirilecektir. 4 İKİNCİ BÖLÜM EKONOMİK ENTEGRASYON VE PARASAL BİRLİK 2.1. Ekonomik Entegrasyonun Tanımı ve Kapsamı Birleşme, bir araya gelme gibi anlamlar taşıyan, Türkçede bütünleşme şeklinde karşılık bulan “entegrasyon” kelimesi dilimize Latinceden girmiştir. İktisadi literatürde “ekonomik entegrasyon” olarak kullanımı çok eskiye gitmeyen tanım üzerinde terimin kullanıcıları arasında tam bir uzlaşma olmamakla birlikte, bir grup bağımsız ülkenin aralarındaki ticareti serbestleştirici politikalar izleyerek ekonomik birlikler oluşturmaları şeklinde genel kabul görecek bir tanım yapılabilir. Bölgecilik olarak da adlandırılan ve temelde bölgesel bazda kaynak kullanımında verimliliğin teşvik edilmesi ile ilişkilendirilen uluslararası ekonomik entegrasyon, büyük ekonomik bloklar ya da topluluklar halinde ayrı ulusal ekonomilerin kurumsal birleşimi olarak tanımlanabilir (Peter, 1998, s. 1-2). 1956 yılında Roma Antlaşması çerçevesinde kurulan Avrupa Ekonomik Topluluğu dolayısıyla entegrasyon kelimesi ekonomik anlamda 1950’lerin sonlarında kullanılmaya başlanmıştır. Gerçekten de ekonomik entegrasyon teorisinin İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, dünya ekonomisinin yeniden yapılanmasıyla alakalı olarak, sistematize edildiğini görüyoruz. Yeniden yapılanma sürecinde uluslar arası iktisatta yaşanan tartışmalar yenilikleri de beraberinde getirmiştir. Sermayenin, malların, emeğin uluslar arası dolaşımını sağlayan yeni bir ticaret sisteminin ihtiyacı doğmuştur. Bu çerçevede, uluslar arası ticareti serbestleştirme amacıyla 1947 yılında Cenevre’de Tarifeler ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT: General Agreement on Tariffs and Trade) imzalanmıştır. Bu anlaşma doğrultusunda düzenlenen ve GATT Roundları denilen uluslararası müzakerelerle ticareti serbestleştirme yönünde bağlayıcı kararlar alınmıştır (Sakallı, 2004, s. 36). Dünyada ekonomik ilişkiler serbest ticaret kurallarına göre işlemiş olsa herkesin üzerinde hem fikir olduğu gibi daha yüksek refah düzeyine ulaşılmış olunur. Ancak birinci en iyi olarak tanımlanabilecek bu durum tam olarak mümkün olamamaktadır. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler beklentileriyle ekonomik ilişkilerine sınırlamalar getirip ikinci en iyi diyebileceğimiz bölgesel entegrasyonlar yoluna gitmekte ve üretim kapasitelerini, kaynak verimliliklerini ve toplumsal refah düzeylerini arttırmayı amaçlamaktadırlar. Bu anlamda entegrasyonlar, 5 siyasi bakımdan bağımsız ülkeleri ekonomik yönden birbirine daha bağımlı duruma getirebilmektedir. Sanayileşmiş ülkelerin hızlı üretim artışına karşın iç piyasalarının yetersizliği, ekonomik birlikler oluşturularak piyasanın genişletilmesine yardımcı olurken, az gelişmiş ülkeler de iç piyasalarını birleştirmek yoluyla sanayileşme hızlarını yükseltmeye çalışmaktadırlar (Uyar, 2000, s. 106). Ekonomik entegrasyonların temel amacı üye ülkeler arasında yardımlaşmayı, ekonomik zenginliği ve istikrarı sağlamak, sonunda da politik bütünleşmeyi gerçekleştirmektir. Dış ticarette, kaldırılan engeller ile oluşturulan tek bir pazar, yeni iş alanları yarattığı gibi rekabeti geliştirir, gelişen rekabet ise verimlilik ve kalite artışına neden olur. (Özdemir ve Öksüzler, 2007, s. 365). İktisadi işbirliğinden filizlenen entegrasyon hareketini bir süreç olarak değerlendirmek mümkündür. Başlangıç sayabileceğimiz iktisadi işbirliğini, kendi aralarında ticaretin serbest olduğu, buna karşılık başka ülkelerle ilişkilerinde her ülkenin kendi politikasını uyguladığı serbest ticaret bölgesi izler. Ülkelerin kendi aralarında ticarete koydukları engelleri kaldırmalarının yanında, birliği oluşturan ülkeler, ortak bir gümrük tarifesiyle birlik pazarını dışa karşı koruyorlarsa bu safhanın adı gümrük birliğidir. Bundan sonraki safha mal ve faktör hareketlerinin serbestliğe kavuştuğu ortak pazar safhasıdır (Ertürk, 2002, s. 16). Bu aşamalardan sonra iktisadi birlik ve son olarak da ekonomik ve parasal birlik veya tam ekonomik bütünleşme gerçekleşebilmektedir. Ancak bu sürece giren ekonomilerin her zaman aynı sonuca vardıklarını söylemek mümkün değildir. 2.1.1. Ekonomik Entegrasyonun Aşamaları Ekonomik entegrasyon sürecine giren ülkeler beklenen avantaj ve olanaklar ile bağlantılı olarak bu sürecinin belirli bir aşamasında kalmayı ya da bir üst aşamaya geçmeyi tercih edebilmektedirler. Kendine ait bir iç dinamiği olan bu sürecin her aşamasında ülkelerin ekonomik ve siyasal açıdan karşılıklı bağımlılığı artmakta, bağımsız para ve maliye politikaları izleme yetenekleri azalmaktadır. Yine üzerinde tam bir birlik olmayan bu sürecin aşamalarını genel anlamda altı grupta değerlendirebiliriz. 6 2.1.1.1. Tercihli Ticaret Anlaşmaları En dar kapsamlı iktisadi işbirliği örneği olarak nitelendirilebilecek bu anlaşmaya üye olan ülkeler, tek yanlı veya karşılıklı olarak belirli mallar üzerindeki gümrük tarifelerinde indirimde bulunur, tarife ödünleri verirler (Seyidoğlu, 2009, s. 228). 2.1.1.2. Serbest Ticaret Anlaşması Üye ülkeler arasında mal ve hizmet dolaşımı üzerindeki tarife ve kota gibi engellerin kaldırılarak ticaretin serbestleşmesini sağlayan bir anlaşmaya dayanır. Serbest ticaret bölgesinin üyeleri, üçüncü ülkelerle ilişkilerinde tamamen kendi ulusal çıkarları doğrultusunda hareket edebilirler. Entegrasyonun bu aşamasında uyulması zorunlu tek bir dış tarife sistemi de yoktur. Yani ülkeler, üçüncü ülkelerle ticaretlerine tarife koymak ya da değiştirmek hususunda bağımsız hareket edebilmektedirler (Ertürk, 2002, s. 46). Ancak ülkelerin dışa karşı farklı tarife uygulamaları bazı olumsuzluklara meydan verebilmektedir. Şöyle ki; birlik dışındaki ülkelerden yüksek gümrüklü ülkeye mal ihraç edecek olan ihracatçı, malları ilk önce birlik içinde düşük gümrüklü ülkeye göndermekte, düşük tarife ödendikten sonra mallar, asıl amaçlanan dışa karşı yüksek gümrüklü ülkeye transfer edilmektedir. Ticareti dolambaçlı yollara saptıran bu durum uluslar arası ticaret akımlarının normal gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir (Uyar, 2000, s. 107). 2.1.1.3. Gümrük Birliği Birbirlerinden gümrük almama esasına dayanan bölgesel bir birlik olan Gümrük Birliği, serbest ticaret bölgesindeki koşullara ek olarak birliğe üye ülkelerin serbest dış ticaret politikası izlemelerini sınırlandırmış olduğundan daha ileri bir aşamayı ifade etmektedir. Üretim faktör hareket serbestisi yoktur ancak ortak gümrük tarifesinin uygulanması söz konusudur (Dedeoğlu, 1993, s. 15). Gümrük birliğinin en önemli ve tek kararı olan ortak gümrük tarifesi düzeyinin nasıl saptanacağı, birliği oluşturan ulusların korumacı ya da serbest ticareti savunan yaklaşımlarına göre değişecektir. Korumacı görüş egemense, birlik bir korumacılık kalesi haline gelebilir. Ama genellikle bir birliğin tek tek ülkelerin saptayacağı gümrük oranlarından daha düşük bir düzey saptayacağı ileri sürülebilir. Bunun iki gerekçesi olabilir. İlki, birliğin doğurduğu ticaret saptırma etkisi ve yeni pazar büyüklüğü 7 dolayısıyla daha düşük koruma düzeyleriyle yetinilebilmesidir. İkincisi de, yine ticaret saptırma etkisi dolayısıyla birliğe katılmayan çevre ülkelerde yaratılan olumsuz etkilerin artmasını önleme ve dolayısıyla doğabilecek siyasal tepkileri azaltma kaygısıdır (Yıldız, 1999, s. 3). 2.1.1.4. Ortak Pazar Ekonomik bütünleşmenin üçüncü aşaması olan Ortak Pazar’da Gümrük Birliği’nin bütün unsurlarının yanında emek, sermaye, girişimci gibi üretim faktörlerinin üye ülkeler arasında serbest dolaşımı ve üçüncü ülkelere karşı ortak bir gümrük tarifesi uygulanması sağlanır. Ortak Pazar için ülkeler arasında fiziki, teknik, mali engellerin kaldırılması ve iç ekonomik politikaların birbirine yakınlaştırılması gerekir. Üye ülkeler arasında her türlü sınır kontrollerinin kaldırılması, çalışma ve oturma izni anlaşmalarının yapılması, göçlerin denetimi ve sığınma talepleri konusundaki politikalarda uyumlaştırma sağlanması, vergilerin, özellikle dolaylı vergilerin uyumlaştırılması, mali hizmetlerin serbestleştirilmesi, ulaşım ve telekomünikasyon gibi kamusal hizmet alanlarının açılması, banka ve sigorta işlemlerinin uyumlaştırılması, para ve benzeri işlemlerin serbestleştirilmesi gibi önlemler devreye sokulur. (Yıldız, 1999, s. 4). Ülkeler arası bu denli sınırların kaldırılması bir yandan faktör fiyatlarında yakınsama ve etkin kaynak kullanımına yol açarken diğer yandan, eğer ülkelerin benzer büyüme kutupları yoksa gelişmenin dağılımının eşitsizliği söz konusu olabilmektedir. 2.1.1.5. Ekonomik Birlik Ulusal politikaların uyumlaştırılması dolayısıyla ulusal hakimiyet sahasından verilebilecek tavizlerle yakından alakalı olan Ekonomik Birlik aşamasında ülkeler, ekonomik, mali ve sosyal alanda ortak politika uygulamasına giderler. Bu politikalar birlik içinde ülkelerin yapısal sorunlarını çözmeye, makro ekonomik politikaların uyumlaşmasını sağlamaya, uluslar arası büyük kararlarda, çevre sorunları gibi konularda ortak hareket edilmesine yönelik olacaktır. 8 2.1.1.6. Tam Ekonomik Bütünleşme Bir takım ortak kurumsal yapıların oluşturulmasıyla geçilen son aşama olan Tam Ekonomik Bütünleşmede ülkeler, politik bir birliğe ihtiyaç duyarlar. Ekonomik birlik parasal birlikle de tamamlanabilir. Son aşamada üye ülkelerin bireysel makro ekonomik politika izlemedeki serbestileri bir ölçüde, birliğe devredilir. Böyle bir aşamaya geçilmiş olabilmesi için tek bir para ve bankacılık sistemi, ortak mali politikalar ve tüm birlik çapında ortak ekonomik politikaları belirleyecek ve uygulayacak ülkeler üstü organların kurulmuş olması gerekir (Seyidoğlu, 2007, s. 228). Topluluk son aşamaya ulaşıldıktan sonra dahi farklı ekonomik, sosyal, kültürel ve politik özellikler arz eden milli devletlerden oluşma özelliğini devam ettirecektir. Bu çoğulcu yapının var olması ve bu varlığın korunabilmesi için üye ülkelere ekonomik karar alma mekanizmasında belli ölçüde bir otonomi verilmesi gerektiğinden, topluluk ve üye ülkelerin yetkileri arasındaki hassas dengenin sağlanması hususu bu aşamada büyük önem kazanacaktır. Çoğulcu yapının korunmak istenmesi nedeniyle mevcut federal devlet örneklerinde gözlenen yapının dışında yeni bir yaklaşım oluşturulmaya çalışılmaktadır (DPT, 1995, s. 75). 2.1.1.7. Parasal Bütünleşme Ekonomik bütünleşme daha ziyade ekonomilerin reel yönüyle alakalı hedefleri gerçekleştirme çabasının ürünüyken, para ve finans piyasalarının da gelişmeyi teşvik edecek şekilde uyumlaştırılmasını sağlamak için reel ve parasal bütünleşmenin birlikteliğine ihtiyaç vardır. Entegrasyonun tam anlamıyla gerçekleştirilebilmesi için para ve finans piyasalarını da içerecek şekilde bir planlama gereklidir. Özellikle finansal piyasalar bir ekonomide “ merkezi sinir sistemi” gibi işlev görmekte ve ekonominin her alanında topladığı bilgileri değerlendirmektedir. Bu özellikleri sebebiyle tam bir ekonomik entegrasyonu gerçekleştirmek için para ve finans piyasalarına önemli görevler düşmekte ve reel entegrasyona katkıda bulunacak şekilde yönlendirilmesi gerekmektedir (Ertürk, 1993, s. 121). Parasal birlik özellikle son 40-50 yılda adından söz ettiren bir kavram olmakla birlikte, düşünce bazında bundan 140 yıl önce J.S. Mill’in kitabında yerini bulmuştu. Belki biraz ütopikti ama Mill, uluslar arası ticarette her ulusun kendi parasını kullanmasını eleştirmekte, tek paranın kullanılmasını uygarlığın göstergesi kabul etmekteydi. Uzun zaman ekonomik mantığın direnciyle karşılaşan bu düşünce zaman 9 içerisinde bölgesel bazda farklı uygulamalarda kendini göstermiştir. Tablo 1 bize zaman içerisinde oluşmuş para birliklerini göstermektedir. Tablo 1 Tarihte Para Birlikleri Kapsadığı Alan Geçerli Olduğu Dönem İngiltere ve İskoçya 1707- ABD 1850 Alman Birliği 35 Germanik devlet ve 4 Germanik serbest şehir 1857 İtalyan Birliği İtalyan devletleri İngiliz-İskoç Birliği ABD Para Birliği Latin Birliği İskandinav Birliği BelçikaLüksemburg Ekonomik İşbirliği CFA frank bölgesi Sovyet para Birliği İki Almanya'nın birleşmesi Fransa, Belçika, İsviçre, İtalya Norveç, İsveç, Danimarka Belçika, Lüksemburg İtalya, Vatikan Şehri, San Marino Fransa, Frank Birliği Monako İspanya, Peseta Birliği Andorra Lira Birliği Daha sonra Gümüş standardı, sabit pariteler ve daha sonra 1871'de tek para ve Merkez Bankası 1861 Evet Gümüş standardı ve tek para. 1926'da Banca d'İtalia kurulana dek bir çok devlet bankası banknot çıkarmaya devam etti 18651920 Hayır Gümüş standardı, tek para; merkez bankaları arasında bir anlaşma yok. 18851905 Hayır Altın standardı, sabit pariteler; merkez bankaları arasında anlaşma var. 19221999 Hayır Sabit pariteler, tek merkez bankası, ikili döviz piyasası, ortak politika kurumları. Hayır Fransız frangına bağlı tek para; merkez bankaları şebekesi; Fransa Merkez Bankası'nın yetkisinde para politikası Hayır Tek para, merkez bankaları şebekesi Aynı anda Tek para Hayır Tek para Hayır Tek para Hayır Tek para Fransızca konuşan 1948Afrika1 Eski Sovyet Sosyalist 1991,1994 Cumhuriyetleri Batı ve Doğu Almanya Siyasal Birlikle Başlıca Özellikleri İlişkisi Daha Merkez bankaları şebekesi; iki İskoç sonra özel bankasına para çıkarma izni verildi Daha 1850'lerde tek para yavaş yavaş ortaya önce çıktı; 1914'te Federal Reserve kuruldu. 1990 1 Benin, Cote d'Ivoire, Mali, Mauritania, Niger, Burkina Faso, Senegal, Cameroon, Gabon, Kongo, Merkezi Afrika Cumhuriyeti, Chad, Ekvator Ginesi. Kaynak: Töre, N. (2000). “Euro El Kitabı”. TCMB Yayınları, http://www.tcmb.gov.tr/yeni/ evds/yayin/kitaplar/eurokitap/nahittore.xls (Erişim Tarihi: 16.02.2011). 10 Horvath ve Komarek (2002) çalışmalarında, bölgesel parasal birliğin tarihi, “varoluşçu”, ekonomik ve özellikle politik nedenlerden kaynaklanabileceğini belirtmiştir. Fayda ve maliyetleri bir yana, zaman içerisinde yapılan ekonomik çalışmalar parasal birliğin bazı ayrıcalıklarını ortaya koymuştur. Örneğin Rose ve Engel (2000) çalışmalarında, parasal birliğin üyesi ülkelerin, kendi parasını kullanan ülkelerden daha çok ama bir ülkenin bölgelerinden daha az bütünleşme derecesinde olduğunu göstermişlerdir. Örneğin parasal birlik ülkeleri arasında ticaretin daha fazla ve reel döviz kurunun dalgalanmasının daha düşük olduğunu, iş çevrimi (business cycle) senkronizasyonunun parasal birlik ülkelerinde daha yüksek olduğunu ve son olarak parasal birlik üyeliğinin daha fazla risk paylaşımıyla ilişkili olmadığını göstermişlerdir. 2.2. Para Birliği-Para Sahası Aralarında benzerlik olmakla birlikte para birliği ve para sahası birbirinden farklı kavramlardır. Para sahasında yoğun ekonomik ilişki içinde olan ülkelerin paralarının sabit kurlarla birbirlerine bağlandığını görüyoruz. Sabit kurun tercihiyle, mikro ekonomik sorunların çözümünde araç olarak kullanılabilen değişken döviz kurundan vazgeçilmiş olunur. Dolayısıyla para sahası mikro ekonomik sorunlar yaşayan ülkeler için daha maliyetli olurken, ödemeler dengesizliğinin kaynağı mikro ekonomik nedenler değil, makroekonomik nedenler olan ülkeler için daha faydalı olmaktadır. Aralarında sıkı ilişki bulunup para sahasını tercih eden ülkelerin döviz kuru riskinin, işlem maliyetinin ortadan kalkmasıyla ticaretleri daha da gelişecek, bu ülkeler değişken döviz kuru durumunda karşılaşılan maliyetlerden kurtulmuş, sabit kurun faydasını görmüş olacaklardır. Para sahasının bu durumuna karşı para birliği ise, ekonomik ilişkileri yoğun ülkelerin paralarını birbirlerine bağladıkları ama birlik dışındaki ülkelere karşı ise serbestçe dalgalanmaya bıraktıkları, konvertibilitenin tam anlamıyla sağlandığı, sermaye hareketlerine karşı konulan tüm kısıtlamaların giderildiği, milli paraların birbirine çevriminde her türlü işlem maliyetlerinin ortadan kaldırıldığı ve sonuç olarak da tek para ve merkez bankasına geçilmeğe kadar olan aşamalar bütünüdür (İKV, 2000, s. 2). Para sahası ve para birliğinin yukarıdaki tanımlarından aralarındaki şu farklılıkları çıkarabiliriz. Para sahasında ülkeler kendi paralarını ve merkez bankalarını kullanmaya devam ederler, dolayısıyla bağımsız para politikası izleme yetkilerini 11 kaybetmezler ve para arzını da kendileri kontrol ederler. Para arzına değil paralar arasında kurlara hükmetme söz konusudur ve sahada dengeler para ve maliye politikalarıyla sağlanır. Para birliğinde ise ortak bir parayı ve para arzını tek merkezden kontrol eden yetkili bir kurum vardır ve kurun ne olacağı içinde bulunulan aşamalarda yetkili kurum tarafından belirlenir ve dolayısıyla ülkeler bağımsız para politikası izleme yetkilerini kaybetmişlerdir. Para sahası ve para birliği kavramlarını bu şekilde ayırt ettikten sonra parasal birliğin aşamalarını açıklayabiliriz. 2.3. Parasal Birliğin Aşamaları Parasal birliği gerçekleştirme süreci çeşitli aşamaları ve bu aşamalarda bazı öğeleri içermektedir. Bu aşamalar paranın tam ve değişmez konvertibilitesinin sağlanması, döviz kuru dalgalanmalarının azaltılması, değişmez sabit fiyat istikrarının sağlanması ve üye ülkeler arası sermaye hareketlerinin tamamen liberalizasyonunun sağlanmasıdır. Bu adımlar başarılı bir şekilde tamamlandığında, birliğe katılan ülkelerin parasal ve mali sektörlerinin entegrasyonu gerçekleşir. Sonra ortak merkez bankasının kurulması, ortak para ve ortak para politikası uygulaması kendiliğinden gelecektir. Para birliği veya parasal bütünleşmeyi gerçekleştirme sürecinin aşamaları aşağıdaki şekilde özetlenebilir (Tunçsiper ve Yakut, 1998, s. 102-103). 2.3.1. Döviz Kuru Birliği Parasal birliği gerçekleştirmenin ilk aşaması Döviz Kuru Birliği’dir. Ortak merkez bankası ve rezerv sisteminin bulunmadığı, belirli bir bölgede ulusal paraların giderek daralan ve sonunda ortadan kalkan bir marj içinde sabit bir pariteyle birbirlerine bağlandıkları sistemdir. Literatürde “sözde” döviz kuru birliği olarak da adlandırılır. Sözde döviz kuru birliğinde üyeler, herhangi bir üye ülkenin parasını hesap birimi olarak kullanılmak üzere referans para olarak kabul edebilirler veya yeni bir para yaratabilirler. Bu tür bir uygulamada üye ülkeler, ulusal paralarının kurlarını bu referans para karşısında sabit tutmaya çalışırlar. Bu durumda ortak bir rezerv, ekonomik, parasal ve mali politikalar arasında uyum olmadığı için her üye ülke, ödemeler bilançosunda ortaya çıkacak dengesizlikleri gidermek amacıyla gerekli gördüğü para ve maliye politikalarıyla, döviz rezervi durumunu korumaya çalışır. Zamanla artan sorunlar karşısında varlığını sürdürebilmesinin güçlüğünden dolayı “sözde” olarak kabul edilen sistem için şu zorluklar sıralanabilir: İlk olarak her 12 maliye bakanı kendi ödemeler dengesinin gerektireceği bir döviz kurunu savunabilir. Bu yüzden sistem devamlı bir baskı ve gerilim altında bulunabilir. İkincisi, maliye bakanlarının her toplantısı, döviz kurunun değiştirileceği kuşkusuyla, spekülatif sermaye hareketlerine yol açabilir. Üçüncü olarak da, referans paranın, diğer paralar gibi, birlik dışı paralar karşısındaki değerinin piyasa koşulları tarafından belirleniyor olması sorun çıkartabilir. Referans paranın piyasada oluşan değeri diğer üye ülke paralarıyla uyumlu olmadığı zaman bu paranın üçüncü paralara karşı esnek kur sistemi uygulaması veya dalgalanmaya bırakılması bu uygulamada mümkün olmayabilir. Bu nedenlerle dinamik koşullar göz önüne alınarak, böyle bir sistemin uzun süre ayakta kalmasının mümkün olamayacağı söylenebilir (Tunçsiper ve Yakut, 1998, s. 103). 2.3.2. Ortak Fon Mekanizmasının Oluşturulması Parasal birliğin ikinci aşaması olarak değerlendirebileceğimiz bu sistemde kredi mekanizması ve borç tasfiye sistemi ile konvertibilitenin sağlanması gerekir. Bu durumda ülkeler borç tasfiye sistemi ve kredi mekanizması aracılığıyla ödemeler dengesi sorunu yaşayan üye ülkelere yardımcı olurlar. Burada ödemeler bilançosu fazla veren ülkeler, ortak fon aracılığıyla açık veren ülkelerin belirlenen bant içerisinde kalmalarına yardımcı olurlar. Ödemeler bilançosunda açık veren ülkeye yapılacak yardım ya doğrudan döviz piyasasına müdahale etmek yoluyla yada mali yardımlarla gerçekleştirilir. Mekanizmanın bu şekilde işleyebilmesi için, birliğe üye ülkelerin ulusal paralarının tam anlamıyla konvertibilitelerinin sağlanması gerekir. Bu nedenle de sistemin işleyebilmesi için parasal birlik içerisinde hiçbir döviz kuru kısıtlamasının ve döviz piyasasına müdahalenin bulunmaması gereklidir (Tonus, 2000, s. 3). Ancak ödemeler dengesi açıklarının sürekli fazla veren tarafından desteklenmesi bir çözüm olarak değerlendirilmemektedir. Ödemeler dengesi fazla veren ülkelerin rahatsız olmaya başlamalarıyla bu durumun uzun süre sürdürülmesi, olanaklı değildir. Bu durumda ekonomi politikalarının eşgüdümü gerekmektedir. 2.3.3. Ekonomi Politikalarının Eşgüdümü Birliğe üye ülkeleri birbirlerine daha da yakınlaştıracak olan ekonomi politikalarında sağlanacak eşgüdüm, tek paraya geçişin de temel şartlarından biridir. Ayrıca döviz kuru istikrarının devamı için de bu durumun sağlanması gerekmektedir. Döviz kurunu değiştirme serbestisi olmayan üye ülkelerin ekonomik farklılıklar 13 göstermesi ve dış dengesizliklerin de baskısıyla bu ülkeler mal ve sermaye alımlarına kısıtlamalar getirmeye zorlanabilirler. Ödemeler sorunuyla karşılaşan ülkeler genelde sermeye hareketlerine kısıtlama getirme yoluna giderler. Dolayısıyla, ekonomik trendlerdeki farklılığı gidermek ve bu şekilde döviz kurlarında değişikliklerin nedenini ortadan kaldırmak için, ülkelerin ekonomi politikaları arasında bir uyum veya eşgüdümün sağlanması gerekmektedir. Ekonomi politikaları arasında eşgüdümün sağlanabilmesi için, üye ülkelerin ekonomi bakanları, maliye bakanları, merkez bankası başkanları düzenli aralıklarla bir araya gelerek, hangi ülkelerin ne tür politikalar uygulaması gerektiğine karar vermelidirler. Bunun yanında, topluluk ve üye ülkeler için kısa, orta ve uzun vadeli hedefler belirlenip bu hedeflerin gerçekleşmesi sağlanır (Aktan, 1983, s. 18-20). 2.3.4. Ortak Rezerv Yönetimi ve Tek Merkez Bankası “Sözde” döviz kurundan “gerçek” döviz kuru mekanizmasına geçiş anlamına gelecek olan bu aşamada, birliğe üye olan ülkelerin döviz rezervlerinin ortak bir rezerv fonunda toplanması ve bunun yönetimini üstlenecek ortak bir merkez bankasının kurulması gündeme gelir. Ortak merkez bankasının döviz piyasasına doğrudan müdahalelerde bulunması ve referans paranın değerini üçüncü ülkeler paralarının karşısında belirleme yetkisine sahip olması, üye ülkelerin para kurları arasındaki sabit ilişkinin sürdürülmesini sağlayabilecektir. Böylece merkez bankası, referans paranın dış değerinde meydana gelen değişmeler karşısında üye ülke paralarının değerini de bir bütün olarak dış para birimine karşı ayarlayabilir. Ortak rezerv fonu oluşturulması, ödemeler güçlüğüyle karşılaşan üye ülkelere finansman olanağı sağlayacağı gibi döviz rezervlerinde de tasarruf sağlayacaktır. Bütün üyeler aynı anda açık veya fazla veremeyecekleri ve fazla veren ülkeler diğerlerine otomatik olarak yardım edecekleri için, oluşturulacak ortak rezerv fonu, ülkelerin tek tek sahip olmak isteyecekleri rezervlerden daha küçük bir boyutta olacaktır (Tunçsiper ve Yakut, s. 1998, s. 105). Bunun yanında, üye ülkelerin merkez bankaları bağımsız para politikaları belirleme ve uygulama yetkilerini ortak merkez bankasına devreder, birer şube gibi faaliyet gösterirler. 14 2.3.5. Tek Para Ulusal paraların yerine ortak merkez bankasının dolaşıma sürdüğü ortak paranın kullanılmasıyla geçilen son aşamada, ortak ticaret politikası için fiyat birliği de sağlanmış olunur. Ülkeleri politik birliğe götürebilecek olan bu aşama ülkelerin parasal anlamda bağımsızlıklarını kaybedeceklerinden dolayı zor bir süreçtir. Ancak alınması zor kararlara rağmen bu süreç, tam entegrasyon hedefleyen ülkeler için ekonomik entegrasyon ile siyasal entegrasyon arasında geçilmesi gereken bir köprüdür. 2.4. Ülkelerin Parasal Birliğe Katılma veya Katılmama Motivasyonları Ekonomik entegrasyon ve parasal birlik sürecine giren ülkelerin entegrasyonun kapsamı genişledikçe bu durumdan bekleyecekleri faydalar artacağı gibi yine bunun karşılığında katlanmak durumunda oldukları bazı maliyetler de artacaktır. Dolayısıyla fayda ve maliyet kavramı bu açıdan dinamik bir kavramdır. Zaman içinde derinleşen fayda ve maliyet analizlerine özellikle 1970’li yıllardan itibaren rastlıyoruz. Bununla beraber, Robert Mundell 1961 yılındaki “ A Theory of Optimum Currency Area” adlı çalışmasında parasal birliğin faydalarının, hangi durumlarda yaratacağı maliyetler üzerine çıkabileceğini sorgulamıştır. Genel anlamda bir ülkenin parasal birlikten beklediği faydalar karşısında birliğe üye olma sebeplerini şu isteklerine bağlayabiliriz (Mundell, 1997, s. 11-12): • Eğer ortak para sahasının enflasyon oranına ulaşmak istiyorsa, • Eğer birlik ülkeleriyle yaptığı ticarette, işlem maliyetlerini azaltmak istiyorsa, • Eğer kendi ulusal parasının basım, sürüm gibi maliyetlerini ortadan kaldırmak istiyorsa, • Eğer sabit döviz kuru ve hatta parasal birlik ile daha işler hale gelecek satın • alma gücü alanına dâhil olmak istiyorsa, Eğer uygulayacağı politikalarda, beklentilerin belirleyeceği bir çıpa tercih ediyorsa, • Eğer mali ve parasal disiplinini güçlendirecek bir otomatik mekanizma kurmak istiyorsa, • Eğer dış şoklar karşısında uluslararası bir koruma mekanizmasına sahip olmak istiyorsa, 15 • Eğer birlik sermaye piyasasında daha eşit ve üst bir konuma gelmek istiyorsa, • Eğer komşu ülke baskıları karşısında güçlü bir birliğe girmek istiyorsa, • Eğer birlik içinde enflasyon oranı düzeyinde belirleyici rol almak istiyorsa, • Eğer senyoraj ödemek istemiyor ve dolara rakip güçlü bir para birimine sahip birliğe üye olmak istiyorsa, • Eğer siyasi birlik veya bütünleşme için bir katalizör sağlamak istiyorsa, • Eğer parasal birlik yoluyla bir ekonomik güç birliği içinde olarak uluslararası ekonomik alanda söz sahibi olmak, ticaret politikasını geliştirmek ve dış ticaret hadlerini iyileştirmek istiyorsa, • Eğer uluslararası para sisteminin yeniden şekillenmesinde rol oynamak istiyorsa, parasal birliğe katılmayı tercih edecektir. Bunun yanında, bir ülkenin parasal birliğe katılmama sebeplerini şu isteklerine bağlayabiliriz (Mundell, 1997, s. 10-11) : • Bu ülke parasal birliğin enflasyon oranından farklı bir enflasyon oranında bulunmak istemektedir. • Bu ülke döviz kuru politikasını, ücretleri artıracak veya düşürecek bir istihdam politikası aracı olarak kullanmayı tercih etmektedir. • Bu ülke döviz kurunu, komşunu fakirleştir politikasında istihdam yakalamak için bir enstrüman olarak kullanmak istemektedir. • Bu ülke büyük bir ülke ise, birlik üyesi küçük ülkenin kendi ülkesinin ölçek ekonomilerinden faydalanmasını istememekte veya ulusal makroekonomik politikasının çok daha karmaşık ve zor uygulanır olmasından korkmaktadır. • Bu ülke kamu harcamalarının finansmanında para arzını genişleterek enflasyon vergisini kullanmaktadır. • Bu ülke büyük bir ülke ise, parasının uluslararası ödeme aracı olarak kullanılması dolayısıyla sağladığı senyoraj gelirini kaybetmek istememektedir. • Bu ülke milli bağımsızlığının simgesi olan, kendi bağımsız iradesini kullanma gücünü kaybetmek istememektedir. 16 • Bu ülke bir savaş anında parasal bağımsızlığını elinde tutmak ve enflasyon vergisi hakkını korumak istemektedir. • Bu ülke birlik içindeki diğer ülkelerin politik istikrarsızlığından etkilenmek istememektedir. • Bu ülke, birliğin diğer fakir ülkelerinin yardım taleplerini ve birlik bütçesini kullanma arzularını karşılamak istememektedir. • Bu ülke ortak para sahası anlaşmalarınca şart koşulacak ortak standartlar, işgücü veya vergi düzenlemeleri vb. koşullara uymak istememektedir. 2.5. Optimal Para Alanı Teorisi Muhakkak ki her ülke hukuki ve mali sistemleri, işsizlik ve enflasyon oranları, ticaret yapıları ve mal kompozisyonları bakımından bir diğerinden farklıdır. Menfaatleri doğrultusunda hareket etmek isteyecek olan ülkeler, kendi ulusal paralarına ve ulusal para politikalarına sahip oldukları halde, aralarındaki bu farklılıkları minimize etmek, parasal bir birlik oluşturup, daha fazla avantaj sağlamak için çaba sarf etmişlerdir. Bir para birliği kurmaya karar veren ülkeler kendi ulusal paralarını ortak bir para birimine sabitleyerek bu para birimini kullanmaya başlarlar ve birlik dışındaki ülkeler ile esnek döviz kurunu seçerler. (Samsar, 2003, s. 1-4). Ancak oluşturulacak para alanı ile her ülkenin daha fazla fayda durumuna ulaşması veya bu para alanının her ülke için optimal bir para alanı olması mümkün olmayabilir. Ülkelerin ulusal egemenliklerinin sembolü olan paralarını bırakarak yeni, ortak bir parayı kullanmaya başlama düşüncesi Avrupa entegrasyon sürecinin başlangıç yıllarında çok baskın olmamakla birlikte kendisini göstermiştir. Bu düşüncenin altyapısına ilişkin ilk teorik çalışma sayılan “A Theory of Optimum Currency Areas” Mundell (1961) tarafından yapılmıştır. Mundell, bir grup ülkenin bağımsız para politikası uygulamasına olanak veren kendi paralarından vazgeçerek, yeni bir para kullanmaya iten unsurlara vurgu yapmıştır. Mundell’in 1961 yılındaki “optimum para alanları teorisi” isimli ünlü makalesi, ulusal sınırların para alanlarının optimal sınırını oluşturup oluşturmadığı sorusunu gündeme getirmiştir. Bu sorunun gündeme getirildiği dönemde uluslar arası parasal sistemde sabit kur sisteminin uygulandığı ve gelişmiş ülkeler için sabit mi yoksa esnek kurun mu daha istenilen bir durum olduğunun da tartışıldığını belirtmek gerekir (Kar, 2003, s. 178). Dolayısıyla, optimal para alanı 17 konusunun sabit kur, esnek kur sistemlerinin tartışılması sonucu şekillendiğini söyleyebiliriz. Optimal para alanı teorisi hangi bölgelerde ya da ülkelerde ortak para biriminin uygulanmasının hem iç, hem de dış denge açısından en iyi sonucu vereceği ile ilgilenmiştir. Diğer bir deyişle, hangi özellikleri gösteren bölgelerde sabit döviz kuru daha uygundur sorusuna cevap aramıştır. Kenen (2002)’e göre; optimal para alanı teorisi ilk yıllarında basit bir para birliğiyle ilgilenmiş ve iki ya da daha fazla ülke, kalıcı olarak sabit döviz kurunu kabul etmeli mi, yoksa etmemeli mi sorusuna cevap aramıştır. Bu yüzden sabit ve değişken döviz kuru arasındaki seçim literatürde geniş yer kaplamıştır. Döviz kurunu sabitlemenin makroekonomik maliyetleri beklenmedik bir şok durumunda ortaya çıkacaktır. Sabit döviz kurunun mikro ekonomik etkisi, ticaret ve sermaye hareketlerinde kolaylık sağlaması olacaktır (Kenen, 2002, s. 148). Para alanının optimallığı, teorinin gelişim sürecinde çeşitli kriterlerle ölçülmeye çalışılmıştır. Mundell (1961), optimum para alanına kriter olarak üretim faktörlerinin yüksek hareketliliğini öne sürerken, McKinnon (1963) bir para alanının optimum para alanı olarak değerlendirilebilmesi için ekonominin dışa açık olması gerektiğini öne sürmüştür. Diğer yandan, Kenen (1969) ekonomide ürün çeşitliliğinin olması gerektiğini savunmuştur. Finansal bütünleşmenin derecesi, ülkelerin enflasyon hızlarındaki benzerlik ve politika bütünleşmesinin derecesi gibi kriterler ise, sabit döviz kuru sisteminin uygulanacağı para alanının belirlenmesinde üzerinde durulan diğer kriterlerdir. (Itır, 2007, s. 32). Zaman içerisinde Mundell’in “basit bir para birliği” ile ilgilenen optimal para alanının teorisi giderek karmaşıklaşmış, kriterler yetersiz kalmaya başlamıştır. Avrupa Para Birliği’nin oluşturulması projesi de bu alanda yapılan çalışmaları teşvik etmiş, konuya farklı açılardan bakılmaya başlanmıştır. Mundell’den sonra yapılan çalışmalarda esnek veya sabit kur sistemini seçmenin fayda ve maliyetleri de beraberinde getireceğinin altı çizilmiş, ortak para alanının sınırının nerede olacağından ziyade parasal birlikte fayda-maliyet analizi ön plana çıkarılmıştır. Aşağıda, optimal para alanı teorisi üç ayrı aşamada ele alınmıştır. İlk olarak, 1960’lar ve 1970’lerin başını kapsayan, optimal para alanı teorisinin geliştirildiği ve kriterlerinin belirlendiği “geleneksel yaklaşım” analiz edilmiş, söz konusu kriterler belirtilmiştir. İkinci olarak, 1970’lerdeki geleneksel yaklaşımın eksikliklerinden yola çıkılarak geliştirilen ve daha bütünleştirici bir çerçeve sunmayı amaçlayan “bütünleştirici aşama” değerlendirilmiştir. Üçüncü olarak, optimal para alanı teorisinin 18 “yeniden değerlendirildiği” ve konuyla ilgili “ampirik çalışmaların” yapıldığı 1980’lerden sonraki durum ele alınmıştır. Bu aşamalardan sonra “optimal para alanının endojenliği” kavramına da ayrı bir başlık altında değinilmiştir. 