Amiral Orlof , Rus ve İngiliz amiralleri ile gemi komutanlarını

advertisement
HIZIR REİS NAM-I DİĞER BARBAROS HAYREDDİN PAŞA
Deniz ufkunda bu top sesleri nereden geliyor?
Barbaros belki donanmayla seferden geliyor?
Adalardan mı, Tunus’tan mı, Cezayir’den mi?
Hür ufuklarda donanmış iki yüz pare gemi;
Yeni doğmuş ayı gördükleri yerden geliyor...
Y.Kemal Beyatlı
Tarihin en görkemli imparatorluklarından biri olan Osmanlı Devleti’nin şüphesiz en
başarılı yılları tarihçilerin klasik çağ olarak adlandırdıkları XVI. Yüzyıldır. XVI. yüzyıl askeri
başarılarla dolu olmasının yanı sıra, önemli kültür ve bilim adamlarının da yetiştiği, eserler
verdiği ve Osmanlı’da birçok ilkin gerçekleştiği yıllar olmuştur.
Hızır Reis (Barbaros Hayrettin Paşa), İstanbul Deniz Müzesi Koleksiyonu
Hızır Reis, korsan kökenli denizci, Cezayir hükümdarı, Cezayir Beylerbeyi ve Kaptan-ı
Derya olarak bu yüzyılın en önde gelen kişiliklerinden biriydi. Hızır Reis, Midilli’de doğmuş,
Vardar Yenicesi’nde tımarlı sipahi Yakup Ağa’nın beş oğlundan biridir. Yakup Ağa, Midilli’nin
Fatih Sultan Mehmet (1451–1481) zamanında Cenevizlilerden alınmasında (Eylül 1462)
gönüllü olarak savaşa katılmış ve kendisine Banova Köyü tımar olarak verilmiş ve buraya
yerleşmiştir. Yakup Ağa’nın, yaş sırası ile Yusuf, İshak, Oruç, Hızır ve İlyas adında beş oğlu
olmuştur. Bunlardan Yusuf küçük yaşta ölmüştür. Hızır Reis’in diğer kardeşleri ile birlikte
doğum tarihleri tam olarak belli değildir. Çeşitli iddiaları dikkate alırsak 1466 ile 1476
arasında bir yılda doğmuş olması muhtemeldir. Küçük yaşta ölen Yusuf ve İshak’ın dışında
kalan iki kardeşiyle birlikte Hızır Reis’te denizciliğe heves etmiştir. Oruç Reisle birlikte
“Barbaros Kardeşler” olarak tanınmışlardır. “Barbaros” adının, kendilerine Avrupalılar
tarafından ağabeyi Oruç Reis’in kızıl sakalından dolayı takıldığı iddia edildiği gibi, kelimenin o
tarihlerde Türk denizcilerinin de üstlerine “Baba” lakabıyla hitap etmek son zamanlara kadar
devam eden bir gelenek olduğu için bu deyimlerin birleşmesinden oluştuğu söylenebilir.
Hızır Reis, XVI. Yüzyılın ilk başlarında Midilli’den Selanik, Serez ve Eğriboz’a giderek,
ticaret yapmaya başladı. Daha kazançlı olan Suriye ve İskenderiye gibi uzak yerleri seçen
ağabeyi Oruç Reis ise, yanında küçük kardeşi İlyas olduğu halde Trablusşam’a gitmek için
yola çıkan Oruç Reis, yolda Rodos şövalyelerinin gemilerine rastlayarak şiddetli bir savaşa
tutuştu ve kardeşi İlyas şehit olup kendisi de esir düştü ve onu Rodos’a götürdüler.
Barbaros Hayrettin Paşa, İstanbul Deniz Müzesi Koleksiyonu
Bu haberi öğrenen Hızır Reis ağabeyini kurtarmak için teşebbüse geçti ise de başarılı
olamadı. Bir müddet sonra forsa olduğu gemiden kaçmayı başararak esaretten kurtulup
Antalya kıyılarına çıkmayı başaran Oruç Reis, II. Beyazıd’ın (1481–1512) oğullarından
Antalya Sancakbeyi Şehzade Korkut’un himayesine girdi ve tekrar Midilli’ye yerleşti.
