HUKUK SOSYOLOJİSİ SORU VE CEVAPLAR İDEOGRAFİK VE NORMOGRAFİK BİLİMLER AYRIMI Hukuk bilimi, objesi maddi olmadığı için doğa bilimleri ve sosyal bilimler anlamında bir bilim sayılamayacağından; bu alanda N.S. Timasheff’in kullanmayı tercih ettiği ideografik-normografik bilimler ayrımına başvurmak gerekecektir. Bu yaklaşıma göre, objesi bir tasarım olan hukuk bilimi ideografik bir bilimdir. Bunun karşısında, objesi toplumlar olgular olan hukuk sosyolojisi normografik bir bilimdir. Hukuk biliminde, bilginin olgulara uygunluğunu denetleyecek bir doğrulama yoluna gitmek, yani gözlem yoluyla test etmek olanağı mevcut değildir. Bunun yerine, hukuka ait bilginin bileşenleri olan düşünce parçaları arasındaki uyum ve uyumsuzluk analitik olarak incelenir. Hukuk sosyolojisinin ise, normografik ir bilim olarak objesi maddidir; araştırma metot ve teknikleriyle bilgisinin objesine uygun olup – olmadığını denetlenir ve hukuk sosyolojisi nihai hedef olarak incelediği objelere yönelik genellemeler şeklinde düzenlilikleri saptamaya çalışır. Bu anlamda, hukuk sosyolojisinin yargıları sentetik ve bilimsel araştırma metot ve tekniklerinin incelikli olmalarına denk düşecek surette görecelidir. Hukuk sosyolojisin aksine hukuk biliminde bilgi yanlışlanabilir değildir; objesine uygunluk yerine iç tutarlılık esas alınır. Hukuk, buradaki ele alınış şekliyle, işleyişindeki amaç ve çalışma usulleri bakımından ahlâk ve politika sanatının benzeridir. Hukuk biliminin bilgisi normatif yani düzenleyicidir. Hukuk sosyolojisinin bilgisi betimleyici veya açıklayıcıdır. Hukuk biliminin bilgisi normatif yani düzenleyicidir. Hukuk bilimi toplumsak düzeni daha incelikli hale getirmeyi hedefler, yani hedefi toplumsal düzenin işlemeyen yönlerini tamir ederek topluma düzen getirmek veya mevcut düzenlemeyi geliştirmektir. Hukuk sosyolojisi, hukukla ilişkili olguların ve bunlarla ilgili insan eylemlerinin düzenliliklerini açıklama kavuşturan bir bilimdir. TOPLUMSAL YAŞAMDAKİ UYUŞMAZLIĞI SÜRDÜRME YÖNTEMLERİ Kişi ilkel veya modern hangi toplumda olursa olsun, çıkarlarının zedelendiğini algıladığında önünde bulunan birkaç seçeneğe göre davranır. Bu anlamda ilk dikkati çeken, zarar görenin hiçbir kuruma başvurmaksızın kaçınma davranışını gösterebileceği veya negatif bir yaptırım uygulayabileceği, yani zarar verene eşdeğer sonucu yaratacak araçlarla karşılık verebileceğidir. Kaçınma ve karşılık verme yolları tercih edilmediğinde, uyuşmazlık davranışına yönelen taraf, sırasıyla arabuluculuk, tahkim ve karşı tarafı dava etme seçeneklerinden birini kullanır. UYUŞMAZLIĞI TOPLUMSAL ZARAR SÜRDÜRME İLİŞKİ GÖRENİN USULU PSİKOLOJİSİ Kaçınma -Yüz yüze Çekinme ilişki veya karşı -Zarar tarafın verenin gücünü iktidarı kabul etme Her türlü Karşılıklılık toplumsallık duygusu Karşılık Endüstri Bireysel Verme ilişkilerinde çözümün taraf olanaksızlığı Arabuluculuk Kalıcı yüz yüze ilişkisi olan görece eşit taraflar Pazarlık ve karşılıklı tatmin UYUŞMAZLIĞIN YAPTIRIM TÜRÜ SONRASI Beklenen olumsuz ilişki Yok veya bazen topluma yayılmış yaptırım için harekete geçme Çatışmanın sürmesi riski Karşı tarafın sonunda uzlaşmaya mecbur olduğu inancı Olumlu ilişki arayışı Negatif yaptırım Negatif yaptırım (grev ve