,'' \ ...... DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIGI YAYINLARI • J\ I. DIN ŞU . . "" I. TEBLIG VE MUZAKERELERI (1-5 Kasım 1993) (ll) Türkiye Oiyanet Islam Vakfı Araştırmaları Merkezi Kütüphanesi Demirbaş No: 1-JSJb§-2., Tasnif No . 29.:,\Jo~ 1 i:)ıl'--1.-Ş ANKARA -·1995 Diyanet İşleri Başkan.I.ıgı Yayınlan .................................................. 338 İlıni Eserler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 63 Musahbjhler : Ahmet GÜNAY Yılmaz TARTAN Adil YILDIRIM AhmetTORUN Abdi! AKTAŞ Abdullah ŞAHİN H. İbrahim KARAPINAR Mehmet GÖKTEPE 95-06-y -0003-338 ISBN: 975-19-1244-x . 975-19-1249-0 © Diyanet İşleri Başkanlığı :Mustafa YEŞİLYURT ArifYEÖİN- Yusuf GÖRGÜNOÖLU Dizayn: Recep KAYA Dini Yayınlar Dairesi Başkanlıgı Derleme ve Yayın Şubesi Müdürlügü Tel: (0312) 435 52 73 -ANKARA Baskı : Semih Ofset Matbaacılık ve Ambalaj Sanayi Ticaret Ltd.Şti. Büyük Sanayi 1. Cad. No: 74- İskitler 1 ANKARA. Tel: (0312) 341 40 75 (4 Hat)- Fax: (03121 341 98 98 Dizgi 369 I. DİN ŞÜRASI TEBLİG VE MÜZAKERELERİ EN İDEAL TEFSİR, EN GERÇEKCİ TEFSİRDİR Prof. Dr. Sadık KILIÇ Atatürk Üni. ilahiyat Fak. Öğrt. Üyesi Allah katından rahmet, hidayet kılavuzu, ınüjdeleyici olarak gönderilmiş bulunan; ilahilik özelliğini teyit eden ve ortaya koyan delil ve emarelerin de gösterdiği üzere, kuşkular ve kuşku uyandıran eksiklik ve yetersizliklerden uzak olan; bir beşer, düşünür, çok duyarlı ve hayalhanesi zengin bir birey sözü olmayıp, herhangi bir ruhani güce de isnat edilemeyecek berraklıkta ve netlikte Rabhani olan Kur'an, insanlara ulaştınlmış olan bir belge ve istekler mecmfiudur. Her risale gibi, bir arnacı vardır. Bu amaç, beşeriyete Kur'an vasıtasıyla konuşan Allah tarafından şöyle ortaya konulmuştur: "En doğru olana iletmek .. ", "Her şeyi beyan edip ortaya koymak", "Hidayet kılavuzu olmak", "Rahmet kaynağı olmak", "Müjde olmak", "Şifa olmak", "İhtilafları çözüme kavuşturmak" vb. O halde Kur'an, "beşen" olan, yani kaynağı ve arnacı bakımından beşer hayatının ta ortasına , merkezine yönelen; hayatın, onsuz mana ve gayesi anlaşdamayıp gerçekleşemiyecek olan bir "düstfir-ı ilahi"dir. İnsanlığın mebdeinden itibaren peyderpey beşer ufkuna doğan, kendi dönemleri içinde insanlığa yolunu aydınlatan mukaddeın mesajların, kendisinde kemale erdiği; böylece, ilahi istekler silsilesinin, kendisiyle, kısmilik ve nisbilik hususiyetinden evrensellik ve genel geçer oluş vasfına erdiği mükemmel ve mükemrnil, aynı zaınandamüheymin belge .. Baki ve ebedi bir mucize oluşunun göstergesi olarak, beyan ve izaha muhtaç esnek ve başka anlamlara delalet ya da işaret eden veciz ve cami lafızlarla yüklü Kur'an'ın, mesajın yerine ulaşahilmesi ve misyonun tamamlanabilmesi için, açıklanması, yani tefsirinin yapılması kaçınılmaz olacaktı.. Bu zamretten dolayıdır ki, Hz. Muhammed, bir yandan mesajın taşıyıcısı anlamında "Resfil"; beşeriyete ulaştıranı anlamında "Mübelliğ" olarak nitelenirken, öte yandan da, onun müfessiri, yorumlayıcısı, hatta uygulayıcısı anlamında "Mübeyyin" olarak tanımlanmıştır. Hz. Peygamber de zaten, bu asli görevine bağlı olarak Kur'an'ı hem telakkl edip almış, hem onu tebliğ etmiş, hem de bir taraftan söz gücüyle, diğer taraftan da uygularnalı olarak açıklamış, beyan etıniştir ..Yorumlaına yoğunluğu, özellikle namaz, oruç, hac, zekat gibi ibadetlerle, hukfiku'l-ibad'a taalluk eden miras, had'ler, ailevi ilişkiler gibi hususlarda daha fazla olmuştur. Hadis derlemelerinin "Kitabu'ttefsir" bölümleri, bize bu konuda bol örnekler sunacak zenginliktedir. kapsamlı, geniş manaları çağrıştırıcı, 370 I. DİN ŞÜRASI TEBLİG VE MÜZAKERELERİ Peygamber! bir misyon olan tefsir (l), O'nunla son bulmamış .. Hayatın zorlamalan ve yeni ihtiyaçlar karşısında, müteakip nesil, yani sahabe topluluğu da, Kur'an'ın, beşeri gelişme ve değişimlerle atbaşı gitmesi gerekliliğinin işareti olmak üzere, tefsir faaliyetlerinden geri durmamıştır. Mesela müfessir sahabilerden Abdullah İbn Mesfid, "Her kim, öncekilerin ve sonrakilerin ilmini arzularsa, Kur'an'ı harmanlasın, onu iyice ıı..·cft:hhiir L"lsin" C:') dcıııcktcdi r. Çünkü Kur'an. H1. Pcygaıııb..:r'iıı ~uılatı ııııy la. her \ ad!dc ve her mevsimde devşirilmeyi bekleyen, tazeliğini hiç yitirmeyen bir turlanda gibidir (3). Hz. Peygamber'in bizzat kendisi de sahabesinden bunu beklemiş, bilindiği üzere Abdullah İbn Abbas için, ''Ey Allah'ım, O'nu dinde derin anlayışlı kıl ve ona, "te'vfl''i, yani lafzın kendisine raci olacağı manayı bulup çıkarma kabiliyetini öğret.." C4) dua ve nİyazında bulunmuştu. Bu alanda temayüz etmiş olan kimi sahabe de, Kur'an hususunda özgün bir anlayışa mazhar kılınınayı hususen zikretmiştir. Kendisine, "Sizin yanınızda, Allah'ın kitabında mevcut olmayan bir vahiy parçası var mı?" diye sorulduğunda Hz. Ali, "Hayır.. Daneyi çatlatan ve canlıyı halkeden Allah'a andolsun ki, böyle bir şey bilmiyorum. Bende olan ancak, Allah'ın Kur'an hakkında bir kimseye lütfedeceği anlama ve sezme kabiliyetidir" (5) şeklinde cevap verir. O halde tefsir, bir yerde durmayan, atalet ve durgunluktan uzak, kesintisiz bir süreçtir. Günümüze intikal etmiş olan çalışmalara baktığımızda da, bunu