Postmenopozal Kanama Olgularında Endometriyum Kanseri Risk Fakt

advertisement
T.C.
SAĞLIK BAKANLIĞI
ŞİŞLİ ETFAL EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
3. KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM KLİNİĞİ
Şef: Doç.Dr. Melahat DÖNMEZ KESİM
POSTMENOPOZAL KANAMA OLGULARINDA
ENDOMETRİYUM KANSERİ
RİSK FAKTÖRLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
(Uzmanlık Tezi)
Dr. Kadriye Deniz ÖZPAK
İSTANBUL- 2005
1
1. ÖNSÖZ
İhtisas sürem boyunca derin bilgi ve deneyimlerinden faydalandığım, en iyi
şekilde yetişmemiz için hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan, tüm zamanını bizlere
ayıran, her an yakın ilgi ve desteğini hissettiğim değerli hocam 3. Kadın Hastalıkları
va Doğum Kliniği Şefi Doç. Dr. Melahat Dönmez Kesim’e sonsuz teşekkür ve
saygılarımı sunarım.
Ayrıca eğitimimiz süresince bizimle sabırla ilgilenen, yol gösteren, tüm bilgi ve
deneyimlerini bizlere aktarmaya çalışan başasistanlarımız Op.Dr.İsmet Karlık,
Op.Dr.Alev Atış ve uzmanlarımız Op.Dr.Savaş Özdemir ve Op.Dr.Burcu Özmen
Demirkaya’ya ,
Rotasyonlarım sırasında bizlere emek veren, bilgi ve deneyimlerini paylaşan
değerli
klinik
şefleri
Prof.Dr.Mehmet
Mihmanlı,
Doç.Dr.Cengiz
Miroğlu,
Doç.Dr.Fevziye Kabukçuoğlu ve Uzm.Dr.Ayşe Hancı’ya,
İhtisas sürem boyunca birlikte çalıştığım tüm asistan arkadaşlarıma ve sağlık
personeline,
Beni yetiştirirken hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan, bugünlere
gelmemi
sağlayan, çok değerli aileme,
Her an sevgi ve desteği ile yanımda olan çok sevdiğim eşim Tayfun Özpak’a
sonsuz teşekkürlerimi, sevgi ve saygılarımı sunarım.
Dr. Kadriye Deniz Özpak
İstanbul-2005
2
İÇİNDEKİLER
2.
Sayfa
I. GİRİŞ VE AMAÇ
3
II. GENEL BİLGİLER
5
A. Endometriyal Atrofi
6
B. Hormon Etkisinde Endometriyum
7
C. Endometriyal Polipler
7
D. Endometriyal Hiperplazi
9
E. Endometriyum Kanseri
13
2.0.1.
a. Epidemiyoloji ve Risk Faktörleri
14
b. Klinik Belirtiler
23
c. Tanı
23
d. Patoloji
32
e. Yayılma Yolları
34
2.0.3.
f. Evreleme
34
2.0.4.
g. Prognostik Faktörler
35
h. Tedavi
38
2.0.2.
2.0.5.
III. MATERYAL-METOD
40
IV. BULGULAR
42
V. TARTIŞMA
51
VI. SONUÇ
61
VII. ÖZET-SUMMARY
63-64
VIII. KAYNAKLAR
65
IX. EKLER
77
EK-I. ÇALIŞMA FORMU
77
EK-II. KISALTMALAR
78
EK-III TABLOLAR
79
EK-IV. ŞEKİLLER
80
EK-V. KONTROL GRUBU OLGU DÖKÜMÜ
81
EK-VI. ENDOMETRİYAL KANSER GRUBU OLGU DÖKÜMÜ
83
3
I.
GİRİŞ VE AMAÇ
4.
Postmenopozal kanama menstrüel periyodların bir yıl süreyle kesilmesinden
sonra görülen kanama atağıdır(1). Postmenopozal
kanama tüm
postmenopozal
kadınlar ele alındığında, her yıl bu kadınların %0.5-1’ini etkileyen bir patolojik
tablodur. Hormon replasman tedavisi kullanımının artmasıyla postmenopozal
kanama şikayetiyle başvuran kadınların sayısında da artış olmuştur. Poliklinik
başvurularının %5’ini oluşturan postmenopozal kanama, endometriyum kanserinin
ilk belirtisi olabileceğinden önemlidir(2). Postmenopozal kanamanın diğer potansiyel
sebepleri arasında ise servisit, atrofik vajinit, endometriyal atrofi, endometriyal
hiperplazi, endometriyal polipler, vulva, vajen ve serviks kanserleri ile uterus
sarkomları sayılabilir(3). Postmenopozal kanama over kanserlerinin de nadir bir
belirtisidir(1).
Endometriyum kanseri kadın genital yollarının en sık rastlanılan neoplazisi
olup, anormal uterin kanaması olan postmenopozal kadınlarda %4-24 oranında
görülür(4). Endometriyum kanseri meme, barsak ve akciğer kanserlerinin ardından
kadınlarda dördüncü en sık rastlanılan kanser olup, kanser ölümlerinin yedinci en sık
sebebidir(5).
Endometriyal kanser gelişimi için bir çok risk faktörü tanımlanmıştır. Bu risk
faktörlerinin büyük çoğunluğu endometriyumda uzun süreli karşılanmamış östrojen
uyarısıyla bağlantılıdır.
İnfertilite ve düzensiz adet hikayesi anovulatuar sikluslara bağlı olarak riski
arttırır. Doğum yapmış kadınlara göre nulliparlarda risk 2-3 kat artmıştır. Polikistik
over sendromu (PKOS) ve fonksiyone over tümörleri gibi uzun süreli östrojene
maruz kalmaya yol açan diğer faktörler de endometriyal kanser riskini arttırmaktadır
(6).
52 yaşından sonra doğal menopoza giren kadınlarda endometriyum kanser riski
49 yaşından önce menopoza giren kadınlara oranla 2.4 kat artmıştır(7). Menopozda
östrojen replasman tedavisinin progestinsiz kullanımı endometriyal kanser riskini 4-8
kat arttırmaktadır.
4
Meme
kanseri
tedavisi
için
anti-östrojen
tamoksifenin
kullanımının
endometriyum kanseri gelişim riskini 2-3 kat arttırdığı tespit edilmiştir.
Endometriyum kanseri riski 10-23 kg fazla kilosu olan kadınlarda 3 kat, 23
kg’ın üzerinde fazla kilosu olan kadınlarda 10 kat artmaktadır.
Diabetes mellitus endometriyal kanser riskini 1.3-2.8 kat arttırmaktadır.
Hipertansiyon ve hipotiroidi gibi medikal durumlar endometriyum kanseri ile
birlikte görülebilmekle birlikte nedensel ilişki gösterilememiştir(5).
Endometriyum neoplazilerinin tanısında dilatasyon ve küretaj (D&C) en
değerli yöntem olarak kabul edilmektedir. Ancak invaziv bir yöntem olması ve genel
anestezi altında
uygulandığında maliyet ve komplikasyon oranının yükselmesi
nedeniyle yaygın bir tarama yöntemi olarak uygulanmasında güçlükler ortaya
çıkmaktadır. Bu amaçla önerilen alternatif tanı yöntemlerinden en çok üzerinde
durulan ultrasonografidir. Son yıllarda bir çok çalışma transvajinal ultrasonografi
(TVS) ile ölçülen endometriyal kalınlık ile endometriyal patolojiler arasında ilişki
olduğunu ortaya koymuştur(8). Bazı çalışmalarda ise transvajinal ultrasonografi ile
ölçülen endometriyal kalınlığın <5 mm olduğu olgularda endometriyal patoloji ve
endometriyum kanseri insidansının çok düşük olduğu rapor edilmiştir(9). Bu nedenle
endometriyal kalınlığı <5 mm olan olguların dilatasyon ve küretaj gibi invaziv
yöntemlere yönelmeden ultrasonografi ile takibini öneren yayınlar mevcuttur(10).
Biz bu çalışmada, kliniğimize postmenopozal kanama şikayeti ile başvuran
kadınlarda endometriyal kanser açısından yüksek risk taşıyan kişileri tespit etmek
maksadıyla yaş, parite, body mass index (BMI), menopoz süresi, postmenopozal
kanama atağı sayısı, reprodüktif dönem süresi, diyabet, hipertansiyon, hormon
replasman tedavisi (HRT), tamoksifen kullanımı, sigara kullanımı, oral kontraseptif
(OKS) kullanımı ve endometriyal kalınlık gibi endometriyum kanseri üzerine etkisi
olabilecek
risk
faktörlerini
araştırmayı, transvajinal
sonografi
ile
ölçülen
endometriyum kalınlıklarını histopatolojik bulgularla karşılaştırmayı amaçladık.
5
5. II. GENEL BİLGİLER
6.
Postmenopozal kanama menstrüel periyodların bir yıl süreyle kesilmesinden
sonra görülen kanama atağıdır(1). Kadın hayatının bu döneminde görülen genital
trakt kanamalarının tümü postmenopozal kanama olarak adlandırılmaktadır.
Postmenopozal dönemde endometriyumun atrofik olması beklenir. Bu nedenle bu
dönemde oluşan uterin kanama anormal bir belirti olarak kabul edilmelidir(11).
Postmenopozal kanama tüm postmenopozal kadınlar ele alındığında, her yıl
bu kadınların %0.5-1’ini etkileyen bir patolojik tablodur(2). Postmenopozal dönemde
kanama endometriyal kanserin erken belirtilerinden biridir ve jinekoloji polikliniğine
müracatların %5’i postmenopozal kanama nedeniyledir(12).
Astrup ve ark. 271 postmenopozal kadın üzerinde yaptıkları çalışmada spontan
postmenopozal kanama oranını %10.7 (%7.3-15.0) olarak tespit etmişlerdir. Ayrıca
postmenopozal kanama insidansının 12 aylık amenore süresinin hemen sonrasında en
yüksek düzeye ulaştığını, 3 yıldan sonra ise giderek azaldığını ortaya koymuşlardır
(13).
Toplumda postmenopozal dönemdeki kadınların sayısındaki artma ve sistemik
HRT’nin yararları birlikte düşünüldüğünde gelecekte daha fazla sayıda kadının
postmenopozal kanama nedeni ile hekime müracat etmeleri beklenebilir(11).
Anormal postmenopozal kanama ne kadar az ve kısa süreli olursa olsun ciddiye
alınmalı ve araştırılmalıdır. Postmenopozal kanamaya sebep olan en ciddi patolojiyi
teşkil eden endometriyum kanserinin mevcut olmadığı her postmenopozal kanamalı
olguda mutlaka kanıtlanmalıdır(3).
Postmenopozal
kanama
nedenleri
çok
çeşitlidir
ve
daima
dikkatli
değerlendirmeyi gerektirir. Ayrıntılı bir anamnez alınmalıdır. Pelvik muayene ve
servikal
smear
sonrasında
tüm
hastalar
transvajinal
ultrasonografi
ile
değerlendirilmelidir.
Postmenopozal kanama sebepleri genital, genital olmayan, uterus dışı veya
uterusa ait olabilmektedir(5).
6
Teşhisde ilk basamak kanamanın uterus orijinli olup olmadığının tespitidir.
Özellikle yaşlı hastalarda üretra veya rektumdan kanama vajinal kanama olarak ifade
edilebilinir(14). Genital yollar dışındaki alanlar, idrarda ve gaitada kan araştırma
testlerini de içeren muayene ve anamnezle değerlendirilir(5).
Uterus dışı genital sebepler arasında ise atrofik vajinit, servisit, servikal
polipler ile vulva, vajen, serviks ve overlere ait tümörler sayılabilir.
Atrofik vajinaya bağlı travmatik kanama tüm postmenopozal kanama
sebeplerinin %15 kadarını oluşturabilmektedir. Tanısı inspeksiyonda ince, frajil bir
vajinal duvar görülmesi ile düşünülebilir, ancak öncelikle uterus kaynaklı kanama
olasılığı ortadan kaldırılmalıdır.
Vulva, vajen ve servikse ait invaziv tümörler çoğunlukla muayenede bellidirler
ve saptanan lezyonlardan biyopsi alınmalıdır(5).
Yapılan çalışmalar İsveç’te postmenopozal kanamayla başvuran kadınlarda %
0.8-1.8 arasında servikal kanser teşhis edildiğini ortaya koymaktadır(15,16).
Güneydoğu Asya’da servikal kanser endometriyal kanserden daha sık rastlanan bir
postmenopozal kanama sebebidir ve postmenopozal kanamalı kadınlarda servikal
kanser prevelansı %5-13 arasında değişmektedir. Bu nedenle tüm postmenopozal
kanamalı kadınlardan mutlaka servikal smear alınmalıdır(17).
Gredmark ve ark. 457 postmenopozal kanama olgusunu inceledikleri
çalışmada, 8 olguda over tümörü tespit etmişlerdir(16).
Uterusa ait postmenopozal kanama sebepleri ise endometriyal atrofi, östrojen
replasman tedavisi, endometriyal polip, endometriyal hiperplazi, endometriyal kanser
ve sarkomlardır(5).
HRT alan kadınlarda intrauterin bir patoloji olmaksızın kanama görülmesi sık
rastlanılan bir problemdir. Bu hastalarda stabil olmayan atrofik endometriyumdan
olan kanamaların yanı sıra tedaviye zayıf komplians gösterme, farklı gastrointestinal
absorpsiyon, ilaç etkileşimi ve koagülasyon defektleri de kanama sebepleri arasında
sayılabilir(18).
6.1. A. Endometriyal Atrofi
Endometriyal atrofi, postmenopozal kanaması olan kadınlarda en yaygın olan
endometriyal bulgudur. Postmenopozal kanamaların %60-80’inden sorumludur.
7
Endometriyal atrofisi olan kadınlar çoğunlukla yaklaşık 10 yıldır menopozdadırlar.
Endometriyal biyopsi sıklıkla yetersiz doku veya yalnızca kan ve mukus verir(5).
6.2. Normal
atrofik
endometriyuma
sahip,
eksojen
östrojen
kullanmayan
postmenopozal kanamalı hastalarda kanamanın sebebi tam olarak anlaşılamamıştır.
Muhtemelen süperfisiyel peteşiyel kanamalar ve ince stromal doku ve frajil vasküler
yapılardan kaynaklanan mukozal ülserasyonlarla ilişkilidir. Kronik endometrit,
endometriyal kist rüptürü ve glandüler distansiyona bağlı venöz rüptür gibi sebepler
öne sürülmüştür(19).
6.3.
B. Hormon Etkisinde Endometriyum
6.5.
6.6. Postmenopozal kanamalı kadınlarda özellikle sistemik HRT kullanımı ile
birlikte sekretuar veya proliferatif yönde hormonal etki altında kalmış bir
endometriyum görülebilir. Eğer hiperplazi veya atipi saptanmaz ise böyle bir
kadındaki endometriyum selim kabul edilir.
6.7. Östrojen salgılayan overin granuloza hücreli tümörü de endometriyumda
hormonal etki göstererek postmenopozal kanamaya yol açabilir. Nitekim epitelyal
over kanserlerinin %10’unda postmenopozal kanama erken bir belirtidir(11).
6.8.
C. Endometriyal Polipler
6.10.
Endometriyal
polipler
postmenopozal
kanamaların
%2-12’sinden
sorumludurlar(5). Endometriyal polipler endometriyumdan kaynaklanan ve bir
pedikül ile endometriyuma bağlı çeşitli büyüklüklerde tek ve multipl tümoral
oluşumlardır. Nadiren servikse ve hatta vajinaya kadar uzanabilmektedirler.
Mikroskobisi normal endometriyuma benzer olarak siklusun herhangi bir fazını
gösterebilir. Ancak olguların büyük bir bölümünde hiperplazi vardır(20).
Endometriyal polipler çoğunlukla asemptomatiktirler ve de rutin ultrason
kontrollerinde fark edilirler. En sık bulguları anormal uterin kanamadır(21).
Endometriyal polipler genelde benign yapılar olmakla birlikte, malignite
potansiyelleri tartışma konusu olmuştur. Yapılan çalışmalarda endometriyal
poliplerde malignite riski %0-4.8 arasında bildirilmiştir(21, 22, 23, 24, 25, 26).
8
Armenia, selim endometriyal polipleri olan vakaların takiplerinde %3.5 oranında
endometriyal kanser geliştiğini tespit etmiştir(27). Orvieto ve ark. 146 endometriyal
polip olgusunu incelemiş, %10’unda endometriyal hiperplazi saptarken, hiçbir
olguda endometriyal kanser tespit etmemişlerdir(24). Bakour ve ark. 62 endometriyal
polip olgusunu 186 kontrol olgusuyla karşılaştırmış, endometriyal polip grubunda %
3.2 oranında endometriyal kanser, %11.4 oranında hiperplazi saptamışlardır(25).
Savelli ve ark. 509 polip olgusunun %3.1’inde hiperplazi, %0.8’inde endometriyal
kanser teşhis etmişlerdir(26).
De Waay ve ark. yaptıkları çalışmada küçük boyutlardaki endometriyal
poliplerin gerilerken, 1 cm’nin üzerindeki poliplerin kalıcı olduğunu tespit
etmişlerdir(28).
Endometriyal poliplerin tespit oranı kullanılan yöntem ve uygulayıcının
deneyimine bağlı olarak değişmektedir(29, 30). Transvajinal sonografi bir çok
vakada uterin patolojilerin tespitine olanak sağlamaktadır. Bu nedenle menstrüel
problemleri veya postmenopozal kanaması olan kadınların değerlendirilmesinde ilk
basamak olarak kullanılmalıdır. Salin infüzyon sonohisterografi (SİS), transvajinal
sonografinin doğruluk oranını arttıran; kolay, ucuz ve non-invaziv bir yöntemdir.
Diagnostik histeroskopi uterin kanamaların değerlendirilmesinde yüksek sensitivite
ve spesifisiteye sahip bir yöntemdir. Myom veya polip gibi patolojileri ayırt edebilir,
ayrıca çevre endometriyum hakkında da bilgi verir(31).
Asemptomatik kişilerde endometriyal polip veya endometriyal kanser gibi
uterin patolojilerin teşhisi için rutin tarama programları önerilmemektedir. Ancak
bazı yazarlar yüksek risk taşıyan kişilerde endometriyal tarama yapılmasını
önermektedir. Bunlar tamoksifen veya östrojen replasman tedavisi kullanan,
diyabetik, obez menopozal kadınlar ile ailesinde herediter non-polipozis kolon
kanseri olan kadınlar gibi genetik olarak endometriyal kanser yatkınlığı olan
kişilerdir(32, 33).
Benign endometriyal polipleri malign veya malignite potansiyeli taşıyan
poliplerden ayırt edebilen, non-invaziv yöntemlerin bulunması, cerrahi müdahale
sayısını azaltacaktır. Ancak Goldstein ve ark. malignite potansiyeli taşıyan
endometriyal polipleri saptamaya yönelik yaptıkları çalışmada, kan akımı empedansı,
büyüklük veya kanama varlığı gibi faktörlerin malignite potansiyelini tahmin etmekte
9
faydalı olmadığını tespit etmişlerdir. Bu nedenle bütün poliplerin cerrahi olarak
çıkartılıp, patolojik incelemeye tabi tutulmasını önermişlerdir(21).
Endometriyal polipler körlemesine küretaj ile çıkartılabilmekle birlikte bu
yöntemle birçoğu atlanabilmektedir(34). Yapılan çalışmalar küretaj sonrası
endometriyal poliplerin %10’unun geride bırakıldığını göstermektedir. Bunda
poliplerin lokalizasyonu, yapısı, ve büyüklüğü rol oynamaktadır. Özellikle kornual
bölgelerdeki poliplerin küretaj ile daha fazla oranda atlandığı tespit edilmiştir. Bu
nedenle küretaj endometriyal poliplerin tedavisinde etkili bir yöntem olarak
düşünülmemelidir. Eskiden endometriyal poliplerin tedavisinde sıklıkla kullanılan bir
yöntem olan histerektomi ise invaziv ve maliyetli bir yöntem olması nedeniyle artık
tercih edilmemektedir(31). Endometriyal poliplerin histeroskopik yöntemle rezeke
edilmesi en optimal yöntemdir. Polip tabanındaki bazal endometriyal dokunun
çıkartılması persistans veya rekürens gelişimini önler(35).
D. Endometriyal Hiperplazi
6.12.
Endometriyal
hiperplaziler
postmenopozal
kanamaların
%5-10’undan
sorumludurlar(5).
Endometriyal
hiperplazi
östrojen
hiperstimulasyonuna
bağlı
olarak
endometriyumun glandüler epitel ve stromasında proliferasyonla seyreden ve çeşitli
basamaklardan geçerek malign dejenerasyona uğrayabilen bir hastalık grubudur.
Progesteronla
dengelenmemiş
östrojen
aktivitesi
hiperplaziden
sorumlu
tutulmaktadır. Östrojen fazlalığı önce endometriyum glandüler epitelinde, daha sonra
da endometriyal stromada aşırı proliferasyona neden olur. Hiperplazi oluşmasında
östrojen fazlalığına ek olarak ileri sürülen diğer bir faktör endometriyumun
östrojenlere duyarlılığının artmış olmasıdır.
Endometriyumdaki proliferatif değişikliklerin ilk basamağı endometriyal
glandların sayılarının artmasıdır. Daha sonra glandlar dilate olurlar. Bir süre sonra
endometriyum stromasında da aşırı proliferasyon olaya katılır. Proliferasyon daha da
ilerlediği zaman dilate glandlar sırt sırta gelecek şekilde dizilmeye başlarlar. Stromal
alanları sıkıştırıp daraltırlar. Olayın ileri dönemlerinde ise glandüler epitel
hücrelerinde polarizasyon kaybolur ve tabakalaşma gözlenir. Normalde tek katlı olan
10
epitel çok katlı hale gelir. Daha sonra hücrelerde atipik gelişmeler başlar. Atipi bazal
membranı geçtiği zaman ise endometriyum kanserinden bahsedilir (20).
Uluslararası
Jinekolojik
Patologlar
Topluluğu’nun
onayladığı en
son
klasifikasyon şeması lezyonların doğal gidişini yansıtan uzun süreli çalışmaların
yanısıra, sitolojik ve yapısal özelliklere dayandırılmıştır:
1) Basit hiperplazi (atipisiz kistik)
2) Kompleks hiperplazi (atipisiz adenomatöz)
3) Atipik hiperplazi
a)Basit (atipili kistik)
b)Kompleks (atipili adenomatöz)
Yapısal olarak hiperplaziler basit ya da komplekstirler. Majör ayırıcı özellikler
komplekslik ve glandüler elemanların kalabalıklaşmasıdır. Basit hiperplazi
genişlemiş yuvarlak ya da hafif düzensiz şekillerdeki kistik bezler, glandüler
kalabalıklaşma olmaksızın artmış bez-stroma oranı ve sitolojik atipinin olmaması ile
karakterizedir. Kompleks hiperplazide yapısal komplekslik (tomurcuklanma ve
katlanma) ve arada daha az stroma içeren kalabalıklaşmış atipisiz bezler vardır.
Atipik hiperplazi sitolojik atipiyi yansıtmaktadır, eşlik eden glandüler yapıya bağlı
olarak basit ya da kompleks olarak sınıflandırılır. Sitolojik atipi kriterleri içerisinde
polaritesini kaybetmiş değişik şekil ve büyüklüklerde geniş nukleuslar, artmış
çekirdek sitoplazma oranı, belirgin nukleolus ve parakromatin berraklaşmalı
düzensiz kümeleşme gösteren kromatin bulunur(5).
Östrojen-bağımlı bir durum olması nedeniyle endometriyal hiperplazi için
kabul edilen risk faktörleri, endometriyal kanser risk faktörleriyle aynıdır. Bunlar
karşılanmamış östrojen tedavisi, tamoksifen tedavisi gibi eksojen; obezite,
anovulasyon ve östrojen üreten tümörler gibi endojen östrojen stimulasyonuna neden
olan durumlardır(36).
