DİYANET İŞLERi BAŞKANLIGI YAYlNLARI II. DİN ŞÜRASI TEBLİG VE MÜZAKERELERİ (23 - 27 KASIM 1998) (ll) TUriii ye ı:,ıyaMt H' ı Jslllm Muştırmalım Merkezi KUtUphtmesi Dem. No: .:JT-::J ANKARA-2003 Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları 1 584 ilmi Eserler 1 93 Tashih AbditAKTAŞ Mustafa KAYA Yusuf APAYDIN Ali Osman PARLAK Dizgi Mehmet KARADAŞ Hasan EKİNCİ HüseyinDiL Grafik Recep KAYA Baskı Türkiye Diyanet Vakfı Yayın Mat. Tic. İşl. Tel: (0.312) 354 91 24 2003-06-Y-0003-584 1SBN: Tk.No: 975-19-3325-0 ISBN: 975-19-3327-7 © Diyanet İşleri Başkanlığı Dini Yayınlar Dairesi Başkanlığı Derleme ve Yayın Şubesi Müdürlüğü Tel: (0.312) 295 73 06- 295 72 75 Il. DiN ŞÜRASI TEBLİG VE MÜZAKERELERİ 251 MÜSLÜMANLARLA HIRİSTİYANLAR ARASINDA DİYALOG Dr. Sadık ERASLAN Son zamanlarda özellikle Müslüman ve Hıristiyan din mensuplan arasında, dinleradiyalog çerçevesi içerisinde müspet manada görüşmeler yapılmakta ve fikir teatisinde bulunulmaktadır. Bizce gerek her iki din mensuplan açısından ve gerek dünya barışı açısından bu müspet ve hayırlara vesile olabilecek bir gelişmedir. Zira bu iki din mensubu insanlar, gerek dinf, gerek siyasf ve gerek kültürel bakımdan dünya nüfusu içerisinde çok önemli bir yer ve yekün teşkil etmektedir. Bu iki önemli topluluk arasında oluşabi­ lecek müspet bir diyalog, dünyanın diğer bölgelerinde yaşayan dini topluluklar için de bir örnek teşkil edebileceği düşüncesindeyim. Bu gün gördüğümüz kadariyle tarih boyu iç içe yaşaımş bu iki büyük dini topluluk tarihte yaşanımş bazı acı olaylan unutmak temayülündedirler. İsliim dini ise zaten barıştan ve insanlık huzuruna vesile olacak teşebbüs­ lerden yanadır. Bu teşebbüsler içerisinde bizce en yararlı olanı dini alanda yapılacak alanıdır. Siyasi ve ekonomik birliktelikler daha ziyade geçici olup günün şartlarına bağlıdır. Fakat din ve inanç konusunda bulunabilecek asgari müşterekler bizce çok daha kalıcı olrası maktadır. İşte bu diyalog çerçevesi içerisinde düşünülen, Müslüman ve Hıristiyanlann birlikte dua etme teşebbüsleri, bizcekalıcı olabilecek müspet adımlardan biridir. Nitekim şu günlerde Avrupa ülkelerinin bir kısımnda her iki din mensuplan arasında fiilen bu diyalog başlamıştır. Bu fiili diyalog ihtiyacı sonucunda konunun İslam dini açısından caiz olup olmadığı gündeme gelmiştir. Bunun üzerine söz konusu müşterek teşebbüsün İslam dini açısından mümkün olup olmayacağı, mümkünse nasıl olabileceği, değilse neden olamayacağı hususlan tarafıımzdan araştırılmış ve aşağıdaki sonuca vanlımştır. Öncelikle şunu söylemem lazımdır ki, araştırdığıımı dört mezhebe ait temel fıkıh bir konu olarak "müslümanlar ile ehl-i kitabın birlikte dua etmeleri gibi" bir madde tarafımızdan tespit edilememiştir. Ancak konunun dolaylı olarak geçtiği bahisler vardır. Mesela, cenaze, selamiaşma ve daha ziyade yağmur duası vesilesiyle istiska bahislerinde kısaca da olsa konuya rastlamak mümkündür. Dolayısiyle şim­ di biz, araştırabildiğimiz fıkhf kaynaklardan elde edebildiğimiz bilgileri aktarmak istiyoruz. Ancak fukahanın görüşlerine geçmeden evvel meselenin daha iyi vuzuha kavuşma­ sı umuduyla ne tür sorulara cevap aramakta olduğumuzu belirlememiz gerektiği kanaatindeyim. Bizce dolaylı olarak da olsa aşağıdaki sorulara cevap aramak durumundayız: kaynaklarında, başlıbaşına 1- Mutlak olarak gayr-i müslimin veya sadece ehl-i kitabın yapacağı dua, İslam'a göre müstecab sayılabilir mi? II. DiN ŞÜRASI TEBLİÖ VE MÜZAKERELERİ 252 · 2- Bir Müslüman Hıristiyanlar için dua edebilir mi? Edebiliyorsa nasıl eder? İslam tarihinde bunun örneği var mıdır? 3- İslam tarihi boyunca özellikle ehl-i kitap ile Müslümanların bir arada dua ettikleri vuku bulmuş mudur? Mesela, Müslümanlar tarafından yapılan bir yağmur duasına Hıris­ tiyanlann da katılması vuku bulmuş mudur? Konu ile ilgili fukahanın görüşü nedir? 4- Kötü bir maksad olmaksızın herhangi bir şey için veya özellikle ibadet etmek için bir Hıristiyan mescide girebilir mi? Girebiliyorsa Müslümanla beraber burada dua edebilirmi? Şimdi yapabildiğimiz araştırmaya vabını dayanarak bazı fıkhf kaynaklarda bu sorulann ce- aramaya çalışacağız. Dört mezhebe ait fıkhf kaynakların genellikle istiska bahsinden elde edebildiğimiz bilgilere göre, Hanefi dışındaki üç mezhep fukahası bu konuda müsamahakiir olup ehl-i kitabın yağmur içi:n yapılan bu umumf duadan alıkonamayacaklarını söylemektedirler. Yani görüşleri arasındaki az da olsa mevcut farklılıklara rağmen asgari müşterek nevinden bu konuda üç mezhep arasında adeta ittifak vardır. Buna ilaveten, Hanefi fukahası­ nın tamamı da karşı olmayıp bazı önemli simalar bu üç mezhebin görüşünü