. . MUALLIM PEYGAMBER'IN İNSAN SEVGİSİ* Doç. Dr. M. Şevki AYDIN** Hz. Peygamber'in (s.a.v.) biricik görevi, Allah'tan aldığı mesajlan insanlara tebliğ etmektir. O, bu tebliğ görevini, bir eğitim-öğretim görevi olarak algıladı ve yerine getirdi (Bu konuda bk. Aydın, 1996). Yani O, "Mübelliğ Peygamber", "Muallim Peygamber" olarak görev ifa etti. Bu görevini son derece iyi bir biçimde, başarıyla gerçekleştirdi. Bu başarının çok iyi tahlil edilmesi, sebeplerinin belirlenmesi gerekir. Yoksa, o başarıyı iyi okuyamaz ve doğru anlamlandıramayız. Bu ise, o başarıdan ders alma imkanını ortadan kaldırır. · Muallim Peygamber, her şeyden önce insana en büyük değeri veriyordu. Onun gözünde, insanın bambaşka bir yeri vardı. Yaratıkların en şereflisinin insan olduğuna (İsra, 17/70; Tfn, 95/4) inanıyordu. Kainat her şeyiyle insan içindir, ona hizmet için yaratılmıştır (Bu husus, Kur'an'da çok yerde dile getirilmektedir. Mesela bk. Lokman, 31/20,; Casiye, 45/13.). Melekler bile ona secde ettirilmiştir (Bakara, 2/34; A 'raf, 7/11). O, yeryüzünde Allah'ın halifesictir (Bakara, 2/30) ve Allah'ın emanetini yüklenmiş biricik varlıktır (Ahzab, 33/72). O, varlığı i'tibarıyla bir yönüyle balçıkla ilgili, diğer yönüyle Allah'la (Hicr, 15/28-29.). O, Allah'tan bir öz taşımasıyla temayüz eden bir varlık. O, Allah'ın kulu; bütün yaratıkların ise efendisidir. Muallim Peygamber, bütün bunları biliyordu, bunları benimsemişti. O'nun bu bilinç ve inançta zirve noktada yer aldığını ve bu hususta biricik olduğunu görüyoruz. O, tüm alemler/varlıklar için rahmet olarak gönderildi: ~~~c~ ~l!JG.L) ~1~ "Biz seni ancak lllemtere rahmet olarak gönderdik.. ,ı Bu yüzden o, bir rahmet, merhamet, ideal ölçülerde somutlaştı. şefkat abidesiydi ve onun hayatında Bütün varlıkların hizmetine verildiği "efendi varlık" insan, O'nun gözünde en yüce varlıktı ve şefkate, merhamete en layık olandı. Çünkü insan, onun biricik ma'şı1ku olan Allah'ın hallfesiydi. Allah'a olan sonsuz sevgisi, O'nun kulunu ve halifesini de sevmesini gerektiriyordu. Bu nedenle onun insan sevgisi, son derece hasbi idi, arı duru, garazsız ivazsız idi. O'nun bu engin ve hasbiinsan sevgisi, insanlığın derdini kendine yegane dert edinmesine neden olmuştu. O, insanlığın derdiyle inliyor, uykuları kaçıyor, *Bu yazı, Kutlu Doğum Haftası 'nda (28 Nisan-4 Mayıs 1977) sunulan metni dir. **.E.Ü. ilahiyat Fakültesi Din Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı. l.Enbiya, 21/107. - 114- tebliğin özet MUALLİM PEYGAMBER'İN İNSAN SEVGiSi yemeyi- içmeyi unutuyordu. Adeta insanlık için yaşıyordu. başkalarının rahatlaması ve yaşaması, onun kendi rahatı ve yaşamasıydı. Onun yaşama isteği de, bir bakıma başkalarını yaşatmak arzusuyla irtibatlıydı. Onun derdi, rahat etmek değil, başkalarını rahat ettirmekti. Onun ibadet/kulluk anlayışı, insanlara hizmeti, onların imdadına koşmayı emrediyordu. Ona göre bütün bunlar, Allah'a kulluk etmenin gereğiydi. onu, insan sevgisinde hasbiliğin doruk noktasına çıkarmıştı. Zira, yaptıklarının hiç bir karşılığını, hiç bir insandan beklemiyordu; her tür beklentisi Allah'tan idi (Gerçekte bu vasfa, bütün peygamberler sahiptir: Bu anlayış tarzı, ~0_,~ ~) ~~~~:; ı;f~ * 'i~:;Jıı;f~ ... ~ "Peygamberlere uyunuz: Sizden herhangi bir ücret istemeyen bu kimselere tabf olunuz. Çünkü onlar, hidayete ermiş kimselerdir." 