anlanz. Herbir tefsir eğilimi onun, bitmeyen gözalıcılıklannı ve hep taze olan sırlannı bulup ortaya koymaya çalışmıştır. Bu gayretler bundan sonra da muhakkak ki devam edecek, Kur'an semasının yıldızları, yıldızlar ötesi gökadalan (6) hissolunup, ışığı insanlara yansıtılmaya çalışılacaktır. Bilhassa, insanlığın, huzur verici bir kaynak arayışı içinde çırpındığı günümüzde .. (1) Etimolojik olarak, muğlak ve müşkil bir ifadeyi açıklamak ve beyan etmek (izhar, tebyin) anlamlarına gelen "Tefsir" kelimesinin (İbn Manzfir, Lisfuıu'l-Arab, Daru S§.dır, Beyrut, ts.,V/55; ez-Zerkeşi, el-Burhan fi Ulfimi'l-Kur'an, 2.bsk., Daru'l-Marife, Beyrut, ts., IU147; et-Tahir İbn AşGr, Tefsiru't-Talırtr ve't-Tenvlr, ed-Daru't-TunGsiyye li'n-Neşr, ts., 1110) "elFesru" ya da "es-Sefru" kökünden kaynaklandığı hususunda şöyle bir ayırım yapılmıştır: el-Fesru maddesi, akli ve manevi halleri izhar etmek için vaz olunmuştur. Teşhis için idrar nümunesine bakmaya da "el-Fesru" denilir (İbn Manzfir, a.e., a.,.; Rağıb el-lsfehani, elMufredat fi Garlbi'l-Kur'an, thk. Muhammed Seyyid Küiini, Beyrut, ts., s. 380; ez-Zerkeşl, el-Burhan, IU148). es-Sefru maddesi ise, cisimleri ve eşyayı izhar etmek, ortaya koymak anlamlarını gösterir.."Gün ışığı ortaya çıktı, gün doğdu" anlamında, bu kökten olarak, "Esferatı's-Subhu" denilir. Bkz. Müddessir, 34. (2) Ebu Hamid el-Gazalf, İhyau UIO.mi'd-IYın, Daru İhyai'l-Kutubi'l-Arabiyye, ts., 11290; ezZerkeşi, el-Burhan, II/154. (3) ( l,.b.ı _,ı W , Ahmed İbn Hanbel, Müsned, 117. (4) Ahmed ibn Hanbel, Müsned, 1/266,314,328. (5) ez-Zerkeşi, el-Burhan, 111161; İbn AşGr, et-Tahrtr, 1/15,29,32. (6) "LehO. nücO.mun ve ala nücftmihi nücO.mun ... ", et-Tabatabai, el-Mizan fi Tefsiri'l-Kur'an, 3.bsk., 1397,1/10. L I. DiN ŞÜRASI1EBLİG VE MÜZAKERELERİ 371 Gerçekci Bir Tefsir Çalışması İçin Bazı Öneriler Kaynağıınn müteiil ve ilahi olması ne derece kat'i ve şüphesiz ise, onun yöneldiği hedefın de ayın derecede somut, beşeri olduğu da muhakkaktır. İnsani aHikalardan uzak, idealize edilmiş bir zaman ve mekan ortasında öylece asılı ve sessiz bir ihtişam içinde gömülü bir belge olmayan, O, yani Kur'an, bilinç ve eylem süreçleriyle, ölümlü insanı n: toplumları, ölümsüz, tck Baki Allah'a bağlama, raptctınc ekseni ctrafında dönüp dolaşır (7), Değil, realiteden uzaklaşıp mücerret bir dünyaya sığınm.ak, aksine, realiteyi kuşatmak, onu yorumlamak, kendi ilahi ölçüleriyle yerini tayin edip, ona bir yol çizmek ister.. O, en hayırlı yola ileten bir rehber olma makamındadır. Çıkmazları, sorunları ve en olumlu neticeleri beyan etme, çözümleme ve elde etme kitabıdır (8). İşte böylesine hayatiyet ve dinamizm dolu bir kitabın tefsiri de, ayın şekilde dinamik, hayata dönük, insam-bütün alakalarıyla-kuşatıcı, daima konuşan, ürkek ve çekingen olmayan, doğruyu bulma uğruna muhtemel hataları Hz. Peygamber'in duası cümlesinden bilen bir anlayışla ele alınmalı. Ve Kur'an, insanlığa bu ana değin yöneltilmiş en güçlü ses, en yenilmez güç ve doğrularına karşı durulamıyan bir gerçektir {9). Bu sesin, kulaklarına ve gönüllerine ulaştığı ve olumlu bir tepki ile mukabelede bulunduğu fert ve toplumlar da, en gözüpek, hiçbir şeyden yılmayan, içlerindeki imamn sağladığı şahsiyeti, kendi mümince yaratıcılıklarına bitmez tükenınez bir güç kaynağına dönüştüren o özgün insanlar olmuşlardır. Dünyayı, derinden derine yeniden yorumlayan, onu ayakları üzere yeniden diken ışık adamlar. Kur'an, bu gün de, onu hayata katacak; konuşmamn ve susmamn, yapmanın ve yapmamamn miyan haline getirecek ışık yorumculara, gözüpek mütefekkir ve aksiyoner ruhlu çağı aşma cehdindeki Allah adamlarına muhtaçtır. Bir elmastıraşın keskin kontrasyonunu ve mahir ellerini bekleyen, işlenıneye hazır saf karbon gibi, o istidadı haiz olarak, Kur'an işte önümüzde .. Nitekim O'nun bu potansiyel yönüne işaret edilen peygamberi sözde, "Kur'an, pekçok vecihleri bulunan ve çok manayı kapsay_an "zelı11" bir kitaptır. O halde O'nu, mana ve de]{i]etlerin en güzel olanına hamlediniz" (10) uyarısı yapılır. Bu, gereklilik ifade eden bir emirdir. Kur'an hakkında yapılan bu tamndamaya göre, ifadede geçen "zelfil" kelinıesi, Kur'an'ın, onu yorunılayanlara boyun eğip onların diliyle konuşmasıın; "zfi vucôh" terkibi de, O'nun, çok muhtelif çözümleme ve bakış açılarına elverişli olduğunu dile getirir. O'nun insan hayatı ve ilgilerinin tamamı için çözümler kaynağı olduğu da, ancak, O'na dair pekçok yön ve anlayış biçimleri ortaya koymakla anlaşılacaktır. Gerçek bir anlayış (el-Fıkh) da, böylece gerçekleşebilir (ll). Bu genel girişten sonra şimdi, gerçekci bir tefsir gereken esasları şöyle sıralayabiliriz: çalışmasında riayet edilmesi (7) Prof. Dr. Suat Yıldınm, "Kur'an-ı Kerim'e Bir Bakış", Yeni Ümit, Ekim-Kasım-Aralık, yıl:4, sayı: 14, 1991, s. 10. (8) et-Tabatabai, el-Mizan, a.y. (9) Enbiya, 18. (10) ed-Deylemt, el-Fırdevs, lll/228; ez-Zerkeşi, el-Burhan, II!I54; et-Taberi, Daru'l-Ma'rife, l.bsk., Tahran, 1406/1986, U81. (ll) el-Gazali, İhya, 1/290; ez-Zerkeşi, el-Burhan,ll/154. Mecrne'u'l-Beyfuı, 372 I. DİN ŞÜRASI TEBLİG VE MÜZAKERELERİ 1- Öncelikle şunu tesbit etmek Uizım: İslfu:n toplumu bugün, motivasyon ve