Endometriyal hiperplazi çoğunlukla postmenopozal kadınlarda görülse de,
karşılanmamış östrojen tedavisi alan her kadın endometriyal hiperplazi gelişimi için
artmış risk taşımaktadır(37).
Gredmark ve ark. 367 postmenopozal kanamalı olguda yaptıkları çalışmada
endometriyal adenomatöz ve atipik hiperplazi sıklığını %7.2 olarak bulmuş, vücut
11
ağırlığı ve BMI’in endometriyal adenomatöz ve atipik hiperplazi grubunda kontrol
grubuna göre daha yüksek olduğunu tespit etmişlerdir. Ayrıca çoklu istatistiksel
analizde BMI’in adenomatöz hiperplazi ile istatistiksel olarak anlamlı derecede
ilişkili olduğunu bulmuşlardır(38).
Postmenopozal kadınlarda endometriyal hiperplaziden kanser gelişme riski
premenopozal kadınlardan 5-10 kat daha fazladır. Ancak hiperplazinin tipi risk
açısından daha önemlidir. Kabul edilen son yaklaşımlara göre hiperplazilerde kanser
gelişme riski basit hiperplazi için %1, adenomatöz hiperplazi için %3-4, atipik
adenomatöz
hiperplazi
için
%25’dir(20).
Hiperplazinin
kansere
dönüşme
potansiyelini yaş, altta yatan over hastalığı, endokrinopati, obezite ve eksojen
hormona maruz kalma gibi faktörler etkilemektedir(5).
Horn ve ark. 560 kompleks ve atipik hiperplazi olgusunu inceledikleri
çalışmada, kompleks hiperplazi olgularının %2’sinin endometriyal kansere, %
10.5’inin atipik hiperplaziye ilerlediğini tespit etmişlerdir. Atipik hiperplazilerin ise
%52’si endometriyal kansere ilerlemiştir. Tedavi verilmeden takip edilen hastaların
%20.3’ü remisyona girerken, progestinlerle tedavi edilen grupta remisyon oranı %
61.5’tir(39).
Endometriyal hiperplazi çoğu zaman hiçbir semptom vermez ve bu nedenle bir
çok hasta teşhis edilemez. Ancak en sık görülen semptom anormal premenopozal
kanama veya postmenopozal kanamadır(36). Özellikle perimenopozal dönemde
semptomatik olanlarda mutlaka full küretajla endometriyum hakkında bilgi
edinilmelidir(20).
Tanıda transvajinal ultrasonografi, histeroskopi ve son zamanlarda doppler ve
üç boyutlu ultrasonografi kullanılmakla beraber, endometriyal hiperplazi kesin tanısı
endometriyal biyopsiyle konur.
Son yıllarda transvajinal sonografi anormal vajinal kanaması olan hastalarda
endometriyumun değerlendirilmesinde sıklıkla kullanılmaktadır. Ultrasonografide
endometriyum kalınlaşmış ve psödopolipoid bir konfigürasyona bürünmüş olarak
görülür. Hafif olgularda polipler mikroskobiktir ancak ciddi olgularda çapları 5
cm’ye kadar ulaşabilir. Bu vakalarda genellikle endometriyum kalınlığının aynı yaş
grubundaki kadınlarda beklenen değerlerin üstüne çıktığı görülür(40).
Loverro ve ark. 980 olguluk çalışmalarında histeroskopinin endometriyal
hiperplazi tanısında sensitivitesini %98, spesifisitesini %95, pozitif prediktif değerini
12
%63 ve negatif prediktif değerini %99 olarak tespit etmişlerdir. Histeroskopinin
yüksek doğruluk oranına sahip ve minimal travmatik bir yöntem olması nedeniyle,
endometriyal hiperplazilerin hem teşhisinde, hem de konservatif yaklaşımla takibinde
ideal bir prosedür olduğu sonucuna varmışlardır(41).
Endometriyal hiperplazilerin tedavisi hiperplazinin tipine, hastanın yaşına ve
reprodüktif gereksinimlerine göre farklılık gösterir(42).
Tedavi modaliteleri gözlem, medikal tedavi ve cerrahi tedaviyi içerir. Medikal
tedavide en çok kullanılan ajan gestajenler olsa da literatürde tamoksifen, danazol ve
gonadotropin releasing hormon analogları ile de başarılı tedaviler bildirilmiştir.
Levonorgestrel intrauterin sistemi özellikle atipi göstermeyen premenopozal
kadınlarda uygun bir tedavi seçeneğidir.
Agorastos ve ark. obez ve postmenopozal endometriyal hiperplazi olgularında
anastrozole ile tedavi uygulamış ve anastrozolün obez ve postmenopozal
endometriyal hiperplazi olgularında güvenle kullanılabilecek yeni bir tedavi
modalitesi olduğu sonucuna varmışlardır(43).
Rattanachaiyanont ve ark. atipisiz endometriyal hiperplazi olgularında
progestin tedavisinin etkinliğini araştırdıkları çalışmalarında progestin tedavisine
cevabın yüksek olduğunu, ancak tedavi sonrasında %7.5 hastada persiste veya
ilerleyici lezyonlar olduğundan, tüm hastalara tedavi sonrası endometriyal biyopsi
yapılmasını önermişlerdir(44).
Cerrahi tedavi seçenekleri histeroskopik rezeksiyon ve/veya histerektomidir.
Jarvela ve ark. atipsiz endometriyal hiperplazi olgularında, progestin tedavisi
ile termal balon endometriyal ablasyonu karşılaştırmış, termal balon endometriyal
ablasyonun en az progestin tedavisi kadar etkili olduğunu, ancak her iki grupta da
takip süresince histerektomi oranlarının fazla olduğunu saptamışlardır(45).
Sitolojik atipi varlığında fertilitenin devamı gerekli olmadıkça uygun tedavi
histerektomidir(36). Yapılan bir çalışmada atipik endometriyal hiperplazi nedeniyle
histerektomi yapılan olgularda operasyon esnasında frozen-section yapılması
önerilmiştir(46).
Curtin ve ark. yaptıkları çalışmada atipik endometriyal hiperplazi tanısıyla
histerektomi yapılan hastalarda beklenenden daha fazla oranda invaziv adenokanser
tespit edildiğini, bu nedenle atipik endometriyal hiperplazide konservatif tedavinin
güvenilir olmadığını ifade etmişlerdir. Fertilitenin devamını isteyen
13
atipik
endometriyal hiperplazi olgularında optimal tedavinin bulunması amacıyla daha ileri
araştırmalara ihtiyaç vardır(47).
7.
E. Endometriyum Kanseri
Jinekolojik kanserler, ağırlıklı olarak ovaryum, endometriyum ve serviks
kanserleri kadınlarda görülen tüm kanserlerin yaklaşık %13’ünü oluşturmaktadır(48).
Endometriyum kanseri; uterus korpus malignitelerinin yaklaşık %97’sini, sarkomlar
ise yaklaşık %3’ünü oluştururlar. 1950 yıllarından itibaren dünyada özellikle gelişmiş
ülkelerde bariz bir artma eğilimi gösteren endometriyum kanseri 1970’li yıllardan
sonra gelişmiş ülkelerde en çok görülen genital sistem kanseri haline gelmiştir(49).
Genel olarak kanser tarama metodlarının yaygınlaşması, ortalama yaşam süresinin
uzaması sonucu endometriyum kanseri risk grubunun artması ve progestinlerle
karşılanmamış östrojen kullanımındaki artış endometriyum kanseri insidansında son
yıllarda saptanan artışta etkili gözükmektedir. Bu arada serviks kanserinin yaygın
tarama yöntemleri ile servikal intraepitelyal neoplazi döneminde yakalanarak
tedavisi, invaziv serviks kanseri insidansında azalmaya ve dolayısıyla endometriyum
kanseri insidansında göreceli bir artışa yol açmaktadır(50). Ülkemizde halen serviks
kanseri ilk sırada görülmesine rağmen son yıllarda bu oranın endometriyum kanseri
lehine değiştiğini düşündürücü bulgular vardır(49).
Koss ve ark. 2586 asemptomatik, daha önce taranmamış kadında yaptıkları
araştırmada endometriyum kanseri prevalansını Caucasian kadınlarda 1000’de 7.38
ve diğer ırklarda 1000’de 5.4 bulmuşlardır. Daha önce taranmış kadınlarda insidans
1000 kadında 1.71 bulunmuştur(51).
Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) yılda yaklaşık 34000 yeni olgu tanısı
konulmakta ve 6000’den fazla ölüm meydana gelmektedir. Endometriyum kanseri
meme, barsak ve akciğer
kanserlerinin ardından kadınlarda dördüncü en sık
rastlanılan kanser olup, kanser ölümlerinin yedinci en sık sebebidir. Genel olarak
bakıldığında kadınların yaşamları boyunca %2-3’ünde endometriyum kanseri
gelişecektir(5). Endometriyum kanseri kadınlardaki tüm kanser ölümlerinin %
1.3’ünden sorumludur. Hastalığın erken teşhisi ve tedavi içindeki gelişmeler özellikle
14
postmenopozal devredeki kanamaların iyi değerlendirilmesi ve cerrahi teknik ve
bakım olanaklarındaki gelişmeler sonucunda 5 yıllık sağkalım oranları artmıştır(49).
a. Epidemiyoloji ve Risk Faktörleri
7.1.2.
Endometriyum kanserinin %70’i postmenopozal, %25’i ise premenopozal
dönemde görülür. Genellikle 50-65 yaşları arasında görülmesine rağmen ortalama
görülme yaşı 60’dır. %95’i ise 40 yaşın üzerinde görülür(49). Son yıllarda gençlerde
daha sık endometriyum kanseri bildirilmektedir(52).
Kuzey Amerika, Avrupa gibi sosyo-ekonomik açıdan gelişmiş toplumların
yaşadığı kıtalarda endometriyum kanseri, Güney Amerika, Afrika ve Asya gibi az
gelişmiş kıta halklarında serviks kanseri daha yüksek oranda görülür. Endometriyum
kanserinin Japonya’daki Japonlara göre Amerika’dakilerde daha sık görülmesi bu tür
kanserlere batılı kanserler adının verilmesine sebep olmuştur. Burada çok doğum
yapmak, diyet ve diğer çevresel faktörlerin de rol oynayabileceğini düşünmek
lazımdır(6).
Endometriyum kanseri insidansı açısından sadece ülkeden ülkeye değil, aynı
zamanda aynı coğrafi bölgede yaşayan
ırklar arasında da belirgin farklılıklar
mevcuttur. En yüksek insidans beyaz Kuzey Amerikalılarda görülmekle birlikte
Çinlilerin yaklaşık 7 katıdır. Los Angeles’da yaşayan İspanyol kökenli kadınlarda
endometriyum kanseri geliştirme rölatif riski beyaz kadınlarla karşılaştırıldığında
0.69 iken, Latin Amerika’daki İspanyol kadınlarda rölatif risk 0.2’dir(53). Siyahlarla
karşılaştırıldığında beyazlarda insidans ve sağkalım oranları daha yüksektir. Bunun
sebebi bilinmemekte olup, siyahlarda tümör evresi, invazyon derinliği ve lenf nodu
metastazı daha yüksek oranda görülür(54).
Son zamanlarda endometriyal kanserlerin gelişiminde genetik faktörlerin de
üzerinde durulmaktadır. Over, kolon veya meme kanseri öyküsü olanlarla, ailesinde
endometriyal kanser hikayesi olanlar daha yüksek risk altındadırlar(55). Tüm
endometriyal kanserli hastaların %5’inde herediter nonpolipozis kolon kanseri
öyküsü vardır. Bu kişilerin hayatları boyunca endometriyal kanser geliştirme riski %
22-50’dir. Herediter nonpolipozisli kadınlarda endometriyal kanser yaklaşık 15 yaş
daha erken gelişir. En fazla risk 40 ile 60 yaşları arasındadır(54).
15
Endometriyum kanserinin iki farklı patogenetik tipi olduğu gözlenmektedir. En
sık rastlanan tipi endojen ya da eksojen karşılanmamış östrojene maruz kalma öyküsü
olan daha genç postmenopozal kadınlarda görülmektedir. Bu kadınlarda tümör
hiperplazik endometriyum olarak başlamakta ve karsinoma ilerlemektedir(5). Artmış
östrojenin ilişkili genetik değişikliklerle birlikte mitoz aktivitesini yükselterek
endometriyum kanseri riskini arttırdığı tahmin edilmektedir(48). Karşılanmamış
östrojen
basit
hiperplaziye,
etki
devam
ederse
kompleks
hiperplaziye
dönüşebilmekte, bunun da atipik hiperplaziye dönüşmesi ile endometriyum kanseri
gelişebilmektedir. Hiperplaziden progesteronla dengelenmemiş östrojen aktivitesi
sorumlu tutulmakla birlikte, östrojen fazlalığına ek olarak ileri sürülen diğer bir
faktör de endometriyumun östrojenlere duyarlılığının artmış olmasıdır(56).
Bu
‘östrojen bağımlı’ tümörler daha iyi diferansiye olma eğilimindedirler ve
hiperöstrojenizmle birlikte olmayan tümörlere oranla daha iyi prognoza sahiptirler.
Diğer endometriyal kanser tipi ise endometriyumu stimüle edecek östrojen kaynağı
bulunmayan kadınlarda görülmektedir. Kendiliğinden oluşan bu kanserler patolojik
olarak endometriyal hiperplazi ile birlikte değildirler, fakat atrofik endometriyum
zemininde gelişebilirler. Bunlar daha az diferansiyedir ve östrojen bağımlı tümörlere
göre daha kötü prognozludurlar. Bu östrojen bağımlı olmayan tümörler daha yaşlı
postmenopozal zayıf kadınlarda gözükme eğilimindedir ve orantısız olarak AfrikalıAmerikalı ve Asyalı kadınlarda daha fazla görülmektedir(5).
Endometriyal kanser gelişimi için bir çok risk faktörü tanımlanmıştır. Bu risk
faktörlerinin büyük çoğunluğu endometriyumda uzun süreli karşılanmamış östrojen
uyarısıyla bağlantılıdır. Bu uyarı östrojen replasman tedavisi veya tamoksifen gibi
eksojen östrojenlerle olabileceği gibi obezite veya anovulatuar sikluslar gibi artmış
endojen östrojenler ile de olabilir(54).
Endometriyum kanserindeki risk faktörlerini Mc Mahan 3 gruba ayırarak
incelemiştir(57):
1) Normal anatomi ve fizyolojiden sapmalar
2) Belirgin bir bozukluk veya hastalık
3) Eksojen karsinojenlere maruz kalma
16
1. Fizyolojik ve Anatomik Varyasyonlar:
Obezite, nulliparite, erken menarş ve geç menopoz
normal anatomi ve
fizyolojinin varyasyonlarıdır.
7.1.2.1.1 a-1. Obezite
Endometriyum kanseri dietle yağ tüketimi fazla olan endüstrileşmiş ülkelerde
daha fazla görülür. Yapılan çalışmalar BMI’i 27’nin üzerinde olan kadınlarda
endometriyal kanser rölatif riskinin 2-4 kat arttığını göstermiştir(54). Wynder ve
ark.’nın yaptıkları bir çalışma endometriyum kanserli hastaların %21’inin ideal
kilodan 10-20 kg daha fazla olduğunu ve %9’unun 20 kg’dan daha fazla olduğunu
göstermiştir. İdeal kilodan 10-20 kg fazla olan kadınlarda endometriyum kanseri riski
3 kat, 20 kg’dan fazla bir artış söz konusu ise 10 kat bir risk artışı olduğu
saptanmıştır. Ancak Boston grubunun yaptığı bir çalışma obezite ve endometriyum
kanserinin birlikte görüldüğü vakaların sayısının tüm vakaların yarısını geçmediğini
göstermiştir(6).
Obez hastalarda
görülen endometriyum kanseri riskindeki artış, obez
hastalarda dolaşımdaki östron düzeyinin yükselmiş olmasına bağlanmaktadır.
Postmenopozal hastalarda serumdaki esas östrojen östrondur. Östron başta
androstenedion olmak üzere androjenlerin periferde aromatizasyonu ile oluşmaktadır.
Bu dönüşüm en çok kas ve yağ dokularında meydana gelmektedir. Östron östrojen
reseptörlerine zayıf olarak bağlansa da, devamlı etki sonucu östrojen etkisi ortaya
çıkmaktadır. Ayrıca seks hormon bağlayıcı globulin (SHBG) seviyesi
obez
kadınlarda azalmaktadır. Bu da serbest östrojenin artmasına neden olur(53).
Vücudun üst kısmında depolanan kiloların da endometriyal kanser gelişimi
üzerinde önemli rolü olduğu söylenmiştir. Endometriyal kanserli kadınlarda kontrol
grubuna göre daha büyük bel-kalça çevresi, karın-uyluk deri katlantısı kalınlığı ve
suprailiak-uyluk deri katlantısı kalınlığı oranları bildirilmiştir. Bu oranlar arttıkça
endometriyal kanser
rölatif riski artar. Seks hormon bağlayıcı globulin seviyesi
vücudun üst kısmında depolanan yağ oranı arttıkça progresif olarak azalır(54).
7.1.2.1.2 a-2. Nulliparite
Nulliparite ile endometriyum kanseri ilişkisi üzerinde durulan önemli bir
husustur. Gebelik süresince yüksek olarak mevcut olan progesteronların östrojeni
17
devamlı olarak dengelemesi ve endometriyumu proliferatif etkiden uzak tutması
sonucu gebelik sayısı arttıkça endometriyum kanseri sıklığının düşmesi beklenebilir
(58). İnfertilite ve düzensiz adet hikayesi de anovulatuar sikluslara bağlı olarak riski
arttırır(5).
Endometriyum kanseri olgularının %21-34’ü nullipardır(49). Bir çok çalışma
term gebelik sayısı arttıkça endometriyal kanser riskinin anlamlı derecede düştüğünü
göstermiştir(54).
Boston grubunun çalışmasında endometriyum kanseri; nulliparlarda doğum
yapan kadınlara göre iki misli, 5 veya daha çok doğum yapanlara göre üç misli fazla
görülür(6).
7.1.2.1.3 a-3. Erken Menarş - Geç Menopoz
Pek çok araştırmacı erken menarş ve geç menopozun endometriyum kanseri
açısından risk faktörü olduğunu belirtmiştir. Bunun nedeni muhtemelen menopoz
sonrası kadınların çoğunluğunda plazma östradiolünün aşırı düşmesine paralel olarak
endometriyumun proliferasyon şansının ileri derecede azalmasıdır. Endometriyum
kanserini yapacak gerçek karsinojenler etkisini daha kolay gerçekleştirecek bir ortamı
yani proliferatif endometriyumu premenopozal devrede daha kolaylıkla bulabilirler.
Bu nedenle teorik olarak premenopoz devresi kısa olan yani menopoza giriş yaşı
erken olan kadınlarda endometriyum kanseri riskinin azaldığı varsayılabilir(58).
Elwood ve Cole 52 yaşından sonra doğal menopoza giren kadınlarda endometriyum
kanseri riskinin, 49 yaşından önce menopoza giren kadınlara oranla 2.4 kat fazla
olduğunu bildirmişlerdir(6). Ayrıca bazı çalışmalarda 12 yaşından önce menarş
olanlarda, endometriyum kanseri riskinin 1.6 kat arttığı bulunmuştur(20).
2. Belirgin bir Bozukluk veya Hastalık:
Bu başlık altında diyabet, hipertansiyon, polikistik over sendromu ve hormon
salgılayan tümörler sayılabilir.
7.1.2.2.1 a-4. Diyabet
Endometriyum kanserlilerde bozuk bir karbonhidrat metabolizmasının varlığı
eskiden beri bilinmektedir. Ayrıca obezitenin diyabetle sıklıkla birlikte oluşu ve
endometriyum kanserlilerde diyabet görülme oranının yüksek oluşu da dikkat
18
çekmektedir. Kaplan ve Cole sosyo-ekonomik durum, yaş ve ağırlık için düzeltme
yaptıktan sonra diyabeti olanlar için endometriyum kanseri açısından rölatif risk
oranını 2.8 olarak bildirmişlerdir. Frick ve ark. endometriyum kanseri olan hastaların
%5.3-41’inde karbonhidrat intoleransı olduğunu saptamışlardır. Buna karşılık Lukas
ve Yen’in yaptıkları bir araştırmada endometriyum kanserlilerde daha yüksek oranda
karbonhidrat tolerans testi bozukluğu olduğuna dair bulgu elde edilememiştir. Daha
doğru bir sonuca ulaşmak için geniş hasta grupları üzerinde çalışmalara ihtiyaç vardır
(6).
7.1.2.2.2 a-5. Hipertansiyon
Hipertansiyonun endometriyum kanseri açısından bir risk faktörü olabileceği
ileri sürülmüşse de, bir çok çalışmada bunun doğruluğu gösterilememiştir. Frick ve
ark. hipertansiyonun yaşlı ve obez hastalarda sık görülmesine rağmen tek başına
önemli bir risk faktörü olmadığını bildirmişlerdir(6). Yine de endometriyum kanseri
vakalarının %25’inde hipertansiyon veya aterosklerotik kalp hastalığı bulunmaktadır
(42).
7.1.2.2.3 a-6. Polikistik over sendromu – Hormon salgılayan tümörler
Polikistik over sendromu ile endometriyum kanseri riski arasındaki ilişki ilk
olarak 1949’da, sendromun ilk olarak tanımlanmasından 14 yıl sonra ortaya
konmuştur. Sonrasında yapılan bir çok çalışma bu ilişkiyi destekler yönde olmuştur
(59).
Polikistik over sendromlu kadınlar anovulasyona bağlı olarak yüksek risk
taşımaktadır. Anovulasyonda overde fonksiyon yetersizliği nedeniyle ovulasyon
olmamakta, dolayısıyla östrojeni karşılayacak yeterli progesteron bulunmamakta ve
östrojen endometriyum üzerine siklik olmayan bir uyarım yapmaktadır(49). Genelde
endometriyum kanseri menopoz öncesi ve 45 yaş altındaki kadınlarda seyrek olarak
görülür. Buna karşılık ovulasyon bozukluğu gösteren 30-40 yaş grubundaki
kadınlarda oldukça yüksek oranda rastlanmaktadır. Jackson ve Dockerty 43 adet
polikistik overli kadından 16’sında endometriyum kanseri tespit ettiklerini
bildirmişlerdir(6).
Östrojen üreten tümörlerin en iyi bilineni granüloza-teka hücreli tümörlerdir.
Yapılan çok sayıda çalışmada östrojen üreten over tümörleri ile endometriyum
19
hiperplazisi ve endometriyum kanseri arasında ilişki gösterilmiştir. Diddle, 1189 adet
granüloza - teka hücreli tümör serisinde %35 oranında endometriyum hiperplazisi ve
%6 oranında endometriyum kanseri tespit etmiştir. Larson ise postmenopozal
dönemdeki granüloza-teka hücreli tümör tespit edilen bir grup hastada %10.3
oranında endometriyum kanseri bulunduğunu bildirmiştir(6).
3. Eksojen karsinojenlere maruz kalma:
İyonize edici radyasyon, eksojen östrojen, alkol ve sigaranın karsinojen olarak
endometriyum kanseri ile ilişkisi araştırılmıştır.
7.1.2.3.1 a-7. Radyoterapi
Pelvik radyoterapi endometriyal kanser gelişimi için nadir bir predispozan
faktördür. Literatürde bildirilen vakaların çoğu serviks kanseri nedeniyle tedavi alan
hastalardır(53). Önceleri radyoterapinin kanser riskini arttırdığı söylenirken, son
zamanlarda bu düşünceden uzaklaşılmıştır. Radyoterapi alan bazı vakalarda kanser
bildirilmiş, ancak tanı tedavi sırasında koyulmamıştır. Diğerlerinde ise predispozan
faktör tedaviden ziyade, tedavi endikasyonları gibi görünmektedir(60).
