UNICEF TÜRKİYE DÜNYA ÇOCUKLARININ DURUMU 2004 2 EĞİTİLMİŞ KIZLAR: KALKINMADA ÖZEL VE OLUMLU BİR GÜÇ Eğitim her insanın hakkıdır. Bu basit gerçek, UNICEF’in kız çocukların eğitimi konusundaki kararlılığının özünü oluşturmaktadır. Buna göre, ne kadar yoksul olursa olsun, ülkesinin durumu ne ölçüde güçlükler içerirse içersin, hiçbir kız çocuğun okuldan dışlanmaması anlamına gelir. Bir kız çocuğa kendi potansiyelini eksiksiz gerçekleştirme fırsatları tanımamanın kabul edilebilir hiçbir gerekçesi olamaz. Eğitim, kız çocukların ve kadınların yaşamlarını kurtarır ve iyileştirir. Eğitim, kadınların kendi yaşamlarını daha fazla kontrol edebilmelerini sağlar ve topluma katkıda bulunmalarını sağlayacak becerilerle donatır. Eğitim sayesinde kadınlar kendilerini ilgilendiren konularda kendi adlarına karar alabilirler ve ailelerini etkileyebilirler. Kalkınma ve sosyal yaşamla ilgili diğer bütün olumlulukları getiren de işte bu güçtür. Kadınların yönetimlere, ailelere, toplumlara, ekonomiye ve sunulan hizmetlere katılmaları ve bu alanlardaki gelişmeler üzerinde etkili olmaları herkesin yararınadır. Böylece kalkınma daha eşitlikçi hale gelir, aileler güçlenir, daha gelişkin hizmetlerden yararlanılabilir ve çocuklar da daha sağlıklı büyüyüp gelişirler (bakınız Konu 2, Bihar’ın (Hindistan) ‘Karate Kızları’). Olumlu bir sarmal Eğitim, kız çocuklara ve kadınlara sağladığı yararların ötesinde, aynı zamanda toplum ve insani kalkınma üzerinde kapsamlı etkiler yaratan kendine özgü olumlu bir güçtür. Eğitimin finansmanı gündeme geldiğinde, önceliğin ilköğretime mi, orta öğretime mi, yoksa yüksek öğretime mi tanınması gerektiğine ilişkin tartışmalar bugün de sürmektedir. Ne var ki, bu tür tartışmalar, genç kızlar açısından yaşamsal önem taşıyan bir noktadan sapma anlamına gelmektedir. Bu da, temel eğitim hakkıdır. Eğer bu fırsat kaçırılırsa, o zaman doğal olarak daha ileri düzeydeki eğitim fırsatları ve böylece sağlanacak yararlar da kaçırılmış olacaktır. Kız çocukların eğitiminin uzun dönemde sağlayacağı pek çok yarar arasında aşağıdakiler de yer almaktadır: Ekonomik kalkınmanın güçlenmesi. Onyıllarca süren araştırmalar, temel eğitimin yaygınlaşmasıyla ekonomik kalkınma arasındaki bağlantıyı ciddi kanıtlarıyla birlikte ortaya koymuştur. Kız çocukların eğitimi söz konusu olduğunda bu bağ daha da güçlenmektedir. Kız çocukların eğitimi için uzun dönemli yatırımlar yapan Güney Doğu Asya ve en azından 1980’lerdeki borç krizine kadar olmak üzere Latin Amerika gibi bölgeler, aynı zamanda ekonomik kalkınmada daha ileri adımlar atan bölgelerdir. Kız çocukların ilköğretim kayıt oranları arttıkça, kişi başına gayrı safi ulusal hasıla da artmaktadır.8 Kadınların eğitim düzeyini erkeklerle eşit duruma gelecek biçimde yükseltmede başarısız kalan ülkeler ise, kalkınma çabalarının maliyetini yükseltmekte, bedelini de daha yavaş büyüme ve azalan gelir düzeyi biçiminde ödemektedirler.9 Bu arada unutmamak gerekir ki, ekonomik kalkınma ve dolayısıyla ailelerin daha yüksek gelir düzeyine ulaşmaları, kızlarını çalıştırarak kısa dönemde gelir sağlama 1 UNICEF TÜRKİYE DÜNYA ÇOCUKLARININ DURUMU 2004 düşüncesinde olanları bu kez onları okula göndermeye ikna edebilir. Bu da, bir ülke için uzun dönemli ekonomik yarar anlamına gelmektedir. Bir sonraki kuşağın eğitimi. Eğitilmiş kızlar ilerde anne olduklarında, kendi çocuklarını okula gönderme eğilimleri de