gerekçelerini, amaçlarını yitirmiştir. Teli, gerginlik ve dinginliğini kaybetmiş bir yay durumundadır. Ya da, başka kaynaklada sürekli beslenip güçlenemediği gibi, başka kaynaklara ulaşmak suretiyle devinim ve arınma, netleşme hattında bulunmayan, durgun bir su havzası gibi ..M3Jik bin Nebl'nin tesbitiyle, "bir hayat bunalımı" içinde (12)_ İşte. zaten hayatın mayası olan \'C bakı~l~mnı uaiına ana \'C gcJcccğc yönJcnJirnıİ~ bulunan Kur'an tefsiri de, toplumun, bu ölüme giden yoldaki sessizliğini yeniden diriliş, hayatı cesurca karşılama sevinci ve özgüven kıvancına dönüştiirmenin fıkrl, itikadl' ve ümran! altyapısını, temel sütununu oluşturacaktır. Kısaca, hayatın öz ve anlamını yitirdiği bir toplum malıbesinde tutuklu kişiliksiz birey ve toplum yerine, ahd ü peyman eylediği büyük misyonu başarıyla ifa edecek bir toplum inşasını amaçlayacaktır. Bu ise, Kur'an'ın sürekli olarak vurguladığı değişirnci ve atılımcı bir gerekliliği (13) benimsemiş, toprağını, zamanını ve yeteneklerini büyük amacının gerçekleşmesi yolunda kullanarak (14), tarih içinde büyük yürüyüşü yeniden başiatacak insanlar eliyle atılım gerçekleşecektir. Böylesi bir fıkir, atılım ve eylem coşkusunu yönlendirecek olan yorumcu, yani müfessir, her şeyden önce, Kur'an lafızlarının delalet imkfuıını sonuna kadar kullanmalı, taşıdığı doluluk sebebiyle, lafza yüklerrecek sınırlı anlamları aşıp taşan yorum akışının önünü kesmemelidir. Böyle bir çalışmada hem güvenilir ve müdekkik bir niikil, hem de yeni hükümler çıkaran "müevvil" (hüküm istinbatçısı) (15) fonksiyonları aynı anda işlerlik kazanır. Bu yolla, bir ayetin üzerinde dururken, müfessir, onu iyiden iyiye düşünür (et-Teemmul, et-Tedebbnr), bu esnada zihnine, Arabların o lafzı kullanımlarındaki farklı üslfib ve vecihler itibariyle, terkibin ve lafzın elverişli olduğu pekçok mana gelir. Yapması gereken şey, manaları sınırlama cihetinc gitmemek, ifadenin kullanımı ve terkibi buna elverdiği halde, lafzı, diğerleri de muhtemel olabilecekken, onlara zıt bir biçimde tek bir manaya hamletmemektir..C16)_ Bulutsuz gökler kadar açık ve duru olan Kur'an Arabçası'nın mana yıldızlarını belirleyebilmek için de, klasik dil, bedl'-beyfuı, i'rabu'l-Kur'an, garibu'l-Kur'an, vb. alan ve ilimleri hazmedip, pratik bir değere dönüştiirerek daha ileri bir seviyeye taşımalı; düşünce ve medeniyet ile dil arasındaki yapısal ve zorunlu ilişkiden dolayı (17), düşünceyi daha sağlam temellere oturtmanın bir yolu olarak karşımıza çıkan dilbilim (Linguistique) ve sernantİk ışığında örgülendirilerek kullanılabilir hale getirilmelidir. Böylece bu alan, Kur'an lafızlarının değişken anlam ve açılımlara delaletini belirlemede, vazgeçilemeyecek bir düşünce ve hikmet damarı addedilmelidir. (12) Millik bin Nebi, Beyne'r-Reşad ve't-Teyh, Daru'l-Fikr, 2.bsk., 1408/1988, s. 87. (13) Enfill, 53; Ra'd, ll. (14) Millik bin Nebi, ŞurOtu'n-Nahda, tre. Abdussabfir Şahin-Ömer Kamil Sekavi, Mektebetu Dfui'l-Urfibe, 2. bsk., Kahire, 1961, s.l04. (15) ez-Zerkeşi, el-Burhan, II/166. ( 16) İbn Aşfir, et-Tahrir, I/97. (17) ( r.ıl!J ı-Jll ;..._,...'.ll~~ r-!.ı ·~!.;> ı....t.a;_, ....t....ı .:r«JI.:,W ) "Kişinlıı dili, onun yarısıdır; diğer yarısı da, gönlü (fııful) ve dü§Üncesi .. Geriye kalansa, sadece ten ve katıdır" (Zuhayr bin Ebi Sulma) L DİN ŞÜRASI lEBLİÖ VE MÜZAKERELERİ 373 Yeni durumlar ve düşüncelerle ayetler arasındaki aHika ve münasebetleri kurarken, kaideye mutlaka riayet edilmelidir: "Lafzın, Arabça olarak uygun ve elverişli olduğu çerçevenin dışına çıkrnarnak, kesin bir delil olmaksızın zahir ve racih rnanadan uzaklaşrnarnak, af:açık bir zorlamaya (et-Tekelluf) düşmernek ve nihayet, asil anlarndan udfil etmemek" ( 8)_ Zira. Kur'an'ın genel çerçevesini zorlayacak olan bir yorum tekniği şu n: akla uyarlama giri~iıni, Kur'an ötesi değil, l<un lersine Kuı-'<U1 dı~ı, daha açık bir anlatırnla, Kur'an'dan başka bir şey olacaktır. O halde, Kur'anl lafızlann delillet imkanını kadar götürürken, amacı, beşeriyeti mebde ve münteha buutlan içinde kemaıe erdirmek olan Kur'an çerçevesi, tefsir eğilimlerine, dışına taşamıyacaklan bir mecra olmalıdır (19)_ son sınırianna · Kur'an lafızlannın bu genel belirleyicilik çerçevesini bozmadan, Kur'an'ın amacına uygun olarak ve usfile riayet ederek asil manalara eklenecek olan bazı nisbi ve ince rnanalar, o lafızlann esneklik ve uyarlanabilirliğinin; farklı yorum ve anlayışıara elverişli olma istidiidının bir ifadesi sayılmalıdır. Böylece, Kur'an lafızlannın asil anlamianna ilave edilen bu izafi manalan anlama hususunda bazı kimseler hazır ve o seviyede olacakken, diğer bazılan da, henüz müsait olmadıkları bir anlayış tarzıyla yüzyüze geleceklerdir (20). Kur'an lafızlannın mana akışının önünün açık tutulması gerekliliğini, O'nun, mana katmanlanyla örgülü (el-Mesam) olduğuna işaret eden şu Peygamberi söz (2 1) de gösterir: "İnz{i] buyurolmuş olan her Kur'an ayetinin bir "zahr"ı ve bir "batn"ı; herbir harfin de, bir "hadd"i ve bir de "mada'ı" vardır" (22)_ Hakkında değişik açıklamalar yapılabilecek olan (23) bu ifade, her şeyden önce, Kur'an nazmına koyulmuş ve O'na hakim kılınınış olan çok yönlülüğü; la rnütenahl yorum