KAN DOKU HİSTOLOJİSİ Dr. SEVDA SÖKER Hücrelerarası maddesi sıvı olan, özelleşmiş bir bağ doku tipi Ara maddesi hücrelerinden çok olan bağ dokusu KAN DOKUSU Plazma Serum Fibrinojen Hücreler Eritrositler Lökositler Granositler Nötrofil Eozinofil Bazofil Agranulositler Monosit Lenfosit Trombositler T Lenfosit B Lenfosit Kanın fonksiyonları O2, CO2 ve elektrolitleri taşımak, GIS’ten emilen besinleri taşımak, Atıkları boşaltım sistemine taşımak,( üre gb) Hormon ve sinyal peptidlerini hedef organlara taşımak, Lökositlerin bağ dokusuna göç edip işlev görmesi için transferini sağlamak, Vücut ısısını regüle etmek, Asit/baz dengesini ve vücut sıvılarının osmotik dengesini sağlamak. Kan hücrelerinden, fagositik olanlar aracılığıyla hücresel, bağışıklık maddeleri sentezleyenleri aracılığıyla humoral bağışıklıkta iş görür. Canlı organizmanın belirli bir pH(7.4) ve sıcaklıkta kalmasınıda düzenler. Buna homeostazis adı verilir. KAN DOKUSUNUN YAPI ELEMANLARI Bağ doku hücrelerarası maddesinin yerine plazma Bağ doku hücreleri yerine kan hücreleri BAĞ DOKU FİBRİLLERİ yerine Fibrinojen Kan Toplam vücut ağırlığının %7 si, (5 – 5,5 LİTRE) %55 PLAZMA %45 ŞEKİLLİ ELEMANLAR Kanın Yapısı *PLAZMA (%55) Su, protein, yağ, glikoz,amimoasit, eriyik tuzlar, vs… *KAN HÜCRELERİ (%45) KAN Plazma Şekilli elemanlar Kan iki kısma ayrılır. Kan hücrelerini içine alan şekilli elemanlar Şekilli elemanların, proteinler ve hormonlar gibi önemli maddelerin eridiği sıvı faz ya da plazma kısmı. Plazma Su % 90 Eriyikler % 10 Plazma proteinleri % 7 • • • • • Albümin globülinler (alfa, beta, gama) Fibrinojen Kompleman proteinleri Lipoproteinler Diğer organik bileşikler % 2,1 İnorganik tuzlar % 0,9 . Temel plazma proteinleri: Albumin, alfa, beta ve gama globulinler, fibrinojendir. Albumin: K.C’de üretilir. En bol miktarda bulunan plazma proteinidir (3.5– 5 g/dl). Kılcal damardaki kolloid osmotik basıncını düzenler. Dokuya gereksiz sıvı geçişini önler. Metabolik ürün geçişinde etkili. Suda kısmen ya da tamamen insoluble olan maddeler (lipidler) plazma içinde albumin ile taşınırlar. Alfa, beta ve gama globulinler plazma içinde erimiş globüler proteinlerdir. Bağışık sistemde hormon ,lipid ve iyon taşınımı… gama globulinler immünoglobulinler olup Ak .oluşumunda Fibrinojen: Karaciğerde sentezlenir ve salınır. Bu protein kan kökenli enzimlerce pıhtılaşma sırasında fibrine dönüştürülür. Protrombin ve fibrinojen pıhtılaşmada etkili Kompleman Proteinleri; mikroorganizmaların yıkımı ve iltihabın yok edilmesinde; Lipoproteinler;Trigliseritlerin K.C’e , K.c ‘den vücut hücrelerine Kolesterolün K.c ‘den yine vücut hücrelerine taşınmasına yardımcı olur. PLAZMA KAN SODYUM SİTRAT, SODYUM OKSALAT VE HEPARİN GİBİ ANTİKOAGÜLAN MADDELERLE KARIŞTIRILIR. SANTRİFÜJE EDİLİR. ÜSTTE KALAN SIVI