fazla olacaktır. Böylece bir kuşaktan diğerine aktarılan eğilimlerle birlikte, eğitimin gerek tek tek kişilere, gerekse bir bütün olarak topluma katkısı daha da artacaktır. UNICEF’in 55 ülke ile Hindistan’daki iki eyaleti kapsayan ve hanehalkı verilerine dayanan yeni bir araştırmasının ortaya koyduğu en net bulgulardan biri şöyledir: Eğitim görmüş annelerin kendi çocuklarını okula gönderme olasılıkları daha fazladır ve bu anneler ne kadar uzun süre eğitim görmüşlerse, çocuklarının eğitimden sağladıkları yararlar da o kadar artmaktadır.10 Bu çalışmanın bulguları, diğer araştırmaların sonuçlarını desteklemektedir. Buna göre, kız çocukların okullarda edindikleri okuma yazma ve dil becerileri yalnızca kendilerinin ve çocuklarının sağlığına katkıda bulunmakta kalmamakta, ayrıca torunlar da bu durumdan olumlu biçimde etkilenmektedir.11 Çarpan etkisi. Eğitimin, salt öğrenme ötesinde, bir çocuğun yaşamının çeşitli yönlerine uzanan olumlu etkileri vardır. örneğin, okula giden çocukların, hastalıklardan korunma dahil, sağlıklı kalabilmek için neler yapmaları gerektiğini bilme şansları daha fazladır. HIV açısından daha riskli konumda olan kızlar açısından eğitim, bu riske karşı korunma imkanları da sağlayacaktır. Sonuçta, HIV/AIDS’e karşı nasıl korunabileceklerini okullarda öğrenen kadınlar kendi çocuklarını da okula gönderme eğiliminde olacaklarından, sağlanan yarar kuşaktan kuşağa aktarılacaktır.12 Ayrıca eğitim, çocukların, alınıp satılma, işçi olarak sömürülme, suiistimal ve şiddete maruz kalma gibi konularda daha savunmalı olmalarını sağlayacaktır. Kız çocukların bu tür uygulamalara maruz kalma olasılıkları daha fazla olduğundan, eğitimin koruyucu önemi kız çocuklar için bir kat daha artmaktadır ve böylece eğitimin yararları sınıfların ötesinde gündelik yaşama da taşmaktadır (bakınız 4. Bölüm, Kız Çocuklarının Eğitiminin Çarpan Etkisi). Daha sağlıklı aileler. Kız çocukların eğitiminin topluma sağlayacağı yararlardan biri de, aile büyüklüğü ile ailenin elindeki kaynaklar arasında daha sağlıklı bir denge kurulmasıdır. Bir toplum annelerin eğitimini sağlayabiliyorsa, o zaman bu annelerin çocukları da daha sağlıklı olacak ve aralarından daha azı ölecektir. Eğitim düzeyi görece yüksek annelerin çocukları daha iyi beslenmekte ve daha seyrek hastalanmaktadır. Annenin eğitiminin, çocuğun beslenmesi ve sağlığı üzerindeki etkisi o kadar büyüktür ki, gelişmekte olan ülkelerden elde edilen yaygın kanıtlara göre, annelerin fazladan gördükleri her bir yıllık eğitim, 5 yaşından küçük çocuklarda ölüm oranını yüzde 5 ile yüzde 10 arasında azaltmaktadır.13 Daha az anne ölümü. Zamanında okula gitmiş olan annelerin doğum sırasında ölme riskleri daha azdır. Okulun yapılan doğum sayısını azaltıcı etkisi, 1,000 kadın alındığında, fazladan her yıl eğitimin 2 anne ölümünü önlemesi anlamına 2 UNICEF TÜRKİYE DÜNYA ÇOCUKLARININ DURUMU 2004 gelir.14 Araştırmalar, anne ölümlerini azaltan etmenler arasında, sağlıklı uygulamalar konusunda daha fazla bilgi sahibi olunması, gebelik ve doğum sırasında sağlık hizmeti alınması, daha iyi beslenme ve doğumlar arasındaki zaman aralığının artırılmasının yer aldığını göstermektedir. Bütün bunlar, eğitilmiş kadınların daha fazla ulaşabilecekleri imkanlardır.15 Kalkınma açığı Uluslararası topluluğun bir insan hakları konusu olarak kız çocukların eğitimini sahiplenmi. Olmasına ve kız çocukların eğitime