C. Senatosu B : 4 8.2.1962 saidolmakla beraber 1958 senesine gelince.ye kadar çektiğimiz transferlerin çoklukları dolayısiyle hariçten gelmek imkânları bulamamış­ tır. Teşebbüs erbabı memleketin imkânlarını «öre­ rek kendi kaynaklarımızdan, gerek hariçten gele­ cek sermaye ve bilgiyi âzami süratle kıymetlen­ dirmek nüfusu süratle artan memleketimizin en başta yapacağı vazifelerdendir kanaatindeyim. Bu itibarla mümkün olduğu kadar temaslarımız­ da memleketimizdeki siyasi istikrarın teessüs et­ tiğini, Karma Hükümetin malî istikrara bağlı kal­ dığını söylemekteyiz. Bu anlaşılınca ilk gelen te­ şebbüslere nisbetle bilâlıara gelecek teşebbüsler arasında mesafe olacağını ve bu nisbotte memle­ ketin kazançlarının daha yüksek olacağını söyle­ mek suretiyle memleketin servetlerini destekle­ mek politikası üzerinde ısrar etmekteyiz. Tâyin meselesine gelince; 23 sayılı Kanun tâ­ yin meselesini umum müdürleri- yermiş değildir. Üç kişiden mürekkep olan kurulu. Bakanlar tâyin etmektedir. Bu itibarla, umum müdürün karşısın­ da diğer iki arkadaş meseleleri müzakere eder­ ken fikrî istiklâllerini ve cesaretlerini muhafaza edebilmektedirler. Bu biraz da bunların şahsiye­ tinin gelişmesine bağlı ve şahsi tutumla ilgili .ur konudur. İşletmelerin talimatları çalışanların mevkiini titizlikle tesbit etmekte ve göstermek­ tedir; bu mevzuda, arkadaşlarınım serd ettiği mütalâaları da bu talimatnamenin ışığı altında 'kıymetlendireceğim. Muhterem arkadaşlar, müesseselerin zararla­ rını ortaya kovarak bâzı mukayeseler yaptılar. Bunu bir tek faktörle izah etmeye imkân yoktur. Bunda müessir çeşitli faktörler vardır. Verilen misalde Bakırköy ve İzmir fabrikalarını Doktor Bey arkadaşım karşılaştırdılar. Şunu da. arz ede­ yim ki, Bakırköv tesisleri erkidir. İzmir fabrikası tesisleri ise yenidir. Bu itibarla çeşitli faktörlere bağlı olarak çalışmaktadırlar. Şüphesiz müdürün diraveti de bunda birinci derecede, müessir olan bir faktördür. Fehmi Alpaslan arkadaşım artık mevzuuna ve daha birçok noktalara temas öttüler. Artıkların değerlendirilmesini söylediler. Artıklar konusun­ da, yalnız artık çıkan fabrikalarda değil bütün işletmelerimizde tâli derecede yer alan maddele­ rin değerlendirilmesi husuflarında gereken titiz­ liği göstermeve mecburuz. Umumi olarak her ar­ tık maddevi ekonomik şartlara göre dağerlond'rme'k lâzımdır. Aseton yaparken artıklardan fay- O:2 dalanmak lâzımdır dendi; bunun Türkiye için çok iyi bii' değerlendirme olduğu ifade edildi. Müza­ kereler boyunca etmiş olduğunuz bütün temenni­ lerinizi]. imkân dâhilinde yerine getirmeye çalışa('ağız, ve isletmelerimizi en iyi ve faydalı hale ge­ tireceğiz. Buna emin olmanızı bilhassa rica ede­ rim. Personel meselesine, ödenekler meselesine ve saireye keza temas ettim. Şimdi Niyazi Ağırnaslı arkadaşımın sorula­ rına geçiyorum. Demin arz ettim, «Laissez faire, laissez passer» politikasını bugün arkadaşlar en ileri (ilan Amerika dahi tatbik edememektedir. Bu bir felsefi görüştür. Zamanımızda her dev­ let, iktisadi sosyal sektörü de en serbest telâkki edilse dahi,, iktisadi hayatı tanzim edici rollere sahiptir. Amerika bile bu mevzuda tröstlerle mücadele için karıntı çıkarmıştır. Bu itibarla biz iktisadi politikamızı bir doktrin politikası yunmak istemiyoruz. Bizim iktisadi politikamız şu. veya bu sektörün görüşüne bağlı değldir. İktisadî kalkınma ilmin ışığı altında yürümek ve ibuin. gösterdiği yoldan gitmekle olur. İkti­ sadi .kalkınmada bu siyaseti benimsemekteyiz. Dektrîuer görüş vatandaşı süratle kalkındıran bie görüş değildir. Vatandaşı sefil bir halde çalıştırmaya, hakkımız yoktur. Bizim vazifemiz, vatandaşı refaha kavuşturmaktır. Bunun için de sosyal adaleti benimsemekteyiz. Ve bu poli­ tikaya devanı edeceğiz. Bu itibarla ne Devletçiliğimiz bâzı zihniyetlu'ivı sandığı koyu bir devletçiliktir, ne de iki yüz sene evvelki hususi teşebbüs anlayışının ' >-asi!e]si ««lan bir özel teşebbüs bahis konusu­ dur. Muhterem arkadaşlarını, personel meselesi­ ne, Ağırnaslı arkadaşımız da temas etti. Perso­ nel meselesi ele alınırken, salâhiyetler mesele­ sini de düşünmek lâzımdır. Bir iki canlı misalden ilham alarak mâru­ zâtta, bulunmak istiyorum. Mühim olan, sadece hukuki mesuliyet taşımak değil, vicdani mesu­ liyetin de taşınması lâzımdır. Müdür olan kim­ sede, mesuliyet taşıyan kimsede bu vasıfların bulunması lâzımdır. Eğer bu yoksa, onun salâ­ hiyetlerini başkasına vermek, o müdürü deriş­ tirmek suretiyle hareket etmek işletmeciliğin bir numaralı prensibidir. Mesuliyeti taşıyan ar­ kadaşlar işi benimsiyceek, fakat yetkisini Ba­ le an kullanacak, olmaz. Bu işletmeciliğin bağda- - 482