paylaşırlar. Ancak Hanefi fukahasının çoğunluğu, ehl-i kitabın, Müslümanlarla birlikte yağmur duası gibi umumi bir vesile ile de olsa Müslümanlara iştirak etmelerinden yana değillerdir. Fakat önemine binaen burada belirtmemiz lazımdır ki, aleyhte görüş beyan eden Hanefi fukahasının gerekçe olarak gösterebildiideri ne sabit bir nas ve ne de başka türlü önemli bir delil sözkonusu değildir. Mesela, Bedaiu's-Sanayi'de bu konuda öne sürülen gerekçe, ehl-i kitabın lanete müstehak olmaları, Müslümanların ise rahmetin nazil olması için dua etmekte oluşları gösterilmektedir. Halbuki bu fıkhf tartışmaların ötesinde gerek ayeti kerimelere, gerek hadis-i şerifler ve Hz. Peygamberin icraatına ve gerek İslam tarihinde yaşanmış olaylara baktığımız zaman, ehl-i kitaba, sözü edilen fukaha-ı ızarnın davrandıkları gibi katı davranılmadığını görüyoruz. Mesela, bunun en bariz örneklerinden biri Hz. Peygamberin Necran Hıristiyanlarını davet edip Mescid-i nebeviye'de onlarla selamlaştıktan sonra doğuya dönüp namaz kılmalarına müsaade etmesidir. Nitekim aşağıda bu konular üzerinde daha genişçe durmaya çalışacağız. Şimdi özet olarak fıkıh kitaplarından birer örnek vermek istiyoruz: Mesela, hanefi fı­ olan "Haşiyetu Redıl-Muhtar''ın istiska bahsinde kafirin duasının müstecap olup olmayacağı konusundaki ibare özet olarak şöyledir: "(Her ne kadar racih olan görüş istidracen de olsa kiifırin duasının müstecap oluşu ise de) ulema bu konuda ihtilafa düşmüşlerdir. Cumhur-ı ulema, "Kafirin duası ancak boşa gider"<n ayet-i kerimesi sebebiyle bunu kabul etmemişlerdir. Aynca kafır dua ederken Allah'a yalvarmamaktadır. Çünkü o, Allah'ı tanımamaktadır. Hadiste geçen "Kafir de olsa mazlumun duası müstecabtır", hükmü ise onun küfran-ı nimetine hamledilmiştir. Ancak bazı hanefi fukahası bunu caiz görmüşlerdir. Delilleri de ayet-i kerimede şeytanın "Ya Rabbf bana mühlet tanı" demesi ve Cenab-ı Hakk'ın "sen mühlet edilenlerdensin"<2> diye buyurmasıdır. kıh kaynaklarından I. Ra'd, 14; Gafır (Mü'ınin), 50. 2. A'raf,l4; Hicr, 36; Siid, 79. r Il. DiN ŞÜRASI TEBLİG VE MÜZAKERELERİ 253 Bu ise bir icabettir. Fukahadan Ebi Kasım el-Hakim ve Ebu'n-Nasr ed-Debı1si de bu görüşü tercih etmişlerdir. Es-Sadru'ş-Şehid de fetvanın bu şeklinde olduğunu söylemiştir. Aynca Sa'dettin Taftazanf'ye ait Şerhu'l-Akaid'de de bu görüş böyle yer almıştır. Behru'r-Raik'de "kafirin duası müstecaptır" demenin caiz olacağı hususunda fetva yer almış­ tır ... "0ı Diğer önemli bir husus da, gayr-ı müslimin duasının müstecap olacağını kabul etmeyen cumhurun delil olarak gösterdiği ayetteki "Kafir" ifadesinin ehl-i kitabı değil müş­ rikleri kapsadığıdır. Zira es bab-ı nuzüle bakıldığı zaman bu durum gayet açıkça anlaşıl­ maktadır. Ehl-i kitabın yağmur duasına katılıp katılamayacağı meselesi ise fıkhf kaynaklarda şu şekildedir: Hanefi kaynaklanndan olan Mebsı1t-u Sarahsi'de, zimrnflerin yağmur duasına katıl­ ancak imam Malik'in buna itirazda bulunduğu ifade edilmektedir. İmam Malik der ki: "Eğer zimmet ehli kimseler müslümanlarla birlikte yağmur duasına katılmışlarsa, bunlar engellenmemelidir." İmam Malik aynı zamanda bazı İslam halifelerinin de böyle davrandıklannı söyleyerek bunu da delil olarak göstermektedir.<•> ınamalan gerektiği Bedaiu's-Sanayı'da da hanefi fukahasının çoğunluğuna göre ehl-i kitabın (müslümanlarla birlikte) yağmur duasına katılmalannın (fıkhen) mümkün olmayacağından bahsedilmekte ve yukanda bir nebze temas ettiğimiz gibi, gerekçe olarak da bunlann lanete müstehak olmalaona karşı müslümaniann rahmetİn nazil olması için dua etmiş olmalan gösterilmiştir. Ancak burada da imam Malik'in bunlann duadan alıkonamayacaklanna dair görüşü ifade edilmiştir .ısı Yalnız hanefi fukahasına ait en çarpıcı görüşü, İbn Humam'a ait Şerhu Fethi'I-Kadir'de görmekteyiz. Gerçi burada da zımmilerin müslümanlarla birlikte yağmur duasına katılınamalan gereğine temas edilmektedir. Ancak daha sonra biritiraza yer verilmektedir. Buitiraza göre, üç mezhep fukahasının dedikleri gibi ehl-i kitabın yağmur duasından alıkonulamayacağı belirtilmektedir. Gerekçe olarak da, yağmur duasından hususf değil belki yeryüzünde yaşayanıann tamamını kapsayan bir umumi rahmet kasdedilmesi ve kafirinde bu dünyada yaşıyaniardan olmalan gösterilmek-tedir. Hatta burada, yalnız baş­ larına gayr-i müslimlerin dua etmelerine fırsat verilmemesi, aksi takdirde muhtemelen yağmur yağma olayı o ana isabet ettiği takdirde bunun zayıf müslümanlar için fitneye vesile teşkil edebileceği vurgulanmaktadır. ı 16 Şafıf Mezhebi'nin önemli fıkıh kaynaklanndan el-Mecmu' Şerhu'l-Muhezzeb'de de İmam Nevevf, kafırlerin, müslümanlarla birlikte yağmur duasına iştiraklaoru rnekruh görmekle beraber, (kadın-erkek) Müslümaniann içerisine katılmadıklan takdirde bundan 17 alıkon ulamayacakların ı söylemiştir. ı 3. İbn Abidin, Haşiyetu Raddi'I-Muhtar Alad-Durri'I-Muhtar, c. ll, s. 184, 185. 