yapılacak yatırımların yararları apaçık ortada dursa bile, bunun kalkınmaya yönelik yatırımlarda öncelikli duruma gelmesi gerekmektedir. Bunun gerekçeleri karmaşıktır ve salt eğitim politikalarının ötesinde, kalkınma konusunda tarihsel olarak ağır basan, bu arada insan haklarını boşlayıp ekonomik düşünceleri başa alan yaklaşımların tartışılmasını gerektirmektedir. Büyüme modelleri. Kalkınmaya ilişkin ilk düşüncelerin çoğu, gayrı safi yurt içi hasıla ile ölçülen ekonomik büyümenin başat önem taşıdığı inancına dayanmaktaydı. Buradaki varsayıma göre, herhangi bir ülkenin bir yıl içinde ürettiği malların ve sağladığı hizmetlerin toplam değeri arttıkça, yoksulluk ve eşitsizlik de kendiliğinden, sanki sihirli bir değnek değmişçesine ortadan kalkacaktır. Öyle anılıyordu ki, ekonomik büyümenin nimetleri, zengin yoksul, kadın erkek, herkese düşecekti. ŞEKİL 3 IMF/DÜNYA BANKASI KREDİLERİ VE BÜYÜME Kaynak: Easterly, William, The Elusive Quest for Growth, MOIT Press, Cambridge ve Londra, 2001. Bir ülkedeki üretimi kalkınmanın merkezine yerleştiren bu görüş, gelişmekte olan ülkelerin olumsuz deneyimleri modelin yetersizliğini gösterdikçe, yıllar yılı hep şu ya da bu biçimde yenilendi durdu. Gelişmekte olan az sayıda ülke dışında diğerlerinde büyüme hep sınırlı kalıyor, tek başına bu tür bir büyümenin yoksulluğu ya da eşitsizliği azalttığına ilişkin tutarlı hiçbir kanıt gösterilemiyordu. 3 UNICEF TÜRKİYE DÜNYA ÇOCUKLARININ DURUMU 2004 Bu noktadaki kalkınma iktisadı aynı zamanda toplumsal cinsiyete de kördü. Erkeklere göre kadınların statüsünün ekonomik kalkınmaya katılımı etkileyip etkilemediği, etkiliyorsa nasıl etkilediği gibi sorular hiç gündeme gelmiyordu. Aynı yaklaşım, ‘karşılığı ödenmemiş hizmet’ ekonomisini de görmüyordu. Bundan kastedilen, büyük ölçüde, ekonominin ‘üretken’ sektörünün temelini oluşturan kadınlar tarafından üstlenilen ev, bakıp, besleme, yetiştirme vb. gibi işlerdir. Ayrıca, kadınlarla erkekler arasındaki yerleşik güç ilişkileri nedeniyle hanelere ulaşabilen yararların nasıl bölüşüldüğü konusunda da pek az duyarlılık görülüyordu. Yerleşik büyüme modellerinin sarsıldığı 1980’li yıllarda Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu yapısal uyum programlarının uygulanmasına öncülük etti. Bu programlar kamu harcamalarının azaltılmasını, fiyat ve teşviklerin piyasada kendi yollarını bulmak üzere serbest bırakılmasını öngörmekteydi. Uygulanan yapısal uyum programları çoğunlukla eğitim ve sağlık harcamalarıyla birlikte gıda sübvansiyonlarının azaltılması sonucunu verdi ve bu yanıyla yoksulları görece daha olumsuz biçimde etkiledi. Söz konusu kısıntılar özellikle yoksul kadınları olumsuz biçimde etkiledi; çünkü bu kadınlar ailelerinin geçimi için artık hem ev içinde hem de dışarıda daha fazla yükün altına girmek zorunda kaldılar.16 Uyum programları kendi mantıkları açısından da başarısızlığa uğrayıp bu kez neredeyse sıfır ekonomik büyüme gibi bir duruma yol açtılar. Şekil 3’ün de gösterdiği gibi, gelişmekte olan ülkelerde kişi başına gelir artışı, Dünya Bankası ile IMF tarafından sağlanan yapısal uyum kredileri arttığında bile azalan bir seyir izledi. Dünya Bankası tarafından 2000 yılında yapılan bir araştırma, duruma ilişkin şu sonuca varıyordu: Tipik bir gelişmekte olan ülke alındığında, 1980’ler ile 1990’lardaki kişi başına gelir artışı sıfırdır.17 1990’lı yıllara gelindiğinde, tek başına