Sayfa 20 toplumun özgürleşmesinde daha etkin bir gerçeklik haline dönüştürmedir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, uluslararası kamuoyunun gündeminde olan Kürt sorununa demokratik çözüm perspektifini net bir biçimde geliştirme ve ortaya koyma durumudur. Bizim öngördüğümüz KKK’nin ilanı, aynı zamanda bir çözüm formülüdür. Kürt sorununun çözümü, Kürdistan halkının özgürleşmesinin de perspektifidir. Bizim yürüteceğimiz mücadele bu eksende gelişecektir. Hamleyi de bu kapsamda görmek gerekiyor. Kürt halkı yeni bir toplum olarak kendisini inşa ederken, meşru bir mücadele yürütmektedir. Yürüttüğü bütün çalışmalar toplumsal, legal ve yasaldır, illegal değildir. KKK olarak şu anda hiçbir illegal çalışmamız yoktur. Biz tamamen legal ve meşru bir hareketiz. HPG’nin gizli hareket etmesi, gizliliğe dayalı taktikleri geliştirmesi durumu vardır. HPG bir meşru savunma gücü olarak hem kırsal alanda gizli hareket eder hem de zaman zaman halkın meşru savunmasına dönük faaliyetler yürütür. KKK’nin kendisi tamamen legal, meşru bir toplumsal faaliyettir. Uluslararası demokratik hukuk normlarına göre mücadele yürüten, insan hakları evrensel beyannamesine uyan bir anayasası vardır. Bu da KKK anayasasıdır. KKK anayasası sadece çağdaş bir anayasa değil, aynı zamanda çağı zorlayan, gelecek çağı temsil etme iddiasında olan bir sözleşmedir. Bu anayasa çağımızın var olan demokratikleşme, toplumsal örgütlenme, insanın özgürleşme düzeyini yetersiz gören, onu daha da ilerletmek isteyen bir felsefe ve bakış açısına sahiptir. Günümüzde kadın özgürlüğü çokça tartışılan bir konudur. Bugün kapitalist dünya, kadını özgürleştirdiğini iddia etmektedir. Hayır! Özgürleştirme adına kadını bir meta haline getirme durumunun olduğunu biliyoruz. Biz kadın erkek eşitliğini gerçek anlamda geliştiren ve özgürlüğü esas alan bir sistemi öngörüyoruz. Yeni paradigma, demokratik, ekolojik, cins devrimine dayalı bir olgudur. Onun için KKK sadece çağdaş değil, çağı zorlamak ve gelecek çağı temsil etme iddiasında olmak demektir. Bizim yürüttüğümüz tüm çalışmalar toplumsal çalışmalarıdır. Bu anlamda her dalda kurumlaşmak, o kurumlar temelinde örgütlenmek, komlar oluşturmak ya da federasyonlar, federasyonlardan konfederasyonlara gitmek, böylece yeni demokra- Mart 2006 tik sistemi örgütlemek istiyoruz. Biz devlet yerine bunu öngörüyoruz. Bazıları, “biz devleti reddediyoruz, hiyerarşiyi reddediyoruz, o zaman anarşizme mi kaçıyoruz” gibi bir yanılgı içinde olabilmektedirler. Biz devleti reddediyoruz ama anarşistler gibi örgütsüz bir durumu savunmuyoruz. Devletin yerine KKK’yi, yani demokratik konfederal sistemi koyuyoruz. Demokratik konfederal sistem, toplumun kendi kendisini yönetmesi demektir. Yöneticilerin ayrıcalıklı bir konuma gelmemesidir. Bu, tabanın kararlaştırdığı, belirlediği, seçtiği, rol ve iş koordinasyonlarına dayanarak yönetimsel erki geliştirdiği yeni bir sistemdir. Aslında buna toplumun kendi kendisini yönetmesi ya da doğrudan demokrasi de denilebilir. Devletin olmadığı, toplumun çok ahenkli, bütünlüklü biçimde kendisini organize ettiği bir sistemdir. Kürdistan özgürlük hareketinin yürüttüğü örgütsel faaliyetler de bu çerçevededir. Bu anlamda yaşamın her alanını kapsayan örgütlenmelerin gereği vardır. Kültürden tutalım, yaşamın gerekli kıldığı en sosyal aktiviteye kadar ihtiyaç hissettiği bütün alanlarda örgütlenmenin geliştirilmesini sağlayan bir perspektif söz konusudur. Bu bizim için temel eksendir. Siyasal, kültürel, sosyal ve çeşitli sosyal kesimlere ilişkin kol örgütlenmeleri, yani kendi konfederal sistemidir. Örneğin gençliğin, kadının ve emekçilerin konfederal sistemi olmalıdır. Her bir kesimin konfederal sistemi, bütün bunların toplamından da konfederal sistem örgütlenmeleri oluşturulmalıdır. Bu sistem hayata geçirilirse, KKK örgütlenmeleri de gelişecektir. – Demokratik konfederal sistem içinde kurumsal faaliyetleri nasıl ele alıyorsunuz? Mevcut durum nedir ve aşılması gereken yönler nelerdir? – Biz böyle bir örgütlenme sürecini ön görürken, birbirini tanımayan, birbirini ciddiye almayan bir kurumlar yığınını geliştirmek istemiyoruz. Ama bugün özellikle Türkiye ortamında çok ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Birbirini tanımayan, birbirini esas almayan, birbirine karşı mücadele yürüten kurumlar karmaşasının birbirine karşıtlık temelinde mevzilenen, örgütlenen kurumsallaşmaları ya da böyle bir şeyi geliştirme eğilimleri söz konusudur. Herkesin kendi başına hareket ettiği, kendi sınıf ya da kesim çıkarlarına uygun gördüğü bir çizgide yürümesi değil, tüm toplumun ortak çıkarlarını eksen alan bir çizginin esas alınması gerekmektedir. Çünkü demokratik konfederalizm, karşılıklı bağımlılıktır. Yani karşılıklı bağımlılığa dayanan bir bağımsızlık sistemidir. Demokratik konfederal sistem, 21. yüzyılın özgürlük ve bağımsızlık çizgisidir. Her bir kesim kendi öz iradesiyle, kendi gücüne dayanarak kendisini örgütler. Ancak sosyal, ekonomik, siyasal koşullardan dolayı başka kesimlerle de karşılıklı bir bağımlılık ilişkisi söz konusudur. Demokratik konfederal sistem, insan ilişkilerinin yeniden sistematize edilmesidir. Hatta insanlarla ekolojik olgunun birbiriyle ilişkilendiği bir sistemdir. Biz bu sistemi öngörürken, buna birtakım yanlış anlayışların musallat olması söz konusudur. Bu anlayışlardan biri de devletçiliğe, egemenliğe ve hiyerarşiye karşıtlık adı altında kendini esas alma ve iktidarlaştırma, iktidara karşı olma adı altında kendi iktidarını gerçekleştirmedir. Dolayısıyla iktidarcıkların oluştuğu bir yaklaşımın kendisini dayatma durumu vardır. Buna karşı mücadele vermek gerekiyor. Demokratik katılımcılığa dayanmayan, daha çok kendisini esas alan bu ve benzeri yaklaşımlar, gelişmenin önünde engeldirler. Esas olarak egemen sistemden kaynaklı özel savaş dairelerinin üzerinde hayli yoğunlaştıkları temel husus, tüm gücümüzü, kurumları, hatta bireyleri içe yöneltme, yani var olan enerjiyi içe dönük tüketme uğraşısıdır. Eleştiri özeleştirinin doğru uygulanmaması, bunun adeta dedikoduya dönüştürülmesi temelinde her kurumun birbiriyle uğraştığı bir yaklaşım