4. Bkz. es-Serahsl, el-Mebsüt, c. II, s. 77. 5. Geniş bilgi için Bkz. El-Kasanl, Bedaiu's-Sanayi, c. I, s. 284. 6. İbnu'l-Humam, Şerhu Fethi'l-Kadir, c. Il, s. 62. 7. Geniş bilgi için Bkz. En-Nevevl, Mecmua' Şerhu'I-Muhezzeb, c. V, 566. II. DiN ŞÜRASI TEBLİG VE MÜZAKERELERİ 254 Hanbeli fıkıh kaynaklanndan olan el-Muğni'de de İbnu'l-Kudame, Şafıf ve Malikilerin dediği gibi ehl-i kitabın yağmur duasından alıkonamayacaklannı, fakat onlann müslümaniann içerisine katılınamalan gerektiğini belirtmektedir.<&> Böylece Şafıf, Malikf, Hanbeli ve bazı Hanefi fukahasının, ehl-i kitap ile MüslümanIann yağmur duası gibi umumf bir konuda birlikte dua edebilecekleri hususunda hemfikir olduklarını görmekteyiz. Ehl-i kitabın camiye girip girmeyeceği hususunda ise, İbn Teymiye'nin aktardığına göre, Hanefiler, Maliki ve Hanbelilerle değil, Şafi'lerle aynı görüşte olup bunun herhangi bir sakıncası olmayacağı kanaatındadırlar.< > 9 Yukanda aktarmaya çalıştığımız fukaha-ı ızam'ın görüşlerine bakildığı zaman ulemanın büyük çoğunluğunun, ehl-i kitabı böyle müşterek bir duadan alıkoymanın İs­ Him'ın banşçı ve birleştirici olan temel felsefesine uygun düşmeyeceği kanaatındadırlar. Fakat günümüz şartlannı gözönünde bulundurduğumuz zaman, basit gibi görünen bu meselenin aslında asırlar evvelki şartlar muvacehesinde yapılan bu ictihatlar ve belirtilen fukaha-ı ızamın ihtilaflı olan görüşlerinin biraz ötesinde değerlendirilmesi gereken bir öneme haiz olduğu düşüncesindeyim. Nitekim İbnu'l Kayyım el-Cevziye, "Ahldimu ehli-z-Zimme" isimli eserinde, konuya çok daha farklı yaklaşmıştır. Müslümanlarla ehl-i kitap arasındaki seHimlaşma konusu ile ilgili önemli bilgiler veren İbnu '1 Kayyım, meseleyi karşılıklı istiğfara kadar götürebileceğini söylemektedir. Şöyle ki: "Zımmflerin selamını alma" konusunu izah ederken el-Cevziye, hadislerden de örnek vererek ehl-i kitaba aynen mukabelede bulunulmasını istemektedir. Meselii el-Cevziye der ki: "Ehl-i ki tab "es-S amu aleyküm"<ıoı dahi dedikleri zaman, "ve aleyke" diyerek karşılık verilebileceği gibi, "ve aleyke's-seHim" ile mukabelede bulunmak müslümana daha iyi yakışır." Buna delil olarak da ''Bir seliim ile seliimlandığımz zaman siz de ondan daha güzeli ile selamlayın yahut aynı ile karşılık verin ..."(ll) ayet-i kerimesi gösterilmektedir. Ancak hanefi fukuhası da gayr-ı müslimin selarnını almakta bir beis görmemekle birlikte sadece "ve aleyküm" ile yetinmeyi tavsiye etmişlerdir.tııı Bir gayr-ı müslim ile karşılıklı istiğfarda bulunmayı da buna kıyas eden el-Cevziye der ki: "Böylece biri size " "Allah seni affetsin" dediği ve siz de ona "ve sizi de" diye karşılık verdiğiniz zaman bu, ne sizin ve ne de onun affa uğradığı anlamına gelmez. Zira bu, gaybf ve manevf bir şey olup bizcemalum değildir. Ancak bunun anlamı, "Dua konusunda ben de sana iştirak ediyorum", demektir.<ıJ> Bence el Cevziye'nin bu ifadesi, Türkçemizde mesela bizim, bize "Allah senden razı olsun" diyen bir kimseye "cümlemizden" diyerek karşılık verınemizin aynısıdır. 8. İbnu'l-Kudame, el-Muğnf, c. II, s. 441. 9. Bkz. İbn Teymiye, Mecmuu Feteva İbn Teymiye, c. Il, s. 194. 10. Bu ifade, müslümanları yanıtlmak gayesiyle bazı gayr-i müslimler tarafından selam yerine Ancak anlamı, selamın tersine ölüm temenni etmektir. ı ı. Nisa, 86. 12. Celal Yıldınm, İslam Fıkhı, c. IV, s. 133. 13. Geniş bilgi için Bkz. İbn Kayyım el-Cevziye, Ahkamu ehli'z-Zimme, c. I, s. 422-431.;,. kullanılmıştır. . '• ILDİN TEBLİG VE MÜZAKERELERİ 255 Şimdi yeri gelmişken selam konusu ile ilgili Hz. Peygamberin vermek istiyorum. Şöyle ki: hayatından bir örnek Mübahele (lanetleşme) ayetine konu olan Necran Hıristiyanlannı Hz. Peygamber, bir mektup ile Medine'ye davet etti... Bunlar Medine'ye gelince doğrudan Mescid-i Nebeviye'ye gittiler. Üzerlerinde ipekli elbiseler vardı. Mescidin içerisinde bunlar doğu tarafı­ na yönelip namaz kıldılar. Bunu hoş görmiyen ashab'a, ResiH-i Ekrem: "kendi hallerine bırakınız!" buyurdu ... İkinci gün bunlar ruhhan kıyafetinde olarak Resulullah'ın huzuruna geldiler ve selam verdiler. Resulullah da selamlannı selamla karşıladı. Daha sonra bunlan İsliim'a davet etti.0'1 Bu olayda dikkatırnızı çeken iki husus bulunmaktadır: Birincisi, Hz. Peygamberin bu Hıristiyanlann kıyafetleri dahil İslam ile bağdaşmıyan bütün hallerine göz yumarak onlann Mescid-i Nebeviye'de ibadet etmelerine müsade etmesidir. Bunun, İslam'a