ekonomik büyümenin insani kalkınmayı sağlamaya yeteceği görüşünün hatalı olduğu kabul edildi. Bunun tam tersi doğru gibi görünüyordu: insani kalkınma, ekonomik büyümeyi hızlandırabilir.18 UNICEF’in 49 ülkeyi kapsayan bir araştırması, 1990 ile 2000 yılları arasında en yüksek yıllık ortalama ekonomik büyüme oranına ulaşan ülkelerin, 1980 yılı baz alındığında, çocuk ölümleri ve gelir yoksulluğu açısından düşük düzeylerde yer alan ülkeler olduğunu göstermektedir. Buna karşılık aynı dönem içinde ekonomileri küçülen ülkeler, 1980 yılı bazında görece yüksek çocuk ölüm ve gelir yoksulluğu düzeyinde olan ülkelerdir (bakınız Şekil 4, Gelir Yoksulluğu Düzeyine Göre İnsani Kalkınma ve Ekonomik Büyüme).19 Anlamlı bir kalkınmanın, iktisadın kendi alanının ötesine geçmesi gerektiği bugün daha fazla kabul edilmektedir. Ayrıca, özellikle 1995 yılında Beijing’de yapılan Dördüncü Dünya Kadın Konferansı Eylem Platformu toplantısından bu yana, bir nokta daha görece daha iyi kavranmaktadır: Kalkınma iktisadında toplumsal cinsiyet perspektifi vazgeçilmezdir ve kadınları güçlendirmeksizin yoksulluğun sürdürülebilir biçimde azaltılması mümkün değildir.20 Evrensel eğitim modelleri. Eğitim politikaları, kız çocukların eğitiminin, bir ülkenin herkes için eğitim hedefini başarılı biçimde gerçekleştirmesinde temel önem taşıdığı gerçeğine ulaşıncaya kadar yavaş bir gelişim göstermiştir. Birçok ülkenin bağımsızlığını henüz yeni kazanmış olduğu kalkınma hareketinin ilk dönemlerinde, eğitim, bir ülkenin gelişiminde yaşamsal bir etmen olarak coşkuyla karşılanıyordu. Gelgelelim, bütün 4 UNICEF TÜRKİYE DÜNYA ÇOCUKLARININ DURUMU 2004 çocukların eğitilmesi gerçekten devasa bir görevdi. 1960 yılında, gelişmekte olan ülkelerde yaşayan 6-11 yaşlarındaki çocukların yarısından azı ilkokula gidiyordu ve Sahra Güneyi Afrika ülkelerinde her 20 çocuktan ancak 1’i ortaöğretime devam edebiliyordu. 1980’e gelindiğinde, belirli bir başarıya rağmen (ilköğretimde genel okullaşma oranının Asya ve Latin Amerika’da iki, Afrika’da ise üç kat artması21) çoğunluğu kızlar olmak üzere milyonlarca çocuk hala okula gitmiyordu. Hızlı nüfus artışı sağlanan ilerlemeleri sürekli olarak eritiyor, başka bir deyişle nüfus artışı okullaşan çocuk sayısındaki artışı aşıyordu. ŞEKİL 4 GELİR YOKSULLUĞU DÜZEYİNE GÖRE İNSANİ KALKINMA VE EKONOMİK BÜYÜME (Kişi başına gelirde yıllık ortalama artış hızı, 1990-2000) Yüksek/Orta/Düşük tanımları gelir yoksulluğu düzeyine ilişkindir Kaynak: UNICEF, Sinerjiler,maliyet-yarar analizi ve çocuklara ilişkin politikalar (uluslararası ayın), UNICEF Politika ve Planlama Dairesi, Küresel Politikalar Bölümü, 2003. Yapısal uyum 1980’li yıllarda durumu daha da kötüleştirdi. 1980 ile 1993 yılları arasında yapısal uyum programları uygulayan Sahra Güneyi Afrika ülkelerini kapsayan bir araştırmaya göre, kişi başına reel harcamalarda ortaya çıkan ortalama gerileme yapısal uyum dönemi boyunca yüzde 14’tür.22 Eğitimde kişi başına harcama, bu grupta yer alan 15 ülkeden 12’sinde azalmıştır. 