2.5.1. Optimal Para Alanı Teorisi’nde Geleneksel Yaklaşımlar 1960’lı yıllarda Mundell (1961), Mc Kinnon (1963) ve Kenen (1969) tarafından temelleri ortaya konan, şekillendirilen optimal para alanı teorisi bu anlamda geleneksel yaklaşım adı altında değerlendirilmektedir. Bir para alanının optimalliğinin ayrı ayrı kriterlerle değerlendirildiği geleneksel yaklaşımda teori, araştırmacıların konuya farklı yaklaşımlarını yansıtmaktadır. 2.5.1.1. Üretim Faktörlerinin Hareketliliği Daha önce de değinmiş olduğumuz gibi optimal para alanı teorisi Mundell’in “Bir Optimal Para Alanları Teorisi” adlı makalesi ile başlamıştır denilebilir. Mundell (1961), bir para alanının optimal para alanı olmasına kriter olarak üretim faktörlerinin hareketliliğini almıştır. Mundell, ödemeler dengesizliğinin dış taleplerdeki kaymaların sonucu olduğu ve üretim faktörlerinin bölgeler arasında mobiliteye sahip, fakat ülkeler arasında faktör mobilitesinin olmadığı varsayımından hareketle, bu dengesizliği en az maliyetle giderecek şartları araştırmaktadır (Aktan, 1983, s. 36). Mundell’in (1961) herhangi bir nedenle bir talep kayması üzerine kurmuş olduğu analizine göre; tam istihdam ve ödemeler dengesine sahip A ve B diye iki ülke modeli olsun. Mevcut dengenin, B ülkesindeki mallara olan talebin A’ ya kayması durumunda bozulacağı ve B ülkesinde işsizliğe, A ülkesinde enflasyonist baskılara ve ödemeler dengesinde bir fazla oluşmasına neden olacağı belirtilmektedir. Burada ayrıca, fiyat ve ücretlerin kısa vadede işsizlik yaratmadan düşürülemeyeceği ve ulusal paralara sahip her iki ülkenin para otoritelerinin enflasyondan kaçınma politikaları yürüttükleri varsayılmaktadır. B’deki işsizliği gidermek için para otoriteleri devalüasyona, para arzını artırarak kendi milli paralarının diğer paralar karşısında değerini düşürme yöntemine, başvururlar. B ülkesi bu yöntemle, ihracatı cazip hale getirip, dolayısıyla da üretim kapasitesini yükseltmeyi ve buna bağlı olarak da istihdamı artırmayı planlamaktadır. B ülkesinin bu yöntemi tercih etmesi, A ülkesindeki enflasyon baskısını daha da artırmakta, A ülkesinin ihracatını kısarak ülkeye döviz girişini azaltmakta ve A ülkesini revalüasyona, enflasyonu önlemek amacıyla parasının değerini yükseltmeye, 19 zorlamaktadır. Böylece B ülkesinde işsizlik, A ülkesinde enflasyon baskısı düşmüş olacaktır. Bu durum esnek döviz kuru sisteminin geçerliliğini destekler niteliktedir. Ancak, talep kayması A ve B gibi ülkeler arasında değil de, kendi içinde bütünleşmemiş iki ülkenin farklı bölgeleri arasında meydana geliyorsa yukarıda anlatılan çözüm yöntemi geçerli olamamaktadır. Şöyle ki; yine B’de işsizlik, A’da enflasyon baskısı sorunu mevcut iken her iki ilkedeki Merkez Bankası durgunluk olan bölgedeki işsizliği ortadan kaldırmak amacıyla para arzını artırırsa, diğer bölgedeki enflasyon engellenemeyecek ya da diğer bölgedeki enflasyonu kontrol altına almak için para arzını azaltırsa, durgunluk olan bölgedeki işsizlik sorunu daha da yoğunlaşacaktır. Görüldüğü gibi, Esnek Kur Sistemi iki farklı ülkede çıkan ödemeler dengesizliğini dengeye getirmekte faydalı olmakta, ama iki ülkenin bölgeleri arasında ortaya çıkan dengesizliği giderebilmede işe yaramamaktadır. Bu durum karşısında Mundell, ülkelerin milli paralarını kullanması durumunda geçerliliğini kaybeden Esnek Kur Sisteminin geçerliliğini koruyabilmesi için bütünleşmemiş ülkelerin milli paraları yerine bölgesel para birimlerinin oluşturulması durumunda söz konusu ülkelerde iç ve dış dengeyi sağlayabileceğini belirtmiştir (Mundell, 1961, s. 657-665). Mundell (1961)’in bu analiz ile ulaştığı temel sonuç, sabit döviz kurunun fiyat istikrarı ve tam istihdamla uyumlu olacak şekilde uygulanabilmesi için ülkeler arasında üretim faktörlerinin yüksek hareketliliğe sahip olması gerekliliğidir. Ancak üretim faktörlerinin hareketliliği bir para alanının optimal para alanı olup olmadığının belirlenmesinde göz önüne alınması gereken tek faktör değildir. Mundell’in de kabul ettiği gibi, iç dengeyi sağlamak temel hedef ise, dünyadaki birbirinden bağımsız para alanı sayısı arttıkça, bu hedefe ulaşma şansı büyüyecektir. Bu ise emeğin hareketsizliği nedeniyle oluşacak her işsizlik bölgesi için ayrı bir para alanı oluşturmayı gerekli kılacaktır (Mundell, 1961, 662). Ancak, esnek döviz kuru altında para alanlarının, dolayısıyla para birimlerinin sayısı arttıkça, paranın değişim aracı olma işlevi azalacak ve paraların birbirleriyle değiştirilme maliyetleri artacaktır. Paranın değişim aracı olarak işlevini yitirmesi ile iç dengeyi sağlamak arasındaki bu çelişki hemen hemen tüm uluslararası para sorununun temelini oluşturmaktadır (Ishiyama, 1975, s. 348). Mundell (1961)’e göre, çok sayıda küçük para alanı yerine, para alanının daha büyük olması gerekliliğini doğuran bir diğer faktör, küçük bir para alanındaki döviz piyasasının dış etkilere duyarlı, diğer bir deyişle, spekülasyona açık olmasıdır (Mundell, 1961, s. 663). Ancak, Mundell (1961) daha geniş bir para alanının sağlayacağı faydaların, maliyetler karşısında nasıl dengeleyici bir rol üstleneceğini göstermemiş, 20 sadece, faktör hareketliliğinin olması durumunda, değişen talep koşulları nedeniyle ortaya çıkan ödemeler dengesizliklerini gidermek için döviz kuru değişimlerine daha az gereksinim duyulacağı yönünde basit bir önerme getirmiştir (Özer, 2007a, s. 35). Mundell (1961), teoriye olan büyük katkısına rağmen, ortaya koyduğu ölçüt çeşitli yönlerden eleştirilmiştir. Öncelikle parasal bir birliğe katılan ülkeler arasındaki emek mobilitesinin meydana gelen bir talep kaymasının negatif etkilerini hafifletebileceği iddia ediliyordu. Ancak emeğin bir ülkeden diğer ülkeye hızlı ve yeterli sayıda hareket edeceğine ilişkin varsayımının gerçek hayattan uzak olduğu ileri sürülmektedir. Bir ülkede aynı kültürel yapının olması ve aynı dilin konuşulmasına rağmen, bir bölgeden diğer bölgeye hareketin güçlüğü göz önüne alındığında, bir ülkeden diğer bir ülkeye kolaylıkla hareket edeceği varsayımı gerçekçi olmamaktadır. Ayrıca göç edilen ülkede meydana gelebilecek başka bir şokun tersine göç yaratabileceği ve bunun da maliyet doğurabileceği unutulmamalıdır. İşgücünün mobilitesini engelleyen bu engellere, çalışma şartları, hukuk ve uygulama farklılıkları ve kişisel, ailevi faktörler de eklenebilir. Yine emeğin serbest dolaşımının esnek döviz kurunun yerine geçerek ekonomiyi dengeye getirici bir niteliğinin kısa zamanda olamayacağına ilişkin eleştiriler mevcuttur. Çünkü emeğin uyumu oldukça yavaş gerçekleşmektedir. Diğer taraftan, emeğin, ücretlerin enflasyonist baskı yaratan bölgeye hareket ederek kısa bir süre çalışarak tekrar eski yerine veya başka bir yere hareket etmesinin neden olacağı yolculuk ve yeni yerleşim yerine alışma maliyetleri de akışkanlığı yavaşlatacak unsurlar arasındadır (Kar, 2003, s. 180). Ayrıca üretim faktörleri mobilitesinden bahsedilirken sadece işgücü mobilitesi üzerinde durulup, özellikle sermaye mobilitesinin analize dâhil edilmemesi de bir diğer eleştiri konusudur. 2.5.1.2. Ekonominin Dışa Açıklığı Optimal para alanı teorisi ile ilgili literatüre önemli bir katkı da McKinnon (1963) tarafından yapılmıştır. McKinnon, Mundell’in optimal para alanının belirleyicisi olarak faktör hareketliliği fikrini kabul etmiş ama bunu açıklık kriteri ile tamamlamak istemiştir. Açıklığı ise bir ülkenin toplam üretimi içinde dış ticarete konu olan malların oranı olarak tanımlamaktadır (Maes, 1992, s. 7). McKinnon çalışmasında ekonominin dışa açıklığının ödemeler bilançosu üzerindeki etkisini incelemiştir. McKinnon (1963) optimalliği, ortak bir para alanı içinde para politikası, maliye politikası ve birlik haricindeki ülkelere karşı esnek döviz kuru politikası uygulamasıyla 21 üç hedefe en düşük maliyetle ulaşma olarak tanımlamıştır. Bazen birbiriyle çelişkili olabilen bu üç hedef ise, tam istihdamın sağlanması, ödemeler dengesinin sağlanması ve fiyat istikrarının sağlanmasıdır (McKinnon, 1963, s. 717-725). Açıklığı, ülkenin yaptığı ticaretin toplam üretimdeki ağırlığına bağlayan McKinnon (1963)’e göre ekonominin toplam üretimi ticareti yapılan ve ticareti yapılamayan mallardan oluşur. Küçük ve dışa açık bir ekonomide talep yönetimi ve ücret belirlenmesinde yanılmalar uygulamada güçlüklere neden olmaktadır. Bu güçlüklerden bazılarını şu şekilde açıklayabiliriz: Ortaya çıkan bir dış dengesizliği gidermek üzere esnek döviz kuru sistemini uygulayan bir ekonomi dışa açık ise kapalı bir ekonomiye göre daha büyük bir fiyat istikrarsızlığıyla karşılaşır. Ekonomi dışa açık olduğu ve dolayısıyla ortalama ithal eğilimi yüksek olduğu için, esnek döviz kuru sistemi uygulandığında, paranın değer kaybetmesi ya da değer kazanmasıyla, ticarete konu olan ve ticarete konu olmayan malların dâhil olduğu genel fiyat endeksi, kapalı bir ekonomiye kıyasla daha çok dalgalanacak ve dolayısıyla para değer saklama aracı olma özelliğini yitirecektir. Fiyat istikrarı bozulmuşsa paranın değerinin düşmesi ve bunun sonucu olarak ticareti yapılan malların fiyatının artması söz konusudur. Bunun dengelenmesi için ticareti yapılamayan malların fiyatının düşmesi gerekir, ki bu da talepte daralmaya yol açar. Dolayısıyla birbirleriyle yoğun ticari ilişki içinde olan ülkeler açısından, döviz kurlarına istikrar kazandırmak adına, ortak bir para alanı oluşturmak daha yararlıdır. Ticarete konu olmayan malların ticarete konu olan mallara nazaran daha büyük olduğu ekonomilerde aynı sorunlarla karşılaşılmaz (McKinnon 1963, s. 719-721). McKinnon (1963)’ ın analizine göre esnek döviz kuru uygulamasında ortaya çıkabilecek bir diğer güçlük ücret belirlemesinde yanılmalar, parasal yanılmalarla ilgilidir. Buna göre, parasal yanılma açık ekonomilerde hemen hemen hiç yoktur. Küçük oranlı döviz kuru değişmelerinin reel gelir etkisi o kadar barizdir ki, ücretliler ücret taleplerinde dış sektördeki fiyat dalgalanmalarına duyarlılık göstererek onu ücret pazarlıklarının konusu yaparlar. Bu da istikrarsızlık kaynağı olur. Açık bir ekonomide ticaret sektörünün büyüklüğü ile ekonominin iç büyüklüğünün aynı şey olmaması sebebiyle sabit döviz kurlarını kullanmanın bir avantajı ortaya çıkmaktadır. Tüketime giden malların çoğu ithal ediliyorsa, toplam ithalat miktarının döviz kuru değişmelerine cevabı küçük olacaktır. Bundan dolayı, ödemeler bilançosunun iyileşmesi için gerekli döviz kuru değişmesi küçük dış ticaret 22 sektörüne sahip bir ekonomidekinden çok daha büyük olmak zorundadır. Böyle ekonomilerde de istikrar için sabit kurlara ihtiyaç duyulabilir (Ertürk, 1998, s. 130). McKinnon (1963)’ın analizi optimal para alanı teorisine önemli katkılar sağlaması yanında içerdiği varsayımlar üzerine bazı eleştiriler de almıştır. İlk olarak analiz, uluslar arası fiyatların istikrarlı olduğunu varsaymaktadır. Bu varsayımın geçerli olmadığı, dış dünyada istikrarsızlığın hüküm sürdüğü durumda, sonuçlar değişmekte, analiz geçerliliğini yitirmektedir. Çünkü bu durumda dış istikrarsızlık sabit döviz kuru yoluyla iç ekonomiye yansıyacaktır. Bu durumda ulusal fiyat istikrarı, döviz kurlarındaki ayarlamalarla sağlanabilmektedir. Bir diğer eleştiri, McKinnon’ın küçük ülke varsayımı ile ilgilidir. Bu analiz, iki ülkeyi gerektirmekte ve küçük ülkenin parasını büyük ülke parasına bağlaması üzerine kurulmaktadır. Bu teorik çerçevenin örneğin halihazırdaki Avrupa Parasal Birliği’ne uyarlanması oldukça güçtür. Avrupa Birliği’ne uyarlanabilmesi için para birliğini gerçekleştirmek isteyen iki küçük ve bir büyük olmak üzere üç ülke varsayımının üzerine kurulması ve aynı şekilde analizdeki ürün sayısının artırılması gerekmektedir (Fukuda, 2002, s. 6). 2.5.1.3. Ürün Çeşitliliği Mundell ve McKinnon’a yanıt olarak Kenen (1969) özellikle ürün çeşitliliği üzerine odaklanmış, optimum para alanı teorisine yeni bir ilke kazandırmıştır. Bu ana kadar analizler kısıtlı sayıda malları olan ekonomiler etrafında dolaşırken, Kenen olaya farklı bir açıdan bakmıştır. Bu Mundell ve McKinnon’ın ilkeleriyle çelişen nitelikte değil onları tamamlar nitelikte olmuştur (Corden, 2003). Optimal para alanı teorisine ürün çeşitliliği kavramını getiren Kenen, esnek kur–sabit kur tartışmasını üretim çeşitliliği faktörü açısından değerlendirmektedir. Ona göre, ürün çeşitliliği farklılık arz eden ekonomiler daha sağlıklıdır ve meydana gelen dengesizliklerde kolay sarsılmazlar. Üretim ve tüketimlerinde oldukça fazla çeşitliliğe sahip ekonomiler az çeşit mal üreten ve tüketen ekonomilere göre daha başarılı parasal birleşmelere gidebilirler. Çünkü üretim ve tüketimde çeşitlilik -ki bu aynı zamanda ithalat ve ihracatta çeşitlilik olması anlamına gelir- ekonomiyi değişik şoklara karşı korumakta ve tekrar dengeyi sağlamak için döviz kurunu kullanarak ticaret haddinin değiştirilmesi ihtiyacını azaltmaktadır. Ürün çeşitliliği arttıkça her bir ürünün ihracattaki (veya ithalattaki) payı azalacağı için toplumun ürettiği veya tükettiği mallardan birine gelen bir şok ödemeler 23 dengesini çok az etkilemekte ve ekonomiyi sarsmamaktadır. Aksi durumda, ekonomide çok az çeşitte mal üretimi ve tüketimi yapılıyorsa, mallardan birine gelen bir şok ödemeler dengesini bozacak ve tekrar dengeyi sağlamak için döviz kurunun değiştirilmesine ihtiyaç duyulacaktır (Kenen, 1969, s. 54-55). Üretim ve tüketimde ürün çeşitliliğine gidilmesi, meydana gelen bir şokun tüm ülkeleri benzer şekilde etkilemesine sebebiyet vermektedir. Şöyle ki, endüstrileşmiş ülkeler arasında uluslar arası ticaret büyük oranda endüstri içi ticaret şeklinde gerçekleşmektedir. Bu da ölçek ekonomilerinin ve eksik rekabetin olduğu piyasalarda gerçekleşmektedir. Birbirinden çok az farklı fakat aynı ürün kategorisine giren çok çeşitli malların alınıp satıldığı bu ticarette farklı talep şokları ticarete dâhil olan tüm ülkeleri benzer şekilde etkileyecektir. Örneğin, A ülkesi B ülkesi ile aynı ürünün ihracat ve ithalatını yapsın. Tüketiciler bu ürünü daha az tüketmeyi tercih ederlerse, hem A’nın hem de B’nin ürettiği bu ürüne karşı benzer şekilde bir talep daralması olacaktır. Diyebiliriz ki, ürün çeşitliliği asimetrik şokları simetrik şok haline getirecektir. Simetrik şoklarla karşılaşıldığında parasal birleşmede şokun etkilerinden kolaylıkla kurtulmak mümkün olabilecektir. Örnekteki gibi parasal birlik ülkeleri negatif bir talep şoku ile karşılaşırlarsa ortak merkez bankası, para piyasaları tam entegre olduğu için, geçerli olan tek faiz haddini düşürerek tüm üye ülke ekonomilerinde toplam talebi artırabilir (Vergil, 2007, s. 78). McKinnon’ın teoriye katkısında değindiğimiz gibi, dışa açıklık kriterine göre küçük ülke parasal birlikten daha iyi kazanç sağlayabilecektir. Diğer yandan, eğer çeşitlenme bir ülkenin büyük olmasını gerektiriyorsa, bu durumda Kenen’in analizi daha büyük ekonominin parasal birlikten yararlanacağı sonucuna götürür. Bu çelişki McKinnon ile Kenen’in ödemeler dengesizliğinin kaynağı ile ilgili farklı görüşlerinin olmasından kaynaklanmaktadır. McKinnon iç şoklarla ilgilenirken, Kenen dış şoklarla ilgilenmektedir. Dış dünyada istikrarsızlık olduğu zaman dış dünyadan ve aradaki şoklardan etkilenmemek için esnek döviz kurları uygulanmalıdır (Ertürk, 1998, s. 131; Fukuda, 2002, s. 7). 2.5.1.4. Finansal Bütünleşmenin Derecesi Optimal para alanı teorisi üzerine bundan önceki analizlerde Mundell (1961), McKinnon (1963) ve Kenen (1969) optimal büyüklüğün belirlenmesinde reel unsurlarla ilgilenmiş, finansal unsurlara yer vermemişlerdir. Özellikle son yıllarda sermaye 24 hareketlerinin yoğunlaşması, dengesizliklerin daha çok spekülatif hareketlerle ortaya çıkması, ülkelerin kendilerini belki de korumak adına dahi, para birliklerini tercih ettiklerini göstermektedir. Dolayısıyla reel alan yanında finansal alan da üzerinde durulması gereken bir konudur. Ingram (1969) uluslararası finansal alanın büyüklüğünü, çeşitliliğini ve sıkı bir şekilde iç içeliğini dikkate alarak, finansal bütünleşmenin derecesini optimal para alanını belirleyen kriterler arasına koymuştur. Buna göre sermaye piyasaları bütünleşmiş bölgeler arsında esnek döviz kuruna gerek olmayacaktır. Faiz hadlerindeki küçük bir değişme, ülkeler arsında yeterli derecede bir sermaye hareketini uyararak döviz kurlarında bir değişmeye gerek duyulmadan dış dengesizlikleri gidermede yeterli olabilir. Örneğin; tam parasal entegrasyona girmiş A ve B gibi iki ülke olduğunu ve A ülkesinin negatif ve B ülkesinin pozitif asimetrik şokla karşılaştığını varsayalım. Bu iki ülke tam parasal entegrasyona gittikleri için bu ülkelerdeki bono piyasaları, hisse senedi piyasaları ve bankacılık sektörü de tam entegre olacaktır. Negatif şokla karşılaşan A ülkesinde firmalar zararla karşılaşacakları için bu firmaların hisse senedi değerleri düşecektir. Hisse senedi piyasası tam entegre olduğu için B ülkesinde oturanlar da A ülkesindeki firmaların hisse senedini almış olacaklar, böylece de A ülkesinin zararının bir kısmını B ülkesi üstlenecektir. B ülkesinde ise bunun tam tersi ortaya çıkacaktır. B ülkesindeki ekonomik faaliyetteki artış bu ülkelerin firmalarının hisse senetleri değerini artıracaktır. B ülkesi firmalarının hisse senetleri aynı zamanda A ülkesi vatandaşları tarafından da tutulduğu için B ülkesinden A ülkesine para aktarılmış olacaktır. Burada parasal birliğe girmiş bir ülkenin uğradığı şok diğer üye ülkelerce paylaşılmaktadır (Vergil, 2007, s. 77). Küreselleşen dünyada sermaye hareketlerinin büyüklüğü oldukça önemli boyutlara ulaşmış ve sermaye hareketleri bu süreci hızlandıran en önemli etken olmuştur. Para alanları sermaye piyasalarında değişik etkiler yaratabilecek bir niteliktedir. Dolayısıyla para birliği sonrası sermaye piyasalarının ortak para kullanımına tepkisini maksimize edebilmek için makro ekonomik politika koordinasyonunun ve özellikle de sermaye hareketlerinin önündeki engellerin kaldırılarak bu sektördeki koordinasyonun en üst seviyede gerçekleştirilmesi gerekmektedir (Kar, 2003, s. 182). Optimal para alanının oluşturulması için önerilen söz konusu kriter yetersiz olması nedeniyle bazı bilim adamları tarafından eleştirilere maruz kalmıştır. İlk olarak, 25 Fleming (1971)’e göre finansal piyasalar arasındaki bütünleşmenin derecesi yüksek olsa bile, yine de dengesizlik yaratan sermaye hareketleri mevcut olabilir. İkinci olarak, uluslar arasında yeterli büyüklükte bir sermaye stoku mevcut olmadığından dünyada ödemeler fazlasına sahip olan ülkeler, ödemeler güçlüğü içerisinde olan ülkelere borç verme eğiliminde olmayabilirler. Ayrıca, Tower ve Willet (1970), dengeye getirici mekanizma ile finanse edici mekanizma arasındaki kavramsal farklılığın altını çizmiş ve Ingram (1969) tarafından öne sürülen mekanizmanın, ödemeler dengesini finanse edici bir mekanizma olduğunu, dengeyi her zaman sağlamayacağını belirtmiştir (Özer, 2007a, s. 40). 2.5.1.5. Enflasyon Hızlarındaki Benzerlik Optimal para alanı teorisine bir diğer katkıyı, enflasyon oranları arasındaki yakınlığı inceleyerek, Haberler (1970) ve Fleming (1971) yapmıştır. Yeni getirilen bu kriter ile tartışmalar parasal alana kaydırılmış, makro değişkenler ağırlıklı olarak ele alınmıştır. Enflasyon hızları konusunu gündeme getirenler, ödemeler dengesindeki açıklara daha çok ekonomilerin yapılarındaki farklılıkların, sendikaların ve para politikalarının farklı uygulamalarından kaynaklanan ulusal enflasyon hızlarındaki farklılıkların neden olduğunu ileri sürmektedirler. Enflasyon hızlarındaki benzerlik kriterinin önemi ülkelerin sahip olduğu ileri sürülen Phillips eğrileriyle ilgili olarak ortaya çıkmaktadır (Aktan, 1983, s. 43). Temel düşünce; ülkelerin farklı Phillips eğrilerine sahip olabilecekleri ve farklı enflasyon – işsizlik hedefleri olmaları durumunda, parasal birliğin tek bir enflasyon seviyesi belirlemesinin bazı sorunlar yaratacağı üzerinedir (Ricci, 1997, s. 10). İki ülke arasında enflasyon oranları farklı olduğu zaman, satın alma güçleri farklılaşacağı için, bu durumun döviz kurları tarafından düzeltilmesi gerekir. Ancak bir ülke enflasyona giderken diğeri gitmezse bir döviz kuru saptamak zorlaşacaktır. Bu görüşü ileri sürenlerden Fleming, bir sabit döviz kuru alanında katılımcı ülkelerin göreli maliyet düzeylerinin aynı düzeyde olmamasından kaynaklanan bir soruna dikkat çekmekte; aynı zamanda, bir sabit kur alanında bulunmanın bir ülkeyi daha yüksek işsizlik düzeyini kabule zorlayabileceği tehlikesine de işaret etmektedir (Mumcu, 2007, s. 67). 26 Enflasyon oranı – işsizlik tercihlerinde farklılık bulunan ülkelerin ortak bir para politikası üzerinde anlaşmaları zor olacaktır. Örneğin, A ülkesindeki enflasyon B ülkesindeki enflasyondan yüksekse satın alma gücü paritesi gereğince A ülkesi rekabet gücünü korumak için parasını devalüe etmek zorunda kalacaktır. Eğer A ve B ülkeleri parasal birlik kurmaya karar verirlerse, döviz kuru sabit olacağından iki ülkedeki enflasyon oranları da eşit olacaktır. Eğer enflasyon oranları eşit değilse, bu örnekte, A ülkesi B ülkesine göre rekabet gücünü kaybedecektir. Sonuçta, eğer iki ülkede enflasyon oranları farklı ise sabit kur oranı korunamaz. Bu nedenle enflasyon oranları farklı olduğu durumda parasal birleşme nedeniyle ülkeler parasal birleşmeden dolayı zorla kabul ettikleri ve daha az tercih edilen enflasyon – işsizlik oranlarını kabul etmek zorunda kalacaklardır (Vergil, 2007, s. 79). Konuyu savunan öncülerden Haberlere göre bir para alanı oluşturmak için gerekli şart ekonominin sahip olduğu özellikler değil, politika davranışlarının benzerliği olmaktadır. Fleming talep fazlası ve arz fazlası hallerinde ücret ve fiyatların esnek belirlenmesinin asimetrik şoklar durumunda otomatik bir ayarlanma sağladığını söylemektedir. Eğer reel döviz kurunun ayarlanmasına gereksinim varsa, gerekli olan ayarlanmanın fiyatlar ve ücretler yoluyla, ya da döviz kurlarıyla olması önemli değildir. Bununla beraber, toplu pazarlık, monopolistik ve oligopolistik piyasalar, doğal ya da devletin sahibi olduğu veya desteklediği tekeller ücret esnekliğinin kapsamını daraltır (Mumcu, 2007, s. 70). Optimal bir para alanı içinde yer almak isteyen ülkelerin ekonomik pozisyonları, durumları farklı ise enflasyon ve işsizlik karşısındaki tutumları arasında bir uyumun söz konusu olması lazımdır. Bunu bir ölçüt olarak kabul edenlerden Willet-Tower’ın görüşlerini aktaran Aktan (1983, s. 47)’ın ifade ettiği üzere; kendi içinde dengeleme mekanizmasının tam olmadığı bir para alanının başarı şansı için belki en önemli faktör, üye ülkelerin enflasyon hızı ve işsizlik karşısındaki tutumlarında makul ölçüde bir uyum bulunması ve bu iki amaç karşısında dengeyi bulabilme yeteneklerine sahip olabilmeleridir. İşsizliğe toleransın az, fakat endüstrinin fiyat baskılarıyla karşı karşıya bulunan bir ülke, enflasyon karşısında duyarlı ve yüksek verimlilik artışına sahip bir ülke ile iyi bir ortaklık kuramaz (Aktan, 1983, s. 47). Optimal para alanı teorisine getirilen bu kriter; enflasyonun bir ülkenin ekonomisinin doğrudan bir çıktısı olmayıp, para birliğine dâhil olduktan sonra değişebilecek bir çok yapısal unsura bağlı bir veri olduğu hususunda eleştirilmektedir. 27 2.5.1.6. Politik Bütünleşmenin Derecesi Mintz (1970), siyasi istekliliği vurgulamış, tek bir para birimini paylaşacak ülkeler için politik bütünleşmeyi önemli bir faktör olarak değerlendirmiştir. Bu; ortak taahhütlerde uyumu pekiştirecek, çeşitli ekonomi politikalarında işbirliğini koruyacak, kurumsal düzeyde bağlantıları teşvik edecektir. Haberler (1970), ortak ülkeler arasındaki politik tutumların benzerliğinin bir grup ülkeyi başarılı bir parasal alana dönüştüreceğini belirtmiştir. Tower ve Willet (1976), başarılı bir optimal para alanı için, politika yapıcıların hedefleri arasında bir dengenin söz konusu olması gerektiğinin altını çizmişlerdir (Mongelli, 2008, s. 3). Optimal para alanı teorisinin şu ana kadar incelediğimiz öncü aşamasında gerekli kriterler olarak, para yanılmasının mevcut olmaması, ekonominin açık olması, reel ücretlerin aşağı yönde katılığı gibi esnek kur sisteminin etkin olmayacağı veya faktör mobilitesinin yüksekliği, ürün çeşitliliğinin mevcudiyeti, enflasyon hızlarındaki benzerlik gibi kur ayarlamalarına lüzumun olmadığı durumlar incelenmiştir. Ayrıca, dengesizliği ortaya çıkaran faktörlerin maliyeti, süresi ve sıklığı ile ilgili varsayımlar açıkça ortaya konmamıştır. Bu yaklaşımda kurama katkıda bulunanlar tarafından ağırlıklı olarak birliğe katılan ülkelerin katlanması gereken fedakârlıklara yer verilmiştir (Aktan,1983, s. 48). Bu aşamada optimal para alanı teorisinin özellikleri için bir sıralama yapmak mümkün değildi. Ancak, fiyat ve ücret esnekliği, emeği de kapsayan üretim faktörleri hareketliliği gibi kriterler ekonomik tartışmalar içinde vazifesini görmüştür. Öncü faz aynı zamanda tek para birimini benimsemenin fayda ve maliyetleri tartışmasını da başlatmış oluyordu. Ancak sistematik olmayan bu tartışmalar sonradan gelecek olan katkılara sadece bir ivme kazandırmış oldu (Mongelli, 2002, s. 5). Geleneksel yaklaşımda para birliğini gerçekleştirmenin sağlayacağı faydalara tatmin edici şekilde değinilmemiş olması daha gerçekçi bir yargıya varabilmeyi zorlaştırmaktadır. Ülkelerin birliğe katılma konusunda daha gerçekçi yargılara ulaşabilmesi için, parasal birliğin sağladığı yararları maliyetleri ile karşılaştırması gerekmektedir. Bu yaklaşımın yetersizliğinin ortaya çıkması üzerine geleneksel yaklaşımdan farklı olarak fayda–maliyet karşılaştırmasına dayanan bütünleştirici bir yaklaşım geliştirilmiştir. 28 2.6. Optimal Para Alanı Teorisi’nin Bütünleştirici Aşaması: 1970’ler Mundell’in 1961 yılındaki çalışmasında sadece kısaca değindiği, daha sonraki para birliğine yönelik orijinal çalışmaları olan iktisatçıların ise değinmediği konuyu, teorinin bütünleştirici aşaması olarak adlandırılan 1970’lerde bazı iktisatçılar gündeme getirmiş, teoriye sokmuşlardır. Optimal para alanı teorisinin geleneksel yaklaşımında optimallığın belirlenmesinde farklı kriterlerden yola çıkılmış, varsayımlar açıkça ortaya konmamış olduğundan ortaya çıkan sonuçlar da birbirinden farklılaşabilmekteydi. Bunlar amaçların farklı tanımlanması kadar kullanılan modellerden de kaynaklanmaktaydı. Örneğin Mundell faktör mobilitesi üzerinde durmakta, fakat sadece işgücünün hareketliliğini göz önüne almaktaydı. McKinnon ve Mundell, dengesizliklerin niteliği ve yapısı konusundaki varsayımların ve hedef aldıkları amaçların faklılığı nedeniyle birbiriyle çelişen sonuçlara ulaşmaktaydılar. Haberler ve Fleming ise dengesizliğin kaynağında yapısal ve sosyal tercihlerle ilgili faktörler bulunduğuna dikkati çekmişlerdi. Ishiyama, bu sosyolojik faktörleri o kadar önemsemeyip, dış dengesizliklere yol açan mikro ekonomik faktörlerin önemsiz, geçici ve geri dönücü olduğu ve bunları gidermede döviz kuru ayarlamalarına gerek olmayacağı görüşüyle mikro ekonomik dengesizliklere dayanan önerilerin pratik çözüm açısından reddedilmesi gerektiğini ileri sürmekteydi (Aktan, 1983, s. 48). Geleneksel aşamada yapılan analizlerde sabit döviz kurundan ya da ortak para biriminden sağlanacak kazançlar ile karşılaşılacak maliyetlerin nasıl dengeleneceği gösterilmemişti. Parasal birliğe dâhil olan bir ülke geriye dönüşü olmayacak şekilde döviz kurunu sabitleyerek çok önemli bir ekonomi politikası aracından vazgeçmektedir. Dolayısıyla, yitirilen bu politika aracının karşılığında ülkenin kazançlarının ne olacağının açıkça belli olması gereklidir. (Özer, 2007a, s. 43) Bir ülke için bir parasal birliğe katılmak tercih ettiği bir durumsa elbette ki beklediği faydalar vardır. Ancak bu durum ülke için önemli bir fedakârlıktır da aynı zamanda. Zira daha baştan döviz kurunu politika aleti olarak kullanamayacağını deklere etmiş olmaktadır. Dış ekonomik ilişkilere yönelik bir dengesizlikle karşılaştığı durumda iç politika aletlerini devreye sokmakla yetinecektir. Ülkenin bu fedakârlığı hangi yarar ve avantajlar için yapacağının ortaya konması gerekir. Bir ülkenin hükümetine esnek döviz kurlarını uygulama imkânı vermek, ulusal refahın azalması anlamına gelmez, tersine o hükümette ekstra politika aleti sağlanmış olur. Bu politikayı faal tutmasalar 29 bile, gerektiğinde kullanacaklarını bilmek önemli bir hareket alanı, serbestîsi sağlar. Ancak para birliğine girmeyi amaçlamanın da bir takım yararları vardır ve paraya daha büyük ölçüde likidite değeri kazandırmak, döviz spekülasyonuna mani olmak, yabancı rezervleri elde tutmanın maliyetini azaltmak bunlar arasında sayılabilir (Ertürk, 2002, s. 178). Geleneksel yaklaşımda ortaya konan analizler genel olarak ekonomilerin makroekonomik hedefleri gerçekleştirmeleri üzerine yoğunlaşmıştır. Bu ikinci aşama parasal birliğin fayda ve maliyeti ile ilgilidir. Parasal birliğe katılmanın faydaları mikro ekonomik düzeyde kendini gösterirken maliyetleri makro ekonomik düzeydedir (Horvath ve Komarek, 2002, s. 13). Parasal birliği oluşturma süreci dinamik bir süreçtir. Bu nedenle bir ülke için bu birliğe dâhil olma durumunu fiyat istikrarı, tam istihdam ve ödemeler dengesi gibi sadece statik kazançlar ve maliyetlerden yola çıkarak değerlendirmek yerine daha dinamik bir özellik gösteren kazançlar ve maliyetler üzerinden değerlendirmek daha sağlıklı sonuçlar verebilecektir. Bu dinamik sürecin ölçümü daha zor olsa da çok yönlü bakış açısı geliştirebilmek, daha doğru yargılara varabilmek adına bu kazanç ve maliyetler üzerinde durulması gerekmektedir (Özer, 2007a, s. 43). Bu noktadan hareketle 1970’li yıllarda bazı iktisatçılar teoriye katkılarını sunmuşlardır. Corden (1972), Ishiyama (1975), Tower ve Willet (1976) ve diğer yazarların katkısı, teori üzerindeki tartışmaların ana unsurlarında uzlaşma sağlamak, çeşitli optimal para alanı kriterlerinin karşılaştırmalı avantajlarını belirlemek ve fayda ve maliyetlerini sistematize etmek olmuştur. Bu mutabakat teorinin bazı özelliklerinin daha güçlü yorum kazanmasına neden olmuş, aynı zamanda onların bir etkileşim içinde olduklarını gösterip, yeni bakış açılarının önünü açmış oldu. Ayrıca ikinci bir ufuk açıcı katkı, uluslar arası risk paylaşımı için finansal bütünleşmenin rolü tartışmasıyla Mundell (1973) tarafından gelmiştir (Mongelli, 2002, s. 5). 2.6.1. Para Birliğinden Sağlanacak Kazançlar Daha önceleri de belirttiğimiz gibi ülkeler bir parasal birliğe, kendi ulusal paralarından vazgeçip ortak bir para birimini kabul ederek geçerler. Ve bunu ekonomik etkinlikte bir takım kazançlar umarak yaparlar. Bu kazançlar ülkelerin birlik öncesi ekonomik pozisyonlarına, büyük ülke küçük ülke olma durumlarına, diğer ülkelerle 30 entegrasyon derecesine bağlı olarak farklılık gösterecektir. Para birliğinin getirebileceği spesifik kazançları aşağıda inceledik. 