PLAZMADIR. SERUMDAN FARKLI OLARAK YAPISINDA PIHTILAŞMA FAKTÖRLERİ BULUNUR. SERUM KAN DAMARDAN ALINIP AÇIK HAVADA BIRAKILDIĞINDA PIHTILAŞIR. PIHTIDA ŞEKİLLİ ELEMANLAR BULUNUR. ÜSTTE KALAN SIVI İSE SERUMDUR. SERUMUN YAPISINDA FİBRİNOJEN YOKTUR. Kan damar dışına çıktığında, pıhtı oluşumu ya da koagülasyon adı verilen kompleks bir reaksiyon gösterir. Bu hasarlanmış damarların tamirinde ve kan kaybının önlenmesinde önemlidir. Kan örneğine antikoagülan maddeler (heparin, sitrat vs.) eklendiğinde, santrifüjde 3 major fraksiyona ayrıldığı ğörülür. Eritrositler en yoğun fraksiyonu oluşturur ve tüpün dibinde birikirler Lökositler daha az yoğundur ve az sayıdadır (kan hacminin %1’i kadar). Tüpte eritrositlerin üzerinde ince beyaz ya da grimsi bir tabaka oluştururlar ki buna "buffy coat" adı verilir. Buffy coat'ın üst yüzeyinde ince bir tabaka halinde trombositler bulunur. En az yoğunluğa sahip olan ise berrak plazma kısmıdır. Kan incelenmesi aynı zamanda lam üzerine bir damla kan damlatılıp yayılarak ta yapılır (kan smear/periferik yayma). Hücreler boyanır ve tipleri ayırdedilir. Hastalığa bağlı olarak sayılarında oluşabilen relatif değişiklikler belirlenebilir. Kan yaymaları genelikle eosin, metilen blue gibi boya karışımı içeren, Romanovsky tipi karışımlarla boyanır Romanovsky tipi karışımlar ( giemsa, Wright ) Eosin, Metilen blue Bazofili: Mor–siyah Azürofili: Kırmızı–mavi (erguvan) Eosinofili: Pembe–sarı–turuncu Nötrofili: Pembe–eflatun Periferik yayma KANIN ŞEKİLLİ ELEMANLARI ALYUVARLAR (ERİTROSİTLER) AKYUVARLAR (LÖKOSİTLER) KAN PULCUKLARI (TROMBOSİTLER) Kan hücreleri Kan hücreleri Eritrositler Eritrositler yapısal ve fonksiyonel olarak akciğerlerden dokulara oksijen taşımak üzere özelleşmiştir. Sitoplazmaları oksijen bağlayan protein olan hemoglobin içerir. ERİTROSİTLER (Kırmızı Kan Hücreleri-Alyuvarlar) *İçerdikleri hemoglobin sayesinde O2 taşıyan hücrelerdir. *Memelilerde çekirdeksizken, diğer omurgalı sınıflarında çekirdeklidir. *Sitoplazmada organeller bulunmaz. ALYUVARLAR (ERİTROSİTLER) BİKONKAV DİSK ALYUVARLARIN SAYISI BAYANLARDA : 3 4,5 – 5 MİLYON / mm ERKEKLERDE : 3 5 - 5,5 MİLYON / mm Olgun eritrosit nukleus ve sitoplazmik organelden yoksundur, bunları diferansiyasyonu sırasında kaybeder. Protein sentezi yoktur. Temel görevi O2’yi A.C’den Dokuya taşımak; CO2 ise dokulardan A.C taşımaktır. Dolaşımda ömrü dolan eritrositler dalak ve kemik iliğindeki makrofajlarca yok edilirler(Normal ömür:120 gün) Eritrositler son derece yumuşak, bükülebilen ve biçim değişimine neden olan mekanik etki ortadan kalktığında eski biçimini alabilen hücrelerdir. En küçük çaptaki damardan (kapiller) geçerken baskı ile yassılaşır, daha geniş damar içine girince de yeniden disk şeklini alır. Normal şeklini koruyabilmesi için plazmanın eritrosit ile ozmotik