AVRUPA BİRLİĞİ TARİHİ I AKÇT > MAASTRICT ANTLAŞMASI AVRUPA’DA BİRLİĞE DOĞRU II. Dünya Savaşı’nın sona ermesinin hemen ardından Soğuk Savaş başladı. Soğuk Savaş Avrupa’yı iki ideolojik kampa ayırdı. Kızıl Ordunun savaş sırasında işgal ettiği bölgelerden çekilmemesi, Avrupa’yı Sovyetlere karşı bir koruma kalkanı aramaya itti. Batı Avrupa ülkeleri: Yıkılan ekonomilerini canlandırma, Güvenliklerini sağlama ve Siyasi istikrarlarını oluşturma peşindeydiler. Avrupa’daki bölünmenin temel ayrışma çizgisi ise Almanya’dan geçmekteydi. Almanya dört işgal bölgesine ayrılmıştı. II. Dünya Savaşının sonunda Almanya yerle bir olmuştu. Ekonomisi çöktü, karaborsa ortaya çıktı, siyasi yapısı altüst oldu. Savaş Avrupa’nın geri kalan bölgelerinde de ağır tahribatlara yol açmıştı. AVRUPA’DA BİRLİĞE DOĞRU Sovyetler Birliği geniş çaplı fiziki yıkım ve can kaybı yaşasa da savaştan Orta ve Doğu Avrupa’nın önemli bir gücü olarak çıktı. Savaştan en az etkilenen ve güçlenerek çıkan ülke ise ABD oldu. ABD-Sovyetler Birliği ilişkileri 1945’ten sonra hızla bozularak iki ülke ilişkilerine güvensizlik hakim olmaya başladı. ABD, savaşta mali ve ekonomik açıdan çöken Avrupa’yı ayağa kaldırmak üzere 5 Haziran 1947’de Marshall Planı’nı açıkladı. ABD ayrıca ödeme güçlüğü çeken ülkelere yardım için OEEC bünyesinde Avrupa Ödemeler Birliği’nin kurulmasını sağladı. 4 Nisan 1949’da Washington’da imzalanan antlaşma ile NATO kuruldu ve bu örgüt Batı Avrupa için ABD destekli bir güvenlik kalkanı oluşturdu. AVRUPA’DA BİRLİĞE DOĞRU Marshall Planı’nın içişlerine müdahale anlamına geldiğini söyleyen Sovyetler, bu amaçla toplanan konferanstan ayrıldı. Ayrıca kontrolü altındaki ülkelerin katılımını da yasakladı. Marshall yardımının etkisiyle Avrupa ekonomileri toparlanmaya başladı. Altyapılar gelişmeye, borçlar azalmaya başladı. 1948-1949 yıllarında devam eden Berlin ablukası ile iki eski müttefik ABD ve Sovyetler Birliği ilişkileri artık geri dönülemez biçimde bozuldu. Berlin ablukası aynı zamanda Yalta ve Potsdam’da kurulan düzeninin de sona erdiği anlamına geliyordu. Orta ve doğu Avrupa’da Sovyet baskılarının artması ve Avrupa genelinde komünist partilerin güçlenmesi ABD’yi Avrupa’ya yardım etmeye yönlendiren en önemli gelişmeler oldu. Uzun vadede ise bir ortak Pazar oluşturulması suretiyle Avrupa’nın küresel ekonomik sisteme dahil edilmesi planlanıyordu. AVRUPA BİRLİĞİ’NİN KURULUŞU AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNİN TEMEL NEDENLERİ II. Dünya Savaşı’nda yerle bir olan Avrupa’da savaştan sonra yeni arayışlar başlamıştır. Avrupa Bütünleşmesi bu arayışlara verilen bir yanıt olmuştur. 1. Almanya Sorunu II. Dünya Savaşı sonrası Batı Avrupa’da yapılmak istenen en önemli şey her iki savaşında sorumlusu olarak görülen Almanya’yı uluslararası ya da uluslarüstü bir yapıya entegre etmekti. 