7.1.2.3.2 a-8. Eksojen Östrojen
Endometriyum
kanseri
patogenezinde
östrojenlerin
rolü
1923’te
bu
hormonların Allien ve Daisy tarafından izole edilmesinden beri üzerinde durulan bir
konu haline gelmişse de, asıl ilgi 1970’lerde olmuştur. Günümüzde östrojen
menopoz ve postmenopoz dönemindeki kadınların yaygın olarak kullandıkları bir
hormondur. Endikasyon alanları başta menopoz olmak üzere gonadal disgenezi,
hipopitüitarizm, bilateral ooferektomi geçirmiş hastalardır(6).
Menopozal semptomların tedavisinde östrojen ilk defa ABD’nde 1929 yılında
kullanılmış ve 1930’ların sonlarında oral östrojen preparatları geliştirilmiştir.
Hormon replasman tedavisinin östrojen bileşimi menopozda kaybedilen östrojeni
yerine koyar ve tipik menopoz semptomlarının azalmasını veya yok olmasını sağlar.
Ancak endometriyum üzerine olan etkisi endometriyal kalınlaşmayı uyaran endojen
hormona benzer. Endometriyumun östrojen ile sürekli uyarılması progesteron ile
karşılık verilmediğinde hiperplaziye yol açabilir(61).
20
Östrojenin karsinojenik etkisi endometriyum hücrelerindeki mitotik aktiviteyi
hızlandırmasının sonucudur. Endometriyum hücrelerindeki DNA çeşitli karsinojenik
uyarılar ile bozulmaya adaydır. Ancak bu DNA bozulması genellikle süratle tamir
edilir ve östrojen etkisi ile hücre bölünmesi yani DNA replikasyonu hızlanır. Bu
bölünme DNA’nın tamir hızını aşarsa DNA’da meydana gelmiş bu mutasyonlar
stabil bir hale gelir ve replikasyonla devamlı şekilde kopyalanır. Buna ilave olarak
DNA’nın östrojenik impulsla replikasyonu kendi içinde de kopyalama hataları yani
mutasyon potansiyeli taşımaktadır(58).
Yapılan çok sayıda vaka – kontrollü çalışmada eksojen östrojen alan kadınlarda
endometriyal kanser riskinin 2-10 kat arttığı rapor edilmiştir(55). Quint ve ark.’nın
yalnız östrojen alan 291 hasta üzerinde yaptıkları çalışmada endometriyal kanser
rölatif risk oranı 1.8 bulunmuştur. Mack ve ark. 39000 vakada yaptıkları araştırmada
östrojen kullananlarda rölatif riski 8.0 olarak hesaplamışlardır. Mc Donald ve
ark.’nın yaptıkları 145 hastalık araştırmada rölatif risk 4.9, Gray ve ark.’nın yaptıkları
çalışmada ise 3.1 bulunmuştur(6).
Östrojen kullananlarda endometriyum kanser riski hem doz hem de tedavi
süresiyle ilişkilidir(55). Östrojene ilk başlanan tarih ile riskli döneme geçiş arasında
3-6 yıllık bir latent periyod olduğu, buna karşılık östrojeni bırakanların iki yıl sonra
risk açısından östrojen kullanmayanlarla aynı seviyeye geldikleri bildirilmiştir.
Ancak Shapiro ve ark. bir yıl veya daha fazla süre östrojen kullananlarda ilacı
bıraktıktan 10 yıl sonra dahi kanser riskinin mevcut olduğunu bildirmişlerdir(6).
Grady ve ark. 1970-94 yılları arasında yapılan 30 çalışmanın verilerini
değerlendirmiş ve 5 yıla kadar kullanılan östrojen tedavisi ile endometriyum kanseri
riskinin 2.3 kat, tedavi süresi 10 yılı aştığında ise yaklaşık 10 kat arttığını ve
tedavinin kesilmesini izleyen 5 yıl ve üzerinde halen yüksek kaldığını tespit
etmişlerdir(61).
Östrojen replasman tedavisi sonucunda ortaya çıkan endometriyum kanserleri
genellikle düşük grade’li olup erken evrede yakalanırlar. Bu iki özelliğe bağlı olarak
hormon replasman tedavisi sonucu çıkan bu kanserlerin prognozu replasman
almayanlara kıyasla daha iyidir(58).
Östrojenle yapılan replasman tedavisine progesteron ilavesinin hiperplazileri
önlediği bilindiğinden 1970’lerden sonra bu tip tedaviye dönülmüştür. Bu tedavi ile
endometriyum
kanserlerinin
önlenebileceği
21
düşüncesinde
dayanılan
mantık
östrojenin endometriyum stem-cell’leri üzerindeki proliferatif etkisinin progesteron
ile bloke edilmesidir. Progesteronun bu şekilde mitotik aktiviteyi azaltması, esas
olarak endometriyumdaki östrojen reseptör konsantrasyonunu azaltması, östrodiolün
daha az etkili östrona metabolize olmasını provoke etmesi ve endometriyumu
sekresyon fazına sokması ile gerçekleşir(58).
Östrojene ardışık veya kontinü progestin eklenmesinin endometriyal kanser
riskini östrojen almayan kadınlardaki orana hatta bazı çalışmalarda daha da altına
düşürdüğü görülmüştür(54). Bir meta-analizde kombine HRT alanlarda rölatif risk
0.8 bulunmuş ve endometriyal kanser riskinde artış olmadığı tespit edilmiştir. WHI
çalışmasında ise endometriyal kanser riski plasebo grup ile kontinü kombine tedavi
alanlarda benzer bulunmuştur. Ancak bugün daha çok ardışık tedavide progestin
süresinin üzerinde durulmaktadır. Son yapılan geniş vaka kontrollü bir çalışmada
kombine HRT kullananlarda endometriyal kanser riskinin progesteron dozunun
süresiyle ilişkili olduğu bulunmuştur. Progesteronun ayda 10 günden fazla
uygulandığı ardışık tedavide ve kontinü tedavide artmış endometriyal kanser riski
tespit edilmemiştir(62). Endometriyal kanser riskinin düşürülmesi için progestin en
az 10, tercihen 14 gün verilmelidir(54).
Ardışık tedavi endometriyal kanser riskini arttırmadan 5 yıla kadar
sürdürülebilir. Ancak son araştırmalar postmenopozal kadınlarda progesteronun
koruyucu etkisinin 5 yıllık ardışık tedavi sonrası azaldığını göstermiştir.
Günümüzdeki düşünce ardışık tedaviden sürekli kombine tedavi tipine geçmektir.
Sürekli kullanıldığında progestogenler östrojenin etkilerini engeller, böylece çoğu
olguda endometriyum proliferasyon göstermez ve atrofik kalır. İngiltere araştırması
sürekli kombine tedavinin aynı zamanda varolan hiperplaziyi geriye çevirdiğini ve
bunun hiç tedavi verilmemesine göre endometriyum kanserine karşı daha koruyucu
olduğunu göstermiştir(61).
Bugün kombine oral kontraseptiflerin endometriyal kanser gelişimi riskini
azalttığı geniş kabul görmektedir. Yapılan bir çok vaka kontrollü çalışmada oral
kontraseptif kullanımının kadınlarda endometriyal kanser gelişimini en az %40-50
oranında azalttığı tespit edilmiştir. Bu koruyucu etki en az 12 ay kullanıldığında
başlar ve bırakıldıktan sonra en az 10 yıl daha devam eder(63).
Bugün en sık kullanılan anti-kanser ilaç olan tamoksifenin endometriyal kanser
riskini arttırabileceği öne sürülmüştür. Tamoksifen ilk bulunan selektif östrojen
22
reseptör modülatörü (SERM) olup, antiöstrojen olarak nitelendirilse de, bazı
dokularda zayıf östrojenik etki gösterir. Meme
dokusu üzerinde inhibitör,
endometriyum üzerinde stimülatör etkiye sahiptir. Tamoksifenin meme kanseri
üzerinde faydalı etkileri ayrıntılı şekilde ortaya konmuştur. Ancak endometriyal
kanser risk artışını da içeren bazı yan etkilere sahiptir. Tamoksifen ile endometriyal
kanser arasındaki ilişki ilk 1985’te, tamoksifen alan 3 hastada endometriyal kanser
gelişmesiyle rapor edilmiştir. Bunun üzerine bir çok retrospektif çalışma yapılmış,
ancak hastalardan tedavi öncesi endometriyal örnekleme yapılmamıştır. Yapılan 15
çalışmanın 12’sinde tamoksifen kullanımı ile endometriyal kanser gelişimi arasında
ilişki görülmemiştir. Birinde insidansta düşüş , diğer ikisinde artış görülmüştür. Yeni
yapılan bir çalışmada ise 300 tamoksifen alan ve sonrasında endometriyal kanser
gelişen hasta, 600 tamoksifen alan ancak endometriyal kanser geliştirmeyen hasta ile
karşılaştırılmış ve tamoksifen kullanımı ile ilişkili armış endometriyal kanser riski
tespit edilmemiştir(54).
7.1.2.3.3 a-9. Sigara
Sigara kullanımı endometriyal kanser riskini bariz şekilde düşürür. 40-60 yaşları
arasındaki kadınlarda yapılan vaka kontrollü bir çalışmada, Lawrence ve ark. sigara
içimi ile endometriyal kanser rölatif riskinde anlamlı düşüş görmüşlerdir. Rölatif
riskin günde bir paket sigara içildiğinde %30 düştüğü, günde bir paketten fazla
içildiğinde ise %30 daha düştüğü görülmüştür. Sigaranın etkisi menstrüel durum
veya eksojen östrojen alımından bağımsız izlenmiştir. Vücut ağırlığı ile
karşılaştırıldığında ise, en yüksek düşüş vücut ağırlığı en yüksek grupta görülmüştür
(7).
b. Klinik Belirtiler:
7.1.4.
Endometriyal kanserin en önemli semptomu anormal uterus kanamasıdır(42).
Endometriyal kanserli olguların %90’ında anormal vajinal kanama şikayeti vardır.
Bu kanamaların büyük çoğunluğu postmenopozal kanama şeklindedir(51).
Endometriyal kanserli premenopozal kadınlarda değişmez bir şekilde anormal
uterus kanaması vardır. Bu sıklıkla menometroraji, oligomenore ya da normal
menopoz yaşını geçmesine rağmen devam eden siklik kanamalarla karakterizedir.
23
Tekrarlayan anormal kanaması olan premenopozal kadınlar endometriyal kanser
açısından değerlendirilmelidir(5).
Özellikle yaşlı hastalarda servikal stenoz nedeniyle kanama meydana gelmeyip,
hematometra veya pyometra oluşabilmektedir. Bu durum pürülan vajinal akıntıya
neden olmaktadır. Bu bulgu sıklıkla kötü prognozla birliktedir. Pyometraya bağlı
postmenopozal akıntı nedeniyle D&C yapılan vakaların %50’sinde karsinom
görülmektedir ve bu hastaların çoğunda nadir bir form olan skuamöz karsinom
görülür(53).
Ağrı nadir görülen bir semptomdur ve genellikle ileri evre endometriyum
kanserinde infiltrasyona bağlı olarak ortaya çıkabilir.
24
c. Tanı:
7.1.5.1.c-1. Fizik Muayene:
7.1.5.2.Obezite ve hipertansiyon yapısal faktörler olarak birlikte bulunmasına rağmen
fizik muayene ile endometriyal kanser tanısı nadiren konur. Jinekolojik muayenede
vajen girişi ve subüretral alanlar aynı zamanda tüm vajen ve serviks özenle inspekte
ve palpe edilmelidir. Bimanuel rektovajinal muayene ile uterus büyüklüğü ve
mobilitesi, adneksiyel kitleler, parametriyal endürasyon ve cul-de-sac nodülaritesi
değerlendirilmelidir(5).
Muayenede
uterus
normal
veya
irileşmiş
olabilir.
Hematometrası bulunanlarda bazen abdomende palpe edilebilen kitle tespit edilir.
Endometriyum kanseri ile birlikte granüloza-teka hücreli over tümörü veya epitelyal
over
kanseri
bulunabileceğinden,
overler
dikkatlice
palpe
edilmelidir(52).
Metastazların sık rastlandığı bölgelere özellikle dikkat edilmelidir. Periferal lenf
nodları ve meme özenle değerlendirilmelidir. İlerlemiş vakalarda karaciğer ya da
omentum metastazlarının veya asidin palpe edilmesi dışında abdominal muayenede
sıklıkla özellik yoktur(5).
7.1.5.3.
7.1.5.4.c-2. Sitoloji:
7.1.5.5.Rutin servikal Pap smearlerin endometriyal kanserin sitolojik olarak
tespitindeki etkinliği, erken servikal kanserlerdeki etkinliğine nazaran oldukça
düşüktür(7). Endometriyum kanserli hastaların yalnızca %30-50’si anormal Pap test
sonucuna sahip oldukları için Pap test güvenilir bir tanı yöntemi değildir(5).
7.1.5.6.Ancak Pap smear tüm hastalarda muayenenin bir parçası olmalıdır, çünkü
asemptomatik hastaların küçük bir kısmında endometriyal kanseri net şekilde tespit
eder. Hatta postmenopozal kadınlarda servikal veya vajinal smearlerde benign
endometriyal hücrelerin varlığı %2-6 oranında gizli endometriyal karsinom ile
ilişkilidir. Bu nedenle rutin servikal Pap smearde endometriyal hücre görülen
kadınlar endometriyal kanser için ileri değerlendirmeye alınmalıdır(55).
7.1.5.7.Karim ve ark. servikal smearlerinde endometriyal hücre varlığı olan 1162
olguluk çalışmalarında, servikal smearde özellikle epitelyal veya mikst tipte
endometriyal hücre varlığının benign endometriyal patolojilerden çok endometriyal
hiperplazi ve endometriyal kanser ile ilişkili olduğunu, ancak endometriyal hiperplazi
ve kanser ayırımının yapılamayacağını tespit etmişlerdir(64).
25
7.1.5.8.Ashfaq ve ark. ise servikal smearlerinde benign endometriyal hücreler
bulunan 146 postmenopozal kadın üzerinde yaptıkları çalışmada, %28 olguda polip,
leiomyom, atipisiz basit hiperplazi gibi benign endometriyal patolojiler bulurken, %
12 olguda atipik hiperplazi, adenokarsinom, leiomyosarkom ve malign mikst
müllerian tümör tespit etmişlerdir. Ayrıca postmenopozal kadınlarda HRT
kullanımının servikal smearde endometriyal hücre varlığı ile ilişkili olmadığını
saptamışlardır(65).
7.1.5.9.Nguyen ve ark. 102 hastada servikal smearde histiosit varlığının klinik
önemini incelemiş, histiositlerin tek başına endometriyal hiperplazi ve endometriyal
kanseri kestirmede başarısız olduğunu, ancak akut enflamatuar hücre fagositozu ile
birlikte histiosit varlığının endometriyal kanser riskini üç kat arttırdığını tespit
etmişlerdir(66).
7.1.5.10.Endometriyum kanserinin tanısında sitolojinin uygulanmasına yönelik bir
başka fikir de endometriyumdan aspire edilen sıvıların veya endometriyum yıkama
suyunun sitolojik olarak incelenmesidir. Tümörün endometriyumda çok küçük bir
alanda olması, süperfisiyal veya endometriyumun derin katlarında olması bunun
yanında servikal stenoz bulunması tanı şansını düşürebilmektedir(49). Günümüzde
genel anestezi ve dilatasyon gerektirmeyen yüksek sensitiviteye sahip endometriyum
biyopsi yöntemleri mevcutken, sensitivitesi daha düşük bir yöntem olan endometriyal
sitolojinin kullanımı çok anlamlı görülmemektedir.
7.1.5.11.
7.1.5.12.c-3. Histolojik yöntemler:
7.1.5.13.Endometriyal örnekleme için çok çeşitli teknikler kullanılmıştır. Bunların
arasında en yaygın uygulama alanı bulan ve tüm yöntemler arasında gold standart
olarak kabul edilen yöntem servikal dilatasyon ve endometriyumun full küretajıdır.
7.1.5.14.D&C’ı ilk kez 1850 yılında Racemier kullanıma sokmuştur. 20. yüzyılın
başından beri D&C endometriyal örnekleme için en sık kullanılan metod olmuştur.
Bu invaziv bir metottur ve uterus perforasyonu ve kanama gibi histerektomi
gerektiren komplikasyonları olabilir(11). Bu işlemin
anestezi altında yapılması
önerilmektedir. Servikal kanalın küretajını takiben servikal kanal dilate edilir ve
endometriyal
kaviteye
full
küretaj
uygulanır(55).
Endoservikal
endometriyumdan alınan örnekler ayrı ayrı değerlendirilmelidir(51).
26
kanal
ve
7.1.5.15.D&C esnasında hastaların çoğunda uterin kavitenin yarısından azı kürete
edilmektedir ve bu nedenle D&C’nin endometriyal kanser teşhisinde yalancı
negatiflik oranı %2-6 gibi yüksek bir orandır(54). Hatta Twu ve ark. D&C sonucu
negatif olan postmenopozal kanamalı hastaların %20’sinde endometriyal kanser
tespit etmişlerdir(67).
7.1.5.16.Dilatasyon ve küretajda en iyi sonucu elde edebilmek için müdahalenin
ameliyathane koşullarında ve genel anestezi altında uygulanmasının gerekliliği, daha
kolay uygulanabilir dilatasyon yapılmadan uygulanan endometriyum örneklemesi
yöntemlerinin araştırılmasına yol açmıştır. Bu yöntemler arasında Novak küreti,
Rendal küreti, Vabra aspiratörü ve Pipelle sayılabilir. Geleneksel Novak küreti
endometriyal kanser tespitinde endometriyal örnekleme için kullanılmıştır. Ancak
hastaya verdiği rahatsızlık ve yapılan örneklemenin sınırlı olması nedeniyle rutin
olarak kullanılmamaktadır(54).
7.1.5.17.Van den Bosch ve ark. 106 postmenopozal kanama olgusunu inceledikleri
çalışmada, Pipelle ile 5 endometriyal kanser olgusunun tümünü yakalamışlar, ancak
Pipelle’in endometriyal patoloji tespitinde sensitivitesini %56 olarak bulmuşlardır
(68).
7.1.5.18.Clark ve ark. 1000’in üzerinde endometriyal biyopsi olgusu içeren toplam
11 çalışmayı incelemiş ve endometriyal biyopsi için pozitif prediktif değeri %81
olarak bulmuştur. Negatif biyopsi sonuçlarının %1’inden azında endometriyal kanser
tespit etmişler, bu nedenle endometriyal biyopsinin uygun bir yöntem olduğuna karar
vermişlerdir(69).
7.1.5.19.Semptomatik kişilerde endometriyal biyopsi ile yetersiz materyal elde
edilirse, mutlaka D&C yapılmalıdır. Farrell ve ark. endometriyal biyopsi ile yetersiz
materyal elde edilen olguların, %20’sinde endometriyal kanseri de içeren patolojiler
olduğunu tespit etmişlerdir(70). Bu nedenle invaziv kanser dışındaki herhangi bir
sitolojik veya histolojik anormallik, küçük bir invaziv odağın atlanmaması için
D&C’ı zorunlu kılar. Ayrıca normal sitolojik test ve biyopsi sonucu olan hastalara
semptomlar devam eder veya tekrarlarsa yine D&C yapılmalıdır(7).
7.1.5.20.
7.1.5.21.c-4. Radyodiagnostik Yöntemler:
1. Ultrasonografi:
27
D&C ve diğer endometriyum örnekleme metodları invaziv olduğundan, D&C
uygulamalarının sayısını azaltabilecek non-invaziv bir tekniğe ihtiyaç vardır. Bu tip
bir metod kolay öğrenilebilmeli, kolay uygulanabilmeli ve hasta tarafından kolaylıkla
kabul edilebilir olmalıdır. İlaveten bu metod hangi kadınlara D&C tavsiye edilmesi
gerektiğini belirlemeye imkan vermelidir. Son 10 senedir endometriyal patoloji riski
olan kadınların tespitinde transvajinal ultrasonografinin kullanımı, alternatif bir
metod olarak araştırılmıştır.
Fleischer ve ark. tarafından geliştirilen hem iki tabakayı hem de kavitede
mevcut herhangi bir sıvı birikintisini de ölçüme dahil eden metod günümüzde tercih
edilen yöntemdir. Transvajinal ultrasonografi ile endometriyal kalınlık ölçülürken,
endometriyum uterusun longitudinal aksında gösterilir ve endometriyal kavitenin
servikal kanaldan üstte fundal sınıra kadar izlenebildiği plan ortaya konulur. Bu
planda
maksimum
endometriyal
kalınlık
ölçülür.
Ölçüm
işareti
oldukça
hiperekojenik görünen ve myometriyumun hipovasküler kompakt tabakasını temsil
eden
hipoekojenik
bir
kuşakla
çevrelenen
endometriyumun
dış
kenarına
konuşlandırılır(11).
Endometriyum kanserinin ultrasonografik görüntüsü normal ultrasonografi
bulgusu, nonspesifik endometriyum kalınlaşması veya endometriyum içinde çıkıntı
yapan düzensiz polipoid bir kitle şeklinde olabilir(71). Bununla beraber
endometriyum kalınlığı nonspesifik bir bulgu olup; hiperplazi, polip, endometrit gibi
benign endometriyum lezyonları endometriyum kalınlaşmasının çok daha yaygın
nedenleridir(72). Endometriyum hiperplazisinde endometriyum nonspesifik olarak
kalınlaşmıştır. Endometriyum polipleri ise nonspesifik endometriyum kalınlaşması,
endometriyumda odaksal ekojenik bir alan ya da sıvı ile çevrili bir kavite içi kitle
olarak görülebilir(71).
Kanaması olmayan postmenopozal kadınlarda ortalama endometriyal kalınlık
3.2 mm olarak bildirilmiştir. Ayrıca yapılan çeşitli çalışmalarda postmenopozal
kanamalı ve histopatolojik tanısı atrofik endometriyum olarak saptanan kadınlarda
ortalama endometriyal kalınlık 2.6-4.6 mm arasında bildirilmiştir(Tablo 1)(11).
Tablo 1. Postmenopozal kanamalı kadınlarda atrofik endometriyum histopatolojik
tanısı ile ilişkili endometriyal kalınlık.
28
Yazar
Granberg ve ark
Botsis ve ark
Auslender ve ark
Dörum ve ark
Bakos ve ark
Karlsson ve ark
Yıl
TVS Ölçümü
Endometriyum
1991
1992
1993
1993
1994
1995
ort±SD)
3.4±16.2
3.2±1.1
2.6±1.4
4.0
4.6
3.9±2.5
Kalınlığı
(mm, Range (mm)
2-11
0-6.5
1-9
0-10
1-22
Yapılan çalışmalarda postmenopozal kanamalı ve histopatolojik tanısı
endometriyum kanseri olarak saptanan kadınlarda ise ortalama endometriyal kalınlık
13.9-21.1 mm tespit edilmiştir(Tablo 2)(11).
Tablo 2. Endometriyum karsinomu histopatolojik tanısı ile ilişkili endometriyal
kalınlık.
Yazar
Yıl
TVS Ölçümü
Endometriyum
Granberg ve ark
199
ort±SD)
18.2±6.2
9-35
Botsis ve ark
1
199
16.6±5.4
-
Auslender ve ark
2
199
18.1±9.2
7-40
Dörum ve ark
3
199
20.0
2-30
Bakos ve ark
3
199
13.9
6-31
Karlsson ve ark
4
199
21.1±11.8
5-68
Kalınlığı
(mm, Range (mm)
5
Postmenopozal
kanamalı
kadınlarda
endometriyumun
transvajinal
ultrasonografi ile ölçümlerindeki esas soru, patoloji riskini ve böylece yapılan D&C
sayılarını azaltacak bir sınır değerin (cut-off limit) olup olmadığıdır. Yapılan
çalışmalarda endometriyal kalınlık <5 mm olduğunda endometriyal kanser insidansı
%0-6.5 arasında bildirilmektedir(73).