vecihlerinin bulunduğunu anlatmaktadır. Çünkü her lafzın, bir tilaveti ve buna bağlı olan manası ile, anlamaya ve rnana istihracına medar olan içi, "batın"ı; öte yandan uygularnaya konu olan hükınl ciheti (hadd) ve, va'd ile valde, yani kullarda, teşri! uygularnalann altyapısını oluşturacak "rnatla'ı": Ruhlara doğacak manevi ve ahlaki bir derinlik boyutu bulunur (24>. Kur'an'ı yorumlamak isteyen kimse de, onu karşılayan ilahllafzın bu istidadını (1 8) İbn Aşur, et-Tahıir, I/44. (19) A.e., 1/95. (20) A.g.e., 1/45. (21)" İbn Aşur, muhıelif varyantiarı olan bu ifadenin, muhtemelen İbn Abba~'tan gelebileceğini, çünkü O'nun," Kur'an'ın 'zahr'ı tilavet edilip okunmasıdır; 'batn'ı da, mana ve levili dir" demiş olduğunu belirtir (et-Tahrir, U34). (22) Hadis, el-Gazali'nin belirttiğine göre (İhyii. U99, 290) İbn Hibbiin'da bulunmaktadır. (23) MeseHi, zahiri, kıssalar olup ,önceki kavirnlerin hellik olduğunu bildirmektedir; batını ise, sonrakilere öğüt vermektir. Veya, zahiri, o ayetle bir kavmin amel etınesi; batını da, yine başka bir kavmin de onunla amel edeceğidir ... Her harfin bir "hadd"inin olması, Cenab-ı Hakkın irade buyurduğu mananın var.ıcağı son sınır, "münteha"; "rnatla" ya da "muttala'" ise, her gizli manarun bilgisine ulaşılacak bir varış noktasının olma~ıdır (ez-Zerkeşi, el-Burlıan, III169-170. Yine bkz. et-Tabatabru, el-Mizan, U5). (24) eş-Şeyh Muhammed Ha~eneyn el-Adevi, Medhalu İlmi Usilli'l-Fıkh, Matba'atıı's-Saade, tl!·· s. 29 (Kısmen). I. DİN ŞÜRASI TEBLİG VE MÜZAKERELERİ 374 daima gözönünde bulundurrnalı, onu için, bütün bu cihetleri yoklamalıdır. kısır ve yetersiz anlayışiara rnahkiirn etmernek Burada, şu terkibin altının çizilmesi gerekir: "Kur'an'ın batn'ı, batım". Bu ifadeye, Kur'an'ın zahiri ve muhkem manasıyla Arabça lafzın en son tahlilde delalet edeceği anlamdan bile uzak ve bağımsız yorumlama manasını vermek, Kur'an'ı, onun amacına uygun olarct!\. Jcgil uc bir takım Jü~üncc Yc inanı~ların arzusu JogrultusuııJa anlamak olur ki, böyle bir çaba, Kur'an ruhu ile hiçbir münasebeti olmayan, sübjektif veya, en iyimser bir ifadeyle, esoterique bir bakış açısı olur. Bundan dolayı Kur'an'ın bir takım heva ve arzulara boyun eğdirilmesini önlemek gayesiyle, biitın mananın geçerli olabilmesi için, şu iki kayıt zikredilrniştir: a) Batıni rnananın, Arab Dili'nde gözetilen maksatlara uygun düşecek biçimde, zahire aykın olmaması.. b) Başka bir yerde o mananın doğruluğunu gösterecek bir nass ya da ziihir bir delillet şeklinin bulunması.. Bunlardan birinci şarta göre, bir ayetin ma:!!ası olarak öne sürülen şey' Arabça'nın ifade ve delillet alanı içinde olmalıdır. Aksi durumda, ulaşılınış olan o rnana, "Kur'an'ın ne Iafzında ne de manasında ona bir delillet bulunmayan bir şeydir. Böyle bir şeyi kesinlikle Kur'an'a isnat etmek doğru olamaz. Çünkü, medliilü budur diye Kur'an'a böyle bir isnadda bulunmak, onun tam zıddını isnadda bulunmaktan daha evla değildir ve onlardan birini diğerine tercihi gerektirecek bir delil de yoktur ( ...) İkinci şarta gelince; eğer o manayı destekleyen Kur'an'ın başka yerinde bir delil bulunmaz ve aksine onunla çelişen dururnlar bulunacak olursa, yapılan şey, Kur'an hakkında ileri sürülen iddialardan biri olur. Delilden yoksun kuru iddialar ise, alimierin ittifakı ile makbul değildir" (25). Buna, "liirnütenahl anlamlar, çok gelişmiş dahi olsa, nihayet sınırlı olan rnuayyen bir dilin çerçevesi içine hapsedilrnek istenmektedir; bu ise doğru değildir!" denilerek itiraz edilemez. Çünkü, Kur'an kelimeleri, ilahi bir seçimle tesbit ve tanzim olunmuş; hem vahiy anına yönelik bir söz (parole) olarak, hem de bütün zamanlara bir mesaj olan dil olarak (langue), özgünlüğe sahiptir. Pekçok Kur'an pasajı arasında, mesela, "Bu Kur'an bana, sizi ve kendilerine ulaştığı herkesi kendisiyle uyarınam için vahyolnndu" (En'aı:n, 19) ayetinde ifadesini bulan evrenselliğinin bir neticesi olarak, lafızlarındaki bereket ve "tenezzülat-ı Kur'aniyye", her kuşak ve her toplum insanım, kendi özel ve genel koşullarında ilgi sahasına almaktadır. Kur'an ruhunun zevkine ulaşan kimse de, onun, geçmiş olan nüzfil keyfiyeti yanında, işte, kıyamete kadar baki bu "tenezzül ediş: yeniden beşer idrakine ve tefsirine inmek" (26) zindeliğini yakalayacak, bir anlarnda Kur'an'ın manası rnüfessirin kalbine yeniden tenezzül edecektir. 2. Tefsirde Kaynak Geniş Tutolmalıdır Kur'an'ın ihtiva ettiği hakikatierin idrak edilebilmesi, onun, beşeriyete sunduğu (25) Şatıbi, el-Muvllfakat, Türkçesi: Dr. Mehmet Erdoğan, İz Yayıncılık, İstanbul-1993, III/381. Daha geniş açıklamalar için bkz. a.e., llV368-390. (26) Kur'an'ın bir "nüziil"ü vardır, bir de "tenezzülü" .. "Nüziil"üne gelince, bu geçmiş, yani Kur'an inmiştir. "Tenezzül"ü ise, Kıyamet iinına kadar bakldir" (ez-Zerkeşi, el-Burhan, IV! 61). L DİN ŞÜRASl1EBLİÖ VE MÜZAKERELERİ 375 hidayetin, tüm insanlar için yegane çıkış yolu olduğunun gösterilebilmesi için, onun yorumu yapılırken müracaat edilecek ilnıl disiplinlerin dağılımı geniş tutulmalıdır. Çünkü Kur'an, beşeri gelişme ve ihtiyaçlar nisbetinde boy atan her türlü ilmi anlayış ve gelişmeye makes olabilecek bir yapıdadır. Öte yandan. insanlığın ihtiyaç ve heklentileri değişmiş ve farklıla~nıı~tır. Farklı cevap verme, ı,;üL.