108. SAVAŞ Savaş denince iki veya daha fazla milletlerin anlaşmamaları, menfaatlerinin çatışması sonucu birbirlerine karşı hasım düşmeleri ve sonunda kaba kuvvete işi dönüştürüp askeri güç kullanarak çatışmaya gitmeleridir. Bu savaşlar sonucu ya antlaşmaya varılır yahut diğer memleketin topraklarına girilir ve işgal edilir. Bu aşamalar artık milletlerin asgari güçlerine bağlı olarak değişir. Bir de savaş vardır ki silahsız olur. Bu soğuk harptir. Milletler birbirlerini kaba kuvvetle yani silah gücüyle değil başka teknikler kullanarak yok etmeye çalışırlar. Bunlar ajanlar göndererek sırlarını öğrenmek, ekonomik dengelerini bozmak, kültür ve geleneklerini sarsmak yolları ile olur. Yahutta politik güçleri kuvvetli olan parti veya kişilerin toplum içindeki itibarını kaybettirme yolları ile partileri parçalama ve o kuvveti bölme yoluna gidebilirler. Bu şekilde hiç silah çekilmeden hedef alınan millet veya milletler zayıflatılırlar. Savaş sadece milletler arası olmaz. Savaş gruplar arası, kardeşler arası, aileler arası olabilir. Her birinde yatan neden ise aynıdır. Menfaat çatışması, kuvveti ele geçirme çabasıdır. Kişiler para, itibar, otorite türü kuvveti elde etmek için insanlıklarını unutup, olumsuz içgüdülerine yenik düşerler. İşte bu yenikliktir ki kişiyi manevi yücelikten uzaklaştırır. Onu, bencilliğinden dolayı bir anlamda biçare yapar. Savaşlar yıldızlar arasında, gökyüzünde diğer gezegenler arasında da olur ama bizim dünyamızda bunun nasıl olduğunu bilmek zordur. Bunlar bir yerde sırdır. Bu sırlar çözüldüğünde insan kendi benliğine kavuşacak. O denizin içinde tek bir zerre olarak yerini alacaktır. Bu zerreler o denize kavuşunca huzur bulacak ve artık diğer zerrelerle kaynaşacak ve birleşecektir. O öyle bir kaynaşma ki artık kolay kolay ayrılığa sebep vermeyecek bir birleşme olacak. O koca denizde her bir zerre kendi küçüklüğünü hissettiği gibi esasa rücu ettiği için tüm büyüklüğünü fark edecektir. Artık “benlik” kalkacak, “tüme” varılacaktır. Bu tüme varılma olayında kişinin ruhu kendini o bedenden çıkardığı anda olur. Ruh bedende olduğu an hapistedir bir anlamda. Belirli görevlerle belirli rolleri oynamak üzere kurulmuş, planlanmıştır ve o bedenin tutsağı olmuştur. Bu görevini sonuna kadar yerine getirmeden bir yere varamaz. Yalnız bu bedendeki görevi sırasında kullandığı tedbirler, gösterdiği sabır ölçüsünde ruhu gelişir ve gelişen ruh tüme vardığında daha bilinçli bir şekilde yerini alır. İnsanlar içlerine giren ruhlar sayesinde yaşamlarını sürdürürler ve bir anlam taşırlar. Bu ruh alemi çok basit gibi görünür fakat çok ince hesaplarla gelişen bir sisteme dayanır. 17 Aralık 1992