aykın da olsa Allah için yapılan ibadete tanınan bir müsamaha olduğunu anlıyoruz. Zira ipekli elbiselerle Hz. Peygamberin huzuruna gelen bu kimselere, Resulüllah kıyafetlerinden dolayı o gün iltifatta bulunmarnıştı. Dikkatimizi çeken ikinci husus ise; bu Hıristiyan heyetin verdiği selama Hz. Peygamberin aynen selam ile mukabelede bulunmasıdır. Zira selam, aynı zamanda karşı taraf için önemli bir duadır. Burada hem Hıristiyanlar ve hem de Müslümanlar beraber mescidin içerisinde bulunmuşlardır. Yani bir bakıma Müslümanlar ile Hıristiyanlar aynı mekanda birbirlerine duada bulunmuşlardır. Buraya kadar meselenin fıkhf yönünü kısaca da olsa ifade ettikten ve bunu Hz. Peygamberin bizzat İcraatından bir örnekle te'yid etmeye çalıştıktan sonra şimdi biz, değil ehl-i kitap hatta müşriklerle ilgili olarak, Resulüllah 'ın dua mahiyetinde neler söylediği ve nasıl davrandığına birkaç örnek vermek istiyorum. a) Hz. Peygamberin hayatta< 151 olan müşrikler için duada bulunduğuna dair en çarpıcı örneklerden biri Hz. Ömer ve Ebu Cehil hakkında söylenen sözleridir. Bilindiği gibi Babbab b. El-Erette Hz. Ömer'e müjdede bulunup Hz. Peygamberin, onun müslüman oluşundan bir gün evvel "Allah'ım İslam'ı, ya Ebu'I-Hakem b. Hişam (Ebu Cehil) veya Ömer b. Hattab ile kuvvetlendir", buyurduğunu aktarrnıştır.< 161 Bizce bu ifade, İs­ lam'ın izzeti için bir temenni olduğu gibi, aynı zamanda henüz müşrik olan bu iki şahsi­ yet için de en azından bir ihtida duasıdır. b) Bu konuda verilebilecek bir örnek de Taif sakinleri olan Sakif kabilesi için Hz. Peygamber'den beddua istenmesine karşılık, onun "Ey Allah'ım Sakif'i hidayet eyle."<nı diye duada bulunmasıdır. c) Hz. Peygamber'in müşrikler için duada en fazla ısrarlı olduğu olay, amcası Ebu Talip için Allah'a yalvarmasıdır. Rivayete göre Hz. Peygamber, amcası Ebu Talip için 14. Bkz. İbn Hişam, es-Siretu'n-Nebeviyeye, c. II, s. 573-584. Aynca Bkz. Sahih-i Buhari Muhtasan (Tecrid-i Sarih Terc.), c. I, s. 379-381. 15. Burada ·'hayatta" kaydını koymamızın nedeni, ölmüş müşrikler için dua edilmemesi gerektiğine dair ayet-i kerimelerio bulunmasıdır. (Bkz. Tevbe, 113). 16. İbn Hişam, es-Siy'retu'n-Nebeviyye, c. I, s. 344, 345. 17. Buhari, Menakıb, 73, 74; Tirmizi, Menakib, 73. Il. DiN ŞÜRASI TEBLİG VE MÜZAKERELERİ 256 talebinde bulunmak istemiştir. Zira Hz. Peygamber, bu amcasını çok sevdiğinden onun imana gelmesi için büyük bir çaba harcamıştır. Fakat Ebu Talip, Hz. Peygamber'in bütün ısrarlarına rağmen imana gelmemiştir.(lsı Ancak Resulüllah buna rağmen duada ısrar edeceğini söyleyince şu ayet-ikerime nazil olmuştur. "(Kafir olarak ölüp) cehennem ehli oldukları onlara açıkça belli olduktan sonra, akraba dahi olsalar, (Allah'a) ortak koşanlar için af dilemek ne peygamber' e yaraşır ne de müminlere."09ı Yine Hz. Peygamber, kendisine hizmet etmekte olan bir yahudi çocuğunu ziyaret ederek onu İsHim'a davet etmiştir.120 ı Allah'tan mağfiret Burada vermeye çalıştığımız örnekler Hz. Peygamberin müşrikler için ihtida duasın­ da bulunduğunu gösteren olaylardı. Ayrıca ihtilaflı olmakla beraber Resulüllah'ın müş­ rikler için istiğfarda dahi bulunduğu rivayet edilmektedir. Uhut Savaşı sırasında söylendiği rivayet edilen hadis şöyledir: "Abdullah b. Mes'ud şöyle demiştir: Ben, peygamberlerden birinin halini anlatırken Resuluilah' a sanki şu anda bakıyor gibiyim. O peygamberi,kendi kavmi doğmüş. Fakat o, yüzünden hem kanı siliyor, hem de: "Ya Rabbi! Kavmirni mağfıret eyle! Çünkü onlar bilmiyorlar" diyordu." ı 121 Bu hadis-i şerifte geçen müşrikler için mağfiret talebinin Hz. Peygamber tarafından eski bir olayın hikayesi olarak mı anlatıldığı, yoksa bu ifadelerin kendisi tarafından o günkü Kureyş müşrikleri için de sarf edildiği meselesi ihtilaflıdır. Yalnız Resulüllah'ın o günkü müşrik olan kavmi için de bu duada bulunduğunu kabul eden alimler vardır. Nitekim münafıklar için geçen "Onlara: Gelin, Allah'ın peygamberi sizin için mağfiret dilesin, denildiği zaman başlarını çevirirler ..." 122ı ayet-i kerimesinin tefsirinde konu ile ilgili geniş bilgi vardır .ını Buraya kadar konu hakkındaki fukaha görüşlerini ve genel olarak Hz. Peygamberin dahil gayr-ı müslimlerle olan münasebetini aktardıktan sonra, şimdi biz, A vrupa ülkelerindeki görevlilerirnize döküman olmak üzere sadece Hıristiyanlar ve bir nebze. Yahudilerle ilgili bazı bilgiler vermek istiyoruz: müşrikler Şüphesiz semavf din mensupları olan Hıristiyan ve Yahudiler, diğer din ve inanç mensupianna göre İslam dini ve müslümanlar nezdinde farklı bir yere sahiptirler. Bu bakımdan ehl-i kitap dediğimiz bu insanlarla müslümanlar arasında gerçekleşecek herhangi bir konuyu ele almadan evvel ehl-i kitabı diğer insanlardan farklı kılan özelliklere bakmak lazımdır. Zira ehl-i kitabın mensup olduğu dinler de, aslında İslam dinin geldiği kaynaktan gelmedirler. Çünkü Adem (a.s.)'den itibaren semavf vahye binaen gelen ilahi emirler, nehiyler ve iman esasları aslında temel itibariyle aynıdırlar. Nitekim bu gerçeği ifade eden ayet-i kerime şöyledir: "Allah nezdinde hak din İsH1mdır" 124 ı Kitap ehli 18. Bkz. Ahmed b. Hambel, Müsned, c. I, s. 227,362. 