ümkr ünernıe ınak.anıındak.i Kur'an'ın yorumu yapılırken de, aynı şekilde, Kur'an maksatlarının gerçekleşmesi için (27), başka iliınierden yararlanılması şarttır. Giriftleşmiş meselelere ışık tutması için, derin bir okyarrus durumundaki Kur'an'ın mana ve maksatlarını ancak, her biri farklı ilim dallarında ihtisas kesbetıniş, öte yandan bütün tavırlarında Allah takvasıyla davranan kimseler kavrayıp (28), insanlığa sunabilir .. Hatta, çok şeyler söylemek durumunda olan müfessirin, kendi yaşadığı dönemde insan hayatını alakadar eden her ilimden yararlanması zarureti vardır C29) .. Zaten Kur'an hakkındaki anlayışımız da, Kur'an ile başka ilimler arasında kurulmuş olan bu tefekkürl köprüler sayesinde genişlemiştir. Alinılerimizce dillere virdedilen, ( ~~ ~ ':J ) yani "Kur'an'ın hayranlık uyandıran hüküm ve hikmetleri tükenmez" ifadesi de ancak, bu yolla tefsire getirilecek olan dinamizm sayesinde mana ve yorumların genişlemesi ile bir gerçeklik kazanabilecektir (30). Farklı ilmi disiplinlerle temas kurmak, müfessire, kendi müktesebatı yanında, Kur'an-ı Kerim'e farklı ve yeni bakış açıları kazandınrken, zenginleşen Kur'an'l anlayışı ile, insanlara, ne denli aktif ve üretken bir kitap huzurunda bulunduklarını gösterme imkanı verecektir. Bir anlamda, bu muhtelif ilim dallarını Kur'an'ın gayesine hizmet ettirecektir. Juruml<mı Ancak şu temel kaideye riayet ederek: Bu bilim dallarından kısaca bahsedilip, ölçülü davranılmalı (3l); mutlak olan keliim karşısında, ilirolerin ulaştıkları neticelerin nisbi olup mutlak gerçeği temsil etmedikleri hatırda tutulmalı; zamanlar üstü kitab, zamanla çürütülebilecek teori ve görüşlerle daraltılnıamalı. Kur'an ile beşeri gelişme arasında bir bağ kurulmaya çalışılırken, onun esasen bir inanç kitabı olduğu unutulmamalı. Kendilerinden yararlanılacak pekçok unsur ortasında, Kur'an'ın ana gayesi değişmez merkez! noktayı oluşturmalı. Daima, Kur'an ruhu galip olmalı .. Şu halde tefsir, bilimsel ilerlemelerin, ekonomik gelişmenin, vb. kategorik usullerini öğreten tarifeler yeki'inu olarak görülmemeli. Cognitif ve somut çözümlemelerde, hep, Kur'an'1 şuur ve ahlak çerçevesi gözetilmeli. Çünkü, "Geçici bilimsel teorilerin ötesinde, Kur'an'ın bize öğrettiği ve geçici olmayan bir nokta vardır, o da dünya görüşüdür. Her bilimsel teori, her yeni bir hakikatİn keşfi, bu dünya görüşüne, yaratıcı bir ufuk açar" (32). (27) İbn Aşfir, et-Tahrir, I/45. (28) ez-Zerkeşl, el-Burhan, Il/153. (29) İbn Aşfir, et-Tahrir, I/18, 26. (30) A.e., 1/28. (3 I) A.e., I/43. (32) Roger Garaudy, İslam ve İnsanlığın Geleceği, çev. Cemal Aydın, Pınar Yayınları, 1990, s. 85. I. DİN ŞÜRASI TEBLİG VE MÜZAKERELERi 376 3- Müfessir, Kendisine intikal Etmiş Olan Tefsir Birikimi Karşısında Seçmeci ve DeğerlendirİCİ Bir Tavır Takınıiıalı. İlim, devam etmekte olan bir süreçtir. Geçmişi, anı ve geleceği . vardır. Bu bakımdan onu bu bütünlük içinde ele almak lazım. Konusu, Allah'ın keliimı olan Kur'an ve onun bfı7brınclnn nıurncl eelilen nınnayı hulup ortaya çıkarmak olduğu için "Eşrefu'l­ ulılm'' diye nitelenen tdsir de böyle bir bütünlüğe sahiptir. Günümüzde, tefsir ve müfessir için çok muazzam bir birikim, malzeme ve kaynak boll uğu mevzubahistir. İnsana ve hayata dönük bir tefsir çalışmasında, bu hazine yeterince değerlendirilmeli; gerek yöntem gerekse veri olarak bu müktesebattan istifade edilmelidir. Onu görmezlikten gelerek, bu salıayı yeniden keşfetmek iddiası, bu ilmin ciddiyeti ve sorumluluğuyla bağdaşmaz .. Ve zaten yeni görüş ve öneriler de, ilim silsilesinde, ulaşılmış olan seviyeyi biraz daha yükseltmek şeklinde kendini gösterir. Ulaşılan ilınl neticeterin kabfil ve geçerliilgi de, geçmişle olan özsel münasebet sayesinde güç kazanır. Böyle bir yaklaş·ım biçimi, Kur'an pasajlarına hiila, yüzyıllar önceki ulemiinın biçimde ele almak; bir bakıma, yüzyıllar sonrasını yüzyıllar öncesinin gözüyle, yani "ölü gözler"le yorumlamaktan da farklıdır. Tefsir'in salt bir rivayet, nakilcilik ve hikaye etme olmayıp, yorumlama; Kur'an'ın lafız ve manaları üzerinde, muteber yöntemlerle kafa yorma, görüşler ve öneriler üretme, "tedebbür", "ta'akkul" ve "tezekkür"de bulunma anlamlarını kapsadığından hareketle, kendi çağımızın ihtiyaç ve meselelerini, onların ibare ve terkiplerini aynen tekrarlamakla değil, ama onların sorun çözücü, dinamik yöntemlerinden ilham alarak karşılama yoluna gitmeliyiz (33). Bu ilmin muazzam vadisine büyük katkı sağlamış olan otoriteleri, onların eserlerini, ilınl telilll ve sorumluluğa aykırı olarak abartılmış bir saygı ve bağlılık ruhuyla, kendi zihnl ve fiili atılım gücümüzün önüne engel yapmamalıyız. Böyle bir şeyden zaten, onların ruhaniyetleri de muzdarip olacaktır. O halde, Kur'an'ı, hayat gerçeği ile yeniden tanıştıracak ve Allah'a olan İmanımızı tarihin mayası yapacak olan bir tefsir ve Kur'an'ı tarama, yeniden kurulacak bir ana ve geleceğe, korunup aynen sürdürülmek istenen bir geçmişten daha fazla önem atfetmeli; mazinin kabuk bağlamaya yüz tutmuş velfid hayat ısısını, varlık ve diriliş kıvılcımını yeniden kor haline