Smith-Bindman ve ark. bu konuda yapılmış 35 yayını incelemiş ve
endometriyal kalınlık cut-off değeri 5 mm alındığında, postmenopozal kanamalı
29
hastalardan normal endometriyal kalınlığı olanlarda endometriyal kanser gelişme
olasılığını %1 olarak bulmuşlardır. Cut-off değer 5 mm alındığında transvajinal
sonografinin endometriyal kanserlerin %96’sını, endometriyal patolojilerin ise %
92’sini tespit ettiğini saptamışlardır(10).
Postmenopozal kadınlarda endometriyal kalınlık ölçümü fertil çağdaki
kadınlara göre daha zordur. Ancak endometriyumun ölçülemediği olgularda
endometriyal kanserlere daha sık rastlanmaktadır(74). Bu nedenle endometriyumun
net olarak izlenemediği veya ölçülemediği olgularda endometriyal örnekleme gibi
diğer tanısal yöntemlere başvurulmalıdır.
Sheth ve ark.’nın yaptıkları bir çalışmada endometriyal kavite içerisinde sıvı
varlığının
artmış endometriyal patoloji riski ile ilişkili olduğu tespit edilmiş,
endometriyal kavite içerisinde sıvı tespit edilen her olgunun muhakkak histopatolojik
olarak değerlendirilmesi önerilmiştir(75).
Transvajinal ultrasonografi endometriyum kanseri olgularında myometriyal
invazyonun derin/yüzeyel olduğunu doğru biçimde tespit etmektedir. Bu bilgi basit
histerektominin yeterli olabileceği hastaları, radikal girişim gerektiren hastalardan
ayırt etmek için kullanılabilir. Polipoid tümörler endometriyal lümende bariz bir
distansiyona ve myometriyumda buna bağlı gelişen bir incelmeye neden olabilirler.
Noninvaziv tümörlerde ise myometriyumun endometriyumu çevreleyen hipoekojen
iç tabakası intakttır. Eğer subendometriyal hipoekojen tabaka görülemiyor veya
myometriyum müsküler atrofiye bağlı olarak ileri derecede incelmişse invazyonun
derecesini değerlendirmekte problemler ortaya çıkabilir. Bu sebeple tümör kitlesi
büyük veya myometriyum ince (1cm’den az) ise myometriyal invazyonun boyutlarını
belirlemede dikkatli olunmalıdır(40).
2. Doppler ultrasonografi:
Birçok araştırmacı tarafından postmenopozal kanamalı olgularda, endometriyal
patolojilerin belirlenmesinde transvajinal ultrasonografinin doğruluğunu arttırmak
amacıyla uterin, subendometriyal veya endometriyal arterlerin transvajinal doppler ile
değerlendirilmesi
önerilmiştir.
Ancak yapılan çalışmaların çoğunda, düşük
sensitivitesi nedeniyle doppler sonografinin transvajinal ultrasonografinin ötesinde
bilgi sağlamadığı gösterilmiştir.
30
Flam ve ark. 27 endometriyal kanser olgusunu değerlendirdikleri çalışmada
uterin arter doppler ölçümlerinin benign ve malign endometriyum ayrımında
kullanılabilecek güvenli bir yöntem olmadığını tespit etmişlerdir(76).
Wilailak ve ark. ise 81 postmenopozal kanama olgusunu transvajinal doppler
sonografi ile incelemiş, sonuçta transvajinal doppler sonografinin normal ve anormal
endometriyumları ayırt edemeyeceği sonucuna varmışlardır(73).
Power doppler sonografi ise, nispeten yeni bir teknik olup, kan akım hızından
ziyade yoğunluğunu gösteren, renkli doppler sonografiye göre üstün yanları olan
yöntemdir.
Power
doppler
sonografi
ile tortüöz
ve
irregüler
damarların
görüntülenmesinde iyi sonuçlar alınmaktadır. Bu nedenle intratümöral damarların
tespitinde uygun bir tekniktir. Ancak yapılan çalışmalarda power doppler
sonografinin bu alanda kullanımı konusunda halen fikir birliği sağlanmamıştır. Amit
ve ark. 60 postmenopozal kanama olgusunu inceledikleri çalışmada power doppler
sonografinin yeni başlangıçlı tümörlerde neovaskülarizasyonun göstergesi olan ufak
kan damarlarını tespit etmede yeterince hassas olmadığı, bu nedenle invaziv
prosedürlerin yerini alamayacağı sonucuna varmışlardır(77).
3. Salin İnfüzyon Sonografi:
Salin infüzyon sonografi, transvajinal sonografi esnasında uterine kaviteye 5-10
ml steril salin solüsyonu verilerek, kavite içerisindeki fokal lezyonların daha iyi
görüntülenmesini sağlayan bir tekniktir.
SİS en sık olarak anormal uterin kanama nedeniyle kullanılır. Özellikle kalın ve
asimetrik endometriyumlarda anatomiyi netleştirir. Postmenopozal kadınlarda ise
transvajinal ultrasonografi ile değerlendirilemeyen, ince fakat asimetrik veya
görüntülenemeyen endometriyumlarda biyopsinin gerekli veya gereksiz olduğunu
gösterebilir. SİS kontrendikasyonları gebelik olasılığı, pelvik enflamatuar hastalık ve
servikal stenozdur(78).
Literatürde SİS’in uterin kavite içerisindeki fokal lezyonları belirlemede
sensitivitesi %93-100, yanlış pozitiflik oranı ise %6-15 arasında bildirilmektedir(79,
80, 81, 82). Ancak SİS ile fokal lezyonların benign-malign ayırımı yapılamaz(80).
Yapılan diğer bir çalışmada SİS ile transvajinal sonografi karşılaştırılmış, SİS’in
anormal uterin kanamalı kadınlarda intrakaviter patolojilerin tespitinde transvajinal
ultrasonografiye üstün olduğu bulunmuştur(83).
31
Pasrija ve ark. yaptıkları çalışmada SİS’in güvenilir, cost-effective, zaman
kazandırıcı, kolay uygulanabilir ve kolay kabul edilebilir bir yöntem olduğu ve
transvajinal sonografinin diagnostik değerini arttırdığı sonucuna varmışlardır(84).
SİS’in histeroskopiye üstün yanları daha az ağrılı olması, hasta tarafından daha
iyi tolere edilmesi ve daha ucuz olmasıdır(79, 85). Ludwin ve ark. SİS ile
histeroskopiyi karşılaştırdıkları çalışmada her iki yöntem arasında sensitivite ve
spesifisite açısından istatistiksel olarak anlamlı fark bulmamışlardır(86).
Cepni ve ark. transvajinal sonografi ile birlikte SİS uygulanmasının
histeroskopi sayısını azaltıp azaltmayacağını belirlemek amacıyla yaptıkları
çalışmada premenopozal kadınlarda endometriyal polip ve submüköz fibroidlerin
teşhisinde SİS ve transvajinal sonografiyi eşit etkinlikte bulmuş, postmenopozal
kadınlarda endometriyal polip tespitinde ise histeroskopinin en uygun yöntem
olduğunu saptamışlardır. Transvajinal sonografi, SİS ve D&C uygulanmasının
histeroskopi sayısını premenopozal kadınlarda %71.5, postmenopozal kadınlarda ise
%40 oranında azaltabileceğini tespit etmişlerdir(87).
4. BT - MRI:
Bilgisayarlı tomografi (BT) ve Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRI)
ultrasonografiye göre daha iyi çözünürlük sağlamalarına rağmen yüksek maliyetleri
nedeniyle rutin jinekolojik uygulamada kullanılmamaktadırlar. Yapılan çalışmalar,
BT ve MRI’ın endometriyum kanseri olgularında invazyonu belirlemedeki değerini
ortaya koymaya yöneliktir(88).
7.1.5.22.c-5. Histeroskopi:
Histeroskopi endometriyumun
fokal
veya difüz
patolojilerinin
direkt
görüntülenip biyopsi alınmasına imkan veren, iyi tolere edilen, doğru ve hassas bir
prosedürdür(8). En sık endikasyonu anormal uterin kanamadır(89). Menstrüel
siklusun erken proliferatif fazındaki inceleme uterin kavitenin en iyi şekilde
görüntülenmesini sağladığından tercihen bu dönemde yapılmalıdır.
Histeroskopi endometriyal biyopsi ile birlikte uygulandığında, endometriyal
patolojilerin tespitinde D&C’den daha üstündür(90). Bu nedenle endometriyal kanser
şüphesi olan kadınların araştırılmasında endometriyal biyopsi ile birlikte histeroskopi
32
‘gold standard’ kabul edilmektedir. Endometriyal biyopsi yapılmadan uygulanan
histeroskopi ise pre-malign ve malign lezyonların ayırımını yapamayacaktır(4).
Clark ve ark. histeroskopi uygulanan 26346 kadını inceledikleri çalışmada,
pozitif histeroskopi sonucunun kanser riskini %71.8’e yükseltirken, negatif
histeroskopi sonucunun kanser riskini %0.6’ya düşürdüğünü tespit etmiş, bu nedenle
histeroskopinin endometriyal kanser için doğruluğunun yüksek olduğu sonucuna
varmışlardır(91).
Litta ve ark.
postmenopozal kanaması olan 220 hastayı incelemiş ve
histeroskopinin sensitivitesini %100, spesifisitesini %49.6, pozitif prediktif değerini
%81.3 ve negatif prediktif değerini %100 olarak bulmuşlar, tüm postmenopozal
kanamalı hastalara muhakkak histeroskopi ve biyopsi yapılmasını önermişlerdir(89).
Garuti
ve
ark.
yaptıkları
çalışmada
histeroskopinin
transvajinal
ultrasonografiden daha doğru sonuç veren bir yöntem olduğunu bulmuş ve
endometriyal kalınlığı 4mm’nin üzerinde olan tüm postmenopozal kanama olgularına
uygulanmasını önermişlerdir(90).
Loverro ve ark. yaptıkları çalışmada histeroskopinin yüksek tanısal doğruluğa
sahip, basit ve güvenilir bir yöntem olduğu ve postmenopozal kanaması olan tüm
hastalara uygulanması gerektiği sonucuna ulaşmışlardır(8).
Teknik gelişmeler ve video kullanımı bu metodu ayaktan uygulamaya daha
yatkın hale getirmiştir. Ancak invaziv bir metottur ve kanama, enfeksiyon veya
uterus perforasyonu gibi komplikasyonlar oluşabilir(11).
d. Patoloji:
7.1.7.
Endometriyum kanseri sınıflaması, Dünya Sağlık Örgütü (WHO: World Health
Organization) ve Uluslararası Jinekolojik Patologlar Derneği (ISGYP: International
Society of Gynecological Pathologists) tarafından 1994’te modifiye edilmiştir(Tablo
3)(92).
Tablo 3: Dünya Sağlık Örgütü (WHO: World Health Organization) ve Uluslararası
Jinekolojik Patologlar Derneği’nin (ISGYP: International Society of Gynecological
Pathologists) Modifiye Endometriyum Kanseri Sınıflaması.
1) Endometrioid adenokarsinom
33
*Endometrioid tip (klasik tip)
*Villoglandüler karsinom
*Silialı karsinom
*Skuamöz diferansiasyon gösteren endometrioid adenokarsinom (adenoakantom
veya adenoskuamöz karsinom şeklinde olabilir.)
2) Seröz karsinom (yüksek grade’li papiller uterus karsinomu)
3) Berrak hücreli (clear cell ) karsinom
4) Müsinöz karsinom
5) Skuamöz karsinom
6) Mikst tipte karsinom (yukarıdaki tiplerin bir ya da birkaçının bir arada
bulunması)
7) İndiferansiye karsinom
8) Diğer nadir tipler
Endometriyum
kanserlerinin
en
sık
rastlanan
tipi
endometrioid
tip
adenokarsinomdur(49).
Bir karsinomun grade’i olarak da ifade edilen diferansiasyonu yapısal büyüme
paterni ve nükleer özellikler ile belirlenir. International Federation of Gynecology
and Obstetrics (FIGO) tarafından 1989’da hazırlanan sistem ile tümörler 3 grade’de
incelenmektedir(Tablo 4)(93).
Tablo 4. Endometriyal Karsinomda FIGO’nun Grade Tanımlaması.
G1: ≤%5 nonskuamöz veya nonmorüler solid büyüme şekilleri
G2: %6-50 nonskuamöz ve nonmorüler solid büyüme şekilleri
G3: >%50 nonskuamöz veya nonmorüler solid büyüme şekilleri
Yapısal grade ile uyumluluk göstermeyen belirgin nükleer atipi grade 1 veya grade 2
tümörün grade’ini bir derecede arttırır.
Seröz adenokarsinom, berrak hücreli adenokarsinom ve skuamöz hücreli karsinomda
nükleer grade ön plana çıkar.
Skuamöz diferansiasyonlu adenokarsinom, glandüler komponentin nükleer grade’ine
göre grade’lenir.
34
e. Yayılma Yolları
7.1.9.
1) Lokal yayılım:
En sık görülen yayılma yoludur.
Bu yolla tümör myometriyuma, uterus
serozasına, serviks, tubalar, vajen ve parametriyuma yayılabilir. Endometriyum
karsinomlarının yaklaşık %50’si endometriyumda sınırlı olup, %26’sı erken
myometriyal, %12’si derin myometriyal invazyon gösterir. Uterus dışına yayılma %
12 olarak tespit edilmiştir(49).
2) Peritoneal yayılım:
Peritoneal yayılmada tubalardan periton içine düşen hücreler kanserin
yayılmasında etken olur(94).
3) Lenfatik Yayılım:
Lenfatik yayılım yoluyla pelvik, paraaortik ve nadiren inguinal olmak üzere üç
grup lenf ganglionu tutulabilir(94).
4) Hematojen yayılım:
Hematojen yayılım en çok akciğerlere metastazla sonuçlanır, ancak nadiren
karaciğer, beyin, kemik ve diğer alanlara da yayılım olabilir(51).
f. Evreleme:
7.1.11.
FIGO 1971 yılında endometriyal karsinomda klinik evrelemeyi geliştirmiştir
(Tablo 5) (5).
Tablo 5. Endometriyal Karsinomda FIGO’nun Klinik Evrelemesi (1971).
Evre 1 Karsinom korpusa sınırlıdır
1a G123 Uterus kavitesinin uzunluğu 8 cm veya daha azdır.
1b G123 Uterus kavitesinin uzunluğu 8 cm’den fazladır.
Evre 2 Karsinom korpus ve serviksi tutmuştur ancak uterus dışına yayılım yoktur.
Evre 3 Karsinom uterus dışına yayılmıştır ancak küçük pelvis dışına çıkmamıştır.
Evre 4 Karsinom küçük pelvis dışına çıkmıştır ya da belirgin mesane veya rektum
mukozası tutulumu vardır.
35
4a Mesane, rektum, sigmoid veya ince barsak tutulmuş
4b Uzak organ metastazı vardır.
Klinik evrelemenin yetersiz kalması üzerine 1988 yılında FIGO ameliyat
sırasındaki buguları ve histopatolojik inceleme sonuçlarını dikkate alan cerrahi
evreleme sistemini geliştirmiştir(Tablo 6)(95).
Tablo 6. Endometriyal Karsinomda FIGO’nun 1988 Cerrahi Evrelemesi.
Evre 1a G123 Tümör endometriyuma sınırlı
Evre 1b G123 Myometriyumun ½’sinden azında invazyon
Evre 1c G123 Myometriyumun ½’sinden fazlasında invazyon
Evre 2a G123 Endoservikste sadece glandüler tutulum
Evre 2b G123 Servikal stromal invazyon
Evre 3a G123 Serozaya ve/veya adnekslere invazyon ve/veya batın sitolojisi
pozitifliği
Evre 3b G123 Vajinal metastaz
Evre 3c G123 Pelvik ve/veya paraaortik lenf nodu metastazı
Evre 4a G123 Mesane ve/veya barsak mukozasında tümoral tutulum
Evre 4b
İntraabdominal ve/veya inguinal lenf nodlarını içeren uzak metastazlar
36
g. Prognostik Faktörler
7.1.13.
1. Yaş:
7.1.13.2.Genelde genç hastalarda prognoz yaşlı hastalardan daha iyidir. Yaşlı
hastalarda artmış nüks riski, grade 3 tümör sıklığının ve kötü histolojik tiplerin daha
sık olmasıyla da ilişkilidir, ancak yaş bağımsız bir prognostik değer olarak
görülmektedir. Nüks ya da hastalığa bağlı ölüm gelişen hastalarda ortalama tanı
koyulma yaşı 68.6 iken nüks gelişmeyen hastalarda 60.3’tür(5).
7.1.13.3.
2.
Evre:
7.1.13.5.Yapılan çalışmalarda tümör evresinin artması ile birlikte sağkalım süresinin
azaldığı bildirilmiştir(96).
FIGO 1988’de endometriyum kanserinde evrelere göre 5 yıllık sürvi oranlarını
yayınlamıştır(Tablo 7).
Tablo 7. Endometriyum kanserinde evrelere göre 5 yıllık sürvi(1988 FIGO verileri).
Evre
Oran (%)
5 yıllık sürvi (%)
I
74.0
72.3
II
13.5
56.4
III
6.2
31.5
IV
2.8
10.5
Evrelenmemiş
3.5
47.8
3. Histolojik tip:
Endometrioid dışındaki histolojik tipler endometriyal kanserlerin yaklaşık %
10’unu oluşturur ve artmış nüks ve uzak yayılım riski taşır(5).
En fazla görülen histolojik tip olan endometrioid adenokarsinomda 5 yıllık
sürvi %80-90’dır. Tüm endometriyum kanserlerinin %4’ünü teşkil eden seröz
papiller, berrak hücreli ve indiferansiye tümörler kötü prognozludur(49).
4. Histolojik Grade:
Endometriyal tümörde histolojik grade prognozla kuvvetle ilişkilidir. Grade’in
artmasıyla birlikte nüks oranları artmaktadır ve sağ kalım ile de direkt ilişkilidir.
37
Çeşitli araştırmacıların serileri alınarak elde edilen bilgilere göre, 5 yıllık sağkalım
oranları ise G1’de %83, G2’de %71 ve G3’de %51’dir. Grade arttıkça myometriyal
invazyon ve lenfatik tutulum oranı da artmaktadır. Evre 1 endometriyum kanserinde
derin myometriyal invazyon grade 1’de %10’dan grade 3’de %42’ye yükselmektedir
(20).
5. Myometriyum invazyonu:
Myometriyal invazyon tümör volümünün en önemli göstergesidir. Myometriyal
invazyon uterin kavitenin boyutu, pelvik lenf nodu metastazı ve 5 yıllık sağkalım
oranlarıyla ilişkilidir. 2001 FIGO raporuna göre, evre 1 endometriyal kanser
nedeniyle opere olan 3996 hastanın 5 yıllık sağkalım oranları evre 1A, 1B ve 1C için
sırasıyla %88.9, %90 ve %80.7’dir(54).
6. Periton Sitolojisi:
Pelvik malignitelerde periton sitolojisinin önemli bir yeri vardır. Genellikle
uterus dışına taşmış vakalarda sitoloji pozitiftir. Ancak evre 1 vakalarda da %15
oranında pozitif periton sitolojisi bildirilmektedir. Evresi düşük olup, periton
sitolojisi pozitif olan vakalar yüksek riskli olarak değerlendirilirler(52).
7. Lenf nodu metastazı:
Endometriyum kanseri evre 1 ve 2’de pelvik tutulum %9, paraaortik tutulum
ise % 5-6 civarındadır. Pelvik lenf nodları ile ilgili Disaia ve ark.’nın yaptıkları
çalışmada pelvik lenf nodu negatif olanlarda nüks %10.5 iken, pozitif olanlarda %56
bulunmuştur(49). Jinekolojik Onkoloji Grubu para-aortik lenf nodu metastazının
varlığı veya yokluğunun prognozun belirlenmesinde en önemli faktör olduğunu
bildirmiştir(97).
8. Adneksiyel metastaz:
Klinik evre 1 hastalıkta mikroskobik adneks metastazları vakaların yaklaşık %
10’unda vardır(42). Adneksiyel metastaz saptananların %60’ında peritonda malign
hücrelere rastlanmaktadır. Adneksiyel tutulum varsa nüks oranı %14’den %38’e
çıkmaktadır. Ancak adneksiyel yayılma diğer prognostik parametrelere bağımlı
38
olarak
ortaya
çıkmaktadır
ve
bağımsız
bir
prognostik
faktör
olmadığı
düşünülmektedir(20).
9. Tümör büyüklüğü:
Yapılan çalışmalarda tümör büyüklüğü endometriyum kanserinde prognostik
faktör olarak belirlenmiştir. Tümörün 2 cm’den büyük olması prognozu
kötüleştirmektedir(49).
10. Lenfo-vasküler alan invazyonu:
Lenfovasküler alan invazyonu endometriyum kanseri için bağımsız bir risk
faktörüdür. Lenfovasküler tutulum gösteren hastalarda 5 yıllık sağ kalım oranı %64.5
iken, lenfovasküler tutulum göstermeyen hastalarda bu oran %83 bulunmuştur(98).
11. Hormon reseptör yapısı:
Steroid hormon reseptörü varlığının prognostik faktör olarak değeri,
endometriyum kanserinde
meme kanserine göre daha az ortaya konmuştur.
Progesteron reseptör düzeyi östrojen reseptör düzeyine göre sağkalımı belirlemede
daha etkili gözükmektedir. Yapılan çalışmalarda progesteron reseptörü pozitif olan
hastalarda negatif olanlara göre rekürens oranları daha düşük bildirilmiştir(54).
12. Tümör hücresinin DNA içeriği:
7.1.13.16.Bir çok çalışmada DNA içeriği hastalığın klinik gidişi ile ilişkili
bulunmuştur. Tümör hücrelerinde anöploid hücre oranının artması prognozu
kötüleştirmektedir. Ayrıca c-erb-2 (Her/neu) onkojeni aşırı ekspresyonu ve p53
geninin kötü prognozla ilişki olduğu düşünülmektedir(20).
7.1.13.17.
h. Tedavi
7.1.15.
Endometriyum
kanseri
tedavisi
göstermektedir.
39
tümörün
evresine
göre
değişiklik
1. Evre 1:
Evre 1 grade 1 hastalarda cerrahi tedavi total abdominal histerektomi+ bilateral
salpingoooferektomidir. Evre 1 grade 2 ve 3 hastalarda ise cerrahi tedaviye selektif
pelvik ve paraaortik lenfadenektomi eklenmelidir(42).
Evre 1’de tek başına cerrahi tedavi radyoterapiden üstündür. Radyoterapi
endometriyum kanserinde daha çok adjuvan tedavi olarak kullanılmaktadır. Cerrahi
ve radyoterapi kombinasyonunun sürviye etkisi tam olarak bilinmemektedir. Ancak
risk faktörü saptanan hastalarda adjuvan tedavi olarak uygulanabilir. Operasyondan
önce veya sonra uygulanabilse de tercih edilen uygulama şekli postoperatif adjuvan
radyoterapidir(55).
Bu evrede adjuvan progesteron veya sitotoksik ilaçların kullanılmasının sürviye
olumlu katkısı gösterilememiştir(5).
2. Evre 2:
Evre 2 endometriyum kanserinde tedavi, cerrahi tedaviye ek olarak postoperatif
radyoterapi uygulanmasıdır. Radikal histerektomi basit histerektomiye göre santral
nüks oranlarını azaltmaktadır ancak radikal histerektominin basit histerektomi ve
beraberinde postoperatif radyoterapiye göre sürvide fark oluşturmadığı gösterilmiştir.