19. Tevbe. 113; Geniş bilgi için Bkz. Kurtubi, el-Cami'l-Ahkami'l-Kur'an, c. IV, s. 43. 20. Buhari, Cenaiz, 80. 21. Buhari, Enbiya, 54: ibn Mace, Fiten, 23. 23. Münafikt1n,5. 23. Bkz. Kurtubf, a.g.e., c. VIII, s. 273. 24. İs!iim kelimesi burada iman ve itaat anlamianna gelmektedir. (Bkz. Kurtubl, el-Cami'l-Ahkami'l-Kur'an, c. 4, s. 43) ""' II. DiN ŞÜRASI TEBLİG VE MÜZAKERELERİ 257 olanlar kendilerine ilim geldikten sonradır ki, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler."ıısı Kur'an-ı Kerim'de din kelimesi değişik manalara geldiği gibi, İs­ Him kelimesinden de burada bir Allah inancına dayanan ve Hz. Muhammed (s.a.s.)in risaleti ile kemal noktasına ulaştırılmış bulunan ilahi düsturların bütünü kastedilmektedir. Böylece bu genel anlam içerisine bir bakıma ehl-i kitap da girmektedir. Ehl-i kitabın diğerlerinden farklı olduklarına ve müslümanlarla müşterek bazı yönleri olabileceğine diğer bir delil de şu ayet-i kerimedir: Cenab-ı Hak buyurur: "(Resulüm!) deki: Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah'tan başkasına ibadet etmeyelim; O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bıra­ kıp da kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın."< ı 26 Görüldüğü gibi burada müslümanlarla ehl-i kitap arasında müşterek olan, yani aslın­ da her iki tarafın da kabul edebileceği bir husustan bahsedilmektedir. O da bir olan Allah'a ibadettir. Zira her iki tarafın vahye dayanan dinlerin mensuplan olmaları hasebiyle böyle bir asgari müşterekte birleşmeleri gayet tabiidir. Ancak ehl-i kitap olmayanlar için böyle bir müştereklikten sözedilmemektedir. Bu saydıklarımızın yanısıra Kur'an-ı Kerim'in ehl-i kitaba tanıdığı müsamaha çerçevesinde şu hususlan da ifade etmemizde fayda vardır. 1- Ehl-i kitaptan alınan cizye ve bunun onlara sağladığı faydalar diğer müşriklere ta- nınmarnıştır. 2- İkinci bir husus olarak, Ehl-i kitabın kestikleri hayvaniann (ihtilaflı olmakla beraber) müslümanlar tarafından yenmesi< ı dir. 27 3- Diğer bir husus, bunlann kadınlarıyla müslüman erkeklerin evlenebilmeleridir. Aynca şunu da bilmemiz lazımdır ki, Cihanşümül olan İsHim dini ve bütün insanlığa hitap eden Hz. Muhammed umumf birer rahmettir. İsliim'da esas olan, kavga değil yardımlaşmadır, savaş değil banştır. Barışı, yardımı ve merhameti esas alan birdinin mensupları da daima insanlarla olan münasebetlerinde iyiyi, şefkat ve merhameti ölçü almalıdır. Daima karşıdaki insaniann İslam' ı öğrenmeye ve iman ile şereflenmeye ne kadar ihtiyaçlan olduğunu düşünmelidir. Nitekim özellikle ehl-i kitap olan insanlarla münasebetlerinde, müslümanların nasıl davranmaları gerektiği ayet-i kerimede açıkça izah edilmektedir. Cenab-ı Hak buyurur ki: "İçlerinden zulmedenleri bir yana, ehl-i kitapla ancak en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: Bize indirilene de, size indirilene de, iman ettik. Bizim ilahımız da sizin ilahınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuz­ dur."<28ı Dolayısıyla bu ayeti okuyan bir kimsenin özellikle ehl-i kitapla olan münasebetlerinde hiçbir zaman yıkıcı, kıncı, bölücü, darıltıcı, ürkütücü ve nefret ettirici olması düşünülemez. Aksine kaba kuvvet değil belki medeniyet ve ikna asnnda yaşadığının farkın­ da olan bir müslüman, ehl-i kitap ile olan her münasebetinin İslam dini adına bir tebliğ vesilesi olduğunun şuurunda olmalı ve ona göre davranmalıdır. 25. Al-i İmran, 19. 26. AI-i İmran, 64. 27. Bkz. Maide, 5. 28. Ankebı1t, 46. _,~·-----~--- ------ Il. DiN ŞÜRASI TEBLİG VE MÜZAKERELERl 258 Nitekim Hz. Peygamberin gösterdiği büyük müsamahaya ilaveten daha bir çok güzel örneklerine de rastlıyoruz. asr-ı saadette bu diyaloğun Mesela Hz. Ömer'in bilafeti döneminde Dımaşk (Şam) şehri fethedilirken ashab-ı kiram ile Hıristiyan idarecileri arasında bir antlaşma yapılıruştır. Bu antlaşmaya göre her şey ikiye taksim edildiği gibi, kiliseler de bölüşülmüştür. İşte bu antlaşma gereğince Müslümanlar ve Hıristiyanlar ayrı ayrı bölmelerde de olsa aynı çatı altında aynı anda ibadet etmişlerdir.