1990 yılında Tayland’ın Jomtien kentinde toplanan Herkes için Eğitim Dünya Konferansı, en yoksul ülkelerde çocukların eğitim hakkının sürekli olarak boşlandığını kabul etmiş, ayrıca 1980’li yıllar boyunca süren yapısal uyum programları sonucunda özellikle kız 5 UNICEF TÜRKİYE DÜNYA ÇOCUKLARININ DURUMU 2004 çocukların eğitim haklarına yönelik ihmalin, uluslararası müdahalelerle hafiflemek yerine daha da ağırlaştığını belirtmiştir. Yeni bir dönemi başlatan bu toplantıyla birlikte dünyanın dikkatleri yeniden eğitime odaklanmış, bütün çocukların eğitimi yönündeki yeni hamlenin merkezine kaliteli temel eğitimin yerleştirilmesi yolunda önemli bir adım atılmıştır. Özetle bu toplantı, eğitimin kalkınmanın merkezine yeniden yerleştirilmesi açısından önemli bir işlev görmüştür. Kız çocukların eğitimine ilişkin modeller. Jomtien Konferansı ve buradan kaynaklanan Herkes için Eğitim hareketi, eğitimde cinsiyet açığını kapatmanın ve kız çocukları okula yönlendirip okulda tutma amacıyla özel önlemlere başvurmanın önemini kabul etmiştir. Herkes için eğitimi hedefleyen bu kapsamlı hamle sırasında toplumsal cinsiyet açığının da kendiliğinden kapanacağı varsayılmaktaydı. Oysa sonuç her durumda ve mutlaka böyle olmamıştır. 1990’lı yıllarda kız çocukların eğitimine daha fazla önem verilmesi, insan haklarını temel alan iki ana hareketin kesişmesine bağlanabilir. Bu iki hareketten birincisi, 1989 yılında Çocuk Hakları Sözleşmesinin benimsenmesi sırasında kalıcı bir ivme kazanan çocuk hakları hareketiydi. İkincisi ise, 1995 yılında Beijing’de yapılan Dördüncü Dünya Kadın Konferansında bir Eylem Platformunun oluşturulmasıyla sonuçlanan kadın hareketi. Platform, kız çocukların haklarını ve gereksinimlerini özel olarak öne çıkarmaktaydı. Konuya bu yönden yaklaşıldığında, kız çocukların eğitimine hak ettiği önemin verilmesi için 21. yüzyıla kadar beklendiğini söylemek mümkündür. Oysa, kız çocukların eğitiminin ekonomik açıdan da sonuç verici olduğuna ilişkin akademik kanıtlar ve programatik veriler özellikle 1980’lerle 1990’ların başında apaçık ortadaydı. Buna karşılık, kız çocukların eğitiminin salt eğitimle ilgili bir konu olmaktan çıkıp daha merkezi bir yer işgal etmesi, ancak 2000 yılında, BM Binyıl Zirvesi ve Dakar’daki Dünya Eğitim Forumu ile mümkün olabilmiştir. Direnç Sözü edilen bu genel uluslararası eğilimler bir yana bırakılırsa, kız çocukların eğitiminin hak ettiği önemi kazanmasını engelleyen başka etmenlerden de söz edilebilir. Toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin yöresel inançlar, kültürel değerler ve tutumlar, örneğin eğitimin bir kızın evlilik şansını nasıl etkilediğine ilişkin yargılar, hiç kuşkusuz kız çocukları okuldan uzak tutabilmektedir.23 Kültürel direnç bütün ülkelerde her zaman aynı içerik ve yönde olmayabilir. Kültürel direnç, veri alınan ülkenin coğrafi bölgelerine ya da nüfus gruplarına göre değişkenlik gösterebilir. Dahası, toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin beklentiler de, yaşamın hangi döneminde olunduğuna göre garklılaşabilir. Örneğin Latin Amerika ve Karayipler söz konusu olduğunda bu beklentiler, ilkokulun ilk yılları ile ergenlik döneminin sonları arasında önemli farklılıklar gösterebilmektedir. Bütün bu söylenenlere karşın, ana babaların kız çocukların okula gitmesine yönelik itirazlarının, kızların eğitim görmemesi gerektiği biçimindeki bir inançtan çok, güvenlik ve aile ekonomisiyle ilgili birtakım gerekçelere dayandığı söylenebilir. Örneğin ana babalar okulun kızları için güvenli bir yer olmadığını; ev ile okul arasındaki mesafenin uzun ve 6 UNICEF TÜRKİYE DÜNYA ÇOCUKLARININ DURUMU 2004 tehlikeli olduğunu; kız çocukların okul ve ev arasında cinsel saldırıya ya da başka tür şiddet hareketlerine maruz kalabileceklerini