2. Sovyet Tehdidi Sovyet ordusu II. Dünya Savaşı sırasında kurtarıcı olarak girdiği orta ve doğu Avrupa ülkelerinden çıkmaz olmuş; sosyalist siyasal ve ekonomik modelini bu ülkelere dikte etmeye başlamıştır. Özellikle 1948 Prag Devrimi Batı ülkelerindeki güvenlik kaygılarını artırmıştır. Her ne kadar daha sonraları NATO kurulmuş olsa da Avrupa, içinde ABD’nin olmadığı bir güvenlik kalkanının kurulmasını istemiştir. AVRUPA BİRLİĞİ’NE GİDEN YOL 3. Ekonomi Bir diğer neden de bir «Ortak Pazar» kurulması suretiyle Batı Avrupa devletlerinin ekonomik güçlerini bir araya getirmek ve böylece ABD ekonomisine olan bağımlılığı giderek azaltmak isteğidir. Marshall Planı çerçevesinde kurulan OEEC (daha sonra OECD) ABD yardımlarını Avrupa’ya taşımış, ABD sermayesini de Avrupa’ya yatırım yapması için özendirmiştir. ABD’ye ekonomik anlamdaki bu aşırı bağımlılık Avrupa ülkelerini rahatsız etmiş, Avrupa’da ekonomik bütünleşmenin sağlanması için çeşitli girişimler başlatılmıştır. Sonuç olarak, Avrupa bütünleşmesinin temel nedenleri sadece kalıcı bir Avrupa barışının sağlanması değil, aynı zamanda Sovyet tehdidiyle baş edebilme ve ABD’ye karşı ekonomik bağımlılığı azaltma kaygısıdır. AVRUPA’DA BİRLİĞE DOĞRU AVRUPA HAREKETİ (LAHEY KONGRESİ) II. Dünya Savaşı’ndan sonra Batı Avrupa’da bütünleşme çabaları hız kazandı. Temel amaç, savaşların sorumlusu olarak görülen Almanya’yı kurulacak bir Avrupa mimarisine entegre etmekti. 7-10 Mayıs 1948’de Lahey’de yaklaşık 800 delegenin katıldığı bir “Avrupa Kongresi” düzenlendi. Komünistler ve aşırı sağ dışında tüm kesimlerden ve düzeyden siyasetçilerin, akademisyenlerin, gazetecilerin katıldığı toplantıya Winston Churchill başkanlık etmekteydi. Kongrede “Birleşik bir Avrupa” herkesin benimsediği bir ideal olarak ortaya çıkmıştır. Fakat yöntem konusunda tartışmalar bu kongrenin asıl gündemini oluşturmaktaydı. AVRUPA’DA BİRLİĞE DOĞRU Özellikle federalistler ve federalizm karşıtları arasında Avrupa’nın geleceğine ilişkin tartışmalar yapılmaktaydı. Uzayıp giden tartışmalar sonunda federalistlerin arzu ettiği uluslarüstü bir yapı ortaya çıkarılamadı. Fakat İngilizlerin de destek vermesiyle bir Danışma Meclisi kuruldu ve bu meclis 5 Mayıs 1949’da kurulacak Avrupa Konseyi’nin temelini oluşturdu. Avrupa Konseyi özellikle federalizm yanlılarının beklentilerini kısa sürede boşa çıkardı. Avrupa Konseyi’nin Avrupa bütünlemesinde bir araç olamayacağı, kuruluşundan çok kısa bir süre sonra anlaşılmıştı. AVRUPA’DA BİRLİĞE DOĞRU EKONOMİK BÜTÜNLEŞME GİRİŞİMLERİ Savaş sonrası Avrupası’nda birçok ekonomik örgüt kurulmuştu. Bu örgütler, Avrupa’nın ekonomik bütünleşmesinden çok ulusal ekonomilerin canlandırılmasına çalışmaktaydı. Bu örgütlerden biri olan BM Avrupa Ekonomik Komisyonu, soğuk savaşın başlamasıyla işlevini yitirdi. Bunun üzerine ABD ve Avrupa Marshall Planına odaklandılar. ABD’nin çağrısına cevap veren Avrupa ülkeleri Nisan 1948’de Avrupa Ekonomik İşbirliği Örgütü’nü (OEEC) kurdular. AVRUPA BİRLİĞİ’NE GİDEN YOL SCHUMAN DEKLARASYONU Fransa Planlama Örgütü’nün başındaki Jean Monnet tarafından hazırlanan deklarasyon 9 Mayıs 1950 tarihinde Fransız Dışişleri Bakanı Robert Schuman tarafından açıklanmıştır. Bu deklarasyonla Fransa, savaş ekonomisinin iki temel girdisi olan kömür ve çeliği içinde bulunduran Ruhr Bölgesini uluslarüstü bir örgütün yetkisine vermeyi önermiştir. Bu amaçla kurulacak örgüte bütün demokratik Batı Avrupa ülkeleri davet edilmiştir. “Demokratik ülkeler” deyiminden klasik anlamda çoğulcu demokrasiler kastedilmekteydi. Marksist demokrasiler ile diktatörlükle yönetilen ülkeler kapsam dışında tutulmuştur. AVRUPA BİRLİĞİ’NE GİDEN YOL