gösterilmektedir. Biz bunu çok sakıncalı ve tehlikeli görüyoruz. Bu, kesinlikle ulusal özgürlük mücadelesine değil, egemen sisteme hizmet eden bir anlayıştır. Özgürlük hareketi bugün bir güç ortaya çıkarmıştır. Bir kadro gücü, mücadeleci bir halk gücünü ortaya çıkarmıştır. Bu gücü birbirine kırdırtma temelinde bir yıpratma konsepti vardır. Kürt toplumundan gelen insanlar bilmeden veya doğal olarak bu konseptin bir ayağı olabilmektedirler. Çünkü Kürt toplumu biraz kendi içinde, kendisiyle uğraşmaya yatkın bir toplumdur. Kürtlerde birlik kolay kolay kurulmaz, birlik ruhları zayıftır ve birbirine karşıtlık daha ön plandadır. Kürtlerin toplumsal olarak bir bu yanı var, diğer yanı da Kürdistan’da dedikoduculuğun daha gelişkin olmasıdır. Dedikoduculuk çaresizlikten ileri gelen bir şeydir. Daha çok çaresiz toplumlar dedikoduya yönelirler. Bu temel iki olgu, bugün hareketimiz içerisinde konuşturulmaktadır. Ancak hareketimizde dedikoduculuk değil, açıklık, şeffaflık ve mertlik bir üslup, bir kültürdür. Ancak buna rağmen, bizim tabanımızda toplumsal özelliklerden ileri gelen bu yönler baskın gelmeye çalışmaktadır. Tabanımızda birlik ve bütünlük mü egemen olacak, Önder Apo’nun geliştirdiği bütünlük ve birlik çizgisi mi esas alınacak, yoksa parçalayıcılık mı egemen olacak? Mertlik, eleştiri, özeleştiri mi egemen olacak, yoksa dedikodu, birbirinin arkasından birbirini karalama mı esas olacak? Bu konu tabanımızda önemli bir husus olarak gündemdedir. KKK sürecinde yapımızı, halkımızı, çalışanlarımızı ve kadrolarımızı zorlayan temel hususlar bunlardır. Çünkü biz ideolojik bir hareketiz. Birbirimize güvenerek bir araya gelmiş, güçlü yoldaşlık bağlarıyla birbirine bağlanmış, güvene dayalı oluşmuş bir hareketiz. Bu tür şeyler güveni zorlayan hususlardır. O açıdan bizim toplumsal örgütlenme faaliyetlerimizde en çok dikkat etmemiz gereken hususlar bunlardır. Dedikoduculuk ve ayrımcılık yapan, birliğe gelmeyen tutumlara karşı mücadele etme ve örgütsel zemini sağlamlaştırma görevi en temel görevdir. Eğer bunu yapmazsak, birtakım özel savaş dairelerinin bizi sürüklemek istediği; tüm Serxwebûn enerjiyi içe dönük tüketme, birbiriyle uğraşarak tabanı yıpratma sürecine gireriz ki, bu beraberinde bir tasfiyeyi ve yok oluşu getirir. Bu konuda uyarıcı da olmak istiyoruz. Bu konseptin bir özel savaş konsepti olduğunu herkes bilmelidir. Eleştiri adı altında insanları teşhir etmeyelim, eleştiri adı altında insanların dedikodusunu yapmayalım. Eleştiri bizde kutsal bir silahtır, ama resmi platformlarda kullanılmalıdır, kişilerin arkasında konuşarak değil. Bu kesinlikle önüne geçilmesi gereken bir durumdur. Kürt toplumu demokratik kültürün güçlü olduğu bir toplum değildir. Hareketimiz demokratik kültürü yeni yeni geliştirmek istiyor. Halkımızın ve toplumumuzun tarihinde doğal toplum geleneğinden gelen doğal demokratik değerler vardır, fakat çağdaş demokratik değerlere uygun demokratik bir kültürleşme durumu az ve zayıftır. Bu açıdan bizim toplumuzda aşırı karşıtlıklar bölücülüğe, parçalayıcılığa götürür; birliği