düşünebilirler. Üstelik, bu yöndeki endişelerin pek de haksız olduğu söylenemez. Ayrıca, ana babalar, kız çocuğun evdeki ya da tarladaki işlerini bırakıp okula gitmesinin aile gelirini ve geçimini olumsuz biçimde etkileyeceğini de düşünebilirler. Yoksul aileler için, kız çocuğu okula göndermekle ortaya çıkan fırsat maliyeti, kısa dönemde ekonomik açıdan katlanılması gereken bir maliyet olarak görülmeyebilir. Bu eğilim, kadınların ücretli işlerde çalışma hakkına sahip olduğu görüşünün yerleşmediği ya da eğitilmi. kadınların çalışabilecekleri işlerin çok sınırlı olduğu toplumlarda özellikle belirgindir. Sonuçta, kız çocukların okula gönderilip gönderilmemesine ilişkin kararlar, genellikle, kararın aileye getireceği maliyet ve yararların karşılaştırılmasıyla alınmaktadır.24 Böyle durumlarda sorun, ailelerin eğitime yönelik talebinden çok işin arz yanına ilişkindir: Güvenlikli, erişilebilir ve kız çocuk dostu okulların varlığı; kadınların çalışabilecekleri işler; ana babalara eğitim konusunda gerekli bilgilerin verilmesi, vb. Gerçekten de, eğitimin sağlayacağı yararlar ikna edici biçimde anlatıldığında; yerel ya da aile ölçeğindeki fiziksel ve ekonomik engeller aşıldığında, kız çocuklarının eğitimine karşı çıkmayı gene de sürdüren ana baba oranı azalacaktır. Örneğin Sierra Leone’de, toplumların ortak sorunların çözümü için eğitim gördükleri yörelerde, en yoksul olanlar dahil aileler şimdi kız çocuklarını okula göndermektedir.25 Kenya Hükümeti 2003 yılında okul harçlarının kaldırıldığını ilan ettiğinde, daha önce okula gitmeyen 1.3 milyon çocuk ve genç okullara akın etmiştir ve bunların yaklaşık yarısını kızlar oluşturmaktadır (bakınız Konu 5, Okul Harçlarına Elveda). Asıl sorunun çocuklardan ve ana babalardan eğitim için bir talep gelmemesinde yatmadığı yargısını, dünyanın çeşitli ülkelerinde yapılan kamuoyu yoklamaları da desteklemektedir. Pew Araştırma Merkezi tarafından yakınlarda gerçekleştirilen ve dünyadaki çeşitli ülkeleri kapsayan bir araştırmaya göre, Latin Amerika’da her 10 kişiden 6’sı, Afrikalıların ise yarıdan fazlası yetersiz okulları “ülkelerinin önde gelen sorunlarından biri” saymaktadır.26 Gallup ise 60 ülkeden 50 bini aşkın kişiyi kapsayan bir kamuoyu araştırması gerçekleştirmiştir. Bu araştırmada kapsananların yüzde 86’sı eğitimin erkekler için kızlardan daha önemli olduğu görüşüne karşı çıkmıştır.27 Dünya Bankası tarafından gene yakınlarda gerçekleştirilen ve 23 ülkeyi kapsayan karşılaştırmalı bir çalışma da, çocuklarını okula gönderip göndermeme kararında zorlanan yoksul ailelerin bu konudaki iç burkucu ifadelerine yer vermektedir. Çocuklarını okula göndermek için çarpıcı özverilerde bulunan ailelerin ifadeleri de gene aynı çalışmada yer almaktadır.28 UNICEF de Doğu Asya ve Pasifik bölgesinde çocukları ve ergenleri kapsayan yaygın bir araştırma gerçekleştirmi., okula gitmeyenlere bunun nedenlerini sormuştur. Bu soruya okula gitmek istemedikleri ya da okulu sevmedikleri biçiminde yanıt verenlerin oranı yalnızca yüzde 19’dur. Yanıt verenlerin yüzde 22’si bir işte çalışmak için okulu yarıda bırakmıştır. Yüzde 43’lük bir bölüm parasızlık yüzünden okula gidemediğini belirtmiştir. Bunların arasında, ev işlerine yardım etmek için okula gitmediklerini belirten yüzde 22’lik bir kesim de vardır. Çevrelerinde okul olmadığı için okula gidemediklerini söyleyenler ise yüzde 4 oranındadır.29 7 UNICEF TÜRKİYE