1512 Nisan’ında Osmanlı tahtına, sonradan Yavuz adıyla anılacak olan Şehzade
Korkut’un ağabeyi Sultan Selim (1512–1520) geçmiştir. Şehzade Korkut’a karşı başlatılan
harekât, şehzadenin yakınlarını da tehdit etmeye başlayınca, Barbaros Kardeşler güç
durumda kaldılar. Kendilerine emin bir sığınak arayan iki kardeş Tunus’a giderek Sultan Ebu
Abdullah Muhammed’den (1493–1525) gemilerini barındırmak için bir liman istediler. Hak
yolunda savaşacaklarını, aldıkları ganimetleri Tunus pazarında satacaklarını, bundan
Tunusluların da faydalanacağını, Sultana ganimetlerinden beşte biri pay vereceklerini
söylediler. Sultanla yaptıkları anlaşma sonucu, Halku’l Va’d (Goletta) limanına yerleştiler. İşte
Barbaros Kardeşlerin tarihe geçen ve Akdeniz’i adeta bir Türk gölüne çeviren seferleri
böylece başlamış oluyordu.
Barbaros Kardeşler, 1512 sonbaharında Cezayir’in 115 km. Batısında olan ve
Cenevizlilerin elinde bulunan Serşel’e baskın yaptılar, fakat alamadılar. Daha sonra 1513
baharında çıktıkları seferlerde Cicelli’yi ele geçirdiler. 1514 Baharı’nda yine denize açıldılar,
bu sefer Sicilya’nın kuzeyindeki Lipari adaları önünde büyük bir İspanyol kadırgasına
rastlayarak usta manevralarla ele geçirdiler. Bu çarpışmalarda Oruç Reis’te yara aldı, daha
sonra çıktıkları seferlerde de birçok ganimet ele geçirdiler.
Artık kendilerine Yavuz Sultan Selim’den zarar gelmek ihtimali kalmadığından 1515
Baharı’nda doğum yerleri olan Midilli’ye giderek akrabalarıyla buluştular ve sıla özlemi
giderdiler. 1516 Baharı başında ağabeyleri İshak’a veda ederek on gemiyle denize açıldılar
ve bu seferler sırasında elde ettikleri ganimetlerden ve bu ganimetler içerisinde yer alan çok
iyi keresteden yapılmış seren direklerini arkadaşları Piri Reis ile Yavuz Sultan Selim’e
göndererek himayesine girdiler. Böylece Osmanlılarında desteğini sağlayan Barbaros
Kardeşler, İspanya Kralı Ferdinand’ın ölümünden faydalanarak, İspanyol işgalinden
kurtulmak isteyen Cezayir şehrinin yardımına koştular. Bu ise Tunus Sultanını endişeye
düşürdü. Cezayir’in ele geçirilmesinden sonra Oruç Reis, Cezayir Sultanı ilan edildi.
İspanyollar, Türklerin Kuzey Afrika’daki bu yayılışları üzerine yerli Araplarla da
anlaşarak Temes ve Tlemsen şehirlerini ele geçiren Oruç Reis’e karşı harekete geçtiler.
1515 yılında Tlemsen’i geri aldıkları savaşta Oruç Reis şehit düşünce, Cezayir’e tek başına
hakim olan Hızır Reis, Osmanlı desteğini daha da güçlendirmek için, güvenilir bir adamını
Yavuz Sultan Selim’e gönderdi. Bu olay Tunus Sultanı Ebu Abdullah Muhammed’in (1493–
1525) kuşkularını iyice arttırdı. Kendisi Barbaros Kardeşlerin verdiği beşte bir paylar
sayesinde zengin olup onların geliştirdiği ticaret sebebiyle memleket haraplıktan kurtulduğu
halde Yavuz’un Tunus’u alacağı korkusuyla bir yandan İspanyollarla gizli münasebetler
kurarken bir yandan da Kuzey Afrika Arap emirlerini Hızır Reis’in aleyhine kışkırtmaya
başladı. Tlemsen emrine yazdığı mektup Hızır Reis’in eline geçti. Bu mektupta, Kuzey
Afrika’da bir tek Türk bırakmamak üzere ortak bir hareket yapılmasını teklif ediyordu. Bu
kışkırtmalar sonunda bir ayaklanma çıktıysa da Hızır Reis bunu şiddetle bastırdı.
Kuzey Afrika’da olup bitenleri yakından takip etmekte olan Osmanlı Padişahı, “Hızır
Reis, Nasrüddindir, Hayrüddindir” diye memnuniyetini ifade eden bir hattı şerif gönderdi.