lokavt) Tazminat Tahkim Dava Etme Çatışmaktan Yargı kaçınan eşit gücünde taraflar çözüm beklentisi Meşru Kanuni iktidara tabi adaletin hukuken gereği eşit olduğu taraflararası duygusu ilişki Haklılık konusunda hukuka eşdeğer sonuç Kesin hükümle belirlenmiş haklılık sonrası ilişki Tazminat -Tazminat -Ceza İktidarın söz konusu olmadığı bir varsayım içerisinde, toplumsal kuralların oluşumuna ve bireylerin bunlara uyum göstermesine ilişkin modeller: Bir toplumda hukuk mevcut olsun veya olmasın, her türden toplumsal ilişki ve toplumsal yaşamın bütünü normların temin ettiği bir yaşama düzeni sayesinde varlığını devam ettirir. Bu noktadan hareketle, toplumsal düzenin hukukun öncesinde yer alan “kültür”den kaynaklandığı kabul edilebilir. Kültür bir normlar ve değerler sistemidir. Birbirlerine eşit bireylerden oluşan devletsiz bir topluma baktığımızda, bireyler arasındaki ilişkilere düzen ve standart getiren normlar toplumsal yaşamın girdisini oluşturur. Normların temin ettiği usuller ve yapış tarzları koşullarında bireyler arasındaki iletişim mübadele şeklinde sürdürülür. Levi-Strauss’un özlü formülasyonuyla, özellikle belirgin bir iktidar yapısına sahip olmayan, iktidarın, olabildiğince yayılmış durumda olduğu bir ilke toplumda yer tutan bireyler ve gruplar arasındaki mübadele üç şekildedir: -Objelerin mübadelesi, fonemlerin mübadelesi, kadınların mübadelesi Bunlardan birincisi ekonomik düzene, ikincisi dile, üçüncüsü de hısımlık yapısına yol açar. Bütün olarak bu üç mübadelenin sürdürülmesi şekli de, eşsüremli düzlemde algılanan toplumsal yapıya kaynaklık eder. Örneğimiz ilkel toplum olduğu ölçüde, toplumsal yapı kendisini hısımlık ilişkileriyle dışa vurur. Mübadelenin üç biçiminin olanaklı olması, ancak bu toplumu yaratacak bir materyal kültürün mevcudiyetine bağlıdır. Bundan dolayı, diğer iki mübadele ekonomik ilişkiler alanına işaret eden obje mübadelesi sayesinde olanaklı olur. İnsanların obje mübadelesinde bulunmaları ellerinde “değer” taşına objelerin bulunmasını gerektiri. HUKUKUN DAYANDIĞI BİR İDEOLOJİ OLMASI İLE HUKUKUKUN KENDİSİNİN BİR İDEOLOJİ OLMASI AYRIMI DA DİKKATE ALINARAK “HUKUK İDEOLOJOSİ” KAVRAMI: Hukuk fetişizminde, hukuk toplum hakkında karmaşık bir tutumlar, değerler ve kuramlar seti taşıdığı ve yaydığı için ideolojiktir. Hukukun bir ideolojisi olduğu iddiası, aslında hukukun tarafsız olmadığı iddiasından çok da farklı değildir. Bu açıdan hukuk ideolojisi, hukukun arkasında bir ideoloji olmasından ziyade, hukukun kendisinin bir ideoloji olduğu, bir yanlış bilinç formu olduğudur. Hukuk fetişizmine göre, hukukun toplumsal yaşamın zorunlu, hatta yaşamsal bir unsuru olarak görülmesidir. Kapitalist toplumda hukuk ideolojisi (hukuk devleti); tekil ülkelerde aksi yönde uygulamalarla karşılaşılabilmekle birlikte, yaşam, özgürlük ve mülkiyet ilkeleriyle bireyin özerkliğini temin ederken, bunun güvencesi olarak da hukuk devletini zorunlu kılar. Hukuk devleti, toplumsal iktidarı rasyonel, objektif ve bireyüstü duruma getirir. Hukuk devleti ideali, siyasal iktidarı, herhangi bir çetenin iktidarından ayıran temel kıstas olarak kabul edilmektedir. Hukukun bir “düzen” olarak da görülebileceğini belirten Unger “hukuksal düzen” anlamındaki