DÜNYA ÇOCUKLARININ DURUMU 2004 Dahası, 2001-2002’de tüm dünyadan 95 milyon yetişkinin ve çocuğun görüş bildirdiği Çocuklar için Evet kampanyasında “her çocuk eğitim görmeli” başlığı en fazla oyu toplamıştır. Tabandan gelen böyle bir talep varsa, o zaman eğitimin önündeki başlıca “kültürel” engelin, ulusal ve uluslararası siyasal odakların eğitime birinci önceliği tanıma ve pratikte işlediği görülen önlemlere başvurmadaki isteksizlikleri olduğu söylenebilir. Gerçekten de, kız çocuklarla kadınların özel konumları, büyük çoğunluğunu erkeklerin oluşturduğu karar mekanizmalarının ilgi alanından geleneksel olarak uzak kalmıştır ve özel bir başlık olarak kız çocukların eğitimi henüz yeni yeni gündeme getirilmektedir. Kız çocuklara eğitimde eşit fırsat tanınması, bugün bile kimi güçlü çevrelerde açık dirençle karşılaşmakta, bu alandaki ayrımcılık sürmektedir. Toplumsal cinsiyet eşitliği ilkelerini dillerinden düşürmeyen birçok siyasetçi, idareci ya da dış yardım görevlisi, iş özel olarak kız çocuklara ve kadınlara odaklanan programlara geldiğinde rahatsızlık duymakta ve bunların yaşama geçirilmesinde isteksiz davranmaktadır. Bütün kızların okula gitmelerini amaçlayan herhangi bir hamlenin yerel koşullara duyarlı olması gerekir. Örneğin, nerede varsa, toplumsal cinsiyet ayrımcılığının yol açtığı gerçekler tek tek dikkate alınmalıdır. ‘Geleneksel kültür’, çoğu kez, kız çocukların eğitimi alanında belirlenen hedeflere ulaşılamamasının gerekçesi olarak gösterilir.30 Gelgelelim, bunun pek de geçerli bir mazeret olmadığı giderek daha iyi anlaşılmaktadır. Yoksulluğun kızlara dönük iki keskin kenarı Gelişmekte olan ülkelerde çocuk yoksulluğunun yaygınlığı ve derinliği ile ilgili yeni bir rapor31 şu bulguya işaret etmektedir: Gelişmekte olan ülkelerde 7 ile 18 yaşlar arasında olup hiç eğitim görmemi. 135 milyon çocuk vardır ve kız çocukların eğitimden yoksun kalma olasılıkları erkeklere göre yüzde 60 daha yüksektir (bu olasılık erkek çocuklarda yüzde 10 iken kızlarda yüzde 16 — bakınız Şekil 5, Çifte Tehlike). Pratik açıdan bakıldığında, eğitimden yoksun kalan bütün çocuklar başka yoksunluklarla da karşılaşır. Dolayısıyla, kız ve erkek çocuklar arasında eğitim alanında görülen bariz eşitsizlik eğitimin ötesinde başka alanlara da yansır. Sonuçta, kız çocukların yiyecek, temiz içme suyu, sanitasyon, sağlık, barınma ve bilgilenme imkanlarından yoksunluk gibi yoksulluğun diğer sonuçlarıyla karşılaşma olasılıkları da daha yüksektir. Gerçi eğitimdeki toplumsal cinsiyet eşitsizliği hem yoksullar hem de yoksul olmayanlar için geçerlidir; ancak bu eşitsizlik yoksulluk içindeki çocuklar söz konusu olduğunda daha da artmaktadır. Örneğin yoksulluk eşiğinin üzerinde olanlar arasında hiç eğitim görmeyen erkek çocukların oranı yüzde 3, kız çocukların oranı ise yüzde 5 iken, yoksul ailelere gelindiğinde bu oranlar sırasıyla yüzde 12 ve yüzde 17 olarak karşımıza çıkmaktadır. Demek ki, kız çocuklar bir yanda yoksulluğun, diğer yanda da kız olmanın ortaya koyduğu çifte olumsuzluğun etkisi altındadırlar. Alternatif: Kalkınma için insan haklarını temel alan çok sektörlü bir model Kalkınma için alternatif bir yaklaşım daha vardır. İnsan haklarını temel alan çok sektörlü model kız çocukların eğitim hakkının yaşama geçirilmesi, uluslararası topluluğun 8 UNICEF TÜRKİYE DÜNYA ÇOCUKLARININ DURUMU 2004 taahhütlerini yerine getirmesi ve kız çocukların