Böylece Cezayir Osmanlı topraklarına katılıyor, Hızır Reis de artık Hayreddin Paşa olarak
anılmaya başlıyordu. Barbaros Hızır Hayreddin Paşa, 1520 ile 1529 yılları arasında
İspanyolların elinde bulunan küçük bir ada dışında bütün yörenin hakimi oldu. Mevcudu
otuzbeş gemiye yükselen filosu ile İtalya’dan başka İspanya sahillerini de tehdit etmeye
başladı. Yurtlarından ayrılmak zorunda kalan Endülüs Müslümanlarını gemileriyle Afrika
sahillerine taşıdı. Ele geçirilen ganimetleriyle kısa zamanda zenginleşen Cezayir şehri
Türklerin Hindistan’ı diye anılmaya başlamıştır.
1530’da İspanyolların elindeki Penon şehrini de alması üzerine harekete geçen
Andrea Doria komutasındaki İspanyol filosu Osmanlılara ait Koron ve Petras’ı ele geçirdi.
Bunun üzerine Yavuz Sultan Selim’in ölümünden sonra tahta geçen Kanuni Sultan Süleyman
(1520–1566) donanma komutanlığına getirmek için Barbaros’u İstanbul’a davet etti. Cezayir
ve Batı Akdeniz için ayırdığı gemilerden sonra kalan yirmi altı kadırga ile hareket etmeden
önce Cezayir’i akrabasından Mahmut Reis’in idaresine bıraktı ve yanında ünlü on sekiz reisle
birlikte 27 Aralık 1533 günü donanmasıyla İstanbul’a gelen Barbaros, kışa rağmen kıyılara
doluşmuş olan İstanbul halkının alkışları arasında Galata önünde demir attı ve maiyetiyle
birlikte İstanbul halkının büyük sevgi gösterileri arasında karaya çıktı. Düzenlenen muhteşem
bir zafer alayıyla Topkapı Sarayı’na gitti. Bir gün sonra Padişah tarafından huzura kabul
edildi. Padişah, ömrü denizlerde geçmiş, Akdeniz dillerini iyi bilen Paşa’yı 1534’ün Ocak
ayında Kaptan-ı Deryalığa getirdi.
Barbaros Hayrettin Paşa’nın İstanbul’da Karşılanışı, İstanbul Deniz Müzesi Koleksiyonu
1534’ün Ağustos’unda 80 parça gemi ve 8000 savaşçıdan oluşan donanması ile
İstanbul’dan ayrılan Barbaros, İtalya’nın güney sahillerini vurduktan sonra Tunus’a yöneldi.
1538 yılına kadar Adalar Denizi (Ege Denizi) ve Girit açıklarında bulunan Venediklilere ait
toplam 28 adayı Osmanlı İmparatorluğu sınırlarına kattı. Böylece Sakız, Kıbrıs ve Girit Adası
dışında Venedik’in Doğu Akdeniz ve Adalar Denizi’ndeki hâkimiyetine son verdi.
1538 yılının kış ve bahar aylarını, Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle İstanbul’da
kalarak yeni bir donanma inşası hazırlıklarıyla geçiren Kaptan-ı Derya Barbaros Hızır
Hayreddin Paşa, 7 Haziran 1538’te kırk parça kadırga ile ikinci adalar seferine çıktı. Çünkü
Andrea Doria’nın kırk kadırga ile Girit sularına geldiği haberi alınmıştı. Barbaros’un denize
açıldığını haber alan Andrea Doria, derhal o sulardan ayrılarak İtalya sahillerine gitti.
Türk filosu önce İmroz Adasına gitmiş ve evvelce orada batmış olan bir gemiden
çıkarılan onyedi topla gemiler takviye edilmişti. Buradan Sporad Adalarına yelken açılmış ve
ilk olarak Avrupa korsanlarına yataklık eden Skiatos Adası zapt olunmuştu. İstanbul’da inşası
biten doksan gemi ile hint hazinesini İstanbul’a teslim eden Salih Reis komutasındaki yirmi
kadırga bu adaya gelerek Barbaros’a katıldılar. Bu sulardaki diğer adalar da teker teker
düşmandan temizlendi ve yedi gemi dolusu ganimet ve esir İstanbul’a gönderildi.
Preveze Deniz Savaşı, İstanbul Deniz Müzesi Koleksiyonu
Daha sonra Girit Adası, yedi gün süreyle her taraftan vurulmuş, karaya çıkan Türk
denizcileri adanın içlerine kadar sarkarak bir kısım kaleleri zapt etmişti. Harekât sonunda
alınan çok miktardaki ganimet ve on beş bin esirde İstanbul’a gönderildi. Buradan Rodos
istikametinde bulunan Kerpe Adası’na gidilerek bu ada ve Kaşot adacığı zapt edildi. Daha
sonra İstanköy Adası’na gelindi. Oradan Eğriboz’a gidilerek adaların korumasına memur
edilen Salih Bey komutasındaki filo ile birleşildi. Beş ay içinde yirmibeş ada zapt eden ve
Venedik’in Adalar Denizi ile alakasını tamamıyla kesen Barbaros’un bu son seferi üzerine
Papalığın liderliğinde İspanya, Venedik ve Portekiz’in Osmanlılara karşı üç yüz iki parça
gemi, 2500 top ve 60.000 askerden oluşturduğu müttefik donanması Amiral Andrea Doria
komutasında 22 Eylül’de Korfu Adası’nda toplandı ve oradan taarruz ederek Preveze kalesini
kuşattı. Bunun üzerine bir gönüllü filosunu Turgut Reis’in komutasında keşif için gönderen
Barbaros, komutasındaki 122 gemi ve 20.000 savaşçıdan oluşan Osmanlı donanmasıyla 23
Eylül’de Preveze’ye gelerek Arta Körfezi’ne girdi.
Preveze Kalesi, Arta Körfezi’nin girişine hakim bir kaledir. Adeta bir gölü andıran bu
dar körfeze, ne kadar üstün olursa olsun, müttefik filosunun girmesini mümkün görmeyen
Andrea Doria, Osmanlı donanmasını dışarıya çekebilmek için 25 Eylül 1538’de bir kısım
kuvvetlerini ileri sürdü. Kısa süren bir çatışmadan sonra, bu gemilerin geri dönmesinden
sonra, Doria, hem Barbaros’u kendisini takibe zorlamak, hem de muhtemel bir fırtınaya karşı
Levkas ve Magenisi adacıkları arasına sığınabilmek için 27 Eylül 1538’de Preveze açıklarına
demirledi. Barbaros ise bütün reisleri ile savaş düzenini görüşeceği harp divanını topladı.
Harp Divanı’nda bütün reisler, Barbaros’un tabiriyle Turgut Reis gibi en cüretkârları ve Salih
Reis gibi en zekileri bile bu kadar üstün düşmanla savaşılamayacağını, düşman çekilip
gidene kadar körfezde kalınmasını istediler. Barbaros bu fikre katılmadı, çünkü düşman
gemilerinin, sayıca çok ve bazılarının çok büyük olmasına rağmen, kendi gemilerinin çevikliği
ve leventlerinin gözü pek oluşuna güvendiği gibi, müttefik filosunun birbirinin dilinden bile
anlamayan, aralarında disiplin ve beraberliğin sağlanamadığı personelden kurulu olduğunu
da biliyordu. Ona göre, Andrea Doria, donanmasının bir kanadına bile hakim değildi. Türk
donanmasının bir diğer üstün tarafı da, toplarının daha uzun menzilli olmasıydı.
En ince detaya kadar her şeyi gözden geçiren Barbaros, kararını verdi ve gemilerini
Levkas’ın kuzeyinden dolaştırarak, müttefiklerin karşısına çıktı. Gemilerini hilal şeklinde
dizdirerek savaş düzeni aldı. Barbaros Hızır Hayreddin Paşa, donanmanın orta kanadında ve
başında bulunuyordu. Orta kanatta Sinan Reis, Cafer Reis ve Şaban Reis, Sağ Kanatta Salih
Reis, Sol kanatta da Seydi Ali Reis bulunuyordu. Turgut Reis ise arkada ihtiyatta bırakılmıştı.
Osmanlı gemilerinin tek hat halinde dizilmesine rağmen, müttefik gemileri arka arkaya üç hat
halinde dizilmişlerdi. Ayrıca en büyük gemileri arka arkaya almak gibi yanlış bir taktikle
savaşa girmişlerdi. Türk gemileri hep birden ateş edebiliyor, fakat haçlı donanmasının topları
kısa menzilli olduğundan hedefine ulaşamıyordu. Haçlı gemilerinde kumanda birliği
kalmayınca Barbaros, ihtiyattaki Turgut Reis’e düşmanın arkasını çevirme emrini verdi, iki
ateş arasında kalan Andrea Doria, çekilme emrini vermekten başka çare bulamadı. Akşam
karanlığı basarken, takipten kurtulmak için bütün gemilerin fenerlerini söndürttü, savaş beş
saat kadar sürmüş ve düşman gemilerinin 128 tanesi batırılmış, 29’u ise 2775 personeliyle
birlikte esir edilmişti. Hiçbir gemisini kaybetmeyen Türk donanmasının kaybı ise 400 şehit ve
800 yaralıdan ibaretti.
Barbaros Hızır Hayreddin Paşa, kendisinden iki üç misli üstün bir kuvvete karşı
kazandığı ve sonucu itibariyle Akdeniz’i bir Türk gölü haline getiren bu görkemli zaferini,
Kanuni Sultan Süleyman’a oğlu Hasan Bey’i göndererek bildirdik Her tarafa fetihnameler
yollanıp bütün memlekette şenlikler düzenlendi 1 , ayrıca bundan dolayı Kaptan Paşa
haslarına yüz bin akçe zam yapıldı. Preveze zaferinden bir yıl sonra Barbaros’un yardımcısı
Hasan ve Turgut Reis, Cattaro ağzında Castelnuvo’yu alarak Venedik’i barışa zorladılar.
1
Günümüzde de 27 Eylül günü Deniz Kuvvetleri Günü olarak kutlanmakta Beşiktaş’taki Barbaros’un
Türbesinin bulunduğu meydanda yapılan törenlerde Barbaros’un sancağı çekilmektedir.
Beşiktaş’taki Barbaros Anıtı ve Barbaros’un Sancağı
Barbaros’un bu başarıları Kanuni Sultan Süleyman’ın teveccühlerini, Türk ve İslam
aleminin minnettarlığını Hıristiyan Avrupa’nın da hayranlığını kazandırdı. V.Şarlken onu
bütün Kuzey Afrika topraklarının hükümdarı olarak tanımak ve senelik muayyen bir vergi
vermek şartı ile Padişaha karşı ihanete teşvik etti, bu teklifin Barbaros tarafından reddi
üzerine 1541 yılında 400 parçalık bir müttefik filo ile Cezayir’e taarruz etti ise de Barbaros’un
vekili Hasan tarafından perişan edilerek geri çekilmeğe mecbur edildi.
1541 yılında, Fransa Kralı’nın ricası üzerine Kanuni Sultan Süleyman Barbaros’u Batı
Akdeniz’e, Fransa’nın düşmanlarına karşı harp etmek için göndermeyi kabul etti. 1543 yılının
Mayıs’ında büyük bir filo ile İstanbul’dan hareket eden Barbaros, Temmuzda Marsilya’ya
vardı ve büyük bir tezahürat ile karşılandı. Oradan mahiyetine Fransa donanması amirali Duc
D’Enghien’i alarak Niş şehrini muhasara ve zapt etti. Bu işte Fransa donanmasından
beklenildiği kadar istifade edilemedi. Türk filosunda her şey mevcut ve muntazam iken
Fransız filosunda tam bir anarşi hakimdi. Fransa filosundaki bu düzensizlik Barbaros’u Niş’i
kurtarmaya gelen Andrea Doria’nın donanması ve Marguis del Vasto’nun ordusu önünden
çekilerek Toulon’a gitmeye mecbur etti. 1542 yılının Eylül’ünden başlayarak Toulon şehri,
Fransa kralının emri ile Türk gemilerinin ihtiyaçlarının karşılamak için, Barbaros’un idaresine
bırakıldı ve 16 Eylül 1543’te Osmanlı ile Fransa arasında imzalanan antlaşma gereğince
Fransa; Türk donanmasının masrafları için Barbaros’a 800.000 duka ödedi. Barbaros’un,
Toulon’da kaldığı sürece şehre Türk bayrağı çekildiği gibi şehir ve yöresi de o yılın vergisini
Türk memurlara verdiler.
Türk donanması Toulon’da 8 ay kaldı. Bu müddet içinde Salih Reis’e, Barbaros’un
oğlu Hasan Reis kumandasındaki filolar İspanya ve İtalya kıyılarını vurdular. Barbaros, üç
yıldır Cenevizliler elinde tutsak bulunan Turgut Reis’i 3000 altın karşılığı kurtardı. 1544
Baharında Fransa’nın durumu düzelmiş, Şarlken karadan Kanuni Sultan Süleyman’ın,
denizlerden de Türk donanması ile korsanlarının saldırıları sonucu iyice bunalmıştı.
Barbaros, bu yıl içinde İspanya kralı ve İtalya topraklarına akınlar yaparak onu
Fransız Kralı ile Crespy barışını yapmaya mecbur etti. Bu barıştan sonra Barbaros, Fransız
hükümetinden Türk donanmasının İstanbul’a kadar olan masrafı ile Fransız gemilerinde
bulunan 400 Türk ve Arap gemicilerini alarak 1544 Nisan’ında Fransız filosunun ve kalenin
selam topları ile uğurlanarak Toulon’dan ayrıldı. Genova’nın önünden geçti, Elba Adası’nı
yağma edip yıkarak, İtalyanlar elinde tutsak bulunan Sinan Reis’in oğlunu kurtardı. İtalya
kıyılarını yağma ederek çok sayıda esir aldı. Bunların bir kısmını Cezayir’e göndererek
İstanbul’a 14.000 tutsakla geldi. Onbinlerce İstanbullunun kıyılara düşüp alkış tutmaları
arasında limana girdi. Bu Barbaros’un son seferi olmuştu. Şanlı Türk Kaptan-ı Deryası son
iki yılını İstanbul’da geçirmiştir. 4 Temmuz 1546’da hastalanarak Beşiktaş’taki konağında
ölmüş ve işgal etmekte olduğu iki makamdan Cezayir Beylerbeyiliğine öz oğlu Hasan Paşa,
Kaptan-ı Deryalığa’da Sokullu Mehmet Paşa getirildi.
Barbaros’un Sancağı; İstanbul Deniz Müzesi Koleksiyonu
Ömrü boyunca Kanuni Sultan Süleyman tarafından gördüğü itibar, Barbaros Hızır
Hayreddin Paşa’nın yüksek değerinin en büyük tanıklarından biri olmuştur. Zaferlerle dolu
savaş hayatında eline hazineler değerinde servet geçtiği halde bunların çoğunu dağıtmıştır.
Barbaros Hayreddin Paşa, rahatsızlığının son zamanlarını geçirdiği evinde kendini
denizi seyrederken gören dostlarına “Ben öldüğüm zaman beni deniz sesi işitilebilecek
bir yere defnediniz” diye belirtmiştir. Onu seven dostları bu isteğini yerine getirmek ve
Beşiktaş İlçesinin Boğazı gören ve o zaman Deve Meydanı denilen şimdiki iskele önündeki
meydana Mimar Sinan tarafından yapılan türbeye gömülmüştür. Barbaros Hayreddin Paşa,
ölümünden sonra türbesine bir türbedar tayin olunmasını ve kabrinde her gece iki kandil
yakılmasını, medrese civarında yaptırdığı aşhanede ölümünden sonra talebeye cuma ve
pazartesi günleri pilav ve zerde pişirilmesini ve 20 cilt kitabını da medreseye vakfettiğini
vasiyet etmiştir.
Şimdi deniz kenarındaki bu türbe içerisinde kapı girişinden başlayarak önce Kılıç Ali
Paşa’nın yanında yetişen ve 1606–1608 yıllarında Kaptan-ı Deryalık yapan Cafer Paşa, ikinci
olarak Barbaros Hızır Hayreddin Paşa, üçüncü sırada onun oğlu Cezayir Beylerbeyi Hasan
Paşa ve en arkada da eşi Bala Hatun’un sandukaları, diğer yandan bahçesindeki 25 taş
mezar arasında Barbaros’un kızı ve akrabalarının mezarları bulunmaktadır. 2
2
Deniz Magazin Dergisi Temmuz-Ağustos 2002 Sayı 53’de yayınlanmıştır. Sayfa: 100-105.
Barbaros Hayrettin Paşa’nın Beşiktaş’taki Türbesi
KAYNAKLAR
-Gazavat-ı Hayreddin Paşa (Barbaros’un Hayatı ve Savaşları), Hazırlayan: Deniz Müzesi
Komutanlığı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Basımevi, Ankara, 1995.
—YAKITAL, Emin; “Büyük Amiral Hayrettin Barbaros’un Vasiyetnamesi”,Deniz
Mecmuası Sayı:375, İstanbul, 1945
—BAYRAK, M. Orhan; Türkiye Tarihi Yereler Kılavuzu, İstanbul, 1979.
—BELACHEMİ, Jean Louis; Barbaros Kardeşler (Çev: Nihal Önol), Milliyet Yayınları,
İstanbul, 1997.
—İslam Ansiklopedisi
Download