Bu nedenle evre 2 endometriyum kanserinde bugünkü görüş, total abdominal
histerektomi+bilateral
salpingoooferektomi+selektif
pelvik
ve
paraaortik
lenfadenektomi +postoperatif radyoterapidir(20).
Bu evrede adjuvan progesteron veya sitotoksik ilaçların kullanılmasının sürviye
olumlu katkısı gösterilememiştir(5).
3. Evre 3:
Evre 3 endometriyum kanserinde tedavi, bireysel olarak hastanın gereksinimine
göre düzenlenmelidir. Cerrahi tedavinin amacı makroskobik tümörün tam olarak
çıkartılmasıdır.
Bu
nedenle
total
abdominal
histerektomi+
bilateral
salpingoooferektomi yapılmalı, pelvik ve paraaortik bölgelerdeki büyümüş lenf
nodları çıkartılmalıdır. Cerrahi tedavi sonrası tercih edilen adjuvan terapi
radyoterapidir(51).
Endometriyum kanserinde etkili bir kemoterapi rejimi bulunamamıştır. Bazı
çalışmalarda adriamisin, siklofosfamid ve sisplatinin en etkili ajanlar olduğu
40
bildirilmişse de, genel olarak başarı oranları düşüktür. Progesteron ve antiöstrojen
hormon olan tamoksifen ile %30-60’lara varan olumlu sonuçlar bildirilmişse de,
tedaviye yanıttaki farklılıklar ve tromboemboli riski nedeniyle henüz rutin kullanıma
girmemiştir(20).
4. Evre 4:
7.1.15.5.Evre 4 hastalıkta tedavi hastaya göre değişmekle birlikte, sıklıkla cerrahi,
radyoterapi, sistemik hormon tedavisi ya da kemoterapi kombine olarak
kullanılmaktadır. Hastalığın sadece mesane ve rektumla sınırlı olduğu az sayıda
hastada pelvik egzenterasyon yapılabilir(52).
41
8. III. MATERYAL-METOD
9.
10. 01.01.2000 - 31.01.2005 tarihleri arasında Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma
Hastanesi 3. Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği’ne postmenopozal kanama
şikayetiyle
başvuran
112
hasta
retrospektif
olarak
değerlendirmeye
alınmıştır.
11. Postmenopozal kanama son adet tarihinden ≥12 ay sonra görülen
kanama atağı olarak tanımlanmıştır.
12. Postmenopozal kanama şikayetiyle başvuran hastaların ilk olarak detaylı
anamnezleri alınmış; yaş, gravida, parite, son adet tarihi, ilk adet yaşı,
postmenopozal kanama zamanı, postmenopozal kanama atağı sayısı,
diyabet, hipertansiyon, meme kanseri gibi sistemik ve jinekolojik hastalıkları,
varsa önceki patoloji sonuçları sorgulanmıştır. Hastaların menopoza girdikleri
yaşlardan
ilk
adet
yaşları
çıkartılarak
reprodüktif
dönem
süreleri
hesaplanmıştır. Ayrıca sigara, alkol, hormon replasman tedavisi ve
tamoksifen kullanımları ile geçmişteki oral kontraseptif ve rahim içi araç (RIA)
kullanımları sorgulanmıştır. HRT kullanımı olan hastalara kullanılan HRT
tipleri sorulmuş, tüm hastaların kombine HRT preparatları kullandıkları
öğrenilmiştir.
13. Hastaların vücut ağırlığı ve boy ölçümleri yapılıp, vücut ağırlığını boyun
karesine bölerek BMI’leri hesaplanmıştır. BMI değerleri 1)18.5-24.9: normal,
2)25-30: fazla kilolu ve 3)>30: obez olmak üzere 3 kategoriye ayrılmıştır(99).
14. Hastaların ayrıntılı sistemik ve jinekolojik muayeneleri yapılmış, tüm
hastalardan servikal smear örnekleri alınmıştır.
42
15. Tüm hastalar ultrasonografi ile değerlendirilmiş, bunun için ALOKA 500
sonografi cihazı ve 5mHz’lik 120 derece konveks açılı vajinal prob
kullanılmıştır. Transvajinal ultrasonografi ile uterus boyutları ve endometriyal
kalınlık ölçümleri yapılmış, adneksiyel bölgeler kitle varlığı açısından
değerlendirilmiştir. Transvajinal ultrasonografi ile endometriyal kalınlık
ölçümleri longitudinal düzlemde, en kalın olduğu yerden ve çift duvar
endometriyum kalınlığı alınarak yapılmıştır. Endometriyal kalınlık ölçümleri
<5mm, 5-8mm ve >8mm olmak üzere 3 grupta toplanmıştır.
16. Tüm
hastalara
histopatolojik
değerlendirme
amacıyla
D&C
uygulanmıştır. Değerlendirmeye alınan 112 hastadan histopatoloji sonucu
malign mikst müllerian tümör olan 2 hasta, serviks kanseri olan 5 hasta ve
vajen kanseri olan 1 hasta çalışma kapsamı dışında bırakılmıştır. Toplam
104 hasta çalışma kapsamına alınmıştır.
17. Sonrasında çeşitli sebeplerle histerektomi yapılan 47 hastada
histopatolojik
tanı
olarak
histerektomi
piyes
sonuçları,
histerektomi
yapılmayan hastalarda ise küretaj sonuçları esas alınmıştır. Histopatolojik
tanılar atrofik endometriyum, endometriyal adenokarsinom, basit atipisiz
hiperplazi,
endometriyal
proliferatif/sekretuar
polip,
endometriyum
kompleks
olmak
atipili
üzere
hiperplazi
toplam
6
ve
grupta
toplanmıştır. Patolojik tanı için yetersiz materyal içeren örnekler atrofik
endometriyum kapsamında değerlendirilmiştir.
Çalışma kapsamına alınan 104 hastadan histopatoloji sonucu endometriyum
adenokarsinomu gelen 20 hasta çalışma grubunu, atrofik endometriyum, proliferatif/
sekretuar endometriyum, endometriyal polip, basit atipisiz hiperplazi ve kompleks
atipili hiperplazi gelen 84 hasta kontrol grubunu oluşturmuştur. Her iki grupta yaş,
parite, body mass index, menopoz süresi, postmenopozal kanama atağı sayısı,
reprodüktif dönem süresi, diyabet, hipertansiyon, hormon replasman tedavisi,
tamoksifen kullanımı, sigara kullanımı, oral kontraseptif kullanma öyküsü ve
endometriyal kalınlık gibi risk faktörleri değerlendirilmiştir. Ayrıca transvajinal
sonografi
ile
ölçülen
endometriyal
karşılaştırılmıştır.
43
kalınlık
ile
histopatolojik
bulgular
Bu çalışmada istatistiksel analizler GraphPad Prisma V.3 paket programı ile
yapılmıştır.
Verilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistiksel metotların (ortalama,
standart sapma) yanı sıra ikili grupların karşılaştırmasında bağımsız t testi, nitel
verilerin karşılaştırmalarında ki-kare testi kullanılmıştır. Endometriyum kanserini
etkileyen risk faktörleri Logistik Regresyon analizi ile belirlenmiştir. Sonuçlar,
anlamlılık p<0.05 düzeyinde değerlendirilmiştir.
44
18. IV. BULGULAR
19.
Çalışma kapsamına alınan 104 postmenopozal kanama olgusunun 20’sinde (%
19.2) endometriyal kanser tespit edildi. Bir olguda (%1) kompleks atipili hiperplazi,
3 olguda (%2.9) basit atipisiz hiperplazi, 19 olguda (%18.3) endometriyal polip, 23
olguda (%22.1) proliferatif/sekretuar endometriyum, 38 olguda (%36.5) atrofik
endometriyum saptandı(Tablo 8).
Tablo 8. Çalışma kapsamına alınan 104 postmenopozal kanama olgusuna ait
histopatolojik sonuçlar.
Histopatoloji
Endometriyal kanser
Atrofik endometriyum
Basit atipisiz hiperplazi
Endometriyal Polip
Kompleks atipili hiperplazi
Proliferatif/sekretuar endometriyum
Hasta Sayısı
20
38
3
19
1
23
%
19.2
36.5
2.9
18.3
1
22.1
100
104
Toplam
20.
Çalışma kapsamına alınan 104 olgudan, kontrol grubunun yaş ortalaması
55.02±8.23 iken, endometriyal kanser grubunun yaş ortalaması 64.95±8.59 bulundu.
45
Endometriyal kanser grubunun yaş ortalaması kontrol grubundan istatistiksel olarak
anlamlı derecede yüksek olarak tespit edildi (p=0.0001, p<0.05).
Çalışma kapsamına alınan 104 olgudan, kontrol grubunun BMI ortalaması
29.92±5.1 iken, endometriyal kanser grubunun BMI ortalaması 31.87±5.19 idi.
Endometriyal kanser grubunun BMI ortalaması kontrol grubundan yüksek olmakla
birlikte, iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı (p=0.13,
p>0.05).
Çalışma kapsamına alınan 104 olgudan, kontrol grubunun parite ortalaması
4.85±2.63 iken, endometriyal kanser grubunun parite ortalaması 3.05±1.67 bulundu.
Endometriyal kanser grubunun parite ortalaması kontrol grubundan istatistiksel
olarak anlamlı derecede düşük saptandı (p=0.004, p<0.05).
Tablo 9. Kontrol ve endometriyal kanser gruplarına ait kantitatif risk faktörlerinin
tekli istatistiksel analiz sonuçları.
Kontrol Grubu
Endometriyal
Ort±SS (n:84)
Kanser Grubu
Ort±SS (n:20)
t
p
55.02±8.23
64.95±8.59
-4.81
0.0001
29.92±5.1
31.87±5.19
-1.53
0.13
Parite
4.85±2.63
3.05±1.67
2.91
0.004
Menopoz Süresi (Yıl)
7.38±6.91
14.73±10.24
-3.86
0.0001
33.72±5.07
36.68±5.47
-2.31
0.023
2.55±3.26
7.45±5.79
-5.11
0.0001
47.64±53.1
24.00±0
0.44
0.66
9.05±5.77
20.05±9.57
-6.66
0.0001
Yaş
BMI
Reprodüktif Dönem
(Yıl)
Postmenopozal Kanama
Atağı Sayısı
OKS Kullanımı (Ay)
Endometriyal Kalınlık
(mm)
46
Çalışma kapsamına alınan 104 olgudan, kontrol grubunun menopoz süresi
ortalaması 7.38±6.91 iken, endometriyal kanser grubunun menopoz süresi ortalaması
14.73±10.24 idi. Endometriyal kanser grubunun menopoz süresi ortalaması kontrol
grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulundu (p=0.004, p<0.05).
Çalışma kapsamına alınan 104 olgudan, kontrol grubunun reprodüktif dönem
süresi ortalaması 33.72±5.07 iken, endometriyal kanser grubunun reprodüktif dönem
süresi ortalaması 36.68±5.47 saptandı. Endometriyal kanser grubunun reprodüktif
dönem ortalaması kontrol grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek idi
(p=0.023, p<0.05).
Çalışma kapsamına alınan 104 olgudan, kontrol grubunun postmenopozal
kanama atağı sayısı ortalaması 2.55±3.26 iken, endometriyal kanser grubunun
postmenopozal kanama atağı sayısı ortalaması 7.45±5.79 olarak tespit edildi.
Endometriyal kanser
grubunun postmenopozal kanama atağı sayısı ortalaması
kontrol grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulundu (p=0.0001,
p<0.05).
Çalışma kapsamına alınan 104 olgudan, kontrol grubunun OKS kullanım süresi
ortalaması 47.64±53.1 iken, endometriyal kanser grubunun OKS kullanım süresi
ortalaması 24.00±0 idi. Endometriyal kanser
grubunun OKS kullanım süresi
ortalaması kontrol grubundan düşük olmakla birlikte, her iki grup arasında
istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (p=0.66, p>0.05).
47
Kontrol Gr
Adeno Ca Gr
70
60
50
40
30
20
10
0
Yaş
Reprodüktif (Yıl)
OKS (Ay)
Şekil 1. Kontrol ve endometriyal kanser gruplarında yaş, reprodüktif yıl ve OKS
kullanım süresi dağılımı.
Kontrol Gr
16
14
12
10
8
6
4
2
0
Parite
Adeno Ca Gr
Menopoz Süresi
(Yıl)
Postmenopozal
Kan. Atağı Say.
Şekil 2. Kontrol ve endometriyal kanser gruplarında parite, menopoz süresi ve
postmenopozal kanama atağı dağılımı.
Çalışma kapsamına alınan 104 olgudan, kontrol grubunun transvajinal
sonografi ile ölçülen endometriyal kalınlık ortalaması 9.05±5.77cm iken,
endometriyal kanser grubunun endometriyal kalınlık ortalaması 20.05±9.57 cm
saptandı. Endometriyal kanser grubunun endometriyal kalınlık ortalaması kontrol
grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulundu (p=0.0001, p<0.05).
48
Endometrial Kalınlık (mm)
25
20
15
10
5
0
Kontrol Gr
Adeno Ca Gr
Şekil 3. Kontrol ve endometriyal kanser gruplarında endometriyal kalınlık dağılımı.
Tablo 10. Kontrol ve endometriyal kanser gruplarına ait kalitatif risk faktörlerinin
tekli istatistiksel analiz sonuçları.
Kontrol Grubu
18.5-24.9
25-30
>30
Yok
Diyabet
Var
Yok
Hipertansiyon
Var
Yok
Sigara Kullanımı
Var
Yok
OKS Kullanımı
Var
Yok
HRT Kullanımı
Var
Yok
Tamoksifen
Var
kullanımı
BMI
10
39
35
69
15
38
46
67
17
59
25
75
9
80
4
11.9%
46.4%
41.7%
82.1%
17.9%
45.2%
54.8%
79.8%
20.2%
70.2%
29.8%
89.3%
10.7%
95.2%
4.8%
Endometriyal
Kanser Grubu
1
5.0%
8
40.0%
11
55.0%
16
80.0%
4
20.0%
7
35.0%
13
65.0%
20
100.0%
0.0%
19
95.0%
1
5.0%
20
100.0%
0.0%
19
95.0%
1
5.0%
χ²:1.52
p=0.46
χ²:0.05
p=0.82
χ²:0.69
p=0.40
χ²:4.83
p=0.028
χ²:5.28
p=0.02
χ²:2.34
p=0.12
χ²:0.02
p=0.96
Çalışma kapsamına alınan 104 olgunun, BMI değerleri 18.5-24.9, 25-30 ve >30
olmak üzere 3 kategoride incelendiğinde, kontrol grubunda hastaların %41.7’si >30
49
kategoride iken, endometriyal kanser grubunda bu oran %55.0 idi. >30 kategorideki
hasta oranı endometriyal kanser grubunda daha yüksek olmakla birlikte, her iki grup
BMI dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p=0.46,
p>0.05).
Kontrol Grubu
BMI
Adeno Ca Grubu
60%
50%
40%
30%
20%
10%
0%
18,5-24,9
25-30
>30
Şekil 4. Kontrol ve endometriyal kanser gruplarında BMI dağılımı.
Çalışma kapsamına alınan 104 olguda, diyabet görülme oranı kontrol grubunda
%17.9 iken, endometriyal kanser grubunda bu oran %20.0 olarak tespit edildi.
Diyabet görülme oranı endometriyal kanser grubunda daha yüksek olmakla birlikte,
her iki grup diyabet varlığı dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark
bulunmadı (p=0.82, p>0.05).
Çalışma kapsamına alınan 104 olguda, hipertansiyon görülme oranı kontrol
grubunda %54.8 iken, endometriyal kanser grubunda bu oran %65.0 idi.
Hipertansiyon görülme oranı endometriyal kanser grubunda daha yüksek olmakla
birlikte, her iki grup hipertansiyon varlığı dağılımları arasında istatistiksel olarak
anlamlı fark yoktu (p=0.40, p>0.05).
Çalışma kapsamına alınan 104 olguda, sigara kullanımı oranı kontrol grubunda
% 20.2 iken, endometriyal kanser grubunda bu oran %0.0 bulundu. Kontrol grubu
50
sigara kullanımı endometriyal kanser grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede
fazla idi (p=0.028, p<0.05).
Çalışma kapsamına alınan 104 olguda, OKS kullanımı oranı kontrol grubunda
%29.8 iken, endometriyal kanser grubunda bu oran %5.0 bulundu. Kontrol grubu
OKS kullanımı endometriyal kanser grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede
yüksek olarak saptandı (p=0.020, p<0.05).
Çalışma kapsamına alınan 104 olguda, HRT kullanımı oranı kontrol grubunda
%10.7 iken, endometriyal kanser grubunda bu oran %0.0 idi. Her iki grup HRT
kullanımı dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı (p=0.12,
p>0.05 ).
Çalışma kapsamına alınan 104 olguda, Tamoksifen kullanımı oranı kontrol
grubunda %4.8 iken, endometriyal kanser grubunda bu oran %5.0 olarak saptandı.
Tamoksifen kullanımı oranı endometriyal kanser grubunda daha yüksek olmakla
birlikte, her iki grup Tamoksifen kullanımı dağılımları yönünden aralarında
istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu (p=0.96, p>0.05).
Kontrol Grubu
Adeno Ca Grubu
70%
60%
50%
40%
30%
20%
10%
0%
Diabet
Hipertansiyon
Sigara
OKS
HRT
Tamoksifen
Şekil 5. Kontrol ve endometriyal kanser gruplarında diyabet, hipertansiyon, sigara,
OKS, HRT ve tamoksifen kullanımı dağılımı.
Tablo 11.Endometriyal Kanser risk faktörlerine ait çoklu istatistiksel logistik
regresyon analizi sonuçları.
51
Yaş
Parite
Endometriyal Kalınlık
Constant
p
Exp(B)
0.004 1.126
0.009 0.607
0.002 1.148
0.001
95.0% C.I.for
Lower Upper
1.039
0.418
1.053
1.219
0.881
1.253
Çalışma kapsamına alınan 104 olguda endometriyal kanseri etkileyen tüm
faktörler çoklu istatistiksel logistik regresyon analizi ile incelendiğinde,
yaşın ileri
olması (p=0.004, p<0.05), parite düşüklüğü (p=0.009, p<0.05), endometriyal
kalınlığın fazla olması (p=0.002, p<0.05) endometriyal kanseri etkileyen bağımsız
risk faktörleri olarak bulundu.
Tablo 12. Çalışma kapsamına alınan 104 olgunun histopatolojik sonuçlara göre
endometriyal kalınlık dağılımları.
Endometriyal kanser
Basit atipisiz hiperplazi
Endometriyal polip
Proliferatif/sekretuar
endometriyum
Atrofik endometriyum
Kompleks atipili hiperplazi
Toplam
<5mm
0
%0
0
%0
2
%10.52
5-8 mm
4
%14.28
0
%0
3
%10.71
>8 mm
16
%28.07
3
%5.25
14
%24.56
2
15
0
19
8
12
1
28
13
11
0
57
%10.52
%78.94
%0
%100
%28.57
%42.85
%3.57
100
%22.80
%19.29
%0
%100
Postmenopozal kanama şikayetiyle başvuran olguların endometriyal kalınlık
ortalaması 11.16±7.92 mm iken, endometriyal kanser grubunun endometriyal kalınlık
ortalaması 20.05±9.57 mm olarak saptandı. Endometriyal kanser grubunda
transvajinal ultrasonografi ile tespit edilen en düşük endometriyal kalınlık değeri
7mm idi. Histopatoloji sonucu endometriyal kanser tespit edilen 20 olgudan 16’sında
endometriyal kalınlık >8 mm, 4’ünde ise 5-8 mm aralığında tespit edildi.
Çalışma kapsamına alınan 104 olgudan toplam 19 olguda transvajinal sonografi
ile endometriyal kalınlık <5 mm ölçüldü. Bu 19 olgudan 15’inin (%78.94)
histopatoloji
sonucu
atrofik
endometriyum,
52
2’sinin
(%10.52)
sonucu
proliferatif/sekretuar endometriyum ve diğer 2’sinin (%10.52) sonucu endometriyal
polip olarak saptandı. Transvajinal sonografi ile endometriyal kalınlığın <5 mm
ölçüldüğü olguların hiçbirinde endometriyal kanser tespit edilmedi.
Tablo 13. Transvajinal sonografinin endometriyal kalınlık cut-off değeri 5 mm
alındığında, sensitivite, spesifisite, pozitif prediktif değer (PPD) ve negatif prediktif
değer (NPD) sonuçları.
Doğrulu
<5 mm
Sensitivite
Spesifisite
PPD
NPD
k
RR
Hiperplazi + Kanser
Endometriyal
0.95
0.27
0.45
0.89
0.53
4.14
Kanser
1.00
0.26
0.31
1.00
0.45
Endometriyal Polip+
Postmenopozal kanamalı hastalarda transvajinal ultrasonografi ile ölçülen
endometriyal kalınlık cut-off değeri 5 mm alındığında, transvajinal ultrasonografinin
endometriyal kanser olgularını saptamada sensitivitesi %100, spesifisitesi %26,
pozitif prediktif değeri %31, negatif prediktif değeri %100 olarak bulundu.
Postmenopozal kanamalı hastalarda transvajinal ultrasonografi ile ölçülen
endometriyal kalınlık cut-off değeri 5 mm alındığında, transvajinal ultrasonografinin
endometriyal patolojileri
(endometriyal kanser,
endometriyal hiperplazi
ve
endometriyal polip) saptamada ise sensitivitesi %95, spesifisitesi %27, pozitif
prediktif değeri %45, negatif prediktif değeri %89 tespit edildi. Transvajinal
sonografi ile ölçülen endometriyal kalınlık değeri ≥5 mm olan postmenopozal
kanamalı olgular endometriyal kalınlığı <5 mm olan olgularla karşılaştırıldığında,
endometriyal patoloji gelişimi rölatif riski 4.14 idi.
53
21. V. TARTIŞMA
22.
Postmenopozal kanama jinekoloji kliniklerine başvuruların sık görülen
sebeplerindendir(100). Postmenopozal kanamaya yol açan patolojiler arasında en
önemlisi endometriyal kanserdir. Literatürde postmenopozal kanamalı hastalarda
endometriyal kanser insidansı %24, %9.9, %6, %14.3, %13, %20.83, %10, %11.5, %
11.1 olarak bildirilmiştir(8, 73, 89, 90, 101, 102, 103, 104, 105). Çalışmamızda
postmenopozal kanama olgularının %19.2’sinde endometriyum kanseri, %1’inde
kompleks atipili hiperplazi, %2.9’unda basit atipisiz hiperplazi, %18.3’ünde
endometriyal polip, %22.1’inde proliferatif/sekretuar endometriyum, %36.5’inde
atrofik endometriyum saptanmıştır. Bu sonuçlar genel olarak literatür ile uyumlu
olup, endometriyum kanseri yüzdesindeki hafif yükseklik 3. basamak bir merkez
olmamız nedeniyle endometriyal kanser başvurularının daha fazla olmasına ve
hastalarımızın sosyokültürel yapıları itibariyle geç başvuruda bulunmalarına
bağlanmıştır.
Postmenopozal kanama olguları üzerinde yapılan birçok çalışmada ileri yaşın
endometrial kanser riskini arttıran bir faktör olduğu bulunmuştur(106, 107, 108, 109,
110). Fistonic ve ark. postmenopozal kanamalı hastalar üzerinde yaptıkları çalışmada
endometriyal kanser grubunda, endometriyal atrofi grubuna göre yaş ortalamasının
anlamlı derecede yüksek olduğunu saptamış ve endometriyal kanser grubunda yaş
ortalamasını 62 olarak bulmuşlardır(106). Ferrazi ve ark. da yaşın endometriyal
kanser riski ile yüksek ilişkili bağımsız bir risk faktörü olduğunu tespit etmişlerdir
(107). Phillip ve ark. yaptıkları çalışmada >65 yaş ve endometriyal kanser riski
arasında kuvvetli bir ilişki olduğunu ortaya koymuşlardır(108). Weber ve ark. artan
yaşın endometriyal neoplaziler ile ilişkili bağımsız bir risk faktörü olduğunu
saptamışlardır(110). Ancak Litta ve ark. endometriyal kanser grubunda yaş
ortalamasını 62.6±7.5 bulurken, kontrol grubunda 60.4±8.5 bulmuşlar, bu nedenle
yaş ile endometriyal kanser riski arasında ilişki olmadığını ifade etmişlerdir(89).