hukukun, genel, özerk, kamusal ve pozitif olarak da düşünüldüğünü dile getirmektedir. Hukuk ideolojisi, hegomonya ve rıza; Kennedy’e göre hegomonya, egemenliğin zor yoluyla değil, siyasal meşruluğun sağlanarak kullanılması; yönetilenlerin rızalarının elde edilmesidir. Modern toplumların en önemli kavramlarından biri “hukuka güven” dir. Premodern dönemin her türlü yaşamsal güvenceden yoksun insanının koşulları düşünüldüğünde, hukuk güvenliği ve hukuk güvencesi kavramları adeta eleştirilemez, kutsal bir nitelik kazanır. HUKUK AİLESİNİ ŞEKİLLENDİRMEDE ETKİLİ OLAN FAKTÖRLER: -Altyapıdaki değişme; bu devrim olarak da adlandırıldığı üzere “ileri” nitelemesiyle hedeflenen şekilde de olabilir. Dolayısıyla buradan ileriye dönük devrimi ve mevcut toplumsal sistem yerine daha geri olanını getiren istilayı birlikte anmak gerekir. - Toplumdaki halihazırda egemen olan değerler siteminin yeni bir doğrultu kazanacak şekilde değişikliğe uğraması, örneğin; Roma gibi meşruluğu gelenekten kaynaklanan bir toplumda, meşruluğun dinsel kaynaklara dayandırılmasını sağlayacak şekilde egemen dinin değişmesinin etkisi bu yöndedir. - Kapitalizme bağlı olarak sekürleşme, laikleşme ve rasyonelleşme; bu ilkeler Weber tarafından bürokrasinin oluşumuyla ilişkilendirilmişti. Batı dünyasında resepsiyon yoluyla temel kodlarını alan modernleşen ülekelerdeki değişme, rasyonelliğin evrensellik olduğu inancına dayanmaktadır. -Halihazır hukuktaki kendine özgü ideolojik yapı ve üslup, -Toplumdaki siyasal iktidar dahil bütün iktidar mekanizmalarının işleyişi, - Karmaşık toplum haline gelme sonrasında, toplumda etkili olan, dar anlamda hukuk olarak ifade edilemeyecek olan kültür bileşenlerinin, savaş hariç, toplumlar arasında ticarete dayanan ilişkilerin ürünü olarak kaçınılmaz etkileşime girmesi, - Aydın zümresinin ideolojiyi geliştirme faaliyetinin sonucu olarak, toplumsal yaşamdaki olumlu değişmelere kalıcı bir istikrar getirmeye yönelik şekilde ve kural olarak iktisadi altyapı değişmediği halde hukukun etkinliğinin arttırılması amacıyla yapılan reformlar. POSİPİSİL’İN HUKUKSAL ÖLÇÜTLERİ: -Verili bir toplumsal çevre, iktidar merkezinin etkinliğini yürüttüğü toplum veya toplumsal gruptur. Toplumsal çevre bir büyük toplum olabildiği kadar, bir toplumsal alt grupta olabilir. -Normatiflik; hukuksal davranışı salt siyasal davranıştan ayırt eden boyuttur. İlgili normun düzenlediği alandaki uyuşmazlıklarda iktidara tabi durumdaki herkese uygulanabilir olmasıdır. - İktidar merkezi, yargılama faaliyetini yürüterek hukuka vücut veren merkezin politik ifadesidir. Norm ihlaline bu merkezin tepki vermiş olması gerekir. - Yargılama; sosyolojik bakımdan yazılı usul hukuku kurallarının varlığı mutlaka gerekmez, uyuşmazlıktaki maddi gerçeğe ve buna denk düşen normu saptayabilecek ölçüdeki faaliyet yeterlidir. - Yaptırım; eğer ihlal saptanmışsa, iktidar organları aracılığıyla ve daha sonra da benzer olaylarda uygulanacak düzenlilikte ve cezai veya tazmini yaptırıma hükmedilmelidir. - Yaptırıma maruz kalanın karşılık verme olanağının bulunmaması, yargılamayı yapan iktidar merkezinin güç kullanabilme kapasitesini gösteren ek bir ölçüttür; yani iktidar merkezi yargılama taraflarının, eşiti değil üzerindedir.