2 Hz. Peygamber (s.a.v.)'in bu engin insan sevgisini, insana düşkünlüğünü Kur' an da dile getiriyor: o, ..- ,.,. J.,, oJ.o o_tol:.._"' , ı:>p *ı--:-) Jj) ~rJ~~~~ o~,..,. F o .. .,..J,. ,.o~ ~~ ... o "JJ . . t.. ~ r.~ ~i ı:r: .Y"'J o-~, o ...... 1._ r-- ~~ ..u..ı r ~~'v:.J'~~;. 1 ~-ıs---; ~Jy;. ~1 "J1 ~j~~~ ~ı}) "(Ey insanlar!) Andolsun size içinizden öyle bir peygamber geldi ki, gayet izzetli ve şerejlidir. Sıkıntıya düşmenizlsürçmeniz, ona fok ağır gelir, üstünüze titrer, mü'minlere gayet merhametli ve şefkatlidir." Merhum H. Yazır, bu ayeti açıklarken şu ifadelere yer veriyor: "Azap görmeniz şöyle dursun, bir takım zahmete, sıkıntıya uğramanız bile onu üzer, son derece rahatsız eder ... Sizi sıkıntıya sokan şeyler onun aleyhine olur, O'na ağır gelir. O, yüksekizzet sahibi Peygamber, kendi cinsinin evlatlarının zor durumda kalmasına razı olmaz. Sizin cinsinizden olması ve izzet sahibi bulunması sebebiyle bütün dertlerinizi ve kederlerioizi yüreğinde duyar, acınızı hisseder."4 Evet, Hz. Peygamber (s.a.v.), insan hakkında o kadar hassas ki, hiç kimsenin ayağına bir diken batınasına bile razı olmuyor. O kadar ki, "göz aydınlığım" diye nitelendirdiği namazında bile insanların hissiyatlarına dikkat etme inceliğini gösteriyor: "Ben namaza duruyor ve onu uzun kılmak istiyorum. Sonra bir çocuk duyuyorum. Annesinin ona duyacağı heyecanı bildiğim için namazı ağlaması 2.Yasfn, 36/20-21. 3.Tevbe, 9/128. c. 4. 199?: 433-4. 4.Yazır, - 115- KUR'ANMESAJIİLMIARAŞTIRMALARDERGİSİ,NİSAN,MAYIS, HAZİRAN 99,Sayı: 16,17,18 hızlı hızlı kılıp hemen bitiriyorum." 5 Hz. Peygamber'in (s.a.v.) insana böylesine düşkün olması, onların hem dünyada hem de ukbada mutlu olmalarını dert edinmesine yol açıyordu. Bu yüzden o, Kur'an'ın da belirttiği gibi, her insanın hidayete ermesi için her türlü fedakarlığı göze alıyordu. Bu hususta hırs derecesinde bir istek duyuyor, aşırı bir düşkünlük gösteriyordu. Nitekim Kur'an, onun bu tavrını "aşırı hırs gösterme, düşkün olma" 6 ma 'nasına gelen kelimeyle ifade ediyor. Başka ayetlerde, onun bu husustaki ruh hali şöyle dile getiriliyor: 4U:-1 ~-~~ 1~ 1;.~ ~ 01 ~!UT ~ ~~- '•; ~~ ~tH ~ "(Ey Muhammed!) Bu Kur'an'a inanmayanlarm ardından den dolayı, neredeyse kendini mahvedeceksin. " 1 üzüldüğün­ 4~~~;~~l~- ·.;~~~~ "RasiUüm! Onlar inanmıyorlar diye neredeyse kendine kıyacaksın/' 18 Onun bu ruh hali, herkesin hidayete erip hem dünyada hem ahirette mutlu, huzurlu olması için olağanüstü bir gayret göstermesine, bu konuda her türlü kişisel sıkıntıyı seve seve göze almasına imkan veriyordu. Bu insanın, onun can düşmanı sayılan biri olması hiç bir şeyi değiştirmiyordu. Nitekim, bu anlamda en olumsuz uç noktada yer alanlardan Vahşi (r.a.)'nin (Hz. Hamza (r.a.)'nın katili) bile Müslüman olup kurtulması için defalarca ona çağrıda bulunur. Vahşi (r.a.), günahlarının haddi geçtiğini artık kurtulamayacağını ifade edince de onu ikna etmeğe gayret eder ve net1cede o da Müslüman olur. Bundan daha azılı birisi olan İkrime (r.a.)'nin ( Ebu Cehil'in oğlu) hidayeti için de aynı hırsı gösterir ve sonuca ulaşır. Taif'te uğradığı çok çirkin saldından kurtulup Taif dışında bir yerde yaralı-bereli, vücudu kanlar içinde dinienirken Cebrall'in, isterse Taif'in altını üstüne çevireceğini söylemesi üzerine, asla razı olmadığını belirtir; değil onlar, onların çocuklarından birinin müslüman 9 olmasının bile bu zahmete değeceğini ifade eder. Uhud savaşında, kendisini öldürmek isteyen müşriklerin helak edilmesinden endişe edince: "Allahım! diye dua eder. Kavmimi bağışla; çünkü onlar bilmiyorlar" 10 Bunun örneklerini çoğaltınaya gerek yok. Zira onun hayatı, 5.Buharl, Ezfin, 65; Müslim, Salfit, 192. 6.Nahl, 16/37. 7.Kehf, 18/6. 8.Şuarfi, 26/3. 9.ez-Zebidi, 1976: Hadis No. 1333. lO.Buhari, Enbiya, 54; Müslim, Cihftd, 104, 105. - 116- baştan sona MUALLİM PEYGAMBER'İN İNSAN SEVGiSi bunlarla dolu. O hep şefkatle, merhametle hareket etti; asla öfkesini fiiliyata geçirmeyi düşünmedi. O, Peygamber olarak kendisinden söz ederken, "Ben lanet edici olarak gönderilmedim; sadece rahmet olarak gönderildim." 11 buyurdu. Bu rahmet Peygamberi (s.a.v.), hem şahsı hem de davası açısından "can düşmanı" olarak nitelendirebileceğimiz insanlara bile, düşman nazarıyla bakınadı diyebiliriz. Onun ve davasının düşmanı olanlar vardı; ama onun gözünde adeta "düşman" yoktu. Onları düşman olarak görmediği içindir ki onları kahretmeyi, onları ezmeyi yok etmeyi düşünmedi. Bilakis onları, bizzat ilgilenmesi, yardımıarına koşması gereken insanlar olarak gördü. Kendisini, bununla yükümlü saydı. Bu yüzdendir ki, onlar ne denli barbarlık yaparlarsa yapsınlar, o (s.a.v.) yine onların imdadına koşmayı, onları aydınlığa çıkarmaya çabalamayı zevkli görev edindi. Bu yolda ma'rı1z kaldığı sıkıntılar, çileler onu yıldırmadı; aksine teşvik edici güç oldu. O, bu hususta erişilmezliği temsil ediyordu. Binlerce, yüzbinlerce insanı iklimine çekiyor; ama böyle sonuca ulaşma, onun doymasına, işi birazcık da olsa gevşetmesine sebep olmuyordu. Aksine daha büyük bir istekle, herkesin yararlanması için durmadan çalışıyor, tebliğ görevini yerine getirmek için gayret ediyordu. aydınlık Hz. Peygamber'in tüm insanlığı içine alan bu şefkati ve merhameti o kadar engin ve güçlü idi ki onun hürmetine Allah, onun ümmetinden toptan helak olmayı kaldırmıştır: ~ 0)~~:' ~ ~) ~~ ~10\5' c.)~;:'-~ :.:Jt) ~'i~ ~10\5' c.)~ "Sen onların içinlerinde bulunduğun sürece Allah onlara azab edecek değildir. Ve onlar, mağfiret dilerken de Allah onlara azab edecek değildir. " 12 "İnsanların arasında o yaşadığı müddetçe, onun ismi anıldığı, mağfiret dileyenler olduğu ve olacağı sürece, toplu helak olmayacaktır." 13 Buraya kadar söylenenlerden de anlaşılacağı üzere Hz Peygamber (s.a.v.), "insan sevgisi"nden, "insana saygı"dan, "insana değer vermek"ten söz eden ve bunun lafıyla yetinen birisi değildi. Bu anlayış, onun hayat tarzı olarak tezahür eden ve bunun lafıyla yetinen birisi değildi. Bu anlayış, onun hayat tarzı olarak tezahür ediyor, davranışlar olarak günlük hayatına yansıyordu. Bu soyut kavramlar/ifadeler, onun günlük yaşantısında davranışlar halinde somutlaşıyordu. İnsanı sevmenin, ona değer vermenin ne demek olduğunu, 1 l.Müslim, Birr, 87. I2.Enffil, 8/33. 13.Bk. Yazır, c. 4, 1997: 227. - 117- KUR'ANMESAJIİLMIARAŞTIRMALARDERGİSİ,NİSAN,MAYIS, HAZİRAN99,Sayı: 16,17,18 bu kavramların içinin nasıl doldurulacağını yaşantısıyla açıkça ortaya koyuyordu. Her konuda olduğu gibi bu hususta da yaşantısıyla örnek oldu. Onun insan sevgisini ve gerçekte insanı sevmenin ve ona değer vermenin ne olduğunu öğrenmek isteyenler, onun hayatını incelemelidirler. Çocuklara selam vermesi, hastalanan çocuğu ziyaret etmesi, çocuklarla çocuk-büyük, kadın-erkek, zengin-yoksul, soylu-soysuz, hürköle,... demeden her fe rtle yakından ilgilenmesi, her ferde değer verip sorunlarıyla ilgilenmesi, herkesle ilişkilerinde son derece hassasiyet göster~p ince davranmaşı, hiç kimseyi incitmemek, gönlünü buruk hale getirmernek için olabildiğince dikkatli davranması... Bütün bu ve benzer! tavırları, onun insan sevgisinin, insana alabildiğince değer verişinin göstergeleridir. Onun hayatında insan sevgisine, insana değçr verişine ters düşecek bir tavır göremiyoruz. şakalaşması; Bu genel davranışıyla bağdaşmaz gibi görünen istisnai bazı davranışları bu değerlendirmemize zarar vermez. Ümmü ~ektum'a takındığı tavır, buna örnektir: Kureyş'in ileri gelenleriyle bir araya gelmiş, onlara İslam'ı anlatırken, yani çok önemli bir işle meşgulken Ümmü Mektum (gözleri görmeyen bir Sahabi) Hz. Peygamber'in (s.a.v.) huzuruna gelir. Hz. Peygamber (s.a.v.) onunla pek ilgilen(e)mez; hatta onun ısrarı karşısında yüzünü ekşitir. Onun bu davranışı da, diğerleri gibi hemen Allah tarafından uyarılmasına neden olmuştur. 14 O'nun insan onuruna düşkünlüğü, insana alabildiğine ilgi duyması, yüklenmiş olduğu tebliğ görevini tamamen eğitim-öğretim görevi olarak anlamasına ve lfa etmesine yol açmıştır. Evrenin merkezinde yer alan bu en değerli varlığın, fıtratını koruyarak geliştirilmesine yardımcı olmak, onun en önemli mes'elesiydi. Bunu, ancak eğitim-öğretimle gerçekleştirebilirdi; öyle· de yaptı. Bu söylenenlerden, onun eğitim anlayışını da anlamak mümkündür. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in eğitim anlayışı, insan merkezlidir. Ona göre, evrendeki her şey insan için var edildiği gibi, din, kültür, bilgi, beceri/üretim ve sosyal çevre de insan içindir. İnsan, bunların aracı değil, amacıdır. Evrendeki varlıklardan/nesnelerden yararlanma hakkı olduğu kadar, bunlardan yararlanma hakkına da sahiptir. Din insan için var olduğundan dolayı, Hz. Peygamber (s.a.v.), her bireye dinden yararlanması hususunda rehberlik etmeye çalıştı. Ama sadece rehberlik etti; din adına insan üzerinde bir tahakküm kurma, onu tasallutu altına alma, vicdanına nüfılz etme v.b. tavırları hiç bir zaman takınmadı, bunu asla düşünmedi. Zaten Kur'an da buna müsaade etmiyordu: 14.Bk. Abese, 80/ 1-11. - 118- MUALLİM PEYGAMBER'İN İNSAN SEVGİSİ ~ ... ~:.Uı ~ ~ı:,çpı ~ "Dinde hiç bir zorlama yoktur. ,ıs ~ ... ~~ ~G:; j ~~ ~G :;J ~~ ~ J;jı Ji j ~ "De ki: Hak, Rabbinizdendir. Dileyen inansın, dileyen inkar etsin."ı 6 Esasen, insanı insanlaştırmayı amaçlayan bu Muallim Peygamber (s.a.v.)'in, insanın insanlığına ters düşen tavırlar tak:ınması, bizzat mesajla çelişkiye düşmesi demekti. Zira, insanı hallfe kılan Allah, ona son derece güvenmiş ve onu kendi kendisine tesllm etmiştir. İnsan Allah' a aittir; ama kendisine emanet edilmiştir. Diğer varlıklar da, onun emanetine verilmiştir. Aklını, hür iradesini kullanarak hareket edecek, hayatını düzenieyecek ve hesabını verecektir. Muallim Peygamber, bunun dışına nasıl çıkabilirdi? Nitekim çıkmadı! İnsana güvendi; onu bilgilendirmekle, teşvik etmekle, sorumluluklarını hatırlatınakla yetindi. Onun özgürlüğünü zedeleyecek tutumlar takınmadı. O, insanın özgürlüğünü kısıtlamayı değil; bililis ona özgürce gelişeceği bir ortam hazırlayarak, davranışlarını bilinçli ve kendi iradesiyle yapmasına kılavuzluk etmeyi benimsedi. Ona, kendisinin özgür ve sorumlu varlık olduğunu fark ettirmeye çalıştı. Bunu da eğitim-öğretimle yaptı. Eğitim-öğretim etkinliklerini, bu anlayışla yürüttü. İnsanı eğitirken, onun temel yeteneklerini/özelliklerini koruyarak geliştirmeyi amaçladı; onu robotlaştırmayı, sorgulamadan tesllm olan itaatkar birey haline getirmeyi istemedi. Dolayısıyla her bireyin, bir örnekleştirilmesini asla düşünmedi. Her kendi kişiliğini gerçekleştirmesini, kendine özgü davranmasını arzu etti. Bunun için de insanın, kendisini, evrendeki konumunu, diğer varlıklar arasındaki yerini... tanıması gerekiyordu. Bu hususta O'nun kılavuzluğu son derece önemliydi; bunu gerçekleştirdi. Özgür olmayan, kendine göre davranmayan, evrendeki konumunu bilmeyen insan, nasıl sorumlu tutulabilir? İşte Efendimiz, araştıran, ·soruşturan, sorgulayan, kendi ayakları üzerinde duran, kendini eleştirebilen, kendini yöneten ... ; dolayısıyla yaptıklarının hesabını verecek bir donamma sahip olan seviyeye gelmeleri için insanlara muallimlik yaptı. Muallimlik yaparken de, insan onurunu zedeleyecek hiç bir söz söylemediği gibi hiç bir tavır da takınmadı. Zina yapmak istediğini belirten gencekarşı takındığı eğitici tavır, bu söylenenleri somutlaştıran örnektir. insanın 15.Bakara, 2/256. 