< 291 ibadet konusunda gösterilen bu müsamahanın yanı sıra genel anlamda da söz konusu dönemde Hıristiyanlar Müslümanların idaresinde memnundular ve her iki din mensuplan arasında iyi bir diyalog mevcuttu. Mesela, Bizans'abağlı olan Suriye ve Mısır Hıristiyanlan o günkü Ortodoks idareden hiç de memnun değillerdi. Çünkü bunlar canlanndan, mallanndan emin değillerdi. Bizans'ın koyduğu ağır vergiler altında ezilmekteydiler. Onun için Hıristiyan Mısır Yerleri bu durumdan kurtulmak için sığınacak bir güç anyorlardı.< Nitekim Suriye bölgesinde bazı şehirlerde bulunan Hıristiyan halk, kendi dindaşlan olan Rumların yaptığı haksızlıklara dayanamayarak papazlara isyan etmişler ve kimisini aile efradı ile birlikte öldürmeye kadar işi götürmüşlerdir. İşte bu haksızlık ve huzursuzlukların sonucu olarak Suriye'de yaşayan bazı Hıristiyanların, Müslümanların valisi ve komutanı durumunda olan Ebu Ubeyde'ye yazdıklan başvuru mektubu çok dikkat çekicidir. Mesela, bunlar mektuplannda aynen şu sözlere yer venrıişlerdir: "Ey Ebu Ubeyde sizin bizi idare etmeniz ve bu esnada gösterdiğiniz adalet, bizim için içerisinde bulunduğumuz zulüm ve hak11 sızlıklardan çok daha sevimlidir."(3 İşte bu sözlerden de anlaşıldığı gibi, asr-ı saadette Müslüman-Hıristiyan diyalogunun bir çok yerde Hıristiyanların dindaşlan ile olan diyaloglarından daha iyi olduğu görülmektedir. 301 Fakat esas Hıristiyanlan Müslümanlar ile diyalog kurmaya sevkeden önemli husus din ve mezhepleri konusunda kendi dindaşlanndan gördükleri zulüm ve işken­ celerdir. Zira her iki taraf Hıristiyan olmalarına rağmen aralanndaki inanç ve mezhep farklılıkları daima huzursuzluk kaynağı teşkil etmiştir. Mesela, Suriye Hıristiyanlan çoğunlukla Nastfirf olmalarına karşı< > Mısır yerlileri olan Kıptfler Yakübfdirler. Ancak bu her iki mezhep mensuplan da Rum Ortodoks kilisesinden hoşlanıruyorlardı. Nitekim devrin Bizans imparatoru Heraklius bile uygulamakta olduğu ayınıncı mezhep politikasından dolayı, Rumlar dışındaki Hıristiyan gruplar tarafından mülhid ilan edilmişti. Arnold'un anlattığına göre Bizans Kralı ile aynı mezhebi paylaşan Ortodoks Rumlar bile Müslümanların din ve mezheplere son derece müsamahakar olan bu idarelerini, o günkü Rum idaresine tercih ediyorlardı. Zira bu Ortodokslar bile Hz. İsa'ya iman etme şekli konusunda daima imparatorun zulmünden korkuyorlardı. Nitekim bu görüşleri te'yid eder mahiyette Arnold çok dikkat çekici bazı bilgiler aktarmıştır. MeseHi, XII. Yüzyılda yaşa­ ıruş Antakya'nın Yakfibi patriği büyük Mikail'in yazdığı bir kitaptan Arnold şu ifadeleri aktarıruştır: Patrik der ki: "Beş asırdan beri Şark kiliselerinin İsHim hakimiyeti altında bunların 32 29. Bkz. İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Ni_haye, c. VII, s. 21. 30. Mahmut Şft Hattiib, el-Faruk el-Krud. Basım yeri belirsiz, 1970, sh. 51. 31. el-Adevf, ed-Devletu'l-İsHimiye ve İmparatoriyyetu'r-Rumiye, Mısır, 1985, s. 50. 32. Arnold, T.fi, İntişar-ı İsHim Tarihi, Çev: M. Halil Halid, İst. 1968, s. 58. . ' Il. DiN ŞÜRASI TEBLİG VE MÜZAKERELERİ 259 yaşadıklan tecrübelere rağmen Arapların (Müslümanların) fütühatında Cenab-ı Hakk'ın inayetinin vuku bulduğuna kaniim." Daha sonra Heraklius'un zulümlerinden bahseden patrik sözlerine devamla: "İşte bundan dolayıdır ki, her şeyekadir olan, fanilerin kurduklan imparatorluklan istediği şekilde değiştiren, onu istediklerine veren ve düşkünleri yükselten, kiliselerimizi elimizden zorla alan merhametsiz Romalıların kötülüklerini gören Cenab-ı Hakk'ın intikamı, Romalıların elinden bizi kurtarmak üzere güneyden İsma­ il'in oğullarını imdada yetiştirdi."P > diyerek Hıristiyan idarenin kendi dindaşlarına yaptığı zulümlerini dile getirmiştir. Böylece o tarihlerde dahi Müslümanların Hıristiyan halk nezdinde bile Rum idaresinden çok daha hüsnükabul gördükleri anlaşılmaktadır. Zira Müslüman idare, mezhep farklılığına bakmaksızın bütün Hıristiyan gruplara hem son derece müsamahakar ve hem de eşit olarak davranıyordu. İslami idare özellikle gayr-i müslimlere ait din, inanç, din adamları ve mabedierine son derece töleranslı davranıyorlardı. Bu nedenle diyebiliriz ki Hz. Peygamber ve Hulefa-i raşidin döneminde Müslüman-Hı­ ristiyan diyalogu günümüzdekinden daha iyi idi. Bu bakımdan bence bu konuda da Hz. Peygamber ve Hulefa-i Raşidin'e uymak bize düşmektedir. 