dengede bulunması gerekir. ELASTİSİTE PLASTİSİTE 4 – 5 µm Eritrosit çapı 9m den büyük çaptakilere 6m den küçük olanlara anizositoz Periferik yaymalarda eritrositlerin farklı şekiller göstermesine mikrosit. Eritrosit çap değişimi makrosit ya da megalosit, poikilositoz Bazı hastalık durumlarında nükleer fragmanlar ya da . "Howell–Jolly cisimleri. Eritrositlerin normal pembemsi renginin azalması ve ortada yer alan soluk alanın genişlemesi hipokrom Hipokromi eritrositlerin normalden az miktarda Hb içerdiğinin göstergesidir Normal boyanma özelliği (eritrositin normal miktarda Hb taşıdığını gösterir) ise normokrom Retikulosit Kemik iliğinde yapım sonrası yeni salınan bazı eritrositler az miktarda rezidüel GER ve ribozom içerebilirler (rRNA) Bu yapılar vital bir boya olan Brillant cresyl blue ile mavi ağsı yapıda görülürler. Bunlar retikülosit olarak adlandırılır. RETİKULOSİT (POLİKROMATOFİLİK ERİTROSİT) KREZİL VİYOLE rRNA PERİFERİK KANDA %0,5-1 NİSBETİNDE BULUNURLAR Hb. Hemoglobin oksijen taşıyıcı bir proteindir . Her hemoglobin molekülü 4 polipeptid subuniti içerir, bunların her biri demir içeren “hem” grubuna sahiptir Hemoglobin reverzibl olarak oksijene bağlanabilir ve karbondioksite bağlandığında oksihemoglobin oluşur, karboksihemoglobin oluşur. Hemoglobin karbonmonoksit ile karbaminohemoglobin irreversibil bağ oluşturur. Bu durumda kanın oksijen taşıma kapasitesi azalır. Yangında duman ile boğulma, baca ve sobadan zehirlenme gibi İnsanlarda postnatal yaşamda yalnızca 3 form normal kabul edilir. HbA1 • %97 oranında bulunur. 2α 2β HbA2 • %2 oranında bulunur. 2α-İki delta zinciri taşır. HbF • %1 oranında. 2α, İki gama zinciri taşır. • Doğumdan sonra HbF miktarının yüksek seyrettiği olgular talasemi olarak adlandırılır. Eritrosit membran yapısı Eritrositlerin en dışında bulunan ünit zar kolaylıkla saf olarak elde edildiğinden diğer hücrelere oranla en fazla incelenen ve yapısı bilinen %50 protein, %40 lipid (fosfolipid, kolesterol, glikolipidler v.s.) %10 karbonhidrat içerir. Eritrositlerdeki major integral membran proteini glikoforinlerdir. Plazmalemmanın iç yüzünde bulunan spektrin (proteini) eritrosite bikonkav şekli veren proteindir. Sferositoz denen eritrositlerin küre şeklinde olduğu hastalıkta spektrin sentezinde bir bozukluk söz konusudur. Plazmalemmanın dış yüzü karbonhidrattan zengin glikokaliks ile kaplıdır ve burada kan gruplarını (A, B, O ve Rh) belirleyen antijenler bulunur. LÖKOSİTLER Hemoglobin taşımazlar Çekirdekleri vardır. Kandan dokuya çıkabilirler. Vücut savunmasında görevlidirler. Lökositler Eritrositten daha büyük ama sayıca daha az hücrelerdir. Lökositler sınıflandırılırken ; Sitoplazmik spesifik granül varlığına bağlı 1- Granülositler 2- Agranülositler. Yine nukleusun yapısına göre de mononukleer yada