2.6.1.1. Döviz Kuru Riskinin ve Spekülatif Sermaye Hareketlerinin Azalmasının Sağlayacağı Kazanç Bireyler ve firmalar gelecekte oluşacak bir kazancın şimdiden belirgin olmasını tercih ederler. Gelecekteki döviz kurlarının da ne olacağı hakkındaki belirsizlik, firmaların gelecek kazançları hakkında endişelerini de beraberinde getirecektir. Döviz kurunda belirsizlik durumunda reel sermayenin etkin dağılımından sapmaların yol açacağı üretim kaybı da kendini gösterecektir. Tek para kullanımı spekülatif sermaye hareketlerinin ortadan kalkmasını doğuracaktır. Bu da otoritenin parasal kontrol ile ilgili bir sıkıntısının ortadan kalkacağı anlamına gelecektir. Para alanı ile dış dünya arasında döviz kuru çok az ve nadiren değişme gösterir. Parasal birlik olmadığı durumda üyelerden biri devalüasyon diğeri revalüasyon ihtiyacı duyabilir. Burada döviz kurlarında sabitliğin tam anlamıyla sağlanıp sağlanmadığı önem arz etmektedir. Çünkü politik birlik sağlanmadıkça ülkeleri sabit kurlara bağlı tutabilmek zordur. O takdirde spekülasyona başvurmak da mümkün olmaktadır. Diğer bir konu, sabit döviz kurlarının alternatifi olarak esnek döviz kurlarına politika aleti olarak başvurmak ihtiyacının bazen ortaya çıkması durumudur. Bu da bir başka spekülasyon ortamı olarak ortaya çıkar (Ertürk, 1993, s. 130). Ayrıca, döviz kuru piyasasının genişlemesi ile piyasada işlem yapanların sayısı ve yapılan işlem hacmi artacaktır. Bir para alanında piyasaların bütünleşmesi bu piyasaların derinliğini artıracak, parasal birliğin sağlanmasıyla spekülatörlerin piyasayı etkileme gücü azalacaktır. Dolayısıyla (uyum maliyetlerinin ortadan kaldırılmasından sonra), döviz kurunda belirsizlik yaratan kaynaklardan birinin ortadan kalkması, belirsiz bir dünyada hane halkı ve firmalar için refah kazancı sağlayacaktır. Eğer döviz kuru ekonomik temellerdeki hareketi yansıtıyorsa buradaki volatilite (dalgalanma) önemli değildir. Öte yandan döviz kurundaki hareket duyguları, spekülasyonları yansıtıyorsa yüksek dalgalanma, kaynakların uygunsuz tahsisine neden olabilir (Horvath ve Komarek, 2002, s. 14). Döviz kurundaki belirsizliğin ortadan kalkması ticareti ve doğrudan yabancı yatırımları daha az maliyetle yapma imkânı sağlar. Eğer döviz kurları her zaman piyasa 31 temelleri ile açıklanamıyorsa, bir oran tespiti sermaye tahsisini ve böylece ekonomik etkinliği artırabilir. Özellikle birbiriyle ilişkili ekonomiler dalgalanma bantları ile bağlı iseler, spekülatif piyasa güçleri bu sabit düzeyi geniş kapsamlı parasal hacimde ticaret ile test edebilirler. İlgili merkez bankaları rezervlerinin elverdiği ölçüde işlemleri destekleyerek döviz kurunu dalgalanma marjı içinde tutmaya çalışabilir. Diğer türlü, piyasa beklentisi kendi kendini gerçekleştiren bir kehanet olacaktır (Weimann, 2002, s. 7). Kurlara ilişkin istikrarsızlık ve bilirsizliğin giderilmiş olması, sermayenin birlik içerisinde serbest dolaşımını sağlayarak ve mali entegrasyonu kolaylaştırarak fiyatlarda şeffaflığın sağlanmasına katkıda bulunacaktır. Sermaye piyasasında entegrasyon da beraberinde, doğrudan sermaye akımlarının serbestleşmesiyle kaynak dağılımında etkinlik artmasını getirecek. Bunun yanında, finansal entegrasyon piyasanın etken büyüklüğünü artırarak, finansal aracılık maliyetlerinin ve tasarrufların yatırımlara dönüşüm maliyetlerinin azalmasına neden olacak ve finansal entegrasyonun yarattığı büyük piyasa, ödünç alanlara ve verenlere geniş imkanlar sunduğundan piyasaların derinleşmesi ölçek ekonomileri yoluyla kaynak dağılımında etkinliği artıracaktır (Özpençe, 2009, s. 72). Bunlara ek olarak, mal ve hizmet ticaretini olumsuz şekilde etkileyen döviz kuruna ilişkin belirsizlik, hedging yani vadeli döviz kuru ile yapılacak ödemelerle bile giderilemez. Para birliğinde, tek bir para biriminin uygulamaya konulmasıyla kambiyo işlemlerine gerek kalmaz. Böylece, önemli bir kaynak tasarrufu sağlanarak, döviz işlemleriyle ilgili kişi ve kurumların zaman ve emeğinden tasarruf edilmiş olunur (Karluk, 1998, s. 451). 2.6.1.2. İşlem Maliyetlerinde Azalmanın Sağlayacağı Kazanç Özellikle bankacılık sektöründe kendini gösteren işlem maliyetlerinde meydana gelebilecek bir azalma, parasal birlikten sağlanacak kazançlar arasındadır. İşlem maliyetlerinin kendisini dört şekilde gösterdiğini söyleyebiliriz. İlki, bankalar arası piyasada alış-satış fiyat faklılığıdır. Bir bankanın spot piyasadan yabancı parayı temin etmesinin maliyeti, alış-satış fiyat farkının yarısı kadardır. İkinci olarak, çek veya kredi kartı kullanımından alınan komisyon ve vergilerdir. Çekler milli para cinsinden yazıldığında bir maliyeti olmamakta, ancak yabancı para ile yazılan çeklerde komisyon alınmaktadır. Kredi kartı kullanımında da benzer şekilde bir komisyon 32 uygulanmaktadır. İşlem maliyetlerinin daha geniş olan üçüncü kaynağı ise nakit veya seyahat çeklerinin çevriminde alınan gider ve komisyonlardır. Dördüncü olarak ta bankaların sınır ötesi transferlerini görmekteyiz. Bankalar bu transferler için yüksek oranlarda komisyonlar almakta, ayrıca işlemler de teknik sebepler nedeniyle çok uzun sürebilmektedir (Tonus, 2000, s. 18). Para birimlerinin birbirlerine dönüştürülmesini içeren doğrudan işlem maliyetlerinin ortadan kalkması kalıcı kaynak tasarrufu sağlayacaktır. Aynı zamanda üçüncü ülkelerle ticarette işlem maliyetlerinde tasarruf söz konusu olacaktır. Önceden birlik dışında farklı para birimleri cinsinden olan ödemeler tek para cinsine dönüşünce beraberinde kazançlar da getirecektir. Buna ek olarak, topluluk içinde çeşitli para birimleri ile satış yapan işletmelerin iç idari masrafları da ortadan kalkmış olacaktır (Robson, 1998, s. 195). Parasal birliğe dâhil olan ülkelerde değişim aracı olarak ortak paranın kullanılması, döviz alım satımıyla ilgili kişi ve kuruluşlar, ithalatçı ve ihracatçılar açısından da etkinliği artırmaktadır. Bir para alanındaki ticaretin yoğunluğu arttıkça, paraların birbirleriyle değiştirilme maliyetlerinden sağlanacak tasarruf artar. Bu ise, mal ve hizmetler piyasasını güçlendirir, ticareti artırır, yatırım risklerini azaltır, bölgeler arası yabancı doğrudan yatırımı geliştirir ve dolayısıyla etkin kaynak dağılımını sağlar (Özer, 2007a, s. 44). 2.6.1.3. Döviz Rezervlerinden Tasarruf Dolayısıyla Sağlanacak Kazanç Parasal birlik içinde ortak para birimi kullanılması ile döviz rezervlerinden tasarruf sağlanabilmektedir. Bu kazanç, bir para birliğinin ilk aşamalarında kendisini göstermeyebilir. Ancak daha sonra para birliğine dâhil olan ülkelerin uyguladıkları politikalar arasındaki koordinasyon arttıkça bu kazanç daha belirgin hale gelecektir. Ortak para biriminin kabulü ile birlik içindeki işlemlerde üye ülkeler dış rezerv bulundurma yükümlülüğünü taşımayacaklardır. Parasal bütünleşmenin ara aşamalarında rezervlerden sağlanacak tasarrufun ne kadar olacağı konusu ise, politikalarda sağlanan uyumun derecesine bağlı olacaktır (Ertürk, 1993, s. 130). Rezervlerdeki tasarruf, para birliği üyesi ülkelerden birinin ortak parayı kendi ödemeler dengesizliğini gidermek amacıyla kullanmasından, diğer üye ülkelerden ödemeler dengesi fazla verenlerin açık verenin açığını kapatmak üzere kullanmasından kaynaklanmaktadır. Bu tasarruf, para birliğine üye ülkelerin tek tek ödemeler dengesi 33 açığı toplamından daha büyük bir açığı, her üye aynı anda büyük açıklar veremeyeceğinden, devam ettirme imkânı sağlamış oluyor. Ülkelerin tek tek karşılaşacakları şoklar arasındaki korelasyon 1’den küçük olması durumunda üretimin dalgalanmasının ortaya çıkardığı risklerde düşüş gerçekleşecektir. Birliğe katılan ülkelerin döviz rezervlerinin ortak bir rezervde toplanmasıyla uluslar arası rezervlerde ölçek ekonomileri ortaya çıkmaktadır. Dış şokların birbirini telafi etmesi nedeniyle ortak rezerv, her bir ülkenin tek başına ihtiyaç duyacakları rezervlerin toplamından düşük olacaktır (Aktan, 1983, s. 52). Bunların yanında, tek para kullanılmasıyla tüketiciler bölgelerarası fiyat farklılıklarını kolayca görebilecek, karşılaştırabilecek bu da piyasa bölünmesini engelleyip rekabeti artırabilecektir. Yine tek paranın dolanımda olduğu bir bölgede paranın değişim aracı olma, hesap birimi olma ve değer saklama fonksiyonlarından elde edilecek faydalar artacaktır. Ayrıca birlik dışında da kullanım alanı bulacak olan yeni para ülkesine bazı yararlar getirecektir. Örneğin bir para uluslar arası para olduğunda yabancı yatırımcılar o para cinsinden satışa sunulmuş hisse senetlerine yatırım yapacaklar ve o para cinsinden borçlanacaklardır. Bunun sonucunda bono ve hisse senetleri piyasasındaki işlemlerin ve yurt içindeki bankaların yaptığı işlemlerin hacmi artacaktır (Vergil, 2007, s. 82-83). 2.6.2. Para Birliğinin Neden Olacağı Maliyetler Para birliğine katılmanın belirttiğimiz faydaları yanında bazı maliyetleri de vardır. Parasal birliğe dâhil olmanın maliyetleri veya dezavantajları kendisini makro seviyede gösterir. Birliğe katılarak tek para kullanımını ve dolayısıyla sabit kur sistemini kabul eden ülkeler bağımsız para politikası uygulama gücünden mahrum kalacaklardır (Mkenda, 2001, s. 4). 2.6.2.1. Politikada Otonomiyi Kaybetmek Ülkeler sabit kur ve tek para birimini kabul edip parasal bir birliğe katılmadan önce ekonomilerinin gereklerine uygun olarak istedikleri para politikası aracını istedikleri zaman uygulama olanağına sahiptirler. Ancak para birliği ile birlikte politika üzerindeki otonominin kaybedilmekte ve beraber oluşturulan bağımsız para otoriteleri tarafından birlik genelinde uygulanan politikalara uyma zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. 34 Oluşan bir ekonomik soruna gerek para gerekse döviz kurunu kullanarak çözüm bulma olanağı ortadan kalkmaktadır (Kar, 2003, s. 186). Parasal birliğe katılma ile parasal bağımsızlığını kaybeden ülke, artık kendi tercihlerini takip edemeyecektir. Birlik için tek bir karar artık birliğin merkez bankası tarafından alınacaktır. Ülkelerin politika tercihleri farklıysa, simetrik bir şokla karşılaşılsa bile, parasal birlik bir maliyet yükleyecektir. Bu, birlik çapında ticaret hükümlerindeki bozulma veya bir durgunluk sonucu bile meydana gelse her tür olumsuz şok için de geçerlidir (Corden, 1994, s. 134). Bir bölgenin-ülkenin parasal birliğe girdiğinde parasal otonomisini kaybetmesinin nedeni en iyi imkânsızlık-tutarsızlık üçgeni ile açıklanmaktadır. İmkânsız üçlü ve ya üçgen; 3 parasal özelliğin aynı anda bulunamayacağını gösteren bir şekildir. Sabit Döviz Kuru Finansal Açıklık (Sermaye Hareketliliği) Bağımsız Para Politikası Şekil 1. İmkânsızlık üçgeni Kaynak: Fukuda, 2002, s. 11 Bu üçgenin 3 köşesinin de (sabit döviz kuru uygulaması, finansal açıklıkserbestlik ve para politikası otonomisi) aynı anda uygulanabilmesi söz konusu değildir ve aralarında mevcut olan bir seçim durumunu temsil eder. Bu nedenle para otoriteleri aralarından ikisini seçer ve birinden fedakârlıkta bulunurlar. Parasal birlik üyeliği veya sabit kur durumunda döviz kurunun değişmezliği katidir. Bu köşe bu şekilde kalır. Parasal birlik içinde finansal açıklık olacak ve sermayenin üyeler arasında dolaşımına bir engel konulamayacaktır. Dolayısıyla bu köşe de korunacaktır. Bu nedenle son köşe olan bağımsız para politikası uygulamasından vazgeçilecektir. (Fukuda, 2002, s. 11). Bu arada Avrupa Birliği’nin bu durumun üstesinden nasıl geldiğine değinelim. Avrupa yolu diyebileceğimiz bu çözüm yolu son 40-50 yılı alan uzun bir süreçten 35 geçmiş, Avrupa Birliği için Ortak Pazar’ın yolunu açmıştır. Şekil 2, Euro alanı ülkeleri için geri dönülmez sabit döviz kuru altında ve buna uygun olarak Euro’yu benimseyen ülkelerin ulusal düzeyde para politikası özerkliği taşıyamadığı durumu çözüm yolu olarak temsil etmektedir. Aynı zamanda Euro alanının ülkelerinin döviz kurları dünyanın geri kalanına karşı dalgalanmaya bırakılmıştır (Mongelli, 2008, s. 13). Avrupa Birliği/Euro Alanı AB Ortak Pazarı (=Euro alanı içinde ticaret ve faktör hareketliliği serbestisi) Dalgalı döviz kuru Dünya’nın geri kalanı Geri dönüşsüz sabit döviz kuru Ülke seviyesinde politikası yetkisizliği para Yüksek derece para politikası otonomisi Şekil 2. İmkansız üçleme’nin avrupa çözüm yolu Kaynak: Mongelli, 2008, s. 13 2.6.2.2. Geçiş ve Adaptasyon Maliyetleri Tek bir para birimini kullanmanın bir diğer maliyeti de giriş-çıkış maliyetleri veya geçiş maliyetleridir. Bu, ortak para biriminin basılması ve piyasaya sürülmesi için katlanılması gereken maliyetleri içerir. Bunlar; idari maliyetler, yasal maliyetler, donanım maliyetleri ve yeni hesap biriminin neden olacağı psikolojik maliyetler olarak kendini göstermektedir. Ayrıca bu psikolojik maliyetlerin kaybolması da oldukça uzun vadeye yayılabilir. Bunun yanında, parasal birliğin başlangıcında bir ülke yanlış bir nominal döviz kuru paritesini seçerse, diğer üye ülkelere kıyasla daha yüksek bir rekabet gücüne sahip olabilir ya da rekabet gücünü tamamen kaybedebilir. Söz konusu ülkede dış dengesizlik, ekonomik aktivitenin yanında fiyatlar ve ücretlerin yapısı diğer üye ülkelerde geçerli olan fiyatlar ve ücretlere uyum sağlayıncaya kadar devam edecektir ( Mongelli, 2002, s. 8-9). Giriş maliyetleri açısından yeni para birimine uyumla alakalı birçok maliyet söz konusu olmaktadır. Örneğin madeni para maliyetleri, politik otorite başlama maliyetleri, ayarlama maliyetleri bunlar arasında sayılabilir. Yine gerçek para, zaman ve diplomasi açısından bir politika otoritesi olarak ortak bir merkez bankası oluşturmanın maliyetleri söz konusudur. Ayrıca, şirketler ve pazarlar hesaplarını yeni para birimine taşıyacağından, tüketiciler de yeni değerleme metotlarını öğrenmek durumunda kalacaklardır (Fukuda, 2002, s. 119). 36 2.6.2.3. Phillips Eğrisi Açısından Maliyet Yukarıda Enflasyon hızlarındaki benzerlik kriterini ele alırken sözü edilen Phillips eğrisi, ülkeler açısından bir maliyet unsuru durumuna gelebilmektedir. Ülkeler farklı Phillips eğrilerine sahip iseler, parasal birlik sorun oluşturma potansiyeli taşımaktadır. Şöyle ki, ülkeler kendi durumlarına uygun olarak farklı enflasyon ve işsizlik oranını optimal olarak belirleyip bunu hedeflemek isteyebilirler. Eğer ülkeler optimal enflasyon oranlarına ulaşmışlarsa sabit döviz kurunu sürdürmek birbirlerinin çıkarlarıyla örtüşmeyecek, uyumlu olmayacaktır. Parasal birlik bu ülkelerin bazılarını veya hepsini kendi optimal noktalarından farklılaşmaya zorlayacaktır (Baimbridge and Philip Whyman, 2003, s. 23). Bu durumu parasal birliğin neden olduğu bir maliyet olarak tanımlayan Fleming (1971)’e göre, döviz kurunun sabitlenmesi enflasyonu belirli bir düzeyde tutmak için katlanılması gereken işsizlik düzeyini artıracak veya para alanında belirli bir düzeydeki istihdam haddine karşılık gelen enflasyon haddini artıracaktır. 2.6.2.4. Senyoraj Kaybı Nedeniyle Ortaya Çıkan Maliyet Parasal birliğe girmenin ortaya çıkarabileceği bir diğer potansiyel maliyet unsuru senyoraj kaybı nedeniyle kamu bütçesi ile ilgilidir. Ülkeler artık para ve para benzerlerinin kullanma hakkının doğurduğu faydayı daha fazla sürdüremeyecek, böylece diğer vergileri kullanmak zorunda kalacak, bu da bozulmalar üretecek ve verimlilikte bir kayıp ortaya çıkacaktır (Hansen and Nielsen, 1997, s. 128). Yüksek enflasyon geçmişi olan bir ülke için daha istikrarlı ekonomilerle girilecek bir parasal birlik, bu ülkenin para basımından elde edeceği gelirlerini azaltabilir. Bu özellikle enflasyon vergisinin arzu edilen bir durum olduğu, vergi sisteminin az gelişmiş olduğu ekonomiler için geçerlidir. Gelirlerde ortaya çıkan bu azalma, daha yüksek bütçe açığı veya birlik tarafından daha fazla tazminat ödenmesini gerektirir (Weimann, 2002, s. 5). 2.6.3. Fayda ve Maliyetlerin Değerlendirilmesi Şunu belirtmek gerekir ki; parasal birliğe katılmanın maliyeti üye ülkeler açısından, Phillips eğrileri ile belirlenen tercihlerinin gerçeği ne derecede yansıttığına ve düşük enflasyonun, işsizlik cinsinden gerçek bir maliyetinin olması durumunda ise, 37 birliğe üye ülkelerin enflasyon - işsizlik tercihlerinde ne derecede bir uyum sağladıklarına bağlı bulunmaktadır. Bunun yanı sıra, ülkelerin büyüklükleri ve buna bağlı olarak ekonomilerinin açık olup olmaması da maliyeti etkileyen faktörler arasındadır (Aktan, 1983, s. 55). Belirtilen maliyetler daha çok dışa kapalı ve büyük ülkeler için geçerli olup, dışa açık ve küçük ülkelerde sözü edilen bazı maliyetler faydaya dönüşebilmektedir. Şöyle ki; büyük ve kapalı ekonomilerde para politikalarının politika aracı olarak önem arz etmesine karşılık, küçük ve dışa açık ekonomilerde uluslar arası ekonomik ilişkilerde bir yandan fiyatları etkileme gücünün kayboluşu, diğer yandan bu ülke parası için beklenen spekülasyonların giderilmesi bu ülke için politika ve istikrar anlamında rahatlatma manasına gelebilmektedir. Ayrıca, açık bir ekonomi için gerek kambiyo politikasının iç fiyat ve gelir istikrarı açısından dış dengesizliği gidermede uygun bir politika aracı olmaması, gerekse böyle ekonomilerin para veya döviz kuru aldanmasıyla bağdaşmaması nedeniyle, küçük ve açık ekonomiler için söz konusu maliyet gerçek bir kayıp doğurmamaktadır. Bununla beraber, üye ülkeler açısından parasal birlikten beklenen faydaların derecesi de üye ülkenin diğer ülkelerle olan ekonomik entegrasyonuyla orantılı olacaktır. Birliğe üye ülkeler arasındaki ekonomik açıklık ne kadar fazla ise birlik ülkeleri arasındaki sabit kurun geçerli olmasından elde edilen kazanımlar da o kadar fazla olacaktır. Bunun yanında parasal birliğe üye olan bir ülke diğer üyelerle ne kadar çok entegre olursa parasal birlikten dolayı uğrayacağı kayıpların miktarı o kadar az olacaktır. Krugman ve Obstfeld (2003)’in analizlerinden faydalanarak ülkelerin entegrasyon dereceleri ile parasal birlikten elde edecekleri kazanç ve kayıplar şu grafikle gösterilebilir (Vergil, 2007, s. 85-86): Parasal birliğin fayda ve maliyetleri Fayda Fayda < Maliyet Fayda > Maliyet Maliyet E1Birlik üyesi ülkelerin ekonomik entegrasyon derecesi Şekil 3. Parasal birliğin fayda ve maliyetlerinin karşılaştırılması Kaynak: Vergil, 2007, s. 85-86 38 Şekil 3'e göre bir ülkenin parasal birliğe katılması için diğer ülkelerle en az E1 seviyesinde ekonomik entegrasyona girmesi gerekmektedir. E1’in sağındaki entegrasyon seviyelerinde ülke net fayda elde ederken solundaki seviyelerde maliyet faydayı aşmaktadır. Parasal birliğin Fayda ve maliyetleri Fayda Fayda > Maliyet Fayda < Maliyet Maliyet1 Maliyet E1 E2 Birlik üyesi ülkelerin ekonomik entegrasyon derecesi Şekil 4. Negatif şok durumunda parasal birliğe katılma durumu Kaynak: Vergil, 2007, s. 86-87 Parasal birliğin fayda ve maliyetlerine yukarıda değindik. Bunların çoğu dinamik nitelikte olup bir ülke için zamanla aşağı veya yukarı kayabilmektedir. Birlik üyesi ülke için dış faktörlerden kaynaklanan olumsuz bir durumda örneğin, ihraç mallarına olan talepte artma ve azalmalar daha sık ve daha büyük miktarlarda ortaya çıkmaya başlamışsa bu şoklardan dolayı uğradığı kayıplarda artış ortaya çıkacaktır. Bu ülke için istihdam ve üretimde ortaya çıkacak olan istikrarsızlıklar döviz kuru politikasıyla düzeltilemeyeceğinden ancak daha fazla entegrasyonla bunun üstesinden gelebilecektir. Dolayısıyla Şekil 4'te görüldüğü gibi yeni durumda ekonomik entegrasyon derecesi en az E2 seviyesinde olmalıdır (Vergil, 2007, s. 86-87). 2.7. Optimal Para Alanı Teorisi’nde Yeni Yaklaşımlar ve Ampirik Çalışmalar: 1980 Sonrası Geleneksel optimal para alanı teorisi yaklaşımının bakış açısı; uzun vadede enflasyon-istihdam arası dengelemenin eşliğinde, kısa vadede fiyat yapışkanlığının ve 39 şoklara karşı istihdam ayarlamalarının yapıldığı bir ekonomik ortamı yansıtmaktadır. Talebin uyarılmış ve arzın son derece elastik olduğu varsayılır. Son otuz yıldır makroekonomide meydana gelen temel gelişmeler, bir dereceye kadar, “yeni” optimal para alanı teorisine dâhil edilmiştir. Genel olarak geleneksel optimal para alanı teorisinin temel yaklaşımlarının bu modernizasyona direndiği söylenebilir. Wihlborg ve Willett (1991), deGrauwe (1992), ve Tavlas (1993) son gelişmeleri incelemiş ve teorinin literatürüne sokabilmek için girişimlerde bulunmuşlardır. Esas olarak bu uğraştıkları yaklaşımlar da, alternatif döviz kuru rejimlerinin uygunluğunu değerlendirmek için kullanılan koşulları değiştirmeye ve modernize etmeye yarayacaktır (Goldberg, 1999, s. 52). Geleneksel yaklaşım ve bütünleştirici aşamadan sonra bir süre optimal para alanı teorisi literatüründe duraksama yaşanmış ancak, özellikle 1980’lerin ikinci yarısından sonra Avrupa Birliği’nin parasal birlik yolunda attığı adımlar ve makroekonomide yaşanan gelişmelerle birlikte optimal para alanı teorisi yeni yaklaşımlar çerçevesinde yeniden ele alınmaya başlanmıştır. Tavlas (1993) optimal para alanı teorisi tartışmaların, beklenti oluşumu, kredibilite ve zaman tutarsızlığı konularına dönmesiyle büyük değişim geçirdiğini söylemektedir. Örneğin, ‘zaman tutarsızlığı’, politika yapımcıları ve ücret saptayanlar bir oyun içine girdiklerinde enflasyonun artabileceğini söyler. Fiyat istikrarını amaçlayan bir para politikasının enflasyonu azaltma maliyetleri, merkez bankasının kredibilitesi ne kadar yüksekse o kadar düşük olacaktır (Horvath, 2003, s. 18-19). Bu gibi yeni yaklaşımlar teoriye yeni bir boyut kazandırmaktadır. 2.7.1. Optimal Para Alanları Teorisi’nde Yeni Yaklaşımlar Dönemi 2.7.1.1. Phillips Eğrisi ve Uzun Dönemde Para Politikalarının Etkisizliği Bütünleştirici aşamada optimal para alanı teorisine göre, esnek döviz kuru sistemi, bir ülkeye Phillips eğrisi üzerinde optimal bir noktada olmayı sağlayacak bağımsız para politikasının uygulanmasına olanak sağlamaktadır. Yine bu aşamada ortaya konulduğu üzere, parasal bütünleşme ile algılanan temel maliyetlerden birisi, üye ülkelerin ulusal para politikaları üzerindeki doğrudan kontrollerini kaybetmeleridir (Özer, 2007a, s. 50). Ancak bu literatürde yer alan enflasyon-işsizlik ödünleşmesine getirilen parasalcı eleştiriye göre işgücü, ücret belirlemesinde nominal değil reel ücretleri göz 40 önüne alır. Bu durumda statik Phillips eğrisi, enflasyonist bekleyişleri göz önüne alacak şekilde değişmelidir (Arslan, 2002, s. 12). 2.7.1.2. Kredibilite Geleneksel aşamada belirtildiği üzere bir optimal para alanının oluşabilmesi için gerekli ön koşullardan biri de enflasyon oranlarının yakınlıdır. Ülkeler parasal entegrasyon için maliyetlerini değerlendirirken, enflasyonun düşük düzeyde kalmasını veya düşük düzey hedefini ön planda tutarlar. Düşük enflasyonu koruma vaadi olan para otoriteleri, gelecek dönem için enflasyon beklentileri olan ve ücret sözleşmelerini de bu beklentiler doğrultusunda biçimlendirmeyi düşünen ekonomik ajanlarla oyun oynayabilirler. Onlar için, kısa dönem Phillips eğrisi boyunca işsizliği azaltmak için beklenmedik bir şekilde enflasyonu yükseltmek çok cazip olacaktır. Fakat bu yalnızca bir kere yapılabilir. Ajanlar bu stratejiyi hızla öğrenecek ve gelecek dönem enflasyon beklentisi için kullanacaklardır. Yani para otoritelerinin bu takdiri gelecek dönem aynı işsizlik oranında daha yüksek enflasyon olarak sonuçlanacaktır. Peki para otoriteleri enflasyonu dizginlemek için şimdi ne yapacaktır? Ya kredilerini yükseltmeleri, güvenilirlik kazanmaları gerek, ya tamamen güvenilir sabit döviz kuru rejimini benimsemeleri gerekir ya da enflasyon yanılgısı problemini çözmek için ortak bir para alanına katılması gerekir. Yani, enflasyon hızlarındaki benzerlik kriteri bir para birliğine dâhil olmanın olası bir sonucu olmakla birlikte, gerekli bir önkoşul değildir (Broz, 2005, s. 63). 2.7.1.3. Döviz Kuru Ayarlamalarının Etkinliği Mongelli (2002) döviz kuru ayarlamalarının gerçekten etkin olup olmadığını sorgular. Eğer değilse, bir ayarlama mekanizması olarak döviz kurunu kaybetmenin maliyetine katlanmak anlamlı olmayacaktır (Broz, 2005, s. 68). Bu konuda yani, döviz kuru politikası aracını kaybetmenin maliyeti konusunda bu dönemde 2 farklı görüş ortaya atılmıştır. Krugman (1991 ve 1993) ve Tavlas (1993)’a göre, nominal döviz kurundaki değişiklikler, dış dengesizliklerin giderilmesinde yeterince etkili değildir, etkisini geç gösterir (Özer, 2007b, s. 87). Bu durum nominal kur değişmelerinin etkinliğini azaltmakta ve para politikası ile kur politikası üzerinde bağımsızca hareket edebilme yetkisini kaybeden ülkelerin karşılaştıkları maliyetleri azaltmaktadır. 41 Diğer taraftan ikinci görüşün sahibi De Grauwe (2000), 1980’li yıllarda çeşitli ülkelerde görülen devalüasyonları ve istikrar kazandırıcı etkilerini inceledikten sonra, nominal kur ayarlamalarının bazı özel koşullarda, ekonomide istikrarın yeniden tesis edilebilmesinde etkili olduğunu belirtmektedir. Bu durumda ise, parasal birlik üyesi bir ülkenin kur aracı üzerinde kontrolünü yitirmesinden kaynaklanan bazı maliyetlere katlanması söz konusu olacaktır (Arslan, 2002, s. 13). 2.7.1.4. İşgücü Piyasalarında Kurumsallaşma Farklılığı ve Belirsizlik Altında İşgücünün Hareketliliği İşgücü piyasalarında hareketlilik konusunun önemini ilk kez Mundell (1961) kabul etmiştir. Fakat bu konuda hesaba katılması gereken başka mevzuların da varlığı zaman içinde anlaşılmış ve yazarlar tarafından dikkat çekilmiştir. İşgücü piyasalarının merkezileşme derecelerine, sendikaların güçlülük derecelerine bağlı olarak ekonomide farklı makroekonomik etkilerle karşılaşılmaktadır. Broz (2005), Bruno ve Sachs’ın 1985 yılındaki tespitlerini yansıtarak konuyu açıklamıştır. Buna göre; merkezileşmiş bir işgücü sendikası olduğu yerde meydana gelen bir arz şoku nominal ücret aşırı artışlara neden olmayacak çünkü ücretlerdeki aşırı bir artış, reel ücretleri aynı seviyede bırakarak daha fazla enflasyon artışına neden olacaktır. Ancak bu demek değil ki, her zaman sendikaların büyüklüğü ile işgücü piyasalarının elde ettiği faydalar doğru orantılı olacak (Broz, 2005, s. 68). Bunun yanında yine Mundell (1961)’in faktör hareketliliği analizine uygulanmış bir başka model de Bertola tarafından 1989’da ortaya konmuştur. Buna göre de; iki bölgedeki gelirin belirsiz ve taşınma maliyetlerinin sabit olduğu bir durumda bireyin bölge değiştirme tercihi incelenmiştir. Modele göre birey ancak iki bölge arasındaki gelir farkının taşınma maliyetlerini, gelecekte fikir değiştirme olasılığını ortadan kaldıracak kadar aştığı durumda yer değiştirecektir. Dolayısıyla farklı yer ya da sektörler arasında gelecekteki kazançlarla ilgili belirsizlik arttıkça birey yer değiştirme konusunda negatif eğilimli olacaktır (Özer, 2007a, s. 53). 1980’lerden sonra artan ilgiyle beraber yeni konular çerçevesinde yeniden değerlendirilen optimal para alanı teorisi, bir yandan ekonometri alanında ve veri elde etmede yaşanan gelişmeler, diğer yandan Avrupa’nın Ekonomik ve Parasal Birlik sürecinde kat ettiği yol doğrultusunda uygulamaya yönelik bazda da incelenme imkanı bulmuştur. Teoriyi destekleyen bu ampirik çalışmalara aşağıda kısaca değineceğiz. 42 2.7.2. Optimal Para Alanı Konusunda Ampirik Çalışmalar Yukarıda da değindiğimiz gibi özellikle son otuz yılda ekonomide ve uluslararası ilişkilerde yaşanan gelişmeler bilim adamlarının optimal para alanı teorisi üzerine daha fazla eğilmelerine neden olmuştur. Avrupa ekonomik ve parasal bütünleşmesine olan ilginin artmasıyla Ekonomik ve Parasal Birlik konusu özellikle de optimal para alanı teorisinin koşulları uygulamaya yönelik olarak bilim adamlarının çalışmalarına malzeme olmuştur. Bu konu üzerinde yapılan ampirik çalışmaların çoğu, normal olarak, Avrupa ülkelerini kapsasa da dünyanın çeşitli ülke ve bölgeleri üzerine yapılmış çalışmalar da mevcuttur. Son zamanlarda teori üzerine yapılmış ampirik çalışmaların bazılarına aşağıda kısaca değinilmiştir. Örneğin; Frankel ve Rose (1997), ülkeler arası entegrasyonun ticaret ile ve uluslararası ticaretin, yüksek korelasyon içeren konjonktürel dalgalanmalarla doğru orantılı olduğu yönünde bir hipotez geliştirmişlerdir. Bu hipotezlerini test etmek üzere yirmi endüstrileşmiş ülke için ikili ticaret ve nominal gayrisafi yurtiçi hasıla değişkenlerini yıllık panel veriler şeklinde kullanmışlardır. Çalışma sonucunda ikili ticaret yoğunluğu derecesi ile faaliyetlerinin ülkelerarası ikili korelasyonu arasında güçlü pozitif bir ilişki bulmuşlardır. Tarihsel olarak, giderek artan ülkelerarası entegrasyonun, yüksek uyum içeren dalgalanmalara sebep olduğu ve dolayısıyla birbirleriyle yakın ticaret bağı olan ülkelerin konjonktürel dalgalanmaları arasındaki korelasyonun da daha yüksek olacağı sonucuna varmışlardır (Samsar, 2003, s. 14-15). İşgücü piyasalarının entegrasyon derecesini araştırmak isteyen Bayoumi ve Prasad (1996), sekiz ABD bölgesi ve sekiz AB ülkesini çalışmalarına katmışlardır. Sonuçlar işaret etmektedir ki; ABD’de bölgeye özel şoklar ticareti olmayan mallarda daha önemli iken, AB’de ülkeye özel şoklar ticareti olan mallar sektörü üzerinde kendini göstermiştir. Bu da göstermiştir ki; ABD entegre olmuş bir iş piyasasına sahipken, Avrupa’da işgücü akımları düzenlemeleri kolaylaştırıcı görünmemektedir (Horvath, 2003, s. 27). Blanchard ve Katz (1992)’de, ABD’de bölgeler arası göçün iç uyumu gerçekleştirmede, göreceli ücretlerden de işgücüne katılım oranından da daha etkili olduğunu bulmuşlardır. Daha yakın zamanda Obstfeld ve Peri (1998) Blanchard ve Katz (1992)’ın geliştirdiği VAR yaklaşımını kullanarak, bölgesel şokları ve bunların işgücü piyasalarındaki dinamiklerini tanımlamaya çalışmışlardır. Beklendiği gibi, Kuzey 43 Amerika’da işgücü piyasalarındaki uyum Avrupa’ya nazaran çok daha hızlı çıkmıştır (Cortinhas, 2002, s. 7). Teori üzerine Bayoumi ve Eichengreen’in farklı zamanlarda farklı çalışmaları literatürde göze çarpmaktadır. Yazarlar örneğin; 1993’teki çalışmalarında, toplam arz ve talep şoklarının on bir Avrupa Topluluğu üyesi ülke ile sekiz ABD bölgesi üzerindeki etkilerini çıktı ve fiyat verileri kullanarak incelemişlerdir. Her ülke için farklı yapısal VAR (structural vectorautoregression model) modeli kullanarak yaptıkları çalışmada kullandıkları yapısal VAR modeli hem şokların ayırt edilmesinde hem de ekonomilerin şoklar karşısındaki uyum hızının tespit edilmesinde kullanılmıştır. Belirledikleri çekirdek grup üzerinde arz ve talep şoklarının daha küçük ve daha ilişkili olduğunu, aynı zamanda arz şoklarının ABD’nin çekirdek grubu için ekonomi üzerine, Avrupa Topluluğu’ndakine nazaran, daha az maliyetli olduğunu, şok sonrası uyumun daha hızlı olduğunu dolayısıyla ABD’nin optimal para alanına daha yakın olduğunu bulmuşlardır. İkili 1997 yılındaki bir başka çalışmalarında optimal para alanı teorisinin döviz kurunu istikrarlı hale getirecek ve parasal birliği arzulatacak özelliklere odaklandığını söylemişlerdir. Teoriye göre bu karakteristiklerden üç tanesi olan; çıktının asimetrik şokunun, ticaret bağlantısının ve ülkenin ekonomik büyüklüğünün analizine yönelmişlerdir. Çıktı şokunu ise iki ülkedeki logaritmik nispî çıktının değişmesindeki standart sapma olarak ölçmüşler ve iki ülke ihracat malları kompozisyonu arasındaki farklılığı çıktı şokları için ikinci gösterge olarak ilave etmişlerdir. İkili ticaret verilerini kullanarak ticaret bağlantısının önemini hesaplamak istemişler, bunu da ülkelerin karşılıklı olarak yaptıkları ihracatın GSMH’ya oranlarının ortalaması olarak hesaplamışlardır. Üçüncü olarak, iki ülkenin ekonomik büyüklüklerinin ölçüsü olarak ABD doları bazında reel GSYİH logaritmasının ortalamasını kullanmışlardır. Çalışmanın devamında döviz kuru değişkenliğini tahmin ederek Almanya’yı üç farklı yıl için referans olarak seçmişlerdir. Döviz kuru değişkenliğinin öngörü sonuçlarına ‘OCA Index’ adını vermişlerdir. Bu endekse göre sonuçlar Avrupa’nın üç gruba ayrılabileceğini ortaya koymuştur. İlk grup Avrupa Para Birliği’ni oluşturacak ana gruptur. Bunlar Avusturya, Belçika, Hollanda, İrlanda, İsviçre ve Almanya’dan oluşmaktadır. İngiltere, Danimarka, Finlandiya Norveç ve Fransa’dan oluşan ikinci grup Avrupa Para Birliği’ne dâhil olmak arzusunda olan grubu; İsveç, İtalya, Yunanistan, İspanya ve Portekiz ise Avrupa Para Birliği’ne dâhil olmaktan uzak olanların içinde bulunduğu grubu oluşturmuştur (Samsar, 2003, s. 7-10). 44 Optimal para alanı teorisi kriterlerinin ortak hareketliliği üzerinde yoğunlaşan bir çalışmada Ricci (1997), hangi koşullar altında bir para birliğine dâhil olmanın kazanç sağlayacağını iki ülkeli bir model ile araştırmıştır. Ricci (1997), net kazançları etkileyen faktörler arasında; ülkeler arasındaki reel şokların korelasyonu, emeğin hareketliliğinin derecesi, maliye politikası araçlarının sağladığı uyumun derecesi, ülkedeki enflasyon eğilimiyle para birliğinin enflasyon eğilimi arasındaki fark, iç piyasadaki parasal şokların değişkenliği ve ortak paranın kullanılmaya başlanması ile elimine edilen telafi edilemeyen etkinlik kayıpları olduğunu öne sürmüştür. Ricci (1997)’nin çalışmasının temel bulgusu, ekonominin dışarıya açıklığının net kazançlar üzerindeki pozitif etkisinin öncü çalışmalarda ortaya konulduğu gibi olmadığı şeklindedir (Özer, 2007b, s. 63). Bölge düzeyinde çalışılan modellerden birinde Coenen ve Wieland (2000), alternatif para politikası stratejilerini değerlendirmek için bir Euro alanı modeli kurmuşlar ve bu amaçla üye ülkelerin ilgili makroekonomik zaman serilerini bir araya getirip, daha sonra bütün olarak Euro alanı için kurdukları modeli tahmin etmişlerdir. Stokastik dinamik genel denge modeli kullanılan diğer bir çalışmada Smets ve Wouters (2002), Euro alanı içinde GSYİH, tüketim, yatırım, fiyatlar, reel ücretler, istihdam ve nominal faiz haddini tahmin etmişlerdir. Stokastik dinamik genel denge modelinin kullanıldığı başka bir çalışmada Ferrero (2005), para ve maliye politikasının ortak yürütüldüğü bir para birliğini analiz etmiş ve dış şokların etkilerinin yumuşatılmasında maliye politikasının önemli bir rolü olduğu ve para politikasının fiyat istikrarını sağlamaya yöneltilmesi gerektiği sonucuna ulaşmıştır (Özer, 2007b, s. 88). Hong Kong Enstitüsü (Hong Kong Institute For Monetary Research) tarafından GSYİH verileriyle yapılan eş bütünleşme testinde Çin’in kendi içinde bir optimal para alanı oluşturamayacağı ancak Doğu Çin ile Hong Kong’un bir optimal para alanı oluşturabileceği sonucuna varılmıştır. Sabit sermaye yatırımları ile yapılan eş bütünleşme testinde ise Çin ve Hong Kong’un kesinlikle bir optimal para alanı oluşturamayacağı saptanmıştır. Parasal verilerle ilgili yapılan çalışmalar da Doğu Çin ile Hong Kong’un dış şoklarda benzerlik gösterdiğini ve optimal para alanı oluşturabileceklerini saptamıştır. Tüketici Fiyat Endeksi ile ilgili uygulamada Çin’in kendi içinde tutarlı ilişkide olduğu ama Hong Kong’un kesinlikle bunun bir parçası olmadığı belirtilmiştir. Çalışmanın sonucunda eldeki veriler ışığında Hong Kong ve Çin’in şüphe götürmez bir şekilde optimal para alanı oluşturamayacakları ortaya konmuştur (http://www.akademiktisat.net/calisma/ab_tr/ab_para_birlik_burhan.htm). 45 2.8. Optimal Para Alanı’nda Uzmanlaşma ve Endojenlik Bir ülkenin parasal birliğe giriş için uygunluğu bir dizi ekonomik koşula bağlıdır. Bunlar, diğerlerinin yanı sıra, parasal birliğin diğer potansiyel üyeleri ile ticaret yoğunluğu ve yerli iş çevrimlerinin (domestic business cycles) diğer ülkelerle ne derece ilişkili olduğudur. Ancak uluslar arası ticaret kalıpları ve uluslararası iş çevrimi korelasyonu endojendir. Frankel ve Rose (1997) çalışmalarında bu iki fenomen arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Yirmi endüstrileşmiş ülke için otuz yıllık veri incelemişler ve yakın ticari bağlantıları olan ülkelerin daha sıkı korelasyonlu iş çevrimine sahip olduklarını bulmuşlardır (Frankel and Rose, 1997, s. 1). Frankel 1999 yılındaki makalesinde üzerinde önemle durduğu ülkelerin gelirleri arasındaki korelasyonla ekonominin dışa açıklığını grafik üzerinde göstermiştir. Ortak para avantajları Grup içinde gelir korelasyonu ABD baskın Euro Alanı Para bağımsızlığı avantajı baskın Eyaletleri İsveç İngiltere Danima Japonya ABD AB OCA doğrusu Ekonominin dışa açıklığı Şekil 5. Optimal para alanının iki önemli kriteri Kaynak: Frankel, 1999, s. 14 Şekil 5’te gelir korelasyonu ve ekonominin dışa açıklığı eksenler üzerinde ve bu ikisi arasındaki kombinasyonu gösteren, dönüşümü belirleyen OCA doğrusu negatif eğimli olarak gösterilmiştir. Ülkeler birbirleriyle yüksek ticaret hacimlerine sahipseler ve/veya yüksek gelir korelasyonuna sahipseler, parasal birliğe geçmeyi daha avantajlı bulabileceklerdir. OCA doğrusunun yukarısında kalan ABD eyaletleri ve Euro Alanı ülkeleri ortak paranın avantajlarıyla daha fazla fayda sağlarken, doğrunun altında kalan bir grup ülke ise para politikasının bağımsızlığından daha fazla fayda sağlamaktadırlar. 46 Diğer yandan ortak para politikası kullanımı sonucunda gelir korelasyonunun azalacağı görüşünü sunan Krugman Uzmanlaşma hipotezine göre, ortak para kullanımı ölçek ekonomilerini artırır ve ticaret önündeki engelleri azaltır. Bunun sonucunda, birlik içinde entegrasyon derecesi ve dışa açıklık seviyeleri artan ülkeler karşılaştırmalı üstünlüğe sahip oldukları mal ve hizmetlerde uzmanlaşmaya giderler. Bu durum, üye ülkelerin arz şoklarına daha açık olması sonucunu getirecek ve dolayısıyla gelir korelasyonları azalacaktır (Arslan, 2002, s. 18). Şekil 6’da Krugman hipotezine göre uzmanlaşmanın artmasıyla gelir korelasyonunun düşmesi gösterilmektedir. Grup içinde gelir korelasyonu Para bağımsızlığı avantajı baskın Ortak para avantajları baskın OCA Doğrusu Ekonominin dışa açıklığı Şekil 6. Krugman’ın uzmanlaşma etkisi Kaynak: Frankel, 1999, s. 25 Yani bu görüşe göre; daha önce ortak para avantajları baskın bölgede olan bir ülke için, ekonominin dışa açıklığı arttıkça gelir korelasyonu azalacak ve ülke OCA doğrusundan uzaklaşmış olacaktır. Ayrıca bu durum bir çelişki doğurmaktadır. Para birliğinin optimalliği için ürün çeşitliliği önemli bir kriter iken burada bütünleşme, ürün çeşitliliğini azaltmaktadır. Para birliğinin sınırlarını artırıp çeşitlilik artırılması düşünülse de yine artan uzmanlaşmayla ürün çeşitliliği azalacaktır. Bu duruma göre, yeterli çeşitlilikte ürüne sahip olmayan ülkeler ortak para kullanımı yoluna gitmemelidirler (Özer, 2007b, s. 68). 47 Grup içinde gelir korelasyonu Ortak para avantajları baskın 3 Para bağımsızlığı 2 avantajı baskın 1 APB OCA doğrusu’ AB OCA doğrusu Ekonominin dışa açıklığı Şekil 7. Bir ülkenin önce ab’ye sonra apb’ye üye olması durumu Kaynak: Frankel, 1999, s. 24 Frankel’in (1999) İsveç’in Avrupa Birliği’ne oradan da Avrupa Parasal Birliği’ne dâhil olduğunu tahayyül ettiği çalışmasında, bu ülkeyi başlangıçta 1 noktasında iken, AB’ye üye olduğu 2 noktasına getirmiş ve hem ticaret bütünleşmesinin hem de gelir korelasyonunun artacağını öne sürmüştür. Eğer bu durumdaki ülke, Avrupa Parasal Birliği gibi bir birlik oluştururlarsa ticari bütünleşmenin ve gelir korelasyonunun daha da artacağını ve bu ülkelerin OCA doğrusunun üstünde bir yerde yer alacaklarını belirtmektedir. Ülke bu yönde bir hareketle optimal para alanı kriterlerini karşılamaya daha da yaklaşmış olacaktır (Frankel, 1999, s. 24). Dahası ülkeler, Frankel ve Rose (1997)’ye göre, birliğe katılmadan önce kriterleri sağlayamasalar bile birliğe katılım sonrası bu kriterleri sağlayabileceklerdir. Bu konu üzerine Eichengreen (1996) uzmanlaşma hipotezini incelediği çalışmasında, Avrupa’da uzmanlaşmanın arttığı ancak üretim yapısının ülkelere yayılarak genişlediği sonucuna ulaşmıştır. Rose ise 2000’deki çalışmasında 1970-1990 arasında 186 ülkeyi incelediği deneysel çalışmasında, parasal bütünleşmenin ticaret kazançları üzerinde olumlu sonuçlar yarattığı sonucuna ulaşmıştır (Arslan, 2002, s. 19). Sonuç olarak, uzmanlaşma ve içsellik hipotezlerinden hangisi geçerli olursa olsun, Ekonomik ve Parasal Birliğe üye ülkeler için olumlu sonuçlar doğuracağı yapılan uygulamaya yönelik çalışmalarla ortaya konulmaktadır. 48 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM AVRUPA BİRLİĞİ’NDE PARASAL BİRLİĞİN OLUŞUMU VE GELİŞİMİ Avrupa’da parasal entegrasyon sürecini incelemeden önce Avrupa’yı parasal entegrasyona zorlayan şartların gözden geçirilmesi konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. İkinci dünya savaşı sonrasında dağılan altın para sistemine alternatif sistem arayışlarına bir yanıt olarak ortaya çıkan Bretton Woods sisteminin başarısız olması ve 1970’li yıllarda ortaya çıkan petrol şokları, Avrupa Birliği ülkelerini yeni arayışlara itmiş, birlik içinde parasal entegrasyon oluşturma fikri benimsenmeye başlanmıştır. 3.1. İkinci Dünya Savaşı Sonrasında Uluslararası Para Sistemi ve Bretton Woods II. Dünya Savaşı sonrasında, savaşta hasar gören ekonomileri yeniden canlandıracak uluslararası finansal bir sisteme şiddetle ihtiyaç duyulmuştur. Dolayısıyla çeşitli ülkeler, 1944 yılında Amerika'nın Bretton Woods (New Hampshire) kasabasında uluslararası bir konferans düzenlemişlerdir. Uluslararası finans ve para ilişkilerinin yeniden yapılandırılması amacıyla toplanan konferans 44 ülkenin katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Bu konferansın katılımcıları, Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası (IBRD)'nın temellerini atmışlarıdır. Ayrıca sabit döviz kuru ile birlikte para birimi olarak Amerikan dolarının kullanıldığı bir sistemin uygulanması konusunda da karar birliğine varmışlardır (Dammasch, 2007, s. 4-5). Bretton Woods’ta toplanan Konferans’ta alınan kararlar ile kurulan ve 15 Ağustos 1971 tarihine kadar süren uluslararası para sistemi, altın döviz standardına dayanmıştır. Altın döviz standardının geçerliliği için bir banker ülkenin varlığı ve sistem içindeki diğer ülkelerin sınai üretim için kullandıkları altınları belirli sabit fiyattan banker ülkeye vermeleri gerekmektedir. Banker ülke, altınları sadece rezerv olarak saklar ve diğer ülkeler talep ettikleri anda kendi milli parasını altına çevirir. Diğer ülkelerin paralarının altına doğrudan konvertibilitesi yoktur. Altın döviz standardının geçerli olduğu Bretton Woods Sistemi’nde ABD doları, ABD Hükümeti tarafından onsu 35 dolardan altına çevrilebilmekteydi. Diğer ülkeler ise kendi paralarının dolara karşı fiyatını kendileri serbestçe belirlemişlerdir (Karluk, 1998, s. 416). 49 Bretton-Woods'da getirilen uluslararası para sistemi, ABD dolarının altına, diğer paraların da ABD dolarına bağlı olduğu bir "altın-kambiyo" (altın-dolar) sistemidir. Bu sistemde ABD doları uluslararası rezervlerin tutulduğu ve döviz kuru istikrarını sağlamak için kullanılan temel para konumunu taşımaktadır. Doların sistem içindeki bu konumunu ifade etmek üzere, dolar için, anahtar para, rezerv para ve müdahale parası gibi nitelemeler yapılmıştır. Bu sistemde her ülke ulusal parasının değerini dolar cinsinden tanımlamış, her ülke parasının bir dolar paritesi belirlenmiştir. Ancak, bu paritelerin belli koşullar altında ara-sıra değiştirilmesi (devalüasyon ve revalüasyon) mümkün olduğundan, sistem bir "ayarlanabilir sabit kur" sistemi özelliğini taşımıştır (Şakal ve Şahin, 2009, s. 4). Bu sistem dış ticaret üzerindeki kur belirsizliğini azaltarak ekonomik istikrara katkıda bulunur. Diğer yandan olası bir ayarlama beklentisi (devalüasyon) yoğun spekülasyonlara yol açabildiğinden ekonomide kriz yaratmaya elverişli bir sistemdir (Özdemir ve Şahinbeyoğlu, 2000, s. 5). Bretton Woods Sistemi, İngiltere ile Amerika arasında bir uzlaşmanın sonucunda şekillenmiştir. Konferansa birisi Keynes tarafından hazırlanan Keynes yani İngiliz Planı diğeri de Hazine Bakanı H. Dexter White tarafından savunulan Amerikan Planı olmak üzere iki tasarı sunulmuştur. White Planı yapılan ufak bir takım değişikliklerle kabul edilmiştir (Seyidoğlu, 2009, s. 751). Amerikan Planı’na göre, bütün ülkeler paralarının değerini altın ile ifade edecek ve sadece ödemeler bilançosunda yapısal sorunlar ortaya çıktığı zaman devalüasyon yapabileceklerdi. ABD, bu plana göre doların değerini altına bağlamakta ve 1 ons (31 gram) altının fiyatını 35 dolar olarak belirlemektedir. ABD Merkez Bankası, çıkaracağı dolarlar için %25 parasal altın stoku bulundurma şartını ve doların altın konvertibilitesini tam olarak kabul etmektedir. Yani, diğer ülkelerin merkez bankalarının talebi halinde, kendi ulusal paraları 1 ons altın= 35 dolar paritesi üzerinden altına çevrilecekti (Bayraktutan ve Barışık, 2007, s. 114). Sonuç olarak kriz eğilimleri her ülkede her zaman mevcut olduğundan ilk Bretton Woods Sistemi açıklandıktan yirmi yıl sonraya kadar belirli ölçülerde başarılı olmuştur. ABD Dolarına rezerv para olarak iki yeni para ortaya çıkmış olmuştur. Bunlar; Alman Markı ve Japon Yen’idir. 1971’de başta Alman Markı olmak üzere, Avrupa paralarına ve Japon Yen’ine karşı tüneldeki yılan uygulamasıyla belirli bir bant içinde değer kaybeden ABD Doları, 1973’den itibaren dalgalanmaya bırakılmıştır. Bretton Woods Sistemi’ne girilirken amaç, ulusal ekonomi politikalarını bozan uluslar 50 arası sıcak para ya da spekülatif para akımlarını bir ölçüde kontrol etmektir (Şişman, 2008, s. 68). Bretton-Woods Konferansında altın- kambiyo ve ayarlanabilir sabit kur esasına dayalı, ulusal paraların konvertibilitesini hedef alan ve tüm bu konularda IMF' yi çeşitli görev, yetki ve imkanlarla donatan bir uluslararası para sisteminin temelleri atılmıştır. Kısaca Bretton-Woods ya da IMF Sistemi olarak bilinen bu sistem 1970' li yılların başlarında çökmüş; belirtilen esaslar değişmiş ve IMF' nin rolünde de buna uygun olarak bazı değişiklikler ortaya çıkmıştır (Şakal ve Şahin, 2009, s. 3). Savaşın sonrasında yani 1950’li yıllarda, dünya genelinde yaşanan Dolar kıtlığı, ABD’nin Avrupa ülkeleri ile Japonya’ya açtığı dış krediler ve Marshall Yardımı gibi hibelerle Dolar bolluğuna dönüşmüştür. ABD’nin büyüyen dış açıkları, Doların altına konvertibilitesine olan güveni sarsmış ve neticede, Dolardan altına kaçış, ABD’nin altın rezervleri üzerinde baskı oluşturmuştur (http://people.ku.edu/~eryilmaz/Euro_Sunu.pdf) 1967 yılında İngiliz Sterlini ve 1969 yılında Fransız Frangı’nın devalüe edilmesinin ardından fonlar yoğun biçimde Yen ve Mark’a yönelmiştir. 15 Ağustos 1971 tarihinde Başkan Nixon, Doların altına olan konvertibilitesinin kaldırıldığını ve altın penceresinin kapatıldığını açıklamıştır. Böylelikle 1944 yılında kabul edilen ve 1946 yılından beri uygulanan Bretton Woods sistemi fiilen sona ermiştir. Bu gelişmeyi takiben 1972 yılında alınan bir kararla Avrupa Para Sistemi’nde “tüneldeki yılan” olarak adlandırılan yeni bir dönem başlamıştır (Ata ve Silahşör, 1999, s. 9). 3.2. Avrupa Birliği’nin Kuruluş ve Genişleme Süreci Bölgesel entegrasyon kavramı, coğrafi yakınlık taşıyan ülkelerin, pazarlarını, ekonomilerini, siyasi ve stratejik güçlerini birleştirerek bu güçlerini muhafaza etme ve geliştirme arzusu neticesinde ortaya çıkmıştır. En kapsamlı entegrasyon hareketi olan Avrupa Birliği, Avrupa’nın Birleştirilmesi yolundaki en önemli adımlardan biridir. İkinci dünya savaşından sonra güç dengesinin merkezi olma özelliğini yitirmiş görünen Avrupa karşısında, Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği güç kazanmış durumdaydı. Yıkık dökük Avrupa, güçlenen bu ülkeler karşısında yeniden yapılanmaktan başka bir çözüm bulamamıştır. Savaşın getirmiş olduğu bu sonuçlar, Avrupa’nın barışçıl birliğinin sağlamasına yönelik entegrasyonların ortaya atılmasına sebep olmuştur (Borchardt, 1995, s. 4). Dolayısıyla İkinci Dünya Savaşı, Avrupa’nın yeniden inşasında bir dönüm noktası olarak kabul edilmektedir. Savaş sonrası Avrupa, 51 savaşın yıkıcı etkilerinden kurtulabilmek ve ekonomik bütünleşmenin getireceği kazançlardan faydalanabilmek amacıyla barışçıl bir sistem arayışına girmiştir (McKinnon, 1994, s. 339-342). Savaşın ekonomik, sosyal ve siyasi düzeyde yarattığı yıkıcı etkiler bazı Avrupa ülkelerini barışçıl bir sistem arayışına itmiştir. Avrupa’da 14. yy’ dan bu yana tarih, felsefe, siyaset bilimi ve hukuk alanlarında tartışılan bir “birlik” oluşturma fikri ancak 20. yy’ da ekonomik ve siyasi adımlar ile somutlaşmıştır. Oldukça uzun bir tarihi geçmişe sahip olan Avrupa Birliği aniden ortaya çıkmış bir yapılanma değildir. 9 Mayıs 1950’de Avrupa Birliği’nin fikir babalarından Fransız Dışişleri Bakanı Robert Schuman, ilham kaynağı Jean Monnet olan Schuman Planı’nı açıklamıştır. Söz konusu planda, aralarında yüzyıllardır devam eden bir çekişme olan Fransa ve Almanya başta olmak üzere Batı Avrupa’nın kömür ve çelik sanayisinin tek bir çatı altında toplanmasının Avrupa’da kalıcı barışa yönelik önemli bir adım olduğu anlayışı benimsenmiştir. Bu anlayış ışığında, 1951 yılında Federal Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg’un Paris Antlaşması’nı imzalamasıylaAvrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT) kurulmuştur (http://www.abuzmanlari.org.tr/web/docs/TRAB/Tarihce.pdf). AKÇT’ yi kuran ve aynı zamanda Avrupa Birliğinin temelini oluşturan Paris antlaşması, Almanya, Belçika, Fransa, Hollanda, İtalya ve Lüxemburg arasında 18 Nisan 1951 tarihinde Paris’te İmzalanmış ve 25 Temmuz 1952 tarihinde yürürlüğe girmiştir. AKÇT’ ye İngiltere, İrlanda ve Danimarka 1973, Yunanistan 1981, Portekiz ve İspanya 1986, Finlandiya, İsveç ve Avusturya ise 1995 yılında katılmışlardır. “Montanunion” olarak anılan bu anlaşma ile üye ülkeler arasında bir ortak kömür ve çelik pazarı oluşturulması, ekonominin geliştirilmesi ve istihdam ile hayat seviyesinin yükselmesinin sağlanması hedeflenmiştir (DTM, 1999, s. 10). AKÇT’nin kurulmasının ardından, Avrupa’daki ekonomik kuruluşlar belirli bir dönem için de olsa iki blok halinde hareket etmeye başlamışlardır. Bir tarafta İngiltere’nin önderliğinde ve uluslararası niteliğe sahip OEEC (Organisation for European Economic Co-operation), diğer tarafta ise altı devletin önderliğini yaptığı 1951 yılında imzalanan Paris Antlaşması ile resmen yürürlüğe giren AKÇT bulunmaktaydı. Sonraki yıllarda Avrupa’nın bütünleşmesinde yeni bir girişimin gerekliliği hissedilmiştir (Alganer ve Çetin, 2008, s. 341,342).CAltı üye ülke Dışişleri Bakanlarının 1955 yılında İtalya’nın Mesina kentinde yaptıkları toplantı sırasında daha ileri bir birlik konusunda çalışmalar yapmak üzere, Belçika Dışişleri Bakanı Paul-Henri Spaak başkanlığında bir komitenin kurulması kararlaştırılmıştır. Spaak Komitesi, 52 hazırladığı raporu ertesi yıl sunmuş ve adı geçen rapor altı ülke tarafından, 25 Mart 1957’de Roma’da imzalanarak 1 Ocak 1958’de yürürlüğe girmiştir. Roma Antlaşması ile Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (Euratom/AAET) kurulmuştur. Böylece daha önceden kurulan AKÇT ile birlikte birbirini tamamlayan üç kuruluş ortaya çıkmış olmuştur. Üçü de aynı üye ülkeler (“Altılar”) arasında kurulmuştur. Bu üç kuruluş, bugünkü Avrupa Birliği’nin öncüsü durumunda olan AET’nin ortak kuruluşlarıdır (Seyidoğlu, 2009, s. 247). Hukuksal varlığını sürdüren ilk örgüt olan AKÇT ile birlikte AET ve AAET’nin yönetim organları birleştirilmiş ve Avrupa Toplulukları (AT) adını almıştır. Avrupa Bütünleşmesi yolundaki girişimler, AKÇT, AET ve AAET’nin kurulmasıyla sınırlı kalmamıştır. Avrupa Entegrasyonu için yola çıkan devletler arasında İngiltere yoktur. Bunun da nedeni kurulacak örgütlere, üye devletlerin ulusal egemenliklerinin bir bölümünü devretme zorunluluğunun İngiltere’yi rahatsız etmiş olmasıdır. Stockholm Antlaşması’yla Avrupa Serbest Bölge Birliği (EFTA)’ni kuran İngiltere, hedefleri sınırlı olan bu örgütün AT ile rekabet edemeyeceğini anladığında bu örgüte 1963 ve 1967 yıllarında iki defa tam üye olmak amacıyla girişimlerde bulunmuştur. Ancak bu girişimler veto ile karşılaşmıştır. Daha sonra Fransa’da başkan seçilen ve ılımlı politikacı olan Georges Pompidou, İngiltere’nin yaptığı üçüncü başvuruyu geri çevirmemiştir. İngiltere, İrlanda ve Danimarka ile birlikte 1972 yılında AT’ ye katılma anlaşmasını imzalamıştır. Katılma Antlaşması’nın yürürlüğe girdiği 1973 yılından itibaren AT dokuz üyeli hale gelmiştir. Bu genişlemeye Topluluğun “kuzeye genişlemesi” adı verilmiştir (Günuğur, 1995, s. 16). 1980’li yıllar AB’ye giden yolda reform ve atılım yılları olmuştur. Öncelikle ekonomik alanda Roma Antlaşması’nda kurulması hedeflenen ama başarılamamış olan “ortak pazarın” 1992 yılına kadar kurulması için yapılması gerekenler tespit edilmiş ve Beyaz Kitap adında yayınlanmıştır. Belge bu amaçla, malların, hizmetlerin, işgücünün ve sermayenin serbest dolaşımı önündeki engellerin kaldırılması gerektiğinin altını çizmiştir. Söz konusu programa hukuki dayanak sağlamak üzere Roma Antlaşması’nda gerekli değişiklikleri yapan Avrupa Tek Senedi (ATS), 1 Temmuz 1987 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Avrupa Tek Senedi ile Avrupa Topluluklarını kuran Antlaşmalar ilk kez kapsamlı bir şekilde düzenlenmiş ve yeni ortak politikalar belirlenmiş, mevcut olanlar ise geliştirilmiştir (Fişne, 2003, s. 61). Topluluğun ikinci genişlemesi Yunanistan ile yaşanmıştır. Yunanistan, Türkiye’den 15 gün önce başvurmuş ve 1963’te Atina Anlaşması ile ortak üye olmuştur. 53 Topluluğa Haziran 1975’te tam üyelik müracaatında bulunmuş, Komisyon ekonomik yönden menfi görüş bildirmesine rağmen, Konsey üyelik görüşmelerinin başlatılmasını kararlaştırmış ve 1981’den itibaren Yunanistan topluluğun tam üyesi olmuştur. Türkiye ise ancak 1987’de tam üyelik için müracaat edebilmiş, Aralık 1989’da Komisyonun verdiği menfi rapor, 1990 yılında Konseyce uygun bulunarak, bu konuda ancak 1993’ten sonra görüşme yapılabileceği kararlaştırılmıştır (Ertürk, 2002, s. 248). Aşağıdaki tabloda Avrupa Birliğinin “ilk altı”dan sonra gerçekleştirmiş olduğu altı genişleme süreci gösterilmiştir. 1967 yılında İngiltere’nin başvurusuyla başlayan genişleme süreçleri günümüze kadar devam etmiştir. Son üyelik 2007 yılında Bulgaristan ve Romanya ile yaşanmış, Türkiye, Hırvatistan ve Makedonya’nın ise adaylığı devam ettirmektedir. 54 Tablo 2 Avrupa Birliği’nin Genişleme Süreci ve Üye Olan Ülkeler Ülkeler Tam üyelik Komisyon Üyelik Müracaatı Görüşü Müzakereleri AB Üyeliği I. Genişleme İngiltere Mayıs 1967 Ekim 1960 Haziran 1970 1 Ocak 1973 İrlanda Mayıs 1967 Ekim 1960 Haziran 1970 1 Ocak 1973 Danimarka Mayıs 1967 Ekim 1960 Haziran 1970 1 Ocak 1973 Temmuz 1976 1 Ocak 1981 II. Genişleme Yunanistan Haziran 1975 Ocak 1976 III. Genişleme Portekiz Mart 1977 Mayıs 1978 Kasım 1978 1 Ocak 1986 İspanya Temmuz 1977 Kasım 1978 Şubat 1979 1 Ocak 1986 IV. Genişleme İsveç 1 Temmuz 1991 31 Temmuz 1992 1 Şubat 1993 1 Ocak 1995 Finlandiya 18 Mart 1992 4 Kasım 1992 1 Şubat 1993 1 Ocak 1995 Avusturya 17 Temmuz 1989 1 Ağustos 1991 1 Şubat 1993 1 Ocak 1995 V.Genişleme Letonya 13 Ekim 1995 15 Temmuz 1997 Şubat 2000 1 Mayıs 2004 G.KıbrısRum K. 4 Temmuz 1990 30 Haziran 1993 31 Mart 1998 1 Mayıs 2004 Malta 16 Temmuz 1990 30 Haziran 1993 Şubat 2000 1 Mayıs 2004 Macaristan 31 Mart 1994 15 Temmuz 1997 31 Mart 1998 1 Mayıs 2004 Polonya 5 Nisan 1994 15 Temmuz 1997 31 Mart 1998 1 Mayıs 2004 Slovakya 26 Haziran 1995 15 Temmuz 1997 Şubat 2000 1 Mayıs 2004 Estonya 24 Kasım 1995 15 Temmuz 1997 31 Mart 1998 1 Mayıs 2004 Litvanya 8 Aralık 1995 15 Temmuz 1997 Şubat 2000 1 Mayıs 2004 Çek Cum. 17 Ocak 1996 15 Temmuz 1997 31 Mart 1998 1 Mayıs 2004 Slovenya 10 Haziran 1996 15 Temmuz 1997 31 Mart 1998 1 Mayıs 2004 VI.Genişleme Bulgaristan 14 Aralık 1995 15 Temmuz 1997 2004 1 Ocak 2007 Romanya 22 Haziran 1995 15 Temmuz 1995 2004 1 Ocak 2007 Kaynak: http://www.mess.org.tr/ab/absol/ABadayuye.pdf, (Erişim Tarihi: 10.05.2011) Topluluğun üçüncü genişlemesi, İspanya ve Portekiz’le olmuştur. Topluluğa İspanya Temmuz 1977’de, Portekiz ise Mart 1977’de tam üye olmak için müracaat etmiş, Komisyon bu iki ülke için de ekonomik açıdan menfi görüş bildirmiştir. Fakat arada muhalefet unsuru olacak dış politika problemleri olmadığı için Konsey orada 55 yetkisini kullanarak ekonomik olumsuzlukları hoş görmüş ve bu ülkeleri tam üyeliğe kabul etmiştir. Toplam sekiz yıldan sonra İspanya ve Portekiz Avrupa Topluluğu’na tam üye olmuştur (Ertürk, 2002, s. 248). 1990’lı yılların başında Doğu Avrupa’daki komünist rejimlerin yıkılması ile birlikte, Merkezi ve Doğu Avrupa ülkeleri “devletçi ekonomiden pazar ekonomisine geçiş” sürecini yaşamaya başlamışlardır. Bu sürecin başlarında yaşanan sıkıntılar yerini yavaş yavaş yeniden yapılanmanın getirdiği reformlara bırakırken, tarihten gelen bağları ve coğrafi yakınlıkları nedeni ile Avrupa Birliği de komşularında yaşanan bu gelişmelere seyirci kalmamış, siyasi, ticari ve ekonomik anlamda bir yakınlaşma içerisine girmiştir. Bu dönemde, komünist bloğun dağılması ile bağlantısız ülkeler safında yer alan ancak siyasi ve sosyo-ekonomik olarak tek başlarına istikrar yakalayamayacaklarının bilincinde olan Merkezi ve Doğu Avrupa Ülkeleri de AB’ne karşı kayıtsız kalmamıştır. Bu ülkeler, 1994 yılından itibaren AB’ne tam üyelik başvurusunda bulunmaya başlamışlardır (DPT, 2000, s. 117-119). 1992 yılı sonlarına doğru, İngiltere’nin dönem başkanlığı sırasında Birmingham ve Edinburgh’da yapılan iki önemli zirve toplantısında, dört EFTA ülkesi olan Avusturya, İsveç, Finlandiya ve Norveç’in tam üye olarak kabulü yolunda siyasi karar alınmıştır. Katılma görüşmeleri 1994 yılında tamamlanmış ve Katılma Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşma daha sonra gerek üye ülkelerin, gerekse katılacak ülkelerin yetkili organlarının onayına sunulmuştur. Avusturya, Finlandiya ve İsveç Antlaşma’ yı halkoyuna sunmuş ve onay alınmıştır. Norveç ise bir kere daha Antlaşma’ yı veto etmiştir. Antlaşma 1 Ocak 1995 tarihinde yürürlüğe girmiş ve AB artık 15 üyeli konuma gelmiştir (Günuğur, 1995, s. 17). 21-22 Haziran 1993 tarihinde gerçekleştirilen Kopenhag Zirvesi’nde bütün aday ülkeler için geçerli olacak üyelik kriterleri belirlenmiştir. Avrupa Birliği’ne katılmak isteyen devletlerin, Kopenhag olarak da bilinen bu kriterleri yerine getirmek zorunda oldukları koşullar şunlardır (Bekmez ve Karataş, 2007, s. 297); • Siyasi Kriterler; Demokrasiyi, hukuk devletini, insan haklarını güvence altına alan, azınlıklara saygı gösteren istikrarlı kurumlar, • Ekonomik Kriterler; Pazar ekonomisine sahip olunması, Avrupa Birliği içindeki rekabete ve piyasa güçlerine karşı koyma kapasitesine sahip olma, 56 • Topluluk Müktesebatının Üstlenilmesi; Politik, ekonomik ve parasal birlik amaçlarına bağlılığı da içine alan, üyelik yükümlülüklerini üstlenebilme kapasitesine sahip olma. 2004 yılında ise on yeni ülke Avrupa Birliği'ne üye olmuştur. Bu ülkeler; Kıbrıs, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Letonya, Litvanya, Malta, Polonya, Slovakya ve Slovenya’dır. 1995 tarihinde üyelik başvuruları kabul edilen Bulgaristan ve Romanya ile 2000 yılında resmi müzakerelere başlanmış ve 2007'de birlik üyesi olmuşlardır. 1987 yılında üyelik başvurusunda bulunmuş olan Türkiye ise 3 Ekim 2005'te müzakere çerçeve belgesinin kabulü ile resmen müzakere sürecine başlamaya hak kazanmıştır. Müzakerelerin ne kadar sürede tamamlanacağı konusunda kesin bir karar verilmemiştir. 2003'te adaylık başvurusunu yapmış olan Hırvatistan ile 2005'te müzakerelere başlanmıştır. 2004'te adaylık başvurusu yapan Makedonya ise Aralık 2005'te aday ülke statüsü kazanmıştır. Son olarak da Arnavutluk, Sırbistan-Karadağ, Bosna Hersek ve BM güvencesi altında korunan Kosova adaylık statüsü bekleyen ülkelerdir (http://www.abuzmanlari.org.tr). Tablo’da Paris Antlaşmasından başlayarak Avrupa Birliğini şekillendiren 9 antlaşmaya yer verilmiştir. Avrupa Birliği’nin yol haritası olan tüm bu antlaşmalar ile birlikte bir bölgesel entegrasyon olan AB 6 ülke ile başladığı süreçte, gerçekleştirdiği genişlemeler sonrasında Avrupa Birliği 27 ülkeli büyük bir birlik halini almıştır. 57 Tablo 3 Avrupa Birliği Tarihi Antlaşmaları İmza Tarihi- Yeri ve Antlaşma Yürürlüğe Girme Tarihi Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (Paris Antlaşması) 1951-Paris-1952 Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (Roma Antlaşması) 1957-Roma-1958 Avrupa Ekonomik Topluluğu Antlaşması (Roma Antlaşması) 1957-Roma- 1958 Tek Konsey ve Tek Komisyon Kuran Antlaşma 1965-Lüksemburg-1967 Topluluk Kurumlarının ve İç Pazarın Kurulması Amacıyla Yapılan Antlaşma 1986-Lüksemburg-1987 (Tek Avrupa Senedi) Avrupa Birliği Antlaşması (Maastricht Antlaşması) 1992-Maastricht- 1993 Topluluk Hukuki Yapısını Kuran Antlaşma (Amsterdam Antlaşması) 1997-Amsterdam- 1999 Topluluk Kurumlarını Düzenleyen ve Kurucu Antlaşmaları Birleştiren Antlaşma 2001-Nice-2003 (Nice Antlaşması) Lizbon Antlaşması (Reform Antlaşması) 2007-Lizbon-2009 Kaynak:http://europa.eu/about-eu/basic-information/decision making/treaties/index_en.htm, (Erişim Tarihi: 10.05.2011) En kapsamlı entegrasyon hareketi olan Avrupa Birliği’nin günümüzde üstlendiği en büyük sorumluluk; üye devletlere yarar sağladığı geniş bir politik alanda “ekonomik, sosyal, düzenleyici ve mali” görev yapmaktır. Bu politik alanlar ise (Fontaine, 2007, s. 23); • Bölgesel, tarımsal ve sosyal olaylarda dayanışma politikaları (uyum politikaları olarak da bilinir); • En gelişkin teknolojileri çevresel koruma, araştırma-geliştirme (Ar- Ge) ve enerji gibi alanlara taşıyan yenilik politikaları; • Birliğin bu politikalara ayırdığı 120 milyar Euro’nun üzerindeki yıllık bütçenin büyük bir bölümü üye devletler tarafından ödenir. Bu miktar, 58 AB’nin ortak servetinin küçük bir bölümüdür. (tüm üye devletlerin ortak brüt milli gelirinin en fazla %1.24’ü). 3.3. Avrupa Parasal Entegrasyon Düşüncesi 3.3.1. Werner Raporu (1971-1972) Werner Raporu finansal uzmanlar komitesi tarafından hazırlanmış ve Lüksemburg maliye bakanı Pierre Werner tarafından yürütülmüştür. Rapor ilerde parasal ve ekonomik birlik için atılacak adımları içeren Maastricht kriterlerinin ilk defa anıldığı çalışmadır. Rapora göre parasal birliğe geçiş on yıl içinde şu üç aşamadan geçirilerek gerçekleştirilecektir; Birinci aşamada, üye ülkelerin paraları arasındaki dalgalanma marjları düşürülecek, ikinci aşamada, üye ülkelerin sermaye piyasaları ve bankacılık sistemleri birbirlerine entegre edilerek ülkeler arası sermaye hareketleri önündeki tüm engeller kaldırılacak ve sermayenin serbest dolaşımı sağlanmış olacak, üçüncü aşamada ise ülkeler arasında geri dönülemeyecek şekilde sabit döviz kuru sistemine geçilecek (Yiğit, Yılmaz ve Ergeç, 2008, s. 248). Werner Raporu, parasal birliği gerçekleştirecek kurumsal yapı olarak, ABD Federal Reserve sistemine benzer bir sistem tasarlamıştır. Ulusal merkez bankalarının katılımı ile oluşturulacak olan “Topluluk Merkez Bankası Sistemi” Topluluk içi para politikasının temel ilkelerini ve üçüncü ülke paraları karşısındaki döviz kurunu ayarlayacaktı. Para politikası ile ilgili olarak yapılan bu öneri yanında, ayrıca “ekonomik politika için bir karar merkezi” oluşturulması önerisi de yer almıştır. Buna göre ulusal bütçelerin büyüklüklerindeki değişmeler, denklik durumları, finansman ve kullanım biçimleri Topluluk düzeyinde karara bağlanacaktı (Savaş, 1999, s. 10). Werner raporu 1970 yılında kabul edilmiştir. Bu raporda ekonomik ve para birliği tanımlaması en açık şekilde yer almaktadır Werner Raporu’nun başlıca önerileri şunlardır (Özpençe, 2009, s. 79); • Ekonomik ve parasal birlik, 10 yıl içinde (1980’e kadar) aşamalı olarak gerçekleştirilecektir • Tek bir Topluluk parası oluşturulacaktır. Bu olmazsa, dalgalanma marjları daraltılarak döviz kurları sabitleştirilecek, ulusal paraların tam konvertibilitesi sağlanacaktır. 59 • Para ve kredi politikasıyla ilgili ulusal yetkilerin devredileceği bir Topluluk Merkez Bankası ve Ortak Rezerv Fonu kurulacaktır. • Bir Avrupa Parasal İşbirliği Fonu (EPCOM) kurulacaktır • Topluluk içi sermaye hareketleri serbestleştirilecektir. 3.3.2. Avrupa Para Yılanı (1972-1978) Bretton Woods sabit döviz kuru sistemi, 1971 tarihinde doların altına konvertibilitesinin kaldırılması üzerine sona ermiştir ve yerini dalgalı döviz kuru sistemi almıştır. Dolar bunalımının yol açtığı bu gelişmeler karşısında Topluluk ülkeleri Avrupa Para Yılanı (Tüneldeki Yılan) sistemi ile Topluluk içinde döviz kurlarını istikrara kavuşturmayı amaçlamışlardır. Topluluk paraları için uygulamaya konulan bu sistemde, tünel topluluk paralarının belirli bir değişim marjı içinde, üçüncü ülke paralarına karşı bir kur izlemelerini, yılan ise üye ülke paralarının birbirleri arasındaki kurların değişimini ifade etmektedir (Savaş, 1999, s. 12). 