3 Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasında dini yönden herhangi bir münasebet olduğu takdirde şüphesiz heriki din mensupları arasındaki itikadi konuları mutlaka gözönünde bulundurmak lazımdır. Konumuz sadece Hıristiyanlar ile birlikte dua olduğuna göre aynı din mensupları ile itikadf müşterekleri de burada zikretmek istiyoruz. Kısaca bu hususlar şu şekilde özetlenebilir: "İslamiyet ve Hıristiyanlık; Allah'ın varlığı, tek bir ilah olduğu, ezeli, ebedf, noksanlardan münezzeh, kainatın ve insanın yegane yaratıcısı bulunduğu ve "insanın yeryüzünde Allah'ın Halifesi sayıldığı ve iradesini kullandığı" gibi temel itikadi esaslarda müşte­ rektirler. Ayrıca her iki din; insanın ancak, Allah'a ibadetle ve ancak O'nun bildirdiği ahlakf esaslara uymakla, ilahi iradesini yerine getirmiş olacağına inanır. Yine her iki din; insanın bu ilahi esaslara uyması sonunda; kurtuluşa, mükafata ve dünyada da, ahirette de saadete ereceği hususunda ittifak halindedirler. İslamiyet ve Hıristiyanlık, bu dini temel inançların, Cenab-ı Hakk'ın vahy yoluyla insanlara verdiği ilahi bir lütuf ve nimet olduğu görüşündedirler. Aynı zamanda her iki din dünya hayatının bir gün sona erip, ilahi adeletin gerçekleşeceğine ve arnelierin ilahi teraziye tabi tutulacağına inanmakta ve bunu böyle bilmektedirler.13-l> Burada temas etmek istediğim bir husus da şudur: Eğer denilse ki, ayet-ikerimelerde "Kafirlerin duası kuşkusuz boşa gider." 135 ı gibi ifadeler yer almaktadır. Dolayısıyle bunlarla birlikte bir Müslüman nasıl dua edebilir? Cevaben denilebilir ki, bu ayetlerin nüzül sebeplerine bakildığı zaman bazısında ahiretteki hayat sözkonusudur, bazısında da muhatap, Allah'a putları şerik yapan müşriklerdir. Ayrıca zaten şu anda duanın geçerli olup olmayışı bizim konumuzun dışındadır. Bizim üzerinde durmak istediğimiz sadece birlikte duanın yapılabilip yapılamayacağıdır. 33. Arnold, A.g.e., s. 56, 57. 34. Geniş bilgi için bkz. Ali Arslan Aydın, İslam Hıristiyan Diyaloğu ve İslam'ın Zaferi, s. 76 ve dd. 35. Ra'd'ın; Mü'min (Gafir), 50. II. DiN 260 TEBLİG VE MÜZAKERELERİ Konumuzia ilgili olarak sorulabilecek diğer bir soru da şudur: Bu güne kadar Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasında birlikte dua etmek gibi bir olay pek konuşulmadığı halde neden bu gün üzerinde durolmak istenmektedir? Biz de deriz ki, yukanda kaleme almaya çalıştığımız Hz. Peygamber ve ashabının söz ve davranışlanndan anladığınız kadarıyle dinen buna engel bir hüküm bulunmamaktadır. Zira gerek akaid ve gerek fıkıh kaynaklarında böyle sarih bir madde tespit edilememektedir. Ayrıca Mecelle'in 39. maddesinde geçtiği gibi "zamanın tağayyuru ile alıkamın tağayyuru inkar edilemez bir hakikattir". Eğer buna engel sabit bir nas söz konusu değilse ve bu gün İslam'ın menfeatı bunu gerektiriyorsa neden yapılmasın? Zira bu gün daha evvel mevcut olmadığı kadar Müslümanlar ve bassaten milletimiz ile Hıristiyanlar arasında NATO ve AET gibi askeri, siyasi ve iktisadi alanlarda güçlü ittifaklar söz konusudur. Eğer bu ittifaklar gereği iki millet bir yardımlaşma antiaşması yaptıiarsa ve bu vesile ile bazı Hıristiyanların İslam'a yaklaşması umut ediliyorsa ve birlikte dua gibi bir faaliyet de buna müsbet katkıda bulunacaksaneden buna mani olunsun? Nitekim asr-ı saadet' e baktığırnız zaman Huzaalılar gibi Hz. Peygamber ile bazı müşrik kabileler arasında dahi antlaşmalar yapıldığını ve Resulüllah'ın bunları mescid'de kabul ettiğini görüyoruz. Bu gün neden olmasın? P ı 6 Hıristiyanlar tarafından herhangi bir vesileyle birlikte dua etmeye davet edilen bir Müslümanın ve özellikle Diyanet İşleri Başkanlığı'nı temsil eden bir görevlinin dikkat etmesi gereken hususlar şöyle sıralanabilir. Yapılacak duanın zamanına 1- yer ve çok dikkat etmek lazımdır. Zira yerine ve zamanına göre Hıristiyanlarca yapılan dua, Müslümanların kıldığı namaz mesabesindedir. Hıristiyanlarda ibadet, ayin, sair günler sabah, akşam ve Pazar günleri yapılmaktadır. Uygulamada kiliseler arasında bazı farklılıklar olsa da, genelde aynıdır. Kiliselerde yapılan ibadet, ayin rahiplerle cemaat arasında konuşma, tevbe, günahların bağışlaması için dua ve Kutsal kitaptan parçalar okuma şeklindedir.0 > Bu nedenle dua ismi altında bu belli saatlarde ve Kilise çatısı altında bir araya gelindiği takdirde bilmiyerek de olsa Müslüman, Hıristiyanın ibadetine iştirak etmiş olur. Bu da caiz değildir. 7 2- Bu dua, kilisede veya kilise dışında, kesinlikle bir Hıristiyan din adamının yönetiminde olmamalıdır. Aksi halde teslis akidesine göre Allah yerine mesih'e yalvarıldığı takdirde şirke düşen bir insanın duasına amin denmiş olacaktır ki, bu da caiz olmaz. 3- Birlikte dua yapma teklifi ve teşebbüsü daha ziyade Müslümandan değil, Hıristi­ yandan gelmelidir. Bu noktada matlub (istenilen) konumda bulunmak Müslümanlara psikolojik bir güç kazandıracaktır. 4- Müslümanlar umum olarak dua ederlerken Hıristiyanların ölmüşlerini dile getirmeyecekleri gibi böyle bir niyeti de taşımamalıdırlar. Zira ayet-i kerime ile Müslümanlar (ölmüş) müşrikler için duadan nehy edilmişlerdir.