II. Abdülhamit § Reformlara muhalefet § “Yeni Osmanlılar" diye tanınmaya başlayan Kemal ve arkadaşları, geçmişe, yani hem İslâmiyet’in altın çağına hem de İmparatorluğun yükseliş dönemine özlem duyan Osmanlı yurtseveri olan kişilerdi. § Ali ve Fuat Paşalar’ın politikalarını, geleneksel Osmanlı ve İslam değerlerini hiçe sayarak Avrupa’nın yüzeysel taklidi olmakla ve Avrupa çıkarlarına hizmet etmekle itham etmekteydiler. § Tanzimat rejimini, tek taraflı bir bürokratik istibdat olarak görüyorlardı. Tanzimat politikalarının devletin yıkılmasına yol açacağına inanıyorlardı. § Onlara göre çözüm, İmparatorluğa temsili, anayasal ve parlamenter bir yönetimin getirilmesinde ve böylece Müslüman gayr-ı Müslim bütün Osmanlı tebaasına tam bir yurttaşlık ve devlete sadakat duygusunun aşılanmasında yatıyordu. § Bu değişiklik yapılırken elbette Avrupa liberal devletleri örnek alınacaktı ancak kendi milli değerler de yaşatılacaktı. örneğin yeni bir halifenin cülusunda İslâm cemaatinin liderleri tarafından yapılan geleneksel biat uygulaması, sadakat yemini esasında halk ve hükümdar arasındaki toplumsal bir sözleşmenin onaylanmasıydı. § Namık Kemal aynı zamanda eylem adamıydı..Kurmuş oldukları “İttifak-ı Hamiyet” adlı örgütlenme zamanla yüzlerce üyesi bulunan bir yapı haline gelmişti. § Reformlara muhalefet § “Yeni Osmanlılar” yönetici seçkinler sınıfı içerisindeki küçük bir topluluktu. Bunların örgütlü faaliyetleri beş yıl kadar sürüyor. § Topluluk üyelerinin farklı düşüncelerde olmaları ve sıkı örgütlenmemiş olmalarına rağmen Türkiye ve Türkiye ötesinde şaşırtıcı ölçüde etkileri olmuştur. § Ör: 1876 Anayasası’nın oluşumunu ve 1878 sonrasında padişahın yönetimine karşı gelişecek olan Osmanlı meşrutiyet hareketinin gelişmesinde bu harekette yer alan yazarların yazıları etkili olmuştur. § Özellikle Namık Kemal’in Avrupa liberalizmi ile İslami geleneği kaynaştırma girişimi daha sonraki İslamcı yenileşme taraftarlarınca savunulmuştur. § “Yeni Osmanlılar”, İmparatorluğun Osmanlı seçkinler sınıfı içerisindeki ilk modern ideolojik hareket sayılabilir. § Yazılarıyla bir kamuoyu, yaratmak ve onu etkilemeye bilinçli şekilde çalışmak da ilk kez onların yaptığı bir işti. § Meşrutiyet devrimi § Dönemin iç (kıtlık, kuraklık, iç isyanlar, vergi politikaları) ve dış (Fransa’nın Prusya’ya yenilmesi, Süveyş kanalı, dış borç bulma zorluğu vb) problemleri yaşandığı bir dönemde Mithat paşa önderliğinde Osmanlı siyasetçilerinden oluşan bir grup, 30 Mayıs 1876’da bir hükümet darbesi yaptı ve Sultan Abdülaziz’i tahttan indirdi. V. Murat tahta geçti § İktidar değişikliğinde eski sürgünler “Yeni Osmanlıcılar” dan Namık kemal ve Ziya Paşa hükümete atandılar § Yeni anayasa vaadiyle tahta gelen V. Murat önce ihtiyat yanlısı sadrazam Rüştü paşa’nın etkisiyle sonrasında da git gide kaybettiği akıl sağlığı nedeniyle anayasa değişikliği uygulamaya konulamamıştır. § Sadece 93 günlük iktidar döneminden sonra sağlık gerekçesiyle tahttan indirilen V. Murat’ın yerine kardeşi II. Abdülhamit tahta geçmiştir. § Meşrutiyet devrimi § Dönemin uluslararası en önemli olayı başta Bulgaristan olmak üzere Balkanlarda çıkan isyanlar olmuştur. § Bosna Hersek’in Avusturya tarafından işgali § Rus savaşı § Ayastefanos (Yeşilköy Antlaşması) 3 Mart 1878 § Haziran 1878 Berlin konferansı § İngiltere Kıbrıs’ı işgal ediyor § Berlin Antlaşması imzalandığında, İstanbul’daki iç siyasal durum kökten değişmişti. Anayasa’da öngörülmüş olduğu için Osmanlı parlamentosu seçimleri Aralık 1876 ve Ocak 1877’de yapılmış, Meclis 19 Mart’ta resmen açılmıştı. § 130 milletvekili (Mecli-i Ayan) halk tarafından değil, vilayet ve sancak meclislerince seçilmişti. Sürece halkın ilgisi hemen hiç yoktu ve bazı yerlerde vali tarafından yapılan atamaların seçimlerin yerine geçtiği görülmekteydi § Meclis daha doğrusu seçilmişlerden oluşan Meclis-i Mebusan’ın çalıştığı iki dönem boyunca milletvekilleri iyi iş çıkardılar. Birçok milletvekili, deneyim eksikliklerine ve İmparatorlukla temsil geleneğinin olmayışına rağmen, seçim bölgelerinin görüşlerini gerçekten de sorumlu bir şekilde temsil etmeye gayret etti. § II Abdülhamit 14 Şubat 1878’de (Rus ordusunun neredeyse İstanbul kapılarına gelmesi ve hükümete yönelik açık eleştirilerin artmasıyla) Meclis-i Umumiyi süresiz tatil etti. Kanun-ı Esasi de askıya alınmıştı. § Bu andan itibaren Sultan II. Abdülhamit 30 yıl sadece sultan olarak değil, mutlak bir hükümdar olarak da hüküm sürdü § Reformlar devam etmiştir § Tanzimat ıslahatlarının ana teması olan İdarî merkezileşme, ancak Abdülhamit döneminde İmparatorluktaki haberleşme sayesinde gerçekleştirilebilmişti. araçlarındaki çarpıcı gelişme § Bu araçların en önemlisi telgraftı. İstanbul’u Avrupa sistemine bağlayan ilk telgraf hatları, Kırım Savaşı sırasında döşenmişti. Ondan sonra telgraf ağı hızla yayılmış ve Abdülhamit döneminde her taşra kentine ulaşmış, böylece merkezî hükümete ilk kez taşradaki memurlarıyla haberleşme ve onları denetleme olanağını sağlamıştı. § Demiryolu inşası, bugün de olduğu gibi, çok büyük yatırım gerektirdiğinden çok yavaş gelişiyordu, ama yine de döşenen hat uzunluğu bu yıllarda hayli arttı § Osmanlı İmparatorluğunda ilk demiryollarını Fransız ve İngiliz şirketleri inşa etmişti § 1892’de Ankara’ya ve dört yıl sonra da Konya’ya ulaşan Anadolu demiryolunun (bir Alman şirketi tarafından) inşasıyla İç Anadolu da başkente bağlanmıştı. 1903’te bir Alman şirketine bu hattı Konya’dan doğuya, Bağdat ve Basra’ya doğru uzatma imtiyazı tanındı. § Bu, 1. Dünya Savaşı öncesi yıllarda büyük güçler arasında büyük gerginliklere yol açacak olan ünlü “Bağdat demiryoluydu”. Bu hatlar sadece verimli bölgeler ile en yakın limanlar arasındaki bağlantılar olmayıp, bütünleşmeye gidişin ve merkezî denetimin çok etkin vasıtaları olmuştur: örneğin askerlerin daha hızlı hareketine olanak sağlıyorlardı § Bu ileri teknik araçlar, vergilerin toplanmasında, orduya asker yazımında ve kamu düzeninin muhafazasında yönetimin daha verimli ve başarılı olmasını sağlamıştı. § Ayrıca 1880’lerde, modern okullar değişik bürokrasi düzeylerine eleman sağlayacak yeter sayıda mezunu nihayet vermeye başlamıştı. § 1867 ve 1895 yılları arasında gerek okul, gerek öğrenci sayısı iki kattan fazla artmıştı. Ancak Hıristiyan cemaatlerin öğrenci yüzdesi Müslümanların oranına göre çok daha yüksekti. § İleri eğitim okuryazarlıkta artışa yol açtı ve Abdülhamit zamanında gerek yayınların sayısı ve gerek baskı adedi bakımından hızla genişleyen Osmanlı basınına bir talep yaratmış oldu. § Önceki dönemle olan çelişkiler § Basın, Abdülhamit döneminin hem Tanzimat’ın bir devamı hem de geçmişten bir kopuş olduğunu gayet açık bir şekilde ortaya çıkaran bir alandır. § Gazeteler, 1860’ların öncü çabalarıyla kıyaslanırsa, artık daha profesyonelce hazırlanıyor ve daha büyük bir kitleye ulaşıyordu. § Ne var ki bilhassa 1888’den itibaren, siyasal konuların, özellikle de liberalizm, milliyetçilik ve meşrutiyetçilikle ilgili herhangi bir şeyin tartışılmasını yasaklayan çok sert bir sansür tarafından da etkisizleştiriliyorlardı. § Günün siyasal ve toplumsal olaylarını anlamlı şekilde tartışmaktan menedilen gazete ve süreli yayınlar, sayfalarını bilim, coğrafya, tarih, teknolojiye ilişkin ansiklopedik makalelerle ve edebiyat ürünleriyle dolduruyorlardı. § Önceki dönemle olan çelişkiler § Dönemin basını, önceki dönemden açık bir kopuşu simgeleyen, rejimdeki temel ideolojik yön değişikliğini de göstermektedir. § Padişah yıkıcı güçler olarak gördüğü liberalizme, milliyetçiliğe ve meşrutiyetçiliğe tamamen karşı çıkmakla kalmıyor (Âli ve Fuat Paşalar da kendi zamanlarında bu hareketlere karşı çıkmışlardı), kendi saltanatının geleneksel ve İslâmî niteliğini vurgulayarak bunların etkisini azaltmaya da çalışıyordu. § Bu eğilim Abdülaziz’in son yıllarında başlamış bulunuyordu. Ama Abdülhamit halifelik unvan ve sembollerini kullanarak İslâm dayanışmasına önceki sultanlardan daha çok başvurmaktaydı. § Onun bu tercihi sadece yıkıcı ideolojilere karşı bir ağırlık bulma arzusunu şekillendirmiyor aynı zamanda 1878’teki kayıpların sonucunda toprak açısından daha Asyalılaşmış ve nüfusu açısından daha Müslümanlaşmış olan İmparatorluğun yeni durumunu da tam olarak yansıtıyordu. § Önceki dönemle olan çelişkiler § Abdülhamit döneminin Tanzimat döneminden farklılaştığı tek alan devlet ideolojisi değildi. Tanzimat döneminde zayıf padişahlar ve güçlü paşalar zamanında, iktidar merkezi daha ziyade Babıâli’de, yüksek bürokratlarda idi, ama Babıâli ile saray arasındaki ilişkinin ne olduğu asla yeterince belirlenmiş değildi. § Şimdi ise en tepede kararlı bir padişahın bulunduğu bu dönemde, iktidar merkezi saraya, II. Mahmut zamanında olduğu yere kesin olarak geri dönmüştü. Abdülaziz’in son yıllarında genişletilmiş olan Mabeyin (orta daire), şimdi müthiş bir bürokrasi içinde büyümüştü § Önceki dönemle olan çelişkiler § Böyle bir yönetim sisteminde padişahın kişiliğinin büyük önemi vardı ve bu kişilik 18801i ve 1890’lı yıllar boyunca giderek büyüyen bir sorun haline geldi. § Abdülhamit gençlik yıllarında (tahta çıktığında 34 yaşındaydı), ihtiyatlı, çalışkan ve zeki bir kişiydi. Ancak, sarayda dönen çıkar mücadelelerindeki deneyimi ve bilhassa 1876’da kendisini tahta çıkartan olaylar hizmetindekilere karşı güvensizlik ve kuşku duygusu yaratmıştı. § Abdülaziz’i ve Murat’ı tahttan indirebilenler niye kendisini de indirmesinlerdi? Bu kuşku ve karışanı olmadan kendi işini yönetme arzusu, sonucu Padişahın, kendi kurduğu ve her kademeden insanın başkalarının faaliyetlerini haber vermeye teşvik edildiği ülke içi bir hafiyelik ağına gitgide daha fazla bel bağlaması oldu, Abdülhamil’in Yıldız sarayı arşivlerinde on binlerce jurnal birikti. § Önceki dönemle olan çelişkiler § Abdülhamit döneminin