10 Nisan 1972 tarihinde imzalanan Bale Antlaşması ile Topluluk üyesi ülkeler kendi ulusal paraları arasındaki dalgalanma marjını ± %2,25 sınırlandırmışlardır (yılan). Ayrıca dolar ile ulusal paralar arasında öngörülen ± %4,5’lik dalgalanma marjı da sürdürülmek istenmiştir (tünel). Üye ülkeler, ulusal paralarını yılan içinde tutabilmek için topluluk üyesi ülkelerin paralarını, tünel içinde tutabilmek için de doları kullanarak kendi döviz piyasalarına müdahale edeceklerdi. 1973 yılında sistemin düzenli bir şekilde işlemesini sağlamak amacıyla Avrupa Parasal İşbirliği Fonu kurulmuştur (Yiğit, Yılmaz ve Ergeç, 2008, s. 248-249). Dolar karşısında Dalgalanma bandı + 2.25% Şekil 8. Tüneldeki yılan Avrupa paraları arasında karşılıklı band + 1% 60 Bu sistemde alınan tedbirlerin en önemlisi dalgalanmalara karşılık gerekli müdahalelerin topluluğa üye ülke paralarıyla yapılmasının kabul edilmesidir. Buradaki amaç müdahale parası olarak ABD dolarının önemini azaltmaktır. Avrupa Para Yılanı, Topluluk ülkelerinin 1979 yılında Avrupa Para Sistemine geçmelerine kadar olan dönemde, üye ülkelerin ödemeler bilançosu sorunlarına köklü çözümler getirememiş ve başarılı olamamıştır. Bu uygulama ekonomik yapısında, politika tercihlerinde ve hedeflerinde önemli farklılıklar bulunan üye ülkelerin döviz kurlarını dar bir band içinde belirlemelerinin mümkün olmadığını göstermiştir (Özbay, 1997, s. 5). Petrol krizleri, politik uzaklaşmalar ve dolardaki zayıflık sonucu yılan iki yıl içerisinde bütününü meydana getiren parçalarının büyük bir kısmını kaybetmiştir. Almanya, Danimarka ve Beneluks Devletlerini kapsayan Alman Markı bölgesinden çok az daha büyük sayılabilirdir (Avrupa Komisyonu, 2007, s. 3). 3.4. Avrupa Para Sistemi ve Tarihi Süreci 1970’li yıllardan itibaren Avrupa Toplulukları genişlemeye öncelik vermiş ve bu süreçte İngiltere, Danimarka ve İrlanda Topluluğa katılmıştır. Genişleme ile birlikte Avrupa’da para birliği teşebbüsü, girişilen entegrasyon hareketinin doğal sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bretton Woods sisteminin çökmesinden sonra döviz kurlarında ortaya çıkan istikrarsızlık ortamı bir Avrupa Para Sistemi (APS)’nin kurulmasına yol açmıştır. Avrupa Para Sistemi ile Werner Planı’nın uygulanmasını engelleyen olumsuz gelişmelerin son bulması ve ekonomik ve parasal politikaların yakınlaştırılması yolu ile üye devlet ekonomileri arasındaki bağımlılığın artırılması istenmiştir. Bu hedefler çerçevesinde, üye ülkeler aralarındaki ticareti olumsuz etkileyen döviz kurları ile fiyatlar üzerindeki belirsizliği azaltmak ve dolayısıyla ekonomik istikrarı sağlayabilmek adına, para birimlerinin sistem içindeki hesap birimi olan ‘Avrupa Para Birimi’ karşısındaki merkezi kurların belli bir dalgalanma marjına sahip olmasına karar vermişlerdir (Yazgan, 2003, s. 13). Avrupa Para Sistemi (APS)’nin üç temel mekanizması vardır. Bunlardan biri döviz kuru mekanizması, ikincisi ECU, üçüncüsü de birinci ve ikinci mekanizmanın gerçekleştirilmesine yönelik kredi imkânlarıdır. APS döviz kuru mekanizmasına dâhil ülkelerin paralarının takip edecekleri iki tür parite söz konusudur. Bunlardan biri sepet değer olarak belirlenmiş olan ECU karşısındaki merkezi pariteleri, ikincisi de sisteme dâhil ülkelerin paralarının ikili merkezi pariteleridir. Bu pariteler sabit olmayıp, ortak 61 kararlarla değiştirilebilir. Bir milli para parite etrafında tespit edilen marjlar içinde ancak dalgalanabilir. Eğer dalgalanma alt veya üst sınırı zorlarsa o taktirde parası değer kaybeden ülkenin merkez bankasıyla parası değerlenen ülkenin merkez bankası duruma kredilendirme usulüyle müdahale ederler ve belirlenmiş sınırlar içinde dalgalanmayı değil, istikrarı muhafazaya çalışırlar. Aslına APS, Bretton Woods sisteminin marjları daraltılmış bir örneğidir. Hedefleri (para birliği) ve araçları (ECU) itibariyle farklılık göstermektedir (Ertürk, 2002, s. 201). Eylül 1974 tarihinde “Fourcade Planı”, Temmuz 1976 tarihinde “Duisenberg Planı” ve 1977’de “Avrupa Topluluğu Komisyonu Girişimi”, ABD Dolarına karşı ulusal paraların istikrarını sağlamaya yönelik para politikalarının eşgüdümünü amaçlamıştır. Nisan 1978 tarihinde görüşülen “Schmidt – Giscard Planı” ise farklı ekonomik yapı ve döviz kuru sistemine sahip üye ülkeler arasında ortak para politikası uygulanabilmesi için daha sağlam bir yapı oluşturulması hedeflenmiştir (Arslan, 2002, s. 23). 6-7 Temmuz 1978 tarihleri arasında Bremen’de toplanan Avrupa Zirvesi’nde Avrupa’da parasal birliği gerçekleştirecek bir plan görüşülerek kabul edilmiştir. Avrupa Konseyi ulusal para birimlerinin ortak dalgalanmaya bırakılması yerine bir Avrupa Para Sistemi’nin (APS) kurulması fikrini tartışmış, Bremen Raporu’nun ekinde de Avrupa Para Sistemi’nin ana hatları belirlenmiştir. Buna göre Avrupa Para Sistemi’nin ilk yıllarında Yılana katılmayan ülkeler, merkezi kurlar etrafından daha geniş bir dalgalanma marjını kabul edebilecek, döviz piyasalarına müdahale üye ülkelerin paralarıyla gerçekleştirecek, merkezi kurların değiştirilmesi karşılıklı anlaşmalar ile mümkün olacaktı. Avrupa Para Birimi ECU, sistemin esasını oluşturacaktı. Avrupa Para Sistemine katılan ülkeler, diğer ülkelere karşı uyguladıkları döviz politikalarında işbirliği sağlayacaklardır (Karluk, 1998, s. 461). Yeni bir ortak para sistemi kurulması için Almanya ve Fransa’nın girişimiyle başlatılan plan 01 Ocak 1979 da yürürlüğe girmiştir. APS’ nin amacı üye ülkelerin ulusal paraları arasındaki kur dalgalanmalarını sınırlamak ve bunu sağlamak için ortak hesap birimi olarak hizmet görmek üzere yapay bir para birimi yaratılmıştır (Tuncay, 1999, s. 23). 3.4.1. Avrupa Para Birimi – ECU (European Currency Unit) ECU, Avrupa Para Sistemi’nin merkezinde yer alan, maddi bir varlığı olmayan teorik, kaydi bir paradır. Gerçekte bir “para sepeti” dir. Başka bir deyişle para sepeti 62 tekniğine göre oluşturulmuş, birleşik bir para ya da hesap birimidir. Başka bir deyişle para sepeti tekniğine göre oluşturulmuş, birleşik bir para ya da hesap birimidir (Dura ve Atik, 2007, s. 143). Ulusal paraların ECU sepeti içerisindeki miktarlarının ne olacağı ilgili üye devletin Topluluk milli geliri ve dış ticareti içindeki payları gibi çeşitli ekonomik göstergelere göre saptanmaktadır. ECU sepetinin bileşimi her 5 yılda bir veya bir paranın ağırlığı %25 ya da daha fazla değiştiği zaman istek üzerine gözden geçirilir (Töre, 1995, s. 112). ECU sepeti, Birlik üyesi 12 ülkenin paralarını sabit tutarlarının (sabit miktarlarının) toplamından oluşur ve her üyenin ağırlık katsayısına göre belirlenir. Katsayılar ülkenin GSMH’sı, Birlik içindeki ticaret hacmi ile kısa vadeli parasal destekleme sistemindeki paylarına bağlıdır. Sabit tutarlar, zaman içinde değişebilirler. 17 Eylül 1984 tarihinde Yunan drahmisinin ECU sepetine katılması ile tutarlar yeniden ayarlanmıştır. İspanya ve Portekiz’in 1 Ocak 1986’da AT'na tam üye olması sonucunda peseta ve Esküdo, 1989 yılında ECU’nun revizyonu sırasında ECU’ ya dâhil edilmiştir. Sabit tutarların uzun dönemde aynı kalmasına rağmen, ülke paralarının sepet içindeki ağırlıkları değişebilir. EUA’da Alman markına tanınan ağırlık %27,3’tür. 28.6.1974 tarihinde 1 EUA=3.029 DM ve markın EUA içindeki milli paralar olarak tutarı 0.828’dir. Diğer bir deyişle 0.828 DM, 3.029 DM’nin %27,3’nü oluşturmaktadır. Sonraki tarihlerde, sepet içinde Alman markının sabit tutarı 1984 yılına kadar değişmediği halde, markın ECU karşılığı değiştiği için ECU içindeki ağırlığı da dalgalanma göstermiştir (Karluk, 1998, s. 464). Bir ülke parasının ECU içindeki yüzde ağırlığını şu şekilde hesaplamak mümkündür. 1 ECU içindeki Fransız frangının (FF) sabit tutarı 1.332’dir. 12 Eylül 1990 tarihinde 1 ECU=6.857 FF’dır. Bu durumda FF’nın 1 ECU içindeki ağırlığı 12 Eylül 1990 tarihinde; 1.332x100/ 6.857= 19.422'dir. ECU, değer olarak, milli paraların sepetteki ağırlığına, milli paranın sepetteki ağırlığı da o paranın sahibi ülkenin dünya ekonomileri içindeki büyüklüğüne ve dış ekonomik ilişkilerin hacmine bağlıdır. Bu büyüklük izafi olduğu için ECU’nun sepetindeki ağırlıklar sabit olmayıp müzakereler yoluyla değiştirilebilmektedir. Döviz kuru mekanizmasına dâhil olsun olmasın ECU’ nun sepet değerinde, Topluluğa üye bütün ülkelerin bir payı bulunmaktadır. Topluluk genişledikçe, yeni giren üyeler eski ECU sepetinde yer aldıkça eski üyelerin nispi ağırlıkları azalma göstermektedir. Her beş yılda bir sepetteki ağırlıklar değiştirilmektedir (Ertürk, 2002, s. 202). 63 Aşağıdaki tabloda ECU sepetinde yer alan ulusal paraların sabit miktarları ve 21 Eylül 1989 tarihi itibariyle ağırlıkları gösterilmiştir. Tablo 4 ECU Sisteminde Ülke Paralarının Miktar ve Ağırlıkları Milli Paraların Belirli Sabit 21/09/1989 Tarihindeki Miktarları Ağırlıkları Alman Markı 0.6242 30.1 İngiliz Sterlini 0.08784 13.0 Fransız Frangı 1. 332 19.0 İtalyan Lireti 151. 8 10,2 Hollanda Florini 0.2198 9.4 Belçika Frangı 3.301 7.6 Lüksemburg Frangı 0.130 0.3 Danimarka Kronu 0.1976 2.5 İrlanda Lirası 0.008552 1,1 Yunan Drahmisi 1,440 0,8 İspanyol Pesetası 6.885 5.3 Portekiz Esküdosu 1.393 0,8 Kaynak: T.C.Başbakanlık Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı, (1991), “Avrupa Topluluğu ve Türkiye”, Ankara, s.104,105 Avrupa Para Sistemi’nin direği ve Avrupa parasal istikrarının da göstergesi olan ECU yalnızca Avrupa Para Sistemi içinde değil, kendi içindeki istikrarın temini vasıtasıyla dünya para sistemi istikrarına da katkısı bulunmaktadır (Aktan, 1983, s. 114). Parasal istikrarın göstergesi olan ECU’nun görevlerini ise şu şekilde özetleyebiliriz (Özbay, 1997, s. 11); • Avrupa Topluluğu’nun para otoriteleri arasında ödeme aracı olarak kullanılmaktadır. Üye ülkelerin parasal yetkilileri arasındaki borçlu ve alacaklı hesaplar ECU cinsinden hesaplanmaktadır. • Avrupa Para Sistemi'ndeki kredi mekanizmasının temel hesap birimidir. Kredi mekanizması çerçevesinde üye ülkelere çok kısa, kısa ve orta vadeli olmak üzere üç çeşit kredi verilmektedir. Avrupa Parasal İşbirliği Fonu'nda 64 kısa vadeli destek ve orta vadeli mali yardım mekanizmalarında hesap birimi olarak altının yerini ECU almıştır. • ECU, döviz kuru mekanizmasının temel ölçüsüdür. Döviz kuru mekanizmasında yer alan her bir üye ülke parası için ECU cinsinden merkezi bir kur saptanmaktadır. Bu merkezi kurlar esas alınarak çapraz kurların alt ve üst sınırları tespit edilmektedir. • ECU, ulusal paraların döviz kurlarında meydana gelecek sapmalar için gösterge görevini yerine getirmektedir. ECU birliğin sahip olduğu altın rezervlerinin %20’si ile dolar rezervlerinin %20’sinin Avrupa Parasal İşbirliği Fonuna aktarılması suretiyle oluşturulmuştur. Bu fonun görevleri kurlardaki dalgalanma marjlarını daraltmak için birlik içindeki merkez bankaları arasında işbirliğini sağlamak, birlik paralarıyla yapılan müdahalelerin ve borç tasfiyelerinin çok taraflı olmasını sağlamak ve kısa vadeli finansmanın yönetimini yapmaktır. Bu fona yatırılan altınların bir kısmı piyasa fiyatları üzerinden değerlendirilerek parasallaştırılmıştır. Üye ülkeler altın ve dolar karşılığında 3 aylık bir süre içinde ECU satın alabilir ve ayın sonunda altın ve döviz rezervlerini geri vererek elindeki ECU’yu tekrar fona verir. Bu işleme Rotatif Swap Anlaşması denir (Yiğit, Yılmaz ve Ergeç, 2008, s. 263). 3.4.2. Döviz Kuru Mekanizması Avrupa Para Sisteminin önemli unsurlarından biri de “Döviz Kuru Mekanizması” dır. 1995 yılı itibariyle İngiltere, İtalya, Yunanistan, İsveç ve Finlandiya dışındaki tüm topluluk ülkeleri bu mekanizmaya dâhildir. Döviz kurları temelde sabit fakat ayarlanabilir bir kur sistemini öngörmektedir. Mekanizmayla döviz kurlarındaki dalgalanmaların sınırını belirleyen iki ölçü getirilmiştir. • Zorunlu müdahale sınırları • Sapma eşikleri Bir döviz kuru çok uzun süre tavan veya tabanda kalmaya devam edecek olursa veya eğilim sürekli o yönde ise, bu durum söz konusu kurun tekrar belirlenmesi yönündeki ilk işaret olarak algılanmaktaydı. Ülkeler merkezi oranlarını sadece diğer 65 üyelere danışarak değiştirebilmekteydiler. Buna yeniden ayarlama (realignment) adı verilmiştir. Bu tür bir durumla karşılaşıldığında AT Maliye Bakanları Brüksel’de, genellikle piyasaların işlem yapmadığı hafta sonunda, bir araya gelerek yeniden ayarlamayı gerçekleştirmekteydiler. Bu işlem, sıkıntı yasayan ülke kurunun basit bir şekilde sadece aşağı veya yukarı hareket ettirilmesinden ibaret olmayıp diğer paraların değerlerinde de düzeltmelerin yapıldığı bir takım küçük çaplı oynamalar için fırsat olarak görülmekteydi (Kava, 2005, s. 7-8). 3.4.2.1. Zorunlu Müdahale Sınırları (Parite Izgarası) Mekanizmaya dâhil olan her topluluk üyesi ülkenin parasının ECU ile ifade edilen bir karşılığı yani “merkezi kur”u vardır. Merkezi kurlar ülkelerin aldıkları karara göre değiştirilebilirler. Bu kurlara dayanarak her bir üye ülke parası ile diğer ülke paraları arasında Bretton Woods sisteminde olduğu gibi ikili merkezi kurlar (çapraz kur) belirlenir (Karluk, 1998, s. 467). 13.3.1979 yılında, 1 ECU=2.51064 DM (Merkezi Kur) 1 ECU=5.79831 FF ise; (Merkezi Kur) 1 DM=5.79831/2.51064=2.3095 FF (İkili Kur) Avrupa Para Sistemi kurulduğunda ikili kurda dalgalanma marjı +,- %2,25 olarak kabul edilmiş; yalnız İtalyan Lireti’ne +,- %6’lık bir marj tanınmıştır. Döviz kuru mekanizmasına Haziran 1989’da katılan Peseta, Ekim 1990’da katılan Sterlin, ve Nisan 1992’de katılan Esküdo için de ±%6’lık marj geçerli sayılmıştır. Sonradan Eylül 1992’de Liret ve Sterlin, döviz kuru mekanizmasından ayrılmışlardır. Ağustos 1993’te de dalgalanma marjı mekanizmada kalan tüm paralar için ±%15 şeklinde genişletilmiştir. Avusturya Şilini ise döviz kuru mekanizmasına Ocak 1995 tarihinde katılmıştır (Töre, 1995, s. 114). 3.4.2.2. Sapma Eşiği İkili kurun dalgalanma marjının %75’i “sapma eşiği” olarak tanımlanmıştır. Buna göre sapma eşiği (%±2.25×0.75=)%± 1.7’lik (İtalya için %±4.5’lik) yeni bir dalgalanma marjı belirler. ECU ile bir ulusal para arasındaki piyasa kuru, ECU merkez değerinden ancak bu oranda sapabilir. Her gün hesaplanan ECU karşılıkları, ECU 66 günlük değeri karşısındaki sapma eşiğini aştığı anda ulusal paraya müdahale edilir. Merkez Bankaları Guvernörler Komitesi, Ekonomi Politikası Komitesi, Para Komitesi ve Bakanlar Konseyi, başlıca para ve maliye politikaları ile öteki üye ülkenin parası kullanılmak suretiyle durum düzeltilir. Uygulamada var olan eşik aşılmadan müdahale söz konusu olmamaktadır (Dura ve Atik, 2007, s. 146). Sistemde ECU sepeti içinde daha çok ağırlığa sahip olan ülke paralarının sapma esikleri dar, sepet içinde daha az ağırlığı olan üye ülke paralarının sapma eşikleri ise geniştir. Bir ülke parasının ECU ile ifade edilen piyasa değeri, ECU’nün merkezi kurundan ancak belirtilmiş olan %15 sınırının %75’i oranında sapabilir. Sistemde azami sapma, bir milli paranın aynı oranda diğer bütün milli paralar karşısında piyasada %15 alt ve üst müdahale sınırlarına ulaştığında söz konusudur. Eğer milli bir para ECU’ ya oranla kendi sapma eşiğini asarsa, ilgili ülkenin otoriteleri müdahalede bulunacaklardır. Bunun için, müdahaleyi yapan ülke parasından en fazla sapma gösteren para yerine çeşitli paralar kullanılır (Ekmekçiler, 2007, s. 372). 3.4.3. Kredi Mekanizması Avrupa Sistemi’nin kuruluşunda döviz kuru mekanizmasının işleyişini kolaylaştırmak ve ödemeler dengesi zorluklarıyla karşılaşan ülkelere yardım etmek amacıyla, kredi olanakları oluşturulmuştur. Avrupa Para Sistemi’ndeki kredi mekanizmasında üç tür finansman şekli vardır. Bu finansman şekilleri; çok kısa vadeli finansman, kısa vadeli finansman ve orta vadeli finansmandır. 3.4.3.1. Çok Kısa Vadeli Finansman 5 Aralık 1978’de merkez bankaları birbirlerine kısa vadede ve sınırsız hacimde kredi kolaylıkları sağlayacaklardı. Ödemeler müdahalenin yapıldığı ayın sonundan itibaren 45 gün içinde yapılacaktır. Geri ödemelerin tek bir kısmı ek üç aylık bir süre için uzatılabilecekti (Parasız, 1996, s. 301). 3.4.3.2. Kısa Vadeli Finansman Sisteme dâhil olan üye ülkelerin ödemeler dengesinde ortaya çıkabilecek geçici açıkların finansmanı amacıyla oluşturulmuştur. Bu aracın kaynağı, sisteme dâhil merkez bankalarının belirlenen kotalar içinde sağlayacakları kredilerden oluşmaktadır. Kısa 67 Vadeli Parasal Destek, 9 Şubat 1970 tarihinde oluşturulmuştur. 1973, 1974,1977 ve 1979’da kotaları artırılmıştır. Mekanizma üye ülkelerin merkez bankalarının borç ve alacak kotalarına dayanır. Bazı özel durumlarda üye ülkeler borçlu kotasını alacak aşabilir. Bu finansmandan yararlanma herhangi bir şarta bağlanmamıştır. Kredilerin süresi üç aydır. İki defa toplam altı ay uzatılabilir. 3 Nisan 1973’te üye ülkeler arasındaki döviz kurlarındaki dalgalanma marjını azaltmak için yürürlüğe giren Avrupa Parasal İşbirliği Fonu, çok kısa vadeli finansmanın yönetiminden sorumlu olmuştur (Karluk, 1998, s. 471). 3.4.3.3. Orta Vadeli Finansman Topluluk içinde bir nevi karşılıklı yardımlaşma mekanizmasıdır. 22 Mart 1971’de Konsey kararı ile oluşturulmuştur. Topluluk üyelerinden biri eğer bir dış ödeme sorunu ile karşılaşırsa Konsey bu üye ülkeye orta vadeli finansal yardımda bulunur. Krediyi alan ülkenin kendisine Konsey tarafından önerilen maliye ve ekonomi politikalarını izleyeceğini taahhüt etmesi gerekir. Kredilerin geri ödenme süresi 2-5 yıl arasındadır ve ECU cinsindendir (Özbay, 1997, s. 18). 3.5. Avrupa Birliği’nde Ekonomik ve Parasal Birliğin Genişleme Süreci 3.5.1. Delors Raporu “Tüneldeki yılan” sisteminden Avrupa Para Sistemi’nin 1990’lı yıllara kadar devam eden sürecinde elde edilen deneyimler, Topluluk ülkelerine tek para hedefine ulaşmak için neler yapılması gerektiği konusunda birçok öğretmiştir. Her şeyden önce, Avrupa Para Sistemi’nin getirdiği para birimi, eğer başarılabilirse tek paraya sahip olmanın Topluluk içi ekonomik ilişkileri genişletmek, hızlandırmak ve işlem maliyetini azaltmak yönünden ne kadar yararlı olacağını göstermiştir. Bütün bu öğrenilenlerin yanında bazı güncel olaylar da Topluluk’u tek paraya doğru adeta itmekteydi (Savaş, 1999, s. 28). Tek pazarın oluşturulması hedefi üye ülkeler arasında Ekonomik ve Parasal Birlik çabasını canlandırmıştır. Para birliği olmadan iç pazarın tam anlamıyla oluşamayacağı ve para birliğinin tek pazarı tamamlayan bir unsur olarak görülmesi de önemli bir etken olmuştur. 1988 yılında Hannover Avrupa Konseyi, Ekonomik ve Parasal Birlik’in oluşumuna ön ayak olacak somut aşamaları önermek üzere Avrupa 68 Komisyonu Başkanı Jacques Delors başkanlığında bir komitenin kurulmasını kararlaştırmıştır (Kar, 2003, s. 198). Haziran 1988’de toplanan Avrupa Konseyi Jacques Delors’un başkanlığında ve tüm AT merkez bankaları yöneticilerinin katıldığı Ekonomik ve Parasal Birlik Çalışması Heyeti’ni kurmuştur. Oybirliğiyle hazırlanan rapor Nisan 1989’da sunulmuş ve raporda para birliğinin amacı sermaye dolaşımının tamamen liberalleşmesi, para piyasalarının tamamen bütünleşmesi, para birimlerinin ters çevrilemez değiştirilebilirliği, döviz kurlarının gayri kabili rücu sabitlenmesi ve ulusal para birimlerinin ortak bir para birimi ile yer değiştirebilmesi olarak tanımlanmıştır (Avrupa Komisyonu, 2007, s. 5). Delors Raporu, Ekonomik ve Parasal Birlik’in üç aşamada gerçekleştirileceğini öngörmüştür (Töre, 1995, s. 116-117); 1. İlk Aşama: Bu aşamada üye ülkeler arasında ekonomi ve para politikalarının koordinasyonu güçlendirilecektir. Tüm birlik paraları Sterlin dâhil- Avrupa Para Sistemi’nin döviz kuru mekanizmasına dâhil edilecektir. 2. İkinci Aşama: Bu aşamada AT Kurucu Antlaşması (Roma Antlaşması) ekonomik ve parasal birliği içerecek şekilde genişletilecekti. Bir Avrupa Merkez Bankaları Sistemi kurularak, Birlik düzeyinde para politikasının oluşturulması bu kuruluşa bırakılacak; ulusal merkez bankaları sadece belirlenen politikaların uygulayıcısı olacaklardır. Yine bu aşamada Avrupa Para Sistemi’nin döviz kurları için öngördüğü dalgalanma marjı daha da daraltılacak ve sonunda sıfıra indirilecektir. 3. Son Aşama: Bu aşamada AB artık tam bir ekonomik ve parasal birliğe yönelecektir. Çıkartılacak bir “Avrupa Parası” ulusal paraların yerini alacaktır. Avrupa Merkez Bankaları Sistemi (AMBS), artık birlik para politikasında tam ve tek sorumlu kuruluş haline getirilecek; tüm üye ülke dış rezervleri burada toplanacaktır. Avrupa Parası’nın diğer paralar karşısında değerini de piyasaya yapacağı müdahalelerle bu kuruluş belirleyecektir. Delors Raporu Avrupa Merkez Bankaları Sistemi’nin yapısını ve fonksiyonlarını tanımlamış, ortak döviz kuru politikaları içerisinde üçüncü paralara karşı döviz piyasasına nasıl müdahale edileceği ve resmi rezervlerin yönetimi konusunda rehberlik yapmıştır. Rapora göre AMBS’ nin hedefi siyasi istikrardır. Bu nedenle AMBS, ortak 69 ekonomi politikalarını desteklemekle ve tek para politikasının belirlenmesi ve uygulanmasından sorumlu olacaktır. Rapor içerisinde AMBS’nin sahip olduğu para politikası araçlarından açıkça bahsedilmemiştir. Delors Raporu 26-27 Haziran 1989 Madrid Zirvesi’nde görüşülerek onaylanmıştır (Tonus, 2000, s. 86). 3.5.2. Maastricht Anlaşması Topluluk üyesi 12 ülkenin hükümet ve devlet başkanları 9-10 Aralık 1991 tarihinde Hollanda’nın Maastricht kentinde bir araya gelerek Avrupa Topluluğu’nun değişen dünya koşullarına bağlı olarak alacağı biçimin belirlenmesi ve politikalarının saptanması amacı ile yeni bir mevzuat oluşturulması için görüşmeler yapmışlardır (Sönmezoğlu, Arıboğan ve Ayman, 2000, s. 491) Avrupa Birliği Antlaşması olarak da anılan Maastricht Antlaşması, ekonomik ve siyasal bütünleşmenin gerçekleştirilmesine yönelik en kapsamlı ve önemli belgedir. Maastricht Antlaşması ile EPB hedefi belirlenmiş, ancak Birliğin nasıl gerçekleşeceği konusunda bir bilgi verilmemiştir. Bu amaçla oluşturulan Teknik Komitenin Raporu 1516 Aralık 1995 Madrid Zirvesi’nde onaylanarak, uygulamaya konulmuştur. Tek para biriminin adının Euro olarak belirlenmesi kararı da bu toplantıda verilmiştir (Ekmekçiler, 2007, s. 374). Daha fazla iş imkânı ve büyümeyi sağlayacak ve aksamaların önüne geçecek olan ekonomik ve parasal bir birlik için Üye Ülke ekonomilerinin ortak para birimi uygulamasına başlamadan önce ileri seviyede uyum sağlamış olmaları o dönem için gerekli olandı. Bu nedenle Antlaşma ile Üye Ülkelerin Euro’ya uyum sağlayabilmesi için ulaşması gereken ‘Maastricht Uyum Kriterleri’ belirlenmiştir. Maastricht uyum kriterleri Üye bir Ülke’nin ekonomisinin tek para birimine yeterince hazırlanmasını garantiye almak için tasarlanmıştır. Bunlar, ekonomik politika uyumu ve ekonomik şoklarda esneklik gösteren Euro Alanı adaylarına kamu maliyesinin sağlamlığı ve sürdürebilirliği için ortak bir temel sağlamıştır. Kur kriterleri Üye bir Ülke’nin parasının değer kaybetmesi karşısında ekonomisini kaynak kullanmaksızın yönetebileceğini göstermek için tasarlanmıştır (Avrupa Komisyonu, 2007, s. 6). EPB’nin gerçekleştirilmesi doğrultusunda, üye ülke ekonomileri arasındaki farklılıkların giderilebilmesini teminen, bazı makro büyüklükler açısından, “Maastricht Kriterleri” olarak adlandırılan yakınlaşma kriterleri şu şekildedir (Dilekli ve Yeşilkaya, 2002, s. 2-3); 70 • Enflasyon: Toplulukta fiyat istikrarı bakımından en iyi performansa sahip üç ülkenin yıllık enflasyon oranları ortalaması ile bir üye ülkenin enflasyon oranı arasındaki fark 1,5 puanı geçmemelidir. • Bütçe Açığı: Üye ülkelerin kamu açıklarının GSYİH’ lerine oranı %3’ü geçmemelidir. • Ulusal Borç: Üye devletlerin kamu borçlarının GSYİH’lerine oranı %60’ı geçmemelidir. • Faiz: Üye ülkelerde uygulanan uzun vadeli faiz oranları, 12 aylık dönem itibarıyla, fiyat istikrarı bakımından en iyi performansa sahip 3 ülkenin faiz oranını 2 puandan fazla aşmamalıdır. • Döviz Kuru: Son 2 yıl itibarıyla, bir üye ülkenin para birimi, diğer bir üye ülkenin para birimi karşısında devalüe edilmemiş olmalıdır. Tablo 5 Maastricht Uyum Kriterleri Ölçülen Nedir? Enflasyon Kamu Maliyesinin Sağlamlığı Kamu Maliyesinin Güçlenebilirliği Uyumun Dayanıklılığı Kur Dengesi Nasıl Ölçülüyor? Uyumlu tüketici fiyatı enflasyon oranı Ülke açığının GSYİH’da % olarak ifadesi Ülke borcunun GSYİH’da % olarak ifadesi Uzun vadeli faiz oranları Esas kurdan sapma Uyum Kriterleri En başarılı üç Üye Ülkenin oranından %1,5’ten daha fazla olamaz Referans değeri %3’ten fazla olamaz Referans değeri %60’tan fazla olamaz En başarılı üç Üye Ülkenin enflasyon oranından %2’den fazla olamaz Ciddi gerilimler olmaksızın 2 yıl ERM’ye katılım Kaynak: Avrupa Komisyonu, (2007), Tek Avrupa İçin Tek Para Birimi-Euroya Giden Yol, s.6. Bir üye devletin bu kriterlerden birini yerine getirmemesi durumunda Komisyon bir rapor hazırlayacaktır. Bunun üzerine Konsey, nitelikli çoğunluk ile Antlaşma’ da öngörülen dört yaptırımdan biri veya hepsi uygulanacağı öngörülmüştür. Bu yaptırımlar (Töre, 1995, s. 118): • Üye ülkelerin bonolarının sağlıksız olduğu yolunda bir bildiri yayınlanması, • Avrupa Yatırım Bankası’nın (AYB) ilgili ülkeye borç vermemesi, 71 • AT’na faizsiz depozito yatırılması zorunluluğu, • Para cezası şeklindedir. 3.5.2.1. Birinci Aşama EPB’ nin birinci aşaması 1 Ocak 1990-31 Aralık 1993 tarihleri arasında tamamlanmıştır. Üye ülkeler arasında ekonomi politikalarında uyum sürecinin başlaması, uyum sürecinde üye ülkeler tarafından sermayenin serbest dolaşımının sağlanması, kamu açıklarının para politikası ile finansmanın engellenmesi, kamu yönetimlerinin finansmanına kamu garantisi verilmesinin engellenmesi gibi çalışmaların yanı sıra, Maastricht uyum çalışmalarının kontrolü için ulusal programların uygulamaya konması ve İstişari bir Para Komitesi kurulması gibi düzenlemelerin yapılması amaçlanmıştır (Tunçsiper ve Yakut, 1998, s. 107). 3.5.2.2.İkinci Aşama 1 Ocak 1994-31 Aralık 1998 tarihleri arasında tamamlanmıştır. Bu aşamada Euro’nun tek para olarak kullanılması sürecine uyum amaçlanmıştır. En önemli kurumsal düzenleme ise Avrupa Para Enstitüsü (APE) ’nün kurulmasıdır. APE’nin Avrupa Merkez Bankası’nın ön kuruluşu olacağı düşünülmüştür. Düşünüldüğü gibi APE 1994 yılında kurulmuştur. Ana hedefi Para Birligi’ nin üçüncü aşamasına geçiş için gerekli hazırlıkları yapmak olmuştur. APE’ nin ayrıca üye ülkelerin uyguladıkları para politikaları arasındaki koordinasyonu sağlamak, üye ülkelerin uyguladıkları para politikaları arasındaki koordinasyonu sağlamak ve üye ülkelerin Merkez bankalarına öneride bulunmak gibi çeşitli görevleri bulunmaktadır. İkinci aşamadaki diğer önemli gelişmeler aşağıda sıralanmıştır (Karluk ve Tonus, 1998, s. 18): • Kamu sektörünün finansmanını yasaklayan düzenlemeler • Finans sektöründe, kamu sektörü kuruluşlarına ayrıcalıklı yer verilmesini sağlayacak düzenlemeler. • Üye ülkelerin kamu sektörü sorumluluklarının birlik veya bir başka üye ülke tarafından üstlenilmesini engelleyen düzenlemeler. • Üye ülkelerin aşırı bütçe açıklarından korunması; bu konuda Konsey, üye ülkelerin bütçe performanslarını izleyecek, gerektiğinde düzeltme yoluna gidecektir. 72 • Üye ülkelerin Merkez Bankalarına yasal olarak bağımsızlık statüsü kazandırmak. 3.5.2.3. Üçüncü Aşama 1 Ocak 1999 tarihinde EPB’nin üçüncü aşaması başlamıştır. ECU sepeti 1 Euro = 1 ECU olmak üzere Avro sepetiyle yenilenmiştir. Aynı zamanda, Avro’yu kabul eden Üye Ülkelerin ulusal para birimlerinin çevrim kuralları da geri döndürülemez biçimde sabitlenmiştir. Üçüncü aşama içinde yapılacak değerleme sonucunda her bir üye ülke tek para birliğinin gerekli beş şartını (Maastricht Kriterleri) sağlamış olmaları gerekmektedir. 31 Aralık 1996 tarihinde eğer üye ülkelerin çoğunluğu gerekli şartları yerine getirirse üçüncü aşamaya geçilmesine izin verilecekti, ancak bu gerçekleşmemiştir. Bu sebeple üçüncü aşama 1 Ocak 1999 tarihine ertelenmiştir. Bu süreçte sadece 11 ülke (Fransa, Almanya, İtalya, Belçika, Hollanda, Lüksemburg, İspanyai Portekiz, İrlanda, Avusturya ve Finandiya) geçiş için belirlenmiştir. Diğer dört ülke (İngiltere, Danimarka, İsveç ve Yunanistan) ise katılamamışlarıdır (Özpençe, 2009, s. 85-86). 3.5.3. Madrid ve Dublin Zirveleri 6-17 Aralık 1995 tarihleri arasında toplanan Madrid Zirvesi’nde Avrupa Para Enstitüsü’nün 1995 yılında yayınladığı bir rapora dayanarak tek para uygulanması için süreç belirlenmiştir. Madrid Zirvesi’nde 1 Ocak 1999 tarihinde EPB’ nin üçüncü aşamasına geçilmesine ve Euro’nun kaydi para olarak kullanılmasına karar verilmiştir. Parasal birliğe katılacak ülkelerin belirlenmesinde 1997 yılı ekonomik performanslarının dikkate alınması kararlaştırılmıştır (İKV, 2000, s. 44). 31 Mayıs 1995 tarihinde, Komisyon tek paraya geçiş süreci ile ilgili olarak “Yeşil Belge” yi kabul etmiştir. Yeşil Belge ile Birlik Antlaşması’nın 109. Maddesinde tek para uygulamasına geçilmesi kararının uygulamaya yönelik açıkları kapatılmıştır. Bu çerçevede Yeşil Belge tek paraya geçiş sürecine ilişkin önlemleri ortaya koymuştur. Özellikle AB içerisindeki tüm ülkelerin öngörülen takvim içerisinde yeterli yakınlaşmayı gerçekleştiremeyeceğini varsayarak EPB’ ne katılacak ve katılmayacak ülkeler arasındaki ilişkilerin hangi çerçevede sürdürüleceği tanımlanmıştır. Tek paraya geçiş sürecinde tek pazar ve kur istikrarının önemi belirtilmiştir. Yeşil Belge’de belirlenen üç temel hedef (Tonus, 2000, s. 94): 73 • Tek paraya geçiş süreciyle ilgili teknik ve hukuki belirsizliklerin ortadan kaldırılması, • Geçiş süreci ile ilgili olarak yapılması gereken düzenlemelerde ekonomik birimlerin faaliyete geçmesinin sağlanması • Kamuoyunun bilgilendirilmesi ve tek paraya olan desteğin artırılması, olarak belirlenmiştir. 13-14 Aralık 1996 tarihinde Dublin’de gerçekleştirilen Zirve’de Avrupa Birliği’nin gelişiminin devamı için önemli kararlar alınmıştır. Merkezi ve Doğu Avrupa Ülkeleri, Baltık Ülkeleri ve Kıbrıs’ın da davet edildiği toplantıda adalet ve iç işleri konularında geniş ölçüde fikir alışverişinde bulunulmuştur. Ekonomik ve parasal birlik konusunda 01.01.1999 tarihinde kurulacak Avrupa Para Birliği (EMU) hazırlıkları için Konsey’in kamu otoritelerine ve ekonomi ile ilgili kurumlara yönelik tavsiyelerde bulunulmuş ve aşağıda özetlenen kararlar alınmıştır (DTM, 1999, s. 229): • Yeni kur mekanizması kabul görmüş, • Euro’nun kullanımına yönelik olarak anlaşma taslakları için yasal çerçevede oluşturulmuş, • EMU kapsamında bütçe disiplinini kontrol altına almak için İstikrar ve Büyüme Paktı’nın temel prensipleri kabul edilmiştir. 3.5.4. Amsterdam Zirvesi 16-17 Haziran 1997’de gerçekleştirilen Amsterdam zirvesi ile Hükümetlerarası konferansta hazırlanan kurucu antlaşma değişiklikleri onaylanmıştır. Bu antlaşma ile AB’yi 2000’li yıllara ve yeni genişleme dalgalarına hazırlayacak kurumsal yapı değişiklikleri ve karar alma mekanizmalarında gerekli olan değişikliklerin yapılması istenmiş ancak Maasticht Antlaşması kadar etkili bir sonuç elde edilememiştir. Amsterdam Antlaşması’nda AB’nin, üye ülkelerin ortak ilkeleri olan özgürlük, demokrasi, insan haklarına saygı ve hukukun üstünlüğüne dayandığı ifade edilmiştir (Acar, 2006, s. 24). Amsterdam Antlaşması’nın imzalanmasının çeşitli nedenleri bulunmaktadır. Bu nedenler kısaca; Avrupa Birliği Antlaşması’nda mevcut olan bazı eksikliklerin 74 giderilmesi, Birlik kurumları ve politikalarının yeni sürece uyumlaştırılması ve geniş çaplı acil sorun ve problemlerle başa çıkmak, olarak sıralanabilir (Jones, 2001, s. 72). Avrupa Birliği’nde serbest dolaşım sınır kontrollerinden uzak olarak ancak Schengen Anlaşması’na taraf olan ülkeler arasında uygulanmaktaydı. Amsterdam Anlaşması bütün ülkelerde sınır kontrollerinin kaldırılmasını; özel durumları sebebiyle sadece İngiltere ve İrlanda’nın geçici olarak bu kontrollere devamını onaylamıştır. Amsterdam Anlaşması’nın getirdiği en önemli kurumlardan biri genişleme ile birlikte karar mekanizmalarından çıkacak kararlarla ilgili oy adedidir. Amsterdam Anlaşması salt çoğunluk ve kaliteli çoğunluk alanını oy birliği alanı aleyhine genişletmiştir. Ancak milli çıkarlar söz konusu olduğunda veto hakkı vardır. Komisyonda ve Konsey’de tarafların oy hakları yeni bir genişlemeye kadar aynen kalacak, o tarihten sonra genişleme ile birlikte komisyonda ülkeler birer üye ile temsil edileceklerdir ve kaliteli çoğunlukla karar alacaklardır (Ertürk, 1998, s. 222). 