GRUP YAPISI VE DİNAMİĞİ Grup olayı,içinde yaşadığımız sosyal ortamın kaçınılmaz bir gerçeğidir. Bir düşünceye karşı sürekli direnme eğiliminde olan birisi,içinde bulunduğu gruba uyum göstermek için daha fazla direnmez ve grubun fikrini kabul eder. Meslek grupları,dernekler,sendikalar,örgütler şirketler,aile,arkadaş grupları da grup dinamiğini oluşturmaktadır. Bir topluluğun grup olabilmesi için, aralarında bir etkileşim olması gerekmektedir. Grup ‘‘etkileşim halinde olan birden fazla insan’’ demektir. Etkileşim halinde olmak için,birbirinin varlığından haberdar olmak yeterlidir. Örnek olarak;otobüste karşılıklı şekilde oturan iki kişi birbirleriyle konuşmasalar da karşılıklı birbirlerini süzüyorlarsa aralarında bir etkileşim var demektir. Bir grubun içinde yer almak,psikolojik ve sosyal gereksinimlerimizi karşılar.Mesela;başkalarından ilgi görmek gibi Yalnız başına altından kalkamayacağımız bir işin üstesinden grupça gelebiliriz. Gruplar,kendimizi güvencede hissetmemizi sağlar. Grup üyeliği olumlu bir sosyal kimlik edinmemizi sağlar. Prestij ve mevki bakımından yüksek olan bir gruba aidiyet,kişinin benliğine ve konumu bakımından da yararlı olacaktır. Küçük gruplarla ilgili yapılan ilk çalışmaların tarihçesi 19.yüzyılın sonuna kadar uzanmaktadır. 1850’lerden 1930’lara kadar önemini koruyan ‘grup ruhu’ kavramını Floyd Allport reddetmiştir. 1920’den sonra ‘grup ruhu’ kavramı konusundaki tartışmaların yerini deneysel araştırmalar almıştır. 1936’da Sherif’in grup normunun oluşmasını deneysel olarak ortaya çıkartmış,soyut düzeyden somut düzeye geçmiş oluyordu. 1930’ların sonlarından itibaren grup çalışmalarında Kurt Lewin’in araştırmaları ön plana çıkmıştır. Fakat 1960’lardan sonra grup çalışması deneylerinde bir düşüş gözlenmiştir.Grup araştırmaları hem zaman alıcı ve pahalı,hem de gerçekleştirilmesi zor araştırmalardı. 1. 2. 3. Grup-Birey ilişkilerine yönelen araştırmalar ve kuramsal yaklaşımlar Grup içinde kural gelişmesi ve bireyin grup içinde bu kurallara uyması Grubun bireyde tutum değişikliği yaratması Grubun iş üretimiyle bireyin iş üretimi karşılaştırılmakta ve bireyin verimliliğine grubun etkisi incelenmektedir. Sherif’in araştırmasında temel olarak grup normunun oluşması,Asch’ın araştırmasında var olan grup normunun bireye etkisi incelenmiştir. Yapılan araştırmalarda;birey,grup içinde yalnız olduğu zamankinden farklı davranmaktadır. Dittes ve Kelley yaptıkları bir deneyde;çalışma grubu oluşturulmuş ve bir süre çalıştıktan sonra,grup üyelerinin her birine grubun kendisini ne derece kabul ettiği ve ne kadar değer verdiği hakkında bilgi verilmiştir. Deneklerin bazılarına ‘grup sana değer veriyor,grubun içinde kalman isteniyor’ deniliyor.Grubun bir kısmına da ‘seni isteyenler de var istemeyenler de var’deniliyor.Bazılarına da ‘grup seni istemiyor ,grup içinde olman bir anlam ifade etmiyor’ diyorlar. Aslında bu söylenenlerin hepsi asılsızdır. Grup içinde deneysel olarak statü farklılaşması ve hiyerarşi oluşturmak için araç olarak kullanılmıştır. Hollander’a göre,lider hem uyma,hem de uymama davranışları gösterir.Önce grubun kurallarına uyarak statüsünü yükseltir ve lider olur.Liderliği kabul edilince grup kurallarından bağımsız davranışta bulunmaya başlar. Kelley ve Volkart bu konuda bir çalışma yapmışlardır.Bu çalışmada izci çocuklar denek olarak kullanılmış ve izcilik konusundaki tutumları ölçülmüştür. Çocuklara artık izciliğin bir önemi kalmadığını,doğayla ilgilenmek yerine şehirlerdeki olanakları denemeleri gerektiğini söylemişlerdir. Yapılan bu propagandanın sonucunda;çocukların hiçbirinin olumlu tutumunu değiştirmediği gözlenmiştir.Özellikle,gruplarına çok değer veren çocukların olumlu tutumları daha da kuvvetlenmiştir. İkinci Dünya Savaşı sırasında Lewin’in yaptığı uygulamalı bir araştırma vardır. Bu araştırmanın amacı,savaş yıllarında yiyeceklerin azalmasına önlem olarak kişileri alıştıklarının dışında besinler yemeğe ikna etmektir. Bu araştırmada,ev hanımları denek olarak kullanılmıştır.Deneklere,sakatat denen iç organlarında yenilebileceği ve çok lezzetli olduğu söylenmiştir. Gruplar ikiye ayrılmış,birinci gruba bir beslenme uzmanı konferans vermiş,ikinci gruba ise bir bilgilendirme toplantısı yapılmıştır. Altı ay sonra yapılan takipte konferans grubundaki ev kadınlarının sadece %3’ünün evlerinde bu yemekleri pişirdiği,bilgilendirme toplantısı grubundaki ev kadınları ise %32’si bu yemekleri pişirdiğini söylemiştir. Konferans grubundaki denekler kendilerini ev halkına karşı yalnız hissettiklerinden eski tutumlarına geri dönmüşlerdir. Bilgilendirme toplantısındaki deneklerde,grup desteğini hissettikleri için ev halkına direnç göstererek sakatatı tüketmeyi sağlamışlardır. Steiner ,gruplarda yapılan ileri dört farklı grupta toplamıştır. İlk grupta, gruptaki her üyenin katkılarının birleşmesi sonucu ortaya çıkan işlerdir.Örneğin;yemek yaparken her bireyin yaptığı birbirine eklenir ve yemek hep birlikte tamamlanır. İkinci grupta ise mesela bir grup ekonomisti bir arada gelecek senenin enflasyon oranıyla ilgili tahminlerde bulunuyorlar.Aşağı yukarı bir tahminde bulunmak için gruptakilerin tahminlerinin ortalaması alınır. Üçüncü grupta ise,grubun en iyi üyesinin performansı grubun tümünün performansını etkiler. Dördüncü grupta,grubun başarısının grubun en zayıf üyesinin performansıyla belirlendiği işler. Grupların yapabileceği farklı iş türlerini gördükten sonra şu soruyu sorabiliriz. İşlerin türüne göre insanlar yalnızken mi yoksa grup,gruplar halinde çalışarak mı başarılı olurlar? Grupların ve bireylerin başarılı olup olmamalarını belirleyen bir çok etmen vardır. Bu etmenlerin içinde iş türünün etkisini ele alacağız. 1. ve 2. gruptaki türde işlerde grupların bireylerden genellikle daha başarılı olduğunu söyleyebiliriz. 