ve ahengi bozar. O nedenle belki diğer toplumsal kesimlerde gruplaşmala- bunda gücümüzü birbiriyle uğraştırarak kırdırtma, enerjimizi içe dönük bitirme politikasının etkileri var. Bu yaklaşımları sergileyen kadroları uyarmak istiyoruz. Öncelikle Önderliğimiz manifestosuyla -ki zaman zaman görüşme notunda da belirtmektedir- bu çerçeveyi koymuştur. Harekete de, bu çerçeveye uygun bir politikayı pratikleştirme perspektifini geniş bir biçimde açımlayarak sunmuştur. Bizimle yürümek isteyenler buna uymalıdır. Sen hem mücadele adına hareket edip, Önderliğe, harekete en yakın kişi olduğunu iddia edeceksin hem de Önderliği ve hareketi dinlemeyeceksin. Bu çocukluk değil de nedir? Biz Kürdistan özgürlük hareketinde, KKK sisteminde bir ideolojik mücadelenin olduğuna, yani ideolojik ayrılıkların olduğuna ve bu temelde bazı tarafların bulunduğuna inanmıyoruz. Sağ ve sol eksende yaklaşan bazı kesimler olabilir, ama gruplaştırmamak gerekiyor. Bu aşamada, gruplaştırma sakıncalıdır. Toplumumuzun demokratik kültürü ve temeli o kadar güçlü değildir. Farklı eksenlerde gruplaşma, Dedikoduculuk ve ayr›mc›l›k yapan, birli¤e gelmeyen “D tutumlara karfl› mücadele etme ve örgütsel zemini sa¤lamlaflt›rma en temel görevdir. Bunu yapmazsak, birtak›m özel savafl dairelerinin bizi sürüklemek istedi¤i; tüm enerjiyi içe dönük tüketme, birbiriyle u¤raflarak taban› y›pratma sürecine gireriz. Bu beraberinde bir tasfiyeyi ve yok oluflu getirir. Elefltiri ad› alt›nda insanlar› teflhir etmeyelim, dedikodu yapmayal›m ” rın çok fazla ağır bir tahribatı olmayabilir, ama bizim toplumumuzda gruplaşma tahribat yaratır, çeteleşmeye götürür. Siyasi partide taraflar var. Bir taraf, “biz daha radikaliz, Önderliğe ve harekete yakınız” diyerek, hareketin sağa kaydığını, liberalize edildiğini, kendisinin daha doğru olduğunu iddia ediyor. Diğer taraf da “bunlar daha dardır, yeni Önderlik konseptine uymayan bir yaklaşım içindedir” demektedir. Bu taraflara şunu açıkça söylüyoruz: Onlar mı bu hareketin ideolojik formasyonunu geliştiriyor, yoksa bu hareketin ideolojik formasyonunu geliştiren organları zaten var mı? Açık ki bu hareketin bir önderliği vardır, bu da Önder Apo’dur. Önderliğin ideolojik perspektifini pratikleştirme, onu bir formülasyona kavuşturmayla görevli bir parti vardır. PKK ve onun meclisi vardır. İdeolojik çerçeveyi burası koyar. Sen ne PKK meclisisin ne de PKK’nin çalışmalarını yürütmüşsün. Bir de kalkıp “en doğrusu benim, benim dışımdakilerin hepsi yanlıştır” diyeceksin. Burada senin duruşunda bir yanlışlık var. Eğer sen bu hareketin bir militanı ve çalışanıysan, hareketi dinleyeceksin. Hareket, “kurulacak siyasi parti bir PKK partisi olmayacaktır, bu bir toplum partisi, toplumsal kesimlerin tümü buna dahil olacaktır” demektedir. Önderlik, “benim de grubum olur” diyor. O zaman demek ki hepsi Önderlik grubu olmayacak. Bu anlamda herkes benim gibi olacak dayatmaları doğru değildir. Harekete rağmen, hareket adına olma iddiasında olan arkadaşlarımız bir yanılgı içindedirler. Diğer yandan sözüm ona hareketi temsil