Schuman Deklarasyonu’nun amaç ve hedeflerini 3 başlık altında toplamak mümkündür: Fransa ile Almanya’yı yakınlaştırmak. Kömür ve çelik üretimi uluslarüstü bir otoriteye verilecek ve iki ülke arasında yeni bir savaşın çıkması engellenmiş olacaktı. Uzun dönemde bir Avrupa mimarisi inşa etmek. Avrupa’da kademeli olarak bir siyasi birlik sağlanacak ve böylece Avrupa halkları arasında kalıcı bir barış kurulacaktı. Egemenlik Devri. Birleşik bir Avrupa’nın egemenlik yetkilerinin bir üst otoriteye devri ile mümkün olabileceği görüşü hakimdir. Ulusal çıkarların Avrupa’nın ortak çıkarlarının önüne geçmemesi gerektiği tüm taraflara benimsetilmek istenmiştir. AVRUPA BİRLİĞİ’NE GİDEN YOL Esas itibarıyla Schuman Deklarasyonu Avrupa mimarisinin düşünsel planda ve hukuki düzeyde temellerini atmıştır. Sınırlı sektörlerde ama kararlı ve somut adımlarla Avrupa’da bir birlik sağlanması hedeflenmiştir. AKÇT birçok yazar tarafından Avrupa’da çok daha kapsamlı bir bütünleşmenin ilk adımı olarak yorumlanmaktadır. Schuman Deklarasyonu’ndan sonra 5 ülke bu teklife olumlu cevap vermiş ve 18 Nisan 1951 tarihinde AKÇT’yi kuran Paris Antlaşması’nı imzalamışlardır. Bu beş ülke Fransa ile birlikte Almanya, İtalya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg’dur. 50 yıl için yapılan antlaşma onay işlemleri tamamlandıktan sonra 15 Temmuz 1952 tarihinde yürürlüğe girmiştir. AVRUPA KÖMÜR VE ÇELİK TOPLULUĞU İngiltere kurucu altı ülkenin dışında kalmıştır. İngiltere’nin AKÇT’ye girmemesi birkaç nedenle açıklanabilir: AKÇT kurulurken katılacak ülkelerin egemenlik yetkilerinin bir bölümünü uluslarüstü bir otoriteye devredileceği biliniyordu. İngiltere egemenlik devri konusunda hassas davranmıştır. İngiltere kendini sürekli olarak kıta Avrupa’sından farklı bir ada devleti olarak görmüştür. Hukuk sisteminden ölçü birimlerine pek çok konuda kıta Avrupası’ndan farklılık göstermektedir. Geleneksel İngiliz yaklaşımı da bir meseleye taraf olmadan önce o konunun iyice olgunlaşmasını ve tarafların netleşmesini beklemek olmuştur. Ayrıca o tarihlerde İngiltere’nin Commonwealth ülkeleriyle son derece sıkı ekonomik ve sosyal ilişkileri de bu tercihte etkili olmuştur. AVRUPA KÖMÜR VE ÇELİK TOPLULUĞU AKÇT’NİN YAPISI AKÇT daha önce örneği olmayan sui generis bir örgüttür. Üye devletlerden bağımsız karar alabilmekte ve aldığı bu kararları uygulatabilmektedir. AKÇT bünyesinde 4 organ bulunmaktaydı: Yüksek Otorite Özel Bakanlar Konseyi Ortak Parlamento Adalet Divanı AVRUPA KÖMÜR VE ÇELİK TOPLULUĞU 1. Yüksek Otorite: 3 büyük devletten ikişer, diğer üyelerden birer olmak üzere toplam 9 kişiden oluşmaktaydı. İlk başkan da Jean Monnet olmuştu. Yüksek Otorite, Bakanlar Konseyi ile birlikte yetki alanına giren iki üründe: Üye devlet işletmelerinin ödeyeceği doğrudan mali katkı payını belirlemek, Bu katkıları tahsil etmek ve Yatırımları yönlendirmek hakkına sahipti. Böylece AKÇT hukuk normları koyuyor ve bu normlar devletlerin iç hukukuna doğrudan uygulanabiliyordu. 2. Bakanlar Konseyi Sembolik nitelikte yetkilere sahip bir organ olarak tasarlanmıştı. Yüksek Otorite ile üye ülke hükûmetleri arasında bir köprü işlevi. AVRUPA KÖMÜR VE ÇELİK TOPLULUĞU 3. Ortak Parlamento Dolaylı seçimle belirlenen üyeleden oluşmaktaydı. Örgüte demokratik bir görünüm verme amacı taşıyordu. 