2. Üçüncü grupta tanımladığımız türdeki işlerde ise grupların bireylerden daha başarılı olma eğilimi gösterdiğini görürüz;çünkü başarı büyük ölçüde gruptaki en iyi kişi tarafından belirlenir. Steiner’ ın son grupta topladığı türde işlerde bireyler gruplardan daha başarılı olurlar; Çünkü gruptaki en zayıf üyeye bağımlı olunmakta kurtulunur. Bireylerin sayısı Grubun başarısı yapılan iş türünden ziyade üye sayısına da bağlıdır. Steinerin ilk grupta topladığı iş türünde üye sayısı arttıkça toplanacak katkıların da sayısının arttığını ve grup performansını olumlu yönde etkilediğini görürüz. . Oysa,araştırmalar grup performansının üye sayısı arttıkça bir noktaya kadar yükseldiğini;ancak o noktadan sonra düşüş gösterdiğini ortaya çıkarmıştır Üye sayısının artımıyla birlikte katkıların koordine edilmesi zorlaşmakta ve beraberinde motivasyonda düşmektedir. Yani görüyoruz ki grubun yaptığı işin türü kadar gruptaki üye sayısı da performansa etki etmektedir. Grubun verim ve grup üyelerinin cinsiyetleri konusu da incelenmiş kadın mı yoksa erkeklerden oluşan gruplarda daha yüksek verim gösterdiği sorusuna net bir cevap bulunamamıştır.Grup içi iletişimin cinsiyete göre farklılık gösterdiği saptanmıştır. Erkek grupları iş odaklı iletişim kurarken ,kadın gruplarında insan odaklı iletişimin önemli olduğu görülmüştür. Gruplarda sosyal hızlandırma ve sosyal kaytarma olguları; 1-)SOSYAL HIZLANDIRMA Bir kimse kendi kendine yaptığından daha fazlasını grup içinde yapar.Bu olgu gruplarla yapılan ilk deneysel araştırmalardan beri(Triplett,Moede,Allport,Travu,Dashineil) de gözlenmiş ve Allport tarafından’ sosyal hızlandırma’ olarak tanımlanmıştır. Daha sonra Zajonc ve Sales de araştırmasında bulguyu ortaya koymuştur.Hayvanlarla yapılan bazı araştırmalarda da benzer sonuçlar elde edilmiştir. Örneğin;Chen(1937) tek başına ,ikili ve üçlü gruplar halinde çalışan karıncalardan üçlü gruptakilerin en fazla miktarda kum kazdıklarını gözlemiştir.Araştırmalar ve benzerlerinin ortak bulgusu,grup içinde bireyin yalnız olduğunda daha fazla iş çıkardığıdır. Ancak Zanjoncun belirttiği gibi insan ve hayvanlarla yapılan bazı araştırmalar öğrenmenin grup içinde daha yavaş olduğunu bulmuşlardır.Örneğin;Allport,grup halinde yapılan işin miktarının arttığını fakat kalitesinin azaldığını gözlemlemiştir. Çeşitli zamanlarda yapılan diğer zamanlarda grubun olumsuz etkisini ortaya koymuştur.(Cottrell,Rittle,Wack gibi) Araştırmaların sonuçları ise tutarsız görünmektedir.grup içinde olmak bazen bireyin verimini arttırmakta,bazen azalmaktadır. Bu tutarsız görünüş Zajonc tarafından şöyle yorumlanmıştır; Başka kimselerin varlığı,kişinin güdülenmesini ve faaliyet düzeyini arttırır.Böyle olunca kişinin yapma eğiliminde olduğu (baskın)tepkilerini yapma olasılığı artar. Kişinin yanlış yapma eğilimi varsa grup içinde yanlışları artacak,doğru yapma eğilimi varsa da doğru işlem yapma olasılığı artacaktır. Araştırmaların bir kısmında ise basit bir kelime listesi ezberlemek,bir yazıdaki sesli harfleri işaretlemek gibi oldukça kolay olan ve doğru tepki eğiliminin baskın olduğu,cevapları iyi bilinen işlemler ölçülmüş ve bu tür kolay işlerin,kişinin güdüsünün artmasıyla olumlu etkilendiği görülmektedir. Etrafında başkalarının olması kişinin verimliliğini artıracaktır. Araştırmalarda grup içinde olmanın kişide güdülenmeyi arttırdığı görülmektedir. Başkalarının varlığı,rekabet duygusu,başkaları tarafından değerlendirilme durumu bireylerin grup içinde daha aktif olmalarına etkide bulunur. Bir diğer duygu,kişinin başkaları tarafından değerlendirileceğini düşünmesidir. Örneğin Cottrell ve diğerleri araştırmalarında deneklerin yanında ya onları seyreden ya da gözleri kapalı kimseler bulundurmuşlar ve ancak seyredenlerin bulunduğu durumda deneklerin baskın tepkilerinin arttığını gözlemlemişlerdir. Araştırmalarda değerlendirilme söz konusu olduğunda sosyal hızlandırma oluştuğu bulunmuştur. Sosyal hızlanmanın nedeni üzerinde duran bir diğer kuram da dikkat çelişkisi kuramıdır. Bu kuram artan faaliyet düzeniyle ilgilidir. Kurama göre başkalarının yanında artan faaliyet düzeyinin nedeni,kişinin dikkatini iki tarafa verememesidir.Yani kişi dikkatini bir taraftan ortamda bulunan kişilere verirken diğer bir taraftan da yapılması gereken işe vermesi söz konusu olduğunda yaşadığı zorluktur. Dikkat etrafta bulunanlar ve yapılan iş arasında bölünür ve durumun ortaya çıkardığı çelişki kişinin faaliyet düzeyini arttırır. Bununla birlikte baskın tepkilerde artma,baskın olmayanlarda ise azalma görülür. Sosyal hızlandırma konusunda grup içindeki bireyin, yalnız olduğundan daha fazla iş çıkardığını gördük; fakat bir grupta yer almak, bireyin başkalarının çabasına sırtını dayayarak elinden geleni yapmamasına da neden olabilmektedir. Özellikle grupta bulunan insanların emeklerinin toplamı sonucu ortaya çıkan bir işte kaytarma meydana gelebilir. Birden çok kişinin emeğinin geçtiği işte,kişinin ne ölçüde katkıda bulunduğunu saptamak güçtür.Bu durumda bazı kişilerin ‘başkaları nasıl olsa yapıyor,benim yapmama ne gerek var şeklinde düşünmesine neden olabilir.Buna ‘sosyal kaytarma’ denir. Örneğin bir grup arkadaş, bir grup dostunuzun taşınmasına yardım edeceksiniz.Ve eşyaların asansörsüz bir evde 4.kattan aşağıya indirilmesi gerekiyor.Herkesin aynı gücü,eforu sarf etmesi imkansızdır. Bazıları büyük ve ağır eşyaların nasıl olsa birileri tarafından taşınacağını düşünerek,az sayıda ve hafif eşyaları taşımayı tercih edebilir veya başkalarına göre sık ve uzun süre mola verebilir. Taşıma bittiğinde bazıları günü yorgun bitirirken,bazıları da sadece orda bulunma görevini üstlenmiş olabilir.Burada işten kaytarma çok önemli sonuçlara yol açmayabilir;çünkü insanlar yardım etmeye genellikle kendi istedikleri için gelir. Ancak,bir iş ortamında,yerine getirilmesi gereken bir görevde,bazılarının diğerlerine göre daha çok emeğinin geçmesi,grup içi gerilime,işin kalitesinin düşmesine,huzursuzluklara yol açabilir. Grup içinde sosyal kaytarmanın olduğunu gösteren çeşitli araştırmalar vardır. Örneğin Latene ,Williams ve Harkinsin deneyinde erkek öğrencilerden ellerini çırparak mümkün olduğunca çok gürültü çıkarmaları istenir.Denekler yalnızken ses çıkarır birde 2,4 ve 6 kişilik gruplar halindeyken ellerini çırparak gürültü çıkarırlar. Deney sonucu deneklerin yalnızken çıkardığı sesin 2,4,6 kişilik gruplardaki seslerden daha fazla olduğudur. Gruptaki kişi sayısı arttıkça,deneklerin her birinin çıkardığı gürültü,deneklerin harcadıkları çaba azalmıştır. Bu konuda yapılan araştırmalarda sosyal kaytarma bireyci kültürlerde oldukça genellenebilir bir