polimorfonukleer diye de sınıflanabilir. Lökositlerde iki tip sitoplazmik granül bulunur. Spesifik ve azürofilik granüller. Spesifik granüller sadece granülositlerde bulunur ve boyanma özelliklerine göre • Nötrofilik, • Eosinofilik • Bazofilik. Azürofilik granüller azür grupları ile kırmızı-mor renkli boyanma gösterirler. Eritrositlerin aksine tüm lökositler kapillerleri endotel hücreleri arasından geçerek terkedebilir bu proçese diapedez adı verilir. Bu yolla çevre bağ dokusu içindeki enfeksiyona yanıt olarak buraya göç ederler ve fonksiyonlarını burada yaparlar. NORMAL SAYI:6000–9000 /mm³ • LÖKOPENİ: 5000 / mm³ LÖKOSİTOZ :12000 / mm³ BULUNDUKLARI YERLER KANDA BAĞ DOKUSU LENF SIVISI ANNE SÜTÜ LÖKOSİT FORMULÜ GRANÜLOSİTLER (POLİMORFONÜKLEER LÖKOSİTLER) (POLİMORFLAR) NÖTROFİL LÖKOSİT % 60-70 EOZİNOFİL LÖKOSİT % 2-5 BAZOFİL LÖKOSİT % 0,5-1 AGRANÜLOSİTLER LENFOSİTLER MONOSİTLER %25-30 %3-8 Granülositler Segmente nukleusları vardır. Hücre tipine bağlı olarak lob sayısı 2–7 olabilir. Spesifik granüllerinin hepsi membranla kuşatılıdır ve golgi kompleksinden tomurcuklanırlar. Küçük bir golgi kompleksinin yanısıra her granülosit bir kaç mitokondri ve serbest ribozomlar ve seyrek GER içerir. Spesifik granüllerinin yanısıra azürofilik granül de içerirler. Granülositler Nötrofil: İnsan kanında en fazla bulunan lökositlerdir. Çekirdekleri 3-5 lobdan oluşur. Mikroorganizmalara karşı koruyucu görev üstlenirler. Eozinofil: Çekirdekleri genellikle 2 lobludur. Antikor-antijen birliklerini tanır. Parazitik ve alerjik durumlarda sayısı artar. Bazofil: Çok nadir bulunurlar. Çekirdek düzensizdir ve iyi ayırd edilemeyen 2 lobdan oluşur. Heparin (pıhtılaşmayı önleyici) ve histamin (damar genişletici) salgılar. NÖTROFİL LÖKOSİT (%60-70) NÖTROFİLLER Aynı zamanda kan akımı dışında, özellikle gevşek bağ dokusunda bulunurlar. Nötrofiller bakteriyel invazyona karşı hücresel savunmanın ilk sırasındaki hücrelerdir. Kan akımını terk ettikten sonra genişler ve ameboid hareketlilik kazanırlar ve aktif fagositler haline gelirler. Bu nedenle mikrofaj olarak ta adlandırılırlar. Nötrofillerin yaşam süreleri kısadır. Dolaşım kanındaki ömürleri 6–7 saattir. Sonra bağ dokusuna geçerler. Bağ dokusunda 1–4 gün yaşadıktan sonra görev yapsalar da yapmasalar da ölürler. Küçük partikülleri fagosite edebilirler bu nedenle makrofajlardan ayırmak için nötrofillere mikrofaj da denir. BARR CİSİMCİĞİ Dişilerde nötrofillerin nukleusunda lobların birinden küçük heterokromatik bir cisim uzanır. Bu inaktif X kromozomunu ifade eder. Barr cisimciği ya da drumstick adı verilir. Nötrofil stoplazmasında 1. AZÜROFİLİK GRANÜLLER (PRİMER LİZOZOM) 2. SPESİFİK GRANÜLLER AZÜROFİLİK GRANÜLLER (PRİMER LİZOZOM) AZÜROFİLİKTİRLER. SİTOPLAZMADAKİ GRANÜLLERİN 1/3 Nİ TEŞKİL EDERLER. SPESİFİK GRANÜLLER NÖTROFİLİKTİRLER SİTOPLAZMADAKİ GRANÜLLERİN 2/3 SİNİ TEŞKİL EDERLER. EOZİNOFİL 10-12 µm ÇAPINDADIRLAR. İKİ LOBLU ÇEKİRDEKLERİ VARDIR. SİTOPLAZMALARINDA ASİDOFİLİK(Spesifik ) GRANÜLLER BULUNMAKTADIR. EOZİNOFİL LÖKOSİT (%2-5) Eozinofiller Diapedes ile kan akımını terkedebilir, yayılabilir ve bağ doku içinde yer değiştirebilir. Sınırlı fagositoz EOZİNOFİLLERİN MİKTARI PARAZİTER HASTALIKLARDA, ALLERJİK HASTALIKLARDA KANDA VE BAĞ DOKUSUNDA ARTAR. SPESİFİK GRANÜLLER Sitoplazmada karakteristik çaplı, büyük parlak eosinofilik, eliptik granüller içerir. Granüller lizozim içermeyen özelleşmiş lizozomlardır. Asit fosfataz, katepsin ve ribonükleaz içerirler. BAZOFİL LÖKOSİTLER 9-12 µm ÇAPINDADIRLAR. ÇEKİRDEKLERİ AÇIK KROMATİNLİDİR. 1-2 µm ÇAPINDA BAZOFİLİK, METAKROMATİK BOYANAN GRANÜLLERİ VARDIR. BAZOFİL LÖKOSİTLER (%0,5-1) BAZOFİLLER Dolaşımı terkedebilirler ama dokularda ameboid hareket yetenekleri ve fagositoz yetenekleri sınırlıdır. Mast hücreleri ile yapısal ve fonksiyonel benzerliklerine karşın bu hücreler aynı değildirler. Ultrastrüktürel ve gelişimsel farklılık gösterirler. Bazofil çekirdeğinde yoğun kromatin bulunur. S şeklinde kıvrılmış 3 loba sahiptir. Genellikle büyük ve koyu boyalı granüllerce nukleus maskelenmiştir. SPESİFİK GRANÜLLER YAPISINDA HEPARİN VE HİSTAMİN BULUNUR. HEPARİN : • ANTİKOAGÜLAN HİSTAMİN : • VAZODİLATASYON YAPAR, PERMEABİLİTEYİ ARTTIRIR SRS-A : • (SLOW REACTING SUBSTANCE OF ANAPHYLAXIS) Agranülositler: Lenfositler ve monositler olmak üzere 2 türdür. Bunlar segmentsiz nukleusa sahip mononükleer lökositler adı da verilen hücrelerdir. Spesifik granülleri yoktur ama azürofilik granüller içerirler. Agranülositler Lenfositler T-Lenfositler: Hücresel bağışıklık B-Lenfositler: Antikor üretimi Monositler Makrofaj hücreleridir. LENFOSİTLER 5-7 µm ÇAPINDA KÜRE ŞEKLİNDE OLAN HÜCRELERDİR. KOYU, YUVARLAK ÇEKİRDEKLERİ VARDIR. ÇEKİRDEKLERİ SİTOPLAZMANIN 3/4’Ü TEŞKİL EDER. LENFOSİTLER Lenfositler damar dışında da bulunurlar. Lenfatik organlarda gruplar halinde ya da bağ dokusunda dağınık halde bulunabilirler. Vücudun yabancı maddeler, organizmalar ile invazyonuna yanıt verirler ve bunların inaktive edilmesine çalışırlar. Immunglobulın yapımını uyarırlar(Ag.) Kanda bunlara karşı Ak.oluşur. Lenfositler Yabancı Ag.tanıma ve belleklerine kaydetme Tekrar Ag. İle karşılaşınca ona karşı tanıma fonk. gösteren hüc. Yüzeyinde Ag.tanıyan reseptörler bulunur. Bir kısım lenfositler ise Ag. Karşı Ak. üretecek olan plazma hücresine dönüşür. (B LENFOSİTLER) Bu hücreler periferik yayma preparatlarında ayırt edilemeyen, ancak immünohistokimyasal çalışmalarla gösterilebilen yüzey moleküllerine göre gruplara ayrılırlar. 2 major fonksiyonel sınıfları vardır: T ve B hücreleri. Kandaki lenfositlerin çoğu (%90 olgun T hücreleri, %4-10 B lenfosit, %1 ise yüzey reseptörü içermeyen NK hüc. Lenfositlerin nukleusu yuvarlak sıklıkla bir yana doğru yassılaşmıştır. Küçük lenfositlerde nukleus yoğun olarak heterokromatiktir. Morumsu–maviden siyaha doğru boyanır. Büyük lenfositlerde nukleus büyüktür, daha az yoğundur ve kırmızımsı mor boyanır. Küçük hücrelerde sitoplazma nukleus etrafında ince bir halka şeklindedir ve organelden fakirdir. Büyük hücrelerde sitoplazma daha boldur, mitokondri, endoplazma retikulumu ve golgi kompleksi daha iyi gelişmiştir. B lenfosit Ki den köken alır,gelişme ve olgunlaşmalarını diğer lenfatik organlarda(dalak ,lenf düğümü vs.) tamamlayıp periferik dolaşıma.. Plazma hücrelerine dönüşerek, kanda ve lenfte dolaşan, spesifik antijen bağlayan molekülleri (antikorlar ya da immünoglobulinler) sekrete ederler. Humoral immünitenin major komponenti olarak hizmet ederler. T lenfosit Ki kökenli , kan damarlarıyla çevresel lenf organlarına gelir.Burada gerekli özelliklerini kazandıktan sonra lenf damarları yoluyla tekrar kan dolaşımına geçer. Türevleri hücresel immün yanıtın major hücreleri olarak işlev yaparlar. Lenfokinler denen (örn. interferon) makrofaj ve diğer lökositlerin immün yanıtını etkileyen çeşitli faktörler üretirler. Çeşitli alt tipleri vardır. Lenfositler (T) LENFOSİTLER SİTOTOKSİK YARDIMCI BASKILAYICI (B) LENFOSİTLER, Plazma hücresine dönüşür. Sitotoksik (killer) hücreler Yüzeyinde yabancı Ag.olan hücreleri ve virusla enfekte hücreyi tanıyıp öldürürler. Hücresel immünitenin primer efektör hücreleridir. Doku reddi reaksiyonlarında, virüs ile enfekte hücreler ve neoplastik hücrelerle savaşta (tümör immünolojisi) major rol oynarlar. Yardımcı (helper) T hücreleri Yabancı Ag.hücreyi tanıyarak makrofajlara yardımcı olurlar ve B hücrelerini ımmun reak.,için uyarırlar. Yabancı antijene karşı yanıt oluşturulmasında kritik role sahiptir. B hücreleri ve diğer T hücrelerinin aktivitesini arttırır. Supresör T hücreleri B lenfositlerin antikor üretimini baskılar ya da azaltır. Aynı zamanda T lenfositlerin hücresel immün yanıtını baskılar. Bağışıklık reaksiyonunun aşırıya kaçmasını önler. NK (natural killer) hücreler B ya da T hücre yüzey reseptörlerini taşımayan, dolaşımda %5-15 arasında bulunan hücrelerdir. Bu nedenle eskiden “non-T/non-B lenfositler” olarak bilinirlerdi. Daha önceden bir karşılaşma ve uyarılma olmadan virüs ile bulaşmış hücrelere ve kanser hücrelerine saldırdıkları için doğal öldürücü hücreler adı verilmiştir. MONOSİTLER 12-20 µm ÇAPINDA KÜRE ŞEKLİNDEKİ HÜCRELERDİR. ÇEKİRDEKLERİ, ATNALI, BÖBREK, FASÜLYE ŞEKLİNDE OLABİLİR. ÇEKİRDEKLERİ AÇIK KROMATİNLİ OLUP GENELLİKLE EKSENTRİKTİR. . MONOSİT (%3-8) MONOSİT Sıklıkla büyük lenfositlerle karışır ama monositler daha büyüktür ve sağlıklı erişkinde beyaz kan hücrelerinin %3–8’ini oluşturur. Monositler yalnızca kanda bulunur, ancak kapiller duvarından diğer dokulara göç etmeden ya da sinusların döşemesine katılmadan önce dolaşımda 1 haftadan az kalırlar. Kan akımı dışına çıktıklarında fagositik olurlar ve tekrar dolaşıma dönüp dönmedikleri bilinmez. (Fagositik yetenekleri ve mikroorganizmaları hücre içinde sindirebilmesi nedeniyle dokuda aylarca kalabilir.) MONOSİTLER Mononükleer fagositik sistem monosit kökenli ve vücudun değişik yerlerine dağılmış olan fagositik hücreleri içerir. Örn. karaciğerde Kupffer hücreleri, bağ dokusundaki makrofajlar gibi. Ag. leri tanıyıp,lenfositlere tanıtım yaparak ımmun cevapta rol alır. MONOSİTLER KUVVETLİ DİAPEDİK HÜCRELERDİR. KUVVETLİ AMEBOİD HAREKETLİ HÜCRELERDİR. VE KUVVETLİ FAGOSİTİK HÜCRELERDİR. SİTOPLAZMALARINDA BOL MİKTARDA AZÜROFİLİK GRANÜLLER YANİ LİZOZOMLAR BULUNUR. Trombositler (Platellet) Membrana sahip, çok az sitoplazma içeren ve çekirdeksiz yapılardır. Belirgin bir şekilleri yoktur. Megakaryositlerin (dev kemik hücreleri) sitoplazma parçalarından oluşur. Görevi pıhtılaşma sırasında dolgu maddesi olmaktır. ÖMÜR : 5 – 10 GÜN DALAKTA, KARACİĞERDE FAGOSİTE EDİLİRLER. SAYILARI MM3’te 200-400.000 ARASINDA TROMBOSİTOZ TROMBOPENİ : 30-35 BİN / mm³ ALTINDADIR. Kandaki en küçük şekilli elemanlardandır. İnsanlarda nukleusları yoktur ve kemik iliğindeki megakaryositlerden tomurcuklanma yolu ile oluşur. Kan damar yaralanmasında damar yerine kümelenerek yarayı kapatmaya çalışır ve kan kaybını önlerler. Bu şekilde damar endotel hasarını giderme, kanama sırasında pıhtılaşmayı sağlama fonksiyonu içerir. Kan yaymalarında kümeler halinde görülürler. TROMBOSİT Trombositin periferinde hyalomer adı verilen bölge açık mavi boyanır, sentrik bölgesi granülomer bölgesi birkaç mitokondri, glikojen granülleri ve çeşitli mor granüller içerir ve mor boyanır. Azürofilik granulomer kısmı enzim deposudur. GRANÜLOMER HİYALOMER Trombosit Trombosit membranın dış yüzünde glikozaminoglikan ve glikoproteinlerden zengin glikokaliks bulunur ve trombositlerin major fonksiyonel özelliği olan adhezyon ile ilişkilidir. Merkezi granülomer bölgesinde değişik özellikteki granüller, az sayıda mitokondri ve glikojen partikülleri bulunur. granüller ayrılır. oldukça farklı olup üç gruba α,δ,λ GRANÜLLER α- GRANÜLLER 0,3 – 0,5 µm ÇAPINDA, KÜRE ŞEKLİNDEKİ GRANÜLLERDİR. YAPISINDA; TROMBOSİT FAKTÖR-3 (TROMBOPLASTİN), TROMBOSPONDİN, FİBRİNOJEN, PIHTILAŞMA FAKTÖRLERİ VS. BULUNUR. BU MADDELER KANIN PIHTILAŞMASINDA ÖNEMLİ ROL OYNARLAR. Δ- GRANÜLLER 0,2-0,3 µm ÇAPINDA, KÜRE ŞEKLİNDEKİ GRANÜLLERDİR. YAPISINDA; HİSTAMİN, SEROTONİN, ADP, ATP, Ca++, VS. BULUNUR. TROMBOSİTLERİN BİRİBİRLERİNE YAPIŞMASINA VE KESİLMİŞ DAMAR BÖLGESİNİN BÜZÜLMESİNE YARDIMCI OLUR. . λ-GRANÜLLER İSE LİZOZOMLARDIR Hidrolitik enzimlerle pıhtının erimesinde görev alır.