4. Adalet Divanı Antlaşmanın uygulanmasından ya da yorumlanmasından doğan sorunları çözmekle görevlidir. Bu dört başlı kurumsal yapı bundan sonraki Avrupa bütünleşme sürecinde de kullanılmıştır. Yüksek Otorite’nin ve Özel Bakanlar Konseyi’nin hukuki varlıkları 8 Nisan 1965 tarihli Birleştirme (Füzyon) Anlaşması’yla sona ermiştir. Ortak Parlamento ise daha sonra oluşturulan Avrupa Parlamentosu bünyesine alınmıştır. Son olarak Adalet Divanı da Avrupa Toplulukları Adalet Divanı’na dönüştürülmüştür. AVRUPA KÖMÜR VE ÇELİK TOPLULUĞU AKÇT’NİN İŞLEYİŞİ Uluslarüstü yetkilerle donatılan AB iki üründe(kömür ve çelik) bir serbest ticaret bölgesi kurmayı başarabilmiştir. Bu amaçla üye devletler arasındaki ticarette uygulanan: Gümrük vergileri ve eş etkili vergiler ile Miktar kısıtlamaları ve eş etkili önlemler kaldırılmıştır. AVRUPA KÖMÜR VE ÇELİK TOPLULUĞU AKÇT’NİN SONA ERMESİ Savaştan yeni çıkılmış olması, Avrupa halklarının birbirine duyduğu güvensizlik gibi sorunlar sınırsız bütünleşme deneyimleri için henüz imkan vermiyordu. Bu nedenle AKÇT Antlaşması üyeleri süresiz bağlamak yerine uzlaşma kültürünün yerleşebilmesi için belli bir süre tanımıştır. Bu süre içinde bütünleşme istenen sonuçları vermezse dileyen taraf süreci sonlandırabilecekti. Antlaşma’nın 97. maddesinde «İşbu Antlaşma, yürürlüğe girmesinden itibaren elli yıl için geçerlidir.» denilmiştir. Elli yıllık sürenin dolmasını müteakip 23 Temmuz 2002’de AKÇT Antlaşması sonlandırılmıştır. AVRUPA SAVUNMA TOPLULUĞU II. Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya silahsızlandırılmıştı. Batı Avrupa ve özellikle Almanya’nın güvenliği bir dizi nedenden dolayı oldukça kırılgandı: Avrupa’nın doğusunun Sovyet işgali altında olması, Sovyet desteğiyle Doğu Almanya’nın silahlanması, Doğu Almanya’da Volkspolizei isimli bir silahlı kuvvet oluşturulması, Batı Almanya’yı işgal altında tutan müttefiklerin az sayıda ve zayıf olması NATO kurulmuş olmasına rağmen siyasi ve askeri gücünün henüz sınanmamış olması. 25 Haziran 1950’de Kore Savaşı’nın başlamasıyla durum daha da ağırlaştı. Eğer Kuzey Kore Güney Kore’yi işgal edebiliyorsa Doğu Almanya da Batı Almanya’yı işgal edebilirdi. Bu ciddi güvenlik sorunlarına karşı Almanya’nın yeniden silahlandırılması gündeme geldi. AVRUPA SAVUNMA TOPLULUĞU ABD ve İngiltere, müttefik bir güç olarak Batı Almanya’nın silahlandırılması fikrine sıcak bakmışlardır. Bu çerçevede Almanya’nın silahlanmasını ve Avrupa savunmasında NATO içinde görev almasını önerdiler. Fakat Fransa her ne şekilde olursa olsun Almanya’nın silahlanmasına karşı çıktı. ABD’nin yoğun baskısı sonucu Fransa en azından kontrolü elinde tutmak için bir Ortak Savunma Projesi hazırladı. Pleven Planı adıyla bilinen bu girişim Ekim 1950’de açıklandı. Fransa başbakanının adını taşıyan Pleven Planı ile: Almanya ve diğer ülkelerin katılımına açık bir savunma topluluğu kurulacak, Üye olacak devletlerin askeri güçleri bu örgütte bütünleştirilecek, Fakat en önemlisi Federal Almanya’nın askeri gücü AKÇT örneğinde olduğu gibi kurulacak bu örgüte devredilecekti. AVRUPA SAVUNMA TOPLULUĞU Böylece AKÇT’yi kuran Altılar 27 Mayıs 1952’de Avrupa Savunma Topluluğu Antlaşması’nın