olgudur. Toplulukçu kültürlerde ise bu olgunun tam tersi gözlenmektedir. Batıda bu olguyla ilgili elde edilen sonuçlara ters düşen ilk bulgu Shirakashi’den gelmiştir. Latane’ın Japon öğrencilerle tekrarlayan Shirakashi aynı sonuçları bulmadı. Benzer şekilde Gabrenya ve arkadaşları,Amerikalı ve Tayvanlı okul öğrencilerine yalnızken ve grup içinde çalışırken performans ölçümü yapıyor. Amerikalı öğrencilerde sosyal kaytarma görülürken, Tayvanlı öğrenciler gruplarda daha çok performans sergilemişlerdir. Early ise öğrenci değil de Amerikalı ve Tayvanlı yöneticiler üzerine yaptığı araştırmasında yine sosyal kaytarma olgusuna ters bir bulgu elde etmiştir. Amerikalı yöneticiler gruplarda çalışırken sosyal kaytarma göstermiş, Tayvanlı yöneticiler ise gruplarda daha sıkı çalışmışlardır. Yalnız bu bulgu,toplulukçu kültürlerde her grup için geçerli değildir. Early’ nin yapmış olduğu Çin ve İsrail de yaptığı araştırmalarda, iç grupla beraber çalışan insanların sosyal kaytarma davranışı içine girmediği,oysa dış grupta bir miktar sosyal kaytarma gözlendiği ortaya çıkmıştır. Bunun nedeni ,toplulukçu kültürlerdeki insanların iç grup aidiyeti duygularının daha güçlü olmasından kaynaklandığı söylenebilir. Toplulukçu kültürlerin tipik özelliklerinden olan güçlü iç grup-dış grup ayırımı bu olguda da kendini gösterir. Kişinin önem verdiği ve kendini ait hissettiği gruba davranışı,pek yakın hissetmediği gruplara davranışından farklı olmakta ve bu fark toplulukçu toplumlarda daha belirginleşmektedir. İnsanları sosyal kaytarmaya iten nedenlerden biri grup içinde çalışırken harcadıkları çabanın kaybolup gideceğini düşünmeleridir. Bunun sonucunda ,davranışları için kendilerini daha az sorumlu hissederler ve daha az çaba sarf ederler. Grup çalışmalarında kişilerin harcadığı çabanın azalması özellikle aciliyet içeren durumlarda olaya tanık olan kişilerin ‘nasıl olsa başkası yapıyordur’ düşüncesinden yola çıkarak bir şey yapmamaları anlamına gelen Toplum içinde sorumluluğun dağılması’kavramı sosyal kaytarmaya benzer. Sosyal kaytarma kişilerin grup içinde çabalarının saptanamayacağı inancından ileri geliyorsa ,bunun önlemenin birinci yolu grup içinde herkesin ne yapıp yapmadığının saptanabilir hale getirilmesidir.Yapılan deneyler bize insanların ne kadar emek harcadıklarını gizleyemedikleri zaman ,işten kaytarmayı göze alamadığını göstermiştir. Sosyal kaytarmayı önlemenin ikinci bir yolu da,grup üyelerinin başarılı olmayı bir değer olarak önemsemelerini sağlamaktır. Grup içinde çok çalışmaya yönelik bir norm olması sosyal kaytarmaya olan eğilimi azaltabilir Hatta,grubun büyüklüğü arttıkça,bu normun baskısı artabilir ve bireylerin daha çok çalışmasına yol açabilir. Üçüncü bir yol da ,her grup üyesinin çalıştığında ve çalışmadığında neler olacağını ,neler değişeceğini bilmesidir ve kişi,yüksek ve düşük performansın neler götürüp ,getirdiğini bilerek ona göre davranır. Sosyal kaytarmayı azaltmak için uygulanabilecek bir diğer yöntem ise gruptan dışlamadır.Bu yöntemin etkinliği kadın ve erkekte farklılık gösterir. Kadınlar grup dışına çıkarılırlarsa kendi davranışlarını ve yeteneklerini açıkça sorgularlar ve üstün verim göstermeleri halinde gruba geri dönebilecekleri söylendiğinde, gruba geri dönmek için çaba harcarlar.Erkekler ise gruptan dışlandıklarında bu durumu daha çok kendi seçimleriymiş gibi algılama eğilimindedirler.Bu tarz savunma mekanizmaları sayesinde erkekler gruptan gelecek olumsuzluklardan daha az etkilenir ve sosyal kaytarmacılık yapma ihtimalleri daha fazladır. Sosyal Hızlandırma Ve Sosyal Kaytarma Sosyal hızlandırma ve sosyal kaytarma olguları farklı olgu,farklı başlık altında ,ilişkili değilmiş gibi gösterilir.Oysa ki Sanna’ya göre bu iki olgu,Banduranın kişisel etkinlik kuramı çerçevesinde anlaşılabilir. Bu kuramda insan güdülerinin 2 türlü beklenti tarafından belirlendiği öne sürülüyor : 1-)Kişisel etkinlik beklentisi(kişinin belli bir işi başarabileceğine dair beklenti) 2-)Sonuç beklentisi(belli bir davranış veya çalışmanın belli sonuçlar getireceği inancı). Sanna sosyal kaytarma ve sosyal hızlandırma arasındaki ilişkiyi şu şekilde kuruyor:Yüksek sonuç beklentisiyle birlikte oluşan yüksek kişisel etkinlik beklentisi,olumlu değerlendirme beklentilerini artırır. Bu koşullar altında performans artar.Başka bir deyişle, kişiler bir işte başarı göstereceklerine inanırlar ve bu durumun iyi sonuçlar getireceğini düşünürlerse , daha fazla çalışırlar. Oysa yüksek kişisel etkinlik beklentileri olan kişiler bir taraftan da düşük sonuç beklentisi taşıyorlarsa,olumlu değerlendirme beklentisi oluşmaz ve performans düşer. Sosyal hızlandırmada,kişisel etkinlik beklentisi yüksek olan kişi,başkalarının varlığında yalnız olduğu zamanlara oranla daha yüksek performans gösterecektir;çünkü başkalarının varlığı sonuç beklentisini de yükseltir.Başkaları kişinin göstermiş olduğu yüksek performansı görür ve taktir eder.Kişisel etkinlik beklentisi düşük olan kişi ise yalnız olduğu zaman daha iyi çalışır başarısız olabileceğini düşündüğü için başkalarının varlığında sonuç beklentisi düşük olur. Sosyal kaytarmada kişisel etkinlik beklentisinin yüksek olduğu durumlarda,gruplarda çalışan kişiler,yalnız çalışan ya da başkaları tarafından gözlenen kişilerden daha az performans gösterirler;çünkü grup içinde gösterilen kişisel çabalar fark edilmeyecek ve bu yüzden sonuç beklentisi düşecektir.Kişisel etkinlik beklentisi düşük olduğundaysa grup içinde çalışan kimseler,yalnız çalışan veya başkaları tarafından gözlenen kişilere oranla daha yüksek performans gösterirler. Sanna bu öngörülerin doğruluğunu sınamak için bir deney tasarlamıştır. Deneyde denekler görsel dikkat testine sokulmuş ve onlardan bilgisayar ekranında bir kare gördükleri anda kırmızı bir düğmeye basmaları istenmiştir. Denekler bu teste sırasıyla yalnız başlarına,başka birinin varlığında (o kişi tarafından gözlenirken) ve iki kişilik bir grubun üyesi olarak girmişlerdir.İki kişilik grupta her bir deneyin performans düşeyi ölçülememekteydi.Sanna’ya göre bu koşullar sırasıyla düşük ,yüksek ve düşük sonuç beklentisi oluşturacaktı. Ayrıca deneklerden asıl testi başlatmadan önce,başka bir test yapmaları istenmiş ve bu testin sonucunda her denek’e iyi veya kötü puan verilerek deneklerin kişisel etkinlik beklentileri yapay olarak düşürülüp çıkartılmıştır. Deneyin sonuçları Sanna’nın beklentilerini doğrulamıştır.Şeklimizde de görüldüğü gibi,kişisel etkinlik beklentisi yüksek olduğunda,denekler başka birinin varlığında,yalnız başlarına veya grupta gösterdikleri performanstan daha yüksek performansa erişmiştir.Hata sayısı da beraberinde azalmıştır.Kişisel etkinlik beklentisi düşük olduğunda ise denekler grupta ve yalnız başlarına,başkasının varlığında gösterdikleri performanstan daha yüksek performansa ulaşmışlardır. Genel olarak insanlar,olumlu bir değerlendirme gördüklerinde ve başaracaklarına inandıklarında üst düzeyde bir çaba gösterirler ve yapabileceklerinin en iyisini yapmaya çalışırlar.Bu beklentilerinin düşük olduğu koşullarda hem çaba hem de başarı düşer.Bütün bu bulgulara bakacak olursak sosyal hızlandırma ve sosyal kaytarmanın birbirinden ayrı olmadığını aksine birbiriyle son derece ilişkili iki olgu olduğunu görürüz. 3-) Eleştirisiz Grup Tartışması İşletme sahasındaki uygulamalı çalışmalarda geliştirilen bir grup tekniği eleştirisiz grup tartışmasıdır. Bu teknikte grup içinde herkes bir problemin çözümü hakkında aklına gelen her şeyi eleştiri korkusu yaşamadan söyleyebilmekte,fikirlerini sunabilmekte,grup üyelerine geniş özgürlük tanınmaktadır. İlk araştırmalarda, eleştirisiz grup tartışmasında insanların yalnız başlarına olduklarından iki misli daha fazla fikir geliştirdikleri bulunmuştur;fakat bunun tersi durumlarda söz konusudur.Örneğin Taylor,Berry ve Block eleştirisiz grup tartışmasının özgür ve özgün düşünceyi bastırıcı,engelleyici bir rol oynadığını bulmuşlardır. Yapılan başka bir araştırmada Dunnette.Campbell ve Jaastad’ın çalışmasıdır bu araştırmada da bilim adamları ve reklamcılardan oluşan iki ayrı grubun üyelerini hem yalnız başına hem de eleştirisiz grup tartışması çalışmalarında incelemişler ve denklerin yalnız başlarına çalışırken daha çok sayıda ve daha yüksek nitelikte fikirler geliştirdiklerini görmüşlerdir. Farklı özelliklere sahip olan bu iki grupta aynı sonucun elde edilmesi,bu sonucun genelliği olduğunu bize göstermektedir. Özellikle reklamcılar arasında da eleştirisiz grup tartışmasının olumsuz sonuç vermesi ilginçtir;çünkü bu grup tekniği esasında reklamcılıkta geliştirilip ,geniş çapta uygulanmıştır. Bulgulara dayanarak Dunnette,Campbell ve Jaastad kişilerin,önce tek başına çalışmalarını ve kendi fikirlerini iyice geliştirdikten sonra bir araya gelerek fikirlerini ortaya koymalarını önermişlerdir. Baştan kişisel hazırlık yapmadan ,grup halinde fikirlerin ortaya konulması,bir öğrenme durumudur.Burada iyi bilinen,geliştirilmiş fikirleri tartışmak değil de,yeni fikirler oluşturma çabası söz konusudur.Böyle olunca da yanlış yapma, problemi çözerken yanlış fikirlere sapma eğilimi vardır. Bu eğilim ise üstünlüğü olan,baskın bir tepkidir. Grup içinde olmak üyelerin güdülenmesini ve beraberinde faaliyet düzeyini arttırınca ,yanlış yapma eğiliminde de artma olacaktır.Bu durumda grupların problem çözümünde yanlış yollara saptıkları ve bu yolda direndikleri görülmüştür. Kişiler öncelikle yalnız başlarına fikirlerini geliştirirlerse,öğrenme sürecini kendi başlarına tamamlamış olurlar. Sonrasında ,oluşmuş bilgileriyle grup tartışmasına giderlerse ,iyi bildikleri bir konuda problem çözme durumu söz konusu olacak,doğru tepkilerde bulunma eğilimleri yüksek olacaktır. Bu durumda grup,güdülenmeyi ve faaliyet düzeyini arttırarak üstünlüğü olan(baskın)doğru tepki çözümü bulma eğilimini de arttıracaktır. Grubun birey üzerindeki etkisi,bireyin benliğinin ait olduğu gruplara bağlı olarak şekillenmesinde de kendini gösterir.Ben kimim sorusuna verilen cevaplar sosyal gruplara atıfta bulunur.Örneğin Ben Müslümanım,Ben Türküm ,Ben Kadınım dediğimizde belli gruplara ait olduğumuzu ortaya koyarız. Toplulukçu kültürlerde yaşayan bireylerin kimlik tanımlarının önemli bir kısmını gruplarla olan ilişkileri belirler. Öyleyse,kim olduğumuzun cevabı büyük ölçüde hangi gruplara ait olduğumuzun cevabıyla çakışır. Günümüzde ,sosyal psikolojide araştırma alanlarından birini sosyal kimliği inceleyen çalışmalar oluşturmaktadır. Sosyal kimlik kuramı,insanların kendilerini ve başkalarını çeşitli gruplara ait olarak algılama eğiliminde olduğunu savunur.İnsanları çeşitli gruplara ayırmada kullandığımız çok sayıda ölçüt vardır;ancak bazı ölçütler öne çıkar. Örneğin,Belçika’da Flaman veya Valon bölgesinden olmak bireylerin kimliği açısından önem taşır.Kuzey İrlanda’da Katolik ya da Protestan olmak sosyal kimliğin önemli özelliklerindendir. Cinsiyet,yaş,ten rengi, meslek gibi özellikler insanları gruplara ayırmada kullandığımız ölçütlerdir. Sosyal kimlik kuramı gruplarla özdeşleşmenin psikolojik önemini inceler.Kuramda,üzerinde durulan konu,insanların tutumlarının,ait oldukları grupların davranış ve fikir özelliklerinden etkilenmesidir. Kişinin kim olduğu hakkındaki düşünceleri de özdeşleştiği gruplardan etkilenir. Örneğin,Cialdini ve arkadaşları okudukları üniversitenin takımı maç kazandığında,öğrencilerin okullarının tshirtlerini diğer zamanlara oranla daha çok giydiğini gözlemlemişlerdir.Yani takımlarının başarısıyla ,bireylerin imaj ve özgüveni yükselmiştir. Bireylerin zaman zaman grup içinde bireysel kimliklerini kaybedebildikleri görülür.Örneğin,normalde karıncayı bile incitemeyeceğini düşündüğümüz kişiler,bir grubun içinde kendinden beklenmeyen davranışlarda bulunabilirler. Sosyal kimlik kuramının temel tezlerinden biri, insanların özgüvenlerini ve imajlarını korumaya güdülenmiş olmalarıdır. Kendimizi özdeşleştirdiğimiz bir grup başarılı olursa, biz de gururlanırız. Zaman zaman medyada,yaptığı kötü davranıştan pişmanlık duyan ;fakat içinde bulunduğu gruba uyup, galeyana gelen ardından pişman olacağı işleri grubun içinde yapıp, kendini kaybettiğini söyleyen kişilere rastlıyoruz. Bu kavram içine grubun tüm düzeni girmektedir. Bu düzen, grup içindeki iş bölümü statü farklılıkları iletişim örüntüleriyle kurallar ve rol ilişkileri gibi normatif beklentileri kapsar. Gruplar düzenli ilişkiler sistemidir. Gruplar yapılar bakımından farklılıklar gösterdiği gibi bir grupta zaman içinde yapısal değişme gösterebilir. Grup yapısı çeşitli açılardan incelenmiştir.Örneğin, grubun iş yapısı; güç (erk) yapısı arkadaşlık ya da sevgi yapısı ile iletişim yapısı incelenmiştir. Birbiriyle konuşan bir grubun bir süre sonra gözlemini yaparsak, gruptaki bazı üyelerin birbirleriyle daha fazla konuştuklarını görürüz. İletişim miktarı bakımından üyelerin gösterdiği farklılık bütün gruplar için söz konusudur. İletişim örüntüsü gruptan gruba değişebilir. Çeşitli iletişim örüntüleri grubun etkinliği ile de ilişkili olacaktır. Leavit (1951) bu konuda yaptığı yaptığı çalışmada dört değişik iletişim örüntüsünü kullanmıştır. Dört ayrı iletişim örüntüsünün uygulandığı beşer kişilik dört çalışma grubu oluşturulmuştur. Dairede her denek kendisine en yakın oturan iki denekle haberleşmekte ve diğerlerinden gelen bilgileri yine onlar vasıtasıyla alabilmektedir. Zincir, uçta kalan iki kişinin yalnızca birer denekle haberleşmeleri bakımından daireden farklıdır. Y de üç ayrı denekle haberleşebilen bir deneğin bulunması en belirgin özelliktir. Tekerlekte ise diğer bütün deneklerle haberleşme olananağı olan bir merkezi kişi vardır ve deneklerin bu merkezi kişi dışından başka bir kimse ile haberleşme olanağı yoktur. Özellikler Daire Zincir Tekerlek _____________________________________________________________________ Hız Yavaş Hızlı Çok hızlı Doğru problem Zayıf iyi Çok iyi Çözümü Organizasyon Durağan bir Yavaş gelişen Hemen gelişen organizasyon yok durağan bir durağan organizasyon organizasyon Lider belirlemesi Yok Belirli Çok belirli İşteki Uyum Moral ani değişikliklere Çok iyi İyi Zayıf zayıf Düşük Çok düşük Yetkici grup düzeninde lider iletişim örüntüsünün merkezinde olduğundan tüm iletişim ona yapılır ve üyelerinin kendi aralarındaki serbest iletişim kısıtlanmıştır. Üyeler arasında yakın kişisel ilişkiler gerçekleşemez. Liderin orada olmaması halinde tüm düzen bozulur. Demokratik düzende ise üyeler arasında serbest iletişim alanı bulunur.kişisel ilişkiler gelişmesi olanağı da daha fazladır. Grup, lidere bağımlı değildir. Lider olmadıgı zaman da grubun çalısma düzeni bozulmaz. Demokratik ve yetkici grup düzeni konusu ile ilk ilgilenen kurt Lewin’dir.Bu konuda ilk araştırma Lewin’in idaresindeki öğrencileri Lippitt ve white tarfından yapılmıştır. Araştırmada gruplar birbirleriyle üç yönden karşılaştırılmışlardır. a) Yapılan işin kalite ve miktarı b) Yapılan işin ve grubun, üyeleri ne derece tatmin ettiği , c) Üyeler arası ilişkiler Bales grup içi etkileşim sürecini, iletişimin içeriğini kategorilerle çözümleyerek incelmiştir. Kullanılan kategorilere göre, gözlenen davranışlar önce duygusal ya da işle ilgili tepkiler olarak sınıflandırılmış; her biri olumlu olumsuz tepkilere ayrılmış ve bunların içine giren tepki türü belirlenmiştir. Grupta birlik kurar (başkasına yardım eder, ödüllendirir.) Gerginliği azaltır.(espri yapar, güler, memnunluk belirtir.) Fikre katılır. Fikre katılmaz, reddeder, yardım etmez, resmi davranır. Gerginlik belirtir. Başkasına karşı çıkar (başkasının statüsünü düşünür, kendisini savunur ya da kendi üstünlüğünü iddia eder) Öneride bulunur (yol gösterir) Fikir verir (değerlendirme analiz yapar, isteklerini belirtir) Yaklaşım belirtir (bilgi verir, tekrar eder, kanıtlar, açıklama yapar) Yaklaşım sorar ( bilgi, tekrar, kanıt ister ) Fikir sorar ( değerlendirme, analiz veya isteklerin belirtilmesini ister ) Öneri sorar ( yol, davranış sorar) a) Tek lider değil, iki ayrı tür lider grup içinde belirmiştir. b) İki tür lider , grubun farklı gereksinimlerine cevap vermektedirler. c) Bu grup gereksinimleri iki türlüdür: 1. işi yapmak yani grubun amacını gerçekleştirmek 2. grubun birliğini sağlamak yani üyelerin sosyal _ duygusal gereksinimlerini karşılayarak onları bir arada tutmak. Grubun temel iki gereksinmesini karşılamak için bir tek liderde yeterli olabilir ve ikinci bir liderin çıkmasına gerek kalmayabilir. Liderlikte rol farklılaşması, ne zaman ve hangi koşullar altında görülür? a) Yeni kurulmakta olan gruplarda b) Üyelerinin yapılan işi tatmin edici bulmadıkları gruplarda görülür Yaş, yetenek ve benzer özellikler yönünden birbirine benzer kişilerin biraraya gelerek bir grup oluşturdukları, hiyerarşi ve statü farklılaşması olmayan, grup yapısının daha tam olarak ortaya çıkmamış olduğu gruplarda, statü belirleyici normların daha gelişmemiş olması yüzünden üyeler arasında bazı gerilimler doğar. Rol farklılaşması, grup faaliyetinin üyeler tarafından sevilmediği ve sıkıcı bulunduğu durumlarda görülür.Bu durumda gerilimi azaltacak ve üyeleri rahatlatacak bir kişiye ihtiyaç duyulur. RF GÖRÜLÜR ___________________ __________ _Yeni kurulan gruplarda (hiyerarşi yoksa) _İş , kendi başına tatmin edici değilse _ Resmi lider ile üyeler arasında uyum yoksa (amaçları farklıysa) RF GÖRÜLMEZ _______________________ __________ _Yerleşmiş gruplarda ( hiyerarşi varsa) _ İş kendi başına tatmin edici ise _Resmi lider ile üyeler arasında uyum varsa ( amaçları ortaksa) a)Etkileşim Liderlik Modeli Grubun gereksinmelerini en iyi şekilde karşılayabilen kimselerin lider olduğu görüşü ‘etkileşim liderlik modeli’dir. Burada etkileşimi olan iki öğe, bir taraftan da liderlerin kişisel özellikleridir. Bu kavramlaştırmada önemli olan nokta, hem grup düzeyinin hem kişilik düzeyinin ihmal edilmeden göz önüne alınmasıdır. Karşılıklı etkileşim bu iki düzeydeki öğeler arasında meydana gelmekte ve lideri oluşturmaktadır. Yani: Grup Gereksinimleri Etkileşim Lider Kişilik Özellikleri Kişisel (ya da psikolojik) liderlik modeline göre, çeşitli özellikler bir kimseyi lider yapar. Ortamın özellikleri göz önüne alınmaz. Başka bir deyişle bu görüşe göre, liderlik karakterine sahip bir kimse, nasıl bir gruba girerse girsin, liderdir. Bu görüşü şema ile gösterecek olursak: Kişilik Özellikleri Lider Hangi kişisel özelliklerin liderlikte rol oynadığı konusunda gözlemler, araştırmalar, tartışmalar yapılmıştır. Liderlerin başkalarından daha akıllı, daha güzel konuşan, hatta daha güzel ve daha uzun boylu oldukları iddia edilmiştir. Mann (1959) 1900 ile 1957 yılları arasındaki araştırma sonuçlarını liderlerin kişilik özellikleri bakımından şöyle özetlemiştir: Liderler diğer grup üyelerinden daha uyumlu; duruma daha hakim, nüfuzlu; daha dışadönük, daha az tutucu; daha akıllı ve kişisel özelliklere daha duyarlı olarak bulunmuşlardır. Ancak bu farklar fazla değildir ve istisnalar sık sık görülmektedir. Liderlik olgusunu salt kişisel özelliklerle açıklama çabaları genellikle fazla başarılı olmamıştır. Bunun nedenlerinden birisi, çeşitli araştırmalarda liderliğin farklı biçimlerde tanımlanmasıdır. Bazen atanmış liderler, bazen bir grup içinde kendiliğinden belirmiş liderler incelenmiş; bazı araştırmalarda lider en çok sevilen kişi olarak, bazılarında da grubu fikir alanında en çok etkileyen kişi olarak tanımlanmıştır. Bu araştırmalarda üstünde durulan kişilik özellikleri de çeşitli olmuş ve bu özellikler farklı biçimlerde ölçülmüştür. Bunlardan ötürü karşılaştırma olanakları çok kısıtlanmıştır. Kişisel liderlik modelinin başarısız olmasına bir diğer neden, grup üyelerinin hesaba katılmamasıdır. Yani bu model, grubun diğer üyelerinin kişisel özellikleri, beklentileri, yetenekleri ne olursa olsun, belirli özelliklere sahip bir kimsenin lider olacağını öne sürmektedir. Bu ise tek yanlı bir yaklaşımdır ve verilerle desteklenmemiştir. Aksine, lider ile diğer grup üyelerinin etkileşimi araştırma bulgularında önemle ortaya çıkmıştır. Araştırma sonuçları ve benzer bulgular liderliği sadece kişisel bir özellik olarak ele almanın yetersizliğini ortaya çıkarmıştır. Kişisel liderlik modelinin tam tersi olan görüş, ortamsal liderlik modelidir. Bu modele göre lideri ortam yaratır. Lider, ortamın özellik ve ihtiyaçlarına göre ortaya çıkar; kimin lider olacağı önemli değildir. Bu modelin de şeması şöyle olacaktır: Lider Ortamsal özellikler Bu görüşte kişisel özellikler göz önüne alınmaz; sadece ortamsal özellikler söz konusudur. Bales’in çalışmalarında görülen yaklaşım esas olarak ortamın (grubun) gereksinme ve özelliklerine önem verdiğinden, ortamsal bir yaklaşım olarak tanımlanabilir. Ancak, bundan önce de belirttiğimiz gibi, ortaya çıktığı gibi, ortamsal gereksinmelere en iyi cevap verebilen kişilerin lider olduğu da göz önüne alındığından, kişisel özellikler ihmal edilmemelidir. Ortamsal liderlik görüşü daha ziyade sosyologlar tarafından benimsenmiştir. Özellikle grup yapısı ve grup içi iletişimi çalışmalarında, en merkezi durumda bulunan en merkezi durumda bulunan kimsenin lider olacağı görüşü bu modele uygundur. Berkowitz’in bu konuda yaptığı bir araştırma (1956) özellikle ilgi çekicidir. Bu araştırmada dört kişilik küçük gruplar merkezileşmiş tekerlek iletişim örüntüsü ile çalışma yapmıştır. B C A D Bu iletişim örüntüsü içinde merkeze (A) yerleştirilen kişiler incelenmiştir. ‘’Merkezde olma’’nın ‘’kişilik özellikleri’’nde daha önemli bir şekilde liderlik davranışını etkilediği bulunmuştur. Şöyle ki, merkeze yerleştirilen (A) kişi çekingen bir kişiliğe de sahip olsa dışa dönük, atılımcı bir lider rolü oynamaktadır. Bu sonuçtan, ortamın gereksinmelerinin ve özelliklerinin kişisel özelliklerden bağımsız olarak (hatta onlara rağmen) lideri yarattığı ileri sürülmüştür. Liderin kişisel özelliklerine önem veren bir etkileşim modeline örnek olarak Fiedler’in modelini ele alabiliriz. Fiedler (1964, 1978) doğal gruplarla yaptığı seri araştırmalarında önemli bir kişilik özelliği üstünde durmuştur. Bu da, kişinin başkalarını nasıl algıladığıdır. Çeşitli grupların liderlerine birlikte çalışmayı en çok tercih ettikleri grup üyesi ile birlikte çalışmayı en az tercih ettikleri grup üyesini kişilikleri bakımından tarif etmeleri söylenmiştir. Bu iki kişiyi birbirine benzer olarak tarif eden (algılayan) liderlerle, onları çok farklı olarak tarif eden (algılayan) liderlerin kendilerinin de farklı kişiliklere sahip oldukları Birlikte çalışmayı en az ve en çok tercih ettiği kimseleri kişilikleri bakımından benzer gören lider, birlikte çalışmayı en az tercih ettiği, örneğin tembel ya da beceriksiz bir çalışanı da biraz seviyor, yadsımıyor demektir. Bu tür liderler, en az tercih ettikleri iş arkadaşlarını da kişi olarak beğenirler, onu en iyi çalışan kimseden fazla farklı görmezler. Yani bu tür lider herkesi hoş tutmaya çalışan, herkese sevgi gösteren bir liderdir. Bu özetlenen tutumlarını göz önüne alarak, yüksek EAÇT lideri sosyal-duygusal lider; düşük EAÇT lideri de işeğilimli lider olarak düşünebiliriz. Demek ki, kişinin başkalarını nasıl algıladığı, onun kendi kişiliğini yansıtan bir özellik olarak ele alınabilir. Ancak şunu da belirtmeliyiz. Fiedler’in öne sürdüğü bu kişilik özelliği, kişinin zeki olması, atılgan ya da konuşkan olması gibi sırf bireysel düzeyde basit bir kişilik özelliği değildir. Başkalarının algılanışını ve başkalarına karşı davranışları içeren, temelde ‘’kişilerarası’’ bir kişilik özelliğidir. Bu bakımdan, Fiedler’in yaklaşımını daha önce ele aldığımız kişisel liderlik modeli içine sokamayız. Lider-üye ilişkileri uyumluysa; işin yapısı belirginse (yani neyin nasıl yapılacağı açıkça belliyse); ve liderlik mevkii güçlüyse, yani liderin elinde yeterli derecede güç ve yaptırım varsa ve lider üyeler tarafından lider olarak kabul ediliyorsa, liderlik mevkiindeki kimsenin liderlik davranışı gösterebilmesi için çok uygun bir ortam var demektir. Bu üç öğeden birinin ya da ikisinin pek olumlu olmadığı durumlar, lider için biraz daha güç durumlardır. Bütün öğelerin olumsuz olduğu (uygun olmadığı) durumlar ise etkin liderlik bakımından en zor durumlardır. Her durum için geçerli bir liderlik tarzı yoktur. Liderin etkililiği 3 değişkene göre ifade edilir: 1. Lider-üye ilişkileri: liderin grup tarafından kabul edilme derecesi 2. Görevin yapısı: işin yapılması için gerekli olan yol ve yöntemler 3. Liderin pozisyonunun gücü: liderin elindeki yetki, makamın sağladığı güçtür. LİDER-ÜYE İLİŞKİSİ İYİ ZAYIF GÖREVİN YAPISI belirlenmiş belirsiz belirlenmiş belirsiz POZİSYONUN GÜCÜ fazla fazla az fazla fazl a az Durumlar: 1 2 3 4 5 6 8Lider, 1. durumda en üst; 8. durumda ise en alt düzeyde etkili olacaktır. 