getirmeli.. Ancak böylece, sorumlu bir insan olan müfessir, ilah! evrensel gayeyi yeniden kavrayabilir ve de kavratır (34). Bu seçmeci ve eleştirel yaklaşım, çağların, Kur' an! anlayışımızda oluşturduğu ve geçici ve nisb1 olan zihn1 ve sosyal kavramlar yükünü silkeleyecek, Kur'an'ı başka bakış açılarıyla yeniden yorumlama cehdini getirecektir. Böylece bu tarihsel birikim, müfessiri, çağından ve onun, cevap bekleyen problemleriyle yüzyüze gelmekten alıkoyan bir unsur olarak algılanmıyacaktır. gördüğü Esasında, ulemaya duyulması gereken saygı normal boyutların dışına taşmış, kutsamayla karışık bir duyguyla, araştırıcıların yolunu kesen aşılmaz bir duvar konumuna yükseltilmiştir. Onları reddetmeyi değil, aniayıp özümserneyi kapsayacak (33) Roger Garaudy, 20. Yüzyıl Biyoğrafisi, çev. Ahmet Zeki Ünal, Fecr Yayınları, 1989, s.292. (34) A.e., s.324. -~·' I. DİN ŞÜRASI TEBLİG VE MÜZAKERELERİ 377 zaten, mütekaddimün ulemanın bir meselede görüş beyan müteahhiriinu, aynı konuda değişik bir görüş beyan etmekten alıkoymamıştır. Aksi halde, müteahhiriin ulemanın tefsir konusunda istinbat yoluyla ulaşmış olduğu pekçok nükte ve incelikierin reddolunması gerekceekti (35). Fakat, hiç de böyle olmamıştır. olan bir tefsir etmiş çalışmasında olması, Bu konu şunun için çok önemlidir: Allah'ın kitabını yorumlayıp insanlara isteyen kimse, ancak ve ancak Kur'an'ın ruhuyla mukayyet olabilmeli.. Allah'ın kitabını yorumlarken, hep önceki ulema ve müfessirlerin görüşlerine mutabık olma, muiirız olmama endişesini taşıyan bir müfessir, böylesi bağımlı bir ruh ve kafayla, problemlere çözümler öneremez. O sadece, geçmişi şu anda da yaşama endişesi duyan birisidir.. Kur'an üzerinde tefekkür ve tedebbür müktesebatı olan bize kadar ulaşmış tefsirler, her ne kadar onu anlamamıza yardımcı oluyariarsa da, ancak ne var ki, onların doğrulukları dahi, nihaf tahlilde, Kur'an'ın bizatihi kendisinden elde edilecek anlayış (Kur'an dünyası, Kur'an ruhu) ile değerlendirilecektir (36). Neticede de, İslfim toplumunda şu anda müşahede ettiğimiz, verileni aşamayan, bilinenin daha da ötesine geçemiyen, yeni tarihi safhalar katedemiyen; yenilenme ruhundan uzak ve yeniyi de özümseyip ibdii yolunu açamayan durgunluk ve güçsüzlük (37) böylece aşılabilecektir. ulaştırmak 4- Tefsir, Kur'an'ı Hayata Yansıtma Arzusuyla Dolu, Bir Ruhla Kaleme Alınmalıdır .. Gelişmed ve Dinamik Kur'an, tarihin aktif öznesi olmak üzere inzal olunmuştur. O'nun, değerler ve eylemler şemasının odak noktasını oluşturan Yaratıcı ve Fa'al Allah inancı da, "yeryüzünde ahlaka dayalı sosyopolitik bir düzen kurmakla, çok yakından ve dinamik bir şekilde ilgilidir" (38). Bu büyük amaç doğrultusunda, tefsire de bu ruhu, daha doğrusu böyle bir ruhun nidasını ve coşkun kabarmalarını hakim kılmak, bir metod olarak bunu benimsernek gerekir. Başka düşüncelere açıklık; kendini sürekli yenileme, gerilim ve heyecanında tutmak da, bu yönternin kıvam ve ritmini meydana getirecektir. Böylece, dogmatik olmayan, olgunlaşmaya açık, sürekli yenilenebilme potansiyelini içinde barındıran kınııl kımıl bir tefsir .. Kur'an pasajlarından fışkıran bu açık görüşlülük ve fikri özgürlük sayesindedir ki, İslam'ın ilk öncüleri, "Hikmet, herkesten çok müslümanm. sahiplenmesi gereken bir değerdir" telakkisinin yankısı olarak, girdikleri her ortamın bilgi dünyasıyla temas salt tercüme faaliyetleri yanında, aynı zamanda onları özürusemiş ve özgün, İsliimi senteziere ulaşmışlardır .. Çünkü, dışımızdaki dünya gerçeğine açık olmamız, bizi, hayalkırıklıkları ile bitecek bir "narsisizm" (temelsiz bir kendi kendine yeterlilik duygusu; ya da, evrende tek kültür ve bilgi adasının kendisi olduğu kuruntusu)'den uzak kurmuş, (35) İbn Aşfır, et-Tahıir, 1/29. (36) Fazlur Rahrnan, İslam ve Çağdaşlık, çev. Alpaslan Açıkgenç-Hayri Kırbaşaği u, Fecr Yayınları, Ankara, 1990, s. 75 (Vurgulama, tarafıından yapılmıştır. S.K.). (37) Malek Bennabı, Vocation de !'İslam, Editions de Seuil, Paris VI, 1954, s. 29. (38) Fazlur Rahman, İslam, s. 88. 378 L DİN ŞÜRASI TEBLİÖ VE MÜZAKERELERİ tutacağı gibi, karşılaşma ve karşılaştırmalar yapma yoluyla daima dinç ve dinamik da, sistemini oluşturacaktır. Kendi kültürel kaynaklanınıza olan itimadıllllZ da böylesi gözüpek girişimleri gerekli kılar .. Aksi halde, ürkek bir biçimde kendi üstüne kapanma ve katlanma, yabancı görüş ve düşüncelerden kaçınma, bir zaaf ve kendine giivcnsi71 iğin iş ::ı ret i s ::ıyı lmalıdır. Riiylcsi nlııımtı7 rir mntiv::ısynnun neticesi ise. "Kendi mirasının eleştirmeli bir incelemesini yapmak zorunda kalmamak için, dışarıdan öğrenilecek hiçbir şeyin olmadığına inanmak (39), kendi içinde donuklaşmak olur. Bu ise, bir organizmanın kendi kendisini yok etmesi demek olan "intihar" dan başka bir şey kalmanın değildir. Kur'an dünyası bunu asla tecviz etmemektedir. Nasıl olur ki? O, "tarihin akışına giren, ona müdahale eden, onu değiştiren ve sonuç itibariyle insanı, süreklilik arzeden bir inanç ve ahlak çizgisinde tutmak isteyen bir din" (40)•e çağırrnaktadır. O'nda kendini ifade eden ilahi irade, her olgu için değerler taşımaktadır. Tarihin ta ortasına atılan coşkusunun arka planı da, özel çözüm ve modellerin gerisindeki ebedi öz ve ruhun bu sonsuzluk boyutudur (41). O'nun, nübüvvet ve tebliğ süreçlerinin sonunda, değiştiren ve yeniden yapılandıran ilahi boyutun en son ve en olgun meyve olmasımn doğal sonucudur bu. Tarihi süreç içinde Kur'an, zihinsel değişimle birlikte, yapısal değişim; daha tam bir ifadeyle, en mükemmele doğru gelişme rüzgarı estirrniştir. Bu bereketli rüzgar iledir ki, bir avuç Kur'an aydını, dünyayı dalga dalga değiştirmiş; insanlara, idealize ve ütopik tasavvurları aşacak biçimde, fakat gerçekliğin ta kendisi olan bir model oluşturmuştur. O halde, kendi mutlak, ulaşılamaz ve yüce (müteal) ihtişallll içindeki mücerret bir Kur'an ve tefsir anlayışı yerine, her kelime ve cümlesiyle insana yönelik olan; en keskin virajlarında bile onunla dinamik bir münasebet içinde bulunmak iradesini taşıyan bir Kur'an ve tefsir anlayışı gelişmelidir. Tarihi ve beşeri değişimlere duyarlı olması gereken tefsirde, gözüpek girişimler, epistomolojik ve metodolajik çabayla, Kur'an pasajları hakkındaki anlayışlarımızı sürekli gözden geçirmeler zorunlu olurken, bunun arkasındaki şu gerçeği daima gözönünde bulundurmak gerekir: Nasları anlama, yorumlama ve uygulama süreçlerinin meydana geldiği belli bir psiko-sosyal çerçeve mevcuttur. Ve bu çerçeve de asla statik, değişmez değildir! Bu nedenle, değişim rüzgarları karşısında Kur'an medeniyetini ayakta tutabiirnek için, onu, daima genel ve farklı durumlara uygulanabilen yasaların anadinamosu olarak görmemiz gerekir. Husus! hadise, şahıs, özel haller vb. hakkında inmiş bulunan ayetlerden toplumsal, ekonomik, ceza! genel ilkeler elde edilmeli. Yapılacak tefsir, en önemli amaç olarak, genel durumlara uygun yorumlar getirrnek zorundadır. Buna göre, "Kur'an'ın nazil olduğu zamandaki toplumsal-tarihi ortallll gerektiği şekilde gözönünde (39) Garaudy, İsHl.m ve İnsanlığın Geleceği, s. 88. (40) Mehmet S. Aydın, "Değişim Süreçinde İslil..m", İsliimi Amştırmalar, cilt:6, sayı:4, ts., s. 225. (41) Mehmet S. Aydın, "Fazlur Rabınan ve İs! §..m Modernizmi", İsliimi Ar.ıştırmalar, cilt:4, sayı:4, 1990,s.283 (İsliimic Modernisme, s.332'den naklen). I. DİN ŞÜRAS! TEBLİÖ VE MÜZAKERELERİ 379 tutarak, Kur'an'ın somut durumları değerlendirmesini temel alıp genelleme" C42)ıer yapılmalıdır. Burada, ayetin tarihi ortamı ile, cevaplanan olayı; bu arada o dönem insanımn sosyal, psikolojik, dini vb. karakteristiklerini iyi tammak, lafızların ve onlara isnat edilmiş bulunan hükümlerin özünü, mentalitesini, gaye ve amacını daha iyi :ınl::ııııını::ız::ı inıbıı \Trcccktir. 5- Çağunızda Hazırlanacak Düşünce Olan Tefsir, Dirayet ve Tefekkür Ağırlıklı Olup, ve Muhakemeden Olabildiğince Yararlanmalıdır. Günümüzde insanlar, somut ya da soyut meselelerine, makiii ve ikna edici cevaplar beklemektedir. Geleneksel tefsir birikimiyle verilen cevaplar, bu nedenle, çoğu kez yetersiz kalmakta, insanları tatmin etmemektedir. Böylesi bir ortamda, tefsir tarihinde, "re'y ile tefsir, dirayet tefsiri" olarak yerini almış bulunan yöntemi benimsemek, elimizdeki gerek Kur'an, gerekse sahth hadis verilerini anlaşılır bir üslfib ve dil ile yorumlamak; bunlardan elde edilecek manamn ışığında ilmi iç disiplini bozmadan, yeni yorumlar ve göriişler sunmak gerekecektir. İlim, anlayış, takva ve tedebbür keyfiyetierini haiz bir kimsenin Kur'an'ın özüne ulaşmasımn yolu da budur (43). Burada önemli olan, yanlışlar üzerinde ısrar etmeyip, isabetli olmayan görüşlerimizi, tüm ümmet için bir yasa haline getirme saplantısına düşmernektir (44). Yapılması gereken tetebbuatı yapıp, Kur'an'ı, herhangi bir özel düşünce ya da hadimi yapmaksızın; ilmi yollardan giderek yorumlama, mezmfun olmayıp, aksine övgüye değer bir yaklaşımdır. Nitekim, "Allah'ın kitabındaki bir ayet hakkında eğer kendi şahsi göriişümle ya da hakikatini bilmediğim bir şeyle konuşursam, beni hangi yer barındınr, hangi sema gölgesi altına alır?" diyen (45) ve bu konuda bir örnek teşkil eden Hz. Ebu Bekir, daha sonra kendisine bir mesele arzolunduğunda, o mesele hakkında ne Kur'an'da bir nass, ne de sünnette bir haber bulabilmiş, bunun üzerine, kendi re'yiyle içtihadda bulunmuş, daha sonra da, "Bu, benim kendi göriişümdür. Eğer doğru (es-Sevab) ise Allah'tandır. Eğer hata ise, o da bendendir. (Böyle olması halinde) Allah'tan bağışlanmaını dilerim" (46) demiştir. O halde, "Kur'an'ı kendi re'yiyle tefsir eden kimse, gerçeğe ulaşmış olsa bile, hatii etmiştir" (47) şeklinde rivayet edilen haberi, mutlak olarak anlamayıp, takyit etmek gerekecektir. inancın Herşeyden kesin bir hakikattir: Kur'an-ı Kerim, tefekkürde bulunup buna giden yolu açıklamış ve bunu yapanları methederek, "Bunu, onlardan "istiııbat" edenler bilecekti" (48) buyurmuştur. Buna karşılık, "istinbil.t"a önce şu teşvik etmiş, (42) Fazlur Rahman, İslam, s. 95. (43) ez-Zerkeşi, el-Burlıan, IIII55. (44) Hz. Ömer şöyle demiştir: "Yasa (es-Sunne), Allah ve Resulünün yasa kıldığı şeydir.. Sizler, yanlış görüşleri ümmetiçin yasa haline getirmeyin!" (Ebu'l-Izz, Şerhu'l-Akideti't-Tahaviyye, thk. Dr. Abdullah İbn Abctilmuhsin et-Turki-Şuayb el-Arnavut, 5.bsk., 141311992, II/550). (45) A.e., a.y. (46) A.e., II/551. (47) Ebu