Çalışmamızda postmenopozal kanamalı hastalarda kontrol grubunun yaş ortalaması
55.02±8.23 iken, endometriyal kanser grubunun yaş ortalaması ise 64.9±8.6 olarak
54
saptanmıştır. Bizim çalışmamızda literatürle uyumlu olarak endometriyal kanser
grubunun yaş ortalaması kontrol grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede
yüksek bulunmuştur. Ayrıca yapılan çoklu istatistiksel logistik regresyon analizi ile
de yaşın endometriyal kanser gelişimini arttıran bağımsız bir risk faktörü olduğu
saptanmıştır.
Yapılan bazı çalışmalarda yüksek BMI’in artmış endometriyal kanser riski ile
ilişkili bir risk faktörü olduğu bulunmuştur(54, 107, 110, 111, 112). Ancak başka bir
çalışmada obezitenin endometriyal kanser gelişimi ile ilişkili bir risk faktörü
olmadığı tespit edilmiştir(109). Bizim çalışmamızda kontrol grubunun BMI
ortalaması 29.92±5.1 iken, endometriyal kanser grubunun BMI ortalaması
31.87±5.19 bulunmuş; endometriyal kanser grubu ile kontrol grubu arasında BMI
ortalaması ve BMI dağılımları açısından istatistiksel olarak anlamlı fark
bulunmamıştır. Bu nedenle BMI’in endometriyal kanser gelişimini etkileyen bir risk
faktörü olmadığı sonucuna varılmıştır. Bu sonuç genel olarak toplumumuzda
postmenopozal populasyonun obezite sıklığının yüksek olmasına bağlanmıştır.
Yapılan çalışmalarda düşük paritenin endometriyal kanser riskini arttıran bir
risk faktörü olduğu saptanmıştır(6, 54, 110, 112, 113, 114). Phillip ve ark. ise <2
parite olmasının endometriyal kanser riski üzerinde anlamlı etkisinin olmadığını
ortaya koymuşlardır(108). Bizim çalışmamızda kontrol grubunun parite ortalaması
4.85±2.63 iken, endometriyal kanser grubunun parite ortalaması 3.05±1.67 olarak
bulunmuştur. Çalışmamızda Weber
endometriyal kanser
ve ark.’nın çalışması
grubunun parite ortalaması
ile uyumlu olarak
kontrol grubundan istatistiksel
olarak anlamlı derecede düşük olarak saptanmıştır. Ayrıca yapılan çoklu istatistiksel
logistik regresyon analizi ile de düşük paritenin endometriyal kanser gelişimini
arttıran bağımsız bir risk faktörü olduğu tespit edilmiştir.
Bruchim ve ark. postmenopozal kanamalı hastalar üzerinde yaptıkları
çalışmada menopoz süresinin <5 yıl olması halinde endometriyum kanseri
insidansının %2.6, >15 yıl olması halinde ise % 21.4 olduğunu tespit etmiş, menopoz
süresinin endometriyum kanseri için istatistiksel olarak anlamlı bir risk faktörü
olduğunu ifade etmişlerdir(115). Phillip ve ark. da yaptıkları çalışmada menopoz
süresinin >5 yıl olması ve endometriyal kanser riski arasında kuvvetli bir ilişki
olduğunu ortaya koymuşlardır(108). Ancak Litta ve ark. endometriyal kanser
grubunda menopoz süresini 10.8±7.3 bulurken, kontrol grubunda 9.6±8.4 bulmuşlar,
55
bu nedenle menopoz süresi ile endometriyal kanser riski arasında ilişki olmadığını
ifade etmişlerdir(89). Bizim çalışmamızda kontrol grubunun menopoz süresi
ortalaması 7.38±6.91 iken, endometriyal kanser grubunun menopoz süresi ortalaması
14.73±10.24
olarak
saptanmıştır.
Çalışmamızda
literatürle
uyumlu
olarak
endometriyal kanser grubunun menopoz süresi ortalamasının kontrol grubundan
istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek olduğu bulunmuştur. Sonuç olarak
menopoz süresinin endometriyal kanser gelişimini arttıran bir risk faktörü olduğu
tespit edilmiştir.
23. Literatürde endometriyum kanseri riskini etkileyan faktörler arasında
erken menarş ve geç menopoz ayrı faktörler olarak araştırılmış(6, 20, 58),
ancak bu iki faktörü beraber içeren reprodüktif dönem süresinin araştırıldığı
bir literatüre rastlanmamıştır. Çalışmamızda kontrol grubunun reprodüktif
dönem süresi ortalaması 33.72±5.07 yıl, endometriyal kanser grubunun
reprodüktif dönem süresi ortalaması ise 36.68±5.47 yıl bulunmuştur.
Endometriyal kanser
grubunun reprodüktif dönem ortalaması
kontrol
grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek olarak saptanmıştır.
Sonuç olarak reprodüktif dönem süresinin endometriyal kanser gelişimini
arttıran bir risk faktörü olduğu tespit edilmiştir.
Yapılan bir çalışmada ≥2 postmenopozal kanama atağının endometriyal kanser
riski ile anlamlı derecede ilişkili olduğunu saptanmıştır(109). Başka bir çalışmada ise
tekrarlayan postmenopozal kanamaların endometriyal kanser riski ile ilişkili olduğu
bulunmuştur(104). Bizim çalışmamızda kontrol grubunun postmenopozal kanama
atağı sayısı ortalaması 2.55±3.26 iken, endometriyal kanser grubunda postmenopozal
kanama atağı sayısı ortalaması 7.45±5.79 olarak tespit edilmiştir. Çalışmamızda
literatürle uyumlu olarak endometriyal kanser
grubunun postmenopozal kanama
atağı sayısı kontrol grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek
bulunmuştur. Bu nedenle postmenopozal kanama atağı sayısının endometriyal kanser
gelişimini arttıran bir risk faktörü olduğu sonucuna varılmıştır.
Yapılan çalışmalarda diyabetin endometriyum kanseri için bağımsız bir risk
faktörü olduğu tespit edilmiştir(6, 110, 112, 116, 117, 118, 119). Shoff ve ark. ise
endometriyal kanser riskinin sadece obez diyabetik kadınlarda arttığı sonucuna
varmışlardır(120). Başka bir çalışmada ise diyabetin endometriyal kanser ile ilişkili
56
bir risk faktörü olmadığı tespit edilmiştir(109). Çalışmamızda ise diyabet görülme
oranı kontrol grubunda %17.9 iken, endometriyal kanser grubunda %20.0 olarak
saptanmıştır. Çalışmamızda endometriyal kanser ve kontrol grubu arasında diyabet
varlığı açısından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamıştır. Bu nedenle
diyabetin endometriyal kanser gelişimini etkileyen bir risk faktörü olmadığı sonucuna
varılmıştır.
Hipertansiyonun endometriyum kanseri açısından bir risk faktörü olabileceği
ileri sürülmüşse de (112, 119), bir çok çalışmada bunun doğruluğu gösterilememiştir
(6). Postmenopozal kanamalı hastalar üzerinde yapılan bir çalışmada ise
hipertansiyonun endometriyal kanser gelişimi ile ilişkili bir risk faktörü olmadığı
tespit edilmiştir(109). Bizim çalışmamızda hipertansiyon görülme oranı kontrol
grubunda %54.8 iken, endometriyal kanser grubunda bu oran %65.0 olarak
bulunmuş, endometriyal kanser ve kontrol grubu arasında hipertansiyon varlığı
açısından
istatistiksel
olarak
anlamlı
fark
saptanmamıştır.
Bu
nedenle
hipertansiyonun endometriyal kanser gelişimini etkileyen bir risk faktörü olmadığı
sonucuna varılmıştır.
Yapılan bir çok çalışmada sigaranın endometriyal kanser gelişimini azalttığı
görülmüştür(7, 112, 121). Çalışmamızda sigaranın bu etkisinin postmenopozal
kanaması olan hasta grupları için de geçerli olup olmadığı araştırılmak istenmiştir.
Çalışmamızda
kontrol grubu sigara kullanımı endometriyal kanser grubundan
istatistiksel olarak anlamlı derecede fazla olarak saptanmıştır. Bu nedenle sigaranın
postmenopozal kanaması olan hastalar için de endometriyal kanser riskini azaltan bir
faktör olduğu sonucuna varılmıştır.
OKS kullanımının endometriyum kanseri riskini azalttığı iyi bilinmektedir(54,
63, 112, 119). Ancak literatürde postmenopozal kanamalı hasta grubunda OKS
kullanımını inceleyen çalışmaya rastlanmamıştır. Postmenopozal kanamalı hasta
grubunda yaptığımız çalışmada OKS kullanımı oranı kontrol grubunda %29.8,
endometriyal kanser grubunda ise %5.0 olarak bulunmuştur. Çalışmamızda OKS
kullanımının endometriyal kanser riskini azaltan bir faktör olduğu, ancak bu riskin
OKS kullanım süresinden bağımsız olduğu saptanmıştır.
Yeterli doz ve sürede progestin içeren hormon replasman tedavilerinin
endometriyum kanser riskini arttırmadığı geniş çevrelerce kabul görmektedir(54, 62,
112, 122, 123, 124). Epstein ve ark. 85 postmenopozal kanama olgusu üzerinde
57
yaptıkları çalışmada HRT kullanımının en güçlü koruyucu faktör olduğunu
bulmuşlardır(125). Smith-Bindman ve ark. postmenopozal kanaması olan kadınlar
içerisinde HRT kullananlarda kullanmayanlara göre endometriyal kanser riskinin 10
kat daha düşük olduğunu saptamışlardır(10). Bu muhtemelen postmenopozal
kanamanın HRT kullanan kadınlarda, kullanmayanlara göre daha sık görülmesine ve
HRT kullanan kadınlarda kanamanın organik sebeplerden çok disfonksiyonel
olmasına bağlanmıştır. Postmenopozal kanaması olan hasta grubunda yaptığımız
çalışmada, çalışma ve kontrol grubu HRT kullanımı dağılımları arasında istatistiksel
olarak anlamlı fark saptanmamıştır. Bu nedenle yeterli progestin içeren hormon
replasman tedavilerinin postmenopozal kanaması olan hastalarda endometriyal
kanser riskini etkileyen bir faktör olmadığı sonucuna varılmıştır.
Yapılan
birçok
çalışmada
tamoksifenin
endometriyal
kanser
riskini
arttırabileceği öne sürülmüş(126, 127, 128, 129, 130), bazılarında ise riski
arttırmadığı tespit edilmiştir(54). Çalışmamızda tamoksifenin endometriyal kanser
gelişimi üzerindeki etkisi bir de postmenopozal kanaması olan hasta grubunda
incelenmek istenmiş, tamoksifen kullanımı oranı kontrol grubunda %4.8,
endometriyal kanser grubunda ise %5.0 olarak saptanmıştır. Her iki grup tamoksifen
kullanımı dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamış,
tamoksifenin postmenopozal kanaması olan hastalarda endometriyal kanser riskini
etkileyen bir faktör olmadığı sonucuna varılmıştır.
Postmenopozal kanamanın geleneksel tanı yöntemi dilatasyon ve küretajdır.
Ancak günümüzde transvajinal ultrasonografi, histeroskopi ve endometriyal biyopsi
gibi daha az invaziv teşhis yöntemlerine yönelinmektedir. Bu yöntemler güvenli,
uygulanması kolay ve hastalar tarafından daha kabul edilir yöntemlerdir(131).
Transvajinal ultrasonografi basit, non-invaziv bir teknik olup, hastalar
tarafından endometriyal biyopsi veya küretaja tercih edilmektedir(73). Ayrıca
postmenopozal kanamanın araştırılmasında ultrasonografinin kullanımı endometriyal
biyopsiye göre daha cost-effectivdir(132).
Postmenopozal kadınlarda maksimum endometriyal kalınlık sonografik
endometriyal özelliklerin değerlendirilmesinde en önemli kriterlerden biridir.
Endometriyal kalınlık <5 mm olduğunda endometriyal kanser insidansının (%0-6.5)
oldukça düşük olduğu tespit edilmiştir(73). Ayrıca endometriyal kalınlık <5 mm
58
bulunan olgularda D&C sonrası endometriyal hiperplazi ve polip sıklığı %0-14
arasında değişmektedir(11).
Transvajinal ultrasonografinin endometriyal kalınlık ölçümünde ≥5mm cut-off
değer patolojik endometriyum olarak kabul edildiğinde, endometriyal kanser
açısından düşük ve yüksek riskli hastaları güvenilir şekilde saptayabileceğini
gösteren güçlü bilimsel kanıtlar vardır(10, 15, 73, 104, 107, 133, 134, 135).
Yapılan çalışmalarda 5mm cut-off değerde transvajinal ultrasonografinin
endometrial kanser olgularını saptamadaki sensitivitesi %96, %100, %85.7, %100, %
98, ve %67(10, 73, 77, 104, 107, 136), spesifisitesi ise %63.4, %39 ve %60 (73, 77,
104) olarak bildirilmiştir.
Smith-Bindman ve ark. 35 prospektif çalışmayı dahil ettikleri 5892 olguluk bir
meta-analizde, endometriyal kalınlık cut-off değeri 5 mm alındığında postmenopozal
kanamalı hastalardan normal endometriyal kalınlığı olanlarda endometriyal kanser
gelişme olasılığını %1 olarak bulmuşlardır. Cut-off değer 5 mm alındığında
transvajinal
sonografinin
endometriyal
kanserlerin
%96’sını,
endometriyal
patolojilerin ise %92’sini sırasıyla %39 ve %19 yanlış pozitif oranla tespit ettiğini
saptamışlardır. Transvajinal sonografinin endometriyal kanseri saptamaktaki yüksek
sensitivitesi nedeniyle postmenopozal kanamalı hastalarda endometriyal hastalığı
olmayan ve bu nedenle endometriyal örneklemenin gereksiz olduğu hastaları
güvenilir şekilde tespit ettiği sonucuna varmışlardır(10).
Smith-Bindman
ve
ark.’nın
meta-analizi,
transvajinal
sonografinin
endometriyal patolojilerin tespitindeki doğruluğunun HRT alan ve almayan
kadınlarda eşit olduğunu göstermiştir. Endometriyal patolojiler için ≥5 mm cut-off
değer
olarak
alınırsa,
transvajinal
sonografinin
HRT
almayan
kadınlarda
endometriyal patolojilerin %95’ini, HRT alan kadınlarda ise %91’ini saptadığı tespit
edilmiş, fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. Ancak yanlış-pozitiflik oranı
HRT alan kadınlarda(%23), HRT almayan kadınlara(%8) göre daha yüksek
bulunmuştur(10).
Yanlış-pozitiflik
oranının
kesintili
HRT
alan
kadınlarda
endometriyal kalınlığın son progestin tabletinin alımından sonraki 1 hafta içerisinde
ölçülmesiyle düşürülebileceği düşünülmektedir(137).
Tabor ve ark. 9 çalışmayı kapsayan ve yaklaşık 4000 semptomatik kadın
üzerinde
yaptıkları
bir
meta-analizde
postmenopozal
kanamalı
hastalarda
endometriyal kalınlık ölçümünün invaziv teşhis yöntemlerine olan ihtiyacı
59
azaltmadığını, çünkü %50 gibi yüksek bir yanlış-pozitiflik oranında dahi
endometriyal kanser olgularının %4’ünün atlanabileceğini söylemişlerdir. Yazarlar
ayrıca değişik merkezlerde bakılan endometriyal kalınlıklar arasında istatistiksel
olarak anlamlı farklılıklar bulmuş, ve bunun çalışma yapılan toplumlar veya
endometriyal kalınlık ölçüm metotları arasındaki farklılıktan kaynaklanabileceğini
düşünmüşlerdir(138).
1168 postmenopozal kanama olgusu üzerinde yapılan Nordic Multicenter
çalışmasında 5mm cut-off değer olarak alındığında, 5mm altında hiçbir endometriyal
kanser olgusuna rastlanmamıştır. 5 mm altında endometriyal patoloji oranı ise %5.5
bulunmuş, transvajinal ultrasonografinin endometriyal patolojileri saptamadaki
sensitivitesi %96 olarak tespit edilmiştir(15).
Gull ve ark. 361 postmenopozal kanama olgusu üzerinde yaptıkları çalışmada
<5 mm endometriyal kalınlıkta endometriyal kanser insidansını %0.6 olarak
saptamışlardır. <5 mm endometriyal kalınlığa sahip olguların %6.1’ine tekrarlayan
kanama, %8.1’ine ise endometriyal kalınlaşma nedeniyle endometriyal biyopsi
yapılmış
ve
olguların
hiçbirinde
endometriyal
kanser
veya
hiperplaziye
rastlamamışlardır(133).
Gull ve ark. sonrasında 339 postmenopozal kanama olgusunu daha
değerlendirmiş ve <5mm endometriyal kalınlıkta hiçbir endometriyal kanser olgusu
saptamamışlardır. <5mm cut-off değerde endometriyal kalınlığın endometriyal
kanser için sensitivitesini % 100, spesifisitesini %60, pozitif prediktif değerini %25,
negatif prediktif değerini % 100 olarak bulmuşlardır. Ayrıca endometriyal kalınlığı
<5mm olan postmenopozal kanama olgularını 10 yıl süreyle takip ettiklerinde hiçbir
olguda endometriyal kanser gelişmediğini görmüşler, bu nedenle transvajinal
ultrasonografinin endometriyal küretaj veya biyopsi gibi ileri tetkikleri gerektiren
hastaları saptamada mükemmel bir yöntem olduğu sonucuna varmışlardır(104).
Wilailak ve ark. cut-off değer <5 mm olduğunda transvajinal ultrasonografinin
endometriyal kanseri saptamada sensitivitesini %100, spesifisitesini %63.64, pozitif
prediktif değerini %56.52, negatif prediktif değerini %100 bulmuşlar, ve transvajinal
ultrasonografinin endometriyal biyopsi veya küretaj oranlarını azaltabileceği
sonucuna varmışlardır(73).
Ferrazi ve ark. endometriyal kalınlığı <5 mm olan olgularda endometriyal
kanser oranını %0.05 bulmuşlar ve transvajinal ultrasonografinin endometriyal
60
kanseri saptamada sensitivitesini %98, negatif prediktif değerini %99 olarak tespit
etmişlerdir. Ayrıca yaş ve body mass indexin endometriyal kanser için bağımsız risk
faktörleri olduğunu bulmuşlar; yaş, body mass index ve endometriyal kalınlık beraber
değerlendirildiğinde
invaziv
prosedürlerin
%31
oranında
azaltılabileceğini
saptamışlardır. Bunun sonucunda yazarlar kişisel risk faktörlerinin de entegre
edilmesiyle endometriyal kalınlığın postmenopozal kanamalı hastalarda histolojik
değerlendirme
gerektirecek
hastaları
güvenle
tespit
edebileceği
sonucuna
varmışlardır(107).
Kliniğimizde yapılan bir başka çalışmada, transvajinal sonografi ile ölçülen
endometriyal kalınlığı 5 mm ve daha az olan hiçbir olguda endometriyal patolojiye
rastlanmamış, transvajinal sonografinin 5 mm cut-off değerde endometrial
patolojilerin tespitinde sensitivitesi %100, spesifisitesi %86 olarak tespit edilmiştir
(139).
Endometriyal
kalınlık
değeri
cut-off
değere
yakın
olan
hastalar
değerlendirilirken hastaların klinik özellikleri ve endometriyal morfolojileri de göz
önünde bulundurulmalıdır. Sheikh ve ark. yaptıkları çalışmada ultrasonda homojen
olmayan endometriyal görünümün endometriyal kalınlığı ≤5mm olan olgularda
endometriyal patoloji ve hatta endometriyal kanserle ilişkili olduğunu saptamışlardır
(140). Çalışmamızda endometriyal kalınlığın dışında yaş ve paritenin de
endometriyal kanser için bağımsız risk faktörleri olduğu tespit edilmiştir.
Epstein ve ark. yaptıkları çalışmada endometriyal kalınlığı <5mm olan olguları
ultrasonografi ile takip etmiş, takip esnasında endometriyal kalınlık ≥5 mm tespit
edilirse
endometriyal
örnekleme
yapılmasını
önermişlerdir.
Çoğu
olguda
endometriyal büyümeyi 6 aylık takiple saptadıklarından, ultrason takibinin 6 aylık
yapılmasını önermişlerdir(141).
Çalışmamızda endometriyal kanserli olgularda transvajinal sonografi ile
ölçülen ortalama endometriyal kalınlık 20.05±9.57 mm olarak tespit edilmiştir.
Endometriyal kalınlığı <5 mm olan hiçbir postmenopozal kanama olgusunda
endometriyal kanser veya hiperplaziye rastlanmamıştır. Endometriyal kalınlığı <5
mm olan 19 olgudan 2 tanesinde endometriyal polip saptanmıştır. Böylece
endometriyal kalınlığı <5 mm olan postmenopozal kanama olgularında endometriyal
kanser insidansı %0, endometriyal patoloji insidansı ise %10.52 olarak bulunmuştur.
Literatürde endometriyal küretaj ve biyopsilerin yanlış-negatiflik oranının %2-6
61
arasında bildirildiği göz önünde bulundurulursa, bu metotların transvajinal
ultrasonografi ile endometriyal kalınlık ölçümünden daha üstün olmadığını söylemek
mümkündür(104).
104 postmenopozal kanama olgusunu değerlendirdiğimiz çalışmamızda <5 mm
endometriyal kalınlıkta transvajinal ultrasonografinin endometriyal kanser olgularını
saptamadaki sensitivitesi %100, spesifisitesi %26, pozitif prediktif değeri %31 ve
negatif prediktif değeri %100 olarak saptanmıştır. <5 mm endometriyal kalınlıkta
transvajinal ultrasonografinin endometriyal patolojiye sahip olguları saptamadaki
sensitivitesi %95, spesifisitesi %27, pozitif prediktif değeri %45, negatif prediktif
değeri ise %89 olarak tespit edilmiştir. Transvajinal sonografi ile ölçülen
endometriyal kalınlık değeri ≥5 mm olan olgular, endometriyal kalınlığı <5 mm olan
olgularla karşılaştırıldığında, endometriyal patoloji gelişimi rölatif riski (RR) 4.14
olarak bulunmuştur.
Bu sonuçlar genel olarak literatürle özellikle de Gull ve ark.’nın 339 olgu
üzerinde yaptıkları çalışmanın sonuçlarıyla oldukça benzerdir. Ancak transvajinal
ultrasonografinin 5mm cut-off değerde %26 olarak bulduğumuz spesifisitesi genel
olarak literatürde bildirilen değerlerden daha düşüktür. Bunun, çalışılan toplumlar
arasındaki farklardan kaynaklanabileceği düşünülmüştür. Bu sonuçlarla bizim
toplumumuzda endometriyal kalınlık ortalamasının diğer toplumlardan daha yüksek
olduğu söylenebilir. Bu nedenle bizim toplumumuz için 5 mm cut-off değeri çok
uygun bir değer olarak görünmemektedir. >5 mm bir cut-off değer alındığında
transvajinal
ultrasonografinin
sensitivitesi
azalmakla
birlikte
spesifisitesi
yükselecektir. Bu nedenle toplumumuz için uygun cut-off değerin belirlenmesi
maksadıyla toplumumuzun genelini yansıtabilecek çok merkezli çalışmalara ihtiyaç
vardır.