7 az az Fiedler’in gerçekleştirdiği çeşitli araştırmaların sonuçlarına göre, üç öğenin meydana getirdiği ortamın uygunluk durumu ile liderin etkinliği arasındaki ilişki doğrusal değil, eğriseldir. Şöyle ki, en zor (uygun olmayan) durum ile en kolay (uygun) durumlarda işeğilimli düşük EAÇT lider daha etkin olmakta, orta derecede uygun durumlarda ise sosyal-duygusal yüksek EAÇT lider daha fazla başarı göstermektedir. Liderin sevildiği ve çalışma ortamının tamamen uygun olduğu durumlarda ise, liderin anlayışlı, sosyalduygusal davranış göstermesi gereksizdir. İşe dönük liderlik davranışı hem üyeler tarafından rahatlıkla kabul edilir hem de grubun daha çok iş çıkarmasını sağlar. Bu olumlu durumda gruba yönerge vermekten çekinen pasif bir lider, saygınlığını yitirir. Fiedler’in yaklaşımı gösteriyor ki, hangi tür liderliğin hangi koşullarda daha etkili olduğunu bulmak için çeşitli öğelerin etkileşimi göz önünde bulundurulmalıdır. Karizmatik liderlik modelleri, yönettikleri grupların üzerinde alışılmamış ve oldukça güçlü etkisi olan liderleri inceler. Böyle liderler, onu takip eden kişilerin gereksinimlerini, değerlerini, tercihlerini ve özlemlerini çok iyi bilir ve gerçekleştirmeye çalışırlar. Aynı zamanda sosyal, politik ve ekonomik değişimlere yok açabilecek yetenek ve güce de sahiptirler. Tarihte Atatürk, De Gaul, Gandi karizmatik liderlere örnek gösterilebilir. Bütün liderler, kendilerini izleyen grupların davranışlarını bir dereceye kadar değiştirebilirler, emrettikleri takdirde, grup üyelerinin ahlak ve kanun dışı eylemlerde bulunmalarını bile sağlayabilirler. Bunun en büyük nedeni, karizmatik liderlerin gruplarının sadece davranışlarını değil, inanç ve tutumlarını da değiştirebilme yetenekleridir. Karizmatik lider modeli oldukça yenidir ve karizmatik lider özellikleri tam tanımlanamamıştır ama karizmatik liderliğin tanımı, bu tip liderin geleneksel olmayan cesur adımlar atmaya muktedir olduğudur. Karizmatik liderler, gruptaki kişilerin davranışlarını hatta görüşlerini değiştirmeyi başarabilen liderlerdir. Çeşitli çalışmalar sonucu karizmatik liderlerin sahip olması gereken en az üç özelliği bulunmuştur. İlki karizmatik liderin vizyon sahibi olması (gelecek ideali) gereğidir. İkinci özellik ise bu tip liderin grubuna sunduğu vizyonu gerçekleştirme yeteneğine sahip olmasıdır. Üçüncü özellik de karizmatik iletişim stili kullanabilmesidir. Direk göz teması kurma, güçlü konuşma şekli ve beden dilini başarılı kullanma. Karizmatik lider modelinin en büyük eksikliği, bu modelin sadece karizmatik liderlerle ilgilenmesidir; bu model başka birçok tip lider için kullanılmaya uygun değildir. Liderlikle ilgili çalışmalar genellikle bireyci batı kültüründe gerçekleştirilmiştir. Fiedler’in etkin liderlik modeli başta olmak üzere incelediğimiz liderlik modelleri bireyci kültürlerde oluşturulmuştur. Toplulukçu kültürlerde gerçekleştirilen etkin liderlik çalışmaları ise, Batı’da yapılan araştırmalardan farklı sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Japonya’da Misumi’nin yaptığı araştırmalar bunların en geniş kapsamlısıdır. Misumi’nin 30 yıl süresince farklı çalışma ortamlarında yürüttüğü çalışmalarında, hem iş eğilimine hem de sosyo-duygusal eğilime birlikte sahip olan liderin etkin olduğu ortaya çıkmıştır. Erkek ve kadın liderler arasında iş odaklı olmaları bakımından fark bulunmamıştır ama kadın liderlerin erkek liderler kıyasla daha katılımcı ve demokratik; erkek liderlerin ise kadın liderlere kıyasla yetkeci ve emredici bir tarza sahip oldukları gözlenmiştir. Cinsiyetle ilgili lider kalıp yargıları kadınların lider olmaları önünde engeldir. Genelde kadınlar grup içi ilişkileri erkek liderlere kıyasla daha fazla önemserler bu onların başarılı ve etkin liderler olarak algılanmalarını engelleyebilir, çünkü toplumlardaki çoğu liderler erkektir ve erkekler işe önem verir ve yetkeci tutum gösterirler. Erkek liderlerin sahip oldukları bu özellikler, lidere ilişkin bir kalıp yargının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu kalıp yargının dışında davranan bir kadın başarısız bir lider olarak algılanabilir. Bu bölümde grupların karar verme sürecini,gruplarda alınan kararların bireysel kararlardan farkını,verilen kararların hangi koşullarda yanlış yöne yönelebileceğini inceleyeceğiz. İnsanların yalnız başına karar vermesiyle,aynı konuda bir grubun karar vermesi arasında farklılıklar var mıdır? Gruplarda alınan kararlar,grup bireylerinin fikirlerinin ortalamasından mı oluşur,yoksa farklı süreçler ve sonuçlar mı söz konusudur? Sosyal psikolojide 1960’lara kadar yaygın olan düşünce,grup kararlarının,grup üyelerinin fikirlerinin bir orta yolda birleşmesiydi. Daha sonraki çalışmalarda ise ilk ve belki de sosyoloji tarihinde yayınlanmış en ünlü araştırmalardan biri,Stoner tarafından gerçekleştirilmiştir.Stoner,deneklere risk içeren birkaç durum hakkında bilgi vermiş ve bu konuda bir yargıya varmalarını istemiş.Deneklere verilen her durumda,biri diğerinden daha riskli olan iki seçenek arasında seçim yapmak zorunda olan bir kişi konu ediliyor. Denekler soruları yalnız cevapladıktan sonra,gruplara ayrılıyor ve hipotetik durumlarla ilgili soruları bir grubun içinde yanıtlıyorlar.Stoner,grupta varılan kararların ,bireylerin tek başlarına verdikleri kararlardan daha riskli olduğunu buluyor. Wallach’ın araştırmalarından ortaya çıkan bir başka bulgu da,grupta alınan kararların bireyler tarafından içselleştirilmesidir.Deneklere grup tartışmasından sonra konuyla ilgili ne düşündükleri sorulduğunda grupta alınan karar doğrultusunda cevap verdikleri görülüyor.Araştırmalara göre grupta alınan kararlar,grup bireylerinin ortalamada uzlaşması sonucu ortaya çıkmamaktadır. Gruplar bireylerden daha fazla risk içeren kararlar alma eğilimindedir. İnsanlar acaba niçin grup içindeyken yalnız başlarına olduklarından daha fazla riske girme eğilimi gösteriyorlar? Riske girme eğiliminde olan kimselerin grup içinde daha ikna edici,daha etkili olduğu düşünülebilir.Nitekim bazı araştırmalar riske girme eğiliminde olan kimselerin liderliğe önem verdiğini ve grup içinde daha ikna edici olarak görüldüğünü bulmuştur. Bununla beraber grubun risk içermeyen bir karar verdiği durumlarda,riske giren kimseler grup tarafından ikna edici olarak görülmemiştir. Önemli olan ,riske girme eğiliminde olan kimselerin kişilikleri değil,grubun hangi yöne doğru eğilimi olduğudur. İkinci bir etken,grup