ıısı Belki sadece o an için hayatta olan ve ihtida etmeleri umulan kimselerin ihtidası kasdedilmelidir. 5- Duada kullanılan sözlere çok dikkat edilmeli ve Müslümanlar hiçbir zaman 36. Bkz. İbn Hişam, es-Siretu'n-Hudeybiyye, c. II, s. 263. 37. A. Küçük, İsHim ve Günümüz Meseleleri, s. 56. 38. Tevbe, 113. gayr-ı Il. DiN ŞÜRASI TEBLİG VE MÜZAKERELERİ 261 müslimlerin maddeten güçlenmeleri ve izzetli olmalan için dua etmemeli kendileri böyle bir ifade kullansa da "amin" denmemelidir. aynı zamanda 6- "El açıp yalvarmaya layık olan ancak O'dur. O'nun dışında el açıp dua ettikleri onisteklerini hiçbir şeyle karşılamazlar."< ı Ayeti gereğince dua, sadece Allah'a yönelik olmalıdır. Yani Hıristiyanlar da dualarında Mesih 'i Allah yerine koyarak dile getirmemelidirler. Aksi takdirde bu ayet-i kerime mucibince dualan dalaletten ibaret olacak ve Müslümanlar bu duruma iştirak etmeyeceklerdİr. ların 39 SONUÇ: Yazdığımız tebliğin ibaresi belirtmeye çalıştığımız gibi konunun fıkhf yönü itibariyHanefi mezhebi haricindeki her üç mezhep fukahası ve bir kısım hanefıler, belli şartlar dahilinde Müslümanlar ile ehl-i kitabın beraberce dua etmelerinin engellenmemesi gerektiği görüşündedirler. Ancak "Müslümanlar ile Hıristiyanlar beraber dua edebilirler mi?" diye fıkıh kitaplarında müstakil bir maddeye rastlamadığı­ mız için, bu kanaata biz istiska balısindeki değerlendirmelere göre vanyoruz. Ayrıca İbn Kayyım el-Cevziye'nin Red-i Selam balısindeki daha da net olan görüşleri de bu kanaatımızı te'yid etmektedir. Fıkhf yönüne ilaveten akaid kitaplannda da mutlak manada buna engel teşkil edecek bir madde tarafımızdan tespit edilmemiştir. Aksine bazı hanefi fukahasının da kaynaklarda zikrettikleri Sadettin Taftazani'in görüşü de bu istikamettedir. le dört mezhep Diğer fukahasından taraftan genel olarak gerek ayet-i kerimelerde, gerek sünnette ve gereksiyer ve İslam tarihinde Müslümanlar ile Hıristiyanların belli şartlar dahilinde birlikte dua etme- lerine engel herhangi sarih bir husus tarafımızdan tespit edilememiştir. Aksine ayet-i kerimede ehl-i kitap ile en güzel şekilde mücadele tavsiye edildiği gibi, Hıristiyanlar bizzat Hz. Peygamber tarafından da hüsn-i kabul ile karşılanmış ve Mescid-i Nebeviye'de ibadet etmelerine müsaade edilmiştir. Hz. Ömer döneminde ise Müslüman ile Hıristiyan aynı çatı altında ibadet edip duada bulunmuşlardır. Böylece yukarıda belirtmeye çalıştığımız görüş ve delilleri gözönünde bulundurdutakdirde ve tebliğin metninde tespit ettiğimiz şartlar dahilinde, Müslümanlar ile Hıristiyanların bir arada dua etmelerinde dinen herhangi bir sakınca olmadığı kanaatına varmış bulunuyorum. Ayrıca bilindiği gibi dinlerarası diyalog ismi altında özellikle semavf din mensuplan arasında değişik safhalarda münasebet ve görüşmelerin yaşandığı bir dönemde bulunmaktayız. Samimi Hıristiyanların haçlı ordulanndan dolayı Müslümanlardan özür dilemeye başladığı günlerde yaşıyoruz. Batı'nın yaşamakta olduğu büyük bir manevi bulıranın varlığı da hepimizce malumdur. Bu manevi bulıran neticesinde yeni yetişen genç neslin ya ateizme veya alkol ve uyuşturucuyakapıldığı da herkesee malumdur. Zira dinsizlik ve ateizm ceryanlan karşısında mücadele etmek için Hıristiyan dini inanç esaslannın yeterli olmadığı ve gençliği tatmin edemediği de bir gerçektir. İs­ lam' dan biraz haberdar olan Hıristiyanlar gayet iyi bunun farkındadırlar. Özellikle biraz insafı olan Hıristiyan din adamları bunu çok daha iyi bilmekte ve onun için zaman zaman ğumuz 39. Ra'd, 14. 262 II. DiN ŞÜRASI TEBLİÖ VE MÜZAKERELERİ kilise salonlan nı bile Müslüman konuşmacılara ardına kadar açıp.aktadırlar. İşte böyle bir durumda olan batı insanının, İsHirrıf iman hakikatlanna, ekmek, su gibi muhtaç olduğu aşikardır. Dolayısiyle bence her Müslüman ve özellikle İslam tebliğeisi olan din görevlisi, birlikte Allah'a el açıp dua etmek gibi vesileleri birer fırsat olarak değerlendirmek­ ten bir an bile geri kalmamalıdır. Hatta bunu bir irşad ve tebliğ yolu haline getirmeli ve her an için birinin ihtida etmesine vesile olabileceği umudu içerisinde olmalıdır. Samirniyetle bu işe teşebbüs eden bir görevlinin gerek İslam dini adına ve gerek milletimiz adına çok önemli neticeler elde edebileceğine inanıyorum. Zira görev yaptığım yerlerde bizzat bunun örneklerini müşahede etmiş bulunmaktayım. Bu diyalogu kurabilen görevlilerimizin önemli hizmetlerde bulunduklannı muşalıhas misalleriyle göstermek mümkündür. Bu nedenle ortam ve şartlar İslam'ın aleyhinde olmamak kaydiyle bu fırsatların sonuna kadar değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyim.