T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 3021 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1973 KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK Yazarlar Doç.Dr. Mesude Canan ÖZTÜRK (Ünite 1) Prof.Dr. Ömer TORLAK (Ünite 2, 4) Doç.Dr. Nuray TOKGÖZ (Ünite 3) Öğr.Gör. Mine AYMAN (Ünite 5) Doç.Dr. Ebru ÖZGEN (Ünite 6) Editör Doç.Dr. Mesude Canan ÖZTÜRK ANADOLU ÜNİVERSİTESİ i Bu kitabın basım, yayım ve satış hakları Anadolu Üniversitesine aittir. “Uzaktan Öğretim” tekniğine uygun olarak hazırlanan bu kitabın bütün hakları saklıdır. İlgili kuruluştan izin almadan kitabın tümü ya da bölümleri mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kayıt veya başka şekillerde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz. Copyright © 2013 by Anadolu University All rights reserved No part of this book may be reproduced or stored in a retrieval system, or transmitted in any form or by any means mechanical, electronic, photocopy, magnetic tape or otherwise, without permission in writing from the University. UZAKTAN ÖĞRETİM TASARIM BİRİMİ Genel Koordinatör Prof.Dr. Müjgan Bozkaya Genel Koordinatör Yardımcısı Doç.Dr. Hasan Çalışkan Öğretim Tasarımcıları Yrd.Doç.Dr. Seçil Banar Öğr.Gör.Dr. Mediha Tezcan Grafik Tasarım Yönetmenleri Prof. Tevfik Fikret Uçar Yrd.Doç. Nilgün Salur Öğr.Gör. Cemalettin Yıldız Kitap Koordinasyon Birimi Uzm. Nermin Özgür Kapak Düzeni Prof. Tevfik Fikret Uçar Öğr.Gör. Cemalettin Yıldız Grafikerler Gülşah Karabulut Kenan Çetinkaya Dizgi Açıköğretim Fakültesi Dizgi Ekibi Kurumsal Sosyal Sorumluluk ISBN 978-975-06-1681-5 3. Baskı Bu kitap ANADOLU ÜNİVERSİTESİ Web-Ofset Tesislerinde 12.000 adet basılmıştır. ESKİŞEHİR, Ağustos 2015 ii İçindekiler Önsöz .... 1. Kurumsal Sosyal Sorumluluk Kavramı ve Gelişimi 2. Kurumsal Sosyal Sorumluluk Alanları iv 2 .. 32 3. Kurumsal Sosyal Sorumluluk Stratejileri 50 4. Kurumsal Sosyal Sorumluluk ve Pazarlama Uygulamaları 72 5. Kurumsal Sosyal Sorumlulukta Küresel Yaklaşım 90 6. Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projeleri 112 iii Önsöz Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS), ülkemizin ve dünyanın karşı karşıya olduğu çok ciddi ve büyüyen sorunlarına dikkat çekmek ve çözmek için kurumların geliştirdiği uygulamalardan oluşmaktadır. Kurumlar, günümüzde her zamankinden daha fazla sosyal ve doğal çevre üzerinde büyük bir etkiye sahip olmuştur. Büyük kurumların artışı, sosyal ve çevresel yaşam üzerindeki etkilerinin fark edilmesi kurumların sosyal sorumluluğu şeklinde ele alınmaya başlamıştır. Kurumlar gerçekleştirdikleri kurumsal sosyal sorumluluk uygulamaları kapsamında topluma, çalışanlarına ve diğer paydaşlarına yönelik bir dizi iletişim çabası yürütmektedir. Gerçekleştirilen uygulamalara paydaşların katılımı ve desteği için çeşitli iletişim araçları ve stratejilerini kullanılmaktadır. Kurumlar, KSS uygulamaları kapsamında toplum yararını gözetmelerinin yanında kurumsal itibarlarının arttırmayı da hedeflemektedir. KSS, kurumsal kimliğin şekillenmesi ve kurumsal itibarın korunması için bir yöntem olarak ele alınmaktadır. KSS kavramı oldukça geniş kapsamı olan bir kavram olarak ele alınmaktadır. Toplumun ve diğer paydaşların baskısı ve değişen ilgiler, kurumsal sosyal sorumluluğun dünya çapındaki kurumlar için daha önemli hale getirmiştir. KSS, bir kurumun iyi bir karar vermesini ve yönetim politikası ve süreçlerinin dikkatle yürütülmesini gerektiren bir yöntemdir. Kurumsal sosyal sorumluluk uygulamalarında toplumsal beklentiler ile iş hedeflerinin birleşmesi gerekir. Bunun için kurumların faaliyet gösterdikleri toplumlara karşı yükümlülükleri, kurumların ve dış paydaşların çıkarlarının uyuşması önem taşımaktadır. Bu kitap kapsamında KSS kavramının tanımı ve gelişimini, pazarlama çalışmaları arasındaki yerini, stratejik ve yeni eğilimler açısından nasıl ele alındığını göreceksiniz. Ayrıca KSS projelerinin Türkiye’de ve küresel bağlamda nasıl gerçekleştirildiği bilgilerine de ulaşabileceksiniz. Başarılarınızın devamını dilerim. Editör Doç.Dr. Mesude Canan ÖZTÜRK iv 1 Amaçlarımız Bu üniteyi tamamladıktan sonra; Kurumsal sosyal sorumluluk kavramını açıklayabilecek, Kurumsal sosyal sorumluluk kavramının gelişimini anlatabilecek, Kurumsal sosyal sorumlulukla bağlantılı kavramların neler olduğunu aktarabilecek, Kurumsal sosyal sorumluluk yaklaşımlarını sıralayabilecek, Kurumsal sosyal sorumluluk modellerini özetleyebilecek, Kurumsal sosyal sorumluluğun avantaj ve dezavantajlarını ilişkilendirebilecek bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz. Anahtar Kavramlar Kurumsal Sosyal Sorumluluk Sürdürülebilir Kalkınma İş Etiği Kurumsal Hesap Verme Sorumluluğu Kurumsal Yönetişim Kurumsal Vatandaşlık İçindekiler Giriş Kurumsal Sosyal Sorumluluk Kavramı Kurumsal Sosyal Sorumluluğun Gelişimi Kurumsal Sosyal Sorumluluğun Türkiye’deki Gelişimi Kurumsal Sosyal Sorumlulukla Bağlantılı Kavramlar Kurumsal Sosyal Sorumluluk Yaklaşımları Kurumsal Sosyal Sorumluluk Modelleri Kurumsal Sosyal Sorumluluğun Avantaj ve Dezavantajları 2 Kurumsal Sosyal Sorumluluk Kavramı ve Gelişimi GİRİŞ Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS) kavramı, iş hayatında kendinden daha fazla söz ettirir hale gelmiştir. Kurumlar sosyal alanda ekonomik faaliyetlerin ötesinde sorumluluklar üstlenmeye başlamıştır. Kurumsal sosyal sorumluluk alanı ile ilgili gelişmelerle son 50 yıldır karşılaşmaktayız. Sosyal sorumluluk anlayışının önem kazanmasında kurumların ekonomik, sosyal ve politik çevrenin ihtiyaçlarına cevap verebilme gereksinimi yatmaktadır. Kurumların, iş faaliyetlerinin tüm paydaşlarını etkilemesi nedeniyle, kâr elde etmenin yanında toplumdaki sorunlara karşı duyarlı olması ve sosyal inanç sistemini benimsemesi beklenmektedir (Göksel, 2010; 133-134). Vatandaşlar ve tüketiciler açısından bakıldığında, sosyal ve çevresel sorumluluklar bir kurumun itibarının kazanılmasını etkileyen bir faktör olarak görülmektedir. Çeşitli çalışmalar, bu sorumluluk uygulamalarının giderek değerlendiğini ve kurumların değerlendirilmesi aşamasında kurumların sivil davranışlarını gösteren bu tür faaliyetlerin hedef kitle (tüketiciler, yatırımcılar, çalışanlar, toplum, gazeteciler, vb.) tarafından daha fazla talep edildiğini göstermektedir. Kurumlar, kar elde etme amacının yanında artık topluma faydalı işler de yapmanın önemini kavramış durumdadır. Kurumlar, ekonomiyi, toplumu ve çevreyi nasıl etkilediklerin farkında olmak zorundadır. Bu etkinin kurumun hedef kitlesi tarafından değerlendirileceğinin farkındadırlar (Öcal, 2007). Kurumların ekonomik açıdan en büyük sorumlulukları kurumun ayakta kalabilmesini sağlamaktır. Kurumların yine varlıklarını sürdürebilmeleri için yasal yükümlülüklerini de yerine getirmesi gerekir. Günümüzde artık kurumların devamlılığını sürdürebilmesi için sadece yasal çerçevede iş görüp kar elde ediyor olması yeterli değildir. Kurumun hedef kitlesi, kurumun içinde bulunduğu topluma karşı olan sorumluluklarının da yerine getirilmesini beklemektedir. Kurumların uzun süreli devamlılığı için bu tür sorumlulukların dikkate alınması kurumlar için vazgeçilmez bir uygulama halini almıştır. Kurumların sosyal sorumlulukları hedef kitlesi ile doğrudan bağlantılıdır. Kurumun sorumlulukları da doğrudan bu hedef kitle yöneliktir. Sosyal sorumluluk anlayışı tüm hedef kitleyi kapsamaktadır. KSS uygulamaları için kurumların farklı uygulamalara yönelikleri ya da birbiri ile bağlantılı çok sayıda uygulama gerçekleştirdikleri görülmektedir. Kurumların KSS anlayışları kapsamında uygulamaları gerçekleştirirken farklı yollar tercih edebilmektedir. Sosyal sorumluluk uygulaması için sosyal pazarlama, amaca yönelik pazarlama ya da yeşil pazarlama kapsamında kampanya yapmayı tercih edebilir, sorun çözümüne yönelik bağışta bulanabilir, kendi çalışanlarını bu sosyal sorun kapsamında gönüllü çalışabilmeleri için teşvik edebilir ya da bir STK ile ortak çalışmaya gidebilir. Kurumların, sosyal sorumluluk deyince çok çeşitli alanlarda ve farklı uygulamalara yöneldiklerini söylemek mümkündür. Hemen hemen her alanda çok farklı uygulamaların gerçekleştiğini görmek mümkündür. Kurumların, özellikle, kültürel, sanatsal, bilimsel, eğitsel, sağlık ve güvenlik ve çevre konularında topluma katkıda bulunmaya çalıştıkları görülmektedir. KSS uygulamaları, toplum yararına faaliyetler olarak ele alınsa da toplum yararı kapsamına ya da sosyal sorumluluk kapsamına neler gireceği konusunda henüz tam bir fikir birliğine ulaşılmamıştır. Bu nedenle KSS’u ele alan farklı yorumlar, yaklaşım ve modeller görülmektedir. KSS ya da sosyal sorumluluk genel başlığı altında ele alınabilecek farklı uygulamaların yanı sıra kapsamı konusunda farklı görüşlerin değerlendirilmesi gerekir. 3 KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK KAVRAMI Sosyal sorumluluğun tarihsel gelişimi, I. Dünya Savaşı sonrasından itibaren ele alınabilir. Savaş sonrasında değişen yönetim anlayışı toplum sorunları ile daha fazla ilgilenilmesine neden olmuştur. Bu dönemden itibaren kurumların hayırseverlik çalışmalarının başladığını söylemek mümkündür. Bu kurumların yardımsever bağışlarda bulundukları görülmektedir. Yönetim felsefesinde meydana gelen değişimler ve sosyal ahlak anlayışın kabulü, sosyal sorumluluğu tetikleyen nedenlerdir. Ayrıca tüketici beklentilerinin karşılanmasını hedefleyen toplam kalite anlayışı sosyal sorumluluk gelişmesindeki etken anlayışların temelini oluşturmaktadır. Yaklaşık olarak 1970’lerin başından beri yaygın olarak kullanmaya başlanan “Kurumsal Sosyal Sorumluluk” terimi Türkçe’de kısaca KSS, İngilizce’de ise Corporate Social Responsility kavramının kısaltılmış hali olan CSR biçimde kullanılmaktadır. Bu kavram özellikle uluslararası ya da küresel olarak tanımlanan kurumların etkinlikleriyle tüm dünyaya yayılmıştır. Küresel kurumlar dünyanın çeşitli ülkelerinde iş yaparken, ürünleri ve çalışma biçimlerinin yanı sıra KSS uygulamalarını da diğer ülkelere götürmüşlerdir. KSS kavramının, akademik çalışmalarda ve uygulamalarda farklı terimlerle ele alındığı da görülmektedir. Kurumlar kendilerine yakın ya da uygun buldukları terimi kullanarak, sosyal sorumluluk çalışmalarını yürütmekte ve bu çalışmaları hedef kitlesi ile paylaşmaktadır. Kurumsal sosyal sorumluluk yerine sadece sosyal sorumluluk, kurum sorumluluğu gibi terimler de kullanılmaktadır. Bunların yanı sıra KSS kavramını ile doğrudan bağlantılı ama içerik açısından bir takım farklılıklar bulunan terimlere de rastlanmaktadır. KSS kavramı altında pek çok fikir, kavram ve uygulamanın yer aldığını görülmektedir: İş etiği/ahlakı, kurumsal vatandaşlık, küresel vatandaşlık, sürdürülebilir kalkınma, kurumsal yönetişim, kurumsal hesapverebilirlik gibi. Kurumsal web sayfaları incelendiğinde hemen her kurumun bu başlıklardan biri altında KSS ve benzeri çalışma bilgilerine yer verdiği görülmektedir. (Ünitenin devamında bu kavramlarla ilgili detaylı bilgiler yer almaktadır.) Sosyal sorumluluk terimi ilk kez 1953’te yayımlanan Bowen’in “İşadamlarının Sosyal Sorumlulukları” (Social Responsibilities of the Businessman) adlı makalede yer almıştır. Bowen bu makalesinde, işadamlarının, toplumun değer ve amaçlarıyla örtüşen sosyal sorumluluk faaliyetlerle ilgilenmelerini savunmuştur (Bowen, 1953:6 aktaran Aktan&Börü, 2007). Kurumların sosyal açıdan sorumlu olması gerektiği kavramı, 1960'lı yıllarda uluslararası kurumların büyüklüğü ve gücünün arttığı dönemde yaygınlaşmıştır (Lantos, 2001). O zamandan bu yana, artan toplumsal bilincin, kurumların sosyal güç ve ekonomik karlılık peşinde olmasının farkındalığını ortaya çıkarmıştır. Kurumlar uzun süreli varlıklarının kurumsal itibara bağlı olduğu düşüncesinden yola çıkarak sadece ekonomik çıkarlarına değil itibara da odaklanan kurumlar haline gelmiştir. Kurumların toplumla bağını kurabilesi için, ekonomik ve yasal zorunluluklar ötesinde paydaşlarına karşı sorumluluk bilinciyle hareket etmesi kurumlara itibar kazandırabilmektedir. Sosyal sorumluluk kavramına kurumların bu bakış açısıyla bakıldığında farklı yaklaşımlarla ele alındığı görülmektedir (Tak, 2009; 7). • Kurumun kendine odaklanan bakış açısı: Kurumlar sahip oldukları kaynakları etkin biçimde kullanarak, kar ederek topluma mal ve hizmet sunar. • Dışa dönük ve çoklu bir ilgiyi esas alan bakış açısı: Kurumun faaliyetlerinden etkilenen ve kurumu etkileyen kişi ve kurumların çıkarlarını dikkate almasını ilke edinir. Kurumlar kar elde etmenin ötesinde sorumluluklarını topluma yaymaktadır. Avrupa Komisyonu’na göre KSS, kurumun, gönüllülük esasına dayalı olarak, iş operasyonlarında ve paydaşlarıyla etkileşiminde sosyal ve çevresel kaygılarını bütünleştirdiği kavram olarak ele alınmaktadır. Kurumların sadece KSS uygulamaları gerçekleştirmeleri yeterli değildir. Bu uygulamaların toplumla ya da kurumun hedef kitlesi ile paylaşılması gerekir. Bunun sağlamak için kurumlar yıllık raporlarının yanı sıra, dış hedef kitleye yönelik olarak KSS raporları oluşturmaktadır. Günümüzde bu raporları yayınlayan kurumların sayıları giderek artmaktadır. Avrupa Komisyonu KSS’na yeni bir tanımlama getirmiş, KSS kavramını “toplumu etkilemek üzere gerçekleştirilen sorumluluk girişimleri” olarak tanımlamıştır. Kurumsal sosyal sorumluluğun tam olarak gerçekleştirebilmesi için, girişimlerin paydaşlarla yakın işbirliğini sağlayacak iş uygulamaları ve temel stratejileri kapsamında çevresel, etik, insan hakları, tüketici beklentileri ve sosyal entegre sürecinde yerini almalıdır. Dünya Sürdürülebilir Kalkınma İş Konseyi de (World Business Council for Sustainable Development - WBCSD) çalışmalarında, başlangıç 4 noktası olarak etik ve temel değerlere dayalı tutarlı bir KSS stratejisi olduğu, iş faydası sağladığı temel inancına dayanmaktadır. WBCSD’ye göre kurumlar toplumdan kopuk değildir, karşılıklı anlayış ve çeşitli sorumluluklarla birbirine bağlıdır. WBCSD kurumsal web sayfasında KSS’u şöyle tanımlanmaktadır: "İş dünyası tarafından çalışanların, onların ailelerinin, halkın ve tüm toplumun hayat standardını yükseltip ekonomik kalkınmaya katkı sağlamaya yönelik verilmiş bir taahhüddür”. L’Etang (2002; 156) ise, kurumsal sosyal sorumluğu iki ana uygulamasıyla tanımlamıştır: İlki kurumsal felaketlere yanıt olarak, kurumlar tarafından yürütülen faaliyetler, ikincisi de kurumların öncelikli ekonomik işlevlerinin dışındaki, gönüllü ve kar amacı gütmüyor görünen yine de ister istemez faydalı olan faaliyetlerdir. Bu farklı bakış açılarından yola çıkarak ortak ve genel bir KSS tanımı yapacak olursak, kurumların, çeşitli etkinlikler ve uygulamalarla, kurumun bu eylemlerinden etkilenecek olan tüm hedef kitlesine yönelik, çevresel, ekonomik ve sosyal açıdan yarattığı olumsuz etkileri azaltacak, hem kurumun hem de toplumun gelişimine katkı sağlayacak işlemlerin planlaması, yürütmesi ve sonuçlarını paylaşması olarak tanımlanabilir. Kurumun kendi çıkarları dışında toplumun varlığını kabul ederek, temel görevleri dışında, toplumsal sorunlarla da ilgilenmesi, atacağı adımların doğuracağı sonuçları önceden düşünmesi, sorumlu davranışın temelini oluşturmaktadır (Peltekoğlu, 98; 133). Kurumların sorumluluklarının bilincinde olmaları olumlu imaj olarak geri dönecektir. Hunt & Grunig’e göre ise kurumların sorumluluğu şu kategoriler altında değerlendirilmelidir, • Kurumların temel görevleri • Kurum çalışmalarının kurum dışındakiler üzerindeki etkisi • Sosyal sorunların çözümü Broom’a göre ise (2009; 401) kurumların sosyal yükümlülükleri şunları içermektedir: • Her seviyede, işçi çalıştırırken, tanıtırken ve telefi ederken kişisel farklılıkları gözetme taahhüdüyle istikrarlı iş kaynağı sağlama • Paydaşlara makul bir yatırım getirisi sağlama ve karlılığı sürdürme • Uzun dönemli gelişimi ve rekabeti sürdürecek stratejik hedefleri oluşturmak ve onları gerçekleştirmek • Sağlık, güvenlik ve çevre ile ilgili devlet düzenlemelerine gönüllü olarak uymak • Hayırseverlik hedefleri için yıllık makul miktarda bir pay ayırmak • Kurumun iş gördüğü ülkelerde karşılaştırmalı işletme standartlarını oluşturmak • Kamu yararıyla bağlantılı olan sanayi ve diğer paydaşları aktif olarak kurumu etkileyen kamu politikaları sürecine katmak Kurumlar iş hedeflerine ulaşmada ve kar elde etmede kendilerine ortam sunan bir topluluğun içerisinde yer almaktadır. Grunig yönetim mükemmelliğinin her örgüt için farklı sonuçlar doğurduğunu ancak örgütün etkinliğini ölçmek için aynı ölçüt kümesinden yararlanılması gerektiğini önermektedir. Sosyal sorumluluk da bu ölçütlerden birisidir. Grunig’e göre (2005; 258), “mükemmel örgütler, kararlarının sadece örgüt üzerinde değil toplum üzerindeki sonuçlarını da sürekli göz önünde bulundururlar.” Sosyal sorumluluk, kurumlar tarafından ele alınacak kararların kamu üzerinde yaratacağı etkinin etraflı biçimde düşünülmesi kapsamında karar verme sürecinde kişisel-kurumsal karar ve faaliyetlerin tüm sosyal sistem üzerinde yaratacağı olası etkileri değerlendirme zorunluluğu olarak görülmektedir (Peltekoğlu, 98; 134- 135). Kurumlar, diğer kurum ve kuruluşlarla iletişim içerisindedir. Çevreye karşı sorumlulukları hem etkileşim içerisinde oldukları çevre hem de topluma karşı bir sorumluluk olarak görülmelidir. Kurumlar artık sadece mal ve hizmet üreten kurumlar değil aynı zamanda çalışanın refahını düşünen, toplumsal olaylara duyarlı, çevreyi koruyan, tüketiciye en iyi hizmeti vermeyi amaçlayan kurumlar olarak düşünülmelidir. Toplum beklentilerinin değişmesiyle, kurumun sorumluluklarını yerine getirme konusundaki stratejik yönetim yaklaşımı altında ele alınmasını gerektirmektedir. Bu nedenle bu özellikle iletişim stratejilerinin geliştirilmesi ve uygulanması açısından, kurumsal sosyal sorumluluğun halkla ilişkiler uygulamalarının bir parçası olarak ele alınmasına neden 5 olmaktadır. Kazancı (1997; 40), sosyal sorumluluk ve halkla ilişkileri karlılığı sürdürme ilkesinin peşinden gelen ilke ve uygulama olarak ele almaktadır. Kurumların kâr amaçlı çalışmaları düşüncesi terk edilmiş ve kârlılıkla dolaylı yeni görevler ve birimler türemiştir. Büyük kurumların büyük çoğunluğu, sosyal sorumluluk uygulamaları gerçekleştirmekte ve bunun için kârlarından fedakarlık etmektedir. Sosyal sorumluluk anlayışı, kurumların tehlikelerden korunması, çevre eleştirilerinin karşılanması için uygulamaya konulmaktadır. Kurumlarda kâr ile kâr dışı çalışmaların kesiştiği noktada sosyal sorumluluk ortaya çıkmaktadır. Sosyal sistem üzerinde etkiyle bağlantılı olan bu sorumluluk kurumun toplumdaki imajı ile doğrudan orantılıdır. Kurumsal sosyal sorumlulukta, bir kurumun toplum üzerindeki etkisinden sorumlu olduğu ileri sürülmektedir. Sosyal sorumluluğun daha iyi anlaşılması için Caroll’un (1991), ekonomik, yasal, etik ve hayırsever sorumlulukları kapsadığını açıkladığı stratejik tanıma bakmak yerinde olur: "Sosyal sorumluluk kavramı, kurumun iyi bir vatandaş olarak hareket ettiği anlamına gelir.” Carroll'un oluşturduğu KSS piramidi, sosyal açıdan sorumlu bir kurumun aynı zamanda “kar elde etmesi, kanunlara uyması, etik olması ve iyi bir kurumsal vatandaş olması için çalıştığını göstermektedir. Ekonomik performansı en temel fonksiyon olarak kabul edilmekte ve (piramidin altındaki yer alır) ve yasal, etik ve hayırsever sorumluluklar (en üstteki uç kısım) yukarıya doğru hareket ederek bir piramit şeklini oluşturmaktadır. Özellikle birçok kurumun toplum içinde iyi bir kurumsal vatandaş olması için hayırsever ve etik sorumlulukları da kapsaması gerektiği belirtmiştir. Carroll’un piramit çalışmasından yola çıkan Lantos (2001) KSS’u üç bölümde sınıflandırılır. Etik, fedakar ve stratejik: Etik KSS, kurumun kendi hedef kitlesi için ekonomik, yasal ve etik sorumlulukları en alt düzeyde zorunlu olarak yerine getirmesidir. Lantos kurumların sadece finansal açıdan faydalı olacak olumlu tanıtım ve iyi niyet oluşturma çabası içerisinde hayırseverlik faaliyetlerine katılmasını, stratejik KSS, hissedarların hayırsever katkılar için yaptıkları harcamaları fedakar KSS uygulaması olarak ele almaktadır. Hayırsever sorumlulukların iyi bir kurumsal vatandaş olma konusunda varlığı hep bir tartışma konusu olmuştur. Kurumların sosyal sorumluluklarını yerine getirirken karlarından fedakarlık etmeleri sorunu sosyal sorumluluğa eleştirel bakışı da beraberinde getirmiştir. Friedman’a (1970) göre, kurumların önceliği ekonomik sorumluluklarıdır. Kurum eğer hissedarlara hizmet etmezse, topluma hizmet etme gücünden yoksun kalacaktır. Friedman, toplumun temel kurallarına uyacak biçimde, kurumların ahlaki ve etik sorumluluklarının mümkün olduğunca çok para kazanmak olduğunu belirtmiştir. KSS çok çeşitli programları, eğitim, sağlık, çevre ve toplum gelişimi gibi destekleyebilir. KSS insanların ve toplumların yararı amacıyla ekonomik, sosyal ve çevre ile ilgili konulara kurumların yaklaşımı olarak ele alınmaktadır. Benzer şekilde gelişmekte olan ülkelerde ekonomik alandaki iyi gelişmeler kurumların geleceğe yönelik kararlarında etkili olmaktadır. Hem devamlılıklarını sürdürebilmek, hem de topluma yönelik sorumluluğunu yerine getirebilmek amacıyla bu tür faaliyetlere başladıkları görülmektedir. Hem kurumun hem de toplumun çıkarlarının gözetildiği kurum politikalarını oluştururken şu ilkelerden yola çıkılmaktadır: (Okay & Okay, 2002; 627). • Yerel ve ulusal ilgiye göre en üstten en aşağıya doğru sorunları belirlemek, • Etkisi ve görünürlüğünün muhtemelen fazla olacağı birkaç alanda çabaları toplamak, • Kurumun sosyal ve yerel programlarını ve başarılarını duyurmada etkin pazarlama yeteneklerinden faydalanmak • Halkın kurumu sadece kendisine hizmet eden bir kurum olarak görmesinden sakınmak veya bunu en aza indirmek Kurumların değerlendirebileceği sosyal sorumluluk kategorilerinin neler olduğunu araştırınız. Kotler ve Lee (2006: 3), kurumsal sosyal sorumluk altında yer alan toplum refahına yönelik uygulamaları anlatmak için kurumsal sosyal girişim terimini önermektedir. Kurumsal sosyal girişimleri ise “sosyal amaçları desteklemek ve kurumsal sosyal sorumluluk yükümlülüklerini tamamlamak için bir kurum tarafından üstlenilmiş büyük çaplı faaliyetler” olarak tanımlamaktadır. Bu uygulamalar 6 kapsamında desteklenen sosyal amaçların arasında toplum sağlığı, güvenlik, eğitim, istihdam, çevre, toplumsal ve ekonomik gelişime katkıda bulunmak yer almaktadır. Sosyal girişimlerle ilgili daha fazla detaylı bilgiyi Ünite 2- Kurumsal Sosyal Sorumluluk Alanları altındaki Gönüllü Sorumluluklar altında okuyabilirsiniz. Sosyal sorumluluk sahibi kuruluşların sahip olması gereken özelliklerin neler olduğunu araştırınız. KSS uygulamalarının kurumsal açısından finansal katkısını değerlendirmek için de çalışmalar yapılmaktadır. KSS uygulamaları için kabul görmüş bir uygulama modeli olmamasına karşın bir takım standart denetim çalışmalarının yapıldığı görülmektedir. Global Reporting Initiative (GRI) ve Uluslararası Standardizasyon Örgütü (ISO), sosyal sorumluluk kuralları sağlamak açısından önemli girişimlerde bulunmuşlardır. Bugün, KSS dünyada artan bir ilgi çekmekte ve uluslararası diplomasi alanında meşru bir konu haline gelmiştir. Hükümetler arasında yapılan anlaşmalar, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) kongresi gibi toplantılar her yıl yapılmaktadır. 2000 yılında Davos'ta düzenlenen Dünya Ekonomi Zirvesi toplantısında, BM Genel Sekreteri Kofi Annan, gönüllü faaliyetleri içine KSS dahil ederek Küresel İlkeler (Global Compact) girişimini imzaya açmıştır. Bu anlaşma, insan hakları, çalışma standartları, çevreyi koruma ve yolsuzlukla mücadeleden oluşan dört temel alanı kapsayan on ilkeden kurulmuştur ve kurumlar gönüllü olarak bu ilkelerin benimsemekte ve düzenlemelerini yapmaktadır. http://www.unglobalcompact.org/index.html http://www.tusiad.org/tusiad/etik/bm-kuresel-ilkeler-sozlesmesi/ KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUĞUN GELİŞİMİ KSS’un kurumlar tarafından ele alındığı ilk dönemlere bakıldığında daha çok iş adamlarının yükümlülüklerini ortaya çıkaran sosyal sorumluluk politikalarını takip etmek, kararları almak ya da hedeflemek ve toplumun değerleri açısından arzu edilen uygulamalarda bulunmak gibi görülmektedir. Günümüzde ise KSS yasal gereksinimleri aşan, etik bir şekilde yasalara hükümet ve çalışma yönetmeliklerine uyan, kurumların iç ve dış paydaşlarına yönelik açık veya net toplumsal sözleşme yapan uygulamalar olarak ele alınmaktadır. Kurumsal sosyal sorumluluğun günümüzdeki anlamdaki gelişiminin öncesinde kurumların birtakım sosyal sorumluluk çalışmalarından söz edildiği görülmektedir. Tarih öncesi dönemlerde Sümer tabletlerinde işçi haklarına, MÖ. 1800’lerde Hamurabi Kralı’nın Babil’de ticarette tarafların sorumluluklarına yer verilmiştir. Ayrıca MÖ. 4. yüzyılda Aristo’nun etik çalışması yaptığı ve iş etiği kavramından söz ettiği bilinmektedir. Milattan sonra ise özellikle Kur’an ve Tevrat gibi kutsal kitaplarda iş hayatına yönelik yükümlülüklerden söz edilmektedir. İslamiyetteki zekat ve fitre gibi yardımların günümüzde de devam ettiği ve hayırseverlik uygulamaları ile iç içe geçtiği görülmektedir (Yamak, 2007; 10). KSS bugünkü anlamdaki uygulamalarının gelişimi ise özellikle ABD kaynaklı olarak devam etmiştir. Kurumsal sosyal sorumluluk üzerine yapılan çalışmaların 19. yüzyıl sonlarında ortaya çıkmıştır. Bu dönemde devletin yanı sıra ticari kuruluşların da toplumsal amaçları olduğundan söz edilmektedir. 1890’ların sonunda “ticaret etiği” dersi California Üniversitesinde okutulmaya başlamıştır. 20. yüzyılda ise ABD’de din adamlarının, işadamlarının halkın yoksul kesimine yardım etmesi önerilerinde bulundukları görülmekteydi. Ayrıca alışveriş ve finansmanla ilgili konularda başvurulan hileler, işçi hakları, sağlığı ve güvenliği ihlallerine yönelik olarak 1830’larda ilk kanunlar çıkarılmıştır. 1920’lere gelindiğinde, değişen üretim yapısında alıcı ile satıcı arasındaki mesafenin açılmasına, güveninin 7 azalmasına bir çözüm olarak hizmet kavramı vurgulanmaya başlamış, sahiplerin yanında çıkar gruplarının da varlığını fark eden profesyonel yöneticiler iş başı yapmış ve iş etiği ile ilgili kurallar geliştirilmiştir. 1929 Krizi ve İkinci Dünya Savaşı ile bir durgunluğa giren KSS uygulamaları ve tartışmaları yarım yüzyıllık bir süreçte gelişerek bugünkü halini almıştır. Sosyal sorumluluk sahibi iş dünyası talep ve beklentileri daha çok 1960’lar ve 1970’lerdeki tüketici hareketleri ile ortaya konmuştur (Yamak, 2007; Het Hof, 2009). Yamak’ın Kurumsal Sosyal Sorumluluk Kavramının Gelişimi (2007; 26-99) kitabında ele aldığı gibi on yıllık süreçler halinde gelişim şöyle özetlenebilir: 1950’lerde işadamlarının toplumsal sorumluluklarını belirleme kapsamında bazı konular dikkate alınmıştır. İşadamları işle ilgili kararlarını alırken ekonomik ve sosyal sonuçlarını dikkate almalı, kamu politikaları söz konusu olduğunda devletle işbirliğine gitmelidir. Yine bu dönemde aksi görüşlerin varlığını da görmekteyiz: Lewitt işletmelerin ekonomik ve hukuksal sınırları kapsamında sosyal sorumluluk yaklaşımını önermekte ve dürüst, etik davranışlar sergileme ve maddi kazanç elde etme sorumluluğundan söz etmektedir. 1960’lara gelindiğinde ise benzer tartışmaların sürdüğü görülmektedir. Kurumların toplum için üstlenmeleri gereken sorumlulukların ekonomik ve hukuksal yükümlülüklerinin daha ötesinde olması gerektiği görüşlerinin yanında, işletmelerin tek amacının karlı bir biçimde üretim yapmak olduğu ve hatta geniş kapsamlı sosyal sorumluluk kavramının kapitalizm açısından yıkıcı etkileri olabileceği öne sürülmüştür. İş adamlarının sosyal sorumluluğu kavramının yerini kurumsal sosyal sorumluluk kavramına bıraktığı 1970’li yıllarda Ekonomik Gelişme Komitesinin üç eşmerkezli halka modelinden söz edilmektedir. Bu yaklaşıma göre, iç halka ekonomik sorumlulukları, orta halka çevre ve çalışan haklarına yönelik sorumlulukları ve dış halka toplumsal çevreyi geliştirme sorumluluklarını içermekteydi. Ayrıca Birleşmiş Milletler çerçevesinde uluslararası şirketler için davranış kuralları geliştirilmiştir. Bu dönemde ele alınan bir başka yaklaşım ise, Yaşam Kalitesi Yönetimi anlayışıdır. Bu anlayışa göre, kurumun çıkarlarının yanı sıra toplumunda çıkarlarının gözetilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Kurumun toplumsal adalete katkıda bulunmak, doğayı korumak, kültürel ve sanatsal faaliyetlere destek vermek gibi görevleri bulunmalıdır. 1970’li yıllarda Frederick’in kurumsal sosyal sorumluluk kavramının performanstan öte motivasyona odaklanmasını öneren kurumsal sosyal tepkisellik kavramını CSR1’den CSR4’e kadar aşama aşama geliştirdiği görülmektedir. 1970’lerin sonuna doğru Carroll’un kurumsal sosyal sorumluluk kapsamında kurumsal sosyal performans modeli önerisi ile karşılaşmaktayız. Modelin boyutlarını, kurumsal sosyal sorumluluk (corporate social responsibility), sosyal konular (social issues) ve sosyal tepkisellikleri (social responsiveness) oluşturmaktadır. Kurumsal sosyal sorumluluğu ayrıca dört başlık altında ele almıştır: ekonomik, yasal, etik ve hayırseverlik sorumlulukları. 1980’lere gelindiğinde ise Wartick ve Cochran, Carroll tarafından öne sürülen bu modeli geliştirerek ilkeler, süreçler ve politikalar çerçevesinde yeniden ele almıştır. Bu modele göre, kurumsal sosyal sorumluluk ilkeleri oluştururken, sosyal tepkisellik bu ilkelerin hayata geçirilmesini sağlayan süreçleri kapsar. Sosyal konuların yönetimi ise kurumun benimsediği politikalar çerçevesinde ele alınır. 1990lara gelindiğinde ise Wood’un her iki çalışmayı yeniden ele alıp eksiklerini giderdiği ve kendi önerilerini getirdiğini görmekteyiz. Kurumsal Sosyal Sorumluluk Modelleri başlığı altında her yaklaşım ayrıntılı olarak ele alınmaktadır. 1980’li yıllarda kurumsal sosyal sorumluluk çalışmalarında bir durağanlık görülmesine karşın kavram kurumsallaşmış ve kurumların uygulamalarına yerleşmiştir. Bu dönemde Freeman’ın geliştirdiği paydaş kuramında, önceleri stratejik planlama ve yönetimde paydaşların etkisinden söz edilirken daha sonra bu paydaşların katılımının da eklendiği görülmektedir. Paydaş yaklaşımı, işletmelerin hissedarlarının dışında pek çok kurum ve kişiyle ilişkide olduğunu vurgulayarak, şirket ve söz konusu kurum/kişiler arasında bir etkileşim olduğuna dikkat çekmektedir. Paydaş yaklaşımına ait detaylı bilgiyi kitabınızın Kurumsal Sosyal Sorumluluk Stratejileri başlıklı 3. ünitesinde bulabilirsiniz. 8 1990’lara gelindiğinde kurumsal sosyal sorumluluk için pek çok uluslararası oluşumun ortaya çıktığını görmekteyiz: • Business Ethics Quarterly dergisinin yayınlanmaya başladı. (1991) • International Association for Business and Society- Uluslararası İşletme ve Toplum Kuruluşu faaliyete geçti. • Coalitation For Environmentally Responsible Economic-CERES (1997) ve en önemli iki girşimi: 1. GRI (Global Reporting Initative) • 2. INCR (Investor Network on Climate Risk) • Birleşmiş Milletler Çevre ve Gelişme Konferansı UNCED kapsamında benimsenen Rio Bildirgesi (1992) • Birleşmiş Milletler Kopenhag Bildirgesi (1995) • Uluslararası Toplumsal Yükümlülük Girişimi’nin geliştirdiği SA8000 standartları (1997) Uluslararası anlaşmalar ve bildirilerle ilgili detaylı bilgiyi kitabınızın 5. ünitesi olan Sosyal Sorumlulukta Küresel y aklaşım bölümünde bulabilirsiniz. 1990’ların sonuna doğru kurumsal sosyal sorumluluk kavramının genişlediği görülmektedir. Bu dönemde ekonomik, yasal ve etik sorumlulukların zorunlu olarak yapılması gereken sorumluluklar olduğu vurgulanırken kurumun toplumda yaşanan sorunların çözümünde bir hayırsever gibi çalışması önerilmektedir. 2000’li yıllarda kurumsal sosyal sorumluluk alanındaki en önemli gelişmelerden birisi Birleşmiş Milletler tarafından imzaya açılan Küresel İşbirliği Anlaşması (Global Compact) dır. KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUĞUN TÜRKİYE’DEKİ GELİŞİMİ KSS ile ilgili görüşler ve uygulamalar, dünyada son kırk yıldır Türkiye’de ise son on-onbeş yıldır giderek daha fazla önem taşımaya başlayan bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Etik ve hayırseverlik sorumluluklarının yerine getirilmesi yeni bir kavram olmamakla beraber kavram olarak KSS altında yer almaya başladıklarında farklı bir kimliğe bürünmüştür. Daha önceden açıkça dile getirilmeyen bu sorumluluklar tamamen gönüllü olarak yerine getirilmekte kurum için herhangi bir getirisi olacağı dikkate alınmamaktaydı. Ancak günümüzde bu sorumlulukların yerine getirilmesi hala gönüllü olarak yapılması gerektiği düşünülse de kurum imajı ve kimliği çalışması içerisine giren her işletme için KSS çalışması danışman şirketler tarafından önerilmektedir. Bu nedenle günümüzde kurumların KSS kapsamında etik açıdan sorumluluğunu yerine getirmenin ötesinde kurumun topluma yardımını gösteren sosyal girişimlerde bulundukları da görülmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde tercih edilen sosyal sorumluluk çalışmaları özellikle toplumun yenilikleri benimsemesine ve gelişmesine öncülük edecek konular arasından seçilmektedir. Böyle bir durumda toplumun gelişmesi açısından önemli bir rol de üstlenmiş olur. Bu nedenle Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülkedeki sosyal sorumluluk çalışmalarının takibi önem kazanmaktadır. Dünya genelinde ya da gelişmiş ülkelerde en dikkate değer sosyal sorun olarak küresel ısınma ön plan çıkarken Türkiye’de hala en büyük sorun eğitim olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye’de kurumların sosyal sorumluluğu uygulamalarına Osmanlı Devleti döneminde de rastlanmaktadır. Ahilik Teşkilatı, Lonca Teşkilat ve Vakıfların faaliyetleri bu kavram kapsamında ele alınabilir. Vakıf geleneğinin günümüzde de sürdüğü görülmektedir. KSS kavramının gelişmeye ve kabul görmeye başlamasından önceki dönemlerde de var oldukları görülen geniş ölçekli kurumlara ait vakıflar bu anlayışın devamı niteliğindedir: Vehbi Koç Vakfı (kuruluşu: 1969), Hacı Ömer Sabancı Vakfı (kuruluşu: 1974), Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Vakfı (kuruluşu:1978). Günümüzde ise bu vakıflar KSS uygulamalarının bir parçası ya da devamı olarak görülmektedir. 9 Türkiye’de kurumların sosyal sorumluluk uygulamalarına 2000’li yıllardan sonra etkin ve yaygın bir biçimde yer verdiklerini görmekteyiz. Bu gecikmenin öncelikli nedeni olarak ekonomik istikrarsızlık gösterilebilir. Bir kaç yıl ara ile yaşanan ekonomik krizler ve yüksek enflasyon oranları kurumları temel sorumlulukları olan ekonomik sorumlulukları üzerinde yoğunlaşmalarına neden olmuştur. 2000’li yıllarda, enflasyon oranının düşmesi, kişi başına düşen milli gelirdeki artış gibi ekonomideki olumlu gelişmeler kurumların KSS uygulamalarına yönelmelerini kolaylaştırmıştır. Türkiye’deki KSS anlayışı ile ilgili bir başka kritik gelişmeden de söz etmek mümkündür. 17 Ağustos 1999 yılında meydana gelen büyük deprem sonrasında özellikle kurumsal yardımların yapıldığını ve bu kurumların toplumun takdirini topladığı gözlenmiştir. Bu tarihten sonra kurumlar bu yardımları daha stratejik biçimde ele almaya başlamıştır. Ayrıca KSS uygulamalarında küresel kurumların da öncülük ettiği görülmektedir. KSS bilincinin oluşmasının bir sonucu olarak Türkiye’de Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği kurulmuştur. Bu dernek 2008 yılında KSS Avrupa üyeliğine kabul edilmiştir ve Türkiye’deki KSS gelişimine dair ilk raporunu 2008 yılında yayınlamıştır. Bu derneğin çalışmaları dışında Capital dergisinin 2005 yılından itibaren her yıl Sosyal Sorumluluk Liderlerini sunduğu bir araştırmanın da yapıldığını görmekteyiz. Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği’nin 2008 yılında yayınladığı KSS Raporunda Türkiye’deki uygulamalara yönelik bir değerlendirme yapılmıştır. Bu değerlendirmeye göre öne çıkan noktalar şöyledir (KSS Derneği, 2008-http://www.unglobalcompact.org/docs/networks_around_world_doc/Network_material/CSR_Report_in_Turkish.pdf ): • Kurumlar KSS uygulamalarını farklı biçimlerde tanımlayıp yönetmektedir. • Uygulamalarda sponsorluk aktiviteleri ve STK’lar ile ortak yürütülen toplumsal projelere ağırlık verilmektedir. • Paydaşların katılımı STK’larla kurulan çeşitli ortaklıklar ve ortak projelerle sınırlı kalmaktadır. • Kurumlar görece daha basit sosyal ve çevresel konulara yönelmektedir. • Çok uluslu şirketler ülkedeki KSS uygulamalarını olumlu yönde etkilemektedir. • KSS daha çok pazarlama ve kurumsal itibar yaratmak için bir araç olarak algılanmaktadır. Görüldüğü gibi Türkiye’de KSS tanımı ve uygulamalarına yönelik bir kavram karmaşası yaşanmaktadır. Pek çok ticari kurum, kurumsal sosyal sorumluluk, sosyal sorumluluk, toplumsal sorumluluk ya da sosyal sorumluluk projeleri adı altında çok sayıda uygulama gerçekleştirmektedir. Ancak bu uygulamaların pek çoğu Carroll’un (1998) kurumsal vatandaşlık tanımlamasında yer alan yasal, ekonomik, etik, hayırseverlik uygulamaları arasından hayırseverlik ve gönüllülük yönü ağır basan uygulamalardan oluşmaktadır. Yani daha çok Kotler ve Lee’’nin (2006) sosyal girişimler olarak tanımladığı, sosyal amaçlı teşviklere, amaca yönelik pazarlama çalışmalarına ve sosyal pazarlama çalışmalarına, sosyal amaçlı gönüllülük ve hayırseverliğin yanı sıra sosyal açıdan değer taşıyan iş uygulamalarının gerçekleştirilmesine ağırlık verilmektedir. KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUKLA BAĞLANTILI KAVRAMLAR Kurumsal sosyal sorumluluk kavramı literatürde ve uygulamalarda ele alınırken başka kavramlarla eş anlamlı ya da yerine kullanıldığı görülmektedir. KSS yerine sosyal sorumluluk ya da kurumsal sorumluluk gibi terimler kullanıldığında eş anlamlı olarak ele almak mümkündür. Ancak iş etiği, kurumsal vatandaşlık, kurumsal yönetişim, sürdürülebilir kalkınma, kurumsal hesap verebilirlik gibi terimlerle birbirini bütünleyen ya da destek olan uygulamalar olmasına rağmen aralarında farklılıklar görülmektedir. KSS kavramı ile bağlantılı olan kavramların incelenmesi bu farklılıkları görmek açısından önemlidir. İş Etiği İş etiği (business ethics) kavramı, mal ve hizmet üretiminde ve satışında ahlaki ya da etik davranışın önemini ortaya koymaktadır. KSS, kurumların paydaşları nasıl tanımladığı ve faaliyetlerinin paydaşlar üzerindeki etkisinin belirlenmesi, ölçülmesi ve raporlanması gerektiği üzerinde odaklanır. İş etiği 10 kavramı, ticari etkinliklerin ahlaki özellikleri için kullanılan bir terimdir. İş etiği, bir şirketin iş fonksiyonları tamamlarken, tüm çalışanların kabul edilebilir bir şekilde hareket etmesini sağlamak için kullanılan ahlaki ilkeleri temsil eder. Kavram olarak iş için gündelik ahlaki ya da etik kuralların veya normların uygulanmasıdır. İş etiği kavramı Ingilizce’deki “business ethics” kavramına karşılık olarak kullanılmaktadır. Türkiye’deki yazar, akademisyen ve araştırmacıların “business ethics” kavramı için “iş etiği” ve “iş ahlakı” kavramlarını yaygın olarak birbirleri yerine kullandıkları görülmektedir. Sosyal sorumluluk ve iş etiği kavramları aynı anlama gelmese de bir arada sıklıkla kullanılan kavramlardır. Sosyal sorumluluk kavramı daha genel bir çerçevede ele alırken iş etiği kavramı daha çok bir alt disiplin olarak görülmektedir. İkinci dünya savaşından sonra gelişen kurumsal sosyal sorumluluk alanındaki gelişmeler etik uygulamaların da gelişmesine katkı sağlamış ve toplumsal bilincin gelişimine destek vermiştir. Dünyada etik ilkeler ya da iş ahlaki konulu derslerin ABD’de değerler dersinin ilk defa programa girişi 1960’larda görülmektedir. Daha sonra kurumların etik sorumluluklarından söz edilmeye başlamıştır. Türkiye’de ise ilk defa 1992 yılında Bilkent Üniversitesi’nde ‘iş ahlakı’ adlı bir ders İşletme Yüksek Lisans Programında yer almıştır. 2002 yılında ise etik değerlere ilişkin faaliyetlere yön vermek, ulusal ekonomimizdeki şirketlerin uluslararası benzerleri ile rekabetinde katkı sağlayarak bu konuda bir toplumsal duyarlılık yaratmak üzere Türkiye Etik Değerler Merkezi Vakfı (TEDMER) faaliyete geçmiştir (Kayacan, 2006). TUSİAD tarafından yayınlanan “Dünyada ve Türkiye'de İş Etiği Ve Etik Yönetimi Raporu”- http://www.tedmer.org.tr/pdf/tusiad_is_etigi_raporu.pdf Her iş ortamında aranan, dürüstlük, işbirliği, güvenirlik gibi özellikler temel etik standartların altyapısını oluşturmaktadır. İş etiği, doğru ve yanlış konuların tanımlandığı, iş durumu, etkinliği ve kararları ile ilgili çalışmaları içermektedir (Crane & Matten, 2007). Konuların doğru ve yanlış olduğunu değerlendirmek için ticari, stratejik ve finansal açıdan değerlendirilmesi gerekir. İş etiği sadece ticari işleri içermez, devlet kurumları, baskı grupları, kar amacı gütmeyen gruplar, vakıflar ve diğer kurumlarla yapılan işlerde de etik olmayı içerir. Tüketiciler ve baskı grupları, işlerin daha fazla etik ve çevreci uygulamalarla gerçekleştirmesini talep etmektedir. Medya da benzer biçimde kurumları gözleyerek gerçekleştirdikleri ihlalleri ve yoksuzlukları takip etmektedir. Dolayısıyla kurumlar daha iyi bir kurum olabilmek için etik kurallara uygun davranmaya başlamıştır. İş etiği konusunun önem kazanmasındaki etkenlerden biri yapılan işlerin gücü ve etkisinin daha önce toplum üzerinde bu kadar etkili olmamasıdır. İş etiği kavramı ile özellikle ahlaki standartların kurum politikalarına, kurumlara ve davranışlara nasıl uygulanacağı üzerine odaklanır. İş etiği, ahlaki standartların, modern toplumların mal, hizmet üretmesi ve dağıtması esnasında organizasyonlardaki ilgili bireylerin hareketlerine nasıl uygulanacağına ilişkin çalışmadır. İş etiği konusunun önem kazanmasının nedenleri şöyle sıralanabilir (Tak, 2009; 24): • Toplumun, sosyal açıdan sorumlu ve etik açıdan yüksek düzeyde kurumlar talep etmesi, • Kurumların topluma zarar vermesini önlemek için etik davranışların benimsenmesi • Kurumların etik olmayan çalışan ve rakiplerden zarar görmelerini engelleyecek etik davranışın yaygınlaşması • Çalışanların iş haklarının korunması İş etiği, kurumlarda çalışan herkesin tutum, karar ve davranışlarının hangilerinin doğru veya yanlış olduğunu gösterir. Dürüstlük, güven, saygı, yardımlaşma, adalet gibi temel değerlere dayanır. Genelde yazılı olmayan kuralların herhangi bir yanlış değerlendirmeye ve ikileme yer bırakmadan kurumlarda 11 uygulanabilmesi için belirli standart ve kuralların oluşturulması gerekir. Bu kuralların benimsenebilmesi için kamuoyu ile paylaşılması, kurumun iş etiği hakkında bilgi verilmesi kurumlar için yerinde olacaktır (Ceritoğlu, 2011; 27). Türkiye’de iş etiğinin nasıl ele alındığı ve genel durumu konusunda fikir sahibi olmak için bu konuda yapılan çalışmalardan yararlanılabilir. Bu çalışmalardan birisi Prof. Dr. Ömer Torlak, Doç Dr. Şuayıp Özdemir ve Dr. Erkan Erdemir tarafından İGİAD (İktisadi Girişim ve İş Ahlakı Derneği) için hazırlanan İGİAD 2008 İş Ahlâkı Raporudur. Bu rapor Türkiye’de iş ahlâkı açısından mevcut durumu ortaya koymaktadır. Raporda öncelikle, iş ahlâkına ilişkin değerlerin Türk iş dünyası açısından mevcut durumunun ortaya konması, temel iş ahlâkı değerlerinin belirlenmesi, yaşanan problemlerin tesbiti ve ileriye dönük yapılabilecekler hakkında düşünceler üretilmesi amaçlanmıştır. Raporda ortaya çıkan sonuçlarından bazıları şöyledir; iş ahlâkı açısından önemli görülen ilkelerin dürüstlük, sorumluluk, adalet, aklı kullanma ve cesaret olarak ortaya çıktığı, bu ilkelerin katılımcıların eğitim düzeyine bağlı olarak farklılaştığı görülmüştür. İş ahlâkına uygun davranışların oluşmasında etkili olduğu düşünülen faktörler arasında aile, patron, yönetici ve sosyal çevre öne çıkarken, dini, inançlar, öğretim kurumları, yasalar, şirket kuralları ve gelenekler ile medyanın alt sıralarda yer aldığı anlaşılmıştır (http://www.igiad.com/tr/is-ahlaki-raporu/is-ahlaki-raporu/igiad-2008-is-ahlaki-raporu). İş dünyasında karşılaşılan ahlaki problemlerin neler olduğunu araştırınız. http://www.marshallboya.com/uploads/isetigikurallari090914.pdf http://www.thecoca-colacompany.com/ourcompany/pdf/COBC_Turki sh.pdf Sürdürülebilir Kalkınma Sürdürülebilir kalkınma (sustainable develeopment), ekonomik, çevresel ve sosyal yaklaşımlar çerçevesinde insanların günlük yaşam ihtiyaçları ile doğal kaynakların sürdürülebilirliği arasında denge kurulmasıdır. Sürdürülebilir kalkınma, doğal kaynakları tüketmeden, gelecek nesillerin ihtiyaçlarının karşılanmasına ve kalkınmasına imkan verecek şekilde programlama yapılmasını amaçlamaktadır. Sürdürülebilir kalkınma, ilk olarak 1987 yılında, Birleşmiş Milletlerin, Brundtland Raporu olarak da bilinen, Çevre ve Kalkınma Komisyonu raporunda, "günümüz ihtiyaçlarının, gelecek kuşakların ihtiyaçlarını karşılama olanaklarından fedakarlık yapılmaksızın, karşılanabilmesi süreci" olarak tanımlanmıştır. Bu tanımda dikkati çeken üç önemli unsur vardır: “bunlardan ilki, kalkınma kavramı içerisinde ihtiyaçların sadece ekonomik ihtiyaçlarla sınırlandırılmayıp daha geniş ele alınmasıdır. İkinci vurgulanan, kuşaklar arası eşitliğin gözetiliyor olması, bir başka ifadeyle, sürdürülebilir kalkınma, toprak, temiz hava, verimli ormanlar, bitki, balık ve kara hayvanı çeşitleri gibi belirli çevresel sermaye stoklarının gelecek kuşaklara aktarılması anlamına da geliyor. Üçüncü nokta ise, hem ülkeler arasında hem de ülkelerin kendi içlerinde kuşak-içi eşitliklerin de gözetiliyor olmasıdır.” (Bozloğan, 2005). Dünya Sürdürülebilir Kalkınma İş Konseyi (WBCSD)'nin Türkiye temsilcisi İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği’nin açıklamasına göre; “sürdürülebilir kalkınma, insan yaşamının gereksinimleri ve doğal kaynakların sürdürülebilirliği arasında bir denge kurularak, ekonomik, çevresel ve toplumsal boyutlarıyla bugünden geleceğe uyumlu bir programlama yapılmasını amaçlayan bütünsel bir yaklaşım” olarak ele alınmalıdır. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programında da (UNDP) benzer şekilde Binyıl Kalkınma Hedefleri altında, çevrenin korunması ve doğal kaynakların akılcı kullanımı üzerinde önemle durulmaktadır. Sürdürülebilir kalkınma kavramı artık sadece çevresel faaliyetlerle sınırlandırılmamaktadır. Yoksulluğun azaltılması ve yaşam kalitesinin arttırılması gibi konular da sürdürülebilir kalkınma kapsamında değerlendirilmektedir. 1992 yılında Rio'da gerçekleştirilen Dünya Zirvesinde temelleri atılan bu yaklaşım, çevresel boyutun yanı sıra sürdürülebilir kalkınmada sosyal 12 boyutun da öne çıkmasını sağlamıştır. (Tarmur, Güvenç, 2011) Sürdürülebilir kalkınma konusunda uluslararası çalışmaların günümüzde giderek daha fazla önem kazandığı görülmektedir. 20-22 Haziran 2012’de Rio de Janerio’da Rio+20 Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Konferansında dünya liderleri, 20 yıl önce 1992 Rio Zirvesi’nden bu yana tüm dünyada yaygın olarak kullanılan “sürdürülebilir kalkınma” hedefinin günümüz ihtiyaçlarına (iklim değişikliğiyle mücadele, ekonomik krizleri aşma, düşük karbon emisyonlu kalkınma, vb.) göre yeniden şekillenen hali “yeşil büyüme” hedefi için uluslararası alanda ortak bir tanıma ulaşmayı hedeflemişlerdir. Konferans bitiminde “İstediğimiz Gelecek“ başlıklı Sonuç Bildirgesi kabul edilmiştir. “İstediğimiz Gelecek” başlıklı Sonuç Bildirgesi için şu adresi ziyaret ediniz: http://www.cem.gov.tr/erozyon/Files/Rio20SonucBildirgesii.pdf Sürdürülebilir kalkınma, dünyadaki doğal kaynakların ihtiyaçlardan fazla kullanımını önleyerek, iyileştirmek; dünya vatandaşlarının hayat kalitesini arttırmak ve ekonominin iyileşmesine hizmet vermeye odaklanmıştır. Sürdürülebilir kalkınmanın ekonomik, sosyal ve çevresel boyutları söz konusudur ve bu boyutların her biri de birbiriyle karşılıklı ilişki içerisindedir. Sürdürülebilir kalkınma süreci, yoksulluğu ortadan kaldıran bir büyüme yapısının sosyal ve çevresel iyileşmelerle uyumlulaştırılmasını gerektirmektedir. Toplumun, ekonominin değişim ve dönüşümünde birbiri ile ilişkili pek çok faktör etkili olmaktadır (Gönel, 2002). Kurumsal sosyal sorumluluk ile sürdürülebilir kalkınma özellikle, kurum misyonu, vizyonu ve değerlerini saptarken ve sosyal sorumluluk uygulamalarını gerçekleştirirken birbiri ile uyumlu, tamamlayıcı ve destekleyici durumda olmalıdır. Bu konuda özellikle UNDP, iklim değişikliği, yenilenebilir enerji, enerji verimliliği, arazi bozulması, su yönetimi, sürdürülebilir kalkınma, korunan alanlar ve biyolojik çeşitlilik alanlarında projeleri destekleyerek çevresel bozulmanın durdurulması konusunda ortaklarına yardımcı olmayı hedeflemektedir. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı: http://www.undp.org.tr/Goz lem3.aspx?WebSayfaNo=325 Türkiye’de yapılan sürdürülebilir kalkınma çalışmaları kapsamına “Yeşil Ekonomi” kavramının da girdiği görülmektedir. Türkiye’de Sürdürülebilir Kalkınma ve Yeşil Ekonomi Alanında En İyi Uygulamalar Başvuru ve Seçim Süreci Raporunda, Uluslararası Doğa Koruma Birliği ( International Union for Conservation of Nature, IUCN), BM Çevre Programı (UNEP) ve Dünya Doğayı Koruma Vakfı (World Wide Fund for Nature- WWF) ortak tanımına göre; “Sürdürülebilir kalkınma, yaşam kalitesinin, çevredeki yaşamı destekleyici doğal sistemlerin taşıma kapasitesi içerisinde kalacak şekilde iyileştirilmesidir.” Yeşil ekonomi, çevre dostu büyüme olarak ele alınmakta ve sürdürülebilir kalkınmanın yerine geçen bir strateji değil onun bir alt başlığı olarak ele alınmaktadır. Birleşmiş Milletler Çevre programı (UNEP) yeşil ekonomiyi “çevresel riskleri ve ekolojik kıtlığı azaltırken insan refahının ve sosyal eşitliğin iyileştirilmesi olarak ele alınmaktadır. http://www.kalkinma.gov.tr/DocObjects/view/13694/Rio20_En_iyi_uy gulamalar_basvuru_rehberi.pdf Çevrenin korunması ve sürdürülebilir kalkınma için rekabet edebilirliğin artırılması hedefleyen Çevre ve Sürdürülebilir Kalkınma Programı’nın Türkiye Ulusal Program Eylem Planının kapsamına göre çıktılar şunları içermektedir (http://www.undp.org.tr/Gozlem3.aspx?WebSayfaNo=325): • Sürdürülebilir kalkınmanın güçlendirilmesi için ulusal ve yerel düzeyde iklime dayanıklı, yoksulları dikkate alan ve toplumsal cinsiyet eşitliğine dikkat eden politikaların, kurumların ve programların geliştirilmiş olması, politikalara dahil edilmesi ve uygulanmasının sağlanması. • Çevresel verimliliğin sağlanması ve izlenmesi için ulusal kapasitenin geliştirilmiş veri toplama ve bilgi sistemleri aracılığıyla güçlendirilmesi. 13 • Biyolojik çeşitlilik ve ekosistem hizmetleri, ii) iklim değişikliğine uyum ve azatlım, iii) sürdürülebilir orman ve arazi yönetimi, iv) kimyasalların güvenli yönetimi, v) sürdürülebilir kentler ve vi) biyokütle başlıklarını içeren stratejik çevre koruma alanlarının desteklenmesi için çevre fonlarına erişimin sağlanması ve buna yönelik pazar geliştirilmesi için ulusal kapasitenin geliştirilmesi. • Ulusal İklim Değişikliği Uyum Stratejisi ve İklim Değişikliği Eylem Planı’nın geliştirilmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliliğine yönelik farklılaştırılmış etkileri de dikkate alarak uygulanması. • Afet risk azaltım stratejilerinin ulusal kalkınma planlarına entegre edilmesi. Kurumsal Yönetişim Kurumsal yönetişim (corporate governance), küçük ve büyük hissedarlar, yönetim kurulu, üst yönetim ve çalışanlar arasındaki ilişkileri kapsamaktadır. Kurumsal yönetişim, kurumsal güvenin temelini oluşturmaktadır. Kurumsal yönetişim kavramı, adil, saydam, hesap verme ve sorumluluklar başta olmak üzere tüm kuralların iyi tanımlandığı, kurumsal verimliliğin artırılmasına yönelik bir anlayış olarak kabul edilmektedir. Kurumlar öncelikle hissedarlara, çalışanlarına ve diğer ilişkide bulundukları çevrelere (müşterilerine, tedarikçilerine, vb) karşı sorumludur. Kurumsal yönetişim anlayışı kapsamında kurumlar, kendi sorumluluklarının bilincinde verimliliklerini artırarak, ekonomik kazanç sağlayarak kurumun finansal değerini artırabilir ve bu süreçte ilişkide bulundukları tüm kişi ve kuruluşlarla olan ilişkilerini yasalara ve ahlaki değerlere uygun yürütülebilirler (Tekin, 2003). Kurumsal yönetişimi OECD, ticari işletmelerin yönetildiği ve kontrol edildiği sistem olarak ele almaktadır. Kurumsal yönetişim, kurumların yönetim kademesindekilerden başlayarak çalışanlara kadar ilişkilerin ilkelere dayandırıldığı, yetki ve sorumluluk alanları dağılımının ve organizasyonunun belirlendiği, güvenilirliğin ve şeffaflığın önem taşıdığı yönetim yapısı olarak tanımlanabilir. Bu ilkelerin uygulanması şirketlerin değerlerini arttırmaktadır. Şeffaflık (transparency), hesap verebilirlik (accountability), sorumluluk (responsibility) ve adaletlilik (fairness) tüm dünyada kurumsal yönetişim ilkeleri olarak kabul edilmiştir (İşcan & Kayğın, 2009): Şeffaflık: Ticari sır niteliğinde olan bilgiler hariç olmak üzere, şirket ile ilgili bilgilerin zamanında, tam, doğru ve açık bir şekilde kamuya duyurulmasını ifade eder. Hesap verebilirlik: Yönetim kurulu üyelerinin pay sahiplerine karşı hesap verme durumudur. Sorumluluk: Şirket yönetiminin şirket adına yapmış olduğu faaliyetlerin mevzuata, esas sözleşmeye, şirket içi düzenlemelere uygunluğunun ve bunun denetlenmesidir. Adaletlilik (Eşitlik): Yönetimin tüm faaliyetlerinde pay ve menfaat sahiplerine adaletli davranılması durumudur. Küresel çerçevede gerçekleştirilen şirket birleşmelerini güvenceye almak ve ekonomik krizlere karşı daha güvenli bir alanda yer almak isteyen kurumların kurumsal yönetişime önem verdikleri görülmektedir. Bu ihtiyaçlardan yol çıkarak OECD kapsamında “Kurumsal Yönetişim İlkeleri” çalışması yapılmış ve 1999 yılında bu ilkeler yayınlanmıştır (aktaran: Tekin, 2003): 1. Hissedar haklarının korunması: Bu ilkeye göre temel hissedarlık hakları; mülkiyet haklarının kaydedilmesi, hisse senedinin devredilmesi, şirketle ilgili zamanında ve düzenli bilgiye sahip olma, genel kurula katılma ve oy kullanma, yönetim/ denetim kurullarını seçme ve kardan pay alma hususlarını içermektedir. 2. Hissedarlara eşit davranılması: Azınlık payları ve yabancı hissedarlar dahil olmak üzere aynı sınıftaki tüm hissedarlara eşit davranılmalıdır. Hissedar oy hakkı konusunda hisse senedini almadan önce bilgi sahibi olabilmeli, bu hakla ilgili değişiklerde çıkarları doğrultusunda asaleten veya vekaleten oy kullanabilmelidir. Genel kurul prosedürü hissedarın oy kullanmasını zorlaştıracak nitelikte olmamalıdır. İçeriden bilgi ve manipulatif hareketler yasaklanmalı, yönetim kurulu üyeleri ve diğer yöneticilerin önemli işlemler konusunda açıklama yapmaları sağlanmalıdır. 14 3. Diğer menfaat gruplarının rolleri: Şirketle ilişkisi bulunan menfaat gruplarının (Çalışanlar, vb) yasalarla verilmiş hakları tanınmalı, istihdamın ve refahın artırılması ve mali açıdan sağlıklı bir şirket oluşturulması amacıyla bu gruplarla şirket arasındaki işbirliği teşvik edilmelidir. 4. Kamunun aydınlatılması ve saydamlık: Şirketin mali durumu, performansı, mülkiyeti ve yönetimi ile ilgili hususlar dahil olmak üzere şirketle ilgili tüm konularda zamanında ve doğru bilgilendirme yapılmalıdır. 5. Yönetim kurulunun görev ve sorumluluğu: Şirketin stratejik açıdan yönlendirilmesi, yönetim kurulunun şirket üzerinde etkin gözetimi ve hissedarlara karşı yönetim kurulunun hesap verebilirliği güvence altına alınmalıdır. Türkiye’de bu konuda SPK ve İMKB ile birlikte TÜSİAD tarafından çalışmalar yapıldığı görülmektedir. TÜSİAD tarafından gerçekleştirilen çalışmalarda kuruluş bünyesinde bir çalışma grubu kurularak söz konusu ilkelerin dilimize çevrilmesi ve tanıtılmaları sağlanmış, şirket yönetimleri için kurumsal yönetişim ilkeleri ve aile şirketlerinde iyi yönetişimin sağlanması konusunda öneriler getirilmiştir (Tekin, 2003). Ulusal ekonomilerin gelişmesi, uluslararası ekonomik ilişkilerin artması, şirket hissedarlarının işletme yönetimindeki etkinliklerinin azalması, şirket yönetim kurulları ve murahhas yönetici (CEO) unvanını taşıyan yöneticilerin verdikleri kararların öneminin artması, ortaklıkların yönetiminde görülen yüksek profilli başarısızlık ve suistimallerin gözlemlenmesi, gelişmekte olan ekonomiler ve gelişen piyasalarda yaşanan finansal kriz, gelişmiş ekonomilerde özel sektörün artan rolü, ülkelerin ekonomik olarak birbirlerine olan bağlılıklarının artması ve ortaklıkların içinde bulundukları yeni rekabet şartları kurumsal yönetişimin ortaya çıkmasına ve öneminin artmasına neden olan gelişmelerdir (İşcan & Kayğın, 2009). Kurumsal yönetişimin başlıca amaçlarının neler olduğunu araştırınız. Kurumsal Vatandaşlık Son on yılda KSS kavramının yanı sıra kurumsal vatandaşlık kavramının da giderek daha fazla kullanılmaya başladığını görmekteyiz. Kurumsal vatandaşlık (global citizenship) "bir kurumun paydaşları ve doğal çevreye olan ilişkileri ve etkilerini işlevsel hale getirecek stratejileri ve uygulamaları" dır. KSS kavramı ile eşanlamlı olarak kullanıldığı görülmektedir. Ancak yine de aynı anlama gelmemektedir. Küresel kurumların kurumsal vatandaşlık yerine küresel vatandaşlık terimini kullandıklarını da görmekteyiz. KSS, kurumun değer yaratma zincirindeki etkinlikleri içerisine alan bir sosyal sorumluluk anlayışı sergilerken, kurumsal vatandaşlık, yerel çevrelerde uygulanan toplumsal etkinliklerle sınırlı olduğu ileri sürülmektedir (Ceritoğlu, 2011). Resim 1.1: Kurumsal web sayfası örneği Kaynak: http://www.samsung.com/tr/aboutsamsung/citizenship/index.html (erişim tarihi: 17.8.2012) 15 Kurumsal vatandaşlığı sadece kurum ve çalışanlar arasında değil paydaşlar arasındaki ilişki olarak tanımlamaktadır. Bu kurumsal vatandaşlıktan ise beklentileri dört bileşen altında belirlemiştir Carroll, (1998), 1. Kârlılığı sağlamak (ekonomik sorumluluk) 2. Kanunlara uymak (yasal sorumluluk) 3. Etik davranma taahhüdü vermek (etik sorumluluk) 4. Hayırseverlik yoluyla geri vermek (kurumsal yardımların taahhüdü) Pek çok işletme ilk iki sorumluluğu yerine getirme konusunda bir karmaşa yaşamamakla beraber son iki sorumluluk diğer ikisi kadar net ve zorunlu görülmemektedir. Aslında kullanılan kavram ne olursa olsun özel kurumlar artık ekonomik ve yasal kaygılarla varlıklarını sürdürmenin yanında sorumluluklarını yerine getiren bir kurum olarak daha fazla tanınır olmak, takdir edilmek ve uzun vadede yaşamını sürdürmek istemektedir. Kurumsal vatandaşlık işletmelerin ticari faaliyetleri esnasında tüm yasal, etik ve sosyal kurallara uyması ve toplumla arasındaki kontratın gereği olarak kendisinden beklenenleri yerine getirmesini ifade etmektedir. Nasıl bir bireyin toplum içinde “vatandaşlık” (yurttaşlık) ödevleri var ise işletmelerin de paydaşlara karşı ödev ve sorumlulukları bulunmaktadır. Kurumsal vatandaşlık kavramının nasıl ele alındığını inceleyecek olursak şu özelliklerle karşılaşmaktayız (Tunçel, 2011): • Kurumlar, toplum gelişiminden sorumludur. • Kurumların toplumla bütünleşmesi için fırsat sağlar. • Kurumun toplum üzerindeki etkilerini hem kurum hem de toplum faydasını gözeterek yönetir. • Kurumlar, sosyal yatırımları, hayırseverlik programları ve kamu politikalarına katılımı aracılığıyla topluma katkı sağlar. • Kurumun, hissedarlar, çalışanlar, müşteriler, iş ortakları, devlet organları, sivil toplum kuruluşları ve yerel topluluklar gibi paydaşlarıyla ilişkilerini yönetir. Resim 1.2: HP uluslararası web sayfası Kaynak: http://www.hp.com/hpinfo/globalcitizenship/commitment/gcstrategy.html (erişim: 17.8.2012) Kurumsal vatandaşlık deyince, kurumların toplum içerisinde özellikle STK’larla gerçekleştirdikleri etkinler akla gelmektedir. Kurumlar, bireysel vatandaşlar gibi bu kar amacı gütmeyen kurumlara destek olabilmekte ve etkinliklerine katılabilmekte, bağışta bulunabilmekte, sponsor olabilmekte ve çalışanları ile gönüllü katkı sağlayabilmektedir. Kurumsal Hesap Verme Sorumluluğu Kurumsal hesap verme sorumluluğu (corporate accountability), kurumsal sosyal sorumluluktan farklıdır. Kurumsal sosyal sorumluluk bir kurumun sorumluluklarının çerçevesini çizerken, kurumsal hesap verme sorumluluğu da, kurumların sorumluluklarına yönelik açıklama, ispatlama veya hareketlerini raporlama 16 görevine işaret eder. Kurumsal hesap verebilirlik kurumun operasyonlarını kontrol etmek için bir kurum tarafından geliştirilen beceri olarak tanımlanabilir. KSS kavramı kapsamında faaliyet gösteren kurumlar, hem sorumluluklarını yerine getirdiğini ispatlamak hem de bu yolla kurumsal sosyal sorumluluk kavramından fayda elde etmek için sosyal denetim veya etik denetim kavramlarına büyük önem verme ihtiyacı duymaktadır. Bunun bilincindeki kurumlar bu denetimi çeşitli yollarla gerçekleştirmektedirler. Kurumsal yönetişim ve kurumsal hesap verebilirlik kavramları birbirlerini bütünleyen kavramlar olarak ele alınmaktadır. Hesap verebilirlik, çıkar sahipleri ile ilgili konuları içermekte ve kurum ile çıkar sahipleri arasındaki ilişkilerin düzenlenmesine yönelik kuralları açıklamaktadır. Kurum içerisinde alınan kararların doğruluğunu kanıtlama ve sorumluluğunu kabullenme bir gereklilik olarak görülmektedir. Bu bağlamda, hesap verebilirlik ilkesi, yönetimin işlevini ve sorumluluklarını açıklamayı, hissedar ve yöneticilerin taleplerini güvence altına alacak gönüllü çabaları desteklemeyi ve nesnel kararlar alındığının yönetim kurulları tarafından izlenmesini içerir. Hesap verebilirlik ilkesi, şeffaflık ilkesi ile yakından ilgilidir. Yöneticilerin, faaliyet raporlarının gerçeğe uygun olması şeffaflık ilkesi gereğidir. Hesap verebilirlik, alınan kararların doğruluğunu kanıtlama ve sorumluluğunu kabullenme gerekliliğine işaret etmektedir (Acar& Mortaş, 2011). Hesap verebilirlik kavramı yönetimin işlevini ve sorumluluklarını açıklamasıyla başlamaktadır. Yönetim kurulları çerçevesinde tarafsız hareket edilmesi ve haksızlık yapılmaması için gerekli takiplerin yapılmasıyla devam eden bir uygulamadır. Hesap verme sorumluluğu kurumların şeffaf yönetimini desteklemektedir. Hesap verebilirlik, alınan kararların doğruluğunu kanıtlama ve sorumluluğunu kabullenme gerekliliğine işaret etmektedir. Kurumlarda hesapverebilirlik devreye girdiği zaman keyfi kararların önüne geçilebilmektedir Kurumsal yönetimde ve sürdürülebilirlikte ortak unsur olan şeffaflık, işletmeye ait bilgilerin doğru, eksiksiz ve anlaşılır olarak kullanıma hazır hale getirilmesidir ve hesap verme sorumluluğu ile tamamlanır. Hesap verme sorumluluğu; üstlenilmiş bir faaliyet hakkında sayısal veya niteliksel açıklama yapma veya rapor verme görevidir. Kurum yöneticilerinin yalnızca ortakların çıkarları doğrultusunda değil, toplumun ihtiyaçlarını, beklentilerini ve doğanın korunmasını dikkate almak yönünde ahlaki yükümlülükleri vardır (Kavut, 2010). KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK YAKLAŞIMLARI Kurumsal sosyal sorumluluğa klasik yaklaşım açısından bakıldığında olumsuz yaklaşımların olduğunu görmekteyiz. Özellikle Milton Friedman’ın 1970’de yazdığı makale kapsamındaki görüşleri en temel ve en dikkat çekici olanıdır. Friedman’a göre daha önce de söz edildiği gibi, “iş dünyası kar elde etme fonksiyonunda toplumsal açısından sorumludur ve iş yararına gerçekleştirilecek fedakarca davranışları iş fonksiyonunun ve tamamen ekonomik olan yükümlülüklerinin bir dayatmasıdır”. Ona göre ideal toplum en iyi gördüğü bireysel özgürlüğü maksimize eder ve hükümet tarafından getirilen düzenlemeleri ve kurumların sorumlulukları sınırlandırır. Klasik yaklaşıma göre, kurum temel alınmakta ve kurum yöneticisi ve ortakların menfaati ön planda tutulmaktadır. Klasik sosyal sorumluluk anlayışı, kurumların, örgütsel amaçların dışında başka herhangi bir yükümlülüklerinin olmadığı düşüncesine dayanmaktadır. Bu anlayışa göre kurumların sorumlulukları sadece kar elde etmektir. Kurumlar, ekonomik birimler olup, sosyal amaçları gerçekleştirmeye uğraşmazlar. Kurum yöneticilerinin KSS bağlamında, hukuki sorumluluklarını yerine getirince, etik sorumluluklarını da yerine getirdiklerini düşünmeleri klasik yaklaşım bağlamında değerlendirilebilir (Çelik, 2007). Klasik yaklaşıma göre, kurum temel alınmakta ve kurum yöneticisi ve ortakların menfaati ön planda tutulmakta iken modern yaklaşımda müşteriler ön plana çıkmaktadır. Kurum kar elde etmeli ama diğer çıkar gruplarının yasal hakları korunmalıdır. Bu yaklaşıma göre, kurum yöneticileri, çalışanlara, tedarikçilere, kredi kuruluşlarına, topluluklara, topluma ve hisse sahiplerine karşı sorumludur (Coşkun, 2010; 49). Modern sosyal sorumluluk anlayışına göre, herhangi bir kurum; “yer altı veya yer üstü bir su kaynağına zehirli atıklarını bırakmamalı, ekolojik yapıyla barışık üretimlerde bulunmalı, iç ve dış çevrede yer alan tüm unsurları sosyal sorumluluk yönünde bilinçlendirmeli, örgüt içi ve dışı eğitim olanaklarını geliştirmeli, işgörenlerinin tüm sorunlarına duyarlı davranmalı” dır. Bu anlayışa göre, kurum sahibi, ortak veya yöneticileri aşağıdaki eylemlerde bulunabilmektedirler (Çelik, 2007): 17 • Şirketin sosyal sorumluluk konusunda bilinçli olduğu imajını yaymaya çalışmak: Bu tam olarak sosyal sorumluluğu yansıtmamaktadır. Şirketler sosyal sorumluluğa katıldıklarını ispatlamaya çalışırlar. Örneğin, deprem vb. afetlerde, felaketzedelere giyecek ve yiyecek yardımı yaptıklarını kamuoyuna duyururlar. • İyi vatandaş-şirket rolü oynamak: Şirketler, toplumun faydası için birtakım aktif girişimlerde bulunurlar. Örneğin, eğitim ve çevre sorunlarıyla ilgili çeşitli vakıflar kurup, işletebilirler. • Sosyal yönden sorumlu bir şirket gibi davranmak: Birçok yönetici, örgütlerinin sadece kendi çıkarlarına göre hareket etmesine razı olmaz. Örneğin, çevre, eğitim gibi konularda hiçbir zorlama olmadan kendiliğinden yararlı uygulamalarda bulunabilirler. KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK MODELLERİ Kurumsal sosyal sorumluluk kavramının gelişiminde ele alındığı gibi KSS kavramının tanımı, kapsamı, türleri konusunda değişik görüş ve yaklaşımlar bulunmaktadır. KSS kavramı hala gelişmeye ve yorumlamaya açık bir kavramdır. Ancak en temel yaklaşımlar 1970’lerden sonra geliştirilmiştir. Yaklaşımlar ve modellerin birbirinden etkilendiği ya da geliştirilmesiyle ortaya çıktığı görülmektedir. Litearürde çok sayıda yaklaşıma rastlamak mümkündür. Bu bölümde KSS alanında temel olarak ele alınan yaklaşım ve modellere yer verilmiştir. Carroll’un Sosyal Sorumluluk Modeli Archie Carroll (1979) sosyal sorumluluk kavramını ekonomik, yasal, etik ve hayırseverlik olmak üzere dört boyutu olarak ele almaktadır. Ekonomik sorumluluklar, ekonomik refah sağlamak için ve tüketim ihtiyaçlarını karşılamak için kurumların yükümlülüklerini içermektedir. Yasal sorumluluklar, kurumların yasal gereklilikleri çerçevesinde ekonomik misyonu yerine getirmek gerektiğini göstermektedir. Etik sorumluluklar kurumların toplumda uygun davranışları tanımlayan ahlak kurallarına uymayı gerektirir. Hayırsever (gönüllü) sorumluluklar ise isteğe bağlı sorumluluklardır. Ekonomik sorumluluklar: Kurumlar, toplumun ihtiyaç duyduğu mail ve hizmetin üretilmesinde kaynakların verimli kullanılması ve kar elde edecek biçimde satılmasından sorumludur. Kurumların varlığını sürdürebilmesi kar elde etmesine bağlıdır. Bu nedenle kurumların öncelikli sorumluluğu ekonomiktir. Kurumların ekonomik sorumlulukları şu şekilde ifade edilmektedir (Carroll, 1991’den aktaran Ceritoğlu, 2011; 34): • Hissedarların kazançlarını sürekli arttıracak biçimde hareket ettirmek, • Karlılığa yönelmek, • Rekabet pozisyonu koruyabilmek, • Yüksek verimlilikte iş işleyişi sağlamak, • Sürekli karlı çalışan bir işletmeyi başarılı bir kurum olarak kabul etmek. Yasal sorumluluklar: Kurum faaliyetlerini gerçekleştirirken yasalara ve iş kanunlarına uygun hareket etmekle sorumludur. Yasaların da toplumu koruyucu önlemler aldığı düşünüldüğünde kurumlar yasal sorumluluklarını yerine getirerek toplum refahına katkıda bulunmaktadır. Örneğin, Çevre kanuna göre bütün canlıların ortak varlığı olan çevrenin, sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda korunması amaçlanmaktadır. Böyle bir sorumluluk üsteleneceğini belirten kurum bunu yasal sorumluluk olarak yerine getirmektedir. Çevre kanunun 8. maddesine göre kurumlar “Kirlenme ihtimalinin bulunduğu durumlarda ilgililer kirlenmeyi önlemekle; kirlenmenin meydana geldiği hallerde kirleten, kirlenmeyi durdurmak, kirlenmenin etkilerini gidermek veya azaltmak için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdürler.” Kirlenme ile ilgili önlem ve tedbir alacağını belirten kurumlar için bu gönüllü bir çalışma değil kirletme yasağını yerine getirdikleri yasal bir sorumluluktur. 18 Carroll’a göre (1991’den aktaran Ceritoğlu, 2011; 34) yasal sorumluluklar şu başlıklardan oluşmaktadır. • Kurumların devletin ve yasaların beklentilerine uygun davranması, • Tüm bölgesel düzenlemelere uyulması, • Kurallara uyan bir kurumsal vatandaş olması • Yasal yükümlülüklerini yerine getiren bir işletmenin başarılı bir kurum olarak tanımlanması • Ürün ve hizmet sunumunda asgari yasal zorunluluklara uyulması Etik sorumluluklar: Yasalarla belirlenmiş olmasa da toplum, kurumun, toplum değer ve normlarından türetilmiş yazılı veya yazılı olmayan kodlar, normlar ve değerleri benimsediğini yansıtacak, etik sorumluluklarını yerine getirmesini beklemektedir. Kurumun ürettiği ürün ve hizmetler konusunda dürüst davranması, alıverişlerde karşı tarafı kandırmaması, kurumu toplum gözünde küçük düşürücü davranışlardan kaçınması etik davranışlar olarak kabul edilmektedir. Hayırsever (gönüllü) sorumluluklar: Kurumun sadece gönüllü ve isteğe bağlı olarak toplum yararına olacak hayırsever uygulamalarını kapsamaktadır. Bu uygulamalar doğrudan ya da dolaylı olabilir. Kurumlar, toplumsal bir soruna çözüm olacak ya da dikkat çekecek uygulamalarla toplum refahına katkı sağlamaya çalışabilir. Bu sorumluluklar eşit ağırlıklı değildir. Sırasıyla ekonomik sorumluluklardan hayırsever sorumluluklara doğru ağırlıklarının ve öneminin azaldığını görmek mümkündür (Tak, 2009; 133). Bu liste sorumlulukların önem sırasına göre verilmiştir. Kurum varlığını sürdürebilmek için önce kar elde etmek, faaliyetlerinde yasalara uymak zorundadır. Etkinliklerinde etik davranışlar sergilemelerinin yanında en son gönüllü olarak toplum yararına olacak etkinlerde bulunabilmektedirler. Bu sıralama bir piramit biçiminde sunulmaktadır. Geoffrey Lantos (2001) ise Archie Carroll’un sınıflandırmasını geliştirerek KSS ile ilgili üç temel alan belirlemiştir: • Hayırseverlik kurumsal sosyal sorumluluk: Kurumların toplum yararına gerçekleştirdiği sorumlulukları içermektedir. • Etik kurumsal sosyal sorumluluk: Kurumların amaçlarını ve bu amaçlarına ulaşmak için seçtikleri yol ve yöntemleri toplumun siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel refahına zarar vermeden gerçekleştirip gerçekleştirmediklerini ele almaktadır. • Stratejik kurumsal sosyal sorumluluk: Kurum amacına ulaşmak için belirlenmiş, sonuç odaklı, uzun dönemli planlar ve programları kapsadığı görülmektedir. Frederick’in Kurumsal Sosyal Sorumluluk Modeli 1970’li yıllarda Fredreick’in kurumsal sosyal sorumluluk kavramının performans yerine motivasyona odaklanmasını öneren kurumsal sosyal tepkisellik kavramının ortaya çıktığını görmekteyiz. William C. Frederick, sosyal sorumluluğun erken tanımlamalarından birini gerçekleştirmiştir. Ona göre (1960) “sosyal sorumluluk, işadamlarının halkın beklentilerini karşılayan bir ekonomik sistemin işleyişini denetlemesi gerektiği” anlamına gelmektedir. Ekonominin üretim araçlarının üretimi ve dağıtımının toplam sosyo-ekonomik refahı artıracak biçimde istihdam edilmesi gerektiğine vurgu yapmıştır. Frederick sosyal sorumluluk modelini 1990’ların sonuna doğru geliştirmiş ve son olarak farklı bir model ortaya koymuştur (Frederick, 1998). Frederick, Kurumsal sosyal sorumluluk kavramı CSR1 (Corporate Social Responsibiliy) ile tanımlanırken kurumsal sosyal tepkisellik kavramının CSR2 (Corporate Social Responsivininess) ile tanımlandığını görmekteyiz. 1980’li yıllarda ise kurumsal sosyal doğruluk (corporate social rectitude) CSR3 kavramından, 1990’lı yılların sonunda ise alışıldık kurum kavramından uzaklaşılarak evren (cosmos), bilim (science) ve din (relegion) kavramlarından bileşeninden oluşan CSR4 kavramına geçiş yapılmıştır (Yamak, 2007; 47-55-81; Ceritoğlu, 2011;39-40). 19 CSR1, işletmenin toplumu geliştirmek için çalışmak zorunda olduğunu savunan, felsefi bir yanı olan ve dolayısı ile içinde belirsizlik taşıyan ve uygulama güçlüğü bulunan bir kavram olarak tanımlanır. Kurumlar, ekonomik taleplerinin ötesinde, faaliyetlerinden etkilenen hedef kitlesinin ihtiyaç ve isteklerini göz önünde bulundurarak sosyal sorumluluklarını yerine getirir. 1970’li yılların ortalarında sosyal sorumluluğun ele alınışı, toplum – kurum ilişkisinin ötesine geçmiş ve kurumların toplumsal çevreleri üzerinde aktif belirleyici rol üstlenmesi biçimindedir. CSR2, işletmenin toplum ile ilişkisine yöneticilerin tarafından bakan bir yaklaşım olarak işletmenin toplumsal baskılara yanıt verebilme kapasitesi olarak tanımlanmaktadır. 1980’li yıllarda gelişen yaklaşımda, iş etiği ve kurum kararlarının birbirleriyle örtüşmesi gerekliliğine vurgu yapılmaktadır. Ekonomik çıkarların ötesine geçilmesi gerekliliği savunulmaktadır. CSR3 kavramı, geliştirilen faaliyetlerde ve benimsenen politikalarda ahlaki doğruluğun gözetilmesi temeline dayanmaktadır. Son yaklaşımda kurum odaklı bakış açısının yerine sosyal sorumluluk konusunu evren veya doğa, bilim ve din kavramları açısından ele almaktadır. CSR4 kavramı, kurumun evrendeki konumunun doğru belirlenebilmesi için bilime başvurmak gerektiği düşüncesine dayanmaktadır. Şekil 1.1: Frederick’in Kurumsal Sosyal Sorumluluk Modeli Kaynak: Ceritoğlu, 2011: 41. Davis’in Sosyal Sorumluluk Modeli Davis’in ortaya koyduğu kuram meşruiyet kuramı olarak benimsenmiştir. Keith Davis (1960), sosyal sorumluluğun belirsiz bir fikir olduğunu ancak bir yönetim bağlamında ele alınması gerektiğini savunmuştur. Ayrıca bazı sosyal sorumluluk sahibi iş kararlarının kuruma uzun vadede ekonomik kazanç getirebileceğini öngörmüştür. "İşadamlarının sosyal sorumluluklarını kendi toplumsal gücü ile orantılı olmalıdır" sonucuna varmıştır. Davis’e göre kurumlara güç toplum tarafından verilmiştir. Kurumlar bu gücü sorumlu bir şekilde kullanmazsa varlığını ve devamlılığını sürdüremez. Kurumların bu gücü kötüye kullanmasını da engellemelidir. Davis’e göre, kurumlar ekonomik, teknik ve yasal zorunluluklarının dışında toplumsal faydaları gözetecek uygulamalar geliştirmelidir. Keith Davis tarafından geliştirilen model, içinde bulunduğu toplumun refahını koruyan ve iyileştiren kurumların neden ve nasıl önlem aldıklarına yönelik beş varsayım önermektedir (Özüpek, 2005;82): 1. Sosyal sorumluluk güçten kaynaklanır. Kurumlar çalışan hakları ve çevre kirliliği gibi konularda doğrudan güç sahibi olduğu için bu sorunlardan da kurumun sorumlu tutulması gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır. 2. Kurum toplumdan girdi almaya açık olan ve toplumla ilişkili faaliyetlere yönelik açık bilgi veren iki uçlu açık bir sistem olarak faaliyet göstermelidir. Kurum toplum temsilcilerini dinlemeli ve dikkate almalı, sürekli ve açık bir iletişim sürdürmeye istekli olmalıdır. 3. Kurum, bir faaliyet, ürün ya da hizmetin sosyal maliyet ve kazançlarını her yönüyle hesaplayarak onu ileri götürüp götüremeyeceğine karar vermelidir. 4. Her bir faaliyet, ürün veya hizmet ile ilişkili olan sosyal maliyetler dolaylı olarak müşterilere yansıtılmalıdır. 5. Vatandaş olarak kurumların normal alanları dışında kalan sosyal sorunlarla ilgilenme sorumluluğuna sahiptir. Bu son varsayım çerçevesinde kurum gönüllü olarak bir sosyal sorunun çözümü için çalışabileceği savunulmaktadır. 20 Wartick ve Cochran Sosyal Sorumluluk Modeli Wartick ve Cochran (1985), Carroll’un dört boyutlu sorumluluklar modelinden yola çıkarak yeni bir model oluşturmuştur. Carroll’un modelinin kurum ve toplum arasındaki ilişkilerin analizi açısından değerli bir çerçeve oluşturmasına rağmen ilişkileri mikro ölçekte analiz etmesi açısından eleştirilmektedir. Wartick ve Cochran, sosyal sorumluluğu kapsayan ilkeleri ayırt etmekte ve kurumun kurumsal düzleminde yer alan sosyal kabul süreçlerini, felsefi yönelimlerini ve kurumların karşı çıkması gereken sosyal sorunların yönetimine ait ortaya konacak politikaları belirlemekte ve örgütsel yönelimlerini yansıtmaktadır. Bu bileşenler arasındaki etkileşimler, işletmenin sosyal performans durumunu ortaya koymaktadır (aktaran: Öcal, 2007; 66). Wartick ve Cochran bu modele ilişkin yaptıkları tartışmalarda şu sonuçlara ulaşmıştır (Tak, 2009; 135): 1. Kurumlar, eşit istihdam olanağı, iş güvenliği ve sağlığı, doğal çevrenin korunması gibi sosyal hedefler açısından önemli roller üstlendiği için ekonomik ve sosyal performansları ayrı ayrı ele alınmamalıdır. 2. Kamuya karşı sorumlulukla sosyal sorumluluk farklı kavramlardır ve ayrı kavramlar olarak ele alınmalıdır. 3. Sosyal sorumluluk ve sosyal taleplere cevap verme farklı uygulamalar olduğu için, sosyal talep ve sorunlara cevap verme süreci baz alınarak ölçümleme yapılmamalıdır. 4. Sosyal sorunlara cevap verme sürecinin çıktısı olarak geliştirilen politikalar değerlendirilmelidir. Wood’un Sosyal Performans Modeli Donna J. Wood (1991) geliştirdiği modelinde sonuçlar veya performansa yaptığı vurgu ile önemli bir katkı sağlamıştır. Wood, özellikle Carroll (1979) ve Wartick ve Cochran (1985) geliştirdiği modeli temel alarak sosyal performans modelini geliştirmiştir. Bu modele göre kurumların dış çevresi ile ilişkilerinde yürüttüğü faaliyetler sosyal performans olarak üç unsuru içermektedir (Tak, 2009;138): 1. Motive eden ilkeler 2. Davranışsal süreçler 3. Yönetsel faaliyetlerin gözlenebilir olması Wood, bir sürecin somut bir gerçekliği ortaya koymasından yola çıkarak, kurumun çevresel değerlendirmesini, hedef kitle yönetimini ve sosyal sorunlara cevap verme süreci olarak ele almıştır. Wood’un kurumların sosyal performansını değerlendirmek için ilkeler, süreçler ve sonuçlar açısından ele alınmasını önermektedir (Tak, 2009;139-145; Öcal, 2007; 69): Şekil 1.2: Sosyal Performans Modeli Kaynak: Tak, 2009: 139 Sosyal sorumluluk ilkeleri şunlardan oluşmaktadır: 1. Toplumun ekonomik açıdan tüm kurumlara yönelik beklentileri 2. Toplumun kurumun faaliyetleri çerçevesinde oluşan beklentileri 3. Toplumun moral aktör olarak kurum yöneticisinden beklentileri 21 Wood, kurumların sosyal değişime cevap verme süreçlerini yeniden tanımlamış ve bunu üç temel alanda değerlendirmiştir: • Çevresel analiz • Paydaş yönetimi • Sosyal sorun yönetimi Wood, sosyal çıktıları ise paydaşların, kurumun ne tür bir motivasyonla sosyal davranışa yöneldiği yargılanabilmesine, kullanılan cevap verme süreçleri değerlendirilebilmesine ve bütüncül performansı belirleyebilmesine dayandırmaktadır. KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUĞUN AVANTAJ VE DEZAVANTAJLARI KSS alanında yürütülen çalışmalar ve uygulamalar dikkate alındığında farklı yaklaşımlarla karşılaşılmaktadır. Bu farklı yaklaşımlar ve görüşler kurumlar için KSS uygulamalarının etkilerini değerlendirmeleri açısından da geçerlidir. Ayrıca kurumlar açısından pek çok yararı sayılmaktadır. Kurumlara yararı olup olmadığı, KSS uygulamalarının işletme başarısına olumlu etkisi olup olmadığı konuları tartışma ve araştırma konusu olmuştur. Bu araştırmalarda elde edilen sonuçlara göre KSS uygulamalarının kurumlar açısından sağladığı avantajlar aşağıda sıralanmıştır (Ceritoğlu, 2011; 56). Genel hatları itibariyle KSS’nun kurum açısından sağlayacağı faydalar halkla ilişkiler, insan kaynakları, finansal getiriler gibi gruplar altında ele alınabilir. • Müşteri sadakati için önemli avantaj sağlar • Müşterilerin güveninin kazanılmasını sağlar • Marka imajın olumlu etkiler ve marka değerini arttırır • Kurumun itibarında artış sağlar • Potansiyel risklerin daha iyi tahmini ve yönetimini sağlar • Yeni pazarlar için fırsat yaratır • Fikir önderliği açısından dikkat çeker, • En iyi elemanların işe alınmasını sağlar, • İşgücü yeteneklerinin geliştirir ve motivasyonun sağlar • Personelin gelişimi ve devamlılığının sağlar • Üretim verimliliğini ve kaliteyi artırır • Finansal performansı artırır, • İşletme maliyetlerini azaltır, • Satışları arttırır, • Sermaye artışı sağlar • Pazar değerinin artmasını sağlar 22 Avrupa Birliği Komisyonuna göre ise kurumlar için KSS avantajları şöyle sıralanmaktadır: • Karlılık için sıklıkla doğrudan bir fayda sağlar: Özellikle iş alanında yapılan iyileştirmelerin üretim ve ürün kalitesi üzerinde olumlu etkisi vardır. Çevreye verilen zararı en aza indirirken kullanılan yöntemler de masrafların azalmasını sağlamaktadır. • Kurum imaj ve itibarı açısından fayda sağlar: İyi bir kurumsal vatandaş olmak kurumun daha fazla saygı görmesini sağlamaktadır. Kurumlar KSS etkinlikleriyle toplumda daha fazla fark edilmeye başlamaktadır. Bu etkinlikler aracılı ile kurum, ticari birlikler, kar amacı gütmeyen kurumlar, yatırımcılar, eğitim dünyası ve yerel topluluklar karşısında iyi bir imaj çizmektedir. • Kurumlar, KSS yoluyla kurumsal değerlerini ortaya çıkarmayı seçebilir. KSS ve etik değerler birbiri ile ilintilendirilebilir. Sosyal sorumluluğun dezavantajları ise şu şekilde sıralanabilir (Bayraktaroğlu ve ark., 2009; 28): • Sosyal eylemlerin ürün maliyetlerine yansıtılmasıyla fiyatlar artar, bu da pazar kaybına neden olabilir. • Sosyal eylemler için yeni insan kaynağına ihtiyaç duyulabilir. • İşletme sahiplerinin, ortaklarının veya yöneticilerinin sosyal konulara fazla duyarlı davranmaları, örgütsel amaçlardan uzaklaşılmasına neden olabilir. 23 Özet Genel bir KSS tanımı yapacak olursak, kurumların, çeşitli etkinliler ve uygulamalarla, kurumun bu eylemlerinden etkilenecek olan tüm hedef kitlesine yönelik, çevresel, ekonomik ve sosyal açıdan yarattığı olumsuz etkileri azaltacak ya da hem kurumun hem de toplumun gelişimine katkı sağlayacak işlemleri planlaması, yürütmesi ve sonuçlarını paylaşması olarak tanımlanabilir. Klasik sosyal sorumluluk anlayışı, kurumların, örgütsel amaçların dışında başka herhangi bir yükümlülüklerinin olmadığı düşüncesine dayanmaktadır. Bu anlayışa göre kurumların sorumlulukları sadece kar elde etmektir. Klasik yaklaşıma göre, kurum temel alınmakta ve kurum yöneticisi ve ortakların menfaati ön planda tutulmakta iken modern yaklaşımda müşteriler ön plana çıkmaktadır. Kurum kar elde etmeli ama diğer çıkar gruplarının yasal hakları korunmalıdır. Bu yaklaşıma göre, kurum yöneticileri, çalışanlara, tedarikçilere, kredi kuruluşlarına, topluluklara, topluma ve hisse sahiplerine karşı sorumludur. Modern sosyal sorumluluk anlayışına göre, herhangi bir kurum; “yer altı veya yer üstü bir su kaynağına zehirli atıklarını bırakmamalı, ekolojik yapıyla barışık üretimlerde bulunmalı, iç ve dış çevrede yer alan tüm unsurları sosyal sorumluluk yönünde bilinçlendirmeli, örgüt içi ve dışı eğitim olanaklarını geliştirmeli, işgörenlerinin tüm sorunlarına duyarlı davranmalı” dır. KSS’un kurumlar tarafından ele alındığı ilk dönemlere bakıldığında daha çok iş adamlarının yükümlülükleri, sosyal sorumluluk politikalarını takip etmek, kararları almak ya da hedeflemek ve toplumun değerleri açısından arzu edilen uygulamalarda bulunmak gibi görülmektedir. Günümüzde ise KSS yasal gereksinimleri aşan, etik bir şekilde yasa ve hükümet ve çalışma yönetmeliklerine uyan, şirketlerin iç ve dış paydaşlarına yönelik açık veya net toplumsal sözleşme yapan uygulamalara olarak ele alınabilir. Gelişmekte olan ülkelerde tercih edilen sosyal sorumluluk çalışmaları özellikle toplumun yenilikleri benimsemesine ve gelişmelere öncülük edecek konular arasından seçilmektedir. Böyle bir durumda toplumun gelişmesi açısından önemli bir rol de üstlenmiş olur. Bu nedenle Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülkedeki sosyal sorumluluk çalışmalarının takibi önem kazanmaktadır. Bu bağlamda, Türkiye’de özellikle enflasyonun düşmeye ve kişi başına düşen milli gelirde artışın başladığı 2000 yılından itibaren KSS çalışmalarının yoğunluk kazandığını görülmektedir Kurumsal sosyal sorumluluk kavramının gelişiminde le alındığı gibi KSS kavramının tanımı, kapsamı, türleri konusunda değişik görüş ve yaklaşımlar bulunmaktadır. KSS kavramı hala gelişmeye ve yorumlamaya açık bir kavramdır. Ancak en temel yaklaşımların 1970’lerden sonra geliştirilmiştir. Yaklaşımlar ve modellerin birbirinden etkilendiğini ya da geliştirilmesiyle ortaya çıktığı görülmektedir. Literatürde çok sayıda yaklaşıma rastlamak mümkündür. Kurumsal sosyal sorumluluk kavramı literatürde ve uygulamalarda ele alınırken başka kavramlarla eş anlamlı ya da yerine kullanıldığı bazı terimlere rastlanmaktadır. KSS yerine sosyal sorumluluk ya da kurumsal sorumluluk gibi terimler kullanıldığında eş anlamlı olarak ele almak mümkündür. Ancak iş etiği, kurumsal vatandaşlık, kurumsal yönetişim, sürdürülebilir kalkınma, kurumsal hesap verebilirlik gibi terimlerle birbirini bütünleyen ya da destek olan uygulamalar olmasına rağmen aralarında farklılıklar görülmektedir. 24 Kendimizi Sınayalım 1. Aşağıdakilerden hangisi, Carroll’un sosyal sorumluluk anlayışı kapsamında değildir? 5. Aşağıdakilerden hangisi kurumsal yönetişim ilkelerinden biri değildir? a. Ekonomik Sorumluluklar a. Şeffaflık b. Yasal Sorumluluklar b. Hesap verebilirlik c. Etik Sorumluluklar c. Rekabetçilik d. Hayırseverlik Sorumlulukları d. Sorumluluk e. Çevrecilik Sorumlulukları e. Adaletlilik 2. Ahlaki standartların, modern toplumların mal, hizmet üretmesi ve dağıtması esnasında organizasyonlardaki ilgili bireylerin hareketlerine nasıl uygulanacağına ilişkin çalışma ne olarak tanımlanır? 6. Bir kurumun paydaşları ve doğal çevreye olan ilişkileri ve etkilerini işlevsel hale getirecek stratejileri ve uygulamaları ne olarak tanımlanır? a. İş etiği b. Kurumsal vatandaşlık b. Kurumsal vatandaşlık c. Sürdürülebilir kalkınma c. Sürdürülebilir kalkınma d. Kurumsal hesap verebilirlik d. Kurumsal hesap verebilirlik e. Kurumsal yönetişim e. Kurumsal sosyal sorumluluk 7. Kurumların sorumluluklarına yönelik açıklama, ispatlama veya hareketlerini raporlama görevi ne olarak tanımlanır? a. İş etiği 3. Ekonomik, çevresel ve sosyal yaklaşımlar çerçevesinde insanların günlük yaşam ihtiyaçları ile doğal kaynakların sürdürülebilirliği arasında denge kurulması ne olarak tanımlanır? a. İş etiği b. Kurumsal vatandaşlık a. İş etiği c. Sürdürülebilir kalkınma b. Kurumsal vatandaşlık d. Kurumsal hesap verebilirlik c. Sürdürülebilir kalkınma e. Kurumsal yönetişim d. Kurumsal hesap verebilirlik 8. Aşağıdakilerden hangisi kurumsal sosyal sorumluluğun klasik yaklaşımında ön planda olan hedef kitledir? e. Kurumsal yönetişim 4. Kurumların yönetim kademesindekilerden başlayarak çalışanlara kadar ilişkilerin ilkelere dayandırıldığı, yetki ve sorumluluk alanları dağılımının ve organizasyonunun belirlendiği, güvenilirliğin ve şeffaflığın önem taşıdığı yönetim yapısı ne olarak tanımlanır? a. Müşterilerin çıkarı b. Toplumun çıkarı c. Kurumun çıkarı d. Medyanın çıkarı a. İş etiği e. Çalışanların çıkarı b. Kurumsal vatandaşlık c. Sürdürülebilir kalkınma d. Kurumsal hesap verebilirlik e. Kurumsal yönetişim 25 Yaşamın İçinden-II 9. Kurumlar çalışan hakları ve çevre kirliliği gibi konularda doğrudan güç sahibi olduğu için bu sorunlardan da kurumun sorumlu tutulması gerektiği sonucuna ulaşan sosyal sorumluluk modeli kim tarafından geliştirilmiştir. TÜSİAD için İş Etiği Etik, en basit anlamıyla insan ilişkilerinde genel geçerliliğe sahip ve evrensel olarak kabul görmüş değer yargılarını inceler. İş etiği ise iş dünyasındaki davranışlara rehberlik etmek üzere geliştirilen ahlaki ilkeler bütününü kapsamaktadır. a. Milton Friedman b. Keith Davis c. Archie Carroll Günümüzde şirketler, ekonominin en önemli unsurlarından birisi olarak büyük bir güce sahiptir. Bu bağlamda, şirketlerin verimli ve başarılı olması toplumun refah seviyesini artıracaktır. Gerek sahip oldukları ekonomik güç, gerekse ürettikleri mal ve hizmetlerle toplumu etkiledikleri için; şirketlerin birbirlerine, çalışanlarına, müşterilerine, devlete, topluma ve diğer toplumlara karşı yükümlülükleri bulunmaktadır. Şirketlerin uzun vadede başarılı olabilmeleri için ise güvenilir olmalarına ve bu çerçevede etik davranışlarda bulunmalarına bağlıdır. Etik olmayan eylemler, rekabetçi ekonominin gelişmesini engelleyecek, kayıt dışı yapılara fırsat verecek ve piyasa sistemini kötü yönde etkileyerek kaynakların etkin kullanılamamasına neden olacaktır. d. Donna Wood e. William Fredrick 10. Aşağıdakilerden hangisi kurumsal sosyal sorumluluğun avantajlarından biri değildir? a. İşletme maliyetini arttırır b. Üretim verimliliğini arttırır c. Satışları arttır d. Kurum itibarını arttırır e. Pazar değerini arttırır Yaşamın İçinden-I Sosyal Sorumluluk Liderleri Türkiye’de uzun yıllar “kurumsal sosyal sorumluluk” kavramı hayır işleriyle özdeş tutuldu. Hayırsever iş adamlarının yeri bu nedenle halkın nezdinde hep daha “özel” oldu. Bugün çevreden iş etiğine, insan haklarından çalışana verilen değere kadar geniş bir yelpazede değerlendirilen kavram gerçek anlamıyla 2000’lerden sonra şirketlerin gündeminde yer almaya başladı. Çünkü itibar, beğenilme, tüketici ve yatırımcı tarafından tercih edilme, hatta büyüme kriterleri arasına kurumsal sosyal sorumluluk da girdi. Bu gerçeklerden yola çıkarak 2005’te başlattığımız “Türkiye’nin Sosyal Sorumluluk Liderle-ri” araştırmasının üçüncüsü GFK Türkiye tarafından tamamlandı. Bu yıl çerçevesi genişleyen ve 1305 kişinin katıldığı araştırma, kurumsal sosyal sorumluluk konularına halkın bakışının yanı sıra, iş çevrelerinin algısını da ortaya koyuyor. TÜSİAD kuruluşundan bu yana bu doğrultuda çalışmalar yapmakta, iş etiği ile bağdaşmayan tutum ve davranışların önüne geçmeği amaçlamakta; toplumun tüm bireylerinin, kamu ve özel kurum ve kuruluşlarının etik konusuna olan duyarlılıklarının artması gerektiğini savunmaktadır. 1992 yılında “İş Ahlakı” başlıklı bir rapor yayınlayan TÜSİAD, Tüzüğüne 1995 yılında İş Ahlakı ilkelerini ekleyerek bu alanda öncü olmuştur. TÜSİAD üye ve kuruluşlarının, gerek yurtiçinde gerekse de yurtdışında, iş yaptığı kişi ve kuruluşlara, içinde bulunduğu topluma, müşterilerine, tedarikçilerine, ortaklarına ve çalışanlarına karşı tüm eylem ve işlemlerinde bu etik ilke ve kurallara uygun tutum ve davranış içinde olmalarını beklemektedir. Kaynak: http://www.tusiad.org/tusiad/etik/isetigi/ (erişim tarihi:29.8.2012) Capital Online, 1 Nisan 2007: http://www.capital.com.tr/sosyal-sorumluluktaturkiyenin-liderleri-ha-berler/19509.aspx 26 Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı Sıra Sizde Yanıt Anahtarı 1. e Yanıtınız yanlış ise “Kurumsal Sosyal Sorumluluk Modelleri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Kurumların değerlendirebileceği sosyal sorumluluk kategorilerini şunları içermektedir: (Okay & Okay, 2002; 631). 2. a Yanıtınız yanlış ise “Kurumsal Sosyal Sorumlulukla Bağlantılı Kavramlar” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Ekonomik etki: tipine ve yerine göre oluşturulan yeni işlerin sayısı Sıra Sizde 1 Ürünlerin etkisi: ürün şikayetlerinin türü ve sayısı 3. c Yanıtınız yanlış ise “Kurumsal Sosyal Sorumlulukla Bağlantılı Kavramlar” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Tüketici ilişkileri: Şikayetlerin sayısı 4. e Yanıtınız yanlış ise “Kurumsal Sosyal Sorumlulukla Bağlantılı Kavramlar” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Enerji koruma: tasarruf edilen enerji miktarı Çalışanlarla ilişkiler: çalışanların sayısı ve niteliği, iş memnuniyeti, iş güvenliği ve sağlığı. 5. c Yanıtınız yanlış ise “Kurumsal Sosyal Sorumlulukla Bağlantılı Kavramlar” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Yatırımlar: riskli ve geri dönüşümü normalin altında olanların sayısı 6. b Yanıtınız yanlış ise “Kurumsal Sosyal Sorumlulukla Bağlantılı Kavramlar” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Topluluk ilişkileri: hayırseverlik gönüllü çalışmalar, Çevreyle ilişkiler: İş yerinin bulunduğu alana yönelik faaliyetlerin sayısı 7. d Yanıtınız yanlış ise “Kurumsal Sosyal Sorumlulukla Bağlantılı Kavramlar” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Hükümet ilişkileri: Hükümet görevlileriyle doğrudan ilişkisi olan çalışanların mesleği ve sayısı. 8. c Yanıtınız yanlış ise “Kurumsal Sosyal Sorumluluk Yaklaşımları” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Sıra Sizde 2 9. b Yanıtınız yanlış ise “Kurumsal Sosyal Sorumluluk Modelleri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. CERES ilkelerine göre sosyal sorumluluk sahibi kuruluşların sahip olması gereken özellikler şöyle sıralanmaktadır: 10. a Yanıtınız yanlış ise “Kurumsal Sosyal Sorumluluğun Avantaj ve Dezavantajları” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. • Doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı • Biyosferin korunması • Atıkların azaltılması ve yok edilmesi • Enerjinin tasarrufu • Risk azaltımı • Güvenilir ürünler ve hizmetler • Çevresel restorasyon • Yönetim taahhüdü • Denetim ve raporlar 27 Sıra Sizde 3 İş dünyasında karşılaşılan ahlâki problemleri şu gruplarda değerlendirilebilir: (http://www.igiad.com/tr/is-ahlaki-raporu/is-ahlaki-raporu/igiad2008-is-ahlaki-raporu): Müşterilerle problemler, ilişkilerden kaynaklanan • Uzun vadeli yatırım yapan kurumsal yatırımcılar açısından güven tesis edilmesi ve sermaye maliyetinin düşürülmesi, şirketin hisse senedi ihracı yoluyla finansman kaynaklarına kolay erişim imkânlarının arttırılması, ahlâki • Risk alan sermayedar ile karar veren profesyonelin çıkar çelişkisinin kurallara bağlanarak kontrol altına alınmaya çalışılması olarak sıralanabilir. • Çalışanlara yönelik ahlâki problemler, • Sözleşmelere aykırı uygulamalar, • Haksız rekabet uygulamaları, • Çalışanlardan kaynaklanan ahlâki problemler, • Tedarikçilerle ilişkilerden kaynaklanan ahlâki problemler, Yararlanılan Kaynaklar • Kamuya karşı sorumlulukların yerine getirilmemesi, Acar, D. & Mortaş, M. (2011) “İşletmelerin Hesap Verebilirlikleri İle Performans Oranları İlişkisi: İMKB-30 Endeksinde Yer Alan İşletmeler Üzerine Bir Araştırma” KMÜ Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi 13(21): 8594.http://iibfdergi.kmu.edu.tr/userfiles/file/aralik2 011/85-94.pdf (erişim tarihi:17.8.2012) • Kişilerden kaynaklanan problemler. Sıra Sizde 4 Kurumsal yönetişimin başlıca amaçlarını ise şöyle sıralanmaktadır (İşcan & Kayğın, 2009): Aktan, Ç.C. & Börü, D. (2007) “Kurumsal Sosyal Sorumluluk” Editör: Coşkun Can Aktan. Kurumsal Sosyal Sorumluluk İşletmeler ve Sosyal Sorumluluk İGİAD YAYINLARI: 4 İş Ahlâkı Kitaplığı: 2 • Şirket üst yönetiminin sahip olduğu güç ve yetkilerin keyfi kullanımını engellenme, • Yatırımcı haklarının korunması, • Şirket hissedarlarının adil ve eşit muameleye tabi tutulmasının sağlanması, Bayrateroğlu, G., İlter, B., Tanyeri, M. (2009) Kurumsal Sosyal Sorumluluk, Literatür Yayınları, İstanbul. • Şirketle doğrudan ilişki içerisinde bulunan menfaat sahiplerinin haklarının korunması ve güvence altına alınması, Bozloğan, R. (2005) “Sürdürülebilir Gelişme Düşüncesinin Tarihsel Arka Planı” Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi, Sayı: 50. http://www.iudergi.com/tr/index.php/sosyalsiyase t/article/viewFile/277/26 (erişim tarihi:17.8.2012) • Şirketin faaliyetleri ve finansal durumu ile ilgili olarak kamuoyunun aydınlatılması ve şeffaflığın sağlanması, Broom, G. M. (2009) Effective Public Relations, tenth edition, Pearson Education Inc. New Jersey. • Yönetim kurulunun sorumluluklarının açık olarak belirlenmesi, • Şirket üst yönetiminin karar ve eylemleri dolayısıyla hissedarlara ve paydaşlara hesap verme yükümlülüğünün temin edilmesi, Carroll, A. B. (1979) “A Three-Dimensional Conceptual Model Of Corporate Performance” The Academy Of Management Review.; 4. 17. • Vekâlet maliyetlerinin azaltılması, Carroll, A.B. (1991) “The Pyramid of Corporate Social Responsibility” Business Horizons/JulyAugust 1991. • Şirket kazancının pay sahiplerine ve daha genel olarak tüm menfaat sahiplerine hakları oranında geri dönüşümün sağlanması, Carroll, A. B. (1998) “The Four Faces of Corporate Citizenship” Business and Society Review 100/101: 1-7. • Büyük hissedarların azınlık hisselerine el koyma tehlikesinin önüne geçilmesi, 28 Ceritoğlu, A. B. (2011) Kurumsal Sosyal Sorumluluk, Yalın Yayıncılık. İstanbul. Haigh, M. M., Dardis, F. (2012) “The Impact of Apology on Organization – Public Relationships and Perceptions of Corporate Social Responsibility” Public Relations Journal Vol. 6, No. 1 Coşkun, G. (2010) Kurumsal Pazarlama ve Sosyal Sorumluluk, Nobel Yayın Dağıtım, Ank. Crane, A. & Matten, D. (2007) Business Ethics: Managing Corporate Citizenship and Sustainability in the age of globalization 2th edition. Oxford University Press. Het Hof, S. D. (2009) “Türkiye’de Kurumsal Sosyal Sorumluluk Üçgeni: Şirketler, Toplum ve Toplum Kuruluşları”, Proje No: 107K182: http://www.yasamadair.org/Adminjkl/4.pdf (erişim tarihi: 17.8.2012) Çelik, A. (2007) “Şirketlerin Sosyal Sorumlulukları” Editör: Coşkun Can Aktan. Kurumsal Sosyal Sorumluluk İşletmeler Ve Sosyal Sorumluluk İGİAD YAYINLARI: 4 İş Ahlâkı Kitaplığı: 2 İşcan, Ö.F. & Kayğın, E. (2009) “Kurumsal Yönetişim Sürecinin Gelişimi Üzerine Bir Araştırma” Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı: 13 (2): 213-224. http://edergi.atauni.edu.tr/index.php/SBED/article/view/ 2660/2652 (erişim tarihi: 17.8.2012) Davis, K. (1960) “Can business afford to ignore social responsibilities” California Management Review, 2, 70-76. Kavut, F.L. (2010) “Kurumsal Yönetim, Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ve Çevresel Raporlama: İmkb 100 Şirketlerinin Çevresel Açıklamalarının İncelenmesi” İşletme İktisadı Enstitüsü Yönetim Dergisi, Sayı 66. European Commission (2011) Communication From The Commission To The European Parliament, The Council, The European Economic And Social Committee And The Committee Of The Regions. A renewed EU strategy 2011-14 for Corporate Social Responsibility . COM (2011) 681 final. Brussels, 25.10.2011.http://eur-lex.europa.eu /LexUriSer /LexUriServ.do?uri=COM:2011:0681:FIN:EN:P DF (erişim tarihi: 17.8.2012) Kayacan, M. (2006) Küreselleşen Dünyamızda Yeni Şirket Gündemi: Kurumsal Yönetim, TEDMER -Türkiye Etik Değerler Merkezi Vakfı, Yayın No: 1. http://www.tedmer.org.tr/pdf/tedmer_1.pdf (erişim tarihi:29.8.2012) Frederick, W.C. (1960) ”The growing concern over business responsibility.” California Management Review, 2, 54-61. Kazancı, M. (1997) Halkla İlişkiler, Turhan Kitabevi, İkinci Baskı, Ankara. Kotler, P& Lee, N (2006) Kurumsal Sosyal Sorumluluk, Çev: Sibel Kaçamak, Kapital Medya Hizmetleri A. Ş. İstanbul. Frederick, W.C. (1998) “Moving to CSR4: What to pack for the trip” Business and Society. 37. 1: 40-59. Lantos, G. P. (2001) “The Boundaries Of Strategic Corporate Social Responsibility” Journal Of Consumer Marketing, Vol. 18 No. 7. Pp. 595-630, Friedman, M. (1970), “The Social Responsibility of Business is to Increase its Profits,” New York Times, September 13, pp. 122–126. http://www.colorado.edu/studentgroups/libertaria ns/issues/friedman-soc-resp-business.html (erişim tarihi: 9.7.2012) L’Etang, J. (2002) “Kurumsal Sorumluluk ve Halkla İlişkiler Etiği” editör: Jacquie L’Etang & Magda Pieeczka, Halkla İlişkilerde Eleştirel Yaklaşımlar, Vadi Yayınları: Ankara. Göksel, A.B. (2010) Stratejik Halkla İlişkiler Yönetimi, Nobel Yayın Dağıtım Tic. Ltd.Şti.: Ankara Okay, A. & Okay, A. (2001) Halkla İlişkiler, Kavram, Strateji ve Uygulamaları, Der Yayınları, İstanbul. Gönel, F. (2002) “Globalleşen Dünyada (nasıl bir) Sürdürülebilir Kalkınma”, Birikim, 158,7280. http://www.yildiz.edu.tr/~gonel/akademikdosyala ri/yayinlar/globallesendunya.pdf (erişim tarihi: 17.8.2012) Öcal, A.T. (2007) İşletmelerin Sosyal Sorumluluğu, Beta Basım Yayım DağıtımA. Ş. İstanbul. Özüpek, M.N. (2005) Kurum İmajı ve Sosyal Sorumluluk, Tablet Kitabevi. Konya. Grunig, J. E. (2005) “Yönetimde Mükemmellik Nedir?” edit: James E. Grunig, Halkla İlişkiler ve İletişim Yönetiminde Mükemmellik. Rota Yayınları, İstanbul. Peltekoğlu, Filiz Balta (1998) Halkla İlişkiler Nedir. Beta Yayınları, İstanbul. 29 Tak, B. (2009) İşletmelerin Sosyal Sorumlulukları ve Paydaş Grupları ile İlişkilerin Yönetimi, Beta Basım A.Ş. İstanbul Tarmur, S. & Güvenç, E. (2011) İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği: “Türk İş Dünyası Sürüdürülebilir Uygulamaları Mevcut Durum Değerlendirme Anketi” http://www.tbcsd.org/dokumanlar/Anket%20Kila vuz%20bilgiler.pdf(erişim tarihi: 17.8.2012) Tekin, A. (2003) Kurumsal Yönetişim Hakkında, Ekonomistler Bülteni, http://www.angelfire.com/ok4/aligunertekin/200304CGHk.pdf, Erişim Tarihi: 20.08.2012 Tunçel, H. (2011) “Halkla İlişkiler Perspektifinden Kurumsal Vatandaşlık Anlayışına Bir Bakış” Galatasaray İletişim Dergisi Sayı 14 – Haziran. www.siyasaliletisim.org/pdf/kurumsalvatandaslik .pdf (erişim tarihi:17.8.2012) UNIDO-United Nations Industrial Development Organization (2002) Corporate Social Responsibility, Implications for Small and Medium Enterprises in Developing Countries Report, Vienna. http://www.unido.org/fileadmin/import/userfiles/puffk/corporatesocialrespon sibility.pdf World Business Council for Sustainable Development (WBCSD): http://www.wbcsd.org/work-program/business-role/previouswork/corporate-social-responsibility.aspx (erişim tarihi: 8.8.2012) Wartick, S. L. & Cochran, P. L. (1985) ”The Evolution of the Corporate Social Performance Model”. Academy of Management Review. Vol. 10 Issue 4, p758-769. Wood, D. J. (1991). “Corporate social performance revisited.” Academy of Management Review, 16 , 691-718. Yamak, S. (2007) Kurumsal Sosyal Sorumluluk Kavramının Gelişimi, Beta Yayınları: İstanbul. 30 2 Amaçlarımız Bu üniteyi tamamladıktan sonra; İşletmelerin ekonomik sorumluluklarını sıralayabilecek, İşletmelerin yasal sorumluluklarını açıklayabilecek, İşletmelerin ahlaki sorumluluklarını anlatabilecek, İşletmelerin gönüllü sorumluluklarını ifade edebilecek, İşletme içi sorumluluk alanlarını gösterebilecek, İşletme dışı sorumluluk alanlarını tartışabilecek bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz. Anahtar Kavramlar Sosyal Sorumluluk Gönüllü Sorumluluk Ekonomik Sorumluluk İşletme İçi Sosyal Sorumluluk Yasal Sorumluluk İşletme Dışı Sosyal Sorumluluk Ahlaki Sorumluluk İçindekiler Giriş Ekonomik Sorumluluklar Yasal Sorumluluklar Ahlaki Sorumluluklar Gönüllü Sorumluluklar İşletme İçi Sorumluluk Alanları İşletme Dışı Sorumluluk Alanları 32 Kurumsal Sosyal Sorumluluk Alanları GİRİŞ Kurumsal sosyal sorumluluk, işletmelerin ekonomik performansına etki eden ekonomik, yasal, ahlaki ve gönüllü faaliyetlerinin düzeyini göstermektedir. Sosyal sorumluluk konularının genişlemesi, işletmelerin sosyal sorumlulukla ilgili yaklaşımlarını da etkilemektedir. Klasik yaklaşımda ekonomik ve yasal sorumlulukların işletmelerin sosyal sorumlulukları açısından yeterli olacağı varsayımının geçerli olduğu düşünülmekle birlikte, işin ve iş yapma biçiminin değişmesi ve iş dünyasının tüketim ve tüketici bağlamında toplumla etkileşim içerisinde olmasıyla birlikte işletmelerin sosyal sorumluluk anlayışlarının daha kapsamlı olarak düşünülmesinin gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Bu doğrultuda kar elde etmek ve işletmenin sürdürülebilirliğini sağlamanın yanında topluma hizmet etmenin amaç edinilmesi işletme için sosyal sorumluluğun ötesinde ahlaki bir eylem olarakta görülebilir. İşletmelerin sosyal sorumluluklarının genişleyen kapsamı çerçevesinde, işletmelerin sosyal sorumluluk alanlarının birbirinden farklı biçimlerde değerlendirilmesi mümkündür. İşletmelerin sosyal sorumluluklarla ilgili alanlar bakımından bulundukları ya da bulunacakları konum veya yerine getirdikleri sorumlulukların kapsamı farklı ölçütler bağlamında incelenebilemektedir. İşletmenin büyüklüğü, faaliyette bulunduğu sektör veya ülke, yasal düzenlemeler, rekabet koşulları, işletmenin yönetim tarzı ve yöneticilerin sorumluluk anlayışları gibi çok sayıda faktör, işletmenin sosyal sorumluluk alanlarını etkilemektedir. İşletmelerin genel olarak dört aşamadan oluşan bir sosyal sorumluluk anlayışlarının olduğunu söyleyebiliriz. En temelde işletmelerin en önemli varlık nedeni olarak kabul edilebilecek ekonomik sorumluluklar gelmektedir. Klasik yaklaşımlarda işletmenin ekonomik sorumluluğunun en temel ve önemli olduğunu kabul etmektedir. İşletmenin varlığıın devam ettirebilmesi ekonomik sorumluluğun yerine getirebilmesiyle mümkündür. Sosyal sorumluluğun bir diğer aşaması yasal sorumlulukları içermektedir. İşletmelerin vazgeçmelerinin mümkün olmadığı bir sorumluluk biçimi olan yasal sorumluluklar konusunda işletme yöneticilerinin her durumda istekli olduklarını söylemek güçtür. Bir diğer sosyal sorumluluk aşaması esasında çok önemli olmakla birlikte geç dönemde fark edilen ahlaki sorumluluklardır. Özellikle Sanayi Devrimi sonrası gündemeye gelmeye başlayan ahlaki sorumluluklar en küçük ölçekli işletmelerde bile bulunması gerekmektedir. Kaynağını toplumsal değerlerden alan ahlaki sorumluluklar toplumsal yaşamla doğrudan ilgili olduğu için her dönemde önceliğini korumaktadır. Sosyal sorumluluğun son aşamasını oluşturan sorumluluk biçimi gönüllü sorumluluklardır. Özellikle ekonomik açıdan gelişmiş ve belli bir büyüklüğe ulaşmış işletmelerin doğrudan bir sonuç beklemeksizin sosyal yatırımlara katkı sağlamaları görülmekle birlikte küçük ölçekli işletmelerinde gönüllü sorumluluklarda bulunmaları durumun yalnızca ekonomik anlamda büyüklük ve gelişmişlikle ilgili olmadığını göstermektedir. Gönüllü sorumlulukların büyük ya da küçük tüm işletmeler tarafından yaygın bir biçimde benimsenmeye başlaması işletmelerin topluma karşı daha duyarlı bir yaklaşım içinde olmalarını beraberinde getirmektedir. İşletmelerin yukarıda sayılan dört aşamadan oluşan sosyal sorumluluklarına ek olarak işletme içinde ve işletme dışında olmak üzere işletmelerin sorumluluk alanları bulunmaktadır. İşletme içi sorumluluk alanlarını; çalışanlara karşı sorumluluk, hissedarlara ve yatırımcılara karşı sorumluluk ile yöneticilere karşı sorumluluk olarak ele alabiliriz. İşletme dışı sorumluluk alanlarını ise rakiplere, müşterilere, tedarikçilere, çevreye, topluma ve kamu kurumlarına (devlete) karşı sorumluluklar altında inceleyebiliriz. 33 Carroll kurumsal sosyal sorumluluğun dört boyutta incelenebileceğini ifade etmektedir. Yukarıda bahsedildiği üzere bunları, ekonomik, yasal, ahlaki ve gönüllü sorumluluklar olarak sayabiliriz. Carroll, bu dört boyuttan oluşan bir sosyal sorumluluk modeli geliştirmiştir. Şekil 2.1: Carroll’un Sosyal Sorumluluk Piramidi Carroll’un sosyal sorumluluk modelinde ele alınan kategoriler önceliklerine göre sıralanmaktadır. İşletmenin temel önceliği kar ederek varlığını sürdürmektir. Bu anlamda işletme ekonomik sorumluluklarını yerine getirmelidir. Modelin ikinci basamağında işletmenin yasal sorumlulukları yer almaktadır. Yasalar toplum tarafından kabul gören ve görmeyen davranışların kodlarını oluşturmaktadır. Bu bağlamda işletmenin yasalara uyması gerekmektedir. Modelin üçüncü basamağında ahlaki sorumluluklar yer almaktadır. Ahlaki sorumluluklar, doğru ve adil olanı yapmakla, sosyal paydaşlara zarar gelmesini önlemekle ya da gelmesi muhtemel zararı asgari düzeye indirmekle ilgilidir. Modelin en üst basamağında gönüllü sorumluluklar olarak ifade edilen toplumun işletmeden iyi bir vatandaş olarak yerine getirmesini beklediği sorumluluklardan oluşmaktadır. Gönüllü sorumluluklar; işletmelerin gerek iç, gerekse dış sosyal paydaşlarına katkıda bulunmaları ve yaşam kalitesini iyileştirme çabaları olarak görülmektedir. Aşağıda işletmelerin sosyal sorumluluk alanlarına daha ayrıntılı olarak değinilecektir. EKONOMİK SORUMLULUKLAR Ekonomik sorumluluklar, işletmelerin ilk düzeydeki sorumluluğu olarak, tüketicilerin ihtiyaç duydukları ve talep ettikleri ürün ve hizmetleri üretmesi aynı zamanda üretilen ürünlerin karlı bir şekilde satılmasıdır. Ekonomik boyutun unsurları, hisse basına düşen kazançları arttırmaya çalışmak, rekabetçi konumu devam ettirmek, üretim verimliliğini sürdürmek ve başarılı olan işletmenin daima kazançlı olan işletme olduğunu kabul etmektir. İşletmelerin ekonomik sorumluluğunu yedi başlıkta ifade edebiliriz, Bunlar; • Gerçek değerde mal ve hizmet üreterek müşterileri tatmin etme, • Yatırımcıların sahip olduğu fonların hakkını verecek şekilde kazanç elde etmesini sağlamak, • Yeni iş alanları yaratmak, • Vatandaşlarda ekonomik durumlarının düzeleceği algısını oluşturmak ve buna yönelik faaliyetlerde bulunmak, • Yaratıcılığı teşvik etmek, • Vatandaşların ekonomik çıkarlarını çeşitlendirmek. 34 Yalnızca ekonomik sorumluluklarını yerine getirmeye çalışan işletmelerin sosyal sorumluluk anlayışları diğer işletmelerden farklılık göstermektedir. Bu işletmeler, yasalar çerçevesinde ekonomik zenginlik yaratarak sosyal sorumluluklarını yerine getirdiklerine inanmaktadırlar. Bu anlayışa göre işletmenin çalışanlarına ücret ve çalışma koşulları açısından uygulanan politikalar, müşterilere kaliteli ürün ve hizmet sunumu da bir anlamda sosyal sorumluluk eylemi olarak kabul edilmektedir. Çalışanlara adil bir ücretlendirme politikası uygulamak, müşterilere kaliteli ve uygun fiyatlı ürünler sunmak gibi ekonomik sorumlulukların yanı sıra işletmeler hissedarları için karlılık yaratmak durumundadırlar. İşletmelerin neden öncelikle ekonomik sorumluluklarını yerine getirmeleri gerektiğini değerlendiriniz. YASAL SORUMLULUKLAR İşletmelerin ekonomik faaliyetlerini sürdürürken belli bir yasal çerçeveyi de göz önünde bulundurmaları önem taşımaktadır. Yasal çerçeve aynı zamanda işletmeler için ahlaki ilkelerin bir boyutunu oluşturmaktadır. İşletmenin ekonomik faaliyetlerini sürdürürken uyması gereken ilkeler ve değerler yasa koyucular tarafından belirlenmiştir. İşletmelerin uymaları gereken yasalar, rekabeti düzenleyen yasalar, tüketiciyi koruyan yasalar, çevreyi koruyan yasalar ve eşitlik ve güvenliği sağlayan yasalar ve hissedarlarla ilgili yasalar olmak üzere beş başlık altında incelenebilir. Rekabeti Düzenleyen Yasalar Yasalar tarafından belirlenen haklı rekabet; tüketici haklarını korur, onların aldatılmasını önler, kaliteli ve ucuz malın piyasaya sürülmesini sağlar. Bu kurallar çerçevesinde hareket etmek, işletmelerin sosyal sorumlulukları arasında sayılmaktadır. Haksız rekabet koşullarına; kötüleme, gerçeğe uymayan bilgi verme, yanıltıcı reklamlar, işletmenin sırlarını ele geçirme, sırlardan faydalanma ve yayma örnek olarak verilebilir. Rekabeti düzenleyen yasalar haksız rekabet ihlalleri, rakipleri, müşterileri, meslek kuruluşlarını ve ulusal ekonomiyi korumak amacıyla düzenlenmiştir. Tüketiciyi Koruyan Yasalar İşletmelerin sunduğu ürün ve hizmetleri satın alan tüketicilerin bireysel anlamda yaptırım güçleri çok fazla değildir. Özellikle Sanayi Devrimi sonrası kitlesel üretimin artışıyla birlikte tüketicilerin hakları konusunda birtakım düzenlemelerin yapılması zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Bu konuda ulusal ve uluslararası kuruluşların varlığı tüketicilerin haklarını korumada önemli bir yer tutmaktadır. Devletlerin tüketicilerin haklarını yasalar yoluyla koruma ve güvence altına alması işletmelerin yasal sosyal sorumluluklarını yerine getirmelerini sağlamaktadır. Uluslararası Tüketici Birlikleri Örgütü tarafından belirlenen ve tüketicilerin sahip olması gereken temel hakları şu şekilde sayabiliriz; • Temel gereksinimlerin karşılanması hakkı, • Tüketicinin sağlık ve güvenliğinin korunması hakkı, • Bilgi edinme hakkı, • Tüketicinin ekonomik çıkarlarının korunması ve geliştirilmesi hakkı, • Örgütlenme ve temsil edilme hakkı, • Tüketicinin zararlarının giderilmesi hakkı, • Eğitilme hakkı, • Sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı. Bu haklar doğrultusunda işletmelerin satışa sundukları her türlü ürün ve hizmetin sağlık açısından tüketicilere zarar vermeyecek kalite ve nitelikte olması gerekmektedir. Tüketicilerin ihtiyaç, istek ve beklentilerine uygun, bilinçli seçim yapabilmesi için yeterli bilgilere erişiminin sağlanması; tüketiciyi 35 etkileyebilecek kararların alımında tüketiciye söz hakkı verilmesi tüketici haklarının korunması açısından önem taşımaktadır. Aynı zamanda işletmelerin olumsuz uygulamalarından maddi ve manevi anlamda zarar gören tüketicilerin zararlarının giderilmesi; aldatıcı tutundurma uygulamalarına yer verilmemesi yasalarla güvence altına alınmıştır. Çevreyi Koruyan Yasalar Dünyanın farklı ülkelerinde çevre sorunlarının önlenmesi ve çözümlenmesi amacıyla çeşitli yasal düzenlemeler yapılmış ve yaptırımlar yoluyla işletmelerin bu konuda hassasiyet göstermeleri ve bilinç kazanmaları sağlanmaya çalışılmıştır. Çevreyi koruyan yasal düzenlemelerin temel amacı çevrenin korunması, iyileştirilmesi, doğal kaynakların en uygun şekilde korunması ve kullanılması, su, toprak, hava kirliliğinin önlenmesi, bitki ve hayvan varlıkları ile doğal ve tarihi zenginliklerin korunarak bugünkü ve gelecek kuşakların uygarlık ve yaşam düzeylerinin geliştirilmesi ve güvence altına alınması için yapılacak yasal düzenlemeleri; ekonomik ve sosyal kalkınma hedefleri ile uyumlu olarak belirli hukuki esaslara göre düzenlemektir. Eşitlik ve Güvenliği Sağlayan Yasalar İşletmelerin varlığını oluşturan unsurlardan biri olan çalışanlarına karşı yerine getirmesi gereken yasal sorumluluklar; çalışanlar arasında eşitliği ve güvenliği sağlayan yasalara uygun davranmasıyla ortaya konulmaktadır. Uluslararası Çalışma Örgütü tarafından hazırlanan çeşitli düzenlemelere göre, işletmeler çalışanlar açısından eşitlik ve güvenliği sağlamak amacıyla aşağıdaki koşullara uymak zorundadırlar: Çocukların Çalışma Yaşı ve Saatleri Günümüz çalışma yaşamında çocuk işçi çalıştırılması konusu sürekli gündemde yer almaktadır. Medyada bazı az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde çocuk işçilerin çalıştırıldığna yönelik haberler yer almaktadır. Belli bir yaşın altında çocuk işçi çalıştırmanın önüne geçmek amacıyla 15 yaşın altındaki çocukların yasal olarak çalıştırılmasının önüne geçilmek amacıyla düzenleme yapılmıştır. Bu yaşın üzerindeki çocuk, eğer okula devam ediyorsa, iş için harcayacağı toplam zamanın günde 10 saatin üzerinde olmaması gerektiği ifade edilmiştir. Zorla Çalıştırma İşletmelerin, kendi rızası dışında işçi çalıştırmanın önüne geçmek amacıyla zorla işçi çalıştırma yasaklanmıştır. Çalışanları baskı altında tutmak ve özgürce çalışma haklarının ellerinden alınmaması için işletmenin çalışanların kimliklerini ya da belli bir teminatı işletmeye bırakmalarını istememe hükmü getirilmiştir. Sendika Kurma ve Toplu Pazarlık Hakkı Sanayi Devriminden sonra işçilerin toplu halde haklarını savunmaları ve çalışma koşullarının insani bir düzeye getirilmesi amacıyla birlikte hareket etme gereği ortaya çıkmış ve bu doğrultuda işçi sendikaları kurulmuştur. Bunun sonucunda çalışanlar, sendika kurma, sendikaya katılma ve toplu pazarlık hakkına sahip olmuşlardır. Çalışma Saatleri İşletmelerin fazla normal çalışma sürelerinin dışında sürekli bir biçimde işçileri çalıştırmasının önüne geçmek amacıyla çalışma saatlerinin üst sınırı konusunda düzenlemeler yapılmıştır. Çalışanlar haftalık 48 saatten fazla çalıştırılmaması ve kısa dönemli olağanüstü iş koşulları hariç fazla mesailerin haftalık 12 saati geçmemesi yasalarla belirlenmiştir. Maaş ve Ücretler Her ülke için asgari yaşam koşullarını sağlayacak ücret düzeyleri belirlenmektedir. Bu sayede işçilerin temel gereksinimlerini karşılayıp insani düzeyde bir hayat yaşamalarını sağlamak önem kazanmaktadır. Çalışanlara ödenen ücretlerin en azından ülkenin asgari ücret seviyesinde ve çalışanların temel ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek düzeyde olmalıdır. 36 Sağlık ve Güvenlik Çalışanların sağlıklı bir çalışma ortamında bulunmaları onların en temel haklarından biri olmaktadır. Bu anlamda işletme, sağlıklı bir çalışma ortamı sunmak, kaza ve yaralanmaları önleyici tedbirleri almak, sağlık ve güvenlik eğitimi vermek, sağlık merkezleri ve içilebilir su sağlamak zorundadır. Doğum ve süt izni gibi konularda yasal düzenlemelere uymak zorunludur. Ayırımcılık ve Disiplin Uygulamaları İşletme tüm çalışanlar arasında eşitliği gözetmek durumundadır. Çalışanlar arasında cinsiyet, etnik köken vb. nedenlerden dolayı ayırımcılık yapılamaz. Aynı zamanda çalışanlara fiziksel ve psikolojik baskı uygulanamaz. İşletme belli oranda engelli ve eski hükümlü çalıştırma yükümlülüğü altındadır. Hissedarlarla İlgili Yasalar İşletmelerin sermaye sahiplerine karşı olan sorumluluğu kar sağlamak şeklindedir. İşletmenin hisse senetlerinin değer kazanmasını sağlamak da hissedarlara karşı yerine getirilmesi gereken bir diğer sorumluluktur. İşletme, hissedarlarına güven vermek, onların haklarını korumak ve işletmedeki sermayedarlıklarını devam ettirmelerini sağlamak durumundadır. Hissedarların haklarına Türk Ticaret Kanunu açısından bakıldığında; yönetim ve temsil hakkı, denetleme hakkı, bilgi alma hakkı, toplantıya katılma hakkı, azınlık hakları ve sorumluluk davası açma hakkı olarak belirtilmiştir. Bayraktaroğlu, G., B. İlter ve M. Tanyeri (2009). Kurumsal Sosyal Sorumluluk: Pazarlamada Yeni Bir Paradigmaya Doğru. İstanbul: Literatür Yayıncılık. AHLAKİ SORUMLULUKLAR Ahlaki sorumluluklar, yasalarda yer almayan ve toplumun işletmelerden beklediği doğru ve adil davranışları içeren sorumluluklardır. Tüketiciler, çalışanlar, hissedarlar gibi grupların hak ve adaletle ilgili algılamaları; ahlaki sorumlulukların içeriğini oluşturmaktadır. İşletme bu algılamalar doğrultusunda ekonomik amaçlarını gerçekleştirmekle yükümlüdür. Bu tür işletmelerde ahlaki sorumluluklar, yasal sorumlulukların ötesine geçmekte ve bunu uygulamalarında benimsemektedirler. İşletmeler, faaliyetleri sonucunda çeşitli paydaşlar üzerinde oluşabilecek potansiyel zararlara karşı duyarlı olmalıdırlar. İşletmelerde sosyal sorumluluğun ahlaki bileşenlerini aşağıdaki gibi ifade edebiliriz, • Sosyal normlarla tutarlı bir tarzda iş yürütmek, • Toplumun benimsediği ahlaki normları kabul etmek ve onlara saygı duymak, • İşletmenin amaçlarını başarmaya çalışırken, ahlaki normlardan fedakârlık etmenin önüne geçmek, • İyi bir vatandaş olarak işletmeden ahlaki açıdan ne beklendiğini açık bir şekilde tanımlamak, • İşletmelerde dürüstlük ve ahlaki davranışın, yasalara uymanın daha ilerisinde olduğunu kabul etmek. GÖNÜLLÜ SORUMLULUKLAR Bu sorumluluk kategorisinde işletmenin toplumda oluşturduğu iyi niyeti güçlendiren veya işletmenin içinde bulunduğu sosyal çevrede iyi bir yurttaş olarak algılanmasına yardım eden faaliyetler söz konusudur. İşletmelerin kaynaklarından bir kısmını, eğitsel, sanatsal ve toplumsal projelere ayırması bu türden bir sorumluluğa işaret etmektedir. Gönüllü sorumluluklar bir takım sosyal sorumluluk girişimleri ile yerine getirilmeye çalışılmaktadır. Kurumsal sosyal girişimler, bir kurum tarafından; sosyal olayları desteklemek ve kurumsal sosyal sorumluluğu yerine getirmek üzere üstlenilen belli başlı etkinlikleri içermektedir. Kurumsal sosyal girişimleri; kurumsal sosyal teşvikler, amaca yönelik pazarlama, kurumsal sosyal pazarlama, kurumsal hayırseverlik, toplum gönüllülüğü ve sosyal sorumluluğa ait iş uygulamaları olarak altı başlık altında inceleyebiliriz. 37 Kurumsal Sosyal Teşvikler Kurumsal sosyal teşviklerle işletme, bir sosyal konuyla ilgili bilinirliği ve ilgiyi arttırmak için veya aynı konuyla ilgili fon toplama, katılım veya gönüllü istihdamı sağlamak için; fon, ürün-hizmet yardımı veya diğer kurumsal kaynaklar sağlamaktadır. Amaca Yönelik Pazarlama Amaca yönelik pazarlamada bir işletme özel bir sosyal amaca, ürün satışlarına dayanan gelirlerinin bir yüzdesini bağışlama ya da katkıda bulunma sorumluluğunu üstlenmektedir. İşletme genellikle kar amacı gütmeyen bir örgütle ortak çalışır. Kar amaçsız örgüte fayda sağlarken aynı zamanda bir ürünün satışını arttırır ve her iki tarafında karşılıklı fayda ve tatmin sağladığı bir durum ortaya çıkmaktadır. Kurumsal Sosyal Pazarlama Sosyal pazarlama; toplumsal davranışları etkilemeyi, değiştirmeyi geliştirmeyi amaçlamaktadır. Sosyal pazarlamada herhangi bir üründen çıkarı olabilecek, hizmet alacak bir hedef kitleden daha ziyade toplumun geneli düşünülerek hareket edilmektedir. Günümüzde sosyal pazarlama; madde-bağımlı gençlerin topluma geri kazandırılması, çevre ve tabii kaynakların korunması, sınırlı imkânlara sahip kadınların ekonomik bağımsızlıklarını elde edebilmesi için yapılan faaliyetler gibi farklı konularda uygulanmaktadır. Kurumsal Hayırseverlik Kurumsal hayırseverlik; işletme tarafından bir sosyal konuyla ilgili olarak yapılan ve seçilen konuya genellikle maddi ve/veya çeşitli mal ve hizmet tarzında doğrudan katkı sağlayan bir girişimdir. Kurumsal Sosyal Sorumluluk Sahibi İş Uygulamaları Kurumsal sosyal sorumluluk sahibi iş uygulamalarında işletme; toplumun refahını sağlamak ve çevreyi korumak üzere geliştirilen sosyal konulara destek veren isteğe bağlı iş uygulamalarında bulunmaktadır. Çevreye ve güvenlik tavsiyelerine uygun faaliyetlerde bulunmak; sürdürülebilir çevre uygulamaları gerçekleştirmeye istekli tedarikçiler seçme ve onların çabalarını destekleme ve ödüllendirme; çalışanlara ek eğitim imkânları sağlamak, çalışanların iş hayatı ve özel hayatını daha iyi koordine etmek üzere uygulanan esnek politikalar gibi çalışanların refahını desteklemek üzere programlar geliştirmek gibi etkinlikler kurumsal sosyal sorumluluk sahibi iş uygulamaları altında yer almaktadır. Toplumsal Gönüllülük İşletmelerin toplumsal olaylara destek vermelerinin ve sosyal sorumluluğa sahip işletme olduklarını göstermelerinin yolu, çalışanlarını ve bayilerini, bölgesel sivil toplum örgütlerini ve girişimleri desteklemek üzere zaman ayırmaları için teşvik etmeleridir. Gönüllülük, işin dışında yürütülen bir aktivitedir ve bireyin kar amacı gütmeyen aktivitelere zamanını bağışlaması yönündeki tercihinin bir sonucudur. Bazı işletmeler çalışanları işletme dışındaki sosyal amaçlara katkıda bulunmaya teşvik etmekte ve fırsat vermektedir. İşletmelerin gönüllü sorumluluk faaliyetlerinde bulunmaları işletmeler açısından ne gibi faydalar sağlamaktadır? İŞLETME İÇİ SORUMLULUK ALANLARI İşletmelerin ekonomik, yasal, ahlaki ve gönüllü sorumluluklarının dışında işletme içinde sorumlu olduğu alanlar bulunmaktadır. Bunlar işletmenin varlığını oluşturan çalışanlar ile hissedar ve yatırımcılardan oluşmaktadırlar. 38 Çalışanlara Karşı Sorumluluklar Çalışanlar işletmenin hedef kitleleri ile ilişkilerinde bir temsilci görevi görmektedir. İşletmelerin en temel paydaşı çalışanlarıdır. Çalışanlar işletmedeki mal ve hizmetlerin kalitesini belirleyen, kurum imajında oldukça önemli bir yere sahip olan, müşteri tatminin önemli bir unsuru olan ve işletmenin iç müşterileri olarak isimlendirilen gruptur. İşletmeler amaçlarına çalışanları sayesinde ulaşmaktadırlar. Bu bağlamda kurumun en temel kaynaklarından biri olan çalışanlar, sosyal sorumluluk uygulamalarının ilk etapta göz önünde bulundurulması gereken boyutudur. Çalışanların verimli bir şekilde çalışması amaçlanıyorsa, onların motivasyonu dikkate alınmalıdır. İşletmeler çalışanları motive edebilmek için temel fizyolojik gereksinimlerin yanı sıra güvenlik, sevgi ve ait olma, değer ve kendini geliştirme gereksinimin de tatmin etmeye çalışmalıdırlar. Çalışanlar sosyal sorumluluk sürecinde hem kararlara katılarak hem de kararların uygulanmasından etkilenen taraflar olarak yer almaktadırlar. Çalışanların çalışma saatleri, ücretleri ve çalışma koşullarıyla ilgili düzenlemelerin asgari boyutu yasalar yoluyla düzenlenmekle birlikte toplu sözleşme ve sosyal diyalog süreçleriyle iyileştirilmektedir. Çalışanların işletmenin sorumlu olduğu diğer gruplardan daha farklı bir rolleri bulunmaktadır. İşletme çalışanı bazen bir temsilci, tüketici ya da toplumun bir üyesi olarak işletmenin ekosistemi içerisinde yer alabilmektedir. İşletmenin temel hedeflerinden biri çalışanların motivasyonlarını sağlayarak onların daha etkin ve verimli çalışmalarını sağlamaktır. Bunun için olumlu bir çalışma ortamı yaratmak; personel seçiminde eşit davranmak; iş güvenliğini sağlamak; çalışma koşullarını iyileştirmek; çalışanlarına eğitim ve kariyer olanakları sağlamak; çalışanlarının gelişiminde katkıda bulunmak; adil bir ücretlendirme ve terfi sistemine sahip olmak ve bunu uygulamak; çalışanları işletme faaliyetlerine ve diğer çalışanlar hakkında bilgilendirmek; çalışanlarına yetki ve sorumluluk vermek; çalışanların fikirlerini özgürce belirtmelerine olanak tanımak; sendika kurma ve grev yapma hakkı tanımak gerekmektedir. Aynı zamanda çalışanları aşağılamamak (mobbing), taciz etmemek ve bu gibi ortamların oluşumuna fırsat vermemek de işletmelerin çalışanlarına karşı temel sorumluluklarındandır. Bu sorumlulukları yerine getiren işletmeler daha kalifiye elemanları istihdam edebilecekleri gibi işletmedeki çalışanların işi bırakma oranı da düşecektir. İşletmelerin çalışanlarına karsı sosyal sorumlulukların farkına varmalarının temelinde, 1924 yılında Elton Mayo tarafından yürütülen Hawthorne araştırmalarının sonuçları yatmaktadır. Araştırmalar; çalışanların verimliliğinin, uygun çalışma koşullarının etkisinde kaldığını ortaya koymuştur. Örgütsel ortamda çalışanlara bir takım hakların sağlanması hem bireysel hak ve özgürlükler bağlamında i hem de kaliten ve verim artışında değerlendirilmelidir. Bu hakların derecesi sadece yasal bir sorun değil, aynı zamanda ahlaki ve sosyal sorumluluğa ilişkin bir sorundur. İşletmelerin çalışanlara karşı sorumluluklarını aşağıdaki gibi sıralayabiliriz. Çalışma Hakkına Saygı Gösterme Çalışanlar işletme içerisinde yaptıkları iş sözleşmesi doğrultusunda verilen görevleri eksiksiz olarak yerine getirmekle yükümlüdürler. İşveren ise çalışanın tüm haklarına saygı göstermekle ve adil bir uygulama yapmakla yükümlüdür. Bu doğrultuda işçiler, hiçbir zaman kendilerini dışlayan ve yapmak istemedikleri işleri kabul etmek için zorlanmamalıdır. Adil Ücret Ödeme Birçok ülkede, yasalar tarafından belirlenen asgari ücret düzenlemesi, adil bir ücretin ilk göstergesidir. Ücretlerin bu sınırın altına düşmesi ahlak dışı bir ücret politikasını gündeme getirmektedir. Ayrıca yöneticiler ücretleri belirlerken, gerek bireysel sözleşmelerde, gerekse toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde hile, baskı, zorlama, tehdit ve aldatma gibi ahlaki olmayan davranışlara yönelmemelidir. 39 İşçilerin Sendika Kurma ve Grev Yapma Hakkına Engel Olmama Sendikalar, işçilerin çıkarlarını korumak ve iyileştirmek amaçlı kurulmaktadır. Grev hakkı ise sendika hakkının devamıdır. Yöneticilerin sendika kurma ve grev hakkına saygılı olup, bu hakkı kısıtlama yoluna gitmemesi ise hem yasal hemde ahlaki sorumluluğun bir gereğidir. Özel Hayatın Gizliliği Hakkına Saygılı Olma Çalışanların kendilerine ait bilgileri ve bu bilgilerin kullanılabileceği durumları kontrol etme hakkı özel hayatın gizliliğinin temel koşuludur. İşletmelerin ise çalışanların özel hayatına saygılı olması, çalışanlara karşı sorumluluklarını yerine getirmelerinin bir gereğidir. Güvenli ve Sağlıklı Koşullar Yaratma ve Çalışma Hayatının Kalitesini Yükseltme Çalışanların temel hakkı, sağlıklı ve güvenli koşullarda çalışmaktır. Bu ortamı oluşturmak işveren ve yöneticilerinin sorumluluğudur. Bununla birlikte iş hayatı ve aile hayatını dengeli bir biçimde götürebilmeyi sağlayacak anlamda bazı önlemler almak ve faaliyetlerde bulunmakta günümüzde işletmelerin sorumlulukları arasındadır. Örneğin kadın çalışanların doğum izni ve kreş gibi istek ve ihtiyaçlarının karşılanması ve bu doğrultuda düzenlemeler yapılması çalışanlar açısından önem taşımaktadır. Çalışanlar Arasında Ayırımcılık Yapmama İş yerindeki ayırımcılığın en sık rastlanan şekilleri ırk, cinsiyet, yaş, din, engelli olma durumu, cinsel taciz ve vatandaşlıktır. İşletmelerin çalışanların her türlü farklılığına saygı göstermesi gerekmekte ve bu doğrultuda gerekli düzenlemeler yapması önem taşımaktadır. İşletmelerin çalışanları arasında ayırımcılık yapmamaları ve bu konudaki her türlü girişimlerin önüne geçmeleri gerekmektedir. Çalışanların Kararlara Katılma Hakkını Sağlama İşletme sadece işletme sahipleri ve yöneticiler tarafından yönetilmemelidir. İşletme düzeyinde alınan tüm kararlara çalışanların da katılması gerekmektedir. Bunun altında yatan sebep alınan ve uygulanan kararlardan en çok etkilenen gruplardan biride çalışanların olmasıdır. Bu nedenle, çalışanların yönetimle işbirliği, karar alma sürecine katılma gibi haklarına saygı göstermek ve böyle bir ortamı yaratma sorumluluğu işveren ve yöneticilerdedir. Çalışanların Özgürce Konuşma Hakkı Çalışanların özgürce konuşma hakkı kapsamına özgürce yöneticilerini eleştirebilmeleri veya yöneticilerin ahlak veya kanun dışı uygulamalarını üstlerine veya işletme dışındaki kurumlara bildirebilmesidir. Yöneticilerin, çalışanlara düşüncelerini özgürce açıklayabilmeleri için uygun ortam yaratması, çalışanlara karşı sorumluluklarından biridir. Pay Sahiplerine Karşı Sorumluluklar Pay sahipleri (hissedarlar/yatırımcılar) temel olarak yatırım yaptıkları işletmenin, kar sağlayarak kendilerine finansal getiride bulunmasını ister. Bunun yanında hisse değerlerinin artması da beklenmektedir. İşletmeler düşük bir maliyetle finansman sağlamaya çalışmakta, kar payları dağıtarak hissedarların faaliyetlerini ve politikalarını desteklemesini beklemektedirler. İşletmelerin kararları yatırımcısını doğrudan etkilemektedir. İşletmelerin, yatırımcılarına saygı duymaları, onların haklarını korumaları gerekmektedir. İşletme gelir sağlayamadığı takdirde yatırımcı desteğini çekecek, bu da işletmenin sermaye kaybına neden olacaktır. Hissedarların işletmeden en önemli beklentisi; işletme üzerindeki sahiplik haklarının korunmasıdır. Hissedarların, hisselerini satma, genel toplantılarda oy kullanma, işletme ile ilgili bilgi alma, işletmenin yasalara uymayan uygulamaları ve topluma zarar veren faaliyetleri için işletme yöneticilerini dava etme gibi hakları bulunmaktadır. Hissedarların işletmeye karşı olan sorumluluklarına bakıldığında ise 40 işletmenin yararına olacak şekilde hareket etmek, hem kısa dönemli karlılık, hem de işletmenin uzun dönemli faaliyet gösterebilmesi için çaba göstermek; işletmenin en etkin ve profesyonel şekilde yönetilmesini sağlamak sayılabilir. Pay sahipleri ekonomik getirilerini maksimize etmenin yanı sıra işletmenin finansal durumu ve sermayenin kullanımı hakkında doğru bilgi edinmek isterler. Bu nedenle işletmenin yatırımcılara karşı sorumluluğu yatırımcıları ile etkin ve doğrudan iletişimi sağlamaktır. İŞLETME DIŞI SORUMLULUK ALANLARI İşletmelerin işletme içi sorumluluk alanları dışında ilişki içerisinde olduğu farklı kesimlere yönelik sorumluluk alanları bulunmaktadır. İşletme dışı sorumluluk alanları olarak adlandırabileceğimiz bu sosyal sorumluluk içerisinde müşteriler, toplum, çevre, devlet ve yerel yönetimler, rakipler, tedarikçiler, meslek odaları ve sivil toplum örgütleri yer almaktadır. Müşterilere Karşı Sorumluluklar Günümüz iş dünyasında küreselleşme ve hızla artan rekabet, üreticinin sahip olduğu gücün yönünü ürün ve hizmetleri satın alıp kullanan müşterilerin tarafına doğru geçmesini sağlamıştır. Pazar ekonomilerinde, işletmenin başarısını etkileyen en temel unsur müşterilerdir. İşletme ve müşteriler arasındaki ilişkinin temelinde bir değişim ilişkisi yatmaktadır. İşletmenin sunduğu ürün ve hizmetlere müşteriler bir bedel karşılığında sahip olmaktadır. Bu değişim ilişkisi içerisinde sürekli bir dinamizmden söz etmek mümkündür. Ürün ve hizmetin niteliğine, rekabetin derecesine, fiyat, kalite ve servisin önemine göre ilişkinin biçimi değişmektedir. Taraflardan biri yalnızca kendi kısa vadeli çıkarında ısrar ettiğinde ilişki zarar görmektedir. Bu bağlamda tarafların karşılıklı fayda ve tatmini gözetmeleri önem taşımaktadır. İşletmeler müşterilerin istek, ihtiyaç ve beklentilerine uygun mal ve hizmet üretmelidir. Üretilen mal ve hizmetler tüketicilere zarar vermeyecek, onları olumsuz yönde etkilemeyecek nitelikte olmalıdır. İşletmeler aşırı tüketime ve israfa yönlendiren uygulamalardan kaçınmalı aile ve toplumsal değerleri incitecek her türlü faaliyetleri üzerinde hassasiyetle durmalıdırlar. Tüketicinin tercihlerini kısıtlamaya, aldatıcı, yanıltıcı ve yanlış bilgiler sunmamaya, kaynakları etkin ve verimli bir biçimde kullanmaya özen göstermeli ve kaliteyi arttırırken tüketicileri ve müşterilerini düşünerek maliyetlerin makul bir seviyede olmasına dikkat etmelidirler. Tüketicilere ve müşterilere karşı olan yasal sorumluluklar aynı zamanda ahlaki bir konudur. İşletmeler sadece kanuni olarak değil; ahlaki açıdan da tüketicilere ve müşterilere karşı sorumludurlar. En temel anlamda tüketicilerin ve müşterilerin güvenli, yararlı, etkili ve kendilerinden beklenen fonksiyonu yerine getiren ürünleri uygun fiyata satın alma hakları vardır. Bunun dışında tüketicileri ve müşterileri ürün/hizmetle ilgili olarak yeterli şekilde bilgilendirmek, aldatıcı tutundurma faaliyetlerinde bulunmamak, ürün ve hizmetin satışından sonra da müşterilerle ve tüketicilerle ilgilenmek de işletmelerin tüketicilere/müşterilere karşı olan ahlaki sorumluluklarından en önemlileridir. Topluma Karşı Sorumluluklar İşletmeler içinde faaliyet gösterdiği toplumun mahalli, yerel, bölgesel, ulusal ve küresel ölçekte her birimi ile ilişki içindedir. İşletmelerin topluma yönelik sosyal sorumlulukları, toplumun içinde bulunduğu şartların düzeltilmesine ve iyileştirilmesine katkı sağlamak olarak ifade edilebilir. İşletmelerin sosyal sorumluluk adına gerçekleştirdikleri kampanyaların veya katkı sağladıkları çalışmaların toplumsal bağlamda ele alındığı sorunları temel başlıklar altında aşağıdaki gibi ele alabiliriz: • Açlık ve yetersiz beslenme, • Fakirlik ve gelir düzeyinin düşük olması, • Engelliler ve engellilere yönelik istihdam edilebilirlik, • İşsizlik ve işsizliğin azaltılmasına yönelik faaliyetler, 41 • Eğitime yönelik etkinlikler, • Aşırı nüfus artışının düzenlenmesine yönelik uygulamalar, • Şiddetin önlenmesine yönelik çalışmalar, • Madde bağımlılığının önlenmesi, • Yaşlılara yönelik bakım ve rehabilitasyon hizmetleri, • Çeverinin korunması ve çevre bilincinin geliştirlmesine yönelik faaliyetler. İşletmelerin sosyal sorumluluklarını bu vb. alanlara yatırım yapmak ve bu sorunların çözümüne destek sağlamak amacıyla kurulmuş olan kar amaçsız örgütlere destek vermek şeklinde ortaya koymaktadır. Bununla birlikte işletmeler hayır kurumlarına, eğitim ve sağlık çalışmalarına, sanatsal faaliyetlere destek vererek toplumsal anlamda sosyal sorumluluklarını yerine getirmektedir. İşletmelerin toplumsal bağlamda en fazla faaliyette bulunduğu alanlardan biri eğitim olmaktadır. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde eğitime yönelik ihtiyaçlar oldukça fazladır. Günümüzde işletmeler eğitime yönelik birçok sosyal sorumluluk kampanyası yürütmektedir. Eğitime katkı alanında işletmelerin eğitime yönelik kurumlar açmak, eğitim kurumlarına destek olmak, eğitim kurumlarıyla birlikte etkinlikler düzenlemek ve toplumu ilgilendiren çeşitli konularda eğitimler düzenleyerek eğitim alanında sosyal sorumluluklarını yerine getirmeye çalışmaktadırlar. Küreselleşme ve pazarların uluslararasılaşmasıyla birlikte işletmelerin uluslararası pazarlarda faaliyet göstermelerini ve bu bağlamda sosyal sorumluluk kavramının küresel ölçekte faaliyet gösteren işletmelerde üzerinde durulması gereken bir konu olduğunu görmekteyiz. İşletmeler ticari faaliyetlerini içinde bulundukları ülkenin kuralları çerçevesinde yaparken toplumun değerlerini de göz önünde bulundurmaları gerekmektedir. İşletmelerin iş ilişkisi içerisine girdikleri toplumlara yarar sağlayacak faaliyetlerde bulunmaları hem işletmenin başarısını olumlu anlamda etkileyebilecek hem de temsil ettiği ülkenin imajına katkı sağlayabilecektir. Çevreye Karşı Sorumluluklar İşletmenin çevreye karşı sorumlulukları genel anlamda doğal kaynakları korumak, çevresel kirlenmeyi önlemek ve çevrenin gelişimine katkıda bulunmaktır. Özellikle günümüzde küresel boyutta tartışılan çevre konusu gittikçe önem taşımaktadır. İşletmelerin üretim sürecinde sadece çevreye verdikleri zararı azaltma, var olan çevre kaynaklarını en ekonomik biçimde kullanma, çevre için bunların yanı sıra katkılar sağlayacak çalışmalar ortaya koyması gerekliliği söz konusudur. Çevreye gereken önemin verilmemesi nedeniyle günümüzde en fazla tartışılan konulardan biri küresel iklim değişikliği ve küresel ısınma sorunudur. Bu sorunun tüm ülkeler nezdinde çözüme kavuşturulamamış olması ve ülkelerin çevrenin korunmasına dair yasal hükümlerinin farklı olması küresel anlamda tam bir işbirliği yapmayı zorlaştırmaktadır. Yaşanan tüm bu gelişmeler günümüzde çevreye ilişkin çalışmaları sosyal sorumluluk bağlamında gerek birey gerekse işletme bağlamında zorunlu kılmaktadır. İşletmeler; yaşadığımız çevreye hava, su, toprak ve gürültü kirliliği, iklim değişikliği, bazı bitki ve hayvan türlerinin yok olması gibi doğal ve insan yaşamını tehdit eden ve bazı durumlarda geri dönülmesi mümkün olmayan zararlar vermektedirler. İşletmelerin yaşadığımız çevrenin dengesini bozmaya başlamalarının ve bunun insan hayatı üzerindeki etkilerinin farkına varılmasıyla birlikte çevreye zarar veren işletmelerin hem yasalar yoluyla hem de toplumsal duyarlılığın geliştirilmesi yoluyla faaliyetlerinin sınırlandırılmasına veya yasaklanması yoluna gidilebilmektedir. İşletmelerin çevreye karşı olan sorumlulukları, ekosistemler, toprak, hava ve suyu içeren yaşayan ve yaşamayan doğal sistemler üzerindeki etkisine odaklanmaktadır. İşletmeler, çevrenin bozulmasına neden olmayacak şekilde faaliyetlerini sürdürmek sorumluluğuna sahiptirler. İşletmelerin çevre alanındaki sorumluluklarının yerine getirilmesi geçmişteki uygulamalardan çok daha kapsamlı etkinliklere işaret etmektedir. İşletmelerin çevreci işletme algısının yaratılmasında daha önceleri ağaçlandırma, deniz kirliliğinin önlenmesine yönelik çalışmalar yeterli olurken günümüzde işletmelerin daha bilinçli tasarım 42 ve üretim yapmaları ve bu şekilde ekolojik dengenin korunmasına katkı sağlamaları beklenmektedir. Son yıllarda tüketicilerin çevre konusunda duyarlılığa sahip işletmelerin ürün ve hizmetlerini tercih ettikleri yapılan araştırmalarla ortaya konulmaktadır. İşletmeler, çevrenin bozulmasına neden olmayacak şekilde faaliyetlerini sürdürmek sorumluluğuna sahiptirler. Devlete ve Yerel Yönetimlere Karşı Sorumluluklar İşletmelerin faaliyette bulundukları ülkede yerine getirmesi gereken çeşitli sorumlulukları vardır. Bu sorumlulukların bir bölümü işletmenin devletle olan ilişkisi çevresinde ortaya çıkmaktadır. Devlet, yerel yönetimler ve işletme arasındaki ilişki bir sistem dâhilinde düzenlenmektedir. Devlet ve diğer kamu kuruluşları, işletmelerden ülkeye hizmet ve vergi yükümlülüklerini yerine getirmelerini beklemektedir. İşletmeler belirli zamanlarda elde ettikleri kazançların bir bölümünü devlete vergi olarak ödemektedir. Bu yasalar çerçevesinde bir sorumluluk olarak ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda devlet ya da onu temsil eden kamu kurumlarına karşı işletmelerin sorumlulukları, devlete ödenecek vergilerde yapılan hesapların gerçekleri yansıtması, yasal sorumluluklardan kaçınmama ve doğrudan ya da dolaylı olarak sosyal sorunların çözümüne katkıda bulunma şeklinde ifade edilebilir. www.csrturkey.org Rakiplere Karşı Sorumluluklar İşletmeler hem yerel hem de küresel ölçekte sürekli bir rekabet ortamı içerisinde faaliyetlerini gerçekleştirmektedir. Tercih edilebilir olmanın en önemli unsurlarından biri işletmenin kendisini diğer rakiplerden farklılaştıracak nitelikler taşımasıdır. Aynı sektörde faaliyet gösteren ve üretim yapan işletmeler, birbirleriyle rekabet halindedir ve bazen bu rekabet ortamını kaldırmak için aralarında kartel, tröst gibi örgütler kurmaktadırlar. İşletmeler arasında bu ilişkilerin olması haklı rekabet ortamı içerisinde normal sayılırken işletmeler uygulamalarıyla haksız rekabet ortamı da yaratabilmektedir. İşletmelerin rakipleriyle olan ilişkilerinde piyasa koşullarının etkisi önemli oranda etkili olmaktadır. Bu doğrultuda özellikle, haksız rekabet, rakiplerin karalanması ve kötülenmesi, rakiplere iftira atılması, rakiplerle ilgili gizli belgelerin ele geçirilmeye çalışılması veya sızdırılması, rakiplerin çevreye ve insan sağlığına zararlı uygulamaları ya da ürünlerine göz yumulması, gizli fiyat anlaşmaları, bazı rakipleri pazarın dışına çıkarma uygulamalarına girişerek tüketicilerin ürün ve hizmetlere daha yüksek fiyatlarla sahip olmaya zorlanması ve buna benzer uygulamalar rakiplerle ilgili sosyal sorumluluklar arasında yer almaktadır. Tedarikçilere Karşı Sorumluluklar Tedarikçiler firmadan ürün ve hizmet siparişleri alarak firmanın başarısından yarar sağlayan bir sosyal paydaş grubudur. Tedarikçilerin firmalardan talep edebilecekleri bazı haklar bulunmaktadır. Bunlar arasında sözleşme yapma, adaletli bir anlaşma, adaletli bir şekilde muamele görme sayılabilir. Tedarikçiler ve firmalar ortak başarıları için birbirlerine karşılıklı olarak bağımlıdırlar. Tedarikçiler müşterilerinin siparişlerine güvenirler, satın alan firmalar ise tedarikçilerine faaliyetlerini sürdürmelerine yarayacak ürün ve hizmetleri temin etme yönünde bağımlıdırlar. Tedarikçilerle ilgili olabilecek sorumlulukların başında firmaların tedarikçilerine karşı olan sadakatleri gelmektedir. İşletme, eğer tedarikçileri rakipleri ile aynı rekabet düzeyini korumasını sağlarken onlarla çalışmayı bırakmıyorsa ahlaki şekilde davranmış olacaktır. Bir diğer konu, tedarikçilerle eşit şartlarda görüşme yapmaktır. Tedarikçilerin hepsine fiyat tekliflerinde eşit şans vermek, teklifleri eşit şekilde değerlendirmek ve değerlendirme ölçütlerinin ayırımcılığa yol açmadan belirlenmiş olması, işletmenin tedarikçilere karşı sorumluluklarındandır. 43 İşletmenin tedarikçilerine karşı sorumluluklarını yerine getirmesi işletmeye nasıl bir avantaj sağlayacaktır? Meslek Odaları ve Sivil Toplum Örgütlerine Karşı Sorumluluklar İşletmeler üye oldukları meslek gruplarına karşı belli sorumluluklara sahiptirler. Bu sorumluluklar; meslek kuruluşlarının kararlarına uymak, kuruluşun aidatını zamanında ödemek, toplantılarına ve seminerlerine katılarak meslek odalarının gerçekleştireceği faaliyetleri desteklemektir. Bu sayede işletmeyi farklı platformlarda temsil edip ona yarar sağlamaya çalışan meslek odalarının daha sağlıklı çalışabilmesi işletmenin meslek odalarına karşı sorumluluklarını yerine getirmesiyle mümkün olmaktadır. Toplumsal duyarlılığı arttırma, toplumun ihtiyaç duyduğu konularda faaliyetlerde bulunma ve toplumsal bütünleşmeyi sağlayarak sorunlara çözüm üretmek ve gelişmeyi sağlamayı amaçlayan sivil toplum örgütleri, toplumun tüm kesiminden olduğu gibi işletmelerin de desteğine ihtiyaç duymaktadır. İşletmeler gerek meslek odalarına gerekse sivil toplum örgütlerine destek olarak topluma karşı bir takım sorumluluklarına yerine getirmektedir. Günümüzde işletmelerin sosyal sorumluluk içerikli kampanyaları meslek odaları ve sivil toplum örgütleriyle iş birliği içerisinde yürütülmektedir. Sosyal sorumluluk faaliyetlerinde işletmelerin sivil toplum örgütleri ile işbirliği yapmalarında her iki tarafın birbirine katkıları bulunmaktadır. İşletmelerin, sivil toplum örgütlerine katkılarını aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz: • Sivil toplum örgütlerinin etkinliklerinde, projelendirme, kaynaklara ulaşım konularında işletmelerin sivil toplum örgütlerine önemli sayılabilecek katkıları olmaktadır. • İşletmeler sivil toplum örgütlerinin etkinliklerine doğrudan ve dolaylı olarak maddi destek sağlamaktadırlar. • İşletme çalışanlarının sivil toplum örgütlerine gönüllülük esasına dayalı destek verilmesinin sağlanması. • Topulm tarafından bilinirliği ve itibarı yüksek işletmelerin sivil toplum örgütlerinin etkinliklerine destek vermesi ve işbirliği yapmaları sivil toplum örgütünün toplum nezninde tanınırlığı ve itibarının artmasına katkı sağlayabilecektir. İşletmelerin sivil toplum örgütlerinin faaliyetlerine destek vermelerini sosyal sorumluluk bağlamında değerlendiriniz. Sivil toplum örgütlerinin işletmelerle birlikte çalışması neticesinde işletmelerinde bu durumdan fayda sağladıkları yapılan araştırmalarla ortaya konmuştur. Sivil toplum örgütlerinin işletmelere katkılarını aşağıdaki gini sıralayabiliriz: • İşletme çalışanlarının sivil toplum örgütlerinde gönüllü çalışmasıyla örgüte bağlılık, motivasyon ve verimliliklerinin artması sağlanabilir. • Olumlu anlamda bilinirliği yüksek bir sivil toplum örgütü ile iş birliği yapılması işletmenin itibarına ve imajına olumlu katkılar sağlayabilmektedir. • Toplum yararına çalışan ve sivil toplum örgütlerini destekleyen işletmeler kamuoyu tarafından bilinmekte ve desteklenmektedir. • İşletmelerin sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte yaptıkları faaliyetler sonucunda tüketiciler tarafından daha fazla tercih edildikleri yapılan araştırmalarda ortaya konmaktadır. • İşletmenin ürün veya hizmetlerinin daha tanınır olmasını sağlayabilmekte, aynı zamanda kurumsal markaya katkılar sağlamaktadır. • İşletmeler, rakipleri ile aralarında hem küresel hemde yerel ölçekte sosyal sorumluluk kampanyalarıyla fark yaratabilmektedir. 44 Özet Gönüllü sorumluluklar işletmenin toplumda oluşturduğu iyi niyeti güçlendiren veya işletmenin içinde bulunduğu sosyal çevrede iyi bir yurttaş olarak algılanmasına yardım eden faaliyetler söz konusudur. İşletmelerin kaynaklarından bir kısmını, eğitsel, sanatsal ve toplumsal projelere ayırması bu türden bir sorumluluğa işaret etmektedir. Gönüllü sorumluluklar bir takım sosyal sorumluluk girişimleri ile yerine getirilmeye çalışılmaktadır. Kurumsal sosyal girişimler, bir kurum tarafından; sosyal olayları desteklemek ve kurumsal sosyal sorumluluğu yerine getirmek üzere üstlenilen belli başlı etkinlikleri içermektedir. Kurumsal sosyal girişimleri; nedene bağlı promosyonlar, nedene bağlı pazarlama, kurumsal sosyal pazarlama, kurumsal hayırseverlik, toplum gönüllülüğü ve sosyal sorumluluğa ait iş uygulamaları olarak altı başlık altında inceleyebiliriz. Ekonomik sorumluluklar, işletmelerin ilk düzeydeki sorumluluğu olarak, tüketicilerin ihtiyaç duydukları ve talep ettikleri ürün ve hizmetleri üretmesi aynı zamanda üretilen ürünlerin karlı bir şekilde satılmasıdır. Ekonomik boyutun unsurları, hisse basına düşen kazançları arttırmaya çalışmak, rekabetçi konumu devam ettirmek, üretim verimliliğini sürdürmek ve başarılı olan işletmenin daima kazançlı olan işletme olduğunu kabul etmektir. İşletmelerin ekonomik faaliyetlerini sürdürürken belli bir yasal çerçeveyi de göz önünde bulundurmaları önem taşımaktadır. Yasal çerçeve aynı zamanda işletmeler için ahlaki ilkelerin bir boyutunu oluşturmaktadır. İşletmenin ekonomik faaliyetlerini sürdürürken uyması gereken ilkeler ve değerler yasa koyucular tarafından belirlenmiştir. İşletmelerin uymaları gereken yasalar, rekabeti düzenleyen yasalar, tüketiciyi koruyan yasalar, çevreyi koruyan yasalar ve eşitlik ve güvenliği sağlayan yasalar ve hissedarlarla ilgili yasalar olmak üzere beş başlık altında incelenebilir. İşletmelerin ekonomik, yasal, ahlaki ve gönüllü sorumluluklarının dışında işletme içinde sorumlu olduğu alanlar bulunmaktadır. Bunlar işletmenin varlığını oluşturan çalışanlar ile hissedar ve yatırımcılardan oluşmaktadırlar. Ahlaki sorumluluklar, yasalarda yer almayan ve toplumun işletmelerden beklediği doğru ve adil davranışları içeren sorumluluklardır. Tüketiciler, çalışanlar, hissedarlar gibi grupların hak ve adaletle ilgili algılamaları; ahlaki sorumlulukların içeriğini oluşturmaktadır. İşletme bu algılamalar doğrultusunda ekonomik amaçlarını gerçekleştirmekle yükümlüdür. İşletmelerin işletme içi sorumluluk alanları dışında ilişki içerisinde olduğu farklı kesimlere yönelik sorumluluk alanları bulunmaktadır. İşletme dışı sorumluluk alanları olarak adlandırabileceğimiz bu sosyal sorumluluk içerisinde müşteriler, toplum, çevre, devlet ve yerel yönetimler, rakipler, tedarikçiler, meslek odaları ve sivil toplum örgütleri yer almaktadır. 45 Kendimizi Sınayalım 1. Aşağıdakilerden hangisi işletmelerin sosyal sorumluluk alanlarından biri değildir? b. Yasal sorumluluklar 5. İşletmenin toplumda oluşturduğu iyi niyeti güçlendiren veya işletmenin içinde bulunduğu sosyal çevrede iyi bir yurttaş olarak algılanmasına yardım eden faaliyetler hangi sorumluluk alanı içerisinde yer almaktadır? c. Ahlaki sorumluluklar a. Ekonomik sorumluluklar d. Gönüllü sorumluluklar b. Yasal sorumluluklar a. Ekonomik sorumluluklar c. Gönüllü sorumluluklar e. Yönetsel sorumluluklar d. Ahlaki sorumluluklar 2. Tüketicilerin ihtiyaç duydukları ve talep ettikleri ürün ve hizmetleri üretmesi aynı zamanda üretilen ürünlerin karlı bir şekilde satılması hangi sorumluluk alanı içerisinde yer almaktadır? e. İşletme içi sorumluluklar 6. Çalışanlara ve pay sahiplerine karşı sorumluluklar işletmenin hangi sorumluluk alanı içerisinde yer almaktadır? a. Ekonomik sorumluluklar a. Ahlaki sorumluluklar b. Yasal sorumluluklar b. Gönüllü sorumluluklar c. Ahlaki sorumluluklar c. Ekonomik sorumluluklar d. Gönüllü sorumluluklar d. Yasal sorumluluklar e. İşletme içi sorumluluklar e. İşletme içi sorumluluklar 3. İşletmenin ekonomik faaliyetlerini sürdürürken uyması gereken ilkeler ve değerler hangi sorumluluk alanı içerisinde yer almaktadır? 7. Topluma ve çevreye karşı sorumluluklar işletmenin hangi sorumluluk alanı içerisinde yer almaktadır? a. Gönüllü sorumluluklar a. Gönüllü sorumluluklar b. Yasal sorumluluklar b. Ahlaki sorumluluklar c. Ekonomik sorumluluklar c. Ekonomik sorumluluklar d. Yasal sorumluluklar d. Ahlaki sorumluluklar e. İşletme dışı sorumluluklar e. İşletme içi sorumluluklar 8. İşletmenin özel bir sosyal amaca, ürün satışlarına dayanan gelirlerinin bir yüzdesini bağışlama ya da katkıda bulunma sorumluluğunu üstlendiği kurumsal sosyal girişim aşağıdakilerden hangisidir? 4. Yasalarda yer almayan ve toplumun işletmelerden beklediği doğru ve adil davranışları içeren sorumluluklar hangi sorumluluk alanı içerisinde yer almaktadır? a. Amaca yönelik pazarlama a. Gönüllü sorumluluklar b. Kurumsal sosyal teşvikler b. Ekonomik sorumluluklar c. Kurumsal sosyal pazarlama c. Ahlaki sorumluluklar d. Kurumsal hayırseverlik d. Yasal sorumluluklar e. Toplumsal gönüllülük e. İşletme içi sorumluluklar 9. Kurumsal hayırseverlik aşağıdaki sosyal sorumluluk alanlarının hangisinin içerisinde yer almaktadır? a. İşletme dışı sorumluluklar b. Ekonomik sorumluluklar c. Yasal sorumluluklar d. Gönüllü sorumluluklar e. Ahlaki sorumluluklar 46 Sıra Sizde Yanıt Anahtarı 10. Rekabeti düzenleyen yasalar aşağıdaki sosyal sorumluluk alanlarının hangisinin içerisinde yer almaktadır? Sıra Sizde 1 İşletmenin temel önceliği kar ederek varlığını sürdürmektir. Bu anlamda işletme ekonomik sorumluluklarını yerine getirmelidir. Ekonomik sorumluluklar, işletmelerin ilk düzeydeki sorumluluğu olarak, tüketicilerin ihtiyaç duydukları ve talep ettikleri ürün ve hizmetleri üretmesi aynı zamanda üretilen ürünlerin karlı bir şekilde satılmasıdır. a. Gönüllü sorumluluklar b. Yasal sorumluluklar c. Ahlaki sorumluluklar d. Ekonomik sorumluluklar e. İşletme dışı sorumluluklar Sıra Sizde 2 İşletmelerin gönüllü sorumluluk faaliyetlerin bulunmaları toplum olan yükümlülüklerini yerine getirirken toplumla etkili bir iletişim kurmayı da sağlamaktadır. Dolaylı bir biçimde toplum nezdinde itibarlı bir konum sağlayan işletmeler tüketiciler tarafından da tercih edilebilir olmaktadır. Yapılan araştırmalar gönüllü sorumluluk faaliyetleri bulunan işletmelerin ürün ve hizmetlerinin tüketiciler tarafından diğer işletmelere göre daha fazla tercih ettikleri ortaya çıkarılmıştır. Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı 1. e Yanıtınız yanlış ise “Giriş” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 2. a Yanıtınız yanlış ise “Ekonomik Sorumluluklar” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 3. b Yanıtınız yanlış ise “Yasal Sorumluluklar” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Sıra Sizde 3 4. c Yanıtınız yanlış ise “Ahlaki Sorumluluklar” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Tedarikçiler ve firmalar ortak başarıları için birbirlerine karşılıklı olarak bağımlıdırlar. Tedarikçiler müşterilerinin siparişlerine güvenirler, satın alan firmalar ise tedarikçilerine faaliyetlerini sürdürmelerine yarayacak ürün ve hizmetleri temin etme yönünde bağımlıdırlar. İşletmenin tedarikçilerine karşı sosyal sorumluluklarını yerine getirmesi rekabet edebilirliğine önemli oranda kaktı sağlayacaktır. 5. d Yanıtınız yanlış ise “Gönüllü Sorumluluklar” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 6. e Yanıtınız yanlış ise “İşletme İçi Sorumluluklar” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 7. e Yanıtınız yanlış ise “İşletme Dışı Sorumluluklar” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Sıra Sizde 4 İşletmeler topluma yönelik faaliyetlerinde sivil toplum örgütleriyle birlikte hareket etmektedirler. Sivil toplum örgütünün uzmanlığı içerisinde yer alan faaliyet alanlarında birlikte hareket ederek topluma daha fazla katkı sağlayabilecek hizmetler ortaya çıkmaktadır. Bunun neticesinde her iki taraf bu durumdan fayda sağlayabilmektedir. 8. a Yanıtınız yanlış ise “Gönüllü Sorumluluklar” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 9. d Yanıtınız yanlış ise “Gönüllü Sorumluluklar” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 10. b Yanıtınız yanlış ise “Yasal Sorumluluklar” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 47 Yararlanılan Kaynaklar Ay Ü. (2003). İşletmelerde Etik ve Sosyal Sorumluluk. Ankara: Nobel Yayınevi. Lantos, G. (2001). “The Boundaries of Strategic Corporate Responsibility”, The Journal of Consumer Marketing, 18(7), 595-632. Bayraktaroğlu, G., B. İlter ve M. Tanyeri (2009), Kurumsal Sosyal Sorumluluk: Pazarlamada Yeni Bir Paradigmaya Doğru. İstanbul: Literatür Yayıncılık. Özdemir, H.Ö. (2007). “Çalışanların Kurumsal Sosyal Sorumluluk Algılamalarının Örgütsel Özdeşleşme, Örgütsel Bağlılık ve İş Tatminine Etkisi: OPET Çalışanlarına Yönelik Uygulama”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi SBE. Carroll, A. B. (1991). “The Pyramid of Corporate Social Responsibility: Toward the Moral Management of Organizational Stakeholders”, Business Horizons, July-August, 38-49. Özgener, Ş. (2004). İş Ahlakının Temelleri: Yönetsel Bir Yaklaşım. Ankara: Nobel Yayınevi. Coşkun, G. (2010). Kurumsal Pazarlama ve Sosyal Sorumluluk. Ankara: Nobel Yayınevi. Peltekoğlu, F. B. (2007). Halkla İlişkiler Nedir. 5. Baskı, İstanbul: Beta Yayınları. Crane A. ve D. Matten (2004). Business Ethics: A European Perspective. Oxford: Oxford University Press. Shrivastava, P. (1995). “Industrial/Environmental Crisis and Corporate Social Responsibility”, Journal of Socio-Economics, 25(1), 211-227. Dalyan, F. ve S. A. Gökben (2005). İşletmelerde Sosyal Sorumluluk: İMKB’de İşlem Gören Bankaların Sosyal Sorumluluk Faaliyetleri ile Karlılıkları Arasındaki İlişki. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları. Şimsek M. Ş, T. Akgemci ve A. Çelik (2003). Davranış Bilimlerine Giriş ve Örgütlerde Davranış. 3. Baskı, Konya: Adım Matbaacılık. Gürel Boran, T. (2011). Türkiye’den Uygulama Örnekleriyle Kurumsal Sosyal Sorumluluk. İstanbul: Beta Yayınları. Torlak, Ö. (2007). Pazarlama Ahlakı: Sosyal Sorumluluklar Ekseninde Pazarlama Kararları ve Tüketici Davranışlarının Analizi. 4. Baskı, İstanbul: Beta Yayınları. Kağnıcıoğlu, D. (2007). Endüstri İlişkileri Boyutuyla Sosyal Sorumluluk. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları. Kotler, P. ve N. Lee (2005). Corporate Social Responsibility: Doing The Most for Your Company and Your Cause. Hoboken, N. J: Wiley. 48 3 Amaçlarımız Bu üniteyi tamamladıktan sonra; Paydaş kuramını açıklayabilecek, Kurumsal sosyal sorumluluk stratejilerini betimleyecek, Kurumların kurumsal sosyal sorumluluk stratejilerini nasıl oluşturacağını anlatabilecek, Kurumsal sosyal sorumluluğu etkileyen faktörleri ifade edebilecek bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz. Anahtar Kavramlar Strateji Kurumsal Sosyal Performans Kurumsal Strateji Stratejik KSS Paydaş Teorisi İçindekiler Giriş Strateji ve Sosyal Sorumluluk Kurumsal Sosyasl Sorumlulukta Stratejik Yaklaşımlar Kurumsal Sosyal Sorumluluk için Uygulama Adımları Kurumsal Sosyal Sorumluluğu Etkileyen Faktörler 50 Kurumsal Sosyal Sorumluluk Stratejileri GİRİŞ Dünyanın sosyal problemleri pek çok olmasına karşılık işe yarar, uygulanabilir çözümler pek azdır. Yine de birçok insan ve örgüt bir şeyler yapmak için çaba harcamaktadır. Günümüzde şirketlerin bir kısmı karlarının yanı sıra sosyal amaçlarının peşinden gitmeyi de seçmektedirler. Sosyal girişimci olarak nitelendirilen bu işletmeler veya yöneticiler, uygulanabilir, yenilikçi ve sürdürülebilir yaklaşımları kullanarak toplumu daha iyiye götürecek fırsatları kollamakta ve çeşitli projeler başlatmakta ya da çeşitli projelere katılmaktadırlar. İşletmeleri kuran girişimciler ekonomi için ne ifade ediyorsa sosyal girişimciler de toplumsal değişim için aynı şeyi ifade etmektedir. Bireysel ya da kurumsal sosyal girişimciler, dünyayı daha iyi yaşanabilecek bir yer haline getirmeyi isterler ve bunun gerçekleşmesi için tutkuyla çalışırlar. Stratejik bakış açısı, işletmelerin amaçlarını gerçekleştirmeleri için bütünlükçü bir bakış açısı sunar. İşletmeler bir toplum içinde ve rakipleriyle mücedele ederek, sürüdürülebilir bir rekabet üstünlüğüne dayalı olarak varlığını ve karlı bir şekilde büyümesini sağlamak için çaba gösterir. Kurumsal sosyal sorumluluk hem işletmelerin amaçlarının ne olması gerektiği hem de bu amaçlara sorumluluk anlayışı içinde nasıl ulaşmaları gerektiği konusunda bir anlayışı yansıtır. Bu ünitede işletmelerin sosyal sorumluluk stratejilerinin neler olabileceği, nasıl oluşturulabileceği ve kurumsal sosyal sorumluluğu biçimlendiren faktörler üzerinde durulacaktır. STRATEJİ VE KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK Küreselleşme ve rekabetin artması işletmeler için yeni fırsatlar ve riskler doğurmuştur. İşletmelerin amaçlarını gerçekleştirmeye çalışırken ortaya çıkardığı insan hakları, çalışma koşulları, doğal çevre ve adil iş yapma ile ilgili sonuçlar, yerel ve küresel boyutta toplumun işletmelere olan güvenini azaltmıştır. Kurumlar ve işletmeler toplumun ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulmuşlardır. Özgür bir toplumda çeşitli kesimlerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulmuş fakat bunu yerine getiremeyen örgütler yok olurlar. İster sivil toplum kuruluşu, ister kamu, isterse kar amacı güden işletme olsun, hiç bir kurum zarar vermek üzere yola çıkmaz. Ancak bu, örgütlerin istenmeyen sonuçlar üretebileceği gerçeğini ortadan kaldırmaz. Başlangıçta niyet edilmeyen bu sonuçlar, örgütün amaçlarından kaynaklanmaz; örgütün amaçlarının peşinden koşarken her yöne, her kademeye dağılan stratejilerinden veya iş yapma yöntemlerinden kaynaklanır. Bu nedenle kurumsal sosyal sorumluluğun stratejik bağlamının anlaşılması önemlidir. Toplumun ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan tüm örgütler yöntem ve sonuçlar açısından kısıtlamalarla karşılaşır. Örgütlerin ayakta kalmaları, yaşamlarını sürdürebilmeleri için sonuç elde etmeleri zorunludur. Bu sonuçlar sayesinde karlar elde edilir, yatırımlar yapılır, vergiler ödenir, bağışlar toplanır. Sonuçlar elde edilirken kullanılan yöntemler, stratejiler vardır. Bu sonuçlara toplumun geniş kesimlerince kabuledilebilir olduğu düşünülen stratejiler, yöntemler aracılığı ile erişilmiş olması gerekir. Ne tür örgüt olursa olsun tüm örgüt liderleri sürekli olarak yöntemler ve sonuçlar arasındaki dengeyi kurmak ve sürdürmek mücadelesi içindedirler. Kar amacı güden işletmeler söz konusu olduğunda kurumsal sosyal sorumluluk, bu dengeyi kurmalarında işletmelere yardım eder. Bunun aracı paydaş yaklaşımıdır. Eğer işletmeler kendilerini sonuçlara ulaştıracak plan ve eylemlerini kendi paydaşlarını göz önünde bulundurarak ve onların bakış açılarını gözeterek yerine getirebilirlerse, bu dengenin sağlanması mümkün olur. 51 Aşağıda yer verilen paydaş kuramı her bir örgütün sahip olduğu kendine has koşullar açısından paydaş kimdir ve nasıl belirlenebilir gibi sorularına ışık tutacaktır. Paydaş Teorisi Kurumların stratejik yönetimi kapsamında hedeflere ulaşılmasında, diğer deyişle başarılı olmasında etki sahibi olan ve kurumun eylemlerinden etkilenen kişi ve gruplar vardır. Kurumların başarısı bu gruplarla arasındaki iletişimin etkili olmasına yakından bağlıdır. Paydaş olarak tanımlanan bu kişi ve gruplarla iletişim ne kadar etkili olursa kurumun başarısına o kadar katkı sağlayacaktır. Bu katkının sağlanabilmesi için ortak hedeflerin oluşturulmasına dikkat edilmelidir. Stratejik yönetim kapsamında kurumların bu paydaşlarını belirlemesi gerekmektedir. Paydaş kavramının sözlük anlamına baktığımızda karşımıza hissedar ya da bir ortaklık ya da mal üzerinde payı olan kişi (http://tdkterim.gov.tr/bts/) tanımlarına ulaşmaktayız. İngilizce karşılığına baktığımızda “shareholder” ya da “stakeholder” kavramlarının kullanıldığını görmekteyiz. Biz bu ünitede “shareholder” kelimesinin karşılığı olarak hissedar; “stakeholder” kelimesinin karşılığı olarak paydaş ifadesini kullanıyoruz. Paydaş kavramı genel olarak stratejik yönetim ya da kurumsal sosyal sorumluluk kapsamında yaygın olarak tercih edilen bir kavramdır. Stratejik yönetim kapsamında yönetilen paydaş ilişkileri paydaş teorisine dayandırılmaktadır. Paydaş teorisi kavramını (stakeholder theory) Freeman, 1984’deki Strategic Management: A Stakeholder Approach eserinde şöyle tanımlamaktadır: “Bir kurumun hedeflerinin gerçekleştirilmesinde etkilenen ya da kurumu etkileyen herhangi bir grup veya birey". Kurumlarda paydaş yönetiminin, kurum yönetiminden sorumlu kişiler (yönetim kurulu) veya yöneticisi tarafından yerine getirilmesi gerektiği düşünülmektedir. Yöneticilerin bir taraftan kurumun çıkarlarını gözetmesi bir taraftandan da paydaşların haklarını koruyarak ve karar alma süreçlerine katılımlarını sağlayarak kurumu yönetmesi gerekir. Freeman (2004) daha sonra yaptığı tanımı geliştirmiş, "şirketin hayatta kalması ve başarısı için çok önemli olan gruplar" olarak paydaşları tanımlamıştır. Freeman tarafından geliştirilen paydaş kuramına göre paydaşlar, kurumun değer verdiği ve kurumdan talepleri olan gruplardır. Paydaşlarla ilişkiler kurumun iş faaliyetleriyle, etkinlikleriyle etkilediği ve görüş ve isteklerinden etkilendiği gruplarla iletişim içerisinde bulunmayı içerir. Paydaş yönetimi kavramı, iki tür akım altında ele alınmaktadır. Paydaşların kurum yararına olacağı düşünülerek amaca ulaştıracak araç olarak görülmesi ve paydaşların kurumun tarafından bir ilke sorunu olarak dikkate alınması nedeniyle amaç olarak görülmesidir (Tak, 2009;53). Paydaş teorisi kapsamında, paydaşlar kurum içi ve kurum dışı paydaşlar olarak iki grupta ele alınmaktadır. Kurum içi paydaşlar, hissedarlar ve çalışanlardan oluşur. Kurum dışı paydaşlar ise toplum, hükümet, müşteriler, tedarikçiler, rakipler, yerel idareler, sendikalar ve her kuruma göre değişen, kurumun etkileşim içerinde olduğu kesimlerden oluşur. Paydaş teorisine göre, kurumla meşru bir ilişki içerisinde olan tüm kişi ve grupların kurumdan fayda sağlaması esas alınmaktadır. Paydaş teorisi, kurumların sadece ekonomik amaçlı ve kurumu gözetecek eylemlerin yanı sıra kurumun eylemlerinden etkilenen kişi ve grupların da yararını gözeterek eylemlerde bulunmasını öneren bir yaklaşım olarak karşımıza çıkmaktadır. Freeman’ın önerdiği paydaş yaklaşımına göre kurumun başarısı ekonomik ölçeklerin yanı sıra paydaşlarıyla yani müşterileri, çalışanları, tedarikçileri, komşuları, finansörleri vd. anahtar gruplarla olan ilişkilerini ne ölçüde başarılı yönettiğine de bağlı hale gelmiştir. (Freeman ve Philips, 2002). 52 Şekil: 3.1: Paydaş Modeli Kaynak: Donaldson, T. & Preston, L.E. (1995). “The Stakeholder Theory of The Corporation: Concepts, Evidence, and Implications” Academy of Mangement Review Vol:20, No:1 s.68. Paydaş yönetimi çerçevesinde kurumlar tüm paydaşlarına karşı eşit ve dürüst davranmalıdır. Yöneticilerin paydaşlarına güven vermesi ve kurum faaliyetlerini meşrulaştırması esas olmalıdır. Kurumların varlığını sürdürebilmesi için paydaşların kurum faaliyetlerini desteklemesi ve onaylaması gerekir. Paydaşların desteği, hem işletmenin benimsediği stratejik duruşa hem de işletmenin piyasadaki stratejik konumuna bağlıdır. İşletmeler paydaşları ile aktif veya pasif bir duruşu benimseyebilirler. Aktif bir duruş benimseyen işletmeler, paydaşlarla ilişkileri geliştirmek için çaba gösterirler. Buna karşıt olarak, pasif duruş stratejisi benimseyen işletmeler, paydaşlarla ilişkileri geliştirici stratejilerle ilgilenmezler. Paydaşlara karşı benimsenen pasif duruş, düşük düzeyde sosyal performans ve düşük seviyede sosyal açıklamalarla sonuçlanmaktadır (Kavut, 2010). Paydaş yönetimi anlayışına dayalı kurumsal sosyal sorumluluk, paydaşların beklentilerine karşılık verilmesi ve isteklerinin tatmin edilmesini mümkün kılmaktadır. Paydaş yönetiminde aranması gereken sorular şunlardır (Tak, 2009; 58). 1. Kurum paydaşları kimlerdir? 2. Bu paydaşların kurum ile ilgileri nelerdir? 3. Paydaşlar kurum açısından hangi fırsatları sunmakta ve hangi tehditleri taşımaktadır? 4. Kurum paydaşlarına karşı ekonomik, yasal, etik ve gönüllü hangi sorumluluklara sahiptir? 5. Paydaşların beraberinde sunduğu fırsatlar ve tehditlerle en iyi şekilde başa çıkabilmek için hangi stratejiler ve faaliyetler yürütülmelidir? Paydaş kavramının diğer tanmlarını da siz araştırınız. Daha geniş bir anlama göre paydaşlar, üretim, politika ve iş sürecinde kurumun etkinliğinden etkilenen bu kişi ve gruplar birincil ve ikincil sosyal paydaşlar olarak da gruplandırılmaktadır: Birincil paydaşların etkileşim düzeyi yüksektir ve kurumun hayatta kalması için hayati önem taşımaktadır. 53 Bunlar, hissedarlar ya da yatırımcılar, çalışanlar ve yöneticiler, müşteriler ve yerel yöneticiler, tedarikçiler ve diğer iş partnerlerinden oluşmaktadır. Bu sınıflamaya göre ikincil sosyal paydaşlar, kurumun etkilediği ya da etkilendiği ama genellikle kurumla doğrudan iş görmeyen ve varlığını sürdürmesi için yaşamsal olmayan gruplar olarak tanımlanmaktadır. Bu gruplar kurum itibarını ve konumunu etkileyebilen kişi veya gruplardan oluşur. Bunlar, hükümet ve düzenlemeler, STK, sosyal baskı grupları, medya, akademik çevre, ticari birlikler ve rakiplerdir. Paydaş teorisi ile kurumsal sosyal sorumluluk (KSS) arasında güçlü bağ olduğu görülmektedir. Paydaş teorisi kapsamında kurumların paydaşlarının çıkarlarını koruması temeline dayandırılması aynı zamanda KSS anlayışını da içermektedir. Her iki yaklaşım kurumun paydaşlarıyla ilişkisinin güçlendirilmesine ve kurumun itibarını artırmaya yönelik hedefleri içermektedir. Bu hedeflerin karşılanmasıyla kurumlar, rakiplerine göre daha güçlü konuma gelecekler ve kurumlarının uzun vadede varlıklarını sürdürebilme şansı yakalayacaklardır. Paydaşlarla kurulan ilişki sonucunda kurumun başarısı artacaktır. Paydaş teorisine göre, sadece kurumun hissedarlarına karşı sorumluluk hissedilmemekte, kurumun diğer paydaşlarının hakları da gözetilmektedir. Bu anlayışı benimseyen şirketler kurumsal web sitelerinde bunu ilgili kesimlere duyurmaktadırlar. Aşağıda bunun bir örneği görülmektedir. Şekil 3.2: Paydaşların açıklandığı kurumsal web sayfası Kaynak: http://www.siemens.com.tr/web/1826-13629-1-1/siemens_turkiye__tr/surdurulebilirlik_yaklasimimiz/ust_menu/paydaslarimiz (erişim tarihi: 29.8.2012) Yöneticilerin, paydaşlarla kurulacak iletişimin kuruma katacağı değeri kavraması önemlidir. Paydaşlarla kurulacak iletişimin etkin biçimde yönetilebilmesi için kurumun paydaşlar üzerindeki etkisi araştırılmalı, paydaşların kurumu hangi yollarla etkileyebileceği saptanmalıdır. Kurumların uzun vadeli başarı elde edebilmeleri için paydaşlarını yönetebilmesi ve grupları birbirleri ile entegre edebilmesi gerekir. Paydaş teorisi çerçevesinde iş ortamı yeniden düzenlenmeli, iş ilişkileri gözden geçirilmeli ve uygun iş stratejileri geliştirilmelidir. Stratejik Kurumsal Sosyal Sorumluluk Stratejik kurumsal sosyal sorumluluk, kurumsal strateji ile kurumsal sosyal sorumluluk uygulamaları arasındaki bağlantıya işaret eder. Eğer bu entegrasyon sağlanamaz ise kurumun stratejileri ile sosyal sorumluluk girişimleri arasındaki uyumsuzluk, şirketin tutarsızlığını gösterir ve toplumun gözünde kurumun taşıdığı sorumlulukların samimiyeti konusunda şüpheye yol açar. Stratejik yönetim iş modeli, 54 şirketin başarısını içsel kaynak ve yetenekler (yetkinlikler) ile dışsal fırsatları uyumlaştıran bir stratejinin oluşturulması, uygulanması ve kontrol edilmesine bağlı olarak açıklar. Şirket ancak bu şekilde misyonunu yerine getirir ve vizyonuna ulaşmak için mücadele eder. Etkili bir kurumsal sosyal sorumluluk politikası, stratejik girişimler bağlamında proaktif (sorunlar çıkmadan uygulanan önleyici girişimler) eylemi gerekli görür. Böylece kurumun stratejik ve kurumsal sosyal sorumluluk hedeflerine ulaşmasında yardımcı olunur. Bu nedenle kurumsal sosyal sorumluluk, markanın itibarını ve saygınlığını sağlamanın bir biçimi olduğu gibi firmayı rakiplerinden farklılaştıracak rekabetçi avantajın elde edilmesine de yarar. Toplumların refah düzeyi arttıkça, toplumsal beklentiler geliştikçe, iletişim teknolojileri daha da yaygınlaştıkça kurumsal sosyal sorumluluğa ilişkin talepler kat be kat artacaktır. Her ne kadar şirketlerin neden sosyal sorumlu davrandıkları veya davranmaları gerektiği konusunda kurumsal sosyal sorumluluğun ahlaki ve rasyonel yönü tartışılmaya devam etse de şu da bir gerçektir: toplumun gözünde örgütün katkısının olumlu olduğuna ilişkin algının, örgüte güçlü bir ekonomik getirisi de vardır. Buradan da şirketlerin uzun dönem yaşamını sürdürebilmesinin sosyal sorumlu davranmasıyla mümkün olabileceği sonucuna bizi götürür. Bu bağlantı sosyal sorumluluk alanına güçlü bir konum sağlar. Günlük televizyon reklamlarında ve halkla ilişkiler kampanyalarında şirketlerin sosyal davranışı ile ilgili haberler, tüketicilere, topluma yönelik olduğu kadar yatırımcılara da yöneliktir. Çünkü paydaş gruplarından biri olan yatırımcılar, iyi bir kurumsal vatandaş olarak tanınan şirketlere yatırım yapmaya git gide daha istekli hale gelmektedirler. Şirketler bunu bir üst düzey strateji olarak belirleyerek, gelişim hedeflerini oluşturarak ve sosyal sorumlu davranışlarını duyurarak, bunu değerli bulan yatırımcılara ulaşabilmektedirler. Şekil 3.3: Stratejik Sosyal Sorumluluk Modeli Kaynak: Werther, W. B. & Chandler, D. (2006: 60) Strategic Corporate Social Responsibility, Sage Publications, USA. Şirketler, faaliyette bulundukları çevrede iyi bir aktör ve kurumsal vatandaş olarak algılanmanın değerinin farkındadırlar. Bu geleneksel halkla ilişkilerin ötesinde bir durumdur. Küreselleşme ilerledikçe internet ve küresel medya gelişmiş ve gelişmekte olan toplumlarda bilgi alışverişini artıracak, demokratik talepleri daha ileriye taşıyacaktır. Bu nedenle stratejik kurumsal sosyal sorumluluk sadece iyi bir halkla 55 ilişkiler faaliyeti değildir. İyi ya da kötü her türlü önemli eylem, teknoloji ve medya sayesinde dünyanın her yerinde görünür hale gelmektedir. Bilgi akışının kontrolünde ortaya çıkan değişim nedeniyle şirketler arasındaki güç ve etkileme dengesi yer değiştirmektedir. Etkili bir KSS politikası, şirketlerin bu değişimden avantaj sağlamasına fırsat sağlarken ekonomik performanslarını da maksimuma çıkarabilir. Paydaşlar kuramına göre gerçekleştirilen KSS, işletmelere ne tür avantajlar sağlayabilir? KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUKTA STRATEJİK YAKLAŞIMLAR Kesin bir tanımı olmamakla birlikte Carroll(1979) KSS’yi; ekonomik, yasal, etiksel ve isteğe bağlı (hayırseverlik) sorumluluklar olarak kavramsallaştırmıştır. Enderle (2004; aktaran: Galbreath, 2006)) ise firmaların topluma yönelik üç tür sorumluluğu olduğunu ileri sürmektedir: ekonomik, sosyal ve çevresel. Her iki çalışma da bir firmanın sorumluluklarını neyin oluşturacağı konusunda bir içgörü sundukları için önemlidir. Bununla birlikte her iki çalışma da KSS konusunda bir firmanın izlemek üzere seçebileceği stratejilerin neler olduğu konusunda çok az yönlendirme yapmaktadır. Stratejik yönetimde, yönetim düzeylerine göre stratejiler üç farklı düzeyde ele alınır. Bunlar kurumsal düzey, iş birimi düzeyi ve fonksiyonel düzeydir. Birbirini tamamlayan bu düzeylerden ilki, işletmenin hangi alanlarda faaliyette bulunduğu, faaliyette bulunmaya devam edip etmeyeceği, yeni alanlara girip girmeyeceği gibi sorularla ilgilidir. İş birimi stratejisi ise firmanın belli bir pazar ya da sektörde nasıl rekabet edeceğiyle ilgilidir. İşletmenin sosyal sorumluluk davranışı kurumsal düzeyde kararlaştırılır. Çünkü bu davranış, şirketin kimliği, itibarının yanı sıra stratejik amaçları ile yakından ilgilidir. İşletmeler KSS stratejisine karar verirken temel stratejik amaçlarını ve hedeflerini göz önünde bulundurmak durumundadır. Araştırmacıların ve uygulamacıların KSS ile ilgili olarak çok çeşitli stratejilerden söz ettikleri ve kurumsal sosyal sorumlulukla ilgili eserlerde stratejiler konusunda üzerinde uzlaşılmış bir sınıflama olmadığı görülmüştür. KSS stratejileri farklı bakış açılarına göre 3 farklı şekilde ele alınıp incelenmektedir. Aşağıdaki tabloda (Tablo 3.1) görüldüğü gibi farklı araştırmacılar, farklı stratejik seçenekler sıralamıştır. Tablo 3.1: Kurumsal Sosyal Sorumluluk Kuramları ve Stratejileri Carroll & Buchholtz, (2000); Fisher (2004); Sauser (2005)’a göre: Garriga ve Mele’ye (2004) göre: Galbreath’e (2006) göre: 1. Araçsal Kuramlar 1. Hissedar Stratejisi 2. Politik Kuramlar 2. Özgecil (altruistic) strateji 1. Reddetme stratejisi 3. Entegre Kuramlar 3. Karşılıklılık (al gülüm – ver gülüm) stratejisi 2. Savunmacı strateji 4. Vatandaşlık stratejisi 4. Etik Kuramlar 3. Uyum sağlayıcı strateji 4. Öngörücü strateji Bu sınıflama işletmelerin KSS yaklaşımlarının gerekçeleri üzerinden gerçekleştirilmiştir. Her ku-ram kendi kavramlarını ve uygu-lamalarını beraberinde getirmek-tedir. Küresel işletmelerin kurumsal stratejilerini ana ülke ve ev sahibi ülke açısından ele alan Galbreath, dört stratejik alternatif önermiştir. 56 Örgütsel araştırmacılar dört farklı KSS stratejisi tespit etmişlerdir. Bu sınıflama şirketlerin KSS konusunda davranış zamanla-masını esas almaktadır. Stratejik kurumsal sosyal sorumluluk kavramı, KSS çabalarının işletmenin stratejik yönetimi bağlamında yönetilmesi demektir. Özünde işletme yönetimlerinin, işletmenin yaşamını tehdit edebilecek önemdeki paydaşlarıyla yakın ilişkiler kurması yer alır. Ortaya çıkacak kurumsal sosyal performansın orta ve uzun vadede işletme başarısına olumlu yansıması olacağı beklentisi vardır. Burada rakiplerin ve sektörün sosyal sorumluluk çerçeveleri de gözönüne alınır. Toplum içinde işletmelerin rolü göz önüne alındığında KSS ile yakından ilgili kuramlar aşağıda kısaca açıklanmıştır (Aydemir, 2009: 21-22). Araçsal kuramlar: Bu bakış açısına göre işletmelerin temel sorumluluğu ortakların koyduğu sermayenin getirisinin maksimize edilmesidir. Dolayısıyla, KSS girişimleri karın maksimize edilmesi amacına dönük bir strateji ya da bir enstrüman olarak değerlendirilebilir. Bu bağlamda işletmeler kısa dönemde kar maksimizasyonuna yardımcı olmayan KSS girişimlerinden kaçınabilecekleri gibi uzun dönemli kar maksimizasyonuna odaklanmışlar ise rekabet üstünlüğü elde etme gibi stratejik bir amaç uğruna KSS girişimlerinde bulunabileceklerdir. Bazı işletmeler ise iyi müşteri ilişkileri geliştirmek ve satışları artırmanın aracı olarak etik ve sosyal sorumlu davranarak kar maksimizasyonuna ulaşmayı hedefleyebileceklerdir. Politik kuramlar: Politik kuramlar, gücün politik arenada başarılı ve sorumlu bir şekilde kullanılmasına odaklanmışlardır. Bu kuramı benimseyen işletme yönetimleri “şirket anayasası” oluşturarak sahip oldukları gücü sorumlu bir şekilde kullanmaya çalışmaktadırlar. Buna göre kurumsal vatandaşlık kavramı ve uygulamaları öne çıkmaktadır. Vatandaşlık stratejisini uygulayan işletmeler, geniş bir paydaş grubunun beklentilerini dengeleyerek sorumlu bir vatandaş olarak hareket etmeye çalışmaktadırlar. Bu stratejiyi benimseyen işletmeler öncelikli olarak, kurumun başarısına etki edecek paydaşlarını belirlemeleri gerekmektedir. Entegre kuramlar: Bu kuramlar işletmeleri toplumun taleplerine odaklanan kurumlar olarak değerlendirmektedirler. İşletmelerin yaşamlarını sürdürmeleri, toplumun gözünde “meşruiyet” kazanmalarına bağlıdır. Bu nedenle işletmelerin toplumla iyi ilişkiler kurup sürdürmeleri ve bir saygınlığa sahip olmaları gerekir. Paydaşlarla ilişkilerin yönetimi ve kurumsal sosyal performans gibi kavramlar bu kuramların esasını oluşturmaktadır. Etik kuramlar: Bu kuramlara göre sosyal sorumluluklar etik bir sorumluluk olarak görülür. O nedenle etik değerler ve etik değerlere uygun şekilde topluma katkı yapmak öne çıkmaktadır. Bu kuramların özünde işletmeler ile toplum arasındaki ilişkiyi sağlamlaştıran ve bir tutkal görevi üstlenen etik değerler yer alır. Burada da paydaş yönetimi, evrensel insan hakları ve sürdürülebilir kalkınma kavramları öne çıkmaktadır. Galbreath’a göre KSS stratejileri konusundaki seçenekler şunlardır: Stratejik açıdan değerlendirildiğinde işletmelerin KSS konusunda dört stratejik opsiyona sahip olduğu düşünülebilir. Birincisi hissedar stratejisi, ikincisi özgecil strateji, üçüncüsü karşılıklılık stratejisi ve dördüncüsü vatandaşlık stratejisidir. Aşağıdaki Tablo 3.2’de bu dört stratejinin özelliklerini göreceksiniz. Şimdi sırasıyla bu stratejileri açıklamaya çalışacağız. KSS Stratejik Seçenek 1: Hissedar Stratejisi Bu strateji KSS’yi hissedarların kazançlarını ençoklamaya odaklanan bir kar güdüsünün unsuru olarak görür. Bu stratejik seçenek en iyi ekonomist Milton Friedmanla bağdaşır. 1960-1970 yılları, yatırımcı kapitalizminin yükselişte ve yöneticilerin hissedarlara karşı sorumluluğun merkezde olduğu yıllardır. Ancak 1980’lerde güçlü bir ivme kazanan bu stratejiye göre işletmelerin tek sorumluluğunun; iş olanakları sağlamak, tüketicilerin talep ettikleri ürün ve hizmetleri üretmek, vergileri ödemek, hile ve aldatma olmaksızın açık ve serbest rekabet içinde çalışarak ve operasyonlar için minimum düzeyde yasal gerekliliklere uyarak, kar sağlamak olduğunu savunmuştur. Friedman’a göre maksimum kar ve sermaye sahiplerine katı hesapverebilirlik aracılığıyla yaratılacak refah sosyal sorumlulukları karşılamak adına yeterlidir. Böylece kar maksimizasyonu yükümlülüklerini yerine getiren bir firma sadece varlığını sürdürmeyi garanti altına almaz aynı zamanda toplumun tüm 57 varlık ve refahına da katkıda bulunur. Friedman’ın argümanı, toplumda geçerli olan “görünmez el” aracılığıyla, neo-klasik ekonominin kişisel çıkar kavramına karşılık gelir. Bununla birlikte yasal düzenlemeler (Örneğin; çevre, işgücü) ya da yasal eylemler (örneğin; hissedar davaları), sadece kar güdüsü ile hareket eden firmaları KSS için reaktif stratejilere zorlayabilir. Nihayet KSS’ye salt ekonomik kaygıyla yaklaşan bu strateji, bir önceki döneme göre daha iyi finansal sonuçlar üretmeyle ilgili, kısa dönemli bir vizyona dayalıdır. Kurumsal sosyal sorumluluk stratejilerinin dayanağı nedir? KSS Stratejik Seçenek 2: Özgecil Strateji Bu stratejik KSS seçeneğinde, firma ve içinde bulunduğu toplum arasında içiçe geçmiş ilişkiler olduğu kabul edilmekte ve anlaşılmaktadır. Dahası toplumun bir parçası olarak firma, içinde bulunduğu topluma olumlu bir katkıda bulunmak adına hayırseverlik şeklinde “aldığının bir kısmını geri verme”si gerektiğini kabul etmektedir. Tipik olarak hayır adına yapılan bağışlar, bir firmanın kar fazlasından kaynaklanmakta ve sosyal değere, sosyal ve ahlaki ilkelere göre dağıtılmaktadır. Kar fazlası çeşitli sosyal, eğitimsel, kültürel vb. girişimlere kanalize edilebilir. Bu stratejinin altında yatan gerçek güdüleri tanımlamak zor olsa da strateji karşılığında bir şey beklemeksizin topluma bir şeyler vererek “doğru şeyi yapma”yı kapsamaktadır. Özgecil strateji büyük ölçüde, doğrudan yararları ölçülemeyen ve firmanın iyiniyetli bir eylemi olarak en iyi şekilde tanımlanabilir. Son olarak da bu stratejiyi benimseyenler özel amaçlı ve sürekli olmayan bir şekilde sosyal konulara katkıda bulunabilirler (örneğin; toplumda yaşanan bir doğal felaket sonrasında) ya da sürekli katkı da yapabilirler ( her yıl yardım kampanyalarına, hayır kurumlarına bağışta bulunma gibi). KSS Stratejik Seçenek 3: Karşılıklılık Stratejisi “Aydınlanmış öz-çıkar” olarak tanımlanabilecek bu KSS stratejik seçeneği; ekonomik amaçlarla, toplumun yoğun sosyal, ahlaki ve çevresel beklentileri arasındaki çatışmaları/çelişkileri çözmeyi hedeflemesiyle pragmatik bir yaklaşımdır. Gerçekten de günümüz modern toplumunda bir firmanın ayakta kalması, kurumsal stratejinin vazgeçilemez bir parçası olarak bir sosyal sorumluluk farkındalığı gerektiriyor gibi görünmektedir. Yani karşılıklılık stratejisinin bağlantılı ve çifte amaçlı olduğunu, bir taraftan işletmeye ekonomik yarar sağlarken öbür taraftan da toplum yararına olduğunu söyleyebiliriz. Bu stratejide firmalar sosyal sorumluluğa daha proaktif yaklaşır. Örneğin, çevreye duyarlı üretim gerçekleştiren bir sanayi işletmesi sadece toplumun yararına hizmet etmekle kalmaz, yasal gerekliliklerin ötesine de geçmiş olur. Böylece hem yasal müdahale gerekliliğini azaltır hem de olumlu ekonomik yararlar ortaya çıkar. Bu seçenekte KSS stratejisi bir ortaklığa dayalı gerçekleştirilebilir. Örneğin, firma ve bir sivil toplum kuruluşu arasında bir taraftan toplumsal refah yararı güdülürken aynı zamanda firmanın satışları ve/veya itibarı yararına işbirliğine gidilebilir. Amaca yönelik pazarlama tam da bu stratejideki bir tekniktir. O, sadece kar amacı gütmeyen organizasyon ve sosyal sorunlar yararına değildir; kurumun da satışlarını artırmak ya da kurum kimliğini geliştirmek amacıyla tasarlanabileceğinden bir hayli faydalıdır. Firmalar özgecil yararlardansa kar-zararı öncelikleyen (bottom-line) özel yararlarla daha ilgili olduklarından, sonuçları ölçmek için bu stratejide etkinliğe dayalı raporlama bir gerekliliktir. Kamuoyunu bilgilendirmede kullanılması gerekmese de, etkinliğe dayalı raporlama, bir firmaya belli bir KSS yatırımının fiili dönüşümünü izleme fırsatı sunar. KSS Stratejik Seçenek 4: Vatandaşlık Stratejisi Bu strateji, diğer stratejik seçeneklerden daha geniş bir kapsama sahiptir. Bu stratejide bir işletme müşterileri, çalışanları, tedarikçileri, özel gruplar, hissedarlar ve kamu gibi çeşitli paydaşların farklı çıkarları, beklentileri olduğunu kabul eder. Gerçekten de paydaş perspektifini en iyi tanımlayan strateji belki de budur. Aslında işletmelerin toplumdaki diğer vatandaşlara karşı sorumlulukları olan bir vatandaş olarak görülmesi gerektiği görüşü 1940’lara dayanır. Böylece vatandaşlık stratejisi sadece hissedarlara ve potansiyel dışsal paydaşlara değil, içsel unsurlara karşı da sorumlulukların olduğunun kabulüne dayanır. Bu stratejinin en temel özelliği, firmaların proaktif olarak paydaşlarıyla diyalog içinde olduğundan ve buradan elde edilen bulguların karar alma süreciyle bütünleştirildiğinden emin olmaktır. Gerçekten de bu stratejide paydaşların ihtiyaçları kurumsal stratejinin tamamlayıcısıdır (hem girdi hem de çıktı olarak) ve 58 sosyal amaçlar ekonomik amaçlarla bütünleşir. Bununla birlikte çoklu paydaş ihtiyaçlarını yönetmenin karmaşıklığı, vatandaşlığın potansiyel yararlarının kısa dönemli bir çerçevede gerçekleştirilemeyeceği, vatandaşlık stratejisinin daha zayıf kısa dönemli sonuçlar pahasına olsa bile uzun dönem odaklı olduğunu gerçeğini meşrulaştırır. Dahası vatandaşlık stratejileri söz konusu paydaşlara hesap verebilirliği gerçekleştirmenin ve ölçümlemenin araçlarını da geliştirir. Başka bir deyişle yıllık raporlar, kurumsal web sitesi açıklamaları veya tek başına üçlü sorumluluk raporları (triple bottom line reports) kurumsal vatandaşlık yaklaşımını adapte eden firmaların KSS’a ilişkin tutumlarının görünür hale gelmesinin araçlarıdır. Araştırma sonuçları KSS açısından vatandaşlık stratejisinin işletmelere maddi (daha iyi finansal sonuçlar) ve maddi olmayan kazanımları (itibar) olabileceğini göstermiştir. Her işletmenin bu stratejik seçeneklere mükemmel biçimde uyan stratejiler geliştirmesi beklenemeyeceği gibi bir işletme bu stratejik seçeneklerden birini zaman içinde aynı şekilde sürdürmeyebilir. Dahası küresel işletmeler, operasyonlarını yürüttüğü bir iş çevresi için seçtiği KSS stratejisini, başka bir çevrede aynen uygulaması gerekmez. Tablo 3.2: Kurumsal Sosyal Sorumlulukta Stratejik Seçenekler AMAÇ HİSSEDAR STRATEJİSİ Kar ARAÇ ÖLÇÜM Hissedarlar; RasyonelFinansal Sonuçlar leştirme; HAYIRSEVERLER/ DESTEKÇİLER YARARLAR Finansal Dolaylı diğerleri ZAMAN ÇERÇEVESİ Kısa dönemli vizyon Bireysel Çıkar ÖZGECİL STRATEJİ KARŞILIKLILIK STRATEJİSİ Geri vermek Karşılıklı Yararlar “Çek defteri” Hayırseverliği Halkla İlişkiler; Sponsorluk Bağışlar Topluluk Grupları; Sorun destek tarafları Etkinlik esaslı raporlama Firma ve Topluluk Yarar ölçülemeyebilir Sürekli değil muhtemelen zamanlı (Örneğin, yıllık olarak) Performans; Orta-uzun dönem planlama Pazar hedefleri; İnsan kaynakları İşbirliği; Topluluk Etkinliği; Gönüllülük; Amaca Yönelik Pazarlama VATANDAŞLIK STRATEJİSİ Sorumluluk Şeffaflık Sürdürebilirlik Hesap Verebilirlik Yönetişim; Uygulamalı Etik; Paydaş Diyaloğu; Kurumsal Strateji girdi ve çıktı akışı Üçlü Sorumluluk Yaklaşımı; Bütüncül Firmaya: Varlığını sürdürme, konum ve rol; Tüm sektörlerin ortaklarına; Daha geniş olarak topluma Somut + potansiyel olarak soyut Uzun dönemli ufuk *“Üçlü Sorumluluk” yaklaşımı Ekonomik, Çevresel ve Sosyal faktörler arasındaki karşılıklı ilişkiyi göstermektedir. Bu faktörlerin birleşimi sürdürülebilirliği oluşturmaktadır. Carroll (1979)’a göre KSS stratejileri: Normal koşullar altında işletmelerin uyguladıkları sosyal sorumluluk stratejileri, aynı zamanda sosyal sorumlu davranışı benimseme düzeylerini de göstermektedir. Bunlar: 1. 2. 3. 4. Reddetme (obstruction) stratejisi – Sosyal taleplere karşı çıkma Savunma (defence) stratejisi – Yasal yükümlülükleri minimum düzeyde gerçekleştirme Uyumlaşma (accommodation) stratejisi – Etik yükümlülükleri minimum düzeyde gerçekleştirme Geleceğe yönelik, öngörücü (proaction) strateji –Sosyal önceliklere yer verme ve gönüllü faaliyetlerde bulunma 59 Bu sınıflamaya göre reddetme stratejisini uygulayan firmalar, ekonomik çıkarlarının dışında kalan her türlü sosyal/etik sorumluluk biçimini tamamıyla geri çevirirler. Bu nedenle daha büyük sorumluluk üstlenmeyi gerektiren sosyal talepleri ya ihmal ederler ya da bu taleplere karşı mücadeleye girişirler. Savunmacı stratejiyi benimseyen firmalar da geniş etik sorumlulukları reddederler. Bununla birlikte yasal gereklilikleri yerine getirerek kendi çıkarlarını korumanın peşine düşerler. Böylece yasal açıdan meşruiyetlerini sürdürürler. Uyum sağlama stratejisi uygulayan firmalar, özellikle paydaşlarına yönelik etik sorumlulukları kabul ederler. Yasal gerekliliklere tümüyle uyum sağlarlar ve çeşitli paydaşların beklentilerine özen göstermeye çalışırlar. Onları genellikle minimum düzeyde dikkate alırlar ve taleplerine pasif yaklaşırlar. Eğer bazı paydaşlardan gelen baskılar güçlü ise o zaman onları ciddi olarak dikkate alırlar. Fakat daha ileri düzeyde, gönüllü olarak toplumun iyiliği için girişimlerde nadiren bulunurlar. Proaktif firmalar kurumsal sosyal sorumluluk açısından diğerlerinden kolaylıkla ayırt edilirler. Sosyal sorumluluklarının tamamiyle farkındadırlar ve paydaşlarının refahını artırmak ve topluma yönelik olumsuz etkilerini minimuma indirmek için canla başla uğraşırlar. İşletmelerin neden proaktif bir şekilde sosyal sorumlu davranmaları gerektiğinin karşılığı çoğunlukla ahlaki gerekçelere dayandırılarak savunulur. Bununla birlikte KSS davranışlarını stratejik (uzun dönemde işletmenin finansal başarısı, yaşamını devam ettirebilmesi) bağlamda değerlendirmek de mümkündür. İşletmelerin temel amaçlarının “kar maksimizasyonu” olması, stratejik gerekçenin de önemli bir motivasyon kaynağı olmasına yol açabilir. KSS gerçekten bir stratejik rekabet aracı olabilir mi sorusu önemli bir sorudur. İşletmeler neden sosyal sorumlu davranırlar/davranmazlar; sosyal performans ile finansal performans arasında bir ilişki var mıdır konusu ilgili alanda halen araştırılmakta ve tartışılmaktadır. Beklenti, işletmelerin bu sorumlu davranışları doğru bir şekilde yönettiklerinde uzun dönemde karşılığını alacakları yönündedir. KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK STRATEJİSİNİN OLUŞTURULMASI KSS stratejsinin oluşturulmasında izlenmesi gereken adımlara aşağıda yer verilmiştir. Bunlardan ilk ikisi ön hazırlıkları, diğerleri ise KSS stratejisi geliştirmenin adımlarını içermektedir. 1. KSS ekibinin oluşturulması 2. KSS’nin tanımını yapmak 3. Şirketin belgelerini, süreçlerini ve eylemlerini gözden geçirmek 4. Üst yönetimin ve çalışanların desteğini almak 5. Rakiplerin/diğer işletmelerin yaptıklarını araştırmak 6. Önerilecek KSS eylemleri matrisini hazırlamak 7. Her bir KSS eylemi için olurluluk ve ilerleme opsiyonlarını geliştirmek 8. Yön, yaklaşım ve odak alanlara karar vermek. KSS stratejisinin tasarımı için ilk adım örgüt veya iş organizasyonun değerlendirilmesidir. Bir kurum için uygun KSS eylemini belirlemek için kurumun ürünleri, hizmetleri, karar verme süreçleri ve faaliyetleri hakkında gerekli bilgileri toplamak ve incelemek önemlidir. Uygun bir KSS değerlendirme sürecinde aşağıdaki konular dikkate alınmalıdır: • Kurumun değerleri. • İç ve dış yönlendiricilerin daha sistematik KSS yaklaşımı üstlenmek üzere kurumu motive etmesi. • Kurumu etkileyen veya ondan etkilenen önemli KSS konuları • Paydaşlar kim, neye ihtiyaçları var ve neyle meşguller. 60 • Daha bütünleşik bir sosyal sorumluluk yaklaşımı uygulanması açısından geçerli kurumsal karar alma yapısı ve kurumun güçlü yönleri ve yetersizlikleri. • İnsan kaynakları ve böyle bir yaklaşım için gerekli bütçe miktarı. • Mevcut KSS ile ilgili yaklaşımlar Değerlendirme çalışması, paydaş perspektifinden yola çıkarak kurumunun güçlü ve zayıflıklarının analizinden ve temel riskler ve fırsatlara kadar saptanarak yapılmalıdır. Bu KSS önceliklerin belirlenmesi ve paydaşların KSS için desteğini sağlaması açısından temel bilgi oluşturmaktadır. Mevcut Durumun Değerlendirilmesi Dört aşamalı KSS değerlendirme sürecinde şunlar yer almalıdır: 1. KSS Liderlik Ekibinin Oluşturulması: KSS liderlik ekibi, direktör ve üst yönetim veya yönetim kurulu temsilcilerinin yanı sıra KSS konularına kurum içinden çeşitli birimlerden çalışan gönüllüleri de içermektedir. 2. Bir KSS Tanımının Yapılması: Liderlik ekibinin ilk görevi KSS grubu için bir çalışma tanımı geliştirmektir. Bu değerlendirme yapılacak işler için temel oluşturacaktır. KSS, kurumun paydaş beklentilerinin tarif edilmesi ve hissedar değerinin sürdürülmesi veya geliştirilmesi için ekonomik, çevresel ve sosyal hedeflere yönelik entegre bir yoldur. KSS kurumun paydaşlarına olan sorumluluğudur. Kurumun ürettiği ürün ve hizmetlerin müşteriler için değer yaratması anlamına gelir ve toplumun refahı için bir katkı sağlar. Kurumun etik iş uygulamalarını kullanarak çalışır, tedarikçileri ve iş ortaklarından da aynı şeyi bekler. KSS, kurumun olanakları ve ürünlerinin çevre üzerindeki olumsuz etkisini en aza indirmeye çalışması anlamına gelmektedir. Bu, iş sağlama, vergi ödeme ve kar elde etmenin yanı sıra, hayırseverlik ve topluma katkı sağlama demektir. KSS ekibi kurumu motive edebilmek için temel değerleri tanımlamak isteyebilir. Bunlar, çevre, işyeri, toplum ilişkileri, insan hakları, müşteriler, hükümet ilişkileri, rüşvet ve yolsuzluk, ya da kurumsal yönetişim ile ilgili olabilir. Bir iş stratejisi olarak kurumun tüm kademelerindeki çalışanların bir araya getirilmesi, KSS fikrine destek ve kabul sağlayacaktır. Bir iş stratejisi olarak KSS fikrine destek ve kabul sağlamak üzere tüm yönetimin ve paydaşların desteğinin alınması gerekir. 3. Kurumsal Belgeler, Süreçler ve Faaliyetlerin Gözden Geçirilmesi - Bir kurum kapsamında KSS uygulamaları için öncelikle KSS kavramının kurum için bir tanımının yapılması gerekir. Bunun için bir KSS takımı kurulmalı ve bu takım öncelikle bu tanım üzerinde çalışmalıdır. KSS tanımı için ve kurumun sahip olduğu KSS anlayışının tanımlanması için öncelikle belgeler, süreçler ve faaliyetler gözden geçirilmelidir. Belgeler: Kurumun mevcut misyonu, politikaları, davranış kuralları, ilkeleri ve diğer işletim belgeleri gözden geçirilmelidir. KSS ekibinin bütün bunların neden geliştirildiğini öğrenmesi yerinde olacaktır. Örneğin çevre koruma alanında herhangi bir adım atmamış olan bir örgüt, çevreyi koruyan KSS uygulamaları geliştirmesinin yasal ve toplumsal etkilerini düşünebilir. Süreçler: Organizasyonlar genellikle operasyonlarının belirli yönlerini ele almak yerine belirli karar alma süreçleri ve ilgili karar alma organları kullanır ve bu KSS yaklaşımına taşınabilir. Örneğin, bir sağlık ve güvenlik komitesi işçi sağlığı ve güvenliği programları, eğitim ve uygulamaların belirlenmesinde kullanılabilir. Üst düzey yöneticiler, üst düzey mühendis ve diğer personel ile birlikte, çevre koruma faaliyetleri ile ilgili kararların alınmasında önemli bir rol oynayabilir. Birçok organizasyonda, ilgili tedarikçilerin kararları, işgücü, eğitim, maaş, sağlık ve güvenliğin korunması, atanması da dahil birçok açıdan, KSS konusunda dikkate değerdir. Toplumsal boyutu olan sorunlar hakkındaki kararları koordine etmek yerinde bir birim veya süreç olup olmadığını belirlemek de önemlidir. 61 Etkinlikler: Kurumun faaliyetleri kullanıcılara sağlanan ürün veya hizmetlerle doğrudan KSS uygulamaları ile ilişkilendirilebilir. KSS kapsamındaki zorluklar ve fırsatların araştırılmasının yanı sıra yakın sektörlerdeki kurumların ve rakiplerin KSS faaliyetlerini incelemek de yararlı olabilir. Kurum ortaklarının faaliyetleri de dikkate alınmalıdır. Paydaşların tanımlanması ve katılımının sağlanması: KSS ile görevli ekibin, KSS hakkında önemli iç ve dış paydaşlar ile görüşmesi gerekir. Paydaşların katılımı, kurum üzerinde bir etkisi olan kişilerle resmi ve gayri resmi yollarla bir bağ oluşturulmasını sağlar. KSS Stratejisinin Geliştirilmesi KSS stratejisi kurumun değerlerine dayalı bir anlayış benimsendiğinde başarılı olacaktır. KSS stratejisi ve yaklaşımı oluşturmada KSS konularında sistematik gelişmek kapsamında çeşitli paydaşların fikirlerinden yararlanmak önemlidir. KSS Stratejisi paydaşların güçlü yönleri üzerine inşa edilmelidir. KSS stratejisi geliştirmek için şunlar yapılmalıdır: 1. Üst yönetim ve çalışanların desteğinin kazanılması: KSS ekibinin KSS değerlendirmelerinin önemli bulgularını üst düzey yönetime raporlaması ve çalışmanın devamı için onların ilgi ve desteklerini tartması gerekir. 2. Diğerlerinin ne yaptığının araştırılması: Bir sosyal sorumluluk yaklaşımı geliştirmek için KSS takımın kurumun diğer üyeleri ile çalışması ve onların deneyim ve uzmanlığı değer katacaktır. Eğer ekip, farklı KSS faaliyetlerini vurgulayan kurumlar bulursa, aralarındaki benzerlik ve farklılıklar incelenebilir. 3. Önerilen KSS eylemleri için bir matris hazırlanması: Toplanan veriler bağlamında, kurumun muhtemelen yazılmış çevresel, sosyal ve ekonomik açılardan, önerilen KSS eylemlerin bir matrisi oluşturmak mümkün olmalıdır. KSS takımı mevcut ve muhtemel KSS faaliyetlerini, süreçlerini, ürünlerini ve matris üzerine etkilerini planlayabilir, kurumun mevcut faaliyetleri ve yapısına karşı ne kadar uygun olduğunu görmek için çapraz referans yapabilir. 4. Uygulanabilir KSS seçeneklerinin ve hareket tarzının geliştirilmesi: İlk adım organizasyonun operasyonlarında KSS’yi entegre etmek için yol geliştirmektir. Geliştirilen KSS matrisi üzerinde, üst düzey yöneticileri, çalışanları, önemli iş ortakları ve diğer paydaşlar ile beyin fırtınası toplantıları yapılır. Katılımcılar kurumun temel iş hedefleri, yöntemleri ve temel yetkinlikler ile herhangi bir sosyal sorumluluk yaklaşımını belirlemeye ihtiyacı vardır. Ayrıca beyin fırtınası toplantılarının heyecan oluşturacağı ve kurum içinde KSS faaliyetleri konusunda farkındalık oluşturacağı dikkate alınmalıdır. KSS’ye yapılan yatırım işletme karlılığını artıracaktır. Kurumun iş hedefleri, yöntemleri ve temel yetkinlikler ve aşağıda listelenen diğer yönlerine odaklanmaktadır: • Olası kaldıraç noktaları (hangi özellikteki KSS uygulamaları büyük kazanımlar elde edilebilir) • Kurumun potansiyel bir rekabet avantajı elde edebileceği alanlar • Paydaşların özellikle etkiye sahip olabileceği alanlar • Kısa ve uzun vadeli hedefler • Her seçeneğin uygulanmasındaki tahmini maliyetler • Beklenen faydalar • Maliyet düşürme için fırsatlar • Kurumun ihtiyaç duyduğu büyük değişiklikler • Her seçeneğe yönelik risk veya tehditler • Yeni gelişmeler için her seçeneğin etkisi 62 5. Yön, Yaklaşım ve Odak Alanlarına karar verilmesi: KSS ekibi üst düzey yönetim ile uzlaşı içinde olmalı, organizasyonun gelişimi hakkındaki kararları bilgilendirmelidir. KSS’a göre, kurumun genel yönü, yaklaşım ve odak noktalarını belirlemek önemlidir: Yön: Bu kurumun hedefi ya da tanımladığı ana alandır. Örneğin, bir hazır giyim şirketi işçi sağlığı ve güvenliği vurgulamak için karar verebilir. Bir kağıt şirketi ormancılık ile ilgili çevre sorunlarını faaliyetlerinin temelini oluşturmasına karar verebilir. Bir yüksek teknoloji şirketi ise rüşvete karşı önlemler almaya karar verebilir. Yaklaşım: Bu kurumun hedeflediği yönde hareket etmesini planlaması anlamına gelir. Kurum misyon, vizyon, değerler ve etik ifadelerini yeniden gözden geçirmeye karar verebilir, yeni bir davranış kodu oluşturabilir, bir KSS politikası tasarlayabilir. Odak Alanları: Kurumun iş hedefleri ile net bir uyumu ve öncelikleri olmalıdır. Odak alanları yeni fırsatlardan yararlanmayı, belli anahtar paydaşların ihtiyaçlarına hitap edebilmeyi deneyebilir ve kurumun işleyiş sürecindeki boşlukları tespit edilebilir. Örneğin, bir gıda perakendecisi hedef olarak obezite ile mücadeleye odaklanmaya karar verebilir. Uzun vadeli kurumsal sürdürülebilirliğin geliştirilmesi için, kurumun ayrıntılı bir KSS politika ve stratejisi tasarlamasına ihtiyaç vardır. Yapılan işle doğrudan stratejik uyum ve faydaları gözetilerek uzun vadeli KSS felsefesi oluşturulabilir. KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUĞU ETKİLEYEN FAKTÖRLER Kurumsal Sosyal Sorumluluk anlayışını etkileyen faktörler çok çeşitlidir. Bu faktörler evrensel gelişmelerle ilgili olabileceği gibi ülkelere özel dinamikler ya da firmalara özel faktörler şeklinde düşünülebilir. Bu faktörlerin değişimini, KSS’ye bakışı tarihsel bir dizge içerisinde ele almak daha yararlı olacaktır. KSS’nin özünde olan topluma karşı duyarlılık gösterme, toplumsal konularla ilgilenme esas alındığında örneğin, çoğu bilim insanı Howard Bowen’in 1953’de yazdığı “İşadamının Sosyal Sorumlulukları” adlı kitabını kurumlar ve toplum arasındaki ilişkileri kuramlaştırmaya yönelik ilk girişim olarak kabul eder. Kitap Puritan ve Protestan yazarların da ilgisini çekmiştir. 29 Protestan ve Ortodoks kilisenin oluşturduğu bir birlik tarafından hizmete sunulmuş, ekonomik yaşamın manevi ve ahlaki değerlerle ilişkisi olarak değerlendirilebilecek “Hristiyan Etiği ve Ekonomik Yaşam” çalışmasının önemli bir kısmını oluşturmuştur. Bowen kurum yöneticilerini sosyal sorumluluklarla ilgili olmaya “ikna eden”, “zorlayan” ve daha kolay “arzu edilir” hale getiren kurumsal değişmeleri ele alırken aynı zamanda bu konuda eksikliği hissedilen yasal düzenlemeye de zemin hazırlamıştır (Lee,2008,56). Bowen’in bu ilk kuramsal çalışması aslında hem dönemsel olarak KSS’ye nasıl bakıldığını göstermekte hem de din faktörünün etik bağlamında KSS’yi nasıl etkilediğini göstermektedir. Aslında kültür ve din KSS’ye yönelik ilk girişimlerde bir hayli belirleyici olmuştur. Örneğin, sosyal sorumluluğun temel ve ilk örnekleri hayırseverlikle ilgilidir. Bu anlayış gelenek ve göreneklerin din ile eklemleşmesinden çıkmış ve diğer Müslüman topluluklarında olduğu gibi birçok Türk-İslam devleti anlayışında hayat bulmuştur ( Zincir ve Bikmen 2006’dan aktaran Alakavuklar, Kılıçaslan ve Öztürk, 2009;112). Dünyadaki dönemsel değişmeler, KSS yaklaşımlarını da doğal olarak değiştirmiştir ve değiştirmeye de devam etmektedir. 1950-1960larda daha ziyade makro-sosyal yapılarla KSS’nin teşvik edilebileceği düşünülmüştür. Bowen serbest ekonominin özünde olan bazı sosyal yetersizlikleri tamamlayan ve düzelten bir ölçü ya da önlem olarak KSS’yi görürken, 1970lerde Friedman kurum yöneticilerinin ilk ve en önemli sorumluluğunun paydaşlarının refahını maksimize etmek olduğunu, bu nedenle sosyal sorunların politikacılara ve sivil toplumun inisiyatifine bırakılması gerektiğini ileri sürmüştür. Bu bakış açısı da finansal performans itibariyle kavramın sorgulanmasına neden olmuş, çoğu orta düzey yönetici KSS’yi kurumun nihai finansal performansına zarar veren, o nedenle de çok da dikkate alınması gerekmeyen bir konu olarak görülmüştür (Ackerman, 1973:88-98). 1979’da Carroll’un yine sosyal performansla ilintirerek açıkladığı KSS ve boyutları 1980lere damgasını vurmuş, kavramın gelişimine rehberlik etmiştir. Carroll işletmelerin sorumluluklarını; ekonomik, yasal, etiksel ve isteğe bağlı sorumluluklar olarak ele almıştır. Yaptığı en büyük katkı bu 63 sorumlulukları tanımlamakla kalmayıp, bu sorumluluklar bağlamında ekonomik ve sosyal hedeflerin birbirleriyle bağdaşmayan ödünler olmadığını ileri sürmesidir. Dolayısıyla Carroll’un bu çalışması ve yaklaşımı, KSS anlayışını etkileyen en önemli kırılma noktalarından biri olmuştur. 1990lar ise yönetim alanında bazı işletmelerin neden diğerlerine göre çok daha başarılı olduğu sorusuna ilişkin araştırmaların yapıldığı ve stratejik yönetime gözlerin çevrildiği bir dönemdir. Bu dönemde paydaş analizi KSS’ye uygulanabilir cazip bir seçenek olarak görülmüştür. Paydaş Kuramı 1960lara dayanan bir kuramsa da bu dönem de yeni çalışmalarla yeniden yorumlanmıştır. Paydaş modeli yönetici bakış açısından çalışanlar, müşteriler, hükümet gibi belli paydaşlara karşı sorumlulukları değerlendirmenin ve yönetmenin toplumlarına karşı olan sorumluluklarını yönetmekten çok daha kolay bulunmuştur (Lee, 2008:60-61). Günümüze gelindiğinde hızla artan toplumsal sorunlar, paydaş baskıları ve finansal performansa katkısı gibi nedenlerle KSS bir işletmenin rekabet kadar gerçekleştirdiği tüm faaliyetlerine uygulanabilir ve esnetilebilir bir kavramdır (Lee, 2008:62). KSS gelişimine ilişkin bir diğer yaklaşım da Martinet ve Reynaud tarafından geliştirilmiş, KSS anlayışının evrimi dört ana aşama altında incelenmiştir. Aslında her bir aşamanın az önce ele aldığımız tarihsel dizgenin özeti olduğu rahatlıkla görülebilir. Şekil 3.3: Kurumsal Sosyal Sorumluluk Evriminde 4 Safha Kaynak: A. C. Martinet ve E. Reynaud, 2004. Entreprise durable, Finance et Stratégie, (Aktaran: Gürol, Büyükbalcı, Bal ve Belkin, 2010: 141) Bu safhalar sırasıyla şu şekilde belirtilmiştir: 1. Safha: Ekonomik rekabetçilik anlayışı, 2. Safha: Çevrenin sunduğu gerekli kaynaklar sayesinde çıktıları maksimize etmeye dayalı anlayış, 3. Safha: Ekonomik temellere dayalı maliyet hesaplamaları sonuçları esas alınarak geliştirilen, doğal kaynakların korunmasına yönelik sürdürülebilirlik projeleri yaratma temelli bir anlayış, 4. Safha: Çevreyle uyumlu davranışlar geliştirmek, birçok değişik paydaş grubunu aynı anda dikkate almak ve herkesin kazanacağı bir faaliyet ortamı yaratmaya dayalı bir anlayış. Buraya kadar KSS’ye nasıl yaklaşıldığını çok genel bir tarih dizgesi ile görmeye çalıştık. Kavrama yönelik anlayışlar zaman içinde değiştikçe, uygulamaların da bundan nasıl etkilenebileceğini tasavvur etmek istedik. Gelin şimdi de KSS’nin kültürden kültüre ya da ülkeden ülkeye farklı ele alınıp uygulandığı gerçeğinden hareketle, bir ülkede KSS’nin gelişimini etkileyen faktörler neler olabilir ona bir bakalım ve özellikle ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkelerde belirleyici olan faktörleri görmeye çalışalım. KSS uygulamalarının gelişiminde etkili olan faktörler içsel ve dışsal tetikleyici faktörler olarak ele alınabilir. İçsel tetikleyiciler bir ülkenin içi dinamikleri ile ilgiliyken, dışsal tetikleyiciler küresel esaslıdır. Bu unsurlar aşağıdaki gibi sıralanabilir (Gürol, Büyükbalcı, Bal ve Belkin, 2010: 154-155): 64 • Kültürel Gelenek: Batı kökenli gibi görülen KSS’nin aslında Ülke kültürünün özünde, din vb. unsurlarla var olması. • Politik Reform: Ülkelerinin politik yapılarının ve politik çevre faktörlerinin KSS’ye etkisi. • Sosyo-Ekonomik Öncelikler: Ülkelerin eğitim, sağlık, çevre, yoksulluk vb. önceliklerinin KSS’yi yönlendirmesi. • Kurumsal Yönetim Boşlukları: Gelişmekte olan ülkelerde işletmelerin kurumsal yönetim açısından zayıf olmaları, yaşam koşullarını iyileştirmek isteyen hükümetlerin de işletmelerin KSS’de faaliyet üstlenmelerini beklemeleri. • Krize verilen Tepki: Gelişmekte olan ülkelerde meydana gelen ekonomik, çevresel, sosyolojik ya da endüstriyel krizlerin KSS uygulamalarına yön vermesi. • Pazara Ulaşım: KSS, gelişmiş ülkelerdeki pazarlara girmeyi kolaylaştıran yollardan biri olarak görülmektedir. • Uluslararası Standardizasyon: Uluslararası kodlar, standartlar ve uygulamalar KSS için de kolaylaştırıcı bir zemin hazırlayabilmektedir. • Yatırım Teşvikleri: Sosyal sorumluluk taşıyan projeler ve bu tür projelere yönelik destekler yine gelişen ülkelerde KSS için itici güç olabilmektedir. • Paydaşların Etkisi: Gelişmekte olan ülkelerde devlet firmaların çevre düzenlemeleri, etik ilkeleri vb. konular ve üzerinde etkin değilse, bu boşluğu paydaş grupları doldurabilmektedir. • Tedarik Zinciri: Çok uluslu işletmelerim gelişmekte olan ülkelerdeki KOBİ niteliğindeki tedarik zincirlerini KSS vb. konularında yönlendirme güçlerinin olmasıdır. KSS’deki ulusal farklılıklar, ulusal iş sistemlerini şekillendiren kurumsal çerçevelerin (işletmelerden devlete, kurallardan normlara) tarihsel olarak gelişimiyle alakalıdır. Ulusal kurumsal çerçevelerin bu tarihsel olarak değişimi, dört temel özellikle de açıklanabilir (Matten ve Moon, 2008:407) . Bunlar: Politik sistem, finansal sistem, eğitim ve işgücü sistemi ve son olarak da kültürel sistem. Politik güç devletin gücüne ve üstlendiği role-rollere karşılık gelir. Örneğin; Avrupa’da devlet ekonomik ve sosyal girişimle daha ilgiliyken ve bu nedenle de gücünü daha çok hissettirirken, Amerika’da kurumlar daha aktiftir. Finansal sisteme baktığımızda Amerika’da örneğin, menkul kıymetler borsasının belirleyici finansal kaynak olduğunu görürüz. Birçok büyük şirket buradadır, buradan kazanır. Bu da kurumlara hissedarlarına karşı şeffaflık ve hesap verebilirlik baskısını hissettirir. Aynı farklılıklar insan kaynakları üretimi ve düzenlenmesinde de kendini hissettirir. Avrupa’da kurumlar işgücü pazarının politikaları ve eğitimde, gerek yasal düzenlemeler gerekse resmi olmayan düzenlemelerle katılımda bulunur, yönlendirmeler yaparlar. Amerika’da ise daha kurumsal bazda düzenlemeler, stratejiler görülür. Bu zıt yapılar sadece devlet/eyalet stratejilerdeki farklılıkları değil, işletme ve işgücü çıkarları itibariyle görece daha bütünleşmiş, daha yurt-bölge genelini kapsayan ve hiyerarşik bir Avrupalı yapı ile de ilgilidir. Kültürel sistem açısından bakıldığında ise Amerikalılar katılım, hayırseverlik, kurumsal hayırseverlik konularında daha eğilimliyken, Avrupalıların bu konuyu daha çok kiliseden devlete, birliklerden politikacılara değin bu tarafları bu konularda temsilci olarak görme eğilimde oldukları söylenebilir (Matten ve Moon, 2008:406-408). Kurumsal Sosyal Sorumluluğu ve gelişimini etkileyen faktörleri önce küresel bağlamda sonra her ülkenin kendine has dinamikleri olduğu gerçeğiyle görmeye çalıştık. Gerçekten de her ülkenin gelişmişlik düzeyi, kültürü, yasal düzenlemeleri vb. farklıdır. Bu farklılıklar da işletmelerin KSS anlayış ve uygulamalarını etkileyecektir. Şüphesiz her işletmenin KSS konusundaki duruşu da aynı değildir. Çünkü her kurumun kendine özel bir kültürü, yönetim anlayışı ve öncelikleri olabilir. Gelin şimdi de KSS’de kurumla ilgili olarak etkileyici faktörlere bir bakalım. Sizce bir kurumun KSS’a bakışını etkileyecek kurum içi faktörler neler olabilir? 65 Bir kurumun değerleri, iş yapış biçimleri, kurumsal davranışları aslında kurum kültürünü ortaya koyar. Kurumsal Sosyal Sorumluluk da firma düzeyinde kültürden etkilenir, beslenir. Kimi zaman kültürün bir bileşeni olan etik faktörünün kurumsal sosyal sorumluluk bilincinin örgütlerde gelişmesinde çok önemli bir rolü olduğu düşünülür. Örgütün sosyal sorumluluğunu kazanmasında, tüm örgüt çalışanları içinetik değerler temel alınarak yapılandırılmış bir örgüt kültürünün varlığı elbette büyük önem taşımaktadır (Doğan ve Karataş, 2012:98). Kurum kültürü, kurumun çalışanlarına, çevreye, müşterilerine ya da topluma yönelik davranışları, aynı zamanda sorumluluklarını nasıl algılayıp yönettiğini de gösterir. Konuya paydaşlar açısından baktığımızda, etkileşimli bir yapıda tüm kesimlerin kararlara katılımını esas alan, demokratik, şeffaf, hesap verebilir bir yönetim anlayışı olarak tanımlanan “yönetişim” ve onun yarattığı kültürle de KSS ilişkilendirilebilir (Kayalar ve Özmutaf, 2007:110). Yönetişim kültürünün sosyal sorumluluk odaklı bir yapılanmaya dayanması içinse liderlik, katılımcılık ve motivasyon boyutu ilk boyut olarak dikkat çeker ve insan kaynaklarının önemine vurgu yapar. Sorumluluk bilinci olan insan kaynakları için, kurum içinde onlara yönelik düzenlemelerle bu zemini hazırlanabilecektir. Sosyal Sorumluluk 8000 Standardı (Ücretler, sendikalaşma, çalışma saatleri, ayrımcılığın önlenmesi vb.) gibi düzenlemeler bu zemini oluşturabilecektir. Çalışanların katılımı liderlikle ve yaratıcılıklarını ortaya koyabilecekleri motivasyonlarla yönlendirilebilecektir. Yönetişim kültürünün ikinci boyutu müşteri odaklılıktır. Müşteriyi bir paydaş olarak odağa yerleştiren bu anlayış, müşteri tatmini için çalışır. Sürekli gelişme üçüncü boyuttur ve sosyal sorumluluk sürekli gelişme nosyonu içinde üç yönde ilerleyen bir yapıdır. Bu yönler ise; ekonomik gelişme, çevre koruma ve sosyal kenetlenme (paydaşları diyaloğu vb.)’dir. Kurumsal yönetişim ve KSS ilişkisinde dördüncü boyut sürekli eğitimdir ve sorumluluk bilincinin kazanılmasında ve pekiştirilmesinde de rol oynar. Beşinci boyut işbirliği boyutudur ve tüm paydaşların işbirliğine, birbirlerini tamamlayarak ortaya çıkaracağı değere karşılık gelmektedir. Doğru ve açık bilgiler ve güven kelimeleri ise bir diğer boyut olan şeffaflığı işaret eder. Örneğin şeffaflığın olduğu bir kurumda paydaşların kaynakların verimli kullanıldığını bilmesi gibi ( Kayalar ve Özmutaf, 2007:111-116). Kurumsal Yönetişim güdümlü bir kurumsal sosyal sorumlulukta müşteri odaklılığı bir boyut olarak gördük. Aslında Firmaları KSS’Ye yönlendiren nedenlerin ya da bu konudaki taleplerin bazen iki temel kaynağı olduğu iddia edilir. Bunlardan biri tüketiciler ve müşterilerdir diğeri ise yatırımcılardan işgörenlere paydaşlardır (Mcwilliams ve Siegel, 2001:119). Tüketicileri bir kaynak olarak görmek aslında KSS’yi bir farklılaşma stratejisi konumuna getirir. Ürünün içeriği, üretim süreçleri ya da tüketiminin çevre ve kullanıcılar gözetilerek üretilmesi ve sunulması, bir farklılaştırma stratejisi olarak görülebilir. Kaldı ki günümüz tüketici böylesi bir bilinci takdir edip ödüllendirmektedir. Bu ise birçok şirketin KSS’yi pazarlama stratejileriyle bütünleştirme yoluna gitmektedir. Kurumsal Sosyal Sorumluluğu etkileyen firma ile ilgili bu faktörlere belki de getireceği kazanımlar açısından da bakmak gerekir. Yani KSS’nin firmalara yaratacağı kazanımlar da aslında kavramın kabulünde ve işlerlik kazanmasında önem taşımaktadır. Kurumsal sosyal sorumluluk konusuna önem veren işletmelerin elde edeceği kazanımlar şu şekilde sıralanmaktadır(Ozupek 2008: 281–282’den Aktaran: Becan, 2011, 19): 1. Daha iyi bir sosyal çevre yaratmak hem topluma hem de işletmeye fayda sağlamaktadır. Toplum acısından duruma bakıldığında, sosyal sorumlulukların yerine getirilmesiyle daha iyi bir çevre ve iş fırsatları yaratılmış olacaktır. Kurum acısından duruma bakıldığında ise daha fazla iş gücü kaynağı bulacak ve ürettiği urun veya hizmetlerine daha kolay tüketici çekecektir. 2. Sosyal hareketlere işletmenin gönüllü olarak katılması bu konuda hükûmetin daha sıkı düzenleme ve müdahalesine yol açacaktır. Böylece işletmeler daha fazla esnekliğe ve bağımsızlığa kavuşacaktır. 66 3. İşletmeler modern toplumla bağımlı sistemlerdir ve işletme ile toplum arasındaki karşılıklı bu bağımlılık, kurumun faaliyetini önemli şekilde etkilemektedir. İşletmenin çevresinde bulunan çıkar gruplarının istekleri tatmin edildiği ölçüde pazardaki varlığı da riske girmez. İşletmenin sosyal katılımı desteklemesinde kamuoyunun görüşü önemli bir rol oynamaktadır. Çünkü verimlilik amaçları yaşamın kalitesiyle bir arada beklenmektedir. 4. İşletmenin yenilikçi kapasitesi toplumsal sorunlara uygulanabilirse, geleneksel anlamda işletmeye maliyetli gibi gözüken bir takım çalışmalar işletmeye katkı sağlayabilir. Bazen toplumsal konulara tepki göstermek yerine önlem almak daha tutarlı ve daha az maliyetli olmaktadır. Bu nedenle kurumlar sosyal sorunlar baş göstermeden önce tedbirlerini alacak olursa, hem tepkiler azalacak hem de önlem almanın maliyeti azalacaktır. 5. Sosyal hareket, destekleyen bir halk imajı yaratmaktadır. Böyle bir imaj yaratan işletmeler tüketicileri, çalışanları ve yatırımcıları da çekebilmektedir. 6. İşletmeler güçlü, beşeri ve maddi kaynaklara sahiptir, özellikle toplumun bazı sorunlarını çözmek için kendi kaynaklarını kullanan işletmeler toplumda prestij sağlamaktadır. 7. Her yönüyle saygın ilişkileri hedefleyen işletme; iyileştirilmiş bir cevrede başarılı olabilmekte ve kazanç sağlayabilmektedir. 8. Sosyal sorumluluklarını yerine getiren işletmeler etik yükümlülüklerini tanımlayarak kamuoyunun değişen gereksinimlerini, beklentilerini ve işletmelerin yol açtığı sosyal sorunları çözmektedir. http://www.kurumsalsosyal.com/tr-TR/soylesiler/2480_ttnet-kss-stra tejilerini-nasil-olusturdu.aspx 67 Özet Toplumun ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan tüm örgütler yöntem ve sonuçlar açısından kısıtlamalarla karşılaşır. Örgütlerin ayakta kalmaları, yaşamlarını sürdürebilmeleri için sonuç elde etmeleri zorunludur. Bu sonuçlar sayesinde karlar elde edilir, yatırımlar yapılır, vergiler ödenir, bağışlar toplanır. Sonuçlar elde edilirken bir takım stratejiler, yöntemler kullanılır. Bunların toplumun geniş kesimlerince kabuledilebilir olması beklenir. Ne tür örgüt olursa olsun tüm örgüt liderleri sürekli olarak yöntemler ve sonuçlar arasındaki dengeyi kurmak ve sürdürmek mücadelesi içindedirler. Kar amacı güden işletmeler söz konusu olduğunda kurumsal sosyal sorumluluk, bu dengeyi kurmalarında işletmelere yardım eder. Bunun aracı paydaş yaklaşımıdır. Eğer işletmeler kendilerini sonuçlara ulaştıracak plan ve eylemlerini kendi paydaşlarını göz önünde bulundurarak ve onların bakış açılarını gözeterek yerine getirebilirlerse, bu dengenin sağlanması mümkün olur. Uygulamada ya da teoride kurumsal sosyal sorumluluk stratejilerinin sınıflandırılması konusunda çeşitlilik bulunmaktadır. Bir sınıflamaya göre hissedar stratejisi, özgecil strateji, karşılıklılık stratejisi ve vatandaşlık stratejisi olarak dört stratejiden söz edilmaktadir. Örgütsel çalışmalarda ise KSS stratejileri dört ayrı başlıkta toplanmaktadır. Bunlar: reddetme stratejisi, savunmacı strateji, uyum sağlama stratejisi ve öngörücü, proaktif stratejidir. Bu sınıflamaya göre reddetme stratejisini uygulayan firmalar, ekonomik çıkarlarının dışında kalan her türlü sosyal/etik sorumluluk biçimini tamamıyla geri çevirirler. Bu nedenle daha büyük sorumluluk üstlenmeyi gerektiren sosyal talepleri ya ihmal ederler ya da bu taleplere karşı mücadeleye girişirler. Savunmacı stratejiyi benimseyen firmalar yasal gereklilikleri yerine getirerek kendi çıkarlarını korumanın peşine düşerler. Böylece yasal açıdan meşruiyetlerini sürdürürler. Uyum sağlama stratejisi uygulayan firmalar, özellikle paydaşlarına yönelik etik sorumlulukları kabul ederler. Yasal gerekliliklere tümüyle uyum sağlarlar ve çeşitli paydaşların beklentilerine özen göstermeye çalışırlar. Fakat daha ileri düzeyde, gönüllü olarak toplumun iyiliği için girişimlerde nadiren bulunurlar. Proaktif firmalar kurumsal sosyal sorumluluk açısından diğerlerinden kolaylıkla ayırt edilirler. Sosyal sorumluluklarının tamamiyle farkındadırlar ve paydaşlarının refahını artırmak ve topluma yönelik olumsuz etkilerini minimuma indirmek için canla başla uğraşırlar. Paydaş Teorisi, kurumların sadece ekonomik amaçlı ve kurumu gözetecek eylemlerin yanı sıra kurumun eylemlerinden etkilenen kişi ve grupların da yararını gözeterek eylemlerde bulunmasını öneren bir yaklaşım olarak karşımıza çıkmaktadır. Freeman’ın önerdiği paydaş yaklaşımına göre kurumun başarısı ekonomik ölçeklerin yanı sıra paydaşlarıyla yani müşterileri, çalışanları, tedarikçileri, komşuları, finansörleri vd. anahtar gruplarla olan ilişkilerini ne ölçüde başarılı yönettiğine de bağlı hale gelmiştir. Stratejik yönetim iş modeli, şirketin başarısını içsel kaynak ve yetenekler (yetkinlikler) ile dışsal fırsatları uyumlaştıran bir stratejinin oluşturulması, uygulanması ve kontrol edilmesine bağlı olarak açıklar. Şirket ancak bu şekilde misyonunu yerine getirir ve vizyonuna ulaşmak için mücadele eder. Etkili bir kurumsal sosyal sorumluluk politikası, stratejik girişimler bağlamında proaktif (sorunlar çıkmadan uygulanan önleyici girişimler) eylemi gerekli görür. Böylece kurumun stratejik ve kurumsal sosyal sorumluluk hedeflerine ulaşmasında yardımcı olunur. Bu nedenle kurumsal sosyal sorumluluk, markanın itibarını ve saygınlığını sağlamanın bir biçimi olduğu gibi firmayı rakiplerinden farklılaştıracak rekabetçi avantajın elde edilmesine de yarar. KSS uygulamalarının gelişiminde etkili olan faktörler içsel ve dışsal tetikleyici faktörler olarak ele alınabilir. İçsel tetikleyiciler bir ülkenin içi dinamikleri ile ilgiliyken, dışsal tetikleyiciler küresel esaslıdır. KSS’deki ulusal farklılıklar, ulusal iş sistemlerini şekillendiren kurumsal çerçevelerin (işletmelerden devlete, kurallardan normlara) tarihsel olarak gelişimiyle alakalıdır. Ulusal kurumsal çerçevelerin bu tarihsel olarak değişimi, dört temel özellikle de açıklanabilir. Bunlar: Politik sistem, finansal sistem, eğitim ve işgücü sistemi ve kültürel sistemdir. 68 Kendimizi Sınayalım 1. Kurumların stratejik yönetimi kapsamında hedeflere ulaşılmasında ya da başarılı olmasında etki sahibi olan ya da kurumun eylemlerinden etkilenen kişi ya da gruplara ne ad verilir? 6. Galbreath’a göre KSS stratejileri sınıflamasında amaca yönelik pazarlama hangi stratejiye uygun bir tekniktir? a. Özgecil strateji a. Paydaş b. Karşılıklılık stratejisi b. Hissedar c. Hissedar stratejisi c. Komşu d. Vatandaşlık stratejisi d. Finansör e. Etik strateji e. Müşteri 7. Aşağıdakilerden hangisi Carroll’ın KSS stratejileri sınıflamasında bulunmaz? 2. Kurumların sadece ekonomik amaçlı ve kurumu gözetecek eylemlerin yanı sıra kurumun eylemlerinden etkilenen kişi ve grupların da yararını gözeterek eylemlerde bulunmasını öneren yaklaşım hangisidir?? a. Reddetme a. Kar yaklaşımı d. Öngörücü b. Hisse değeri yaklaşımı e. Şeffaflık c. Paydaş Teorisi 8. Ekonomik çıkarlarının dışında kalan her türlü sosyal/etik sorumluluk biçimini tamamıyla geri çeviren işletmelerin uyguladığı KSS stratejisi nedir? b. Savunma c. Uyumlaşma d. Çevre kuramı e. Sorun yaklaşımı 3. Carroll’a gore aşağıdakilerden hangisi kurumsal sosyal sorumluluk sınıflamasında yer almaz? b. Uyumlaşma a. Ekonomik c. Reddetme b. Ticari d. Öngörücü c. Etik e. Reaktif d. Yasal 9. Aşağıdakilerden hangisi KSS stratejisinin belirlenmesindeki ilk adım olan mevcut durumun değerlendirilmesi sürecinde yer almaz? a. Savunma e. Hayırseverlik 4. Gücün politik arenada başarılı ve sorumlu bir şekilde kullanılmasına odaklanan KSS stratejisi aşağıdakilerden hangisidir? a. KSS liderlik ekibinin oluşturulması a. Araçsal kuramlar c. Kurumsal belgelerin gözden geçirilmesi b. Entegre Kuramlar d. Kurumsal süreçlerin ve faaliyetlerin gözden geçirilmesi b. KSS tanımının yapılması c. Sürdürülebilirlik e. Üst yönetimin ve çalışanların desteğinin alınması d. Politik kuramlar e. Etik kuramlar 5. Paydaş yönetimi, evrensel insan hakları ve sürdürülebilir kalkınma gibi kavramlar hangi KSS stratejisinde öne çıkmaktadır? 10. “Bir kurumun değerleri, iş yapış biçimleri, kurumsal davranışları” kurumsal sosyal sorumluluğu etkileyen kurumsal faktörlerden hangisini tanımlamaktadır? a. Etik kuramlar a. Kurum kültürü b. Entegre kuramlar b. Kurum imajı c. Araçsal kuramlar c. Kimlik d. Politik kuramlar d. İtibar e. İlişki kuramları e. Yönetişim 69 Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı Sıra Sizde Yanıt Anahtarı 1. a Yanıtınız yanlış ise “Paydaş Teorisi” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Freeman ve Reed’e göre geniş ve dar olmak üzere iki paydaş tanımı bulunmaktadır. Geniş tanıma göre, paydaş şirketin hedeflerine ulaşmasını etkileyecek ya da bu hedeflere ulaşılmasından etkilenecek herhangi bir grup ya da kişidir. Bu tanıma göre, baskı grupları, devlet kurumları, meslek ve ticaret odaları, rakipler, sendikalar, çalışanlar, tüketici grupları, hissedarlar ve benzerleri paydaştır. Dar tanım ise, şirketin faaliyetlerini sürdürebilmesi için bağımlı olduğu herhangi bir grup veya kişiyi paydaş kabul etmektedir. Buna göre ise paydaşlar, çalışanlar, tüketiciler, bazı tedarikçiler, bazı devlet kuruluşları, bazı finans kurumları, hissedarlar paydaş olarak görülmektedir (Yamak, 2007; 59). Sıra Sizde 1 2. c Yanıtınız yanlış ise “Paydaş Teorisi” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 3. b Yanıtınız yanlış ise “Kurumsal Sosyal Sorumlulukta Stratejik Yaklaşımlar” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 4. d Yanıtınız yanlış ise “Kurumsal Sosyal Sorumlulukta Stratejik Yaklaşımlar” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 5. a Yanıtınız yanlış ise “Kurumsal Sosyal Sorumlulukta Stratejik Yaklaşımlar” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 6. b Yanıtınız yanlış ise “Kurumsal Sosyal Sorumlulukta Stratejik Yaklaşımlar” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Sıra Sizde 2 7. e Yanıtınız yanlış ise “Kurumsal Sosyal Sorumlulukta Stratejik Yaklaşımlar” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Firmalar, kilit paydaşlarının ihtiyaçlarına odaklanarak stratejilerini oluşturup uyguladıklarında hissedar değerini maksimize edebilirler. KSS, firmalara tüm iş çevresinin analiz edilmesi ve uygun kurumsal stratejilerin oluşturulmasına yol açar. Bu farklılaşma, işletmelere rekabetçi bir üstünlük sağlayarak hem işletmeyi hem de onun aktiflerini korur. 8. c Yanıtınız yanlış ise “Kurumsal Sosyal Sorumlulukta Stratejik Yaklaşımlar” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 9. a Yanıtınız yanlış ise “Kurumsal Sosyal Sorumluluk Stratejisinin Oluşturulması” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 10. a Yanıtınız yanlış ise “Kurumsal Sosyal Sorumluluğu Etkileyen Faktörler” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Sıra Sizde 3 Kurumsal sosyal sorumluluğunun dayanağı paydaş kuramıdır. Bu kuram işletmelerin sadece hissedarları değil, faaliyetlerini etkileyen ve faaliyetlerinden pekçok paydaşı olduğunu, işletmelerin karar ve eylemlerinde bu kesimlerin beklentilerini dengelemesi gerektiğini öne sürer. Sıra Sizde 4 Bir kurumun değerleri, iş yapış biçimleri, kurumsal davranışları aslında kurum kültürünü ortaya koyar. Kurumsal Sosyal Sorumluluk da firma düzeyinde kültürden etkilenir, beslenir. Kimi zaman kültürün bir bileşeni olan etik faktörünün, kurumsal sosyal sorumluluk bilincinin örgütlerde gelişmesinde çok önemli bir rolü olduğu düşünülür. Örgütün sosyal sorumluluğunu kazanmasında, tüm örgüt çalışanları için etik değerler temel alınarak yapılandırılmış bir örgüt kültürünün varlığı elbette büyük önem taşımaktadır. 70 Yararlanılan Kaynaklar Ackerman, Robert W. (1973) How Companies Respond to Social Demands, Harvard Business Review, Jul/Aug1973, Vol. 5,1 Issue 4, s.88-98. Gupta, A. D. (2012). Corporate Social Responsibility and Strategy: A Bird’s Eye View, Global Business Review, 13 (1): 153-165. Alakavuklar, Ozan, Nadir, Kılıçaslan, Selcen ve Öztürk, Engin Bağıs (2009), Türkiye'de Hayırseverlikten Kurumsal Sosyal Sorumluluğa Geçiş: Bir Kurumsal Değişim Öyküsü, Yönetim Araştırmaları Dergisi 103, Cilt: 9, Sayı 2, 103143. Gürol, Yonca, Büyükbalcı, Pınar, Bal, Yasemin ve Berkin, Ertemsır Esin (2010). Kurumsal Sosyal Sorumluluk Kavramı ve Gelişmekte Olan Ülkelerde Konuya Bakış, İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, No: 43, s.132-162. Halıcı, Ali (2001). “İşletmelerde Sosyal Sorumluluk Stratejileri: Çanakkale İlinde Bir Araştırma”, Yönetim ve Ekonomi Dergisi, Cilt 7, Sayı 1. Aydemir, Muzaffer (2009). “Bir Rekabet Stratejisi Enstrümanı Olarak Kurumsal Sosyal Sorumluluk”, Yönetim Bilimleri Dergisi, Cilt 7, Sayı1. Kayalar, Murat ve Özmutaf, Nezih Metin (2007). Kurumsal Sosyal Sorumluluk ve Yönetişim Becan, Cihan (2011). Kurumsal Sosyal Sorumluluk Kavramının Paydaş Teorisi ve İletişim Yaklaşımı Açısından Değerlendirilmesi: Bankaların Basın Bültenlerine Yönelik Bir İçerik Analizi, Selçuk İletişim, 7, 1, s.16-35. Kültürü Bağlamında Etkileşim, Süleyman Demirel Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, C: 12, S:2, s.107-119. Carroll, Archie B. (1979). “A Three-Dimensional Conceptual Model of Corporate Performance”, Academy of Management Review, Vol. 4, No. 4. s.497-505. Lee, Min-Dong Paul (2008). A Review of The Theories of Corporate Social Responsibility: Its Evolutionary Path and The Road Ahead, International Journal of Management Reviews, Vol. 10 Issue 1, s. 53–73. Doğan, Selen ve Karataş, Abdullah (2012). Örgütlerde Sosyal Sorumluluk Bilinci ve Güven Ortamının Oluşmasında Etiğin Önemi, Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 26, Sayı: 1, ,s. 93-109. Kavut, F. L. (2010) “Kurumsal Yönetim, Kurumsal Sosyal Sorumluluk ve Çevresel Raporlama: IMKB100 Şirketin Çevresel Açıklamalarının İncelenmesi” İşletme İktisadi Enstitüsü Yönetim Dergisi Sayı: 66 Galliara, M. (2009). Corporate Social Responsibility, Narsee Monjee Institute of Management Studies (NMIMS). (http://www.scribd.com/doc/37748042/CSR-ebook (erişim tarihi: 1.9.2012). Lee, Min-Dong Paul (2011). Configuration of External Influences: The Combined Effects of Institutions and Stakeholders on Corporate Social Responsibility Strategies, Journal of Business Ethics, 102: 281-298. Macwilliams, Abagail ve Siegel, Donald (2001), Corporate Social Responsibiliy: A Theory of Firm Perspective, Academy of Management Review, Vol.26, No.1, 117-127 Donaldson, T. & Preston, L.E. (1995). “The Stake- holder Theory of The Corporation, Concepts, Evidence, and Implications”, Academy of Management Review, Cilt 20, No. 1, s. 65–91. Matten, Dirk ve Moon, Jeremy (2008). “Implicit” and “Explicit” CSR: A Conceptual Framework for A Comparatıve Understandıng of Corporate Socıal Responsıbılıty Academy of Management Review, Vol. 33, No. 2, s. 404–424. Freeman, E. R., Strategic Management: A Stakeholder Approach, Boston: MA Pitman, (1984). Freeman, R.E.; R.A. Phillips, Stakeholder Theory: A Libertarian Defence, Business Ethics Quarterly, 12: 3, 331-349, (2002). Robbins, S. P. ve Coulter, M. (2012) Management, 11 ed. Pearson Educatren Limited. Tak, B. (2009). İşletmelerin Sosyal Sorumlulukları ve Paydaş Grupları ile İlişkilerinin Yönetimi, Beta Yayınları, İstanbul. Garriga, E. ve Mele, D. (2004). “Corporate Social Responsibility Theories: Mapping the Territory”, Journal of Business Ethics, 53: 51-71. Yamak, S. (2007). Kurumsal Sosyal Sorumluluk Kavramının Gelişimi, Beta Yayınları: İstanbul. Galbreath, J. (2006) “Corparate Social Responsibility Strategy: Strategre Options, Global Censideratronns” Cerporate Governance, Vol. 6, 1 ss.2, 175-187. Werther Jr., W. B. ve Chandler, D. (2006). Strategic Corporate Social Responsibility Stakeholders in a Global Environment, Sage Publications. 71 4 Amaçlarımız Bu üniteyi tamamladıktan sonra; İşletmelerde sosyal sorumluluk ve pazarlama uygulamalarını açıklayabilecek, Toplumsal pazarlama kavramını ifade edebilecek, Sosyal sorumluluk ve iş ahlakı kavramlarını anlatabilecek, Sosyal sorumluluk ve itibar yönetimi konularını karşılaştırabilecek bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz. Anahtar Kavramlar Sosyal Sorumluluk İş Ahlakı Pazarlama Uygulamaları İtibar Yönetimi Toplumsal Pazarlama İçindekiler Giriş İşletmelerde Sosyal Sorumluluk ve Pazarlama Toplumsal ve Sosyal Pazarlama Pazarlamada Sosyal Sorumluluk Uygulamaları Pazarlamada Sosyal Sorumluluk ve İş Ahlakı Pazarlamada Sosyal Sorumluluk ve İtibar Yönetimi Pazarlamada Sosyal Sorumluluk Uygulama Örnekleri 72 Kurumsal Sosyal Sorumluluk ve Pazarlama Uygulamaları GİRİŞ Daha fazla kâr elde etme, rekabet yoğun ortamda faaliyetleri sürdürme ve faaliyet alanlarının yaygınlaşması, işletme yönetimleri ile girişimcilerin zaman zaman farkında olarak ya da olmayarak, sorumsuzca hareket etmelerine yol açabilmektedir. Bu durum ise, insan sağlığı ve çevreye zarar verici uygulamalar yanında, işletmenin paydaşlarına karşı sorumluluk bilincinin de azalmasına yol açabilmektedir. Dolayısıyla, işletmelerin ekonomik ve yasal sorumluluklarının ötesinde sosyal, sorumluluklarından da söz etmek gerekmektedir. Ahlâki ve gönüllü sorumlulukları da kapsayacak şekilde genel olarak kurumsal sosyal sorumluluklar konusu işletmeler açısından kaçınılmaz bir konu haline gelmiştir. Kurumsal sosyal sorumluluk, işletmelerin iç ve dış paydaşlarına yönelik sorumluluklarının fark edilir olmasıyla birlikte, üzerinde daha fazla durulan önemli bir kavram ve konu olarak gündemdedir. Basit ya da karmaşık, her dönemde işletmelerin asıl uğraşı alanları ekonomik değeri olan çıktı üretimi olmakla birlikte, bu faaliyetler nedeniyle çevresel faktörleri etkileme ve aynı zamanda bu faktörlerden etkilenme durumları da söz konusudur. İşletmelerin sorumluluklarına gösterilen ilginin faaliyette bulundukları dar çevreden bütün bir dünya geneline doğru yoğunlaştığı ve bunun özellikle Sanayi Devrimi sonrası arttığı görülmektedir. İşletme faaliyetlerinin etkilerinin çok daha fazla alanı etkilemeye başlaması ve bunun da kitle iletişim araçları sayesinde daha fazla insan tarafından farkına varılması bu eğilime neden olan önemli faktörler arasında yer almaktadır. Ulaşım ve iletişim araçlarının gelişmesi ve yaygınlaşması, iş dünyasında işletmelerin faaliyetlerinin ve bu faaliyetlerin ortaya çıkardığı sonuçların daha fazla görünür olmasına yol açmıştır. Bu durum ise, işletmelerin her türlü faaliyet ve sonuçlarına ilişkin duyarlılıkları artırmıştır. Gerek kamuoyu, gerekse müşteriler, tedarikçiler, aracı kurumlar ve gerekse çalışanlar ve onların temsilcileri olarak sendikalar bağlamında işletmelerden her geçen gün beklentiler artmaktadır. Artan bu beklentiler bağlamında ise işletmelerin kurumsal sosyal sorumluluklarına ilişkin çabalar da daha fazla gündeme gelmektedir. Çünkü işletmenin iç ve dış paydaşlarının hem beklentileri hem de dikkat ve duyarlılıkları artmış bulunmaktadır. Artan beklenti ve dikkatler nedeniyle işletme yönetimlerinin kurumsal sosyal sorumluluklarına özen ve önem gösterme eğilimleri de artmaktadır. Kurumsal sosyal sorumluluklara ilişkin artan ilginin diğer bir yönünde ise, işletmenin itibarı, kamuoyu, müşterileri, tedarikçileri, aracı kurumları ve çalışanları gözündeki imajı ve tabii ki bütün bunlarla birlikte kurumsal sosyal sorumluluk çabalarının işletmeye maliyeti ile getirileri konuları da tartışılmaktadır. Bu konular açısından bakıldığında, özellikle kurumsal sosyal sorumluluk çabalarının pazarlama uygulamaları bağlamında ele alınması ve değerlendirilmesi de gerekir. Pazarlamada sosyal sorumluluk, kurumsal sosyal sorumlulukta pazarlama uygulamaları ve bütün bu çabaların işletmenin imaj ve itibarına yansıması hususları üzerinde de durulması önemlidir. İŞLETMELERDE SOSYAL SORUMLULUK VE PAZARLAMA Tüketici ihtiyaç ve istekleri doğrultusunda bir ürün, yani bir mal ya da hizmetin üretilmesi ve/veya pazara sunulması sonucunda, kâr elde etme, büyüme ve varlığını sürdürme gibi temel ekonomik amaçla hareket eden işletmelerin, faaliyetleri gereği bilerek ya da bilmeyerek zarar verici davranışları da söz konusu olabilir. Örneğin bir işletme insan sağlığına ya da çevreye zarar verecek bir girdiyi kullanabilir, işletmenin çalışma ortamı çalışan sağlığını tehdit edebilir ya da üretim teknolojisi çevre ya da insan sağlığına zarar verecek sonuçlara yol açabilir. Yine bu işletmenin üretim ve ambalaj atıkları zarar verici 73 olabilir. İşletme, yasal ancak ahlâki olmayacak şekilde de davranabilir. Bütün bu ve benzeri örnekler, işletmelerin ekonomik ve yasal sorumluluklara sahip olmakla beraber sosyal ve ahlâki sorumluluklara aykırı hareket edebileceğinin göstergeleri olarak değerlendirilebilir. İşletmenin sosyal sorumluluğu, insanı, toplumu ve çevreyi etkileyen herhangi bir eylemi için işletmenin sorumlu davranması anlamı taşır. İşletmelerin sosyal sorumlulukları modern işletmelerin şu iki özelliğinden ötürü doğrudan ortaya çıkmaktadır: a. İşletmelerin asıl fonksiyonları, genişleyen bir çıkar grubu için gerçekleştirilmektedir b. Çıkar gruplarının yaşamları üzerinde bu fonksiyonların çok büyük baskısı vardır. Dolayısıyla, işletmelerin sosyal sorumluluklarının, işletmelerin faaliyetlerinden doğrudan ya da dolaylı olarak etkilenen ve zaman içerisinde genişleyen bir çıkar grubunu ilgilendiren boyutu bulunmaktadır. Bu çerçeveden bakınca sosyal sorumluluk, bir işletmenin kendini toplum için yükümlü hissetmesi şeklinde tanımlanabilir. Sosyal açıdan sorumlu olmak, toplum üzerindeki olumlu etkileri maksimum, olumsuz etkileri ise minimum yapmaktır. Bu tanım çerçevesinde işletmelerin sorumluluklarının genişlediğini ve ekonomik, yasal, ahlâkî ve gönüllü sorumlulukları da kapsadığını ifade etmek mümkündür. İşletmeler ekonomik odaklı organizasyonlardır. Ekonomik amaçlı organizasyon olmaları, işletmelere hem kullanmış oldukları kaynaklar hem de çıktılarının muhatabı olarak müşterilere ve genel olarak da topluma karşı sorumluluklarının göz ardı edilmesi anlamına gelmemelidir. Nitekim bugün işletmelerin sosyal sorumluluklarının daha fazla gündemde olması ve kurumsal sosyal sorumluluk çabalarına artan ölçüde önem ve ağırlık veriliyor olması da bu duruma işaret etmektedir. Sosyal sorumlukların göz ardı edilmesinin günümüz işletmelerine çıkaracağı faturanın hafif olmayacağı açıktır. Bu durumun farkında olan ve gerçekten sorumlu davranmaya özen gösteren işletmelerin de sosyal sorumlulukları bağlamında, daha dikkatli ve duyarlı davranma çabaları da gözden kaçmamaktadır. Herhangi bir üretim hatasının farkına varıldığında ürünlerin geri çağrılması, gerekli onarımların yapılması veya değiştirme işleminin gerçekleştirilmesi, ortaya çıkan zararların karşılanması, özür dilenmesi ve benzeri çok sayıdaki uygulama örneği, sosyal sorumluluk bilinciyle hareket edildiğinin göstergesi olarak sayılabilir. İşletmelerin sosyal sorumluluklarının ekonomik ve yasal sorumluluklarıyla orta ve uzun dönemdeki etkileşimini değerlendiriniz. Sosyal sorumluluklarını yerine getirmeye çalışan işletmelerin aynı zamanda bu çabalarına ilişkin pazarlama gayretleri de olabilmektedir. Değişim ilişkisine odaklı pazarlama çabalarının iki tarafı vardır. Alıcı ve satıcı olarak taraflarına fayda ya da değer sağlamayı esas alan pazarlama çabaları, işletmelerin görünen ve kamuoyuna yansıyan yüzleridir. Dolayısıyla sosyal sorumluluk çabalarıyla da pazarlama çabalarının arakesitinin oldukça fazla olduğu söylenebilir. Başka bir deyişle, işletmeler sosyal sorumluluk çabalarını bir yönüyle de pazarlama iletişim aracı olarak da kullanabilmektedir. İşletmelerin sosyal sorumluklarıyla ilgili gelişmelere paralel bir şekilde işletmelerin görünen yüzleri olarak pazarlama faaliyetleri açısından sosyal sorumluluk alanlarının daha hızlı bir şekilde genişlediği gözlenmektedir. Bu gelişme sonucunda pazarlamacı, tüketicileri daha ciddi biçimde yanına alma ve onları kazanma ihtiyacı içerisine girmiştir. Böyle bir ihtiyacı duyan pazarlamacı ise “kâr” anlayışında tüketici lehine bazı değişiklikler yapmak zorunda kalmıştır. Bu değişimin başarısı da işletmenin aynı yönde yapacağı amaç değişikliğine bağlı olacaktır. İşletmeler kendi refahları yanında tüketicinin, toplumun ve toplum üyelerinin refahını da düşünmek ve bunlara hizmet etmek amacını benimseme durumuna gelmiştir. İşletmeyi böylesi bir amacı benimsemeye iten nedenlerin başında, Levitt’in belirttiği gibi, işletmelerin toplumu daha ciddi bir biçimde yanına alma ihtiyaçları olmuştur. Gelişen ve çeşitlenen pazarlama faaliyetleri ile onların değişik çıkar grupları üzerindeki etkileri yanında, sorumluluk bilincinden uzak çok sayıda pazarlama uygulaması dikkate alındığında, pazarlamada sosyal sorumluluk konusunun önemi daha iyi anlaşılabilir. 74 Pazarlamanın gerçek manada güç ve öneminin bilinci ve sorumluluğunda olan pazarlamacılar, kısa dönemde zararlı gözükse de uzun dönemde avantajlı olacaktır. Bu noktada pazarlama yöneticilerinin karar alması gereken iki alternatif yol olduğu söylenebilir. Bunlardan ilki tüketici haklarına saygılı davranmanın firmaya bir takım yükler getireceği, bazı fırsatları engelleyeceği, böyle iddiasız bir anlayışla bir yerlere gidilemeyeceği, kısa zamanda piyasanın ve rekabetin acımasızlığıyla firmanın silinip gideceği ve benzeri nispeten sorumsuz sayılabilecek bir davranış sergilemektir. İkinci yol ise firma ve şahıs olarak duyulacak bir vicdan huzuru, hepimize ve gelecek nesillere ait sayılan kıt kaynakların israf edilmemesi, işadamlığının olumlu bir imaj kazanması, kamu ve toplum barışının sağlanması, toplum eğitimine katkıda bulunma ve gelecek nesillere daha az kirletilmiş bir çevreyi miras bırakma gibi faydaların bir bedeli olarak nispeten sorumlu bir davranış sergilemektir. Pazarlamada sosyal sorumluluk konuları genel başlıkları itibariyle şu şekilde sınıflandırılabilir: • Ekonomik kalkınmaya katkı • Kaynakların etkin kullanımı • Talebe uygun mal ve hizmet üretimi • Aşırı ve gereksiz maliyetler • Aldatıcı ve anlaşmalı fiyatlandırma • Aracı kurumlarla ilişkiler • Yanıltıcı ve baskıcı tutundurma ile satış çabaları • Satış sonrası hizmetler • Tüketicinin korunması ve bilinçlendirilmesi • Çevrenin korunması • Toplumsal ve kültürel değerlerin korunması ve geliştirilmesi • Yaşam kalitesinin yükseltilmesi. Pazarlamanın oldukça geniş bu sosyal sorumluluk konuları, pazarlamanın topluma etkilerinin fazla olmasıyla açıklanabilir. Pazarlamadaki değişim ilişkisinin iki tarafı olarak işletme ve müşteriler karşılıklı olarak fayda elde etmek isterken, toplumsal kaynakları gözetmek, israf etmemek, kirletmemek ve toplumsal refah artışı ile yaşam kalitesinin yükselmesine de dikkat etmek durumundadır. İşte bu durum, pazarlamada sosyal sorumluluk yanında toplumsal pazarlama yaklaşımı veya bakış açısını gerektirir. TOPLUMSAL VE SOSYAL PAZARLAMA Pazarlama çabalarıyla tüketiciye değer sunmak suretiyle kâr elde etme ve amaçlarına ulaşmayı hedefleyen işletmelerin sosyal sorumluluklarının gereği olarak aynı zamanda, toplumsal faydayı da gözetmeleri beklenir. Tüketiciye fayda sağlayacak ilacı üreten işletmenin, çevreyi kirletmemesi, girdi kaynaklarını etkili ve verimli kullanması, çalışanlarına zarar verecek davranışlardan kaçınması, tedarikçilerini ezmeye çalışmaması gerekir. Tüm bu çabalarla birlikte işletmeler genel olarak toplumsal refah artışına katkıda bulunmayı da gözetmelidir. Toplumsal pazarlama bu kapsamda üçlü bir sacayağına benzetilebilir. Alıcıya fayda sunmaya çalışan ve kendisi de kâr elde etmek isteyen işletmelerin bunu yaparken, toplumsal kaynakların sürdürülebilirliği konusuna önem vermesi ve duyarlı olması, toplumsal pazarlamanın ana eksenini oluşturur. Toplumsal pazarlamada önemli olan ve dikkat edilmesi gereken hususun, pazarlama çabalarında alıcı ile satıcının karşılıklı fayda elde etmesinin toplumsal faydayı göz ardı etmeden gerçekleştirilmesi olduğu unutulmamalıdır. Örneğin bir mobilya üreticisinin tüketiciye fayda sağlayacak bir mobilyayı üretme ve/veya pazarlaması ile kendisi de kâr elde eder ve büyürken, bu pazarlama çabalarında topluma ait olan hammaddeleri verimli kullanması, toplumun ortak değerleri olan havayı, toprağı ve suyu kirletmemesi, 75 enerji kaynaklarını kullanırken sürdürülebilirliğe önem ve özen göstermesi, toplumsal pazarlama çabaları olarak değerlendirilir. Benzer şekilde, deterjan üreten bir firmanın insan ve çevre sağlığını gözetmesi de toplumsal pazarlamaya örnek olarak verilebilir. Toplumsal pazarlama ile zaman zaman benzer anlamda kullanılan bir diğer kavram da sosyal pazarlamadır. Aslında toplumsal pazarlama ile sosyal pazarlama arasından anlamlı farklılıklar vardır. Toplumsal pazarlama çabalarında, yukarıda da değinildiği üzere, toplumsal kaynakların, varlıkların ve değerlerin de gözetilerek hareket edilmesi söz konusudur. Oysa sosyal pazarlamada, pazarlama çabaları yanında, özellikle sosyal, ahlâki ve gönüllü sorumluluklardan kaynaklanan çabalar ön plana çıkar. Kullanıcıya fayda sağlamak üzere ilaç üreten firmanın çevre sağlığını gözetmesi toplumsal pazarlamanın olmazsa olmaz parçası iken, bu firmanın sağlık, kültür, spor vb. konulara ilişkin kampanyalar düzenlemesi ya da bu tür kampanyalara destek vermesi sosyal pazarlama kampanyasıdır. Bir tekstil işletmesinin enerji tüketimini azaltıcı önlemler almaya çalışması toplumsal pazarlamaya örnek iken, aynı firmanın sigara içmeyi azaltıcı ya da diş sağlığında önleyici kampanyalara destek vermesi sosyal pazarlamaya örnek verilebilir. Dolayısıyla, toplumsal pazarlamanın tüm firmaların kendi faaliyet alanlarına ilişkin bir zorunluluk olması gerektiğini, sosyal pazarlamanın ise gönüllülük esasına göre işlediğini söylemek mümkündür. Toplumsal pazarlama ile sosyal pazarlama arasında anlamlı farklılıklar vardır. Toplumsal pazarlamanın bir zorunluluk olması gerektiği, sosyal pazarlamanın ise gönüllülük esasına işlediği göz önünde bulundurulmalıdır. Toplumsal pazarlama çabalarıyla ekonomik ve sosyal amaçlarına ulaşmaya çalışan işletme ya da kâr amaçsız organizasyonların sosyal pazarlama çabalarıyla imaj ve itibarlarını artırmaya çalıştıkları söylenebilir. Pazarlamaya getirilen eleştiriler açısından bakıldığında, çoğunlukla toplumsal pazarlama anlayışından uzak olmanın bu eleştirilere haklılık kazandırdığı söylenebilir. Pazara kültürel değerlere aykırı bir ürün sunulduğunda ya da üretim veya ambalajda kaynak israfına yol açan bir teknoloji kullanıldığında, toplumsal pazarlamaya uygun davranılmamış olur ve bu durumda pazarlamanın kültürel kirlenme ya da kaynak israfına yol açtığı eleştirileri yapılır. Diğer taraftan, firmanın bölge ya da şehirdeki bir spor organizasyonuna destek vermesi, kültürel bir faaliyeti organize etmesi ya da desteklemesi gibi hususlar ise birer sosyal pazarlama uygulaması olarak, hedef kitle ve toplum nezdinde firmanın imaj ve itibarını olumlu etkileyebilir. Elbette sosyal pazarlama uygulamalarının reklamasyon boyutundan söz edilebilir ve firmalar bazen sosyal pazarlama faaliyetlerini de abartılı bir şekilde reklam aracı olarak kullanabilir. Kamuoyu, bazı durumlarda bu tür sosyal pazarlama kampanyalarının aşırı reklam aracı olarak kullanılmasından da hoşlanmayabilir. Bu durum da ayrıca not edilmelidir. İşletmelerin toplumsal ve sosyal pazarlama uygulamalarına ayırmaları gereken kaynak bağlamında önceliklerini değerlendiriniz. Toplumsal ve sosyal pazarlama arasındaki bu farklılıklara değindikten sonra, pazarlamada sosyal sorumluluk kavramına değinmekte de fayda vardır. İşletmelerin ekonomik ve yasal sorumlulukları yanında, ahlâki ve gönüllü sorumluluklarının da artan ölçüde konuşulmaya başlanması, işletme ve dolayısıyla pazarlama uygulamalarında sosyal sorumluluk uygulamalarının daha önemli hale gelmesine yol açmıştır. Toplumun ve tüketicilerin toplumu ilgilendiren konularda daha bilinçli ve duyarlı hale gelmesi, sosyal sorumluluk uygulamalarının da artmasına yol açmıştır. İşletmelerin görünen yüzleri ve bir yönüyle vitrinleri konumundaki pazarlama faaliyetleri için de sosyal sorumluluk uygulamalarına olan ihtiyaç bu yönüyle artmıştır. Gelişen ve çeşitlenen iletişim ve ulaşım araçları da dikkate alındığında, pazarlamada sosyal sorumluluk uygulamalarının çeşitlenirken önemlerinin de arttığı rahatlıkla ifade edilebilir. Başka bir deyişle, pazarlama çabalarının karar ve uygulamalarında sosyal sorumluluk bilinciyle hareket edilmesi gerekmekte olup, gelişen iletişim teknolojisi ve araçları yoluyla da ayrıca, pazarlamada sosyal sorumluluk uygulamalarının da çeşitlendiği söylenebilir. 76 PAZARLAMADA SOSYAL SORUMLULUK UYGULAMALARI Pazarlamada sosyal sorumluluk uygulamaları, esas itibariyle şu üç başlık altında incelenebilir: • Amaca yönelik pazarlama (cause-related marketing) • Yeşil pazarlama • Sosyal pazarlama kampanyaları Sırasıyla bu başlıklar altında örneklendirilmeye çalışılacaktır. karşılaşılan pazarlama sosyal sorumluluk uygulamaları Amaca Yönelik Pazarlama Pazarlamanın amacı hedef pazardaki tüketici ihtiyaç ve isteklerinin tatminine dayalı kâr elde etmektir. Bu amaca ulaşma noktasında rakip ürün ve markalar arasından tercih edilmek bakımından da ayrıca pazarlama çabalarıyla tüketicinin ikna edilmesine ihtiyaç vardır. Bu noktada marka ve firma itibarı ile imajının güçlendirilmesi ve kabul edilebilirliğine yönelik çabalar da önem kazanmaktadır. Bilinçlenen ve daha fazla bilgiye kısa sürede ulaşabilme imkânlarına sahip günümüz tüketicileri karşısında pazarlama yönetimlerinin imaj güçlendirmeye yönelik çabalarında toplumsal ve sosyal pazarlama uygulamalarının da önemi artmaktadır. İşte bu noktada pazarlamada sosyal sorumluluk uygulamaları arasında amaca yönelik pazarlamanın katkısı öne çıkmaktadır. Amaca yönelik pazarlamada amaç, satış gelirlerinin bir kısmının toplumsal ya da sosyal bir sorunun teşhis veya çözümüne katkı sağlamak amacıyla harcanması ve bunun kamuoyu ile paylaşılmasıdır. Bu şekilde, tüketici ve kamuoyu nezdinde firma ve marka imajı ve itibarının güçlenmesi, satış gelirlerinin artması ve uzun vadede kârlılığın artması mümkün hale gelebilir. Zirai ilaç üreticisi bir firmanın zararlı böceklerle mücadele kampanyası için destek olması ve satış gelirlerinin %2’sini bu kampanya için harcayacağını açıklaması, bir lokantalar zincirinin kârının %5’ini aç insanların doyurulmasına katkı için vereceğini ilan etmesi, mobilya üreticisi bir firmanın cirosunun %1’i ile ağaçlandırma kampanyasına destek olacağı sözünü vermesi gibi uygulamalar, amaca yönelik pazarlama uygulamalarına örnek olarak verilebilir. Benzer şekilde, son yıllarda otomobil üreticilerinin karbondioksit emisyon oranını azaltmaya yönelik çaba içinde olması ya da bu çabalara destek vermeleri, pek çok mağazada çevre dostu olmayan ürünlere yer verilmemeye ve kârı daha fazla olsa da bu tür ürünlerin satılmamaya başlanması da amaca yönelik pazarlama kapsamına değerlendirilebilir. Yukarıda belirtilen ve bunlara ilave edilebilecek çok sayıdaki örnekten de anlaşılabileceği gibi, amaca yönelik pazarlama ile sadece sosyal sorumluluklara ilişkin bir çaba değil, bunun ötesinde tüketici ve kamuoyu duyarlılıklarını da dikkate alan satışları ve kârı artırmayı doğrudan hedef alan bir yaklaşım gözetilmektedir. Bu noktada, amaca yönelik pazarlama çabalarının işletme faaliyet alanıyla ilişkilendirilebilecek ve tüketici gözünde bu ilişkinin kurulabileceği biçimde olmasına özen gösterilmelidir. Bu konudaki dikkate rağmen, bazı durumlarda amaca yönelik pazarlamadan beklenen sonuçlar da alınamayabilir. Başka bir deyişle, amaca yönelik pazarlama çabalarında da tüketici algısıyla hedeflenen amaçlar arasında bazı durumlarda uyumsuzluklar olabilir. Bu durumda da amaca yönelik pazarlamadan beklenen başarı elde edilemez. İşletmeler amaca yönelik pazarlama ile sosyal sorumluluklara ilişkin bir çabanın ötesinde satışları ve kârı arttırmayı doğrudan hedef alan bir yaklaşım ortaya koyar. Amaca yönelik pazarlama uygulamalarında amacın kısa, orta ve uzun vadeli olarak algılanması da sonuçların etkisini değiştirir. Kan kanseriyle mücadeleyi uzun dönemli olarak desteklemeyi esas alan ve kamuoyu nezdinde bu algıyı oluşturabilen bir ilaç üreticisinin, amaca yönelik böyle bir pazarlama uygulamasından uzun vadede kazançlı çıkması beklenir. Buna karşılık, az gelişmiş bir bölgedeki çocuklara bir kerelik spor malzemesi dağıtımıyla onların rehabilitasyonuna yönelik sonuç almayı amaçlayan spor malzemeleri üreten bir firmanın amaca yönelik bu uygulaması bir kerelik kalır ve böylece algılanırsa, orta ve uzun vadede böyle bir pazarlama çabasından sürdürülebilir bir sonuç beklenemez. 77 Yeşil Pazarlama İşletme uygulamaları ve ürün ile ambalaj atıklarının çoğalmasına paralel olarak, çevre kirliliği, iklim değişikliklerinin problemli hale gelmesi ve enerji kaynaklarının sürdürülebilirliği konuları daha fazla konuşulmaya başlanmıştır. Bu gelişmeler pazarlama çabalarına yönelik eleştirilerin artmasına yol açmıştır. Eleştirilere karşılık firma ve marka imajı ve itibarlarının sürdürülebilirliği bakımından sürdürülebilir pazarlama ve yeşil pazarlama kavramları ön plana çıkmıştır. Sürdürülebilir pazarlama ile kaynakların ve müşteri taleplerinin sürdürülebilirliği ön plana çıkarken, yeşil pazarlama ile çevrenin korunması ve sürdürülebilirliğine vurgu ön plana çıkmaktadır. Dolayısıyla sürdürülebilir pazarlama ile aslında işletme ve pazarlama yönetimlerinin sürdürülebilirliği söz konusu olmaktadır. Bu durum, sürdürülebilir pazarlamanın pazarlamada sosyal sorumluluk uygulamasından ziyade, işletmenin ekonomik amaçlarının sürdürülebilirliğini ön plana çıkmaktadır. Yeşil pazarlama ise doğrudan pazarlamada sosyal sorumluluk uygulamaları olarak karşımıza çıkmaktadır. Yeşil pazarlamada ürünün içeriği, üretimde kullanılan girdilerin ve ambalajın geri dönüşümü, üretim ya da dağıtım için kullanılan enerji kaynaklarının çevreye zarar vermemesi, sağlanacak genel tasarruflarla kısa vadede yüksek gibi gözüken fiyatların toplum yararına orta ve uzun vadede avantajlar sunması, dağıtım süreçlerinin çevre dostu olması ve pazarlama iletişim çabaları açısından da çevre duyarlılıklarına vurgu yapılması gibi hususlar ön plana çıkmaktadır. Başka bir deyişle, yeşil pazarlama aslında pazarlama çabalarının tüm aşamaları ve süreçlerinde çevrenin önemsenmesi ve bu konulara ilişkin duyarlılıkların korunması anlamına gelir. Yeşil pazarlama çabalarının kısa vadede işletmeye ek maliyetler getirdiği ve bu yüzden ürünün fiyatlarını kısmen artırdığı bilinen bir gerçekliktir. Bu yüzden yeşil ürünlere yönelik tüketici talebinin çok fazla olmayabileceği de açıktır. Ancak pazarlamada sosyal sorumluluk çabaları ve tüketici bilincinin gelişmesine paralel olarak zamanla yeşil ürünlere olan talepte artış ve dolayısıyla fiyatlarda da gerileme olduğu görülmektedir. Öte yandan, yeşil pazarlama çabalarının artmasıyla beraber kamu harcamalarında azalma da meydana gelmektedir. Bu kapsamda yeşil pazarlama uygulamalarının pazarlamada sosyal sorumluluğa katkı sağlayıcı yönü ön plana çıkmaktadır. Ekolojik dengenin bozulması, toplumsal maliyetleri arttıran çok önemli bir husustur. Bozulan ekolojik denge, hem işletmelere hem de topluma ek maliyetler getirir. Daha fazla hastalık, çevre kirliliği, zarar verici sonuçların ortaya çıkması gibi ekolojik dengenin bozulmasına bağlı olarak gelişen durumlar hem tüketici olarak bireylerin maliyetlerinin hem de toplumsal maliyetlerin artmasına sebep olur. Katma değeri daha yüksek harcamalar yerine bu olumsuzlukları gidermeye yönelik harcamalar artar. İşte tam bu noktada yeşil pazarlama uygulamalarıyla işletmelerin pazarlamada sosyal sorumlulukları gündeme gelir. İşletmeler ve pazarlama yönetimleri ekonomik amaçlarına ulaşırken yeşil pazarlama ile sosyal sorumluluklarının da bilinci ile hareket etmiş olurlar. Bu çabalar ayrıca toplumun ve tüketicilerin yeşil pazarlamaya ilişkin bilincine katkı sağlayıcı nitelik de taşımaktadır. Yeşil pazarlamanın pazarlama karması elemanları üzerindeki etkisi göz önünde bulundurulması gereken konular arasındadır. Yeşil ürün geliştirilirken ürünlerin nötr madde özelliklerine sahip olması, çevreye uyumunun test edilmiş olması, yeniden kullanılabilir olması gibi özelliklere sahip olmasına dikkat edilmelidir. Yeşil pazarlamada radikal inovasyonların kolaylaştırılarak uygulanmasını sağlayabilecek beş adet strateji mevcuttur. Bunlar: • İmkansız amaçlar koyma • Bir sistem gibi düşünme • Soyutlama • Uygun hale getirme • Almakta yeniden inşa etme olarak sayılabilir. Sanayinin gelişmesiyle birlikte çevre kirliliğinde artış gözlenmiştir. Bu sorun karşısında işletmelerin gösterdiği davranışlar dört farklı şekilde ortaya çıkmıştır. Bu davranış biçimleri: • Problemi görmezden gelmek • Kirleticiler için önlem almak 78 • Kirlenmeyi kontrol altına almayı denemek • Temiz üretim ile kirlenmeye kaynağında engel olmak. En az girdi kullanarak çevreye zarar vermeyen ürün üretme biçimi temiz üretim olarak ifade edilmektedir. Temiz üretim ilkeleri önem ilkesi, korumacı ilke, demokratik denetim ilkesi ve bütünsellik yaklaşımıdır. Bilindiği gibi yeşil ürünler üretebilmek için üretim yöntemlerinde değişikliğe gidilmesi ilave maliyetler getirmektedir. Yeşil pazarlama açısından fiyat ilave çevre faktörlerinin maliyetini de kapsamaktadır. Yeşil fiyatlamanın başarılı olabilmesi için dikkat edilmesi gereken hususlar şöyle sıralanabilir: kalite, somutluk, görülebilirlik, inanılırlık, basitlik, spesifiklik, pazarlanabilirlik, strateji, azim ve toplum. Yeşil pazarlama açısından değerlendirildiğinde dağıtım politikalarında çevreyi gözeten uygulamalar ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda geri dönüşüm önemli bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Günümüzde ürün akışı tek yönlü olmaktan ziyade iki yönlü gerçekleşmektedir. Alternatif taşımacılık sistemleri, yakıt kullanımı, trafik gibi konulara olan ilginin artması dağıtım bileşeni bağlamında değerlendirilmektedir. Tanıtım politikası tüketicinin işletmeyi çevre dostu olarak görmesini sağlamak ve ürün hakkında çevresel mesajlar vermek için kullanılmaktadır. Uygulamada genel olarak iki çeşit tanıtım politikasıyla karşılaşılmaktadır. Bunlardan ilki aktif tanıtım politikası, ikincisi ise kötü imajı değiştirmede kullanılan koruyucu tanıtım politikasıdır. Detaylı bilgi için “Uydacı M. (2002). Yeşil Pazarlama “İş Ahlakı ve Çevresellik Açısından Yaklaşımlar”, İstanbul: Türkmen Kitabevi” kitabına bakınız. Sosyal Pazarlama Kampanyaları Pazarlamada sosyal sorumluluğun gereği olarak çok sayıda sosyal pazarlama kampanyaları gerçekleştirilebilir. İşletmeler kendileri bu kampanyaları gerçekleştirebilecekleri gibi, başka kişi, işletme ya da kuruluşlar tarafından gerçekleştirilen kampanyalara ortak olabilir veya destek verebilir. Sosyal pazarlama kampanyaları, kamuoyunun dikkatinin çekilmesi, toplumsal duyarlılıkların artırılması, toplumsal ya da bölgesel bir sorunun çözümü için kampanya düzenlenmesi veya düzenlenen kampanyalara destek verilmesi şeklinde olabilir. Bu kampanyaların temel amacı, soruna dikkat çekmek, farkındalık yaratmak, çözüme katkıda bulunmak ve toplumsal refah artışına destek vermek şeklinde sıralanabilir. Sıralanan bu amaçlardan da anlaşılacağı üzere, sosyal pazarlama kampanyaları doğrudan parasal katkıları içerebileceği gibi parasal olmayan desteklerle de yapılabilir. İşletme ve pazarlama yönetimleri sosyal pazarlama kampanyalarını tek başlarına gerçekleştirebileceği gibi, kâr amaçlı şirketler, vakıf, dernek ve sivil toplum örgütleri gibi kâr amaçsız organizasyonlar veya kamu kurumları ve yerel yönetimlerle işbirliği halinde de gerçekleştirebilirler. Öte yandan sosyal pazarlama kampanyaları işletmelerin ilgi alanlarına yakın olabileceği gibi ilgi alanlarından tamamen farklı da olabilir. Beyaz eşya üreticisi bir firma enerjinin tasarruflu kullanılmasına yönelik bir sosyal pazarlama kampanyasına destek verebileceği gibi, sigaranın azaltılmasına yönelik bir sosyal pazarlama kampanyası içinde de yer alabilir. İşletmelerin sosyal sorumluluk uygulamalarını uzun ve kısa vadede elde edilecek sonuçlar bağlamında değerlendiriniz. 79 PAZARLAMADA SOSYAL SORUMLULUK VE İŞ AHLÂKI İşletmeler ve kurumların sosyal sorumlulukları yanında iş ahlâkının da konuşulmasına ihtiyaç vardır. Çünkü kâr amaçlı olsun olmasın tüm organizasyonlarda karar alan ve uygulayanlar insandır. Gerek kurumsal sosyal sorumluluk gerekse pazarlamada sosyal sorumluluk bakımından insanın iş ahlâkına ilişkin değerlerinden söz etmek gerekir. Pazarlamada sosyal sorumluluk iş ahlâkından bağımsız düşünülemez. İşletmede karar alan ve uygulayan bireyin, toplumsal ve evrensel değerler bağlamında doğru, iyi ve güzel olarak kabul göreceği düşünülen ve vicdani anlamda rahatsız edici olmayan bir davranış sergilemesi, iş ahlâkına uygun bir davranış olarak değerlendirilebilir. Karar ve uygulamadan etkilenebilecek olanların haklarının gözetilmesi, kendisine yapılamaması istenen bir şeyin başkasına yapılmaktan kaçınılması, kültürel, toplumsal ve evrensel kabul görmüş değerlerin gözetilmesi yoluyla iş ahlâkına uygun tutum ve davranışlardan söz edilebilir. İş ahlâkına uygun tutum ve davranışlar pazarlamada sosyal sorumluluğun teminatı olarak değerlendirilmese bile, iş ahlâkından yoksunluğun pazarlamada sosyal sorumluluktan uzaklaşmaya yol açacağı kesindir. İşletme içinde sistemler iyi tasarlandığında sosyal pazarlama uygulamaları da bireyin iş ahlâkından bağımsız olarak amaçlandığı gibi gerçekleşebilir. Ancak unutulmamalıdır ki, bireyin iş ahlâkından yoksunluğu ya da bu konudaki zaafları orta ve uzun vadede pazarlamada sosyal sorumluluk çabalarını zaafa uğratabilir. İş ahlakı, belirli bir zaman diliminde evrensel kabul görmüş ya da belirli bir toplumda geçerliliği olan ahlaki değerler ve normlar çerçevesinde iş yaşamına ait işletme içi ve dışı çevresel faktörlerle etkileşime açık her türlü faaliyet ve davranışa yön verecek ahlaki yargılar geliştirme ve uygulama biçimi olarak tanımlanabilir. Detaylı bilgi için “Torlak, Ö. (2006). Pazarlama Ahlâkı-Sosyal Sorumluluklar Ekseninde Pazarlama Kararları ve Tüketici Davranışlarının Analizi, 5. Baskı, İstanbul: Beta Yayıncılık” kitabına bakınız. İş ahlakı dürüstlük, güven, saygı gibi genel ahlak değerlerinin işletme davranışlarına uygulanmasıdır. Bu bağlamda iş ahlakı kapsamına iş dünyasındaki doğru ve yanlış davranışlar, doğaya saygılı davranmak, adil davranma, yapılan haksızlıklara karşı çıkma gibi konular girmektedir. Buradaki önemli nokta ahlak değerlerinin iş ahlakı açısından genel kavramlar olması ve kesin çizgilerle belirlenememesidir. İş ahlakı, iş hayatını düzenlemede yasaların çizdiği sınırların ötesinde etkiye sahiptir. Bu bağlamda yasaların yetersiz kaldığı alanlarda iş ahlakı düzenleyici rol oynayabilmektedir. İş ahlakına duyulan ihtiyacın artmasına neden olan faktörler iki gruba ayrılabilir. Bunlar; 1. İşletme dışı faktörler a. Hayat tarzlarındaki değişimin tüketimde neden olduğu aşırı artış b. Kitle iletişim araçlarındaki gelişiminin ortaya çıkardığı kültürlerarası etkileşime bağlı olarak kültürlerde gözlenen hızlı değişim c. Adalet mekanizmasındaki aksaklıklar d. Haksız kazanç yollarındaki artış e. Toplum ahlakının zedelenmesi f. Ekonomik yapının işletmeleri ahlaksızlığa sevk etmesi 2. İşletme içi faktörler a. Kar maksimizasyonu amacına sosyal sorumluluk amaçlarından daha fazla önem verilmesi b. Çalışanların, işletme sahipleri, ortakları ve yöneticilerinin ahlaki değer yargıları 80 c. Çıkar çatışmaları d. Denetim ve yaptırım mekanizmalarındaki aksaklıklardır. Bu faktörler göz önünde bulundurulduğunda iş ahlakının hedefleri; • Organizasyonlarda organizasyonel amaçlar ile kişisel amaçlar arasındaki çatışmaları çözme • Organizasyon içindeki kabulleri uyumlaştırarak karar almada etkinlik sağlama • Tüm çıkar gruplarının asıl hedeflerini organizasyon hedefleri içinde gözetme olarak sayılabilir. Buraya kadar anlatılanlar da dikkate alındığında iş ahlakı kapsamına giren faaliyetler aşağıda belirtilmiştir: • İşletme uygulamalarında genel ahlaki ilkelerin gözetilmesi • Genel ahlak ilkelerinden bağımsız olarak uygulanacak ahlak ötesi araştırmalar • Ahlaki bakış açısıyla işletme analizi • Kişisel ve organizasyonel eylemlerin ahlaki açıdan tanımlanması İşletme ve tüketici arasındaki ilişkiler göz önünde bulundurulduğunda çoğunun pazarlama yönetiminin başlıca araçları olan pazarlama karması elemanları ile ilgili olduğu görülmektedir. Pazarlama karması elemanları ile ilgili ahlaki konulara aşağıda değinilecektir. Ürün karması açısından bakıldığında tüketiciler güvenli, yeterli ve istedikleri amaca uygun mal ve hizmet edinme hakkına sahiptir. Ancak günlük hayatta satın alınan birçok ürün özellikle uygun şekilde kullanılmadığında insanlara zarar verebilme potansiyeline sahiptir. Sigara, alkol gibi sağlıkla ilgili ürünler yanında bisiklet, yatırım hizmetleri, toplu taşımacılık gibi geniş bir yelpazede yer alan mal ve hizmetler de insanlara zarar verebilmektedir. Aslında tüketimin hiçbir alanında fiziksel, duygusal, finansal ya da psikolojik zarar verme olasılığı sıfıra indirilememektedir. Bu noktada şu iki soru karşımıza çıkmaktadır: 1. Üreticiler mal ve hizmetleri tüketicilerin kullanımı için güvenli hale getirmek için ne kadar ileri gitmelidir? 2. Üreticiler, tüketicilerin ürünlerini kullanmalarının ortaya çıkaracağı sonuçlardan ne derece sorumludurlar? Bu konuya bir bakış açısı üreticilerin ürünün güvenli kullanımı ve kusur içermemesi için gerekli özeni göstermesi gerektiğini ileri sürmektedir. Pazarlama ve tüketimle ilgili tüm iş ahlakı alanlarında reklam kadar derinlemesine ve uzun süre tartışılan başka bir konu muhtemelen bulunmamaktadır. Pazarlama iletişiminde reklam yanında kişisel satış, satış tutundurma, doğrudan pazarlama, halkla ilişkiler konularında da iş ahlakı ile ilgili sorunlar yaşanmaktadır. Bu konulardaki eleştiriler bireysel ve toplumsal olmak üzere iki gruba ayrılabilir. Bireysel düzeyle ilgili eleştiriler, belirli ürün ya da üreticilerle ilgili tüketicilerin zihninde yanlış inanışlara sebep olan aldatıcı uygulamalara odaklanmaktadır. Toplumsal düzeyde ele alınan konular pazarlama iletişiminin günlük hayattaki kültürel ve sosyal etkileriyle ilgilidir. Tüketicileri bireysel olarak etkileyen yanıltıcı uygulamalar ele alındığında, pazarlama iletişimi iki ana fonksiyonu yerine getirmektedir. Bu fonksiyonlar: 1. Tüketicileri ürünler hakkında bilgilendirme 2. Tüketicileri ürünleri satın almaları için ikna etmedir. Eğer bu tür bir iletişim tüketiciye yalnızca bilgi veriyorsa, sunulan iddianın gerçekte doğru olup olmadığı sorusunu sormak tavsiye edilebilir ancak bu yaklaşımın bazı eksiklikleri vardır. İlk olarak pazarlama yalnızca gerçeği aynen ifade eden kolay anlaşılabilir cümlelerle ilgilenmez. Ayrıca gerçekleri ifade ederken bile yanılgıya sebep olmak mümkündür. 81 Pazarlama iletişimine yöneltilen toplumsal düzeydeki eleştiriler pazarlama iletişiminin toplum üzerindeki sosyal ve kültürel etkileriyle ilgilidir. Bu konudaki temel eleştiriler aşağıda verilmiştir: • Pazarlama iletişimi faaliyetlerinden kaçınabilmek mümkün değildir. Tüketiciler günlük hayatlarında televizyon, radyo, gazete, dergi, internet vb. mecralardan gelen yüzlerce mesaja maruz kalır. • Pazarlama iletişimi faaliyetleri yapay istekler yaratır. Reklamın ikna edici özelliğinin tüketicilerin aslında ihtiyaç duymadığı ürünleri satın almalarını sağlaması tartışma konusudur. • Pazarlama iletişimi faaliyetleri materyalizmi desteklemekte ve tüketime özendirmektedir. Maruz kalınan yoğun mesajlar toplumda materyalist eğilim oluşturmakta ve bu eğilimin sürdürülmesini sağlamaktadır. • Pazarlama iletişimi faaliyetleri güvensizlik ve daimi tatminsizlik yaratır. Tüketicilere iletilen mesajlar ürüne olan talebi arttırma amacıyla korku ve güvensizlik üzerine inşa edilmektedir. • Pazarlama iletişimi faaliyetleri toplumdaki kalıplaşmış yargıları sürekli kılar. Bu tür faaliyetler toplumsal olarak arzulanmayan kalıplaşmış yargıların yaygınlaşmasını sağlamaktadır. Tüketiciler mal ve hizmetlere mümkün olabilecek en düşük maliyetle sahip olmak isterken, işletmeler tüketicilerden elde edecekleri kazanç miktarını maksimize etmeye çalışmaktadır. Bu bağlamda fiyat iki taraf arasındaki adil mübadelede kilit bir öneme sahiptir. Adil fiyat hakkı bir paydaş olarak tüketicinin sahip olması gereken en önemli haklardan biridir. Adil fiyat, rekabetçi şartlarda alıcı ve satıcı arasındaki karşılıklı anlaşmanın bir sonucu olarak düşünülebilir. Adil fiyatla ilgili sorunlar mevcut pazar şartlarının, işletmelere avantajlı bir pazar konumunu kendi çıkarları için kullanmasına olanak sağladığında ortaya çıkar. İş ahlakı ile ilgili sorunların ortaya çıkmasına sebep olması muhtemel dört çeşit fiyatlama uygulaması vardır: • Aşırı fiyatlama • Fiyat sabitleme • Yıkıcı fiyatlama • Aldatıcı fiyatlama Dağıtım kanalları açısından iş ahlakı ile ilgili konular tedarik zincirine odaklanmaktadır. Bu bağlamda dağıtım kanalındaki üreticilerle ürünleri pazara ulaştıran, toptancılar, lojistik şirketleri, perakendeciler gibi aracılar arasındaki ahlaki sorunlar ele alınmaktadır. Pazarlama stratejisi açısından pazar bölümlendirme ve hedef pazar seçimi konularına iş ahlakı açısından bazı eleştiriler yöneltilmektedir. Tüketicilerin sahip olduğu adil davranılma hakkının ihlal edildiği öne sürülmektedir. Bu ihlal iki şekilde ortaya çıkabilir: 1. Savunmasızlık: Bazı hedef pazarlar çocuklar, yaşlılar, hastalar, geliri olmayanlar gibi savunmasız görülen tüketicilerden oluşmaktadır ve pazarlamacılar bu savunmasızlığı haksız bir biçimde kendi çıkarları için kullanabilmektedir. Tüketicilerin savunmasız olma nedenleri aşağıdaki gibi sıralanabilir: • Ürünlerin güvenli kullanımı ya da kullanım sonuçları konusunda eğitim ya da bilgi eksikliği • Yaşlılık, hastalık vb. nedenlerle kolay aklı karışabilme ya da yönlendirilebilme • Hastalık, yoksunluk vb. nedenlerle istisnai fiziksel ve duygusal gereksinim içinde olma • Makul bir yaşam kalitesi sağlayacak bir gelire sahip olmama • Bağımsız karar alabilecek yaşa erişmemiş olma 2. Dışlama: Belirli tüketici gruplarına ayrımcılık yapılabilmekte ve bu grupların kendilerine uygun bir yaşam kalitesi sağlamak için gerekli olan ürünlere erişimi engellenebilmektedir. Pazarlama stratejisine gelen eleştiriler hedef pazarda kimin yer aldığından ziyade kimin hedef pazarın dışında kaldığına odaklanmaktadır. Dışlama çeşitli biçimlerde karşımıza çıkabilmektedir. Bunlar: 82 • Erişimin engellenmesi: Uygun dağıtım kanallarının eksikliğinin kişilerin zorunlu mal ve hizmetlere ulaşımını engellemesi • Kısıtlayıcı şartlar: Ürün sunumundaki bazı kısıtlayıcı şartların, belirli grupların bu ürünleri satın almasını engellemesi • Yüksek fiyatlar: Fiyatın, makul bir yaşam standardı için yeterli miktarda satın alım yapabilecek tüketiciler için oldukça yüksek olması • Pazarlama faaliyetleri: İşletmelerin belirli grupları kasıtlı olarak hedef pazar ve satış faaliyetlerinin dışında bırakması • Kişilerin inançları: Kişilerin geçmiş deneyimleri ya da inançlarına dayanarak reddedileceklerini düşünmeleri nedeniyle ürüne ulaşmayı denememeleri. Pazar araştırması bakımından en önemli ahlaki konu gizlilik hakkıdır. Pazar araştırması tüketicilerle ilgili büyük miktardaki veriyi sistematik olarak toplama ve analiz etmeyi içerir. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelişimiyle çevrimiçi gizlilik önem kazanmıştır. Detaylı bilgi için “Crane A. ve Matten D. (2010). Business Ethics, New York: Oxford University Press” kitabına bakınız. PAZARLAMADA SOSYAL SORUMLULUK VE İTİBAR YÖNETİMİ Sosyal sorumlulukların bilincinde hareket eden işletmelerin tüketici ve toplum gözündeki algılarının, marka ve itibar değerlerinin artması beklenir. Bu konularda daha fazla duyarlı ve bilinçli hareket etmeye başlayan tüketicilerin, sosyal sorumluluklara dikkat eden işletmelere ve onların ürünlerine daha fazla ilgi gösterdikleri ve bu ürünleri tercih ettikleri ortaya çıkmıştır. Bu durum ise işletmelerin ve markalarının itibarlarını arttırmaktadır. Diğer bir açıdan bakıldığında ise pazarlamada sosyal sorumluluk çabalarının aynı zamanda itibar yönetimi açısından önemli bir araç haline geldiği de söylenebilir. Kan kanseriyle mücadele kampanyasına destek veren ya da gençliğin uyuşturucuya karşı korunmada bilinçlendirilmesine yönelik bir kampanyayı sosyal pazarlama kampanyası olarak gerçekleştiren bir gıda perakendecisinin veya havayolu ulaşım şirketinin tüketici ve toplum nezdindeki itibarı artabilecektir. Dahası, işletme yönetimleri bu ve benzeri sosyal sorumluluk uygulamalarıyla şirket ve markalarına ilişkin itibarlarını yönetmek kaygısıyla hareket edebileceklerdir. Kurumsal itibar, kurumun geçmiş uygulamaları yanında kurumla ilgili gelecekteki beklentileri de içine alacak şekilde kurumun bir bütün olarak sahip olduğu çekicilik olarak ifade edilmektedir. Yapılan araştırmalar kişilerin hislerinde etkili olan kurum özelliklerinin 6 boyutu olduğunu ortaya koymuştur. Bunlar: • Duygusal çekim: Sevme, saygı duyma • Mal ve hizmetler: Kalite algısı, inovasyon, güvenilirlik • Finansal performans: Karlılık, risk • Vizyon ve liderlik: Vizyonun anlaşılması, liderin gücü • İş yeri çevresi: Yönetim, çalışanların kalitesi üzerindeki algı • Sosyal sorumluluk: Tüm paydaşlar açısından bir vatandaş olarak kurumun nasıl algılandığıdır. Kurumsal sosyal sorumluluk, kurumsal itibarın önemli girdilerinden biridir. Kurumsal sosyal sorumluluğun olmadığı bir durumda kurumsal itibardan bahsetmek pek de mümkün değildir. Kurumsal sosyal sorumluluk, kurumsal itibar yönetiminde yönetimin asli faaliyet alanını oluşturur. Sosyal sorumluluk kampanyaları, kurumların itibarını arttırdığı için kampanyaların oluşturulması ve yürütülmesi kurumsal itibar bağlamında ele alınmalıdır. 83 Kurumsal sosyal sorumluluk kavramı işletme performansının ekonomik bakımdan olduğu kadar sosyal ve çevresel bakımdan da ele alınması gerektiğini ileri sürmektedir. Bu kapsamda yapılanlar hiçbir zorlama olmadan gerçekleştirilmektedir. Günümüzde üretilen ürün ne olursa olsun kurumsal sosyal sorumluluk adına yapılanları göstermek önemli bir performans göstergesi kabul edilmektedir. İşletmenin çalışma standartları oluşturup uygulama, çevreyi koruma vb. faaliyetleri itibarını arttırmaktadır. İtibarın artması mevcut müşterileri koruması yanında yeni müşteriler kazandırmakta ve rekabette işletmelere avantaj sağlamaktadır. İşletmenin toplumsal sorunlara duyarlı olması ve çözümü için çaba harcaması sıklıkla uygulanan bir kurumsal sosyal sorumluluk yöntemidir. Bunu yaparken ilkeli ve tutarlı davranışlar ortaya koyan işletmelerin itibar kazanması daha kolay olmaktadır. Bazı ünlü markaların çalışanlarına kötü çalışma şartları sağlaması, küçük yaşta işçi çalıştırması gibi nedenlerle medyada uzun süre yer alması bu markaların itibarlarını da olumsuz yönde etkilemiştir. Bu olumsuzlukların giderilmesi için kurumsal sosyal sorumluluklara ağırlık verilmiş, bu konuyla ilgili olarak üst düzey kadro oluşturma yoluna gidilmiştir. Günümüzde şirketler yılsonunda bilançoları yanında kurumsal sosyal sorumluluk raporlarını da yayınlamaya başlamıştır. Yapılan bir kurumsal sosyal sorumluluk projesinin başarılı olması için bazı özelliklere sahip olması gerekmektedir. Projenin başarılı olmasını sağlayarak itibarın artmasına sebep olan bu özellikler: • Sürdürülebilir olma • İşletmeye, toplumun ihtiyaç ve duyarlılıklarına uygun olma • Üst yönetim tarafından desteklenme • Net mesajlar içerme • Uygun proje ortaklıklarıyla yürütülme • Kurumun çalışanları tarafından desteklenme • Etik standartlara uygun bir konuya ve uygulamaya sahip olma • Hedef kitle üzerinde arzulanan bir davranış değişikliğine sebep olma • Yılsonunda ölçümlenerek değerlendirilebilmesidir. Bir şirketin itibarı arttıkça toplum için örnek olma özelliği de artar. Bu durum şirkete olan ilgiyi arttırır. Bu nedenle şirket ve şirketle ilişkili tüm kesimlerin davranışlarının itibarı oluşturan ilkelerle uyumlu olması gerekir. Bu bağlamda itibarın kazanılması yanında korunması da güçtür. Kurumsal itibarı olumlu yönde etkileyecek olan kurumsal sosyal sorumluluk faaliyetlerinin istenen sonuçlara ulaşabilmesi için kamuoyu ile doğru iletişim kurmak şarttır. Kurumsal sosyal sorumlulukla ilgili açıklamalar işletmelerin itibarını etkilediği için dikkatle planlanmalıdır. Bu bağlamda öncelikle paydaşlar, işletmenin kaynakları ve kullanılabilecek iletişim araçları değerlendirilir. Doğru zamanda, doğru kanallardan doğru mesajlar verebilmek ve verilen mesajların etkisini ölçmek gerekir. Burada dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta yapılan projeyle ilgili iletişim çabalarına ayrılan kaynağın kurumsal sosyal sorumluluk projesine ayrılan bütçeyi aşmaması diğer bir ifadeyle belirli bir düzeyde kalması gerektiğidir. İletişimin etkili olabilmesi ve itibarı arttırabilmesi için bazı özelliklere sahip olması gerekmektedir. Bu özellikler: • Doğruluk: Öncelikle kamuoyuna doğru bilgi aktarılmalıdır. • Şeffaflık: Paydaşlara aktarılan bilgi aynı zamanda tam ve şeffaf olmalıdır. • Güvenilirlik: Güvenilirlik itibarı arttırmaktadır. İşletmeler paydaşlarıyla yakın ilişkiler kurmakta, bu sayede onların güvenini kazanmaktadır. Öz denetim ve bağımsız denetim süreçleri güvenilirlik üzerinde etkiye sahiptir. Detaylı bilgi için “Şakar A. N. (2011). Kurumsal İtibar ve Sosyal Sorumluluk, Kurumsal İtibar ve Paradigmalar, İstanbul: Beta Basım.” kitabına bakınız. 84 PAZARLAMADA SOSYAL SORUMLULUK UYGULAMA ÖRNEKLERİ Bu bölümde sosyal uygulama örnekleri verilecektir. Roche’un “Kanserde Erken Tanı İçin YolAçık” sloganıyla başlattığı Mavi Bisiklet Kampanyası’nın amacı bireylerde kanser taraması, erken teşhis ve kontrol bilincinin yaygınlaştırılmasıdır. Hedef kitle olarak toplumun her kesimi belirlendi. Egzersiz yapmanın kansere karşı risk faktörlerini azalttığı bilindiğinden Türkiye A Milli Bisiklet Takımı ile vatandaşlar da bisikletleriyle pedal çevirdi. Roche her katılımcı adına katılımcının şehrinde mamografi merkezi kurulması için oluşturulan fona katkıda bulundu. Proje 2006 yılında başlayarak yılda bir kez gerçekleştirildi. Kampanya web sitesi, televizyon, radyo, outdoor, broşür gibi mecralar kullanıldı. Proje 5 yılda 27 şehirden 9 binin üzerinde katılımcı ile 500.000 üzerinde bağışa ulaştı. McDonald’s Çocuk Vakfı’nın Sağlıklı Göz ve Eğitimde Başarı Projesi göz sağlığı konusunda sağlık hizmetlerinin yetersiz olduğu bölgelerde yerel yönetimle işbirliği içinde tarama hizmeti sunmaktadır. Projenin amacı hasta çocukların tedavi sürelerini mutlu geçirmesini sağlamakla birlikte tedavilerine gerek psikolojik gerekse fiziksel koşulları iyileştirmek suretiyle katkıda bulunmaktır. Hedef kitle olarak uzun süreli tedavi için hastanelerde tedavi gören çocuklar ve refakatçileri seçilmiştir. Sosyal paydaşlar McDonald’s restoranları, işletmecileri, çalışanları, müşterileri ile GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Valilikler, İl Sağlık Müdürlükleri, İl Milli Eğitim Müdürlükleri, üniversite hastaneleri yönetimleri, Çocuk Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanları, devlet hastaneleri yönetimleri ve çocuk servisleri doktorları ve medyadır. Hedef kitleye ulaşmada kullanılan kanallar İl Sağlık Müdürlükleri, üniversite ve devlet hastaneleri yönetimleri, çocuk doktorları ve web sitesidir. Proje kapsamında 56.000 öğrenci göz taramasından geçirilmiş, 2.260 öğrenciye gözlük temin edilmiş, 1690 öğrencinin ayakta tedavisi gerçekleştirilmiş, 11 öğrencinin ise ameliyatı gerçekleştirilmiştir. ETİ’nin ETİ ÇEKÜL Kültür Elçileri Projesi Türkiye’nin kültürel ve doğal değerleri koruma ve yaşatma bilincine sahip kuşaklar yetiştirilmesini amaçlamaktadır. Proje kapsamında öğrenciler her eğitim yılı sonunda İstanbul Buluşmaları’nda bir araya gelerek unutulmaya başlanan kültürel değerlere dikkat çekmek suretiyle farkındalık yaratmaya çalışmaktadır. Bu bağlamda yerel yönetimlerin de desteğiyle Türkiye genelinde 77 ilde 4.000 ilköğretim 6. sınıf öğrencisine eğitim verilmektedir. Tarihi yapılardan yöresel yemeklere, çevresel varlıklardan el sanatlarına kadar kültürel ve doğal değerlere vurgu yapılarak bu değerlere sahip kültür elçileri yetiştirilmektedir. Proje sonunda 16.000 çocuğa ulaşılması hedeflenmektedir. Aygaz’ın Dikkatli Çocuk Kazalara Karşı Bilinçlendirme Projesi çocukları kazalara karşı bilinçlendirmeyi amaçlamaktadır. Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre 5-14 yaşları arası çocukların yaşamlarını yitirme sebeplerinin başında kazaların geldiği göz önünde bulundurularak çocukları kazalardan korunmak için ne yapmaları ve kazalarla karşılaşmaları durumunda nasıl davranmaları gerektiği konularında eğitilmeye çalışılmaktadır. Proje üç ana bölümden oluşmaktadır: Okullarda kazalar, trafik, deprem, yangın, ilkyardım konularında eğitimler vermek, kampanya için yaratılan Aycan karakteri ile eğitici oyunlar oynamak ve ücretsiz tiyatro oyunları izlemek. Proje kapsamında Dikkatli Çocuk Sertifikaları, broşürler, posterler, hediyeler vb. araçlarla çocukların sürekli faydalanabilecekleri bilgilerin yer aldığı basılı materyaller dağıtılmıştır. Kampanyanın hedef kitlesi 1., 2., 3. ve 4. Sınıflarda eğitim gören ilköğretim öğrencileri ile bu öğrencileri aileleri, öğretmenler ve okul idareleri,Milli Eğitim Müdürlükleri, Aygaz bayileri, hizmet verilen yerel halk ve Aygaz’ın irtibatta olduğu tüm kesimlerdir. Kampanya mesajlarını iletmede kullanılan iletişim kanalları medya, web sitesi, basılı malzemelerdir. Bunların yanında seminerler ve tiyatrolar, kampanya tanıtım filmi, kurumsal dergi ve intranet de kullanılmıştır. Proje kapsamında Türkiye’de 70’ten fazla ilde 1.025 eğitim verilmiştir ve 325 kere tiyatro oyunu sergilenmiştir. 721 adet okul ziyaret edilerek 6-11 yaşları arasındaki 310.000 çocuğa ulaşılmıştır. Detaylı bilgi için “Boran T.G. (2011). Türkiye’den Uygulama Örnekleriyle Kurumsal Sosyal Sorumluluk, İstanbul: Beta Basım” kitabına bakınız. Detaylı bilgi için “Özgen E. (2006). Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projeleri, İstanbul: Maviağaç Kültür ve Sanat Yayıncılık” kitabına bakınız. 85 Özet Tüm organizasyonlarda kararlar insanlar tarafından alınmakta ve uygulanmaktadır. Bu bağlamda gerek kurumsal sosyal sorumluluk gerekse pazarlamada sosyal sorumluluk bakımından iş ahlakı önem kazanmaktadır. Bu açıdan karar alıcıların toplumsal ve evrensel değerler bakımından doğru olarak kabul edilen davranışlar sergilemesi gerekmektedir. İşletmelerin en temel sorumlulukları olan ekonomik sorumluluklarını gerçekleştirme çabaları farkında olarak ya da olmayarak onları eleştiri alan hatalı davranışlara yöneltebilmektedir. Daha fazla kâr elde etme, büyümne, rekabete karşı koyabilme ve benzeri çok sayıda gerekçe ile yasal sorumlulukların sınırları zorlanabilmekte, sosyal sorumluluklar göz ardı edilebilmektedir. Oysa işletmelerin ekonomik sorumlulukları yanında ve onları dengeleyecek olan ysal, sosyal, ahlâki ve gönüllü sorumlulukları da vardır. İşletmelerin sosyal sorumluluk bilinciyle hareket etmeleri itibarları üzerinde olumlu etki yaratmaktadır. Tüketicilerin sosyal sorumluluklar hakkındaki bilinç ve duyarlılık düzeyleri gün geçtikçe artmakta ve bu eğilim tüketimlerine de yansımaktadır. Bu nedenle sosyal sorumluluklara dikkat eden işletmelerin ürünlerine olan talep artış göstermektedir. Bu durum ise işletmelerin ve markaların itibarını arttırmaktadır. İşletmeler kar elde etme hedefini gerçekleştirirken toplumsal faydayı da göz önünde bulundurmak durumundadırlar. Bu bağlamda pazarlama faaliyetleri bakımından alıcı ve satıcının karşılıklı fayda ediniminde toplumsal faydayı ön planda tutan toplumsal pazarlamanın önem kazandığı görülmektedir. Pazarlamada sosyal sorumluluk uygulamaları esas olarak üç başlık altında ele alınmaktadır. Amaca yönelik pazarlama ile satış gelirlerinin bir kısmı toplumsal bir sorunun çözümüne katkı sağlamak amacıyla harcanmakta ve kamuoyuna duyurulmaktadır. Yeşil pazarlama ile ürünün içeriği, girdi ve ambalajların geri dönüşümü, işletme faaliyetlerinde kullanılan enerji kaynaklarının çevreye zarar vermemesi gibi konulara vurgu yapılmaktadır. Sosyal pazarlama kampanyaları, kamuoyunun dikkatini çekmek, toplumsal duyarlılıkları arttırmak, toplumsal sorunların çözümünde destek sağlamak için kullanılmaktadır. 86 Kendimizi Sınayalım 1. Aşağıdakilerden hangisi işletmenin ekonomik sorumluluklarından biri değildir? 5. I. a. Büyümek II. b. Girdileri sürdürülebilir şekilde kullanmak İşletme uygulamalarında ilkelerinin gözetilmesi genel Kişisel ve organizasyonel ahlaki açıdan tanımlanması ahlak eylemlerin III. Ahlak ötesi araştırmalar c. Kâr elde etmek IV. Ahlaki bakış açısıyla işletme analizi d. Yatırımın geri dönüşünü hızlandırmak e. Varlığını sürdürmek Yukarıda verilen faaliyetlerden hangisi ya da hangileri iş ahlakı kapsamında değerlendirilir? 2. Aşağıdakilerden hangisi toplumsal pazarla-ma kapsamında değerlendirilemez? a. Yalnız I b. I ve II a. Girdi kaynaklarını etkili kullanma c. I, II ve IV b. Çevreyi kirletmeme c. Enerji kaynaklarını kullanırken bilirliğe önem verme d. II ve IV sürdürüle- e. Hepsi d. Sağlık, kültür, spor vb. konulara ilişkin kampanyalar düzenleme 6. Aşağıdakilerden hangisi pazarlama iletişi-mine yöneltilen toplumsal düzeydeki eleştiriler arasında yer almaz? e. İnsan ve çevre sağlığını gözetme a. Pazarlama iletişimi faaliyetlerinden kaçınabilmek mümkün değildir. 3. I. Amaca yönelik pazarlama II. Yeşil pazarlama b. Pazarlama iletişimi faaliyetleri güvensizlik ve daimi tatminsizlik yaratır. III. Sosyal pazarlama c. Pazarlama iletişimi faaliyetleri yapay istekler yaratır. Yukarıda verilenlerden hangisi ya da hangileri pazarlamada sosyal sorumluluk uygulamaları kapsamında değerlendirilir? d. Pazarlama iletişimi faaliyetleri belirli ürün ya da üreticilerle ilgili yanlış inanışlara sebep olur. a. Yalnız II b. I ve II e. Pazarlama iletişimi faaliyetleri toplumdaki kalıplaşmış yargıları sürekli kılar. c. II ve III d. I ve III 7. Aşağıdakilerden hangisi iş ahlakı açısından sorun çıkarması muhtemel olan fiyatlama uygulamalarından biri değildir? e. Hepsi 4. Aşağıdakilerden hangisi iş ahlakına duyulan ihtiyacın artmasında etkili olan işletme dışı faktörler arasında yer almaz? a. Aşırı fiyatlama a. Ekonomik yapı c. Yıkıcı fiyatlama b. Tüketimdeki aşırı artış d. Aldatıcı fiyatlama c. Kültürlerdeki hızlı değişim e. Fiyat sabitleme b. Maliyete dayalı fiyatlama d. Adalet mekanizmasındaki aksaklıklar e. Çıkar çatışmaları 87 Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı 8. Aşağıdakilerden hangisi kurumsal itibar açısından kişilerin kuruma karşı hislerini etkileyen boyutlar arasında yer almaz? 1. b Yanıtınız yanlış ise “İşletmelerde Sosyal Sorumluk ve Pazarlama” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. a. Rakipler b. Duygusal çekim 2. d Yanıtınız yanlış ise “Toplumsal ve Sosyal Pazarlama” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. c. Sosyal sorumluluk d. Vizyon ve liderlik e. Finansal performans 3. e Yanıtınız yanlış ise “Pazarlamada Sosyal Sorumluk Uygulamaları” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 9. Aşağıdakilerden hangisi bir kurumsal sosyal sorumluluk projesinin başarılı olmasını sağlayan özelliklerden biri değildir? 4. e Yanıtınız yanlış ise “Pazarlamada Sosyal Sorumluk ve İş Ahlakı” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. a. Hedef kitle üzerinde arzulanan bir davranış değişikliğine sebep olma 5. e Yanıtınız yanlış ise “Pazarlamada Sosyal Sorumluk ve İş Ahlakı” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. b. Net mesajlar içerme c. Yalnızca kurum tarafından yürütülme 6. d Yanıtınız yanlış ise “Pazarlamada Sosyal Sorumluk ve İş Ahlakı” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. d. Sürdürülebilir olma e. Yılsonunda ölçümlenerek değerlendirilebilme 10. I. 7. b Yanıtınız yanlış ise “Pazarlamada Sosyal Sorumluk ve İş Ahlakı” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Doğruluk II. Genellenebilirlik III. Şeffaflık 8. a Yanıtınız yanlış ise “Pazarlamada Sosyal Sorumluk ve İtibar Yönetimi” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. IV. Güvenilebilirlik İletişimin etkili olabilmesi ve itibarı arttırabilmesi için sahip olması gereken özellikler aşağıdaki seçeneklerden hangisinde doğru verilmiştir? 9. c Yanıtınız yanlış ise “Pazarlamada Sosyal Sorumluk ve İtibar Yönetimi” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. a. I ve II 10. c Yanıtınız yanlış ise “Pazarlamada Sosyal Sorumluk ve İtibar Yönetimi” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. b. II ve III c. I, III ve IV d. I, II ve IV e. Hepsi 88 Sıra Sizde Yanıt Anahtarı Karabulut, M. (1978). “Pazarlamacının Sosyal Sorumluluğu”, Mehmet Oluç ve diğ., Pazarlama Yönetimi, 2.Baskı, İstanbul: İ.Ü. İşletme Sıra Sizde 1 İşletmelerin sosyal sorumluluklarının ekonomik ve yasal sorumluluklarıyla bazen çelişir gibi gözükse de özellikle orta ve uzun dönemde destekleyici olacağı söylenebilir. Fakültesi Pazarlama Enstitüsü Yayın No.10, 355364. Karabulut, M. (1977). “Tüketicicilik Karşısında Pazarlamacının Sosyal Sorumluluğu”, PE.Pazarlama Dergisi, 3(2), 15-19. Sıra Sizde 2 İşletmelerin toplumsal ve sosyal pazarlama uygulamalarına ayırmaları gereken maddi kaynaklar yanında zaman ve çaba açısından da bir denge sağlanmalıdır. Kaya, İ. (1991). “Pazarlama Yönetiminde Sorumluluk”, Pazarlama Dünyası, 5(26), 2-11. Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projeleri (2011), İstanbul: MediaCat. Sıra Sizde 3 İşletmelerin sosyal sorumluluk uygulamaları uzun ve kısa vadede elde edilecek sonuçlar bağlamında değerlendirilecek olursa, pazarlamanın gerçek manada güç ve öneminin bilinci ve sorumluluğunda olan işletmelerin kısa dönemde zararlı gözükse de uzun dönemde avantajlı olacağı açıktır. Özgen E. (2006). “Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projeleri”, İstanbul: Maviağaç Kültür ve Sanat Yayıncılık. Post, J. E., W. C. Frederick, A. T. Lawrence ve J. Weber (1996). “Business and Society Corporate Strategy, Public Policy, Ethics”, Eighth Edition, New York: McGraw-Hill, Inc. Torlak, Ö. (2006). “Pazarlama Ahlâkı-Sosyal Sorumluluklar Ekseninde Pazarlama Kararları ve Tüketici Davranışlarının Analizi”, 5. Baskı, İstanbul: Beta Yayıncılık. Yararlanılan Kaynaklar Ar A.A. (2011). “Yeşil Pazarlama Tekstil Sektöründen Örneklerle”, İstanbul: Beta Basım. Torlak, Ö. (1997). “Pazarlama ve Sorumluluk”, Çerçeve, 5(19), 121-122. Uydacı M. (2002). “Yeşil Pazarlama “İş Ahlakı ve Çevresellik Açısından Yaklaşımlar”, İstanbul: Türkmen Kitabevi. Baraz B. (2011). “Kurumsal İtibar ve Sosyal Sorumluluk, Kurumsal İtibar ve Paradigmalar”, Şakar N. (Ed.), İstanbul: Beta Basım. Yamak S. (2007). “Kurumsal Sosyal Sorumluluk Kavramının Gelişimi”, İstanbul: Beta Basım. Bayraktaroğlu, G., B. İlter ve M. Tanyeri (2009). “Kurumsal Sosyal Sorumluluk: Pazarlamada Yeni Bir Paradigmaya Doğru”, İstanbul: Literatür Yayıncılık. Boran T.G. (2011). “Türkiye’den Uygulama Örnekleriyle Kurumsal Sosyal Sorumluluk”, İstanbul: Beta Basım. Crane A. ve Matten D. (2010). Business Ethics, New York: Oxford University Press. Coşkun G. (2010). “Kurumsal Pazarlama ve Sosyal Sorumluluk”, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. Ferrell, O. C. ve J. Fraedrich (1994). “Business Ethics - Ethical Decision Making and Cases”, Second Edition, Boston: Houghton Mifflin Company. 89 5 Amaçlarımız Bu üniteyi tamamladıktan sonra; Küreselleşme ve çokuluslu işletmeleri açıklayabilecek, Küreselleşme sürecinde kurumsal sosyal sorumluluk kavramını tanımlayabilecek, Uluslararası organizasyonlarca gerçekleştirilen başlıca kurumsal sosyal sorumluluk uygulamalarını sıralayabilecek, Sivil toplum kuruluşlarınca gerçekleştirilen başlıca kurumsal sosyal sorumluluk uygulamalarını tartışabilecek, Türkiye’de gerçekleştirilen kurumsal sosyal sorumluluk uygulamaları konularında bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz. Anahtar Kavramlar Küreselleşme Uluslararası Organizasyonlar ve Çokuluslu İşletmeler Kurumsal Sosyal Sorumluluk Kurumsal Sosyal Sorumluluk Sivil Toplum Örgütleri Çokuluslu Işletmeler ve Küreselleşme Ceres İlkeleri Küreselleşme ve Kurumsal Sosyal Caus İlkeleri Sorumluluk GRI_Raporları İçindekiler Giriş Küreselleşmenin İş Dünyasına Etkileri Küreselleşme Sürecinde Kurumsal Sosyal Sorumluluk Türkiye’de Kurumsal Sosyal Sorumluluğa Küresel Yaklaşım 90 Kurumsal Sosyal Sorumlulukta Küresel Yaklaşım GİRİŞ Yirmi birinci yüzyılla birlikte yaşamımızın her alanını etkileyen bir sürece giren dünyamızda her alanda beklentiler de değişim göstermiştir. Bu değişim küresel ölçekte yaşanan çok yönlü değişimin bir sonucudur. Küreselleşme sürecinde “değişme” ve “gelişme “ kavramları sıklıkla kullanılır ve uygulanır olmuştur. Küreselleşmenin iş hayatı ve ekonomik çerçevede etkileri oldukça büyüktür. Değişen iş dünyası yapısı, şirketlerin yapılarında da değişikliklere neden olmuş ve şirketlerde küresel dünyanın gerekliliklerini getirmek için yeni uygulamalara başlamışlardır. Küresel iş dünyası ile birlikte uluslararası şirket ve çok uluslu şirket oluşumları, coğrafi sınırların kalkarak dünyanın giderek küresel bir köy haline gelmesiyle, kurumları bir takım değişiklikler yapmaya yönlendirmiştir. Rekabet ortamı teknolojik gelişmeler ile giderek artmaktadır. Teknoloji yardımı ile kurumlar artık rakipleri daha yakından takip edebilmekte ve çalıştıkları alan ile ilgili değişimleri hızla takip ederek kendi kurumlarına uyarlayabilmektedir. Bu değişim ve gelişim aslında tek taraflı değildir. Teknolojik gelişmeler aynı zamanda hedef kitle olan tüketicilerin de tüketim davranışlarını değiştirmiştir. Artık tüketicilerde gelişen teknoloji sayesinde araştıran, karşılaştıran, eleştiren bir boyut almışlardır. Böylesine etkileşimli bir ortamda kurumların hedef kitlelere kendilerini tanıtmaları önemli bir konu olmuştur. Son yıllarda kurum kimliği, kurum kültürü ve kurumsal itibar kavramları giderek önem kazanmaktadır. Günümüzde kurumlar hedef kitlelerine kendilerini tanıtırlarken artık kuruma ait sadece ekonomik göstergeleri sunmak yerine kurumun toplumsal konularda yaptıklarını da paylaşmaktadırlar. Çünkü artık sadece kaliteli ürün ya da hizmet yetmemektedir. Kurum rakiplerinden nasıl farklılaştığını, topluma, çalışanına, çevreye ya da geleceğe nasıl baktığını da göstermek durumundadır. Bu sebeple kurumsal sosyal sorumluluk kavramı konusunda yapılan faaliyetler giderek çok önemli olmaya başlamıştır. Kurumsal sosyal sorumluluk bilincinin artması hem kurum için hem de toplum için faydalı olacaktır. Bu bölümde sizlere küresel yaklaşım çerçevesi doğrultusunda, kurumsal sosyal sorumluluk uygulamaları hakkında bilgi verilecektir. KÜRESELLEŞMENİN İŞ DÜNYASINA ETKİLERİ Bundan yirmi yıl öncesine kadar iş dünyasında yapılaşma çok farklı boyutlardaydı. Klasik işletme anlayışı ile şirketler kendi oluşumlarını gerçekleştiriyorlardı. Günümüzde ise işletme yapıları çok değişiklikler göstermiş yerel pazarlar tüm dünyaya açılmış ve küresel pazar yapıları ortaya çıkmıştır. Çokuluslu şirketler oluşmaya başlamış, e-şirket sayıları hızla artmıştır. Küreselleşme ile birlikte ülkeler arasındaki ticari duvarlar yıkılmış ve artık gelişen teknolojilerin de yardımıyla zaman ve mekân sınırları ortadan kalkmıştır. Mal ve sermayenin dünya pazarında serbest dolaşımı gerçekleşmiştir. Temelinde yoğun teknolojik atılımların ve iletişimin bulunduğu ve sosyoekonomik yapıyı halen etkisi altında bulunduran küreselleşme, günümüzde ekonomiden işletmeciliğe ve toplum bilimine kadar birçok bilim dalında kullanılan bir kavram halinle gelmiştir. Bu noktada belirtmek gerekir ki, her sektör küresel sektör olamaz. Küresel bir sektör, büyük coğrafi veya ulusal pazarlardaki rakiplerin stratejik konumlarının, genel küresel konumlarından temel bir biçimde etkilendiği sektördür. Temelde bir sektörün küresel bir sektör haline gelmesinin nedeni, eşgüdümlü olarak rekabet eden bir 91 işletme açısından, birçok ulusal pazarda ekonomik veya diğer avantajlar bulunmasıdır. Bu da her sektör için mümkün olmamaktadır. Küreselleşme bilgiye dayalı ekonominin gelişmesini hızlandırmış, bilgiye dayalı meslekleri önemli hale getirmiştir. Küreselleşme ve küresel yöneticiler terimleri, uluslararası iş dünyasında karşımıza çıkan popüler deyimlerdir. Bunlar dünya çapında faaliyet gösterme çabalarına ilişkin olarak ortaya çıkan evrensel ilgiyi göstermektedir. Fakat bu terimler, uluslararası faaliyetlerle aynı anlama gelmemektedirler. Günümüzde olağan üstü sayıda şirket, uluslararası ticaret ve yatırım yapmakta fakat nispeten bir kaçı küresel girişimler olmaktadır. Ayrım önemlidir – şirketler, yüzyıllardan beri uluslararası ticaret yapsalar da gerçek küreselleşmeye doğru geçiş, daha çok yeni bir olgudur. İşletmelerin pazar pozisyonu tercihlerini küreselleştirerek küresel bir ilişki ağı geliştirmelerine yol açan faktörler şunlar olmaktadır: • Makro–Ekonomik Faktörler: Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomileri arasında giderek artan büyük farklar, teknoloji transferleri ve gelişen ekonomilerdeki hızla artan nüfus artışı ve döviz kuru dalgalanmaları gibi konular bu alanda etkili olmaktadır. • Politik Faktörler: Gelişen pazarlarda küresel ticareti teşvik etmek için üç bölümden oluşan uluslar üstü kurumların (Birleşmiş Milletler, Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası) artan müdahalesi, ticareti teşvik eden bölgesel entegrasyonların artması vb. faktörlerdir. • Teknolojik Faktörler: Hızla düşen işlem, iletişim ve taşıma maliyetleri; gelişen ekonomilerin teknolojik olarak sıçrama yapması, gelişen ekonomilere hızla transfer edilebilen bilgi – yoğun sektörlerdeki büyüme gibi faktörlerdir. • Organizasyonel Faktörler: Ölçek ekonomilerinden alan ekonomilerine ortaya çıkan değişim, organizasyon yönetiminde küresel bir akıl setinin geliştirilmesi gibi faktörler sayılabilir (Karabulut, A. http://www.mevzuatdergisi.com/2004/04a/01.htm Erişim tarihi 2.11.2012). İşletmelerin küresel bir ilişki ağı geliştirmelerine yol açan faktörler nelerdir? Küreselleşme Sürecinin Temel Özellikleri Küreselleşme sürecinde pek çok yenilikler yaşanmaktadır. Uluslararası ticaretin serbestleşerek yabancı yatırımcılara doğrudan yatırım yapabilme fırsatının ortaya çıkması, para akışının sınırların dışına çıkması küreselleşme sürecinin ortaya çıkan en temel özellikleridir. Bunun yanı sıra belirtilmesi gereken diğer özellikler aşağıda belirtilmiştir: • Tüketici davranışlarının giderek daha dinamik bir sürece girmesi ve buna bağlı olarak daha homojen bir yapının oluşması • Üretim faktörlerinin dünya ölçeğinde değerlendirilmesi ve üretim, dağıtım ve tüketime sunulması • Ticari faaliyetlerin, dünya ölçeğindeki çeşitli kural ve standartlarla yapılması • Sürecin en önemli unsurlarından olan işletmeler arası ilişkilerin gelişmesi • Dünyada mal ve hizmet üretimine ilişkin olarak, üretimin coğrafi olarak dağılmış olması • Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının gelişmiş olması • İşletmelerden başlayarak, bütün ekonomik aktörlerde uluslar üstü bir boyutta, ortak dünya ekonomik stratejisi esasına dayalı bir planlamaya gidilmesi • Üretime katılan faktörlerin birbirleriyle dünya bazında sıkı bir bütünleşmeye girmeleri sonucu, ekonomik, teknolojik ve hatta hukuki bakımlardan tek bir alan bütünlüğüne sahip olmaları • İşletmeler ve devletlerarasında yeni bir iletişimin ortaya çıkması 92 • İşletmelerin organizasyon yapılarının gelişmeler paralelinde yeniden yapılanması • İşletme yönetimi anlayışı ve yönetici profilinin değişmesi küreselleşmenin temel özellikleri sayılabilmektedir (Özgen, H., Öztürk, A., ve Yalçın, A., 2004). Küreselleşme Sürecinde Çok Uluslu İşletmeler Küreselleşmenin iş hayatında ortaya çıkardığı değişim ve gelişimlerin belki de en önemli parçası çok uluslu işletmelerdir. Küreselleşme sürecinde en önemli ekonomik aktörler çok uluslu işletmeler olmuştur. Çok uluslu işletmelerin genel bir tanımını yapmak gerekirse; çok uluslu işletme, doğrudan yabancı sermaye yatırımı yaparak birden fazla ülkede gelir getiren aktif değerlere sahip olan veya bunları kontrol eden, dolayısıyla kaynak ülke dışında mal ve hizmet üreten özetle uluslararası üretim yapan firmadır(Karluk,1997;185). Çok uluslu işletmeler, genel merkezleri belirli bir ülkede olmasına rağmen faaliyetlerini başka ülkelerde de gerçekleştirirler. Böylece uluslararası düzeyde mal ya da hizmet üretirler ve onları pazarlarlar. Bu işletmeler, küreselleşme sürecinde ekonomik yapıda belirleyici konuma gelmişlerdir. Küreselleşme çok uluslu işletmelere önemli faydalar sağlamıştır. Bu faydaları genel olarak beş ana başlıkta toplamak mümkündür. Bunlar; • Hız: Küreselleşme sayesinde ülkeler arasındaki duvarların kalkması, işletmelere büyük hız kazandırmıştır. Küreselleşme ile çok uluslu işletmeler sürekli farklı ürünlerle farklı pazarlara girme şansını yakalayabilmektedir. • Maliyetleri Düşürme: Pazarlar arasındaki duvarların kalkması, işletmelere maliyetleri düşürme yönünden de büyük faydalar sağlamıştır. Küreselleşmeden sonra işletmeler dünyanın her yerinde standartlarına uygun en düşük maliyetli girdiyi elde edebilme fırsatını yakalayabilmektedir. Dağıtım maliyetleri de küreselleşme ile düşme fırsatı yakalamıştır. Çok uluslu işletmeler böylece dağıtım ve üretim maliyetlerinin minimum olduğu yerlerde üretim yapabilmektedirler. (Bu noktada belirtmek gerekir ki, küresel alanda etkinliği sağlayabilmek ve koruyabilmek için düşük fiyat ve yüksek kaliteyi sağlayabilmek çok önemli bir konudur. Kalitesi ile kendini ispatlamış şirketler küreselleşmenin getirdiği avantajlardan da faydalanarak düşük fiyatı da yakaladıklarında küresel pazarda isimlerini kolaylıkla duyurabilmektedirler). • Standartlaşma: Küreselleşme değişik ülkesel pazarlar içinde, ortak paydada birleşen tüketiciler tespit ederek, bu kesimlere yönelik standart ürünler ve hizmetler üretilmesini sağlamıştır. Bu da çok uluslu işletmeleri, her ülkesel pazar içerisinde farklı kitlelere ve farklı ihtiyaçlara cevap verme zorunluluğundan kurtarmıştır. Örneğin üst gelir seviyesindeki genç tüketicileri hedef kitle olarak seçen çok uluslu bir işletme, onların ortak ihtiyaçlarına, zevk ve tercihlerine yönelik mal ve hizmet üretimi yapabilme şansına sahiptir. Bu şekilde hedef kitlesini bazı ortak özelliklerine göre standardize etmiş olacak ve bu tanıma uyan herkes için geçerli olacak ortak hizmetler sunabilecektir. • Faaliyetleri Dağıtma: İşletmeler, yerel avantajlara göre çeşitli faaliyetlerini, çeşitli coğrafi bölgelere dağıtılabilme şansı elde etmişlerdir. Küreselleşmeden sonra çok uluslu işletmeler, girdilerini herhangi bir ülkeden alma, üretimlerini başka bir ülkede yapma, ürünlerini başka yerlerde satma ve tüm bu fonksiyonların yönetimlerini de başka bir ülkeden yapma şansını elde etmişlerdir. Fakat bu dağılımın koordine edilebilmesi ve sorun yaratmadan işleyebilmesi için eşgüdüm ve entegrasyon gereklidir. • Merkezileşme: Merkezileşme, az önce bahsedilen faaliyetleri dağıtma eyleminin sağlıklı işleyebilmesi için gerekli olan eşgüdümü sağlar. Gelişen teknoloji sayesinde artık yönetim tek merkezden yapılabilmektedir. Küreselleşmenin çok uluslu işletmelere sağladığı faydalara başka bir yönden bakıldığında; küreselleşme, küçük ve orta büyüklükteki işletmeleri, çok uluslu ve dev işletmelere karşı çaresiz bırakmaktadır. Tabii ki bu görüş de tam anlamı ile geçerli bir görüş değildir. Küreselleşmenin büyük çaplı işletmelere avantajlar sağladığı bir gerçektir. Ancak küçük ve orta büyüklükteki işletmeler, hızları ve 93 bölgesel avantajları itibariyle büyük çaplı işletmelerin giremediği pek çok alanda varlıklarını sürdürebilme şanslarına sahiplerdir. Yani büyük işletmeleri dev transatlantiklere ve KOBİ’leri de irili ufaklı teknelere benzetecek olursak; KOBİ’ler elbette ki kıtalar arası sularda dev işletmelerle rekabet edemeyeceklerdir fakat transatlantiklerin giremeyeceği pek çok denizde kendilerine her zaman iş alanı bulacaklardır. Hatta doğru stratejiler izledikleri ve akıllı yatırımlar yaptıkları sürece pek çok büyük işletmeden daha yüksek kar payları ile çalışma şansına sahip olacaklardır. Çok uluslu işletmelerin gün geçtikçe sayılarının hızla artmasıyla rekabet ortamı da iyice kızışmakta ve işletmeler birbirleri ile yarış halinde olmaktadırlar. Böylesi bir rekabet ortamında işletmeler de farklılık yaratmak durumundadırlar. Teknolojinin küreselleşmeye etkileri oldukça büyüktür. Teknolojinin interaktif ortamların geliştirmesini sağlamıştır. Bu konuyu derinlemesine anlatmaksızın sadece etrafımıza baktığımızda bile teknolojinin iletişimdeki etkilerini görmemiz mümkündür. Artık cep telefonları, internet ve bu cihazların bizlere sundukları olanaklar sayesinde hepimiz iletişim alanında çok kolaylıklar yakalayabilme imkânı bulmaktayız. Uzaklık kavramı giderek ortada kalmakta ve yeni medya düzeni sayesinde her şey çok daha kolaylaşmaktadır. Böylesine etkileşimli bir ortamda işletmelerde kendi bünyelerinde önemli yapısal değişikliklere gitmek durumunda kalmışlardır. Artık işletmeler kendilerini hedef kitlelere sadece reklam ve tanıtımlar yaparak tanıtmaları yetmemektedir. Çünkü hedef kitlenin davranış yapısı artık değişmiştir. Hedef kitle artık sadece kendilerine sunulan bilgiler ile yetinmemekte, küreselleşmenin etkisiyle artan teknolojik olanaklar sayesinde etkileşimli iletişim yollarına başvurmaktadır. Artık hedef kitle en küçük ürünü satın almadan önce çeşitli iletişim yollarını kullanarak bilgi edinmeye çalışmakta, parasını herhangi bir yere harcamadan önce kendisini tatmin edecek kadar inceleme yapmaktadır. Bu durumda artık işletmelerin değişime ve gelişime açık olması gerekmektedir. Değişim ve gelişimi uygulayamayan işletmeler güç kaybetmektedirler. Son yıllarda kurumların hedef kitlelere kendilerini tanıtmaları önemli bir konu olmuştur. Kurum kimliği, kurum kültürü ve kurumsal itibar kavramları giderek önem kazanmaktadır. Kâr amacı gütmeyen bir organizasyon olan Business for Social Responsibility’nin yaptıkları ve deneyimleri, şirketlerin aşağıda verilen bir dizi kâr hanesi artıları gördüğü sonucuna varmaktadır: • Satışlarda ve pazar paylarında artış • Marka konumunda güçlenme • Güçlü kurum imajı ve etkisi • Çalışanları heveslendirme ve elde tutuma becerisinin artışı • Yatırımcılar ve mali analiz uzmanlarına karşı cazibenin artması (Kotler, 2008). Küreselleşmenin tüm dünyayı tek bir pazar haline getirmesi, artan rekabet ve ulusal hükümetlerin uluslar üstü şirketlere baskısı ile ortaya çıkmış olan ve ‘anonim şirketlerin sosyal sorumluluğu’ kavramında ifadesini bulan; üretim yapılan ülkenin beşeri sermayesi ile diğer yer üstü ve yer altı kaynaklarının kullanımına karşılık olarak toplumsal bazı taleplerin şirketlerce karşılanması manasında gündeme yerleşen temel ilkeler ise aşağıdaki şekilde sıralanabilmektedir: • Küresel Hukuki Uygunluk • Etik İş Uygulamaları • Fesat Karıştırmanın Önlenmesi ve Şeffaflık • İyi Yönetişim • Sağlık, Güvenlik ve Çevresel Şartların Korunması • Farklı Kültürlere Saygı • İnsan Hakları • Yerel Toplum Tarafından Kabul Görme • Çocuk İşgücü Çalıştırmama Dâhil Çalışma Esasları 94 • Cari Mevzuatın Uygulanması • Sürdürülebilir Gelişme • Serbest Piyasa Ekonomisi ve Yapılarının, Toplumsal ve Siyasi Sistemlerin Demokratikleştirilmesi Yolu ile Desteklenmesi (http://www.tedmer.org.tr/pdf/tedmer_1.pdf). Fortune dergisi, Amerika’nın en başarılı işletmelerini belilerken kârlılığın yanı sıra işletmelerin müşterine ne kadar iyi hizmet vermekte oldukları, çalışanlarına nasıl davrandıklarını ve toplumu ilgilendiren konularda sorumluluk alma düzeylerini de değerlendirmektedir. Fortune 500’e girmeyi başarmış şirketlerin %80’inden fazlasının internet sitelerinde kurumsal sosyal sorumlulukla ilgili konulara değinildiği görülmektedir (Bayraktaroğlu vd., 2009). Küreselleşmenin temel özelliklerini tartışınız. KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK UYGULAMALARI İşletmeler toplumun önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Dolayısıyla toplumla da etkileşim içindedir. İşletme kararları sadece kârlılık üzerine kurulmuş olmamalıdır. İşletmelerin kararlarından etkilenenler sadece hissedarlar ya da müşteriler değildir. Bunun yanı sıra işletmeler eylemlerini gerçekleştirirken devlet, rakipler, tüketiciler, çalışanlar, sosyal kuruluşlar gibi çeşitli gruplar ile de etkileşim içinde olmaktadırlar. Bu gruplara işletmenin “paydaşları” denmektedir. Dolayısıyla yöneticileri kararlarını alırken etkileşim içinde oldukları bu grupları da göz önünde bulundurmalıdırlar (Aktaran: Bayraktaroğlu vd., 2009; Cannon, 1992; Freeman,1994). İşletmelerin yönetiminde alınan eylem ve kararların toplumdan ayrı düşünülmesi mümkün değildir. İşletmeler toplumda yer alan kaynakları kullanmak durumundadırlar. Örneğin herhangi bir işletme, toplumun sahip olduğu ulaşım, iletişim, enerji, su gibi kaynakları kullanmak durumundadır. Bu kaynakların kullanımında belirli kurallara uyması ya da kaynakları kullanabilmek için gerekli yerlerden izin alması gerekmektedir. İşletmelerin eylem ve kararlarından etkilenebilecek tüm paydaşlarına karşı yerine getirmesi gereken sorumlulukları bulunmaktadır. Bu sorumlulukların içinde doğal çevreyi korumak, kaliteli ve güvenli ürünler sunmak, çalışanların temel hak ve özgürlüklerini korumak ve gözetmek, toplumun refah düzeyine katkısı olacak eylemlerde bulunmak, yatırımcıların ve ortakların haklarını korumak ve işletmeyi kârlı, verimli bir şekilde yönetmek sayılabilir (Aydemir, 1999). Kurumsal sosyal sorumluluk kavramı göreceli bir kavram olarak ele alınabilir. Çünkü her işletmenin, her hükümetin ya da her ülkenin kurumsal sosyal sorumluluk algılayışları farklı konuları kapsayabilmektedir. Buna rağmen kurumsal sosyal sorumluluk tanımlarının birçoğunda geçen ortak kavramları dört maddede toplayarak, kavramın daha iyi açıklanması mümkün olabilir; • İşletmelerin kâr elde etmek için ürün ve hizmet üretmelerinin ötesinde sorumlulukları vardır. • İşletmeler, neden oldukları sosyal sorunların çözümüne katkı sağlanmalıdırlar. • İşletmeler sadece hissedarlarına karşı değil, diğer tüm paydaşlarına karşı da sorumludurlar. • İşletmeler sadece ekonomik değerlere odaklanmamalı, daha geniş anlamda insani değerlere önem vermelidir (Sönmez ve Bircan, 2004). Sosyal sorumluluk kavramının küreselleşme sürecindeki tarihsel gelişimine baktığımızda, işletmeler arasında sosyal sorumluluk kavramı 1950’li yıllarda popüler olmaya başladığı görülmektedir. Altmışlı yıllara gelindiğinde ise ABD’de günümüzde kullanılan sosyal sorumluluk kavramının temelleri atılmaya başlanmıştır. Yetmişli yıllarda sosyal sorumluluk kavramında küreselleşme rüzgârının etkileri ortaya çıkmıştır. Ticaretin uluslararası boyuta taşınmasıyla kâr odaklı işletme düşüncesi her alanda hissedilmeye başlanmıştır. Seksenli yıllara ise işletmeler sadece kâr etme odaklı bir yönetim yaklaşımının yeterli 95 olmadığını kavrayarak yaşadığımız dünyaya, çevrelerine ve topluma karşı sorumluluklarının olduğunu, bu yönde yaptıkları çalışmaların işletmelerinin kurumsal itibarı, kurum kültürü gibi konularda olumlu katkıları olduğunu fark ederek bu yönde yapılan çalışmalara hız vermişlerdir. 90’lı yıllarda artık kurumsal sosyal sorumluluk işletmeler için bir zorunluluk durumuna gelerek şirket vizyon ve misyonlarının belirlenmesinde önemli bir baş rol oyuncusu olmuştur. Günümüzde ise kurumsal sosyal sorumluluk kavramı sadece çokuluslu işletmelerin değil orta ve hatta küçük boyutlu işletmelerin kurumsal yapılarında önemli bir yerde olmaya başlamıştır. Sosyal sorumlulukta temel amaç, ahlak ve kamu çıkarlarını dikkate alan sınırlar içerisinde işletme faaliyetlerini yürütmek, toplumsal öncelikler ve beklentileri karşılayacak ölçüde olumlu tepkide bulunmak, gerekli önlemi almaya yönelik isteklilik göstermek, bir bütün olarak toplumun çıkarlarına karşı hissedarların çıkarlarını dengelemek, iyi vatandaş olmak için sosyal yönden sorumlu bir stratejinin uygulanmasıdır (Korkmaz, 2009). Kurumsal sosyal sorumluluk kavramının tanımlanmasında önemli olan kavramlar nelerdir? Uluslararası Organizasyonlar Tarafından Gerçekleştirilen Başlıca Kurumsal Sosyal Sorumluluk Girişimleri Küreselleşen dünyada ulus devletlerin de gelişmeleri yönlendirmek ve sorunlara silah kullanımı ve sıcak çatışma dışında çözüm bulmayı amaçlayan çeşitli uluslararası örgütlerin de ulus devletler desteği ile varlıklarını sürdürüp daha müdahil oldukları da dikkat çekmektedir. Bu örgütlere de çok çeşitli örnekler vermek mümkündür. Mesela Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu, Uluslararası Finans Örgütü, Ekonomik İşbirliği ve Gelişme Örgütü, Amerikan Devletleri Örgütü, Uluslararası Çalışma Örgütü, Dünya Sağlık Örgütü ve Avrupa Birliği bunlardan bazılarıdır (http://www.tedmer.org.tr/pdf/tedmer_1.pdf). Küreselleşme sürecinde kurumsal sosyal sorumluluk kavramı çok önem kazanmıştır. Bu alanda çeşitli uluslararası organizasyonlar, devlet ve özel sektör kuruluşları, hükümet ve hükümet dışı organizasyonlar bu konu üzerinde çalışmış ve pek çok girişimler ortaya çıkmıştır. Bu girişimlerin en önemlileri sizlerle aşağıdaki tabloda özetlenmiştir. Tabloda yer alan girişimlerin önde gelenleri açıklanarak bu konuda detaylı bilgi verilecektir. Kurumsal sosyal sorumluluk kavramı konusunda uluslararası organizasyonların başlattığı çalışmalar günümüzde sivil toplum örgütlerinin de önemli gündem maddelerinden olmuştur. 96 Şekil 5.1: Kurumsal Sosyal Sorumluluk: Uluslararası Kuruluşlar ve Hükümet Dışı Organizasyonlar Tarafından Sürdürülen Başlıca Girişimler Kaynak: Aktan&Vural, 2007- http://www.ceis.org.tr/dergiDocs/makale125.pdf, (erişim tar: 25.7.2012) ILO Çokuluslu Şirketler ve Sosyal Politika ile İlgili İlkeler Üçlü Bildirgesi 1919 yılında kurulmuş olan Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) , sosyal adaletin ve uluslararası insan ve çalışma haklarının iyileştirilmesi için çalışan bir Birleşmiş Milletler ihtisas kuruluşudur. Uluslararası Çalışma Örgütü, Sözleşmeler ve Tavsiye Kararları yoluyla, çalışma hayatına ilişkin temel haklar, örgütlenme özgürlüğü, toplu pazarlık, zorla çalıştırmanın engellenmesi, fırsat ve muamele eşitliği gibi çalışmaya ilişkin tüm konuları düzenleyici, uluslararası çalışma standartları oluşturur. Mesleki eğitim ve iyileştirme, istihdam politikası, iş hukuku, endüstriyel ilişkiler, çalışma şartları, yönetimin geliştirilmesi, kooperatifler, sosyal güvenlik, çalışma istatistikleri, iş sağlığı ve güvenliği konularında teknik yardım sağlar. Bağımsız iş ve işveren örgütlerinin kurulmasını destekler ve bunlara eğitim ve danışmanlık hizmeti verir. Birleşmiş Milletler sistemi içinde Uluslararası Çalışma Örgütü'nün, yönetim kurullarına işçi, işverenin hükümetlerle eşit olarak katıldığı, kendine has olan üçlü bir yapısı vardır. ILO’nun dört temel stratejik hedefi vardır: • Çalışma yaşamında standartlar, temel ilke ve haklar geliştirmek ve gerçekleştirmek. • Kadın ve erkeklerin insana yakışır işlere sahip olabilmeleri için daha fazla fırsat yaratmak, • Sosyal koruma programlarının kapsamını ve etkinliğini artırmak, • Üçlü yapıyı ve sosyal diyalogu güçlendirmek Bu hedefler bir dizi yolla gerçekleştirilmektedir: Örneğin temel insan haklarını geliştirmek, çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirmek, istihdam olanakları yaratmak üzere uluslararası politika ve programların oluşturulur. Ülkelerin söz konusu politikaları pratikte fiilen gerçekleştirmelerine yardımcı olmak için, kapsamlı bir uluslararası teknik işbirliği programının, sosyal tarafların aktif ortaklığı ile oluşturulması ve 97 uygulanmasını gerçekleştirir. Bu çabaların tümünün geliştirilmesi için eğitim, öğretim, araştırma ve yayın faaliyetlerinde bulunulur. Birleşmiş Milletler üyeleri içinde yalnızca ILO üçlü bir yapıya sahip bulunmaktadır; işveren ve işçi temsilcileri ekonominin "sosyal tarafları" politika ve programların şekillendirilmesinde, üçüncü tarafı oluşturan hükümet temsilcileri ile eşit söz hakkına sahiptirler. ILO, sosyal ve ekonomik konularda ve başka alanlarda geçerli ulusal politikaların geliştirilmesinde ve duruma göre uygulanmasında sendikalar ve işverenler arasındaki “sosyal diyalogu” geliştirerek aynı üçlü yapılanmayı üye ülkelerde de teşvik etmektedir. Uluslararası asgari çalışma standartları ve ILO’nun genişletilmiş politikaları, her yıl toplanan Uluslararası Çalışma Konferansı’nda belirlenmektedir. ILO üyesi ülkeler tarafından finanse edilen çalışma programı ve bütçesi ise her iki yılda bir aynı konferans tarafından benimsenmektedir. Konferansta ayrıca, dünyada çalışanların durumu ve sosyal konulardaki sorunlar ile ilgili tartışmaların yapıldığı uluslararası forumlar gerçekleştirilmektedir. Her üye ülkenin, iki hükümet temsilcisi, bir işveren ve bir işçi ile konferansa katılma hakkı vardır. Bu delegeler, bağımsız olarak söz alabilirler ve oy verebilirler. ILO sekretaryası, merkez büroları, araştırma merkezi ve basımevi Cenevre’deki Uluslararası Çalışma Ofisi’nde faaliyet göstermektedir. 40'ı aşkın ülkede ILO'nun bölge, alan ve ülke ofisleri bulunmaktadır ve yerinden yönetim ilkesine göre çalışmaktadır (http://www.ilo.org/public/turkish/region/eurpro/anka ra/index.htm Erişim: 10.11.2012). ILO’nun hazırladığı temel İLO sözleşmelerinden bazıları; erkek ve kadınların eşit işlerde eşit sosyal haklara sahip olmaları gerektiği, zorla çalıştırmanın yasaklanması, işe kabul sürecinde zorunlu temel eğitim tamamlandığı yaştan daha küçük olamayacağı belirterek çocuk işçiliğin yok edilmesi gerektiği, iş verme, çalıştırma, eğitim konularında dil, din ırk, cinsiyet vb. hiçbir şekilde ayrım yapılmaması gerektiğinin vurgulanması sayılabilmektedir. ILO’nun gerçekleştirdiği kurumsal sosyal sorumluluk alanında küresel bir yaklaşım sunan uluslararası girişimlerin en önemlilerinden bir tanesi “çok uluslu şirketler ve sosyal politikalar ile ilgili üçlü bildirge” olmuştur. Bu bildirge ilk defa 1977 yılında ortaya çıkmış ve daha sonra 2000 yılında yeniden revize edilmiştir. Bu Bildirgenin amacı, Birleşmiş Milletlerin yeni bir uluslararası ekonomik düzen kurulmasını öngören kararları ışığında çokuluslu şirketlerin ekonomik ve sosyal gelişmeye olumlu katkılar yapmalarını özendirmek, çeşitli etkinliklerinin yol açabileceği güçlükleri asgariye indirmek ya da gidermektir. www.ilo.org ILO’nun stratejik hedefleri nelerdir? OECD Uluslararası Yatırımlar ve Çokuluslu İşletmeler Bildirgesi Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) 1960 yılında ikinci dünya savaşının etkilerinin giderilmesi amacıyla içinde Türkiye’nin de yer aldığı 18 Avrupa ülkesi ile Amerika ve Kanada’nın da dahil olmasıyla 20 ülke tarafından kurulmuştur. Günümüzde OECD’ye üye 34 ülke bulunmaktadır. OECD toplantılarında dünya ekonomisindeki gelişmeler ve üye ülkelerin ekonomik durumları gözden geçirilir, raporlar yayınlanır. Temel ekonomik problemler karşısında ortak tutumlar belirlenip, milli politikalar arasında uyum sağlanarak diğer ülkelerin olumsuz yönde etkilenmeleri önlenmeye çalışılır. Gelişmekte olan ülkelere Batılı ülkeler tarafından yapılan yardımlar da, OECD içinde bu konuyla görevlendirilen Kalkınma Yardımları Komitesi (DAC) tarafından yürütülür. Yardımların miktarı, yardım alabilme şartları ve ne gibi sınırlamalara bağlı olacağı gibi hususlarda birlikte hareket edilir. 98 OECD bünyesinde ayrıca, çevre kirliliği, enerji problemleri, dünya para sistemi, sermaye hareketleri, ticaretin serbestleştirilmesi, bilim ve eğitim, sanayi, insan gücü ve istihdam gibi konularda çalışmalar yapmak ve çeşitli ortak politikalar belirlemek için kurulan çeşitli komiteler vardır ( http://oecd.nedir.com/#ixzz2C7GUf7Jn) Kurumsal sosyal sorumluluk alanında OECD’de önemli adımlar atarak 27 Haziran 2000 tarihinde Uluslararası Yatırımlar ve Çokuluslu İşletmeler Bildirgesi üye ülkelerce ve diğer dört ülkenin katlımı ile imzalanmıştır. Çokuluslu İşletmeler Genel İlkeleri (Genel İlkeler), devletler tarafından çokuluslu işletmelere yapılan tavsiyelerdir. Bunlar, ilgili yasalara uygun ve sorumlu bir ticari faaliyette bulunulması doğrultusunda, gönüllülük temeline dayalı ilkeler ve standartlar getirmektedir. Genel İlkeler, bu işletmelerin faaliyetlerinin devlet politikalarıyla uyumlu olmasını sağlamayı, işletmeler ile faaliyette bulundukları toplumlar arasındaki karşılıklı güvenin temellerini güçlendirmeyi, yabancı yatırımlar için daha iyi bir iklim oluşturulmasına yardımcı olmayı, ve sürdürülebilir bir kalkınmaya çokuluslu işletmelerin katkısını arttırmayı amaçlamaktadır. Bu bildirgenin genel konu başlıkları; genel ilkeler, genel politikalar, açıklamalar, istihdam ve işçi-işveren ilişkileri, çevre, rüşvetle mücadele, mücadele, tüketici çıkarları, bilim ve teknoloji, rekabet ve vergilendirmedir (http://www.oecd.org/daf/internationalinvestment/guidelinesformultinationalenterprises/38111419.pdf Erişim: 10.11.2012) Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi 31 Ocak 1999’da Davos’ta düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu sırasında BM Genel Sekreteri Kofi Annan, iş dünyası liderlerini yeni küresel ekonominin sürdürülebilirliğini sağlamak için gerekli olan çevresel ve sosyal dayanakların oluşturulmasına destek vermeye ve tüm dünya halkları için küresel yatırımlar yapmaya davet etmiştir. Küresel ilkeler Sözleşmesi olarak adlandırılan bu çağrı, 26 Temmuz 2000 tarihinde Birleşmiş Milletler merkezinde yapılan toplantıyla resmi bir nitelik kazanmıştır. 2000 yılında başlayan Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi girişimi, Birleşmiş Milletler bölge ofisleri, çalışma örgütleri, sivil toplum kuruluşları ve hükümetlerle iş dünyasını bir araya getirerek insan hakları, işçi standartları, çevre ve yolsuzlukla ilgili alanları kapsayan on evrensel ilkeyi geliştirmeyi amaçlamaktadır. Küresel İlkeler Sözleşmesi (KİS) bu ortak hareketin gücüyle, on ilkeyi tüm dünyada iş çevrelerinde yaygınlaştırmayı ve bu hedefleri destekleyici uygulamalar yapılmasını hedeflemiştir. Bu hareket, 100’den fazla ülkeden 3000’den fazla katılımcı şirketle dünyanın en büyük gönüllü kurumsal vatandaşlık girişimidir. Küresel ilkeler sözleşmesi, insan hakları, çalışma koşulları, çevre ve yolsuzluk konularında belirlenen 10 ilkeden oluşmaktadır. Bu ilkeler özellikle risk yönetimi, verimlilik artışı, çalışan moral ve motivasyonu, çalışan bağlılığı, marka bilinci, yeni piyasalar açısından şirketlerin ve kuruluşların daha ileri gidebilmesi için yol gösterici bir perspektif ile hazırlanmıştır. Birleşmiş Milletler teşkilatı tarafından 2000 yılından bu yana yaygınlaştırılan Küresel ilkeler sözleşmesi, tamamen gönüllük esasıyla benimsenmekte ve ardından bu ilkelere uyum konusunda sarf edilen gayretler bir rapor aracılığıyla Birleşmiş milletlerin web sayfasında duyurulmaktadır. 31 Temmuz 2012 tarihi itibariyle Küresel İlkelere Sözleşmesi (KİS), 135 ülkede 6.983’ü iş dünyasından, 3.420’si sivil toplum kuruluşları, sendikalar, yerel idareler ve akademik çevrelerden olmak üzere toplam 10,403 kuruluşa ulaşmıştır. Türkiye’de de 200’ü aşkın katılımcının imza attığı Küresel İlkeler Sözleşmesi’nin ülkemizde yaygınlaştırılması için Küresel İlkeler Sözleşmesi Yerel Ağı oluşturulmuştur(http://www.unglobalcompact.org/NewsAndEvents/UNGC_bulletin/2012_08_01.html). Küresel İlkeler Sözleşmesi Maddeleri İnsan Hakları: 1. İlke: İş dünyası, uluslararası ilan edilmiş insan haklarına destek olmalı ve saygı göstermeli 2. İlke: İş dünyası, insan hakları ihlallerine fırsat tanımamalı 99 Çalışma Standartları: 3. İlke: İş dünyası, çalışanların örgütlenme özgürlüğünü desteklemeli ve toplu müzakere hakkını etkin 4. Biçimde tanımalı 5. İlke: İş dünyası, her türlü zorla ve zorunlu işçi çalıştırılmasını engellemeli 6. İlke: İş dünyası, çocuk işçi çalıştırılmasının önüne geçmeli 7. İlke: İş dünyası, işe alım ve çalışma süreçlerinde ayrımcılığın önüne geçmeli Çevre: 8. İlke: İş dünyası, çevre sorunlarını önleyici ve çevreyi koruyucu yaklaşımları desteklemeli 9. İlke: İş dünyası, çevreye yönelik sorumluluğu artıracak her türlü faaliyeti ve oluşumu desteklemeli 10. İlke: İş dünyası, çevre dostu teknolojilerin gelişmesi ve yaygınlaşmasını desteklemeli Yolsuzlukla Mücadele: 11. İlke: İş dünyası, rüşvet ve haraç dahil her türlü yolsuzlukla mücadele etmeli Küresel İlkeler Sözleşmesi Nedir? Küresel İlkeler Sözlenmesi Ne Değildir? Sürdürülebilir gelişmeyi ve iyi kurumsal vatandaşlık uygulamalarını destekleyen gönüllü bir girişimdir. Yasal olarak bağlayıcı değildir. Evrensel olarak kabul edilmiş prensiplere dayalı ilkeler bütünüdür. Kurumun davranışlarını ve ilgili konulara uyumunu denetlemekle yükümlü değildir. Kurumsal ve diğer paydaşlar arasında bir iletişim ağıdır. Bir standart yönetim sistemi ve yönetmelik değildir. Öğrenmeye dayalı ve deneyimlerin paylaşımına açık bir forumdur. Düzenleyici bir yapıya sahip değildir. Bir halkla ilişkiler kanalı değildir. Şekil 5.2: Küresel İlkeler Sözleşmesi Nedir? Ne Değildir? Kaynak:(http://www.unglobalcompact.org/docs/networks_around_world_doc/Network_material /After_the_Signature_in_Turkish.pdf Erişim Tarihi: 11.11.2012) Günümüzde küresel ilkeler sözleşmesi her sektörde global olarak kullanılan bir sözleşme niteliğindedir. Artık şirketler kurumsal internet sayfalarında sosyal sorumluluk ya da kurumsal sosyal sorumluluk başlıkları altında sayfalar oluşturarak küresel ilkeler sözleşmesine dayalı yıllık raporlar hazırlamakta ve bunu da tüm paydaşlara sunmaktadırlar. Küresel ilkeler sözleşmesi bu ilkeleri benimseyen örgüt ya da kuruluşlara önemli kazanımlar sağlamaktadır. Küresel ilkeler sözleşmesinin kuruluş ya da örgütlere doğrudan veya dolaylı olarak etkileri aşağıdaki şekilde sunulmuştur. 100 Doğrudan Etkileri… Dolaylı Etkileri.. Kritik konularla ilgili şirketler, sivil toplum kuruluşları, işçi örgütleri ve hükümetlerle işbirliği yaparak iletişim kurmak için küresel ve yerel fırsatlar Kurumsal uygulamalar evrensel değerler baz alınarak gerçekleştirildiği için özellikle gelişmekte olan ülkelerde artan operasyon yetkisi ve yasallık Güç sorunlarla karşılaşıldığında pratik çözümler ve stratejiler için ilham verici doğru uygulamaların ve deneyimlerin paylaşılması Özellikle toplumsal beklentilerin değişen kapsamı göz önüne alındığında tüketicilerin ve yatırımcıların gözünde artan marka değeri ve yükselen itibar Birleşmiş Milletler ’in gelişmeyle ilgili konularda geniş bilgi ağından hangi şirketlerin faydalanabileceği ile ilgili bir başlangıç noktası bulunması Çalışanların motivasyonun ve veriminin artması ve kaliteli istihdamın kurumsal bağlılığı sağlanırken yenilerinin ilgisini çekebilme şansı Birleşmiş Milletler‘in devletler, iş dünyası, sivil toplum kuruluşları ve diğer paydaşlarla biraraya gelebilme ve onlara ulaşabilme gücü Hammaddenin daha iyi kullanımı ve atık yönetimi gibi yollarla operasyon maliyetlerinin düşürülerek üretimin daha verimli hale getirilmesi Halka açık ilerleme iletişimi (COP) uygulama aracılığıyla hesap verebilirliğin ve şeffaflığın temsil edilmesi Şekil 5.3: Küresel İlkeler Sözleşmesinin Doğrudan ve Dolaylı Etkileri (http://www.unglobalcompact.org/docs/networks_around_world_doc/Network_material/After_the_Signature_in_Turkish. pdf Erişim Tarihi: 11.11.2012) Küresel İlkeler Sözleşmesini oluşturan maddelerin ana başlıkları nelerdir? Birleşmiş Milletler Çevre Programı Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) Bu bildiri dünyada finans hizmetleri sektörünün önde gelen kuruluşları tarafından ilk defa 1992 yılında imzalanmıştır. Daha sonra 1997 yılında revize edilmiştir. Bu program çevrenin korunması ve korunması yönünde sorumluluk ve işbirliği önermektedir. Avrupa Birliği Avrupa Toplulukları Komisyonu Avrupa Birliğinin de kurumsal sosyal sorumluluk alanında önemli çalışmaları bulunmaktadır. Kurumsal sosyal sorumluluk uygulamaları ile ilgili olarak AB şu üç önemli unsura dikkat çekmektedir; • Sosyal sorumluluk alanı “Toplum ve Çevre”dir. • Kurumsal sosyal sorumluluk gönüllülük esasına göre işler. • Kurum, toplumsal ve çevresel kaygıları gidermeye yönelik yaptığı faaliyetleri, iş süreçlerinin her alanına da dâhil etmelidir. Örneğin çevre kirliliği ile mücadele eden bir kurum iseniz, üretiminizin her noktası çevreyi korumaya uygun olmalıdır. Hatta çalışanlarınızda, müşterilerinizde de bu bilinci oluşturmalısınız, bu bilince uygun hareket etmelerini sağlamalısınız (http://www.siviltoplumakademisi.org.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=149: sosyal-sorumluluk&catid=50:gazetelerden&Itemid=114 Erişim tarihi 12.11.2012). Avrupa Birliği’nin (AB) uzun dönemli hedeflerinden birisi de finansal hizmetler alanında tek pazar yaratmaktır. AB’nin daha rekabetçi bir yapıya kavuşması için finansal hizmetlerin entegrasyonu esastır. Böylelikle finansal sektörde; üretim ve rekabet artışı, sermayenin daha etkin dağılımı, daha yüksek ve istikrarlı bir büyüme ve sektörde daha yüksek ve daha iyi koşullarda istihdam yaratılması sağlanacaktır. 101 AB’de finansal hizmetler alanında tek pazar oluşturulmasına yönelik olarak yapılan temel düzenlemelerle finansal hizmetlerde ticaretin serbestleşmesi ve piyasalarda eşit rekabet koşullarının, etkinliğin ve şeffaflığın sağlanması amaçlanmıştır. İlk aşamada bankacılık sektöründe, sermaye piyasalarında ve sigortacılık sektöründe istikrarın sağlanması, sermaye piyasalarında şeffaflık, finansal suçlarla mücadele, finansal hizmetlerde tüketicilerin korunması ve tek ödeme sisteminin oluşturulmasına yönelik adımlar atılmıştır. FSAP süreci sonrasında Komisyon Mayıs 2005’te ise finansal hizmetler politikasını içermek üzere hazırladığı “Green Paper”ı görüşe açmıştır. Bu dokümanda gelecek beş yıl için Komisyon’un finansal hizmetler alanındaki öncelikli politikalarına ilişkin görüşlerini sunmuştur. Komisyon’un nihai politika programı, istişare ve sonraki hazırlık çalışmaları sonrasında, Aralık 2005’te “White Paper” olarak sunulmuştur(http://www.tbb.org.tr/Dosyalar/Arastirma_ve_Raporlar/avrupa_birliginde_finansal_hizmetle r_politikasi.pdf). Özgen, E. (2006). Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projeleri, İstanbul: Maviağaç Yayınları. Sivil Toplum Kuruluşları Tarafından Gerçekleştirilen Başlıca Kurumsal Sosyal Sorumluluk Girişimleri Kurumsal sosyal sorumluluk kavramının önemi konusunda farkındalığın artması ile birlikte uluslararası organizasyonların yanı sıra sivil toplum kuruluşları da bu alanda çeşitli çalışmalar gerçekleştirmektedirler. Girişimin Adı Tarih Girişimin Amacı ve Kapsamı Ceres İlkeleri 1989, ABD İşletmeleri sürdürülebilir kalkınma anlayışı doğrultusunda çevre yönetim sistemlerini uygulamaya teşvik etmek amacını taşımaktadır. Caux İlkeleri 1994, ABD Temel ekonomik ve toplumsal ilişkilerin geliştirilmesi ve öteki ülkelere karşı duyulan acil ortaklaşa sorumlulukların belirlenmesi için çalışmaktadır. Küresel İlkeleri 1999, ABD İnsan hakları korunması ve gözetilmesi, çocuk işçi çalıştırılmasının ortadan kaldırılması, ayrımcılığa son verilmesi ile sosyal adaletin sağlanmasına yöneliktir. Küresel Raporlama Girişimi (GRI) 1997, Boston 2002- revize İşletmelerin çalışma koşullarının, ürün ve hizmetlerinin ekonomik, çevresel ve sosyal standartlara uygunluğunu beyan etmelerini sağlayan raporlama girişimidir. Dünya Ekonomik Forumu Küresel Kurumsal Vatandaşlık Bildirgesi 2001, Davos Bu bildirgede, iş dünyasının çevre, ahlak, emek ve insan hakları gibi konularda uluslar arası standart ve değerlere saygı göstermesi ve bu konularda adımlar atılması talep edilmektedir. ECSF Projesi (European Corporate Sustainability Framework). 2001-2004 Şirketlerin hem sürdürülebilir hem de sorumluluk anlayışı ile iş yapmaları konusunda şirket yöneticilerine yardımcı olmak üzere geliştirilmiş bir araştırma projesidir. Sullivan Şekil 5.4: Sivil Toplum Kuruluşları Tarafından Gerçekleştirilen Başlıca Kurumsal Sosyal Sorumluluk Girişimleri (http://www.kurumsalsosyal.com/tr-TR/ana-sayfa/1.aspx Erişim Tarihi: 13.11.2012) CERES İlkeleri Eylül 1989 yılında oluşturulan CERES ( Çevreye Karşı Sorumlu Gruplar Topluluğu ) prensipleridir. Akademisyenler, Çevrecileri işadamları ve tüketicilerden oluşan bu topluluk CERES ilkelerini bir rapor 102 halinde sunmuştur. Amaç, işletmeleri sürdürülebilir kalkınma anlayışı doğrultusunda çevre yönetim sistemlerini uygulamaya teşvik etmektir. Bu prensipler şirketlere çevre konusunda rehber olmayı amaçlayan on maddeden oluşmaktadır. CERES ilkeleri şöyledir: • Biyosferin Korunması: Faaliyetlerimizin etkilediği tüm yaşam alanlarını ve doğal güzellikleri korumalıyız. • Doğal Kaynakların Sürdürülebilir Kullanımı: Yenilenemeyen doğal kaynakları dikkatli bir planlama yaparak kullanmalıyız. • Atıkların Azaltılması ve Yok Edilmesi: Atıkları mümkün olduğunca azaltmalı ve yok etmeliyiz. • Enerji Tasarrufu: Faaliyetlerimizi enerji tasarrufu yapacak şekilde düzenlemeli ve enerjinin etkin kullanılması için gayret göstermeliyiz. • Risk Azaltma: Toplumun yaşadığı, çalışanlarımızın bulunduğu alanların çevre sağlığı ve güvenliği açısından riskini azaltmalıyız. • Mal ve Hizmetlerin Güvenirliliği: Çevreye zarar verecek ma1 ve hizmetlerin üretimini ve satılmasını durdurmalı~ ve tüketicilerimizi mal ve hizmetlerin çevreye etkileri konusunda bilgilendirmeliyiz. • Çevrenin Yenilenmesi: Şimdiye kadar Gevre sağlığı ve güvenliği konusunda verilen zararları düzeltmeli ve çevreyi yenilemeliyiz. • Kamuyu Bilgilendirme: Faaliyetlerimiz dolayısıyla zarar görebilecek kişi ve kurumları uyarmalı ve çevre konusunda onların da fikir ve önerilerini dikkate almalıyız. • Yönetim Taahhütleri: Çevreyle ilgili faaliyetlerden üst yönetimi haberdar etmeli ve çevreye karşı duyarlı olmalarını sağlamalıyız. • Denetim ve Raporların Ön Hazırlanması: Her yıl faaliyetlerimizi bu prensiplere uygunluğu açısından değerlendirmeli ve bu doğrultuda hazırladığımız raporu kamuoyuna sunmalıyız (Karabulut, 2004, http://www.tuhis.org.tr/upload/dergi/1348752429.pdf Erişim Tarihi 13.11.2012). CERES İlkelerinin amaçları nelerdir? Caux İlkeleri Dünyada küreselleşme getirdiği olumlu etkilerin yanı sıra yarattığı ekonomik ve toplumsal sorunlarla da gündemdedir. Bu konuda çalışan oluşumlardan bir tanesi de CAUX round table olarak anılmaktadır. Bu Yuvarlak Masa Avrupa, Japonya ve ABD işletme önderlerince oluşturulmuştur. Yuvarlak Masa, 1986′da Philips Elektronic’in başkanı ile INSEAD’in başkan yardımcısı tarafından ticaretteki yükselen gerilimin düzene sokulması amacıyla kurulmuştur. Kuruluş, üye ülkeler arasında temel ekonomik ve toplumsal ilişkilerin geliştirilmesi ve öteki ülkelere karşı duyulan acil ortaklaşa sorumlulukların belirlenmesi için çalışmaktadır. Canon Inc.’in Başkanı Ryuzabura Kaku’nun önerisiyle, dünya barış ve düzenini olumsuz etkileyen toplumsal ve ekonomik saldırıların azaltılmasında, şirketlerin küresel sorumluluğu ön plana çıkarılmıştır. CAUX Yuvarlak Masa Oluşumu, işletmelerin toplumsal sorumluluğu ve etik sorumluluğu konularında çeşitli ilkeler ve kurallar benimsemiştir. Bu kurallarla tüm dünyada karşılıklı saygı ve güven içinde sağlıklı ve gerçek bir rekabetin oluşturulması hedeflenmiştir Caux ilkeleri, tüm paydaşların toplumsal sorumluluğa katkıda bulunmasını öneren bir genel kurumsal sosyal sorumluluk girişimidir. 103 Küresel Sullivan İlkeleri Küresel Sullivan İlkeleri; insan haklarının korunması ve gözetilmesi, çocuk işçi çalıştırılmasının ortadan kaldırılması, ayrımcılığa son verilmesi ve sosyal adaletin sağlanmasına yönelik ilkeleri içermektedir. Küresel Raporlama Girişimi (GRI) Küresel Raporlama Girişimi (GRI-Global Reporting Initiative), sürdürülebilirlik raporlamasının tüm kurumlar tarafından yapılmasını teşvik etmektedir. GRI, dünyada yaygın bir şekilde kullanılan kapsamlı bir sürdürülebilirlik raporlaması çerçevesi geliştirir. Bu raporlama çerçevesi, Raporlama İlkeleri de dâhil olmak üzere, kurumların ekonomik, çevresel ve sosyal performanslarını ölçmeleri ve raporlamaları için kullanmaları gereken Prensip ve Göstergeleri belirler. GRI, herkesin kullanımına açık olan bu ilkelerin kullanımının yaygınlaşması ve sürekli iyileşmesine büyük önem vermektedir. GRI, Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) ve CERES tarafından 1997’de çok paydaşlı bir Sivil Toplum Kuruluşu olarak Amerika Birleşik Devletlerinde kurulmuştur. 2002 yılında bugünkü GRI Sekretaryasının bulunduğu yer olan Amsterdam’a taşınmıştır. GRI’ın 30.000 kişiden oluşan küresel bir ağa sahip olmanın yanı sıra Avustralya, Brezilya, Çin, Hindistan ve ABD’de bölgesel merkezleri bulunmaktadır. Kurumların ekonomik, çevresel, sosyal ve yönetişim performanslarını ve etkilerini sorumlu bir şekilde yönetmelerini ve şeffaf bir şekilde raporlamalarını hedeflemektedir. Kurumlara rehberlik yaparak ve destek olarak sürdürülebilirlik raporlamasını standart bir uygulama haline getirmektedir(https://www.globalreporting.org/languages/Turkish/Pages/default.aspx Erişim tarihi:14.11.2012). Türkiye’de de pek çok işletmenin tercih etmeye başladığı GRI Sürdürülebilirlik Raporlaması, dünyada da en çok tercih edilen sürdürülebilirlik raporlamasıdır. GRI raporlaması sadece özel sektörün değil hükümet kurumları ve sivil toplum kuruluşlarınca da kullanılabilecek biçimde olmasından dolayı tercih edilebilirliği artmaktadır. Raporun ana bölümleri; • Firmaların strateji ve profili, • Ekonomi, çevre, sosyal göstergeler, • İnsan hakları, toplum ve ürün sorumluluklarıdır. ECSF Projesi (European Corporate Sustainability Framework) ECSF (Avrupa Kurumsal Sürdürülebilirlik Çerçevesi) Projesi şirketlerin hem sürdürülebilir hem de sorumluluk anlayışı ile iş yapmaları konusunda şirket yöneticilerine yardımcı olmak üzere geliştirilmiş bir araştırma projesidir. Avrupa komisyonu tarafından finansal olarak desteklenmiştir. Projenin amacı; sürdürülebilirlik kurumsal sosyal sorumluluk, çeşitli kalite yönetim yaklaşımları ve işletme uygulamalarını birleştiren genel bir yönetim çerçevesi oluşturmaktır. TÜRKİYE’DE KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUĞA KÜRESEL YAKLAŞIM Son yıllarda dünyasının birçok ülkesi mali krizin eşiğinde iken Türkiye ekonomisinde yaşanan olumlu gelişmeler aynı zamanda yerli işletmelere de olumlu olarak yansımıştır. Şirketler ekonomik istikrarın verdiği rahatlıkla işletmenin varlığını sürdürebilmesi için yaptığı finansal önceliklerin yanında artık topluma karşı sorumluluğu yerine getirecek uygulamalara da fırsat bulabilmiştir. Bu tür uygulamaların başlaması beraberinde bu alanda yapılan çeşitli araştırmalara da dikkati çekmektedir. Türkiye’de sosyal sorumluluk alanında araştırma yapan GFK Türkiye araştırma şirketi (Capital Turkiye, 2006) 2005 yılı için öncelik verilmesi konuları belirlemiştir. Bunlardan ilk beşi sırasıyla şöyledir: Eğitim, sağlık, çevre, gönüllü çalışmalar ve insan haklarının korunması. Kurumsal sosyal sorumluluk sadece özel sektörün uluslararası pazarlarda daha rekabetçi olabilmesi, çalışanların iş süreçlerine daha etkin katılması, çevrenin korunması, sivil toplum-özel sektör işbirliklerinin gelişmesi için fayda sağlamakla kalmayarak, aynı zamanda sürdürülebilir kalkınmanın 104 gerçekleşmesi ve toplumsal alanda başarıya ulaşabilmek için son derece önem taşımaktadır. Bu amaçla tüm kişi ve kuruluşların sosyal paydaşlarına karşı sorumluluklarını yerine getirmesi gerekmektedir Bu nedenle Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği, Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Endeksi’ni geliştirmiştir. Uluslararası endekslerden sonra Türkiye için hazırlanan bu endeksi her büyüklükteki ve sektördeki kurum ve kuruluşun kendi sosyal, ekonomik ve çevresel performansını ölçümlemesi mümkün olmaktadır. Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Endeksi; Kurumsal Strateji, Yönetim ve Süreçler, Ekonomik Etki, Sosyal Etki, Çevresel Etki ve Raporlama-Denetim olmak üzere 5 ana bölümden oluşmaktadır. Her bir bölüm farklı alt başlıklardan oluşmakta, soru - cevap yöntemi ile kurumun KSS performansını ortaya çıkarmayı hedeflemektedir. Puan ağırlıkları her bölüm için ayrı olmak üzere aşağıda belirtildiği şekildedir. • Kurumsal Strateji, Yönetim ve Süreçler %10 • Ekonomi %30 • Sosyal %30 • Çevresel %25 • Raporlama-Denetim %5 Kurum tarafından şeffaflık ölçütleri çerçevesinde hazırlanan anket formu, kurumun yıllık faaliyet raporları, web sitesi ve firma ziyaretleri ile doğrulanarak, araştırmacılar ve uzmanlar tarafından puanlandırılarak, firmanın Kurumsal Sosyal Sorumluluk İndeksi hesaplamaktadır. Böylece kurumsal sosyal sorumluluk faaliyetleri sadece raporlanmak çıkarak ölçülebilir bir değer olabilmektedir. KSS Türkiye Endeksi’nin uluslararası standartlar göz önünde bulundurularak hazırlanması nedeniyle, kurum ve kuruluşlar hazırladıkları endeksi Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi’ne (United Nations Global Compact), Küresel Raporlama Girişimi’ne (Global Reporting Initiative) ya da farklı formatlar üzerinden sunarak onay alabilmektedir (http://www.kssd.org/KSS_Turkiye_Endeksi_Metodoloji.asp). Ayrıca işletmeler sosyal sorumluluk projelerinin şirketlerine ve markalarına katacağı değeri ölçmek için çeşitli araştırmalar yaptırmaktadırlar. Türkiye’de de bu yönde uygulamalar son yıllarda giderek artmaktadır. 2005 yılında Strateji GFK Araştırma Şirketi’nin yaptığı bir araştırmaya göre Türk halkı en çok eğitim alanında sosyal sorumluluk projeleri yapılmasını istemektedir. 20 ilde 15 yaş ve üzeri bin 335 kişi ile görüşülerek yapılan araştırmada görüşme yapılan kişilerin %29,9′u şirketlerin eğitim ve öğretime yatırım yapmasını istemektedir. Sağlık ve sağlık hizmetlerine öncelik verilmesi gerektiğini söyleyenlerin oranı ise % 20,7. Görüşme yapılan kişilerden % 11,9′u çevreye, % 9,1′i hayır işlerine, % 7,2′si çalışanlara, % 4,7′si insan haklarına yönelik yatırım yapılması gerektiğini belirtmişlerdir. Araştırma, dünyada yükselen bir kavram olan “Kurumsal Sosyal Sorumluluk” çalışmalarının Türkiye’de nasıl uygulandığını ve halkın şirketleri hangi çalışmalarla özdeşleştirdiğini de ortaya koymuştur. Buna göre; Sabancı Holding, Koç Holding, Turkcell, Sanko Holding, Arçelik, Vestel, Ülker, Has Holding, Tofaş ve Doğan Yayıncılık eğitim ve öğretime verdikleri destekle anılıyorlar. Sağlık, çevre, spor, sanat, tüketici bilinci, çalışana destek, iş ahlakı, insan hakları” gibi “Kurumsal Sosyal Sorumluluk” konularının hepsinde başarılı görülen şirketler ise, Sabancı Holding, Koç Holding, Arçelik, Sanko Holding, Ülker, Turkcell, Vestel, Beko, Eczacıbaşı, Bosch, Doğan Holding biçimindedir (http://www.businews.eu/2010/03/sosyal-sorumluluk-projeleri-hem-topluma-yariyor-hem-de-sirketlere/ Erişim tarihi: 14.11.2012). Türkiye’de kurumsal sosyal sorumluluk uygulamaları büyük ölçüde vakıf geleneğinden etkilenmiştir. Bu nedenle kamuoyunun şirketlerden beklentisi daha çok bağışçılık faaliyetleri yürütmesidir. Bu nedenle Türkiye’de faaliyet gösteren uluslararası şirketler de Türk şirketlerine benzer bir yol izlemeyi tercih edebilmektedirler (Visser, W. ve N. Tolhurst (Ed.). 2010. The World Guide to CSR: A Country-byCountry Analysis of Corporate Sustainability and Responsibility, Sheffield: Greenleaf. Sf. 411. Aktaran: Karabulut, 2004) http://www.kssd.org/ 105 Özet İşletmelerin yönetiminde alınan eylem ve kararların toplumdan ayrı düşünülmesi mümkün değildir. İşletmelerin eylem ve kararlarından etkilenebilecek tüm paydaşlarına karşı yerine getirmesi gereken sorumlulukları bulunmaktadır. Bu sorumlulukların içinde doğal çevreyi korumak, kaliteli ve güvenli ürünler sunmak, çalışanların temek hak ve özgürlüklerini korumak ve gözetmek, toplumun refah düzeyine katkısı olacak eylemlerde bulunmak, yatırımcıların ve ortakların haklarını korumak ve işletmeyi kârlı, verimli bir şekilde yönetmek sayılabilir. Bu sorumlulukları kurumsal sosyal sorumluluk başlığı altında toplamak mümkündür. Küreselleşme süreciyle birlikte işletmelerin sorumluluk boyutları da değişmiştir. Kurumsal sosyal sorumluluk kavramı, dünyada sürdürülebilir kalkınma kavramının yükselmesi ile eş zamanlı olarak önem ve popülerlik kazanmıştır. Çokuluslu işletmelerin kurumsal sosyal sorumluluk uygulamalarında önemli katkıları olmuştur. Çokuluslu işletmelerin yerel tedarikçilerini ve temsilcilerini kurumsal sosyal sorumluluk uygulamalarına teşvik etmeleri ile bu alanda yapılan uygulamalar gün geçtikçe artmaktadır. Ülkeler arasındaki sınırların yok olduğu, devletlerin ve işletmelerin birbirleriyle sıkı ilişkiler içerisinde olduğu günümüzde teknolojinin, iletişimin, ekonomik yapıların ve rekabet ortamının hızla değişim ve gelişim içinde olması kaçınılmazdır. Küreselleşme günümüzde sosyal, ekonomik, siyasi ve kültürel alanlarda, kendine özgü yapılanmasıyla, varlığını gündelik yaşamın her alanında hissettirmektedir. Artık ülkelerin sadece kendi ulusal ekonomik yapıları içerisinde sınırlı kalması beklenemez. Ekonomik çevrelerde uluslararası sermaye hareketliliği gün geçtikçe artmış ve çok uluslu işletmeler giderek büyümüşler ve güçlenmişlerdir. Gelişmiş düzeydeki teknoloji, para ve sermaye hareketleri, işgücü yapısı, üretim yapılanmasında farklılaşma, ortaklık ve örgüt yapıları, artık küreselleşmenin kendisine ait dinamikleri kapsamında yeniden şekillenmektedir. Küreselleşmenin etkisiyle üretim, pazarlama ve finans alanlarında hızlı değişimlerle birlikte para, sermaye ve malların küresel hareketliliğinin hızla arttığı günümüzde işletmelerin mevcut yapılarını geliştirmeleri ve yeni stratejik yapılanmalar oluşturmaları rekabet ortamı açısından çok önemlidir. Küreselleşme sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçişi sağlamıştır. Ülkemizde de kurumsal sosyal sorumluluk uygulamaları devletin desteği, çokuluslu işletmelerin teşvikleri ve sivil toplum örgütlerinin destekleri ile her geçen gün artarak itici bir güç oluşturmaktadır. İş çevrelerinde hem kendi iş faaliyetlerini, hem de toplumu geliştirebilmek için güçlü bir çaba sergilendiği de gözlenmiştir. Bu çabalar arasında sponsorluk aktiviteleri ve çeşitli sivil toplum kuruluşları (STK’lar) ile ortak yürütülen toplumsal projeler ilk sıralarda yer almaktadır. Bu çerçevede KSS’nin daha etkin bir şekilde hayata geçirilebilmesi için, tanımının, hedef ve çıktılarının diğer sosyal aktörlerle, iş dünyasının da geniş katılımı ile ayrıntılı şekilde tartışılması ve paylaşılması gerekmektedir. 106 Kendimizi Sınayalım 5. Çalışma hayatına ilişkin tüm konuları düzenleyici uluslararası çalışma standartları oluşturmayı hedeflemiş olan ilki 1977 yılında gerçekleştirilen uluslararası düzenleme aşağıdakilerden hangisidir? 1. “Gelişen pazarlarda global ticareti teşvik etmek için üç bölümden oluşan uluslar üstü kurumların artan müdahalesi” işletmelerin küreselleşmesinde hangi faktördür? a. Organizasyonel faktör a. Green Paper b. Ekonomik faktör b. Ceres İlkeleri c. Politik faktör c. Caux İlkeleri d. Makro-ekonomik faktör d. ILO Üçlü Bildirgesi e. Döngüsel faktör e. Küresel Sözleşme 2. Küreselleşme sürecinde Çokuluslu işletmeleri, her ülkesel pazar içerisinde farklı kitlelere ve farklı ihtiyaçlara cevap verme zorunluluğundan kurtaran faktör aşağıdakilerden hangisidir? 6. Aşağıdakilerden hangisi ILO’nun stratejik hedeflerinden değildir? a. Ekonomik ve finansal hayatta şeffaflığı sağlamak a. Standartlaştırma b. Çalışma yaşamında standartlar, temel ilke ve haklar geliştirmek b. Hız c. Maliyet düşürme c. Sosyal koruma programlarının kapsamını ve etkinliğini artırmak d. Faaliyetleri Dağıtma e. Merkezileşme d. Üçlü yapıyı ve sosyal diyalogu güçlendirmek 3. Aşağıdakilerden hangisi küreselleşmenin temel özelliklerin değildir? e. Kadın ve erkeklerin insana yakışır işlere sahip olabilmeleri için daha fazla fırsat yaratmak a. İşletmeler ve devletler arasında yeni bir iletişimin ortaya çıkması 7. Hangisi OECD İlkelerinin genel prensiplerinden değildir? b. Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının gelişmiş olması a. İşletmeler ile toplumlar arasındaki karşılıklı güvenin temellerini güçlendirmek c. Üretim faaliyetlerinin coğrafi olarak dağılmış olması b. Yabancı yatırımlar için daha iyi bir iklim oluşturulmasına yardımcı olmayı d. Ticari faaliyetlerin, dünya ölçeğindeki çeşitli kural ve standartlarla yapılması c. Sürdürülebilir bir kalkınma için çokuluslu işletmelerin katkısını arttırmak e. İşletmelerin organizasyon yapılarını değiştirmeye gereksinim duyulmaması d. Denetim raporları hazırlamak 4. Aşağıdakilerden hangisi küreselleşmenin temel ilkelerinden değildir? e. İşletmelerin faaliyetlerinin devlet politikalarıyla uyumlu olmasını sağlamak a. Küresel Hukuki Uygunluk 8. Aşağıdakilerden hangisi küresel ilkeler sözleşmesinin konu başlıklarından değildir? b. Merkezîleştirme zorunluluğu a. Çalışma standartları c. Etik İş Uygulamaları b. Strateji geliştirme d. Farklı Kültürlere Saygı c. Çevre e. İnsan Hakları d. İnsan hakları e. Yolsuzlukla mücadele 107 9. Aşağıdakilerden hangisi sözleşmesi için söylenemez? Küresel Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı İlkeler a. Standart yönetim sistemi ve yönetmelik değildir 1. c Yanıtınız yanlış ise “Küreselleşmenin İş Dünyasına Etkileri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. b. Yasal olarak bağlayıcı değildir 2. a Yanıtınız yanlış ise “Küreselleşme Sürecinde Çokuluslu İşletmeler” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. c. Düzenleyici bir yapıya sahip değildir d. Halkla ilişkiler kanalı olarak düşünülmemelidir 3. e Yanıtınız yanlış ise “Küreselleşme Sürecinin Temel Özellikleri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. e. Kurumun davranışlarını ve ilgili konulara uyumunu denetlemekle yükümlüdür 10. Aşağıdakilerden hangisi GRI sürdürülebilirlik raporlamasında yer alan bölümlerden değildir? 4. b Yanıtınız yanlış ise “Küreselleşme Sürecinde Çok Uluslu İşletmeler” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. a. Firmaların profili 5. d Yanıtınız yanlış ise “ILO Çokuluslu Şirketler ve Sosyal Politika ile İlgili İlkeler Üçlü Bildirgesi” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. b. Sosyal göstergeler c. Paydaşların profili d. Ekonomi 6. a Yanıtınız yanlış ise “ILO Çokuluslu Şirketler ve Sosyal Politika ile İlgili İlkeler Üçlü Bildirgesi” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. e. Çevre 7. d Yanıtınız yanlış ise “OECD Uluslararası Yatırımlar ve Çokuluslu İşletmeler Bildirgesi” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 8. b Yanıtınız yanlış ise “Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 9. e Yanıtınız yanlış ise “Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 10. c Yanıtınız yanlış ise “Küresel Raporlama Girişimi (GRI)” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 108 Sıra Sizde Yanıt Anahtarı Sıra Sizde 1 Sıra Sizde 5 İşletmelerin küresel bir ilişki ağı geliştirmelerine yol açan faktörler; Makro–ekonomik, politik, teknolojik ve organizasyonel faktörlerdir. Küresel İlkeler Sözleşmesini oluşturan maddelerin ana başlıkları; İnsan hakları, Çalışma standartları, Çevre ve Yolsuzlukla mücadeledir. Sıra Sizde 2 Sıra Sizde 6 Küreselleşmenin temel özellikleri; tüketici davranışlarının giderek daha dinamik bir sürece girmesi ve buna bağlı olarak daha homojen bir yapının oluşması, üretim faktörlerinin dünya ölçeğinde değerlendirilmesi ve üretim, dağıtım ve tüketime sunulması, ticari faaliyetlerin, dünya ölçeğindeki çeşitli kural ve standartlarla yapılması, işletmeler arası ilişkilerin gelişmesi, dünyada mal ve hizmet üretimine ilişkin olarak, üretim faaliyetlerinin coğrafi olarak dağılmış olması, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının gelişmiş olması, işletmelerden başlayarak, bütün ekonomik aktörlerde uluslar üstü bir boyutta, ortak dünya ekonomik stratejisi esasına dayalı bir planlamaya gidilmesi, üretime katılan faktörlerin tek bir alan bütünlüğüne sahip olmaları, işletmeler ve devletler arasında yeni bir iletişimin ortaya çıkması, işletmelerin organizasyon yapılarının yeniden yapılanması, işletme yönetimi anlayışı ve yönetici profilinin değişmesi sayılabilmektedir. CERES İlkelerinin amaçları, işletmeleri sürdürülebilir kalkınma anlayışı doğrultusunda çevre yönetim sistemlerini uygulamaya teşvik etmek ve şirketlere çevre konusunda rehber olmaktır. Sıra Sizde 3 Karluk, Rıdvan (1997), Dönemecinde Türkiye, Kitabevi Yayınları. Yararlanılan Kaynaklar Aktan, C.C ve Vural İ. (2007) Kurumsal Sosyal Sorumluluk, Çimento İşveren Dergisi, Mayıs, http://www.ceis.org.tr/dergiDocs/makale125.pdf. Aydemir, Muzaffer (1999), “Sosyal Sorumluluk (Sa 8000) Standardı”, Deü,Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 3, Ekim/Kasım/Aralık, S.1. Bayraktaroğlu G. ve Diğerleri (2009). Pazarlamada Yeni Bir Paradigmaya Doğru, İstanbul: Literatür Yayıncılık. Karabulut, A. (2004). “Küreselleşmenin Ticari Hayat Üzerindeki Etkileri “, yıl: 7 sayı: 76. Kurumsal sosyal sorumluluk kavramının tanımlanmasında önemli olan kavramlar; işletmelerin kâr elde etmek için ürün ve hizmet üretmelerinin ötesinde sorumluluklarının olması, işletmelerin, neden oldukları sosyal sorunların çözümüne katkı sağlanmaları, işletmelerin sadece hissedarlarına karşı değil, diğer tüm paydaşlarına karşı da sorumlu olmaları, İşletmelerin sadece ekonomik değerlere odaklanmayarak, daha geniş anlamda insani değerlere önem vermeleri gerekliliğidir. Kotler, P (2008). Kurumsal Sosyal Sorumluluk, İstanbul: MediaCat Yayınları. Özgen, H., Öztürk, A., ve Yalçın, A. (2004). Temel İşletmecilik Bilgisi, Ankara: Nobel Kitabevi. Sönmez, F., Bircan, K. (2004). “İşletmelerin Sosyal Sorumluluğu ve Çevre Sorunlarında Ekonomik Yaklaşımlar”, Yaklaşım Dergisi, Sayı:133, Yıl:12, Ocak. ILO’nun stratejik hedefleri, çalışma yaşamında standartlar, temel ilke ve haklar geliştirmek ve gerçekleştirmek, kadın ve erkeklerin insana yakışır işlere sahip olabilmeleri için daha fazla fırsat yaratmak, sosyal koruma programlarının kapsamını ve etkinliğini artırmak ve üçlü yapıyı ve sosyal diyalogu güçlendirmektir. Visser, W. ve N. Tolhurst (Ed.). 2010. The World Guide to CSR: A Country-by-Country Analysis of Corporate Sustainability and Responsibility, Sheffield: Greenleaf. 109 Birliği Turhan Korkmaz, S, (2009). İşletmelerin Sosyal Sorumlulukları, Kocaeli: Umuttepe Yayınları. Sıra Sizde 4 Gümrük Ankara: İnternet Kaynakları http://www.businews.eu/2010/03/sosyalsorumluluk-projeleri-hem-topluma-yariyor-hemde-sirketlere/. https://www.globalreporting.org/languages/Turki sh/Pages/default.aspx Erişim tarihi: 14.11.2012 http://www.ilo.org/public/turkish/region/eurpro/a nkara/index.htm. http://www.kssd.org/KSS_Turkiye_Endeksi_Met odoloji.asp http://www.kurumsalsosyal.com/tr-TR/anasayfa/1.aspx . http://oecd.nedir.com/#ixzz2C7GUf7Jn http://www.oecd.org/daf/internationalinvestment/ guidelinesformultinationalenterprises/38111419.p df . http://www.siviltoplumakademisi.org.tr/index.ph p?option=com_content&view=article&id=149:so syalsorumluluk&catid=50:gazetelerden&Itemid= 114. http://www.tedmer.org.tr/pdf/tedmer_1.pdf. http://www.tbb.org.tr/Dosyalar/Arastirma_ve_Ra porlar/avrupa_birliginde_finansal_hizmetler_poli tikasi.pdf. http://www.tuhis.org.tr/upload/dergi/1348752429 .pdf . http://www.unglobalcompact.org/docs/networks_ around_world_doc/Network_material/CSR_Repo rt_in_Turkish.pdf . http://www.unglobalcompact.org/NewsAndEvent s/UNGC_bulletin/2012_08_01.html. 110 6 Amaçlarımız Bu üniteyi tamamladıktan sonra; Kurumsal sosyal sorumluluk kampanya sürecini açıklayabilecek, Kurumsal sosyal sorumluluk projelerinin hangi amaçlarla yapıldığını anlatabilecek, Sivil Toplum Kuruluşlarının sosyal sorumluk projeleri kapsamında temel çalışma prensiplerini tartışabilecek, Bir kurumsal sosyal sorumluluk kampanyası hazırlamayı ifade edebilecek bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz. Anahtar Kavramlar Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projeleri Durum Analizi Swot Analizi İçindekiler Giriş Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projelerinin Özellikleri Kurumsal Sosyal Sorumluluk Kampanyalarında Medya İlişkileri Boyutu Sosyal Sorumluluk Kampanyalarının Özellikleri Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projelerinin Geleceği 112 Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projeleri GİRİŞ Sosyal sorumluluk evrensel bir kavramdır. Bu kavram insanların bütün hareketlerine uygulanabilir. Bu uygulanabilirliğin temel kaynağı; doğruluk, adalet, tarafsızlık gibi ahlaki değerlerle birebir ilgilidir. Sosyal sorumluluk anlayışının en önemli temsilcilerinden, İngiliz sanayici ve yazar olan Oliver Sheldon’a göre “yönetimin ilk sorumluluğu topluma hizmettir”. Sheldon’a göre, “Yönetimin gelişmesi bilimsel metodların kullanımına bağlıdır ve yönetimin temel sorumluluğu toplumsaldır.” I. Dünya Savaşı’ndan sonra yönetim felsefesinde değişikliğe ihtiyaç olduğunu hisseden Sheldon’a göre, iş dünyasını çevreleyen değişim ve büyüyen sanayi, yönetimin daha karmaşık sorunlarla yüz yüze gelmesine neden olurken, toplum da sorunlarla daha çok ilgilenmeye başlamıştır (Peltekoğlu: 2006:190). Kurum ve kuruluşların, iş ve iletişim hedefleri bulunmakta ve bu hedeflere ulaşmak için yoğun rekabet ortamında farklı stratejiler gerçekleştirmekte ve bu açıdan bir adım önde olabilme ve farklılaşma adına çeşitli gayretleri bulunmaktadır. Kurum ve kuruluşların içinde bulundukları rekabet ortamı yoğun ve stratejik bir iletişim sürecini gerekli kılmakta, aksi halde rekabetin doğası kurumlara yaşam şansı tanımamaktadır. Bu yoğun çaba sırasında içinde yaşadıkları toplumun da bu kurum ve kuruluşlardan bazı beklentileri olduğunu düşünmek gerekliliği bulunmaktadır. Kurum ve kuruluşlar içinde yaşadıkları toplumun gelenek, görenek, kural ve kanunlarına uygun davranmak durumundadır aksi takdirde uzun soluklu olmaları söz konusu olmayacaktır. Bu açıdan, uzun soluklu olmayı hedefleyen her kurum, içinde yaşadığı topluma uygun kurumsal davranış geliştirmeli ve bu felsefe ile yaşamalıdır. Bu kavramsal davranış, şeffaf iletişim politikalarını içinde barındıran, samimi, çift yönlü, ölçülebilir, sürdürülebilir ve topluma karşı sorumluluğunun bilincinde olan bir tavrı ifade etmelidir. Dolayısıyla denilebilir ki, kurumlar toplumun en temel beklentilerini karşılamaktan daha fazlasını yaparak topluma anlamlı katkılar yapmayı hedeflemelidirler. Bir kurumun/kuruluşun en temel var olma sebebi, iş hedeflerine ulaşmak, kar elde etmek ve büyümektir. Ancak diğer yandan üretip kazanırken; bir anlamda toplumdan aldığını topluma geri vermelidir. Bu aynı zamanda toplumsal bir gerekliliktir. Kurumlar da aynen birer vatandaş gibi hareket etmelidirler. Çünkü, belli bir toplumun üyesidirler ve diğer üyelerle birlikte aynı toprakları paylaşmaktadırlar. Kurumsal sosyal sorumluluk, başlı başına kurumlar açısından doğru konumlandırılması gereken bir iletişim stratejisidir. Çünkü, kurumsal sosyal sorumluluğa ilişkin uygulamaları kurumlar açısından bir çeşit itibar algısı oluşturmak adına yapılan bir stratejik iletişim uygulaması olarak da düşünebiliriz. Dolayısıyla; Adam Smith'in maksimum kar anlayışının yerini topluma sorumlu davranılması anlayışına bırakmasının sonucu olarak, sosyal sorumluluk adı verilen yeni bir kavramın ortaya çıktığını görmekteyiz (Peltekoğlu:2001:179). Günümüzde kurum/kuruluşlar yalnızca teknik ve ekonomik kuruluşlar olarak tanımlanmayıp, sosyal bir kuruluş olarak da tanımlanırlar. Toplumun işletmelerden beklentileri yeni bir boyut kazanınca kurum/kuruluşlar da topluma karsı tutum ve davranışlarını değiştirerek üstlerine düşen sosyal sorumluluklarını yüklenmek ya da yeniden gözden geçirmek durumunda kalmışlardır. Çağdaş bir kuruluş yalnızca mal üreten, pazarlayan ve sonuçta kâr elde eden kuruluş olmaktan çıkmakta, topluma karşı belirli sorumluluklar taşıyan kuruluş haline dönüşmektedir (Becerikli:2000:106). 113 KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK PROJELERİNİN ÖZELLİKLERİ Sosyal sorumluluk, kuruluşların iş stratejilerinde önemli bir yer alır. Bu da, günümüzde kalite kavramının geliştirilmesine yaramıştır. Kalite; bir şirketin küresel yönetim sistemi, müşteri, kuruluş ve içinde yaşanılan toplum memnuniyetini sağlama amaçlı sürekli iyileştirme anlamına gelmektedir. Burada her anlamda kaliteden söz edilmelidir. Kuruluşların “ürün ve hizmetler”i ve tabii bu ürün ve hizmeti sunan “çalışanlar”… Kalite artık eskisi gibi çözülmesi gereken bir problem olarak değil, bir iş olanağı ve ‘sosyal sorumluluk’ politikalarını oluşturan bir servet olarak kabul edilmektedir. Sosyal Sorumluluk, yaşam kalitesini iyileştirmek amacına ulaşmak için, kendi çalışanlarıyla, onların aileleriyle, bütün toplumla birlikte ekonomik, sosyal, kültürel ve çevresel gelişmeye destek verme sorumluluğu anlamına geliyor. Öncelikle kuruluşun tepe yönetimi ve ortakları, kuruluşun yönetim faaliyetini yargılarlar. Ancak daha çok genel görüşün hakim olduğu sektörlerde, kuruluşlar, yatırım yapanların ihtiyaçlarına cevap verme konusunda, çalışmalarını ülkenin kanunlarına ve ilgili tüm iş kollarına saygı bazında yürütmelidir (http://www.zgefdergi.com/Makaleler/1550535156_08_01_Ozgen.pdf). Kurumsal sosyal sorumluluk kavramı açısından iş stratejilerini nasıl değerlendirebiliriz? Kurumsal sosyal sorumluluğun temelinde, toplumdan aldığını topluma kazandırma anlayışı ile birlikte, kurumların, topluma ve elbette iç hedef kitlesi olan çalışanlarına karşı sorumluluklarını yerine getirme ve bu yolla da itibar yaratma bilinci yatmaktadır. Kurumsal sosyal sorumluluk kavramı kurumların pazarlama stratejilerini etkileyen ve aslında gönüllülük esasına dayanan bir kavramdır. Dünyanın önde gelen kurum ve kuruluşlarının büyük çoğunluğu sosyal sorumluluk konusundaki performansları konusunda hesap veren raporları düzenli olarak yayınlamakta ve bu yolla hedef kitleleri nezdinde “güven” yaratmaktadırlar. Kurumsal Sosyal Kampanyalarında Durum Analizi Kurumsal sosyal sorumluluk kampanyalarının hedeflenen sonuca ulaşabilmesinin ardında stratejik düşünme ve stratejik planlama bulunmaktadır. Kampanyanın planlanması sırasında kampanyanın içeriğine ilişkin araştırmanın en iyi şekilde yapılması gereklidir. Bunun için ilk yapılması gereken Durum Analizinin yapılmasıdır. Durum analizi; değiştirmek istediğimiz durum ya da değişmesini istediğimiz konuların içinde bulundukları koşullar, özellikler, ilgili tarafların durumları, düşünce ve tavırları bu aşamada netleşmelidir. Bütün kampanya aslında bu analizin üzerine konumlandırılacaktır. Durum analizi kapsamında kullanılacak temel yöntem SWOT (Strenght: Güçlü Yönler, Weakness: Zayıf Yönler, Opportunities: Fırsatlar ve Threats: Tehditler) Analizidir Genel anlamda SWOT kuruluşun çevresi ile etkileşim içinde sistematik olarak incelendiği bir yöntemdir. Bu kapsamda kuruluşun içsel olarak güçlü ve zayıf yönleri ile dışsal etkenlerden kaynaklanan fırsatlar ve tehditler belirlenir. Bu yaklaşım, planlama yapılırken kuruluşun güçlü ve zayıf yönleri ile, karşı karşıya olduğu fırsat ve tehditleri analiz etmeyi ve geleceğe dönük stratejiler geliştirmeyi ifade eder. Kurumsal strateji ve konumlanma açısından başvurulan bir yöntem olan SWOT analizi, ilk başta ifade edildiği gibi, firma, kurum, örgüt vs. gibi bir organizasyonun iç-dış durumunun etraflıca incelenip değerlendirildiği bir analiz uygulamasıdır. SWOT kelimesinin açılımını şu şekilde verebiliriz: S- Strength (Kurumun olumlu ve güçlü olan özelliklerinin belirlenmesi) W- Weakness (Kurumun olumsuz veya zayıf olan özelliklerinin belirlenmesi) O- Opportunity (Kurumun içte ve dışta sahip olduğu fırsatları belirtmektedir) T- Threat (Kurumun etrafındaki olası tehlike, risk ve piyasa tehditlerini belirtmektedir) Bu dört başlık kapsamlı bir analiz alanını ifade etmektedir. Kısaca SWOT analizi, iç ve dış durum değerlendirmesini içeren ve yönetim açısından şu an ki konumu ve önünü görebilme açılarından büyük kolaylık sağlayan stratejik bir yönetim uygulamasıdır. 114 Kurumlar için SWOT analizinin iki önemli faydası vardır: Birinci fayda, kurumun şu anki mevcut konumunun ne olduğunu net şekilde ortaya dökmesidir. S ve W harfleri olarak ifade edilen analizin ilk kısmı, bu durumun yani kurumun güçlü ve zayıf yönlerinin, olumlu-olumsuz iş akışı ya da performansının belirlenmesi, o kuruma "kendisini bilmesi" gibi önemli bir edinim ve bilgi sağlar. O ve T harfleri ile belirtilen analizin ikinci bölümü ise daha çok dışsal etkileri, piyasadaki oluşumu, kurumun burada olası fırsat ve tehditlere karşı "ne yapabileceğinin" bir analizidir. Yani ikinci kısım, şu anı değil, gelecekteki olası gelişmelere yönelik bir durum değerlendirmesini içerir, bu açıdan biraz daha tahmine ve öznel verilere dayanır. Bu anlamda SWOT Analizi, dört kapsamı içeren iki yönlü (hem iç hem dış) bir analiz tekniğidir. Şekil 6.1: SWOT Analizi Kaynak: http://www.yenimakale.com/tag/swot-analizi.html SWOT Analizi nedir ve Sosyal Sorumluluk kampanya süreci açısından ne gibi bir öneme sahiptir? Sosyal sorumluluk kampanyası, kurumun çalışanları, tedarikçileri, sivil toplum örgütleri ve hükümet kuruluşları gibi bir dizi önemli sosyal paydaşıyla değerli ilişkiler geliştirmesini sağlayabilir. Hem marka algısını güçlendirmede, hem marka farklılaşmasını sağlamada, hem de bağlılığı arttırmada etkin bir yol olduğuna göre SWOT analizi esnasında paydaş analizinin de yapılması gerekir: • Farklı paydaşların tespit edilip dahil edilmesi; • Farklı bakış açıları ve bilgi kaynaklarının sürece dahil edilmesi; • Bilgiye dayalı karar alma; • Çelişen ihtiyaçlar ve çıkar çatışmalarını ortaya koyar ve çözüm için fırsat; • Projenin daha ilk aşamalarında bir görüş birliği (consensus) oluşturulması; • Farklı paydaşların projeyi izleyebilmesi bakımından şeffaflık sağlar. Daha farklı bir bakış açısıyla her yatırımda olduğu gibi, kurumsal sosyal sorumluluk alanında başlatılacak girişimin bir takım kuralları olmalıdır. Bunları şu başlıklar altında sıralayabiliriz (Kadıbeşegil:2003): Toplumun duyarlılıklarının kapsama alanında ve değerleri ile ilişkili olmalıdır. Bu kapsamdaki temel değerler, havasını soluduğumuz, yaşamı birlikte paylaştığımız yörenin/bölgenin/ülkenin/coğrafyanın kendi içinde bulunmaktadır. Kimi bölgelerde eğitim, kimi bölgelerde sağlık, kimi yerlerde yoğun nüfus veya özelliği olan konular çerçevesinde deprem, sel gibi 115 duyarlılıklar söz konusudur. O halde, Kurumsal Sosyal Sorumluluk alanındaki yatırımı tarif ederken, söz konusu projenin kapsama alanına alacağı bölgenin duyarlılıklarına hitap edip etmediği göz önüne alınmalıdır. Sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği aranmalıdır. Hangi konuda, hangi projeye yatırım yaparsak yapalım yanımıza o konunun uzmanı sivil toplum kuruluşlarını almamız birçok açıdan yarar sağlayacaktır. Öncelikle, doğru bilginin adresi sivil toplum kuruluşlarıdır. Eksik veya yanlış bilgiyle oluşturulacak projelerin sonuçlanmaması şirketin itibarını olumsuz etkiler. İkincisi, sivil toplum kuruluşlarının güçlendirilmesi, toplum yararınadır. Yanımıza alacağımız ve kaynak aktaracağımız sivil toplum kuruluşları bir yandan proje üretirken, bir yandan da halkın o projeye duyarlı bakması ile ilgili iletişim platformları oluşturacaktır. Ancak burada değinmemiz gerekir ki, işbirliği yapacağımız sivil toplum kuruluşunun itibarının iyi olması gerekmektedir. Kaynakları doğru ve gerçekçi belirlenmelidir. Kurumsal Sosyal Sorumluluk projelerinde “gerçekçi” olunduğu sürece yarar, üretilebilir. Bütçesi, kaynakları, işbirlikleri, sözleşmeleri, teslimatları, zamanlamaları doğru belirlenmemiş projeler sonucunda, bir çuval incir berbat edilebilir. Harcanan onca paraya ve kaynağa rağmen kamuoyunun gözünde “kötü, yaramaz çocuk” olunabilir. Kurumun üst yönetiminin asli işinin bir parçası olmalıdır. Kurumsal Sosyal Sorumluluk projelerine bir şirketin en üst yöneticisi ve yakın çalışma arkadaşları liderlik ettiği sürece çalışmalarda mesafe alınabilir. Bunun için de bu projeler, şirket ana gündeminin bir parçası olmalıdır. Bir genel müdür düzenli olarak bu kapsamda yapılan çalışmaları takip etmeli, izlemeli, kendisine verilmiş görevleri en az finans, insan kaynakları, pazarlama ve satış işlevleri gibi asli işinin bir parçası olarak görmelidir. Kurum çalışanları aktif rol oynamalıdır. Kurumsal Sosyal Sorumluluk projelerinin başarısındaki temel etkenlerden bir tanesi, şirket çalışanlarının o projeye ne oranda dahil edildikleri ile ilgilidir. Çünkü, önce şirket çalışanları projeye sahiplenmelidir ki kamuoyunun sahiplenmesi ümit edilsin. İletişimi “toplumun iyi duyguları suistimal edilmeden” yapılmalıdır. Kurumsal Sosyal Sorumluluk projelerinin iletişimi, pazarlama ve satış amaçlı iletişimden farklıdır. Toplumun iyi niyetinin suistimal edilmesine hiç tahammül yoktur. Anında geri teper! İletişim, çok yalın, açık, dürüstlük ilkelerine harfiyen uyarak ve gerçek bilgi ve bulguların paylaşılması bağlamında olmalıdır. Belirli aralıklarla performans ölçümlenmelidir. Projelerin belli performans ölçütleriyle raporlanması, Kurumsal Sosyal Sorumluluk alanındaki performansın da ölçümlenmesi anlamına gelecektir. Bu ölçümleme, yapılan yatırımın planlandığı gibi gidip gitmediğinin, revizyonlara gereksinim duyulup duyulmadığının göstergesi olacaktır. Kurumsal sosyal sorumluluk alanında başlatılacak girişimin bir takım kuralları olduğundan söz edilmektedir. Bu başlıkların neler olduğunu sıralamaya çalışınız. Kurumsal Sosyal Sorumluluk Kampanyalarının Planlanması Kurumsal Sosyal Sorumluluk kampanyasının uygulanmasına ilişkin süreci aşağıdaki sıralamak mümkündür (Özgen: 2006:41): • Önce kurumun üst düzeyinin inanması, • Ne derece önemli bir sosyal sorun olduğu, 116 • Kurum olarak taahhütte bulunulması, • Kurum çalışanlarına ne derece motivasyon kaynağı oluşturacağı ve dolayısıyla kampanyada yer alıp almamayı isteyecekleri • Konuyla ilgili uzmanların görevlendirilmesi • Kampanya hakkında temel doğruyu bulmak ve faydayı vurgulamak (önemli olan kampanyanın özellikleri değil o özelliklerin topluma sağlayacağı faydadır) en temel aşamalardır, bu aşamalardan sonra aşağıdaki konulara açıklık getirilmesi gereklidir. Bu konuları şöyle sıralayabiliriz: • Kampanya neden düzenleniyor? Proje fikrinin doğuşu • Kampanya ile ne anlatılacağı/ İletişim hedefi: Bir projeye veya kampanyaya başlamadan önce kendimize iletişim hedefleri belirlememiz, iletişim aktivitelerindeki beklentilerimizi ve bu beklentileri ölçülebilir hale getirmemizi sağlar. Bu noktada küçük küçük gruplara ulaşmak veya az sayıda gönüllü çalışan işe almak gibi keskince belirlenmiş hedeflerinizde olabilir, ya da basit olarak toplum içerisindeki mevcut profilinizi daha tepeye taşımayı hedefleyebilirsiniz. İkinci ve daha basit gözüken seçeneği tercih etmiş olsanız bile, kendi kendinize toplum tarafından ne şekilde algılanmak istediğinizi sormaya başlarsınız: Birinci sınıf bir hizmet tedarikçisi mi? Bir kampanya öncüsü mü? Önemli olan şey; tüm bu ihtimallerin en iyi şekilde analizinin yapılıp, açık ve düzgün ifadelerle hedeflerin ortaya konmasıdır. • Amacı, • Sağlayacağı avantajlar; • Kampanya ekibinin kimlerden oluşacağı, • Kampanya içeriği, • Temel mesajları, • Hedef Kitlesi, • Potansiyel Tehditler, • Zaman Aralığı, • Bütçe, • Değerlendirme. Bu tür kampanyalarda, toplumun beklentilerini ölçmek ve kampanyanın ulusal ve uluslararası platformlarda yürütülmesine başlamadan önce, toplumdaki etkilerini de ölçmek amacıyla belli bir bölge ya da kitle seçilerek testler yapılabilir. Bu testlerde; potansiyel hedef kitleden oluşan bir gruba kampanya tanıtılır ve etkili olma derecesi ölçümlenir. Bu geri-dönüşüm sayesinde kampanyaya başlanır ya da yeni ve farklı bir kampanya tasarlanabilir. Başka bir açıdan baktığımızda; sosyal sorumluluk faaliyetine girmeden önce dikkat edilmesi gereken bazı önemli adımlar bulunmaktadır. Bu adımları sıralamak ve önemini vurgulamak gereklidir (Argüden:2002): Alanı Tanımlama: Sosyal sorumluluk kampanyası için alan geliştirme konusu temelde işletmeleri ilgilendiren bir konu olsa da sivil toplum kuruluşları da bu alan belirlemeyi kendi bünyelerinde yapmak durumundadırlar. İşletmeler burada: 1) Üretilen ürünün özelliği, 2) Tüketicilerin algılaması, 3) Kurumun karakteri gibi özelliklere göre alan saptaması yapmaktadırlar. Kendi alanını tanımlayan işletme, alanı kendininkine mümkün olan en iyi şekilde uyum sağlayacak bir sivil toplum kuruluşunu seçebilecektir. Sivil toplum kuruluşları ise alan belirleme işini aslında faaliyetlerine başlamadan önce yapmaktadırlar. Ne için kurulduklarını ve neye hizmet ettiklerini net olarak ortaya koyabilen STK’ lar için alan zaten tanımlanmış olmaktadır. Bundan sonra sosyal sorumluluk kampanyası bağlamında 117 yapmaları gereken, tıpkı işletmeler gibi kendi alanlarına uygun projeler ile bu alanda faaliyet gösteren işletmelere gitmek ve onlara projelerini detayları ile sunmaktır. Büyük gönüllü kuruluşlar kim olduklarını ve nereye gittiklerini bilirken küçük ve orta ölçekli kuruluşların çoğu daha az odaklanmış olabilir. Bu kuruluşlar çoğu kez alan tanımı konusunda bir işletmeyle tatminkar bir birleşme sağlamak için gereken titizlikte bir süreç geçirmemiştir. Bir çoğunun gündeminde çok fazla konu vardır ve önceliklerinin gerçekten neler olduğu hakkında bir netlik yoktur. Giderek daha çok gönüllü kuruluşun kendi kurumsal kişilikleri üzerinde yoğunlaşması ve bunu daha iyi algılayarak, sonuçta daha etkin kampanyalar yapan kurumlar haline gelmesi gerekmektedir. İş Planını Belirleme: İyi bir iş planı belirleme başarılı bir girişimle eş değer olacaktır. İş planı genel olarak kuruluşun hangi hedefler için, neleri, ne zaman ve nasıl yapacağını belirlemesidir. Bunun da ilk evresi bu fikrin yapılabilirlik aşamasıdır. Araştırma sonunda fikrin yapılabilirliği kanıtlanırsa iş planı oluşturma sürecine geçilmelidir. Kuruluş stratejilerinin belirlenmesi, piyasa analizinin yapılması, hedef kitle ve rekabet analizinin yapılması bu sürecin en önemli araştırma konularıdır. Kreatif Brief'in Hazırlanması: Sosyal sorumluluk kampanyasının en önemli basamağı, kampanyayı en yararlı nasıl kılınabilir sorusuna veri sağlayacak kreatif brifi hazırlamaktır. Bu hazırlık hem kurumu gözden geçirme hem de potansiyel ortağa sunulacak şartları ihtiva etmesinden ötürü önemlidir. Bu brifte yer alacak başlıklar en azından aşağıdaki öğeleri içermelidir: • Kampanyanın Hedefleri • Demografik ve Psikolojik Özellikler İlişkin Bilgilerle Birlikte Hedef Kitle • İşletmenin teklifi / işletmeye teklif • Destekleyici Kanıtlar • Arzulanan Tepki • Medya Planlaması • Takvimlendirme • Yazı Karakterlerinin, Logoların ve Metinlerin Kullanım Şartları Kampanyanın hedefleri, hedef kitle, kuruluşun teklifi, beklenen tepki, medya planlaması, takvimlendirme, kampanyanın hedeflerini saptarken bu hedeflerin, kuruluşun hedefleriyle örtüşmesi ve aynı zamanda kuruluşun kendisini hedef kitlesine nasıl tanıtmak istediği gerçeğini göz önünde bulundurması gereklidir. Aynı şekilde hangi hedef kitleye hangi mesajla ulaşılacağı ve bu hedeflere nasıl hitap edileceği önemlidir. Kuruluşun sosyal sorumluluk projesine ilişkin olarak üstleneceği sorumluluğun sınırlarının önceden saptanması gereklidir. Doğru Ortağı Seçme: Kurum ve kuruluşların, kendilerini ve kampanyalarını hedef kitlelerine ya da kamuoyuna "doğru" anlatabilmesi için "doğru mesajları", "doğru stratejilerle", "doğru paydaşları seçerek", "doğru aksiyonlarla", "doğru zamanlamayla" ve "doğru kanallardan" iletmesi büyük önem taşıyor. Sosyal sorumluluk kampanyalarında en önemli ortaklardan biri Sivil Toplum Kuruluşlarıdır. Son yıllarda Türkiye’de görülen çalışmalar; kuruluşların bir takım faaliyetlerini sivil toplum kuruluşlarıyla beraber yapmaya başladıklarını göstermektedir. Bunun ardında sivil toplum kuruluşlarına olan teveccühten pay alma, bu teveccühü paylaşma gibi bir niyetin olduğu düşünülebilir. Fakat niyet ne olursa olsun ortaya çıkan sonuç bakımından olumlu bir durum vardır. Zira artık çalışanlarını, mesai saatleri içinde birtakım sivil toplum kuruluşlarında yönlendirme ve onlara yardım etmelerini sağlama; kullanılan demirbaşları, eski bilgisayarları bu tür kurumlara bağışlama gibi toplam faydayı arttırıcı bir takım faaliyetler şirketlerin gündemine girmeye başlamıştır. Kuruluşların sosyal sorumluluk uygulamalarını gerçekleştirirken farklı farklı yöntemler kullanırlar. Bu durum onları etkileyen çevre faktörlerinin (kaynaklar, coğrafi bölge, ekonomik durum, kişilerin ve toplumun eğitim durumu...) doğal bir sonucudur. Etkenlerin çeşitliliği topluma yansıyan uygulamaları da çeşitlendirmektedir. Aşağıda işletmelerin sosyal sorumluluk bağlamında sivil toplum kuruluşlarına/kuruluşlarıyla yaptığı çeşitli uygulamalar yer almaktadır (Yaman, 2003): 118 Sponsorluk: Kuruluşlar Sivil Toplum Kuruluşlarının (STK) yaptıkları çeşitli faaliyetlere sponsorluk yapmaktadırlar. Sponsorluk ilgili STK yada devlet kurumlarının yaptığı faaliyetleri genel olarak maddi anlamda desteklemektir. Bu destek direkt olarak yapılan faaliyet için belirli miktar para yardımında bulunmak olabileceği gibi faaliyet için yer, araç-gereç tahsisi şeklinde de karşımıza çıkabilmektedir. Sponsorluk istemi genellikle STK’dan şirkete yönelen bir istemdir. Bazen de bir kuruluş kendi faaliyet alanı ile ilgili bir konuda bir STK’ya o yönde bir çalışma yapması için destek vermeyi kendi teklif etmektedir. Secondment (Geçici Görevlendirme): Batı ülkelerinde görülmeye başlanan bu uygulama şirketin çalışanlarını, mesai saatleri dahilinde, yani ücretinin şirket tarafından ödendiği bir zaman diliminde belirlenen bir STK’da (yada bunu talep eden bir STK’da) çalıştırması şeklinde gerçekleşmektedir. Bu yolla çalışanlar, kuruluş da belki bulamadıkları organizasyon, kişiler arası iletişim ve yardımlaşma gibi meziyetleri kazanmakta ve bunları çalıştıkları kuruluşa da transfer edebilmektedir. Kuruluş, çalışanlarını sosyal sorumluluk çalışmalarına ortak etmekte ve bu bağlamda onlara vakit vermektedir ve bazen bunu bir kurum politikası haline getirmektedir. Uzmanlık Desteği: Kurumun profesyonel birikimini, kurum üst düzey yöneticilerinin bilgi ve birikimlerini sivil toplum kuruluşlarına aktarmak. Çeşitli konularda (yönetim, pazarlama, tedarik zinciri yönetimi vs.) onlara uzmanlık desteği sağlamak, gene kuruluşlardan STK’lara yönelen destek araçlarındandır. Bu yöntem kimi yerlerde Secondment ile beraber kullanılabilmektedir. Ürün Bağışı: Kuruluşlar ürettiği mallardan bir kısmını (gıda maddesi, giyim eşyası, mobilya, bilgisayar vs.) yardım kuruluşlarına, ihtiyaç sahiplerine dağıtması için bağışlamaktadırlar. Kar Payı ve Diğer Kurumsal Birikim Aktarımları: Bazı hassasiyetlere sahip birtakım kuruluş yöneticileri kurumlarında karlarının bir kısmını vakıf ve derneklere bağışlamakta ya da direkt kendileri ihtiyaç sahiplerine ulaştırmaktadırlar. Bu tür çalışmaların yaygınlaşması sosyal dengenin sağlanmasına önemli bir vesile teşkil edecektir. Bina ve Ekipman Yardımı: Kuruluşlar STK’ların ihtiyaç duyduğu çeşitli bina, yerleşim yeri gibi ihtiyaçlarını da karşılayabilmektedirler. Örneğin ortaöğretim öğrencilerine eğitim desteği alanında çalışan bir STK’ya ihtiyaç duyduğu bir etüt merkezinin yaptırılması. Kuruluşlar kullanılmış demirbaş ya da bilgisayarlarını bir STK’ya bağışlayabilmekte ve bu yolla da destek sağlayabilmektedirler. Toplumun ihtiyacı olan en doğru etkinliği belirlemede sivil toplum kuruluşlarıyla çalışmanın sayısız faydaları bulunmaktadır. Ancak bu anlamda en doğru sivil toplum kuruluşunu, kuruluşun kendisine ortak olarak seçmeyi başarması önemlidir. Belirtilmesi gereken en önemli konulardan biri de projeyle ilgili yerel idarenin/kurumların desteğinin sağlanabilmesidir. Toplumsal fayda amacını güden bu projelerde, en önemli toplumsal sorunu belirleyecek olan sivil toplum kuruluşları ve ilgili yerel yönetimlerdir. Güvenirliği ve saygınlığı kanıtlanmış sivil toplum kuruluşları ile işbirliği, toplumsal ve çevresel katkının etkinliğini arttırmaktır. Her iki kurum tarafından işbirliğinin hedefleri belirlenmeli, hedefe ulaşma yolunda ölçümlemeler yapılmalı, iletişim planlaması yapılarak, topluma ne şekilde duyurulacağına karar verilmelidir. Kampanya Süresinde Ortaya Çıkabilecek Her Türlü Riski Tartma: Kampanya süreci boyunca ortak olarak seçilen kurumun kuruluşa ne tür bir getiri sağlayacağı ya da herhangi bir risk faktörü taşıyıp taşımadığı önceden iyice gözlemlenmeli, bu husus göz önüne alınmalıdır. Ortaklığı Kurma: Hangi STK ile ya da hangi yerel idare ile çalışılacağı saptanmalı ve bu konu üzerinde görüş birliğine varılmalı, hangi konularda kendilerinden destek alınacağı belirlenmeli ve sözleşme maddelerine açıkça eklenmelidir. Her türlü kampanya süreci boyunca paydaşlarla sözleşme yapılmalı ve ayrıntı maddelendirilmelidir. Ayrıca zamanlama ve bütçe konusunda anlaşmaya varılmalıdır. Kurumsal sosyal sorumluluk dendiğinde bahsedilmeden geçilmemesi gereken bir konu da sivil toplum kuruluşlarıdır. Dünya Bankası’nın 1992 yılı raporuna göre, devletin elinde bulunan karar ve yürütme gibi birtakım yetkilerin, yerel yönetimlere, yarı özerk kamu kurumlarına, meslek kuruluşlarına ve STK’lara kaydırılmasını, böylece güçlü bir merkezi yönetim yerine yerinden o yerde yaşayanların doğrudan katılımcılığını ve yönetimde yer almalarını öngören ve yerindelik olarak ifade edilen çok ortaklı bir 119 yönetim anlayışını içermektedir. Bunun amacı, kamusal alanda var olan bir sorunun giderilmesinde ve kaynakların dağıtılmasında, kısacası karar mekanizmalarında bu sorundan etkilenen tüm aktörleri çok aktörlü bir düzen çerçevesinde söz sahibi kılmaktadır (World Bank,1992;2). Küreselleşme kavramı ile ulus devlet anlayışında zayıflamalar meydana gelmesi ile sosyal refah politikalarında zayıflamalar meydana gelmiştir. Küreselleşmenin hem göstergeleri hem de dinamikleri pozisyonunda olan kimi gelişmeler (evrenselleşmiş haberleşme, süpersonik ulaştırma, sermaye ve emeğin ulus aşırı ölçekte alışkanlığı, yüksek teknolojili silahlar vb.) ulus devleti ciddi sayılabilecek sorunlarla karşı karşıya bırakmıştır (Erdoğan’dan aktaran Önder ve Özçelik,2007; 619). Böylece dayanışma ve bölüşüme yönelik kurumlar zayıflamıştır. Çevre sorunları, fakirlik ve işsizlik gibi birçok alanda yıkıcı etkiler oluşmaya başlamıştır. Fakirlik ve işsizlik olguları eğitim düzeyi düşük niteliksiz kimselerin oluşmasını körüklemiştir. Bu ekonomik ve sosyal yapının çözümünde ulus devlet zayıf kalmakta ve ortaya çıkan boşluğun doldurulması görev olarak STK’lara kalmıştır. Diğer yandan ortaya çıkan sosyoekonomik sorunların çözümünde devletin yönlendirilmesi gerekli tedbirleri almasını sağlamak yine STK’ların görevleri arasında sayılabilir. Küreselleşme ile ulus devlet yapılarında meydana gelen zayıflamadan ötürü oluşacak zaafların denetlenmesi ve devletin kurumlarının doğru bir şekilde işlemesi için gerekli yönlendirmeleri yapmakta STK’ların görevleri arasındadır (Türkiye’de STK’dan aktaran Önder ve Özçelik, 2007; 620). Ortaklık Mesajının İfadelendirilmesi: Ortak olarak çalışılan kurum ile kampanyanın ulaşılması istenen hedefi kamuoyu ile paylaşılmalıdır. Bu aşamada, her konuda olduğu gibi üst yönetimin desteği alınmalıdır. Kampanyayı Tamamlamak: Kampanyanın süreci önceden belirlenmiş olmalıdır ancak bu süre kampanyanın gidişatına göre kimi zaman uzatılabilir ve kim zaman da kısaltılabilir. Birçok proje örneği, belirlenen tarihte bitirilmeyip devam etmektedir. Bu durum, kampanyaya istenen katılımı sağlamakla ve beklenen etkiyi yaratmakla mümkün olmaktadır. Sonuçları Takip Etmek ve Kamuoyuna Duyurmak: KSS projelerinin kurumun kârlılığına sağladığı etkilerin ölçümlenmesinden önce ölçümlenmesi gereken, KSS projesiyle kurumun paydaşları için hedeflediği amaçlara ulaşılıp ulaşılmadığıdır. Elbette ki paydaşlar için hedef, kurumun algısındaki değişim olacaktır. KSS projelerinde amaç paydaşların kurum ile ilgili algısını yönetmektir. Bu yüzden de öncelikle ölçümlenmesi gereken, algıdaki değişim olmalıdır. Elbette ki KSS projelerinin ölçümlenmesinde farklı yaklaşımlar olabilir. Farklı bakış açıları bu farklı yaklaşımları doğuracaktır, eğer KSS projesine kurum tarafından değil de sosyolojik açıdan bakılıyorsa KSS projesinin toplumsal etkilerinin, başarısının ölçümlenmesini, sosyolojik bakış açısıyla sağlanan faydanın ölçümlenmesi ya da projenin sosyal hedeflerine ne derece ulaşıldığının saptanması olarak görülmesi ve bu yönde bir ölçümleme modeli kurulması gerekecektir. Ya da KSS projesinin iletişim performansı ölçümlemek istenebilir. Bunun için her paydaş grubunun yüzde kaçına erişim sağlayabilindiğinin ölçümlenmesi gerekecektir.(http://prnotu.com/kss-olcumleme/kss-projelerinin-olcumlenmesi/ ). Bir iş değeri olarak karşılık bulan KSS uygulamalarının başarıya ulaşmasındaki en temel kriterlerden biri, ölçümlenebilir olmasıdır. Proje uygulamalarında tüm süreçte ölçümlemeyi kullanabiliriz: • Hangi sosyal konuyu seçmeli / hangi alana yatırım yapmalıyız? • Paydaşlarımızın öncelikleriyle, kurumun önceliklerinin kesiştiği ortak noktalar neler? • İşbirliği kurumları kimler olmalı? (Gönüllü elçiler, STK’lar, kamuoyu önderleri) • Belirlediğimiz sosyal konuyu hangi yöntemle / girişimle ele almalıyız? • Proje hedeflerine ulaşıldı mı? • Kurum iş hedeflerine ulaştı mı? • Toplumsal hedeflere ulaşıldı mı? • İletişim hedeflerine ulaşıldı mı? Kurumsal Sosyal Sorumluluk Kampanyalarında İletişim Süreci Sosyal sorumluluk kampanya sürecinde iletişim boyutunun stratejik olarak yönetilebilmesi büyük önem taşımaktadır. Hedef kitlenin onayını almak ve kampanyaya katılımını sağlamak ancak kampanyanın iletişim boyutunu yönetmekle mümkündür. 120 Bu açıdan “etkili iletişimin yedi özelliği” bulunmaktadır (Peltekoğlu:183): Güvenilir Ortam Yaratılması: İletişim, kurumun performansına dayanan güveniilir bir ortamda başlamalı, alıcı kaynağa güven duymalıdır. Programın Kapsamı: İletişim programı çevresel gerçeklerle desteklenmeli, programın kapsamı katılıma izin vermelidir. Mesajın Anlamı: Hedef kitleye gönderilen iletiler alıcı için anlamlı olmalı, değerleriyle çatışmamalıdır. Anlaşılır Olmak: İleti anlamı açık sözcüklerle ifade etmeli, anlam tartışmaya yer bırakmayacak biçimde açık olmalı, hatta karmaşık konular sloganla anlaşılır hale getirilmelidir. İletişimde Süreklilik: İletişim bitmeyecek bir süreç olarak düşünülmeli ve mesajların etkili olabilmesi için gerekli tekrarlar yapılmalıdır. İletişimde süreklilik; kampanyaya destek sağlamak, olası krizlere anında yanıt verebilmek, kampanyanın amaçlarını en iyi şekilde anlatmak ve kampanya ve kurum arasında olumlu imaj transferini sağlamak açısından önemlidir. İletişim Yöntemleri: Önceden belirlenen, alıcının güveneceği iletişim kanallarından yararlanılmalı, yeni iletişim yöntemlerinin yaratmak pek kolay olmamakla birlikte spesifik hedef kitleye ulaşmak için günümüz iletişim teknolojisinden yararlanılmalıdır. Hedef Kitlenin Özellikleri: Gönderilen iletinin istenen etkiyi yapabilmesi, büyük ölçüde hedef kitlenin yapısına bağlıdır. Hedef kitlenin bilgi düzeyi ve alışkanlıkları iletişimi etkileyen unsurlardır. Kampanya stratejisi ancak hedef kitlenin özellikleri üzerine kurgulanabilir. Hedef kitleyi tanımak, özelliklerini bilmek mesajı doğru oluşturmanın tek yoludur. Hedef kitleyi tanımak hangi medyayı kullanacağımızı belirler. Dolayısıyla hedef kitleyi tanımak, kampanya sürecimize doğrudan etki eder. Sosyal sorumluluk faaliyetine girmeden önce dikkat edilmesi gereken önemli adımları sıralayınız. Kurumsal Sosyal Sorumluluk Kampanyalarında Değerlendirme Kurumsal sosyal sorumluluk kampanyasının değerlendirilmesi ve sonuçlarının ölçümlenmesi önemlidir. Ölçülebilir hedefler koymak, sonuca ulaşmak ya da ulaşılamayan sonuçlarının tespiti açısından önem arz eder. Kampanyanın içeriğine ve konusuna göre ölçümleme kriterlerinin belirlenmesi ve bu kriterlerin uygulanması gereklidir. Topluma hesap verebilirlik açısından da ölçümlemenin yapılması bir zorunluluktur. Kampanyaya başlamadan swot analizinin yapılması; belirlenen içeriğe göre pre-test ve sonrasında post-testlerin yapılması, algıların ölçümlenmesi, sonuçların değerlendirilmesi açısından önemlidir. KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK KAMPANYALARINDA MEDYA İLİŞKİLERİ BOYUTU Kampanyanın hedef kitleye duyurulabilmesi açısından en önemli araç medyadır. Medyanın bu konuda desteğini alabilmek, medyayı bir sosyal paydaş olarak görmekten geçer. Bu açıdan kullanılacak medya tekniklerini stratejik olarak seçmek gereklidir. Medyayı çeşitlendirmek monotonluğu da ortadan kaldıracaktır. Teknoloji kültürünü yaşadığımız bu dönemde, sosyal medyanın hayatımıza dahil olması (facebook, twitter,bloglar vs.) medyayı geleneksel yöntemlerden farklı olarak değerlendirme ve bu medyayı da hesaba katma gerekliliğini ortaya koyar. Medya ilişkileri kapsamında göz önünde bulundurulması gereken teknikler şöyle sıralanabilir (Çöklü:103): 121 Basın ya da Medya Bültenleri: Bunlara bazen haber bülteni adı da verilir. Genellikle özel olarak tasarlanmış sayfalarda hazırlanan bültenlerde bir anlaşma, yeni fikirler, yatırım, ya da kuruluşun faaliyetleri hakkında haberler yer alır. Makaleler: Kurumun ya da kampanyanın imajını oluşturmak üzere hazırlanan yazılardır. Kurumsal Reklamlar: Kampanyanın tanıtımı açısından ilk duyurum esnasında ve kampanyanın ilerleyen zamanlarında kurumsal reklamlar hedef kitleyi bilgilendirmek açısından önemlidir. Düzenlenen Organizasyonlara Basın Desteği: Gazetecilere yapılan organizasyonlar ve kuruluşun kendisi hakkında/sosyal sorumluluk kampanyası hakkında bilgi sunmak maksadıyla organizasyona davet etmek gereklidir. Mali Raporlar: Finansal raporların hazırlanması ve sunulması sürdürülebilirliği sağlamak açısından önemlidir. Lobicilik Faaliyetleri: Kuruluşun kampanya ile ilgili yaşadığı problemler ya da hedefleri hakkında yerel, ulusal hatta Uluslararası siyasi çevrelerin dikkatini ve ilgisini çekmek üzere sürdürülen çalışmalardır. Diğer Bülten ve Yayınlar: Kurumun çalışanlarına ulaşmak maksadıyla hazırlanan basılan iletişim araçları, materyallerdir. Video ve Film: Yazılı materyallerden daha güncel iletişim araçlarıdır ve farklı imkanlar sağlarlar. Konferans ve Seminerler: Özellikle hemen geri-bildirim alınmasının istendiği durumlarda başvurulan hem dahli hem de harici hedef kitlelere yönelik olarak kullanılabilen en etkin iletişim yollarındandır. İyi bir medya ilişkileri yaratabilmek için gereken bazı prensipler vardır ve bunlar arasında en önemli olanları da şunlardır (Çöklü:107): • Medya mensubu ile arada iki yönlü bir iletişim kurulmalıdır ve her zaman için ortak çalışılmalıdır. İletişim sektöründe bencillik söz konusu olamaz, çünkü etkili iletişimin özünde doğruluk, dürüstlük ve sürekli açık bilgi akışı bulunmalıdır. • Basın-yayın organları için hazırlanan iletişim materyallerinin belirli genel-geçen standartlarının yanı sıra söz konusu iletişim kanalının da özelliklerine uyumlu ya da ayarlanabilir, adapte edilebilir olması gerekmektedir. • Medya mensupları ile karşılıklı güvenilirlik ortamı yaratılmalı hatta açıklık ilkesine dayalı dostane ilişkiler geliştirilmelidir. • Meslek ilkelerinin yanı sıra temsil edilen kurumun özellikleri taşınmalı ve savunmalıdır. SOSYAL SORUMLULUK KAMPANYALARININ ÖZELLİKLERİ Sosyal sorumluluk kampanyalarını diğer kampanyalardan ve diğer halkla ilişkiler etkinliklerinden ayırmakta ve farklılıkları vurgulamakta fayda vardır. Sosyal sorumluluk kampanyalarının sürdürülebilirlik özelliğinin sağlanması gerekliliği vardır. Sosyal sorumluluk kampanyalarını diğer ticari kampanyalardan ayırt eden bazı özellikler bulunmaktadır (www.siviltoplum.com/?ynt=icerikdetay&id=115): Uzun vadeli stratejik yaklaşım: Sosyal sorumluluk kampanyaları hem kurum imajında hem de sosyal sorun ya da amacın çözüme kavuşması yaklaşımında esaslı ve uzun vadeli bir değişim peşindedir. Sosyal sorumluluk kampanyaları taktikçi değil stratejktir. Kişisel değil kurumsal ortaklık: İşletme yöneticilerinin tek tek değil, top yekün kurum olarak kampanyayı desteklemesi söz konusudur. 122 Ölçülebilir sonuçlar: Sosyal sorumluluk kampanyaları ölçülebilir sonuçlar üzerine kuruludur. Kampanyaya başlamadan önce ve kampanya sonucunda ölçümlenir ve başta belirlenen amaçların ne kadarına erişildiği hesaplanır. Tanıtım: Sosyal sorumluluk kampanyalarının en belirgin özelliği kampanyanın kendisi için de tanıtım çalışmalarının yapılması gerekliliğidir. Sosyal sorumluluk kampanyaları için anahtar ilkeler ise şöyle sıralanabilir; Dürüstlük: Kampanya sürecinde, bu süreçte geliştirilen ilişkilerde etik standartlara bağlı kalmak. Şeffaflık: Ortaklar arasında yasallığın, kibar davranışın, iyi niyetin ve açıklığın sağlanması. Samimiyet: İlgili sivil toplum kuruluşuyla güçlü ve derin bir ilişki sağlamak. Ortaklık: Kampanya sürecinde ve sonrasında ortaya çıkacak her türlü ödülü ve karşılaşılabilecek riski paylaşmak. Karşılıklı Saygı: Kampanyayı beraber yürüttüğü ortağa gerçek değerini vermek. Karşılıklı Fayda: Ortakların kampanyadan umdukları sonuçları elde etmeleri. KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK PROJELERİNİN GELECEĞİ Küreselleşen dünya, kızgın ve kimi zamanda haksız rekabetleri beraberinde getirdiğinden, ürünler ve hizmetler farklılaşamadıklarından; işletmeler sosyal sorumluluğu bu rekabetten sıyrılmanın, bir adım önde olmanın, farklılaşmanın, farkındalık yaratmanın bir yolu olarak keşfettiler ve iletişim stratejilerinde kullanmaya başladılar. Bu açılardan sorgulanması gereken konu samimiyettir. İçinde gerçek anlamda samimiyeti barındıran, topluma karşı yükümlülüğünü yerine getiren, sürdürülebilen, rol model olmayı başarabilen, ölçümlenen faaliyetler toplumlar nezdinde gerekli itibarı elde etmektedirler. Ancak görülen odur ki, işletmeler yaşadıkları bir krizin arkasından hemen bir sosyal sorumluluk faaliyetiyle bu durumdan sıyrılmayı, yönetemedikleri krizden aldıkları yaraları bu şekilde sarmayı denemektedirler. Dolayısıyla konuyu birer pazarlama aracı olarak kullanmak ayrı bir tartışma konusu oluşturmaktadır. Ve ayrıca tartışılabilir. Kurumsal sosyal sorumluluk kavramının kişisel gelişime ne gibi katkısı vardır gibi bir konuya da farklı açılardan yaklaşmak faydalı olacaktır. Daha iyi bir yaşam kalitesini hedefleyen sürdürülebilir bir kalkınma çabası içinde olan herkes -ki bu bir kişi, kurum, işletme ya da tüm bir toplum olabilir- elbette ki motivasyonu yüksek insan topluluklarının oluşmasına etkendir. Konuyu iki ayrı açıdan ele almak mümkündür. Bunlardan ilki; sosyal sorumluluk uygulamasına maruz kalan insan grubu, diğeri ise sosyal sorumluluk uygulaması içinde bizzat bulunan, destek olan insan grubu. Sosyal sorumluluk uygulamasına maruz kalan insan grubu, bu sosyal sorumluluk faaliyetleri sayesinde çeşitli konularda bilinçlenebilir, daha iyi yaşam şartlarına kavuşabilir, kaliteli eğitim şansını yakalayabilir, bu bakış açısıyla bu insan grubunun da değişen yaşam koşulları kişisel gelişime fayda sağlayacaktır. Diğer bir açıdan; sosyal sorumluluk faaliyetlerinin içinde bulunan insan grubunu oluşturan bireyler ise psikolojik olarak manevi bir tatmin yaşayacaklardır. Bu manevi tatmin çeşitli boyutlarda olabilir. Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi’nde bahsettiği; insanın saygınlık ihtiyacı gibi ya da bir gruba ait olma ihtiyacı gibi (sosyal ihtiyaçlar) pek çok manevi ihtiyaçlar bu sayede giderilebilmektedir. Bu tatmin duygusu insanın psikolojik gelişimine büyük katkı sağlayacaktır. Tatmin duygusunu yaşayan insan kendisiyle olumlu iletişim içinde hayata bakacak, etrafına da bu pozitifliği yansıtacak, pozitif iletişim içinde bulunacaktır. Bu da stres dediğimiz kavramın azalmasına, çatışmaların en aza indirgenmesine dolayısıyla da bireysel verimliliğin azami düzeye çıkmasına neden olacaktır. Bütün bunlardan yola çıkarak; samimi olarak yapılan kampanyaların da süreci en doğru şekilde yönetilmesi gereklidir. Stratejik olarak yönetilmeyen bir sosyal sorumluluk kampanyasının başarıya ulaşması mümkün olamayacaktır. Tüm süreçleri, çok sağlam bir araştırmadan elde edilecek verilerin üzerine konumlandırmak gerekliliği vardır. Sosyal sorumluluk kampanya sürecinde başarı da temel anahtarlardan biri, tüm paydaşlar nezdinde katılımcılığın sağlanması, şeffaf bir iletişim politikası ve açık bir iletişim politikasının benimsenmesidir. 123 Özet Kurumsal sosyal sorumluluk kampanyalarının hedeflenen sonuca ulaşabilmesinin ardında stratejik düşünme ve stratejik planlama bulunmaktadır. Kampanyanın planlanması sırasında kampanyanın içeriğine ilişkin araştırmanın en iyi şekilde yapılması gereklidir. Bunun için ilk yapılması gereken Durum Analizinin yapılmasıdır. Durum analizi; değiştirmek istediğimiz durum ya da değişmesini istediğimiz konuların içinde bulundukları koşullar, özellikler, ilgili tarafların durumları, düşünce ve tavırları bu aşamada netleşmelidir. Sosyal sorumluluk, kurumsal sosyal sorumluluk, sorumlu vatandaşlık, sorumlu kurumsallık, sorumlu işletmecilik gibi pek çok kelimeyle ifade edilmeye kalksa da aslında içermeye çalıştığı anlam aynı. En temel içeriği ise toplumsal faydayı sağlama, toplumsal ödevleri yerine getirme gereği. Kurum ve kuruluşları değerli kılan ya da fark yaratan artık sadece ürettikleri mal ya da sundukları hizmetin kalitesi değil, topluma kattıkları ya da kazandırdıkları değerlerdir. Kurum ve kuruluşlar açısından başarı, içinde bulundukları topluma karşı ödev, görev ve sorumluluklarını yerine getirmek, çalışanların çıkarlarını, toplumun çıkarlarını ve elbette kurumlarının çıkarlarını korumak ve bunlar arasında denge kurmak ile mümkün olabilmektedir. Bu da sosyal sorumluluk ruhunu taşımakla olabilmektedir. Kurumsal sosyal sorumluluk kavramı, kuruluşlar için aynı zamanda bir değer yaratımı sürecidir. Sosyal sorumluluk kampanya sürecinde iletişim boyutunun stratejik olarak yönetilebilmesi büyük önem taşımaktadır. Hedef kitlenin onayını almak ve kampanyaya katılımını sağlamak ancak kampanyanın iletişim boyutunu yönetmekle mümkündür. Kurumsal sosyal sorumluluk kampanyasının değerlendirilmesi ve sonuçlarının ölçümlenmesi önemlidir. Ölçülebilir hedefler koymak, sonuca ulaşmak ya da ulaşılamayan sonuçlarının tespiti açısından önem arz eder. Kampanyanın içeriğine ve konusuna göre ölçümleme kriterlerinin belirlenmesi ve bu kriterlerin uygulanması gereklidir. Topluma hesap verebilirlik açısından da ölçümlemenin yapılması bir zorunluluktur. Bu değerin yaratımı ve sürekli kılınması esas olmalıdır. Çünkü çalışanlar da artık, inandıkları şeyler ve yaşadıkları dünyanın gelişimine katkı sağlamak için çalışmak istiyorlar. Çünkü tüketiciler için artık sadece bir ürünün/hizmetin maddi değeri ve kalitesi onu satın almak için yeterli değil. Satın aldıkları ürünün arkasındaki kuruluşun toplum için ne yaptığına bakıyorlar. Bu beklenti toplumların gelişmişlik düzeyine bağlı olarak artıyor. Kurumsal sosyal sorumluluk projelerinin temel amaçları arasında, çalışanlara kendilerini geliştirebilecekleri olanaklar sunarak insan sermayesine yatırım yapmak da yatıyor. Kampanyanın hedef kitleye duyurulabilmesi açısından en önemli araç medyadır. Medyanın bu konuda desteğini alabilmek, medyayı bir sosyal paydaş olarak görmekten geçer. Bu açıdan kullanılacak medya tekniklerini stratejik olarak seçmek gereklidir. Medyayı çeşitlendirmek monotonluğu da ortadan kaldıracaktır. 124 Kendimizi Sınayalım 1. Aşağıdakilerden hangisi kurumsal sosyal sorumluluk amacı taşımaz? 6. Sosyal sorumluluk kampanyasının en önemli basamağı, kampanya en yararlı nasıl kılınabilir sorusuna veri sağlayacak olan aşama hangisidir? a. Toplumsal Katkı b. Hayırseverlik a. Alanı tanımlama c. Değer yaratma b. Kreatif Briefin hazırlanması d. Farklılık Yaratma c. İş ortaklarının seçilmesi e. Direk satış d. Ortaklığı Kurma 2. Oliver Sheldon’a sorumluluğu nedir? göre “yönetimin ilk e. Risk Faktörlerinin Belirlenmesi b. Tanıtım 7. Aşağıdakilerden hangisi medya ilişkileri kapsamında göz önünde bulundurulması gereken tekniklerden değildir? c. Topluma Hizmet a. Sponsorluk d. Kar b. Basın bülteni e. Medya ilişkileri c. Videolar 3. Sosyal sorumluluk kampanyalarında kurumun mutlak çalışması gereken sosyal paydaş aşağıdakilerden hangisidir? d. Makaleler a. Tedarikçiler 8. Kampanya esnasında “iletişimde süreklilik” neden önemlidir? a. Satış artırıcı faaliyetler e. Basın Organizasyonları b. Sivil Toplum Kuruluşları a. Kampanyaya destek sağlamak c. Rakipler b. Kampanyanın amacını anlatmak d. TV kuruluşları c. Olası krizleri engellemek e. Gazeteler d. Kampanya ile kurum arasındaki imaj transferini sağlamak 4. Aşağıdakilerden hangisi SWOT analizinin aşamalarından değildir? e. Satış yapmak a. Güçlü Yanlar c. Fırsatlar 9. Aşağıdakilerden hangisi kurumsal sosyal sorumluluk kampanyasının ölçümleme kriterlerinden değildir? d. Tehditler a. Proje hedeflerine ulaşıldı mı? e. Rakibin kar payı b. Kurum iş hedeflerine ulaştı mı? 5. Aşağıdakilerden hangisi “hedef kitlenin özellikleri kampanyanın başarısı açısından neden önem taşımaktadır” sorusunun cevabı değildir? c. Toplumsal hedeflere ulaşıldı mı? a. Kampanya stratejisi ancak hedef kitlenin özellikleri üzerine kurgulanabilir. e. Bütçemiz ne kadar planlanmıştır? b. Zayıf Yanlar d. İletişim hedeflerine ulaşıldı mı? 10. Aşağıdakilerden hangisi kurumsal sosyal sorumluluk kampanyalarının ayırt edici özelliklerinden değildir? b. Hedef kitleyi tanımak, özelliklerini bilmek mesajı doğru oluşturmanın tek yoludur. c. Hedef kitleyi tanımak kullanacağımızı belirler. hangi a. Uzun vadeli stratejik yaklaşım medyayı b. Kişisel değil kurumsal ortaklık d. Hedef kitleyi tanımak kampanyanın bütçesine etki eder. c. Cömertlik e. Hedef kitleyi tanımak, kampanya sürecimize doğrudan etki eder. e. Tanıtım d. Ölçülebilir Sonuçlar 125 Yaşamın İçinden-I mavi servi, mantar menekşesi ve yalancı akasya olmak üzere 12 bin ağaç fidesi dikildi. Aras Kargo, bugüne kadar toplam 87 hektarlık alanda 133 bin ağaç fidesi hayat buldu. Aras Kargo son olarak Kemerburgaz'da 5 hektarlık alana 5 bin ağaç dikti. Arçelik A.Ş. ile Eğitimde Gönül Birliği “Arçelik A.Ş. ile Eğitimde Gönül Birliği” sosyal sorumluluk programı kapsamında düzenlenen “Çevremizi ve Doğal Kaynaklarımızı Koruyalım” yarışmasında ödüller sahiplerini buldu. Arçelik A.Ş. ile Eğitimde Gönül Birliği Sosyal Sorumluluk Programı kapsamında Milli Eğitim Bakanlığı, İlköğretim Genel Müdürlüğü işbirliğiyle düzenlenen “Çevremizi ve Doğal Kaynaklarımızı Koruyalım” temalı kompozisyon, şiir ve resim yarışmasında dereceye giren öğrencilere ödülleri Arçelik A.Ş. Sütlüce Kampusu’nda düzenlenen törenle verildi. Kaynak: kurumsalsosyal.com 11.05.2012 http://www.kurumsalsosyal.com//tr-TR/araskargo/4034 _yesile-hayat-hayata-yesil.aspx Yaşamın İçinden-III Aygaz’ın “Dikkatli Çocuk Bilinçlendirme Kampanyası” Koç Topluluğu’nun sektöründe lider şirketi Arçelik A.Ş., ülkenin gelişimine katkıda bulunmak amacıyla ekonomik alanda olduğu gibi sosyal ve kültürel alanlarda da üzerine düşen sorumlulukların bilinciyle hareket ediyor. Bu doğrultuda ilköğretim çağındaki çocukların bireysel gelişimine katkı sağlamak amacıyla 2004’te Milli Eğitim Bakanlığı, İlköğretim Genel Müdürlüğü ve Arçelik A.Ş’nin işbirliğiyle Eğitimde Gönül Birliği sosyal sorumluluk programını hayata geçirildi. Program kapsamında çalışanlardan ve bayilerden oluşan Arçelik gönüllü ailesi öğrencilerin sosyal ve kültürel alanda bilinçlenmesi, duyarlılık kazanarak geleceğe güvenle bakan ülkenin yeni nesli olarak yetişmeleri için birçok etkinlik gerçekleştiriyor. 2008’deki etkinlikler kapsamında, Arçelik A.Ş. ile Eğitimde Gönül Birliği programında yer alan 299 Yatılı İlköğretim Bölge Okulu 6.,7. ve 8. sınıflar arasında kompozisyon, şiir ve resim yarışması düzenlendi. İl Milli Eğitim Müdürlükleri tarafından belirlenen okullarda gerçekleştirilen eğitimler, konularında sertifika sahibi beş kişiden oluşan eğitim ekibi tarafından veriliyor. Uzman ekip, çocuklara eğlenceli diyaloglarla kaza ve doğal afetler karşısında nasıl davranmaları gerektiğini öğretiyor. Aycan’la şarkılar söyleyip dans eden çocuklar eğitimin ardından hediyelerini ve Dikkatli Çocuk sertifikalarını alıyor. Proje kapsamında bir de tiyatro gösterisi düzenleniyor. Eğitimi tamamlayıcı nitelikte hazırlanan ve Aycan’ın da rol aldığı oyunda, verilen öğütleri dinlemeyen çocukların başına gelenler eğlenceli bir dille anlatılıyor. Zaman zaman talep fazlalığı nedeniyle birden fazla kez sahnelenen oyun, çocuklar ve aileleri tarafından büyük ilgi ve merakla izleniyor. Yaşamın İçinden-II Aras Kargo çevre ve spor başta olmak üzere bugüne kadar birçok sosyal sorumluluk projesine imza attı. Küresel ısınmaya karşı mücadele etmek amacıyla 2007 yılında ÇEKÜL Vakfı ile birlikte başlattıkları “Yeşile Hayat, Hayata Yeşil” kampanyası son hızla devam ediyor. Daha önce Sivas'ın Divriği ilçesinde 7 bin, Kars Selim ilçesinde 100 bin, Elazığ'ın Sivrice ilçesinde 14 bin ağaç dikilen kampanyanın son durağı İzmir Seferihisar'da yaklaşık 12 hektarlık alanda yangına dayanıklı olan fıstık çamı, kara servi, 2002–2005 yılları arasında 69 il, 212 ilçede toplam 310 bin çocuğa ulaşan kampanya, 2003 IPRA Golden World Awards’da kurumsal sosyal sorumluluk alanında “mükemmellik” ödülünü, 126 Karşı Aycan 2007 Yılı Turuna İstanbul’dan Başladı. Aycan, yeni Türkiye turuna İstanbul’un Sultanbeyli ve Yakuplu ilçelerinden başladı. 19 Mart Pazartesi günü Sultanbeyli Merkez İlköğretim Okulu’ndaki eğitimin ardından, 20 Mart Salı günü Özel Marmara İhlas Evleri İhlas Lisesi konferans salonunda verilen eğitime, 8-10 yaşları arasındaki 500’den fazla çocuk katıldı. Deprem, yangın, ilkyardım ve trafik kuralları konusunda önemli bilgilerin verildiği eğitimin ardından Aycan’la oyunlar oynayarak eğlenen çocuklar, “Dikkatli Çocuk” sertifikalarının sahibi oldu. Çocuklara ayrıca, Aygaz’ın hazırladığı kırtasiye malzemeleriyle dolu çantalar hediye edildi. Kaynak: http://www.kurumsalsosyal.com//trTR/arcelik/172_renkler-ve-sozler-yaristi-dogakazandi. aspx (erişim tarihi: 5.8.20129 Kazalara Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı 2005 yılında ise 2004 yılı içinde gerçekleştirilen halkla ilişkiler projelerinin yarıştığı Sabre Awards’da eğitim ve endüstri kategorilerindeki iki büyük ödülü Türkiye’ye getirmişti. 1. e yanıtınız yanlışsa “Giriş” bölümünü tekrar gözden geçiriniz. Kaynak: http://www.kurumsalsosyal.com//trTR/aygaz/192_dikkatli-cocuk.aspx (erişim tarihi: 5.8. 2012) 2. d yanıtınız yanlışsa “Giriş” bölümünü tekrar gözden geçiriniz. Yaşamın İçinden-IV 3. b yanıtınız yanlış ise “Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projelerinin Özellikleri” bölümünü tekrar gözden geçiriniz. DHL Basın Bülteni 4. e yanıtınız yanlış ise “Kurumsal Sosyal Kampanyalarında Durum Analizi” bölümünü tekrar gözden geçiriniz. DHL Express 12 ton atık kağıt topladı DHL Express çalışanlarının %80’inin katkısıyla 12 ton atık kağıt toplandı. 5. d yanıtınız yanlış ise “Kurumsal Sosyal Sorumluluk Kampanyalarında İletişim Süreci” bölümünü tekrar gözden geçiriniz. DHL Express çalışanları 2010 yılı itibari ile DHL Bursa ve İstanbul ofisleri 12 ton atık kağıt topladı. Etkinliğe, 559 çalışanla yaklaşık olarak DHL çalışanlarının %80’i katıldı. DHL böylece, 2020 yılına kadar karbon salınımını %30 azaltma yolundaki çalışmalarına bir yenisini daha eklemiş oldu. 6. b yanıtınız yanlış ise “Kurumsal Sosyal Sorumluluk Kampanyalarının Planlanması” bölümünü tekrar gözden geçiriniz. 7. a yanıtınız yanlış ise “Kurumsal Sosyal Sorumluluk Kampanyalarında Medya İlişkileri Boyutu” bölümünü tekrar gözden geçiriniz. Çevre projelerini bir kurumsal sosyal sorumluluk olarak benimseyen DHL Express, sene boyunca sürecek olan bu çalışma kapsamında aynı zamanda plastik atıkları da toplayacak. Teknik Kağıt tarafından da desteklenen proje kapsamında DHL Express çalışanlarının toplayacağı atıklar, DHL binasının bağlı bulunduğu Bağcılar Belediyesi tarafından belirli aralıklarla alınacak. 8. e yanıtınız yanlış ise “Kurumsal Sosyal Sorumluluk Kampanyalarında İletişim Süreci” bölümünü tekrar gözden geçiriniz. 9. e yanıtınız yanlış ise “Kurumsal Sosyal Sorumluluk Kampanyalarının Planlanması” bölümünü tekrar gözden geçiriniz. Çevre bilincini küçük yaşlardan itibaren oluşturmak için de çalışmalar yapan DHL Express, Halil Türkan İlköğretim Okulu öğrencilerine de, çevre dostu materyallerden üretilmiş 1000 adet kalem kutu bağışı yaptı. Sene boyunca sürecek bu çalışmalar sırasında, halihazırda DHL Express tarafından İzmir Alsancak ve İstanbul Beyoğlu’nda kullanılan çevre dostu Segway’lerin sayılarını artırmak için de çalışmalar yapılacak. Yüzyılın buluşu olarak da tanımlanan Segway araçlar benzinli araçlara alternatif olarak gösteriliyor. Segway’ler ortalama bir binek arabaya göre %90 daha az karbon salınımı yapıyor ve 11 kez daha az enerji sarf ediyor. Motosikletle kıyasla ise %81 daha az karbon salınıma neden oluyor ve 5 kez daha az enerji kullanıyor. 10. c yanıtınız yanlış ise “Sosyal Sorumluluk Kampanyalarınin Özellikleri” bölümünü tekrar gözden geçiriniz. KURUMSALHABERLER- 22.09.2010 Kaynak:http://www.kurumsalhaberler.com/dhl/bu ltenler/dhl-express-12-ton-atik-kagit-topladi/ (erişim tarihi: 15.8.2012) 127 Sıra Sizde Yanıt Anahtarı Sıra Sizde 3 Kurumsal sosyal sorumluluk alanında başlatılacak girişimine ait kurallar şöyle sıralanabilir: Sıra Sizde 1 Sosyal sorumluluk kavramını iş stratejilerini şöyle değerlendirebiliriz: Sosyal sorumluluk, kuruluşların iş stratejilerinde önemli bir yer alır. Bu da, günümüzde kalite; bir şirketin küresel yönetim sistemi, müşteri, kuruluş ve içinde yaşanılan toplum memnuniyetini sağlama amaçlı sürekli iyileştirme anlamına gelmektedir. Bu kavram, Kalite kavramının geliştirilmesine yaramıştır. Burada her anlamda kaliteden söz edilmelidir. Kuruluşların “ürün ve hizmetler”i ve tabii bu ürün ve hizmeti sunan “çalışanlar”… Kalite artık eskisi gibi çözülmesi gereken bir problem olarak değil, bir iş olanağı ve ‘sosyal • Toplumun duyarlılıklarının kapsama alanında ve değerleri ile ilişkili olmalıdır. • Sivil toplum aranmalıdır. • Kurumun üst yönetiminin asli işinin bir parçası olmalıdır. • Kurum çalışanları aktif rol oynamalıdır. • İletişimi “toplumun iyi duyguları suistimal edilmeden” yapılmalıdır. aralıklarla • Belirli ölçümlenmelidir. performans Sıra Sizde 4 Sosyal sorumluluk faaliyetine girmeden önce dikkat edilmesi gereken önemli adımlar: • Alanı Tanımlama, • İş Planı belirleme, • Kreatif brief'in hazırlanması, • Doğru ortağı seçme, • Kampanya sürecinde ortaya çıkacak her türlü riski tartma, (http://www.zgefdergi.com/Makaleler/155053515 6_08_01_Ozgen.pdf). • Ortaklığı kurma, Sıra Sizde 2 • Ortaklık mesajını ifadelendirme, SWOT Analizi, bir kurumun ya da bir etkinliğin iç unsurlar ve dış unsurlar nezdinde değerlendirilmesidir. İç analiz; kurumun ya da etkinliğin kendi sahip olduğu ya da olmadığı özellikler doğrultusunda kendini değerlendirmesi iken dış analiz kurumun ya da etkinliğin çevresi/rakipleri nezdinde değerlendirilmesidir. Bu analizin kuruma en önemli kazanımı kurumun/ etkinliğin hangi noktada olduğunu, nelere sahip olduğunu ya da olmadığını görerek amaca doğru ilerlerken eksikliklerini tamamlamasını ve fırsatlarını ön plana çıkarmasını mümkün kılar. • Kampanyayı tamamlamak, • Sonuçları takip duyurmak. etmek ve kamuoyuna • İletişim planı ve stratejik hedefleri arasında ilişki olmalı • Görev dağılımı yapılmalı 128 işbirliği • Kaynakları doğru ve gerçekçi belirlenmelidir. sorumluluk’ politikalarını oluşturan bir servet olarak kabul edilmektedir. Sosyal Sorumluluk, yaşam kalitesini iyileştirmek amacına ulaşmak için, kendi çalışanlarıyla, onların aileleriyle, bütün toplumla birlikte ekonomik, sosyal, kültürel ve çevresel gelişmeye destek verme sorumluluğu anlamına geliyor. Öncelikle kuruluşun tepe yönetimi ve ortakları, kuruluşun yönetim faaliyetini yargılarlar. Ancak daha çok genel görüşün hakim olduğu sektörlerde, kuruluşlar, yatırım yapanların ihtiyaçlarına cevap verme konusunda, çalışmalarını ülkenin kanunlarına ve ilgili tüm iş kollarına saygı bazında yürütmelidir kuruluşlarıyla Yararlanılan Kaynaklar İnternet Kaynakları Çöklü E.(2004). Halkla İlişkilerde Medya Yönetimi; Set-systems yayınları, İstanbul. http://makale.suleymanozdemir.com/Sos.Siy.Kon f.56/18-FatihYilmaz-SSK56.pdf ). Harris, T. ve Whalen P. (2009). 21. Yüzyılda Pazarlama Profesyonelinin Halkla İlişkiler El Kitabı, İstanbul, Rota Yayın Yapım. Çev: Serra Görpe. http://www.besikduzu.ktu.edu.tr/modules/articles /article.php?id=9), http://www.biymed.com/pages/makaleler/makale 29.htm Kalender, A. ve Fidan M. (2008). Halkla İlişkiler, Konya, Tablet Yayınları. http://www.esosder.org/dergi/237797.pdf/26.01.2010, Kotler P(2000). Marketing Management, Prentice Hall International Inc, The Millennium Edition. http://sbe.balikesir.edu.tr/dergi/edergi/c8s13/mak ale/c8s13m7.pdf Kotler P., (2011). Kotler ve Pazarlama; Sistem Yayıncılık, İstanbul. http://joy.yasar.edu.tr/makale/no14_vol4/03gumus_oksuz.pdf Önder; E. ve Özçelik, Ö. (2007), Liberalizmin şekillendirdiği Küresel Dünyada STK’ların Rolü: Türkiye’deki STK’lar Açısından Bir Değerlendirme, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara. http://www.zgefdergi.com/Makaleler/155053515 6_08_01_Ozgen.pdf Özgen, E. (2006). Sorumluluk Projeleri; Yayınevi. http://www.businews.eu/tag/avon/ http://www.kobifinans.com.tr/tr/bilgi_merkezi/02 0302/20301 Kurumsal Sosyal İstanbul, MaviAğaç http://blog.reklam.com.tr/genel/iki-basarilikurumsal-sosyal-sorumluluk-ornegi/2324/ Peltekoğlu; F. (2006), Halkla İlişkiler Nedir, Beta Basım Yayım A.Ş., İstanbul. http://www.cauxroundtable.org/CurrentPapers.ht ml Dergiler http://www.opet.com.tr/tr/Icerik.aspx?cat=1&id= 49 Becerikli, S. (2000). “Stratejik Yönetim Planlaması: 2000’li Yıllarda İsletmeler İçin Yeni Bir Açılım”, Amme İdaresi Dergisi, No: 33/3. http://www.yenimakale.com/durum-analizi.html http://uevf.com.tr/uevf3/2012sunumlar/O10_Serh at_Ozkutukcu.pdf Murphy R. ve Crowther D.(2002). “Corporate Social Responsibility and Marketing; an Agenda for Research”, Magement Decision, Vol: 40, N.4. http://www.rec.org.tr/dyn_files/32/176-3PaydasAnalizi-PCM3.pdf Yaman, Yılmaz, (2003), Sosyal Sorumluluk Kampanyaları, Sivil Toplum Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak-Şubat-Mart. http://www.timepr.com/m4.asp http://www.siviltoplum.com.tr/?ynt=icerikdetay &icerik=64&id=115 129 http://www.biymed.com/pages/makaleler/makale 29.htm http://www.esosder.org/dergi/237797.pdf/26.01.2010, http://sbe.balikesir.edu.tr/dergi/edergi/c8s13/mak ale/c8s13m7.pdf http://joy.yasar.edu.tr/makale/no14_vol4/03gumus_oksuz.pdf http://www.zgefdergi.com/Makaleler/155053515 6_08_01_Ozgen.pdf http://www.kobifinans.com.tr/tr/bilgi_merkezi/02 0302/20301 http://www.businews.eu/tag/avon/ http://blog.reklam.com.tr/genel/iki-basarilikurumsal-sosyal-sorumluluk-ornegi/2324/ http://www.cauxroundtable.org/CurrentPapers.ht ml http://www.opet.com.tr/tr/Icerik.aspx?cat=1&id= 49 http://prnotu.com/kss-olcumleme/kss-projelerinin-olcumlenmesi/ http://www.kssrehberi.org/?cat=5 http://www.orsa.com.tr/cgi-bin/asp/newsletter .asp?send=&signsuccess=&signup=&head=140& type=newsletters&lang=tr&id=8&pageid=140 http://www.kobitek.com/swot_analizi_nedir http://www.dicle.edu.tr/suryayin/zgegitimder/tam _metinler/8pdf/08_01_Ozgen.pdf http://www.yenimakale.com/tag/swotanalizi.html 130