Bu çalışma kliniğimize postmenopozal kanama şikayeti ile başvuran
hastalardan transvajinal ultrasonografi ile ölçülen endometriyal kalınlığı <5 mm olan
olgulara
endometriyal
küretaj
uygulanmasaydı,
endometriyal
küretajın
hiç
endometriyal kanser veya hiperplazi olgusu atlanmaksızın %18.3 oranında
azaltılabileceğini göstermektedir. Toplumumuz için uygun cut-off değer saptanırsa
bu oran daha da yükselecektir.
Çalışmamızın sonuçları göstermiştir ki, postmenopozal kanamalı hastalarda
ileri yaş, düşük parite ve artmış endometriyal kalınlık endometriyum kanseri riskini
62
arttıran bağımsız risk faktörleridir. Transvajinal ultrasonografi ile endometriyal
kalınlık ölçümü, cut-off değer olarak 5mm alındığında, postmenopozal kanama
şikayetiyle başvuran hastalar içerisinde endometriyal biyopsi veya küretaj gibi daha
invaziv yöntemleri gerektiren yüksek riskli hastaların tespit edilmesinde güvenle
kullanılabilecek bir yöntemdir.
63
24. VI. SONUÇ
25.
Postmenopozal
kanama
sık
görülen
bir
jinekolojik
yakınma
olup,
endometriyum kanserinin ve diğer endometriyal patolojilerin belirtisi olabileceğinden
önemlidir. Yapılan çalışmalarda postmenopozal kanama ile başvuran hastalarda
endometriyum kanseri üzerine etkisi olabilecek bazı risk faktörleri araştırılmıştır. Biz
bu çalışmada postmenopozal kanamalı hastalarda yaş, parite, BMI, menopoz süresi,
postmenopozal kanama atağı sayısı, reprodüktif dönem süresi, diyabet, hipertansiyon,
hormon replasman tedavisi, tamoksifen kullanımı, sigara kullanımı, oral kontraseptif
kullanımı ve endometriyal kalınlık gibi endometriyum kanseri üzerine etkisi
olabilecek risk faktörlerini araştırdık. Yaş, menopoz süresi, postmenopozal kanama
atağı sayısı, reprodüktif dönem süresi ve endometriyal kalınlığın postmenopozal
kanamalı hastalarda endometriyum kanseri riskini arttıran faktörler olduğunu bulduk.
Yüksek parite, sigara kullanımı ve oral kontraseptif kullanımının ise postmenopozal
kanamalı hastalarda endometriyum kanseri riskini azaltan faktörler olduğunu tespit
ettik. BMI, diyabet, hipertansiyon, hormon replasman tedavisi ve tamoksifen
kullanımının postmenopozal kanamalı hastalarda endometriyum kanseri riskini
değiştirmediğini gördük. Endometriyal kanseri etkileyen tüm faktörler çoklu
istatistiksel logistik regresyon analizi ile incelendiğinde, yaşın ileri, paritenin düşük
ve endometriyal kalınlığın fazla olmasının endometriyal kanseri etkileyen bağımsız
risk faktörleri olduğunu bulduk.
Postmenopozal kanamalı hastalarda klasik tanı yöntemi dilatasyon ve
küretajdır. Ancak invaziv ve yüksek maliyetli bir yöntem olmasından dolayı alternatif
arayışlara yönelinmektedir. Bu amaçla bazı yayınlarda transvajinal ultrasonografi ile
ölçülen endometriyal kalınlığı <5mm olanlarda histolojik
gidilmemesi
değerlendirmeye
önerilmiştir. Ancak bu konuda henüz fikir birliği yoktur. Biz 104
postmenopozal kanama olgusunu değerlendirdiğimiz çalışmamızda endometriyal
kalınlığı <5 mm olan hiçbir postmenopozal kanama olgusunda endometriyal kanser
veya hiperplaziye rastlamadık. Endometriyal kalınlığı <5 mm olan postmenopozal
kanama olgularında endometriyal kanser insidansını %0, endometriyal patoloji
64
insidansını ise %10.52 olarak tespit ettik. <5 mm endometriyal kalınlıkta transvajinal
ultrasonografinin endometriyal kanser olgularını saptamadaki sensitivitesini %100,
spesifisitesini %26, pozitif prediktif değerini %31 ve negatif prediktif değerini %100
saptadık. <5 mm endometriyal kalınlıkta transvajinal ultrasonografinin endometriyal
patolojiye sahip olguları saptamadaki sensitivitesini %95, spesifisitesini %27, pozitif
prediktif değerini %45, negatif prediktif değerini ise %89 olarak tespit ettik.
Çalışmamızın sonuçları göstermiştir ki, transvajinal ultrasonografi ile endometriyal
kalınlık ölçümü, cut-off değer olarak 5mm alındığında, postmenopozal kanama
şikayetiyle başvuran hastalar içerisinde endometriyal biyopsi veya küretaj gibi daha
invaziv yöntemleri gerektiren yüksek riskli hastaların tespit edilmesinde güvenle
kullanılabilecek bir yöntemdir. Ancak toplumumuz için uygun cut-off değerin
belirlenmesi amacıyla, toplumumuzun genelini yansıtabilecek çok merkezli
çalışmalara ihtiyaç vardır.
65
VII.ÖZET
27.
Amaç: Postmenopozal kanama şikayeti ile başvuran kadınlarda endometriyum
kanseri üzerine etkisi olabilecek risk faktörlerini araştırmayı ve transvajinal sonografi
ile ölçülen endometriyum kalınlıklarını histopatolojik bulgularla karşılaştırmayı
amaçladık.
Materyal-Metod: 01.01.2000 - 31.01.2005 tarihleri arasında postmenopozal kanama
şikayetiyle başvuran 112 hasta retrospektif olarak değerlendirmeye alınmıştır. Tüm
hastalar jinekolojik muayene, TVS ve D&C ile değerlendirilmiş, toplam 104 hasta
çalışma kapsamına alınmıştır. Bunlardan histopatoloji sonucu endometriyum
adenokarsinomu gelen 20 hasta çalışma grubunu, diğerleri kontrol grubunu
oluşturmuştur. Her iki grupta endometriyum kanseri risk faktörleri değerlendirilmiş,
transvajinal sonografi ile ölçülen endometriyum kalınlıkları ile
histopatolojik
bulgular karşılaştırılmıştır.
Bulgular:
104
postmenopozal
kanama
olgusunun
20’sinde
(%19.2)
endometriyal kanser tespit edilmiştir. Çoklu istatistiksel logistik regresyon
analizinde, yaşın ileri, paritenin düşük ve endometriyal kalınlığın fazla olmasının
endometriyum kanserini etkileyen bağımsız risk faktörleri olduğu bulunmuştur.
Endometriyal kalınlığı <5 mm olan hiçbir olguda endometriyal kanser veya
hiperplaziye rastlanmamıştır. <5 mm endometriyal kalınlıkta TVS’nin endometriyal
kanser olgularını saptamadaki sensitivitesi %100, spesifisitesi %26, PPD’i %31 ve
NPD’i %100 olarak saptanmıştır.
Sonuç: TVS ile endometriyal kalınlık ölçümü, cut-off değer olarak 5mm
alındığında, postmenopozal kanama şikayetiyle başvuran hastalar içerisinde
endometriyal biyopsi veya küretaj gibi daha invaziv yöntemleri gerektiren yüksek
riskli hastaların tespit edilmesinde güvenle kullanılabilecek bir yöntemdir. Ancak
toplumumuz için uygun cut-off değerin belirlenmesi amacıyla, toplumumuzun
genelini yansıtabilecek çok merkezli çalışmalara ihtiyaç vardır.
66
VII.
SUMMARY
29.
Objectives: We aimed to research the risk factors which could affect endometrial
cancer and compare the endometrial thicknesses measured by transvaginal
ultrasonography with the histopathological findings in patients who refered with the
complaint of postmenopausal bleeding.
Material-Methods: One hundred and twelve patients who refered between
01.01.2000- 31.01.2005 with the complaint of postmenopausal bleeding were
retrospectively evaluated. All of the patients underwent gynecological examination,
transvaginal ultrasonography and D&C, and 104 patients were included in the study.
The study group consisted 20 patients whose histopathological findings were
endometrial adenocarcinoma and the other patients were included in the control
group. We evaluated the risk factors for endometrial cancer and compared the
endometrial thicknesses measured by transvaginal ultrasonography with the
histopathological findings in both groups.
Results: Twenty (19.2%) of 104 patients with postmenopausal bleeding were found
to have endometrial cancer. With multivariate logistic regression analysis, increased
age, low parity and increased endometrial thickness were found to be the independent
risk factors for endometrial cancer. In none of the patients who have endometrial
thickness
<5 mm, endometrial cancer or hyperplasia were detected. With
endometrial thickness
<5 mm, transvaginal ultrasonography was found to have
100% sensitivity, 26% specificity, 31% positive predictive value and 100% negative
predictive value in detection of endometrial cancer.
Conclusions:
Endometrial
thickness
measurement
with
transvaginal
ultrasonography when a cut off value of 5 mm is used, is a valuable and safe method
in evaluation of patients with postmenopausal bleeding and detection of high risk
patients who need further investigation with invasive procedures. But multicenter
studies are needed in order to detect the appropriate cut-off value for our population.
67
VIII. KAYNAKLAR
30.
1.Rodger FE, Walker J, Critchley HOD: Investigating the woman with
postmenopausal bleeding. Trends In UGSH, 10:1-4 , 2005.
2.Yumru AE, Bozkurt M, Çaylan Ö: Postmenopozal kanamalı vakalarda transvajinal
sonografi, tanısal histeroskopi ve histeroskopi sonrası biyopsinin değerlendirilmesi.
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 30:97-101, 2004.
3.Oriel KA, Schrager S: Abnormal uterine bleeding. American Family Physician,
60:1371-1382, 1999.
4.Symonds I: Ultrasound, hysteroscopy and endometrial biopsy in the investigation
of endometrial cancer. Reviews in Gynaecological Practice, 3: 11-15, 2003.
5.Lurain JR: Uterus Kanseri. In: Berek JS, (ed.) Novak Jinekoloji, Onüçüncü baskı,
Nobel Tıp Kitabevleri, İstanbul, 2004, 1143-1197.
6.Yavuz H: Endometrium Kanseri. In: Yıldırım M, (ed) Klinik Jinekoloji, Türkiye
Klinikleri Yayınevi, Ankara, 1992, 196-210.
7.Disaia PJ, Creasman WT: Adenocarcinoma of the uterus. Clinical Gynecologic
Oncology, third edition, The CV Mosby Company, Missouri, 1989, 161-197.
8.Loverro G, Bettocchi
S, Cormio G, et al: Transvaginal sonography and
hysteroscopy in postmenopausal uterine bleeding. Maturitas, 33:139-144, 1999.
9.Granberg S, Ylöstalo P, Wikland M, et al: Endometrial sonographic and histologic
findings in women with and without hormonal replacement therapy suffering from
postmenopausal bleeding. Maturitas, 27:35-40, 1997.
10.Smith-Bindman R, Kerlikowske K, Feldstein VA, et al: Endovaginal ultrasound
to exclude endometrial cancer and other endometrial abnormalities. JAMA, 280:
1510-1517, 1998.
11.Granberg S, Karlsson B, Wikland M, Gull B: Uterus ve Endometriyum
Hastalıklarının Transvajinal Sonografisi. In: Fleischer AC, Manning FA, Jeanty P,
Romero R, (eds.) Obstetrik ve Jinekolojide Sonografi, beşinci baskı, Ulusal Tıp
Kitabevi, 2000, 851-868.
68
12.Moodley M, Roberts C: Clinical pathway for the evaluation of postmenopausal
bleeding with an emphasis on endometrial cancer detection. J Obstet Gynaecol, 24:
736-741, 2004.
13.Astrup K, Olivarius NF: Frequency of spontaneously occuring postmenopausal
bleeding in general population. Acta Obstet Gynecol Scand, 83: 203-207, 2004.
14.Butler WJ: Normal and Abnormal Uterine Bleeding. In: Rock JA, Jones HW 3rd,
(eds.) Te Linde’s Operative Gynecology, ninth edition, Lippincott Williams &
Wilkins, Philadelphia, 2003, 457-481.
15.Karlsson B, Granberg S, Wikland M, et al. Transvaginal ultrasonography of the
endometrium in women with postmenopausal bleeding: a Nordic multi-center study.
Am J Obstet Gynecol, 172: 1488-1494, 1995.
16.Gredmark T, Kvint S, Havel G: Histopathological findings in women with
postmenopausal bleeding. Br J Obstet Gynaecol, 102: 133-136, 1995.
17.Lee WH, Tan KH, Lee YW: The aetiology of postmenopausal bleeding- a study
of 163 consecutive cases in Singapore. Singapore Med J, 36: 164-168, 1995.
18.Spencer C, Cooper A, Whitehead M: Management of abnormal bleeding in
women receiving hormone replacement therapy. BMJ, 315: 37-42, 1997.
19.Rogerson L, Jones S: The investigation of women with postmenopausal bleeding.
Personal Assessment in Continuing Education (PACE review), 7, 1998.
20.Atasü T, Şahmay S: Uterusun malign hastalıkları. Jinekoloji, ikinci baskı, Nobel
tıp kitabevleri, İstanbul, 2001, 299-322.
21.Goldstein SR, Monteagudo A, Popiolek D, et al: Evaluation of endometrial
polyps. Am J Obstet Gynecol, 186: 669-674, 2002.
22.Wolfe A, Mackles A: Malignant lesions arising from benign endometrial polyps.
Obstet Gynecol, 20: 542-550, 1962.
23.Anastasiadis PG, Koutlaki NG, Skaphida PG, et al: Endometrial polyps:
prevalance, detection, and malignant potential in women with abnormal uterine
bleeding. Eur J Gynaecol Oncol, 21: 180-183, 2000.
24.Orvieto R, Bar-Hava I, Dicker D, et al: Endometrial polyps during menopause:
characterization and significance. Acta Obstet Gynecol Scand, 78: 883-886, 1999.
25.Bakour SH, Khan KS, Gupta JK: The risk of premalignant and malignant
pathology in endometrial polyps. Acta Obstet Gynecol Scand, 79: 317-320, 2000.
69
26.Savalli L, De Iaco P, Santini D, et al: Histopathologic features and risk factors for
benignity, hyperplasia, and cancer in endometrial polyps. Am J Obstet Gynecol, 188:
927-931, 2003.
27.Armenia CS: Sequential relationship between endometrial polyps and carcinoma
of endometrium. Obstet Gynecol, 30: 524-529, 1967.
28.De Waay DJ, Syrop CH, Nygaard IE, et al: Natural history of uterine polyps and
leiomyomata. Obstet Gynecol, 100: 3-7, 2002.
29.Clevenger-Hoeft M, Syrop CH, Stovall DW, et al:
Sonohysterography in
premenopausal women with and without abnormal bleeding. Obstet Gynecol, 94:
516-520, 1999.
30.Emanual MH, Aknum WM, Verdel MJC, et al: The reproducibility of the results
of transvaginal sonography of the uterus in patients with abnormal uterine bleeding.
Ultrasound Obstet Gynecol, 8: 346-349, 1996.
31.Cravello L, Stolla V, Bretelle F, et al: Hysteroscopic resection of endometrial
polyps: a study of 195 cases. Eur J Obstet Gynecol Reprod Biol, 93: 131-134, 2000.
32.Varner RE, Sparks JM, Cameron CD, et al: Transvaginal sonography of the
endometrium in postmenopausal women. Obstet Gynecol, 78: 195-199, 1991.
33.Watson P, Vasen HF, Mecklin JP, et al: The risk of endometrial cancer in
hereditary nonpolyposis colorectal cancer. Am J Med, 96: 516-520, 1994.
34.Munro MG, Brill AI: Jinekolojik Endoskopi. In: Berek JS, (ed.) Novak Jinekoloji,
Onüçüncü baskı, Nobel Tıp Kitabevleri, İstanbul, 2004, 745.
35.Reslova T, Tosner J, Resl M, et al: Endometrial polyps. A clinical study of 245
cases. Arch Gynecol Obstet, 262: 133-139, 1999.
36.Hammond R, Johnson J: Endometrial hyperplasia. Curr Obstet Gynaecol, 14: 99103, 2004.
37.Montgomery BE, Daum GS, Dunton CJ: Endometrial hyperplasia: a review.
Obstet Gynecol Surv, 59: 368-378, 2004.
38.Gredmark T, Kvint S, Havel G, et al: Adipose tissue distribution in
postmenopausal women with adenomatous hyperplasia of the endometrium. Gynecol
Oncol, 72: 138-142, 1999.
39.Horn LC, Schnurrbusch U, Bilek K, et al: Risk of progression in complex and
atypical endometrial hyperplasia: clinicopathologic analysis in cases with and
without progestogen treatment. Int J Gynecol Cancer, 14: 348-353, 2004.
70
40.Fleicher AC, Cullinan JA, Jones HW 3rd, et al: Endometriyal hastalıkların
transvajinal sonografisi. In: Fleischer AC, Manning FA, Jeanty P, Romero R, (eds.)
Obstetrik ve Jinekolojide Sonografi, beşinci baskı, Ulusal Tıp Kitabevi, 2000, 869885.
41.Loverro G, Bettocchi S, Cormio G, et al: Diagnostic accuracy of hysteroscopy in
endometrial hyperplasia. Maturitas, 25: 187-191, 1996.
42.Scott JR, Disaia PJ, Hammond CB, Spellacy WN: ‘Corpus Uteri’nin kötü huylu
lezyonları.
Danforth
Obstetrik
ve
Jinekoloji,
yedinci
baskı,
Yüce
Reklam/Yayım/Dağıtım/A.Ş., İstanbul, 1997, 941-955.
43.Agorastos T, Vaitsi V, Pantazis K, et al: Aromatase inhibitor anastrozole for
treating endometrial hyperplasia in obese postmenopausal women. Eur J Obstet
Gynecol Reprod Biol, 118: 239-240, 2005.
44.Rattanachaiyanont M, Angsuwathana S, Techatrisak K, et al: Clinical and
pathological responses of progestin therapy for non-atypical endometrial hyperplasia:
A prospective study. J Obstet Gynaecol Res, 31: 98-106, 2005.
45.Jarvela IY, Santala M: Treatment of Non-Atypic Endometrial Hyperplasia Using
Thermal Ballon Endometrial Ablation Therapy. Gynecol Obstet Invest, 59: 202-206,
2005.
46.Karamürsel BS, Güven S, Tulunay G, et al: Which surgical procedure for patients
with atypical endometrial hyperplasia? Int J Gynecol Cancer, 15: 127-131, 2005.
47.Curtin JP: Controversies in the management of atypical hyperplasia: Conservative
management vs. simple hysterectomy. Int J Gynecol Cancer, 15: 401-402, 2005.
48.Press MF: Gynecologic Cancers . Cancer, 83:1751-1756, 1998.
49.Kösebay D, Arvas M: Endometriyum Karsinomu. In: Atasü T, Aydınlı K, (eds.)
Jinekolojik Onkoloji, ikinci baskı, Logos Yayıncılık, İstanbul, 1999, 346-365.
50.Aksu MF: Jinekolojik Kanserlerin Epidemiyolojisi. In: Atasü T, Aydınlı K, (eds.)
Jinekolojik Onkoloji, ikinci baskı, Logos Yayıncılık, İstanbul, 1999, 28-34.
51.Hacker NF: Uterine Cancer. In: Berek JS, Hacker NF, (eds.) Practical
Gynecologic Oncology, first edition, Williams & Wilkins, Baltimore, 1989, 285-326.
52.Güner H: Endometrium Kanseri. Jinekolojik Onkoloji, ikinci baskı, Hatiboğlu
Yayınevi, Ankara, 1995, 121-143.
71
53.Quinn MA, Anderson MC, Coulter CAE: Malignant disease of the uterus. In:
Shaw R, Soutter P, Stanton S, (eds.) Gynaecology, Churchill Livingstone, London,
1992, 533-546.
54.Creasman WT: Malignant Tumors of the Uterine Corpus. In: Rock JA, Jones
HW III, (eds.) Te Linde’s Operative Gynecology, ninth edition, Lippincott Williams
& Wilkins, Philadelphia, 2003, 1445-1486.
55.Goodman A: Premalignant & Malignant Disorders of the Uterine corpus. In:
DeCherney AH, Pernoll ML, (eds.) Current Obstetric & Gynecologic Diagnosis &
Treatment, eighth edition, Appleton & Lange, Norwalk, 1994, 937-953.
56.Bengisu E, Ermiş H: Endometrial Hiperplazi. In: Atasü T, Aydınlı K, (eds.)
Jinekolojik Onkoloji, ikinci baskı, Logos Yayıncılık, İstanbul, 1999, 322-345.
57.Mac Machon B: Risk factors for endometrial cancer. Gynecol Oncol, 2:122-129,
1974.
58.Erkün E: Hormon Replasman Tedavisi ve Endometrium Kanseri. In: Ertüngealp
E, Seyisoğlu H, (eds.) Menopoz ve Osteoporoz, birinci baskı, Menopoz ve
Osteoporoz Derneği, İstanbul, 2000, 283-286.
59.Hardiman P, Pillay OC, Atiomo W: Polycystic ovary syndrome and endometrial
carcinoma. Lancet, 361: 1810-1812, 2003.
60.Tindall VR: Tumours of the corpus uteri. Jeffcoate’s Principles of Gynaecology,
fifth edition, Butterworth-Heinemann International Edition, London, 1990, 433-444.
61.Sturdee DW: HT’nin ilkeleri. The Facts of Hormone Therapy for Menopausal
Women, first edition, Parthenon Publishing, London, 2004, 23-38.
62.Samsioe G, Dören M, Lobo RA: HRT and cancer risk. Menopause, first edition,
Elsevier Limited, London, 2003, 78-88.
63.Quereux C, Gabriel R: Non contraceptive benefits of oral contraception. Gynecol
Obstet Fertil, 31: 1047-1051, 2003.
64.Karim BO, Burroughs FH, Rosenthal DL, et al: Endometrial-type cells in cervicovaginal smears: clinical significance and cytopathologic correlates. Diagn
Cytopathol, 26: 123-127, 2002.
65.Ashfaq R, Sharma S, Dulley T, et al: Clinical relevance of benign endometrial
cells in postmenopausal women. Diagn Cytopathol, 25: 235-238, 2001.
72
66.Nguyen TN, Bourdeau JL, Ferenczy A, et al: Clinical significance of histiocytes
in the detection of endometrial adenocarcinoma and hyperplasia. Diagn Cytopathol,
19: 89-93, 1998.
67.Twu NF, Chen SS: Five-year follow-up of patients with recurrent postmenopausal
bleeding. Chin Med J, 63: 628-633, 2000.
68.Van den Bosch T, Vandendael A, Wranz PA, et al: Endopap-versus Pipellesampling in the diagnosis of postmenopausal bleeding. Eur J Obstet Gynaecol
Reprod Biol, 64: 91-94, 1996.
69.Clark TJ, Mann CH, Shah N, et al: Accuracy of outpatient endometrial biopsy in
the diagnosis of endometrial cancer: a systematic quantitative review. Br J Obstet
Gynaecol, 109: 313-321, 2002.
70.Farrell T, Jones N, Owen P, et al: The significance of an ‘insufficient’ Pipelle
sample in the investigation of post-menopausal bleeding. Acta Obstet Gynecol
Scand, 78: 810-812, 1999.
71.Hall DA, Yoder IC: Ultrasound Evaluation of the Uterus. In: Callen PW, (ed.)
Ultrasonography in Obstetrics and Gynecology, 3rd edition, WB Saunders, USA,
1997, 673-705.
72.Dijkhuizen PHLJ, Brölmann HAM, Potters AE, et al: The accuracy of
transvaginal ultrasonography in the diagnosis of endometrial abnormalities. Obstet
Gynecol, 87: 345-349, 1996.