16.Kehf, 18/29. İslam'da dinsel tahakkümün olmadığı, Hıristiyanlıkta ise papazların, din adına insanları acımasızca tahakküm altına aldıkiarına dair öz bilgi için bk. Şemseddin, 1916: 348-55. - 119- KUR'ANMESAJIİLMİARAŞTIRMALARDERGİSİ,NİSAN,MAYIS, HAZİRAN 99,Sayı: 16,17,18 Kılavuzluk ederken her bireyin, başlı başına farklı bir dünya olduğunu da unutmadı; bireysel farklılıklan gözeterek yardım etmeye gayret etti. "Ya Rasfilullah! Hangi amel en üstündür?" sorusunu soran farklı kişilere, farklı cevaplar vermesi, onun bu yaklaşımının tipik örnekleridir. Çünkü bu, herkese, ihtiyacı olan cevabı verdiğini göstermektedir. Hz. Peygamber'in (s.a.v.) böyle davranması, Kur'an'da özellikleri belirtilen insanın yetiştirilmesi için şarttı. Bu anlayışa eğilip geliştirilmemiş bir insan, yukarıda belirtilen özelliklere nasıl sahip olabilir ve söz konusu yükümlülüklerinin üstesinden nasıl gelebilir? Nasıl oldu da çok kısa sürede Hz. Peygamber (s.a.v.), yüzbinlerleifade edilen insan topluluklannın İslam'ı benimseyip onun etrafında kenetlenmelerini gerçekleştirebildi? Bu soru, bir çoklarının zihnini meşgUl etmekte, sebepleri araştırılmaktadır. (ABD'li yazar Michael H. Hart, "Tarihin En Etkin 100 İnsanı" adlı eserinde, dünyanın en etkili insanları listesinin başına Peygamberimizi koymuş, Sabah Kitapları arasında, "Hz. Muhammed'den Gorbaçov'a Özgün Bir Değerlendirme" notu altında "En Etkin 100" adıyla tercümesi yayınlandı ve 2. Baskısını yaptı. Şu ifadeler de onun: "Mütevazi bir aileden gelen Hz. Muhammed, dünyanın en büyük dinlerinden birini kurmuş (Oysa o, kurucu değil, sadece tebliğ edicidir. M.Ş.A.), yaymış ve çok etkili bir lider olmuştur. Bugün, ölümünden on üç yüzyıl sonra etkisi hala güçlü ve yaygındır). Sanıyorum, Efendimiz'in (s.a.v.) bu başarısını, öncelikle onun eğitim­ ciliğine, eğitiminde insanı merkeze alan yaklaşırnma bağlamak yanlış olmaz. (İslam dini açısından eğitimin merkezinde insanın olmadığı görüşü ileri sürülmektedir. Bk. Serter, 1997:28. Buna katılmak mümkün değildir.). O'nun insan onuruna alabildiğine saygı duyma, insana son derece değer verme esasına dayanan yaklaşımı karşısında hangi kalp katılık gösterebilir? Bugün anneler, babalar, öğretmenler... , örgün ve yaygın eğitim alanlannda icra eden eğitimciler olarak başarılı olduğumuzu, çok iyi sonuçlar söyleyemeyiz. Bu başansızlığımızın temelinde yatan en önemli sebep, eğitim etkinliklerimizde merkeze insanı koyamayışımızdır; insana pek · değer vermeyen, insan onuruna saygı duymayan, insanı içtenlikle sevmeyi temele koymayan yaklaşımımızdır, diyebiliriz. Bizler, belki "insan sevgisi"nden, "insana saygı"dan, "insanın değeri"nden söz ediyoruz. Ancak, bütün bunlar, lafta kalıyor; bunları somut davranışlara dönüştüremiyoruz, bu anlayışa göre hayatımızı biçin1lendiremiyoruz. Bu yanlış yaklaşım, bütün eğitsel düzenlemelerimizin, eğitsel etkinliklerimizin "insaniliğini" ortadan kaldırıyor. Haliyle, insanın eğitimine yönelik olarak attığımız adımlar, amaca ulaştırıcı, yapıcı alamıyor. Bu çerçevede, Rasfilullah Efendimiz (s.a.v.)'i yeniden çok iyi tanımak, hayatını iyi inceleyip doğru anlamamız gerekiyor. eğitsel rol aldığımızı - 120-