içinde ‘’sorumluluk dağılmasıdır.Grup içinde verilen kararın ya da yapılan davranışın sorumluluğu sadece bir kişiye değil,bütün gruba aittir. Üçüncü bir etken de kültürel değerlerdir.Birçok durumda daha fazla risk içeren ‘cesur’ kararlar, ‘tutucu’ kararlardan daha değerli olarak görülmektedir. Bireysel atılıma ve başarıya önem veren batı kültüründe riski göze almak,almamaktan daha iyi olarak değerlendirilmektedir. Grup içinde kişinin kararı gizli kalmayıp başkaları tarafından öğrenildiğinden,kişinin grup içinde verdiği kararlar,yalnızken verdiği kararlardan daha fazla kültürel değerlere uygun olacaktır. Kültürel değer hipotezinden hareketle,riske değer verildiği zamanlar,grup bireyden daha riskli kararlar vermekte;tedbire değer verildiği zamanlarda ise grup bireyden daha tedbirli kararlar vermektedir. Kültürel değerden ötürü risk eğilimi daha üstün olduğundan,grup içinde riskli davranış daha da artacaktır. Eğer grubun eğilimi riske girmeye yönelik değilse, bu durumda grup kararı bireyin kararından daha çok risk içermiyor,hatta bireyin kararından daha temkinli olabiliyor.Bu konuda yapılan yüzlerce araştırma sonunda 3 temel bulgu elde edilmiştir. Bu bulgulardan birincisi ‘’uçlara kayma ‘’olarak adlandırılıyor.Uçlara kayma olgusunun genel ve güçlü bir olgu olduğu çok farklı denek topluluklarında yapılan araştırmalarla saptanmıştır. Araştırmalarda ortaya çıkan ikinci bulgu,grubun ne ölçüde ‘’aşırıya’’kayacağı , grup üyelerinin başlangıçtaki fikirlerinin ortalamasıyla doğru orantılı olduğudur. Grup içinde bir karara varmadan önce kişiler birbirleriyle tartışır,görüş alışverişinde bulunur ve sonunda çoğunlukla bir noktada birleşir. Bireysel fikirlerin toplu bir kararda birleşmesi nasıl gerçekleşir,uzlaşmaya nasıl varılır? Gruplarda alınan kararların türlerini zihinsel kararlardan yargısal kararlara doğru uzanan bir çizgide toplayabiliriz.Çizginin bir ucunda bulunan zihinsel kararlar doğru mantıklı saptanabilir özellikte çözümler getiren kararlardır. Matematik problemleri,görsel yargılar,genel kültür bilgilerine dayalı sorular vb.örnek gösterilebilir.Burada grubun yapması gereken,doğru veya yanlış cevabı bulmaktır.AIDS sorununa çözüm bulmak için uğraşan bir grup araştırmacıyı örnek gösterebiliriz. Yargısal kararlar ise sosyal,kişisel,etik veya estetik konularda alınan kararlardır.Doğru veya yanlış kararlar yoktur.Akşam arkadaşlarla beraber gidilecek filmin seçilmesine karar vermek. Irving Janis ‘’grup düşünü’’terimini ,uzlaşmaya ulaşmak için gösterilen olağanüstü çaba sonunda zihinsel etkinlik,gerçeğe uygunluk va ahlaki yargıların kalitesinin düşmesini betimlemek için kullanmıştır. Janis’e göre,grup düşünü ,en iyi kararı almak yerine grup içi atmosferin olumlu olmasının daha fazla önem kazandığı durumlarda daha çok öne çıkar. Grup düşününün oluşmasında 3 etken vardır.Bunlardan ilki,grup üyelerinin birbirine bağlılığıdır.Eğer grup üyeleri birbirine bağlı ise uyum göstermeleri daha kolaylaşır. Diğer iki etkende ,tehdit edici bir durum ve yapısal ve süreçsel yanlışlardır.Grup üyelerinin birbirine bağlılığı bu iki etkenle birleşirse,grubun grup düşünü oluşturma olasılığı yükselir. Janis’e göre bir grubun ‘grup düşünü’sorunu yaşadığını anlamak için grupta aşağıdaki üç durumun var olup olmadığına bakmak bize büyük ölçüde fikir verir: 1)İnsanın önemsediği grubunu gözünde büyütmesi:Grup üyeleri,kendi gruplarının karar verme erkinin güçlü ve sorgulanmaz olduğuna inanırlar. 2)Kapalılık:Grup üyeleri aldıkları kararların doğru olduğuna dair açıklamalar ya da bahaneler bulurlar ve karşıt gruplar hakkında kalıp yargılar oluştururlar. 3)Grupta ‘aynılığa’ doğru artan baskı:Grubun kararları ile ilgili şüpheleri olan üyeler kabul görmez ,herkesin aynı fikirde olması beklenir. ‘Grup düşünü’nün nasıl önüne geçilebilir? Janis gruplara aşağıdaki önlemleri almalarını öneriyor: Farklı seçeneklerin görüşülmesi için,grup içi ayrılıkların ve sorgulamaların normal kabul edilip cesaretlendirilmesi gerekir. Nesnelliğin kaybedilmemesi için,grup dışından insanlar çağırılabilir ve onlara alınmış olan kararla ilgili düşünceleri sorulabilir. Uzlaşmaya ulaşma çabası içinde ortaya çıkan ‘aynılık’ baskıları,kapalı oylama ile azaltılabilir. Sosyal Çıkmazlar:Grup Çıkarları Ve Kişisel Çıkarlar Sosyal çıkmaz durumlarında, insanlar karışık güdüler içinde kalır. Hem bencil davranmak hem de işbirliği yapmak insanın işine gelir. Araştırmalar,insanların neden bencilce davrandıklarına baktığında:tembelliği,korkunun,hırsın ve açık gözlülüğün buna sebep olduğunu görmüştür. Bazı çözüm önerileri vardır.Bunlar şöyledir: Bencil davranışların cezalandırılması, Eğitim, Grupla özdeşleşme, Eşgüdümlü işbirliğine yönelimin desteklenmesi, Grup tartışmalarına olanak sağlamak, Bir çalışma ortamında işlerin sağlıklı yürümesi için o ortamda çalışanların işbirliği içinde olması beklenir. Oysa, işbirliğinin görülmediği durumlar çokta az değildir. Oysa işbirliğinin görülmediği durumlar çokta az değildir. İnsanların birlikte çalışmak yerine, birbirleriyle çatışmaya girebildiğini, yani birbirleri için değil birbirlerine karşı ve birbirlerinin çıkarlarına zarar verecek şekilde çalışabiliyorlar. Pazarlık ederek, Tarafların çıkarlarını kapsayacak bir üst amaç yaratmak, Karşıt cevaplar stratejisi(saldırganlığı azaltmak için kullanılan teknik) Derhal ve doğrudan tepki, Burada ve şimdi yaklaşımı, Grup sürecine eğilme, Araştırmacı bir eğilim geliştirmek;kendi davranışını ve kendinin dünyadaki yerini incelemeyi istemek, Daha çok kimse hakkında daha çok şeyin bilincine varmak, Kişiler arası ilişkilerde daha dürüst ve içten olmak; olduğu gibi görünme özgürlüğüne sahip olmak , rol yapmak zorunluluğunu duymamak, Akranlarla ilişkilerde ve iş ilişkilerinde üst ve altlarla, ezme ve hükmetmeye değil de, karşılıklı yardım ve işbirliğine dayanan ilişkiler kurma, Çatışma ve anlaşmazlıkları, zora ya da kandırmaya başvurmadan problem çözücü bir yaklaşımla çözümleme yeteneği geliştirmek Toplumsal refahın artması grup hareketinin gelişmesi, Toplumların laikleşmesi, HAZIRLAYANLAR Betül Şerifoğlu G090210053 Firdes Özen G090210055 Büşra Çetin G090210066 Sema Öztürk G090210081 Gamze Kökleş G090210064 Rukiye Koçoğlu G090210047