Davud, Sünen, İlm, 5 (III/320); et-Tirmizi, Sünen, Tefsir I (V/200). (48) Nisa, 83. - ı{, 380 I. DİN ŞÜRASI TEBLİG VE MÜZAKERELERİ Kur'an'ı tedebbür etmemeleri ve onun üzerinde tefekkürde bulunmaktan geri durmaları sebebiyle de, diğer bazı kimseleri kınamış ve "Kur'an'ı hala düşüumüyorlar ını, ya da kalbieri üzerine, onlara özgü kilitler mi vuruldu?!" (49) buyurmuştur (50)_ Öte yandan, Peygamberi bereketle donanmış olan İbn Abbas'tan aktanlan rivayetlerin ekserisL kendi re'y ve kanaatleriyle ifade etmiş olduğu görüşlerdir (51)_ O halde bu da gösl~:riyor ki, sÖLkonusu hab~:r ik, Kur'an hakkında n;'y ik görÜ!? bdirlııı~:k muliak olarak nehyedilmemiş olup, aksine yöntem ve delil cihetinden hata edildiği aniatılmak istenmiştir. Nitekim Muhammed ez-Zehebl, re'y ile tefsir yapan kimselerin sakınması gereken hususları belirtirken (52), bu muhtevayı şu şekilde teyit etmektedir: a- Arapça'nın kaidelerini ve Şeriat'ın esaslarını bilmediği ve ancak kendileri sayesinde tefsir yapmanın caiz olacağı ilimleri haiz olmaksızın, Allah'ın kclamından murad edilenin ne olduğunu beyan etmeye yönelmek ... b- Bilgisini, Allah'ın kendi zatına ayırdığı meselelere dalmak .. Bu, ancak Allah'ın bilebileceği müteşiibih'e dalmak gibidir. Bu nedenle, müfessirin, ·cenab-ı Hak onu kendi sırlarından bir sır kılıp kullarına perdeledikten sonra gayba yüklenmesi, onu kurcalaması caiz değildir. c- Kendi hevasına ve güzellik anlayışına (el-İstihsiin) uymak .. Buna göre onun, göre tefsir yapmaması, kendi güzellik ve doğruluk anlayışına göre tercihte bulunmaması gerekir. hevasına d- Yine müfessirin, mezheb ve görüşünü asıl, tefsiri de ona tiibi kılarak, yanlış tevlle saparak manayı kendi inancına dönderınesi ve son derece ilgisiz ve garib olsa bile, mümkün olan herhangi bir yoiia yorumunu kendi mezhebine çevirmesi suretiyle, fasit bir inancı (el-Mezheb) doğrulayan tefsirden kaçınması gerekir. e- Aynı şekilde, Allah'ın muradının ortada bir delil bulunmadığı halde, ulaştığı netice hakkında, kesinlikle o olduğunu söyleyerek tefsir yapmaktan da kaçınılmalı .. Görüldüğü üzere, gerekli temel şartlan taşunak, herhangi bir görüş ve anlayışın galib tesirinde kalmamak, ilmi titizlik ve dürüstlük göstermek ve nihayet, halis bir niyet taşımak suretiyle re'y tefsirini benimsemek, Kur'an hakkında anlayışırnızın zenginleşmesinin ve O'nu insanlara daha çok yaklaştırmanın vazgeçilemez yoludur. Hadlste geçen ve kınanan re'yden kastedilen de, muhtemelen şunlar olabilir: a- Ne Arapça'nın delillerine, ne de dinin maksat ve amaçlarına bakarak, hiçbir delile dayanmaksızın, sadece kalbe ve akla gelen şeylerden bahsetmek. b- Ayet üzerinde gerektiği kadar düşünmeyip, iiyetin muhtelif yönlerini ve tefsirin iyice ihata etmeksizin, hatınna ilk geldiği şekilde iiyeti yorumlamak. değişik konularını c- Herhangi bir akuna veya bir mezhebe ya da bir inanç biçimine eğilimli olup, böylece de Kur'an'ı, kendi görüşü istikametinde tefsir ve tevll etmek; onu, Ceniib-ı Hak (49) Muhammed, 24. (50) et-Tabersl, Mecme'u'l-Beyfuı, 1/80-81. (51) İbn Aşfir, et-Tabrir, 1/32. (52) et-Tefsir ve'l-Müfessirfin, Dfuıı'l-Kutubi'l-Hadlse, 2.bsk., 1396/1976, 1/275. I. DİN ŞÜRASI 1EBLİG VE MÜZAKERELERİ tarafından murad edilenden döndererek, ona, zorla, malum ve müteiiref etmediği bir anlam yüklemek .. (53). 381 mananın teyit Netice: Bugün benimsenmesi gereken Lefsir çalışmasının karakLerisliği şudur: RivayeL edilen malzeme ve görüşleri bütünüyle ihmal etmeksizin, fakat onları bir seçime ve değerlendirmeye tabi tutan; bugün için pratik bir değeri olmayan bilgi yığınını ayıklayan; tefekkür ve tedebbür ağırlıklı; Kur'an'ın genel amacı ve gayesini her vesileyle vurgulayan fıkir ve motivasyon yüklü; insanlan ruh ve duygu köklerinden sarsıcı; imanın bilgisel (cognitif) yanından çok "şuurl-estetik" boyutunu kımıldatıp, heyecan ve aksiyon yolunu açan; her anki fıkri, beşeri ve toplumsal gelişmeleri takip edip, anında, Kur'an ışığını onların üzerine düşüren kesintisiz oluşum halinde ve yolunda olan; ifadesi berrak ve Kur'an mesajını iletmekten başka bir kaygının yükünü taşımayan; Kur'an ve tefsir terrninolojisiyle okuyucu arasında bir ülfet kurmayı başarmış; Kur'an'ın bed! ve beyan cihetlerine taalluk eden nüktelerini anlatırnın sadeliğine yedirrniş; her başlangıç ve bitişte insana uzanan; geniş bir kaynak bazında, gerektiğinde muhtelif dillerde yazılmış eserlerden bilgi ve yorumlar taşıyan bir tefsir .. Yine bana göre, arzettiğim nitelikleri taşıyan "Asnn Büyük Tefsiri"ni için, şahıs ya da şahıslar kifayetsiz kalacaktır. Burada da bir kurumlaşma zarureti vardır .. Yani, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi örneğinde olduğu gibi, bir "Kur'an ve Tefsir Araştırmaları Enstitüsü" kurulması zarureti .. Bu sayede, geçıniş ile bugün ve gelecek arasındaki bağlar sürdürülürken, en ideali yakalamanın yolu olan yapılaşma ve süreklilik kazanma da gerçekleşecektir. gerçekleştirebilmek Bu başlık altında muhakkak ki, başka mülahazalar da zikredilebilir.. Bunlar, benim açımdan önemli olan ~ususlardır. Konuşmama son verirken, beni sabırla dinlediğiniz için teşekkür eder, saygılar sunanm ... (53) İbn Aşilr, et-Tahiir, 1/30! 31.