eğitimine yapılacak yatırımın çarpan etkisinin azamiye çıkarılması açısından çeşitli üstünlüklere sahiptir. ŞEKİL 5 ÇİFTE TEHLİKE Herhangi bir okula hiç gitmemiş 7-18 yaş grubundaki çocukların %’si Kaynak: Gordon, D., vd., Gelişmekte Olan Ülkelerde Çocuk Yoksulluğunun Dağılımı: UNICEF’e Sunulan Rapor (son taslak), Uluslararası Yoksulluk Araştırmaları Merkezi, Bristol Üniversitesi, Bristol, Temmuz 2003. İnsan hakları Birleşmiş Milletlerin sözü edilen bu yaklaşımı benimsemesi için yürütülen başarılı çabaların başını UNICEF çekmiştir. UNICEF’in çalışmaları ve misyonu insan hakları alanındaki iki temel anlaşmaya dayanmaktadır: Çocuk Hakları Sözleşmesi ve Kadınlara Yönelik Her Tür Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi. UNICEF’in çalışmaları 1996 yılından bu yana, bu iki anlaşmada yer alan ilkelerce yönlendirilmekte, çocuklarla kadınların hakları bütün işbirliği programlarında birbiriyle ilişkilendirilmektedir. Bu bağlamda artık anlaşılmıştır ki, başta kız çocukların özel durumu ve toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılık olmak üzere ayrımcılığın bütün biçimlerine karşı mücadele edilmeden, çocukların haklarını ne ulusal düzeyde ne de küresel ölçekte yaşama geçirmek mümkün olabilecektir. Dahası, evrensellik, eşitlik, ayrım gözetmeme ve katılım gibi insan hakları ilkeleri kalkınmaya yönelik ekonomik yaklaşımlara uygulandığında, ulaşılan sonuçlar da herkes için daha eşitlikçi, demokratik ve sürdürülebilir bir gelişme anlamına gelmektedir. Çok sektörlülük Kız çocukların eğitimlerini tamamlama hakkından yararlanmalarının önündeki birçok engel, hatta kimilerine göre bu engellerin çoğunluğu, okulların ve dersliklerin dışında yatmaktadır. İçecek ve kullanacak suyu olmayan kasabalarda, HIV/AIDS’in pençesindeki topluluklarda ve yoksulluk içindeki ailelerde kız çocuklar genellikle yemek yapsınlar, hastalara ve küçüklere baksınlar ve ev işlerini görsünler diye evlerine 9 UNICEF TÜRKİYE DÜNYA ÇOCUKLARININ DURUMU 2004 hapsedilmektedirler. Ortada böyle gerçekler varken, hiçbir yeni müfredat, toplumsal cinsiyete duyarlı hiçbir ders planı ya da kültürel koşullara uygun hiçbir ders kitabı kız çocukları okula çekemeyecektir. Dolayısıyla çözümlerin de eğitimin kendi standart çerçevesinin dışından gelmesi gerekir. Bu, çeşitli sektörlerde, planlamayı ve somut girişimleri kaynaştıran bir yaklaşım olmalıdır. Örneğin, sağlık ve beslenme alanındaki müdahaleler, ilk başta çocukların hayatta kalma ve sağlıklı gelişme şanslarını artırmak için tasarlanmış olsalar bile, sonuçta çocukların okullardaki başarımını da olumlu yönde etkileyecektir. Okullarda yemek çıkarılması ise, bir yandan çocukların beslenmesine katkıda bulunurken, diğer yandan çocukların okula kaydolup devam etmeleri açısından özendirici bir rol oynayacaktır. Özetle çok sektörlü yaklaşım, kız çocukların eğitimi açısından mantıken ve kaçınılmaz olarak mümkün olan en iyi sonuçları verecektir. Gelecek vadeden bir yaklaşım Binyıl Kalkınma Hedefleri, hakları daha fazla temel alan, çok yönlü ve insan merkezli bu kalkınma vizyonunu yerleşik kılmıştır. Belirlenen hedefler, temel olarak, eğitim, sağlık, yoksullukla mücadele ve çevre gibi alanlardaki ilerlemeleri, kız çocukların eğitimde eşitlik hakları ile ilişkilendirmektedir. Bugün, sözü edilen yeni yaklaşım ve hedefler, kız çocukların yaşamı ve ulusların geleceği açısından umut vermektedir. 10