niteliği ve başarıları hakkında yargıya varmak için, her şeyden önce bu dönemin uzun bir zaman, Osmanlı İmparatorluğu’na son vermesine ramak kalmış bir bunalım sonrasındaki nekahet dönemi olduğunun farkında olmak gerekir. § 1877-1878 yıllarındaki olaylar İmparatorluğa yıkım getirmişti. Berlin Konferansı’ndan sonraki toprak kaybı muazzamdı, Romanya, Sırbistan, Karadağ, Bosna-Hersek, Bulgaristan elden çıkmış ve Anadolu’dan ve Kıbrıs’tan toprak yitirilmişti. Toplam kayıp İmparatorluk topraklarının yaklaşık üçte birine ve nüfusunun yüzde 20’den fazlasına ulaşıyordu. § Bu felaket sadece askeri, siyasal ya da mali bir felaket olmakla sınırlı kalmamıştı, insanı açıdan da bir trajediydi. Rus işgali altındaki Karadeniz şehirlerinden, Balkanlardan bazen tüm aşiret ve şehir ahalisi göç ederek Osmanlı topraklarına geliyordu. Yaklaşık 800.000 kişilik bir göç hareketi. § Osmanlı hükümeti, yüzyılın başındaki aynı temel sorunlarla yani çeşitli cemaatler arasında gelişen milliyetçilik ile büyük güçlerin baskısının bileşimiyle karşı karşıyaydı. § Osmanlı’nın şansına büyük devletler arasında da eski ahenk kaybolmuş “doğu sornu” birçok yerde artık güç dengesizliğine ve doğu bunalımına dönmüştü. § II. Abdülhamit bu dönemde İslam dayanışması fikrini geliştirme planını devreye sokuyor. Fransa, İngiltere ve Rusya işgali altındaki İslam coğrafyasında Panislamist bir düşünce geliştirilebilirdi. Temel amaç bir İslam birliği kurmaktan ziyade devlet içerisindeki Müslüman unsurları kenetlemeye çalışmaktı. § Bu arada başta Makedonya’da yaşayan değişik etnik gruplar ve Ermeniler olmak üzere imparatorluk içerisinde örgütlenmeler baş göstermiştir. § Hamidiye alaylarının kurulması Padişahın Müslüman unsuru bir arada tutmak için geliştirdiği diğer bir startejio9lmuştur § Zaman içerisinde hükümetle Hıristiyan cemaatler, özellikle Ermeniler arasındaki ilişkiler yıllar geçtikçe çok gerginleşmişti, § Abdülhamit’in en büyük zayıflığı, kendi geliştirdiği eğilim kurulularından çıkmış yeni bürokrat ve subay kuşaklarına, yani Osmanlı aydın zümresine sadakat aşılayamamış olmasıydı, imparatorluğun arta kalan kısımlarını § Bütünüyle muhafaza etmede dikkati çekecek derecede başarılı olduğu öne sürülebilirse de, kendi hizmetindekileri yönlendirmede ve onlara ulaşılacak bir amaç sunmada tamamıyla başarısız kalmıştı § Mülkiye ve Harbiye’de eğitim gören yeni kuşaklar, hem liberal ve anayasal düşüncelerin hem de kitaplarını gizlice okuyup, tartıştıkları Yeni Osmanlıların Osmanlı yurtseverliğinin etkisinde kalıyorlardı § Kanun-ı Esasi askıya alındıktan hemen sonra, Abdülhamit’i indirip yerine, hakkında tamamen iyileştiği söylentileri dolaşan V Murat’ı geçirmek amacıyla iki silahlı girişim olmuştu § Daha sonra önemli bir örgütlü eylem olmamasına rağmen özellikle eğitim kurumlarında muhalif toplulukların oluşmaya başladığı görülmektedir. § İlk örgütlü muhalefet topluluğunun 1889’da, Mekteb-i Tıbbiye’de kurulmuştur. Bir grup, amacı anayasa ve parlamentoyu geri getirmek olan İttihad-ı Osmani Cemiyeti’ni kurmuştu. § Sonraki birkaç yıl boyunca bu cemiyet çok yavaş şekilde büyüdü. Cemiyetin bazı üyeleri padişahın zaptiyesi tarafından tutuklanmış, bazıları ise dışarıya, çoğunlukla da Paris'e kaçarak tutuklanmaktan kurtulabilmişti. § Pariste