3.5.5. Lüksemburg Zirvesi 12-13 Aralık 1997 tarihleri arasında Lüksemburg’ ta yapılan AB Zirvesi’nde, AB’nin genişleme süreci ile ekonomik ve parasal birlik konuları ele alınmış, AB Komisyonu’nun Gündem 2000 önerisi değerlendirilmiştir. Zirve’de, AB ülkeleri, aday ülkeler ve diğer Avrupalı ülkeleri her yıl bir araya getirecek Avrupa Konferansı’nın kurulmasına karar verilmiştir. Konferans ilk toplantısını 12 Mart 1998 tarihinde Londra’da yapılmıştır. Avrupa Konferansı’na katılacak ülkeler barış, güvenlik, iyi komşuluk, dış sınırların ve uluslar arası hukuk ilkelerinin bütünlüğü ve ihlal edilmezliği konularını karşılıklı taahhüt etmiş, toprak anlaşmazlıklarının barışçıl yollarla özellikle La Haye Uluslararası Adalet Divanı yargısı ile çözümlenmesini peşinen kabul etmiş sayılmışlardır (Karluk, 2007, s. 101). Lüksemburg Zirvesi’nde tam üye adayları üç grupta ele alınmıştır (Dura ve Atik, 2007, s. 280): (i) Birinci Grup: Macaristan, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Slovenya, Kıbrıs (ii) İkinci Grup: Slovakya, Romanya, Bulgaristan, Litvanya, Letonya (iii) Üçüncü Grup: Türkiye 75 Lüksemburg Zirvesi’nde alınan kararlara göre, birinci grupta yer alan ülkelerle tam üyelik müzakereleri 1998 yılında başlayacaktı. Türkiye üçüncü grupta yer almaktaydı. Türkiye tam üye adayları içinde üçüncü grupta yer almasına rağmen, Lüksemburg zirvesinde Türkiye ile ilgili önemli görüşler ileri sürülmüştür. Bunlardan ilki Türkiye’nin AB’ne her alanda yakınlaşmasını sağlayacak bir Avrupa Stratejisi oluşturulması önerisiydi. Avrupa Stratejisi, şu unsurları içermekteydi (Dura ve Atik, 2007, s. 280): • Ankara Antlaşması’nın ortaya koyduğu olanakların geliştirilmesi, • Gümrük Birliği’nin yoğunlaştırılması, • Mali işbirliğinin artırılması, • Mevzuatların yakınlaştırılması ve AB müktesebatına uyum, • Türkiye’nin AB’nin bazı programlarına katılımı. 3.5.6. Nice Zirvesi 2001’de imzalanan ve 2003’de yürürlüğe giren Nice Antlaşması ile genişlemenin gerektirdiği kurumsal değişikliklerin gerçekleştirilmesi yönünde önemli adımlar atılmıştır. Nice Zirvesi’nde bir “Avrupa Temel Haklar Şartı” hazırlanarak AB kurumları tarafından imzalanmış ve üye ülkelere incelenmek üzere sunulmuştur (Acar, 2006, s. 24). Nice Antlaşması da, Amsterdam Antlaşması gibi, Avrupa Birliği Antlaşması ile kurulan çatı yapıyı değiştirmeksizin, Avrupa Topluluklarını kuran antlaşmalara ve Avrupa Birliği Antlaşmasına değişiklikler getirmektedir (Özdemir, 2001, s. 5). Nice Antlaşası ile AB’ nin kurumsal yapısında önemli değişiklikler yapılmıştır. Üyelik müzakereleri başlamış ve AB’ye üye olması muhtemel aday ülkelerin kurumsal yapıda nasıl yer alacakları konusu Nice Antlaşması’na ekli Genişleme Hakkında Protokol ile Genişleme Hakkında Bildiri’de yer almıştır. Helsinki Zirvesi’nde katılım müzakerelerinin başlatılması kararlaştırılan altı aday ülkeyle 15 Şubat 2000 tarihinde ayrı ayrı gerçekleştirilen altı Hükümetlerarası Bakanlar Konferansı ile katılım müzakereleri başlatılmıştır. Nice Zirvesi’nde AB’nin genişlemesi ile ilgili olarak gerekli hukuki zemin oluşturulmuş, nitelikli çoğunluk oylama sisteminin kapsamı genişletilmiştir. AB’nin genişleme perspektifi içerisinde Türkiye’ye yer verilmemiştir. Buna karşılık Zirve’de net üyelik perspektifi verilen 12 aday ülkenin tam üyelikleri 76 ilgili hukuki zemin yaratılmıştır (Karluk, 2007, s. 115). Nice Antlaşası ile kabul edilen düzenlemeler kısaca (Bilici, 2007, s. 46-47): • Yeni üye olacak 12 ülke dikkate alınarak, AB Kurumlarının kompozisyonunda ve işleyişinde değişiklik yapılmıştır. Kurumlar 27 üyeli AB’ye göre yeniden şekillendirilmiştir. • Karar alma süreci ile ilgili olarak oybirliği ilkesinin uygulandığı 29 konuda nitelikli çoğunluk uygulamasına geçilmiştir. • “Avrupa Toplulukları Resmi Gazetesi” ismi “Avrupa Birliği Resmi Gazetesi” şeklinde değiştirilmiştir. Konsey’in, nitelikli oy çokluğuyla karar almasının gerekli olması halinde üyelerin oy dağılımı ve Komite Üyelerinin dağılımı aşağıdaki şekilde olmaktadır. Tablo 6 Nice Antlaşması Sonrasında AB Konseyi’nde Ekonomik ve Sosyal Komite Üye ve Oy Dağılımı Üyeler Komite Üyelerinin Dağılımı Üyelerin Oy Dağılımı Belçika 12 12 Danimarka 9 7 Almanya 24 29 Yunanistan 12 12 İspanya 21 27 Fransa 24 29 İrlanda 9 7 İtalya 24 29 Lüksemburg 6 4 Hollanda 12 13 Avusturya 12 10 Portekiz 12 12 Finlandiya 9 7 İsveç 12 10 İngiltere 24 29 Kaynak: Çapanoğlu, S. G. ve Uyanusta, E. (2003). “Avrupa Birliği Antlaşması Avrupa Topluluklarını Kuran Antlaşmalar ve İlgili Bazı Kararları Değiştiren Nice Antlaşması”. İktisadi Kalkınma Vakfı Yayınları, Haziran, İstanbul, s. 20-27. 77 3.5.7. Kopenhag Zirvesi 12-13 Aralık 2002 tarihleri arasında gerçekleştirilen Kopenhag Zirvesi’nde AB 10 aday ülkeyi genişleme sürecine dâhil ederken, Türkiye’yi bu ülkelerin dışında bırakmıştır. Türkiye’ye ise koşullu olarak müzakereleri başlatma sözü verilmiştir (Paksoy, 2003, s. 99). Kopenhag Zirvesi Sonuç Bildirisi’nde Türkiye’ye üç paragraf ayrılmıştır. AB Konseyi, Türkiye’nin diğer aday ülkelere uygulanan kriterler temel alınarak Birliğe katılacak olan bir aday ülke olduğunu belirten 1999 tarihli Helsinki Kararı hatırlatılmaktadır. Konsey Türkiye’ nin Kopenhag kriterlerini karşılama yönünde attığı adımları memnuniyetle karşılamaktadır. Birlik Türkiye’yi, reform sürecini hızla sürdürmesi yönünde teşvik etmektedir. Bu bildiri de ayrıca, tam üyelik görüşmeleri tamamlanan Kıbrıs, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Litvanya, Malta, Polonya, Letonya, Slovakya ve Slovenya’nın 1 Mayıs 2004 tarihinde AB’ye katılacakları kesinleştiği belirtilmiştir (Karluk, 2007, s. 123). 3.5.8. Tek Paraya Geçiş ve Euro Tek pazar uygulamasının olumlu sonuçlarının daha ileri düzeye taşınması ancak tek para uygulamasına geçiş ile mümkün olabilecektir. Tek para, "tek pazar" uygulamasının doğal tamamlayıcısı olarak görülmekte ve ekonomik bütünleşmenin ancak bu şekilde istenilen düzeye taşınabileceği düşünülmektedir. Dünya parasal rezervlerinin % 50' sinin ve alışverişlerin % 85'inin yapıldığı güçlü para birimi Dolar’a karşı rekabet de ancak bu şekilde mümkün olabilecektir. Tek paraya dâhil olma, tam üyeliğe paralel bir olay olarak görülmemiştir. Tam üyelik için "serbest rekabete dayanıklı bir ekonomi" den bahsedilmekte, oysa tek para geçiş için ilave olarak aşağıdaki koşulların yerine getirilmesi gereği de öngörülmüştür (Bilici, 2006, s. 42-43): • Bütçe açığının GSYİH'nin % 3'nü geçmemesi, • Kamu borçlarının GSYİH'nin % 60'nı geçmemesi, • Enflasyon oranının, üç en düşük ülke enflasyon ortalamasının 1.5 puan fazlasını geçmemesi, • Faiz oranlarının aynı oranı geçmemesi, 78 • Ortak paraya geçi ş öncesindeki iki yıl boyunca, belirlenen oranın üzerinde devalüasyon yapılmaması. Tek paraya geçiş ekonomik birlik oluşturmanın en önemli adımlarından biridir. Tek para kullanımı işlem maliyetini düşürmekte, kur riskini ortadan kaldırmakta, alış verişi hızlandırmakta ve ekonomilerin her anlamda bütünleşmesini kolaylaştırmaktadır. Avrupa Birliği baştan beri ekonomik birleşme öngörse de, Maastricht Antlaşması’na kadar bu hedef açıkça ve güçlü biçimde telaffuz edilmemiştir. Maasticht’te tek para hedefi açıkça telaffuz edilmiş ve bunun için gerekli kriterler belirlenmiştir. 1 Ocak 1999’da Avrupa para birimi Euro, kaydi olarak, 1 Ocak 2002’den itibaren de 12 ülke tarafından fiziki olarak kullanılmaya başlanmıştır (Acar, 2006, s. 24-25). Tek para EURO’ya geçişin üç aşamada gerçekleşeceği Maastricht Antlaşması’nda öngörülmüştür1. Anlaşmaya göre tek paraya geçiş üçüncü aşamanın uygulanmasıyla başlanacaktı. Bu döviz kuru mekanizmasının üçüncü aşamasıdır. Ancak sisteme girecek ülkelerin paraları son iki yılda dalgalanma marjı içerisinde olma şartı getirilmiştir. Gereken şartları yerine getiren ülkeler 1 Ocak 1999 tarihinden itibaren topluluğun ortak parası Euro’ya geçmişlerdir (Yiğit, Yılmaz ve Ergeç, 2008, s. 260). Aşağıdaki tabloda, 1 Ocak 1999 tarihinden itibaren geçerli olan sabit ve geri dönülmez Euro dönüşüm oranları gösterilmiştir. 1 Bu aşamalar Maastricht Antlaşması başlığı altında anlatılmıştır. 79 Tablo 7 Euro Dönüşüm Oranları Ulusal Paralar Merkezi Kur (1 EUR= Belçika Frangı 40,3399 Alman Markı 1,95583 İspanyol Pesetası 166,386 Fransız Frangı 6,55957 İrlanda Poundu 0,787564 İtalyan Lireti 1936,27 Lüksemburg Frangı 40,3399 Hollanda Guldeni 2,20371 Avusturya Şilini 13,7603 Portekiz Eskudosu 200,482 Fin Markkası 5,94573 Kaynak: “Determination of the euro conversion rates of Euro-land currencies and Euro”, http://www.un.org/Depts/treasury/euro.htm, (Erişim Tarihi: 11.05.2011) Anlaşmaya göre 2002 yılında ulusal paraların tedavülden kalkacağı ve Euro'ya geçişin tam olarak sağlanacağı hedeflenmiştir. Euro'ya geçiş aşamasının saydam ve kamu tarafından kabul edilebilir olması için aşağıdaki koşulların sağlanması gerekmektedir (Özbay, 1992, s. 27): • Euro'ya geçiş prensipleriyle • aşamasının yasal çatısı Maastricht Antlaşmasının tutarlı olmalıdır. Euro'nun halk tarafından benimsenebilmesi için geçiş aşamasında Euro'nun kullanımına yönelik işlemler kolay anlaşılır olmalıdır. • Euro'ya geçiş aşaması maliyet açısından düşük olmalıdır. • Tek Para Politikası uygulamasına geçiş hızlandırılmalıdır. • Euro'ya geçişin son safhasında özel sektördeki ekonomik birimlerin Euro'yu kullanmaları teşvik edilmelidir. 80 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM OPA KRİTERLERİ AÇISINDAN AVRUPA PARASAL BİRLİĞİ’NİN DEĞERLENDİRİLMESİ Temeli 1960’lara dayanan optimal para alanı teorisi; Mundell, McKinnon, Kenen, Fleming, Corden, Ishiyama, Tower ve Willet, Tavlas, Frankel, Rose, Mongelli gibi iktisatçılar tarafından geliştirilmiş, tartışmalar, uzlaşılar içinde bugünkü halini almıştır. Teori dinamik niteliğinden dolayı her zaman geliştirilmeye açık olmuşsa da her daim aynı önemi görmemiştir. Avrupa Birliği’nin Ekonomik ve Parasal Birliği gerçekleştirmesi, optimal para alanı teorisinin önemini bir kez daha ortaya çıkarmış, yeniden gündeme gelmesinde etkili olmuştur. Oluşturulacak para alanının optimal olmaması üye ve aday ülkeler için tehlikeli ve riskli olacaktır. Bu sebepten, AB içinde para birliği tartışmaları kaçınılmaz olmuş, Avrupa Para Birliği’nin optimal olup olmadığı teorinin kriterleri açısından değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Optimal para alanı teorisinin çıkış noktası, sabit döviz kuru sistemi ve esnek döviz kuru sistemi tartışması olsa da, bu teorinin farklılaştığı nokta, sabit ya da esnek döviz kuru sistemini tercih etmenin avantajları olduğu gibi dezavantajlarının da olduğudur. Bu noktadan hareketle, Optimal Para Alanı teorisi hangi bölgelerde ya da ülkelerde ortak para biriminin uygulanmasının hem iç, hem de dış denge açısından en iyi sonucu vereceğini araştırmıştır. Diğer bir deyişle, sabit döviz kuru sisteminin uygulanacağı bölgenin özelliklerinin ne olması gerektiği Optimal Para Alanı teorisinin temel dayanağı olmuştur. Para alanının optimalliği ise, teorinin gelişim sürecinde çeşitli kriterlerle ölçülmeye çalışılmıştır. Mundell (1961), optimal para alanına kriter olarak üretim faktörlerinin yüksek hareketliliğini öne sürerken, McKinnon (1963) bir para alanının optimal para alanı olarak değerlendirilebilmesi için ekonominin dışa açık olması gerektiğini öne sürmüştür. Diğer yandan, Kenen (1969) ekonomide ürün çeşitliliğinin olması gerektiğini savunmuştur. Finansal bütünleşmenin derecesi, ülkelerin enflasyon hızlarındaki benzerlik ve politika bütünleşmesinin derecesi gibi kriterler ise, sabit döviz kuru sisteminin uygulanacağı para alanının belirlenmesinde üzerinde durulan diğer kriterlerdir. 81 İktisatçılar tarafından farklı zamanlarda ortaya konan ve şekillenen bu kriterlerin neler olduklarından bahsetmiştik. Bu bölümde ise optimal para alanı kriterleri açısından Avrupa Para Birliği’nin genel anlamda bir değerlendirmesi yapılacaktır. 4.1. İşgücü Faktörü Kriteri Açısından Değerlendirme Mundell tarafından ileri sürülen faktör hareketliliği kriterinde, bir parasal birliğe gitmek isteyen ülkeler arasında faktör hareketliliğinin yüksek olması gerektiği belirtilmiştir. Üretim faktörlerinin serbestçe dolaşımı sağlanmışsa o bölgede sabit döviz kurunun kullanımı benimsenebilecek, ülkeler arasında şoklardan etkilenme dereceleri benzeşecektir. Üretim faktörü hareketliliği denildiğinde burada asıl kastedilen işgücü hareketliliğidir. Yapılan çalışmalarda Avrupa Birliği içinde emeğin hareketliliğinin, emeğin kendine özgü özelliklerinden dolayı, çok yüksek olmadığı ortaya çıkmaktadır. Ortak kültür ve dil, ülke içinde işgücünün dolaşımını kolaylaştırmaktadır. Üye ülkeler arasında işgücünün serbest dolaşımı; dil ve kültür farklılıklarından, işgücü göçünü engelleyen kurumsal engellerden, yaş faktöründen, sosyal güvenlik faktörlerinden etkilenmektedir. AB üyesi ülkelerde emek göçü, ABD'nden daha düşüktür ve üye ülkeler arasında da büyük farklılıklar vardır. Yine Avrupalılar, yalnız sınır ötesi değil, ulusal sınırlar içinde bölgeler arasında da fazla hareket etmemektedirler (Akçay, 2006, s. 15). Avrupa Birliği’nde işgücü faktörünün hareketliliğini değerlendirirken, ülke vatandaşlarının mobilitelerinin ne kadar olduğunu görmek için birlik içinde, göç alma ve göç verme durumunu yıllar itibariyle aşağıda tablolaştırılmıştır. 82 Tablo 8 Yıllar İtibariyle AB Ülkelerinin AB (27)’den Aldıkları Göç Miktarları 2000 Avrupa Birliği (27 ülke) Belçika Bulgaristan Çek Cumhuriyeti Danimarka Almanya Estonya İrlanda Yunanistan İspanya Fransa İtalya Kıbrıs Letonya Litvanya Lüksemburg Macaristan Malta Hollanda Avusturya Polonya Portekiz Romanya Slovenya Slovakya Finlandiya İsveç İngiltere 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : 94.508 1.504 2.000.000 : : : 1.149 : 5.135 32.129 471.318 : : : 102.441 : 72.078 : 403 895 9.790 13.653 : 66.897 : 6.967 : : 1.207 : 10.603 28.748 : 5.556 32.726 468.867 : : : 113.355 : 69.894 : 459 1.359 9.976 15.010 : 65.173 : 6.347 : : 1.582 1.767 11.253 30.771 : 19.593 32.122 464.843 : : : 177.779 : 93.212 10.411 619 1.493 9.606 14.350 : 59.554 53.124 6.356 : : 2.017 2.027 11.411 31.339 : 31.893 32.028 432.640 : : : 274.346 : 153.185 10.958 719 1.879 10.317 13.735 : 53.854 53.860 6.592 : : 1.906 3.979 11.718 30.306 : 24.151 33.110 479.479 630 : : 287.995 : 145.110 15.506 1.110 3.998 10.383 14.679 : 55.249 61.196 8.417 : : 1.981 7.624 12.981 30.865 196.948 17.748 35.618 446.429 900 : : 294.340 : 115.363 17.805 1.389 5.157 11.935 21.057 : 56.401 60.289 8.461 : : 3.767 6.342 13.205 32.353 211.918 12.970 39.302 424.115 1.600 83.897 18.588 342.222 : 110.890 7.027 1.559 5.904 12.133 12.429 : 65.414 58.833 9.387 : : 3.506 7.398 13.951 40.834 218.713 24.960 43.414 449.865 2.878 69.395 21.247 426.935 : 367.619 9.633 2.628 6.456 13.768 10.751 4.938 79.789 67.162 13.580 : : 4.335 10.600 15.328 47.301 243.287 19.308 39.821 444.245 2.733 49.999 25.689 227.110 127.952 251.025 7.581 2.532 6.713 14.863 19.638 5.677 95.573 70.634 38.951 13.668 : 4.701 9.873 16.554 48.242 282.800 Kaynak: Eurostat, http://epp.eurostat.ec.europa.eu/portal/page/portal/population/data/database (Erişim Tarihi: 29.06.2011) Tablo 8, ülkelerin Avrupa Birliği’nin 27 ülkesinden aldıkları göçü göstermektedir. Bazı veriler erişilemediğinden gösterilememiştir. İlk dikkati çeken Almanya’nın aldığı göç miktarının açık ara diğer ülkelerden fazla olduğudur. Hatta ilk 3-4 sene tüm Avrupa’nın aldığı göçün yarısını Almanya’nın aldığı görülmektedir. Toplam alınan göç miktarına bakıldığında, 2007 yılına kadar bir artış dikkati çekmektedir ancak bunun içinde zamanla verilerine erişilemeyen ülkelerin verilerinin de hesaba katılmasının etkisi olduğu açıktır. Fakat yine de ülkeler itibariyle incelendiğinde, : 35.499 200.131 2.697 30.712 29.545 174.502 : 172.348 : 1.601 5.082 13.045 : 5.181 84.241 48.589 : 22.043 : 4.784 8.073 15.084 45.374 263.827 83 genel itibariyle bir artış olduğu da görülmektedir. Özellikle oran olarak, 2000 yılı ile 2007 yılı verilerine bakıldığında İspanya ve İtalya’nın aldıkları göç miktarını 4 katından fazla artırdıkları dikkat çekmektedir ki; İspanya 102.441’den 426.935’e, İtalya 72.078’den 367.619’a çıkarmıştır. Fakat 2008’de bu ülkelerin rakamlarının bir miktar düştüğü de gözden kaçırılmamalıdır. Ülkelerin verdikleri göçü de incelemek adına, aşağıdaki tablo da incelenebilir. Tablo 9 Yıllar İtibariyle AB Ülkelerinin AB (27)’ye Verdikleri Göç Miktarları 2000 Avrupa Birliği (27 ülke) Belçika Bulgaristan Çek Cumhuriyeti Danimarka Almanya Estonya İrlanda Yunanistan İspanya Fransa İtalya Kıbrıs Letonya Litvanya Lüksemburg Macaristan Malta Hollanda Avusturya Polonya Portekiz Slovenya Slovakya Finlandiya İsveç İngiltere Kaynak: Eurostat, 29.06.2011) 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : 65.464 2.929 : : 2.109 : : : 1.218 35.042 355.606 : : : : : 50.708 : 1.911 2.039 6.808 1.625 : 52.033 35.840 26.996 : 1.871 : 12.029 28.069 : 11.596 35.075 355.945 : : : : : 49.809 : 1.643 3.915 7.477 1.981 : 53.940 43.393 23.352 : 1.792 989 12.203 26.427 : 19.530 34.294 371.737 : : : 32.265 : 42.701 : 1.043 4.060 7.811 2.186 : 57.093 50.480 24.527 : 2.739 1.392 11.608 26.443 : 23.166 33.571 384.270 : : : 43.944 : 54.096 : 771 7.938 6.441 2.210 : 58.828 45.318 20.808 : 2.280 3.289 11.016 27.966 : 25.780 34.629 446.779 2.387 : : 24.320 : 55.442 2.185 1.130 13.740 6.809 2.582 : 63.947 45.554 18.859 : 3.272 4.475 11.851 29.229 218.363 5.266 34.918 409.008 4.075 : : 31.721 : 54.261 2.605 1.235 13.802 7.124 2.399 : 71.975 45.361 22.222 : 2.746 2.002 11.223 31.109 221.012 3.919 35.766 427.023 5.083 : : 53.249 : 63.872 1.141 2.384 10.842 7.834 2.519 : 78.695 47.288 46.826 : 4.034 2.125 11.015 34.729 257.102 4.297 32.479 439.533 4.063 : : 51.474 : 54.325 2.410 2.046 11.898 9.539 3.404 4.479 77.449 45.947 35.391 : 4.694 2.530 11.196 35.597 224.297 5.629 26.869 501.158 4.139 52.516 22.402 70.538 62.328 69.246 1.738 3.776 13.861 8.808 3.440 5.793 76.857 50.205 69.592 18.623 5.775 2.736 11.477 36.957 285.331 : 27.534 209.126 4.286 57.209 28.413 107.120 : 66.706 : 4.703 16.798 8.010 : 6.413 70.228 39.075 : 14.392 5.124 2.760 10.555 32.395 249.229 http://appsso.eurostat.ec.europa.eu/nui/submitViewTableAction.do (ErişimTarihi: 84 Tablo 9 incelendiğinde yine aynı şekilde birlik içinde Almanya’nın ağırlığı dikkati çekmektedir. Ancak bu rakamlarda aldıkları göç miktarlarında olduğu gibi anormal artışlar görülmemektedir. İspanya ve İtalya’nın aldıkları göç kadar vermemeleri ekonomilerinde sarsıcı etkileri de beraberinde getirecektir. Ülkelerin göç alma ve verme rakamlarında yıllar itibariyle artışın gözlenmesi, birlik içinde nüfus hareketinin zamanla geliştiğini göstermektedir. İnsanların bir yerden başka bir yere göç etme kararında, gidecekleri yerde iş bulabilme endişeleri önemli yer tutar. Birlik genelinde işsizlik oranının fazla olması işgücünün hareketini kısıtlama özelliği gösterecektir. Aşağıda 16 ülkeli Euro alanı, Euro’ya dâhil olmayan bazı ülkeler ve ABD’nin işsizlik oranı verileri tablolaştırılmıştır. Tablo 10 Euro Alanı (16 Ülke), Euro’ya Dâhil Olmayan Bazı Ülkeler ve ABD’nin İşsizlik Oranı Verileri 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 EURO Alanı 9,4 8,5 8,1 8,5 8,9 9,0 9,2 8,5 7,6 7,6 9,6 10,1 (16 ülke) 8,5 6,9 6,6 7,5 8,2 8,4 8,5 8,3 7,5 7,0 7,9 8,3 Belçika 8,2 7,5 7,6 8,4 9,3 9,8 11,2 10,3 8,7 7,5 7,8 7,1 Almanya 5,6 4,2 3,9 4,5 4,6 4,5 4,4 4,5 4,6 6,3 11,9 13,7 İrlanda 12,0 11,2 10,7 10,3 9,7 10,5 9,9 8,9 8,3 7,7 9,5 12,6 Yunanistan 12,5 11,1 10,3 11,1 11,1 10,6 9,2 8,5 8,3 11,3 18,0 20,1 İspanya 10,4 9,0 8,3 8,6 9,0 9,3 9,3 9,2 8,4 7,8 9,5 9,8 Fransa 10,9 10,1 9,1 8,6 8,4 8,0 7,7 6,8 6,1 6,7 7,8 8,4 İtalya 2,4 2,2 1,9 2,6 3,8 5,0 4,6 4,6 4,2 4,9 5,1 4,5 Lüksemburg 3,5 3,1 2,5 3,1 4,2 5,1 5,3 4,4 3,6 3,1 3,7 4,5 Hollanda 3,9 3,6 3,6 4,2 4,3 4,9 5,2 4,8 4,4 3,8 4,8 4,4 Avusturya 5,0 4,5 4,6 5,7 7,1 7,5 8,6 8,6 8,9 8,5 10,6 12,0 Portekiz 10,2 9,8 9,1 9,1 9,0 8,8 8,4 7,7 6,9 6,4 8,2 8,4 Finlandiya 6,7 5,6 5,8 6,0 6,6 7,4 7,7 7,1 6,1 6,2 8,3 8,4 İsveç 5,2 4,3 4,5 4,6 5,4 5,5 4,8 3,9 3,8 3,3 6,0 7,4 Danimarka 5,9 5,4 5,0 5,1 5,0 4,7 4,8 5,4 5,3 5,6 7,6 7,8 İngiltere 4,2 4,0 4,8 5,8 6,0 5,5 5,1 4,6 4,6 5,8 9,3 9,6 ABD Kaynak: Eurostat, http://appsso.eurostat.ec.europa.eu/nui/show.do?dataset=une_rt_a&lang=en (Erişim Tarihi: 30.06.2011) 85 İşgücü bir yerden başka bir yere büyük ölçüde iş bulma umuduyla gidecektir. Dolayısıyla işgücü göçünü; ülkelerin işsizlik oranları arasındaki farkla yorumlamak mümkündür. Öncelikle ülkelerin işsizlik oranlarının yıllar itibariyle seyrine bakıldığında, bazı ülkelerin normal seyrini sürdürdüğü bazı ülkelerin ise önemli farklılıklar gösterdikleri görülmektedir. Örneğin; İrlanda, 2008’e kadar 4,5-5 seviyelerinde işsizlik gösterirken, bu oran gitgide artarak 2010 yılında 13,7 seviyesine çıkmıştır. Yunanistan, 1999, 2000 yıllarında 12 ve 11,2 olan oranlarını önce yavaş yavaş düşürerek 2008’de 7,7 seviyesine çekmiş ancak daha sonra 2010’da yeniden 12,6 seviyesine yükseltmiştir. İspanya 1999’da 12,5 olan oranını bir süre istikrarlı tutup sonra düşürerek 2007’de 8,7 seviyesine indirmiş, fakat daha sonra önemli artışlarla 2010’da 20,1 gibi bir oranı görmüştür. Yine Portekiz başlarda 5’lerde olan oranını koruyamamış 2010’da 12’lik işsizlik oranına maruz kalmıştır. Fransa, İtalya, Finlandiya’nın işsizlik oranını bir miktar düşürdüğü, Lüksemburg, Hollanda, Avusturya’nın bir miktar artırdığı görülmektedir. Euro alanının 16 ülkeyi kapsayan ortalama işsizlik oranına göre bir kıyaslama yapılırsa; bu oranı genellikle aynı ülkelerin; Yunanistan, İspanya, Fransa, İtalya ve Finlandiya’nın aştığı görülmektedir. 2003’den 2008’e kadar Almanya’nın da ve 2006’dan sonraki yıllarda Portekiz’in aştıkları görülmektedir. 2010 yılına bakıldığında; İrlanda, Yunanistan, İspanya ve Portekiz’in Euro 16 ortalamasını geçtikleri görülüyor ki zaten 2010 yılı ortalamasını artıran da bu ülkeler olmuştur. 2010 yılına diğer ülkeler açısından bakıldığında işsizlik oranlarının makul seviyelerde oldukları göze çarpmaktadır. İrlanda, Yunanistan, İspanya ve Portekiz’in son yıllardaki göç verme durumlarına tekrar bakıldığında, işsizlikteki bu artışı dengeleyecek kadar olmadıkları, bir miktar artışa rağmen yeterli göçü veremedikleri görülmektedir. Avrupa Birliği ülkelerinde emeğin çok fazla hareketli olmadığı anlaşılmaktadır. Dil, gelenek ve görenekler, yaşam standardı farklılığı, sosyal güvenlik sistemleri arasındaki farklılıklar bu durumu ortaya çıkaran nedenler arasındadır. Bu durumun maliyetleri, AB'nde emek piyasalarının esnek olamayışı, emek piyasalarına düşük oranda katılım ve AB'nin başta gelen işsizlik sorunun kalıcı olmasıdır denilebilir (Akçay, 2006, s. 15). 86 4.2. Ekonominin Dışa Açıklığı Kriteri Açısından Değerlendirme McKinnon teoriye ekonominin dışa açıklığı kriterini getirirken, ticareti açık olan ve yoğun ticari ilişki içinde olan ülkelerin optimal para alanı oluşturabileceklerini düşünmekteydi. Açıklık kriterine göre; dışa açık ekonomilerde esnek döviz kuru uygulaması etkisiz olacak, sabit döviz kuru uygulamasıyla fiyat istikrarını sağlamanın avantajı ön plana çıkacak ve optimallik sağlanmış olacaktır. Avrupa bölgesel entegrasyon sürecinin ilk aşamaları ticaretin önündeki engellerin kaldırılmasına dayanıyordu. Avrupa Birliği’nde iç pazar programının yürürlüğe konması sırasında, bu engeller kaldırılmış, birliğe üye ülkelerin piyasalarının iç içe geçmesi sağlanarak ticaret yoğunluğunun artırılması gerçekleştirilmiştir. Tek ve büyük bir pazara üretim yapma imkânı bulan işletmeler üretimlerini artırmışlardır. Verimli üretim yapmaya zorlanan firmaların rekabet gücünün artması, firmaların dış dünyaya mallarını daha kolay pazarlamalarına yardım etmiştir (Çondur ve Evlimoğlu, 2007, s. 212). Açıklık, bir ülkenin uluslar arası ticaretinin Gayrisafi Yurtiçi Hâsılasına oranı olarak tanımlanmaktadır. Açıklık oranı = (İhracat + İthalat) / GSYİH olarak hesaplanmıştır. Yani, bir ülkenin açıklık oranı, o ülkenin ihracat, ithalat ve GSYİH’ nın bir fonksiyonudur ve bu orandaki değişim fonksiyonun her bir elemanından kaynaklanıyor olabilir. Bu değerlendirme için Avrupa Birliği’nin bazı ülkeleri, 16 ülke için Euro Alanının kendisi ve ABD verileri incelenmiştir. Aşağıda, ülkelerin dışa açıklığını hesaplamaya yarayan ihracat, ithalat ve GSYİH verileri ile bu verilerden hesaplanan açıklık değerleri ayrı tablolar halinde gösterilmiştir. Rakamlar milyon ECU/EURO cinsindendir. 87 Tablo 11 Euro Alanı (16 Ülke), Euro’ya Dâhil Olmayan Bazı Ülkeler ve ABD’nin İhracat Verileri (milyon ECU/EURO) EURO Alanı (16 ülke) Belçika Almanya İrlanda Yunanistan İspanya Fransa İtalya Lüksemburg Hollanda Avusturya Portekiz Finlandiya İsveç Danimarka İngiltere ABD 2001 2005 2008 1053529 212538 638282 92491 12848 130258 361075 272990 10896 257766 78999 26918 48277 84463 57732 304505 816219 1235548 268789 780415 88142 13888 154846 372501 299923 15109 326640 100621 31137 52647 105266 68420 309040 726903 1561016 320805 983255 85477 17937 191388 418732 369016 17224 433722 123259 38950 65580 124645 79496 312528 883804 2009 2010 1278323 265160 803012 83114 14675 162990 347415 291733 15138 356962 98214 31768 45063 93890 67333 252992 757608 1535956 310947 957135 88105 16149 185289 392745 337584 14793 432496 114893 36771 52523 119419 73682 306002 963347 Kaynak: Eurostat, http://epp.eurostat.ec.europa.eu/tgm/refreshTableAction.do?tab= plugin=1&pcode=tec00038&language=en (Erişim Tarihi:30.06.2011) table& İlk olarak açıklık oranının belirleyicilerinden, ülkelerin 2000 sonrası farklı yıllardaki ihracat verilerine bakıldığında, İrlanda hariç Avrupa ülkelerinin hepsinde 2009 yılına kadar ihracat rakamlarının arttığı görülmektedir. İrlanda, 2001 yılında yakaladığı ihracat rakamına sonraki yıllarda ulaşamamış, 2010 yılında hala o rakamın gerisinde kalmış görünmektedir. ABD’de ise 2001’den 2005’e bir azalma, ardından 2009’a kadar yeniden bir artış göze çarpmaktadır. Bütün ülkeler için 2009 yılı ekonomik kriz nedeniyle ihracat rakamlarının düştüğü bir yıl olmuştur. Ancak 2010’da ülkelerin ihracat açısından çabuk toparlanıp yeniden yükselişe geçtikleri gözlenmektedir. Sadece Lüksemburg 2010 yılında 2009 yılındakinden daha düşük ihracat rakamlarına ulaşmış görünmektedir. Bu veriler muhakkak bir kıstas olmakla beraber Açıklık Oranını yorumlamak için yeterli değildir. 88 Tablo 12 Euro Alanı (16 Ülke), Euro’ya Dâhil Olmayan Bazı Ülkeler ve ABD’nin İthalat Verileri (milyon ECU/EURO) EURO Alanı (16 ülke) Belçika Almanya İrlanda Yunanistan İspanya Fransa İtalya Lüksemburg Hollanda Avusturya Portekiz Finlandiya İsveç Danimarka İngiltere ABD 2001 2005 2008 2009 2010 1015376 199491 542786 56450 36868 172677 366914 263757 13769 232958 83333 44094 36444 70567 50605 383860 1317635 1228654 256169 624606 55112 43755 232124 405212 309292 17597 292438 102345 51379 47236 89781 60752 412887 1392429 1613692 317043 805730 57088 62945 286105 486476 382050 21475 394980 125301 64194 62402 114565 74356 430361 1471875 1262878 252326 664143 44955 49731 210222 401549 297609 17575 317718 102569 51368 43655 86089 59256 346180 1148477 1544594 294519 804737 45283 47652 237097 456895 364950 18091 389927 119750 57062 51679 112174 64002 422491 1483365 Kaynak: Eurostat, http://epp.eurostat.ec.europa.eu/tgm/refreshTableAction.do?tab=table &plugin=1&pcode=tet00002&language=en (Erişim Tarihi:30.06.2011) Açıklık Oranı belirleyicilerinden bir diğeri olan İthalat rakamlarına bakıldığında, 2009 yılına kadar, tablodaki bütün ülkelerde (sadece İrlanda’nın 2001’den 2005’e hariç), bir artış göze çarpmaktadır. Yine bu yılda dünyayı vuran ekonomik kriz ülkelerin ithalat rakamlarını da es geçmemiş, ithalat rakamları açısından ülkeleri ortalama beşer yıl geriye itmiştir. Ancak yine 2010 yılında ülkeler ithalat rakamları açısından yüksek seviyelere ulamış görünmektedirler. Burada istisna olarak Yunanistan göze çarpmaktadır. Yunanistan’ın 2009’dan 2010 yılına geçerken ihracatta bulduğu artışı ithalatta bulamadığı, 2010 yılında 2009’un da altında bir ithalat rakamında kaldığı görülmektedir. İhracat ve ithalat rakamlarına bakıldığında ülkelerin, çok büyük bir genellemeyle, uluslararası ticaretlerinin arttığı görülmektedir. Bu açıdan 16 ülkeyi kapsayan Euro alanı ile ABD karşılaştırılacak olursa, Euro alanının genelinde 2001’den 2010 yılına kadar uluslararası ticarette %50’ye yakın bir artış göze çarpmaktadır. Ancak bu oran yine aynı zaman diliminde ABD için yaklaşık %16 seviyelerinde kalmıştır. Bu 89 rakamlardan, Euro alanının ABD’ye göre uluslararası ticareti artırmada çok daha başarılı olduğu ortaya çıkmaktadır. Tablo 13 Euro Alanı (16 Ülke), Euro’ya Dâhil Olmayan Bazı Ülkeler ve ABD’nin GSYİH Verileri (milyon ECU/EURO) 2001 EURO Alanı (16 ülke) Belçika Almanya İrlanda Yunanistan İspanya Fransa İtalya Lüksemburg Hollanda Avusturya Portekiz Finlandiya İsveç Danimarka İngiltere ABD 7078675 259433 2113160 117136 146428 680678 1495553 1248648 22572 447731 212499 134137 139288 253743 179226 1643154 11485261 2005 8142510 302845 2242200 162314 194819 908792 1718047 1429479 30283 513407 243585 153728 157429 298353 207367 1833954 10158669 2008 9232836 345006 2481200 179988 236917 1088124 1933195 1567761 39644 596226 283085 171983 185651 333256 233482 1815417 9769581 2009 2010 8939086 339162 2397100 159646 235017 1053914 1889231 1519702 38073 571979 274321 168587 173267 290908 222410 1565750 10122598 9176118 352941 2498800 153939 230173 1062591 1932802 1548816 41597 591477 284410 172699 180253 346667 234005 1696583 11058611 Kaynak: Eurostat, http://epp.eurostat.ec.europa.eu/tgm/refreshTableAction.do?tab=table& plugin=1&pcode=tec00001&language=en (Erişim Tarihi:30.06.2011) Ülkelerin uluslararası ticaret verileri incelendikten sonra GSYİH rakamlarına bakıldığında; Avrupa ülkeleri için genel olarak ihracat ve ithalat rakamlarının seyrine paralel bir seyir görülmektedir. Yani 2009’a kadar bir artış, 2009’da düşüş, tekrar 2010’da artış meyli göze çarpmaktadır. Ancak burada yine Yunanistan’ın 2010 yılında ithalat rakamının düşüşüne paralel olarak GSYİH’ sının da düştüğü görülmektedir. Bu da milli gelirinin düşmesiyle ithalat eğiliminin de düştüğünü göstermektedir. Yine İrlanda’nın 2010 yılında GSYİH’ sının düşmüş olduğu görülmektedir. Bu tabloda göze çarpan bir diğer istisna ABD verilerindedir. ABD’nin GSYİH değerleri 2001’den 2008’e kadar düşmüş, 2008’den sonra ise ekonomik krize rağmen artış meyline girmiş olduğu görülmektedir. 