imzalanmasına zemin hazırladılar. Aynı tarihte Almanya’nın egemenliği de fiilen sağlandı. Antlaşma ana hatlarıyla: Bir komisyon, bir bakanlar konseyi ve bir parlamenterler meclisi 12.500 kişilik Alman askeri grubu Alman güçlerinin sayısının toplam gücün 1/3’ünü aşmaması Almanya’nın bir savunma planlamasına gitmemesini öngörüyordu. Fransa dışındaki ülkelerde antlaşma hızla onaylandı. Fransa kamuoyunda ise tartışmalar giderek şiddetlendi. Fransa’da yeni hükümet bir Avrupa savunma politikası geliştirilmesi konusuna sıcak bakmamıştır. Antlaşma özellikle komünist ve De Gaulle’cü vekillerin oylarıyla 264’e karşı 319 oyla Fransa Meclisi’nde reddedildi. AST planının hayata geçirilememesi üzerine Almanya 6Mayıs 1955’te NATO’ya üye oldu. AVRUPA POLİTİK TOPLULUĞU AST’nin Fransız parlamentosunda veto edilmesinin bir başka sonucu Avrupa Politik Topluluğu (APT) girişimlerinin de başarısızlığa uğraması oldu. İtalya başbakanı Alcide de Gasperi’nin ön ayak olmasıyla, AST’nin olası üyelerinin dışişleri bakanları, konfederal ya da federal daimi bir örgüt konusunu ele almak üzere anlaştılar. Mart 1953’te APT’yi kuracak bir taslak antlaşma kabul edildi. Hazırlanan antlaşma taslağı “Avrupa Federal Devleti” modeline çok yakın bir yapılanmayı öngörüyordu. Bu federal devlet benzeri kurum dış politika ve savunma politikası gibi alanlarda karar almaya yetkili olacaktı. AVRUPA POLİTİK TOPLULUĞU Ekonomi ise tüm sektörleri kapsayacak biçimde kurulacak bir Ortak Pazar ile işletilecekti. Avrupa Politik Topluluğu, AST ve AKÇT’yi içine alacak bir şemsiye örgüt olacaktı. Federalist ve uluslarüstü bir yaklaşımı olan antlaşma taslağı kuşkuyla karşılandı. Kaderi AST’ye bağlı olan APT de Ağustos 1954’te Fransız parlamentosundan çıkan kararla rafa kaldırıldı. AST ve APT deneyimleri federalizmi ve uluslarüstücülüğü Avrupa gündeminden uzaklaştırdı. Paradoksal biçimde tarafların özellikle ekonomik konulara yoğunlaşmaları için uygun bir ortam oluştu. MESSINA KONFERANSI AST Antlaşması’nın veto edilmesiyle başlayan kritik süreç yaklaşık 9 ay sürmüştür. 1-3 Haziran 1955 tarihinde altı ülkenin bakanları İtalya’nın Messina kentinde bir araya geldi. Ortaya çıkan karamsarlığa son vermek amacıyla “Avrupa Atılımı” adıyla yeni bir girişim başlatıldı. Messina’da şu gerçek kabul edildi: Egemenlik yetkilerinin devrini gerektiren siyasi ya da askeri bütünleşme gibi üst yapı entegrasyonları için vakit henüz erkendir. Daha az egemenlik yetkisinin devriyle gerçekleştirilebilecek “ekonomik bütünleşme” gibi alt yapı entegrasyonlarına öncelik vermek gerekmektedir. MESSINA KONFERANSI Belçika başbakanı Paul Henry Spaak başkanlığında çalışmalara başlayan komisyon iki antlaşma taslağı hazırlamıştır: Ekonominin tümünü kapsayan ve gümrük birliğine dayanan bir antlaşma (AET) Nükleer enerji gibi rekabetten çok işbirliğinin öne çıktığı bir alanda bütünleşmeyi öngören bir Antlaşma (EURATOM) Ortaya çıkan iki antlaşma metni 25 Mart 1957’de Roma’da imzalanmıştır. Bu antlaşmalar onay sürecinin ardından 1 Ocak 1958’de yürürlüğe girmiştir. Bu antlaşmalarla Avrupa bütünleşmesi üç temel örgüt üzerine oturtulmuştur: 1952’den beri var olan AKÇT Avrupa Ekonomik Topluluğu AET Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu EURATOM