73.Wilailak S, Jirapinyo M, Theppisai U: Transvaginal Doppler sonography: is there
a role for this modality in the evaluation of women with postmenopausal bleeding?
Maturitas, 50: 111-116, 2005.
74.Epstein E, Skoog L, Valentin L: Comparison of Endorette and dilatation and
curettage for sampling of the endometrium in women with postmenopausal bleeding.
Acta Obstet Gynecol Scand, 80: 959-964, 2001.
75.Sheth S, Hamper UM, Kurman RJ: Thickened endometrium in the
postmenopausal women. Sonographic- pathologic correlation. Radiology, 187: 135139, 1993.
76.Flam F, Almstorn H, Hellstrom AC, et al: Value of uterine artery Doppler in
endometrial cancer. Acta Oncol, 34: 779-782, 1995.
73
77.Amit A, Weiner Z, Ganem N, et al: The diagnostic value of Power Doppler
measurements in the endometrium of women with postmenopausal vaginal bleeding.
Gynecol Oncol, 77: 243-247, 2000.
78.Parsons AK, Cullinan JA, Goldstein SR, Fleischer AC: Sonohisterografi,
sonosalpingografi ve sonohisterosalpingografi. In: Fleischer AC, Manning FA,
Jeanty P, Romero R, (eds.) Obstetrik ve Jinekolojide Sonografi, beşinci baskı, Ulusal
Tıp Kitabevi, 2000, 931-967.
79.Widrich T, Bradley LD, Mitchinson AR, et al: Comparison of saline infusion
sonography with office hysteroscopy for the evaluation of the endometrium. Am J
Obstet Gynecol, 174: 1327-1334, 1996.
80.Bernard JP, Lecuru F, Darles C, et al: Saline contrast sonohysterography as firstline investigation for women with uterine bleeding. Ultrasound Obstet Gynecol, 10:
121-125, 1997.
81.Kamel HS, Darwish AM, Mohamed SA: Comparison of transvaginal
ultrasonography and vaginal sonohysterography in the detection of endometrial
polyps. Acta Obstet Gynecol Scand, 79: 60-64, 2000.
82.Williams
CD,
Marshburn
PB:
A
prospective
study
of
transvaginal
hydrosonography in the evaluation of abnormal uterine bleeding. Am J Obstet
Gynecol, 179: 292-298, 1998.
83.Guven MA, Bese T, Demirkiran F: Comparison of hydrosonography and
transvaginal ultrasonography in the detection of intracavitary pathologies in women
with abnormal uterine bleeding. Int J Gynecol Cancer, 14: 57-63, 2004.
84.Pasrija S, Triverdi SS, Narula MK: Prospective study of saline infusion
sonohysterography in evaluation of perimenopausal and postmenopausal women
with abnormal uterine bleeding. J Obstet Gynaecol Res, 30: 27-33, 2004.
85.Rogerson L, Bates J, Weston M, et al: A comparison of outpatient hysteroscopy
with saline infusion hysterosonography. Br J Obstet Gynaecol, 109: 800-804, 2002.
86.Ludwin A, Pitynski K, Szczudrawa A, et al: Value of saline infusion
sonohysterography and hysteroscopy in postmenopausal patient with persistent
abnormal ultrasonographic images after endometrial curettage with normal
histological results. Ginekol Pol, 74: 786-792, 2003.
74
87.Cepni I, Ocal P, Erkan S, et al: Comparison of transvaginal sonography, saline
infusion sonography and hysteroscopy in the evaluation of uterine cavity pathologies.
Aust N Z J Obstet Gynaecol, 45: 30-35, 2005.
88.Chen SS, Rumancyk WM, Spiegel G: Magnetic Resonance Imaging in stage 1
endometrial carcinoma. Obstet Gynecol, 75: 274, 1990.
89.Litta P, Merlin F, Saccardi C, et al : Role of hysteroscopy with endometrial biopsy
to rule out endometrial cancer in postmenopausal women with abnormal uterine
bleeding. Maturitas, 50:117-123, 2005.
90.Garuti G, Sambruni I, Cellani F, et al: Hysteroscopy and transvaginal
ultrasonography in postmenopausal women with uterine bleeding. Int J Gynaecol
Obstet, 65: 25-33, 1999.
91.Clark TJ, Voit D, Gupta JK, et al: Accuracy of hysteroscopy in the diagnosis of
endometrial cancer and hyperplasia: a systematic quantitative review. JAMA, 288:
1610-1621, 2002.
92.Kurman JR, Zaino RJ, Norris HJ: Endometrial carcinoma. In: Kurman JR,(ed.)
Blaustein’s pathology of the female genital tract, fourth edition, Springer Verlag,
New York, 1994, 439-486.
93.Benedet JL, Bender H, Jones H 3rd, et al: FIGO staging classifications and clinical
practice guidelines in the management of gynaecologic cancers. FIGO Committee on
Gynecologic Oncology. Int J Gynaecol Obstet, 70: 209-262, 2000.
94.Vuento MH, Pirhonen JP, Maekinen JI, et al: Screening for endometrial cancer in
asymptomatic postmenopausal women with conventional and colour Doppler
sonography. Br J Obstet Gynaecol, 106: 14-20, 1999.
95.Creasman WT: New gynecology cancer staging. Obstet Gynecol, 75: 287-288,
1990.
96.Faught W, Krepart GV, Lotocki R, et al: Should selective paraaortic
lymphadenectomy be part of surgical staging for endometrial cancer. Gynecol Oncol,
55: 51, 1994.
97.Morrow CP, Bundy BN, Kurman RJ, et al. Releationship between surgicalpathological risk factors and outcome in clinical stage I and II carcinoma of the
endometrium: a Gynecologic Oncology Group study. Gynecol Oncol, 40: 55-65,
1991.
75
98.Abeler VM, Kjorstad KE, Berle E: Carcinoma of the endometrium in Norway: a
histopathological and prognostic survey of a total population. Int J Gynecol Cancer,
2: 9-32, 1992.
99.Heo M, Allison DB, Fontaine KR: Overweight, obesity, and colorectal cancer
screening: disparity between men and women. BMC Public Health, 4:53, 2004.
100.Dijkhuizen FPHLJ, Mol BWJ, Brölmann HAM, et al: Cost-effectiveness of the
use of transvaginal sonography in the evaluation of postmenopausal bleeding.
Maturitas, 45: 275-282, 2003.
101.Sousa R, Silvestre M, Sousa LAE, et al: Transvaginal ultrasonography and
hysteroscopy in postmenopausal bleeding: a prospective study. Acta Obstet Gynecol
Scand, 80: 856-862, 2001.
102.Yıldırım M, Oktem M, Dilek TUK: Endometrial thickness and histopathologic
findings in women with postmenopausal bleeding. Int J Gynaecol Obstet, 80: 307308, 2003.
103.Van Doorn LC, Dijkhuizen FP, Kruitwagen RF, et al: Accuracy of transvaginal
ultrasonography in diabetic or obese women with postmenopausal bleeding. Obstet
Gynecol, 104: 571-578, 2004.
104.Gull B, Karlsson B, Milsom I, et al: Can ultrasound replace dilation and
curettage? A longitudinal evaluation of postmenopausal bleeding and transvaginal
sonographic measurement of the endometrium as predictors of endometrial cancer.
Am J Obstet Gynecol, 188: 401-408, 2003.
105.Iatrakis G, Diakakis I, Kourounis G, et al: Postmenopausal bleeding. Clin Exp
Obstet Gynecol, 24: 157, 1997.
106.Fistonic I, Hodek B, Klaric P, et al: Transvaginal sonographic assessment of
premalignant and malignant changes in the endometrium in postmenopausal
bleeding. J Clin Ultrasound, 25: 431-435, 1997.
107.Ferrazzi E, Torri V, Trio D, et al: Sonographic endometrial thickness: a useful
test to predict atrophy in patients with postmenopausal bleeding. Ultrasound Obstet
Gynecol, 7: 315-321, 1996.
108.Phillip H, Dacosta V, Fletcher H, et al: Correlation between transvaginal
ultrasound measured endometrial thickness and histopathological findings in AfroCaribbean Jamaican women with postmenopausal bleeding. J Obstet Gynaecol, 24:
568-572, 2004.
76
109.Al-Kadri HM, Al-Awami SH, Madkhali AM: Assessment of risk factors of
uterine cancer in Saudi patients with postmenopausal bleeding. Saudi Med J, 25:
857-861, 2004.
110.Weber AM, Belinson JL, Piedmonte MR: Risk factors for Endometrial
Hyperplasia and Cancer among women with abnormal bleeding. Obstet Gynecol, 93:
594-598, 1999.
111.Jain MG, Rohan TE, Howe GR, et al: A cohort study of nutritional factors and
endometrial cancer. Eur J Epidemiol, 16: 899-905, 2000.
112.Strinic T, Bukovic D, Bilonic I, et al: Socio-demographic characteristics of
women with endometrial carcinoma. Coll Antropol, 27: 55-59, 2003.
113.Xu WH, Xiang YB, Ruan ZX, et al: Menstrual and reproductive factors and
endometrial cancer risk: Results from a population-based case-control study in urban
Shanghai. Int J Cancer, 108: 613-619, 2004.
114.Hinkula M, Pukkala E, Kyyronen P, et al: Grand multiparity and incidence of
endometrial cancer: a population-based study in Finland. Int J Cancer, 98: 912-915,
2002.
115.Bruchim I, Biron-Shental T, Altaras MM, et al: Combination of endometrial
thickness and time since menopause in predicting endometrial cancer in women with
postmenopausal bleeding. J Clin Ultrasound, 32: 219-224, 2004.
116.Weiderpass E, Persson I, Adami HO, et al: Body size in different periods of life,
diabetes mellitus, hypertension, and risk of postmenopausal endometrial cancer
(Sweden). Cancer Causes Control, 11: 185-192, 2000.
117.Parazzini F, La Vecchia C, Negri E, et al: Diabetes and endometrial cancer: an
Italian case-control study. Int J Cancer, 81: 539-542, 1999.
118.Anderson KE, Anderson E, Mink PJ, et al: Diabetes and endometrial cancer in
the Iowa women’s health study. Cancer Epidemiol Biomarkers Prev, 10: 611-616,
2001.
119.Gerber J, Sozanski L, Suchocki S: The risk factors of endometrial cancer.
Ginekol Pol, 72: 1418-1422, 2001.
120.Shoff SM, Newcomb PA: Diabetes, body size, and risk of endometrial cancer.
Am J Epidemiol, 148: 234-240, 1998.
77
121.Newcomer LM, Newcomb PA, Trentham-Dietz A, et al: Hormonal risk factors
for endometrial cancer: modification by cigarette smoking (United States). Cancer
Causes Control, 12: 829-835, 2001.
122.Weiderpass E, Adami HO, Baron JA, et al: Risk of endometrial cancer following
estrogen replacement with and without progestins. Journal of the National Cancer
Institute, 91: 1131-1137, 1999.
123.Speroff L, Glass RH, Kase NG: Postmenopausal Hormone Therapy. Clinical
Gynecologic Endocrinology and Infertility, sixth edition, Lippincott Williams &
Wilkins, USA, 1999, 725-779.
124.Pike MC, Peters RK, Cozen W, et al: Estrogen-progestin replacement therapy
and endometrial cancer. J Natl Cancer Inst, 89: 1110, 1997.
125.Epstein E, Skoog L, Isperg PE, et al: An algorithm including results of grayscale and power doppler ultrasound examination to predict endometrial malignancy
in women with postmenopausal bleeding. Ultrasound Obstet Gynecol, 20: 370-376,
2002.
126.Fisher B, Costantino JP, Wickerham DL, et al: Tamoxifen for prevention of
breast cancer: report of the National Surgical Adjuvant Breast and Bowel Project P-1
Study. J Natl Cancer Inst, 90: 1371, 1998.
127.Rutqvist LE, Johansson H, Signomklao T, et al: Adjuvant Tamoxifen therapy for
early stage breast cancer and second primary malignancies. Stockholm Breast Cancer
Study Group. J Natl Cancer Inst, 87: 645, 1995.
128.Swerdlow AJ, Jones ME; British Tamoxifen Second Cancer Study Group:
Tamoxifen treatment for breast cancer and risk of endometrial cancer: a case-control
study. J Natl Cancer Inst, 97: 375-384, 2005.
129.Cohen I: Endometrial pathologies associated with postmenopausal tamoxifen
treatment. Gynecol Oncol, 94: 256-266, 2004.
130.Senkus-Konefka E, Konefka T, Jassem J: The effects of tamoxifen on the female
genital tract. Cancer Treat Rev, 30: 291-301, 2004.
131.Clark TJ, Khan KS, Gupta JK: The diagnosis of intrauterine pathology in
postmenopausal women: an evidence based approach. Reviews in Gynaecological
Practice, 2: 109-116, 2002.
78
132.Medverd JR, Dubinsky TJ: Cost analysis model: US versus endometrial biopsy
in evaluation of peri-and postmenopausal abnormal vaginal bleeding. Radiology,
222: 619-627, 2002.
133.Gull B, Carlsson S, Karlsson B, et al: Transvaginal ultrasonography of the
endometrium in women with postmenopausal bleeding: is it always necessary to
perform an endometrial biopsy? Am J Obstet Gynecol, 182: 509-515, 2000.
134.Gupta JK, Chien PF, Voit D, et al: Ultrasonographic endometrial thickness for
diagnosing endometrial pathology in women with postmenopausal bleeding: a metaanalysis. Acta Obstet Gynecol Scand, 81: 799-816, 2002.
135.Goldstein RB, Bree RL, Benson CB, et al: Evaluation of the woman with
postmenopausal bleeding: Society of Radiologists in Ultrasound-Sponsored
Consensus Conference statement. J Ultrasound Med, 20: 1025-1036, 2001.
136.Buyuk E, Durmusoglu F, Erenus M, et al: Endometrial disease diagnosed by
transvaginal ultrasound and dilation and curettage. Acta Obstet Gynecol Scand, 78:
419-422, 1999.
137.Omodei U, Ferrazzia E, Ruggeri C, et al: Endometrial thickness and histological
abnormalities in women on hormonal replacement therapy: a transvaginal ultrasound/
hysteroscopic study. Ultrasound Obstet Gynecol, 15: 317-320, 2000.
138.Tabor A, Watt HC, Wald NJ: Endometrial thickness as a test for endometrial
cancer in women with postmenopausal vaginal bleeding. Obstet Gynecol, 99: 663670, 2002.
139.Kesim M, Hakyemez M, Bağcı A: Postmenopozal kanamalı olgularda
transvajinal sonografi ile ölçülen endometrium kalınlığının histopatolojik tanı ile
ilişkisi. ŞEH Tıp Bülteni, 29: 9-13, 1995.
140.Sheikh M, Sawhney S, Khurana A, et al: Alteration of sonographic texture of the
endometrium in postmenopausal bleeding. A guide to further management. Acta
Obstet Gynecol Scand, 79: 1006-1010, 2000.
141.Epstein E, Valentin L: Re-bleeding and endometrial growth in women with
postmenopausal bleeding and endometrium <5mm managed by dilatation and
curettage or ultrasound follow-up. A randomised controlled study. Ultrasound Obstet
Gynecol, 18: 499-504, 2001.
79
31. IX.EKLER: EK-I. ÇALIŞMA FORMU
POSTMENOPOZAL KANAMA ÇALIŞMA FORMU
Ad-soyad:
Telefon:
Yaş:
Boy:
Vücut ağırlığı:
BMI:
Gravida:
Parite:
Abortus:
D&C:
Mol:
Son adet tarihi:
İlk adet yaşı:
Ektopik:
Son adet tarihinden ilk kanama atağına dek geçen süre:
İlk kanama anından başvuru anına dek geçen süre:
Postmenopozal kanama atağı sayısı:
Varsa önceki patolojileri:
Sistemik hastalıklar: Diyabet:
Hipertansiyon:
Koroner arter hastalığı:
Jinekolojik hastalıklar:
meme Ca:
Diğer:
Sigara kullanımı:
Alkol kullanımı:
İlaç kullanımı:
Hormon replasman tedavisi, içeriği ve süresi:
Tamoksifen kullanımı:
Oral kontraseptif kullanımı öyküsü:
Rahim içi araç kullanımı öyküsü:
Jinekolojik muayene bulguları:
Servikal smear bulgusu:
Ultrasonografi bulgusu:
Sonohisterografi bulgusu:
Histeroskopi bulgusu:
Endometriyal küretaj patolojisi:
Endoservikal küretaj patolojisi:
Histerometri:
Laboratuar bulguları: Hb:
Htc:
Plt:
Wbc:
glukoz:
SGOT:
SGPT:
üre:
kreatinin:
LDH:
Na:
K:
Ca:
Cl: PTA:
APTT:
PTZ:
INR:
Fibrinojen:
FT3:
FT4:
TSH:
CEA:
CA12-5:
CA15-3:
CA19-9:
Yapılan operasyon:
80
Operasyon materyali patolojisi:
32. EK-II. KISALTMALAR
33.
ABD: Amerika Birleşik Devletleri
BMI: Body Mass Index
BT: Bilgisayarlı Tomografi
D&C: Dilatasyon ve Küretaj
FIGO: International Federation of Gynecology and Obstetrics
HRT: Hormon Replasman Tedavisi
ISGYP: Uluslararası Jinekolojik Patologlar Derneği (International Society of
Gynecological Pathologists)
MRI: Manyetik Rezonans Görüntüleme
NPD: Negatif Prediktif Değer
OKS: Oral Kontraseptif
PI: Pulsatilite İndeksi
PKOS: Polikistik Over Sendromu
PPD: Pozitif Prediktif Değer
RI: Rezistans İndeksi
RIA: Rahim İçi Araç
RR: Rölatif Risk
SERM: Selektif Östrojen Reseptör Modülatörü
SHBG: Seks Hormon Bağlayıcı Globulin
SİS: Salin İnfüzyon Sonohisterografi
TVS: Transvajinal Ultrasonografi
WHO: Dünya Sağlık Örgütü (World Health Organization)
81
34. EK-III. TABLOLAR
35.
Tablo 1. Postmenopozal kanamalı kadınlarda atrofik endometriyum histopatolojik
tanısı ile ilişkili endometriyal kalınlık.
Tablo 2. Endometriyum karsinomu histopatolojik tanısı ile ilişkili endometriyal
kalınlık.
Tablo 3: Dünya Sağlık Örgütü (WHO: World Health Organization) ve Uluslararası
Jinekolojik Patologlar Derneği’nin (ISGYP: International Society of Gynecological
Pathologists) Modifiye Endometriyum Kanseri Sınıflaması.
Tablo 4. Endometriyal Karsinomda FIGO’nun Grade Tanımlaması.
Tablo 5. Endometriyal Karsinomda FIGO’nun Klinik Evrelemesi (1971).
Tablo 6. Endometriyal Karsinomda FIGO’nun 1988 Cerrahi Evrelemesi.
Tablo 7. Endometriyum kanserinde evrelere göre 5 yıllık sürvi (1988 FIGO verileri).
Tablo 8. Çalışma kapsamına alınan 104 postmenopozal kanama olgusuna ait
histopatolojik sonuçlar.
Tablo 9. Kontrol ve endometriyal kanser gruplarına ait kantitatif risk faktörlerinin
tekli istatistiksel analiz sonuçları.
Tablo 10. Kontrol ve endometriyal kanser gruplarına ait kalitatif risk faktörlerinin
tekli istatistiksel analiz sonuçları.
Tablo 11.Endometriyal Kanser risk faktörlerine ait çoklu istatistiksel logistik
regresyon analizi sonuçları.
Tablo 12. Çalışma kapsamına alınan 104 olgunun histopatolojik sonuçlara göre
endometriyal kalınlık dağılımları.
Tablo 13. Transvajinal sonografinin endometriyal kalınlık cut-off değeri 5 mm
alındığında, sensitivite, spesifisite, pozitif prediktif değer (PPD) ve negative prediktif
değer (NPD) sonuçları.
82
36. EK-IV. ŞEKİLLER
37.
Şekil 1. Kontrol ve endometriyal kanser gruplarında yaş, reprodüktif yıl ve OKS
kullanım süresi dağılımı.
Şekil 2. Kontrol ve endometriyal kanser gruplarında parite, menopoz süresi ve
postmenopozal kanama atağı dağılımı.
Şekil 3. Kontrol ve endometriyal kanser gruplarında endometriyal kalınlık dağılımı.
Şekil 4. Kontrol ve endometriyal kanser gruplarında BMI dağılımı.
Şekil 5. Kontrol ve endometriyal kanser gruplarında diyabet, hipertansiyon, sigara,
OKS, HRT ve tamoksifen kullanımı dağılımı.
38.
83
39. EK-V. KONTROL GRUBU OLGU DÖKÜMÜ
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
13.
14.
15.
16.
17.
18.
19.
20.
21.
22.
23.
24.
25.
26.
27.
28.
29.
30.
Ad-Soyad
S.G.
F.A.
M.G.
L.Y.
S.K.
R.İ.
S.G.
G.T.
S.B.
L.K.
R.S.
G.K.
P.C.
E.Y.
Y.A.
D.O.
S.Ö.
M.Ö.
G.K.
P.B.
A.B.
S.G.
A.F.T.
İ.Ö.
G.K.
S.Ö.
S.G.
N.A.
F.D.
N.T.
Protokol No
32675
273646
9071
432672
648693
132147
86628
32468
865419
606379
539411
344442
555823
261602
503441
371615
294994
168222
158009
284414
13937
35552
39548
97870
339715
88035
377444
352569
292080
336614
61.
62.
63.
64.
65.
66.
67.
68.
69.
70.
71.
Ad-Soyad
F.K.
F.T.
S.Ç.
S.K.
H.Ç.
P.I.
Z.A.
D.Y.
N.Z.
S.A.
G.H.
Protokol No
54341
132450
456002
5025
449607
453145
331216
330013
241705
162351
459478
84
31.
32.
33.
34.
35.
36.
37.
38.
39.
40.
41.
42.
43.
44.
45.
46.
47.
48.
49.
50.
51.
52.
53.
54.
55.
56.
57.
58.
59.
60.
Ad-Soyad
H.Ş.
F.A.
T.D.
R.T.
G.K.
R.A.
H.Ö.
Ş.Ö.
H.I.
R.A.
A.T.
H.Ö.
G.B.
S.K.
L.Ş.
K.Ç.
G.O.
Ş.D.
S.B.
N.C.
F.Ö.
M.A.
Z.Ş.
B.K.
K.I.
K.D.
E.C.
M.Ö.
S.K.
Ş.Ç.
Protokol No
317235
286639
151178
244564
29295
1055920
1039769
1158703
498454
35631
456876
79985
332136
349180
372691
800183
19026
339516
107050
228189
1184100
114756
158017
499257
296031
278665
511990
1042676
163753
219154
72.
73.
74.
75.
76.
77.
78.
79.
80.
81.
82.
83.
84.
H.Ö.
N.O.
N.H.
G.E.
K.A.
M.G.
E.Ö.
S.Ş.
G.Ç.
H.D.
E.K.
N.A.
G.S.
328889
11467
228815
114961
1202
105640
312369
206847
11480
533942
912147
66095
133059
85
40.
41. EK-VI. ENDOMETRİYAL KANSER GRUBU OLGU
DÖKÜMÜ
42.
Ad-Soyad
Protokol No
1.
N.M.
13568
2.
H.K.
491751
3.
P.K.
430841
4.
E.B.
741626
5.
F.S.
623367
6.
Z.A.
327098
7.
G.S.
455283
8.
M.S.
163578
9.
F.N.I.
1050365
10. S.U.
89903
11. G.G.
266977
12. Z.F.
296
13. A.D.
410091
14. F.Ş.
430726
15. A.O.
1181986
16. H.B.
1135316
17. B.D.
1074833
18. F.B.
2603
19. B.K.
773140
20. N.U.
377264
86
43.
87
Download