90 Yıllar itibariyle ülkelere ait ihracat, ithalat ve GSYİH verilerini optimal para alanı kriterlerinden dışa açıklık oranının birer belirleyicisi olarak ele alıp inceledikten sonra, aşağıda bu verilerden elde ettiğimiz ((İhr. + İth.) / GSYİH ), dışa açıklık oranını tablolaştırılmıştır. Tablo 14 Euro Alanı (16 Ülke), Euro’ya Dâhil Olmayan Bazı Ülkeler ve ABD’nin Dışa Açıklık Oranı Verileri EURO Alanı (16 ülke) Belçika Almanya İrlanda Yunanistan İspanya Fransa İtalya Lüksemburg Hollanda Avusturya Portekiz Finlandiya İsveç Danimarka İngiltere ABD 2001 2005 2008 2009 2010 0,29 1,59 0,56 1,27 0,34 0,45 0,49 0,43 1,09 1,1 0,76 0,53 0,61 0,61 0,6 0,42 0,19 0,3 1,73 0,63 0,88 0,3 0,43 0,45 0,43 1,08 1,21 0,83 0,54 0,63 0,65 0,62 0,39 0,21 0,34 1,85 0,72 0,79 0,34 0,44 0,47 0,48 0,98 1,39 0,88 0,6 0,69 0,72 0,66 0,41 0,24 0,28 1,53 0,61 0,8 0,27 0,35 0,4 0,39 0,86 1,18 0,73 0,49 0,51 0,62 0,57 0,38 0,19 0,34 1,72 0,71 0,87 0,28 0,4 0,44 0,45 0,79 1,39 0,83 0,54 0,58 0,67 0,59 0,43 0,22 Kaynak: Eurostat, Eurostat verilerine göre kendi hesaplamalarım Tablo 14 incelendiğinde AB ülkelerinin ABD’den çok daha dışa açık oldukları göze çarpmaktadır. Avrupa genelinde bu oran %35 – 40’ların üzerindeyken ABD’de %20’ler seviyesinde kaldığı görülmektedir. AB ülkelerinde de özellikle Belçika, İrlanda, Lüksemburg, Hollanda, Avusturya gibi daha küçük ekonomilerde oranın %80’ler ile %150’ler arasında olduğu görülmektedir ki, bu da küçük ekonomilerin parasal birliğe geçişe neden bu kadar sıcak baktıklarını açıklayıcı niteliktedir. Bu ülkeler açısından dış ticarete bu denli açıklık, kurların önemli bir politika aracı olmasını ortadan kaldırmaktadır. Euro (16) bölgesindeki ülkelerin açıklık oranı ortalamasının yaklaşık %75’ler olduğu düşünüldüğünde, büyük ekonomili ülkelerin oranlarının ortalamanın altında 91 kaldığı görülmektedir. Tablo 14 dikkatli incelendiğinde, büyük ülkelerden İspanya, Fransa, İtalya, Portekiz’in parasal birliğe geçişle birlikte 2010 yılına kadar dışa açıklık oranlarında fazla bir değişiklik olmadığı görülmektedir. Ancak Almanya, yukarıdaki tablolardan da görüldüğü gibi, özellikle uluslararası ticaretinin milli hâsılasına nazaran daha fazla artması nedeniyle, dışa açıklık oranında artış yakalamıştır. Yunanistan’ın açıklık oranının 2001 ve 2008 yıllarında %34, 2009’da %27 ve 2010’da yok denecek bir artışla %28 seviyesinde kaldığı göze çarpıyor. Ülkelerin tamamında, Lüksemburg hariç, dışa açıklık oranında 2009’dan 2010’a geçerken en az 5-6 puanlık artış olmasına karşın Yunanistan’ın bu durumu, ithalat rakamlarındaki azalma neticesinde olmuştur. Daha küçük ülkelerden Belçika, Hollanda, Avusturya dışa açıklık oranlarını artırırken, özellikle İrlanda ve Lüksemburg’un açıklık oranlarını azalttıkları göze çarpmaktadır. İrlanda milli gelirini zamanla artırırken, ihracat ve ithalat toplamı olan uluslararası ticaretinin azalması nedeniyle bu duruma düşmüştür. Lüksemburg ise ihracat ve ithalat rakamlarını artırmasının yanında milli gelirlerini bunlara göre daha fazla oranda artırmış ve sonuçta açıklık oranı düşük seviyede kalmıştır. Yani düşüşün nedeni ekonomik göstergelerdeki bir düşüşten değil, yükselmeler arasındaki oransal farklılıktan meydana gelmektedir. Bu açıklamalardan da görüldüğü üzere ülkeler arasında açıklık bakımından farklılıklar görülmektedir. Ancak Euro alanında ülkelerin geneline bakılacak olunursa, özellikle ABD’ye kıyasla yüksek derecede dışa açık oldukları söyleyebilir. Avrupa’nın en düşük açıklık oranına sahip ülkesinin bile ABD’den daha açık olduğu görülmektedir. Avrupa’da zamanla gelişen entegrasyon ve parasal birlik düşüncesi, ticaretin önündeki engellerin kaldırılması ve piyasaların bütünleşmesi yönünde kararlar alınmasını doğurmuş, bu da ülkelerin dış ticaret yoğunluğunun artmasına vesile olmuştur. Euro’nun tek para olarak kullanılması da fiyatlarda şeffaflık ve fiyat istikrarını beraberinde getirmiştir. İşlem maliyetlerinin azalması, kur riskinin ortadan kalkmasıyla da Euro bölgesi ülkelerinin dışa açıklık derecelerinde artışlar beklemek doğal olmaktadır. 4.3. Ürün Çeşitliliği Kriteri Açısından Değerlendirme Ürün çeşitliliği kriterini Kenen getirmiştir. Ürün çeşitliliğinde artma, dış şoklar karşısında ülkelerin etkilenme derecesini azaltacaktır ve böyle yüksek ürün çeşitliliğine sahip ekonomilerde sabit döviz kuru geçerli olmalıdır. Tabi bunun yanında, ülke ürün 92 çeşitliliğine sahip olsa bile ihracatındaki paylar birbirine yakın düzeyde olmalıdır, yani herhangi ürün grubu toplam üretim hacmi içinde fazla yer işgal etmemelidir ki malların herhangi birinin talebinde meydana gelebilecek bir daralmadan ülke ekonomisi fazla etkilenmesin. Ayrıca bununla beraber yine ürün çeşitliliği fazla olsa bile ürünler birbirleriyle ikame ve tamamlayıcı özellikler gösteriyorsa meydana gelebilecek bir iç şok karşısında ülke ekonomisinin kötü etkilenmesi olası olacaktır. Birlik açısından ise, toplam ihracat içinde ürün gruplarının ülkelere göre homojen dağılımı birliğin ekonomik çeşitlendirmesini artıracak, uzmanlaşmanın önüne geçmiş olacaktır. Ürün çeşitliliği açısından bu bilgilerin ışığında aşağıdaki tabloları inceleyebiliriz. Aşağıda ilk olarak, 16 Euro alanı ülkesinin toplam ihracatında başlıca ürün gruplarının oransal dağılımını gösterdik. Daha sonra bazı Avrupa Birliği ülkelerinin bu ürün gruplarına göre toplam ihracattaki payları ayrı ayrı gösterilmiştir. Tablo 15 Ürün Gruplarına Göre Euro Alanı (16 Ülke)’nin İhracat Oranları Ürün Çeşitleri 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 Toplam - Tüm Ürünler Yiyecek, İçecek ve Tütün 100 100 100 100 100 100 100 100 100 100 6 6,1 6,2 5,9 6 6 6,1 6,4 7,2 6,9 Hammadde 1,8 1,9 1,9 2 2,1 2,2 2,2 2,2 2,3 2,5 2,2 2,2 2,3 2,5 3,3 3,9 4,2 5,1 4,1 4,6 14,1 15,1 15,4 15,3 15,3 15,3 15,4 15,2 17,5 17,4 47,1 45,8 45,6 45,7 45,1 44,1 44,1 43,2 41,1 41,5 Diğer Mamul Ürünler 26,5 26,6 26,3 26,2 25,8 26,1 25,8 25,1 24,8 24,4 SITC' de sınıflandırılmamış Diğer Emtia ve İşlemler 2,3 2,3 2,4 2,5 2,4 2,4 2,2 2,8 3 2,9 Mineral Yakıt, Yağ ve İlgili Materyal Kimyasallar ve İlgili Materyal Makine ve Ulaşım Araçları Kaynak: Eurostat,http://epp.eurostat.ec.europa.eu/tgm/table.do?tab=table&init=1&plugin= 1& language=en&pcode=tet00057 (Erişim Tarihi:28.06.2011) Bu tablodan Euro alanı (16) ülkelerinin ürün grupları dağılımın birbirine çok yakın olmadığı, ancak zamanla aralardaki farkın az da olsa kapandığı gözlenmektedir. Özellikle Kimyasallar ve ilgili materyaller ile makine ve ulaşım araçları toplamının 2001 itibariyle 14,1+47,1 ile 61,2 olması dağılımın homojen olmadığını göstermektedir. Bu oranın 2010’da 58,9’a inmesi ve bunun yanında, makine ve ulaşım araçlarının 93 payının azalması ve diğer ürün gruplarının paylarının artması birlik içinde ürün çeşitlendirmesi açısından iyiye gidişe işaret etmektedir. Tablo 16 Bazı Avrupa Ülkelerinin Yiyecek, İçecek ve Tütün İhracatlarının AB İhracatındaki Payları (%) Belçika Almanya İrlanda Yunanistan İspanya Fransa İtalya Hollanda Avusturya Portekiz Finlandiya İsveç Danimarka İngiltere 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 4,4 10,7 3,6 1,8 6,7 19,4 9,5 12,9 1,6 0,8 0,9 1,9 6,9 12,3 4,3 10,2 3 1,7 6,5 19,6 10 13,8 1,7 0,9 0,9 2 6,7 11,9 4,2 10,2 3 1,5 6,5 20,1 10,1 13,7 1,8 0,9 0,8 2,1 6,5 11,6 4,7 10 3 1,4 6,7 19,3 10,2 13,6 2,3 0,9 0,7 2,2 6,6 11 5 10,8 3 1,5 6,4 19 10 13,1 2,7 0,9 0,7 2,3 6,2 10,4 5 11,6 3,2 1,4 6,3 18,8 9,8 13,3 3 1,2 0,8 2,1 5,5 9,6 5,3 11,8 3 1,4 6,9 18,5 9,9 13,7 2,8 1,2 0,8 2 5,4 8,8 5,4 12,8 2,2 1,3 6,6 18,9 10 13 2,5 1,3 0,8 2 5,2 7,9 4,8 13,6 1,9 1,4 6,6 18,5 10,1 14,1 2,4 1,4 0,7 1,8 5,2 8,3 4,6 13,1 2 1,3 6,7 19,5 9,5 13,7 2,2 1,3 0,7 1,9 5 8,4 Kaynak: Eurostat,http://epp.eurostat.ec.europa.eu/tgm/table.do?tab=table&init=1&plugin=1& language=en&pcode=tet00048 (Erişim Tarihi:28.06.2011) Yukarıdaki tablodan bazı Avrupa ülkelerinin AB’nin toplam yiyecek, içecek ve tütün ihracatı içindeki paylarını artırdıkları, bazılarının ise azalttıkları görülmektedir. Euro alanı ülkeleri içinde Almanya, Hollanda, Avusturya, Portekiz bir miktar artırdıkları, İrlanda ve Yunanistan’ın bu oranı azalttıkları görülmektedir. 94 Tablo 17 Bazı Avrupa Ülkelerinin Hammadde İhracatlarının AB İhracatındaki Payları (%) Belçika Almanya İrlanda Yunanistan İspanya Fransa İtalya Hollanda Avusturya Portekiz Finlandiya İsveç Danimarka İngiltere 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 5,4 13,3 1,9 2,1 7,6 7,4 9,1 13,2 3,4 1,3 6,1 7,5 4,6 9,4 5,5 13,5 1,8 1,8 7,2 7,7 8,6 13,6 3,4 1,1 5,8 8,2 4,4 9,8 5,7 12,4 1,7 2,2 7,3 7,1 8,1 13,8 3,2 1 5,5 8 4,5 11,1 5,7 12,7 1,7 1,9 6,7 7,1 7,9 13,6 3,1 1 5 7,8 4,3 12 5,6 14,3 1,8 1,6 7,5 6,8 7,9 13 2,8 1,2 4,4 7,8 4,1 11,8 5,4 15,2 1,7 2 6,9 6,7 8 13,5 2,2 1,3 4,9 7,3 3,8 11,8 5,6 15,8 1,2 1,3 7 6,3 7,4 14,5 2,5 1,2 4,8 7,3 3,2 12,6 5,4 16,3 0,8 1,6 6,4 6,1 7,2 13,7 2,5 1,4 4,2 7,3 3,7 13 5,9 15,2 0,8 1,9 7,1 6,3 7,5 15,5 2,5 1,4 3,7 7,5 3,7 11,3 6,1 14,6 0,8 1,8 7,2 6,5 7 13,6 2,2 1,3 4,4 7,5 4,4 12 Kaynak: Eurostat, http://epp.eurostat.ec.europa.eu, (Erişim Tarihi:28.06.2011) Tablo 17’de Almanya ve Hollanda’nın hammadde ihracatı konusunda diğer Euro alanı ülkelerine göre daha yüksek oranlara sahip oldukları ve yine sadece bu ülkelerin toplam içinde ihracat oranlarını artırdıkları görülmektedir. Diğer ülkeler bu ürün grubunda zaten yeterince yüksek oranlara sahip değillerken, zaman içinde de yine bu oranlarını artıramadıkları göze çarpmaktadır. 95 Tablo 18 Bazı Avrupa Ülkelerinin Mineral Yakıt, Yağ ve İlgili Materyal İhracatlarının AB İhracatındaki Payları (%) Belçika Almanya İrlanda Yunanistan İspanya Fransa İtalya Hollanda Avusturya Portekiz Finlandiya İsveç Danimarka İngiltere 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 9,3 6,7 0,4 3,5 8,3 12,2 10,9 8,1 0,7 1,2 1,1 3 1,8 27,8 9,5 9,6 0,4 2,6 7 10,6 9 9,9 1 1,1 1,8 2,2 2,3 27,7 9,5 8,9 0,3 2 7,9 10,3 9,3 10,2 0,6 1,3 1,5 2,6 2,8 24,8 8 8,7 0,2 2,3 8,7 10,1 10,2 10,7 0,5 1,4 1,7 4,1 1,4 23,3 6,9 8,6 0,2 2,5 8,1 10,1 12,5 12,9 0,6 1,3 1,5 3,4 1,5 20,3 8,5 9,3 0,3 2,6 8,9 8,4 11,1 15,1 0,4 1,8 1,5 3,5 1,8 15,7 9,2 8,6 0,6 2,4 10,6 9,4 11,6 16,7 0,3 1,6 1,6 3,1 1,4 14,1 8,8 7,4 0,2 1,2 10,5 11,6 12,3 16,6 0,3 1,5 1,5 3,1 0,9 14,4 8,3 7,5 0,4 1,3 10,8 9,4 10,5 19,8 0,3 1,6 1,8 3,2 1,4 15 9,8 5,9 0,4 1,4 10 8,2 12,5 20,2 0,3 1,9 1,4 4,3 0,9 13,8 Kaynak: Eurostat, http://epp.eurostat.ec.europa.eu/tgm/table.do?tab=table&init=1&plugin=1& language =en&pcode=tet00050 (Erişim Tarihi: 28.06.2011) Mineral yakıt, yağ ve ilgili materyaller ürün grubunda 2010 yılı itibariyle Belçika, İspanya, Fransa, İtalya ve Hollanda’nın toplam ihracatın büyük bölümünü karşıladıkları görülmekte, diğer birçok ülkenin çok küçük oranlarda kaldıkları ve aynı zamanda bu oranlarını artıramadıkları dikkat çekmektedir. 96 Tablo:19 Bazı Avrupa Ülkelerinin Kimyasallar ve İlgili Materyal İhracatlarının AB İhracatındaki Payları (%) Belçika Almanya İrlanda Yunanistan İspanya Fransa İtalya Hollanda Avusturya Portekiz Finlandiya İsveç Danimarka İngiltere 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 8,1 25,2 11,1 0,3 3,1 14,3 7,3 5,9 2 0,3 0,9 2,7 2,2 13,7 13,1 22,2 10,4 0,3 3,3 13,7 7,2 5,9 2,1 0,3 1 2,7 2,1 13 12,6 21,9 10,4 0,3 3,4 13,1 7,1 6,2 2 0,3 1 3,2 2,2 13,3 12,9 23,2 9,3 0,3 3,4 12,9 7,2 6,7 1,8 0,2 0,7 3,4 2,1 12,2 13,3 21,9 9 0,3 4,2 13 7,2 7 2 0,2 0,8 3,1 2,3 11,4 13 23,1 8,5 0,3 4 12,7 6,7 7 2,1 0,2 0,8 3,2 1,9 12 13,2 23,1 8,7 0,3 4 12,5 6,5 7,7 2,1 0,2 0,7 2,7 2 11,6 11,7 24,7 8,4 0,3 4,3 13,3 6,7 6,2 2,2 0,3 0,8 2,7 2,1 10,9 12,2 24,5 9 0,3 4,1 13 6,3 6 2,4 0,3 0,8 2,6 2,3 11,8 12,7 23,8 9,7 0,3 4,2 12,4 6,4 6,3 2,3 0,3 0,8 2,4 2,3 11,4 Kaynak: Eurostat, http://epp.eurostat.ec.europa.eu/tgm/table.do?tab=table&init=1&plugin=1& language=en&pcode=tet00051 (Erişim Tarihi:28.06.2011) Kimyasallar ve ilgili materyaller açısından yine homojen bir dağılımın olmadığını görülmektedir. Burada Belçika, Almanya, İrlanda ve Fransa’nın bu ürün grubu için daha fazla oranda üretimde bulunduklarını görüyoruz. Belçika’nın bu ürün grubunda AB toplam ihracatındaki payını artırırken, Almanya, İrlanda ve Fransa’nın paylarını zamanla azalttıkları görülmektedir. 97 Tablo 20 Bazı Avrupa Ülkelerinin Makine ve Ulaşım Araçları İhracatlarının AB İhracatındaki Payları (%) Belçika Almanya İrlanda Yunanistan İspanya Fransa İtalya Hollanda Avusturya Portekiz Finlandiya İsveç Danimarka İngiltere 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 4 21,9 3,2 1 3,2 13,3 6,1 13,1 1,8 0,8 1 2,1 1,1 20,5 4,2 21,2 3,3 1,5 3,3 12,3 6,3 13 1,9 0,5 1,1 2,2 1,2 19,6 4,3 21,9 3,1 2 3,7 11,3 6,1 13,6 1,9 0,6 1,2 2,2 1,2 17,4 4,5 22,8 2,6 1,6 4,2 11,3 6,3 14,5 1,8 0,6 1,1 2,2 1,5 16,6 4,5 23 2,6 1,2 5 11,8 6,1 16,1 1,9 0,6 1,3 2,3 1,4 14,1 4,5 24,4 2,4 1,3 5,4 9,1 6 15,6 1,8 0,5 1,5 2,4 1,4 14 4,7 23,2 2,3 1,4 5 9 5,8 15,3 1,9 0,5 1,5 2,3 1,1 15,1 5,2 23,2 2,1 1,4 5,1 9,1 6,2 15,8 2 0,6 1,5 2,4 1,4 11,7 4,8 23 2,3 1,9 3,8 9,9 6,3 16,3 1,9 0,5 1,1 2,2 1,6 11,9 4 24,2 1,3 1,2 3,9 8,7 6,6 16,3 1,7 0,5 0,8 2,4 1,1 15,3 Kaynak: Eurostat, http://epp.eurostat.ec.europa.eu/tgm/table.do?tab=table&init=1&plugin=1& language=en&pcode=tet00052 (Erişim Tarihi:28.06.2011) Ülkelerin makine ve ulaşım araçları ihracat paylarını gösteren bu tabloda, 2010 yılı için özellikle Almanya’nın %24,2 ve Hollanda’nın %16,3 oranları ile bu ürün grubunda çok dominant oldukları görülmektedir. Bu ülkelerin 2001 yılına göre de paylarını artırdıklarını görülmektedir. Bunda özellikle Fransa’nın ve bir miktar da İrlanda’nın 2001 yılına göre bu ürün grubu ihracatındaki paylarının azalmasının etkisi kendini göstermektedir. 98 Tablo:21 Bazı Avrupa Ülkelerinin Diğer Mamul Ürünler İhracatlarının AB İhracatındaki Payları (%) Belçika Almanya İrlanda Yunanistan İspanya Fransa İtalya Hollanda Avusturya Portekiz Finlandiya İsveç Danimarka İngiltere 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 7,9 20,6 1,5 0,7 4,7 11,2 19,5 3,9 2,9 0,9 2,2 3,6 1,7 13,7 8,6 21 1,6 0,6 4,7 10,9 18,7 4,5 2,9 0,9 2,2 3,8 1,7 12,7 7,5 21,6 2 0,6 4,5 10,7 18,1 4,6 3 0,9 2,4 4 1,7 12,7 7,5 22,4 2,3 0,6 4,2 10,3 17,5 5,1 3,1 0,9 2,3 3,9 1,7 12 7,7 22,2 2 0,6 4,1 10,3 16,9 5,1 3,4 0,8 2,1 4 1,7 12,1 7,2 23,6 1,5 0,6 4,1 9,9 17,1 5,3 3,5 0,8 2,4 4 1,6 11,2 7,3 23,7 1,3 0,5 4,3 9,9 17,3 4,2 3,6 0,8 2,4 4 1,6 11 6,7 24,2 1,4 0,6 4,6 9,9 17,4 4,1 3,7 0,9 2,1 4 1,6 10,6 6,7 25 1,8 0,6 4,8 10,4 16,4 4,5 3,6 1 1,9 3,9 1,7 9,6 7,6 25 1,8 0,5 4,8 10 15,7 4,2 3,4 1 2,1 3,9 1,6 10,1 Kaynak: Eurostat, http://epp.eurostat.ec.europa.eu/tgm/table.do?tab=table&init=1& plugin=1&language=en&pcode=tet00053 (Erişim Tarihi:28.06.2011) Mamul ürünler ihracatında Almanya, Fransa, İtalya ve bir miktar da Belçika’nın dominant durumda olması, bazı ülkelerin çok düşük oranlar, bazı ülkelerin ortalama oranlar gösterdikleri dikkati çekmektedir. Yine Almanya bu ürün grubunda da toplam ihracat içinde ciddi bir farkla üstün ve ürün çeşitliliğinin ülkeler arasında dağılımı konusunda homojenliği bozucu pozisyonda bulunmaktadır. Genel itibariyle tablolar yorumlanmaya çalışılırsa; Euro alanı ülkelerinin yeterince ürün çeşitlendirmesine sahip olmadıkları, özellikle bir-iki ürün grubunun birlik üretiminde çok fazla yer kapladığı görülmektedir. Bu, meydana gelebilecek bir şokta birlik ekonomisini olumsuz etkileyecek nitelik göstermektedir. Dikkat çeken başka konu, ürün grubuna göre ihracat payı, diğer bir deyişle üretim düzeyi, yüksek olan bazı ülkelerin bu ürün gruplarında ihracat paylarını yine artırma eğiliminde oldukları yani uzmanlaşmaya gitme eğilimleridir. Bu durum artan ticaretin, ölçek ekonomilerinin gelir korelasyonunu azaltıcı etkisi olarak optimal para alanına ters nitelik taşımaktadır. Genel itibariyle bakıldığında, ülkeler her ürün grubundan az da olsa üretimde bulunmaktadır. Ancak bazı ürün gruplarının yüksek yüzde taşıması durumu Kenen’in ifade ettiği ürün çeşitliliği kriterinden uzaklaştırır görünmektedir. 99 Bunların yanında, Euro alanı (16 ülke) ihracatının ürün gruplarına göre dağılımında 2001’den 2010’a homojenliğin arttığı, fazla ağırlık teşkil eden ürün gruplarının paylarının azaldığı, düşük paya sahip ürün gruplarının paylarını artırdıkları da görülmektedir. Bu da optimal para alanı olma yolunda olumlu bir gelişmedir. Ayrıca, ürün çeşitlendirmesi konusuna ülkelerin tüketim dereceleri de etki etmekte, bu noktadan hareketle OECD’nin 1999’da yaptığı çalışmada ülkelerin yüksek derecede benzerliğe sahip oldukları, bu benzerliğin giderek de arttığı ortaya çıkmıştır. Bu da yine bir nebze homojenliği ve asimetrik şoklara karşı dayanıklılığı ifade etmektedir (Mongelli, 2002, s. 20). 4.4. Finans ve Sermaye Piyasalarının Bütünleşmesi Açısından Değerlendirme Finansal bütünleşmenin derecesini optimal para alanını belirleyen kriterler arasına koyan Ingram’a göre, sermaye piyasaları bütünleşmiş bölgeler arasında esnek döviz kuruna gerek olmayacaktır. Faiz hadlerindeki küçük bir değişme, ülkeler arasında yeterli derecede bir sermaye hareketini uyararak, döviz kurlarında bir değişmeye gerek duyulmadan dış dengesizlikleri gidermede yeterli olabilecektir. Avrupa Birliği içinde finans ve sermaye piyasalarının entegrasyonu, nihai amacın önemli bir unsurunu oluşturmaktadır. Birlik içinde finansal piyasaların entegrasyonu konusunda AB üyesi ülkelerin devlet ve hükümet başkanlarının katılımıyla 2000 yılı Mart ayında Lizbon ve 2001 yılı Mart ayında Stockholm’de yapılan toplantılarda önemli adımlar atılmıştır. Bu toplantılarda, finansal hizmetler alanında tek pazar oluşturulmasının önündeki engellerin kaldırılması, mevzuattaki mevcut boşlukların giderilmesi için gerekli önlemlerin 2005 yılı sonuna kadar tamamlanması ve 2006 yılında tamamen entegre olmuş bir AB finansal hizmetler sektörünün oluşturulması planlanmıştır (Çondur ve Evlimoğlu, 2007, s. 214). Avrupa Birliği’nde finansal hizmetlerin entegrasyonuna yönelik önemli gelişmeler 2000 yılından sonra gerçekleşmiştir. Bu konuda yapılan temel düzenlemelerle ticaretin serbestleşmesi ve piyasalarda eşit rekabet koşullarının, etkinliğin ve şeffaflığın sağlanması amaçlanmış, bankacılık sektöründe, sermaye piyasalarında ve sigortacılık sektöründe istikrarın sağlanması, sermaye piyasalarında şeffaflık, finansal suçlarla mücadele, finansal hizmetlerde tüketicilerin korunması ve tek ödeme sisteminin oluşturulmasına yönelik adımlar atılmıştır (Mumcu, 2005, s. 88-92). 100 Para piyasasının bütünleşmesi ve tek para piyasası oluşmasında nasıl bir gelişme kaydedildiğini izlemek üzere örneğin, Euro alanı (16 ülke) ve bazı AB ülkelerinin uzun vadeli faiz oranları aşağıdaki tablodan izlenebilir. Tablo 22 Uzun Vadeli Yıllık Faiz Oranları 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011* EURO Alanı (16 ülke) Belçika Almanya İrlanda Yunanistan İspanya Fransa İtalya Lüksemburg Hollanda Avusturya Portekiz Finlandiya İsveç Danimarka İngiltere ABD 4,7 4,7 4,5 4,8 6,3 4,7 4,6 4,7 4,7 4,6 4,7 4,8 4,7 5,0 4,9 5,1 5,6 5,4 5,6 5,3 5,5 6,1 5,5 5,4 5,6 5,5 5,4 5,6 5,6 5,5 5,4 5,7 5,3 6,0 5,0 5,1 4,8 5,0 5,3 5,1 4,9 5,2 4,9 5,0 5,1 5,2 5,0 5,1 5,1 4,9 5,0 4,9 4,9 4,8 5,0 5,1 5,0 4,9 5,0 4,7 4,9 5,0 5,0 5,0 5,3 5,1 4,9 4,6 4,2 4,1 4,1 4,1 4,3 4,1 4,1 4,3 3,3 4,1 4,2 4,2 4,1 4,6 4,3 4,5 4,0 4,1 4,1 4,0 4,1 4,3 4,1 4,1 4,3 2,8 4,1 4,2 4,1 4,1 4,4 4,3 4,9 4,3 3,4 3,4 3,4 3,3 3,6 3,4 3,4 3,6 2,4 3,4 3,4 3,4 3,4 3,4 3,4 4,4 4,3 3,8 3,8 3,8 3,8 4,1 3,8 3,8 4,0 3,3 3,8 3,8 3,9 3,8 3,7 3,8 4,5 4,8 4,3 4,3 4,2 4,3 4,5 4,3 4,3 4,5 4,5 4,3 4,3 4,4 4,3 4,2 4,3 5,0 4,6 4,3 4,4 4,0 4,6 4,8 4,4 4,2 4,7 4,6 4,2 4,4 4,5 4,3 3,9 4,3 4,6 3,7 3,8 3,8 3,2 5,2 5,2 4,0 3,6 4,3 4,2 3,7 3,9 4,2 3,7 3,2 3,6 3,6 3,3 3,6 3,3 2,7 6,0 9,1 4,2 3,1 4,0 3,2 3,0 3,2 5,4 3,0 2,9 2,9 3,6 3,2 4,4 4,2 3,3 9,6 13,5 5,3 3,7 4,8 3,7 3,6 3,7 8,7 3,6 3,5 3,6 3,8 3,5 Kaynak: OECD Economic Outlook 89 Database. http://www.oecd.org/eco/sources-and-methods (Erişim Tarihi: 28.06.2011) *: Tahmin Tablo 22’den uzun vadeli faiz oranlarının Euro alanının oluşturulduğu yıla göre düşüş trendinde olduğu ve üye ülkeler arasında bir yakınlaşmanın olduğu görülmektedir. Euro alanında 1999’da 4,7 olan faiz oranı 2010’da 3,6’ya düşmüş, son yılda bir artışla 4,4 seviyesine çıkmıştır. Ülkelerin geneli itibariyle, İrlanda, Yunanistan, İspanya ve Portekiz’in son yıllardaki kötü performansı haricinde, faiz oranlarında düşüş ve 3-4 arası seviyede birleşme göze çarpmaktadır. Bu da, uyumlaştırılan politikalar, sermaye piyasasındaki hareketlilik güçlenmesinin bir göstergesidir. ve ulusal piyasalar arasındaki ilişkilerin 101 Uluslararası yatırımlar için güvenli ortam olmazsa olmazdır. Bir parasal birliğin güvenli bir ortam teşkil etmesi için optimal olması gerekmektedir. Eğer parasal birlik optimal ise doğrudan yabancı yatırımlar için uygun ortam sağlanmış olacaktır. Ortak para birimi doğrudan yabancı sermaye akımlarını üç kanaldan etkiler. Döviz kuru oranı belirsizliğinin azalması, daha düşük işlem maliyetleri ve artan fiyat şeffaflığı. Birincisi, riskten korunma (hedging) ihtiyacının kalkmasıyla döviz kuru riskinin ortadan kalkması, maliyetlerden tasarrufa yol açar. İkincisi, çeşitli para birimlerinin kullanılmasıyla ortaya çıkan işlem ve operasyon maliyetlerinin azaltılması, sermayenin maliyetini düşürür. Üçüncüsü, ortak para birimi fiyat şeffaflığını artırarak, faktör fiyatları ve maliyet hesaplamalarının karşılaştırılmasında kolaylık sağlar (Dingová, 2011, s. 3). Tablo 23 Doğrudan Yabancı Yatırım Girişleri (Milyon Dolar) 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 359.551 285.329 258.009 213.622 486.817 562.929 852.961 502.358 366.455 281.882 AB - 16.265 33.508 43.583 34.351 58.926 93.448 141.766 22.692 52.805 Danimarka 11.111 6.639 2.711 -10.447 12.873 2.715 11.815 2.228 2.966 -370 Almanya 26.419 53.571 32.398 -10.195 47.411 55.657 76.558 24.387 35.609 39.561 İrlanda 9.653 29.350 22.803 -10.614 -31.670 -5.545 24.712 -16.421 24.586 27.050 Yunanistan 1.590 50 1.276 2.103 623 5.358 2.112 4.490 2.435 2.188 İspanya 28.413 39.258 25.844 24.775 25.005 30.819 64.277 76.843 9.136 21.087 Fransa 50.485 49.079 42.538 32.579 84.898 71.888 96.240 62.136 59.632 38.193 İtalya 14.873 14.558 16.430 16.824 19.960 39.259 40.209 -13.677 17.138 8.061 Belçika - 4.062 2.916 5.195 5.976 31.803 -28.265 9.766 30.198 20.351 Hollanda 51.937 25.060 28.424 12.459 39.023 13.984 119.406 3.570 34.517 -16.142 Avusturya 5.691 138 6.201 3.187 10.778 7.936 31.159 6.845 8.619 6.613 Portekiz 6.232 1.801 7.155 1.936 3.927 10.914 3.063 4.656 2.707 1.453 Finlandiya 3.732 8.053 3.322 2.828 4.747 7.656 12.455 -1.029 -3 -490 İsveç 10.905 12.270 4.981 12.125 11.897 28.908 27.740 36.738 10.323 5.271 İngiltere 53.792 25.176 27.502 57.178 177.868 156.218 200.808 91.132 71.208 42.618 Lüksemburg Kaynak: OECD International Direct Investment Database, Eurostat, IMF., OECD/DAFInvestment Division (Erişim Tarihi: 28.06.2011) Finans ve sermaye piyasalarında bütünleşme, yatırımları teşvik edecek; güven ve şeffaflığın sağlandığı bir ortamda yatırımlar ülkeler arasında kolayca hareket edebilecektir. Tablo 23’de AB ve bazı Euro alanı ülkelerine giren doğrudan yabancı yatırımlar görülmektedir. Seneler itibariyle bazen artış, bazen azalış da olsa büyük bir 102 hareket göze çarpmaktadır. Genel itibariyle ülkelere giren doğrudan yabancı yatırımların artma eğiliminde oldukları görülmektedir. Aşağıdaki tablo ise ülkelerden çıkan doğrudan yabancı yatırım akımlarını göstermektedir ki, rakamlar benzer sonuçlara işaret etmektedir. Tablo 24 Doğrudan Yabancı Sermaye Çıkışları (Milyon Dolar) 2001 AB Belçika Danimarka Almanya İrlanda Yunanistan İspanya Fransa İtalya Lüksemburg Hollanda Avusturya Portekiz Finlandiya İsveç İngiltere 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 436.626 266.471 293.125 379.854 604.227 685.942 1.244.474 967.333 417.780 441.665 - 12.277 38.359 34.038 32.640 50.713 80.141 163.994 -17.016 31.060 12.965 5.694 1.215 -10.369 16.195 8.438 20.624 14.134 6.882 3.175 39.691 18.963 5.827 20.559 75.848 118.767 162.523 134.331 62.709 96.640 4.066 11.035 5.555 18.079 14.304 15.332 21.150 18.912 23.925 16.221 616 656 413 1.030 1.467 4.047 5.247 2.413 2.055 1.269 33.113 32.744 28.745 60.567 41.805 104.306 137.078 74.573 9.737 22.402 86.783 50.486 53.197 56.767 114.909 110.734 164.341 160.759 147.170 122.883 21.476 17.138 9.079 19.272 41.795 42.089 90.795 66.659 39.171 23.110 - 9.249 -41 6.939 9.034 7.183 73.364 10.151 18.727 18.294 50.601 32.048 51.437 37.039 122.998 71.214 55.618 67.354 26.928 31.906 3.022 5.787 6.865 8.036 11.138 13.678 39.034 29.395 6.467 10.825 6.263 -149 6.590 7.457 2.110 7.143 5.494 2.736 817 -8.609 8.372 7.378 -2.282 -1.080 4.220 4.808 7.202 9.284 3.836 4.654 7.348 10.598 21.136 22.227 27.712 26.613 38.811 31.298 25.781 30.085 61.684 52.567 67.031 94.375 79.995 82.808 325.473 160.425 44.424 24.782 Kaynak: OECD International Direct Investment Database, Eurostat, IMF., OECD/DAFInvestment Division (Erişim Tarihi: 28.06.2011) Bunların yanında tek para kullanmanın mali piyasalar üzerindeki bazı etkileri açısından da Avrupa Para Birliği’nin iyi yolda olduğu gözlenmektedir. Şöyle ki; tek para, spot piyasada dövize çevirme maliyetlerini, vadeli piyasada ise finansal sözleşmeden doğan döviz kuru riskini ortadan kaldıracak, kredi riskini ön plana çıkaracaktır. Bu aşamada örneğin, bir Alman ve Fransız şirketinin ihraç ettiği tahvil, ihraç tekniğindeki farlılık veya hukuki alandaki değişik düzenlemelerden dolayı farklı fiyatlamaya tabii olacaktır. Bu farklılıkların zamanla ortadan kalkması, piyasada fiyatlarla ilgili açıklığa yol açacak, menkul kıymet ihraç tekniğinde birliği sağlayacak ve sermaye piyasalarının derinliği artacaktır. Yine tek paraya geçiş ile şirketlerin Avrupa Para Birliği içinde doğrudan finansmanı veya bankacılık kesiminden finansmanı arasındaki tercihte göz önüne alacakları fayda ve maliyetlerde değişme kaçınılmaz 103 olacaktır. Menkul kıymet ihracı ile finansman yoluna gitme maliyetinin, tek paranın olduğu bir piyasada aracılık hizmetlerinde artan rekabetle beraber, azalması olasılığı yüksektir. Bu nedenle özel şirket tahvil piyasasının gelişmesi beklenmektedir. ABD ve İngiltere'de olduğu gibi tahvil piyasasında görülebilecek olan kredi riski üzerinde yoğunlaşma anlayışının Euro alanında yaygınlaşması durumunda ise özel tahvil piyasasının gelişimi daha da hızlanacaktır (Özbilen ve Koç, 2004, 86). Daha önce yapılan çalışmalar ve gözlenen veriler ışığında; Avrupa Parasal Birliği’nin finans ve sermaye piyasalarının bütünleşmesinin genel bir değerlendirmesi yapılacak olunursa, birliğin para ve bono gibi perakende finansal piyasalarının, interbank piyasasının oldukça bütünleşik bir yapıya kavuştuğu söylenebilir. Zaman içinde birbirine yakınlaşmış faiz oranlarının da gösterdiği gibi, organize olmamış para piyasaları entegre olmuş durumdadır. Yine Euro alanındaki finansal entegrasyona ilişkin bir başka gelişme olarak, şirket bonolarının da Avrupa çapında satılıyor olduğunu söylemek mümkündür (Varol, 2004, s. 3-4). 4.5. Enflasyon Oranları Arasındaki Yakınlık Derecesi Açısından Değerlendirme Haberler ve Fleming tarafından ortaya konan kritere göre bir para sahasının optimal olabilmesi için üye ülkelerin enflasyon oranlarının birbirine yakın olması gerekmektedir. Ayrıca Tower ve Willet, optimal para alanı oluşturulmasının, ülkelerin enflasyon ve işsizlik karşısındaki tutumlarında bir uyumun bulunmasına bağlı olduğunu ileri sürmüş ve bu uyumun olmadığı durumunda bu ülkelerin bir ortaklığa gidemeyeceğini söylemiştir. Çünkü ülkeler kendi iç dinamiklerinden dolayı farklı işsizlik ve enflasyon oranlarına sahiptirler. Philips eğrisine göre kendilerine uygun bir denge noktası seçmektedirler. Bu ülkeler para birliğine gittiklerinde, bağımsız para politikası uygulayamayacaklar ya da döviz kuru ayarlamaları yaparak herhangi bir dengesizlik durumunu düzeltemeyeceklerdir. Bu nedenle, enflasyon oranlarının mümkün olduğunca birbirine yakın ve belirli bir bant arasında olması istenmektedir. Bu şekilde birliğin uygulayacağı genel politikalar, üye ülkelerde benzer sonuçlar doğuracak, uyumsuzlukların önüne geçilmiş olunacaktır (Çondur, ve Evlimoğlu, 2007, s. 215). Bununla birlikte, Avrupa Para Birliği’nin esasını teşkil eden Maastricht Anlaşması’nda Avrupa Merkez Bankası’nın ilk ve en önemli hedefi fiyat istikrarı idi. Ve savaş sonrası 50 yıllık dönemde, birkaç istisna dışında, hiçbir Euro bölgesi ülkesinde 104 enflasyon, Euro’nun ilk 10 yılındaki seviyelerinin altında olmamıştır (Mongelli ve Wyplosz, 2008, s. 3). Maastricht Anlaşması’nda Euro Alanı’nın fiyat istikrarını amaçlayan kriterde; parasal birliğe katılabilmesi için bir ülkede yıllık ortalama enflasyon oranının, enflasyon oranı en düşük düzeyde olan 3 üye ülkenin yıllık enflasyon oranları ortalamasını en fazla 1,5 puan aşabileceği öngörülmüştür. Euro alanının zaman içerisinde gösterdiği enflasyon performansını görmek için 1960’lardan itibaren 10’ar yıllık enflasyon ortalamalarına göz atılabilir. Tablo 25 Euro Alanı’nda Enflasyon Performansı Ortalama Enflasyon Enflasyonun Standart Sapması Maksimum Enflasyon Max. Enflasyonun Görüldüğü Yıl 1960’lar 3,7 0,9 5,1 1963 1970’ler 9,3 2,8 13,6 1974 1980’ler 7,5 3,8 12,8 1981 1990’lar 2,8 1,2 5,0 1990 2000’ler* 2,0 0,3 2,4 2001 * APB’nin 3. Evresinin başından 2008’e kadarki periyot ve son iki yıl tahmini değerler. Kaynak:European Commission Directorate-General for Economic and Financial Affairs, (2008).“EMU@10: Successes and Challenges After 10 Years of Economic and Monetary Union”. European Economy (Provisional Version), p: 28 http://ec.europa.eu/economy_ finance/emu10/emu10report_en.pdf . (Erişim Tarihi:28.06.2011) Euro alanının ilk on yılı ve daha önceki yıllardaki enflasyon performansının seyri Tablo 25’de görülmektedir. İlk sütunda görülebileceği gibi Euro alanı son 40 yılda kademeli bir iyileşme kaydetmiştir. İki petrol fiyat şoku ve bunlara verilen politika yanıtının bir sonucu olarak, enflasyon, 1970’lerde 1960’lardakinden iki katından fazla oranda seyretmiştir. Ancak daha sonra, 1970’lerdeki %9’un üzerindeki seyrinden, tek para döneminin ilk on yılında, savaş sonrası dönemin rekor seviyesi olan %2’ler seviyesine inmiştir. 1990’larda enflasyonda %4,5 gibi toplu bir düşüş yaşandığı görülmektedir. Bu sonuç büyük ölçüde aday ülkelerin Maastricht kriterini karşılama çabalarının bir ürünüdür (European Commission Directorate, 2008, s. 28). 105 Avrupa Para Birliği’ne üye ülkeler arasında enflasyon oranı benzerliğini daha yakından incelemek için, AB’ne üye ülkelerin yıllık ortalama enflasyon oranlarını (HICP) aşağıda tablolaştırılmıştır. Tablo 26 Euro Alanı (16 Ülke), Euro’ya Dâhil Olmayan Bazı Ülkeler ve ABD’nin Yıllık Ortalama Enflasyon Oranları (HICP* %) 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 EURO Alanı (16 ülke) 1,2 2,2 2,4 2,3 2,1 2,2 2,2 2,2 2,1 3,3 0,3 1,6 Belçika 1,1 2,7 2,4 1,6 1,5 1,9 2,5 2,3 1,8 4,5 0 2,3 Almanya 0,6 1,4 1,9 1,4 1 1,8 1,9 1,8 2,3 2,8 0,2 1,2 İrlanda 2,5 5,3 4 4,7 4 2,3 2,2 2,7 2,9 3,1 -1,7 -1,6 Yunanistan 2,1 2,9 3,7 3,9 3,4 3 3,5 3,3 3 4,2 1,3 4,7 İspanya 2,2 3,5 2,8 3,6 3,1 3,1 3,4 3,6 2,8 4,1 -0,2 2 Fransa 0,6 1,8 1,8 1,9 2,2 2,3 1,9 1,9 1,6 3,2 0,1 1,7 İtalya 1,7 2,6 2,3 2,6 2,8 2,3 2,2 2,2 2 3,5 0,8 1,6 Lüksemburg 1 3,8 2,4 2,1 2,5 3,2 3,8 3 2,7 4,1 0 2,8 Hollanda 2 2,3 5,1 3,9 2,2 1,4 1,5 1,7 1,6 2,2 1 0,9 Avusturya 0,5 2 2,3 1,7 1,3 2 2,1 1,7 2,2 3,2 0,4 1,7 Portekiz 2,2 2,8 4,4 3,7 3,3 2,5 2,1 3 2,4 2,7 -0,9 1,4 Finlandiya 1,3 2,9 2,7 2 1,3 0,1 0,8 1,3 1,6 3,9 1,6 1,7 İsveç 0,5 1,3 2,7 1,9 2,3 1 0,8 1,5 1,7 3,3 1,9 1,9 Danimarka 2,1 2,7 2,3 2,4 2 0,9 1,7 1,9 1,7 3,6 1,1 2,2 İngiltere 1,3 0,8 1,2 1,3 1,4 1,3 2,1 2,3 2,3 3,6 2,2 3,3 ABD 2,2 3,4 2,8 1,6 2,3 2,7 3,4 3,2 2,8 3,8 -0,4 1,6 En düşük 3 ort. 0,53 1,17 1,63 1,43 1,20 0,67 1,03 1,50 1,60 2,57 -0,93 0,17 +1,5 ile sınır 2,03 2,67 3,13 2,93 2,70 2,17 2,53 3,00 3,10 4,07 0,57 1,67 Kaynak: Eurostat, http://epp.eurostat.ec.europa.eu/tgm/table.do?tab=table&init=1& plugin=1&language=en&pcode=tsieb060 (Erişim Tarihi:30.06.2011) *Annual average rate of change in Harmonized Indices of Consumer Prices (HICPs); Uyumlaştırılmış tüketici fiyatları endeksleri2 Enflasyon oranları arasındaki yakınlık derecesini incelemek üzere Tablo 26’ya bakıldığında, 1999 yılında 16 ülkeli Euro alanının ortalaması 1,2 iken, bu orana en uzak oran 2,5 ile İrlanda’nın olduğu görülmekte ve aradaki farkın 1,3 olduğu göze çarpmaktadır. Örneğin 2004 yılına bakıldığında 16 ülkeli Euro alanının ortalama enflasyon oranı 2,2 iken, buna en uzak farklı oran 3,2 ile Lüksemburg olurken aradaki fark 1 birim olmuştur. Bu yılda 1999’daki en uzak farklı ülke olan İrlanda’nın farkını 2 Uyumlaştırılmış Tüketici Fiyat Endeksleri (HICPs) tüketici fiyat enflasyonunun uluslararası karşılaştırmaları için tasarlanmıştır. HICP, Avrupa Merkez Bankası tarafından Ekonomik ve Parasal Birliğin enflasyon izlenmesi ve Amsterdam Antlaşması Madde 121 kapsamında enflasyon yakınsama değerlendirilmesi için örnek olarak kullanılır. Tabloda ABD için ulusal tüketici fiyat endeksi kullanılmaktadır. 