önderliğini Bursa eski maarif müdürü Ahmet Rıza’nın yaptığı muhalif bir grupla bir araya gelen bu yeni gelenler Ahmet Rıza’nın ve diğer mültecilerin daha önce kurmuş olduğu İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne dahil olmuşlardır. ITC Padişaha ve yönetime ağır eleştirilerin yapıldığı Meşveret isimli bir gazete yayınlamaktaydı ve Fransa’da topluluğun ismi Jeunes Turcs (Jön Türkler) olarak anılıyordu. § Başta İstanbul olmak üzere İmparatorluğun içerisinde de destekçileri hızla artan grup 1896’da bir hükümet darbesi tertiplemeye teşebbüs ediyor ancak istihbarat tarafından haberdar olunan eylem gerçekleştirilemeden tertipçiler tutuklanarak çoğuzu sürgüne gönderiliyor. § İmparatorluk içindeki meşrutiyet hareketi ciddi bir darbe yediğinden. Sonraki on yıl zarfında muhalefetin ağırlık merkezi Avrupa’daki mültecilere kaymıştı. Zaman zaman sürgüne gönderilenlerin veya ülkeden kaçanlarında katılmasıyla ITC hareketi güçlenerek büyüyordu. § Ancak ITC hareketi de tek vücut bir hareket değildi. Jön Türklerin hepsi Ahmet Rıza’nınn peşinden gitmeye istekli değildi. Buna sebep Ahmet Rıza’nın inançlı bir pozitivist haline gelmiş olması ve dini reddedişinde çoğu Jön Türk’ün kabul edemeyeceği kadar aşırıya kaçmasıydı. § Bu çatışma Eski Mülkiye hocası Kafkas kökenli Mehmet Murat Bey’in (Mizan’cı Murat) Ahmet Rıza’nın yerine ITC Başkanlığına seçilmesi ve 1897 yılında hareketin merkezini Paris’ten Cenevre’ye taşımasıyla sonuçlanacaktır. § Çok kısa bir süre sonra Sultan Abdülhamit Avrupa’da Mizancı Murat’ı ve bazı önde gelen Jön Türk’ü “Sultana ıslahatlarında yardımcı olmaları” için geri dönmeye ikna etmeyi başarmıştı. § İTC Sultanla olan bu anlaşmayı bir ateşkes olarak göstermeye çalıştıysa da Sultan’ı n kendilerine önerdiği makamları rüşvet olarak kabul ettikleri inancı nedeniyle bir çok Jön Türk yöneticisi inandırıcılığını ve güveni yitiriyor. Sonuçta yine Ahmet Rıza hareketin lideri haline geliyordu. 1897-1899 arasındaki bu dönem hareketin oldukça güç ve güven yitirdiği bir dönem oluyor. § 1899 yılı Aralık ayında zengin bir paşanın, oğulları Sabahattin ve Lütfullah’la Fransa’ya kaçan (Abdülhamit’in kayınbiraderi) Mahmut Celâlettin Paşa’nın Paris’e gelişiyle muhalefet hareketi canlılık kazandı. § Bu sefer Sabahattin ile Ahmet Rıza arasında ortaya çıkan liderlik mücadelesi sonucu hareket ikiye bölünecektir. § Sabahattin, imparatorluğu canlandırmak için asgari devlete ve serbest girişimin gücüne inanan katıksız bir liberaldi, oysa Ahmet Rıza gitgide bir Osmanlı milliyetçisi haline gelmekteydi. Hareket ikisi arasında bölündü ve bu bölünme 1902’de Paris’te düzenlenen ilk “Osmanlı Liberalleri Kongresi”nde açığa çıktı. § Bu kongrede İmparatorluğun bütün milliyetleri temsil edilmişti. Ermeni örgütlerinin ve Sabahattin’in grubunun dahil olduğu çoğunluk, gerek şiddetin ve gerek İmparatorluğa yabancı müdahalesinin Abdülhamit’i ortadan kaldıracak vasıtalar olarak kabul edilebilir olduğunu ilan etti. § Ahmet Rıza ise İmparatorluğun bağımsızlığı için endişe ettiğinden her iki vasıtayı da kabul etmedi. § Kongre sonrasında Prens Sabahattin önce “Osmanlı Hürriyet Perverân Cemiyetini ve sonra 1906’da Teşebbüs-i Şahsî ve Adem-i Merkeziyet Cemiyeti’ni kurunca, bölünme resmiyet kazandı.