ediyorum diyenlerin de kendine özgü, kendine ait birtakım yaklaşımları harekete mal etmesi, hareketin eksenini daraltması ve muğlaklaştırması doğru değildir. Bu hareketin, toplumsal ve demokratik hareketin çizgisi nettir. Bunu muğlaklaştırmaya gerek yoktur. Bu bir toplum hareketi olacaktır. Dolayısıyla ona dar yaklaşmak ya da onu muğlaklaştırmak anlamlı değildir. Bu grupçu duruşları doğru bulmuyor ve mutlaka aşılması gereken duruşlar olarak görüyoruz. Bize rağmen birileri “ben daha fazla hareketten yanayım,” diğerleri de aynı biçimde “asıl ben daha fazla hareketten yanayım” diyerek, birbirleriyle uğraşıp duruyorlar. Biz ise ne sen harekete daha yakınsın ne de sen yakınsın, diyoruz. Herkes tamam diyor, ama bir süre sonra bazı sorunlar çıkıyor ve büyütülüyor. Yukarıda da belirttiğimiz gibi parçalanmaya bölünmeye götürür. Onun için biz, “kimse grupçuluklara itibar etmesin, kimse kimseye bağlanmasın, herkes ideolojik, felsefik Apocu çizgiye bağlansın” diyoruz. Bir arkadaşımız bir yerde çalışma yürütüyor, ama birçok kişiyi kendisine bağlıyor. Bizde eşit, özgür, demokratik iradeleşme ve yoldaşlık ilişkisi vardır. Bu temelde aynı komitede bulunma, ekipleşme ve gruplaşma olabilir, fakat farklı eksende birbirini savunan, ilkesiz bütün gruplaşmaların sonunun varacağı yer kesinlikle çizgi dışılıktır, çeteciliktir. Bu durumda olan bütün çalışanları bu vesileyle uyarmak istiyoruz. Bizim demokratik, toplumsal kurumlarımızın görevi, toplumu örgütlemektir. Sistemin geliştirdiği yozlaşma ve çürütme girişimleri vardır. Sen eğer bir yerde bulunuyorsan ve senin yanı başında yozlaşma, çürüme varsa, orada kendine devrimciyim, diyemezsin. Burada kurum kuruyorsun, ama yanı başında binlerce Kürt genci tinercilikle öldürülüyor, uyuşturucuyla insan olmaktan çıkarılıyor. Kürt halkı en geri, bağnaz bir biçimde -kendi anlayışıyla söylüyorum- namusuna düşkün bir halk olmasına rağmen, bu kadar fuhuşun, yozlaşmanın, çürümenin gelişmesi nedendir? Buna karşı isyan etmeyen herhangi bir kurum, kendisine demokratik kurum diyemez. Bizim görevimiz öncelikle temiz bir toplum; şeffaf, geleceği temsil edecek, demokratik değer yargılarına bağlı ve ona hizmet eden bir insan modelini yaratmaktır. İnsanlar kapkaççılıkla geçinmeye kalkışıyorsa ve bu biçimde düşürülmüşse, senin burada feryat etmen gerekiyor. Kısaca en temel görev -öncelikle bütün demokratik yurtsever kurumların- sistem eliyle toplumu aç bırakarak ya da daha değişik biçimlerde kültürel, toplumsal yozlaşmayı geliştiren politikalarına karşı toplumu koruma, toplumu gerçeklikler temelinde uyarma, bilinçlendirme olmalıdır. Bizim arkadaşlarımız metropollerde, şehir merkezlerinde ya da kurumlarda ayak ayak üstüne atıp dedikodu geliştireceğine, mahallelerde halkı, çocukları, kadınları eğitmelidirler. Kürtçe dil eğitimini vermelidirler. Bir devrimci, hizmetten haz duyar. Devrimci demek, hizmet insanı demektir. Hizmet etmeyeceksin, halktan kopuk olacaksın, bürokratik bir sistem içerisinde kendini marjinalleştireceksin, bir de kendine Apocuyum diyeceksin. devam› 31’de