106 0,1’e düşürmesi dikkat çekicidir. 2010 yılında Yunanistan’ın kriz nedeniyle ve İrlanda’nın normal seyirden uzak enflasyon göstergelerini çıkarsak yine fazla bir fark olmadığı gözlenmektedir. Bir başka açıdan, Maastricht yakınlaşma kriteri açısından, enflasyon oranı yakınlığı incelenecek olunursa; 1999’da bu yıl için 2,03 olan (en düşük 3 ortalamaya + 1,5 puan eklenerek) üst sınırı İrlanda, Yunanistan, İspanya, Portekiz’in geçtiği görülmektedir. 2000’de İrlanda, Yunanistan, İspanya, Lüksemburg, Portekiz, Finlandiya’nın; 2001’de İrlanda, Yunanistan, Hollanda, Portekiz; 2002’de İrlanda, Yunanistan, İspanya, Hollanda, Portekiz; 2003’te İrlanda, Yunanistan, İspanya, İtalya, Portekiz, 2004’te İrlanda, Yunanistan, İspanya, Fransa, İtalya, Lüksemburg, Portekiz, 2005’te Yunanistan, İspanya, Lüksemburg, 2006’daYunanistan ve İspanya, 2007’de hiçbir ülke, 2008’de Belçika, Yunanistan, İspanya, Lüksemburg, 2009’da Yunanistan, İtalya, Hollanda, Finlandiya, 2010’da ise, Yunanistan, İspanya, Lüksemburg’un üst sınırı geçtikleri izlenebilmektedir. Bu açıdan bakıldığında sınırı geçen ülkelerin genelde aynı ülkeler olduğu, şu dönemde ekonomik kriz içinde olan Yunanistan ve İspanya’nın hemen her senede üst sınırı aştıkları görülmektedir. Maastricht kriterine göre enflasyon oranı yakınlığı açısından en uygun yılın, hiçbir ülkenin sınırı geçmediği yıl olarak, 2007 yılı olduğu görülmektedir. 16 ülkeyi kapsayan Euro alanının yıllık enflasyon ortalamaları 2008 yılına kadar çok benzer trend içinde (ortalama 2,2) gerçekleşmiş; 2009’da kriz sonrası ani artış ve 2010’da yeniden ani düşüşün ardından eski trendine yaklaşmış görülmektedir. Tüm bu verilerden birlik içinde üyelerin enflasyon oranları arasında yakınlık söz konusudur denilebilir. 107 BEŞİNCİ BÖLÜM SONUÇ VE ÖNERİLER 5.1. Sonuç Avrupa Parasal Birliği’nin Optimal Para Alanı Teorisi Çerçevesinde Analizi’ni yapmaya çalıştığımız bu çalışmada, optimal para alanı teorisinin Avrupa’nın parasal bütünleşme süreciyle beraber geliştiğini görüyoruz. Günümüzde benzerleri arasında en gelişmiş entegrasyon hareketi olarak değerlendirilen Avrupa entegrasyonu, II. Dünya Savaşı’ndan sonra belirginleşmeye başlamış, 1980’lerden sonra daha da hız kazanarak bu aşamaya gelmiştir. Hedefi, kuruluşundan itibaren siyasal bir birlik, tek devlet olan Avrupa Birliği, bu sürecin zorluğundan ötürü öncelikli olarak Ekonomik ve Parasal Birliği gerçekleştirmeyi amaçlamış ancak, girişimlerin başladığı ilk günlerden günümüze kadar dünya ekonomisinde yaşanan bunalımlar veya ülkelerin kendi ekonomileri üzerine yaptığı değerlendirmeler, çıkar çatışmalarının yol açtığı aksaklıklar dolayısıyla bu amacı 1993’de yürürlüğe giren Avrupa Birliği (Maastricht) Anlaşmasına kadar gerçekleştirememiştir. Bununla beraber, ortaya konan dirençli irade ile günümüzde tek devletin simgesi olan tek para çıkarılmaya, tek merkez bankası kurulmaya kadar önemli mesafe kat edilmiştir. 2002 yılında 12 üye devletin (Belçika, Almanya, Yunanistan, İspanya, Fransa, İrlanda, İtalya, Lüksemburg, Hollanda, Avusturya, Portekiz, Finlandiya) ulusal paralarından vazgeçerek, birliğin tek parası olan Euro’yu kabul edip, kullanmaya başlamaları önemli bir dönüm noktası niteliğindedir. Bundan sonra siyasi olguların daha da ön plana çıkacağı AB entegrasyonunda, tam bütünleşmeye doğru ilerleyen süreçte AB Anayasası çıkarılması ve siyasi alanda egemenliklerin devri gibi konularda gelişmeler beklenmektedir. Avrupa’da tek para “Euro”nun ortaya çıkışı kuşkusuz önemli bir olaydır. Bu olayın temelleri de “Optimal Para Alanı” teorisine dayandırılmaktadır. 1961 yılında Mundell’in makalesiyle başlayan optimal para alanı literatürü o zamanlar, döviz kurları arasında seçim yapmaya dayanan, iki veya daha fazla ülkenin sabit döviz kurunu benimseyip benimsemeyecekleri sorusuyla ilgili olarak basit para birlikleri ile uğraşıyordu. Daha sonradan, McKinnon (1963), Kenen (1969) ve daha birçok bilim adamı ortaya konan kriterleri yetersiz bulup farklı varsayımlar altında öne sürdükleri 108 kriterlerle bir para alanının optimal olabilmesi için gerekli teorik çerçeveyi oluşturmuş oluyorlardı. Bunun yanında, Avrupa parasal bütünleşmesi için teorik bir çerçeve sunmuş olan optimal para alanı teorisinin, ekonomik ve parasal birlik sürecinin dinamizmi gibi dinamik bir yapıda olduğu, süreç içinde gelişmeye devam etmiş ve edecek olduğunu da belirtmek gerekir. Optimal para alanı teorisi ve ekonomik ve parasal birlik sürekli karşılıklı etkileşim içinde olmuşlardır. Avrupa’da ekonomik ve parasal birlik yolunda atılan adımlar optimal para alanı teorisinin, özellikle de teoriyi test etmeye yönelik ampirik çalışmaların ardındaki itici güç olmuştur. Avrupa para birliğinin optimal para alanı kriterlerine uyması, üye ülkeler, aday ülkeler, birliğin geleceği ve uluslar arası ekonomi açısından büyük önem taşımaktadır. Para alanının optimal olmaması ortaya çıkabilecek asimetrik şokların olumsuz etkilerini ön plana çıkaracak, Avrupa kötümserlerini mutlu edecek senaryoların zeminini hazırlamış olacaktır. Bu açıdan zaman zaman birliğin OPA kriterlerine göre analiz ve değerlendirmelerinin yapılması, kritize edilmesi birliğin geleceği açısından elzem görülmektedir. Mundell’in ortaya attığı üretim faktörlerinin, özellikle işgücünün hareketi kriteri açısından Avrupa Para Birliği’ni değerlendirdiğimizde; birlik içinde işgücünün yeterince hareketli olmadığını görüyoruz. Özellikle ABD ile kıyaslandığında Avrupa içinde çalışanların ülkelerini terk etmeye istekli olmamaları, öncelikli olarak dil sorunu, sağlık sistemi farklılığı, işgücü niteliklerinin tanınmasına ilişkin ortak sistemin olmayışı, işsizlik sorununun birliğin genelinde kendini göstermesi gibi sorunlar sayılabilir. Bunların yanında başka ülkelerde çalışma konusunda kamuoyunun yeterince bilgilendirilmemiş olunması ve yaş ortalamasının yüksekliği de bu sonuca götüren nedenler arasında sayılabilir. Bu kriter açısından birliğin şu an itibariyle optimallik göstermediği ancak, orta ve uzun vadede halkların, kültürlerin birbirine yaklaşması, siyasal bütünleşme sürecinde ortak anayasa uygulaması ve üye ülke ve işverenlerin işgücü mobilitesi hakkında daha fazla bilgilendirmeye gitmeleri, mobiliteyi artırıcı yönde etki yaratabilir. Ekonominin dışa açıklığı kriterine göre; ülkelerin ihracat ve ithalat rakamları toplamının milli gelire oranı ne kadar büyükse, ülke o kadar açık olacak, sabit döviz kuruyla fiyat istikrarını sağlamanın avantajıyla optimallik sağlanmış olacaktır. Bu açıdan değerlendirildiğinde Avrupa Para Birliği ülkelerinin, özellikle ABD’ye nazaran da, daha yüksek açıklık seviyeleri gösterdiği izlenmektedir. Özellikle küçük ekonomili 109 ülkelerin %80’ler civarı seyreden dışa açıklık oranları, ülkelerin sabit döviz kurunu seçmelerinin anlamlılığını ortaya çıkarmaktadır. Ayrıca bu sonuçlar, herhangi bir dışsal şok karşısında alanın etkilenme derecesinin az olacağını da göstermektedir ki, optimallik açısından parasal birliğin bu kriteri karşıladığı anlaşılmaktadır. Avrupa Parasal Birliği’ni ürün çeşitliliği açısından değerlendirdiğimizde; birlik genelinde ülkelerin, özellikle büyük ülkelerin olmak üzere, ihraç ettiği ürün gruplarının çeşitlenmiş olduğunu söyleyebiliriz. Bu özellikler büyük ölçüde ülkeler birliğe dâhil olmadan önce de var olan özellikler olara dikkat çekmektedir. Bunun yanında ülkeler ürün gruplarını çeşitlendirmiş olsalar dahi, özellikle bazı ülkelerin bazı ürün gruplarında %40’lara varan paylara sahip olmaları, bu ürün grubuna yönelik bir talep daralması sonucu ülkeyi kötü etkileyeceğinden, kritere ters bir durum oluşturmaktadır. Bununla beraber ülkelerin tüketim yapılarının araştırıldığı çalışmalar, tüketim grubu açısından bir çok ülkenin benzer yapılara sahip oldukları ve bu benzerliğin de giderek artıyor olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Sonuç olarak denilebilir ki; genel itibariyle bir homojenliğe gidiş vardır ve alan asimetrik şoklara karşı dayanıklılık sergileyebilir. Bir diğer kriter olan finans ve sermaye piyasalarının bütünleşmiş olması açısından Avrupa Parasal Birliği’nin şu zamana kadar geçen süre göze alındığında kısmen başarılı olduğu söylenebilir. Zira bu ölçüt zamana çok bağlıdır ve zamanla, ortaya çıkabilecek bir asimetrik şokun etkisini bertaraf edebilecek seviyede bir bütünleşme söz konusu olabilecektir. Bununla beraber, bütünleşmeyi sağlayacak gerekli kararların ve kanunların kabul edildiği, hukuki engellerin kaldırılarak, bu konuda ekonomik ve politik imkânların sağlandığını görüyoruz. Sonuç olarak, piyasadan piyasaya değişiklik göstermekle beraber; gerek faiz oranlarının genel itibariyle aşağılara çekilip farkların azaltılması, gerekse doğrudan yabancı yatırımları da kapsayan sermaye akımlarının alan içinde hareket kazanması bu kriterinde optimallik adına bir nebze de olsa karşılandığını göstermektedir. Optimal para alanı oluşturulması, ülkelerin enflasyon-işsizlik arasındaki tercihleri arasındaki uyuma da bağlıdır. Ülkeler kendi ekonomik yapılarına, tercihlerine uygun olarak Phillips eğrisinin farklı noktalarında yer alabilirler. Ancak birlik içinde kendilerine özgü politika uygulayamayacak ya da döviz kuru ayarlaması yapamayacaklardır. Bu açıdan bakıldığında, ülkelerin enflasyon oranları arasındaki yakınlık derecesi önemli olmakta bu oranların en azından dar bir bant içinde olması beklenmektedir. Değerlendirmede, Euro alanında enflasyon oranlarının gitgide azaldığı ve ülkeler arasındaki farkın da eridiği görülmektedir. Maastricht Anlaşması’nda da 110 önemli bir yer edinen enflasyon oranları yakınlığı kriterinin Avrupa Para Alanı içinde gerçekleştiğini ortak politika uygulamanın kolaylaştığını söylemek mümkün gözükmektedir. Belirttiğimiz gibi Avrupa Parasal Birliği Optimal Para Alanı kriterlerini büyük ölçüde yerine getiriyor gibi görünüyor. Ancak, birliğin siyasal birlik olma yolunda önünde hala engellerin, görüş farklılıklarının olduğu, anayasa referandumuna hazır olunmadığı, ayrıca özellikle son yıllarda Avrupa Birliği ülkelerinin başını ağrıtan negatif ekonomik konjonktürün ve bunun düşük büyüme, işsizlik gibi kısa dönemde sürmeye devam edecek etkilerinin olması, Yunanistan, İspanya, Portekiz gibi ülkelerin mevcut ekonomik sıkıntılarının kısa vadede çözümünün zor görünmesi endişe vericidir. Birlik adına özellikle endişe verici durum ise 2007 yılından sonra gerçekleşen süreçte kendini göstermektedir. Şöyle ki; Avrupa bankalarının giderek büyüyen likidite ihtiyacı, Avrupa Merkez Bankası’nın bu bankalara bilançolarını düzeltmeleri için ciddi boyutlarda likidite sağlamasını getirmiştir. Bilançolarını düzeltmek üzere kredileri düşüren ülkelerde durgunluk kendini göstermiş ve derinleşen resesyonla birlikte kamu gelirleri düşerken, finansal sektörü kurtarmak ve talebi korumak amacıyla kamu harcamaları yükselmiştir. Parasal Birlikte bazı ülkeler kendilerini borç krizi içinde bulmuşlardır. Euro alanı ülkelerinden özellikle, İrlanda, Portekiz, İtalya, Yunanistan, İspanya gibi ülkelerde kendini gösteren ciddi borç yükü kriz ortamı yaratmış, bu krizin Avrupa Birliği’ni ne derece etkileyeceği tartışılır olmuştur. Yunanistan’da derinleşen kriz, ülkenin IMF ve AB ile borç anlaşması yapmasını gerektirmiştir. Krize hazırlıksız yakalanan AB ülkelerinin, AB anlaşmalarında ekonomik ve mali politikaların koordinasyonuna ilişkin kesin hükümlerin bulunmamasının da etkisiyle, “krizin etkileriyle ortak mücadele” konusunda çok başarılı bir performans sergileyebildikleri söylenemez. Bu kriz ve üye ülkelerin duruma tepkileri, Euro bölgesinin ya da daha geniş tanımıyla Ekonomik ve Parasal Birlik (EPB)’in sorgulanmasına neden olmuştur. Bu konuda; Birlik içinde yer alacak AB ülkelerinin Maastricht kriterlerine uyumunun denetiminin iyi yapılmaması ve Ekonomik ve Parasal Birlik koşulları gereğince, parasal politika ve döviz kuru politikası alanında egemenliğin tamamen Avrupa Merkez Bankası’na devredildiği bir yapılanmada, ekonomik/mali politikalarda gerekli koordinasyonun yasal ve kurumsal altyapısının sağlam olmayışından kaynaklandığı düşünülmektedir. 111 5.2. Öneriler Bu olumsuzluklara rağmen; birlik oluşturmanın, tam bir bütünleşme gerçekleştirmenin dinamik bir süreç olduğu ve yerine getirilemeyen kriterlerin zamanla, ülkelerin birbirine entegrasyonu ve ülkeler arası devresel ekonomik hareketlerde uyumun arttıkça karşılanacağı unutulmamalıdır. Ekonomik bütünleşmeler arasında günümüzde en gelişmiş düzeyde olarak kabul edilen Avrupa Parasal Birliği’nin özellikle işgücü piyasasında beklenen hareketlenmeyi de ortak anayasa kabulü ve tam bütünleşme sürecinde gerçekleştirebilecek olması, Avrupa Parasal Birliği üzerine iyimser olma nedenleri arasındadır. 112 KAYNAKÇA Acar, M. (2006). Avrupa birliği ve Türkiye bir ekonomik ve siyasal analiz. Orion Yayınevi, Ankara, Kasım Akçay, B. (2006). Euro alanın ekonomisine ilişkin bir değerlendirme. Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi, Cilt:5 No:2, ss:1-27. Aktan, O. H. (1983). Para birlikleri kuramı ve Avrupa para sistemi. Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Yayınları, Ankara. Alganer, Y., & Çetin, Ö. (2008). Avrupa’da birlik ve bütünleşme hareketleri (19571986). Marmara Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt XXV, Sayı 2, ss.339-362. Arslan, C. G. (2002). Avrupa ekonomik ve parasal birliği çerçevesinde para politikalarının etkinliği açısından Türkiye’deki takas ve mutabakat sisteminin değerlendirilmesi. Uzmanlık yeterlilik tezi, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Piyasalar Genel Müdürlüğü, Ankara. Ata, D. ve Silahşör, H. S. (1999). Parasal birlik Avrupa para birliği ve Türkiye. Hazine Müsteşarlığı Ekonomik Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Mayıs, Ankara. Avrupa Komisyonu, (2007). Tek Avrupa için tek para birimi- Euro’ya giden yol. KC77-07-033-TR-C, Belgium. Baimbridge, M., & Whyman, P. (2003). Economic and monetary union in europe; theory, evidence and practice. Edward Elgar Publishing UK. Bayoumi,T., & Eichengreen, B. (1992). Shocking Aspects Of European Monetary Unification. NBER Working Papers, Series No. 3949. Bayoumi, T., & Eichengreen, B. (1996). Ever closer to heaven? An optimum currency area index for european countries. European Economic Review, 41, (3-5), 761770. Bayoumi, T., & Prasad, E. (1995). Currency unions, economic fluctuations and adjustment: some empirical evidence. Centre for Economic Policy Research Discussion Paper Series, No. 1172, November 08. Bayraktutan, Y. ve Barışık, S. (2007). Kuruluşundan günümüze uluslararası para fonu. İçinde Editörler: Osman Küçükahmetoğlu, Şevket Tüylüoğlu ve Hamza Çeştepe, Ekonomik Entegrasyon Küresel ve Bölgesel Yaklaşım, Ekin Yayınları, Bursa. Bekmez, S., & Karataş, M. (2007). Avrupa birliği’nin gelişim süreci. İçinde Editörler: Osman Küçükahmetoğlu, Şevket Tüylüoğlu ve Hamza Çeştepe, Ekonomik Entegrasyon Küresel ve Bölgesel Yaklaşım, Ekin Yayınları, Bursa. 113 Bilici, N. (2006). AB'de ekonomik bütünleşme ve türkiye'nin entegrasyonu. Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi, Cilt: 5, No:2, ss.39-45. Bilici, N. (2007). Avrupa Birliği-Türkiye ilişkileri (Temel bilgiler, İktisadi-mali konular), Seçkin Yayıncılık, 3. Baskı, Ankara. Blanchard, O. J., & Katz, L.F. (1992). Regional evolutions. Brookings Papers on Economic Activity, No. 1. Borchardt, K.D. (1995). Avrupa bütünlesmesi: AB’nin kökenleri ve büyümesi. Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciliği Yayını, Ankara. Broz, T. (2005). The theory of optimum currency areas: A literature review. Privredna kretanja i ekonomska politika, Vol.15 No.104, pp.52-78, October. Coenen, G., & Wieland, V. (2000). A Small Estimated Euro Area Model With Rational Expectations and Nominal Rigidities. European Economic Review, 49, (5), 1081-1104. Corden, W. M. (1994). Economic policy, exchange rates and the ınternational system. Oxford University Press, 1. edition, March 15. Corden, W. M. (2003). Monetary integration: The ıntellectual pre-history. İçinde: Editörler: Mark Baimbridge ve Philip Whyman, Economic and Monetary Union in Europe- Teory, Evidence and Practice, Published by Edward Elgar publishing Limited, Cheltanham, UK. Cortinhas, C. (2002). Optimum currency areas: A survey of recent empirical works. Revista de Ciências Empresariais nº1/2002, Universidade Lusíada de Vila Nova de Famalicão. Çapanoğlu, S. G., & Uyanusta, E. (2003). Avrupa birliği antlaşması, Avrupa topluluklarını kuran antlaşmalar ve ilgili bazı kararları değiştiren nice antlaşması. İktisadi Kalkınma Vakfı Yayınları, İstanbul, Haziran, 20-27. Çondur, F., & Evlimoğlu, U. (2007). Optimal para alanı teorisi çerçevesinde Avrupa para birliği’nin değerlendirilmesi. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu TİSK, TİSK Akademi, 2/4, 200-223, Ankara. Dammasch, S. (2007). The system of bretton woods a lesson from history. The Hidden Mysteries, http://www.hiddenmysteries.org/money/policy/b-woods.pdf Dedeoğlu, H. B. (1993). Avrupa topluluğu bütünleşme sürecinde parasal birlik- siyasal birlik ilişkisi. Yayınlanmış doktora tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. 114 Dilekli, S., & Yeşilkaya, K. (2002). Maastricht kriterleri. Devlet Planlama Teşkilatı, Avrupa Birliği ile İlişkiler Genel Müdürlüğü Dingová, V. (2011). The effect of common currency on FDI: The eurozone experience. IES, Charles University Prague, Erişim Tarihi: 28.06.2011, http://ies.fsv.cuni.cz/default/file/download/id/16235 DPT, (1995). Türkiye ve Avrupa entegrasyonu alt komisyonu raporu. Yayın No: DPT: 2377_ÖİK: 441, Ocak. DPT, (2000). Türkiye-Avrupa birliği ilişkileri özel ihtisas komisyonu raporu. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, DPT: 2545 . ÖİK: 561, Ankara. Dura, C., & Atik, H. (2007). Avrupa Birliği, gümrük birliği ve Türkiye. Nobel Yayın Dağıtım, 3. Baskı, Mart. Ekmekçiler, S. (2007). Avrupa para sistemi ve AB-Türkiye ilişkilerinin Türk para sistemine etkileri. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, www.esosder.org ISSN:1304-0278 Güz-2007 C.6 S.22 (362-394) Ertürk, E. (1993). Ekonomik entegrasyon teorisi ve Türkiye’nin içinde bulunduğu entegrasyonlar. Ezgi Kitabevi, Bursa. Ertürk, E. (1998). İktisadi birleşmeler teorisi. Alfa Yayınları, İstanbul. Ertürk, E. (2002). Uluslararası iktisadi birleşmeler teori ve türkiye’nin içinde bulunduğu iktisadi birleşme hareketleri (GATT-1947, GATT-1994, WTO, AB, ECO, KEIB, ICO). Vipaş Yayınları, Bursa. European Commission Directorate-General for Economic and Financial Affairs, (2008). EMU@10: Successes and Challenges After 10 Years of Economic and Monetary Union. European Economy (Provisional version). http://ec.europa.eu/economy_finance/emu10/emu10report_en.pdf Ferrero, A. (2005). Fiscal and monetary rules for a currency union. European Central Bank Working Paper Series, No. 502, Frankfurt, July Fişne, M. (2003). Avrupa Birliği’nin doğuşu ve gelişimi. İçinde Editörler: Muhsin Kar ve Harun Arıkan, Avrupa Birliği Ortak Politikalar ve Türkiye- Ekonomik, Sosyal ve Siyasal Politikaların Uyumlaştırılması, Beta Basım A.Ş., İstabul, Ekim. Fontaine, P. (2007). AB nedir?. Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu, Basın ve İletişim Genel Müdürlüğü, Yayınlar B-1049 Brüksel. Frankel, J. A. (1999). No single currency regime is right for all countries or at all times. International Finance Section Department of Economics Princeton University, Essay in International Finance, No 215, August. 115 Frankel, J.A., & Rose, A.K. (1997). The endogeneity of the optimum currency area criteria. NBER Working Papers, No. 5700, Revised Draft, August. Fukuda, H. (2002). The theory of optimum currency areas: An ıntroductory survey. Mita Festival 2002 Paper. Goldberg, L. S. (1999). Is optimum currency area theory ırrelevant for economies in transition?. Published in R.J. Sweeney, C. Wihlborg and T.D. Willett (Editors), Exchange Rate Policies for Emerging Market Economies, Westview Press. Günuğur, H. (1995). Avrupa Birliği bütünleşmesinin tarihsel gelişimi (Dünü, Bugünü, Yarını), Avrupa Birliği El Kitabı. Avrupa Birliği ve Türkiye- Avrupa Birliği İlişkileri Semineri (20-31 Mart), Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, Ankara, ss.13-21 Hansen, J. D., & Nielsen, J. M. (1997). An economic analysis of the EU. Second Edition, McGraw-Hill Publishing,England. Horvath, J. (2003). Optimum currency area theory: A selective review. Bank of Finland Institute for Economies in Transition, BOFIT Discussion Papers, No.15, Helsinki. Horvath, R., & Komarek, L. (2002). Optimum currency area theory: an approach for thinking about monetary ıntegration. Department of Economics, Warwick Ekonomic Research Papers, No 647. http://www.abuzmanlari.org.tr/web/docs/TR-AB/Tarihce.pdf (Erişim Tarihi: 20.03.2011) http://www.akademiktisat.net/calisma/ab_tr/ab_para_birlik_burhan.htm. (Erişim Tarihi: 20.03.2011) http://epp.eurostat.ec.europa.eu/portal/page/portal/statistics/themes (Erişim Tarihi: 20.03.2011) http://europa.eu/about-eu/basic-information/decision making/treaties/index_en.htm, (Erişim Tarihi: 20.03.2011) http://www.mess.org.tr/ab/absol/ABadayuye.pdf Erişim Tarihi: 20.03.2011 http://www.oecd.org/document/39/0,3746,en_2649_201185_46462759_1_1_1_1,00.ht ml (Erişim Tarihi: 20.03.2011) http://people.ku.edu/~eryilmaz/Euro_Sunu.p Erişim Tarihi: 20.03.2011df (Erişim Tarihi: 20.03.2011) http://www.un.org/Depts/treasury/euro.htm (Erişim Tarihi: 20.03.2011) 116 Ishiyama, Y. (1975). The theory of optimum currency areas: A survey. IMF Staff Papers, XXII, 344-383. İktisadi Kalkınma Vakfı, (2000). Avrupa Birliği’nde ekonomi ve parasal birlik ve türkiye. İktisadi Kalkınma Vakfı Yayınları, No:163, İstanbul, Ekim Jones, R. A. (2001). The politics and economics of the Europen union. Second Edition an Introductory Text, Published by Edward Elgar Publishing Limited, UK. Kar, M. (2003). Avrupa para birliği ve ortak para politikası. İçinde: Editörler: Muhsin Kar ve Harun Arıkan, Avrupa Birliği Ortak Politikalar ve Türkiye- Ekonomik, Sosyal ve Siyasal Politikaların Uyumlaştırılması, Beta Basım A.Ş., İstabul, Ekim. Karluk, R. (1998). Uluslararası ekonomi. Beta Yayım Dağıtım A.Ş., 5. Baskı, İstanbul. Karluk, R. (2007). Avrupa Birliği ve Türkiye. Beta Basım A.Ş., 9. Baskı, İstanbul. Karluk, R., & Tonus, Ö. (1998). Avrupa para birliği, Euro ve geleceği. Anadolu Üniversitesi İİBF Dergisi, Cilt: XIV, Sayı:1-2, s.261-293, Eskişehir. Kava, T. H. (2005). Erm II’de gelecek var mı? Türkiye açısından olası senaryolar ve politika önerileri nelerdir?. Uzmanlık yeterlilik tezi, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü Ankara, Haziran. Kenen, P. B. (1969). The optimum currency area: An eclectic view. İçinde: Editörler: R. Mundell ve A. K. Swoboda, Monetary Problems of the International Economy, University of Chicago Pres. Kenen, P.B. (2002). What we can learn from the theory of optimum currency areas. Submissions on EMU From Leading Academics, EMU Study, December, pp. 147-160. Maes, I. (1992). Optimum currency area theory and europen monetary integration. Tijdschrift voor Economie en Management, XXXVII, 2, 1992. McKinnon, R. L. (1963). Optimum currency areas. American Economic Review, 53, 717-725. McKinnon, R.L. (1994). A common monetary standard or a common currency for europe?. Scottish Journal of Political Economy, 41, (4), 337-357. Mkenda, B. K. (2001). Is east Africa an optimum currency area?. Working Papers in Economics, no:41, Göteborg University, April. Mongelli F.P. (2002). “New” views on the optimum currency area theory: What is EMU telling US?. European Central Bank Working Paper Series, Working Paper. No. 138, April. 117 Mongelli, F.P. (2008). European economic and monetary integration and the optimum currency area theory. European Commission, Economic Papers, 302 Mongelli, F. P., & Wyplosz, C. (2008). The Euro At Ten: Unfulfilled threats and unexpected challenges. Fifth ECB Central Banking Conference The Euro At Ten: Lessons and Challenges. Mumcu, H.D. (2007). Uluslararası para sistemi Avrupa’nın parasal entegrasyonu ve OCA teorisi. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmış Doktora Tezi, İstanbul. Mumcu, M. (2005). Avrupa birliği’nde finansal hizmetler politikası (2005-2010). Bankacılar Dergisi, Sayı (55), ss.88-92. Mundell, R. A. (1961). A teory of optimum currency areas. The American Economic Rewiev, 51. (4). 657-665. Mundell, R. A. (1997). Optimum Currency Areas”. Extended Version of a Lucheon Speech presented at the A Conference On Optimum Currency Areas, @Tel-Aviv University, December 5. http://www.columbia.edu/~ram15/eOCATAviv4.html (Erişim Tarihi: 20.03.2011) Obstfeld, M., & Peri, G. (1998). Regional nonadjsutment and fiscal policy: Lessons for EMU. CIDER Working Paper No. 98-096, University of California. Özbay, P. (1992). Avrupa para birliği ve Euro. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Araştırma Genel Müdürlüğü, Tartışma Tebliği No: 9702. Özbilen, Ş., & Koç, E. (2004). Euro’ya geçişin AB ülkelerinde ortaya çıkardığı sonuçlar. Muhasebe ve Finansman Dergisi, 24, .83-94. Özdemir, S. (2001). Avrupa ekonomik topluluğu, Avrupa topluluğu, Avrupa toplulukları, Avrupa birliği, roma antlaşması, Avrupa tek senedi, Avrupa birliği antlaşması, Maastricht antlaşması, Amsterdam antlaşması, nice antlaşması, (Kavramlara ilişkin açıklayıcı not). Devlet Planlama Teşkilatı, Avrupa Birliği ile İlişkiler Genel Müdürlüğü, Haziran. Özdemir, K., & Öksüzler, O. (2007). Amerika kıtasındaki ekonomik entegrasyonlar: analiz ve değerlendirme. İçinde; Editörler: Osman Küçükahmetoğlu, Şevket Tüylüoğlu, Hamza Çeştepe, Ekonomik Entegrasyon Küresel ve Bölgesel Yaklaşım,Ekin yayınları, Bursa, ss.365-383. Özdemir, K. A., & Şahinbeyoğlu, G. (2000). Alternatif döviz kuru sistemleri. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Araştırma Genel Müdürlüğü, Tartışma Tebliği, Eylül. 118 Özer, I. (2007a). Ekonomik ve parasal birlik ve Türkiye’nin uyumu. Yayınlanmış doktora tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. Özer, I. (2007b). Optimum para alanları teorisi. Sosyo Ekonomi Dergisi, Ocak- Haziran 2007-1, ss.77-98. Özpençe, Ö. (2009). Avrupa parasal birliği’nde maliye politikası koordinasyonu ve Türkiye analizi. T.C. Maliye Bakanlığı Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı, Yayın No: 2009/391, Ankara. Paksoy, M. (2003). Avrupa birliği- Türkiye ilişkilerinin gelişimi. İçinde; Editörler: Muhsin Kar ve Harun Arıkan, Avrupa Birliği Ortak Politikalar ve Türkiye, Ekonomik, Sosyal ve Siyasal Politikaların Uyumlaştırılması, Beta Basım A.Ş. Parasız, İ. (1996). Uluslararası para sistemi. Ezgi Kitapevi Yayınları, Bursa. Peter, R. (1998). The economics of ınternational integration, Fourth Edition, By Routledge, London. Ricci, L. A. (1997). A model of an optimum currency area. IMF Working Paper, WP/97/76, Washington. Robson, P. (1998). The new economics of market ıntegration. 4th edition. London, Routledge. Rose, A. K., & Engel, C. (2000). Currency unions and international integration. NBER working Paper Series, Working Paper 7872, National Bureau of Economic Research, Cambridge. Sakallı, G. (2004). Optimum para sahası teorisi çerçevesinde Avrupa parasal birliği ve Türkiye, Dış Ticaret Dergisi, Sayı:31 ss:35-59. Samsar, A. (2003). Optimal para alanı çerçevesinde Türkiye analizi. Uzmanlık Yeterlilik Tezi, TCMB, İstatistik Genel Müdürlüğü, Ankara. Savaş, V. F. (1999). Çağımızın deneyi Euro. Siyasal Kitapevi, İstanbul. Seyidoğlu, H. (2007). Uluslararası iktisat. Güzem Yayın, 16. Baskı, İstanbul. Seyidoğlu, H. (2009). Uluslar arası İktisat- Teori politika ve uygulama. Güzem Can Yayınları No:24, Geliştirilmiş 17. Baskı, İstanbul. Smets, F., & Wouters, R. (2002). An estimated stochastic dynamic general equilibrium model of the euro area. European Central Bank Working Paper Series, No 171, Frankfurt, August. Sönmezoğlu, F., Arıboğan Ü., & Ayman, G. (2000). Uluslararası ilişkiler sözlüğü. Der Yayınları, Üçüncü Baskı, İstanbul . 119 Şakal, M., & Şahin, E. A. (2009). Küresel mali kriz ekonomide paradigma değişiminin sinyali mi?. Uluslararası Davraz Kongresi, http://idc.sdu.edu.tr/ tammetinler/ kalkinma/kalkinma5.pdf (Erişim Tarihi: 20.03.2011) Şişman, M. (2008). İkinci bretton woods çökerken dünya ekonomisi ve gelişmekte olan ülkeler üzerine değerlendirmeler, Marmara Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt XXIV, Sayı 1. Tonus, Ö. (2000). Avrupa birliği’nde parasal birlik ve birlik üyesi ülkeler ile Türkiye arasında reel döviz kurlarının analizi. Yayınlanmış doktora tezi, Eskişehir Anadolu Üniversitesi, Eskişehir. Töre, N. (1995). Avrupa birliği’nde parasal entegrasyon: Avrupa para sistemi ve ekonomik ve parasal birlik. İçinde Avrupa Birliği El Kitabı, Avrupa Birliği ve Türkiye- Avrupa Birliği İlişkileri Semineri, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Ankara ss.109-124 Töre, N. (2000). Euro el kitabı. TCMB Yayınları, http://www.tcmb.gov.tr/yeni/evds/yayin/kitaplar/eurokitap/nahittore.xls (Erişim Tarihi: 16.02.2011) Tsang, S. (2002). Optimum currency area for mainland china and hong kong? empirical tests. Hong Kong Baptist University (HKBU), Economics Working Paper, No.16/2002. Tuncay, A. C. (1999). 21. Yüzyılın eşiğindeki dev oluşum: Euro ve muhtemel etkileri. Çimento İşveren Dergisi, 1, (13), 22-27. Tunçsiper, B., & Yakut, Ş. (1998). Avrupa birliği'nin ekonomik parasal birlik hedefi ve Türkiye'nin uyumu. Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 1998; 1: 100-119. T.C. Başbakanlık Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı, (1999). Avrupa Birliği ve Türkiye. 4. Baskı, Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü, Ankara, Ekim. T.C. Başbakanlık Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı, (1991). Avrupa Topluluğu ve Türkiye. Ankara. Urhan, Ü. B. (2011). Avrupa Parasal Birliği Türkiye Açısından Bir Optimum Para Sahasımıdır?. http://www.akademiktisat.net/calisma/ab_tr/ab_para_birlik_burhan.htm, (Erişim tarihi: 02.05.2011) Uyar, S. (2000). Ekonomik bütünleşmeler ve gümrük birliği teorisi. Dış Ticaret Dergisi, Sayı: 19, Ekim. 120 http://www.dtm.gov.tr/dtmadmin/upload/EAD/TanitimKoordinasyonDb/ekonom ik%20b.doc (Erişim Tarihi: 30.06.2011) Varol, K. (2004). Avrupa birliği’nde finansal entegrasyona çok az kaldı. Activeline Gazetesi, 01.09.2004, No 54, ss:1-8. Vergil, H. (2007). Parasal entegrasyon: Teori ve uygulama örnekleri. İçinde:, Editörler: Osman Küçükahmetoğlu , Şevket Tüylüoğlu ve Hamza Çeştepe, Ekonomik Entegrasyon Küresel ve Bölgesel Yaklaşım Ekin Yayınları, Bursa, 73-93. Weimann, M. (2002). OCA theory and EMU Eastern Enlargement-An Empirical Application. Dresden University of Technology, June. http://rcswww.urz.tu-dresden.de/~wpeconom/seiten/pdf/2002/ddpe200207.pdf Yazgan, A. (2003). Türkiye cumhuriyet merkez bankası’nın Avrupa merkez bankaları sistemine uyumu. Uzmanlık yeterlilik tezi, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü, Ankara Yıldız, M. (1999). Bütünleşme biçimleri ve Avrupa birliği. Dış Ticaret Dergisi, Yıl: 4 sayı 15, ss.89-117. (http://www.foreigntrade.gov.tr) Yiğit, M., Yılmaz A., & Ergeç, E. H. (2008). Avrupa para sistemi. İçinde; Editör: Ümit Güner, Ekonominin AB’si, 241-274. 121 ÖZGEÇMİŞ KİŞİSEL BİLGİLER Adı-Soyadı : Hüseyin ÖZALP Doğum Tarihi : 08.03.1981 Doğum Yeri : Kahramanmaraş E-posta : h.4681@hotmail.com EĞİTİM DURUMU 2008-2011 : Yüksek Lisans, Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Anabilim Dalı, Adana. 2004-2008 : Lisans, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, İktisat Bölümü, Kahramanmaraş. 1999-2003 : Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Terk, Ankara. 1992-1999 : Kahramankent Lisesi, Kahramanmaraş. ÇALIŞMA DURUMU 2008- : Adıyaman Üniversitesi Araştırma Görevlisi, Adıyaman.